Modern Teaching Methods According to Shaykh al

i
Modern Teaching Methods According to Shaykh al-Islam Musa Kazim
Şeyhülislam Musa Kazım Efendi’ye Göre Modern Öğretim Yöntemleri
Yrd. Doç. Dr. Hatip YILDIZ
Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı
E-posta: [email protected]
1888/1889 (H. 1306) yılında müderris olmuş ve 1900/1901
(H.1318) yılından itibaren Mekteb-i Hukuk, Mekteb-i
Sultani, Darülfünun, Dârülmuallimîn, Medresetü’l- Kudat,
Medresetü’l- Vâizîn gibi kurumlarda muallimlik yapmaya
başlamıştır. Aynı zamanda çeşitli meclis üyeliklerinde de
bulunmuş ve 1910-1918 yılları arasında ise aralıklı olarak
şeyhülislâmlık yapmıştır.
Abstract
Musa Kazim was born in 1858/1859 (H.1275) in the
Tortum town of Erzurum. He took first training in his
hometown, and completed his remaining education taking
lessons from the various teachers in Balıkesir and İstanbul.
He was a teacher in 1888/1889 (H. 1306), and since
1900/1901 (H. 1318), began working as a teacher in
institutions such as Mekteb-i Hukuk, Mekteb-i Sultani,
Darülfünun, Dârülmuallimîn, Medresetü’l- Kudat and
Medresetü’l- Vâizîn. He was also found in various
parliamentary membership, and between 1910-1918,
worked at intervals as the Shaykh al-Islam.
Musa Kazım, çeşitli eğitim öğretim ve idari görevlerinin
yanında ilmi çalışmalardan da geri durmamış, te’lif ve
tercüme olmak üzere birçok eser kaleme almıştır.
Bunlardan biri de “Taşra Maarif Memurlarına Mahsus
Rehber-i Tedris ve Terbiye” adlı pedagoji alanındaki
eseridir. Bu eserde; Musa Kazım kendi tecrübe ve
tespitlerinden yola çıkarak, “Kavaid-i Tedrisiyye (Öğretim
Yöntemleri)” başlığıyla muallimler için 12 adet modern
öğretim yöntemi belirlemiştir.
Musa Kazim, as well as variety educational and
administrative tasks, not stopped back from the scientific
studies, as well. In addition, he has written many works
including writing and translating. One of them is the work
in the field of pedagogy named as "Taşra Maarif
Memurlarına Mahsus Rehber-i Tedris ve Terbiye”. In this
work; Musa Kazim based on your own experience and
determination, has determined 12 modern teaching
methods for teachers with the title “Kavaid-i Tedrisiyye
(Teaching Methods)”.
Bu çalışmada; Musa Kazım Efendi tarafından yaklaşık 120
yıl önce ortaya konulmuş ve Darülmuallimin’de okutulmuş
olan söz konusu öğretim yöntemlerinin transkripsiyonu
yapılarak sadeleştirilmiş ve günümüz modern öğretim
yöntemleriyle kıyaslanarak bir asır önce bile öğretmen
yetiştirmede pedagojinin ne kadar önemsendiği ortaya
konulmuştur.
In this study; teaching methods that introduced, nearly 120
years ago, by Musa Kazim Sir, and have been taught in
Dârülmuallimîn, have simplified by making the
transcription. Also, these methods comparing with the
modern teaching methods, in teacher education, even a
century ago, has been demonstrated that importance of the
pedagogy is high.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Musa Kazım, Eğitim,
Pedagoji, Öğretim Yöntemleri
1. Giriş
İbrahim Efendi isimli bir zatın oğlu olarak 1858/1859
(H.1275) yılında Erzurum’un Tortum ilçesinde dünyaya
gelen Musa Kazım, ilk eğitimini memleketinde aldıktan
sonra, geriye kalan tahsilini Balıkesir ve İstanbul’da çeşitli
hocalardan dersler alarak tamamlamıştır. 1888/1889
(H.1306) yılında Ulûm-i Âliye (gramer-sentaks gibi alet
ilimleri) ve Aliye’den (tefsir ve hadis ilimleri) icazet
Keywords: Ottoman, Musa Kazim, Education, Pedagogy,
Teaching Methods
Özet
Musa Kazım Efendi, 1858/1859 (H.1275) yılında
Erzurum’un Tortum ilçesinde doğmuştur. İlk eğitimini
memleketinde almış, geriye kalan tahsilini ise Balıkesir ve
İstanbul’da çeşitli hocalardan dersler alarak tamamlamıştır.
