Bizim AHISKA Son yıllarında yazılan bir ders kitabına göre: OSMANLI ÜLKESİNDE MİLLETLER DİNLER VE DİLLER Yunus ZEYREK Osmanlı Devleti (1299-1922), üç kıtaya yayılmış, birçok ırk ve dinden olan milletleri bünyesine almış, dünya tarihinin belli başlı büyük devletlerinden biriydi. Dağılma sürecine girdiği Balkan Savaşı (1912) ve ondan sonra vukua gelen Birinci Dünya Savaşı döneminde bu devletin elinde kalan topraklarda kimlerin yaşadığına dair bilgilerin ilgi çekeceğini umuyoruz. 1915 yılında liselerde okutulan bir coğrafya kitabına bakıyoruz. Elimizdeki kitabın kapağıyla ilk ve son sayfaları yırtık.1 İstanbul Kabataş Lisesinde okuyan bir öğrencinin elinden düşme olduğu anlaşılan bu kitapta o zamanki Osmanlı ülkesi ahalisiyle ilgili hayli bilgi var. Bu bilgileri veren bölümlerin üslûbuna sadık kalarak bu yazıyı vücuda getirdik. İnanıyoruz ki bu bilgiler bugün için bir ibret levhası olacaktır. Bundan sonrası tamamen o kitaptandır. * Memâlik-i Osmaniye’nin nüfusu (Osmanlı ülkesinin nüfusu) Osmanlı ülkesinin nüfusu, Balkan Yarımadası’yla Trablusgarp, Bingazi, Akdeniz adalarına sahip olduğumuz zaman 34 milyondan fazlaydı. Balkanlar Harbi’nden sonra arazimizden pek 1 Safvet (Geylanlıgil, 1875-1944),Yeni Resimli ve Haritalı Coğrafyayı Riyazî ve Osmanî, İstanbul, 1331 (1915). 42 çok yerleri kaybettik. Vaktiyle Avrupa kıtasındaki topraklarımızda 10 milyon nüfusumuz vardı; bugün İstanbul da dâhil olduğu hâlde ancak 2 milyondan az fazla nüfusumuz kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin son dönemi sınırları. Günümüzde genel nüfusumuz, Arabistan’da bulunan kabilelerle nüfus sayımına dâhil Bahar 2014 Bizim AHISKA olmayan bedevîler ve aşiretler de dâhil 25 milyona yakındır. Asıl nüfusumuz 19,148,000’dir. Bu miktar, arazinin genişliğine göre pek azdır. Kilometre kareye yaklaşık 11 kişi düşmektedir. Hâlbuki bugün Almanya’da bu sayı 121, Fransa’da 79’dur. Memleketimizin Almanya kadar nüfusa sahip olması için 200 milyon kadar nüfusa ihtiyacımız vardır. Biz bunun yarısına da razıyız. Genel nüfusun dağılımı ve nüfus yoğunluğu şöyledir: Bölge Nüfus Yoğunluk İstanbul dâhil Osmanlı Avrupa’sı 2,348,000 45 Küçük Asya Anadolu vilâyetleri 9,000 000 19 Erzurum ve Doğu Anadolu havalisi 2,500,000 13 Arap Irak’ı 4 1,400,000 Suriye kıtası 2,900,000 9 Hicaz ve Yemen vilâyetleri 1,000,000 2 Toplam 19,148,000 11 Arabistan’da bulunan kabilelerle nüfus sayımına girmeyen bedevî ve aşiretler 5,783,000 Toplam 24,931,000 Osmanlı ülkesinde yaşayan bu nüfus pek dağınık ve çeşitli şekillerde dağıldığı gibi ırk bakımından da çok çeşitlidir. Osmanlı nüfusunun bir kısmı, bir yerde, bir bölgede toplu olarak bulunur; Araplar, Kürtler gibi. Bir kısmı da memleketin çeşitli bölgelerinde ayrı ayrı ve dağınık bir surette yaşarlar; Türkler, Rumlar, Ermeniler, Musevîler