GECE YARISI KÜLLERİ Lara Adrian Çeviri Emrullah Ataseven 4 Hepimizin içinde yaşayan anka kuşuna: güçlü, görkemli, yok edilemeyen. 5 6 1 BERLİN, ALMANYA Vampir, karanlıkta onu ölümün beklediğinden habersizdi. Duyuları ihtiyaçla titreşiyordu, elleri ve kolları şehvetini ona dokunarak gösteren yarı çıplak kızıl saçlı kadınla doluydu. Barınaktaki yatak odasının oymalı çift kanatlı kapısını açtı ve avını içeriye aldı. Kadın yüksek topuklarıyla ondan uzaklaşmayı denedi ama adama doğru parmağını sallayarak sendeledi. “Hans, bana çok fazla şampanya içirdin,” diye mırıldandı, karanlık odada tökezleyerek. “Başım çok dönüyor.” “Geçecek.” Alman vampir de tembelce konuşuyordu ama Amerikalı arkadaşında olduğu gibi bunun sebebi sarhoşluk değildi. Azı dişleri ağzını kaplıyordu ve çok yakında besleneceğinin bilinciyle bolca salya üretmişti. Kapıyı ardından kapatırken, kadını takip ederek sinsice 7 ona yaklaştı. Gözleri gerçek renklerini kaybedip dönüşüme uğramış, kor ateşler gibi parlıyordu. Kadın ona yaklaşan şeyden habersiz görünmesine rağmen, vampir kana susamış bakışlarının sıcaklığını gizlemek için başını aşağı doğru indirmişti. Malikânesinin bahçesine bakan büyük pencerelerden giren loş ışıltı haricinde odada ışık yoktu. Neyse ki bir Soylu olarak ışık olmadan da yeterince iyi görebiliyordu. Ancak onu öldürmeye gelen kişi de karanlıkta yeterince iyi görüyordu. Geniş odada gölgelerin içinden bakan karanlık gözler, kanını sunan Konağını arkasından yakalayıp işe koyulmuş olan vampiri izliyordu. Tek darbeyle delinmiş insan damarının kokusu, izleyicinin azı dişlerinin istemsizce uzamasına yol açtı. O da acıkmıştı, hem de itiraf etmek istediğinden daha fazla ama buraya kendi temel ihtiyaçlarını karşılamaktan daha büyük amaçlar için gelmişti. İntikam için gelmişti. Adalet için. Diğer vampir odanın öbür tarafında oburca beslenirken, Andreas Reichen’ın olduğu yerde mıhlanmasına neden olan şey görev bilinciydi. Bu adamın ölümünün onu, on iki hafta önce ettiği yemini -dünyasının kül ve moloz yığınına döndüğü gece- tutmasına bir adım daha yaklaştıracağını bildiği için sabırla bekliyordu. Reichen içinden öfkeden kuduruyordu. Kemiklerini, derisinin altında sıcak demirler gibi yandığını hissediyordu. Kanı kafasından ayak uçlarına kadar sıvı ateş gibi bedeninde koşturuyordu. İçindeki her kas ve hücre öç almak için çığlık atıyordu - bu öfke ve çığlıklar, kendini erimeye yakınmış gibi hissetmesine neden oluyordu. 8 Burada değil, diye uyardı kendisini. Bu şekilde değil. Öfkesine yenik düşerse bedeli ağır olurdu ve bu piç buna değmezdi. Reichen, içinde patlamaya hazır yönü bastırıyordu ve bu öfkeyi yatıştırmakta artık çok geç kalmıştı. İçindeki ateş çoktan çağlamaya başlamış, kontrolünün kırılgan duvarlarını zorluyordu. Diğer vampir aniden kadının boynundan kafasını kaldırdı. Burnundan keskin bir şekilde soludu ve homurdandı, hayvansı sesler çıkararak panikledi. “Burada biri var.” “Ne dedin?” diye mırıldandı kadın, hâlâ adamın ısırığından uyuşmuş bir haldeyken. Vampir diliyle kadının yarasını kapayıp, onu uzağa doğru itti. Kadın burnundan soluyarak ve küfürler ederek ileri doğru sendeledi. Baygın bakışları Reichen’la karşılaştığında, bir çığlık boğazından yırtılarak