ESMA KOÇ SAYBIRFONİKSLER Esma Koç Saybırfoniksler ISBN: 978-605-89612-1-0 Metin: Esma Koç Kapak: Esma Koç Basıldığı Yer: Konya Basıldığı Tarih: 2010 Bu kitabın hiçbir bölümü, tanıtım amaçlı kullanımı dışında, Esma Koç’un yazılı izni alınmaksızın herhangi bir elektronik ya da mekanik yöntem kullanarak kopyalanamaz veya yayınlanamaz. Bu hikâyede adı geçen tüm kişi ve olaylar hayal ürünüdür, gerçekle bir bağlantısı yoktur. Gecenin karanlığı ortalığı kaplamıştı. Gökyüzü ani bir ışıkla aydınlandı. Işık hızla gökyüzünden yeryüzüne indi. Bomboş parkı bir aydınlık kapladı. Işık söndü. Işığın durduğu yerde şimdi bir oğlan duruyordu. Oğlan uzun boyluydu. Üzerinde işlemeleri olan acayip bir kıyafet vardı ve saçları lacivertti. Oğlan uzun süre gözü kapalı parkta bekledi, gözünü açtı. Çevreye umutsuzca baktı. Elini havaya kaldırdı. Oğlanın parmağındaki yüzük parladı. Bir ışık huzmesi daha ortalığı aydınlattı. Işık kaybolduğunda oğlanın üzerindeki kıyafetlerin değiştiği görüldü. Oğlan şimdi indiği dünyaya daha uygun bir kıyafetle parkta duruyordu. —Artık zamanı geldi, dedi ve yürümeye başladı. Oğlan yürüdükçe sanki zaman hızlanmış gibi güneş doğmaya başladı. Oğlan garajı olan bir evin önünde durdu. Hava artık iyice aydınlanmıştı. Garajdan tıkırtılar gelmeye başladı. Oğlan öylece garaja bakıyordu. Garajın kapağı gürültüyle açıldı. Garajdan dışarı biri çıktı ve güneşin ışıklarına mutlulukla bakmaya başladı. Güneşe mutlulukla bakan bu kişi oldukça güçlü duran bir kızdı. Dikkatli bakmazsan onun erkek olduğunu bile sanabilirdin. Kızın açık kahverengi saçları, mavi gözleri vardı. Kız siyah bir bluz giyinmişti. Bluz belini açık bırakacak kadar kısaydı. Çağla yeşili bol bir pantolon giyinmişti. Ayaklarında spor ayakkabısı vardı. Birden kızın gözleri oğlanı fark etti. Kızın yüzündeki mutluluk yerini ciddiyete bıraktı. —Günaydın, dedi kız soğuk bir halde. —Günaydın, dedi oğlan ve kıza doğru yürümeye başladı. —İlginç saç, dedi kız alay ederek. Oğlan kızın yanına yaklaşınca durdu. Kızın yüzünü incelemeye başladı. Kız bir iki dakika sessizce bekledi. Oğlanın bakışından rahatsız olduğu belliydi. Birkaç dakikanın sonunda kız içindeki öfkeyi serbest bıraktı. —Yüzüme ne bakıyorsun be! Ne istiyorsan söyle! Adamı hasta etme! diye bağırdı kız. —Bu diyeceğimi sen söylemek zorunda kalsaydın ne yapardın bilmiyorum. Bu çok zor, dedi oğlan kızı inceleyerek. 5 —Sapık mısın nesin? Buradan gitmen senin için iyi olur! dedi kız yumruğunu sallayarak. Oğlan gülümsedi. —Tıpkı gördüğüm gibisin, dedi. —Sen beni takip mi ediyorsun? İşte şimdi sınırı aştın! —Sakin ol. Seni takip falan etmiyorum. Sabırlı olmayı denersen sana her şeyi açıklayacağım, dedi oğlan. Kız oğlana kendisiyle savaşırcasına baktı ve kafasını salladı. —Benim adım Yaosh-hi. Buraya başka bir dünyadan, Gampolja’dan geldim. —İsminden bunu anlamak zor değil. Ben Deniz. Sen şimdi uzaylısın yani. —Öyle de denebilir. Gampolja zor durumda. Gampolja’nın prensesi Emothi oyuna getirildi ve Prenses Emothi’nin yerine oraya geçmemesi gereken biri, İmparator Zeyrani geçti. —Eee, ne yapayım? dedi Deniz ilgisizce. —Bize yardım et. —Nedenmiş o? Niye size yardım edeyim? —Aslına bakarsan bu yolculuk senin için iyi olur. İstediğin kadar adam dövebilirsin. —Hıh, çok komiksin. —İşin aslı prensesimizden Gampolja’ya yardım etmeyi istedim. O da bana Gampolja’yı kurtaracak olan beş kişiyi, Saybırfoniksleri gösterdi. Sen de onların içindesin, dedi Yaosh-hi ciddiyetle. —Saybır- ne? —Saybırfoniks. —Ne biçim isim bu? Bak, dünyana yardım etmeyi çok düşünüyorsan o beş kişiden biri sen ol, Saybır- neyse ondan işte. —Yapamam. Çünkü Saybırfoniksler çok önceden belirlendi. —Öyle mi? Dünyanızın kaderi benim elimde, öyle mi? —Evet. —Bu saçmalık! Prenses Emothi’nin yerine geçen o kişiyi, adı neydi, İmparatoru işte, tahtından sen de indirebilirsin. İlle de bana ihtiyacın yok. —Hayır, var. O çok güçlü, Prenses Emothi’yi alt edebilecek kadar güçlü ve benim gücüm tek başına ona yetmez. —Anladığım kadarıyla onun gücü beş kişiye denk, öyle mi? —Öyle de denebilir. —Hımm, bu iş tehlikeli, öyle değil mi? —Elbette, ama kendini koruyabileceksin, merak etme. 6 Deniz gülmeye başladı. Yaosh-hi önce şaşkınlıkla Deniz’e baktı. Deniz uzun süre gülünce Yaosh-hi sinirlendi ve: —Bu kadar gülünecek ne var? Ben gülünecek bir şey bulamıyorum, dedi. —Gülünecek o kadar çok şey var ki. Mesela salağın biri gelip kendi dünyasının devamının benim elimde olduğunu söylüyor ve ne komik ki bu kişinin saçları lacivert. İşin en eğlenceli yanı ne biliyor musun? İlk defa bir uzaylıyla konuşuyorum ve bu uzaylı beni oldukça tehlikeli bir işe sokuyor. Bu harika! Umarım dünyanızda dövebileceğim insan sayısı fazladır. Eğer azsa seni de dövebilirim ona göre, dedi Deniz. Yaosh-hi Deniz’e şaşkınlıkla baktı. —Tamam öyleyse. —Evet. Şimdi beni dünyana götür, dedi Deniz. —Şimdi olmaz. Önce iki Saybırfonikslerden ikisini daha yanımıza almalıyız. —Ne? İki mi? Beş kişiye ihtiyacın olduğunu sanıyordum. —Doğru. Ama beşi de Dünya'lı olacak diye bir kural yok. Üçü Dünya'lı, diğer ikisi Gampolja’lı. —Hıı, karma bir yapı olmuş. Umarım bu kişiler anlaşabileceğim tiplerdir. —Umarım. Onları ikna edemezsek asla Gampolja’ya gidemeyiz. İçinizden biri olmazsa bu iş olmaz. —Anladım. Kabul etmezlerse zor kullanacağız, dedi Deniz ve parmaklarını kütürdetti. Yaosh-hi ona şaşkınlıkla baktı ve yürümeye başladı. Deniz de onun peşinden gitti. —Nereye gidiyoruz? dedi Deniz. —Bilmiyorum. —Bilmiyor musun? Ne demek bilmiyorsun? Sen bizi diğerlerinin yanına götürmüyor muydun? —Evet, götürüyorum. —Nereye gittiğini bilmeden onları bulmayı nasıl düşünüyorsun? —Hepinizde aynı enerji var. O enerjiyi takip ediyorum. —Enerji mi? —Evet. Çevrenize yaydığınız bir tür ışık gibi düşün. Bu ışık beni çağırıyor ve ben de ona göre ilerliyorum. —Hı, tamam. Anlamadığım şey; nasıl hepimiz aynı enerjiyi yayıyoruz. Benim bildiğim her insanın enerjisi farklıdır. —Beşinizin enerjisi aynı. 7 —İyi, bu demek oluyor ki benim gibi insanlarla dünyanı kurtaracağım, dedi Deniz. Birlikte uzun bir yürüyüşün sonunda bir lisenin önüne geldiler. —Bana liseli bir öğrenci olduğunu söyleme sakın! dedi Deniz şaşkınlıkla okula bakarak. —Ne iş yaptığını ben bilmem. Sadece onu görünce tanırım. —Aman ne güzel! Ne biçim insanlarla takılıyorum ben? Yarım saat geçmeden okulun önüne insanlar dolmaya başladı. Öğrenciler ve hocalar gelmeye başladı. Okuldaki kızların üniformaları kırmızı bir bluz ve kareli mini bir etekti. Eteğin kareleri yeşil, kırmızı ve siyahtan oluşuyordu. Kalabalığın içinde kahverengi saçlı, kahverengi gözlü bir kız oldukça dalgın bir şekilde yürüyordu. Yaosh-hi kızı dikkatlice izlemeye başladı. —Bu kız mı yani? dedi Deniz çığlık atarcasına. Liseli öğrenciler Yaosh-hi’ye tuhaf tuhaf bakıyorlardı. —Bu o, dedi Yaosh-hi uzun süre durduktan sonra. Yaosh-hi kıza doğru yürümeye başladı. —Buna inanamıyorum! Bu liseli bir kız. Üstelik benim gibi biri de değil! dedi Deniz. —Seninle biraz konuşabilir miyiz? dedi Yaosh-hi kıza. Kız kafasını yerden kaldırdı ve Yaosh-hi’nin yüzüne baktı. Kızın yüzü aydınlandı. —Harika saçlar, dedi gülümseyerek. —Şey, biraz konuşabilir miyiz? —Elbette. Seni dinliyorum. —Kalabalıktan çıksak. Önemli bir şey, dedi Yaosh-hi. Kız daha büyük bir sevinçle kafasını salladı. Okuldan biraz uzaklaştıktan sonra Yaosh-hi biraz bekledi. Sonra: —Ben Yaosh-hi, başka bir dünyalıyım. Ben Gampolja’lıyım, dedi. —O bir uzaylı. Bu arada ben Deniz, dedi Deniz konuyu açıklığa kavuşturmak istercesine. —Hayır, uzaylı değil. “Başka bir dünyalıyım” dedi. Belki de mistik bir dünyadan geliyordur. Dünyadan Gampolja’ya geçiş tek bir kapıdan mümkündür, dedi kız. —Bu dediklerin çok saçma! Uzaylı işte! —Hayır, değil. —Beni dinler misiniz? dedi Yaosh-hi. —Elbette. 8 —Gampolja zor durumda. Gampolja’nın prensesi Emothi oyuna getirildi ve Prenses Emothi’nin yerine oraya geçmemesi gereken biri, İmparator Zeyrani geçti. Prensesimizden Gampolja’ya yardım etmeyi istedim… —O da seni bize yönlendirdi. Çünkü Gampolja’yı sadece biz kurtarabiliriz, değil mi? dedi kız gülümseyerek. Deniz ve Yaosh-hi kıza şaşkınlıkla baktı. —Nereden biliyorsun? dedi Deniz etkilenmişçesine. —Hı. Hı. Çizgi filmlerde hep öyle olur. Yanılmadım, değil mi? dedi kız neşeyle. —Hayır, yanılmadın. Gampolja’ya gitmeliyiz. Bu görevi kabul ediyor musun? —Şaka mı ediyorsun sen? Yıllardır beklediğim macera sonunda beni buldu! Çok mutluyum, ne zaman gideceğiz? dedi kız. —Tanrım! Ben bununla takılmak zorunda mıyım? dedi Deniz. —Üzgünüm ama evet, dedi Yaosh-hi. —Of, bu çok büyük bir işkence! —Üzülme. Seninle iyi dost olacağız. Ben Çiğdem, dedi kız. —Bunu da nereden çıkardın? —Çizgi filmlerin sonunda hep öyle olur. Seninle çok iyi anlaşacağız. —Hayır, hiç sanmıyorum. O dediğin sadece çizgi filmlerde olur. Yaosh-hi şimdi bizi üçüncü kişiye götür. Bakalım o nasıl çıkacak? dedi Deniz sitemle. —Üçüncü mü? Toplam kaç kişiyiz ki? dedi Çiğdem. —Beş kişiyiz. Diğer ikisi onun dünyasındanmış. Bu arada bize Saybır- Saybırfoniks diyorlarmış. —Hı, Gampolja nasıl bir yer Yaosh-hi? —Bekle ve gör! Ne acele ediyorsun? dedi Deniz. Çiğdem biraz olsun çekinerek: —Nereye gidiyoruz? dedi. —Bilmiyor. Enerjimizi takip edip bizi buluyormuş. Açıkçası diğerinden de umutlu değilim. Aynı enerjiye sahibiz ama karakterlerimiz çok farklı, dedi Deniz alay ederek. —Üzgünüm ama buna alışmak zorundayız. Birlik olmazsak bu işi başaramayız, dedi Çiğdem. —Üf, benimle çizgi film dilinde konuşmayı kes! —Burada, dedi Yaosh-hi uzun sessizliğinin ardından. Şimdi bir parktaydılar. Çevre boş gibiydi. Etrafta tek tük kişi vardı. İnsanlar ya 9 köpekleriyle yürüyorlar ya da koşuyorlardı. Bir kız parkta yürüyordu. Turuncu bol bir bluz giymişti. Bluzun yakası kayık yakaydı ve kızın giydiği siyah atletin askıları rahatça görülebilecek açıklıktaydı. Kızın altında oldukça kısa kot bir şort vardı. Kızın kahverengi saçları, yeşil gözleri vardı, oldukça güzel görünüyordu. —Bu o, dedi Yaosh-hi. —Kafayı yiycem! Bu grupla Gampolja’yı kurtarmak işkence! Şu bir gerçek ki bu işin sununda birinin de beni kurtarması gerekecek, dedi Deniz. —Üzülme, biz bunun için varız, dedi Çiğdem. Yaosh-hi kıza doğru yürüdü. Kız Yaosh-hi’yi fark edince üzerine çeki düzen verdi. —Merhaba, dedi Yaosh-hi. —Merhaba, dedi kız. —Seninle biraz konuşmak istiyorum. —Elbette, çıktığım biri yok, dedi kız hemen. —Ne? —Benim çıktığım biri olup olmadığını sormayacak mıydın? —Hayır, dedi Yaosh-hi. Kız biraz bozuldu. —Ne konuşacaksın peki? dedi kız. Yaosh-hi çevresine bakındı. —Benim adım Yaosh-hi. Başka bir dünyadan geliyorum, adı Gampolja, dedi. Kız çığlık atmamak için elini ağzına kapattı. —Merak etme, bize zarar vermeyecek, dedi Çiğdem. —Ondan bize zarar gelecek ha? Güldürme beni! Tek yumruğumla yere yapışır o be, dedi Deniz. —Siz kimsiniz? dedi kız. —Biz senin takım arkadaşlarınız, dedi Çiğdem. —O Çiğdem, ben de Deniz. —Ne? —Ben Gampolja'lıyım ve Gampolja zor durumda. Gampolja’nın prensesi Emothi oyuna getirildi ve Prenses Emothi’nin yerine oraya geçmemesi gereken biri, İmparator Zeyrani geçti. Ben de prensesimizden… —Gampolja’yı kurtaracak olan Saybırfonikslerden birisin. Sen olmazsan olmaz. Ne diyorsun? dedi Deniz parmaklarını kütürdeterek. —Şey, ne bileyim ki? —Onlara yardım etmeliyiz. Bu fırsatı değerlendirmelisin, dedi Çiğdem. —Bir soru sorabilir miyim? dedi kız biraz çekinerek. 10 —Elbette, dedi Yaosh-hi. —Gampolja’da senin gibi başka erkekler de var mı? —Ne? Ne demek benim gibi? —Yani yakışıklı. Çok yakışıklısın da, dedi kız. Yaosh-hi biraz kızardı. —Gampolja’da benim yakışıklı olmadığımı söylerler. —Bu harika! Geliyorum. Ben Ezgi. Orada bir sürü yakışıklı olacak, dedi kız neşeyle. Diğer kızlar ona şaşkınlıkla baktı. —Gözlerindeki kalpleri görebiliyorum, dedi Çiğdem inanamadığını belli eden bir sesle. —Ne? Ne kalbi? dedi Deniz şaşkınlıkla. —Çizgi filmlerde… —Unut gitsin! —Hepiniz gelme konusunda hemfikir olduğunuza göre artık gidebiliriz, dedi Yaosh-hi. —Bir dakika, biz buradan gittiğimizde burada yokluğumuz anlaşılacak mı? dedi Ezgi. —Büyük ihtimal evet, dedi Yaosh-hi üzgün üzgün. —O zaman buradan gidelim, dedi Deniz hiç düşünmeden. —Desenize geri döndüğümüzde iyi olay çıkacak. Kim bilir kaç ışık yılı uzaklığına gideceğiz ve döndüğümüzde muhtemelen dünya çok değişmiş olacak, dedi Çiğdem. —Belki de dönmeyiz. O kadar yakışıklı bırakılır mı hiç? dedi Ezgi. —Görevinize odaklanmanız daha iyi olur, dedi Yaosh-hi ve yüzüğünün takılı olduğu elini havaya kaldırdı. —Bana tutunun, dedi. Ezgi hemen Yaosh-hi’ye sımsıkı satıldı. Yaosh-hi şaşkınlıkla diğerlerine baktı. Çiğdem Yaosh-hi’nin koluna girdi. Deniz ise Yaosh-hi’nin omzunu tuttu. —Sıkı tutunsan iyi olur, yoksa savrulabilirsin, dedi Yaosh-hi Deniz’e. Diğerleri Yaosh-hi’ye daha sıkı sarıldı. Yaosh-hi’nin yüzüğünden bir ışık huzmesi yayıldı. Dünya'dan bir ışık gökyüzüne doğru fırladı ve hızla yok oldu. Işık Gampolja’da bir şelalenin yanına gelene kadar gökyüzünden aşağı indi. Işık söndüğünde şelalenin yanında dört kişi vardı. Şelalenin çevresi ormanlık alanla çevriliydi. Yerde çimler ve çiçekler vardı. Gökyüzü açık mavi rengindeydi. —Haaaah, burası harika, dedi Çiğdem derin bir nefes alıp. Yaoshhi kendisine sarınmış kollardan kurtulduktan sonra elini havaya kaldırdı. Yüzüğünden bir ışık huzmesi çıktı. Işık yok olduğunda 11 Yaosh-hi’nin üzerindeki kıyafetler değişmişti. Üzerinde yine o işlemeli kıyafet vardı. —Vaaaay, bu sihir miydi? dedi Çiğdem hayranlıkla. —Öyle de denebilir. —Bir daha üstünü sakın yanımızda değiştirme! dedi Deniz öfkeyle. —Bence değiştirsin ama ışığa gerek yok, dedi Ezgi. Yaosh-hi kızardı. —Oha! Yuh! dedi Deniz. —Şey, bizde sihir kullanabilecek miyiz? dedi Çiğdem. —Evet, dedi Yaosh-hi ve elini havaya kaldırdı. Yaosh-hi’nin yüzüğünden bir ışık çıktı ve üç kızın içine girdi. Üç kız da acıyla bağırdılar. Işık yok olduğunda kızların kıyafetlerinde küçük değişiklikler oluşmuştu. Deniz’in spor ayakkabısı yok olmuş yerine dizine kadar gelen siyah bir çizme gelmişti. —Hey! Ayakkabılarımdan memnundum ben! dedi Deniz öfkeyle. Ezgi’nin bileğinde kalın bir bileklik vardı. —Bu çok güzel. Altından mı? dedi Ezgi. Yaosh-hi cevap vermedi. Çiğdem’in bluzunun kolu uzamış ve kesik parmaklı bir eldiven oluşmuştu. Eldivenin elin üst kısmına gelen yerinde dikdörtgen şeklinde bir boşluk vardı. —Vaaay, tam da hayal ettiğim gibi oldu. Bir oğlan geldi ki hayallerimdeki gibiydi, bizi buraya getirdi ve bize sihir verdi, dedi Çiğdem. —Anlamadığım şey; hayalindeki oğlanın saçları da lacivert miydi? dedi Deniz ciddiyetle. Ciddi ses tonunun altında yatan bir alay vardı. —Hayır, ama lacivert olmasının bir sakıncası yok. Lacivert onu daha sevimli yapıyor. —Uf, ikinizde umutsuz vakasınız. —Neden öyle diyorsun? Lacivert saçın Yaosh-hi’yi karizmatik yaptığı ortada, dedi Ezgi. —Benden bahsetmeyi keser misiniz? dedi Yaosh-hi kıpkırmızı bir suratla. —Memnuniyetle. Şimdi ne yapıyoruz? Onu da bilmiyorsundur herhalde, dedi Deniz iğnelercesine. —Ne yapacağımızı biliyorum. Saybırfonikslerden diğerinin yanına gidiyoruz. Neyse ki onu tanıyorum. Bu yüzden buraya geldik, dedi Yaosh-hi ve şelalenin döküldüğü yere doğru yürüdü. Şelalenin döküldüğü kısma ulaşmak çok zordu çünkü burası çok dikti. —Çok yorucu, dedi Ezgi şelalenin başına çıktıklarında. 12 —Yolumuz daha yeni başlıyor, dedi Yaosh-hi ve ormanlık alana doğru ilerledi. Kızlar çaresizce Yaosh-hi’nin peşine düştüler. Ormanlık alan derinliklerine ilerledikçe daha dik bir kayalığa dönüşüyordu. —Çok yoruldum, biraz dinlenelim, dedi Ezgi. —Vaaay, şuna bakın! dedi Çiğdem tek eliyle bir yeri göstererek. Öteki eliyle okul çantasını tutuyordu. Diğerleri onun gösterdiği yere baktı. Ormandaki ağaçların arasından aşağı bakıldığında koyu yeşil ağaç yapraklarının altında berrak bir deniz görülüyordu. —İnsana hayat enerjisi veriyor, dedi Deniz. —Çok ürkütücü, çok yüksek, dedi Ezgi elini ağzına götürerek. —İyi misin? Kusacak gibi görünüyorsun, dedi Çiğdem. —İyiyim, sağ ol. —Yaosh-hi, dünyan güzelmiş, dedi Deniz ve Yaosh-hi’nin omzuna bir yumruk attı. Yaosh-hi omzunu tutarak Deniz’e şaşkınlıkla baktı. —Burası nasıl bir yer ben anlamadım, dedi Ezgi. Çiğdem biraz daha yükseğe çıktı. —Buradan çevre daha rahat görünüyor. Bir adadayız gibi görünüyor. Ada çok yüksek dağlardan oluşuyor. Bu demek oluyor ki bir dağın suyun üstünde kalmış kısmında bulunuyoruz. Yanılıyor muyum? dedi Yaosh-hi’ye bakarak. —Dediklerin doğru. Uzun zaman önce buranın bir depremle sular altında kaldığı söylenir, dedi Yaosh-hi etkilenmişçesine. —Evet, biliyordum. Her zaman uzayda hayat olduğunu düşünürdüm ve yanılmamışım. —Sen çok zeki birisin. Ben kırk yıl baksam bunu anlamazdım, dedi Deniz ilgiyle çevresine bakınarak. —Hadi, dinlendiyseniz devam edelim, dedi Yaosh-hi. Kızlar biraz isteksizce yürümeye devam ettiler. Bir düzlüğe gelene kadar tırmanmaya devam ettiler. Düzlüğe geldiklerinde herkes yere oturup soluklanmaya başladı. Düzlük oldukça rüzgârlıydı. Yerdeki koyu yeşil çimlerin boyu dizlerinden biraz daha kısaydı. —Burası harika bir yermiş. Şimdi Gampolja’yı kurtarmayı daha çok istiyorum, dedi Çiğdem. —Açıkçası etkilenmediğimi söylemek yalan olur, dedi Deniz. —Daha alçak olmasını tercih ederdim, dedi Ezgi uçurumdan uzaklaşarak. Çiğdem ayağa kalktı. Deniz çevreyi incelemeye başlamıştı bile. Deniz biraz uzaklaştıktan sonra kınından çıkarılan bir kılıcın sesi duyuldu. Sarı ve kahverengi renkli işlemeleri olan kıyafet 13 giyinmiş bir kız Deniz’e kılıcını çekmişti. Kızın siyah saçları mavi gözleri vardı. Kılıç Deniz’in boğazına dayanmıştı. —Benim topraklarıma izinsiz girdiniz. Bunun bedelini ödeyeceksiniz, dedi kız. —Aah! Sen ne dediğini sanıyorsun be! dedi Deniz ve kılıç tutan kıza bir tekme savurdu. Kız aynı hızla Deniz’e cevap verdi. Deniz yuvarlanıp toprağa düştü. Kılıçlı kız hızla Çiğdem’e doğru koştu. Çiğdem yere oturup ağlamaya başladı. —Burası hiç de hayallerimdeki gibi değil! —Elymphsa! Dur! dedi Yaosh-hi. Kız Yaosh-hi’ye baktı. —Sen! Senin burada ne işin var? dedi Elymphsa öfkeyle. —Seni görmeye geldim. —Öyle mi? Neden? —Nedenini biliyorsun. Gampolja’yı kurtaracak olan Saybırfonikslerden biri olduğunu biliyorsun. Seninle bu konuda konuşmak için geldim. —İyi, konuşuruz. Senin Dünya’ya gideceğini duymuştum, dedi Elymphsa ilgisizce. Sonra heyecanla: —Yoksa- yoksa bunlar onlar mı? dedi. —Evet, dedi Yaosh-hi. Ezgi şaşkınlıkla onlara baktı. —Dördüncü kişi bu mu? dedi şaşkınlıkla. —Evet, beğenemedin mi? dedi Elymphsa sertçe. Sonra Çiğdem’e: —Sen de ağlamayı kes! Gampolja’yı kurtarırken de böyle ağlayacak mısın? dedi. Çiğdem burnunu çekti ve ağlamayı kesti. Elymphsa yerde yatan Deniz’e elini uzattı. Deniz öfkeyle ona baktıktan sonra Elymphsa’nın elini tutmadan kalktı. —Güçlüsün. Bana tekme atmayı başaran nadir kişilerdensin. Ama bunun hesabını göreceğiz. Yaosh-hi, bunları buraya getirmedeki amacın ne? —Onları gördün. Ne kadar eğitimsiz olduklarının sen de farkındasın, değil mi? —Farkında olmamak için kör olmak gerekir. —Onları eğitebilir misin? —Ne? Bu mu bizi eğitecek? Bu bizi doğramaktan başka bir şey yapmaz, dedi Deniz sinirle. —Eğitim bittiğinde senin gibi güçlü olabilecek miyiz? dedi Çiğdem hayranlıkla. 14 —Sanmıyorum. Çünkü size sadece Gampolja’yı koruyacak gücü verebilirim, dedi Elymphsa onlara ilgisizce bakarak. —Eğitimden sağ çıkabilecek miyiz? dedi Ezgi çekinerek. —O size bağlı. —Yaosh-hi, beşinci Saybırfoniks kim? Onunda bizimle olması gerekmez mi? dedi Çiğdem. —Sen onu da bul buraya getir, dedi Deniz. —Demesi kolay. Onu daha önce Gampolja’da hiç görmedim. Buradaki herkesi tanırım ama onu hiç görmedim. —Onu enerjisinden bulamıyor musun? —Enerjisi tam yerini söyleyecek kadar güçlü değil, çok zayıf. —En güçsüzü o yani. —Hayır, değil. Sanki bu görevi istemiyormuş gibi. O yüzden onun yerini bulana kadar burada kalacağım. —Burada kalmanı hiç istemesem de ailenin hatırı için kalmana izin vereceğim, dedi Elymphsa. —İyi. Burada kalıp Prenses Emothi’den yardım etmesini isteyeceğim. —Hıh! Prenses Emothi’ymiş! Boş umutlarla dolusun Yaosh-hi. Prenses Emothi’yi çoktan öldürdüklerinden eminim. —Prenses Emothi ölmedi! —İyi, öyle inanmaya devam et. Siz! Benimle gelin, dedi Elymphsa. Kızlar Yaosh-hi’ye baktılar. Yaosh-hi başıyla gitmelerini onayladı. Kızlar Elymphsa’nın peşinden gittiler. Düzlüğün ilerisinde bir bina görünüyordu. Bina tek katlı bir binaydı. Süslemelerle dolu bir çatısı vardı. Bina genel olarak antik çağdan kalma bir tapınağa benziyordu. Beyaz mermerden yapılmış sütunların arasından geçip binaya girdiler. —Burası ne? dedi Çiğdem çekinerek. —Burası benim okulum. Ben buradaki insanları eğitirim. —Çevrede insan göremedim. Sanırım kimse başaramadı, dedi Deniz Elymphsa’yı iğneleyerek. —Burada kimse yaşamaz. Burası tamamen bana aittir. Eğitilmek isteyenler buraya gelir. Eğitim süresince burada kalırlar. Eğitim bittiğinde kendi yollarına devam ederler, dedi Elymphsa. Şimdi binanın iç avlusundaydılar. İçeride bir grup insan kılıçla savaşıyordu. —Silahlar yok. Sadece kılıç var. Daha bunlar Rönesans’a girmemişler, dedi Deniz. 15 —Haklısın, ama silah olmaması daha iyi. İyi atış becerisi olmayan bir insanım ben, dedi Çiğdem. —Hıh, ömründe kaç kez silah kullandın ki? dedi Deniz küçümseyerek. —Aslında hiç. Ama hedefi hiç tutturamam. —Hangi boş işten bahsettiğinizi anlamadım. Açıklarsanız iyi olur, dedi Elymphsa eliyle kılıcını tutarak. —Burada olmayan, bu yüzden bilemeyeceğin bir şeyden bahsediyoruz, dedi Deniz sertçe. —Açıkla! dedi Elymphsa tehdit edercesine. Deniz’den çıt çıkmıyordu. Ezgi onlara şaşkınlıkla baktı. —Silahı duymadınız mı? dedi hayretle. —Bizim silahlarımız bunlar. Şimdi şu şeyi açıklayın. —Açıklanacak bir şey yok, dedi Deniz inatla. —Açıkla! dedi Elymphsa kılıcını Deniz’e tutarak. Çiğdem kılıçla Deniz’in arasına girdi. —Silah metalden yapılmıştır. Boru gibidir. Tetik diye bir şeyi vardır. Onu çekince içinden kurşun fırlatır. Kurşun taş gibi küçük olan metalden yapılma bir şeydir. Kurşun insana denk gelirse kılıçların yaptığı gibi insanı yaralar, dedi Çiğdem çabucak. —Gereksiz bir şeymiş, dedi Elymphsa ve kılıcını indirdi. Deniz önünde duran Çiğdem’e baktı. Elini onun omzuna koydu. —Bir daha bunu sakın yapma, dedi Çiğdem’in kulağına. —Biz bir ekibiz, birlik içinde olmak zorundayız, dedi Çiğdem. Deniz onun dediklerini önemsemeden yürümeye başladı. —Boş ver, zamanla alışacak, dedi Ezgi ve elini Çiğdem’in omzuna attı. İkisi de yürümeye devam ettiler. Elymphsa onları avludan çıkardı. Bir sürü kapısı olan bir binaya geldiler. En sondaki kapının önüne geldiler. Elymphsa kapıyı açtı. Oda boş gibiydi. —Burası sizin odanız. Üçünüz burada kalacaksınız. —Yatak yok mu? dedi Ezgi hayal kırıklığıyla. —Yatak mı? Hıh! Savaşçıların yatağa ihtiyacı olmaz. Ben bir savaşçıyım ve yatağa ihtiyacım yok. Gampolja’yı kurtarmayı düşünüyorsanız sizin için de bu böyle olmalı, dedi Elymphsa. —Üzerimize örtecek bir şey de mi yok? dedi Çiğdem hayal kırıklığıyla. —İyi çalışırsanız olabilir. —Keşke evden kazak gibi bir şey alsaydım, dedi Deniz düşünceli bir halde. 16 —Umarım hastalanmayız. —Güçlüyseniz hasta olmazsınız, dedi Elymphsa ve odadan çıktı. —Eee, hangi yatağı seçiyorsunuz? Ben pencere kenarında yatarım, dedi Deniz ortamı daha eğlenceli bir hale getirmek için. —Fark etmez, dedi Ezgi. —Nasıl olsa hepsi aynı, dedi Çiğdem. Deniz duvara dayanıp yere oturdu. —Buraya gelirken hangi düşüncelerle geldiniz bilmiyorum ama ben hayal kırıklığına uğradım. Buradakiler hiç vefakâr değil, dedi Çiğdem üzüntüyle. Bunu söylerken çok kısık sesle söylemişti. —Doğru. Gampolja’yı kurtaracakmışız gibi değil de yok edecekmişiz gibi davranıyorlar. Ama artık geri dönemeyiz, değil mi? Sanırım buna alışabiliriz, dedi Ezgi. —Sadece tek bir kişi bize kötü davranıyor. O da ne yazık ki beraber savaşacağımız Saybırfonikslerden biri. Ona alışmayacağım, hele de böyle davranmaya devam ederse… dedi Deniz. —Benim korkum bu işten sağ çıkmamamız. Yani bizi eğiticem diye öldüredebilir, dedi Ezgi. —Ben de korkuyorum ama bir şey yapamıyorum, dedi Çiğdem. —Hıh! Ben ondan da korkmuyorum ölümden de, dedi Deniz. —Çok cesursun. Nasıl böyle olabiliyorsun? dedi Çiğdem. —Bu cesurluktan çok umursamazlık, dedi Ezgi. —Ne derseniz deyin artık. Ben böyle doğmuşum, dedi Deniz umursamaz bir edayla. —Nasıl doğmuşsun bakalım? dedi Elymphsa alay eden bir tonda. Elymphsa elinde üç tane kılıçla odanın kapısının önünde duruyordu. —Korkusuz, dedi Deniz hiç istifini bozmadan. —Peki. Bunları alın, çalışmaya başlıyoruz, dedi Elymphsa ve elindeki kılıçları yakalamaları için onlara attı. Kızlar kılıçları tuttular. Deniz oturduğu yerden kalktı. Çiğdem okul çantasını odaya bıraktı. Dışarı çıktılar. Avludaki kişilerin yanına geldiklerinde Elymphsa bir ıslık çalıp herkesi sıraya soktu. Yaosh-hi uzaktan gelip sıradaki öğrencilerin arkasına durdu. —Bunlar yeni gelen öğrenciler. Çok beceriksizler. Ellerine ilk kez kılıç aldıkları kılıçları tutuşlarından belli oluyor. Onları hep birlikte işe yarar hale getireceğiz. İki kişi istiyorum. Bu kişiler şu ikisiyle savaşacak, dedi Elymphsa ve Çiğdem’le Ezgi’yi gösterdi. —Peki Deniz’e ne olacak? dedi Ezgi. 17 —Adı Deniz miymiş? O benimle savaşacak. Ne kadar korkusuzmuş bir görelim, dedi Elymphsa. Deniz öfkeyle Elymphsa’ya baktı ve kılıcını kınından hızlıca çıkardı. —Lütfen durun! Biz birlik olmak zorundayız, dedi Çiğdem hemen. —Yine başlama, dedi Deniz bıkkın bir halde. —O sana kılıç çekti diye sen de ona tekme attın diye işi bu seviyeye getiremezsiniz. —Konunun bununla bir ilgisi yok. Sadece onun gücünü öğrenmek istiyorum, dedi Elymphsa ve kılıcını çekti. Yaosh-hi ve Ezgi bu olanları endişeyle izliyorlardı. Elymphsa’nın öğrencileri ise oldukça rahat davranıyorlardı. —Şimdi hanginiz bu kızlarla savaşacak, dedi Elymphsa. Grubun içinden bir oğlan ve bir kız öne çıktı. —İkimiz sonra savaşalım, dedi Elymphsa Deniz’e sessizce. Deniz onun amacının kendisini topluluk önünde küçük düşürmek olduğunu anlamıştı. Yine de bu durumu başıyla onayladı. —Tamam, pozisyon alın, sizlerde. “Başla” dediğimde başlayın. Bir, iki, üç, başla! dedi Elymphsa. Ezgi’nin karşısında öğrencilerin içinden çıkan kız vardı. Ezgi’nin karşısındaki kız Ezgi daha başlamadan ona saldırmaya başlamıştı. Ezgi oldukça zorlanıyordu. —Ne yapacağım ben? diye mırıldanıyordu. Kız elindeki kılıçla Ezgi’nin kılıcı tutan elini kesti. Ezgi elinin acısıyla kılıcını yere düşürdü. Kız Ezgi’nin yere düşen kılıcını yerden aldı ve Ezgi’ye uzattı. —Fazla bir şey beklemiyordum zaten. Ben Bettah, dedi ve gülümsedi. Ezgi kılıcı sağlam eliyle aldı. —Ben Ezgi, dedi ve gülümsedi. Çiğdem’in karşısında öğrencilerin arasından çıkan oğlan vardı. Çiğdem kılıcını iki eliyle tutmuştu. —Çok kolay olacak. Kılıcı taşıyamıyor musun yoksa? dedi oğlan alay ederek ve Çiğdem’e doğru bir hamle yaptı. Çiğdem kılıcının ucunu sağa sola hareket ettirerek kılıcını kalkan olarak kullanıyordu. —İşe yarıyormuş! Yıllardır izlediğim filmlerde, çizgi filmlerde hep kılıç kullanıyorlardı. Şimdi orada gördüklerimi kullanarak savaşıyorum ve işe yarıyor. Bunu ben yapamayacağım da kim yapacak? dedi Çiğdem içinden ve izlediği filmlerdeki hareketleri 18 yapmaya başladı. Oğlan Çiğdem’e karşı bir şey yapamadığı için öfkeliydi. Çiğdem saldırı pozisyonuna geçti. Oğlan da kılıcını kıza karşı kullandı. Kılıçlar birbirini zorluyordu. Oğlan tüm gücünü kılıcına bindirdi. Çiğdem’in kılıcı altta kaldı. Çiğdem kılıcıyla yuvarlak çizdi ve oğlanın da kendisinin de kılıcı fırlayıp uzağa gitti. Oğlan şaşkınlıkla kılıçlara ve Çiğdem’e baktı. Yaosh-hi ve Elymphsa Çiğdem’i hayranlıkla izliyorlardı. Çiğdem gülümsedi. —He he, her zaman bunu yaptığımda kendi kılıcımı da fırlatırdım, dedi Çiğdem. Oğlan da güldü. —Ben Rayome. —Çiğdem. Elymphsa ve Deniz karşılıklı duracak şekilde yer aldılar. —Hadi bana gücünü göster, dedi Elymphsa. Deniz gülümsedi ve Elymphsa’ya doğru bir hamle yaptı. Elymphsa yana çekildi. —Bu kadar basit olduğunu biliyordum, dedi Elymphsa ve kılıcıyla Deniz’e doğru koşmaya başladı. Deniz kılıcını yan çevirdi. Tek eliyle kılıcının kabzasını öteki eliyle kılıcın ucuna yakın bir yeri tutuyordu. Elymphsa’nın kılıcını kendi kılıcını böyle tutarak durdurdu. Elymphsa haince gülümsedi. —Güzel hamle ama uzun süre dayanamazsın, dedi. —Biliyorum, dedi Deniz ve Elymphsa’nın karnına bir tekme attı. Elymphsa yere düştü. Öğrencilerden şaşkınlıklarını belli eden bir ses yükseldi. —Sırf kılıç kullanacak kadar aptal olduğumu sanmıyordun umarım, dedi ve Elymphsa’nın yanına eğildi. Sessizce: —Şimdi beni dinle. Ben buraya senin dünyanı kurtarmaya geldim ama sen dünyanın kurtarılmasını istemiyorsan o ayrı. Attığım bu tekmenin de öcünü almak için çabalayacağını biliyorum. Ama şunu bil; ölmek umurumda değil. Ne senden korkuyorum ne de gücü beş kişiye denk gelen o kişiden. Ben sadece görevimi yapacağım. Görev süresince pürüz çıkarma. Görev bitince hesaplaşırız. Ne diyorsun? dedi Deniz elini Elymphsa’ya uzatarak. Elymphsa onun eline baktı ve elini uzattı. Deniz’in elinden tutup onu yere serdi. —Tamam, dediğin olsun. Ama bir daha bana vurursan fena olur, dedi Elymphsa. Deniz düştüğü yerden gülerek kalktı. —Tamam, zorunda kalmazsam sana vurmam, dedi. Elymphsa ayağa kalktı. 19 —Şimdi üçünüz benimle gelin, siz de çalışmaya devam edin, dedi Elymphsa ve yürümeye başladı. Kızlar onu takip etti. Yaosh-hi onların peşinden geldi. Ezgi kanayan elini tutuyordu. Deniz onun elini fark etti. —Eline bakılması gerekir, dedi ilgisizce. —Haklısın, dedi Ezgi eline bakarak. —Benim kastettiğim bakma gözle değil, dedi Deniz sertçe. Ezgi kafasını kaldırıp ona baktı. —Çevrede hastane görebiliyor musun ya da bir ilk yardım seti? Hah! Ne yapabilirim ki? dedi Ezgi öfkeyle. Çiğdem endişeyle Deniz ve Ezgi’ye bakıyordu. —Hey, sakin ol! Ben de senin iyiliğin için söyledim. Çok istiyorsan eline bakmaya devam et! dedi Deniz ilgisizce. —Sen benimle gel, dedi Elymphsa. Ezgi onunla gitti. Diğerleri orada kaldı. —Sen yaralandın mı? dedi Deniz Çiğdem’e bakmadan. —Yok. —İyi, dedi Deniz ve oradan bıkkın bir halde uzaklaştı. —İyi kılıç kullanıyorsun. Doğrusu senden pek beklemiyordum, dedi Yaosh-hi hayranlıkla. —Doğrusu ben de beklemiyordum. İzlediğim film ve çizgi filmler sayesinde iyi kılıç kullanabildim, dedi Çiğdem neşeyle. —Film mi? Çizgi film mi? O dediklerinin ne olduğunu anlamadım, dedi Yaosh-hi şaşkınlıkla. —Hiç şaşırmadım. Ama ben sana bunu nasıl anlatayım ki? Şey, şimdi… Ya kamera diye bir alet var içine kayıt yapabilir. Bu aletle şu anki konuşmalarımızı kaydedip sonra izlediğimizi düşün. Öyle bir şey işte. Pek anlatamadım ama. —Bu kayıt belgelerin kaydı gibi bir şey mi? dedi Yaosh-hi ilgiyle. —Belge mi? dedi Çiğdem şaşkınlıkla. —Evet, belge. Ev aldığının kaydının belgesi gibi, dedi Yaosh-hi. Çiğdem derin bir nefes aldı. —Belgeyi unut. Onunla bir ilgisi yok. Kaydı ve kamerayı da unutsan iyi olur. Şimdi, ben böyle yaparsam, dedi Çiğdem ve dans etmeye başladı. —Kamera ben bir daha bunu yapmadan bu hareketlerimi sana tekrar gösterir. Film de bunun olaylı halidir, dedi Çiğdem zorlanarak. Yaosh-hi kafasını salladı. —Film tiyatro gibi bir şey mi? dedi. 20 —Hah! Evet, öyle bir şey, dedi Çiğdem neşeyle. Elymphsa Ezgi ile bir odaya girdi. Odanın bir köşesinde sargı bezleri gibi bezler vardı. Elymphsa yukarıdaki bir dolabın kapağını açtı. Dolabın içinden kahverengi renkli cam bir şişe aldı. Şişenin içinde bir sıvı vardı. Elymphsa Ezgi’nin eline baktı. —İyi, çok kötü değil, dedi ve sargı bezlerinden birine bu sıvıdan döküp bezi Ezgi’nin elindeki yaraya sürmeye başladı. —Aaauuuuvvv! dedi Ezgi çığlık atarak. —Elini çekme. Canın acıyacak ama bunu yapmazsam daha çok acır, dedi Elymphsa ve kızın eline bezi sürmeye devam etti. —Elymphsa, sana bir şey sorabilir miyim? dedi Ezgi çekinerek. —Sor. —Şey, aynı ekipte olduğumuz için mutlu olmadığının farkındayım. Deniz’le de aranız bozuk. Bu nefretle nereye kadar gideceğimizi bilmiyorum. Burası beni hayal kırıklığına uğrattı. Aauvv! Ve tek umudum şu anda Prenses Emothi’nin tahtına çıkması. Neden onun öldüğünü söyleyip umudumu yok ediyorsun? dedi Ezgi. Elymphsa Ezgi’nin elini sarmaya başladı. —Aslında ben mantıklı bir insanım. Tahta geçen kişiyi, yani İmparator Zeyrani’yi tanırdım ve onu tanıyorsam o başladığı işi mükemmel yapar. —Ne demek istiyorsun? —Onun tahta çıkarken Prenses Emothi’nin tahta yeniden çıkması için insanlarda herhangi bir umut kalmasını istemediğini biliyorum. Çünkü onun yerinde olsam ben de insanlara isyan çıkarmaları için bir fırsat vermezdim. O tahta çıktı. Onun Prenses Emothi’yi yaşatacağını sanmıyorum ki bu olaydan sonra Prenses Emothi’yi gören olmadı. —Ama Yaosh-hi onunla konuşmuştu, dedi Ezgi yalvarırcasına. —Yaosh-hi oldukça hayalperest biri. Kendinizi en kötüye hazırlayın. Ayrıca yanılıyorsun. Deniz’le aramız bozuk falan değil. Onu sevdim, dedi Elymphsa gülümseyerek. —Ne? Onu mu sevdin? dedi Ezgi şaşkınlıkla. —Evet. O sert ve güçlü, hem de düşünceli biri. Bana saldırması hoşuma gitmese de onu sevdim. Endişelenme, onunla kavgam sona erdi. —Neden? Bunu uzatacak gibi görünüyordunuz. Yanlış anlama, sadece bu ani değişikliğin nedenini merak ediyorum. 21 —Deniz bir teklifte bulundu. Burayı kurtardıktan sonra savaşalım istiyor. Gampolja’yı kurtarmayı çok istiyor, üstelik onu burada tutan bir şey yokken bunu istiyor. Ben çok fazla kişiyle anlaşamam. İnsanlar benimle konuşurken hep benden korkarlar. Ama o benden korkmuyor ve bu benim için bir ilk, dedi Elymphsa neşeyle. —Sanırım ne demek istediğini anladım. Bu görev için anlaşmak zorunda olduğumuzu biliyorum. Bu yüzden senden korkmayacağım, dedi Ezgi. Elymphsa güldü. —Korkma zaten, dedi ve Ezgi’yi odasına götürdü. Odanın önünde Deniz düşünceli düşünceli duruyordu. Çiğdem Ezgi’yi görünce odadan çıktı ve: —Elin nasıl oldu? dedi hemen. —Daha iyi, dedi Ezgi elini göstererek. Elymphsa odadan içeri girdi. —Doğru düzgün tanışamadık. Ben Elymphsa. Gördüğünüz üzere burada savaşçılık eğitimi veriyorum, dedi. —Ben Ezgi. —Deniz. —Çiğdem. —Harika kılıç kullanıyorsun Çiğdem. Bunu genç yaşına rağmen yapman çok hoşuma gitti, dedi Elymphsa ilgiyle. Deniz ilgisizce Elymphsa’ya baktı. —Yaşımda ne varmış? Ben 15 yaşındayım ve yeterince büyüğüm, dedi Çiğdem alınmış gibi. —Tanrım! Sen gerçekten 15 yaşında mısın? Senin daha küçük olduğunu sanıyordum. Benden çok da küçük sayılmazsın, dedi Yaosh-hi. —Sen kaç yaşındasın ki? dedi Ezgi ilgiyle. —17 yaşındayım, dedi Yaosh-hi. —Neeeeee? Ama çok daha büyük görünüyordun. Ben-ben şimdi sübyancı mı oldum? dedi Ezgi çığlık atarak. —Sen kaç yaşındasın ki? dedi Elymphsa gülerek. —21. Yaosh-hi insan bir önceden söyler. Tanrım! diyerek Ezgi mızmızlanıyordu. —Deniz, sen kaç yaşındasın? dedi Çiğdem ürkekçe Deniz’e yaklaşarak. —25, dedi Deniz gayet soğuk bir biçimde. —Ne? Yani aramızda on yaş mı var? dedi Çiğdem şaşkınlıkla. —Öyle görünüyor. 