gibi. Ecnâs-ı sekene (ahalinin etnik yapısı) Osmanlı Devleti kadar nüfusu çeşitli ırk ve cinsten meydana gelen bir devlet yoktur denilse mübalâğa edilmiş olmaz. Müslüman tebaa ve gayrimüslim, çeşitli cinslere mensup ve türlü lisanla konuşulduğu gibi Hıristiyanlar din itibariyle de farklı kısımlara ayrılmıştır. Osmanlı nüfusu, Türk, Arap, Kürt, Çerkes, Laz, Gürcü, Musevî, Kıptî gibi kavimlerle Marunî, Dürzî, Keldanî, Süryanî, Nasturî, Melkit, Yakubîlerden meydana gelmektedir. Bu nüfus içerisinde Arnavut, Boşnak, Pomak, Bulgar, Ulah gibi topluluklar da vardır. Bunlar, Rumeli’nin kaybedilmesi üzerine genel nüfusumuzdan çıkmıştır. Bahar 2014 Osmanlı Asya’sının nüfusu ve etnik yapısı Osmanlı ülkesi, Osmanlı Avrupa’sı ve Osmanlı Asya’sı olmak üzere iki kısma ayrılır. Osmanlı Avrupa’sı vaktiyle tamamen Balkan Yarımadası’ndan ibaretti. Şimdiki hâlde Trakya’nın güneydoğusundan ibarettir. Burası da Edirne vilâyetiyle İstanbul vilâyetinin bir kısmını içine alır. Osmanlı Asya’sı, Küçük Asya (Anadolu), Erzurum ve Doğu Anadolu Yaylası, Irak, Suriye ve Filistin, Arabistan bölgelerinden meydana gelmektedir. Bu coğrafyada yaşayan ahali, çeşitli milliyetlere ayrılır. Bunlara kısaca bakalım. Türkler, Osmanlı nüfusunun en önemli kısmını meydana getirirler. Yaklaşık olarak 11-12 milyon kadar olup Osmanlı Asya’sının ve bilhassa Anadolu vilâyetlerinin asıl nüfusunu teşkil ederler. Türkler, Turanî kavimlerdendir. Osmanlı Avrupa’sında bulunan nüfusun yarıdan fazlası ve Osmanlı Asya’sının önemli bölümlerinden olan Erzurum ve Doğu Anadolu ile Irak ahalisinin bir kısmı ve Anadolu’nun iç bölgelerinde yaşayan ahalinin büyük bir kısmı Türk’tür. Suriye’nin kuzey bölgelerinde Kürtlerle ve Irak’ta da Araplarla karışık olarak bulunurlar. Hatta Bağdat şehri merkezinin mevcut ahalisinin büyük bir kısmı Türk’tür. Anadolu’nun Erzurum, Musul, Van gibi doğusu ile Bağdat havalisinde bulunan Türkler, Türkmen aşiretlerindendir. Anadolu’nun orta ve batı bölgelerindeki Türkler içinde Yörük ve Afşar gibi göçebe aşiretler vardır. Devlet memurlarının büyük bir kısmı belki de hepsi Türk’tür. Askerî hizmetler, şimdiye kadar Türklere ait olduğu için pek çok can feda etmişlerdir. Diğer unsurlara göre her şeyden geri kalmışlardır. Kanun-i Esasî (anayasa)’nin yürürlüğe girmesi üzerine gayrimüslimler ve diğer unsurlar da askerlikle mükellef olmuşlardır.2 Türkler, cömert, misafirperver, yiğit, sabırlı ve kanaatkârdır. Türkler, bütün kanlarını feda ederek bu memlekete sahip oldukları gibi adalet ve merhametten ayrılmamışlar ve hiçbir kavmin din, mezhep, cins ve lisanına dokunmamışlardır. 2 Osmanlı Devleti’nde demokrasinin başlangıcı sayılan ve 24 Temmuz 1908’de ilân edilen İkinci Meşrutiyet’le yürürlüğe giren anayasaya işaret edilmektedir. 