132
i
aldıktan sonra rüûs imtihanını** başararak müderris olmuş
ve Fatih Camii’nde ders vermeye başlamıştır (Koç, ?: 450;
Güllüce, 2002: 219). 1895/1896 (H.1313) yılında ise
İstanbul rüûs-i hümâyununa (İstanbul müderrisliği) nail
olmuştur. 1900/1901 (H.1318) yılından itibaren Mekteb-i
Hukuk, Mekteb-i Sultani, Darülfünun, Dârülmuallimîn,
Medresetü’l- Kudat, Medresetü’l- Vâizîn gibi kurumlarda
hocalık yapmaya başlamış; ayrıca Bâb-ı Meşihat Tetkik-i
Müellefat Meclisi, Maarif Nezareti Meclis-i Kebir-i İlmî ve
Meclis-i Ayan üyeliklerinde bulunmuştur (Çetinkaya,
2007: 77). 1910-1918 yılları arasında İttihat ve Terakki
Cemiyeti hükümetlerinde dört defa şeyhülislâm olarak
atanmış ve toplam 5 yıl 1 ay 4 gün görev yapmıştır
(Çetinkaya, 2007: 77-78; Gürer, 2010: 1191).
demek kâfi olamaz. Bunun hizmet ettiğine dair delilleri
getirilmelidir. Keza “bu üçgen falan üçgene benzerdir”
deyip geçmek doğru olamaz. İki üçgenin benzerlik
sebepleri
tekrar
tekrar
açıklanarak
talebelere
gösterilmelidir. Sebepleri beyan olunan şey hiçbir vakit
unutulmaz. Muallimin ağzından sebebi beyan olunmamış
hiçbir söz işitilmemelidir. Bu yöntemle talebelerin akıl ile
muhakemesi genişleme peyda eder ve beslenir (Musa
Kazım, 1313: 39).
2.2.
Tedris alat (aletler) ve edevatla (takımlar,
parçalarla) izah ve tefsir edilmelidir
Belirsiz fikir ve düşünceler talebelerin düşmanıdır. Talebe
görmediği ve anlamadığı şeye çalışmaz. Mesela, Almanya
haritası tahtaya çizilmez ise Almanya hükümetine dair
talebelere yazdırılan şeylerin hiçbir faydası görülemez.
Talebe yazdırılan şeyi yazdığı vakit anlayamaz ise sonra
hiç anlayamaz. Talebe anladığını sever ve anladığını
mütalaa eder; anlamadığı şeyi körü körüne ezberler. Talebe
müdrik (anlayan) olmalı, makine olmamalıdır. Her dersin
bir aleti tasavvur ve imal olunabilir. Hendese (Geometri)
ve hesap dersleri mutlak hususi aletlere muhtaç değillerdir.
Hendese için dershane ilaveleri, hesap için ise parmaklar
ile kalemler kâfidir (Musa Kazım, 1313: 39, 40).
2. Kavaid-İ Tedrisiyye (Öğretim Yöntemleri)
Musa Kazım Efendi, çeşitli eğitim öğretim ve idari
görevlerinin yanında ilmi çalışmalardan da geri durmamış,
telif ve tercüme olmak üzere birçok eser kaleme almıştır
(Koç, ?: 450). Bunlardan biri de “Taşra Maarif
Memurlarına Mahsus Rehber-i Tedris ve Terbiye” adlı††
pedagoji alanındaki eseridir. Bu eserde; Musa Kazım kendi
tecrübe ve tespitlerinden yola çıkarak, “Kavaid-i
Tedrisiyye (Öğretim Yöntemleri)” başlığıyla, öncelikle
Psikoloji derslerine tatbik etmek üzere, muallimler için 12
adet modern öğretim yöntemi belirlemiş ve her muallimin
bunları ezberleyerek ona göre ders vermesi gerektiğini
ifade etmiştir (Musa Kazım, 1313: 38).
Bendeniz (Musa Kazım) Kastamonu’da iken talebelere
bütün hikmet aletlerini ağaçtan yaptırmıştım. Hatta hevleç?
ve kare? makineleri alet kütüphanemde mahfuzdurlar. Alet
ile okutulan ders hem kolaylıkla anlaşılır ve hem de
unutulmaz. Bu usulün bir faydası da talebelerin dikkat ve
gözetleme kabiliyetlerini arttırmasıdır (Musa Kazım, 1313:
40).
Musa Kazım’ın sözü edilen bu öğretim yöntemleri,
orijinalliğinin fazla bozulmaması için, tarafımızdan biraz
sadeleştirilerek yazarın ifadeleriyle aynen aktarılmış;
sonuç kısmında ise daha önce ifade edilen hususlar
özetlenmiştir.
2.3. Tedris basit ve muhtasar (kısa) olmalıdır
Öğretimde şairane hayaller ve edebi ibareler lazım değildir.
Beyan olunacak fikir iki üç kelimeden ibaret bir fıkra ile
anlattırılmalıdır. Birbirine bağlı ve bitişik cümle ve
ibarelerin öğretimde kullanılması, talebeleri doğrudan
doğruya çalışmamaya davet etmek demek olacağından bu
fikirden katiyen vazgeçilmesini temenni eylerim.
Öğretimde fikir, malumat ve bunları anlatmak için kolay
ibareler lazımdır. Yazmaya lüzum yoktur. Yazmak son
sınıfa gelenlere mahsustur. Mamafih yazdırılacak şey de dil
üslubuna ve edebe aykırı olmamalıdır. Öğretilecek şey
evvela kısaca beyan olunmalı ve esas madde
anlattırıldıktan sonra izahata girişilmelidir (Musa Kazım,
1313: 40).