22 —Demek Deniz’le aynı yaştayız. Neyse, siz üçünüzü ben daha sıkı eğiteceğim, dedi Elymphsa. —Sadece Gampolja’yı kurtaracak kadar bize eğitim vereceğini sanıyordum, dedi Çiğdem. —Gampolja’yı kurtarmak için daha fazlasına ihtiyacınız olacak. Bu yüzden sizi daha fazla çalıştıracağım. Çok yorulacağınızı bilin. Yaosh-hi, yatmak için dışarıyı kullanabilirsin. Herhangi bir şekilde benim sana kalacak yer verdiğimi kimsenin düşünmesini istemiyorum. —Sorun değil. Ben daha kötüsünü de gördüm, dedi Yaosh-hi. —Ben şimdi size üzerinize örtecek bir şeyler getireceğim, dedi Elymphsa ve kapıya yöneldi. —İyi olursak alabileceğimizi söyledin sanıyordum. Ne iyiliğimizi gördün ki? dedi Deniz ilgisizce. —Deniz abla boş versene, üstümüzü örtecek bir şey alacağız, dedi Çiğdem neşeyle. —Bana sakın bir daha “abla” deme! —Bana da “abla” deme. Çünkü o zaman kendimi yaşlı hissederim, dedi Ezgi. —Sadece sizi test etmek istemiştim. Örtüleri alacaksınız ama şunu bilin; buradan çıkıp göreve başladığınızda üzerinize örtecek bir şeyiniz olmayacak. Soğuk taşlarda topraklarda yatacaksınız… dedi Elymphsa. —Bu görev sadece üçümüze aitmiş gibi konuşuyorsun. Bir Saybırfoniks olduğunu unutma, dedi Deniz sertçe. —Pardon, öğrencilerimle her zaman böyle konuştuğum için alışkanlık oldu. Hatta bazen yatacak yerimiz bile olmayacak. Buna alışmalıyız. Şimdi oldu mu? dedi Elymphsa Deniz’e bakarak. —Oldu. Benim için hiç sorun olmaz. Ben topraklarda yatmaya alışkınım, dedi Deniz. Bir an için kafasını eğdi. Sonra uzaklara bakarak: —Taş zemine de burada alışırım, dedi. —Biz de bunu yapabiliriz, dedi Çiğdem neşeyle. —Yapmak zorundayız, dedi Ezgi. —O zaman yarın eğitime başlayalım, dedi Elymphsa. Yaosh-hi ile birlikte odadan çıktı. Yaosh-hi dışarıya uzanıp yattı. Elymphsa kızlara üzerlerini örtecek örtüleri verdikten sonra odasına gidip yattı. Kızlar küçücük odaya sıkışıp yatmışlardı. Odada sessizlik hâkimdi. —Deniz? dedi Ezgi sessizliği bozarak. 23 —Deniz? Uyudun mu? —Ne oldu? dedi Deniz ilgisiz bir halde. —Bugün sana bağırdığım için üzgünüm. Canımın acısından ne yaptığımın farkında değildim. Sen o sırada beni düşünüyordun. Teşekkür ederim, dedi Ezgi. Deniz ilgisizce gülümsedi. —Bir şey değil, dedi ve arkasını dönüp uyumaya çalıştı. Ertesi gün Elymphsa onlara kahvaltıdan sonra eğitim vermek için avluya çıkardı. —Size bugün bir savaşçının nasıl olması gerektiğinden bahsedeceğim. Bir savaşçı nasıl olunur? Savaşçılar sivillerden çok farklıdırlar. Bir savaşçı olmak demek kendi tarzını seçmek demektir. Bir savaşçı yaşam tarzını, ölüm tarzını kendisi seçer. Savaşmak yaşamak için yapılmış bir refleksten farksızdır. Yaşamın özü mücadeledir. Ama bu mücadele insanları öldürerek yaşamak olmamalıdır. Savaşçı olmak bir güce sahip olmaktır. Bu güç insanın bedeninin gücü olduğu gibi ruhunun gücünü de ifade eder. Bir savaşçı gücünü kötüye kullanmamalıdır. Eğer gücünü kötüye kullanacak olursa zaten bu savaşçı kaybetmeye mahkûmdur. Gücünü kötüye kullanan kişinin ruhu her geçen gün daha da zayıflar ve yok olur. Ruhu yok olmuş birini öldürmek kolaydır. Çünkü ruh ve beden bir bütündür. Bütünün bir parçası yok olursa diğeri de yok olur. Şimdi size bazı bilgiler vereceğim. Bu bilgileri hayatınızda uyguladığınızda gerçek bir savaşçı olacaksınız. İlk söyleyeceğim “öncelikle kendinizi tanıyın ve bilin” olacak. Ancak o zaman başkalarını da tanıyabilirsiniz. Başkalarını tanırsanız düşmanlarınızı da tanırsınız. Onları tanıyıp bilirseniz düşmanlarınızın zayıf noktalarını bulup onları çok çabuk etkisiz hale getirebilirsiniz. Unutmayın zafer; zayıf noktaları güçlü noktalardan ayırabilme yeteneğinize bağlıdır. Düşmanınızın zayıf noktaları kadar güçlü noktalarını da görmelisiniz. Hatta onun sizi yeneceğini düşünmelisiniz. Ancak böyle düşünürseniz onun taktiğinin farkına varabilirsiniz. Yenileceğinizi düşünün ama sakın umutsuzluğa kapılmayın. Çünkü bir savaşçı umuduyla vardır. Boş umut da yanlıştır. Umduğunuz şeyleri akıl süzgecinizden geçirmelisiniz. Şunu asla unutmayın. Kullandığınız tekniklerin kullanılması gereken doğru anı. Her zaman bilinçli olun. Beyninizi ve bedeninizi kısıtlamayın. Her zaman gelişime açık olun. Kendinizin ve başkalarının gelişmesini engelleyecek her şeyden kaçınmalısınız. 24 Çevredeki her şeyin eğitiminiz ve gelişiminiz için var olduğunu düşünün. Gösterişten uzak olun. Çünkü gösterişe kapılırsanız kendinizi beğenirsiniz. Kibir bir savaşçının sonunu getirebilir, dedi Elymphsa. Deniz gülmeye başladı. —Bu dediklerini hayatında hiç uygulamadığının farkında mısın? dedi. Ezgi ve Çiğdem şaşkınlıkla Elymphsa’ya baktı. —Öyle mi düşünüyorsun? Sence hangisini uygulamıyorum? dedi Elymphsa ciddiyetle. —Çok kibirlisin. Her şeyi bildiğini düşünüyorsun. Rakibini küçümsüyorsun… Deniz daha fazla konuşamadan Ezgi eliyle onun ağzını kapattı. Deniz öfkeyle onun elini itti. Şimdi sertçe Ezgi’ye bakıyordu. —Doğrusu ben mantığını kullanan bir insanım. Hayatım boyunca küçümsediğim kişiler siz üçünüz oldunuz. Ama bundan doğal bir şey yok. Farklı bir dünyadan gelmiştiniz ve eliniz bir kez bile kılıç tutmamıştı. Açıkçası sizi tanıyacak kadar fırsatım da yoktu. Yine de seni küçümsememin bedeli olarak sana yenildim. Neyse. Siz benim hayatımda uyguladıklarımı boş verip kendinize ve eğitiminize odaklanın. Hadi, kılıçlarınızı elinize alın. Size öncelikle bir kılıcın nasıl tutulacağını göstereyim, dedi Elymphsa ve kendi kılıcını tek eliyle tuttu. Kılıcını sağa sola çok esnek bir biçimde salladı. —Hadi, siz de yapın, dedi sonra. Kızlar onun dediği şekilde kılıcı tuttular. Elymphsa onların kılıcı tutuşlarını inceledi. Sonra Çiğdem’e yaklaştı. —Şimdi seninle basit bir antrenman yapalım. İkiniz de iyi izleyin, dedi Elymphsa. —Şimdi öncelikle hazır duruşunu almalısın. Bak ayağını şuraya koy. Hah, işte öyle. Tamam. Üç deyince, bir, iki, üç, dedi Elymphsa. Çiğdem hızlıca Elymphsa’ya doğru hamle yaptı. Elymphsa kenara çekilip kılıcıyla Çiğdem’e hamle yaptı. Çiğdem çok esnek bir hareketle kılıcın geldiği yönün tersine döndü. Ezgi hayranlıkla onları izliyordu. —Hadi Çiğdem! Yapabilirsin! diye ara sıra tezahürat yapıyordu Ezgi. Deniz Ezgi’nin bu halini gülerek izliyordu. Elymphsa kılıcıyla Çiğdem’i sürekli olarak sıkıştırıyordu. Çiğdem kıvrak hareketlerle Elymphsa’nın çevresinde dolandı ve kılıcını ona doğru uzattı. Zafer sevinciyle gülümserken Elymphsa Çiğdem’e bir çelme takıp onu yere düşürdü. Kılıcını onun boğazına dayadı. Ezgi korkuyla 25 Elymphsa’ya bakıyordu. Elymphsa gülümsedi. Kılıcını kınına soktu. Elini Çiğdem’e uzattı. Çiğdem onun elini tutup ayağa kalktı. —Kural 1- Asla ilk saldıran olma. Çünkü o zaman rakibine seni yenme fırsatı vermiş olursun. Kural 2- Yendiğini düşünüp zafer havasına girme. Çünkü karşındakinin hamleleri bitmemiş olabilir. Hiç kılıç kullanmamana rağmen iyisin. Bu kadar iyi olmanı neye borçlusun? dedi Elymphsa. Çiğdem utanmıştı. —Eskrime mi gidiyordun yoksa? dedi Ezgi ilgiyle. —Savaşın ve kılıcın olduğu çok fazla film ve çizgi film izledim, dedi Çiğdem kızararak. —Bunları oradan mı öğrendin yani? dedi Ezgi. —O dediklerin ne? dedi Elymphsa şaşkınlıkla. —Şey… Onlar… demişti ki Çiğdem Yaosh-hi yanlarına dertli bir şekilde geldi. —Hayrola? Bir şey mi oldu? dedi Ezgi. —Prenses Emothi’ye ulaşamıyorum. Bana ilk kez cevap vermiyor, dedi Yaosh-hi dertli dertli. —Ölü insanların konuşamayacağını öğrenecek yaşta olduğunu sanıyordum, dedi Elymphsa alay ederek. —Prenses Emothi ölmedi! Ben ona ulaşmaya devam edeceğim, dedi Yaosh-hi ve uzaklaştı. —Neyse. Bugünlük size vereceğim eğitim bu kadar. Diğer öğrencilerin arasına katılıp eğitime devam etmelisiniz. Bu sizin için bir uygulama olur, dedi Elymphsa ve oradan uzaklaştı. Kızlar diğer öğrencilerin arasına katılıp onlarla basit düellolar yapmaya başladılar. Ezgi çevresini genişletmeye arkadaşlıklar edinmeye başladı. Arkadaşları daha çok yakışıklı erkeklerden oluşuyordu. Akşama doğru Çiğdem çok yorulduğu için odalarına geldi. Odanın önünde Yaosh-hi oturmuştu. Yüzüğünün takılı olduğu elini çenesine koymuştu. —Prenses Emothi! Prenses Emothi! diye aralıksız konuşuyordu. —Ne yapıyorsun Yaosh-hi? dedi Çiğdem şaşkınlıkla ona bakarak. Yaosh-hi kafasını kaldırıp onun yüzüne baktı. —Prenses Emothi’ye ulaşmaya çalışıyorum. Prenses Emothi! —Prenses Emothi senin sesini buradan duyabilir mi? Daha fazla bağırman gerekmez mi? dedi Çiğdem şaşkınlıkla. Yaosh-hi Çiğdem’e gülerek baktı. 26 —Bu yüzük sayesinde onunla bağlantı kurabiliyorum. O nerede olursa olsun benim çağrımı alabilir. Eğer izin verirsen onu aramaya devam edeceğim. Prenses Emothi! Prenses Emothi! —Sen sabahtan beri bu şekilde Prenses Emothi’ye ulaşmaya mı çalışıyorsun? Bence biraz ara vermelisin. Dünyanı kurtarmak istemeni anlıyorum. Ama bu şekilde devam edemezsin. Eğer devam edersen sen yıpranacaksın. Belli ki Prenses Emothi bugün kapsama alanı dışında. —Ne? Ne alanı dışında? dedi Yaosh-hi şaşkınlıkla. —Yani o yüzüğünün ulaşamayacağı bir yerde. Belki de müsait değildir. Bugünlük bu kadar yeter. Prenses Emothi’yi şimdi bulmanın bir anlamı da yok zaten. Çünkü biz henüz bir Saybırfoniks olamadık. Yeterli gücümüz yok, dedi Çiğdem ve odaya girdi. Çantasından bir kitap alıp dışarı çıktı. Yaosh-hi’nin yanına oturup kitabını okumaya başladı. Yaosh-hi yüzüğü olan elini yere koydu. —O kitap ta ne? dedi ilgiyle. —Ha, bu mu? Okuldaki bir ders kitabım. Kitap okumayı severim. Gerçi romanlar tercihim ama şimdilik bunlarla idare edeceğiz. Sende benim gibi liseye gidiyor olmalısın. Eğitimini nerede alıyorsun? dedi Çiğdem. Yaosh-hi kafasını yere eğdi. —Ben okumuyorum. Benim okumaktan daha önemli işlerim var. —Bu iş Gampolja’yı kurtarmak mı? —Evet. —Okuluna devam ederken de Prenses Emothi’yi bulabilirsin. Bence hayatını yaşamalısın, yaşıtlarının yaptığı gibi. —Ben yaşıtlarımın yaptığı şeyleri yapmıyorum. Onların yaptıklarını yapamadığım için de pişman değilim, dedi Yaosh-hi öfkeyle ve oradan biraz uzaklaştı. Çiğdem onun gittiği yere ayağa kalkıp baktığında onun yüzüğüne seslendiğini gördü. Çiğdem kafasını “bundan adam olmaz” dercesine salladı. Bir süre ders kitabına baktı. Onu okumak istemediğinden kitabı çantasına tıktı ve yere uzandı. Birkaç dakika içinde Ezgi ve Deniz odaya geldiler. —Hufh! Bugün ne kadar yorulduk öyle! deyip yere oturdu Ezgi. Deniz onlara ilgisizce bakıp odadan çıktı. —Bugün Elymphsa ne derse desin harikaydın. Filmlerin ve çizgi filmlerin bu kadar faydalı olacağını hiç düşünmezdim, dedi Ezgi. —Ben de, dedi Çiğdem. 27 —Bugünkü eğitimde o konuşma yapınca kendimi okuldaki hocaların yönetim dersinde gibi hissettim. O zaman bizim dünyamızla Gampolja’nın ortak bir yönü olduğunu fark ettim. —Sen ne okuyorsun Ezgi? —İşletme. —Hımmm, iyiymiş. —Şu Deniz’i anlayabiliyor musun? dedi Ezgi dışarı bakarak. —Hayır. Anlamak için çok çabalıyorum ama onu anlayamıyorum. Aramızda on yaş fark varken ona “abla” dememi istemiyor. Ona ismiyle hitap etmek de bana yanlış geliyor. Ona ne diyeceğimi şaştım. Ona ne dememi istediğini bilsem benim için kolay olurdu. Sen en azından açıklama yaptın. —Haklısın. Ama onun değişebileceğini sanmıyorum. Onun bir sorunu var. Daha dur, ben çözcem onu, dedi Ezgi sinsice. Deniz içeri girdiği için susup yattılar. Ertesi gün Elymphsa onlara basit saldırı tekniklerini öğretti. Elymphsa her geçen gün kızlara daha fazla teknik öğretiyordu. Bir gün yeni bir teknik öğrenmek için bütün öğrencilerle birlikte adanın başka bir kısmına yolculuk ettiler. Yaosh-hi de onlara katıldı. Yol boyunca Ezgi Rayome’ye asılmakla uğraştı. Zavallı Rayome Ezgi’den kaçmak için uğraşıp duruyordu. —Yaosh-hi Prenses Emothi’yi bulabildin mi? dedi Çiğdem ilgiyle. —Maalesef hayır, dedi Yaosh-hi üzüntüyle. —Hıh! Hiç şaşırmadım, dedi Elymphsa. Yaosh-hi ona öfkeyle baktı. —Merak etme onu bulacaksın, dedi Deniz ilgisiz bir halde. Yaoshhi Deniz’e minnet duyarcasına baktı. —Teşekkür ederim, dedi Yaosh-hi. Elymphsa bir düzlüğe gelince durdu. Herkes hayranlıkla manzaraya bakıyordu. Durdukları düzlüğün ortasından bir nehir geçiyordu. Bu nehir çok kısa süre bu düzlükte aktıktan sonra bir şelaleye dönüşüp aşağılara akıyordu. —Bu şelale bizi getirdiğin şelalenin en üst kısmı mı? dedi Ezgi hayranlıkla Yaosh-hi’ye. —Sanmıyorum. Orası daha farklı bir yerdi. Burası kayalık ve yüksek. Aynı şelale olması için bu şelalenin kıvrılıp gittiği yönün zıt yönünde akması gerekir ki bu imkânsız, dedi Yaosh-hi. 28 —Zaten aynı şelale değiller. Sizin geldiğiniz yönde bir tane daha şelale var. İkisi de aynı nehir ama nehrin farklı kolları. Şimdi, böyle tehlikeli ve huzurlu bir mekânda sizinle eğitime devam edeceğim. Biraz uygulama yapalım. Çiğdem, benim karşıma geç, dedi Elymphsa. Elymphsa ve Çiğdem bir süre kılıçla dövüştükten sonra Çiğdem yerdeki bir taşa takıldığı için kaybetti. —Biraz şanssızdım, dedi Çiğdem neşeyle. —Şanssızlık diye bir şey yoktur. Tembellik vardır, dedi Elymphsa. —Ama-ama taşı göremedim. Dikkatsizliği kabul ederim ama tembelliği asla… —Rayome şimdi de seninle uygulama yapalım, dedi Elymphsa Çiğdem’i dikkate almadan. Çiğdem öfkeyle öğrencilerin arasına döndü. Deniz onun omzunu tuttu. —Onun dediklerini önemseme. O bazen hava atmayı çok seviyor, dedi Deniz. Ezgi başparmağını yukarı kaldırıp diğer parmaklarını avucuna aldı. —Harikaydın! O taş olmasa mükemmeldin. Elymphsa belli ki seni çekemiyor, dedi neşeyle. Çiğdem gülümsedi. Elymphsa şu an karşısında olan Rayome’ye bağırmaya başladı. —Rayome! Karşındaki kişiye göre davranmalısın! Ahh, neyse. Sizi buraya getirmemin asıl amacı sizi ruhsal olarak da eğitmek istememdir. Şimdi hepiniz bir yere oturun. İyi, güzel. Şimdi gözlerinizi kapatın. Unutmayın; ruhsal gelişme bir başarıdır. Teorik bilgiler bu başarıya ulaşma yoludur. Teorik bilgileri aldınız ve şimdi ruhsal olarak gelişeceksiniz. Düşüncelerinizi serbest bırakın. Tüm olumsuz düşüncelerinizi beyninizden atın… —Üzgünüm ama bunu yapamıyorum, dedi Deniz lakayt bir halde. —Neden? —Bunda benim yetersizliğimden çok senin yanlış sözlerinin etkisi var. Bir kere düşüncelerini serbest bırakırsan olumsuz düşüncelerini kafandan atamazsın. Olumsuz düşünceleri beyninden uzaklaştırmak istiyorsan hiçbir şey düşünmemelisin, dedi Deniz. Herkes Deniz’e bakıyordu. Yaosh-hi sessizce güldü. —İyi, o zaman sen düşünme! Diğerleri benim dediklerimi yapmaya devam etsin. Daha yeni dediklerimi yapın ve rahatlamaya çalışın! dedi Elymphsa bağırarak. Ezgi gülmeye başladı. —Ne? Ne gülüyorsun? diye bağırdı Elymphsa. Ezgi gülmeye devam ederek: 29 —Sen böyle bağırırken nasıl rahatlayacağımıza gülüyorum, dedi. Elymphsa bir süre öfkeyle Ezgi ve Deniz’e baktı. —Ben bu saçma tekniği yapmayacağım, dedi Deniz ve ayağa kalkıp uzaklaştı. Herkes şimdi şaşkınlıkla Deniz’e bakıyordu. Ezgi gülerek ayağa kalktı. —Ben okulda bunun eğitimini çok aldım, sağ ol, dedi ve Deniz’in yanına gitti. Uzaktan onları izleyen Yaosh-hi Ezgi ve Deniz’in yanına gitti. Elymphsa sarsılan otoritesini sağlamlaştırmak için daha çok bağırarak bu tekniği uygulatmaya çalışıyordu. Deniz nehrin yanındaki büyük taşlardan birine oturdu. Yaosh-hi ve Ezgi onun yanına geldiler. —Sağ ol Deniz. Eğer sen olmasaydın bu saçma eğitime devam edecektim. Ne saçma bu ya? dedi Ezgi. —Saçma olmasa ben de devam ederdim, dedi Deniz ilgisizce. —Bunu genelde sorunları olanlara terapi olarak kullanırlar. Ama hiç işe yaramıyor. Aklına bütün kötü anıların doluyor. Seni üzmekten başka bir şey yapmıyor, dedi Yaosh-hi hüzünle. —Çok acı çekiyorsun. Belki acına daha kalın bir duvar örmelisin, dedi Deniz ilgiyle. Ezgi şaşkınlıkla Deniz’e baktı. —Duvar örmek mi? Belki acısını paylaşmayı denemeli. Kapalı bir kutu, sessiz bir duvar olduğunda her şey o duvarın, o kutunun içinde kalır ve kişiyi içeriden çürütmeye başlayıp kişinin daha çok acı çekmesine neden olur. Ne sorunun varsa anlatmalısın, dedi Ezgi. Yaosh-hi sessizce durdu. —Benim bir sorunum yok. Bir arkadaşımın anlattıklarını söyledim sadece, dedi Ezgi’ye bakmadan. Deniz başıyla Yaosh-hi’ye doğru yaptığını onayladı. Yaosh-hi gülümsedi. —Hadi ama… dedi ki Ezgi Elymphsa öfkeyle onlara yaklaştı. —Bir daha sakın bunu yapmayın! Sizin yüzünüzden öğrencilerime rezil oldum! —Elymphsa, lütfen sakin ol, dedi Çiğdem Deniz’in oturduğu taşın yanındaki taşın üzerine çıkarak. Çiğdem’in çıktığı taş şelalenin dökülen kısmına çok yakındı. —Sakin olamam! Onlar beni rezil ettiler! —Düzgün bir eğitim verdiğinde eğitiminde kaldım. Bu çok saçmaydı, dedi Deniz. —Iıııh! Sen! dedi Elymphsa ve Deniz’e bir adım yaklaştı. Yaoshhi Çiğdem’in üzerinde durduğu taşın yanına geçti. 30 —Ne yapacaksın? Kavga çıkarıp anlaşmayı mı bozacaksın? Benim için sorun olmaz. Bu dünya benim dünyam değil! dedi Deniz öfkeyle. —Kesin şunu! Bunun kimseye faydası olmaz. Elymphsa sen Deniz’i senden korkmadığı için sevmiyor muydun? Şimdi neden onun senden korkmasını istiyorsun? Burada bizim eğitmenimizsin ama hepimiz Saybırfoniks’iz. Bu yüzden… —Aaaaaaaa! Çiğdem’in üzerinde durduğu taş sallanmaya başlamıştı. Taş suyun üzerinde hareket ediyordu. —Yardım edin! Çok yükseeeeeeek! dedi Çiğdem ve taş suyun akıntısına kapılıp sürüklenmeye başladı. Yaosh-hi hiç düşünmeden Çiğdem’in peşine atladı ve o da suda sürüklenmeye başladı. —Çiğdem! dedi Deniz endişeyle ve suya doğru bir hamle yaptı. Ezgi güçlükle Deniz’i tuttu. —Onun için bir şey yapamazsın. Artık tepinmeyi kes! Üzgünüm, yapamazsın. Yaosh-hi onu yakaladıysa bir yere ışınlayıp kurtarabilir. Biz beklemeliyiz, dedi Ezgi. Deniz Ezgi’nin ellerinden kurtuldu. —Çiğdem ve Yaosh-hi şu anda şelaleden aşağıya düşüyorlar! Yaosh-hi bize özel güçler verdi. En sevdiğim spor ayakkabımdan öylesine vazgeçip bu çizmeleri giymedim! Özel gücümüzü kullanmalıyız! dedi Deniz öfkeyle. —İyi de nasıl? dedi Ezgi. —Bu işi Yaosh-hi’ye bırakın. O Çiğdem’i kurtarabilir. Eğer o kurtaramazsa şansınıza küsün, dedi Elymphsa. —Sen ne diyorsun? dedi Deniz bağırarak. —Oradan düşenler sıradan kişiler değil! Onlar bizim arkadaşlarımız! dedi Ezgi kırılmış bir halde. —Bizden çok onları sen düşünmelisin! Burası, Gampolja, senin dünyan ve düşen kişiler Gampolja’yı kurtaracak olan kişiler. Biri bir Saybırfoniks diğeri ise son Saybırfoniks’in kim olduğunu biliyor, dedi Deniz. —Ne yapmamı öneriyorsun? Sudan atlayıp sende ölmek istiyorsan hiç durma atla! dedi Elymphsa. Deniz ona öfkeyle bakıyordu. —Tamam, sakinleşin biraz! Burada beklemekten ve onlara dua etmekten başka çaremiz yok, dedi Ezgi üzüntüyle. Deniz yumruğunu sıkıp oradan uzaklaştı. Ezgi bir kayalığa çöktü. Elymphsa ise öğrencileri suyun kenarından uzaklaştırdı. 31 Çiğdem suda çığlık atarak hızla ilerliyordu. Onun hemen arkasından Yaosh-hi suda sürükleniyordu. Yaosh-hi hızlıca yüzerek Çiğdem’e yaklaştı. Tam o sırada şelale bir kez daha döküldü. Yaoshhi havadayken Çiğdem’e sarıldı ve onunla birlikte aşağıya düşmeye başladı. Çiğdem kafasını sürekli olarak havaya kaldırdığından sürekli su yutuyordu. —KAFANI KALDIRMA! YERE EĞ! diye bağırdı Yaosh-hi. Çiğdem şelalenin gürültüsünden onu duymamıştı ve kafasını kaldırmaya devam ediyordu. Şelale ara ara düzlükte akıp ara ara dökülüyordu. Yaosh-hi ve Çiğdem altıdan fazla şelaleden aşağıya düştüler. Yaosh-hi bir yandan Çiğdem’i tutarken bir yandan da aşağıyı gözlüyordu. Yaosh-hi aşağıda gördüğü şeye korkuyla baktı. —ELİMİ SIKI TUT! diye bağırdı Yaosh-hi. Çiğdem kafasını salladı ve Yaosh-hi’nin elini sıkıca tutmaya başladı. Şelale yerin altındaki bir oyuğa giriyordu. Yaosh-hi oyuktan aşağı düşecekleri sırada tek eliyle şelalenin içinden geçtiği taşı tuttu. Çiğdem’le birlikte aşağıya doğru sallanır vaziyette hareketsiz kaldılar. Şelalenin suları hızla üzerlerine düşüyordu. Yaosh-hi Çiğdem’i daha sıkı kavradı. Her yer ıslak olduğundan Yaosh-hi’nin eli kaymaya başladı. Yaosh-hi hızlıca Çiğdem’i şelalenin akış yönünün zıttı yönde yukarıya fırlattı. Çiğdem hızlıca taş zemine düştü. Yaosh-hi’nin eli kaymaya devam ediyordu. Yaosh-hi diğer elini tutunduğu yere getirmeye çalışıyordu ama sular çok hızlıydı. Yaosh-hi’nin taşı tutan eli kayıp aşağıya düşerken Çiğdem Yaosh-hi’nin elini yakaladı ve onu hızlıca yukarı çekti. Taş zemine hızla düştüler. İkisi de hızlı hızlı nefes alıyorlardı. —Teşekkür ederim, dedi Yaosh-hi nefes almaya devam ederek. —Bir şey değil. Sen de beni kurtardın. Aaah, böyle sahneler için bir dublör istiyorum, dedi Çiğdem ve yere uzandı. —Dublör mü? O da ne? —Ahh, filmlerde böyle tehlikeli sahneleri çekerken kullanılan kişi. Yaosh-hi ayağa kalkıp belini tutarak yukarıya, düştükleri yere baktı. —Uuuu, çok yüksekten düşmüşüz. Sende bir yaralanma var mı? dedi. —Ben mi? İyiyim. Sayende hiçbir şeyim yok. Ama birkaç aylık su ihtiyacımı karşılayacak kadar su içtim, dedi Çiğdem ve ayağa kalktı. Çiğdem’in ayağa kalkmasıyla geri oturması bir oldu. —Ne oldu? dedi Yaosh-hi endişeyle. Çiğdem kıpkırmızı bir halde Yaosh-hi’ye baktı. Çiğdem elleriyle vücudunu kapatmaya 32 çalışıyordu. Giysileri ıslandığı için vücuduna tamamen oturmuştu. Yaosh-hi üzerindeki ceketi çıkarıp Çiğdem’in sırtına örttü. Ceket Çiğdem’in okul formasından daha kalın olduğu için o kadar üste oturmuyordu. Çiğdem ceketin düğmelerini bağlarken: —Teşekkür ederim. YAOSH-Hİ! Sırtın, dedi korkuyla. Yaoshhi’nin beyaz bluzunun sırt kısmında kırmızılıklar vardı. Yaosh-hi umursamaz bir halde Çiğdem’e baktı. —Hadi, yukarı çıkmak zorundayız, dedi. —Bunu yapamayız. Şu an ıslağız ve kayalarda yosunlu. Tırmanmaya kalkarsak kayıp düşeriz. Yaosh-hi kayalara baktı. —Merdiven gibiler. Bu yüzden tırmanması kolay olacak, dedi ve tırmanmayı denedi. Ama daha ilk kayayı tırmanamadan kayıp düştü. —Demiştim. Bu arada burayı hangi kişi taşla döşemiş anlamıyorum. İnsan şelaleden düşenleri bir düşünür. Buraya çakılmak insanın canını acıtır, dedi Çiğdem. Yaosh-hi güldü. —Burası depremle sular altında kalmadan önce burada yaşayan insanlar yapmış olmalı. Zaten çok da eski olduğu belli, dedi Yaoshhi. Çiğdem çevreyi biraz daha inceledi. Yerlerde sarı sarı yapraklar vardı. —Sonbahar ne çabuk gelmiş! dedi Çiğdem hayretle yapraklara bakarak. —Sonbahar mı? Hayır, hayır. Bu ağacın yaprakları her zaman sarıdır, dedi Yaosh-hi. Çiğdem betonun üzerinde ilerledi. Biraz ileride çok az suyu olan bir çay vardı. —Ne ilginç yer burası! Burayı keşfe çıkmak isterdim, eğer sen yaralı olmasaydın, dedi Çiğdem. Yaosh-hi Çiğdem’e baktı. —Bunlar bir şey değil. Acımıyor bile. Hadi, burayı keşfedelim, dedi ve birazcık ilerledi. —Mikrop kapmasından korkmuyor musun? dedi Çiğdem endişeyle. —Hayır. —Benim yüzümden böyle oldu. Eğer beni tutmasaydın ben bu kadar yaralanacaktım. Şimdi ise sen yaralandın, dedi Çiğdem gözleri dolarak. Yaosh-hi Çiğdem’e baktı. —Beni düşündüğün için sağ ol. Hadi ama, ağlamayacaksın, değil mi? Hem seni tutmasaydım da yaralanacaktım. Çünkü bende düşmüştüm. Seni tutmamın faydası yaralanan tek bir kişi oldu. Şimdi 33 ağlama, dedi Yaosh-hi Çiğdem’in omuzlarını tutarak. Çiğdem kızarıp Yaosh-hi’ye baktı. Yaosh-hi ellerini indirdi ve çevreye bakınmaya başladı. —Yaosh-hi, bana biraz kendinden bahsetsene, dedi Çiğdem. —Kendimden mi? Neyimi anlatmamı istiyorsun? —Hayatını, neler yaşadığını, neden Saybırfoniksleri aradığını bilmek istiyorum. —Anlatılacak bir şey yok. Her şey ortada. Sadece dünyama, Gampolja’ya yardım etmek istiyorum, dedi Yaosh-hi uzaklara bakarak. Çiğdem bir soru daha soracak gibi Yaosh-hi’ye baktı. —Şimdi sen kendinden bahset. Senin hayatından en çok şu anlattığın film ve çizgi filmler ilgimi çekiyor. Ne olduğunu tam anlayamadım. Bu yüzden çok merak ediyorum, dedi Yaosh-hi ilgiyle. —Film ve çizgi filmler öyle mi? dedi Çiğdem hüzünle. —Evet, dedi Yaosh-hi ilgiyle. Çiğdem yere oturdu. —Eminim onların nasıl bir şey olduğunu öğrenince diğer herkes gibi sen de benim bir budala olduğumu düşüneceksin, dedi Çiğdem. Yaosh-hi Çiğdem’e acıyarak baktı. O da yere oturdu. —Neden öyle düşünecekmişim? —Çünkü herkes öyle düşünüyor. —Ben herkes değilim Çiğdem. Eğer herkes gibi olsaydım Prenses Emothi’yi getirmek için uğraşmaz, okula gider, diğerleri gibi bir hayat sürerdim. Şimdi, bana her şeyi anlat. Çekinmene gerek yok. Çünkü ben de herkese göre bir budalayım. Seni anlayabilirim, dedi Yaosh-hi. Çiğdem sevgiyle Yaosh-hi’ye baktı. —Ben sıradan bir genç kızım. Okula giderim. Okuldaki derslerim çok iyidir. Ama biliyor musun? Dünya’da hiç arkadaşım yoktur. Kimse benimle konuşmaz. Konuşsa da sınav zamanı benden kopya istemek için benimle konuşurlar. Bu yüzden ben de hep film ve çizgi film izlerim. Onlar Dünya’dan farklıdır. Orada zekiler ve çalışkanlar önemlidir. İnsanların Dünya’da yaptığı gibi çıkar için arkadaşlık kurmazlar. Çizgi filmlerde bir insan arkadaşını korumak için her şeyi yapar. Ben böyle bir hayat istedim hep. Ama kimse olmadı. Ben hep yalnızdım, dedi Çiğdem ağlayarak. Yaosh-hi onu sakinleştirmek için Çiğdem’e sarıldı. —Seni çok iyi anlıyorum. Bende yalnızım, bilirim. Şimdi biraz kuruduk ama senin yanakların hâlâ ıslak. Onlarda kurusun, 34 tırmanalım, ha? dedi Yaosh-hi. Çiğdem gülümsedi. Gözyaşlarını sildi. —Onlarda kurudu. Hadi tırmanalım, dedi Çiğdem ve Yaosh-hi ile tırmanmaya başladılar. Hava karardığında yukarı çıkmalarına az bir şey kalmıştı. —Uuuh, çok yoruldum, dedi Çiğdem taşa çöküp. Yaosh-hi güçlükle ayakta duruyordu. —Az dinlenelim o zaman. Sabret, az kaldı, dedi ve yere oturdu. Biraz dinlendikten sonra tekrar tırmanıp en yükseğe çıktılar. Onlar yukarı çıktığında Elymphsa onları gördü. Hemen yanlarına koştu. —İyi misin? dedi Çiğdem’e sarılıp. —İyiyim ama o iyi değil. —Tanrı’ya şükür. —Benim kötü olmamın bu kadar sevindirici olduğunu bilsem sürekli kendimi yaralardım, dedi Yaosh-hi sitemle. —Neyin var? dedi Elymphsa ilgiyle. —Sırtından yaralandı, dedi Çiğdem endişeyle. —Hımm, ben onu halledebilirim. Sen diğerlerine görünsen iyi olur. Senin için çok endişelendiler, özellikle de Deniz çok endişelendi. Sakinleşebilmek için ormana doğru gitti, dedi Elymphsa. Çiğdem biraz ilerledi. Ezgi ile karşılaştı. —İyi misin? Tanrım! Senin için çok endişelendim! İyisin değil mi? Yaralandın mı? Yaosh-hi nerede? Yoksa o?... —Tamam, sakin ol Ezgi. Ben iyiyim. Yaosh-hi sırtından yaralandığı için Elymphsa’nın yanında. Elymphsa onun yaralarına bakacak. Deniz abla nerede? Onun çok endişelendiğini duydum, dedi Çiğdem. —Evet. Çok endişelendi. Bıraksam peşinden suya atlayacaktı. Az önce ormana gitti. —Tamam, ben onun yanına gidiyorum, dedi Çiğdem ve ormana gitti. Ezgi’de Yaosh-hi’nin yanına gitti. Çiğdem ormanın içine doğru gitti. Deniz kılıcını çekmiş uygulama yapıyordu. —Şeyy, dedi Çiğdem Deniz’e nasıl hitap edeceğini bilemeden. Deniz ona döndü. —İyi misin? Yaralandın mı? dedi Çiğdem’e bakmadan. —Yok, ben yaralanmadım. Senin benim için endişelendiğini duymuştum. Şimdi seni az da olsa anladım. Sen çizgi filmlerdeki ilgili ama ilgisizlerdensin. Çizgi filmlerin hayatımda bu kadar faydalı 35 olacağını hiç düşünmemiştim. Çizgi filmler ve filmler sayesinde iyi kılıç kullanabiliyorum ve… —Bakalım gerçekten de faydası var mı? dedi Deniz ve kılıcını Çiğdem’e doğru uzattı. —Ne? dedi Çiğdem şaşkınlıkla. —Hadi bana karşı koy, dedi Deniz ve kılıcını sağa sola çevirip sallamaya başladı. Çiğdem kılıcını istemeyerek tuttu. —Biz birlik ol—Hadi, bu sadece bir deneme, dedi Deniz ve kılıcına yüklendi. Çiğdem Rayome’ye karşı kılıcını kullandığı gibi yaptı. Kılıcını yuvarlak çizdi. Deniz kılıcını geriye çekti ve kılıcını indirdi. Gülümsedi. —Hıh, bu yaptıklarını bir çizgi filmde gördüğüme eminim, dedi ve kılıcını kınına soktu. —Çizgi film izliyor musun? dedi Çiğdem sevinçle. Yüzünde bir o kadar da şaşkınlık vardı. —Çocukken bir çocuk ne kadar izlediyse o kadar çizgi film izledim. —Gerçekten, faydalılar değil mi? —Hayır, çok da değil. —Ama-ama kendimi korumama yardımcı oluyor. —Yardımcı falan olmuyor. Ben de o tür çizgi filmler izledim ama orada yapılanları aynen yapamam. Çünkü öyle bir yeteneğim yok. Senin gözlem yeteneğin çok fazla var. Çizgi filmlerden olduğuna iddia ettiğin fayda aslında çizgi filmlerden ve filmlerden değil kendi özelliklerinden sağlanan bir fayda. Amaç sensin Çiğdem. Onlar sadece bir araç, dedi Deniz. Çiğdem Deniz’e hayranlıkla baktı. Deniz Çiğdem’e baktı ve güldü. —Biraz gerçek dünyada ol, dedi ve elini Çiğdem’in omzuna koydu. Sonra da ormandan çıkmak için yürümeye başladı. Çiğdem kendini toparladıktan sonra Deniz’in peşinden koştu. Onun yanına yetişince: —Sana nasıl hitap edeceğimi şaştım. Sana neden “abla” dememi istemiyorsun? Kendimden on yaş büyük birine adıyla hitap etmek bana yanlış geliyor, dedi Çiğdem ürkekçe. Deniz Çiğdem’e bir süre baktı. Derin bir nefes aldı ve: —Bana “abla” demeni istemiyorum çünkü şu an hepimiz eşitiz. Yani hepimiz Saybırfoniks’iz. Eğer bu işte yaşlarımız farklı olmasa 36 iş daha kolay olur. Hepimiz aynı şeyi yapacağız ve birini durduracağız. Şimdi sen bana “abla” dersen ben senin gözünde büyüyeceğim ve eşitlik bozulacak. Bu yüzden bana "Deniz" diye hitap etmek zorundasın, dedi Deniz Çiğdem’in yüzüne bakarak. Tam yürümek için adımını atmışken Çiğdem: —Elymphsa ile ben aşağıya düşerken tartışıyordunuz. O sırada sen bir anlaşmadan bahsetmiştin. O ne söyleyebilir misin? dedi daha bir güvenle. —Hı, o mu? Elymphsa ile olan kavgamızı görevin sonuna bıraktık. Görev bittikten sonra onunla kavgamıza yarım kaldığı yerden devam edeceğiz, dedi Deniz ilgisizce gökyüzüne bakarak. —Hıh! Bu çok güzel. Desene o kavga hiçbir zaman olmayacak, dedi Çiğdem neşeyle. —Nedenmiş o? dedi Deniz şaşkınlıkla. —Çünkü görev süresince birbirimize bağlanacağız. —O dediğin sadece filmlerde olur, dedi Deniz küçümseyerek. —Öyle diyorsun ama ilk karşılaştığımızda bana bizimle olmanın işkence olduğunu söylüyordun. Bizi önemsemiyor gibi davranıyordun ama ben aşağıya düşünce benim için çok endişelendin. Ezgi’nin eli kesildiğinde hemen yarasına bakılması gerektiğini söyledin ve onunla ilgilendin. Bence bu aramızda bir bağın oluştuğunun bir kanıtı. Yanılıyor muyum? dedi Çiğdem Deniz’in yüzüne bakarak. Deniz Çiğdem’e sertçe baktı ve bir şey demeden oradan uzaklaştı. —Yanılmadığımı biliyordum, dedi Çiğdem sessizce ve o da Deniz’in peşinden gitti. Ormandan çıktıktan sonra herkes Çiğdem’in ve Yaosh-hi’nin iyi olup olmadığını sormaya başladı. Çiğdem olanları anlatınca Deniz hemen Elymphsa’nın yanına gitti. Elymphsa’nın yanına geldiklerinde Yaosh-hi hafif kızarmış halde bluzunu giyiyordu. —Sen iyi misin? dedi Deniz hemen. —İyiyim, dedi Yaosh-hi. —Bir şeyi yok. Boş yere endişelendiğini söylemiştim, dedi Elymphsa. —Yaosh-hi, senin bize verdiğin bu gücü nasıl kullanacağız? dedi Deniz. —Evet, verdiğin sihri hiç kullanmadık, dedi Ezgi. —Sihir mi? dedi Elymphsa şaşkınlıkla. 37 —Yaosh-hi’nin yüzüğüyle yaptığı şey, diye açıklamada bulundu Çiğdem. —Hı, sizin sihir dediğiniz o şey bizim çocukluğumuzdan beri içimizde olan ve yavaş yavaş farkına vardığımız bir güçtür. Nasıl keşfettiğimi ve kullanmaya başladığımı bilmiyorum. Bu gücü sadece siz bulabilirsiniz. Ben size yardımcı olamam, dedi Elymphsa. —Nedense hiç üzülmedim. Yardım edemediğin için çok mutluyum, dedi Deniz. Elymphsa Deniz’e öfkeyle baktı. —Senin gücün ne ki? dedi Çiğdem. —Bu, dedi Elymphsa ve kayboldu. —Elymphsa! dedi Çiğdem şaşkınlıkla. Ezgi Elymphsa’nın bulunduğu yere doğru elini uzattı ve eli boşlukta asılı kaldı. —Hâlâ burada. Görünmez olabiliyor! dedi Ezgi neşeyle. —Harika bir gücün var, dedi Çiğdem. Deniz ilgisizce onlara baktı. —Yaosh-hi sen bize yardımcı olabilir misin? dedi. —Sanmıyorum. Ama size yardım edecek birini biliyorum. Prenses Emothi, o size yardım edebilir. Ne yazık ki ona ulaşamıyorum, dedi Yaosh-hi. —Ulaşabileceğini de sanmıyorum, dedi Elymphsa ve öğrencilerinin yanına gitti. —Elinden gelenin en iyisini yapacağını biliyorum. Prenses Emothi’ye ulaşacaksın, dedi Deniz Yaosh-hi’ye destek çıkarak. —Sen Prenses Emothi’yi bulurken biz eğitimimizi tamamlarız, daha da güçleniriz, dedi Ezgi. —Evet. Prenses Emothi’yi bulacağından eminim, dedi Çiğdem. Yaosh-hi gülümsedi. —Benim yanımda olduğunuz için size teşekkür ederim, dedi. Kızlar gülümsediler. Elymphsa öğrencilere bu geceyi burada geçirip ertesi güne asıl çalışma yerlerine döneceklerini anlatıyordu. Yaosh-hi Prenses Emothi’ye ulaşmak için çalışmaya başladı. Gece boyunca Yaosh-hi Prenses Emothi’yi bulmaya çalıştı. Sabaha doğru o uyudu. Sabahleyin Ezgi oturumuna geldi. —İyi misin? dedi Çiğdem yarı uykulu bir halde. —Yüksekteyiz ya, başım dönüyor, dedi Ezgi başını tutarak. —Neden böyle oluyor ki? Dün böyle değildin. —Sanırım yükseklik korkum var. Dün siz düşünce de beni daha çok etkilemeye başladı herhalde, dedi Ezgi ve gülümsedi. 38 —Fark etmedim sanma. Dün Yaosh-hi’nin ceketini giymiştin. Ne centilmenmiş, sana ceketini verdi, dedi Ezgi sırıtarak. Çiğdem kızardı. —Evet, o çok iyi biri, diyebildi. —Aranızda malum bir durum mu var? dedi Ezgi daha çok sırıtarak. Çiğdem pancar gibi kızardı. —Şeyy… —Günaydın, dedi Deniz. —Ah, günaydın, dedi Ezgi ve Çiğdem’le uğraşmayı kesti. Herkes uyandıktan sonra yanlarına aldıkları yiyeceklerden yeyip yola çıktılar. —Bizim gücümüz nasıl bir şey olacak acaba? Çok merak ediyorum, dedi Çiğdem. —Diğer insanların güçlerini bilirsek belki kendimizinkini bulabiliriz, dedi Ezgi. —Hıh! Bu mantıksız. Diğerlerinin gücü bizi ilgilendirmez, dedi Deniz. —Şimdi anlarız. Rayome! Sana bir şey sorabilir miyim? dedi Ezgi Rayome’ye yaklaşarak. Rayome isteksizce Ezgi’ye baktı. —Sor bakalım, dedi ilgisizce. —Ahhh! Böyle ilgisiz davranmana bayılıyorum. O zaman çok yakışıklı oluyorsun! dedi Ezgi. Rayome Ezgi’ye korkuyla baktı. —Bir soru soracaktın, dedi Rayome. —Ha, evet. Gampolja’da herkesin bir gücü var biliyorsun. Seninki ne? —Neden söyleyeyim ki? —Söylersen belki seni rahat bırakır, dedi Yaosh-hi gülerek. —Peki, beni rahat bırakacak mısın? dedi Rayome Ezgi’ye. Ezgi Rayome’ye ilgiyle baktı. —Ben yaralandığımda yaralarım iyileşebilir, vücudum anında kendini yeniler, dedi Rayome gururla. Deniz ilgiyle, Çiğdem hayranlıkla Rayome’ye baktı. —Vay canına! Bu çok güzel! Sen hiçbir zaman ölmezsin de. Ölümsüz bir sevgilinin olması harika olurdu, dedi Ezgi. Rayome korkuyla Ezgi’ye baktı. —Ben de herkes gibi öleceğim. Ama yaralandığım için ölmeyeceğim, dedi Rayome ve onların yanından uzaklaştı. —Aaaah! Çok karizma! dedi Ezgi Rayome’nin arkasından. 