BEYAZ YAKA SUÇLARI Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı Üçgeninde Büyük Rüşvet ve Yolsuzluklar Prof. Dr. İbrahim Cerrah İbrahim Cerrah, Prof. Dr. Tavsiye edilen referans şekli: Cerrah, İbrahim (2015). Beyaz Yaka Suçları: Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı Üçgeninde Büyük Rüşvet ve Yolsuzluklar, Ankara: HESA. Copyright © Nisan 2015 Tüm hakları saklıdır. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları (HESA) Derneği’nin izni olmadan bu yayının hiçbir kısmı elektronik ya da mekanik (fotokopi, kayıtların ya da bilgilerin arşivlenmesi, vs.) yollarla çoğaltılamaz. HUKUK ETİK SİYASET ARAŞTIRMALARI Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları (HESA) Center for Legal, Ethical and Political Studies Ehlibeyt Mahallesi, Ceyhun Atıf Kansu Caddesi Bayraktar Center E Blok No:2 Balgat / Çankaya / Ankara Tel: (0312) 472 47 48 Faks: (0312) 472 47 48 hesa.org.tr [email protected] HUKUK ETİK SİYASET ARAŞTIRMALARI BEYAZ YAKA SUÇLARI Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı Üçgeninde Büyük Rüşvet ve Yolsuzluklar Prof. Dr. İbrahim Cerrah Nisan 2015 İÇİNDEKİLER Özet .....................................................................................................................................I Giriş....................................................................................................................................III BİRİNCİ BÖLÜM Toplumsal Tabakalaşma ve Suç İlişkisi ................................................................... 1 1. Üst Sınıf .............................................................................................................. 3 2. Orta Sınıf ............................................................................................................ 4 3. Alt Sınıf................................................................................................................. 4 4. Sınıf-Altı ............................................................................................................. 4 İKİNCİ BÖLÜM Bir Ekonomik Suç Türü Olarak Beyaz Yaka Suçları ................................................7 1. ‘Adi Hırsızlar’ ve ‘Asil Yolsuzlar’. .................................................................... 8 2. Toplumsal Sınıf Yapısına Göre Suçların Sınıflandırılması .................... 9 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM AKP İktidarında Beyaz Yaka Suçları . ......................................................................13 1. Kamu İhale Yolsuzlukları...............................................................................13 2. İmar ve İskân Yolsuzlukları...........................................................................14 3. Vergi Yolsuzlukları .........................................................................................15 4. İlan ve Reklamlarda Yapılan Usulsüzlükler.............................................18 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması . ................................21 1. Mükellef ‘Ali’ ve Mükellef ‘Binali’ Örneği Üzerinden Vergi Affının Sonuçları ..........................................................................................................21 2. Reza Zarrab için Vergi Affı.............................................................................23 3. BMC Firmasının Ethem Sancak’a Devredilmesi......................................25 4. ‘Çökme’ ve ‘Finansal İtibarsızlaştırma’ ......................................................28 5. Bank Asya’ya Yönelik ‘Finansal İtibarsızlaştırma’ ve ‘Çökme’.............31 6. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 17-25 Aralık Sürecindeki Rolü ..............32 BEŞİNCİ BÖLÜM Siyasal Yozlaşma ve Güvenlik Tehdit Algılaması İlişkisi....................................35 1. Toplumsal Sınıflar ve Devlete Yönelik Tehdit Algılaması ...................36 2. Beyaz Yaka Suçları ile Mücadelenin Zorlukları .....................................38 Sonuç................................................................................................................................41 DEKİLER 17-25 Aralık 2013 tarihinde Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonu yapıldı. Operasyon AKP hükümetinin dört bakan (Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar ve Muammer Güler) ve bazı bakan çocukları hakkında büyük rüşvet ve yolsuzluk iddiaları içermekteydi. ÖZET 12 yıllık AKP iktidarı “Güç yozlaştırır mutlak güç mutlaka yozlaştırır” sosyal gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. AKP’nin iktidarda kaldığı süre içinde yaşadığı yozlaşma üç ana başlık altında ele alınabilir. İlk olarak, AKP demokratik değerleri savunarak ‘yasaklar’, ‘yolsuzluk’ ve ‘yoksulluk’ ile mücadele etmeyi parti politikası olarak ilan etmişti. Ancak, AKP iktidara gelmeden önce savunduğu demokratik değerlerden uzaklaşarak yasakçı ve otoriter bir siyasi partiye dönüştü. 12 yıllık iktidarının sonunda AKP devleti ve iktidarı çok sevdi. AKP kendisini devlet ile o kadar özdeşleştirmiştir ki artık AKP devlet demektir ve ona yönelik her türlü muhalefet de devlete ihanet sayılmaktadır. En son çıkartılmaya çalışılan ve kamuoyunda ‘İç Güvenlik Yasası’ olarak bilinen antidemokratik düzenlemelerle, AKP kendi iktidarını korumak için yasakçı bir zihniyet sergilemektedir. Devletin kendi vatandaşlarına yönelik şiddet kullanma yetkileri artırılarak, devlet demokratik yapısından uzaklaştırılmakta, otoriter ve baskıcı bir polis devletine dönüştürülmektedir. 17-25 Aralık sürecinde ortaya atılan yolsuzluk şaibelerine karşı siyasi iktidarın takındığı tutum onu daha fazla şaibe altında bırakmıştır. AKP 17-25 Aralık sonrasında rüşvet ve yolsuzluk şaibesi altında adeta ezilmiştir. Siyasi iktidar yolsuzluk ithamları karşısında yargıda aklanmak yerine, hukuk dışı yöntemlerle polis ve yargı camiasında profesyonelliğe aykırı tasfiyeler yaparak kendisini aklayacak bir yargı sistemi kurmuştur. Siyasiler kendi haklarındaki rüşvet ve yolsuzluk davalarına müdahale ederek “Hiç kimse kendi davasının hâkimi olamaz.” evrensel ilkesini ihlal etmişlerdir. Anayasanın ‘yargı bağımsızlığı’, ‘tarafsızlık’ ve ‘hukukun üstünlüğü’ gibi en temel ilkeleri açıkça ihlal edilmektedir. Kısacası AKP iktidara gelirken savunduğu demokratik değerleri ve hukuku rafa kaldırarak ‘fabrika ayarlarından’ uzaklaşmıştır. Beyaz Yaka Suçları I Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları İkinci olarak, yolsuzlukla mücadele vaatleriyle iktidara gelen AKP’nin iktidarın cazibesine kapılarak büyük rüşvet ve yolsuzluklara bulaştığı görülmektedir. AKP kendisine destek veren küçük bir azınlığı devlet imkânlarıyla zenginleştirerek yeni bir ekonomik elit sınıf oluşturma çabası içindedir. Öte yandan, AKP’ye destek veren toplumsal tabanın büyük bir kesimi ise bir yandan daha fazla fakirleştirilirken öte yandan da varlığını sürdürebilmek için AKP iktidarına bağımlı hale getirilmiştir. AKP kendi ekonomik elitini oluşturmak üzere içinden çıktığı toplumsal