Öğretim yöntemlerinin yayılmasıyla Osmanlı maarif
âleminde büyük bir terakki meydana geleceğini kuvvetle
ümit eden Musa Kazım, yaklaşık 120 yıl önce ortaya
koyduğu ve Darülmuallimin’de okuttuğu söz konusu
öğretim yöntemlerini örneklerle detaylı olarak aşağıdaki
şekilde açıklamıştır (Musa Kazım, 1313: 38).
2.1. Tedris (öğretim, ders verme) akli olmalıdır
Yani okutacağınız derslerde her ne ki söylense onun mutlak
bir sebebe isnat edilmesi ve söylenen ve öğretilen şey
mutlaka akıl ve hikmete muvafık düşmesi gerekir. Mesela
tarihte mutlak gerekli sebepler beyan olunmalıdır.
Binaenaleyh “Kayser, Roma hükümetine hizmet etmiştir”
oluşmaktadır. Yaptığımız araştırmaya göre daha önce bu
eser üzerinde yeterli çalışma yapılmamıştır. Bu nedenle,
tarafımızdan transkripsiyonu yapılarak yayına hazır hale
getirilmiş olan eser, Dicle Üniversitesi Bilimsel Araştırma
Projeleri (DÜBAP) birimine sunulan bir proje kapsamında
yakın bir zamanda kitap olarak yayınlanacaktır.
Rüus imtihanı: Stajyerlik bitiminde girilen yeterlik
sınavıdır.
**
††
Bu eser, Maarif Nezareti’nin izniyle H.1313 (1895/1896)
yılında İstanbul’da Osmanlıca matbu harfleriyle 68 sayfa
olarak basılmıştır. Söz konusu eser; iftitah-ı kelam (sözün
başlangıcı), on üç adet ders, zeyl (ek) ile hata ve savab
fihristi (yanlış ve doğru cetveli) olmak üzere dört bölümden
133
i
Öğretimde verilecek malumat az, fakat faydalı olmalıdır.
Muallim talebelere kendi anladığını söylemeli ve kitaptan
hiçbir şey yazdırmamalıdır. Kitabın içeriği anlaşılır bir
halde olsaydı muallimlere ihtiyaç kalmazdı. Muallim
daima zihin ve hafızasının mahsulünü satmalıdır. Elindeki
kitaptan ders söyler ise talebeler tarafından kendisi de bir
kitap farz olunur; talebeler kendisine karşı düşmanlık
gösterirler. Ekseriya dershaneye kitap ile giren muallim,
muallim olmayıp ona da talebeler içinde bir talebe
nazarıyla bakılmalıdır. Derslerin basit ve kısa olması
talebelere mektebi, çalışma ve ilerlemeyi sevdirir (Musa
Kazım, 1313: 41).
2.5. Tedris yavaş ve mükerrer (tekrarlı) olmalıdır
Muallim faraza fenn-i inşayı (yazı yazma sanatını)
öğretirken vakti müsait olsa dahi yine bir derste yalnız
lakapları anlatmalıdır. Az ile iyi, çok ile fenadan evladır.
Umumiyetle talebelerin zihni kuvvetleri ilerlemiş
olmadığından bunlar bir derste çok şeyler bilseler dahi,
ertesi gün, bellediklerini unuturlar. Acele etmek
ilerlemenin kuvvetli düşmanıdır. Talebelere yavaş ve az
okutmak kâfi değildir. Okutulan şey her gün tekrar
edilmelidir. Talebenin ilerlemesini isteyen muallim
tekrarlamaktan asla usanmamalıdır. Layıkıyla düşünülür
ise öğretmek ve ders almak tekrardan ibarettir. Muallim
dershaneye girer girmez evvelki dersi mutlaka özet olarak
tekrar etmeli; ders esnasında okuttuğu fennin kaidelerini
münasebet düştükçe ya kendi söylemeli veyahut talebelere
söyletmeli ve dersin sonunda o günün dersini üç dört defa
özetleyerek talebelerin hatırına getirmelidir. Kısa ve tekrar
olunmuş olan dersin faydası görülür ve insana çok lazım
olan hafıza gücü de bu sayede ziyadeleşir ve genişlemiş
olur (Musa Kazım, 1313: 42, 43).
2.4. Tedris tahlili (analiz) ve terkibi (sentez) olmalıdır
Muallim mesela hesapta bölme kuralını ders verecek olur
ise evvela bölmeye dair birkaç misal yapmalı ve bölmenin
nasıl olacağını güzelce göstermelidir. Birkaç misal böylece
gösterilir ise bölmenin kuralı analiz yoluyla gösterilmiş
olur (Musa Kazım, 1313: 41).
İkinci olarak bu misallerden çıkarılacak neticeler
birleştirilip sonra bildiğimiz bölme tarifi yazdırılmalıdır.
Yeni olan talebelere faraza bir geometri konusu ne kadar
kolay ve açık olursa olsun, yine onlar tarafından belirsiz
mesabesinde telakki olunur. Binaenaleyh ders verilecek
şey öncelikle kısımlara ayrılmalı, her kısmın uygulaması
güzelce gösterilmeli ve nihayet maksat ne ise mükemmel
bir şekilde sentez olunarak yazdırılmalıdır. Şimdi
öğretimin başlangıcı analiz ve sonu sentezdir (Musa
Kazım, 1313: 41, 42).
