AVRUPA İNSAN NSAN HAKLARI MAHKEMESİ MAHKEMES İKİNCİ BÖLÜM ŞEDAL / TÜRKİYE DAVASI (Başvuru no. 38802/08) KARAR STRAZBURG 13 Mayıs 2014 © T.C. Adalet Bakanlığı, 2014. Bu gayriresmi çeviri, Adalet Bakanlığı, Bakanlı ı, Uluslararası Hukuk ve Dış Dı İlişkiler Genel Müdürlüğü, İnsan nsan Hakları Daire Başkanlığı Ba tarafından yapılmış olup, Mahkeme açısından bağlayıcılığı ba bulunmamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş belirtilmi olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ulu ile Adalet Bakanlığı, Bakanlı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler kiler Genel Müdürlüğü, Müdürlü İnsan Hakları Daire Başkanlığına ına atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir. Mahsume Şedal / Türkiye davasında, Başkan, Guido Raimondi, Yargıçlar, Işıl Karakaş, András Sajó, Nebojša Vučinić Egidijus Kūris, Robert Spano, Jon Fridrik Kjølbro, ve Bölüm Yazı İşleri Müdürü Stanley Naismith’in katılımıyla 13 Mayıs 2014 tarihinde Daire olarak toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), 7 Ağustos 2008 tarihli başvuruyu ve taraflarca sunulan görüşleri dikkate alarak, yapılan müzakereler sonrasında aşağıdaki kararı vermiştir. OLAYLAR 1. Başvuran Mahsume Şedal, 1977 doğumlu bir Türk vatandaşıdır ve hapis cezası halen İzmir’de infaz edilmektedir. Başvuran, Hakkari’de görev yapan Avukat K. Bayazıt tarafından temsil edilmiştir. Hükümet ise kendi görevlisi tarafından temsil edilmiştir. A. Davanın koşulları 2. Davaya konu olaylar, taraflarca ibraz edildiği şekliyle aşağıdaki gibi özetlenebilir. 3. Başvuran, 28 Ağustos 2004 tarihinde saat 16:00 sularında, yasadışı silahlı bir örgüt olan PKK’nın (Kürdistan operasyonlarına katıldığı şüphesiyle yakalanmıştır. İşçi Partisi) silahlı ŞEDAL / TÜRKİYE KARARI 3 4. Başvuran, yakalanmasının ardından saat 18:00 sularında, İstanbul Adli Tıp Kurumunda sağlık kontrolünden geçirilmiştir. Hazırlanan raporda, başvuranın vücudunda herhangi bir yara bulunmadığı kaydedilmiştir. 5. Başvuran aynı gün ilerleyen saatlerde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne götürülerek gözaltına alınmıştır. 6. Tutulan kayıtlara göre, başvuran belirtilen günde avukatıyla görüşmüştür. Belge hem başvuran hem de avukatı tarafından imzalanmıştır. 7. Başvuran bir sonraki gün 29 Ağustos 2004 tarihinde, polis tarafından sorgulanmıştır. Sorgulama gerçekleştirilmeden önce, başvuran, avukat yardımından yararlanma hakkı da dâhil olmak üzere haklarına ilişkin olarak bilgilendirilmiştir. Resmi ifadeye göre, başvuran avukat yardımını reddetmiş ve PKK içindeki eğitimine ve belirtilen yasadışı örgütün yapısına ilişkin bazı bilgiler vermeye başlamıştır. Başvuran, hem resmi ifadeyi hem de avukat yardımını reddettiğini belirten ek bir belgeyi imzalamıştır. 8. Başvuran, 30 Ağustos 2004 tarihinde, bir kez daha avukatıyla bizzat görüşmüştür. Hem başvuran hem de avukatı, söz konusu görüşmeyi belirten polis kayıtlarını imzalamışlardır. 9. Başvuran, 1 Eylül 2004 tarihinde, Adli Tıp Kurumunda ikinci kez sağlık kontrolünden geçmiştir. Başvuran, polis gözetiminde bulunduğu süreçte tokatlandığından, saçının çekildiğinden, yere itildiğinden ve uyutulmadığından şikâyet etmiştir. Sağlık muayenesinin ardından hazırlanan raporda, başvuranın vücudunda fiziksel şiddete maruz kaldığını gösteren hiçbir iz bulunmadığı kaydedilmiştir. 