alt ve orta sınıfları istismar ederek sömürmektedir. Beyaz yaka suçları’ siyasetçi, bürokrat ve işadamları gibi üst toplumsal sınıflara mensup bireyler tarafından işlenebilen büyük ekonomik suçları içermektedir. Bu raporda AKP iktidarında siyasal ve ekonomik gücü elinde bulunduran üst sınıflar tarafından işlenen rüşvet ve yolsuzluk gibi büyük ekonomik suçlar ele alınmaktadır. ‘Beyaz yaka suçları’ siyasetçi, bürokrat ve işadamları gibi üst toplumsal sınıflara mensup bireyler tarafından işlenebilen büyük ekonomik suçları içermektedir. Bu raporda AKP iktidarında siyasal ve ekonomik gücü elinde bulunduran üst sınıflar tarafından işlenen rüşvet ve yolsuzluk gibi büyük ekonomik suçlar ele alınmaktadır. Rapor, AKP iktidarının kendi ekonomik elitini oluştururken içinden çıktığı orta ve alt toplumsal sınıfları istismar ettiğini ileri sürmektedir. Rapor, aynı zamanda adaletle kalkınma vaatleriyle iktidara gelen AKP’nin kendi ekonomik elitini oluştururken içinden çıktığı toplumsal tabanını hukuki ve İslami değerleri çiğnemek pahasına nasıl istismar edip sömürdüğünü göstermektedir. Sonuç olarak bu rapor alt sınıflara mensup adi suçluların yapmış oldukları küçük hırsızlıklardan dolayı şiddetle cezalandırılması karşısında, işgal ettikleri makamların yetki ve nüfuzunu kullanarak attıkları imzalar ile milletin cebinden milyarlarca lira çalarak ‘beyaz yaka suçları’ işleyen ‘siyasetçi’, ‘bürokrat’ ve işadamı-müteahhitlerin cezalandırılmadığı gerçeğine dikkatleri çekmektedir. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları II Üçüncü olarak, AKP’nin savunduğu İslami değerleri de istismar ettiği görülmektedir. “Halka hizmet hakka hizmettir!” ve “Biz Allah için siyaset yapacağız!” gibi söylemlerle iktidara gelen bazı siyasilerin iktidarı mal ve servet edinme aracı olarak kullandıkları gün yüzüne çıkmıştır. Bu süreçte AKP’li devlet adamları ve/veya yakınları, kaynağını açıklayamayacakları kadar büyük servetler edinmişlerdir. Halkın kendilerine duyduğu güveni istismar ederek büyük menfaatler elde etmişlerdir. Beyaz Yaka Suçları GİRİŞ A natole France, “Şahane bir eşitlik anlayışı ile kanunlar, köprü altında yatmayı, ekmek çalmayı ve sokaklarda dilenmeyi zengin ve fakir ayrımı yapmaksızın yasaklar” sözüyle aslında fakirlerin işlediği suçları tek tek sıralayan kanunların her nedense zenginlerin işlediği büyük suçları aynı açıklıkta sıralamadığı gerçeğini ironik bir anlatımla dile getirir. Döner-dürüm, baklava-börek ve yumurta gibi küçük değerdeki şeyleri çalanlar kanunlarda açıkça hırsız olarak tanımlanır ve adalet sistemi tarafından da damgalanarak cezalandırılır. Ancak aynı kanunlar milyarlarca dolarlık rüşvet ve yolsuzluk yapan siyasetçiler ve işadamları gibi ‘saygın!’ kişileri korur, kollar ve bir türlü kıyıp cezalandıramaz. Oysa “kimileri tabancayla, kimileri de dolmakalemle veya klavyeyle” yapmış olsalar da hırsızlık hırsızlıktır ve yolsuzluk da yolsuzluktur. En genel anlamda haksız kazanç olarak tanımlanan rüşvet ve yolsuzluk gibi suçlar, bunu yapan kişi hangi toplumsal sınıfa mensup olursa olsun, bir tür hırsızlıktır. Hırsızlık ise onu yapan kim olursa olsun hem ‘suç’, hem ‘ayıp’ hem de ‘günahtır’. Hırsızlık ve soygun gibi ekonomik suçlar sadece toplumun alt sınıflarına mensup fakirler tarafından işlenmez. Toplumun üst sınıflarına mensup zengin ve saygın kişiler de kendi sınıf ve statüleriyle orantılı olan ekonomik suçlar işleyebilirler. Ancak, ceza adalet sistemi genelde baklava-börek ve döner-dürüm çalmak gibi alt sınıflara