2.6. Tedris amelî (uygulamalı) olmalıdır
Bir dersin teoriği görüldükten sonra o dersin uygulamasına
ağırlık verilmelidir. Talebelerin müşkülatını halledecek bir
çare varsa o da uygulamadır. Mesela, akaidin (inanılan
şeyler) neticesi abdest ve namazdır. Abdest ve namaz
olmayınca akaidin derin bahisleri istenildiği kadar ders
verilsin, bugün okutulan şey yarın unutulur; hele duaların
ezberlenmesi müşkül olur (Musa Kazım, 1313: 43).
Bir hakikati anlamak ve bir müşkülü halletmek için analiz
ve sentez iki kuvvetli vasıtadır. Talebeler mektepte analiz
ve sentez yöntemlerinde beceri edinirler ise sonradan
ulaşacakları makamların her türlü müşkülatını ortadan
kaldırmaya muvaffak olacakları tecrübe ile sabit olmuştur.
Analiz ve sentezi benimseyen Dekart‡‡ görülmedik
derecede bir zekâ ve iktidara malik olmuştur. Muallim ders
esnasında analiz ettiği kaide ve kanunları sentez
yapmayınca dershaneden çıkmamalıdır. Her derste analiz
ve sentez kaidelerine müracaat etmeli ve nasıl müracaat
ettiğini de talebelere göstermelidir ki onlar da analiz ve
sentezin ne olduğunu anlasınlar. Talebelere analiz ve
sentezi öğretmek onları mütehassıs yapmak demektir ki
mektep ile ilimlerden ve fenlerden maksat da budur; yani
hayır ve şerri ayırt etmeye muktedir gençler yetiştirmek
demektir (Musa Kazım, 1313: 42).
Muallim uygulama yapmadan bir dersi geçirmemelidir.
Bazı uygulamalar dershanede, bazısı mektep civarında ve
bazısı da ödev tarzında icra olunur. Öğretimin hayatı
uygulamalardır. Verilecek ödev kolay olmalı ve mahalli
ihtiyaçlar ile sair fenlerde faydası görülmelidir. Ödevler
güzel yapılır ise sizin güzel ders okuttuğunuza
hükmolunur. Teoriyi anlayan talebe uygulamada
müşkülata tesadüf etmez. Uygulaması olmayan muallimin
teorik bilgisi de olamaz. Çünkü yukarıdaki dersin
uygulamaları yapılmamış ise anlaşılır ki muallim teorik
bilgilerini körü körüne kitabından çıkarmış ve kendisi
anlamadığı halde talebelere yazdırmıştır (Musa Kazım,
1313: 44).
Bir derste talebelere abdestin nasıl alınacağı tarif edilir ise
yalnız abdestin tarifiyle iktifa olunarak, hemen sekiz on
boyutlu koordinat sisteminde geometrik şekiller olarak
göstermeyi (ve tam tersini) sağlayan Kartezyen koordinat
sistemi, ismini Descartes’ten alır. Cebir ve geometri
arasında bir köprü olan, sonsuz küçükler hesabı ve analizi
için elzem olan, analitik geometrinin de temellerini
Descartes atmıştır. Bir deha örneği olarak tanımlanan
Descartes aynı zamanda bilimsel devrimdeki anahtar
kişilerden biridir.
Kendisinden önceki filozofların
otoritesini ve kendi algılarının kesinliğini kabul etmeyi
reddetmiştir.
‡‡
Rene Descartes (1596-1650), hayatının çoğunu
Hollanda’da geçirmiş Fransız bir filozof, matematikçi ve
yazardır. “Modern Filozofinin Babası” unvanını almıştır ve
kendisini takip eden Batı felsefesi çoğunlukla onun
günümüzde hala çalışılan yazılarına cevap niteliğindedir.
Özellikle “İlk Felsefe Üzerine Düşünceler” hala çoğu
üniversitenin felsefe bölümünde standart bir kaynak olarak
kabul edilir. Descartes’in matematiğe katkısı da aynı
derecede belirgindir; uzaydaki bir noktayı bir numaralar
seti olarak işaretleyebilmeyi ve cebirsel denklemleri iki
134
i
talebeye dershanede abdest uygulamaları yaptırılmalıdır
(Musa Kazım, 1313: 44).
2.9. Tedris fasih (düzgün ve açık ifadeli) ve nazar-ı
dikkati calib (çekici) olmalıdır.
Kimya dersinde havanın unsurları veya elementleri
gösterilmek isteniyorsa Lavaziye’nin§§ deneyine yarayan
aletler ve takımlar çarçabuk dershaneye getirilmeli ve
birkaç talebeye bunların isimleri tekrar tekrar
söylettirilmeli ve tarif ettirilmelidir (Musa Kazım, 1313:
44).
Dil üslubuna muvafık olmayan ders kerahetle dinlenilir ve
talebelerin karaktersiz yetişmelerine sebep olur.