43 Bizim AHISKA Kitaptan bir sayfa. Bugün en medenî kabul edilen İngiltere’nin başkentinde Musevîlere cumartesi günü dükkânlarını kapattırmadıkları gibi Pazar günü de açtırmazlar! Türkler, fatih ve galip oldukları hâlde yok etme siyasetini takip etmemişlerdir. Bunun en büyük misali, asırlarca idareleri altında bulundurdukları Romanya, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan gibi hükûmetlerin ve asırlardan beri Osmanlı nüfusu arasında yaşayan muhtelif milletlerin mevcut olmasıdır. Eğer Türkler diğer kavimleri eritme ve yutma siyasetini takip etmiş olsalardı, bugün mevcut unsurlardan eser kalmaması icap ederdi. Türkler bu memleketin fatihiyken ve her hususta her şeye hâkim olmaları lâzım gelirken bugün memleketin en hazin zayiatla ve altı yedi asırdan beri memleketin savunması uğrunda kanını dökmekle meşgul olmuşlar ve iktisadî sahayı diğer unsurlara terk etmişlerdir. Bütün meşakkatli hizmetlerde kullanılanlar Türklerdir. Anadolu vilâyetlerinde ekip biçen, şehirlerde rençberlik eden Türklerdir. Amele sınıfının en büyük kısmını ve memleketin en fakir unsurunu yine Türkler teşkil eder. Hâl böyleyken yine de daima Türkler suçlanır! Diğer çeşitli unsurlar arasında birlik ve beraberliği ebedî kılacak bir vasıta varsa o da Türklerdir. Türkler olmasa diğer unsurlar birbirini boğazlar. Araplar, Osmanlı ülkesi nüfusu içinde mühim bir yekûn teşkil ederler. Bedevîler ve aşiretler dâhil olmak üzere Arap nüfusu on milyona yakındır. Irak, Suriye, Filistin ve Arabistan’da 44 yaşarlar. Araplar başlıca iki kısma ayrılır: Bir kısmı şehirlerde yaşayan medenîler diğer kısmı da bedevîler ve göçebelerdir. Suriyeliler ticaret ve ziraatla meşgul oldukları gibi çöl Arapları da hayvan gütmektedirler. Kürtler, diğer unsurlarla karışmayarak belli bir bölgede ve genellikle aşiret hâlinde yaşarlar. Ziraatla az uğraşırlar. Başlıca meşguliyetleri çobanlıktır. Araplar gibi at yetiştirirler; koyun ve tay satışından faydalanırlar. Kışın köylerinde kalırlar, yazın göçebe olarak dolaşırlar. Halı, kilim, kaba bez ve keçe, çul vesaire yaparlar. Kürtler, Anadolu’nun doğu vilâyetlerinde yaşarlar. Sağlam bünyeli ve dinç adamlardır. Zekidirler fakat mâriften (eğitimden) mahrumdurlar. Rumlar, Gayrimüslim unsurlar arasında mühim bir yekûn teşkil ederler. Genellikle deniz sahillerinde ve liman şehirlerinde toplanmışlardır. Memleketin ticaret ve servetinin önemli bir kısmı Rumların elindedir. Büyük ticarethaneler, küçük bankalar, deniz taşımacılığı şirketleri, bakkaliye ve tuhafiye işleri de hemen hemen Rumların elindedir. Rumlar, milliyet ve mezheplerine çok bağlıdırlar. Osmanlı vatandaşı olan Rumların pek çoğu, kendi büyük hâkimleri olan piskoposların ruhanî tesirinde kalarak adeta yer yer birer küçük cemaat hâlinde yaşamaktadırlar. Bunların kendilerine mahsus ufak birer meclisleri vardır. Bu