mensup fakirlerin işledikleri küçük hırsızlıkları cezalandırır. “Kimileri tabancayla, kimileri de dolmakalemle veya klavyeyle” yapmış olsalar da hırsızlık hırsızlıktır ve yolsuzluk da yolsuzluktur. Hırsızlık ve soygun gibi ekonomik suçlar sadece toplumun alt sınıflarına mensup fakirler tarafından işlenmez. Toplumun üst sınıflarına mensup zengin ve saygın kişiler de kendi sınıf ve statüleriyle orantılı olan ekonomik suçlar işleyebilirler. III Bu rapor, Prof. Dr. İbrahim Cerrah’ın 2008-2010 yılları arasında Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü’nde verdiği ‘Sosyal Kontrol ve Polis’ başlıklı doktora dersine ilişkin hazırlanan notların geliştirilmiş ve rapora dönüştürülmüş şeklidir. Yazar o tarihlerde, iktidarda olan AKP’nin özellikle de parti üst yönetiminin, büyük rüşvet ve yolsuzluklara kesinlikle bulaşmadığına inanmaktaydı. Yazar, doktora düzeyinde verdiği derslerde bu konuları işleyerek henüz yolsuzluğa bulaşmadığı ve dürüst kaldığına inandığı bir siyasi iktidarın dikkatini rüşvet ve yolsuzluk sorununa çekme çabası içinde olmuştu. Beyaz Yaka Suçları Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 17-25 Aralık soruşturmaları üst sınıflara mensup kişiler tarafından işlenmiş rüşvet ve yolsuzluk suçlarıyla mücadele etmeye yönelik teşebbüste kalmış legal bir devlet refleksi idi. Ne var ki Türk toplumunun Cumhuriyet tarihinde belki de ilk kez eline geçen büyük rüşvet ve yolsuzluğa bulaşanları açığa çıkarma ve yargılama fırsatı şimdilik heba edilmiş gibi görünmektedir. Bu soruşturmaları engelleyenler sadece bazı yolsuzluk iddialarının üzerini örtmekle kalmamış, aynı zamanda toplumun siyasete olan güveni ve dürüst siyaset yapılabileceğine olan inancını da yıkarak geleceğe yönelik ümitlerini büsbütün yok etmiştir. Yazara göre AKP ilk iki döneminde gerek başka sorunların öncelikli olması ve gerekse üst sınıflara mensup güçlü kişilerin işlemiş oldukları rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele etmenin kolay olmamasından dolayı bu mücadeleye girişememişti. Yine yazara göre, AKP ilk fırsatta bu sosyal soruna el atacak ve Türkiye’de yıllardan beri devam edegelen ve toplumun bütününü mağdur eden ancak bir türlü üzerine gidilemeyen rüşvet ve yolsuzlukların üzerine gidecekti. 12 Eylül 2010 Anayasa referandumundan sonra AKP bu fırsatı yakalamıştı. Siyasi iktidar artık ‘beyaz yaka suçlarıyla’ yani büyük rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele edecek kadar güçlü ve donanımlıydı. Ancak, büyük rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele sadece siyasilerin dürüst ve kararlı olmalarıyla başarılabilecek bir iş değildi. Başta ülkeyi yöneten siyasiler olmak üzere üst düzey bürokratlar, iş adamları ve medya patronları gibi toplumda üst sınıflara mensup kişilerin organize olarak işledikleri büyük rüşvet ve yolsuzlukların üzerine başarıyla gidilebilmesi ‘polis’, ‘yargı’, ‘istihbarat’ ve ‘maliye’ gibi kurumların ortak mücadelesini gerektirmekteydi. Bu süreçte yazılı ve görsel ‘medya’ aktörlerinin rolü de elbette çok önemliydi. Ancak en önemlisi ülkeyi yöneten ‘siyasi iktidarın’ bu konudaki kararlılığıydı. Kendileri hem gerçekten dürüst hem de rüşvet ve yolsuzlukla mücadele konusunda kararlı olan siyasi iktidarlar bu yolsuzlukların ucu kendilerine dokunsa bile bu mücadeleye destek vereceklerdi. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları IV 2010 Anayasa referandumundan sonra hem ‘siyasi iktidar’ hem de ‘polis’, ‘yargı’, ‘istihbarat’ ve ‘maliye’ gibi devlet kurumları büyük rüşvet ve yolsuzluk içeren suçlarla mücadele edebilecek kadar güçlü ve donanımlıydı. Bu ölçüdeki rüşvet ve yolsuzluk suçlarına karşı verilecek mücadelenin başarıyla yürütülebilmesi için en önemli görev artık siyasi iktidara düşmekteydi. 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde gün yüzüne çıkan soruşturmalar, siyasi iktidar için rüşvet ve yolsuzlukla mücadelede dürüstlüğünü ve kararlılığını ortaya koyma konusunda büyük bir fırsat sunmaktaydı. Bu fırsat genelde Türk siyasetine özelde ise iktidar partisi olan AKP’ye hem kendini hem de siyaset kurumunu aklama ve temizleme yolunu açacaktı. Ne var ki 17-25 Aralık sürecinde ve sonrasında AKP yolsuzlukları inkâr ederek, ustaca manevralarla örterek; rüşvet ve yolsuzluk soruşturması yapanları hiçbir hukuki dayanağı olmayan iddialarla suçlayarak kendini aklamaya çalıştı. Aklanmaya çalıştıkça hem kendi seçmeninin hem de toplumun diğer kesimlerinin gözünde daha fazla itibar kaybetti. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumun ardından halkın verdiği açık desteğe dayanarak oluşturulan yargı sistemi, bazı bakanlar hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk iddialarından sonra iktidarın kapıldığı korku, panik ve telaş atmosferinde darmadağın edildi. Bakanlar hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk ithamlarına karşı hukukun önünde aklanma yolu kesilerek sandıkta alınan oy ve milli irade söylemlerine sığınıldı. Beyaz Yaka Suçları İktidarın yolsuzluk ve rüşvetle mücadele etmek yerine savcı ve polislerle mücadele etmeyi tercih etmesinin faturası nettir: Yolsuzluk, rüşvet ve suç çeteleri bu süreçten güçlenerek çıkarken siyaset, devlet, toplum ve ekonomi büyük bir yara almıştır. AKP iktidarı, 17-25 Aralık Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmasına sahip çıkmayarak, hem kendi parti bünyesini, hem de devletin, siyasetin, ekonominin ve toplumun bünyesini içten içe çürüten beyaz yaka suçlarından ve yolsuzluk-rüşvet virüsünden temizleme fırsatını kaçırmıştır. İktidarın yolsuzluk ve rüşvetle mücadele etmek yerine savcı ve polislerle mücadele etmeyi tercih etmesinin faturası nettir: Yolsuzluk, rüşvet ve suç çeteleri bu süreçten güçlenerek çıkarken siyaset, devlet, toplum ve ekonomi büyük bir yara almıştır. Korunan ve semiren suç çetelerinin, sistemik hale gelen beyaz yaka suçlarının, giderek kabaran yolsuzluk ve rüşvet havuzlarının Türk Milletine ekonomik faturası şudur: Borçla ve milletin tasarrufuyla sağlanan kaynaklar verimli yatırım ve üretim yerine verimsiz rant havuzlarına, gösteriş saraylarına, uçaklarına, makam araçlarına aktığı için Türkiye ekonomisinin büyüme hızı yüzde 5’lerden yüzde 1.7’ye düşmüştür. Türkiye ekonomisinin turbo motorları olan ihracat ve sanayi çökmüştür. 2015 Şubat ayı itibarıyla ihracat %13 küçülürken, sanayi %2,2 küçülmüştür. Kişi başına milli gelir düzeyi 10.000 doların altına inmiştir. Türk halkı orta gelir tuzağına saplanmış ve düşük gelirli ülkeler kümesine düşmüştür. Enflasyon oranı %5’lerden %10’a çıkmıştır. Ekonomimizin GSYH büyüklüğü 820 Milyar Dolardan 700 milyar dolara düşmüştür. Türkiye ekonomisi dünyanın 17. büyük ekonomisi iken 2 kademe düşerek 19. sıraya gerilemiştir. Tek haneli enflasyon ve işsizlik çift haneli enflasyon ve işsizliğe dönüşmüştür. 