Yazdırılacak şey ahenkli ve akıcı olmalı ki talebeler iyi
şeyleri sevmeye alışsınlar. Düzgün ve açık ifade edilmeyen
ders anlaşılmaz olur ki bilahare talebelerin hafızaları
tiksinilen lafız ve tabirlerle dolu olur; fevkalade bir meziyet
olan karakter güzelliği terakki edemeyecek ve
genişlemeyecek bir hale gelir. Düzgün ve açık olan ibareler
arasına nazar-ı dikkati celbeden bazı benzetme ve
istiarelerin*** karıştırılması faydadan hali değildir. Şu kadar
ki benzetme ve istiareler fasih olan cümle ve ibarelerden
daha açık, daha vazıh ve daha sevimli olmalıdır. Cebir ve
müsellesat (trigonometri) gibi bazı derslerin düzgün ve
açık ifade edilmesi mümkün ise de, bu gibi ilim ve fenler
benzetmelerden uzaktır. Bu usulün dil, tarih, coğrafya,
ahlak ve ulum-i tabiiyye (tabiat bilgileri) derslerinde
uygulanması mümkündür (Musa Kazım, 1313: 46).
Muallim olarak mesleğimizde hizmet etmek istersek daima
uygulamalara taraftar olmalıyız; çocuklarımıza mektep ile
ilmin ne gibi faydaları bulunduğunu ve lüzumlu olduğunu
anlatmalıyız (Musa Kazım, 1313: 44).
2.7. Tedris diyanet ve ahlaka dayanmalıdır
Diyanet ve ahlakın lüzumuna dair uzun uzadıya fikir beyan
etmek, malumu ilam etmek demek olacağından bu konuda
susmayı tercih ederek, yalnız her dersin sonunda birkaç söz
söylemek çok gerekli ve elzemdir. Mesela astronomi,
hikmet (felsefe ile ilgili konuları inceleyen ilim), tarih-i
umumi (genel tarih) ve tarih-i tabii (hayvan, bitki ve
dünyanın olgunlaşmasını anlatan ilim) derslerinde diyanet
ve ahlakla alakalı birçok şey söylenilebilir. Fransa maarif
nazırlarından meşhur Kizev’e göre, mektebin temiz havası
diyanet ve ahlakla birleşik olmalıdır (Musa Kazım, 1313:
44, 45).
2.10. Tedris tashihata (düzeltmelere)
olmalıdır (dayanmalıdır).
müstenid
Muallim günden güne eksikliklerini tamamlamaya
çalışmalıdır. Muallimin ertesi dersi evvelki dersinden daha
açık, daha faydalı ve daha tafsilatlı olmalıdır. Muallim her
gün tecrübe etmeli ve bu senenin ticaretini ertesi sene ders
vermelerinde uygulamaya koymalıdır. Muallim kudemaperver (eskileri, eskiyi koruyan) olmamalı ve fikr-i
teceddüd (yenilik fikri) taraftarı da görünmemeli; eski ve
yeni muallimlerin ders vermelerine dikkat etmeli;
muhakeme etmeden hiçbir şeyi kabul etmemelidir. Ancak
kendi dahi güzel bir usul çıkarmaya ve terbiyesine emanet
bırakılmış olan şübban-ı memleketin (memleket
gençlerinin) terakkisi için daima faydalı tedbirler
düşünmeye çalışıp çabalamalı; talebelerin ödevlerini bizzat
düzeltmeli; hepsinin yanlışlarını anlamalı; çalışkanı
tembelden ayırt edebilmeli ve her talebenin noksanlarını
ikmale kendini adamalıdır. Muallim her derste her talebeye
bir kere müracaat etmeli ve onların tahsil derecesini birer
soru ile anlamalıdır. Muallim daima tembellerin ödevlerini
ele almalı ve bu ödevleri evinde düzelttikten sonra elde
edeceği malumatı dershaneye açıktan söylemeli;
gayretlileri takdir, ağır hareketli ve gevşek olanları teşvik
etmelidir. Muallim talebelerin her türlü müşkülatını o
derecede hal ve noksanlarını o derecede ikmal etmelidir ki
talebeler kendiliklerinden çalışmaya, ilerlemeyi sevmeye
ve müracaat ettikleri kitabı anlamaya muvaffak olsunlar.
Talebe daima talebelik etmemeli; kendiliğinden bilgi elde
etmeye ve kendi ilerlemelerinin meyvesini bizzat anlamaya
iktidar kazanmalıdır. Muallim evvela talebeleri ziyade
2.8. Tedris mürettep (tertipli) ve muntazam (düzenli)
olmalıdır.
Bir dersin içeriği bölümlere ayrılmalı ve bölümler arasında
bir münasebet aranılmalıdır. Daha mühim mühimden,
kaide neticeden, müessir (eser sahibi) eserden ve umumi
menfaat şahsi ve hususi menfaatten önce gelmelidir. Bir
dersi düzene koymak ve tertipli bir surette anlatmak için
öncelikle dersi pek çok bölümlere ayırmak da uygun
değildir. Mesela hesapta a’mal-i Erbaa (dört işlem), kesir-i
aşari (ondalık kesir), kesir-i adi (bayağı kesir) ve tenasüb
(orantı) bahislerini hesap kitaplarında yapılan tertibe göre
okutmak lazım gelir. Fakat kesir-i aşari (ondalık kesir) için
ayrı ayrı bahisler tertip etmek veyahut kesirler
gösterilmeden orantı konularından bahis açmak katiyen
uygun olamaz. Muallim dershanede söyleyeceğini ilk
olarak evinde tertip etmeli ve dershaneye girince hangi şeyi
ilk söylemek gerektiğini düşünüp talebelere karşı mahcup
olmamalıdır. Muallimin fikri düzensiz ve perişan olur ise
talebelerin de öyle bir düzensizliğe alışmaları tabiidir.