39 Elymphsa’nın okulunun olduğu yere vardılar. Bir müddet dinlendikten sonra uygulama yapmaya başladılar. Yaosh-hi her gün Prenses Emothi’ye ulaşmaya çalışıyordu. Ama başarılı olamıyordu. Beşinci Saybırfoniks hâlâ zayıf bir enerji yayıyordu. Bir ayın sonunda Elymphsa kızları iyi bir şekilde eğitmişti. Kızlar artık çeşitli saldırı, savunma, vuruş tekniklerini ve ayak oyunlarını öğrenmişlerdi. Elymphsa kızlara eğitimlerinin bittiğini söylediğinde Deniz: —Bu eğitim çok uzun sürdü. İmparator Zeyrani bizim geldiğimizi çoktan fark etmiştir, dedi düşünceli bir halde. —Bu eğitim mi uzun sürdü? Güldürme beni! Ben bunu normalde bir yılda öğretiyorum! Sizi çok fazla çalıştırdım da tüm bunları birkaç ayda öğrettim, dedi Elymphsa öfkeyle. —Tamam, sakin olun lütfen, dedi Çiğdem. —Bizi eğittiğin için sağ ol, dedi Ezgi durumu yumuşatmak istercesine. İleriden Yaosh-hi yanında bir kızla yanlarına geliyordu. Kız kahverengi saçlı mavi gözlüydü. Üzerinde kırmızı bir bluz vardı. Bluzun yakasından çeşitli boylarda tüller sarkıyordu. Kızın kollarında parça kumaşlardan oluşmuş bir kolluk vardı ve kahverengi rengindeydi, işlemeli bir çizmesi ve eteği vardı. Kızın kafasında altından bir taç vardı. Boynunda kızın yüzünün işlendiği bir kolye vardı. Çiğdem memnuniyetsiz bir halde kıza baktı. —Beşinci bu mu? dedi Deniz kıza bakarak. —O beşinci Saybırfoniks değil. O bizim prensesimiz, dedi Elymphsa ve kızın önünde eğildi. —Bu mu Prenses Emothi? Daha farklı giyinir diye düşünmüştüm, dedi Ezgi şaşkınlıkla. Yaosh-hi sertçe Ezgi’ye baktı. —Nee? dedi Ezgi ona bakıp. —Lütfen ayağa kalk Elymphsa, dedi Prenses Emothi. Elymphsa ayağa kalktı. —Prenses Emothi aynı zamanda beşinci Saybırfoniks olabilir mi? dedi Deniz. —Hayır, büyük ihtimal o olamaz. Öyle olsaydı Yaosh-hi bize bunu önceden söylerdi. Prenses Emothi tahtına çıkmayı istiyordur, değil mi? dedi Çiğdem bilmiş bilmiş. —Doğru, ben bir Saybırfoniks değilim. Ama Saybırfonikslerden sonuncusuyla irtibata geçmenizi ben sağlayacağım. O şu an çok 40 güvensiz bir yerde. Bu yüzden bize şimdilik yardımcı olamaz, dedi Prenses Emothi. —Anlıyorum da seninle nasıl irtibat kuracak? dedi Deniz düşünerek. —Bu kolye ile istediğim kişiyle irtibata geçebilirim. Nitekim Yaosh-hi ile de bu kolye ile irtibat kurdum. Uzun süredir saklanmak zorundaydım. Daha önce gelemediğim için üzgünüm, dedi Prenses Emothi. —Sorun değil, dedi Elymphsa hemen. —Ya seninle irtibat kurmak istemiyorlarsa, o zaman ne yaparsın? dedi Deniz ısrarla. —Kolye, benimle irtibat kurmak istemeyenlere de ulaşmamı sağlar. —Hımm, süpermiş. Bundan keşke bende de bir tane olsaydı, dedi Deniz. —Yaosh-hi, bize Prenses Emothi’nin sihir gücümüzü kullanmamızda yardımcı olabileceğini söylemiştin, dedi Çiğdem. —Doğru, yardımcı olabilirim, dedi Prenses Emothi. —Söyler misiniz? Neden gücümüzü kullanamıyoruz? dedi Ezgi. —Çünkü gücünüzü kullanabileceğiniz bir ortam olmamış, ama olacak. Güçlerinizi kullanmayı istiyor musunuz? —Elbette! —Gücünüzü kullanmak için her şeyi yapar mısınız? —Evet, dedi Deniz. —İyi, o zaman ilk sen kullanacaksın Deniz, dedi Prenses Emothi ve kolyesini iki eliyle tuttu, gözlerini kapadı. Deniz birden havaya fırladı. —Ne? Ne oluyor? diyebildi. Deniz düzlük boyunca fırlayarak ilerledi. Deniz çığlık atarak sürekli çırpınıyordu. Düzlüğün bitiminde Deniz aşağıya doğru fırladı. Çiğdem ve Ezgi şaşkınlıkla diğerlerine baktılar. Deniz’in çığlığı kesildi. Çiğdem hızlıca Deniz’in fırladığı yöne doğru koştu. Ezgi onu takip etti. Ezgi uçurumun başına gelince elini başına koydu ve yere oturdu. Emekleyerek uçurumdan uzaklaştı. —Ona ne oldu? dedi Ezgi. —Daha önce bunu düşünemediğime inanamıyorum! Gücümüzü her zaman zor durumlarla karşılaştığımızda kullanabilmiştik, dedi Elymphsa neşeyle. 41 —İyi de ya gerçekten gücümüzü kullanamıyorsak? O zaman ne olacak? dedi Çiğdem. Diğerlerinden ses çıkmayınca Çiğdem aşağıya doğru eğilip Deniz’e seslendi. Çok alçak bir ses duyuldu. —Deniz! Dayan! Geliyorum! dedi Çiğdem ve aşağıya inmek için öne atıldı. Yaosh-hi onu kolundan yakaladı. —Bu çok riskli. Çok hızlı inersen zarar görebilirsin, dedi Yaoshhi. Çiğdem Yaosh-hi’den kolunu kurtardı. —Umurumda değil! Biz bir ekibiz ve Deniz şu anda gerçekten zor durumda, dedi Çiğdem. —Yükseklikten korkmasam sana eşlik ederdim, dedi Ezgi mahcup bir halde. —Önemli değil. Sen burada kal, dedi Çiğdem ve aşağıya inmeye başladı. Kayalar çok dik olduğu için Çiğdem aşağıya inmekte zorlanıyordu. —Deniz! Dayan! Geliyorum! —Çabuk ol! Çok kötü durumdayım! diye uzaktan Deniz’in sesi duyuldu. Çiğdem acele etmeye çalışınca ayağı taşa takıldı ve hızla aşağıya düştü. Çiğdem ağaçların köklerine tutunup düşmekten kurtuldu. —O gürültü de neydi? dedi Deniz’in sesi endişeyle. —Hiiiç, sadece düştüm! —İyi misin? —Evet! Sen neredesin? Çok uzakta olamazsın, sesin çok yakından geliyor! dedi Çiğdem Deniz’in sesinin geldiği yönü bulmaya çalışarak. —Nerede olduğumun tarifini istiyorsan bir ağaca takılı kaldım, oldukça ince bir ağaca! dedi Deniz şikâyet eden bir ses tonuyla. —Tamam, dedi Çiğdem ve çevreye daha dikkatli bir şekilde bakındı. —Aman Tanrım! dedi korkuyla. Deniz kayalıklardan birinden aşağı doğru sarkmış bir ağaca güçlükle tutunuyordu. Deniz’in her yanı kesikler içindeydi. —İyi misin? dedi Çiğdem Deniz’in görebileceği bir açıdan. —Oradan bakınca öyle gibi mi görünüyorum? Hadi! Bana yardım et! Çiğdem Deniz’in asılı kaldığı ağaca doğru ilerledi. —Ağaç çok ince! İkimizi birden taşımaz! Sana uzanmayı deneyeceğim, dedi Çiğdem uzanmaya çalışarak. 42 —Yapma! Arada çok mesafe var. Aşağı düşersin! dedi Deniz panikle. —Ama-ama sen… —Hıh! Sanırım hayatım bugün burada sona erecek. Üzülme, benim istediğim de buydu zaten. Emothi’ye karşı dikkatli ol! Sizi de yok etmesine izin vermeyin, dedi Deniz durumu kabullenmiş bir halde. —Hayır! Biz bir ekibiz ve senin ölmene izin vermeyeceğim! Dayan! Seni kurtarmayı deneyeceğim, dedi Çiğdem ve uzanmaya devam etti. —Çok uzaktasın. Buraya doğru yanaşabilir misin? Yoksa hareket etmen çok mu zor? dedi Çiğdem perişan bir halde. Deniz gülümsedi. —Çok zekisin. Şimdi hareket etmeyi deneyeceğim, dedi Deniz ve tek elini kaldırıp öne doğru hareket ettirdi. Daldan bir çıtırtı geldi. Deniz yüzünü acıyla buruşturdu. Diğer elini kaldırıp öne doğru hareket ettiğinde dal gürültüyle kırıldı ve Deniz aşağıya düşmeye başladı. —DENİİİİZ! Deniz aşağıya baktı. Düştüğü yer çok yüksekti. Deniz’in yüzünde bir korku ifadesi oluştu. Korkunun yerini birden ciddiyet aldı. Deniz hızlıca yere çöktü ve biraz daha ileriye fırlayıp aşağılara sıçraya sıçraya indi. Şimdi bir denizin kenarındaydı. —Huyf! dedi Deniz derin nefes alıp. —Deniz! Dayan! diye bağırarak Çiğdem sahile indi. —Na-nasıl? Nasıl bu kadar hızlı aşağıya indin? dedi Deniz şaşkınlıkla. —Bi-bilmem. Sen iyi misin? Ölmenden korkmuştum, dedi Çiğdem. Neredeyse ağlamak üzereydi. —Bende öyle olacağını düşünüyordum ama şunu yapabiliyorum, dedi Deniz ve yüksekteki bir kayalığa tek sıçrayışta çıktı. —Vay canına! Demek zor durumdayken güçlerimizi kullanabilmemiz doğruymuş, dedi Çiğdem. —Öyle mi? dedi Deniz aşağıya atlarken. —Evet, öyle dediler, dedi Çiğdem. Tam o sırada Deniz’in atladığı kaya parçalanıp onların üzerine doğru geldi. Deniz hızla geriye zıpladı. O sırada Deniz Çiğdem’in hâlâ orada durduğunu fark etti. —Çiğdem! Kaç! 43 Çiğdem kendisine doğru gelmekte olan taşlara baktı ve Deniz’in olduğu yönün aksi yönünde koşmaya başladı. Taşlar yuvarlanıp suya düştü. Çiğdem koşmayı bıraktığında Deniz sahilde görünmüyordu. —Deniz? Deniz! dedi Çiğdem ve geldiği yöne koştu. Deniz’in yanına iki saniyede vardı. Deniz Çiğdem’i görünce ona şaşkınlıkla baktı. —Sanırım sen de çok hızlı koşabiliyorsun, dedi Deniz. —Öyle mi? Bilmem ki. —Bir dakikadan kısa sürede ne kadar uzaklaşıp geri geldiğine şahit oldum. Kesinlikle çok hızlısın, dedi Deniz hayranlıkla. —Süper! Bu işten azıcık yaralarla kurtulduğumuza göre yukarı dönelim mi? dedi Çiğdem. Deniz isteksizce yukarı baktı. —Bu kadar dik bir yeri hızlıca koşabileceğini sanmıyorum, dedi. —Bir deneyelim, dedi Çiğdem istekle ve dik dağa hızlıca tırmanmaya çalıştı ama çıktığı azıcık yerden aşağıya düştü. —Olmuyor, dedi çaresizce. —Tamam, bana tutun. Ben ikimizi de yukarı çıkarabilirim, dedi Deniz. Çiğdem çekinerek Deniz’e sarıldı. Deniz de ona sarılıp sıçrayarak bir yukarıdaki kayaya vardı. —Bu arada benim için döndün. Teşekkür ederim, dedi Deniz Çiğdem’e bakmadan. —Önemli değil. Biz bir ekibiz Deniz. Sen ağaçta asılıyken “istediğim de buydu zaten” demiştin. Neden istediğin buydu? dedi Çiğdem merakla. Deniz bir an sustu. —Sadece seni rahatlatmaya çalışıyordum. Başka bir nedeni yok, dedi ve sıçramaya devam etti. Beş dakikanın sonunda düzlüğe ulaşmışlardı. Deniz düzlüğe ulaştıklarında Çiğdem’i tutmayı bıraktı ve yere oturdu. —İkinizde yaralısınız! İyi misiniz? dedi Ezgi endişeyle. —İyiyiz. —Güçlerinizi kullanmış olmalısınız. Gücünüz ne? dedi Elymphsa. —O çok hızlı koşabiliyor, ben de sıçrayabiliyorum, dedi Deniz nefes nefese. —İmparator Zeyrani’nin güçlerini bilmiyorum ama sıçrayıp koşarak onu durdurabileceğimizi sanmıyorum, dedi Çiğdem umutsuzca. —Kılıçlar da bu yüzden var zaten, dedi Elymphsa gururla. —Geliyorlar, dedi Prenses Emothi aniden. 44 —Ne? dedi herkes. Prenses Emothi boynundaki kolyeye bakıyor onu iki eliyle sımsıkı tutuyordu. Bu şekilde biraz bekledikten sonra: —Her yerde beni arıyorlar. İmparator Zeyrani bütün adamlarını göndermiş. Ama sadece bu da değil. Saybırfonikslerin geldiğinin farkında. Farklı gördüklerini öldürecekler. Saklanın, dedi. —Prenses Emothi, buradan gitmelisiniz! Sizi götürebilirim! dedi Yaosh-hi. —Ben kendim de giderim. Sonra görüşürüz, dedi Prenses Emothi ve yok oldu. —Hemen buradan gidin! dedi Elymphsa. —Ben hepimizi aşağıya indirebilirim, dedi Deniz. —Ben de hepimizi hızlıca buradan uzaklaştırabilirim, dedi Çiğdem. —Ben burada kalacağım, dedi Yaosh-hi ciddiyetle. —Aptal olma! Askerlerin seni gördükleri ilk yerde öldüreceklerinden eminim! Ailene yaptıklarından sonra seni yaşatacaklarını mı sanıyorsun? dedi Elymphsa bağırarak. —Düşünecek zaman yok! dedi Deniz eliyle sahili işaret ederek. Bir grup asker sandalla kıyıya gelmişti ve hızlıca kıyıya iniyorlardı. Deniz Çiğdem’e yaklaştı. —Önce o, dedi Çiğdem Yaosh-hi’ye bakarak. Deniz Yaosh-hi’ye ilgisizce baktı. —Bana tutun. —Burada kalacağım! —Sen öyle san! dedi Deniz ve Yaosh-hi’ye sarılıp aşağıya atladı. Yaosh-hi’yi kısa mesafede bir yere bıraktıktan sonra yukarı sıçradı ve Çiğdem’e yöneldi. —Burası çok yüksek, dedi Ezgi korkuyla. İyice kötü görünüyordu. Birkaç asker ileriden göründü. —Geldiler, çabuk! dedi Deniz ve Çiğdem’i alıp aşağıya atladı. —Askerler buraya geliyor, dedi Ezgi aşağıya sarkarak. Midesi bulandığı için hemen geri geri gitti. —Aşağı atla! Seni tutarım! dedi Deniz. Ezgi korkuyla Deniz’e baktı. Ezgi’nin üzerindeki kıyafet değişmeye başladı. Yüzü de değişmeye başladı ve Ezgi Rayome’ye dönüştü. —Şu-şunu görüyor musunuz? dedi Deniz şaşkınlıkla. —Hey! Sen! Orada ne yapıyorsun? dedi bir askerin sesi. —Eğer burada kalmaya devam edersek bizi görecekler, dedi Yaosh-hi memnuniyetsizce. 45 —Ezgi bu haliyle onlardan kurtulabilir, dedi Çiğdem. Deniz Yaosh-hi’yi kucaklayıp aşağı indirirken Çiğdem de aşağıya koşarak inmeye başladı. —Sen! Burada ne yapıyorsun? dedi asker. Askerin yanında birkaç asker ve Elymphsa vardı. —O benim öğrencilerimden biri. Adı Rayome, dedi Elymphsa. Karşılarında duran Rayome’nin Ezgi olduğunun farkındaydı. —Sen, Rayome! Neden savaşçılık eğitimi alıyorsun? dedi asker. —Be-ben mi? Benim işim için gerekli, dedi Ezgi Rayome görüntüsüyle. Konuşurken Rayome gibi konuşmaya özen gösteriyordu. —İşin ne? dedi asker. Ezgi ne söyleyeceğini bilmiyordu. Daha önce Rayome’ye hiç işinin ne olduğunu sormamıştı. —Affedersiniz ama şu anda buraya gelme nedeniniz öğrencilerimi sorguya çekmek olamaz herhalde! dedi Elymphsa. —Ha, evet. Buraya gelmek için iki nedenimiz var. Birincisi; Emothi’yi arıyoruz. Burası şehirden uzak olduğundan buraya saklanmış olabilir. Her yeri aramamızın bir sakıncası yoktur herhalde, dedi asker Elymphsa’ya. Bakışlarından “hele bir var de” dediği anlaşılıyordu. Elymphsa kafasını salladı. —Elbette arayabilirsiniz, dedi. —İyi, aramaya başlayın! İkincisi ise İmparator Zeyrani’nin bir emridir. İmparator Zeyrani bu okulun kapatılmasını emretti, dedi asker ilgisizce. —Efendim? Anlayamadım, dedi Elymphsa her zamanki asiliğiyle. —Burası kapatılacak, dedi asker Elymphsa’nın asiliğini önemsemeyerek. —Neden? Ben bu okulu açmak için çok zorlandım. Hem savaşmak Gampolja’nın bir gereği. İmparator Zeyrani neden bu kararı verdi? —Bunu gidip İmparator Zeyrani’ye sorabilirsin, tabi öyle bir gücün varsa. Buranın kapatılmasına karşı çıkarak İmparator Zeyrani’ye karşı geliyorsun, dedi asker tehdit edercesine. —Elbette İmparator Zeyrani’ye karşı çıkmıyorum. Sadece kapatılma nedenini öğrenmek istedim. Ben sadece kılıç kullanmayı öğreterek hayatta kalıyorum. Şimdi ne iş yapacağım? dedi Elymphsa düşünerek. —İstiyorsan İmparator Zeyrani’ye cariyelik yapabilirsin, dedi asker. Elymphsa’nın kaşları öfkeyle çatıldı. 46 —Ben bir yolunu bulacağım, dedi Elymphsa ve Ezgi’yi yanına alıp uzaklaştı. —Hey! Fazla hızlı koşma! Yoksa düşeceksin, dedi Deniz ve sıçramayı bıraktı. —Ne oldu? dedi hızlıca yanlarına koşan Çiğdem. —Askerler, dedi Yaosh-hi memnuniyetsizce. —Şu tarafa gidelim, dedi Çiğdem. Gittikleri yol ilk geldiklerinde yanında durdukları şelaleye açılıyordu. —Arkamızda bir asker var, dedi Deniz fısıldayarak ve arka tarafta uzak bir yeri işaret etti. —Gidelim, dedi Çiğdem ve şelalenin çevresindeki düzlüğe çıktı. —Napıyorsun? Burası açık alan, saklanamayız, dedi Deniz fısıldayarak. Ama ses tonundan bir öfke seziliyordu. Şimdi şelalenin yanındalardı. Çevre asker kaynıyordu. —Zekice bir hamle değildi bu! Şimdi ne yapacağız? dedi Deniz öfkeyle dişlerini sıkarak. Çiğdem şelalenin yan kısmına geçip suyun ardına baktı. —Mağara, bir mağara var. Oraya girebiliriz, dedi Çiğdem neşeyle. —Bunu yapabilmek için sudan hızlı olman gerekir, dedi Deniz suya bakarak. —Tamam, hızlı olurum. İlk denemeyi kim yapmak ister? dedi Çiğdem neşeyle. —Sağ ol, ben istemem, dedi Deniz Çiğdem’in kayalığa koşmasını anımsayarak. Çiğdem Yaosh-hi’nin kolunu sıkıca tuttu ve şelalenin yanındaki kayalardan birine çıkıp şelaleye doğru koşmaya başladı. Hızlıca şelalenin altına girdi. Şimdi sular ikisini de göstermiyordu. —Hey, orada her şey yolunda mı? dedi Deniz fısıltıdan biraz yüksek bir sesle. —Evet, dedi Çiğdem hızlıca sudan çıkarak. Çiğdem aynı şekilde Deniz’i de içeri soktu. —Huyf! Ne yorulduk! Bizi burada bulamazlar, değil mi? dedi Deniz yere oturup ayaklarının altını ovalayarak. Üzerindeki kıyafetler ıslandığından üzerine yapışmıştı. Bu yüzden Yaosh-hi’ye arkasını dönmüştü. Yaosh-hi kafasını “hayır” anlamında salladı. Yaosh-hi önceden yaptığı gibi ceketini çıkarıp Çiğdem’in üzerine örttü. Sonra yere oturdu. —Yaosh-hi, sana bir şey sorabilir miyim? dedi Çiğdem çekinerek. 47 —Sor. —Askerler senin ailene ne yaptılar? dedi Çiğdem. Deniz şaşkınlıkla Çiğdem’e baktı. —Çiğdem! Böyle bir şey sorulur mu hiç? Bu onu çok üzer, dedi Deniz ayağa kalkıp Çiğdem’i biraz uzaklaştırmayı deneyerek. —Önemli değil Deniz. Onlar ailemi öldürdüler. Bunu sırf onlar Prenses Emothi’ye hizmet eden bir aile olduğu için yaptılar. O zaman beni öldüremediler ama bunun anını kolladıklarını herkes gibi ben de biliyorum. Ailemden geriye kalan tek şey bu, dedi Yaosh-hi ve parmağındaki yüzüğü gösterdi. Deniz duyduklarının etkisiyle Çiğdem’i çekiştirmeyi bıraktı. Çiğdem Yaosh-hi’nin yanına oturdu, elini Yaosh-hi’nin omzuna koydu. —Çok üzgünüm. Bu seni çok üzmüş olmalı, dedi Çiğdem gözleri dolarak. —Üzüldüm, dedi Deniz Yaosh-hi’ye bakmadan. Dışarı sulardan görünmese de Deniz dışarıyı inceliyormuş gibi duruyordu. Yaosh-hi kafasını kaldırıp yanında duran Çiğdem’in yüzüne baktı. Çiğdem’in gözlerinin çevresinde birikmiş gözyaşlarını görünce güçlükle gülümsedi. —Üzülmeyin. Bunlar geçmişte kaldı. Ben sadece Gampolja’nın eskisi gibi olmasını istiyorum. Eskiden, Prenses Emothi baştayken böyle değildi. Prenses Emothi’nin yeniden başa geçmesini istiyorum, dedi Yaosh-hi. —Şimdi neden yaşıtlarının yaptıklarını yapamadığını anladım. Merak etme, dünyanı kurtaracağız, dedi Çiğdem ve Yaosh-hi’nin elini tuttu. Yaosh-hi şaşkınlıkla Çiğdem’in eline baktı. Sonra gülümsedi. —Sessiz olun! Askerlerin sesleri çoğaldı, dedi Deniz fısıldayarak. Çiğdem ayağa kalkıp suya yaklaştı. Suyun ardını görebilecekmiş gibi suya bakıyordu. —Geri çekilmek en doğrusu, dedi Deniz fısıldayarak. Çiğdem’le birlikte mağaranın derinliklerine çekildi. Mağara küf kokuyordu. —Bizi bulamazlar, değil mi? dedi Çiğdem fısıldayarak. Yüzünden korktuğu belli oluyordu. Deniz işaret parmağını dudaklarına götürüp Çiğdem’e susmasını işaret etti. Çiğdem endişeyle suya bakıyordu. Deniz Çiğdem’in omzuna elini koydu. Çiğdem Deniz’e bakınca Deniz gülümsedi. Deniz diğer eliyle kılıcını savaşa hazır tutuyordu. —Emothi her yerde olabilir ama burada olacağını doğrusu sanmıyorum, dedi bir askerin sesi. 48 —Bence kesinlikle burada. Burası savaşçı eğitiyor. Buradaki savaşçıları kendisinden yana savaşmaya ikna edebilir, dedi bir başka askerin sesi. —Çevreye baktık. Burada değil. Bakmadığımız bir yer kaldı mı? —Hayır, her yere baktık. Emothi’nin ne kadar güçlü olduğunu biliyoruz, her yerde olabilir, dedi askerin sesi ve diğer askerle uzaklaştıkları duyuldu. Askerlerin ayak sesleri azaldı. Mağarada kimseden ses çıkmıyordu. —Hadi! Herkes toparlansın! dedi asker binadaki tüm öğrencilere. Öğrencilerden ne olduğunu anlamadıklarını belli eden bir ses yükseldi. —Okulunuz kapatıldı! dedi başka bir asker öğrencilerin sesini bastırarak. —Şimdi biz sizi ana karaya ulaştıracağız. Hepiniz eşyalarınızı alın ve burada toplanın, dedi asker ve öğrencilerin eşyalarını almak için gitmelerini izledi. —Ben de sizinle gelmek zorunda mıyım? dedi Elymphsa askere. —Evet. Git hazırlan! Sen de! dedi asker Rayome görünümdeki Ezgi’ye. Elymphsa askerlerden uzaklaşıp Ezgi’yi kendi odasına götürdü. —Burada saklan. Diğerlerine durumu anlatırsın. En doğrusu benim görünümüme bürün, dedi Elymphsa. —Ne? Neden sen görünmez olup kalmıyorsun? Ben senin görünümünde onlarla gidebilirim. —Hayır, bu olmaz. Buraları bilmiyorsun. Şimdi bana dönüş. Ancak bu sayede burada kalabilirsin. Şehrin meydanında buluşuruz. Diğerlerine her şeyi açıkla, dedi Elymphsa ve eşyalarını toplamaya başladı. —Elymphsa? Size ne yapacaklar? dedi Ezgi korkuyla. —Bizi şehre götürecekler. Şehir denizden buraya komşudur. Denizin öteki yakasıdır ve oldukça uzaktır. Oraya gidebilmek için sandala ihtiyacınız olacak. Sandal denizin kenarındaki bir mağarada var. Mağaranın girişini otlarla kapattığım için mağara pek belli olmaz. Hadi, çabuk bana dönüş! —Deniyorum, dedi Rayome görünümündeki Ezgi fakat yine Rayome olarak kaldı. 49 —Çabuk ol! Aksi halde başın belaya girecek! dedi Elymphsa. Ezgi birden Elymphsa’nın görüntüsüne büründü. Şimdi üzerinde Elymphsa’nın giysileri vardı. —Güzel, şehir meydanında görüşürüz, dedi Elymphsa ve elindeki eşyalarla odadan çıktı. Elymphsa çıktıktan kısa bir süre sonra askerin biri kapının önünde belirdi. —Toparlandın mı? dedi Elymphsa görünümündeki Ezgi’ye. —Birkaç eşyam var. Birazdan gelirim, dedi Ezgi ve eşyalarla uğraşmaya başladı. Asker gittikten sonra Ezgi dolaba baktı. Dolabın içine sığamayacağını anladı. —Bu ortamda Elymphsa olarak kalmaktansa bir eşyaya dönüşmek daha mantıklı olur, dedi ve kendini bir masaya çevirdi. Askerlerin toplandığı alanda şimdi herkes toplanmıştı. Askerlerin en rütbelisi: —İçerileri kontrol edin! Herhangi bir kalan olmasın, dedi. Askerlerden biri hemen binaya girdi. Ezgi’nin bulunduğu odaya bir asker girdi. Önce dolapların kapağını açıp kapadı. Çevreyi kontrol etmeye başladı. Asker bir şey göremedi ve odadan çıktı. —Bütün odalar boş efendim! dedi asker selam durup. —Şimdi herkes aşağıya insin, dedi asker ve herkes topluca aşağıya inmeye başladı. Mağarada Deniz, Çiğdem ve Yaosh-hi sessizce duruyorlardı. Birden ayak sesleri duyulmaya başladı. —Ne oluyor? dedi Deniz hemen. —Bizi fark etmiş olabilirler mi? dedi Çiğdem korkuyla. —Sanmıyorum. Buraya çok fazla asker gelmişti. Geri dönüyor olabilirler, dedi Yaosh-hi. Deniz suyun yanına yaklaştı. Kayalığa tutunarak su ile kayanın arasından dışarı baktı. —Bir şey görünmüyor, dedi ve geri çekildi. Askerler ve öğrenciler hep birlikte ilerlediler. Askerler öğrencileri ve Elymphsa’yı kayıklara bindirdiler sonra kayıklara onlar da bindiler ve kürek çekmeye başladılar. Hava karardığında şehre vardılar. Herkes kayıklardan indi. Elymphsa çekinerek çevreye baktı. Sonra kararlı bir şekilde şehrin meydanına yürüdü. 50 —Hava karardı. Hâlâ ortalıkta yoklar. Acaba onlara bir şey mi oldu? dedi Elymphsa görünümündeki Ezgi odadan dışarı çıkarak. —Sesler kesileli çok oldu. Dışarı çıksak mı? dedi Deniz. —Evet, ama çok dikkatli olmalıyız. Ben dışarıyı kontrol ederim, dedi Çiğdem ve sudan dışarı fırladı. —Ortalık boş, dedi geri geldiğinde. Çiğdem önce Deniz’i sonra da Yaosh-hi’yi dışarı çıkardı. Yaosh-hi kızlara baktı. —Çok kötü durumdasınız, yaralarınıza bakılmalı, dedi. —Daha öncelikli işlerimiz var, yukarı çıkmak gibi, dedi Deniz. —Sen Yaosh-hi’yi götür. Ben kendim çıkabilirim, dedi Çiğdem. —Tamam, dedi Deniz ve Yaosh-hi’yi hızlıca yukarı çıkardı. Yaosh-hi’yi yukarı çıkardıktan sonra Deniz aşağıya geri indi. Çiğdem çok az bir şey tırmanmıştı. Deniz Çiğdem’i de yukarı çıkardı. Yukarı çıktıklarında Yaosh-hi çevreye bakıyordu. —İlginç. Burası neredeyse boş ve hiçbir ses gelmiyor, dedi Yaoshhi. —Sence hâlâ buradalar mı? dedi Deniz kılıcına davranarak. —Sanmıyorum, dedi Yaosh-hi. —Elymphsa ve Ezgi’yi bulmalıyız, dedi Çiğdem. Temkinli bir şekilde binaya yaklaştılar. Binanın içine girdiler. Odaların bazılarındaki eşyalar devrilmişti. Her yer dağıtılmıştı. —Ne olmuş böyle? dedi Deniz endişeyle. —Askerler İmparator Zeyrani’nin emriyle geldiğinde hep böyle olur. Ailem öldürüldüğünde de her yer bu haldeydi, dedi Yaosh-hi kızlara bakmadan. Kızlar korkuyla birbirlerine baktılar. —Düşündüğüm şeyi mi düşünüyorsun? dedi Deniz. —Onların öldürülme ihtimalini düşünüyorsan evet, dedi Çiğdem korkuyla. Kızlar binanın içerilerine doğru ilerlediler. Avluda birinin olduğunu fark ettiler. Kıza biraz yaklaştıklarında karşılarında duranın Elymphsa olduğunu anladılar. —Elymphsa! dedi Çiğdem neşeyle. —İyi misin? dedi Yaosh-hi. —Buraya ne oldu böyle? Ezgi nerede? dedi Deniz. —Ben Elymphsa değilim, dedi Elymphsa görünümündeki Ezgi. Deniz kılıcını Ezgi’ye doğrulttu. —Kimsin sen? dedi öfkeyle. Elymphsa’nın görüntüsü değişip Ezgi oldu. —Benim, Ezgi. 51 —Ezgi! İyi misin? dedi Çiğdem ve Ezgi’ye sarıldı. —İyiyim. —Kusura bakma. Değişebildiğini unutmuşum. Bu arada buraya ne oldu? dedi Deniz. —Askerler herkesi götürdü. Okulu kapattılar. Elymphsa’yı da götürdüler, dedi Ezgi. —Nereye? dedi Deniz endişeyle. —Şehre. —Desene artık burası ölü bir ada oldu, dedi Yaosh-hi. —Ne? —Burası şehirden uzak. Burada planlar yapılabilir diye buraya kimseyi sokmayacaklardır, dedi Yaosh-hi öfkeyle. —Şimdi şehirde onlar ne yapacak? —O onların bileceği bir iş. —Elymphsa şehre gelmemizi istedi. Şehir meydanında buluşacakmışız. Oraya gitmek için bir sandal varmış. Denizin kenarında bir mağaradaymış, girişi otlarla kapatılmış. Bu yüzden mağara belli olmuyormuş. Herhalde ağaçlık bir alan gibi görünüyordur, dedi Ezgi. —Hadi gidelim, dedi Deniz. —Önce yaralarınıza bakalım, dedi Yaosh-hi. Deniz oflayarak Yaosh-hi’nin peşinden gitti. Yaosh-hi Elymphsa’nın odasına girdi. Odadaki dolabın kapağını açıp orada duran kahverengi şişeyi eline aldı. Yan tarafta bulunan dağıtılmış bezlerden iki tanesini eline aldı. Bezlerden birine şişedeki sıvıdan döktü. Deniz’e doğru yaklaştı. Deniz’in elini tuttu ve Deniz’in avucuna bezi sürmeye başladı. Deniz öfkeyle bezi Yaosh-hi’den aldı. —Kendim de yapabilirim! dedi. Yaosh-hi “iyi” dercesine omuz silkti. Diğer beze de şişedeki sıvıdan döküp Çiğdem’e yaklaştı. —Sen de kendin mi yaparsın? Çiğdem bezi isteksizce aldı. Yere düştüğü sırada oluşan bir yaraya bezi değdirdi ve acıyla bağırdı. —Bu kadar yeter! Çok acıdı, dedi Çiğdem ve bezi Yaosh-hi’ye uzattı. Yaosh-hi bezi aldı. Çiğdem’e baktı ve bezi Çiğdem’in kolundaki kesiğe sürdü. Çiğdem bezden kurtulmak için geri çekilince Yaosh-hi Çiğdem’in kolunu tuttu. —Çok acıyor! Yanıyor! diye bağırdı Çiğdem. Yaosh-hi bezi kaldırdı ve yaraya üflemeye başladı. Çiğdem kızardı. 52 —Bunu yapmazsak daha çok acır. Hadi, geri çekilme. Şimdi bezi süreceğim, dedi Yaosh-hi sakince ve bezi Çiğdem’in koluna sürdü. Çiğdem hafif sızlandı. Deniz yarasını bezle temizlerken Çiğdem ve Yaosh-hi’ye özlemle baktı. —Ne romantik değil mi? dedi Ezgi fısıldayarak. —Hıh! Hiç de değil, dedi Deniz. —Yüzünde de kesikler var. —Neresinde? —İzninle, ben yapayım, dedi Ezgi ve bezi Deniz’in elinden alıp onun yüzündeki kesiklere sürmeye başladı. —Bir şey söyleyebilir miyim? dedi Ezgi. —Söyle. —Sana, özellikle de gözlerine baktığımda yara almış birini görüyorum. —Doğal, çünkü her yanımı ağaçların dalları kesti, dedi Deniz alay ederek. —Onu kastetmediğimi biliyorsun. Biri seni yüreğinden yaralamış, dedi Ezgi. Deniz Ezgi’nin suratına sertçe baktı. Ezgi’nin elinden bezi aldı. —Şu anda Gampolja’yı korumakla meşgulüz, dedi ciddiyetle. —Kaçarak bir yere varamazsın! —Bu benim sorunum! Seni ilgilendirmez! dedi Deniz ve odadan çıktı. Yaosh-hi ve Çiğdem Ezgi’ye şaşkınlıkla baktı. —Ne oldu? dedi Çiğdem şaşkınlıkla. —Onu birinin yüreğinden yaraladığını söyledim. Kısacası aşk acısı çektiğini söyledim, dedi Ezgi dışarı bakarak. —O ne dedi? —Gitti. Bir şey demedi. Sen Deniz’in bu durumu ile ilgili bir şey biliyor musun? dedi Ezgi Çiğdem’e dönüp. —Hayır. Bilmiyorum. Bir dakika! Ağaçtan aşağı düşerken burada bu şekilde öleceğini ve en başından beri bunu istediğini söylemişti. Gerçi bunu beni rahatlatmak için yaptığını da söylemişti ama. —Hıh! Rahatlatmakmış! Sen onu benim külahıma anlat. Kesinlikle bir aşk acısı çekiyor ve bunun için ölmek istiyor, dedi Ezgi her şeyi çözmüş bir edayla. —Konunun aşk olduğunu nereden çıkardın? Başka bir şey de olabilir. Belki değer verdiği kişileri kaybetmiştir, dedi Yaosh-hi. —Ben anlarım. Bu kesinlikle aşk acısı, dedi Ezgi bilmiş bilmiş. 53 Yaosh-hi Çiğdem’in yaralarını temizlemeyi bitirdi. —Artık gidebiliriz, dedi Yaosh-hi. Dışarı çıktılar. Deniz uçurumun başında oturuyordu. Diğerlerinin geldiğini fark edince ayağa kalktı. —Aşağıya inmeliyiz, dedi Ezgi uçuruma fazla yaklaşmadan. —Deniz sizi aşağıya indirebilir. Ben aşağı kendim de inerim, dedi Çiğdem. —Gerek yok. Ben beş dakikada hepinizi tek tek indiririm, dedi Deniz ve önce Çiğdem’i aşağıya indirdi. Sonra yukarı çıkıp Yaoshhi’yi aşağıya indirdi. Sonra yukarı çıktı. Ezgi korkuyla Deniz’e baktı. —Yüksekten korkuyorum, dedi. —Bana sarıl ve sakın aşağıya bakma, dedi Deniz. —Umarım dediklerim için benden intikam almazsın. —Bu konuyu biraz daha açarsan dediğini yapacağım, dedi Deniz ve Ezgi’ye sarıldı. Sıçrayarak aşağıya inmeye başladı. Ezgi sürekli çığlık atıyordu. Aşağıya indiklerinde Deniz Ezgi’yi bıraktı. —Sanırım şimdi önü ağaçlarla kaplı olan mağarayı bulmak zorundayız, dedi Deniz kulağını tutarak. —Burası büyük bir ada. Kim bilir adanın neresinde? Sana herhangi bir yön söylemiş miydi? dedi Yaosh-hi. —Hayır, söylemedi. —Siz burada bekleyin. Ben çevreyi turlar o mağarayı bulurum, dedi Çiğdem. —Bu senin için zor olmaz mı? dedi Ezgi. —Merak etmeyin, kafanızı öbür tarafa çevirdiğinizde o yanımızda bitmiş olacak, dedi Deniz övgüyle. Çiğdem hızlıca koşmaya başladı. Koşarken bir yandan da çevreyi inceliyordu. Birden bir kayanın üzerinde küçük delikler olduğunu fark etti. Kayada genel olarak ağaç çıkmamıştı ama kayanın alt kısmında ağaçlar vardı. Çiğdem ağaçlara yaklaştı. Kılıcını savaşa hazır tutarak ağaçların dallarını eliyle kenara çekti ve ağaçların içine doğru yürüdü. Çiğdem ağaçları geçtiğinde kendini bir boşlukta buldu. Mağara karanlıktı ama içeride bir sandalın durduğu görülüyordu. Çiğdem sevinçle gülümsedi. Ağaçlıktan ayrılıp hızla geldiği yöne koştu. Arkadaşları bıraktığı yerde duruyordu. —Buldun mu? dedi Yaosh-hi. —Evet. Ama biraz uzak. Bana tutunursanız hepinizi hızlıca oraya tek tek götürebilirim, dedi Çiğdem. 54 Çiğdem önce Ezgi’yi, sonra Deniz’i, en son olarak da Yaosh-hi’yi götürdü. Yaosh-hi’yi getirdikten sonra yere oturup soluklanmaya başladı. —İyi misin? dedi Yaosh-hi endişeyle. —Evet, sadece çok yoruldum. Sandal şu ağaçlığın arkasında, dedi Çiğdem yerde otururken. Deniz, Ezgi ve Yaosh-hi ağaçlığın içinden sandalı çıkardılar. Sandalı suya yanaştırıp sandala bindiler. Yaosh-hi ve Deniz kürek çekmeye başladılar. —Bizi neden şehre ışınlamadığını anlayamıyorum, dedi Deniz söylenerek. —Şey, çünkü şehirde aranıyorum ve gücümü biliyorlar. Bir de yüzük çok fazla ışık saçtığından yapmak istemedim. Yakalanma ihtimalimiz çok fazlaydı çünkü, dedi Yaosh-hi. —Hımm, anladım, dedi Deniz ve kürek çekmeye devam etti. Bugün çok yorgun oldukları için Ezgi ve Çiğdem sandalda uyuyorlardı. —Ne zamana varırız? dedi Deniz düşünerek. —Sabaha doğru. Şey, sana bir şey söyleyeceğim, dedi Yaosh-hi. Deniz Yaosh-hi’ye baktı. —Evet, seni dinliyorum. —Bugün diğerleriyle biraz olsun senden bahsettik, dedi Yaosh-hi. Deniz kaşlarını çattı. —Diyeceklerini duymak istemiyorum! —Birini mi kaybettin? Ailenden birini diyorum. Gerçi Ezgi’ye göre aşk meselesi ya, dedi Yaosh-hi üzgün üzgün. —Bu konuda konuşmak istemiyorum! —Konunun ne olduğunu bilmesem de değer verdiğin biri için üzülüyorsun. Bunu fark ettim. —Sana bu konuda konuşmak istemiyorum dedim! —Ama konuşmamız gerek. —Hadi! “Korkak” de! “Saklanıyorsun, kaçıyorsun” de! Diyeceklerin umurumda değil tamam mı? Ben burayı kurtarırım o kadar! Artık benim hakkımda konuşmayı kes! dedi Deniz sertçe ve kürekleri daha hızlı çekmeye başladı. Yaosh-hi de Deniz gibi hızlandı. Biraz üzgün duruyordu. —Aslında ben senin hakkında konuşmayı çoktan bırakmıştım. Ben sadece beni anlayabileceğini düşünmüştüm, dedi Yaosh-hi ve sustu. —Tamam, konuş, dedi Deniz uzun bir süre sonra. —Hıh! Yıllardır bu konuda kimseyle konuşmamıştım. Ben hep ailemi onurlandırmak istedim, onların Prenses Emothi başa 55 geçtiğinde mutlu olacaklarını düşünüyorum ve yıllardır bunun için çabalıyorum. Ama onlara olan özlemimi, acımı kimseyle paylaşamıyorum. Oturup ağlamak istiyorum ama beni zayıf biri olarak görmelerini istemiyorum, dedi Yaosh-hi ve sustu. Ses tonu ağlamaklıydı. Deniz Yaosh-hi’ye baktı. Yaosh-hi’nin gözleri dolmuştu. —Değer vermek zayıflık değildir Yaosh-hi. Aileni onurlandırdığından eminim ama onları mutlu edemezsin. Çünkü sen mutlu değilsin. Onlar Gampolja’nın mutlu mesut devam edip senin üzgün olmandansa senin mutlu olmanı Gampolja’nın mutsuz olmasını tercih ederler, dedi Deniz. —Ailemi tanımıyorsun! dedi Yaosh-hi bağırarak. —Evrendeki bütün aileler aynıdır. İster uzaylı olsun ister dünyalı fark etmez. Anne babaların istediği tek şey çocuklarının mutlu olmasıdır. Mutlu ol. Ama mutlu olabilmen için önce içine akıttığın gözyaşlarını dışarı akıtmalısın, dedi Deniz. Yaosh-hi bir süre sustu. —Bunu denedin mi? dedi Yaosh-hi Deniz’e şüpheyle bakarak. —Elbette, ben mutluyum. —O zaman neden ölmek istiyorsun? dedi Yaosh-hi Deniz’e şüpheyle bakarak. Deniz bir süre durdu. Sonra: —Ben bu görevden sağ çıkamayacağımın farkındayım, dedi. —Nedenmiş o? —Her şeyi yapabilen bir prensesin yapamadığını yapabileceğimizi sanmıyorum. —Hayır, başaracaksınız, üstelik sağ olarak, dedi Yaosh-hi umut verircesine. —Tamam, diyelim ki yaşadık, o zaman Dünya’ya bizi geri götüreceksin değil mi? —Evet. —Daha şimdiden bir ay geçti. Bu görev bittiğinde ve geri döndüğümüzde her şey çok değişecek. Uzayda bir yerdeyiz. Çiğdem haklı, kaç ışık yılı gittiğimizi bile bilmiyorum. Gampolja’nın bir gününün Dünya’da ne kadar süreye tekabül ettiğini de bilmiyorum. Bildiğim şey; döndüğümüzde Dünya’nın çok değişmiş olacağı ve bizim değişen o hayata uyum sağlayamayacağımız. Yaşasak bile Dünya’da bir hayatımız olmayacak. Neyin nasıl geliştiğinin farkında olamayacağız. Bu şuna benziyor; senin Prenses Emothi baştayken Dünya’ya gitmen ve Gampolja’ya döndüğünde İmparator 56 Zeyrani’nin başta olduğunu öğrenmen gibi bir şey. Anladın mı? dedi Deniz. Yaosh-hi kafasını salladı. —Anladım, dedi. Kürek çekmeye devam ettiler. Havanın aydınlanmasına yakın Ezgi ve Çiğdem uyandı. Deniz ve Yaosh-hi yorulduğu için onlar kürek çekmeye başladı. Uzaktan bakıldığında şehir bir siluet şeklinde görülüyordu. Biraz daha kürek çektiklerinde şehrin Elymphsa’nın okulunun bulunduğu adadan çok farklı olduğunu fark ettiler. Şehirde taştan yapılma binalar olduğu gibi çelikten yapılma binalar da vardı. Şehirde binaların yüksekliğinden bir dağ oluşmuş gibiydi. —İlginç bir şehirmiş, dedi Ezgi. —Vaaaay, çok farklı. Ama adayı tercih ederim, dedi Çiğdem. Kısa sürede kıyıya vardılar. —Sizin üzerinize buraya uygun bir ceket alsak daha iyi olur. Gizlenerek yürüyün. Kendinizi çok belli etmeyin, dedi Yaosh-hi. Birlikte ilerlediler. Bir dükkânın önüne geldiler. —Şurada satılıyor. Ezgi, görünümünü değiştirip üç tane ceket al. Bu para ceketleri alman için yeterli. Şu an üzerimde gördüğünden al, tamam mı? dedi Yaosh-hi. Ezgi isteksizce kendini Rayome’ye çevirdi. Parayı aldı ve dükkâna doğru ilerledi. —Bir sorun çıkmaz değil mi? dedi Deniz yarı uykulu bir halde. —Sanmıyorum, dedi Yaosh-hi. Birkaç dakika sonra Ezgi elinde bir torbayla yanlarına geldi. Torbanın içinden üç tane ceket çıkardı. Ezgi normal görünümüne büründü. Ceketleri dağıttı. —Ceketleri Rayome’nin bedenine göre aldım. Sorun olmaz umarım, dedi Ezgi. Ceketler Ezgi ve Deniz’e tam olmuştu ama Çiğdem’e biraz büyük gelmişti. Çiğdem umutsuzca diğerlerine baktı. —Çok çirkin oldum, değil mi? dedi. Ezgi ona güldü. Deniz gülümsedi. —Yoo, oldukça güzel oldun. Kollarını biraz katlarsak, dedi Yaoshhi ve Çiğdem’in ceketinin kollarını katladı. —Şimdi daha da güzel oldun, dedi Yaosh-hi ve Çiğdem’e gülümsedi. Çiğdem kızardı. —Renkleri özellikle mi seçtin? dedi Deniz. —Ah, evet. Sen siyah ve yeşil giyiniyorsun. Bu yüzden sana nefti rengi aldım. Kendime turuncu, Çiğdem’e de kırmızı aldım, dedi Ezgi neşeyle. —Hadi, şimdi şehir meydanına gidelim, dedi Yaosh-hi. Hep birlikte meydana doğru ilerlediler. Meydana vardıklarında Yaosh-hi 57 üzerindeki ceketin yakasını havaya kaldırdı. Şimdi sadece gözleri görünüyordu. Herkesin gözü Elymphsa’yı aradı. Meydandaki süs havuzunun kenarında onu gördüler ve onun yanına gittiler. —İyi misiniz? dedi Elymphsa. —İyiyiz. Sen? dedi Ezgi. —Ben de iyiyim. Daha kuytu bir yere gitmeliyiz, dedi Elymphsa. —Burada kaldığım bir yer vardı. Oraya gidelim, dedi Yaosh-hi. Ara sokaklara saptılar. Büyük, yuvarlak yapılı bir binanın yanındaki toprak yoldan ilerlediler. Karşılarına bir tünel çıktı. Tünelin içine girdiler. Tünelin içindeyken Yaosh-hi yerdeki bir kapağı kaldırdı. Kapağın altında topraktan oyulmuş küçük bir oda vardı. —Sen burada mı kalıyordun? dedi Elymphsa odayı küçümseyerek. —Evet. Burası yerin altı olduğundan gücümü kullandığımda beni fark etmiyorlar. Burada kalmasam çoktan ölmüştüm. Hadi, içeri girin, dedi Yaosh-hi. Kızlar tek tek içeri girdiler. Yaosh-hi de peşlerinden odaya girip kapağı örttü. Oda çok küçük olduğundan şimdi odada bir boşluk bile yoktu. Yaosh-hi’nin yüzüğünden bir ışık çıktı ve oda genişledi. —Senin için zor olmuş olmalı. Büyük bir malikâneden sonra burada yaşamak çok zordur. Yine iyi alışmışsın, dedi Elymphsa çevreye bakarak. —Eskiden malikâneniz mi vardı? dedi Ezgi sevinçle. —Evet, ailem öldürülmeden önce vardı, dedi Yaosh-hi güçlükle. —Yıllardır merak ettiğim şey; senin oradan nasıl kurtulduğun, dedi Elymphsa. Deniz Yaosh-hi’ye üzgünce baktı. Yaosh-hi biraz durdu. Sonra: —O sırada malikânede değildim. Döndüğümde malikâne yanıyordu. İçeri girdim. Ailem kılıçtan geçirilmişti. Sadece babam hareket ediyordu. Hemen onun yanına gittim. Onu kurtarmak istedim ama o kendisi için bir umut olmadığını söyledi. Bana bu yüzüğü verdi ve öldü, dedi Yaosh-hi. Herkese arkasını dönmüştü. Kızlar Yaosh-hi’ye üzüntüyle bakıyorlardı. Yaosh-hi giysisinin koluyla yüzünü sildi ve kızlara döndü. —Bu yüzden burayı kurtarmalıyım. Ama tek yapabildiğim sizi bulmak, dedi Yaosh-hi dertli dertli. Çiğdem elini Yaosh-hi’nin omzuna koydu. —Her şey yoluna girecek. Merak etme, Gampolja’yı kurtarıcaz, dedi. 58 —Yaosh-hi, beşinci Saybırfoniks’i biran önce bulmalıyız, dedi Elymphsa ciddiyetle. —Ona ulaşamadığımı ve Prenses Emothi’nin bize yardımcı olacağını biliyorsun, dedi Yaosh-hi. —Biliyoruz. Ama yine de sen onu bulabilirsin. Onun yerini nerede hissediyorsun? dedi Deniz. —Daha önce hiç gitmediğim bir yerde onu hissediyorum. Fakat oraya gidemem. Onu bulamazsam neler olabileceğini biliyorum ama gidersem beni öldürürler. Ölürsem size yardım edemem. Size yardım edememekten korkuyorum, dedi Yaosh-hi üzüntüyle. —Prenses Emothi onun bize yardım edemeyeceği bir yerde olduğunu söylemişti, dedi Ezgi düşünerek. —Evet, güvensiz bir yerdi, dedi Çiğdem hatırlatma yaparcasına. —Yaosh-hi bu yer senin için güvensiz, peki ya bizim için? Eğer bizim için güvenliyse sen yolu ve o Saybırfoniks’i tarif et. Biz ona göre o Saybırfoniks’i bulalım, dedi Elymphsa. —Sizin için güvenli olup olmadığını bilmem ama o Saybırfoniks bir sarayda yaşıyor gibi görünüyordu. O binanın dışını görmedim. Ama o Saybırfoniks’in enerjisi beni Neokhlantüs’e çağırıyor, dedi Yaosh-hi üzgün üzgün. —Neokh- o ne be? dedi Deniz. —Neokhlantüs mü? Bu çok korkunç! dedi Elymphsa düşünceli bir halde. —Evet, dedi Yaosh-hi. —Biri bize olayları açıklayabilir mi? dedi Ezgi. —Neokhlantüs; İmparator Zeyrani’nin malikânesidir ve o malikâneden birinin bize yardımı dokunamaz, dedi Elymphsa. —Eğer yardım edemeyecekse neden Saybırfonikslerden biri olsun ki? dedi Çiğdem sorgulayarak. —O olmadan bir şey yapamaz mıyız? dedi Deniz. —Sanmıyorum, dedi Yaosh-hi. —O Saybırfoniks’i ikna etmemiz gerek yani, dedi Deniz düşünerek. —Onu bana tarif et. Ben onu ikna etmeye çalışayım. İstediğim kişinin görünümüne girebiliyorum. Bir faydası olur, dedi Ezgi. —Bu çok riskli! dedi Elymphsa. —Onu ikna edeceksin diye seni kaybedebiliriz, dedi Deniz. —Ama o olmazsa hiçbir şey yapamayacağız, dedi Ezgi ısrarla. 