10. Başvuran aynı gün, avukatının huzurunda İstanbul Cumhuriyet Savcısına ifade vermiştir. Başvuran kötü muamele iddialarını yinelemiş ve baskı altında verdiğini belirterek önceki ifadelerini reddetmiştir. Başvuranın avukatı ise Cumhuriyet savcısına, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde başvuranı görmesine izin verilmediğini ileri sürmüştür. 11. Başvuran daha sonra, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi hâkiminin karşısına çıkarılmıştır. Başvuran burada, avukatının da 4 ŞEDAL / TÜRKİYE KARARI huzurunda, Cumhuriyet savcısına verdiği ifadeleri tekrar etmiştir. Başvuran ayrıca, polis gözetimindeyken dövüldüğünü iddia etmiştir. Nöbetçi hâkim, ifadesinin alınmasının ardından başvuranın tutuklanmasına karar vermiştir. 12. İstanbul Cumhuriyet Savcısı, 29 Eylül 2004 tarihinde, başvuranı söz konusu tarihte yürürlükte olan 795 sayılı Ceza Kanununun 168/2. maddesi uyarınca PKK üyesi olmakla itham eden bir iddianame düzenleyerek İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açmıştır. 13. Başvuran, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde gerçekleştirilen duruşmalarda, sağlık sorunları nedeniyle ve kendi özgür iradesiyle PKK’dan ayrıldığını ve söz konusu yasadışı örgütün düzenlediği hiçbir silahlı eyleme katılmadığını belirtmiştir. Ayrıca başvuran mahkeme önünde, polis gözetiminde kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin iddialarını yinelemiştir. Başvuran yargılamalar süresince, bir avukat tarafından temsil edilmiştir. 14. İstanbul Cumhuriyet Savcısı, 25 Aralık 2006 tarihli bir duruşmada, önceki Ceza Kanununun 125. maddesi uyarınca, başvuranı Devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırma amacıyla faaliyetler gerçekleştirdiği yönünde mütalaa vermiştir. 15. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi; 7 Mayıs 2007 tarihinde, başvuranın Cumhuriyet savcısına ve nöbetçi hâkime verdiği ifade, ikamet ettiği yerde gerçekleştirilen iki aramada ele geçirilen bulgular, telefon kayıtları ve birkaç tanığa ait ifadelerinde dâhil olduğu çeşitli delillere dayanarak, önceki Ceza Kanununun 125. maddesi uyarınca başvuranı müebbet hapis cezasına mahkûm etmiştir. Mahkeme ayrıca başvuranın polis ifadelerine dayanmış ve söz konusu ifadelerin, daha sonra Şırnak Jandarma Komutanlığından elde edilen delillerle desteklendiğini belirtmiştir. Söz konusu mahkeme, başvuranın bir avukat yokken alınan ifadelerinin kullanımına ilişkin beyanına cevap olarak, sorgulaması gerçekleştirilmeden önce başvuranın avukat yardımı hakkından feragat ettiğini belirtmiştir. Mahkeme, başvuranın kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak herhangi bir yorumda bulunmamıştır. ŞEDAL / TÜRKİYE KARARI 5 16. Yargıtay, 13 Şubat 2008 tarihinde, kötü muamele iddialarına değinmeden, ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır. B. İlgili iç hukuk 17. İlgili iç hukuka ilişkin bilgiler Yoldaş / Türkiye, no. 27503/04, §§ 2427, 23 Şubat 2010 kararında bulunabilir. ŞİKAYETLER 18. Başvuran, Sözleşme’nin 3. ve 13. maddeleri kapsamında, polis tarafından kaldığından gözaltında ve bulunduğu iddialarına süreçte ilişkin kötü olarak muameleye yetkililerin maruz soruşturma başlatmadığından şikâyet etmiştir. 