Dersini hazırlamadan dershaneye giren muallime
vazifesini ifa etmemiş nazarıyla bakılmalıdır (Musa
Kazım, 1313: 45).
§§
Türkçeye “Lavaziye Kanunu” diye geçmiş olan
“Kütlenin Korunumu Yasası”, hiçbir şeyin yoktan var
olmayacağı, var iken de yok olmayacağı, ancak hal
değiştirebileceğini ifade eder. Bu yasanın sahibi modern
kimyanın babası olarak kabul edilen Lavoisier’dir (17431794).
İstiare: Bir kelimenin manasını geçici olarak başka bir
kelime hakkında kullanma. Mesela bir askere “arslanım”
denilmesi gibi.
***
135
i
baskıya alıştırmamalı ve onların da çalışarak kendi gibi
terakki edebileceklerini söylemelidir. Muallim yükselme
ve ilerleme taraftarı olmalı ki talebelerde yükselme fikri
hâsıl olabilsin (Musa Kazım, 1313: 46, 47, 48).
koyduğu ve Darülmuallimin’de okuttuğu temel öğretim
yöntemlerinden çıkarılabilen ve günümüzde de öğretimin
çekirdeğini oluşturabileceği düşünülen esaslar şunlardır:
1. Söylenen ve öğretilen şey akıl ve hikmete uygun
olmalıdır. Yani öğretilenler mutlaka bir sebebe
dayandırılmalıdır.
Ödevlerin düzeltilmesinde bir noktaya fevkalade dikkat
edilmelidir. Yani talebeleri bir şey icat ve ihdas etmeye
alıştırmak lazımdır. Verilecek ödevde öyle sorular
sorulmalı ki talebe soruların cevabını bizzat bulmaya
çalışmalıdır. Bazı ödevler bir numuneyi taklit etmek için
verilmelidir. Verilen numune ya kısaltma, ya genişletme
veyahut başka bir şekle sokulmalıdır. Talebelerin birçok
hatalarını anlayıp düzeltmek için verilecek ödevler daima
çeşitli ve değişik olmalıdır. Mesela yazı dersi ödevleri bir
gün hususata (özel işlere), bir gün resmiyata (resmi işlere),
bir gün makalata (makalelere), bir gün takrire (anlatmaya),
bir gün tavsife (nitelemeye), başka bir gün nazma nesre
(şiir ve düz yazıya) ve bir vakayı nakil ve hikâye etmek gibi
şeylere dair olmalıdır. Bu gibi ödevlerde lisan (dil), fikir,
ahlak, ifade, terbiye ve bunlara benzer şeylerin yanlışları
düzeltilmiş ve ıslah edilmiş olur (Musa Kazım, 1313: 48).
2.11.
2. Sebepleri beyan olunan şey hiçbir vakit unutulmaz.
Öğretmenin ağzından sebebi beyan olunmamış hiçbir söz
işitilmemelidir. Bu yöntemle talebelerin akıl ve düşünme
yetenekleri gelişir.
3. Öğretilen bilgilerin somutlaştırılması ve zihinde
canlandırılması için her dersle ilgili araç ve gereçler
kullanılmalıdır.
4. Araç gereçle okutulan ders hem kolaylıkla anlaşılır ve
hem de unutulmaz. Bu usulün bir faydası da talebelerin
dikkat ve gözlem kabiliyetlerini arttırmasıdır.
5. Talebe yazdırılan şeyi yazdığı vakit anlayamaz ise sonra
hiç anlayamaz. Yani ders derste öğrenilir.
6. Talebe anladığını sever ve mütalaa eder; anlamadığı şeyi
körü körüne ezberler.
Tedris sual (soru) ve cevap tarzında olmalıdır
Mesela, yeni veya ilk mektep talebelerine Osmanlı
Devleti’nin meydana çıkma şekli güzelce ve hikâye
tarzında anlattırılıp defterlerine yazdırıldıktan sonra,
Süleyman Şah kimdir? Ortaya çıktığı kabilenin ismi nedir?
gibi soruların ayrıca sorulması lazımdır. Soru ve cevap
usulü yeni talebelere mahsus ise de son sınıflar için dahi
faydalıdır. Sorulacak sorular kısa ve anlamlı olmalı ve
verilecek cevaplarda da sınır aşılmamalıdır. Muallim her
dersin içeriğini sorulara ayırmalı ve gelecek derste ne gibi
şeyler sorulacağını defalarca söylemelidir ki talebe
efendiler ne okuduklarını ve ne cevap vermek lazım
geldiğini anlasınlar (Musa Kazım, 1313: 48, 49).
7. Öğretimde karmaşık tamlamalara ve ağır cümlelere yer
verilmememledir. Öğretmenlerin kullandığı ifadeler
mümkün oldukça sade ve anlaşılır olmalıdır. Aksi bir
durum
talebelerin
derslerden
soğumasına
ve
çalışmamasına sebep olabilir.