59 —Sen olmadığında da bir şey yapamayız, dedi Çiğdem. O sırada Yaosh-hi’nin yüzüğü parladı ve Prenses Emothi’nin yüzü odada aydınlandı. —Prenses Emothi! —O Saybırfoniks’i ben ikna edebilirim. Siz buraya uyum sağlamaya çalışın. Bildiğiniz gibi Zeyrani bir karar çıkardı ve bu kararda askerlerin tanımadıkları kişileri öldürmeleri söyleniyor. Sizin geldiğinizi biliyor ve üçünüzü öldürüp kendi yaşamını garantilemek istiyor. Önce kendinizi topluma tanıtmalısınız. Ani bir çıkış yapmayın. Ara sıra dışarı çıkın. Varlığınız dikkat çekmemeli ama anında unutulmamalısınız da, dedi Prenses Emothi. —Bu işi ben yaparım. Onları eski öğrencilerim olarak tanıtabilirim, dedi Elymphsa. —Üçünün de senin öğrencin olması şüphe yaratabilir, dedi Prenses Emothi. —Buldum. Ben Elymphsa’nın eski öğrencisiyim. Başka bir şehirde yaşıyorum ve kardeşin Çiğdem’le bu şehirde yaşamaya karar verdim, dedi Deniz. Çiğdem gülümsedi. —İyi de sen ve ben hiç benzemiyoruz ki, dedi Çiğdem. —Ezgi görünümünü değiştirebiliyor, o kendini koruyabilir. Bu yüzden seni seçtim, dedi Deniz. —Ben de bir yolunu bulurum Prenses’im, dedi Ezgi. —O Saybırfoniks’i ikna edip ortam hazır olunca size haber veririm, dedi Prenses Emothi ve bir ışıkla yok oldu. —Sonunda burada bir çevremiz olacak, dedi Çiğdem sevinçle. —Evet, belki buralı yakışıklı bir sevgili bulurum ha, dedi Ezgi. —İnanamıyorum, bir an için bu fikirden vazgeçtiğini düşünmüştüm, dedi Deniz. —Hadi, işe koyulalım, dedi Elymphsa ve dışarı açılan kapağı kaldırıp dışarı çıktı. Deniz ve Çiğdem onun peşinden dışarı çıktı. —Geldiğimiz yönden geri dönüp meydana gidin. Ben başka bir yoldan meydana gideceğim. Eğer askerler size saldırırsa onlara buraya yeni geldiğinizi söyleyin. Adınızı sorarlarsa Deniz sen Nimsos’sun, Çiğdem sen de Kalyone’sin, tamam mı? dedi Elymphsa. —Nimsos mu? Bu iğrenç bir isim, dedi Deniz tiksinerek. —Ben Kalyone’yi sevdim, dedi Çiğdem. Elymphsa ile tünelden dışarı çıktılar. Elymphsa meydana giden başka bir yola saptı. Deniz 60 ve Çiğdem yürümeye başladılar. Deniz Çiğdem’i omzundan tutup kendine çekti. —Sen benim küçük kardeşimi oynayacaksın. Birbirimize daha yakın davranmalıyız ve sakın yanımdan uzaklaşma, dedi Deniz. —Hıh! Senin küçük kardeşini oynuyorum diye güçsüz ve korkak olacak değilim! Kendimi koruyabilirim! dedi Çiğdem sitemle. —Yine de çok gerekmedikçe güçlerimizi kullanmamalıyız, dedi Deniz. Adımlarını hızlandırdılar. Arkalarından iki asker onları izlemeye başladı. —Eee Yaosh-hi, beni tanıştırabileceğin herhangi bir arkadaşın yok mu? Erkek, dedi Ezgi. —Şey, benim çevrem çok da saygın kişilerden oluşmuyor. Onlardan biri olarak tanınman senin için sorun oluşturur. Ama biri var… —Hey, görünümümü değiştirebiliyorum. Ne sorun olabilir ki? dedi Ezgi. Yaosh-hi ona bir şey demedi ve dışarı açılan kapağı açtı. Tünele çıktılar. Tünelin gitmedikleri ucundan dışarı çıktılar. Uzun süre sokaklarda gizlenerek ilerledikten sonra deniz kenarına ilerlediler. —Bu adam biraz garip bir tip. Başını belaya sokmayı sevmez. Benim yerimi bildiği halde yerimi kimseye söylemez ama bana karşı samimi de olmaz. Buralarda konuştuğum tek düzgün kişi o. Ona gerçek adını falan söyleme sakın, dedi Yaosh-hi. —Merak etme. Gizemli kadını oynayacağım, dedi Ezgi. İskelenin kenarındaki tekneleri birer birer geçtiler. Teknelerin birinin yanında durdular. —Hey Reylanmerk! diye bağırdı Yaosh-hi. Teknenin içinden bir oğlan çıktı. Oğlanın koyu yeşil saçları deniz mavisi gözleri vardı. —Ne istiyorsun Yaosh-hi? dedi Reylanmerk teknenin iskeleye yakın kısmına yaklaşıp. —Seyahat. —Sana seyahat falan yok. —Onu biliyorum. Bu bayana seyahat yok mu? Ben ona eşlik edeyim demiştim, dedi Yaosh-hi. Reylanmerk Ezgi’ye şöyle bir baktı. —Nereye gideceksin? dedi sertçe. —Elymphsa’nın okuluna, dedi Yaosh-hi. Aklına gelen ilk yeri söylemişti. 61 —Haberiniz yok sanırım, dün orayı boşalttılar. Elymphsa’yı akşamleyin buraya getirdiklerini gördüm. Neden kılıç eğitimi almayı düşünüyorsun güzel bayan? dedi Reylanmerk ilgiyle Ezgi’ye yaklaşarak. —Bunu sana söylememi gerektiren bir şey olduğunu sanmıyorum, dedi Ezgi. Yüzüne bakıldığında zevkten dört köşe olduğu belli oluyordu. Reylanmerk gevrek gevrek gülümsedi. Tekneden iskeleye inip onların yanına geldi. —Ben Elymphsa’nın öğrencisiydim. Belki sana kılıç kullanmayı öğretebilirim, dedi Reylanmerk gülümseyerek. —Karşılığında ne istiyorsun? dedi Ezgi ilgiyle. —Neden kılıç eğitimi almak istediğini öğrenmek istiyorum. —Öğrenince ne yapacaksın? —Sadece bilmek istiyorum. —Söylemek isterdim ama bu bir sır, dedi Ezgi gizemli bir şekilde. —O gizli görevde, dedi Yaosh-hi araya girerek. —Yaaa, öyle mi? Yani bu da senin gibi aranan bir haydut, dedi Reylanmerk burun kıvırarak. —Yok, o aranmıyor ve haydut da değil, dedi Yaosh-hi. —Burada kılıç kullanılmadan yaşanılmaz. Hayatta kalmayı ben de istiyorum, dedi Ezgi. Reylanmerk uzun süre Ezgi’yi inceledi. —Şöyle yapalım; benim yanımda çalış ben de sana kılıç kullanmayı öğreteyim, dedi Reylanmerk. Yaosh-hi Ezgi’ye şüpheyle baktı. Ezgi bir süre düşündükten sonra: —Tamam, kabul. Yanında ne iş yapacağım? dedi. —Şuraları temizlersin, yemeği hazırlarsın. Bir erkeğin yapmak istemediği ve yapamayacağı işleri yaparsın, dedi Reylanmerk. —Tamam. Ne zaman başlayayım? —Yarın sabah burada ol. Bugün senin yarın işe başlayacağını duyurmam lazım. Aksi halde İmparator Zeyrani beni cezalandırır, dedi Reylanmerk. —Tamam, dedi Ezgi ve Yaosh-hi’yle birlikte oradan uzaklaştı. —Doğru bir karar verdiğinden emin misin? dedi Yaosh-hi. —Evet, eminim. Kendimi kolaylıkla tanıtmış olacağım. Kimse de benden şüphelenmeyecek. Hem Reylanmerk çok yakışıklı. Yaşı benden küçük değildir umarım, dedi Ezgi. —Hayır, o benden bayağı büyüktür. Dikkatli ol Ezgi. Sana ihtiyacımız var. 62 —Ah, biliyorum. Bu arada Yaosh-hi buradakiler sana tipsiz demekte haklılarmış, dedi Ezgi. Yaosh-hi kafasını iki yana sallayarak uzaklaştı. Tünele girdi. —Az bir şey kaldı. Umarım Elymphsa meydana varmıştır, dedi Deniz. —Askerler yaklaşıyor. Kılıçları çıkaralım mı? dedi Çiğdem. —Sakın! Aksi halde durum daha zorlaşır, dedi Deniz. Şimdi meydana varmışlardı. Meydanın ilerisinde Elymphsa görülüyordu. Deniz ve Çiğdem hızlı adımlarla Elymphsa’nın yanına gittiler. Onlar Elymphsa’nın yanına vardıklarında askerler kılıçlarını onlara doğrulttular. —Elymphsa! Onların kaçmasına izin verme! dedi askerin biri. —Ne? Onlar ne yaptı ki? dedi Elymphsa yapmacıklıktan uzak bir şaşkınlıkla. —Bir yanlış anlaşılma oldu herhalde, dedi Deniz Çiğdem’i kendine daha çok yaklaştırarak. —Bu ikisini Gampolja’da ilk kez görüyorum. İmparator Zeyrani’nin emri; tanınmayan kişileri öldürmek, dedi asker. —İyi de onlar Gampolja’lı. Nimsos benim eski bir öğrencim. Nimsos’u tanıyorum ama yanındaki kim bilmiyorum, dedi Elymphsa. Askerler Çiğdem’e yöneldiler. —O benim küçük kardeşim Kalyone, dedi Deniz Çiğdem’i arkasına saklayıp korumaya çalışarak. —Bayan Nimsos, madem Gampolja’lısınız, neden sizi ilk kez görüyoruz? dedi askerlerden biri. —Çünkü Nimsos bu şehirde yaşamıyor. Nimsos benim topraklarıma yakın bir adadan geliyor. Sanırım artık burada yaşayacakmış, dedi Elymphsa. —Doğru mu bu? dedi asker Deniz’e. —Evet, dedi Deniz. —Burada yaşamaya karar vermenizi sağlayan şey ne oldu bayan? dedi asker sorgularcasına bakarak. Deniz hemen: —İmparator Zeyrani’ye daha yakın bir yerde yaşamak istedim. O başa geçtiğinden beri ne kadar mutlu olduğumu anlatmaya kelimeler yetmez. İmparator Zeyrani benim dünyama mutluluk getirdi. Bu yüzden ona daha yakın olmak istedim. İmparator Zeyrani sonsuz bir 63 güneş gibidir. Onun ışıklarını daha yakından görmek istedim, dedi. Askere memnun olmuş bir ifadeyle kılıcını kınına soktu. —Şehrimize hoş geldiniz Bayan Nimsos ve kardeşi Kalyone, dedi asker. Sonra onların yanından uzaklaştılar. Elymphsa meydandaki süs havuzunun kenarına oturdu. Yüzü asıktı ve kaşları çatılmıştı. Deniz ve Çiğdem onun yanına oturdular. —Sana inanamıyorum! Gören de seni İmparator Zeyrani’den yana sanırdı. Neden böyle yaptın? dedi Elymphsa sessizce. Ama ses tonundan öfkesi anlaşılıyordu. —İyi, desene başarılıymışım. Amacım beni İmparator Zeyrani’den yana sanmalarıydı zaten, dedi Deniz. —Neden? dedi Elymphsa şok olmuş bir biçimde. —Nedenini hâlâ anlamadın mı Elymphsa? Şimdi bize İmparator Zeyrani’den yana olduğumuz için güvenecekler. Bu yüzden artık bizi rahatsız etmeyecekler, dedi Çiğdem. —Umalım da öyle yapsınlar, dedi Elymphsa. Meydanda biraz oyalandıktan sonra tünele geri döndüler. Tüneldeki kapağı açıp içeri girdiler. İçeride Ezgi ve Yaosh-hi oturuyordu. Yaosh-hi onları görünce sevinçle gülümsedi. —Nasıl gitti? dedi. —Harika! Bunlar kendilerini İmparator Zeyrani’nin sadık hizmetkârları olarak tanıttılar, dedi Elymphsa içeri girerken. —Neden? dedi Ezgi. —Tabii ki bizden şüphelenmesinler diye, dedi Deniz. —Sizin gününüz nasıldı? dedi Çiğdem. —İş buldum, dedi Ezgi neşeyle. —İş mi? dedi Deniz şaşkınlıkla. —Evet. Üstelik patronum Reylanmerk de çok yakışıklı. —Şey, kendimize çevre oluşturacağımızı sanıyordum. Buraya yerleştiğimizden haberim yoktu, dedi Deniz. Bağırmaya hazır gibi duruyordu. —Buraya henüz yerleşmiyorum. Kendimi güvenli bir şekilde tanıtmanın en kolay yolu buydu, dedi Ezgi. —İyi. İş bulman güzel. Keşke benim de bir işim olsaydı, dedi Elymphsa. —İş mi? Neden? dedi Ezgi. —Ben boş duramam. Kılıç kullanmayı yeterince iyi biliyorum. Kendi gücümü de çok iyi kullanabiliyorum. Bir iş bulmam gerek. Eğer iş bulursam bu küçücük delikten de kurtulmuş olurum. Böyle 64 bir yerde görülmek imajımı zedeler. Evet, evet. Bir iş bulmalıyım. Ben şimdi iş aramaya gidiyorum. İş ve kalacak yer bulursam buraya gelmem. Gelmezsem bilin ki bulmuşum, dedi Elymphsa ve kapağı açıp yukarı çıktı. Kapağı kapatıp uzaklaştı. —Burası İmparator Zeyrani’yi sevenlerin kaldığı yer olamaz, değil mi? dedi Deniz Elymphsa kapağı örttükten sonra. —Evet, değil. Onlar burada kalmaz. Burada daha çok İmparator Zeyrani’den nefret edenler ve ondan kaçanlar kalır, dedi Yaosh-hi. —Bu demek oluyor ki biz burada kalamayız Çiğdem, dedi Deniz. —Evet. —Sanırım bizde kalacak bir yer bulmalıyız. Burada kalabileceğimiz ucuz bir yer var mı? Gerçi hiç param yok ama, dedi Deniz. —Bu şehirde ucuz bir yer bulamazsınız. Sizin için güvenli olacak bir yer biliyorum. Orada benim gibilerden kalan olmaz. Orada kalmanız sizin İmparator Zeyrani yandaşlığınızı zedelemez. Ama açık havada bir yer, sorun olur mu? dedi Yaosh-hi. —Hayır. Bizi oraya götürebilir misin Yaosh-hi? dedi Deniz. Yaosh-hi kafasını “evet” anlamında salladı. Kapağı açtı ve dışarı çıktı. Deniz tek bir sıçrayışta yukarı çıktı. Yaosh-hi Çiğdem’i elinden tutup yukarı çıkardı. Yaosh-hi onları ara sokaklardan götürerek şehrin dışına çıkardı. Kayalık bir alana geldiklerinde Yaosh-hi onlara durmalarını işaret etti. —Geldiğimiz yolu hatırlıyor musunuz? dedi Yaosh-hi fısıldayarak. —Evet. —İyi. Benim şimdi gitmem gerek. Burası benim için güvenli değil. —Anladım. Daha fazla burada durma. Hadi git, dedi Deniz. —Dikkatli ol, dedi Çiğdem. Yaosh-hi hızlıca oradan uzaklaştı. —Evvet. Şurası uyumak için uygun mu? dedi Deniz ve kayalık alan içerisinde en düz olan yere doğru yürüdü. Oraya varınca yere oturdu. Çiğdem çekinerek Deniz’in yanına oturdu. —Ben hâlâ senin küçük kardeşinim, değil mi? dedi. —Evet. Bu iş bitene kadar da öyle kalacaksın, dedi Deniz uzanıp Çiğdem’e arkasını dönerek. —Deniz, sence Ezgi Yaosh-hi’den hoşlanıyor mu? dedi Çiğdem çekinerek. Deniz güldü. —Ezgi bütün erkeklerden hoşlanır. —Sence Ezgi’nin Yaosh-hi’ye bakışı nasıldır? —Imm, asılabileceği oğlanlardan biri olarak bakıyordu eskiden ama şimdi nasıl bakıyor bilemem. 65 —Peki, sence Yaosh-hi Ezgi’den hoşlanıyor mudur? dedi Çiğdem. Deniz oturumuna gelip Çiğdem’e döndü. Onun yüzüne baktı. —Bunları neden soruyorsun? Çiğdem kızardı. —Şey, hâlâ kardeş miyiz? Deniz “evet” anlamında kafasını salladı. —Şey, kardeşler birbirlerinden bir şey saklamamalılar, değil mi? —Evet. Ne söylemek istiyorsan söyleyebilirsin. —Şey, be-ben Yaosh-hi’den hoşlanıyorum, dedi Çiğdem. Deniz Çiğdem’e acıyarak baktı. Sonra gözünü uzaklara dikip: —Yaosh-hi’nin Ezgi’ye Gampolja’yı kurtaracak olan Saybırfonikslerden biri olarak baktığından eminim, dedi. Çiğdem sevindi. —İçini karartmak istemem ama bu doğru değil. Yaosh-hi’nin sana ve bana bakışı da Ezgi’ye bakışıyla aynı. Biz Yaosh-hi için Gampolja’yı kurtaracak olan Saybırfoniksleriz. Biliyorsun, bu görev çok zor. Açıkçası Prenses Emothi’nin yapamadığını yapabileceğimizi sanmıyorum, dedi Deniz. Çiğdem ona üzüntüyle baktı. —Ne demek istiyorsun? Sence ölecek miyiz? —Büyük ihtimal evet. Ama kurtulursak bile ikiniz için bir ilişki olmayacak. Çünkü Yaosh-hi’nin kalbini boş bırakacağını düşünüyorum. —Ne-neden? Neden kalbini boş bıraksın ki? Ya-Yaosh-hi Gampolja’yı çok seviyor ve insanları da. Hem-hem yaralandığımda nasıl da yaralarıma baktı! dedi Çiğdem Deniz’in demeye çalıştığı şeyi inkâr ederek. —Hıh! Benim de yaralarıma baktı. Çok sığ düşünüyorsun Çiğdem. Yaosh-hi değer verdiği herkesi kaybetti. O da bizim öleceğimizi biliyor. Neden öleceğinden emin olduğu birini sevip üzülsün ki? —Be-belki beni sevebilir. —Sen sevilmeyecek biri değilsin Çiğdem. Ama Yaosh-hi seni sevse bile bu ilişki yürümez. Yaosh-hi bir uzaylı. Siz gerçek anlamda ayrı dünyaların insanısınız. —Haklısın. Ayrı dünyalarda yaşıyoruz ama ruhen yaşadığımız dünya aynı olabilir. —Hıh! Benden sana tavsiye; erkeklere fazla güvenme ve bu işi aklından çıkar, dedi Deniz ve yere uzandı. Çiğdem bir süre sessiz kaldıktan sonra: —Deniz? Uyudun mu? dedi. 66 —Hayır. Ne oldu? —Şey, sen Elymphsa’nın okulundayken toprakta yatmaya alışkın olduğunu söylemiştin. Neden toprakta yatmaya alışkınsın? —Çok fazla kamp yaptım, dedi Deniz ilgisizce. —İyi. Deniz, sende benim kardeşim olduğuna göre benimle sırlarını paylaşabilirsin. —Bir sırım yok! Olursa da seninle paylaşacağımı sanmıyorum. —Neden? Ben güvenilmez biri değilim ki! dedi Çiğdem bozulmuş bir halde. —Güvenmediğim için sırımı paylaşmayacağımı söylemedim, dedi Deniz ve arkasını dönüp uyumaya başladı. Çiğdem bir süre sessizce oturdu. Sonra uzandı ve uyumaya çalıştı. Elymphsa karanlık gecede yürümeye devam ediyordu. Şimdi şehirden uzak bir yerdeydi. Çevrede tek tük ev vardı. Elymphsa evlerden en büyüğüne yaklaştı. Evin çevresindeki çitin bahçe kapısını açıp evin bahçesine girdi. Evin verandasında bir oğlanın oturduğu görülüyordu. Oğlan elindeki kılıcı bileğliyordu. Birden kendisine doğru yürüyen kızı fark etti. Kılıcını tehditkâr bir şekilde Elymphsa’ya tuttu. Oğlan Elymphsa’nın yüzünü görünce kılıcını indirdi. —Elymphsa? dedi şaşkınlıkla. —Merhaba Niyomphsin. Umarım rahatsız etmiyorumdur, dedi Elymphsa. Niyomphsin kafasını iki yana “hayır” anlamında salladı. —Gel, otur şöyle. Seni buraya hangi rüzgâr attı? Sen şehre hiç inmezdin? dedi Niyomphsin. —Hıh! Duyduğunu sanıyordum. İmparator Zeyrani’nin kararıyla okulum kapatıldı. Beni kendi adamdan uzaklaştırıp buraya getirdiler, dedi Elymphsa üzgün üzgün. Niyomphsin kederle Elymphsa’ya baktı. Sonra kaşlarını çattı. —Zeyrani neden okulunu kapattı? —Hıh! Okulumun kapatma emrini getiren askere bunu sorduğumda bu soruyu İmparator Zeyrani’ye gücüm yeterse sorabileceğimi söylemişti. —Hımm. Tanıdığım Elymphsa Gampolja’nın kurallarını ihmal etmez. Aklıma tek bir şey geliyor. Zeyrani’ye karşı mısın? dedi Niyomphsin çekinerek. Elymphsa Niyomphsin’in yüzüne baktı. Niyomphsin Elymphsa’nın gözlerine dikkatle bakıyordu. Elymphsa gözlerini Niyomphsin’den kaçırdı. 67 —İş yerimi kapatmasaydı ona karşı olmazdım. Ama ondan nefret etmiyorum. Sadece benim okuluma ne kadar düşkün olduğumu biliyordu. Bunu yapmasını beklemiyordum, dedi Elymphsa. Niyomphsin Elymphsa’ya baktı. —Acını anlayabiliyorum ama Zeyrani’nin yaptığı yanlış! Gampolja’da kılıç kullanmadan yaşayamazsın. Okulunu kapatmamalıydı, dedi Niyomphsin öfkeyle. —İmparator Zeyrani’nin… —Şuna “İmparator” demeyi kes lütfen! Zeyrani seninle ortaktı. Birlikte o okulu açtınız. Sonradan zorbalıkla ele geçirdiği mertebe benim için hiçbir şey ifade etmiyor! dedi Niyomphsin. Elymphsa Niyomphsin’e baktı. —Zeyrani’nin yaptığının yanlış olduğunu söylemek ya da ona kızmak hiçbir şeyi değiştirmez. Niyomphsin, yardıma ihtiyacım var ve bana yardım edebileceğini düşünüyorum, dedi Elymphsa sakince. —Hangi konuda yardım etmemi istiyorsun? dedi Niyomphsin ilgiyle. —Dün akşam beni şehre bıraktılar. Şehre gelmeyeli çok uzun zaman oldu. Bu yüzden nerede kalacağımı bilemedim. Bu yüzden geceyi şehir meydanında geçirdim. Senin şehirde tanıdıkların vardır. Çevren iyiydi diye hatırlıyorum. Bana kalacak ucuz bir yer bulabilirsin diye düşündüm. Bir de işe ihtiyacım var, dedi Elymphsa. Niyomphsin şaşkınlıkla karışık bir öfkeyle Elymphsa’ya baktı. —Şu istediğine bakar mısın? Bunu yapmam İMKÂNSIZ! Benim yanımda kalman yerine sana kalacak yer bulamam. Burada kalacaksın Elymphsa. İtiraz yok! Ayrıca benim yanımda da çalışabilirsin. Ortak gibi oluruz, merak etme, dedi Niyomphsin ciddiyetle. Elymphsa gülümsedi. —Bu istediğine emin misin? Son ortağımla şimdiki durumumu biliyorsun… —Sen çıldırdın mı? Ben Zeyrani değilim! Kesinlikle eminim, tamam mı? —Tamam, ama daha önce kılıç kullanmayı öğretmek dışında bir iş yapmadım biliyorsun. —Olsun. Ben atları seveceğini düşünüyorum. Gel, biraz dinlenmelisin. Aç mısın? dedi Niyomphsin evinin kapısını açarken. —Evet, açım, dedi Elymphsa. Niyomphsin Elymphsa’nın önüne biraz yiyecek koydu. Elymphsa onları yedikten sonra Niyomphsin’in gösterdiği yere uzanıp yattı. 68 Sabahleyin Yaosh-hi Ezgi’yi uyandırdı. Ezgi’yi marinalara götürdü. Marinalara vardıklarında Reylanmerk teknesinin önündeydi. —Günaydın, dedi halatı kontrol ederken. —Günaydın, dedi Ezgi. —Yaosh-hi, buralarda fazla görünme. Dün burada seni arıyorlardı, dedi Reylanmerk. —Tamam, teşekkür ederim. Sen bu kıza iyi bak. Sonra görüşürüz, dedi Yaosh-hi ve oradan hızla uzaklaştı. —Gel bakalım, dedi Reylanmerk ve Ezgi’yi tekneye çıkardı. —Sana bir soru sorabilir miyim? dedi Ezgi tekneye çıkınca. —Sor. —Neden Yaosh-hi’yi uyardın? Yaosh-hi’nin yakalanmasına bile yardım edebilirdin. Yoksa sen de İmparator Zeyrani’ye karşı olanlardan biri misin? dedi Ezgi. Reylanmerk kaşlarını çattı. Elini kılıcının üzerine koydu. —Bir ajan mısın? dedi ciddiyetle. —Hayır, değilim. Sadece merakımdan soruyorum, dedi Ezgi ama Reylanmerk ikna olmuş gibi değildi. —Ne iş için kılıç kullanmayı öğrenmek istiyorsun? Casus musun? —Bak, beni yanlış anladın. Ben hoşgörülü biriyimdir. Soruma cevap ver istersen, dedi Ezgi gizemli kadın rolünü abartarak. Bu abartılı davranışı Reylanmerk tehdit olarak algıladığından öfkeyle kılıcını aldı ve Ezgi’ye saldırdı. Ezgi kılıcını kaptığı gibi Reylanmerk’in kılıcını Reylanmerk’ten uzaklaştırdı. Kendi kılıcını Reylanmerk’in boğazına doğrulttu. Reylanmerk yutkundu. —Kılıç kullanmayı biliyorsun! —Evet, biliyorum. Bir soru sordum ve cevabını istiyorum. Senin gibi yakışıklı birine zarar vermek istemem. Şimdi, soruma cevap ver. Sen cevap verdikten sonra sana her şeyi anlatacağım, dedi Ezgi. Reylanmerk bir süre sessizce durduktan sonra: —Yaosh-hi’yi uyardım çünkü onun yaşamasını istiyorum. Ailesi sırf Prenses Emothi’nin sadık adamlarıydı diye Yaosh-hi’nin öldürülmesini istemiyorum. İmparator Zeyrani’ye karşı değilim, karşı olmayı istesem bile ona karşı olmazdım. Çünkü yaşamak istiyorum. Ama herkesin düşündüğü gibi ben de Prenses Emothi zamanında hayatın daha iyi olduğunu düşünüyorum, dedi 69 Reylanmerk. Ezgi kılıcını Reylanmerk’in boynundan çekip aşağıya indirdi. Reylanmerk’i uzun süre inceledikten sonra: —Kılıç kullanmayı bana Elymphsa öğretti. Ben Dünya’dan geliyorum. İmparator Zeyrani’yi tahtından indirmeye geldim, dedi Ezgi. Reylanmerk şaşkınlıkla Ezgi’ye baktı. —Se-sen bir Saybırfoniks’sin, dedi. —Evet, öyleyim. Şimdi her şeyi biliyorsun. Ne yapacaksın? dedi Ezgi. Reylanmerk Ezgi’nin önünde eğildi. —Hizmetimi sana sunuyorum, dedi. Ezgi şaşkınlıkla Reylanmerk’e baktı. —Hizmet derken ne kastediyorsun? dedi sinsice. —Seni bu teknede çalışıyor diye tanıtacağım insanlara. Ama sana hiçbir iş yaptırmayacağım ve yardıma ihtiyacın olursa sana yardım edeceğim, dedi Reylanmerk Ezgi’nin önünde eğilmiş vaziyette durarak. —Şey, öncelikle benim önümde eğilme. Bu kendimi çok kötü hissetmeme neden oluyor. Şimdi, benim bir Saybırfoniks olduğumu öğrenmeden önceki yaptığımız anlaşma geçerlidir. Şimdi, ne iş yapacağım? —Ama siz… —Hayır, bana “siz” diye hitap etme. Benim adım Ezgi. İnsanlar olduğunda da bana “sen” demelisin. Hadi, nereye gidip ne yapacağımı söyle. Sen benim patronumsun. —Sen Gampolja’yı kurtaracak kişisin. Seni bu şekilde yoramam! —Saçmalama! Gampolja’yı tek başıma kurtaracak değilim. Şimdi sen bana işimi söylemezsen ben rastgele iş yaparım, dedi Ezgi. Reylanmerk mecbur kalıp Ezgi’ye yapacağı işi gösterdi. Elymphsa sabahleyin kalktı. Kahvaltısını yaptıktan sonra ahıra gidip Niyomphsin’le birlikte atlarla ilgilendi. Deniz ve Çiğdem uyandılar. Deniz çevreyi incelemeye başladı. —Şehre dönelim mi? dedi Çiğdem. —Bence biraz şehirden uzaklaşalım, dedi Deniz ve dağlık alana doğru yürümeye başladı. Çok fazla yürümeden karşılarına iki kişi çıktı. Şimdi bir oğlan ve bir kızla karşı karşıyaydılar. —Merhaba, dedi kız onlara. —Merhaba, dediler. 70 —Tanışalım, ben Reyramon, dedi oğlan. —Ben de Mania, dedi kız. —Ben Nimsos, bu da kardeşim Kalyone. —Memnun oldum, dedi Çiğdem. Mania çantasından yiyecek çıkardı. Bu yiyecekleri oradaki herkese paylaştırdı. Deniz ve Çiğdem yiyecekleri bir süre almak istemeseler de ısrarlar sonucu verilen yiyeceği aldılar. —Saybırfonikslerin geldiğini duydunuz mu? dedi Reyramon yemeğini yerken. —Hayır, dedi Deniz istifini bozmadan. Çiğdem korkuyla Deniz’e baktı. —Saybırfoniksler gelmişler. İmparator Zeyrani her yerde onları aratıyor. Saybırfoniksleri bulduklarında onları öldürtecek. —En doğrusu bu. Aksi halde İmparator Zeyrani’ye olacakları düşünsenize bir, dedi Mania. —Saybırfoniksler İmparator Zeyrani’ye ne yapabilirler ki? dedi Deniz küçümseyerek. —Ne mi? Efsaneyi bilmiyor musunuz? dedi Reyramon hayretle. —Saybırfoniksleri duymuştum. Ama detayları bilmiyorum, dedi Deniz. —Biz burada yaşamıyorduk. Önceden uzak bir adada yaşıyorduk, dedi Çiğdem diğerlerinin bakışını görünce. —Efsaneyi anlatan taş yazıt buralarda bir yerlerde. İsterseniz oraya gidelim, dedi Reyramon. —Olabilir, dedi Deniz. Hepsi de yemeklerini yedikten sonra Reyramon ve Mania’yla dağlara doğru yol aldılar. Dağın içlerine geldiklerinde yıkık dökük taşların bulunduğu alanda durdular. Reyramon taşlardan birine yaklaştı. Deniz ve Çiğdem de taşlara baktılar. Reyramon taşın üstündeki yazılara baktı. —Bu çok eski bir dildir. Ama ben bunu biliyorum. Çevirmemi ister misiniz? dedi Reyramon. —Elbette. Saybırfoniks’ler İmparator Zeyrani’ye zarar vermeden onları bulmamızın bir faydası olur, dedi Deniz. Reyramon uzun süre taşı inceledi. —“Saybırfoniksler beş kişidir. İkisi Gampolja’lı üçü Dünya denen bir gezegendendir. Gampolja’lılardan biri savaşçı, biri esirdir. Dünya’lılardan biri âşık, biri dünyasız, biri maceraperesttir. Bu beş kişi bir araya geldiğinde Gampolja’da hakkı olmayanı hak olarak ele geçirmiş biri olacaktır. Hak yiyen zarar verir etrafa, Saybırfoniksler 71 hakkı hak yiyenden alıp hakkı olana vereceklerdir. Hak yiyen buna izin vermeyecektir…” —Neden sustun? —Taşın üzerindeki yazılar yok olmuş. İstersen bak, dedi Reyramon. Mania taşa eğildi ve yazıların gittiğini gördü. —Neyse, şimdi düşünelim. Saybırfonikslerin kim olduğunu ortaya çıkaracak bir özellik göremiyorum, dedi Mania. —Dünya’lıları bulmak kolay iş. Buraya uyum sağlayamayacaklardır. Hem İmparator Zeyrani de tanınmayanların öldürülmesi kararını çıkarttı, dedi Reyramon. —Biri savaşçı. Savaşçı okulu da kapatıldı bu arada, dedi Deniz. —Çok doğru. Esir de zaten İmparator Zeyrani’ye bir şey yapamaz. Saybırfoniksler İmparator Zeyrani’nin aldığı kararlarla asla bir araya gelemeyecek, dedi Mania. —Keşke kimliklerini bilseydik, dedi Reyramon ve diğer taşları okumaya çalıştı ama hiçbir şey bulamadı. Uzun süre orada dinlendikten sonra kaldıkları yere döndüler. Reyramon ve Mania şehre giderken Deniz ve Çiğdem dağda beklediler. Deniz yere oturup düşünmeye başladı. —Bir esir. Yaosh-hi beşinci Saybırfoniks’in İmparator Zeyrani’nin kaldığı yer olan Neokhlantüs’de olduğunu söylemişti. Bir esir her zaman kendini esir edenden yana olmaz. Neyse ki korktuğum şey olmayacak, dedi Deniz. —Biri savaşçı, bu kesinlikle Elymphsa. O hep bir savaşçı olduğunu söyler. Biri âşık ki bu da Ezgi. Bir maceraperest, sanırım o benim. Geriye şey kalıyor, dünyasız, dedi Çiğdem Deniz’e üzgünce bakarak. —Hıh, âşık sen de olabilirsin. Çünkü sen Yaosh-hi’ye âşıksın, ne kadar bu yanlış olsa da. —Hı, demek öyle. Peki, sence maceraperest ve dünyasız kim? dedi Çiğdem. Deniz sustu. —Dünyasız olan sensin, değil mi? Acı çektiğin belli, gözlerin hep bunu söylüyor. Acından dolayı kendi dünyana gömüldün. Bu yüzden dünyasızsın. Ama acını benimle paylaşabilirsin Deniz, dedi Çiğdem. Deniz sustu. —Evet, dünyasız büyük ihtimal benim. Ama dünyasız derken ille de dünyası olmayan anlamında olacak değil. Belki insanların kendilerini dünyasız hissetmesine neden oluyorumdur, dedi Deniz alay ederek. 72 —Bu doğru değil. Benim kendimi iyi hissetmeme neden oluyorsun. Başkaları için de böyle olduğundan eminim, dedi Çiğdem Deniz’in yanına oturarak. Deniz hiç konuşmadı. —Çok acı çektin değil mi? Eğer izin verirsen acını paylaşmak ve elimden geldiğince acını azaltmak istiyorum, dedi Çiğdem elini Deniz’in omzuna koyarak. Deniz uzun süre sessizce durdu. Sonra: —Bana acılı insan muamelesi yapmayı kes! Ben sıradan bir insanım, herkes gibi sorunlarım var o kadar! Seninle hiçbir şey paylaşmayacağım. Çünkü sen fazla mızmızsın. Benim için üzülmeni istemiyorum, dedi. —Şimdi de senin için üzülüyorum, dedi Çiğdem. Deniz Çiğdem’e baktı ve Çiğdem’in elini omzundan aşağıya attı. —Yaosh-hi’yle görüşmeliyiz. Hadi gidelim, dedi ve ayağa kalktı. Çiğdem Deniz’e üzgün üzgün baktı. —Acıdan saklanarak acıdan kurtulamazsın, dedi Çiğdem ve hızlıca yürümeye başladı. Deniz Çiğdem’e üzgün üzgün baktı ve yürümeye devam etti. Kısa sürede Yaosh-hi’nin kaldığı tünele geldiler. Çevreyi kontrol ettikten sonra kapağı açtılar. Yaosh-hi onlara korkuyla baktı. Sonra derin bir nefes alıp: —Beni korkuttunuz. Her yerde beni arıyorlarmış, çabuk olun, dedi. Kızlar içeri girdiler. —Bir sorun çıkmadı, değil mi? dedi Yaosh-hi. —Hayır, sadece bugün bizi anlatan efsanenin yazılı olduğu taşa gittik. Efsaneyi okuduk, dedi Deniz. —Efsane okunabilir durumda mıydı? Benim bildiğim kadarıyla İmparator Zeyrani o taşları yok etmişti, dedi Yaosh-hi. —Yıkıntı şeklindeydi zaten, dedi Çiğdem. —Efsanede Saybırfoniksleri anlatılıyor ve içlerinden bir tanesi de esir. Yani beşinci Saybırfoniks bir esir. Bu yüzden sen onu Neokhlantüs’de görmüş olmalısın, dedi Deniz. —Evet, Neokhlantüs’de esirler kalır ama o gördüğüm kişinin hali pek esire benzemiyordu, dedi Yaosh-hi düşünceli bir halde. —Eh, nasıl olsa onu ikna etmeyi Prenses Emothi yapacak, dedi Çiğdem gayet rahat bir şekilde. —Eee, efsanede başka ne deniliyordu? dedi Yaosh-hi. —Efsanede Saybırfonikslerden bahsediliyordu, başka da bir şey yoktu, dedi Deniz. 73 —Biri savaşçı, biri esir, biri âşık, biri dünyasız ve sonuncusu da maceraperest, dedi Çiğdem. —Elymphsa savaşçı, esir bilinmiyor, âşık… dedi Yaosh-hi düşünerek. —Âşık bence Ezgi, dedi Çiğdem. —Evet, dediğin doğru olabilir. —Âşığı neden birçok insana âşık gibi düşünüyorsunuz? dedi Deniz. Diğer ikisi ona baktı. —Âşık hayattaki her şeye âşık olabilir, dedi Deniz açıklama yaparak. —Sence âşık kim? dedi Yaosh-hi ilgiyle. —Çiğdem, dedi Deniz. Yaosh-hi Çiğdem’e baktı. —Onun ben olabileceğini sanmıyorum, dedi Çiğdem hemen. —Bence o sensin! dedi Deniz. —Peki, o benim ama dünyasız olan da sensin! dedi Çiğdem misilleme yaparcasına. —Bunun pek bir önemi olduğunu sanmıyorum. Sonuçta birer Saybırfoniks olduğunuz ortada. Hangi Saybırfoniks olduğunuz önemli değil, dedi Yaosh-hi. —Önemli ve Deniz dünyasız! —Tamam, ben dünyasız olanım ama yine de bu senin benim sözde acılarımı araştırmana neden olamaz! —Ben sadece yardım etmek istiyorum, dedi Çiğdem kırılmış bir halde. —Benim acılarımı sorup durma! —Yapamam! Biz bir ekibiz ve senin acıların benim için önemli! —Peki, madem öyle! Neden Çiğdem’in âşık Saybırfoniks olduğunu düşündüğümü belki bilmek istersin Yaosh-hi. Ezgi herkese asılıyor sadece. O kimseye âşık değil! Ama Çiğdem sana âşık, dedi Deniz ve sıçrayıp kapağı açtı. Dışarı çıktıktan sonra kapağı örttü ve sıçrayarak oradan uzaklaştı. Çiğdem şok olmuş bir şekilde kapağa bakıyordu. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. —Çiğdem? dedi Yaosh-hi. Çiğdem Yaosh-hi’ye bakmadı. —Çiğdem? Deniz’in dedikleri doğru muydu? dedi Yaosh-hi. Çiğdem kafasını yere eğdi. —Üzgünüm, dedi ağlayarak. —Üzülme, dedi Yaosh-hi Çiğdem’in omzuna ellerini koyarak. Çiğdem kafasını yere eğerek ağlamaya devam etti. 74 —Hepimizin bir kaderi var Çiğdem. Sizinki Saybırfoniks olmaktı. Sanırım benimki de Saybırfonikslerin en küçüğüne âşık olmak, dedi Yaosh-hi sakince. Çiğdem kafasını kaldırdı. —Senden çok hoşlanıyorum Çiğdem. Bence Saybırfonikslerin en iyisi sensin. Bunu söylememin pek çok nedeni var. Öncelikle Ezgi’nin yaptığı gibi bana asılmıyorsun, ya da Deniz gibi beni dövmek istemiyorsun. Elymphsa gibi bana düşmanca davranmıyorsun. O esiri tanımıyorum ama senin onlar içinde beni en çabuk etkileyen olduğun ortada. Gampolja’yı kurtarmak için çok çabalıyorsun ve beni seviyorsun. Şu güne kadar hiç sevilmeyen biri olarak bu benim için bir onurdur. Ama bu ilişki olmaz Çiğdem, dedi Yaosh-hi üzgünce. Çiğdem ağlayarak: —Bana sakın ayrı dünyaların insanı olduğumuzu söyleme! dedi. —Onu söylemeyeceğim. Sadece benim yaşama ihtimalim çok az, dedi Yaosh-hi. Çiğdem daha çok ağlayarak: —Nasıl yani? dedi. —Şişt, ağlama, dedi Yaosh-hi Çiğdem’in gözyaşlarını silerek. —Beni arama işini sıklaştırdılar. Beşinci Saybırfoniks’le toplanıp İmparator Zeyrani’nin tahttan inişini görebilecek kadar yaşayabileceğimi sanmıyorum, dedi Yaosh-hi üzgünce. —Hayır! Sen yaşayacaksın Yaosh-hi! dedi Çiğdem bağırarak. —Öyle olmasını umalım ama gerçekçi olmalıyız. İkimizin de bu görevden sağ çıkması çok zor. Ailemin ölümünü izlemek zorunda kaldım. Bunu durdurmak için hiçbir şey yapamadım. Şunu bil; senin ölmeni izlemeyeceğim ve seni koruyacağım, dedi Yaosh-hi ve Çiğdem’i usulca dudaklarından öptü. Sonra parmağındaki yüzüğü çıkarıp Çiğdem’in parmağına taktı. Çiğdem şaşkınlıkla yüzüğe ve Yaosh-hi’ye baktı. —Bu sana istediğin her şeyi verebilir. İçinden güçlü bir şekilde ne istediğini söylemen yüzüğün istediğini yapması için yeterlidir, dedi Yaosh-hi. —Bu yüzüğün sende kalmasını istiyorum, dedi Çiğdem ve yüzüğü parmağından çıkarıp Yaosh-hi’ye verdi. Yaosh-hi tam itiraz edecekken kapak açıldı ve Ezgi içeri sarkarak: —Merhaba! Patronumdan izin kopardım ve geldim! dedi. Sonra yüzünün ifadesi değişti. —Sanırım yanlış zamanda geldim, diye ekledi. 75 —Hayır, en doğru zamanda geldin. Deniz’i bulmalıyız, dedi Çiğdem. —O seninle birlikte değil miydi? dedi Ezgi. —Evet, benimleydi. Ama buraya geldikten sonra hızlıca çekip gitti. Onu takip edemedim. —Hadi o zaman. Deniz’i aramaya başlayalım, dedi Ezgi ve Çiğdem’in dışarı çıkmasına yardım etti. Kapağı örttükten sonra oradan uzaklaşırken Ezgi Çiğdem’i dirseğiyle dürttü. —Onunla aranızda ne var söyle, dedi imalı imalı. —Kiminle? dedi Çiğdem kızararak. —Kiminle olacak? Yaosh-hi’yle. —Şey, biz, sadece, şey, ikimizde birbirimizi seviyoruz, dedi Çiğdem güçlükle. Hâlâ Yaosh-hi’nin söylediklerini ve öpücüğünü düşünüyordu. Ezgi güldü. —İyi bakalım. Hayırlısı olsun. Uzaylı bir sevgilinin olması nasıl bir duygu? dedi Ezgi sırıtarak. Çiğdem: —Onu boş ver de Ezgi, dedi ve Saybırfonikslerin efsanesinin yazılı olduğu taşı ve efsaneyi Ezgi’ye anlattı. Ezgi Çiğdem’i dinledikten sonra: —Dünyasızın o olduğu çok belli. Ben aşk acısı demiştim zaten. Bu konuda asla yanılmam. Aşk acısı yüzünden dünyasız birine dönüşmüş, dedi Ezgi bilmiş bilmiş. Uzun süre Deniz’i aradılar. Hava kararmaya yakınken Ezgi: —Bu kız nereye gitmiş olabilir? dedi endişeyle. —Belki de kaldığımız yere gitmiştir, dedi Çiğdem neşeyle. —Bulunmak istemeyen birinin gidebileceği bir yermiş gibi gelmedi bana, dedi Ezgi ama Çiğdem’in peşinden onların geceyi geçirdiği yere gitti. Orada da Deniz’i göremeyince Çiğdem suratını astı. —Belki o efsanenin yazılı olduğu taşların olduğu yere gitmiştir. Sonuçta kavga etmenizin sebebi o taşlar, dedi Ezgi Çiğdem’e umut vererek. İkisi birlikte efsanenin anlatıldığı taşların olduğu dağa ilerlediler. Dağa tırmanırlarken Ezgi: —İlle de yüksek olmak zorunda değil mi? dedi. Çiğdem Ezgi’nin koluna girdi. —Bana tutun ve sakın aşağıya bakma, dedi. Ezgi gülümsedi. Efsanenin yazdığı taşların olduğu alana geldiler. Çevreyi biraz 76 incelediklerinde Deniz’i bir kayaya oturmuş gökyüzünü incelerken buldular. Kaya dağın uçurum kısmına çok yakındı. Çiğdem Ezgi’yi bırakıp Deniz’in yanına koştu. —Bizi çok endişelendirdin, dedi Çiğdem. —Aynen öyle, dedi Ezgi onların yanına korkuyla yaklaşarak. Onların yanına vardığında yüksekliği gördü ve hemen yere çöktü. —İyi misin? dedi Ezgi Deniz’e. —Evet. Özür dilerim Çiğdem. Yaosh-hi’ye olan aşkını söylememeliydim. Seni çok zor bir duruma düşürdüm, dedi Deniz üzülerek. —Önemli değil. Senin sayende Yaosh-hi’nin de beni sevdiğini öğrendim, dedi Çiğdem kızararak. —Seni bu hale getiren acı ne Deniz? dedi Ezgi yerde oturarak. —Bi-bi-bi nişanlım vardı. Çok uzun süreli bir ilişkimiz oldu. Sonra… dedi Deniz diğerlerinin yüzüne bakmadan. Deniz oldukça üzgün duruyordu. —Öldü mü? dedi Çiğdem üzülerek. —Aldattı mı? dedi Ezgi suçlarcasına. —Yok. Sadece beni artık sevmiyor, dedi Deniz çevreyi inceleyerek. —Ama-ama sen sevilmeyecek biri değilsin ki! dedi Çiğdem. Deniz yerdeki otları koparıp onlarla oynuyordu. —Seni sevmediği için mi ölmek istiyorsun? dedi Ezgi. Deniz Ezgi’ye baktı. Hiç cevap vermese de gözleri “evet” diyordu. —Seni sevmediğini o söyledi mi? dedi Ezgi. —Buraya gelmeden iki gün önce, o artık benim bu halimden hiç hoşlanmadığını ve değişmem gerektiğini aksi halde bu ilişkinin yürüyemeyeceğini söyledi. Bu çok saçma bir şeydi! Yani ben değişemem ve değişmedim de. Çünkü o önceden benim bu halimi seviyordu. Beni ben olduğum için seviyordu. Şimdi davranışlarımı değiştirmemi istemesi artık beni sevmediğinin bir göstergesi. Bu yüzden ben ona “beni bu halimle sevmiyorsan git!” dedim ve o da gitti! dedi Deniz öfkeyle. —Deniz, dedi Çiğdem üzüntüyle. —Senden hangi davranışını değiştirmeni istedi? dedi Ezgi ciddi bir şekilde. —Genel olan bütün davranışlarımı. —Biliyor musun Deniz? Sen bir aptalsın! dedi Ezgi. —Ne? dedi Deniz çığlık atarcasına. —Değişmen gerekiyordu. 