19. Başvuran Sözleşme’nin 6 § 1 maddesine dayanarak, hakkındaki yargılamaların aşırı uzun süre devam etmesinden şikâyet etmiştir. 20. Başvuran, Sözleşme’nin 6 § 1 maddesiyle bağlantılı olarak 6 § 3 (c) maddesi uyarınca, polis tarafından gözaltında tutulduğu süreçte kendisine avukat yardımı sağlanmadığını ileri sürmüştür. Başvuran ayrıca, kendi aleyhine ifade vermeye zorlandığını iddia etmiştir. 21. Başvuran son olarak, Sözleşme’nin 14. maddesi uyarınca, Kürt kökenli olması sebebiyle ayrımcılığa maruz kaldığını ileri sürmüştür. HUKUKİ DEĞERLENDİRME A. Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamındaki şikâyet 22. Başvuran, Sözleşme’nin 3. ve 13. maddeleri uyarınca, polis tarafından gözaltında tutulurken fiziksel şiddete maruz kaldığını ve iddialarına ilişkin herhangi bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüştür. 6 ŞEDAL / TÜRKİYE KARARI 23. Hükümet, başvuranla ilgili olarak hazırlanan sağlık raporlarında fiziksel şiddete ilişkin herhangi bir iz bulunmadığı kaydedildiği için, başvuranın iddialarının asılsız olduğunu ileri sürmüştür. 24. Başvuran, Hükümetin görüşlerine cevap olarak önceki beyanlarını yinelemiştir. 25. Mahkeme, bu şikâyetlerin Sözleşme’nin 3. maddesi açısından incelenmesi gerektiği kanısındadır. 26. Mahkeme, başvuranın İstanbul Adli Tıp Kurumunda iki kez sağlık kontrolünden geçtiğini gözlemlemektedir: bunlardan birincisi, yakalandıktan iki saat sonra ve ikincisi ise polis tarafından gözaltına alındıktan hemen sonra gerçekleştirilmiştir. Başvuran, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde bulunduğu esnada kötü muameleye maruz kaldığından şikâyet etmiş olsa da, ikinci sağlık raporu başvuranın vücudunda bu tür bir fiziksel şiddete maruz kaldığını gösteren herhangi bir iz bulunmadığını kaydetmiştir. Bu bağlamda Mahkeme, başvuranın ek muayene talebinde bulunmadığını gözlemlemektedir. Başvuran ayrıca, iddia edilen eylemleri detaylı bir şekilde açıklamamıştır. 27. Yukarıda belirtilenler dikkate alındığında, Mahkeme, Hükümetin beyanını kabul ederek, dava dosyasında başvuranın polis tarafından dövüldüğüne yönelik iddiaları doğrulayan herhangi kanıt bulunmadığı sonucuna varmaktadır. 28. Mahkeme, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olduğuna ve Sözleşme’nin 35 § 3 (a) ve 4 hükümleri uyarınca reddedilmesi gerektiğine karar vermiştir. B. Sözleşme’nin 6 §§ 1 ve 3 (c) maddesi kapsamındaki şikâyet 29. Başvuran, Sözleşme’nin 6 § 1 maddesi ile birlikte 6 § 3 (c) maddesi uyarınca, polis tarafından gözaltında tutulurken, avukat yardımından yararlanamadığını ileri sürmüştür. Başvuran bu bağlamda, kendisine hukuki ŞEDAL / TÜRKİYE KARARI 7 yardım sağlamak amacıyla avukatının İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne gelmesine rağmen, polisin kendisiyle görüşmesine izin vermediğini iddia etmiştir. 30. Hükümet, gerçekleştirilmeden başvuranın önce, avukat polis talep tarafından etme sorgulaması hakkına ilişkin bilgilendirildiğini ileri sürmüştür. Hükümet, başvuranın avukat yardımından yararlanma hakkından kendi özgür iradesiyle feragat ettiğini, zira sorgulamanın öncesinde ve sonrasında görüştüğü avukatına danışma olanağı bulunduğunu belirtmiştir. Bu nedenle Hükümet, söz konusu şikâyetin kabul edilemez olarak beyan edilmesi gerektiğini değerlendirmiştir. 