8. Öğretimde basitten karmaşığa ilkesi esas alınmalıdır.
9. Öğretimde verilecek malumat az, fakat faydalı olmalıdır.
Öğretmen talebelere kendi anladığını söylemeli ve kitaptan
hiçbir şey yazdırmamalıdır.
10. Derslerin basit ve kısa olması talebelere mektebi,
çalışma ve ilerlemeyi sevdirir.
2.12. Tedris talebelerin iktidarı (gücü) ile mütenasip
(uygun) olmalıdır.
11. Öğretimin başlangıcı analiz ve sonu sentezdir. Bu
nedenle, öğretmen her derste analiz ve sentez yöntemlerine
yer vermeli ve bunları nasıl uyguladığını da talebelere
göstermelidir.
Verilecek ders talebelerin kabiliyet ve gücüne göre
olmalıdır. Muallim talebeleri daima hiçbir şey bilmez gibi
farz etmeli ve en kolay bir şeyi tam bir dikkatle söyleyip
anlatmalıdır. Her kelimenin türeyişi ve zıttı beyan
olunmalı; maksat derhal tahtaya yazılmalı ve parantez içine
alınmalıdır. En iyi bir şey yine bin defa anlattırılmalıdır
(Musa Kazım, 1313: 49).
12. Talebelere analiz ve sentezi öğretmek onları mütehassıs
yapmak demektir ki, mektep ile ilimlerden ve fenlerden
maksat da budur; yani hayır ve şerri ayırt etmeye muktedir
gençler yetiştirmek demektir.
13. Talebeler mektepte analiz ve sentez yöntemlerinde
beceri edinirler ise sonradan ulaşacakları makamların her
türlü müşkülatını ortadan kaldırmaya muvaffak olacakları
tecrübe ile sabittir.
3. Sonuç
Başta Darülmuallimin olmak üzere İstanbul’daki birçok
yeni mektepte dersler veren Musa Kazım Efendi, pedagoji
ile ilgili çalışmasında muallimler için 12 adet temel öğretim
yöntemi belirlemiş ve her muallimin mutlaka bunları
ezberleyerek ona göre ders vermesi gerektiğini ifade
etmiştir.
14. Öğretim yavaş olmalıdır. Acele etmek ilerlemenin
kuvvetli düşmanıdır.
15. Talebelere yavaş ve az okutmak da kâfi değildir.
Okutulan şey her gün tekrar edilmelidir.
16. Öğretmen dershaneye girer girmez evvelki dersi
mutlaka özet olarak tekrar etmeli; ders esnasında okuttuğu
fennin kaidelerini yeri geldikçe ya kendi söylemeli veyahut
Öğretim yöntemlerinin yayılmasıyla Osmanlı maarif
âleminde büyük bir terakki meydana geleceğini kuvvetle
ümit eden Musa Kazım’ın yaklaşık 120 yıl önce ortaya
136
i
talebelere söyletmeli ve dersin sonunda o günün dersini üç
dört defa özetleyerek talebelerin hatırına getirmelidir.
35. Öğretmen eski ve yeni öğretmenlerin ders vermelerine
dikkat etmeli; muhakeme etmeden hiçbir şeyi kabul
etmemelidir. Ancak kendi dahi güzel bir usul çıkarmaya ve
memleketin terakkisi için daima faydalı tedbirler
düşünmeye çalışıp çabalamalıdır.
17.
Talebenin
ilerlemesini
isteyen
öğretmen
tekrarlamaktan asla usanmamalıdır. Layıkıyla düşünülür
ise öğretmek ve ders almak tekrardan ibarettir.
36. Öğretmen talebelerin ödevlerini bizzat düzeltmeli;
hepsinin yanlışlarını anlamalı; çalışkanı tembelden ayırt
edebilmeli ve her talebenin noksanlarını ikmale kendini
adamalıdır.
18. Kısa ve tekrar olunmuş olan dersin faydası görülür ve
insana çok lazım olan hafıza gücü de bu sayede artar.
19. Bir dersin teoriği görüldükten sonra o dersin
uygulamasına ağırlık verilmelidir. Talebelerin müşkülatını
halledecek bir çare varsa o da uygulamadır.
37. Talebelerin birçok hatalarını anlayıp düzeltmek için
verilecek ödevler daima çeşitli ve değişik olmalıdır.
20. Öğretimin hayatı uygulamalardır.
38. Öğretmen talebelerin her türlü müşkülatını o derecede
hal ve noksanlarını o derecede ikmal etmelidir ki talebeler
kendiliklerinden çalışmaya, ilerlemeyi sevmeye ve
müracaat ettikleri kitabı anlamaya muvaffak olsunlar.
21. Öğretmen uygulama yapmadan bir dersi
geçirmemelidir. Bazı uygulamalar dershanede, bazısı
mektep civarında ve bazısı da ödev tarzında icra olunur.
39. Talebeye verilecek ödev onları bir şey icat ve ihdas
etmeye alıştırmalıdır. Verilecek ödevde öyle sorular
sorulmalı ki talebe soruların cevabını bizzat bulmaya
çalışmalıdır.