77 —Hayır. Değişirsem başka biri olurdum. O benim bu halimi sevmiyorsa bu onun sorunu! —Hayır Deniz, bu senin de sorunun. Şu anda biliyorum çok üzülüyorsun. Sevilmediğin için ölmeyi bile istiyorsun ama yanlış yapıyorsun. —Ne yani sence biri istediği için değişmeli miyim? Bu çok saçma! —Sen herhangi biri istediği için değil, sevdiğin erkek için, yıllar süren ilişkin için değişmeliydin. Senin gibi uzun süreli bir ilişki isteyip bu ilişkiyi bulamayan milyonlarca insan var ve sen elindekini kaçırıyorsun. Diyeceğim şu ki; erkekleri dövülecek ya da sataşacak biri olarak görme. Sevdiğin adama karşı biraz kız gibi davran, dedi Ezgi. Deniz otları yolmayı hızlandırdı. —Artık değişsem de bir şey fark etmeyecek. Çünkü Dünya’ya dönemeyeceğiz, döndüğümüzde de muhtemelen o olmayacak, dedi Deniz ve kafasını yere eğdi. Ezgi elini Deniz’in omzuna koydu. Gözleri kapalı olarak Deniz’e sarıldı. Ezgi yükseği görmemek için gözlerini kapamıştı. —Sen aslında çok sert görünsen de o sertliğinin içinde çok hassas ve kırılgan bir Deniz var. Onu çok sevmiş olmalısın, yoksa bu seni bu kadar etkilemezdi. Merak etme, her şey yoluna girecek, dedi Ezgi. Deniz gülümsedi. —Bu işin sonunda Yaosh-hi ve ben yaşarsam Yaosh-hi’nin yüzüğünü alıp Dünya’dan Gampolja’ya geldiğimiz günde Dünya’ya dönmeyi senin için isteyeceğim, dedi Çiğdem. Deniz gülümsemeye devam etti. —Teşekkür ederim, ikinize de. —Önemli değil, her zaman, dedi Ezgi. —Evet, biz bir ekibiz ve bunun için varız, dedi Çiğdem. —İyi ki de bir ekibiz, dedi Deniz. Uzun süre orada kaldıktan sonra dağdan aşağıya indiler. Deniz ve Çiğdem geceyi geçirdikleri yerde kaldı. Ezgi Yaosh-hi’nin yanına döndü. Bir hafta sonra Elymphsa sabahleyin ahırda Niyomphsin’le birlikte atlarla ilgilenirken Prenses Emothi’nin yüzü ahırda belirdi. —Prenses Emothi? dedi Niyomphsin şaşkınlıkla ve Elymphsa ile aynı anda prensesin önünde eğildi. —Elymphsa, Yaosh-hi’nin yanına git. Konuşmalıyız, dedi Prenses Emothi. Elymphsa kafasını “evet” anlamında salladıktan sonra prensesin görüntüsü yok oldu. 78 —Prenses Emothi’yle görüştüğünü bilmiyordum, dedi Niyomphsin neşeyle. —Bu üçüncü görüşmem zaten. —Elymphsa, Prenses Emothi’nin yanındasın, bu yüzden çok dikkatli ol. Başın belaya girebilir ki sanırım girmiş, Yaosh-hi’nin yanına gittiğine göre, dedi Niyomphsin ve atı hazırladı. Elymphsa’ya hazırladığı atı verdi. Elymphsa hemen ata bindi ve hızlıca şehre doğru gitti. Deniz ve Çiğdem uyanmışlardı. Prenses Emothi’nin yüzü dağlık alanda belirdi ve onlara da Elymphsa’ya söylediklerini söyledi. Onlar da hızlıca şehre gittiler. Ezgi önceki gece çok çalıştığı için yorgundu ve hâlâ uyuyordu. Elymphsa kapağı açıp içeri hızlıca atlayınca Ezgi uyandı. —Ne oldu ya? dedi sıçrayarak. —Prenses Emothi buraya gelmemi söyledi, dedi Elymphsa aceleyle. —Zaten o istemese bir hafta boyunca ne yaptığını açıklamaya bile gelmeyecektin, dedi Yaosh-hi iğneleyerek. Elymphsa Yaosh-hi’ye cevap vermek için ağzını açtığında Deniz ve Çiğdem kapağı açıp içeri girdiler. Kapak örtüldüğünde Prenses Emothi’nin yüzü Yaoshhi’nin yüzüğünden çıkan ışıkta belirdi. —Prenses Emothi! dedi Elymphsa. —Son Saybırfoniks’le görüştüm. Artık bir araya gelmeniz şart ama onun bazı istekleri olacak. Öncelikle onun sizinle şehirde buluşma olanağı yok. Plan yapabilmek için onun yanına Neokhlantüs’e gidecek misiniz? dedi Prenses Emothi. —Bizden esir olmamızı mı istiyor? dedi Deniz hayretle. —Aslında evet. Kendisiyle çalışacak biri aradığını bugün ilan edecekmiş. Bu yüzden yarın şehir meydanında birçok kişi toplanacak. Ezgi, senin de orada olmanı istiyorum. Görünümünü değiştirme sakın. Senin yüzünü ona gösterdim. Yarın sabah meydanda ol. O seni bulur, dedi Prenses Emothi. —Tamam, dedi Ezgi. —Prensesim, neredesiniz? İyi durumda mısınız? dedi Yaosh-hi endişeyle. —Ben iyiyim. Beşiniz bir araya geldiğinde size ulaşırım, dedi Prenses Emothi ve yüzükteki ışıkla birlikte yok oldu. 79 —Yarın meydana tek başına mı gideceksin? dedi Elymphsa Ezgi’ye yönelip. —Öyle gibi görünüyor. —Tek başına gitmek istediğinden emin misin? dedi Çiğdem. —Merak etmeyin. Ezgi kendini koruyabilir. Hem biz de onunla meydana gidebiliriz. Alınacak çalışanın seçildiği yerde olmak zorunda değiliz, dedi Deniz. —Ama meydanda çok dikkatli olmalısınız, dedi Yaosh-hi. —Tamam, dikkat ederiz, dedi Elymphsa. Ertesi gün meydana gittiklerinde meydan tıklım tıklımdı. Ezgi kalabalığın içine karışıp seçimin olacağı alana ilerledi. Diğerleri uzakta beklediler. Biraz bekledikten sonra bir at arabası ve askerler meydana geldi. Askerler etrafı düzene soktuktan sonra at arabasının kapısını açtılar ve bir kızı dışarı çıkardılar. Kız upuzun kavuniçi bir kıyafet giyinmişti. Giysisinde işlemeler vardı. Kız turuncuya çalan kahverengi saçlarını asil bir biçimde örtmüştü. Çevreye ürkek ürkek bakıyordu. —Bu o, dedi Yaosh-hi kızların kulağına. —Senin burada ne işin var? dedi Deniz endişeyle. —Her yerde asker var, yakalanabilirsin, dedi Çiğdem. —Tamam, şimdi gidiyorum, dedi Yaosh-hi ve meydandan uzaklaştı. —Demek o Saybırfoniks bu kız. Hiç de esire benzemiyor, dedi Deniz düşünerek. —Daha çok bir prensese benziyor, dedi Çiğdem hayran hayran. —Zaten bir prenses, dedi Elymphsa suskunluğunu bozarak. —Ne? —Onun adı Taymphzen. İmparator Zeyrani’nin kardeşidir. Onunla önceden, İmparator Zeyrani ile ortaklaşa kılıç kullanmayı öğreten okulu açtığımızda tanışmıştım, dedi Elymphsa diğerlerinin şaşkın bakışlarını görünce. —Se-sen İmparator Zeyrani ile… dedi Çiğdem şaşkınlıkla. —Ortaktım, eskiden, dedi Elymphsa sessizce. Deniz elini Elymphsa’nın omzuna koydu. —Senin için çok zor olmalı. Ama bunu yapmak zorundayız, biliyorsun, dedi Deniz. Elymphsa sadece gülümsedi. 80 Taymphzen uzun süre çevreye bakındıktan sonra Ezgi’yi işaret etti. Askerler Ezgi’yi Taymphzen’in isteği üzerine Taymphzen’in indiği arabaya bindirdiler. Taymphzen de arabaya bindikten sonra askerler ve araba meydandan uzaklaştı. Elymphsa, Deniz ve Çiğdem meydanda kaldılar. Ezgi arabada kasılmış bir şekilde oturuyordu. —Sende mi prensessin? dedi sohbet açmak amacıyla. Taymphzen ciddiyetle Ezgi’ye baktı. —Sayılır. Bunları Neokhlantüs’de konuşuruz. —Tamam prensesim, dedi Ezgi gülerek. —Bana “Taymphzen” diyebilirsin, sadece yalnızken. —Sen de bana Ezgi diyebilirsin, sadece yalnızken. Taymphzen yol boyunca sustu. Ezgi sıkılarak yolu geçirdi. Araba bir müddet sonra durdu. Askerler araba durduktan sonra kapıyı açıp Taymphzen’in dışarı çıkmasına yardım ettiler. —Sende dışarı çık, dedi asker Ezgi yardım etsin diye elini askere uzatınca. Ezgi somurtup arabadan indi. Dışarı bakınca önlerinde duran binanın sarmal bir şekilde uzanan bir gökdelen olduğunu fark etti. Ezgi binayı incelerken: —Efendim, İmparator Zeyrani aldığınız esiri görmek istiyor, dedi bir asker. —Peki, dedi Taymphzen ve binaya doğru ilerledi. Asker Ezgi’yi iteleyerek yürüttü. Ezgi kendisine esir denilmesine ve kaba davranılmasına biraz öfkelense de sesini çıkarmadı. Binaya girdiler. Bina Ezgi’ye çok itici gelmişti. Belki bunda burada esir olmasının bir katkısı vardı. Uzun süre yürüyüp merdiven çıktıktan sonra oldukça büyük bir odaya geldiler. Odanın en sonunda bir taht olduğu görülüyordu. Tahtta esmer bir oğlan oturuyordu. Oğlanın açık kahverengi uzun saçları mavi gözleri vardı. Bembeyaz bir giysi giyinmişti. Giysisinde çeşitli işlemeler vardı. Taymphzen oğlanla belli bir uzaklığa geldikten sonra oğlanın önünde eğildi. —Esiri görmek istemişsiniz imparatorum. Ezgi karşısında duran kişinin İmparator Zeyrani olduğunu çok geçmeden anladı. Onu biraz inceledikten sonra Ezgi de Zeyrani’nin önünde eğildi. İmparator Zeyrani ıslık çalarak tahtından kalktı ve 81 kızlara doğru yürüdü. Ezgi’nin önüne gelince durdu. Tek eliyle Ezgi’nin çenesinden tutup Ezgi’nin yüzünü kendisine çevirdi. Ezgi’yi biraz inceledikten sonra: —Bu çok güzel. İlk defa ikimizin de işine yarayacak bir esir seçmişsin, dedi zevkle. Ezgi’nin şaşkınlıktan gözbebekleri büyüdü. —İmparatorum! Yalvarırım! Biliyorsunuz onun gelme amacı bu tür işleri yapmasını engelliyor. Haftanın sadece bir günü buraya gelip bana yardımcı olacak, dedi Taymphzen. İmparator Zeyrani Taymphzen’in dediklerini ilgisizce dinledi. —Haftanın bir günü de benim için çalışsa ne olur sanki? Bu çok güzel bir parça! Onun amacı bu kıza yazık ediyor, dedi İmparator Zeyrani Ezgi’yi inceleyerek. Ezgi İmparator Zeyrani’nin bakışlarından tiksinmişti. —Birinin sana asılması kadar korkunç bir şey yok. Üstelik asılan kişi iğrenç, tipsiz, kötü kalpli, kaba ve karşı çıkamayacağın biriyse daha da kötü, diye geçirdi içinden Ezgi. —İmparatorum! diye yalvardı Taymphzen. İmparator Zeyrani uzun süre Taymphzen’e bakıp sessiz kaldı. —Pekâlâ. Haftanın bir günü o sana ibadetinde yardımcı olacak ama bu iş bir gün bitecek ve o gün geldiğinde bu güzellik benim esirim olacak, dedi İmparator Zeyrani gözlerini Ezgi’den ayırmayarak. Bir müddet Ezgi’ye baktıktan sonra Zeyrani onların gitmesini istedi. Taymphzen ve Ezgi uzun koridorlarda ilerledikten sonra çok büyük bir odaya geldiler ve odaya girdiler. Odada kırmızı renkli mumlar yanıyordu. Taymphzen içi gül yapraklarıyla dolu küçük bir süs havuzunun önüne oturdu. Ezgi de Taymphzen’in karşısına oturdu. —İmparator Zeyrani çok sapıkmış. Bu çok iğrenç bir histi. Bundan sonra çevremdeki erkeklere asılabileceğimi sanmıyorum, dedi Ezgi. Taymphzen Ezgi’ye ilgiyle baktı. —Buralı olmadığın çok belli. Abim durumu anlamadığı için çok şanslısın. Neyse ki güzelliğin onun aklını kullanmasını engelledi, dedi Taymphzen süs havuzundaki gül yapraklarıyla oynayarak. —Abin mi? O kim ki? —Ha, sen abimi İmparator Zeyrani olarak bilirsin. Abim ona “İmparator” dememi istiyor, bu yüzden fark edememiş olman doğal. —Sen şimdi İmparator Zeyrani’nin kardeşi misin? dedi Ezgi şaşkınlıkla. —Evet. 82 —Senin için çok üzüldüm. Böyle sapık ve kötü kalpli bir kardeşinin olması çok zor olmalı. Ama-ama efsaneyi anlatan taşlarda senin bir esir olduğun yazıyordu. —Sence özgür müyüm? Burada abimin yaptığı bütün saçmalıklara şahit oluyorum. Düşüncelerimi, duygularımı kimseye söyleyemiyorum. Benim ruhum esaret altında, dedi Taymphzen hüzünle. —Hımm, üzüldüm. Ama merak etme, çok yakında her şey düzene girecek. Çünkü Prenses Emothi yeniden tahta çıkacak, dedi Ezgi fısıldayarak. —Benim için hiçbir şey düzelmeyecek Ezgi. Çünkü ben abimi yok edecek Saybırfonikslerden biriyim. Abimi öldürebileceğimi sanmıyorum. Hatta bazen diğer Saybırfonikslerin görevlerini yapmalarına izin vermeyeceğimden korkuyorum, dedi Taymphzen Ezgi’nin gözlerinin içine bakarak. —Yoksa bizden İmparator Zeyrani’yi öldürmememizi mi isteyeceksin? dedi Ezgi hayretle. —Hayır. Eğer abimde en ufak bir iyilik görseydim sizden bunu isterdim ama abim ne yazık ki iyi biri değil. Onun kötü olduğunun farkındayım. Abim yaşadığı her dakikayı insanları öldürtmek için kullanıyor. Abim insanlara zarar veriyor. Güzel kızları esiri yapıp onları kullanıyor. Abim bir an önce durdurulmalı, dedi Taymphzen kararlı bir şekilde. —İmparatoru nasıl durdurabiliriz? —Abimi durdurmanın tek yolu onu yok etmektir. Ama onu yok etmek kolay bir şey değil. Abimden önce onun askerlerinden kurtulmalıyız. Abimin en yakınındaki askerler abime çok sadık. Diğer askerler önceden Prenses Emothi’den yanaydılar. Ama yine de abimin emirlerine uyacaklarından eminim. —Onları saf dışı bırakabileceğimizi düşünüyorum. —Askerleri saf dışı bıraksan bile abimi yok etmek mümkün değil. Abim efsanenin anlatıldığı taşları yok etmeden önce efsaneyi okudu. Sadece okumakla kalmayıp bir kopyasını çıkardığından da eminim, dedi Taymphzen Ezgi’yi uyararak. —Ne olmuş elinde bir kopyası varsa? dedi Ezgi artık patlayarak. —Ne demek ne olmuş? Bu efsaneyi bilmemiz gerekiyor, dedi Taymphzen Ezgi’nin saflığına şaşırarak. —Ben efsanenin başını biliyorum. İkisi Gampolja’lı; biri savaşçı biri esir, üçü Dünya’lı; biri âşık biri dünyasız biri de maceraperest. 83 Bunlar bir araya gelince imparatoru tahttan indirip prensesi tahta çıkaracaklar, dedi Ezgi neşeyle. —Bu sadece efsanenin başı. Efsanenin devamında ne olduğu çok önemli. Örneğin; Esir ne yapıyor? Âşık ne zaman saldıracak? Bütün bunlar, kimin ne zaman ne yaptığı efsanede yazıyordu. Düşün bir, biz içimizden geldiği gibi davranacağız ama abim bütün bunları bilerek savaşa girecek, dedi Taymphzen ciddiyetle. —Anladım. Bu oyunda hile var yani. Hamleleri bir yarışmacı önceden biliyor, dedi Ezgi. —Ne? —Boş ver sen. Demek istediğini çok iyi anladım ben. —İyi, beni anlayabilmen güzel bir şey. Şimdi, senin benim yaptıklarımı öğrenmen gerek. Abim belki bize katılabilir, dedi Taymphzen ve ellerini önündeki süs havuzuna soktu. İki avucuna da su alıp belli bir süre havada bekletti sonra bu suyu kendi çevresine serpti. —Bunu yapabilir misin? dedi Taymphzen ciddiyetle. Ezgi şaşkınlıkla Taymphzen’e baktı. —Benimle alay mı ediyorsun? Bu çocuk oyuncağı! Resmen suyla oyun oynayacağım, dedi Ezgi. —İyi, şimdi sana duasını öğreteyim. —Sen gerçekten ciddisin. Merak ettiğim duayı sesli mi okuyacağım? Bu ne biçim bir ibadet be? dedi Ezgi alay ederek. —Bu ibadet insanın ruhen rahatlamasını sağlar, kötülükleri o kişiden uzak tutar. Merak etme, duayı sesli okumayacaksın, dedi Taymphzen. —Madem duayı sesli okumayacağım duayı bana öğretmekle boş yere uğraşma. Ben dua yerine içimden İmparator Zeyrani’ye küfrederim, dedi Ezgi neşeyle. —İyi, bunları her geldiğinde yapacaksın. Bu sayede bizden şüphelenmeyecekler. Haftanın sadece bir günü görüşeceğiz. —Beşimizin bir araya gelmesi gerek. —Biliyorum ama bu şimdilik mümkün değil. Merak etme, ben onun için de ortam hazırlayacağım. Şimdi gitmelisin. Dışarıdaki askerlere seni meydana bırakmalarını ve bir dahaki haftaya seni alıp buraya getirmelerini söyleyeceğim, dedi Taymphzen ve odanın kapısına seslendi. —Asker! Odanın kapısının dışında duran asker odaya girdi. 84 —Emredin efendim, dedi asker Taymphzen’in önünde eğilip. Taymphzen askerden Ezgi’yi meydana götürmesini ve haftaya aynı şekilde Neokhlantüs’e getirmesini istedi. Asker Taymphzen’e selam durduktan sonra Ezgi’yi yanına aldı ve odadan çıktı. Ezgi’yi arabaya götürdü ve onu şehir meydanına bıraktı. Ezgi araba uzaklaştıktan sonra Yaosh-hi’nin yanına gitti. Diğer Saybırfoniksler Yaosh-hi’nin yanındaydılar. —İyi misin? dedi Çiğdem hemen. —Evet, dedi Ezgi. —Eee? Ne oldu? Neler konuştunuz? dedi Elymphsa aceleyle. —Bunu Prenses Emothi’nin de bilmesi gerekir, dedi Yaosh-hi ve Prenses’e seslendi. Yaosh-hi’nin yüzüğü birden parladı ve Prenses Emothi’nin yüzü odada belirdi. —Bir şey mi oldu Yaosh-hi? dedi Prenses Emothi. —Ezgi beşinci Saybırfoniks olan Taymphzen ile görüştü. Neler konuştuklarını duymak isteyeceğinizi düşündüm. —İyi düşünmüşsün. Ezgi, seni dinliyorum. Neler olduğunu bana bir bir anlat lütfen. —Önce bir binaya gittik. Sanırım sizin “Neokhlantüs” dediğiniz yerdi orası. Acayip bir mimarisi vardı. Neyse, bizi İmparator Zeyrani’nin yanına götürdüler. Bu arada Yaosh-hi, İmparator Zeyrani senden de tipsizdi, dedi Ezgi. Yaosh-hi kızardı. —Sonra o, İmparator Zeyrani bana asıldı. Iyk. İğrençti. Onu neredeyse öldürecektim. Neyse, sonra Taymphzen’le bir odaya çekildik ve konuştuk. Taymphzen İmparator Zeyrani’ye saldırabilmemiz için İmparator’dan önce onun askerlerini saf dışı bırakmamız gerektiğini söyledi. Onun dışında İmparator Zeyrani efsanenin yazılı olduğu yazıtları yok etmeden önce efsaneyi okumuş ve muhtemelen bir de kopyasını çıkarmış. Bu yüzden bizimde efsanenin tamamını bilmemiz gerekiyormuş. Çünkü efsanede kimin hangi hamleyi yapacağı yazıyormuş, dedi Ezgi ve “umutsuz vaka” dercesine baktı. —Hepsi bu kadar mı? dedi Elymphsa şaşkınlıkla. —Evet, bu kadar. —Hımm, demek efsanedekilerden kimin kim olduğu çok önemli, dedi Deniz düşünerek. —İyi de kimin kim olduğunu biliyoruz. Elymphsa Savaşçı Saybırfoniks, ben Maceraperest Saybırfoniks, Ezgi Âşık Saybırfoniks, sen de Dünyasız Saybırfoniks’sin, dedi Çiğdem. 85 —Ve Taymphzen de Esir Saybırfoniks, dedi Ezgi manalı bir şekilde gülümseyerek. —Kim olduğumuzu biliyoruz ama ne yapacağımızı bilmiyoruz, dedi Elymphsa. —Hepimiz içimizden nasıl geliyorsa öyle savaşmamalıyız. Ancak bu şekilde onu yanıltabileceğimizi düşünüyorum, dedi Ezgi. —İyi de o zaman biz de bocalarız. Sonuçta herkesin bir taktiği vardır ve bu değiştirilemez, dedi Deniz. —Değiştirmenize de gerek yok zaten, dedi Prenses Emothi. —Prenses Emothi, bizi geçmişe, yazıtların tam olduğu halinin yanına götürebilir misiniz? dedi Yaosh-hi. —Götürebilirim ama aramızda eski dili bilen birinin olduğunu sanmıyorum, dedi Prenses Emothi. —Haklısınız, ben eski dili bilmem, dedi Elymphsa. —Bende bilmiyorum. Sizde mi bilmiyorsunuz prensesim? dedi Yaosh-hi. —Ben eski dili bilmem. Bana daha önce öğretilmedi. Zeyrani’nin eski dili bilmediğini ve efsaneyi çevirmenler sayesinde okuyabildiğini biliyorum, dedi Prenses Emothi. —Bizimde bu dili bilme ihtimalimiz olmadığına göre efsaneyi ancak İmparator Zeyrani’den aşırabiliriz ki bence bu riske girmeye değmeyecek bir şey, dedi Deniz. —Yeterince hızlıyım. Bunu yapabilirim, dedi Çiğdem hemen. —Unut gitsin! dedi Deniz bağırarak. —Evet. Unut bunu Çiğdem! dedi Yaosh-hi öfkeyle. —Ama… —Bence de unut bunu. Sonuçta efsaneyi bilmenin bize bir faydası olmaz. Biz elimizden geldiğince savaşırız. Zaten savaşın sonunda bizim kazanacağımızdan eminim, dedi Elymphsa. —Bundan nasıl emin olabiliyorsun? Ya biz kaybediyorsak? dedi Deniz. —Eğer dediğin gibi olsaydı Zeyrani her yerde bizi aramazdı. Zeyrani bizi ortaya çıkarıp halkın önünde öldürmeyi ve yeni isyanların ortaya çıkmasını engellemeyi planlıyor. Okulumu bu yüzden kapattı. Sizi harıl harıl arıyor. Efsaneyi öğrenmeyi unutun. Onun yerine askerleri nasıl yok edebileceğimizi düşünün, dedi Elymphsa sertçe. —Bütün askerleri yok edemeyiz ama, dedi Çiğdem endişeyle. 86 —Ne o? Onlardan korkuyor musun? dedi Elymphsa küçümsercesine. —Hayır, korktuğumdan değil. Sadece sayıca çok azız, dedi Çiğdem düşünerek. —Çiğdem haklı. Sayıca çok azız. Bu yüzden savaşta askerlerle savaşırken İmparator Zeyrani kaçabilir. Askerlerin arasından da sağ olarak çıkabileceğimizi sanmıyorum, dedi Deniz. Uzun süre bu konuda konuştuktan sonra bir çözüme varamadılar ve Prenses Emothi’nin yüzü odada yok oldu. Biraz daha düşündükten sonra Deniz ve Çiğdem her gece kaldıkları yere gittiler. Elymphsa da Niyomphsin’in yanına gitti. Ezgi Yaosh-hi ile odada yalnız kaldı. Ezgi esnedikten sonra: —Bugün çok yoruldum. Biraz uyusam iyi olur. Umarım o çirkin İmparator rüyalarıma girmez. Bir de bana asılıyor. Taymphzen’le işim bitince onun hizmetkârı olacakmışım. İğrenç! Düşünmesi bile korkunç, dedi Ezgi ve yere uzandı. Yaosh-hi Ezgi’ye gülüp dertli dertli oturdu. Elymphsa Niyomphsin’in evine geldiğinde Niyomphsin’i verandada endişeli otururken buldu. —Hayrola? Bütün atların hastalıktan öldü mü? dedi Elymphsa neşeyle. Niyomphsin kafasını kaldırıp Elymphsa’ya baktı. Karşısında Elymphsa’yı görünce sevinçle ayağa kalkıp Elymphsa’ya sarıldı. Elymphsa şaşkınlıkla Niyomphsin’e baktı. Elymphsa kıpırdayamıyordu. Oldukça şaşkın bir yüz ifadesiyle: —Niyomphsin? dedi. —Senin için çok endişelendim. O gün atla gittiğinden beri senden haber alamadım. Başına bir şey geldi diye öyle çok korktum ki, dedi Niyomphsin Elymphsa’ya daha sıkı sarılarak. Elymphsa gülümsedi. —Ben iyiyim Niyomphsin. Merak etme, hep iyi olacağım. Şimdi, istersen, dedi Elymphsa ve Niyomphsin’in kollarından sıyrılmaya çalıştı. Niyomphsin Elymphsa’ya sarılmayı bıraktı ve onu omuzlarından sıkıca tuttu. —Neler olduğunu anlat bana! Bilmek istiyorum, dedi ciddiyetle. —Neden anlatayım ki? dedi Elymphsa sertçe. —Senin için ne kadar endişelendiğimi göremiyor musun? Prenses Emothi ve Yaosh-hi ile görüşüyorsun. Bu demek ki başın belada. —Başım belada falan değil. 87 —O zaman yakında belaya girecek. Zeyrani’ye karşı olduğun belli… —Ben kimseye karşı değilim. Ben sadece benden istenileni yapıyorum, dedi Elymphsa. Niyomphsin ellerini Elymphsa’nın omzundan çekti. —Demek Zeyrani’ye karşı değilsin, dedi Niyomphsin kırılmış bir halde. —Karşı değilim, dedi Elymphsa yere bakarak. Niyomphsin üzgün üzgün yere baktı. —Ona olan aşkını hâlâ unutamadın değil mi? dedi. —Konunun bununla bir ilgisi yok! dedi Elymphsa bağırarak. —O zaman neden bana bağırıyorsun? dedi Niyomphsin sakince. Elymphsa öfkeyle Niyomphsin’e baktı. —Zeyrani’yi sevmene bir anlam veremiyorum. Onu bu kadar özel yapan ne? O adam senin en çok değer verdiğin şeyi elinden aldı, işini! Onu özel yapan bu mu? Zeyrani pisliğin teki! Onda ne buluyorsun? dedi Niyomphsin bağırarak. —Bunların bir önemi yok! Neden her şeyi bu kadar didikliyorsun? dedi Elymphsa bağırarak. Üzüldüğü yüzünden belli oluyordu. —Hâlâ anlamadın mı? Neden araştırdığımı anlamadın mı? Bendeki önemini bilmiyor musun? Sana ne kadar değer verdiğimi, senin için ne kadar endişelendiğimi göremiyor musun? Seni seviyorum Elymphsa. Ama sen Zeyrani denen o pisliği seçiyorsun! dedi Niyomphsin bağırarak. Uzun süre Elymphsa’ya baktı sonra arkasını dönüp kapıya yöneldi. —Bu doğru değil. Zeyrani’yi sevmiyorum, dedi Elymphsa güçlükle. Niyomphsin Elymphsa’ya dönüp baktı. —Onu eskiden severdim, o benim ortağımken. O bana hep iyi davranırdı. Bana değer verirdi. Ama şimdi o Zeyrani yok. Şimdi Zeyrani’nin gözünü hırs bürüdü. Tek düşündüğü Gampolja’nın yenilmez hükümdarı olmak! Başımdaki belayı sormuştun değil mi? Ben Saybırfonikslerden biriyim! Benim için ne kadar zor olduğunu sen düşün artık, dedi Elymphsa ve odanın kapısına yöneldi. —Demek bu yüzden Prenses Emothi ile görüşüyordun. Senin için ne kadar zor olduğunu anlayabiliyorum. Eskiden sevdiğin adamı öldürmek zorunda olmak oldukça zordur. Bir faydası olmayacağını biliyorum ama öldüreceğin Zeyrani senin sevdiğin o adam değil, dedi Niyomphsin. Elymphsa kapının tokmağını tuttu. 88 —Yine de bana her derdini anlatabilirsin. Bilirsin, dostlar bunun için vardır, dedi Niyomphsin. Elymphsa öfkeyle Niyomphsin’e döndü. —Sen kendine “dost” mu diyorsun? Az önce bana beni sevdiğini söyledin be! dedi bağırarak. Niyomphsin gülümsedi. —Doğru, seni sevdiğimi söyledim. Ama sen bana sevgili gözüyle bakmadığın sürece ben senin dostunum. Eğer sen Zeyrani’den sonra kalbini yok etmeseydin bir gün sevgilin olabilirdim. Hayatımın sonuna kadar senin dostun olarak kalacağımı biliyorum. Ama yine de seni seveceğim, dedi Niyomphsin. Elymphsa şaşkınlıkla Niyomphsin’e baktı. —Bunu bile bile neden beni sevmeye devam ediyorsun? Gidip kendine bir başkasını bulsana! Seni sevecek birçok kız var. —Sen beni düşünme. —Düşünmek zorundayım! Neden? —Benim için sevgi çok farklı bir olgudur Elymphsa. Başkaları sevgisine karşılık bulamayınca onun yerine başkasını sevebilir ama ben sevgiye bu şekilde bakmıyorum. Ben sevmiş olmak için sana âşık olmadım. Ben sana âşık olduğum için sevdim. Sen ne dersen de bu sevgi her zaman devam edecek. Çünkü sen Elymphsa’sın. Başkaları Elymphsa olamaz. Beni anladın mı? Sen beni değil, görevini düşün, dedi Niyomphsin ve ahırlara doğru yürüdü. Elymphsa şaşkınlıkla Niyomphsin’e baktı. Sonra odaya girdi ve yatağına uzandı. —Ben bir araya geldiğimizde işlerin daha kolay olacağını düşünüyordum, ama işler daha da zorlaştı, dedi Çiğdem çimlere uzanırken. —Ben zor olacağını biliyordum. İşin aslı en başından beri bu işten sağ çıkamayacağımızı düşünüyordum. Şimdi ise bundan eminim. Bu iş bittiğinde yaşamayacağız, dedi Deniz dertli dertli. —Öyle konuşma Deniz. Bu iş bittiğinde yaşayacağız ve Dünya’ya döneceksin. O zaman sevdiğin adamla aranı düzeltip mutlu bir hayat süreceğinden eminim, dedi Çiğdem umut vererek. Deniz güldü. —Hıh. Fuat’la benim ilişkim bitti. Biraz gerçekçi olalım Çiğdem. Bu işten sağ kurtulamayacağımızın sende farkındasın. İmparator Zeyrani ne yapacağımızı biliyor. Uzun zamandır bizim gelmemize hazırlandığından eminim. Bu yüzden onun için çok kolay olacak. Öleceğimizi biliyorum. Bu yüzden Fuat’la benim ilişkim bitti. Ama 89 sana söz veriyorum; senin yaşaman için her şeyi yapacağım. Yaoshhi ile ilişkinizin ölümle bitmesine izin vermeyeceğim. —Deniz, lütfen. Biz yaşayacağız, dedi Çiğdem Deniz’e sarılıp. —Keşke öyle olacağından emin olabilseydim, dedi Deniz Çiğdem’e sarılıp. Ertesi gün sabahleyin Ezgi uyandı. Uyandığında Yaosh-hi’yi dertli dertli otururken buldu. —Geri zekâlı adam rüyama girdi! O kadar “görmeyeyim” dedim gördüm. Ama iyi yanı onu öldürüyordum, dedi Ezgi. Yaosh-hi Ezgi’ye baktı ve güldü. —Şöyle güzel bir kahvaltı getir de içim açılsın, dedi Ezgi. Yaoshhi gözlerini kapadı ve yüzüğünden bir ışık çıktı. Işık kaybolduğunda odada mükellef bir sofra vardı. Ezgi yemekleri büyük bir iştahla yemeye başladı. —Çiğdem şanslı valla. Siz evlendiğinizde yemekleri sen böyle yaparsan harika olur. Yaşın küçük olmasa var ya seni kaçırmazdım, dedi Ezgi. Yaosh-hi kızardı. —Hiç öyle kızarma. İlişkinizi biliyorum. Merak ettim Çiğdem’i ailesinden istemeye Dünya’ya geldiğinde de saçın lacivert olacak mı? Evlendikten sonra Gampolja’da mı yaşayacaksınız? Sizi ziyarete gelebilme ihtimalim var mı?... Yaosh-hi kıpkırmızı bir suratla: —Ne alakası var? diyebildi. —Ne o? İlişkinizi reddediyor musun yoksa? dedi Ezgi yemeği bırakıp. —Hayır, reddetmiyorum. Çiğdem’i seviyorum. Ama bunları konuşmak için daha çok erken. —Haklısın. Yaşınız çok küçük. Ben senin yaşındayken daha okuyordum. Benden önce evlenirseniz bozuşuruz ona göre. —Ben erken derken yaşımızı kastetmemiştim, dedi Yaosh-hi mırıldanarak. Ezgi yemeğini bitirdikten sonra işine gitti. Tekneye vardığında Reylanmerk çalışıyordu. —Dün gelmedin. Neden? Sırrını öğrendiğim için müsamaha göstereceğimi bildiğinden mi işi bu kadar savsakladın? dedi. —Dün İmparatorunuzla görüştüm, dedi Ezgi tekneye binerken sessizce. —Ne? dedi Reylanmerk bağırarak. —Az sessiz ol. Milleti başımıza mı toplayacaksın? 90 —Ne olduğunu anlat hadi. —İçeri geçelim öyle, dedi Ezgi ve önden ilerledi. Sabahleyin Elymphsa uyandı ve dışarı çıktı. Sonra ahıra doğru gitti. Niyomphsin ahırda atlarla ilgileniyordu. —Günaydın, dedi Elymphsa çekinerek. Akşamki konuşmadan dolayı biraz farklı davranıyordu. —Günaydın. Kahvaltını yaptın mı? dedi Niyomphsin. —Hayır. Sen? —Ben yaptım. Bekle biraz, şimdi sana bir şeyler hazırlarım. Henüz burada eşyaların yerini öğrenmiş değilsin, dedi Niyomphsin ve atla ilgilenmeyi bıraktı. —Niyomphsin, ben halledebilirim. —Olsun. Ben yine de hazırlarım, dedi Niyomphsin Elymphsa’nın yanından geçerken. Elymphsa Niyomphsin’in kolunu tuttu. —Bekle. Seninle konuşmalıyım, dedi Elymphsa sessizce. Niyomphsin şaşkınlıkla Elymphsa’ya baktı. Sonra gülümsedi. —Ne hakkında konuşmak istiyorsun? dedi neşeyle. —Senin bana olan duyguların hakkında, dedi Elymphsa gözlerini Niyomphsin’e dikerek. —Bu konuşmayı yapmaya gerek yok. Sen ne dersen de vazgeçmeyeceğim, bunu biliyorsun. —Yine de bu yaptığına karşı çıkıyorum. Beni beklememelisin. Benden daha iyilerini hak ediyorsun. —Evet, ama azla yetinmeyen çoğu bulamaz, dedi Niyomphsin ve Elymphsa’dan kolunu kurtardı. —Niyomphsin! —Ne? —Kendine acı çektirmekten başka bir şey yapmıyorsun! Bunu kabul edemem! Benim yüzümden acı çekmene izin veremem! dedi Elymphsa. Oldukça ciddi görünüyordu. Niyomphsin güldü. —Acı çektiğimi de nereden çıkardın? Ben gayet mutluyum. —Birini sevmenin ne demek olduğunu bilirim Niyomphsin! Sevdiğin kişi yanında yokken hep mutsuz olursun ve ben senin mutsuz olmanı istemiyorum. —Ben mutluyum Elymphsa. Beni merak etme. —Nasıl? Nasıl mutlu olmayı başarıyorsun? Bana da bunu öğret o zaman, dedi Elymphsa. Sesinden öfkesi anlaşılıyordu. 91 —Mutluyum, çünkü sen her zaman benim yanımdasın. Yıllardır hayalinle yaşıyorum, dedi Niyomphsin Elymphsa’ya bakmadan. —Niyomphsin, dedi Elymphsa endişeyle. —Delirdiğimi düşünebilirsin. İstediğini söyleyebilirsin. Bunlar hiçbir şeyi değiştirmez. Ben böyle mutluyum ve hep böyle yaşamaya razıyım. Bu yüzden artık bu konuyu açma dostum, dedi Niyomphsin ve ahırdan çıktı. Elymphsa ona üzgün üzgün baktı ve onun peşinden ahırdan çıktı. —Eee? Anlat hadi. Ne oldu? İmparator Zeyrani senin bir Saybırfoniks olduğunu anladı mı? dedi Reylanmerk ilgiyle. —Onda nerede öyle zekâ? Mankafa bana asılıp durdu. Neyine güveniyor anlamıyorum ki? —Belli değil mi? O bir imparator. —İmparatorluğu batsın! Azıcık tipi olsa belki tahammül edilebilir ama bu tipsizlikle hiç sanmıyorum. —Ne yani, yakışıklı olsa asılmasından rahatsız olmayacak mıydın? dedi Reylanmerk şaşkınlıkla. —Tabii ki rahatsız olmazdım. Hatta onu kabul ederdim. —Sen gerçekten azmışsın! Sahi sen neden İmparator Zeyrani ile görüşmeye gittin? dedi Reylanmerk gülerek. —Kardeşi beni esir aldı. —Prenses Taymphzen mi? —Ta kendisi. —O bu işlerden uzak duruyordu. Belli ki o da kardeşi gibi. Neyse. Dün yapılmayan işlerin yapılması gerek. Ben onları yapayım, dedi Reylanmerk imalı imalı. —Ben yaparım. Bu arada her hafta Prenses Taymphzen’e hizmet etmem gerekiyormuş, dedi Ezgi. —Tamam, o günler benim yanımda çalışmazsın. —Çok sağ ol, dedi Ezgi ve Reylanmerk’e sımsıkı sarılıp dışarı çıktı. Ezgi hâlâ askerleri nasıl yok edeceklerini düşünüyordu. Teknede yerleri silerken Reylanmerk Ezgi’nin işini kontrol ediyordu. O sırada birkaç asker teknenin önünden geçiyordu. Ezgi askerlere hayranlıkla baktı. —Hey! Ağzının suyuna hâkim ol! Yerleri kirletiyorsun! dedi Reylanmerk dalga geçerek. Ezgi şaşkınlıkla Reylanmerk’e baktı. —Ne? 92 —Ağzının suyu diyorum, askerleri görünce bayağı bi aktı. Şimdi orayı temizle! dedi Reylanmerk gülerek. —Iıııı! Sen bana böyle diyemezsin! —Derim. Ben senin patronunum unutma, dedi Reylanmerk ve içeri girdi. Ezgi askerlerin arkasından baktı. —Bu kadar yakışıklıların ölmek zorunda olması ne kötü, dedi ve işine devam etti. Deniz Çiğdem’le birlikte oturuyordu. —Bugün ne yapıyoruz? dedi Çiğdem neşeyle. —Bilmem, dedi Deniz. —Yaosh-hi’nin yanına gidelim mi? dedi Çiğdem fısıldayarak. —Sen git. Ben burada oyalanacağım. —Deniz, iyi misin? Bir sorunun yok değil mi? dedi Çiğdem endişeyle. —Bunu da nereden çıkardın? Ben gayet iyiyim. Sadece biraz yalnız kalmak istiyorum. Hepsi bu. Bu savaş öncesi Yaosh-hi ile yalnız görüşmek istersin diye düşünmüştüm, dedi Deniz. Çiğdem gülümsedi. —İyi. O zaman sonra görüşürüz, dedi Çiğdem ve oradan uzaklaştı. Çok zaman geçmeden Reyramon oraya geldi. —Nimsos, seni görmek ne güzel, dedi Reyramon. Deniz gülümsedi. —Seni de öyle Reyramon. —Kardeşin Kalyone’yi göremiyorum, dedi Reyramon çevreye bakarak. —Doğru. O yanımda değil. Ben de Mania’yı göremiyorum. —Ha, o şimdi alışveriş yapıyor. Kadınların alışverişte nasıl olduğunu bilirsin. Ah, pardon. Bende oturmuş bir kadına dert yanıyorum, dedi Reyramon gülerek. —Sorun değil. Seni anlayabiliyorum. Seni anlayabilmek için erkek olmaya gerek yok. Eğer alışverişin parasını ödüyorsan seni anlamak zor değil, dedi Deniz. Reyramon gülümsedi. —Saybırfonikslerle ilgili bir gelişme olmadı sanırım. Onların yakalandığı ile ilgili bir haber alamadım, dedi Deniz. Reyramon ciddileşti. —Haklısın. Onlar henüz yakalanmadı. Ama yakalanmazlarsa işimiz zor. İmparator Zeyrani ölürse bizim yaşamamıza izin vereceklerini sanmıyorum, dedi dertli dertli. 93 —Anladım ama yaşayacağımızdan eminim. —Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? —İmparator Zeyrani’nin gücünü biliyorum. Bu iş beş tane aptala kalmış ve kazanmaları çok düşük, işte bu yüzden eminim. —Doğru, haklısın. Neyse Nimsos. Sonra görüşürüz. Benim şimdi Mania’nın yanına dönmem gerek, dedi Reyramon ve oradan uzaklaştı. Çiğdem tünelin yanına gelene kadar hızını kesmedi. Tünelin önüne gelince kapağa eğildi. —Yaosh-hi, benim, Çiğdem, dedi ve kapağı açtı. —Neden kapağa seslendin anlamadım ki? dedi Yaosh-hi şaşkınlıkla Çiğdem’e bakıp. —Hiiç, geçen sefer korkuttuğumuzu söylemiştin ondan, dedi Çiğdem ve içeri girip kapağı örttü. —Deniz yok mu? dedi Yaosh-hi. —Yok. O biraz yalnız kalmak istiyormuş. Eee, sen burada yalnız başına ne yapıyordun? dedi Çiğdem neşeyle. —Düşünüyordum. —Neyi? —Askerleri nasıl yok edeceğimizi. Ama henüz bir şey bulamadım. Kılıç eğitimim çok iyidir. Ailem beni bu konuda çok iyi eğitti. Ama bu eğitimim tabii ki askerlerle kıyaslanamaz. —En fazla kaç kişiyle savaşabilirsin Yaosh-hi? dedi Çiğdem düşünceli bir halde. —Bilemiyorum. Uzun zamandır kılıcımı kullanmıyorum. Eğitimsiz on kişiyi haklayabilirim herhalde. Normal düzeyde olan üç kişiyle savaşabilirim. Ama askerler farklıdır. Onlar çok eğitimlidirler. Onlardan bir tanesini bile yok edebileceğimden emin değilim, dedi Yaosh-hi düşünerek. —Yine aynı tablo, dedi Çiğdem efkârla. —Ne? —Deniz’in anlattıkları demek doğruymuş. O bu savaştan sağ çıkamayacağımızı düşünüyor. Onun aşırı karamsar olduğuna kendimi inandırmıştım ama meğer ben hayalperestmişim. Şimdi senin anlattıklarını da dinleyince öleceğimizi anladım. Ama olaya iyi yanından bakarsan bu sayede seni tanıdım. Seni tanımak ve sevmek güzeldi Yaosh-hi, dedi Çiğdem. Yaosh-hi Çiğdem’e sarıldı. 94 —Geçmiş zamanlı konuşma sakın! Sen ölmeyeceksin. Sana söz veriyorum; ölmene izin vermeyeceğim. Artık boş oturmayacağım. Kendi kendime biraz çalışacağım ve seni yaşatacağım, dedi ciddiyetle. —Yaosh-hi, dedi Çiğdem üzgün bir halde. —Evet, seni dinliyorum. —Seni üzdüğüm için özür dilerim. Merak etme, bende elimden geleni yapacağım. Sana söz veriyorum; Gampolja’nın başına Prenses Emothi yeniden geçecek, dedi Çiğdem ve Yaosh-hi’ye sarıldı. Bir hafta boyunca Yaosh-hi kılıç kullanmayı ilerletmek için çalıştı. Ezgi Taymphzen’in yanına gitmek için meydana gitti ve arabaya binip Neokhlantüs’e gitti. Yol boyunca İmparator Zeyrani’nin yüzünü görmemeyi diledi. Asker Ezgi’yi arabadan indirdikten sonra onu Taymphzen’le son görüştükleri odaya götürdü. Taymphzen odada oturuyordu. Asker Ezgi’yi odaya bıraktıktan sonra odadan çıkıp odanın kapısını örttü. —Bugün nasılsın? dedi Taymphzen. —İyiyim. Ama askerleri nasıl durduracağımızı hâlâ çözebilmiş değiliz. Yaosh-hi askerlere karşı savaşabileceğini gerekirse bu savaşa Prenses Emothi’nin de katılması gerektiğini söylüyor. Ama eğer biz bu savaşın sonunda Prenses Emothi’yi tahta geçireceksek o bu savaşa katılmamalı diye düşünüyorum, dedi Ezgi. —Hayır, yanlış düşünüyorsun. Askerlerle savaşacaksak Prenses Emothi bilhassa bu savaşa katılmalı. Çünkü askerlerden bazıları hâlâ Prenses Emothi’den yanalar ve bu askerler Prenses Emothi’ye karşı savaşamayabilirler. Şimdi, beni dinle Ezgi. Bu savaşı ben burada tıkılıyken kazanamayız. Benim dışarı çıktığımda sizlerle buluşmam gerek, dedi Taymphzen ciddiyetle. —Evet, anlıyorum. Efsanede de beşimizin bir arada olduğunda asıl Saybırfoniksler olacağımızı diyordu zaten. Senin dışarı çıkmanı nasıl sağlayabiliriz? —Beni sadece sen dışarı çıkarabilirsin. —Ne? Ben mi? Ama ben bunu nasıl yapabilirim? dedi Ezgi şaşkınlıkla. —Seni Ezgi bu yüzden yanıma aldım. Sen benim ibadetlerimden sorumlusun. İşte bu yüzden beni sadece sen dışarı çıkarabilirsin. —İyi de hâlâ ne demek istediğini anlayamadım. 