31. Başvuran görüşlerinde, polis gözetimindeyken avukatıyla görüşme gerçekleştirip gerçekleştirmediğini açıklığa kavuşturmamıştır. Başvuran, Hükümet’in beyanlarının, sorgulama esnasında avukatının da bulunmasına yönelik talepte bulunduğunu ancak avukat yardımından yararlanmasına izin verilmediğini kanıtlar nitelikte olduğunu ileri sürmüştür. 32. Mahkeme ilk olarak, yerleşik içtihadına atıfta bulunmaktadır. Belirtilen içtihada göre, ceza gerektiren bir suçla itham edilen herkesin bir avukat tarafından etkin bir şekilde savunulma hakkı, adil yargılanmanın temel özelliklerinden biridir (bk. Salduz / Türkiye [BD], no. 36391/02, §§ 50-55, AİHM 2008). Mahkeme, adil yargılanma hakkının yeterli düzeyde “pratik ve etkili” olması amacıyla, Sözleşme’nin 6 § 1 hükmünün, avukat yardımının, her bir davanın özel koşulları ışığında bu hakka kısıtlama getirilmesine dair zorunlu gerekçelerin söz konusu olmaması halinde, ilke olarak, şüphelinin ilk polis sorgusundan itibaren sağlanmasını gerektirdiğini yinelemektedir. Zorunlu gerekçelerin istisna olarak avukata erişim hakkının reddedilmesini haklı kılabileceği hallerde dahi, gerekçesi her ne olursa olsun bu tür bir kısıtlamanın Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca sanığın haklarına haksız bir şekilde halel getirmemesi gerekmektedir. Avukata erişimin sağlanmamış olduğu polis sorgusu esnasında suçlu olduğu yönünde verilen ifadelerin bir mahkûmiyet 8 ŞEDAL / TÜRKİYE KARARI kararı için kullanılması halinde, savunma tarafının haklarına ilke olarak telafi edilemez biçimde zarar verilmiş olacaktır (bk. Salduz, yukarıda anılan § 55). 33. Mahkeme, başvuranın polis tarafından sorgulanırken bir avukatın bulunmayışının, yasal bir hükmün sistematik olarak uygulanmasından kaynaklanmaması sebebiyle, mevcut davanın Salduz davasından farklı olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda Mahkeme, Salduz davasında, başvuranın avukata erişim hakkına getirilen kısıtlamanın, 3842 sayılı Kanuna dayandırıldığını yinelemektedir. Dolayısıyla, belirtilen kısıtlama usul gereği getirilmiş ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yargı yetkisine giren bir suçla bağlantılı olarak polis gözetiminde tutulan herkese uygulanmıştır (bk. Salduz, yukarıda anılan, §§ 56-63, ve Dayanan / Türkiye, no. 7377/03, §§ 30-34, 13 Ekim 2009). Ancak, mevcut davada başvuran, yukarıda belirtilen ve avukata erişim hakkını kısıtlayan hükmü yürürlükten kaldıran 4928 sayılı kanunun 15 Temmuz 2003 tarihinde kabul edilmesinin ardından yakalanmış ve polis tarafından gözaltına alınmıştır. Sonuç olarak, başvuran, polis sorgusu esnasında avukat yardımı talebinde bulunma hakkına sahipti. 34. Mahkeme ayrıca, Sözleşme’nin 6. maddesinin metninin ya da özünün bir kimsenin, açık bir şekilde veya zımnen, adil yargılanma hakkından kendi özgür iradesiyle feragat etmesini engellemediğini kaydetmektedir. Ancak, Sözleşme’nin amaçlarının yerine getirilmesine ilişkin bir etkisinin bulunacak olması halinde, mahkemeye çıkma hakkından feragatin açık bir şekilde tesis edilmesi ve önemiyle orantılı olan asgari güvencelerin sağlanması gerekmektedir (bk. Salduz, yukarıda anılan, § 59, ve Yoldaş / Türkiye, yukarıda anılan, § 51, 23 Şubat 2010). 