22. Verilecek ödev kolay olmalı ve mahalli ihtiyaçlar ile
sair fenlerde faydası görülmelidir. Ödevler güzel yapılır ise
öğretmenin güzel ders okuttuğuna hükmolunur.
23. Uygulaması olmayan öğretmenin teorik bilgisi de
yoktur. Çünkü bir dersin uygulaması yapılmamış ise
anlaşılır ki öğretmen teorik bilgilerini körü körüne
kitabından çıkarmış ve kendisi anlamadığı halde talebelere
yazdırmıştır.
24. Öğretmen olarak mesleğimizde hizmet
istiyorsak daima uygulamalara taraftar olmalıyız.
40. Öğretmen her derste her talebeye bir kere müracaat
etmeli ve onların tahsil derecesini birer soru ile anlamalıdır.
Gayretli olan talebeleri takdir, ağır hareketli ve gevşek
olanları teşvik etmelidir.
41. Öğretmen evvela talebeleri ziyade baskıya
alıştırmamalı ve onların da çalışarak kendi gibi terakki
edebileceklerini söylemelidir.
etmek
25. Öğretim diyanet ve ahlaka dayanmalıdır. Her dersin
sonunda buna dair birkaç söz söylemek çok gerekli ve
lüzumludur.
42. Öğretmen teali ve terakki taraftarı olmalı ki talebelerde
de yükselmek fikri hâsıl olabilsin.
26. Öğretim tertipli ve düzenli olmalıdır. Her bir dersin
içeriği bölümlere ayrılmalı ve bölümler arasında bir
münasebet aranılmalıdır.
43. Öğretim soru ve cevap tarzında olmalıdır. Sorulacak
sorular kısa ve anlamlı olmalı ve verilecek cevaplarda da
sınır aşılmamalıdır.
27. Öğretmen dershanede söyleyeceğini öncelikle evinde
düzenlemeli ve dershaneye girince hangi şeyi ilk söylemek
gerektiğini düşünüp talebelere karşı mahcup olmamalıdır.
44. Verilecek dersler talebelerin kabiliyet ve gücüne göre
olmalıdır. Öğretmen talebeleri daima hiçbir şey bilmez gibi
farz etmeli ve en kolay bir şeyi tam bir dikkatle söyleyip
anlatmalıdır.
28. Öğretmenin fikri düzensiz ve perişan olursa talebelerin
de öyle bir düzensizliğe alışmaları doğaldır.
Görüldüğü gibi, yukarıda ifade edilen öğretim esaslarının
hemen hemen tamamı günümüzde de öğretmen ve
öğrenciler tarafından dikkate alınması gerekir. Aksi halde,
eğitim ve öğretimden beklenen neticeler elde
edilemeyebilir. Ayrıca, Musa Kazım Efendi tarafından
yaklaşık 120 yıl önce ortaya konulan söz konusu öğretim
esaslarının günümüzde de geçerliliğini sürdürmesi,
Osmanlı Devleti’nin, II. Abdülhamid Dönemi’nde
pedagoji eğitimi alanında da önemli bir düzeye ulaştığının
açık bir göstergesidir.
29. Dersini hazırlamadan dershaneye giren öğretmene
vazifesini ifa etmemiş nazarıyla bakılmalıdır.
30. Derslerde yazdırılacak ve anlatılacak şeyler düzgün,
açık ve akıcı bir üslupla ifade edilmelidir.
31. Düzgün ve açık ifade edilmeyen dersler anlaşılmaz
olur. Bu durumda, fevkalade bir meziyet olan karakter
güzelliği terakki edemeyecek ve genişlemeyecek bir hale
gelir.
32. Öğretim yenilenmeye dayanmalıdır. Yani öğretmen
günden güne eksikliklerini ikmale çalışmalıdır.
33. Öğretmenin ertesi dersi evvelki dersinden daha açık,
daha faydalı ve daha tafsilatlı olmalıdır.
34. Öğretmen her gün tecrübe etmeli ve bu senenin
ticaretini ertesi sene ders vermelerinde uygulamaya
koymalıdır.
137
i
Kaynakça
Çetinkaya, B.A. (2007). Musa Kazım Efendi’nin Dinî,
Siyasî ve Felsefî Düşüncesi, C.Ü.
İlahiyat Fakültesi
Dergisi, XI/2, 75-141.
Güllüce, H. (2002). Erzurumlu Şeyhülislam Musa Kazım
ve Kur'an'ın İ'cazı Hakkındaki Görüşleri, A.Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, (12), 219.
Gürer, A.Ş. (2010). İttihat ve Terakki’nin Bir “Fırka
Şeyhülislâmı” Arayışı ve Musa Kâzım Efendi’nin
Şeyhülislâmlığa Getirilişi, Turkish Studies, Volume 5/4
Fall, 1191.
Koç, Z. (?). Şeyhülislam Musa Kazım Efendi (1858–1920)
ve Safvetu’l-Beyanfi Tefsiri’l-Kuran’daki Tefsir Metodu,
www.tefsir.gen.tr/img/KTA04-zafer-koc.pdfs., 447-482.
Musa Kazım, (1313). Taşra Maarif Memurlarına Mahsus
Rehber-i Tedris ve Terbiye, İstanbul.
138