95 —Bu söylediklerimi birkaç hafta sonra uygulayabilirsin. Şimdi sen… Birkaç hafta sonra Ezgi Taymphzen’le Neokhlantüs’ün tapınağında oturuyordu. Birden odanın kapısı açıldı ve içeri İmparator Zeyrani girdi. İmparator Zeyrani’yi gören Ezgi ve Taymphzen hemen toparlandı. —Devam edin. İbadetinizi bölmek istemem. Bende katılmak istiyorum. Umarım bir sakıncası yoktur, dedi İmparator Zeyrani tehditkâr bir bakış atarak. —Elbette yok İmparatorum, dedi Taymphzen ve askerlerden İmparator için bir yer hazırlamalarını istedi. Askerler oldukça rahat bir minderi Taymphzen’in yanına koydular. İmparator Zeyrani asil bir hareketle mindere oturdu. —Hadi, benim için dua et, dedi İmparator Zeyrani Ezgi’ye. Ezgi eline bir avuç suyu aldı. Dudaklarını kıpırdatmaya başladı. İçinden İmparator Zeyrani’ye hakaretler yağdırıyordu. —Pis herif! Allah’ın cezası! Bir de sana dua edecekmişim! Dua edilecek bir yanın yok ki! İğrenç herif! Beni dikizlemeyi kessene! diye söylendi Ezgi içinden ve avucundaki suları İmparator Zeyrani’nin çevresine serpti. —Bu gerçekten de insanı rahatlatıyormuş, dedi İmparator Zeyrani yapmacık bir tavırla. —İbadetlerin nasıl gidiyor Prenses? dedi sonra. —Oldukça iyi ama… dedi Taymphzen ve kafasını eğdi. —Yoksa bu esir kız yeterince iyi değil mi? dedi İmparator Zeyrani zevkle. Ezgi’nin yüzünü bir korku sardı. —Yok, o çok iyi ama… dedi Taymphzen üzgün bir halde. —Ne olduğunu hemen söyle. Biliyorsun, senin için yapamayacağım şey yoktur, dedi İmparator Zeyrani. İlk kez Ezgi’ye Zeyrani içten geldi. —Şu, Gampolja’nın en eski tapınakları, orayı görmek isterdim. Orada bir kez ibadet etmeyi çok istiyorum, dedi Taymphzen. İmparator Zeyrani birkaç saniye sessizce durduktan sonra: —Birkaç asker ayarlayın. Yarın Prenses Taymphzen’le birlikte Gampolja’nın en eski tapınaklarına gidecekler, dedi çevresindeki askerlere. —Bir sorun var, dedi Taymphzen. —Sorun ne? dedi Zeyrani ilgiyle. 96 —Konuşmanıza girdiğim için beni affedin İmparatorum ancak o tapınaklara askerlerin girmesi mümkün değildir, dedi Ezgi. İmparator Zeyrani öfkeyle Ezgi’ye baktı. —Neden? Neden mümkün değil! —Çünkü onlar savaşır ve tapınaklar bir ibadet yeridir. İbadet yerleri savaşın olmayacağı bir yerdir. —Çok saçma! Eğer onu askersiz yollarsam ne olur biliyor musun sen? Prensesin güvende olacağından emin olmak zorundayım. —Merak etmeyin efendim. İbadet yerlerinde kimse Prensese zarar vermeye cesaret edemez. Hem bu ibadet sırasında ben de Prensesin yanında olacağım ve bildiğim çok güçlü koruyucu büyüler var. Onların Prensesi koruyacağından eminim, dedi Ezgi. İçinden de kendi kibarlığına küfrediyordu. İmparator Zeyrani Ezgi’ye şüpheyle baktı. Sonra Taymphzen’e döndü. —Kabul ediyorum. Gidebilirsin. Ama askerler ve arabalar olmadan çok zor olacak. Sana tavsiyem üzerindeki kıyafeti değiştirmen. Bu görünümdeyken bütün düşmanlarım seni bulur ve sana zarar verir. Bugün yola çık prenses. Oraya varman uzun sürebilir. Sen! Prensese gözün gibi bak. Ona herhangi bir şey olursa bunu hayatınla ödersin, ama onun öncesinde seninle biraz eğlenebiliriz, dedi İmparator Zeyrani ve cevap beklemeden odadan çıktı. Taymphzen Ezgi’yi kendi odasına götürdü. Taymphzen kölelerden birinden eski bir kıyafet alıp onu giyindi. Sonra Ezgi ile birlikte Neokhlantüs’den çıkıp meydana doğru yürüdüler. —Gampolja’daki eski tapınağa eninde sonunda gitmemiz gerek. Oraya asker yollayacağından eminim, dedi Taymphzen ürkekçe. —Merak etme. Oraya da gideriz. Ama öncesinde başka bir yere gidiyoruz, dedi Ezgi ve askerler tarafından takip edilmediğini fark edince Taymphzen’i Yaosh-hi’nin kaldığı tünele götürdü. Kapağı açıp içeri girdiklerinde diğer Saybırfoniksler oradaydı. —Demek plan yolunda gitti. Allah’a şükür sağ salim geldiniz, dedi Çiğdem hemen. —Yardım edeyim Prenses, dedi Elymphsa ve Taymphzen’in içeri girmesine yardımcı oldu. —Elymphsa, seni görmek çok güzel, dedi Taymphzen ve Elymphsa’ya sarıldı. Ezgi bu sırada içeri girip kapağı kapattı. —İçerisi çok küçük. Yaosh-hi’ye yetiyor ama umarım bu küçüklük seni rahatsız etmez, dedi Elymphsa. Yaosh-hi köşeye çökmüş Taymphzen’e bakmamaya çalışıyordu. 97 —Yaosh-hi. Benim bildiğim bir Yaosh-hi var, sen o musun? dedi Taymphzen çekinerek. —Bu hangi Yaosh-hi’yi bildiğine göre değişir, dedi Yaosh-hi ilgisizce. İlgisiz görünse de bu ortamdan rahatsız olduğu belliydi. —Benim bildiğim Yaosh-hi’nin ailesi Prenses Emothi’nin en sadık hizmetkârlarıydılar ve… —O benim, dedi Yaosh-hi Taymphzen’e bakmadan. Taymphzen odada Yaosh-hi’nin yanına gitti. Yaosh-hi’nin önünde eğildi. —Beni affet lütfen, dedi Taymphzen. Herkes şaşkınlıkla Taymphzen’e bakıyordu. —Ne? Ne yapıyorsun? dedi Yaosh-hi şaşkınlıkla. —Lütfen beni bağışla. Ailenin öldürülmesini engelleyecek hiçbir şey yapamadım ben. —Bunlar senin suçun değil. Bunlar İmparator Zeyrani’nin suçu. Onu tek başına asla durduramazsın. Onu beşiniz durdurabilirsiniz. Yani Saybırfoniksler, dedi Yaosh-hi. Taymphzen ayağa kalktı ve Deniz ve Çiğdem’e baktı. —Sizinle tanışmadık. Ben Taymphzen. —Ben Çiğdem. Seninle tanıştığıma çok memnunum Taymphzen, dedi Çiğdem ve Taymphzen’in elini neşeyle sıktı. Taymphzen şaşkınlıkla Çiğdem’e baktı. —Ben de Deniz. Umarım bu işi çabucak bitirebiliriz. —Ne acı. Abimi en yakınları vuracak. Kardeşi ve ortağı, dedi Taymphzen dertli dertli. —Eski ortağı. Ah, Zeyrani eski Zeyrani değil Taymphzen, dedi Elymphsa iç çekerek. Elini Taymphzen’in omzuna koydu. —Biliyorum. Neyse, askerleri nasıl durdurabileceğimizi biliyorum. —Nasıl? dedi Elymphsa neşeyle. —Onlarla ben savaşacağım, dedi Taymphzen ciddiyetle. Herkes şaşkınlıkla Taymphzen’e baktı. —Puaaaaa! Saçmalama Taymphzen! Sen savaş eğitimi almadın, dedi Ezgi gülerek. Taymphzen aniden giysisinin içinden iki hançer çıkardı ve Ezgi’yi sıkıştırdı. Ezgi şaşkınlıkla Taymphzen’e baktı. —Gördüğün gibi, eğitimsiz değilim. Abimin savaşçılık okulunu açtığını düşünürsek eğitimsiz olmam aptallık olurdu, dedi Taymphzen ve hançerleri Ezgi’den uzaklaştırdı. —Ama ölebilirsin. Sen Saybırfonikslerden birisin, bize lazımsın, dedi Ezgi. —Hepimiz ölebiliriz Ezgi, dedi Deniz. 98 —Hayır, ben ölmem. Benim yaralarım açıldığı anda geri iyileşir. Bak, dedi Taymphzen ve hançeriyle koluna bir çizik çekti. Taymphzen’in kolundan bir süre kan aktıktan sonra kızın kolundaki yara iyileşti. —Vaaay, Taymphzen, böyle yeteneklerinin olduğunu bilmiyordum, dedi Elymphsa gururla. —Şimdi anladım. En kısa zamanda savaşabiliriz, dedi Ezgi. —Bu Ezgi ile benim dönüş günümüzdür, dedi Taymphzen. Uzun süre küçücük odada oturduktan sonra Yaosh-hi’nin yüzüğü parladı ve Prenses Emothi’nin yüzü odada belirdi. —Merhaba. Bütün Saybırfoniksleri bir arada görmek ne güzel, dedi Prenses Emothi. —Prenses Emothi sizi de görmek güzel, dedi Taymphzen. —Bir sorun yok değil mi Prenses Emothi? dedi Yaosh-hi. —Hayır, hiçbir sorun yok. Ben sadece beş Saybırfoniks bir aradayken onlarla konuşup plan yapmak istedim, dedi Prenses Emothi neşeyle. Yaosh-hi’nin suratı asıldı. Sessizce yere oturdu ve konuşmadı. —Artık Saybırfoniksler bir araya geldi. Şimdi ne yapmayı planlıyorsunuz? —Hiçbir şey. Ezgi ve Taymphzen’in döneceği güne kadar bekleyeceğiz, dedi Deniz. —Döndüğümüzde savaşmayı düşünüyoruz. Askerleri ben halledebilirim. Benim yeteneğimi biliyorsunuz, dedi Taymphzen. —Evet, biliyorum. —Yine de ben Taymphzen’in askerleri tek başına halledebileceğini sanmıyorum, dedi Deniz şüpheyle. —Ne? Öleceğimi mi düşünüyorsun yoksa? dedi Taymphzen şaşırmışçasına. —Sadece tek başına yapamayacağını biliyorum. —Sence sen mi tek başına yapabilirsin? dedi Elymphsa küçümseyerek. —Hıh, dedi Deniz ve başka bir şey söylemedi. —Deniz’i yanlış anladınız. O sadece Taymphzen’in askerlerin hepsini aynı anda durduramayacağını söylemeye çalışıyor. Birimiz askerler konusunda Taymphzen’e yardım etmeli, dedi Çiğdem. —Ben bunu yapabilirim, dedi Elymphsa. —Mantıksız olmayın. Bizler Saybırfoniks’iz. İmparator Zeyrani’yi içimizden sadece biri öldürecek olsaydı beşimize birden ihtiyaç 99 olmazdı. Bizim hep birlikte İmparator Zeyrani’yi öldürmemiz gerekiyor. Taymphzen ölmeyebilir ama sen ölebilirsin Elymphsa! dedi Deniz sertçe. —Tamam, ortamı biraz yumuşatalım. Rahatlayın millet. Biz Saybırfoniks’iz. Elbette biz kazanacağız. Açıkçası ben de Taymphzen’e yardım edilmesi görüşündeyim. Bunu sen yapamayacağın için değil Taymphzen, sadece işi biraz daha hızlandırmak için. Şimdi sana yardım edecek kişi kesinlikle bir Saybırfoniks olmayacak. Yaosh-hi kaç zamandır bu savaş için hazırlık yapıyor. Bence o sana yardım edebilir. Yaparsın, değil mi Yaosh-hi? dedi Ezgi. —Ben bunu yapacağım. Ben bir Saybırfoniks değilim ama bu savaşın ortasındayım. Askerlerle savaşacağım, dedi Yaosh-hi sessizce. Çiğdem hüzünle Yaosh-hi’ye baktı. Deniz elini Çiğdem’in omzuna koydu. —Bunu reddediyorum! Bunu sırf intikam almak için yapıyorsun! İntikam dürtün seni ölüme götürmekten başka bir şey yapmaz. Sen benim gibi ölümsüz değilsin! dedi Taymphzen. —İntikam mı? Hıh. Ben intikam için değil, değer verdiğim insanları korumak için bu savaşa katılıyorum. İstediğinizi söyleyin, beni vazgeçiremezsiniz. Bağlasanız da durmam. Ben askerlerle ne olursa olsun savaşacağım, dedi Yaosh-hi. Çiğdem Yaosh-hi’nin yanına oturdu. Yaosh-hi’nin ellerini tuttu. —Neye karar verirsen ver her zaman yanında olacağım. Savaşmanı hiç istemiyorum ama seni durdurmayacağım, dedi Çiğdem. Yaosh-hi utanmış bir halde gülümsedi. —Yaosh-hi bırakın da istediğini yapsın. Bende bu savaşın dışında olmayacağım. Bu savaşta Taymphzen ve Yaosh-hi’ye askerlerle savaşında yardım edeceğim, dedi Prenses Emothi. —Bu olmaz! diye bağırdı Deniz, Elymphsa ve Çiğdem. —Neden olmazmış? dedi Prenses Emothi şaşkınlıkla. —Siz prensessiniz, dedi Elymphsa. —Prenses olmamın bununla ne ilgisi var? —Elymphsa haklı. Sen prensessin ve biz İmparator Zeyrani’yi tahttan indirdiğimizde sen başa geçeceksin. Boş yere kanımı dökmek istemem, savaşmıyorsun! dedi Deniz bağırarak. —Prenses, siz ölürseniz sizin yerinize tahta kim çıkacak? dedi Çiğdem. 100 —Merak etmeyin, o kadar da toy değilim. Kendimi koruyabilirim. Ben ışınlanabilirim. Daha birçok gücümde var. Neden sizin, orada benim için savaşmanıza göz yumayım ki? Ben tahta geçmeyi değil Gampolja’nın huzur içinde olmasını istiyorum. Zaten her yerde aranıyorum bu yüzden askerlerin ilgisini çabuk çekerim ve siz Neokhlantüs’e rahatça girersiniz, dedi Prenses Emothi. —Ama Prenses Emothi… dedi Elymphsa. —Prenses Emothi bu savaşa katılmalı, dedi Taymphzen. Üçü Taymphzen’e şaşkınlıkla baktı. —Taymphzen sen ne dediğinin farkında mısın? dedi Elymphsa. —Farkındayım. Prenses Emothi’nin savaşması en doğru şey olur. Çünkü bazı askerler hâlâ onun tarafındalar. Bunun dışında halk kendisi için başkalarını savaştırmış ve onların kazandığı savaştan sonra tahta çıkmış birindense tahta çıkmak için savaşan birini tercih eder, dedi Taymphzen. —Halkın ne düşündüğü önemli değil. Prenses Emothi’nin ölmesine izin veremeyiz, dedi Deniz. —Halkın düşündüğü şey çok önemlidir. Siz beni merak etmeyin. Bu savaştan sağ çıkacağım. Şimdi askerleri Taymphzen, Yaosh-hi ve ben halledeceğime göre siz ne yapacaksınız? dedi Prenses Emothi diğerlerine söz bırakmadan. —Şey, o zaman Elymphsa, Deniz, Ezgi ve ben İmparator Zeyrani’nin yanına gideceğiz sanırım. Askerleri Prenses Emothi ve Yaosh-hi durdurabilecek seviyeye geldiğinde de Taymphzen bizim yanımıza gelir. Üçümüz için oraya gitmek kolay ama sen nasıl gideceksin Ezgi? dedi Çiğdem çekinerek. —Ah, ben mi? Ben yönetimden torpilliyim. Ben Taymphzen’le içeri girerim. O askerlerle savaşırken ben sizi bulur İmparator Zeyrani’ye giderim. İşte o zaman ona bana asılmak neymiş göstereceğim, dedi Ezgi neşeyle. —İyi, bu plan uygulanabilir bir plan. Şimdilik bir sorun göremiyorum. Taymphzen, Ezgi, ikiniz eski tapınaklara gitmek için izin alıp buraya geldiniz. Eski tapınaklara yürüyerek gitmeniz bir haftanızı alır. Bir hafta sonra sizi tapınaklara ışınlayabilirim. Sonra buraya geri ışınlarım ve ondan bir hafta sonra Neokhlantüs’e gidersiniz. İkiniz de çok dikkatli olun ve sakın dışarıya çıkmayın, dedi Prenses Emothi ve Yaosh-hi’nin yüzüğünün sönmesiyle görüntüsü yok oldu. Bir süre sessizce bekledikten sonra Deniz kapağa yöneldi. 101 —Madem planlar yapıldı, Prenses Emothi’yi ikna edemedik ve beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok biz normal hayatımıza devam edelim. Çiğdem, hadi kalk, gidiyoruz, dedi Deniz. —Nereye gidiyorsunuz? dedi Taymphzen merakla. Deniz Taymphzen’e baktı ve cevap vermedi. Çiğdem cevap vermek için ağzını açtığında Elymphsa: —Zeyrani’ye sadık evsizlerin yaşadığı yere, dedi. —Ne? Neden orada kalıyorsunuz? dedi Taymphzen şaşkınlıkla. —Şey, eğer İmparator Zeyrani’ye sadık birinin rolünü yaparsak daha rahat dolaşabileceğimizi düşündük… dedi Çiğdem. —Çiğdem, acele et, dedi Deniz dışarıdan. —Tamam, geliyorum. Sonra görüşürüz. Kendinize iyi bakın, dedi Çiğdem el sallayıp yukarıya uzandı. Deniz onu yukarı çekti. —Beni de bekleyin, sonra görüşürüz, dedi Elymphsa ve yukarı çıktı. Kapağı kapatıp Deniz ve Çiğdem’in yanında yürümeye başladı. —Offf, burada tıkılı kaldık. Dışarıdaki yakışıklılardan mahrum kalıyorum. Yaosh-hi, burada kalırken seni sanırım daha iyi anlayacağım, dedi Ezgi gerinip. Sonra yere uzandı. —Hâlâ bu savaşa katılmanı mantıksız buluyorum, dedi Taymphzen öfkeli bir ses tonuyla. Kaşlarını çatmış Yaosh-hi’ye bakıyordu. —Onu rahat bırak Taymphzen. O bunu aşkından yapıyor. O Çiğdem’e âşık, Çiğdem de ona, dedi Ezgi gülerek ve uyumaya çalıştı. —Ne? dedi Taymphzen şaşkınlıkla. Ezgi’den bir horultu yükseldi. —Aman Tanrım! Bu duyduklarıma inanamıyorum, dedi Taymphzen şaşkınlıkla. —Neden? Bu kadar şaşılacak bir şey bulamıyorum ben, dedi Yaosh-hi bıkkın bir halde. —Saybırfonikslerden birine âşık olman doğru değil! Üstelik Çiğdem bir Dünya’lı! Yanlış anlamanı istemem ama geleceği olmayan bir aşk için hayatını tehlikeye atıyorsun, dedi Taymphzen. —Beni düşünmene sevindim ama benim için geleceği olan tek şey Çiğdem’le olan ilişkimiz. Ailem yok. Doğrusunu istersen burada yeni bir hayata başlamaya gücüm bile yok. Çiğdem bana umut veriyor, yaşama gücü veriyor. Bu yüzden onun için ölmek bana anlamsız gelmiyor. Onu koruyacağım. Kim ne derse desin bunu yapacağım. Biz Çiğdem’le her şeyin farkındayız. Bu yüzden sen sadece işini düşün prenses, dedi Yaosh-hi ve uyumaya çalıştı. 102 Taymphzen daha fazla bir şey demedi ve yere uzanıp uyumaya başladı. —Deniz, Taymphzen’e çok kaba davranıyorsun ve bu hiç hoşuma gitmiyor, dedi Elymphsa. —Eski ortağının kardeşiyle aranda iyi bir bağ olduğuna eminim ama bu yine de benim davranışlarıma karışmana olanak vermez. Kime nasıl istersem öyle davranırım! dedi Deniz. —Deniz, bence kaba değildi, sadece çok soğuktu. Ama ilk başlarda hepimize karşı öyleydi. Bu yüzden onun Taymphzen’e hemen sıcak davranmasını beklememelisin Elymphsa, dedi Çiğdem. —Evet. Deniz öyle biri biliyorum. Onun çok sert tavrının arkasında korumacı ve sıcacık birinin olduğunun farkındayım. Sadece… —Üf, yeter artık! Benden bahsetmeyi bırakın! dedi Deniz ve önden yürümeye başladı. Aralarındaki mesafe epey açılmıştı. —O kendinden bahsedilmesinden pek hoşlanmaz. Çok büyük sorunları olduğu halde benim çok küçük sorunlarımla uğraştı. Hiç kendi sorunlarından bahsetmedi, dedi Çiğdem Deniz’e hayranlıkla bakarak. —Onun sorunları mı var? dedi Elymphsa şaşkınlıkla. —Evet. Daha önce hiç fark etmemiş miydin? —Sorunları var gibi davranıyordu ama ben onun karakterinin böyle olduğunu sanıyordum. Sorunu neymiş ki? dedi Elymphsa ilgiyle. —Nişanlısıyla buraya gelmeden kısa süre önce tartışmış. Oldukça uzun süren bir ilişkisi varmış. Ama şimdi Deniz öleceğine inanıyor ve bu onu daha çok üzüyor, dedi Çiğdem dertli dertli. —Onun nişanlısı mı varmış? Hiç belli etmiyordu. Demek tüm öfkesi ondanmış. Şimdi onu daha iyi anladım, dedi Elymphsa. İçinden de: —Bana ne kadar da benziyor, diye düşünmeden edemedi. Deniz durmuş Elymphsa ve Çiğdem’i bekliyordu. Onlar Deniz’in yanına varınca Deniz: —Elymphsa, senin kaldığın yer de buralarda herhalde, dedi imalı imalı. —Hayır, değil. —O zaman neden bizimle geliyorsun? dedi sertçe. 103 —Seninle konuşmak istediğim bir şey var, dedi Elymphsa hemen. Deniz şaşkınlıkla Elymphsa’ya baktı. —İyi, konuş. Seni dinliyorum, dedi Deniz. Elymphsa bir müddet sessiz kaldı. —Deniz, benim çok uykum var bu yüzden ben kaldığımız yere gideceğim. Sonra görüşürüz, dedi Çiğdem ve esneyerek yanlarından uzaklaştı. Elymphsa Çiğdem’e minnetle baktı. —Eee, ne konuşacaksın? dedi Deniz. Elymphsa yere oturdu. Sessizce durdu. —Elymphsa? Ne olduğunu söyleyecek misin? dedi Deniz sabırsızlıkla. —Oldukça uzun ve hassas bir hikâye. Çok az kişi bunu biliyor veve, dedi Elymphsa ve sustu. Deniz Elymphsa’nın yanına oturdu. Elini Elymphsa’nın omzuna attı. —Merak etme. Derdin neyse anlat. Derdinle alay edecek kadar densiz değilim, dedi Elymphsa’ya bakmadan. Elymphsa gülümsedi. —Benim babam çok iyi kılıç kullanırdı ve bana kılıç kullanmayı o öğretmişti. Beni çeşitli okullara yolladı. Kılıç kullanmayı daha iyi öğrendim. Hep bir kılıç kullanmayı öğreteceğim bir okulumun olmasını isterdim. Gampolja’daki okulların kılıç öğretmekte yetersiz olduklarını biliyordum. O sıralar bunu yapmak için bir cesaretim yoktu. Umutsuzluğa düştüğüm bir vakitte Zeyrani ile tanıştım, dedi Elymphsa ve Deniz’e baktı. Deniz Zeyrani’nin adını duyunca kaşlarını çattı. —Zeyrani eskiden böyle değildi. Çok iyi biriydi. Bana okulu açmak için umut verirdi. Benimse hiç umudum yoktu. Ailemin bana biçtiği rolü uygulayıp onların seçtiği hayatı yaşamaya karar vermiştim. Hayal kurmayı mantıksız buluyordum. Zeyrani zengin biriydi. Hayallerimi gerçekleştirmek için bana yardım edeceğini söylüyordu. Ben orta halli bir aileden geliyordum. Zeyrani bana bunları söylediğinde bana hep şaka yapıyormuş gibi gelirdi. Bir gün beni yaşadığım yerden aldı, bir tekneye bindirdi ve şu anda kapatılmış okulumun bulunduğu adaya beni götürdü. Bu ada Zeyrani’nin ailesinin Zeyrani’ye verdiği bir adaydı. Bu adaya okulumuzu açabileceğimizi ve hayallerimizi gerçekleştirebileceğimizi söyledi. Bunu neden yaptığını sorduğumda beni sevdiğini söyledi, dedi Elymphsa ve Deniz’e baktı. Deniz şaşkınlıkla Elymphsa’ya baktı. 104 —İm-im-imparator Zeyrani seni mi seviyordu? dedi Deniz güçlükle. —Evet. Ama şimdi her şey farklı. O zamanlar o beni sevdiğini söyleyince onu önemsememiştim. Ama içimde ona karşı bir şeyler kıpırdanmıyor da değildi. Zeyrani ile okulu ortak olup açtık. Zeyrani adaya kardeşi Taymphzen’i getirdi. Taymphzen’i her şeyden çok severdi. Onun için yapamayacağı bir şey yoktu. Adada üçümüz çok iyi vakit geçiriyorduk. Zeyrani’ye âşık olmuştum. Onu çok seviyordum, dedi Elymphsa ve sustu. Deniz duyduklarına inanamayarak Elymphsa’ya baktı. —Orada öğrencileri birlikte eğitiyorduk. O benim her sırrımı biliyordu, Saybırfoniks olmam dışında. O zamanlar bir öğrencim vardı, Niyomphsin. Onunla çok iyi anlaşırdık. Çok fazla çevresi olan biri. Şu anda Niyomphsin’in yanında, at çiftliğinde çalışıyorum. Niyomphsin çok iyi bir insandır. Eğlenceli biridir. Adadayken hep bizimle zaman geçirirdi. Onun benim için değeri çok fazladır. Neyse, bir gün Zeyrani’nin ailesi Neokhlantüs de ölü bulundu. Ailesinin bütün mal varlığı yok olmaya yüz tuttu. Taymphzen Neokhlantüs de doğup büyümüştü. Bu yüzden Neokhlantüs, Zeyrani için çok değerlidir. Gün geldi Neokhlantüs de ellerinden gitti. Zeyrani bunu hazmedemedi. Neokhlantüs’ü geri almak için gitti. Ondan sonra Zeyrani’yi gördüğümde imparator olmuştu. Adayı bana bıraktığını söylemeye ve Taymphzen’i almaya adaya geldi. Bana çok farklı davranıyordu. Gözünü hırs bürümüştü. Tek istediği güç kazanmak olmuştu. Eskiden Taymphzen’in mutluluğunu düşünürken şimdi onu farkında olmadan mutsuz etmekten başka yaptığı bir şey yoktu. Bir Saybırfoniks olduğumu biliyordum. Efsaneyi atalarımdan hep duymuştum. O zaman Zeyrani’yi öldürmem gerektiğini anladım. Bunu fark ettikten sonra bende değiştim. Aşırı öfkeli, asi biri olmuştum. Tek düşündüğüm kılıç kullanmayı öğretmekti. Diğer Saybırfoniksler ortaya çıkmazsa görevimi yapmamaya karar verdim. Zeyrani Gampolja’nın başındayken zorbalıklar yapmaya başladı. Sonra Yaosh-hi sizi getirdi, dedi Elymphsa ve sustu. Deniz bir süre sessizce durduktan sonra: —Senin için çok zor olduğundan eminim. Ama sende bunun farkındasın, İmparator Zeyrani tanıdığın Zeyrani değil, dedi ve sustu. —Asıl anlatmak istediğim bu değildi. Niyomphsin de beni seviyormuş. Ona yıllardır arkadaşım gözüyle bakıyorum. Şimdi ise o 105 ben onu sevmesem de beni hayatının sonuna kadar seveceğini söylüyor. Onu vazgeçiremiyorum, dedi Elymphsa. —Elymphsa, bunları neden bana anlatıyorsun? dedi Deniz ciddiyetle. Elymphsa Deniz’e baktı. —Çünkü seni kendime yakın buluyorum. Diğer Saybırfonikslerle daha iyiymişim gibi görünse de seni kendime daha yakın buluyorum. Senle ortak yönlerimiz var, dedi Elymphsa. Deniz düşünerek çevreye baktı. —Seninle tek bir ortak yönümüz var Elymphsa, o da Saybırfoniks olmamız. Şimdi bana gerçeği söyle. İmparator Zeyrani’yi öldürecek misin, öldürmeyecek misin? dedi Deniz Elymphsa’ya bakarak. Elymphsa bir süre sessizce durduktan sonra: —Öldüreceğim, çünkü onun eski haline dönmeyeceğini biliyorum, dedi. —İyi. Buna sevindim. —Deniz, Niyomphsin konusunda sence ne yapmalıyım? dedi Elymphsa hüzünle. —Hiçbir şey. Kararını vermiş bir insanı istediğin kadar çabala kararından döndüremezsin. Niyomphsin senin için kararını vermiş. —Ne yani, hiçbir şey yapmayıp onun hayatını mahvetmesini mi izleyim? dedi Elymphsa bağırarak. Deniz sakin bir şekilde Elymphsa’ya baktı. —İşi olurunu bırak Elymphsa. Belki bir gün Niyomphsin’i seversin belki de Niyomphsin’e seni unutturacak bir kız Niyomphsin’i bulur. Şimdi bizim yapmamız gereken tek şey İmparator Zeyrani’yi yok etmek. İyi geceler, dedi Deniz ve ayağa kalkıp yürümeye başladı. Elymphsa bir süre oturduktan sonra o da kalkıp Niyomphsin’in evine gitti. Deniz Çiğdem’in yanına vardığında Çiğdem oturuyordu. —Uykunun olmadığını biliyordum, dedi Deniz gülerek. —Çok uzun konuştunuz. Merak etme sana ne konuştuğunuzu sormayacağım, dedi Çiğdem gülümseyerek. —Teşekkür ederim sormadığın için, dedi Deniz ve yere uzandı. —Taymphzen’le ilgili şüphelerini söyleyecek misin? —Ne? dedi Deniz şaşkınlıkla. —Ondan şüpheleniyorsun. Ona güvenmiyorsun, yanılıyor muyum? —Doğru da bunu nereden anladın? dedi Deniz hayretle. 106 —O gün ağaçta asılı kalırken Prenses Emothi’ye güvenmemem gerektiğini söylerken ki bakışınla Taymphzen’e bakıyordun. Söyleyecek misin? dedi Çiğdem. Deniz oturumuna geldi. —Aslında onun İmparator Zeyrani’yi öldürmeyeceğini bize tuzak hazırlayacağını düşünüyordum. Ama Elymphsa ile konuşunca yanılmadığımı anladım. İmparator Zeyrani için en önemli kişi Taymphzen’miş. Onun için her şeyi yaparmış ve yapıyormuş. Sen sana bu kadar değer veren birini öldürür müydün? dedi Deniz. Çiğdem kafasını “hayır” anlamında salladı. —Bu yüzden abisini öldüremeyeceğini düşünüyorum. —Ya yanılıyorsan? Ya abisini öldürürse? —O zaman daha kötü. Çünkü kendisine bu kadar değer veren birini gözünü kırpmadan öldürebiliyorsa duygusuzun tekidir ve bize de zarar verebilir. —Ben senin gibi düşünmüyorum. Taymphzen’in gözlerine dikkatle bakarsan hep hüzün var ve bir rahatsızlık duyduğu ortada. Bence güvenilir biri. Bence sen fazla önyargılı davranıyorsun. Onu biraz tanımaya çalış, o zaman ne demek istediğimi daha iyi anlarsın. İyi geceler, dedi Çiğdem ve uzanıp uyumaya çalıştı. Deniz biraz düşündükten sonra uyumaya başladı. Ertesi gün Çiğdem uyandığında Deniz’i uyanmış olarak buldu. Deniz elindeki kılıcı toprağa saplamış uzaklara bakıyordu. —Günaydın, dedi Çiğdem neşeyle. —Günaydın, dedi Deniz düşünerek. —Onu mu düşünüyorsun, Fuat’ı? dedi Çiğdem çekinerek. Deniz Çiğdem’e şaşkınlıkla baktı. —Hayır, Fuat’ı düşünmüyorum. Benim bir işim var Çiğdem, sen Yaosh-hi’nin yanına git, dedi Deniz ve yürümeye başladı. —Deniz, bunu yapma! dedi Çiğdem. Deniz durdu. —Neyi yapmayım? —Bunu. Yine soğuk davranıyorsun. Sorunlarından kaçıyorsun. Lütfen bana anlat, yardımcı olabilirim, dedi Çiğdem içtenlikle. Deniz gülümsedi. —Benim sorunum olsa hiç düşünmeden sana bunu anlatırdım fakat bu benim sorunum değil. —İyi de kimin sorunu? —Elymphsa’nın. Dün gece onunla konuştuklarımızı düşünüyordum ve Elymphsa’ya yardım etmem gerektiği görüşündeyim. Bu 107 yüzden sen Yaosh-hi’nin yanına git. Kimseye de Elymphsa’ya yardım etmeye çalıştığımı söyleme, özellikle de Elymphsa’ya. Tamam mı? dedi Deniz Çiğdem’e ciddiyetle bakarak. —Deniz, neyin peşindesin? Seni anlayamıyorum, dedi Çiğdem şaşkınlıkla. —Merak etme, iyi işlerin peşindeyim, dedi Deniz ve yürüdü. Çiğdem bir süre Deniz’in arkasından baktıktan sonra Yaosh-hi’nin kaldığı tünele gidip kapaktan içeri girdi. İçeri girdiğinde Yaosh-hi, Ezgi ve Taymphzen isteksizce kahvaltı ediyorlardı. Yaosh-hi Çiğdem’i görünce gülümsedi. —Seni görmek ne güzel! dedi Yaosh-hi sevinçle. —Deniz yok mu? dedi Ezgi şaşkınlıkla. —Bir işi varmış. İşi bitince gelir herhalde, dedi Çiğdem kızarıp. —Bir Dünya’lının Gampolja’da ne işi çıkabilir ki? dedi Taymphzen şaşkınlıkla. —Otur Çiğdem, kahvaltı ederken onun ne işi çıktığını anlatırsın, dedi Ezgi. —Sa-sanırım yalnız kalmak istiyor ama bize söylemek istemiyor. Bu yüzden işinin çıktığını söylediğini düşünüyorum, dedi Çiğdem daha çok kızararak. —Yine nişanlısını düşünüyor olmalı, dedi Ezgi yemeğini yiyerek. —Çiğdem neden kızardın? İyisin, değil mi? dedi Yaosh-hi endişeyle. —Evet, iyiyim. Buraya koşarak geldiğim için kızarmış olmalıyım, dedi Çiğdem daha çok kızararak. —Tabi, benim de lacivert saçlı, ultra yakışıklı bir sevgilim olsa bende koşarak gelirdim, dedi Ezgi. Çiğdem ve Yaosh-hi kızardı. Taymphzen şok olmuş bir halde Ezgi’ye baktı. —Çiğdem, bütün bu yemekleri Yaosh-hi yaptı biliyor musun? dedi Ezgi. —Sahi mi? dedi Çiğdem ve yemeklere sevgiyle baktı. Yaosh-hi kızardı. —Çiğdem, valla sen çok ballısın. Bu çocuk ileride evlendiğinizde de böyle yemek yaparsa işin çok rahat olur, dedi Ezgi sırıtarak. Çiğdem ve Yaosh-hi daha çok kızardı. —Şe-şey, be-ben biraz dışarı çıksam iyi olur, dedi Yaosh-hi kıpkırmızı bir halde kapağı açıp dışarı çıkarken. Yaosh-hi odadan çıktıktan sonra Çiğdem Ezgi’ye: 108 —Ezgi! Lütfen bunu bir daha yapma! Bizi utandırıyorsun! diye bağırdı. Ezgi güldü. —Utanılacak bir şey yok Çiğdem. Ahhh, ben çok sıkıldım, biraz dışarı çıkacağım, dedi Ezgi. —Ezgi, dur! Prenses Emothi’nin dediklerini unuttun mu yoksa? Dışarı çıkmaman gerekiyor, dedi Çiğdem. —Ezgi olarak dışarı çıkmamam gerekiyor. Başka biri olarak dışarı çıkabilirim. Favori dönüşümüm Rayome, dedi Ezgi ve Rayome’ye dönüştü. —Sonra görüşürüz, dedi Ezgi ve Çiğdem’in bir şey demesine izin vermeden dışarı çıktı. Kapak örtüldüğünde Taymphzen Çiğdem’e “bu kadar sorumsuzluk olmaz” dercesine bakıyordu. —Eee Taymphzen, sen nasılsın bugün? dedi Çiğdem neşeyle. —İyiyim, teşekkürler. —Eminim çok sıkılıyorsundur. Neokhlantüs’de olsaydın şimdi ne yapardın? dedi Çiğdem ilgiyle. —Hiçbir şey yapmıyor olurdum. İnan bana burada Neokhlantüs’de olduğumdan daha neşeli oluyorum. Burada oldukça neşeliydim, şey olana kadar, dedi Taymphzen imalı imalı. —Ney olana kadar Taymphzen? Kötü bir şey mi oldu? —Sen ve Yaosh-hi’yi duydum. Bu benim neşemi kaçırdı. —Ne-ne-neden neşeni kaçırdı ki? —Bu yaptığınız çok sorumsuzca bir davranış Çiğdem. Yaosh-hi ve sen başka dünyalarda yaşıyorsunuz. O tüm hayatını Gampolja’da geçirdi, sen de Dünya’da geçirdin. Bu iş bittiğinde ilişkiniz devam etmeyecek. Neden sonu olmayan bir ilişki için ikinizde hayatınızı mahvediyorsunuz? dedi Taymphzen. Çiğdem sessizce Taymphzen’e baktı. —Yaosh-hi senin için kendini öldürecek! Bu yanlışlığı durdurmalısın. Eğer onu gerçekten sevseydin bunu yapmasına izin vermezdin! dedi Taymphzen sesini yükselterek. —Onun bunu yapmaya karar vermesi hoşuma gidiyor mu sanıyorsun? Bu hiç hoşuma gitmiyor. Ama Yaosh-hi tüm ailesini kaybetti ve beni de kaybetmeyeceğini söyledi. O buna karar verdi. İçimden onu durdurmak geçse de Yaosh-hi’yi durdurmayacağım. Çünkü onu seviyorum. Ne yaparsam yapayım Yaosh-hi vazgeçmeyecek. Neden şimdi ona destek olmayayım ki? Onu çok seviyorum ve ne yaparsa yapsın yanında olacağım. Benim yüzümden zarar görmesine izin vermeyeceğim. Şimdi, lütfen bir daha bu 109 konuyu açma, dedi Çiğdem gayet ciddi bir şekilde. Odanın kapağı açıldı ve içeri Elymphsa neşeyle girdi. —Diğerleri nerede? dedi içtenlikle. Çiğdem şaşkınlıkla Elymphsa’ya baktı. —Bilmem. Burada olmadıkları ortada, dedi ve Deniz’in ne yaptığını düşünmeye başladı. —Bakar mısınız? Buralarda Niyomphsin adında birinin bir at çiftliği olacak, nerede acaba? dedi Deniz yolda gördüğü yaşlı bir adama. —Ah, at mı alacaksın? Bu çok iyi. Bak şimdi, şu toprak yolu görüyor musun? İşte o yolu takip et. O yol seni şehrin dışına götürecek. Şehir uzaktan görüldüğünde tek tük evler göreceksin. İşte oradaki gördüğün evlerden en büyüğüne git. Niyomphsin’i seçmen iyi olmuş. Burada ondan daha iyi atları olan birini bulamazsın. Aferin iyi çocuk, dedi yaşlı adam sevgiyle Deniz’e bakarak. —Teşekkür ederim, dedi Deniz ve adamın dediği yoldan gitti. Şehir uzaktan görünürken tek tük evler vardı çevrede. Deniz bu evlerden en büyük olanının bahçesine girdi. Eve yaklaştı. Evin verandasında bir oğlan oturmuş gökyüzüne bakıyordu. Deniz’i görünce ayağa kalktı. —Yardımcı olabilir miyim? dedi. —Evet, ben Niyomphsin adında birini arıyorum, dedi Deniz ciddiyetle. —Buyurun, benim. At mı bakacaksınız? dedi Niyomphsin ahırlara yönelerek. —Hayır, konuşmamız gerekiyor. Elymphsa burada mı? dedi Deniz tedirgin bir halde. Niyomphsin elini kılıcının üzerine koydu. —Hiç kılıcına yönelme. Kılıç konusunda oldukça iyiyimdir. Sen soruma cevap ver. —Sen de kimsin? dedi Niyomphsin öfkeyle. —Soruma cevap ver Niyomphsin. Elymphsa burada mı? —Zeyrani’nin adamlarından biri misin? Söyle! dedi Niyomphsin ve kılıcını çekti. —Ona sadık evsizlerin yerinde kalmam beni onun adamı yapmaz. Elymphsa’nın bir öğrencisiydim, dedi Deniz. —Onun arkadaşı mısın? 110 —İstesem de onun arkadaşı olamam. Seninle Elymphsa hakkında konuşmalıyım. Şimdi o burada mı söyle lütfen, dedi Deniz sert bir tonla. —Sen Saybırfonikslerden birisin değil mi? dedi Niyomphsin kılıcını indirip. —Evet, öyleyim. Soruma cevap verecek misin? —Evet. Elymphsa burada değil, şehre indi. Benimle ne konuşacaksın? —Bu iyi. Ben Deniz. Şimdi seninle konuşacaklarım ikimiz arasında sır olarak kalmalı, anlıyor musun? dedi Deniz ciddiyetle. —Tamam da ne söyleyeceksen söyle artık! —Ben Elymphsa ile çok anlaşamam. Hatta onu sevmediğimi söylemem yalan olmaz. Anlaşamadığımız halde Elymphsa dün gece bana bir sırrını anlattı. Çok zor günler geçiriyor. Hiç önemsemediğim Elymphsa’nın dün gece anlattıkları huzurumu kaçırdı. İçten içe ona yardım edebileceğimi düşündüm. Bu yüzden buraya sana geldim, dedi Deniz ve sustu. —O sana dün neyi anlattı? dedi Niyomphsin ilgiyle. —İmparator Zeyrani’yi ve seni anlattı. —Yani? —Elymphsa inkâr etse de hâlâ İmparator Zeyrani’yi seviyor. İçten içe onun içinde eskiden tanıdığı ve hayallerini gerçekleştiren adam olduğuna inanıyor. —Ama öyle bir şey yok! Zeyrani’nin kalbi kötülükle dolu! Yıllardır içindeki kötülüğü saklıyordu, şimdi ortaya çıkardı. Zeyrani bundan sonra asla eski Zeyrani olmaz, çünkü eskiden de kötüydü! dedi Niyomphsin nefretle. —Yine de Elymphsa onu seviyor. Niyomphsin, Elymphsa’dan vazgeç lütfen, dedi Deniz Niyomphsin’e bakıp. —Bunu benden isteyemezsin! Elymphsa’nın mutsuz olmasını istediğin için bunu yapıyorsun! Elymphsa’yı mutlu edebileceğimi biliyorsun çünkü! dedi Niyomphsin bağırarak. —Beni dinle Niyomphsin. Ben buraya Elymphsa’nın mutluluğu için geldim. Onu asla mutlu edemezsin Niyomphsin. Çünkü bir erkeğin açtığı yarayı başka bir erkek iyileştiremez. Biz kızlar bir adamı sevdiğimizde onun kötü yanlarını da severiz. Çünkü bu kötü yanlar ona aittir ve ona ait olduğu için güzeldir. —Elymphsa asla böyle düşünmez! 111 —Düşünmese bile onu mutlu edemezsin Niyomphsin. Çünkü o seni arkadaşı olarak görüyor. İmparator Zeyrani Elymphsa’yı çok yaralamış. Bu yüzden onu iyileştiremezsin. —Sen benim Elymphsa’yı ne kadar sevdiğimi bilmeden konuşuyorsun! Ben Elymphsa’yı sevmiş olmak için değil Elymphsa olduğu için sevdim. O her zaman benim yanımda ve ben onu unutamam! dedi Niyomphsin sertçe. —İyi, unutma o zaman. Ama senden isteğim; ne olursa olsun Elymphsa’yı rahat bırakman. Ben de bir kızım. Bilirim. O şu anda hayatına kimseyi istemiyor, İmparator Zeyrani’yi bile. Çünkü İmparator Zeyrani onu üzdü. En değer verdiğin kişi seni üzdüğünde artık üzülmekten korkar olursun. Bu yüzden kendine bir duvar örersin. Hayatına kimsenin girmesine izin vermezsin, ona bile. Çünkü- çünkü o seni üzmüştür, dedi Deniz ve ellerini yüzüne kapadı. —Diyeceğim, Elymphsa’dan sakın sevgisini isteme, çünkü o kimseye sevgisini veremez, dedi Deniz gözlerinden yaşlar akarak. Sonra arkasını döndü ve koşarak oradan uzaklaştı. Niyomphsin üzgün üzgün Deniz’e baktı. Umursamaz edasıyla sandalyeye oturdu. —İyi de ben Elymphsa’dan hiçbir zaman sevgisini istemedim ki, dedi ve gökyüzünü incelemeye başladı. Deniz ağlayarak şehre doğru ilerledi. Hızlıca şehre vardı. Tünele girdi. Elini kapağa uzattı. Sonra durdu. Gözyaşlarını sildi. Ayağa kalktı. Hızlıca tünelden çıkıp geceyi geçirdiği yere doğru yürüyüp şehirden uzaklaştı. Ezgi Rayome görünümünde Reylanmerk’in teknesinde oturuyordu. —Demek sen Ezgi’sin. Hâlâ inanamıyorum. Gerçekten de görünümünü değiştirebiliyorsun. Gerçek görüntün nasıl? dedi Reylanmerk ilgiyle. —Asıl halimi gördün zaten. Diğer halim gerçek görüntüm. Buraya bu şekilde geldim çünkü İmparator Zeyrani’nin beni Ezgi halimle görmemesi gerekiyordu. Beni şimdi eski tapınakların yolunda sanıyor. Bu yüzden Ezgi olamam. Ama her gün böyle gelemem. Buraya asıl işimi yapabilmek için senin yanında artık çalışamayacağımı söylemek için geldim, dedi Ezgi Rayome görünümünde. 