çıktı. “Tanrım!” Öfkesinin amber ateşinin gözlerinin içinde yandığını hisseden ve azı dişleri, yaklaşan kavgaya hazırlanıp yuvalarından yırtılarak fırlayan Reichen, gölgelerin arasından bir adım öne çıktı. Kadın bir çığlık daha attı; paniklemiş halde ve korkuyla bakıyordu. Arkadaşına onu koruması için baktı ama artık vampir için işe yaramazdı. Vampir umursamaz bir el hareketiyle kadını yolundan çekti ve ileriye doğru çıktı. Darbenin etkisiyle kadın yere düştü. “Hans!” diye bağırdı. “Ah, Tanrım- Neler oluyor?” Vampir tıslayarak beklenmedik saldırganıyla karşı karşıya geldi ve saldırı pozisyonu aldı. Reichen’ın afallamış, dehşete kapılmış dişi insana hızlıca bir bakış attı. “Çık buradan.” Yatak odasının kapılarını açan zihinsel bir emir gönderdi. “Git, dişi. Şimdi!” 9 Kadın aşağıdaki yaldızlı mermerden tırmanıp odadan kaçarken, Barınak vampiri tek hamlede akıcı bir hareketle havaya sıçradı. Ayakları yerle teması kestiğinde Reichen da saldırıya geçmişti. Vücutları çarpıştı ve Reichen’ın darbesinin sonucu olarak ikisi beraber odanın karşısına savruldu. Azı dişleri kocaman, ateşli amber gözleri ölümcül bir kötülük isteğiyle dolu bir halde, birlikte duvara çarptılar. Kemikler çarpışmanın etkisiyle çatırdadı ama bu Reichen için yeterli değildi. Yeterli olmaktan çok uzaktı. Mücadele eden, öfkeli Soylu erkeği yere fırlattı ve bir dizini boğazına bastırarak onu sıkıştırdı “Zavallı aptal!” diye haykırdı vampir, acısına rağmen kibirli bir şekilde. “Benim kim olduğum konusunda bir fikrin var mı?” “Senin kim olduğunu biliyorum Koruma Birimi ajanı Hans Friedrich Waldemar.” Reichen ona sertçe bakarak azı dişlerini gösterdi. “Benim kim olduğumu unuttuğunu söyleme.” Hayır, unutmamıştı. Waldemar’ın kısılmış gözlerine, onu tanımış olmanın korkusu düşmüştü. “Orospu çocuğu… Andreas Reichen.” “Doğru.” Reichen ona ölümcül bir bakış attı. “Sorun nedir ajan Waldemar? Beni gördüğüne şaşırmış gibisin.” “Ben- ben anlamıyorum. Geçen yaz Barınağa yapılan saldırı…” Vampir boğuluyormuş gibi yutkundu. “Kimsenin hayatta kalmadığını duymuştum.” “Nerdeyse hiç kimse,” diye düzeltti Reichen sertçe. Ve şimdi, Waldemar bu beklenmedik ziyareti neye 10 borçlu olduğunu anlıyordu. “Başka bir şey yapamazdım Andreas. Bana inanmalısın- ” Reichen sertçe bir soluk aldı. “Bunu diğerleri de söylemişti.” Waldemar kıpırdanmaya başladı ama Reichen vampirin boğazına dayadığı dizini daha da sertçe bastırdı. Soluk borusu ezilirken Waldemar, ellerini kaldırmaya çalışırken inledi. “Lütfen… yalnızca benden ne istediğini söyle.” “Adalet.” Reichen hiçbir pişmanlık duymadan Waldemar’ın kafasını elleri arasına aldı ve aniden şiddetle çekti. Bir çatırtı geldi ve sonra Soylu erkeğin kafası sert bir pat sesiyle yere düştü. Reichen hâlâ sağ ve yalnız olduğunu hissettiren hüznünü bastırmaya pek de yardımcı olmayan derin bir iç çekti. Tek sağ kalan kişiydi. Ailesinin hayatta kalan son üyesi. Ayağa kalktı ve son kurbanını arkasında bırakıp gitmeye karar verdiğinde, odadaki çok sayıda raftan birinin üzerindeki yaldızlı çerçevenin parıltısı gözüne ilişti. Oraya doğru gitti, ayakları istemsizce hareket ediyordu ve keskin bakışları gümüş çerçeveli fotoğrafın içinden ona doğru bakan düşmanının yüzüne odaklandı. Çerçeveye uzandı