meclislerin nüfuzu altında birtakım eğitim kurumları olup, bunlar marifetiyle Yunan sevgisi aşılanmakta ve yayılmaktadır. Ermeniler, Anadolu vilâyetlerinin doğu sınırlarında, İstanbul’da ve bazı şehirlerde bulunmaktadırlar. Bir kısmı kuyumculuk ve ticaretle, Anadolu’da dağınık olarak yaşayan bir kısmı da ziraatla meşguldür. Bazı Ermeniler de ince san’atlarla ve para işleriyle uğraşır. Faal ve çalışkan bir halktır.3 Musevîler, Osmanlı ülkesinde dağınık 3 Ermeni unsurunun bu özellikleri, 1919 yılında Türkiye’ye gelen Amerikan askerî hey’etinin başkanı General Harbord’un raporunda da belirtilmiş ve şöyle denilmiştir: “Zamanla mizaç ve kabiliyetleri, Osmanlı Devleti dâhilinde endüstrinin, maliyenin, ticaretin, entelektüel ve idarî işlerin Ermenilerin eline geçmesini sağlamıştır.” Kitabında bunları nakleden merhum tarihçi Cemal Kutay şu açıklamayı yapmadan geçmemiştir: “Dünyada bir hâkim unsur, başka bir unsura mizaç ve kabiliyetine uygun çalışma hakkı tanımasa, o unsur bu işlerin başına geçebilir mi? Bu, Osmanlı Devleti’nin bütün tebaasına gösterdiği müsamaha ve imkânla mümkün olmuştur.” Cemal Kutay, Örtülü Tarihimiz, İstanbul, 1975, s. 800. Bahar 2014 Bizim AHISKA surette yaşayan bir unsurdur. Büyük şehirlerde ve bilhassa ticaret merkezlerinde hatta Medine gibi Arabistan beldelerinde yaşarlar. İhtisas sahibi oldukları para ve hesap işlerinde şöhretleri var. Komisyonculuk, simsarlık ve tellâllık da onların işleri arasındadır. Çerkesler, Lazlar ve Gürcüler de Osmanlı unsurları arasında yer alan topluluklardır. Bunların da her birinin birkaç yüz bin kadar nüfusu var. Osmanlı ülkesinde dinler Osmanlı ülkesinde yaşayan ahali din itibariyle başlıca iki kısma ayrılır: Müslümanlar ve Hristiyanlar. Hristiyanlar da kendi arasında birçok kısma ayrılmışlardır. Müslümanlar, Osmanlı ülkesinde çoğunluğu teşkil ederler. Adalet, fazilet ve ahlâk üzerine kurulmuş olan İslâmiyet, VI. asrın sonuna doğru Arabistan Yarımadası’nda başlamış ve az zaman zarfında Çinlere, Hindistanlara ve Afrika içlerine, Asya’nın batısı ve merkezine yayılmış ve hatta Cebelitarık’tan İspanya’ya geçerek Pirene Dağları’nı aşmış; Osmanlıların Rumeli’ye geçmesiyle Balkan Yarımadası’na da girmiştir. Devletin resmî dini İslâmiyet’tir. Din-i Mübîn-i Ahmediye (İslâmiyet)’ye bağlı olanlara Müslüman denir. Müslümanların mukaddes kitabı Kur’ân-ı Azimüşşan’dır. İslâmiyet, Hristiyanlık gibi birçok farklı kısımdan meydana gelmiyor. Yalnız Şia adıyla bir mezhep varsa da o da esas itibariyle birdir. Ancak bazı noktalarda Sünnî mezhebinden ayrılır. Osmanlı nüfusunun dörtte üçünden fazlası Müslüman’dır. Hristiyanlık âlemi, bilindiği gibi tam bir birlik hâlinde olmayıp, bir kitaba tâbi iken çeşitli kısımlara ayrılmıştır. Bugün Hristiyanlık âlemi, Katolik, Protestan, Ortodoks gibi üç kısma