112 —Sorun değil Ezgi. Demek işe başladınız. Başarılar dilerim. Umarım başarırsınız ve Dünya’ya dönersin de Gampolja’lı erkeklerin namusu güvene girer, dedi Reylanmerk gülümseyerek. —Reylanmerk! diye öfkeyle bağırdı Ezgi. —Tamam, işin şakası bir yana, başarabileceğinize inanıyorum. Bu iş bittiğinde de ara sıra gel görüşelim. Seninle dalga geçmek eğlenceli oluyor, dedi Reylanmerk gülerek. —Ya Reylanmerk! —Tamam tamam. —Hadi, ben gidiyorum. Sonra görüşürüz, dedi Ezgi ve ayağa kalktı. —Ezgi, dikkatli ol, dedi Reylanmerk. Ezgi tekneden atladı ve tünele doğru gitti. Tünele gelince kapağı kaldırıp içeri girdi. —Ra-Rayome? dedi Elymphsa şaşkınlıkla. Yaosh-hi korkuyla geri çekildi. —Benim Ezgi, dedi Ezgi ve normal görünümüne döndü. Yaosh-hi derin bir nefes aldı. —Beni korkuttun, dedi. —Deniz hâlâ dönmedi mi? dedi Ezgi şaşkınlıkla. —Hayır, dedi Çiğdem düşünerek. —Neden gelmedi ki o? dedi Elymphsa. —Yalnız kalmak istediğini düşünüyoruz, dedi Ezgi. —Ben Deniz’i bulsam iyi olacak, dedi Çiğdem ve kapağa yöneldi. —Bende seninle geliyorum, dedi Yaosh-hi. Ezgi imalı imalı gülümsedi. Yaosh-hi kızardı. Çiğdem’le birlikte yukarı çıktılar. Kapağı örttükten sonra tünelden çıktılar. —Gelmek istediğinden emin misin? dedi Çiğdem. —Evet. —Onun gittiği yönü görmüştüm. Oraya gider en kötü Deniz’i gören biri var mı diye insanlara onu sorarız, dedi Çiğdem sesli düşünerek. —Deniz’in neyi var biliyorsun, değil mi? dedi Yaosh-hi. Çiğdem bir süre sessizce durduktan sonra kafasını salladı. —Neyi var peki? —Elymphsa. —Onunla kavga mı ettiler yine? —Hayır. Ne olduğunu bana söylemedi. —Son Saybırfoniks de geldi ama hiç huzurlu değilim, dedi Yaoshhi sessizce. 113 —İşler daha zorlaştığı için mi? —Hayır, Taymphzen yüzünden. Seninle ilişkimizin çok yanlış olduğunu düşünüyor ve dünden beri fırsat buldukça bunu tekrarlıyor. Onu sevmedim, dedi Yaosh-hi bıkkın bir halde. —Demek aynını sana da yaptı, dedi Çiğdem anlayışlı bir halde. —Yoksa seninle de mi konuştu? dedi Yaosh-hi tedirgin bir halde. —Evet. Yaosh-hi? Taymphzen senden hoşlanıyor olabilir mi? dedi Çiğden endişeyle. —Sanmıyorum. Onunla ilk kez dün tanıştık, dedi Yaosh-hi. Sonra durdu ve bir yere dikkatlice baktı. —Şu gördüğüm Deniz değil mi? dedi. Çiğdem hemen Yaoshhi’nin baktığı yere baktı. —Evet, o! dedi sevinçle. —Çiğdem, biliyorsun, burası benim için… —Güvenli değil biliyorum. Çok dikkatli ol ve geri dön tamam mı? dedi Çiğdem gülümseyerek. —Tamam. Deniz’e onun için çok endişelendiğimi söyle, dedi Yaosh-hi ve oradan uzaklaştı. Çiğdem yavaşça Deniz’e doğru yürüdü. Onun yanına oturdu ve: —Sorun ne Deniz? Elymphsa’yı mı düşünüyorsun? dedi. Deniz ellerini yüzünden çekti ve gülümsedi. —Hayır, şimdi Fuat’ı düşünüyordum, dedi. Gözlerindeki yaşlar belli oluyordu. —Deniz, sen ağlıyorsun. Ağlama lütfen. Söz veriyorum Dünya’ya döneceksin ve mutlu olacaksın, dedi Çiğdem Deniz’e sarılıp. Deniz gülümsedi. —Biliyorum. Senin günün nasıldı? dedi Deniz. Çiğdem suratını astı. —Fena sayılmaz, dedi. Deniz dikkatle Çiğdem’e baktı. —Ne oldu Çiğdem? Kötü bir şey oldu, değil mi? —Şey, mesele Taymphzen. Bana Yaosh-hi’yi gerçekten sevmediğimi, sonu olmayacak bir ilişki için Yaosh-hi’yi ölüme sürüklediğimi söyledi. Aynı şeyi Yaosh-hi’ye de söylemiş. Sence Yaosh-hi’den hoşlanıyor olabilir mi? dedi Çiğdem korkuyla. Deniz gözündeki yaşları sildi. —Hadi, gel! Şimdi nedenini öğreniriz, dedi Deniz ve öfkeyle ayağa kalktı. —Deniz dur! Nereye? dedi Çiğdem şaşkınlıkla. 114 —Taymphzen’le yüzleşme zamanı geldi! İmparator Zeyrani’nin kardeşi olduğu belli. Sizin ilişkinize karışma hakkı yok onun! Her şey artık su yüzüne çıkmalı! dedi hızlı hızlı yürüyerek. —Deniz! Dur! Su yüzüne çıkacak bir şey yok! Şüphelerinin gerçekliğini kanıtlayan bir şey yok! Deniz! Öfkeyle hareket etmen yanlış sonuçlar doğurur! Deniz! —Acele et! dedi Deniz ve tüneldeki kapağı açtı. Bir hışımla içeri atladı. —Deniz? dedi odadaki herkes şaşkınlıkla. —Taymphzen! Konuşmalıyız! dedi Deniz bağırarak. Çiğdem odaya girmiş kapağı örtüyordu. —Deniz yalvarırım sakin ol, dedi Çiğdem. —“Taymphzen” dedim! —Seni dinliyorum. Benimle ne konuşacaksın? dedi Taymphzen gayet sakin bir halde. —Yalnız konuşun en azından, dedi Çiğdem yalvararak. Deniz öfkeyle Taymphzen’in üstüne yürüdü. Elymphsa Deniz’in önüne geçti. —Ne yaptığını sanıyorsun sen? Çıldırdın mı? dedi Elymphsa. —Bu işe karışma Elymphsa! —Karışırım! O bir Saybırfoniks! Benim için önemli biri! —Görümceni korumak istemen normal ama bu sefer bu işe karışma! dedi Deniz. —Ne? Ne demek istedin anlamıyorum, dedi Elymphsa. —Elymphsa? Senin o gıcık İmparator Zeyrani’yle bir ilişkin mi var? dedi Ezgi tiksinerek. Elymphsa şaşkınlıkla Deniz’e baktı. —Deniz! dedi Elymphsa öfkeyle. —Şimdi seni ilk ve son kez uyarıyorum. Bir daha Çiğdem ve Yaosh-hi’nin ilişkisine karışma! dedi Deniz. Çiğdem kızardı. Yaoshhi şaşkınlıkla Deniz’e baktı. —Üzgünüm, yanlış gördüklerimi söylemekten çekinmem! dedi Taymphzen sertçe. —Yanlış gördüklerin, öyle mi? Aynı abin gibisin! En azından o kardeşini öldürmeyecek kadar seven biri! Yazık ki sen abini öldürmeye kalkıyorsun. Benim yanlış olarak gördüğüm de bu! —Deniz? dedi Ezgi şaşkınlıkla. —Deniz ne yapıyorsun sen? dedi Elymphsa öfkeyle. —Tamam, bu kadar tartışma yeter. Tartışmanıza gerek yok! dedi Yaosh-hi Deniz ve Taymphzen’in arasına girerek. 115 —Hayır, var! Sence ne yapmalıyım Deniz? Abimi yaşatmalı mıyım? Onun Gampolja’ya yaptıklarını görmezden mi gelmeliyim? Onu öldürmek zorundayım, tamam mı? dedi Taymphzen öfkeyle. —Görmezden gelme! Ama bir insan nasıl olur da kardeşini hiç zorlanmadan öldürmekten bahsedebilir? Bu kadar duygusuz bir insanla aynı ekipte olmaktan utanç duyuyorum! —Benim için kolay mı sanıyorsun? Bu çok zordu! Abimin günden güne kötü kalpli bir insan olmasını seyrettim ben! Ailem pis işlere bulaştıkları için öldürüldü! Abim bu pislikten adımızı kurtarmaya gitti ve uzun süre gelmedi. Hayatımda en değer verdiğim insanın yokluğunu hissettim. Döndüğümde abim gitmişti, yerine İmparator Zeyrani geldi. Bana “abi” dememi yasakladı. Beni bir kafese hapsetti. Mutluluğum uçup gitti. Yıllarca onun eski haline dönmesini diledim, ama o daha da kötüleşti. İnsanlara zulmetti. Katliamlar yaptı. Bir Saybırfoniks olduğumu biliyordum. Görevimi de biliyordum. Abimin düzeleceğini bilsem sizinle savaşırdım ama o geri dönmeyecek. DÖNMEYECEK TAMAM MI? dedi Taymphzen ağlayarak. Odadaki herkes gözü dolmuş Taymphzen’e bakıyordu. —Onun dönmesini herkesten çok istemiyor muyum sanıyorsun? O dönmeyecek! Dönmeyecek, dedi Taymphzen sesi gittikçe kısılarak. —Bağışla beni. Düşüncesizce davrandım, dedi Deniz ve kapağa yöneldi. —Sorun değil Deniz. Böyle düşünmen normaldi. Çünkü ben kendimi anlatamadım, dedi Taymphzen. Deniz yukarı çıktı. Çiğdem de onun peşinden dışarı çıktı. —Elymphsa? dedi Ezgi şaşkınlıkla. Elymphsa öfkeyle çevresine bakındı ve dışarı çıktı. —Buna inanamıyorum. Taymphzen, Elymphsa ve İmparator Zeyrani arasında bir ilişki mi var? dedi Ezgi hayretle. —Evet, vardı, eskiden. Abim ailem öldükten sonra beni Elymphsa ile bırakıp gitmişti. İşte, abimin gittiği gün ikisinin ilişkisi bitti. Onun öncesinde çok mutlu bir ilişkileri vardı. —Ya inanamıyorum! dedi Ezgi bağırarak. —Doğrusu bende çok şaşırdım, dedi Yaosh-hi. —Ben Deniz’in bunu bilmesine şaşırıyorum, dedi Taymphzen düşünerek. —Sahi, o bunu nasıl biliyordu ki? dedi Ezgi şaşkınlıkla. —Elymphsa anlatmış olmalı, dedi Yaosh-hi. —Bunu nasıl ulu orta söyleyebilir? dedi Taymphzen öfkeyle. 116 —Bu Deniz’in huyu. İlk defa yapmıyor ki. Çiğdem’in bana olan duygularını da bir kavga sırasında söylemişti, dedi Yaosh-hi. —Ya onu bırakın da Elymphsa İmparator Zeyrani gibi tipsiz ve iğrenç birinden nasıl hoşlanabilir ki? Iyk! Elymphsa ne midesizmiş! dedi Ezgi tiksinerek. —Abim eskiden böyle değildi. —Hadi ya! Eskiden yakışıklı mıydı? Şimdi nasıl oldu da böyle tipsizleşti? Dur, sanırım anladım. Prenses Emothi’den tahtını alırken yüzü çok feci yaralandı ve estetikle bu hale geldi, dedi Ezgi ciddiyetle. —Dediklerinden hiçbir şey anlamadım. Ben sadece abimin eskiden çok daha iyi kalpli olduğunu söylemek istemiştim, dedi Taymphzen. —Hııı, yine de Elymphsa midesiz, dedi Ezgi ve yere oturdu. —DENİZ! BUNU NASIL YAPARSIN! KİMSEYE SÖYLEMEMELİYDİN! dedi Elymphsa öfkeyle bağırarak. —Üzgünüm Elymphsa, dedi Deniz sessizce. —ÜZGÜN MÜSÜN? Üzgün olman HİÇBİR ŞEYİ DEĞİŞTİRMİYOR! Senin yüzünden herkes öğrendi! —Sakin ol Elymphsa. Bu Deniz’in bir özelliği. Öfkelendiğinde ne yaptığını bilmiyor. Benimle kavga ettiğinde de Yaosh-hi’ye onu sevdiğimi söylemişti. Bende o zaman Deniz’e çok kızmıştım ama bu yaptığı sayesinde daha iyi şeyler oldu, dedi Çiğdem. —BU ÇOK FARKLI ÇİĞDEM! Bunu Zeyrani’ye söylemedi ki! —Bunu zaten saklayamayacaktın Elymphsa. Senin İmparator Zeyrani’den hoşlandığını Niyomphsin biliyordu. Taymphzen’in de bildiğine eminim. Açıkçası savaş sırasında bunun öğrenilmesindense şimdi öğrenilmesi daha iyi diye düşünüyorum, dedi Deniz. Elymphsa öfkeyle Deniz’in boğazına yapıştı. —Elymphsa! diye bağırdı Çiğdem. —Unutma, kavgamızı savaş bitince yapacağız, dedi Deniz. Elymphsa uzun süre öfkeyle Deniz’e baktı. Sonra ellerini Deniz’in boğazından çekti ve hızlıca oradan uzaklaştı. —Sana öfkeyle gitmemen gerektiğini söylemiştim ve Taymphzen’in yaralı bir yüreğinin olduğunu da söylemiştim, dedi Çiğdem. Deniz Çiğdem’e umursamazca bakıp üzerini düzeltti ve yürümeye başladı. Çiğdem Deniz’in yanına hızlıca geldi. 117 —Bugün Elymphsa’ya yardım edeceğini söylemiştin. Merak ettim, yardımın bu muydu? dedi Çiğdem gülümseyerek. Deniz güldü. —Yardımım bu değildi. Yardım etmeye çalıştığım şeyi yapabildiğimi de sanmıyorum. Bugün benim için çok kötü geçti. Biran önce uyumak istiyorum, dedi Deniz yavaş yavaş yürüyerek. —Anlıyorum. Bugün psikolojik olarak kötüydün. Biraz dinlenmek istemen normal, dedi Çiğdem anlayışla. —Çiğdem, biliyor musun? Bugüne kadar ben İmparator Zeyrani’ye hep bir görev olarak baktım. Yaosh-hi’nin ailesine yaptıklarını ve Yaosh-hi’nin hislerini öğrendiğimde İmparator’dan nefret etmeye başladım. Ama şimdi İmparator Zeyrani’nin sevenleri olduğunu da görüyorum ve bir insanın kendisini sevenlere ne kadar zarar verdiğini görüyorum. Bu yüzden ondan daha çok tiksiniyorum ama işin garip yanı İmparator Zeyrani’nin eskiden olduğu gibi iyi biri olmasını istiyorum. Bunun gerçekleşmesini Elymphsa ve Taymphzen’in acılarını dindirmek için istiyorum. Ne komik! Gerçekleşmeyecek bir şeyi istiyorum, dedi Deniz zoraki gülerek. —Sen çok iyi birisin Deniz. Herkes senin Elymphsa ve Taymphzen’den hoşlanmadığını düşünebilir ama ben ikisini de sevdiğini biliyorum. Yoksa böyle bir şeyi istemezdin. Yanılıyor muyum? dedi Çiğdem. Deniz gülümsedi ve geceyi geçirecekleri yere uzandı. —Bende İmparator Zeyrani’nin iyi olmasını isterdim ama ne yazık ki o ölmek zorunda. Elymphsa ve Taymphzen ne kadar üzülecek olursa olsun bunu yaptığımızda Gampolja sevinecek, özellikle de Yaosh-hi, dedi Çiğdem ve yere uzandı. —Bundan sonra Taymphzen’le de atışacağım sanırım, dedi Deniz bıkkın bir halde. —Boş ver! Azıcık sabret. İki hafta sonra Dünya’ya döneceksin ve Fuat da seni bekliyor olacak, dedi Çiğdem umut vererek. Deniz güldü. —Hıh! O da aylardır kayıp olan ve değişmediği için ayrıldığı nişanlısını bekleyecekti! Komik olma Çiğdem! Onun bir başkasını bulduğundan eminim. —Zannetmiyorum. Senin gibi harika bir insanı bırakacak kadar aptal değildir. —Ya aptalsa? dedi Deniz korkuyla. —Sanmam. Sen aptallardan hoşlanmazsın, değil mi? dedi Çiğdem gülümseyerek. Deniz güldü. 118 —Bakalım Dünya’ya dönecek miyiz? dedi Deniz efkârla. —Merak etme. Her şey güzel olacak. Sence bu görev bittikten sonra da görüşebilecek miyiz? —Tabii ki. Sen benim kardeşimsin, elbette görüşeceğiz. —Fuat’la düğününüze gelmek isterim, dedi Çiğdem utanarak. —Olursa inan bana seni çağırırım. Bende sen ve Yaosh-hi’nin düğününe gelmek isterim, dedi Deniz gülerek. —Dur hele. Ben daha çok küçüğüm. Liseye gidiyorum. Evlenecek çağda değilim, dedi Çiğdem kızararak. —Bir gün o yaşa geleceksin ama, dedi Deniz gülerek. Çiğdem daha çok kızardı. —Çiğdem, benim hiç kardeşim yoktu biliyor musun? Ben evin tek çocuğuydum. Sen benim gerçekten kardeşim oldun. Teşekkür ederim, dedi Deniz sakince. Çiğdem Deniz’e bakıp gülümsedi. —Sende benim ablam olduğun için teşekkür ederim, dedi Çiğdem ve uzanıp yıldızları izlemeye başladılar. Sabahleyin Elymphsa öfkeyle ahırda çalışıyordu. Niyomphsin ahıra girdi ve şaşkınlıkla Elymphsa’ya baktı. Elymphsa’nın dudakları kıpır kıpırdı. Sürekli bir şeyler mırıldanıyordu. Niyomphsin gülümsedi. —Elymphsa? Hayrola? Neden kendi kendine mırıldanıyorsun? dedi Niyomphsin. —Şarkı söylüyorum, dedi Elymphsa öfkeyle. —Hımm, halk şarkılarının bu kadar öfkeli söylendiğini bilmiyordum, dedi Niyomphsin gülerek. Elymphsa öfkeyle Niyomphsin’e baktı ve yerleri temizlemeye devam etti. Niyomphsin Elymphsa’ya yavaşça yaklaştı. Elymphsa’nın yerleri temizlemekte kullandığı süpürgeyi sapından tuttu. —Dünden beri çok öfkelisin. Şehirde bir şey mi oldu? —Bir şey olduğu yok. Süpürgeyi bırak! —Elymphsa, seni tanıyorum. Bir şey olmuş, sorun ne? —Saybırfonikslerle ilgili bir şey. Seni ilgilendirmez! dedi Elymphsa öfkeyle. —Deniz mi? dedi Niyomphsin anlayışla. Elymphsa şaşkınlıkla Niyomphsin’e baktı. —Sen Deniz’i nereden biliyorsun? dedi korkuyla. 119 —Hey, korkmanı gerektirecek bir şey yok. Onunla anlaşamadığınızı biliyorum. Sorun o mu? dedi Niyomphsin anlayışla. Elymphsa kafasını salladı. —Ne olduğunu anlat bana. —Yapamam! —Neden? Biz dost değil miyiz? —Üzgünüm, senin duygularını bilerek sana yakın davranamam, dedi Elymphsa süpürgenin sapını sımsıkı tutarak. —Elymphsa, sana olan sevgimi unut, dedi Niyomphsin ciddiyetle. —Ne? dedi Elymphsa şaşkınlıkla. —Seni üzmek istemem Elymphsa. Deniz haklıydı. Sen çok yara aldın. Zeyrani seni çok yaraladı ve onun açtığı yaraları bırak beni Zeyrani bile iyileştiremez. Sen Zeyrani’yi hayatına sokmak istemezken beni hayatına sokmanı düşünmek ahmaklık olur. Dostun olarak kalmak istiyorum Elymphsa. Senin mutlu olman için seni unutmaya çalışacağım, dedi Niyomphsin içtenlikle. Elymphsa şaşkınlıkla Niyomphsin’e baktı. —Bu söylediklerin… Niyomphsin… Lütfen dostum olarak kal, dedi Elymphsa güçlükle. Niyomphsin gülümsedi. —Hep öyle kalacağım Elymphsa. —“Deniz haklıydı” dedin. Sen Deniz’i nereden tanıyorsun söyle bakalım. Yoksa atlarını Dünya’ya da mı pazarlıyorsun? dedi Elymphsa neşeyle. —Deniz dün sen yokken buraya geldi. —NE? diye çığlığı bastı Elymphsa. —Bu kız ne yapmaya çalışıyor? dedi Elymphsa öfkeyle düşünerek. —Senin hislerini çok iyi anladığını söyledi. Seni rahat bırakmamı da söyledi. Seni Zeyrani’nin bile iyileştiremeyeceğini söyledi. Çok zor günler geçirdiğini, seninle anlaşamadığını söyledi. —Doğru, onunla hiç tartışmadan konuşmuşluğumuz yoktur. Ama neden seninle konuştuğunu anlayamıyorum, dedi Elymphsa şaşkınlıkla. —Sen onunla anlaşamadığın halde ona sırrını açmışsın. Anlattıkların onun huzurunu kaçırmış ve sana yardım edebileceğini düşünmüş. Deniz çok iyi bir insana benziyordu. Harika konuşuyor. Senin gibi çok sert bir kız ama fark ettim ki o da yaralı. Çünkü o “En değer verdiğin kişi seni üzdüğünde artık üzülmekten korkar olursun. Bu yüzden kendine bir duvar örersin. Hayatına kimsenin girmesine 120 izin vermezsin, ona bile. Çünkü o seni üzmüştür” dedi. O da yaralı ve seni bu yüzden çok iyi anlıyor, dedi Niyomphsin. —Sana bunları o mu söyledi? dedi Elymphsa şaşkınlıkla. —Evet. Yoksa söyleyemez mi? —Söyleyemez. Onu aylardır tanıyorum. Bir nişanlısı olduğunu iki gün önce öğrendim. Nişanlısından ayrılmış, sana söylediklerinden onun için ne kadar üzüldüğünü anlayabiliyorum. Ama Saybırfonikslerden kimseyle bunları konuşmazken gelip bunları seninle konuştu, üstelik benim mutlu olmam için bunu yaptı, dedi Elymphsa şaşkınlıkla. —Buraya geldiğini sana söylememi istemedi ama dostumdan bir şey saklamamam gerektiği için sana bunları söyledim. —İyi ki söyledin Niyomphsin. Tekrar dostum olduğun için teşekkür ederim, dedi Elymphsa ve gülümsedi. Niyomphsin süpürgeyi bıraktı. Elymphsa ahırdaki işlerine devam etti. —Hâlâ efsaneyi öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum, dedi Taymphzen inatla. —Efsaneyi öğrenmemiz bir şeyi değiştirmeyecek. Nasıl olsa bildiğimiz gibi savaşacağız, dedi Deniz umursamazlıkla. —Efsaneyi bilip ona göre önlem almalıyız. Aksi takdirde öleceğiz, dedi Taymphzen. —Eski dili biliyor musun Taymphzen? dedi Deniz ukalaca. —Hayır ama… —Bilmediğine göre efsaneyi çeviremeyiz, çünkü kimse bilmiyor. İmparator Zeyrani’nin kendisine çevirttiği kopyasına esaret döneminde ulaşsaydın şimdi bu konuşmayı yapmak zorunda kalmazdık, dedi Deniz ve sustu. Taymphzen öfkeyle Deniz’e baktı. —Efsaneyi İmparator’dan aşırmayı önerdiğimde herkes bunun yanlış olduğunu söyledi, dedi Çiğdem. —Bu çok tehlikeli! Tehlikeye girmeye de değmez! dedi Yaosh-hi. —Tanrım, burada esir kaldım. Dışarıdaki yakışıklılarla birlikte olmak varken burada aptal bir efsaneden bahsediyoruz, dedi Ezgi sıkılmış bir halde. —Hıh! Dünyasız bir Saybırfoniks’den ne beklersin ki? Onun dünyası olsa biraz ilgili ve duygulu olurdu, dedi Taymphzen Deniz’e bakarak. Deniz öfkeyle Taymphzen’e baktı. —Sen bana “dünyasız” diyemezsin! Çünkü ben Dünyasız Saybırfoniks değilim! dedi bağırarak. 121 —Deniz? dedi Çiğdem şaşkınlıkla. —Ben hangi Saybırfoniks olduğumuzun önemli olmadığına inanıyorum. Bu nitelikler sadece bizim bulunmamızı kolaylaştıracak şeyler. Bir arada olduğumuza göre bunların hiç önemi yok, dedi Deniz ve odanın kapağı açılıp içeri Elymphsa girdi. Deniz “yine mi?” dercesine baktı. —Hangi Saybırfoniks olduğumuz çok önemli Dünyasız Saybırfoniks! dedi Taymphzen. Deniz öfkeyle yumruğunu sıktı. —Sana dedim, ben Dünyasız Saybırfoniks değilim! Benim bir dünyam var! Bana sadece Çiğdem ve Ezgi “dünyasız” diyebilir. İkisinin daha çok düşünmemesi için bunu kabul ettim! Çiğdem ve Ezgi birbirlerine şaşkınlıkla baktılar. —Sen Dünyasız Saybırfoniks’sin. Dünyasız! Dünyasız! —Seni! —Dünyasız! —YETER! diye bağırdı Elymphsa. Deniz ve Taymphzen Elymphsa’ya baktılar. —Taymphzen! Görmüyor musun? Deniz kendisine “dünyasız” denmesinden hoşlanmıyor. Küçük çocuk gibi davranma lütfen. Yaşın küçük biliyorum. Ama Deniz senden büyük, lütfen ona saygılı davran, dedi Elymphsa. Taymphzen şaşkınlıkla Elymphsa’ya baktı. —Haklısın. Özür dilerim Deniz, dedi Taymphzen. Deniz şaşkınlıkla Elymphsa’ya baktı. —Elymphsa? Sen iyi misin? —Gayet iyiyim Deniz. Sorduğun için teşekkür ederim, dedi Elymphsa. —Dün için kızgın olacağını sanıyordum, dedi Deniz çekinerek. —Bugün neşemi hiçbir şey bozamaz. Eski dostumu kaybetmedim. Niyomphsin’le çok iyi anlaşıyoruz, dedi Elymphsa ve Deniz’e göz kırptı. Deniz şaşkınlıkla Elymphsa’ya baktı. —Anladı mı acaba? diye içinden geçiriyordu. —Sanırım yardım edebildin, dedi Çiğdem Deniz’e fısıldayarak. —Ne? Hiç sanmıyorum, dedi Deniz ve gülümsedi. Dört gün sonra Saybırfoniksler ve Yaosh-hi yeraltındaki odada oturuyorlardı. Yaosh-hi’nin yüzüğü parladı ve Prenses Emothi’nin yüzü odaya yansıdı. —Prenses Emothi? dedi Taymphzen neşeyle. 122 —Tapınaklara gitmenizin vakti geldi. Sizi oraya ışınlayacağım. Ama öncelikle oraya geliyorum, dedi Prenses Emothi ve yüzüğün ışığıyla birlikte yok oldu. Sonra odada Prenses Emothi belirdi. —Vay canına! Ne güzel! dedi Çiğdem sevinçle. —Artık gidelim, dedi Prenses Emothi. —Gitmeden önce, Yaosh-hi, bana bir tane fotoğraf makinesi oluştursana, dedi Ezgi. —Ne? O dediğin nasıl bir şey? dedi Yaosh-hi Çiğdem’e bakarak. Anlamadığı yüzünden belli oluyordu. —Şimdi, şöyle… —Bu oyun değil Ezgi! Şimdi tapınaklara gidin. Dikkatli olun, dedi Deniz elini Ezgi’nin omzuna koyup. —Çok dikkatli olun, size ihtiyacımız var, dedi Elymphsa. —Merak etmeyin iki gün içinde döneriz, dedi Taymphzen. —Kendinize iyi bakın, dedi Çiğdem. —Oradaki erkeklere asılayım deme, dedi Yaosh-hi gülerek. Ezgi gülümsedi. —Şimdi ellerinizi bana verin, dedi Prenses Emothi. Taymphzen ve Ezgi Prenses Emothi’nin elini tuttular. Birkaç saniye içinde yok oldular. —Umarım iyi olurlar, dedi Çiğdem. —İyi olacaklarından eminim, dedi Yaosh-hi Çiğdem’e gülümseyerek. Taymphzen, Ezgi ve Prenses Emothi bir dağın üstünde ortaya çıktılar. —Şu yönde ilerleyin. Dağı aşınca tapınakları göreceksiniz. Yarın sizi almaya geleceğim. Burada buluşuruz, dedi Prenses Emothi ve yok oldu. Taymphzen Prenses Emothi’nin tarif ettiği yöne doğru yürümeye başladı. —Taymphzen, dur, dedi Ezgi. —Ne oldu? —Biraz makyaja ihtiyacımız var, dedi Ezgi bilmiş bilmiş. —Ne? Makyaj mı? dedi Taymphzen anlamayarak. —Evet, makyaj. Bizi uzaktan gören biri bir haftadır yol yürüdüğümüze inanmaz. Bu yüzden daha inandırıcı olmalıyız, dedi Ezgi ve saçlarını dağıttı. —İğrenç olsa da yapmak zorundayım, dedi ve tiksinerek başından aşağı toprakları dökmeye başladı. 123 —Ezgi, sen? dedi Taymphzen şaşkınlıkla. —Hadi, durma, sende aynını yap, dedi Ezgi ve ayakkabılarını çıkardı. Taymphzen’de isteksizce Ezgi’nin yaptıklarını yaptı. Ezgi ayakkabılarını yere sürtüp eskitmeye çalıştı. Mızıldanarak: —Bunlara ne kadar para saymıştım ben, dedi. Hazırlanmaları bittikten sonra Prenses Emothi’nin dediği yönde ilerlediler. Dağın tepesine vardıklarında Ezgi Taymphzen’in koluna girdi. Eliyle başını tutmaya başladı. Gözlerini sımsıkı kapadı. —Ezgi, iyi misin? Tapınağın güzelliğine bakmayacak mısın? dedi Taymphzen şaşkınlıkla. —Hı, baktım, baktım, güzelliği benim başımı döndürdü, dedi Ezgi alay ederek. —Ezgi, neyin var? —Yüksekten korkarım. Beni sen indireceksin. Şimdi burada Deniz olsaydı gözümü açıp kapayana kadar beni aşağı indirirdi. Deniz! dedi Ezgi. Deniz sağ kulağını tuttu. —Kulağım çınlıyor, dedi. —Sağ mı sol mu? dedi Çiğdem neşeyle. —Sağ. —Biri seni iyi anıyor Deniz. —Siz neyden bahsediyorsunuz? dedi Elymphsa şaşkınlıkla. —Dünyada böyle bir inanç vardır. Sağ kulağın çınlıyorsa biri seni iyi, sol çınlıyorsa kötü anıyordur. Böyle derler, dedi Çiğdem. —Ben buna inanmam. Ki zaten beni iyi anacak insanların olduğunu da sanmıyorum, dedi Deniz ve somurttu. Birkaç dağın arasındaki yemyeşil vadiye Ezgi ve Taymphzen güçlükle indi. Ezgi gözlerini açtı ve sevinçle çevreye baktı. —Çok güzel bir yermiş. Ama tapınaktan geriye pek bir şey kaldığı söylenemez, dedi Ezgi neşeyle. —Burası yıkılmadan kalan nadir yerlerdendir. Burası yapıldığında da böyleymiş, dedi Taymphzen ciddiyetle. —Hımm, dedi Ezgi küçümseyerek. Taymphzen ve Ezgi tapınağa doğru ilerlediler. Çevre kalabalıktı ve insanların çoğu saçı başı dağılmış toz toprak içindeydi. Taymphzen insanlara baktı. Sonra Ezgi’ye dönüp: 124 —Haklıymışsın, dedi. —Ben her zaman haklıyımdır, dedi Ezgi ve tapınan insanların arasına katıldı. Neokhlantüs’de Taymphzen’le odada tapındıkları şekilde insanlar tapınıyorlardı. Ezgi çevreye bakıp gülmemek için kendini zor tuttu. —İnsanlar topluca bunları yaptığında daha komik görünüyorlar. He he, dedi Ezgi içinden. Çevreyi incelemeye başladı ve aniden durdu. Dağın ilerisinde iki tane asker gördüğünden emindi. Ezgi sessizce Taymphzen’in kulağına yaklaştı ve: —Askerler burada, dağdalar, dikkatli ol, dedi yarım ağız. Taymphzen ibadetini yaparken çevreye yavaşça baktı ve askerleri gördü ama görmemiş gibi yapıp ibadetine devam etti. —İmparatorum, prenses Taymphzen ve kölesi eski tapınağa varmışlar. Ama tuhaf bir durum var ki onları yol boyunca kimse görmemiş. Sadece tapınakta görmüşler, dedi askerlerden biri çekinerek. İmparator Zeyrani kaşlarını çattı. —Anladım, demek ki ışınlanmışlar, demek ki Emothi yanlarında. Demek bana tuzak kuruyorsun prenses. Yakında göreceğiz. Askerleri bir savaşa hazır bulundurun! Çevre köylerdeki askerleri buraya çağırın. Onlara burada ihtiyaç olacak, dedi İmparator Zeyrani sinsice. —Ah, yoruldum artık, dedi Ezgi ve kendini yere attı. Taymphzen usulca Ezgi’nin yanına oturdu. —Sence neden buradalar? Dikkatli olmalıyız, dedi Taymphzen endişeyle. —Merak etme, bizi gözetleyeceklerini biliyordum zaten. Hayatımda hiç bu kadar ibadet etmemiştim. Gerçi yaptığınıza ibadet denir mi bilemiyorum ama, dedi Ezgi sessizce. Sonra gülümsedi. —Ah, ah! Şimdi Deniz burada olsaydı onunla ne güzel şu yapılanların saçmalığından bahsederdik ve sıkılmazdım, dedi Ezgi ve uzaklara baktı. Taymphzen bozulmuş bir halde Ezgi’ye baktı. —Onu çok mu seviyorsun? —Kimi? —Deniz’i. Ezgi Taymphzen’e “şimdi anlaşıldı” dercesine baktı. Sonra imalı imalı baktı. —Çok, dedi ve güldü. Taymphzen sinirle çevreye baktı. 125 —Deniz’le ben hiç tartışmadım desem yalan olmaz. Deniz aslında uysal biridir. Üzerine gitmezsen sana bulaşmaz. Ben ona aşkı konusunda sorular sorunca bana da ters davranmıştı. Ama genel olarak iyidir. Çok koruyucu bir kişiliği var. Sert olması da aslında onun savunma tekniği, dedi Ezgi ilgiyle Taymphzen’e bakıp. —Savunma tekniği mi? Nasıl yani? —Yani sorunlardan kaçış yolu o. Deniz’i öfkeli görürsen, sertse bil ki çok sorunu var, çok acı çekiyor. Ona “dünyasız” dememize izin verme nedenini düşünelim istersen. Sırf kafamız karışmasın diye bunu yapıyor. Gerçi buna bizi susturmak için “evet” deyip geçiyor olarak da bakabiliriz. Ama biliyorum ki o iyi biri. —Çiğdem’le o çok iyi anlaşıyor. Bundan rahatsız olmuyor musun? —Yoo, niye rahatsız olayım ki? Sonuçta aynı şeyleri ben yaşasaydım ben de Çiğdem’le daha samimi olurdum, benle değil, dedi Ezgi uzaklara bakarak. —Ne yaşadılar ki? dedi Taymphzen şaşkınlıkla. —Beni almaya geldiklerinde ikisi birbirine espri yapacak kadar iyi anlaşıyorlardı. Deniz benden önce Çiğdem’i tanıdı. Sonra Çiğdem Deniz’le Elymphsa’nın kavgasında aralarına hiç düşünmeden girerdi. Sözleriyle Deniz’i korurdu. Bir gün Deniz adadaki dağdan aşağı düşmüştü. O zaman ben yükseklik korkum olduğundan aşağı inemedim, Çiğdem Deniz’i kurtarmaya gitmişti. Son olarak da onlar şu anda birlikte kalıyorlar ve kendilerini kardeş olarak tanıtıyorlar. Onların daha samimi olması normal. Ama Deniz’in bana değer verdiğini de biliyorum. Başıma bir şey gelecek olsa hiç çekinmeden Çiğdem için ne yapıyorsa aynını bana da yapacaktır, Elymphsa’ya da, sana da. —Hiç sanmıyorum. —Çünkü onu henüz tanımıyorsun, dedi Ezgi ve uzandı. —Hadi, artık dinlenelim. Yarın buradan gideceğiz, dedi Taymphzen ve Ezgi’nin yanına uzandı. Ertesi gün uyandıktan sonra geldikleri dağa yöneldiler. —Askerleri göremiyorum, dedi Taymphzen endişeyle. —Bende göremiyorum. Belki tapınaktadırlar, dedi Ezgi gülümseyerek. —Niyeyse çok kötü hissettim kendimi. Bir şeyler yolunda değil gibi hissediyorum. —Sakin ol, birazdan güvende olacağız, dedi Ezgi ve dağdan Taymphzen’in koluna girip aşağıya indi. Aşağıya vardıktan birkaç 126 saniye sonra Prenses Emothi ortaya çıktı ve onları Yaosh-hi’nin kaldığı odaya ışınladı. Onlar odaya ışınlandığında odadaki herkes uyuyordu. —Deniz? Çiğdem? Elymphsa? Siz burada mı kaldınız? dedi Ezgi şaşkınlıkla. Herkes güçlükle uyandı. —Hımm, akşam sohbete dalmışız, dedi Deniz gözlerini ovuşturarak. —Şaka yapıyor, sizin için çok endişelendik, dedi Elymphsa. —Sağ salim dönmenize sevindim, dedi Çiğdem neşeyle. —Size oradan bir şey getirmek isterdim ama hiç hediyelik eşya dükkânı yoktu, dedi Ezgi. —Buna gerek yok ki, dedi Çiğdem gülümseyip. —Ezgi, oraya giderken gerçekten de orada hediyelik eşya dükkânı bulabileceğini mi düşündün? dedi Deniz alay ederek. —Yok, olmayacağını biliyordum zaten. Bizim dünyamız daha gelişmiş canım. Öyle önemli yerlerde adım başı bulunurdu. Ah! Dünya’yı özledim, dedi Ezgi iç çekerek. —Ben de, dedi Deniz. —Sen nişanlını özlemişsindir, dedi Ezgi sırıtarak. —Hıh! Bu konuşmayı yapmayı reddediyorum, dedi Deniz sertçe. —Bunları boş verin. Planımızı tekrarlamalıyız. Bir hafta sonra olacakları düşünmeliyiz, dedi Prenses Emothi. —Şimdi, Ezgi ve ben Neokhlantüs’e girdikten sonra siz de gelirseniz bu iş hızlı olur. Böyle bir saldırı beklemediklerinden başarma ihtimalimiz daha yüksek olur, dedi Taymphzen. —Tamam, öyle yaparız o zaman, dedi Elymphsa. —Yine de çok dikkatli olmalıyız, dedi Deniz. Bir hafta sonra Taymphzen ve Ezgi Neokhlantüs’e doğru yürüyorlardı. Diğerleri de onları takip ediyorlardı. Taymphzen ve Ezgi Neokhlantüs’ün önüne geldiğinde askerler Taymphzen ve Ezgi’nin çevresini sardı. —Bu kalabalık da ne? Neler oluyor? dedi Yaosh-hi şaşkınlıkla. Bir yandan da askerleri sayıyor gibi duruyordu. —Sanki geleceğimizi önceden biliyorlarmış gibi duruyorlar, dedi Çiğdem endişeyle. —Sakin ol. Taymphzen bir prenses, tabii ki çevresine toplanacaklar, dedi Elymphsa. 127 —Şimdi, içeri girmek için Taymphzen’in dışarı çıkmasını mı bekleyeceğiz? dedi Deniz. —Öyle gibi görünüyor, dedi Yaosh-hi. —Taymphzen’i bekleyemeyiz. Eğer beklersek Ezgi ölür. Zeyrani bugün olacağını belli ki biliyor, dedi Prenses Emothi ciddiyetle. —İmparator sizin için çok endişelendi. Bu yüzden bize siz gelince sizi kendisine götürmemizi istedi, diye açıkladı asker. Asker Taymphzen ve Ezgi’yi İmparator Zeyrani’nin yanına götürdükten sonra odadan çıktı. Odadaki bütün askerler yavaş yavaş odadan çıkıyordu. Ezgi şüpheyle çevresine bakındı. —Senin için çok endişelendim prenses, dedi İmparator Zeyrani ve Taymphzen’e sarıldı. —Bütün hafta boyunca ne için dua ettin? Ölmem için mi? dedi Zeyrani ve Taymphzen’in boynuna kılıç dayadı. Taymphzen’in yüzünü Ezgi’ye döndürdü. Ezgi önce şaşkınlıkla sonra öfkeyle baktı. —Güzel plandı, kabul etmeliyim, ama çok amatörce, dedi Zeyrani gülerek. —Prenses, yoksa “hain” mi demeliyim? Senden bunu hiç beklemezdim. Senin için yaptıklarımdan sonra bütün bu yaptıklarını hak etmediğimi düşünüyorum. Saybırfonikslerden biri olduğunu öğrendiğim halde seni öldürmedim. Senin mutluluğun için uğraştım. Bedeli bu muydu? dedi Zeyrani öfkeyle. —Sen kendi mutluluğunu düşündün, benimkini değil! dedi Taymphzen ve hançerine uzandı. Hançeri hızlıca Zeyrani’ye sapladı. Hançer Zeyrani’nin içinden geçti. Taymphzen’in kolu Zeyrani’nin içinden geçmişti. Zeyrani gülümsedi. Vücudu hayalet gibi saydam görünüyordu. Zeyrani’nin kolu normal görünümündeyken Taymphzen’i havaya kaldırdı ve kılıcını Taymphzen’in içinden geçirdi. Ezgi’nin bu durumda yapabileceği hiçbir şey olmadığından olanları sadece öfkeyle izliyordu. Zeyrani kılıcını Taymphzen’in içinden çıkardı ve Taymphzen’i uzağa fırlattı. —Şimdi sıra sende! Düşünüyorum da senin gibi güzel birinin ölecek olması çok yazık. Belki de ölmeden önce… —Bunu anca rüyanda görürsün! diye öfkeyle bağırdı Ezgi ve kılıcını İmparator Zeyrani’ye doğrulttu. Zeyrani güldü. —Dışarı çıkamazsın güzelim. Arkadaşlarında sana yardıma gelemez, dedi Zeyrani zevkle. 128 —Ölümü çoktan hak ettin pis sapııııık! diye bağırdı Ezgi ve İmparator Zeyrani’yle savaşmaya başladı. —Hey! Aradığınız kişi burada! dedi Yaosh-hi askerlere yaklaşarak. —Ve de burada! dedi Prenses Emothi. Askerler hemen kılıçlarını çektiler. Prenses Emothi’ye saldırmak istemeyen askerler Yaoshhi’ye, diğer askerler de Prenses Emothi’ye yöneldi. Elymphsa görünmez olup Neokhlantüs’e girdi. Deniz sıçrayarak Neokhlantüs’ün içine girdi. Çiğdem de koşarak içeri girmeye çalıştı fakat içeri girmeye çalışırken bir grup asker Çiğdem’e tutundu ve Çiğdem’in koşma hızıyla yerde sürüklendiler. Çiğdem askerlerden kurtulup İmparator Zeyrani’yi aramaya başladı. Bu sırada Taymphzen dışarı çıkmış askerlerle savaşmaya başlamıştı. Deniz ve Elymphsa İmparator Zeyrani’nin yanına geldiklerinde Zeyrani Ezgi’yle savaşıyordu. Ezgi daha fazla direnecek gibi görünmüyordu. Deniz kaşlarını çattı ve koşarak Zeyrani’nin arkasından saldırmaya hazırlandı. Fakat Zeyrani attığı bir tekmeyle Deniz’i uzaklaştırdı. Deniz acıyla yerde kıvranırken Elymphsa görünmez haliyle Zeyrani’ye saldırdı. Zeyrani Elymphsa’yı da tekmesiyle uzaklaştırdı. Elymphsa görünür olup yerde kıvranmaya başladı. Zeyrani tek eliyle Ezgi’yi boğazından yakalayıp havaya kaldırdı ve onun boğazını sıkmaya başladı. —Buraya hiç gelmemeliydin Elymphsa! Saybırfoniks olduğunu öğrendiğimde seni öldürmeliydim, dedi Zeyrani yerde kıvranan Elymphsa’ya acıyarak bakıp. Ezgi hâlâ Zeyrani’nin elinden kurtulmaya çalışıyordu. —O adayı benden almasan şimdi burada olmazdım, dedi Elymphsa nefretle ve Zeyrani’ye yöneldi. Zeyrani bıkkın bir halde Elymphsa’ya baktı. Elymphsa öfkeyle Zeyrani’ye koştu ve kılıcını havaya kaldırdı. Zeyrani Elymphsa’yı eğlenerek izledi. Sonra kendini saydam yaptı. Elymphsa hızla Zeyrani’nin içinden geçip uzaklaştı. Zeyrani güldü ve Ezgi’nin boğazını sıkmaya devam etti. Çiğdem odaya girdi ve şaşkınlıkla olanlara baktı. Sonra kılıcını çekip Zeyrani’ye saldırdı. Çiğdem’in kılıcı Zeyrani’nin içinden geçti. Zeyrani Ezgi’yi duvara hızla fırlattıktan sonra Çiğdem’e yöneldi. Ezgi duvara çarpmanın etkisiyle bayıldı. Zeyrani kılıcını Çiğdem’e doğru hızlıca sallıyordu. Çiğdem Zeyrani’nin darbelerinden kurtulmakta zorlanıyordu. Elymphsa Çiğdem’e yardıma geldi. Fakat 129 Zeyrani kendini saydam olarak bıraktığından kılıçlar onun içinden geçiyordu. Deniz yerden güçlükle ayağa kalktı. Zeyrani kılıcını Elymphsa’ya doğrulttu ve kılıcını Elymphsa’nın karnına soktu. —Elymphsa! diye bağırdı Deniz ve Zeyrani’ye yöneldi. Zeyrani kılıcını Elymphsa’nın karnından çıkarıp kılıcının arkasıyla Deniz’e vurdu. Sonra Deniz’e tekme atıp onu uzaklaştırdı. Çiğdem’i de tekmeleyip uzaklaştırdıktan sonra Zeyrani elindeki kılıcı Elymphsa’ya doğrultarak yaklaştı. —Zeyrani, dedi Elymphsa acıyla. —Bir şey yapmalıyım! Herhangi bir şey! Ama tüm hamlelerimi biliyor. O zaman içimden geçeni yapmamalıyım, dedi Çiğdem içinden ve ayağa kalktı. —Yanlış yaptın Elymphsa. Okulu kapattığımda normal bir kız olmalıydın, dedi ve kılıcını havaya kaldırdı. Aniden Zeyrani arkasına doğru hızlıca uzaklaşmaya başladı. —Ne? Ne oluyor? diyebildi. Çiğdem Zeyrani’yi sımsıkı tutmuş oradan uzaklaştırıyordu. —Çiğdeeeeem! diye bağırdı Deniz ve güçlükle ayağa kalkıp sıçrayarak onların yanına gitti. —Aptal! dedi Zeyrani ve Çiğdem’i tutup uzağa savurdu. Çiğdem hızlıca ayağa kalktı ve Zeyrani’yle savaşmaya devam etti. Zeyrani kılıcıyla Çiğdem’i yaralamaya çalıştı. Çiğdem kılıcıyla Zeyrani’nin kılıcını durdurdu. Zeyrani kılıcına güçlü bir şekilde dayandı. Çiğdem kılıcıyla daire çizip kılıcı uzaklaştırmaya çalıştı ama gücü yetmedi. Zeyrani kılıcıyla daire çizip Çiğdem’in kılıcını uzağa fırlattı. Sonra da kılıcını Çiğdem’e saplamak için öne atıldı. Çiğdem’le Zeyrani’nin arasına Deniz sıçrayıp girdi. Sonra da Zeyrani’yle savaşmaya başladı. Elymphsa güçlükle hareket etti. Emekleyerek Ezgi’nin yanına gitti. —Ezgi! Uyan! Hadi kalk! Ezgi! Bizim birlikte olmamız gerekiyor Ezgi, dedi Elymphsa ve Ezgi’yi sarsmaya devam etti. Ezgi uzun bir süre sonunda gözlerini güçlükle açtı. —E- öhö öhö- E-Ely-Elymphsa? —Evet, benim. Hadi. Diğerlerinin yanına gitmeliyiz, dedi Elymphsa karnını tutarak. —Se-öhö-sen yaralı-sın, dedi Ezgi endişeyle. 