ve ona iğrenerek baktı; parmaklarının soğuk çerçeveye temas eden yerleri ısındı. Reichen’ın gözleri nefret ettiği o yüze baktıkça yanıyordu, bir hırıltı boğazından yükseldi. Öfkeden kendini kaybetmemek için zor duruyordu. Wilhelm Roth, Koruma Birimi ajanlarının törenlerde giydiği kıyafetiyle küçük bir Soylu erkek grubun arasında duruyordu. Hepsi siyah smokinlerini ve kolalı beyaz gömleklerini giymiş, göğüslerini parlak ipek kurdelelerle 11 ve parıldayan madalyonlarla süslemiş, yaldızlı ince uzun kılıçlarını bellerine asmışlardı. Reichen bu kendini beğenmiş, gülümseyen suratlardaki kibirden ve kendini beğenmişlikten iğrendi. Şimdi hepsi ölmüştü… biri hariç hepsi. Roth’u en sona saklamıştı. Önce Barınaktaki evlerine pusu kuran ve içerideki herkese kadın, çocuk demeden ateş açanlar, sonra katliamdan sorumlu olan güçlü Barınak liderine yakınlıklarını gizlemeyen Koruma Birimi ajanlarını hedef almıştı. Birkaç hafta içerisinde teker teker hepsinin işini bitirmişti. Yerde kemikleri kırılmış halde yatan ölü vampir, Wilhem Roth’un Almanya’daki kokuşmuş çetesinin bilinen son üyesiydi. Geriye yalnızca Roth’un kendisi kalmıştı. O piç yaptığı şey için yanacaktı. Ama öncesinde acı çekecekti. Reichen’ın bakışı elindeki çerçeveli fotoğrafa geri döndü ve öylece kaldı. İlk bakışta kadını fark etmemişti, tüm dikkati ve öfkesi yalnızca Roth’a odaklanmıştı. Şimdiyse kadından gözlerini ayıramıyordu. Claire. Soylu erkek grubunun yanında duruyordu, minyondu fakat açık kahve tonundaki tenini saten gibi pürüzsüz ve canlı gösteren, kolsuz gri elbisesi içinde muhteşem görünüyordu. Siyah saçları özenle toplanmıştı, tek bir tel bile düzensiz değildi. Zaman ona acımasız davranmamıştı. Otuz küsur yıldır beraber olduğu güçlü eşi ve onu genç yapan kan bağı düşünüldüğünde yaşlanacağı da yoktu. William Roth ve yoz12 laşmış arkadaşlarına son derecede eğitimli ve aynı derecede okunması güç bir ifadeyle, gülümseyerek bakıyordu. Reichen’ın en kalleş vampir düşmanına yakışır bir eş. Claire. Bunca zaman sonra. Benim Claire’im, diye düşündü. Hayır, onun değil. Bir zamanlar, belki. Uzun zaman önce ve yalnızca birkaç aylığına. Kısacık bir zaman için. Çok eskiden. Reichen onun gümüş çerçeveli camın arkasındaki görüntüsüne dikkatle baktı ve Wilhelm Roth’a olan öfkesinin nasıl kolayca vampirin eşine yöneldiğine şaşırdı. Tatlı, sevimli Claire… en nefret ettiği düşmanının yatağındaydı. Roth’un ne denli iğrenç biri olduğunun farkında mıydı? Onun yaptıklarını hoş görüyor muydu? Önemli değildi. Yerine getirmesi gereken bir görevi vardı. Adalet. Ölümcül bir intikam. Ve hiçbir şey onun önünde duramazdı… Claire bile. Reichen’ın gözleri, çerçevenin yüzeyinden yansıyarak amber renginde için için yanıyordu. Midesindeki ekşi, şiddetli çalkantıyı yatıştırmaya çalıştı ancak küçücük bir sakinleşme umudu için bile çok geçti. Bir homurtuyla çerçeveyi yere fırlattı ve arkasını döndü. Büyük pencerelerden birine doğru ilerledi ve öfkesinin onu yönetmesine ramak kalmışken pencereyi açtı. Reichen, arkasında çerçeveli fotoğraf alev alırken, eriyen gümüşün sıcak cızırtısı ve tıslamasını duyarak pervaza çıktı. Sonra, Wilhelm Roth’un başlattığı şeyi bitirmek için sonbahar gecesine daldı. 13
© Copyright 2024 Paperzz