35. Mevcut davanın olaylarına dönülecek olursa, Mahkeme, İstanbul Emniyet Müdürlüğü sorgulamasından önce Terörle başvuranın Mücadele avukat Şube yardımı Müdürlüğündeki hakkına ilişkin bilgilendirildiğini gözlemlemektedir. Belirtilen husus ve başvuranın avukat ŞEDAL / TÜRKİYE KARARI 9 yardımından yararlanmayı reddetmesi, başvuranın imzaladığı resmi ifadesinde belirtilmektedir. Başvuran ayrıca, kendisinin polise ifade vermeden önce avukat belirlemek istemediğini belirten ve polis tarafından düzenlenen başka bir belgeyi de imzalamıştır (bk. 7. paragraf yukarıda). 36. Mahkeme, polis kayıtlarına göre, başvuranın polis gözetiminde tutulurken, sırasıyla polis sorgusundan önceki ve sonraki günlerde, iki defa avukatıyla görüştüğünü vurgulamaktadır. Mahkeme bu bağlamda, özellikle de hem başvuranın hem de avukatının belirtilen kayıtları imzalamış olmasını dikkate almaktadır. Ayrıca, başvuran söz konusu zamanda avukatıyla görüştürülmesine izin verilmediğini ileri sürse de, görüşlerinde, her ikisinin de söz konusu belgeleri niçin imzaladığına açıklık getirecek herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Dolayısıyla Mahkeme, başvuranın polis gözetiminde tutulduğu tüm süre boyunca avukatıyla görüşmesine izin verilmediğine yönelik iddialarına önem vermemektedir. 37. Mahkeme bu bağlamda, başvuranın polis tarafından sorgulanırken kendi aleyhine ifade vermeye zorlandığını iddia etmesine rağmen, Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamındaki şikâyet ile ilgili olarak yukarıda da belirtildiği üzere, bu tür bir baskıyı doğrulamaya yönelik delil sağlayamadığını vurgulamaktadır. 38. Yukarıda belirtilenler dikkate alındığında, Mahkeme, başvuranın polise ifade verirken avukat bulundurma hakkından feragat etmesinin açık bir şekilde ve asgari güvencelerle birlikte gerçekleştirildiği sonucuna varmıştır (bk. Yoldaş, yukarıda anılan, § 52, ve Diriöz / Türkiye, no. 38560/04, § 35, 31 Mayıs 2012). 39. Sonuç olarak, Sözleşme’nin 6 § 3 (c) maddesi uyarınca başvuranın polis tarafından gözaltında tutulduğu süreçte avukat yardımından yoksun bırakılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili şikâyet açıkça dayanaktan yoksundur ve bu nedenle Sözleşme’nin 35 §§ 3 (a) ve 4 hükümleri uyarınca kabul edilemez olarak beyan edilmelidir. 10 ŞEDAL / TÜRKİYE KARARI C. Diğer şikâyetler 40. Başvuran, Sözleşme’nin 6 § 1 maddesine dayanarak, hakkındaki yargılamaların çok uzun sürdüğünü ileri sürmüştür. Başvuran ayrıca, Sözleşme’nin 14. maddesi uyarınca, Kürt kökenli olması nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını iddia etmiştir. 41. Mahkeme’nin kendisine ibraz edilmiş belgelere ilişkin olarak yaptığı incelemede, bu hükümlerin ihlal edildiğine ilişkin herhangi bir bulgu tespit edilmemiştir. Mahkeme ayrıca, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olduğuna ve Sözleşme’nin 35 §§ 3 (a) ve 4 hükümleri uyarınca kabul edilemez olarak beyan edilmesi gerektiğine karar vermiştir. Bu gerekçelerle, Mahkeme oy birliğiyle Başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Stanley Naismith Yazı İşleri Müdürü Guido Raimondi Başkan
© Copyright 2024 Paperzz