130 —Endişelenme. Diğerlerine yardım etmeliyiz, dedi Elymphsa ve Ezgi ile Çiğdem’in koştuğu yere doğru yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Prenses Emothi, Taymphzen ve Yaosh-hi dışarıdaki askerleri yok etmişlerdi. Üzerlerindeki yaralarla güçlükle Neokhlantüs’e girdiler ve diğerlerini aramaya başladılar. O sırada Elymphsa ve Ezgi’yi buldular. —Elymphsa! İyi misin? dedi Taymphzen endişeyle. —İyiyim, endişelenme, dedi Elymphsa güçlükle. —Ezgi, sen iyi misin? —Ko-konuşmaz-sam öhö iyiyim, dedi Ezgi güçlükle. —Diğerleri nerede? dedi Yaosh-hi endişeyle. —Oraya koştular, dedi Elymphsa. Yaosh-hi hızlıca o yöne koştu. Prenses Emothi ve Taymphzen Elymphsa’nın yürümesine yardımcı olmaya çalıştılar. —Beni öldüremezsin aptal! dedi Zeyrani küçümseyerek. —Seni tek başıma öldüremeyeceğimin farkındayım! Değer verdiğin herkese zarar verdin geri zekâlı! Ama ne olursa olsun Çiğdem’i öldürmene izin vermeyeceğim! dedi Deniz. Zeyrani zevkle Deniz’e baktı. Uzun süre savaştıktan sonra Deniz iyice güçsüz düştü. —Deniz? dedi Çiğdem ürkekçe. Sonra kılıcını sımsıkı tutup Zeyrani’ye yöneldi. —Bu işe karışma Çiğdem! dedi Deniz ve o sırada Zeyrani kılıcını Deniz’in omzuna soktu. —Deniz! diye çığlık attı Çiğdem gözlerinden yaşlar boşalarak. Deniz Zeyrani’ye şaşkınlıkla baktı. Zeyrani zevkle Deniz’e baktı. Deniz kaşlarını çattı ve geriye doğru sıçrayıp kılıcı vücudundan çıkardı. Tek eliyle omzunu tuttu. Omzundan kanlar akıyordu ve bu Deniz’i daha da güçsüzleştiriyordu. —Haaaaa! diye bağırarak Deniz yukarı sıçrayıp Zeyrani’ye saldırdı. Zeyrani saydam olup Deniz’in kılıcının içinden geçmesine izin verdi. Sonra kendi kılıcını Deniz’in karnına sapladı. Deniz’in ağzından kanlar aktı. —Hayııır! DENİİİİZ! diye inledi Çiğdem ve Zeyrani’ye saldırdı. Zeyrani kılıcını Deniz’in karnından çıkarıp Çiğdem’e doğrulttu. Çiğdem’le Zeyrani savaşırken Zeyrani Çiğdem’in kılıcını ondan uzaklaştırdı. Çiğdem kılıcını almak için uzandığında Zeyrani 131 Çiğdem’in kılıcına bastı ve kılıcını ona doğru salladı. Çiğdem kılıçtan hızlıca kaçmaya çalışırken Zeyrani’nin kılıcı Çiğdem’in sırtını kesti. Çiğdem acıyla bağırıp yere yıkıldı. Zeyrani gülümseyerek Çiğdem’e yaklaştı. —Hıh! Siz kendinizi ne sanıyordunuz anlamıyorum! Merak ediyorum da bana karşı koyacak gücü nereden buluyorsunuz? dedi Zeyrani alay ederek. —Sana saldıracak gücü değer verdiğim insanlara verdiğin zarardan buldum, dedi Çiğdem güçlükle. —Aptal! dedi Zeyrani ve kılıcını Çiğdem’e saplamak için havaya kaldırdı ve kılıcını hızla indirdi. Çiğdem’le Zeyrani’nin arasında bir ışık çaktı ve kılıç ışığı yardı. Işık yavaş yavaş söndü ve her yerin kan içinde olduğu görüldü. Çiğdem gözlerini sımsıkı kapamıştı. Korkuyla gözünü açtı ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Yaoshhi Çiğdem’in önüne geçmişti ve Zeyrani’nin kılıcı Yaosh-hi’nin içine girmişti. —YAOSH-Hİİİİİ! diye feryat etti Çiğdem. Ezgi yerde kanlar içinde yatan Deniz’in başına eğildi. Deniz’i kucağına aldı. —Deniz! Deniz! diye seslendi. Elymphsa kalan gücüyle Zeyrani’ye saldırmaya çalıştı ama çok kan kaybettiği için yere yığıldı, yerden kalkamadı. Çiğdem hâlâ feryat ediyordu. Zeyrani şimdi Taymphzen’le savaşıyordu. Deniz güçlükle gözünü açtı ve karşısında olanları fark etti. Çiğdem Yaosh-hi’nin kafasını kucağına almış sürekli onun adını söyleyip ağlıyordu. Zeyrani Taymphzen’in boğazını kestikten sonra Çiğdem’e yöneldi. —ÇİĞDEEEEM! diye bağırdı Deniz kalan son gücüyle. Çiğdem hâlâ Yaosh-hi’nin adını sayıklıyordu. —Çiğdem’e yardım et, dedi Deniz güçlükle Ezgi’ye bakıp. Ezgi kaşlarını çattı ve Deniz’i bırakıp yeniden Zeyrani’yle savaştı. —Prenses Emothi! Yalvarırım ona yardım et! diye inledi Çiğdem. Zeyrani Ezgi’yi de kolayca yaraladıktan sonra Prenses Emothi Zeyrani’yle savaşmaya başladı. Çiğdem çevresine baktı. Taymphzen güçlükle kalkmaya çalışıyordu. Boğazı birleşmişti. —Taymphzen! Elymphsa! Ezgi! DENİZ! YAOSH-Hİİİİİ! diye bağırdı Çiğdem ve kalbinden beyaz bir ışık havaya yükseldi. Çiğdem şaşkınlıkla ışığa bakarken tek tek tüm Saybırfonikslerin kalbinden ışık çıktı ve havada birleşti. Sonra bu ışıklar Zeyrani’nin üzerine yağdı ve Zeyrani çığlıklar atıp yere yığıldı. Taymphzen şaşkınlıkla abisine yaklaştı. Prenses Emothi Zeyrani’ye yavaşça yaklaştı. 132 Taymphzen Zeyrani’nin önünde yere çöktü. Zeyrani’ye sevgiyle sarılıp ağlamaya başladı. —Taymphzen! Dikkatli ol! diye bağırdı Çiğdem. Zeyrani gözlerini açmış çevreye ürkekçe bakıyordu. —Taymph—Ölmemiş, dedi Taymphzen ve hançerini eline güçlükle aldı. Hançeri havaya kaldırdı ve Zeyrani’ye sapladı. Zeyrani kendisini saydam yaptığı için hançer içinden geçip yere saplandı. —Ne yaptığını sanıyorsun sen? Beni öldürecek misin? dedi Zeyrani öfkeyle. Taymphzen diğer hançerine yöneldi. —Git üstünü başını temizle! Kanlar içindesin Taymphi, dedi Zeyrani. Taymphzen donakaldı. Güçsüzce yere çöktü. —Elymphsa! dedi Zeyrani endişeyle ve koşup Elymphsa’yı kucağına aldı. —Elymphsa! Tanrım! Ne yaptım ben? Taymphi yardım et, çabuk! dedi Zeyrani perişan bir halde. —Sen bana yıllardır “Taymphi” dememiştin, dedi Taymphzen ağlayarak. Çiğdem olanları şaşkınlıkla izliyordu. —Üzgünüm Taymphi! Tüm bunları yaşattım, üzgünüm. Prenses Emothi! Lütfen beni bağışlayın ve Elymphsa’ya yardım edin! dedi Zeyrani perişan bir halde. —Neler oluyor? Neden onu öldürmüyorsun Taymphzen? O Elymphsa’yı, Ezgi’yi, Deniz’i ve Yaosh-hi’yi bu hale getirdi! Onu öldürmek zorundayız! dedi Çiğdem ve Yaosh-hi’yi bırakıp güçlükle ayağa kalktı. Yerden kılıcını aldı ve Zeyrani’ye doğru yürüdü. —Çiğdem! Yapma! O benim abim! dedi Taymphzen Çiğdem’in önüne geçip. Zeyrani pişmanlıkla Çiğdem’e baktı. Prenses Emothi Çiğdem’in omzuna elini koydu ve gülümsedi. —Çiğdem, o artık kötü kalpli İmparator Zeyrani değil. Kalbinizden çıkan ışık sizin iyiliğinizdi. Kalbinizdeki iyilikle onun kalbini iyileştirdiniz. Teşekkür ederim, Gampolja’yı kurtardınız, dedi Prenses Emothi. Çiğdem burnunu çekip yerde yatan arkadaşlarına ve Yaosh-hi’ye baktı. —Neden? Onlar boş yere mi öldüler? dedi Çiğdem. —Onlar ölmedi Çiğdem, onlara yardım edebilirim, dedi Prenses Emothi ve gözlerini kapadı. İki eliyle kolyesini tuttu. Emothi’nin kolyesinden bir ışık çıktı ve yaralı olan herkesin içine girdi. Çiğdem güçsüzleştiğini hissediyordu. Yavaşça yere yığıldı. Taymphzen onu 133 yere düşmeden tuttu. Prenses Emothi ve Taymphzen yaralı olan herkesi bir odaya yerleştirdiler ve odadan çıktılar. Birkaç gün sonra Çiğdem gözlerini güçlükle açtı. Odada birçok yatağın olduğunu gördü. Yanındaki yatakta Yaosh-hi yatıyordu. Onun yanındaki yatakta Elymphsa yatıyordu. Öbür yanında Deniz ve Deniz’in yanındaki yatakta Ezgi yatıyordu. Ezgi yatağında güçsüzce kıpırdandı. Kafasını çevirdi ve Çiğdem’e baktı. —Çiğdem? Hah? Herkes burada yatıyor! Deniz çok kötü yaralıydı ve Yaosh-hi! Onlar uyanmadılar mı? dedi Ezgi çığlık atarak. —Bilmiyorum, belki de, dedi Çiğdem ve ağlamaya başladı. —Sakin ol Çiğdem, dedi Ezgi güçlükle. —Az sessiz olun ya! diye bir mırıltı çıktı Deniz’den. —Deniz! diye sevinçle bağırdı Çiğdem ve Ezgi. —Neee? dedi Deniz ilgisizce sonra hızlıca yatakta doğruldu. —Çiğdem? Ezgi? İyisiniz! Şükürler olsun! dedi sevinçle. Sonra gözü Yaosh-hi’ye takıldı. Yüzünü bir hüzün kapladı. —Çiğdem? Yaosh-hi? dedi çekinerek. —Sen nasıl bu kadar hızlı kalkabildin ya? Hatırladığım kadarıyla sen oldukça yaralıydın, dedi Ezgi şaşkınlıkla. —Evet, haklısın, dedi Deniz ve giysisinin yırtık kısımlarından vücuduna baktı. Kılıçla aldığı yaralar iz şeklinde belli oluyordu ama tamamen iyileşmişti. —Bu nasıl oldu? dedi Deniz şaşkınlıkla. —Prenses Emothi yaptı, dedi Çiğdem olanları hatırlayarak. —İmparator Zeyrani’ye ne oldu? Öldü o, değil mi? O gıcık sapıktan kurtulduk, değil mi? dedi Ezgi sevinçle. —Şey… —Biri Zeyrani’den mi bahsetti? dedi Elymphsa kalkarak. —Elymphsa! dedi Ezgi neşeyle. —Sadece Yaosh-hi uyanmadı, dedi Çiğdem hüzünle. —Üzgünüm Çiğdem. Sözümü tutamadım. Sen ve Yaosh-hi’nin ayrılmasına izin vermeyeceğimi söylemiştim, ama, dedi Deniz ve sustu. Çiğdem ağlamaya başladı. Deniz hüzünle Çiğdem’e baktı. Onun yatağına gitmek için ayağa kalktı. —Çiğdem? Niye ağlıyorsun? dedi Yaosh-hi yataktan kafasını kaldırıp. —Yaosh-hi! dedi Çiğdem ve sevinçle Yaosh-hi’ye sarıldı. —Çi-Çi-Çiğdem? dedi Yaosh-hi kızararak. 134 —Öldün diye çok korktum! dedi Çiğdem ağlayarak. Yaosh-hi Çiğdem’in gözyaşlarını sildi. —Sen yaralanmadın değil mi? —Yaralanmadım. —İyi, senin ölümüne izin vermedim, dedi Yaosh-hi. Kapı açıldı ve odanın kapısında Prenses Emothi belirdi. —Ah, demek uyandınız. Şimdi kendinizi nasıl hissediyorsunuz? dedi Prenses Emothi. —Gayet iyiyiz, dedi Ezgi sevinçle. Prenses Emothi odaya girdi. Onun peşinden odaya Taymphzen ve Zeyrani girdi. Elymphsa şaşkınlıkla Zeyrani’ye baktı. —Zeyrani? dedi korkuyla. Ezgi korkuyla Zeyrani’ye baktı. Yaoshhi öfkeyle yataktan kalkmaya çalıştı. Çiğdem onu tuttu. Deniz öfkeyle yataktan kalktı. —Bu hâlâ yaşıyor mu? dedi ve Zeyrani’ye doğru öfkeyle yürüdü. Taymphzen Zeyrani ile Deniz’in arasına geçti. —Abini korumaya çalışmanı anlıyorum ama o Yaosh-hi ve Çiğdem’e zarar verdi. Bunu cezasız bırakamam! Şimdi aramızdan çekil Taymphzen! dedi Deniz. —Olmaz! dedi Taymphzen ve Deniz’e öfkeyle baktı. Deniz yumruğunu sıktı ve Taymphzen’e vurmak için hazırlandı. Zeyrani Deniz’in yumruğunu tuttu. Diğer elini Taymphzen’in omzuna koydu. —Taymphi, izin ver de vursun. Bunu hak ettim. Şimdi çekil Taymphi, dedi Zeyrani anlayışla. Taymphzen isteksizce abisine baktı ve aralarından çekildi. —Deniz! Dur! O eski Zeyrani! O eskiden, imparator olmadan önce, Taymphzen’e “Taymphi” derdi, dedi Elymphsa. Deniz yumruğunu sıkmayı bıraktı ve: —Biri bana neler olduğunu açıklasın! Hem de hemen! dedi kendisiyle savaşırcasına. —Hepiniz yaralanmıştınız. Ağlıyordum. O sırada kalbimden bir ışık çıktı ve sizden de aynı ışık çıktı. Sonra bu ışıklar onun içine girdi ve ondan sonra Zeyrani böyle davranmaya başladı, dedi Çiğdem anlamadığını belli eden bir bakışla. —Kalbinizdeki iyilikle onun kalbini de iyileştirdiniz, dedi Prenses Emothi minnetle. —Hepinizden özür dilerim. Ne yaptığımın farkındaydım ama kendimi durduramıyordum. Kalbim kapkaranlık olmuştu. Beni iyileştirdiğiniz için teşekkür ederim. Güzel bayan, sana öyle 135 davranmak istemezdim, dedi Zeyrani Ezgi’ye. Ezgi tiksinmiş bir halde Zeyrani’ye baktı. —Ama davrandın! İğrenç şey! Sen bana asıldın, iğrenç sözler söyledin! dedi Ezgi bağırarak. —Özür dilerim. Söylediklerim benim sözlerim değildi. Bana istediğin cezayı verebilirsin, dedi Zeyrani. —İyi, yaklaş o zaman, dedi Ezgi ve Zeyrani’ye bir tane tokat yapıştırdı. —Terbiyesiz! Oh be! Rahatladım şimdi! dedi Ezgi neşeyle. Zeyrani yanağını tuttu. —Elymphsa, adayı senden aldığım ve seni yaraladığım için özür dilerim. Beni affet. Elymphsa gülümsedi. —Geri döndün ya, bu hiç önemli değil, dedi Elymphsa umutla. —Seni de çok kötü yaraladım. Değer verdiğin insanlara zarar verdim. Özür dilerim, dedi Zeyrani Deniz’e. Deniz ilgisizce Zeyrani’ye baktı. —Şimdi, istersen bana vurabilirsin, dedi Zeyrani kabullenmiş bir halde. Deniz öfkeyle Zeyrani’ye baktı. —Sana vurmayı her şeyden çok istesem de sana vurmayacağım. Bu odada seni çok seven iki kişi var. Onların değerini bil. Eğer onların değerini bilmezsen sana vuracağım, anlaştık mı? dedi Deniz ve Zeyrani’nin omzuna güçlü bir yumruk geçirdi. —Senden de özür dilerim küçük bayan. Çok değer verdiğin insanlara zarar verdim. —Bizden özür dilemen hiçbir şeyi değiştirmez. Sen bizden değil Gampolja’nın insanlarından özür dilemelisin. Seni onlar affederse ben de affederim, dedi Çiğdem. —Çiğdem’e katılıyorum, dedi Yaosh-hi öfkeyle. —İçiniz rahat olsun. Gampolja halkından özür diledim, dedi Zeyrani. —Artık gitme vaktiniz geldi, dedi Taymphzen hüzünle. —Aslında gelmedi. Onlarla daha yapmamız gereken çok şey var, dedi Prenses Emothi. —Tüh! Ben de dünyama döneceğim diye çok sevinmiştim, dedi Ezgi hüzünle. Çiğdem gülümsedi. —Dünya’da ne yapacaksın ki? Buradaki yakışıklılardan ayrılmanın mantıksız olduğunu söylemiştin sen, dedi Çiğdem. 136 —Evet, öyle söylemiştim ama Dünya’lı erkekler daha yakışıklı. Renkli saçlı erkeklerden bıktım. Hem düşünsene Dünya’ya döndüğümde güçlerimi kullanıp birçok erkekle buluşabilirim. Her birinde farklı bir görünümde olurum ve bu yüzden onlara asla yakalanmam, dedi Ezgi neşeyle. —Sen adam olmazsın, dedi Deniz bıkkın bir halde. —Dünya’ya döndüğünüzde bu güçleriniz olmayacak, dedi Yaoshhi. —Bu üzücü işte, dedi Ezgi üzülmüş rolü yaparak. —Merak ettim, burada kalma ihtimalimiz yok mu? dedi Çiğdem. —Üzgünüm, bu mümkün değil, dedi Prenses Emothi. Yaosh-hi hüzünle Çiğdem’e baktı. —Neden? Neden mümkün değil? dedi Çiğdem bağırarak. —Mümkün değil, çünkü siz Gampolja’lı değilsiniz. Herkes kendi dünyasında yaşamalı. Sizi önceden bu konuda uyarmıştım, dedi Taymphzen. Yaosh-hi Çiğdem’in elini tuttu. —En azından iyi vakit geçirdik, dedi Elymphsa. —Çiğdem’in dediği gibi, bir ekip olduk. Başardık. Artık bu iş bittiğine göre, Elymphsa, seninle yaptığımız anlaşmayı unutmadım. Ben hazırım, dedi Deniz ve kapıya yöneldi. Ezgi ve Çiğdem korkuyla birbirlerine baktılar. Zeyrani ve Taymphzen anlamadıklarını belli eden bir bakışla baktılar. —Otur yerine! Seninle savaşacak değilim! Sen benim arkadaşımsın. Benim için tüm yaptıklarını biliyorum. Seninle aynı ekipteyiz Deniz. Seninle savaşmak için hiçbir sebebim yok, dedi Elymphsa. Deniz utanıp gülümsedi. —Öyle diyorsan öyle olsun, dedi sert görünümüne bürünerek. —Anlayamadığım şey, burada yapmamız gereken ne kaldığı, dedi Ezgi. —Siz ödüllendirileceksiniz, dedi Prenses Emothi gururla. —Ödül mü? Ne ödülü? dedi Deniz anlamayarak. —Herhalde bizi Gampolja’nın şövalyeleri ilan edecekler. Çok eğlenceli. Bir havası var, dedi Ezgi neşeyle. —Siz Gampolja’yı büyük bir dertten kurtardınız, dedi Prenses Emothi. Zeyrani utanıp başını yere eğdi. Taymphzen Zeyrani’nin elini tuttu ve gülümsedi. Zeyrani de güçlükle gülümsedi. —Bu yaptığınızı karşılıksız bırakamayız. Size halkın önünde birer ödül verilecek ve istekleriniz gerçekleştirilecek, dedi Prenses Emothi. 137 —Bu da iyiymiş, dedi Ezgi. —Şimdi benim yapmam gereken işler var, sonra görüşürüz, dedi Prenses Emothi ve Taymphzen ve Zeyrani’yle odadan çıktı. —Hâlâ yaşadığımıza inanamıyorum, dedi Deniz. —En azından herkes şimdi mutlu. Zeyrani ölse Taymphzen ve Elymphsa bir daha mutlu olamazdı, dedi Ezgi. —Herkes mutlu mu? dedi Deniz Çiğdem ve Yaosh-hi’ye bakıp. —Demek ödüller verildikten sonra evli evine köylü köyüne olacak, dedi Çiğdem hayal kırıklığıyla. —Üzülme, dedi Yaosh-hi Çiğdem’in elini tutarak. —Burada kalmayı isterdim. Burada seninle olmayı isterdim, dedi Çiğdem gözyaşlarını tutmaya çalışarak. —Çiğdem, lütfen üzülme. Aslında en başından beri burada kalamayacağımızı bilmen gerekiyordu. Çok fazla çizgi film izledin ve hepsinde sonu böyle olmaz mı? dedi Deniz hüzünle. —Ben biraz dışarı çıkacağım. Yatakta yatmayı pek sevmiyorum, dedi Elymphsa ve dışarı çıktı. —Eh, yaralarımız iyileştiğine göre bizim de burada olmamızın bir anlamı yok, dedi Deniz ve Ezgi’yi de yanına alıp odadan çıktı. —Bunu rahat konuşabilmemiz için yaptıkları ortada, dedi Yaosh-hi minnetle. Çiğdem ağlamaya başladı. —Hey, neden ağlıyorsun şimdi? Bak, her şey yolunda, dedi Yaoshhi sahte bir mutlulukla. —Her şey yolunda değil! Çok yakında biz Dünya’ya gideceğiz. Senden ayrılmak zorunda kalacağım. Sende benim seni unutmamı isteyeceksin. Bunun acı çekmemem için gerekli olduğunu söyleyeceksin. Ben senin bir anı olmanı İSTEMİYORUM! Yıllar geçtikten sonra senin bir hayal olmadığını anlamamın tek yolunun Deniz ve Ezgi’yle görüşmek olmasını istemiyorum! dedi Çiğdem ağlayarak. —Şişt! Bunu ben de istemiyorum. Senden beni unutmanı isteyemem. Çünkü bende seni unutmayacağım, dedi Yaosh-hi gözündeki yaşları silmeye çalışarak. —Ara sıra ziyaretime gelirsin belki, dedi Çiğdem Yaosh-hi’ye bakmadan. —Her zaman senin yanında olacağım Çiğdem. Bundan emin ol, dedi Yaosh-hi Çiğdem’e sevgiyle bakıp. 138 —Ruhen hep yanımda olacağını biliyorum. Ama seninle oturup konuşabilmeyi isterim. Ara sıra Dünya’ya gel, olur mu? dedi Çiğdem umutla Yaosh-hi’ye bakıp. —Tamam, gelirim, dedi Yaosh-hi ve Çiğdem’e sımsıkı sarıldı. Çiğdem Yaosh-hi’ye sarılıp ağlamaya devam etti. —Seni burada yalnız bulmak ne güzel, dedi Elymphsa camdan dışarı bakan Zeyrani’ye. —Elymphsa? Sen miydin? dedi Zeyrani sevgiyle sonra camdan dışarı bakmaya devam etti. —İyi misin Zeyrani? —İyiyim, ama yaptıklarım beni çok üzüyor. Keşke bunları hiç yapmasaydım. Ama yaptım! Keşke beni öldürseydiniz, dedi Zeyrani nefretle camdan dışarı bakarak. Elymphsa Zeyrani’ye sarıldı. Zeyrani şaşkınlıkla Elymphsa’ya baktı. —Sen ölmediğin için çok mutluyum. Lütfen bir daha ölümden bahsetme! dedi ağlamaklı bir ses tonuyla. Zeyrani de Elymphsa’ya sarıldı. —Seni çok üzdüm, çok kırdım. Sense hâlâ yaşamamı istiyorsun. Beni çok seviyorsun. Çok aptalmışım, dedi Zeyrani hüzünle. —Artık geçmişi unut Zeyrani. Önümüzde uzun bir gelecek var. —Ve o gelecekte ben cezamı senden çok uzakta çekeceğim. —Yine de seni bekleyeceğim Zeyrani. Beni sende bekleyecek misin? dedi Elymphsa umutla. —Bekleyeceğim, dedi Zeyrani ve Elymphsa’yı alnından öptü. —Ah! Neden beni odadan çekiştirip götürdün ki? Bıraksaydın harika bir konuşma dinleyecektim, dedi Ezgi mızmızlanarak. —Bu tür konular özeldir Ezgi. Çiğdem ve Yaosh-hi’nin yalnız kalması gerekiyordu, dedi Deniz Neokhlantüs’ün bahçesinde yürürken. —Dünya’ya döneceğin için çok heyecanlı olmalısın, dedi Ezgi imalı imalı. Deniz gülümsedi. —Hayır, heyecanlı değilim. —Kendini kandırma istersen, dedi Ezgi gülümseyerek. —Tamam, heyecanlıyım, mutlu oldun mu? dedi Deniz sertçe. —Hem de çok, dedi Ezgi gülerek. —Haaaah! Şu oğlana bak Deniz! Çok yakışıklı, dedi Ezgi ve bir ağacın yanında duran birini gösterdi. 139 —Niyomphsin? Onun burada ne işi var ki? dedi Deniz şaşkınlıkla. —Böyle yakışıklı birini tanıyordun ve bana söylemedin ya Deniz sana çok gücendim! —Bu Elymphsa’nın bir arkadaşı. Onunla konuşmalıyım, dedi Deniz ve hızlıca Niyomphsin’e doğru yürüdü. —Bende geliyorum, dedi Ezgi ve Deniz’in peşinden koşar adım gitti. —Niyomphsin? Burada ne işin var? dedi Deniz sertçe. —Hiiiç, sadece çevreye bakıyordum, dedi Niyomphsin gökyüzüne bakıp. —Merhaba Niyomphsin, ben Ezgi, Âşık Saybırfoniks, dedi Ezgi kur yaparak. —Merhaba, dedi Niyomphsin ilgisizce. —Elymphsa’ya sanırım seninle görüştüğümü söyledin, dedi Deniz sertçe. —Deniz sen nişanlısın, biliyorsun, değil mi? dedi Ezgi. —Tabii ki biliyorum Ezgi! Söyledin, değil mi? dedi Deniz öfkeyle. —Evet, söyledim, dedi Niyomphsin ilgisizce. —Dediklerimi düşündün mü bari? —Evet. Elymphsa onu unutacağımı sanıyor. Elymphsa’nın yanındayken onun dostuyum, ama onu asla unutmayacağım, onu hep seveceğim, dedi Niyomphsin ciddiyetle. —Sen Elymphsa’ya mı âşıksın yoksa? dedi Ezgi hayal kırıklığıyla. —Evet, dedi Niyomphsin gururla. —Ve o gidip Zeyrani’yi seçti. Valla bu kız midesiz. —Niyomphsin, Zeyrani eski haline döndü. Bunu bilmek seni üzebilir, dedi Deniz. —Zeyrani’nin normale döndüğü herkes tarafından biliniyor. O birkaç gün önce Gampolja halkından özür diledi. Hayatının birkaç yılını bu yaptığının bedeli olarak kölelik yaparak geçireceğini açıkladı. Yine de Elymphsa için mutluyum, dedi Niyomphsin. —Vay be! Ne âşıklar var. Deniz, sence biri de beni bir gün böyle sever mi? dedi Ezgi iç çekerek. —Onun için seninde birine böyle bağlı olman gerekiyor sanırım, dedi Deniz bıkkın bir hale. Zeyrani ve Elymphsa’nın yanından Yaosh-hi öfkeyle geçiyordu. —Yaosh-hi, seninle yalnız konuşabilir miyiz? dedi Zeyrani. Yaosh-hi öfkeyle kafasını salladı. 140 —Sonra görüşürüz, dedi Elymphsa ve oradan uzaklaştı. —Ne konuşacaksın? dedi Yaosh-hi sertçe. —Sen ne kadar Gampolja halkından özür dilememi istesen de ben yine de sana özür borcum olduğunu düşünüyorum. Aileni öldürttüğüm için özür dilerim, dedi Zeyrani. —Hıh! Özür dilemen ailemi geri getirmez! —Bana istediğini yapabilirsin Yaosh-hi. Bunu hak ettim. —Hıh! Sana zarar vermek acımı hiç azaltmayacak! Azaltsa bile senin cezanı ben vermeyeceğim. Aslında biraz olsun sana teşekkür borcum var. Eğer sen ailemi öldürmeseydin sana bu kadar kızıp Saybırfoniksleri bulmaya çalışmayacaktım. O zaman Çiğdem’i de tanımayacaktım. Ama ne olursa olsun seni affetmeyeceğim Zeyrani. Söyleyeceklerin bittiyse gitmem gerek, dedi Yaosh-hi ve Zeyrani’yi yalnız bırakıp ilerledi. Hızlıca Prenses Emothi’yi buldu. —Prenses Emothi! Konuşmamız gerek! dedi Yaosh-hi sertçe. Birkaç gün sonra ödül töreni için hazırlıklar tamamen tamamlanmıştı. Halk şehir meydanına çağırılmıştı. Prenses Emothi insanlara meydana neden toplandıklarını anlattıktan sonra: —Zeyrani tarafından kapatılan kılıç kullanmayı öğreten savaşçı yetiştirme okulunun açıldığını söylemekten gurur duyuyorum, dedi. Elymphsa kalabalığın içinde sevinçle gülümsedi. Köle kıyafetinin içinde Zeyrani gülümsedi. —Şimdi buraya bize bu mutlu günü veren kahramanları, Saybırfoniksleri çağırıyorum, dedi Prenses Emothi neşeyle. Zeyrani yanlıları somurtup olanları izlediler. Beş kız alkışlar arasında Prenses Emothi’nin önüne geldiler. Elymphsa ve Taymphzen Prenses Emothi’nin önünde eğilince Deniz, Ezgi ve Çiğdem’de eğildi. —Saybırfonikslere Gampolja’yı kurtardıkları için birer madalyon verilmesini uygun buldum. Saybırfoniks efsanesindeki Savaşçı Saybırfoniks, dedi Prenses Emothi ve Yaosh-hi’nin bir tepside tuttuğu madalyonlardan birini alıp Elymphsa’nın boynundan geçirdi. —Teşekkür ederim prensesim, dedi Elymphsa. —Esir Saybırfoniks, dedi Prenses Emothi ve Taymphzen’e madalyonu taktı. Zeyrani neşeyle Taymphzen’e baktı. —Âşık Saybırfoniks, dedi Prenses Emothi ve Deniz’e yöneldi. —Ne? O ben olamam, dedi Deniz şaşkınlıkla. —O sensin Deniz, dedi Prenses Emothi anlayışla. 141 —Ama-ama ben… —Sen buraya âşık olduğun insan sayesinde geldin. Hep onun için savaştın. Bu yüzden sen Âşık Saybırfoniks’sin, dedi Prenses Emothi ve madalyonu Deniz’e taktı. —Dünyasız Saybırfoniks, dedi Prenses Emothi ve Çiğdem’e yöneldi. Prenses Emothi Çiğdem’in yüzündeki şaşkınlığı görünce: —Dünya’daki hayatında çok acı çektin ve kendini Dünya’dan soyutladın. O yüzden sen Dünyasız Saybırfıniks’sin. İşte senin ödülün, dedi ve madalyonu Çiğdem’e taktı. —Maceraperest Saybırfoniks, dedi Prenses Emothi ve Ezgi’ye madalyonu taktı. Halktan büyük bir alkış koptu. Ezgi havalı havalı insanlara el salladı. Reylanmerk gülümseyip “iyi iş çıkardın” dercesine bir hareket yaptı. Ezgi daha çok el salladı. Reyramon ve Mania şaşkınlıkla Deniz ve Çiğdem’e baktı. Deniz onlara gülümsedi. Niyomphsin gururla Elymphsa ve Taymphzen’e baktı. —Ne yazık ki Saybırfonikslerden üçü kendi dünyasına dönmek zorunda. Şimdi onların isteklerini gerçekleştirmek isterim, dedi Prenses Emothi ve Deniz’e baktı. —Ben-ben hiçbir şey istemiyorum, dedi Deniz. —Emin misin? Kalbinin derinliklerinde mutlaka bir istek yatıyor olmalı. —Ben sadece mutlu olmak istiyorum ve bunu tek başıma da yapabilirim. Bu yüzden ben hiçbir şey istemiyorum. —İyi o zaman, dedi Prenses Emothi ve Elymphsa’ya baktı. —Eğer mümkünse Zeyrani’nin cezasının azaltılmasını istiyorum. Mümkün değilse hiçbir şey istemiyorum, dedi Elymphsa. Zeyrani ve Zeyrani yandaşları şaşkınlıkla Elymphsa’ya baktılar. —İsteğin düşünülecek, dedi Prenses Emothi ve Taymphzen’e baktı. —Ben kendime ait sıradan bir hayat istiyorum. Ruhumun esir olamayacağı bir hayat, dedi Taymphzen. Zeyrani hüzünle kardeşine baktı. Prenses Emothi gülümsedi. —İsteğin yerine gelecek, dedi ve Ezgi’ye baktı. —Ben sadece Dünya’ya dönmek istiyorum, dedi Ezgi heyecanla. —Peki, sen ne istiyorsun? dedi Prenses Emothi Çiğdem’e. Çiğdem bir süre sustu. Ciddileşti. Ağzını bir şey diyecek gibi açtı. Sonra vazgeçti ve: 142 —Dünya’ya döndüğümüzde çok fazla zaman geçmiş olmamasını istiyorum. Yani, Gampolja’ya geldiğimiz günün akşam vakti Dünya’ya dönmek istiyorum, tabii bu mümkünse, dedi Çiğdem ve Deniz’e baktı. Deniz anlayışla gülümsedi. —İsteğinin gerçekleşmesi mümkün, dedi Prenses Emothi ve Yaosh-hi’ye baktı. Yaosh-hi elini havaya kaldırdı. Yüzüğü bir ışıkla yandı. Deniz, Çiğdem ve Ezgi’nin içinden ışıklar çıkmaya başladı. Üç kız da acıyla bağırdı. Kızların içindeki ışıklar çıkıp Yaosh-hi’nin yüzüğüne girdi. Yaosh-hi’nin kızlara verdiği aksesuarlar yok oldu. —Hey! Çizmemi sevmiştim, dedi Deniz gülerek. Yaosh-hi gülümsedi. —Bana şimdi sıkı tutunun, dedi Yaosh-hi. Çiğdem Yaosh-hi’ye sarıldı. Deniz Yaosh-hi’nin omzunu tuttu. Ezgi de Yaosh-hi’nin koluna girdi. Yaosh-hi’nin yüzüğünden bir ışık çıktı. Dört kişi Gampolja’dan bir ışıkla yok oldu. Dünya’da güneş yeni batıyordu ve gökyüzü kızıl bir renkteydi. Bembeyaz bir ışık gökyüzünden aşağı indi ve bir parkta söndü. Işığın sönmesiyle parkta dört kişi belirdi. Park bomboştu. —Haaaaah! Buraya dönmek süper! dedi Ezgi ve Yaosh-hi’nin kolunu bırakıp neşeyle dönmeye başladı. —Evet, dönmek güzel. Üstelik çok zaman farkı da yok gibi. Teşekkürler Çiğdem, dedi Deniz. —Bir şey değil. Ama artık ekibimiz dağılıyor, dedi Çiğdem somurtarak. Deniz elini Çiğdem’in omzuna koyup onun yüzüne baktı. —Hey, dağıldığımızı da kim söylemiş? Burada da görüşmeye devam edebiliriz, dedi. —Birbirimizin ev adresini ve telefonunu aldığımızda rahatlıkla görüşebiliriz, dedi Ezgi. Çiğdem kâğıt almak için çantasına yöneldi. Yaosh-hi’nin yüzüğünden bir ışık çıktı. Işık yok olduğunda bir defter ve kalem Yaosh-hi’nin elindeydi. —Senden her eve lazım Yaosh-hi, dedi Ezgi neşeyle. Çiğdem hüzünle Yaosh-hi’ye baktı. Kızlar o deftere ev adreslerini ve telefon numaralarını yazdılar. Kâğıtları ceplerine aldıktan sonra vedalaşıp Deniz ve Ezgi evine gittiler. Çiğdem ve Yaosh-hi parkta kaldılar. —Şey, hoşça kal, dedi Çiğdem çabucak ve koşmaya başladı. —Çiğdem! Bekle! dedi Yaosh-hi. Çiğdem durdu. Arkasına bakmadı. 143 —Senin gitmeni izleyemem Yaosh-hi. Gittiğini bilirsem umudum kalmaz. Ama şimdi gidersem kendimi senin her zaman burada olduğuna inandırabilirim, dedi Çiğdem gözünde yaşlarla. —Gideceğimi de nereden çıkardın? dedi Yaosh-hi gülümseyerek. —Hı? dedi Çiğdem şaşkınlıkla ve Yaosh-hi’ye döndü. —Gitmiyorum. Burada kalıyorum. —Ama-ama sen Dünya’lı değilsin ve… —Prenses Emothi’yle konuştum. Ondan burada kalmayı istedim. O kendisi için bir sorun olmadığını, fakat iyiliğimi düşünüyorsam Dünya’ya gitmemem gerektiğini, Dünya’ya uyum sağlayamayacağımı söyledi. Ben yine de Dünya’ya gelip seninle yaşamaya karar verdim. Sen yanımda olursan Dünya’ya uyum sağlayabilirim. Yanımda olacak mısın Çiğdem? dedi Yaosh-hi. Çiğdem koşup Yaosh-hi’ye sarıldı. —Elbette yanında olacağım! Ezgi evine vardı. Güzel bir duş aldıktan sonra yatağına uzandı. Madalyonunu eline alıp inceledi. —En azından iyi bir macera oldu, dedi neşeyle ve üzerini giyindi. Deniz düşünerek evine yürüdü. Farkında olmasa da Gampolja’daki hayata alışmıştı. Üzerindeki kıyafete baktı. —Eve gidip bunları değişmeliyim. Her yanı yırtılmış ve bazı yerleri kanlı, diye düşündü. Evinin önüne geldi. Garajının kapısının açık olduğunu görünce ağzı açık oraya baktı. Birden Yaosh-hi’nin kendisini götürmeye geldiğinde garajın kapısını kilitlemeyi unuttuğunu hatırladı. Bu da evine giden kapıyı açık bıraktığını fark ettirdi. Kafasına öfkeyle vurup koşarak garaja girdi. Her yer bıraktığı gibi değildi ve dağıtılmıştı. —Kahretsin! Ortalık mahvolmuş! dedi Deniz ve içeri bir adım attı. Sonra olduğu yerde donakaldı. —Fuat? dedi Deniz şaşkınlıkla. Deniz’in evinde, yerde bir adam oturuyordu. Deniz’in kendisine seslenmesiyle Deniz’e döndü. Adamın gözlerinde yaşlar vardı. —Fuat, bu bir hayal mi? Tabii ki de hayal aptal! dedi Deniz ve eşyaları toplamaya başladı. Tam o sırada Fuat koşup Deniz’e sarıldı. —Bir hayal değilim Deniz! Deniz! Sen iyi misin? Senin için çok endişelendim! dedi Fuat. —Fuat? dedi Deniz rahatlayıp. Sonra kaşlarını çattı. 144 —Ben iyiyim ama sen iyi değilsin sanırım! Burada ne işin var? dedi Deniz sertçe. —Seni görmeye gelmiştim. Garajının kapısı açıktı. Her yer dağınıktı. Sana bir şey olmasından korktum, dedi Fuat gücenmişçesine. Deniz Fuat’ın kollarından kurtuldu. —Sevmediğin biri için endişelenmen çok garip! dedi Deniz soğuk bir şekilde. —Seni seviyorum Deniz, dedi Fuat şaşkınlıkla. —O zaman neden gittin? dedi Deniz gözleri dolmuş bir halde. —Gitmeyi hiç istemedim ama sen bana “git” dedin ve sen “git” dediğinde kalamazdım. Yanlış yaptım, biliyorum. Sen haklıydın Deniz. Değişmemelisin, seni değişmem, saçının tek telini bile değişmem. Lütfen beni affet, dedi Fuat içtenlikle. —Hayır Fuat, sen haklıydın. Değişmeliydim ve değiştim de, dedi Deniz ve çevreyi toplamaya devam etti. Fuat şaşkınlıkla Deniz’e baktı. —Deniz? Sana ne oldu böyle? Üstün başın kan içinde ve giysin yırtılmış. Aman Tanrım! Belin! Deniz! Belindeki o iz de ne? dedi Fuat endişeyle. Deniz beline umursamaz bir şekilde baktı. —Ha, o mu? Bir de burada var, dedi Deniz ve omzunu gösterdi. —De-Deniz, bu-bunlar na-nasıl oldu? Kötü bir şey mi oldu? dedi Fuat perişan bir halde. —Duymak istediğine emin misin? dedi Deniz Fuat’ın gözlerinin içine bakarak. Fuat kafasını “evet” anlamında salladı. —Delirdiğimi düşüneceksin ama bu olanları bilmen gerekir, dedi Deniz ve yaşadıklarını bir bir Fuat’a anlattı. Deniz anlatmayı bitirdiğinde Fuat ona şaşkınlıkla bakıyordu. Deniz cebinden madalyonunu çıkardı ve Fuat’a gösterdi. Fuat madalyonu inceledi. —Delirdiğini düşünmüyorum. Sadece bu anlattıkların ilginç geliyor. Sanırım yine de anlayabilirim. Sana yaşattıklarım için beni affedebilecek misin Deniz? dedi Fuat hüzünle. —Evet, ya sen? Sen beni affediyor musun? —Affetmemi gerektirecek bir şey yok, dedi Fuat ve Deniz’e sarıldı. Deniz de Fuat’a sevgiyle sarıldı. —Şimdi, öncelikle Dünya’da bu kıyafet giyilmez, dedi Çiğdem. Yaosh-hi elini havaya kaldırdı. Yüzüğünden bir ışık çıktı ve Yaoshhi Dünya’ya uygun bir kıyafet giydi. 145 —Ve saçlar. Saçlarının bu halini çok seviyorum ama Dünya’da lacivert saçlı insan olmaz, dedi Çiğdem. —O zaman, dedi Yaosh-hi ve saçlarını yüzüğüyle siyaha çevirdi. Çiğdem Yaosh-hi’ye inceleyerek baktı. —Bu haline alışmam gerekecek, ama sorun değil. —Merak etme, seninle yalnızken saçımı lacivert yaparım. —Yüzüğün istediğin her şeyi oluşturuyor. Bu yüzden bir işte çalışmana gerek yok. Ama kalacak yere ihtiyacın olacak. Bunu yüzüğünle yapabilirsin. Ama insanlar bunu fark etmemeli. Yoksa sorun çıkar. —Çiğdem, ben çalışmak istiyorum. Seninle aynı hayatı yaşamak istiyorum. Anlattığın o film ve çizgi filmleri izlemek istiyorum, dedi Yaosh-hi. —Tamam o zaman. İlk önce bizim okula kayıt olmalısın. Merak etme, ben sana her konuda yardımcı olurum. Şimdi okul belgelerine ihtiyacın var ve bunu yüzüğünle oluşturabilirsin, dedi Çiğdem. Yaosh-hi okul için gerekli belgeleri oluşturup Çiğdem’in okuluna kayıt oldu. Aynı sınıfa düştüler. Çiğdem Yaosh-hi’ye derslerinde hep yardımcı oluyordu. Yaosh-hi bir antikacıda çırak olarak çalışmaya başladı. Dünya’da kendini “Yasin” diye tanıttı. Çiğdem izlediği tüm film ve çizgi filmleri Yaosh-hi ile yeniden izledi. Bir yıl sonra… —Haah! Bir ben kaldım bekâr. Buna inanamıyorum, dedi Ezgi mızıldanarak. —Üzülme Ezgi. Sende birini bulursun, dedi Çiğdem. —Eee, Yaosh-hi ne yapıyor? Yasin ismine alıştı mı? dedi Ezgi gülerek. —Ona Yasin dediğimde kızıyor. Şimdi alışmış mı sende görürsün, dedi Çiğdem gülerek. Bir antikacı dükkânına geldiler. Güneş batmaya başlamıştı. —Merhaba, dedi Çiğdem dükkâna girince. —Ah, sen misin kızım? Yasin! Eee, nasıl gidiyor okullar? dedi yaşlı bir adam. —İyi gidiyor. Sizin işler nasıl? dedi Çiğdem. —Eh iyi gidiyor, dedi adam gülümseyip. Yaosh-hi hızlıca adamın yanına geldi. —Efendim usta? dedi. 146 —Seninki geldi, dedi adam gülümseyerek. Yaosh-hi kızardı. —Hadi, çık, dedi adam gülerek. —Teşekkürler usta, dedi Yaosh-hi ve dükkândan çıktı. —Yasin ha? Çok komik! Yasin bana önerebileceğin bir antika var mı? dedi Ezgi sırıtarak. —Ya, bana “Yasin” deme! Siz gerçek adımı biliyorsunuz. Bana “Yaosh-hi” de! —Tamam, tamam. Şimdi kuyumcuya gidip bir küçük altın alalım, dedi Ezgi. —Neden altın alıyoruz ki? dedi Yaosh-hi. —Düğünlere gittiğinde mutlaka bir şey götürmelisin. Yoksa ayıp olur, dedi Çiğdem. —Hâlâ Deniz’in Fuat’la evlendiğine inanamıyorum. Gerçi bir gün olacağını biliyordum ama. Ne bileyim onu kıskandım, dedi Ezgi dükkândan çıkınca. Hep birlikte yürüdüler. Düğün alanına gelince Çiğdem sevinçle: —Harika değil mi? dedi. —Bu benim Dünya’da göreceğim ilk düğün olacak, dedi Yaosh-hi. —İkincisi de sen ve Çiğdem’in düğünü olur herhalde, dedi Ezgi. Yaosh-hi kızardı. —Ya Ezgi! dedi Çiğdem ve içeri girdiler. Kapıda Deniz ve Fuat’ın ailesi insanları karşılıyorlardı. —Ah! Çiğdem! Ezgi! Yasin! Siz miydiniz? Hoş geldiniz, dediler ve onları içeri buyur ettiler. Bir masaya geçip oturduktan sonra Ezgi: —Çevreye iyi bakmalıyım. Düğünler birini bulmak için en ideal yerlerdir, dedi. —Sen hâlâ akıllanmadın mı? dedi Yaosh-hi. —Çok konuşma Yasin! —Bana “Yasin” deme! —Bakın, bakın! Geliyorlar! dedi Çiğdem sevinçle. Ezgi ve Yaoshhi Deniz ve Fuat’a baktılar. Deniz bembeyaz gelinliğinin içinde mutlulukla gülümsüyordu. Ezgi ıslık çalıp alkışladı. Deniz Ezgi’nin ıslığıyla ona baktı ve sevinçle gülümsedi. —Bak, manevi kardeşin de gelmiş, dedi Fuat Deniz’in kulağına. Deniz sevinçle Fuat’a baktı. Deniz ve Fuat ortada dans ediyorlardı. —Hadi dans edin, dedi Ezgi ve Yaosh-hi’yi dürttü. Yaosh-hi kızardı. 147 —Çiğdem, dans edelim mi? dedi kızararak. —Olur, dedi Çiğdem ve Yaosh-hi’yle piste gidip dans etmeye başladı. —İlk düğünün nasıl? Beğendin mi? dedi Çiğdem. Yaosh-hi kızardı. —Güzel. Sadece bizimki de mi böyle olacak onu merak ettim, dedi. Çiğdem de kızardı. —Onu zamanı gelince görürüz, dedi ve dans etmeye devam etti. —Ah! Tüm güzelliğimle burada harcanıyorum! dedi Ezgi ve masaya kafasını koydu. Takı merasimi başladığında Ezgi haince gülümsedi. —Ezgi, ne yapmayı planlıyorsun? dedi Yaosh-hi korkuyla. —Şimdi görürsün, dedi ve Deniz ve Fuat’a yaklaştı. —E, hadi gelin, deyip Çiğdem ve Yaosh-hi’yi çağırdı. Onlar şaşkınlıkla Ezgi’nin yanına gitti. —Damadın annesinden geline bir takı seti! dedi sunucu ve Fuat’ın annesi Deniz’e bileziği ve kolyeyi taktı. —Onu böyle görmek garip geliyor, dedi Çiğdem. —Evet, hiç bu kadar süslü görmemiştim onu, dedi Yaosh-hi. —Damadın arkadaşlarından damada bir küçük altın! —Sıra bizde, dedi Ezgi ve ilerledi. —Saybırfonikslerin ikisinden ve birleştiricisinden geline bir küçük altın! dedi sunucu dediklerine anlam veremeyerek. Çiğdem ve Yaosh-hi birbirine şaşkınlıkla bakarken Ezgi küçük altını Deniz’in gelinliğine taktı. —Saybırfoniks ne ki? —Bilmem. Hiç duymadım. —O da neymiş? —Tebrik ederim Deniz. Benden önce evlendin, dedi Ezgi sırıtarak. Deniz kızarmış bir halde: —Öyle olacağı kesindi de ne biçim bir tanıtım geçtin. Niye Saybırfoniksleri… dedi Deniz yarım ağız. Öfkesi sesinden çok net anlaşılıyordu. —Mutluluklar dilerim, dedi Ezgi ve kaçarcasına uzaklaştı. —Tebrik ederim Deniz. Sana mutluluklar dilerim, dedi Çiğdem ve Deniz’e sarıldı. —Tebrik ederim, Deniz, Fuat, dedi Yaosh-hi. —Teşekkür ederim Yaosh-hi, dedi Fuat fısıldayarak. 148 Deniz Fuat’la mutlu bir hayat sürdü. Ara sıra Saybırfonikslerle görüşmeye devam etti. Ezgi erkeklere asılmaya her fırsatta vakit buldu ama hâlâ yakışıklı bir sevgili bulamadı. Çiğdem ve Yaosh-hi sevgili olmaya, birlikte film ve çizgi film izleye devam ettiler. Taymphzen küçük bir adaya yerleşti ve çiftçilik yapmaya başladı. Zeyrani ara sıra onu ziyarete geliyor. Elymphsa adada okulunu yeniden açtı ve öğrencilerini eğitmeye devam etti. İsteği üzerine Zeyrani’nin cezası azaltıldı ve Zeyrani adaya gelip Elymphsa ile yaşamaya devam etti. Saybırfoniks efsanesinin sonunda da dediği gibi Saybırfoniksler hayatlarının sonuna kadar mutlu yaşadılar. SON 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 Esma Koç: 1988 yılında Konya’da doğdu. Öğrenimini Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu’nda Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünde 2007 yılında tamamladı. Eserleri; Vâris ve Koruyucuları (2009) 159
© Copyright 2024 Paperzz