ayrılmış olduğu gibi bunların her biri de çeşitli gruplara ayrılmıştır. Osmanlı ahalisinin ancak yüzde yirmisi Hristiyan’dır. Osmanlı ülkesinde bulunan Hristiyanlar muhtelif mezheplere ayrılır. Katoliklerin miktarı yaklaşık 600.000 civarındadır. Latin ve doğu Katolikleri olmak üzere iki mezhebe ayrılmışlardır. Latin mezhebinde bulunanlar ve bilhassa İtalya ve Fransa’dakilerin büyük bir kısmı, dinlerinin doğuda yayılması için uygun bir ortam bulmuşlar ve açtıkları okullarda amaçlarına ulaşmak için çalışmak- Bahar 2014 taydılar. Bereket versin ki düşman devletlere (İngiltere, Fransa ve İtalya’ya) ait olan bu kurumlar, devletimiz tarafından kapatılmıştır. İnşaallah savaştan sonra bu kurumların yeniden açılmasına meydan verilmeyecektir. Vaktiyle Fererler, Lazaristler, Cizvitlerin4 açmış oldukları okullarla Beyrut’taki üniversite ve diğer dinî okullarla çeşitli kurumlar, yetimhaneler ve dinî kisveli birçok mesken, hep fesat fikirlerle açılmış ve hayli faaliyette bulunmuşlardır. Rum Ortodoks kilisesinin ruhanî reisi, İstanbul’daki Rum Ortodoks Patrikhanesidir. Ermeniler mezhep itibariyle iki kısma ayrılmıştır: Bir kısmı Katolik, bir kısmı Ortodoks’tur; çoğu Katolik’tir.5 Ermenilerin en büyük ruhanî reisine katolikos denir. Üç büyük ruhanîleri var: Biri Kafkasya’daki Açmiyazin, ikincisi İstanbul Patrikliği, üçüncüsü Adana’nın Sis (Kozan) Katolikosluğudur. Bunların en büyüğü Açmiyazin Katolikosluğu ise de İstanbul Patrikhanesi bütün Osmanlı ülkesindeki Ermenilerin ruhanî işlerine bakmaktadır. Osmanlı ülkesinde kullanılan diller Osmanlı nüfusunun dil bakımından çeşitleri, bu ülkede yaşayan ahali, ırk ve mezhep yönünden nasıl birçok kısma ayrılıyorsa dil bakımından da pek çok kısımlara ayrılmıştır. Devletin resmî dili Türkçedir. Osmanlı ülkesinde en çok konuşulan dil Türkçedir. Türkçeden sonra Arapça gelir. Arapça Şeriat dilidir. Bu iki mühim lisandan başka Rumca, Ermenice, Kürtçe ve Yahudice konuşulduğu gibi bazı yerlerde de Lazca, Çerkesçe görüşülmektedir. Bu dillerin hepsi bir küme hâlinde yaşayan topluluklar arasında ayrı ayrı kullanılmakta, ticaret merkezlerinde ise birkaç lisan kullanılır. Meselâ İstanbul’da, saydığımız dillerden birkaçı kullanılmaktadır. Bununla birlikte İstanbul’da en ziyade kullanılan dil Türkçe başta olmak üzere Fransızca, Rumca ile Ermenicedir. Irak, Suriye ve Arabistan’da Arapça kullanılmaktadır. Doğu Anadolu’da Kürtçe konuşulduğu gibi Adalar Denizi sahillerinde ve adalarda Rumca konuşulmaktadır. 4 5 Fererler, Cizvitler ve Lazaristler, Fransız ve İtalyan Katolik misyoner cemiyetleridir. Burada her ne kadar Ermenilerin çoğunun Katolik olduğu söyleniyorsa da doğrusu şudur ki Ermenilerin kendilerine mahsus mezhebi Gregoryenlik olup, Ermeni nüfusunun çoğu da bu mezhebe mensuptur. Y. Z. 45
© Copyright 2024 Paperzz