2010 yılına kadar toplumun bütün katmanlarının el birliği ve güçbirliği yaparak kollektif liderlikle gerçekleştirdiği demokratik ve özgürlükçü reformlarla iç barışını sağlamış, dünyanın yükselen yıldızı olan, Çin’den sonra dünyanın en hızlı büyüyen 2. ülkesi konumuna yükselen, yumuşak ve erdemli gücü her gün artan, güven ve istikrar içinde hızla büyüyen bir Türkiye vardı. Beyaz Yaka Suçları V Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları “Erdemliler Hareketi” olarak siyasete adım atan ve topluma 3 Y (Yolsuzluk, Yoksulluk, Yasaklar) ile savaşma sözü veren AKP, 100 milyar dolarları bulduğu tahmin edilen Cumhuriyet tarihinin en büyük, en organize, en sistemik, en mafyatik yolsuzluk ve rüşvet soruşturması olan 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmalarına sahip çıkıp desteklememiştir. Yolsuzluk şebekesinin satın alamadığı cesur ve dürüst savcıları ve polisleri korumamış ve ödüllendirmemiştir. Aksine, İtalya’yı Mafya’dan temizleyen De Pietro kadar cesur savcıları ve polisleri davadan uzaklaştırıp onları itibarsızlaştırma yoluna girmiştir. Daha da ileri giderek yetkili mahkeme kararı ile suçüstü yakalanan çete üyelerini serbest bırakıp, polisleri kelepçeleme gibi akıl dışı ve hukuk dışı bir yol izlemiştir. İktidar, izlemiş olduğu yol ve yöntemle, mevcut muhalefet boşluğundan yararlanarak iktidarda kalabilmeyi başarsa bile erdemlilik gücünü kaybetmiş, kendisine duyulan iç ve dış güveni, itibarı, kredibiliteyi tüketmiştir. Diğer bir ifade ile AKP, 17-25 Aralık sonrası girdiği her ‘muharebeyi’ kazanıyor gibi görünse de ‘3 Y ile erdemli savaşı kaybetme’ yolunda hızla ilerlemektedir. 2015 itibarıyla ise yolsuzluk ve rüşvet havuzlarıyla ekonomik kaynakları boşaltılmış, makul şüphe düzenlemeleriyle ve vergi cezası silahlarıyla yatırım ortamı zehirlenmiş, yerli-yabancı sermayenin kaçtığı, dünyada ve bölgesinde yalnızlaşmış, bölgesel ve küresel denklemlerden soyutlanmış, içine kapanmış, iç barışını kaybetmiş, bölünme travması yaşayan, yükselen ekonomiler liginden kırılgan ekonomiler ligine düşmüş, ifade ve basın özgürlüğünde, girişimcilik özgürlüğünde çağdışı konuma itilmiş bir Türkiye manzarası söz konusudur. Türkiye’nin beyaz yaka suçlarıyla, yolsuzluk ve rüşvet çeteleriyle etkin ve topyekûn mücadele etmeden hukuk, demokrasi, özgürlük, güven, istikrar, büyüme, kalkınma yolunda ilerlemesi, gelişmiş, itibarlı, lider ülke konumuna yükselmesi mümkün değildir. Hukuk devleti, özgürlükçü demokrasi, temiz siyaset, temiz yönetim ve temiz toplum, Türkiye’nin en öncelikli gündemi olmalı ve yerlerde süründürülen “Devletin meşruiyeti” yeniden tesis edilmelidir. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları VI Beyaz Yaka Suçları Prof. Dr. İbrahim CERRAH HESA Başkanı, Mart 2015 BÖLÜM 1. TOPLUMSAL TABAKALAŞMA VE SUÇ İLİŞKİSİ B Toplumsal tabakalaşma ile suç arasındaki ilişkiye dair ilk tespitlere suçu bir sınıf çatışması aracı olarak değerlendiren Marksist düşüncede rastlanır. Bu geleneğe göre özellikle düşük değerdeki malları çalan hırsızlar aslında zenginlerin malı içindeki haklarını geri alma cesaretini gösteren ve sınıf bilincine sahip bireyler olarak algılanır. Oysa yine başka bazı Marksist araştırmacılar tarafından 1970 ve 1980’li yıllarda yapılan alan araştırmaları gerçeğin hiç de öyle olmadığını, suçun bir ‘sınıflar arası’ (inter-class) çatışma aracı olmadığı gibi tam aksine ‘sınıf içi’ (intra-class) sorun olduğunu göstermiştir (Platt ve Takagi, 1981). Bu araştırmacılara göre, işçi sınıfından bir hırsız büyük bir ihtimalle yine kendisi gibi işçi sınıfından veya ortanın alt sınıfından birinin malını çalabilmektedir. Üst sınıflar sahip oldukları güvenlik önlemleri aracılığı ile canlarını ve mallarını fakirlere göre daha iyi korumaktadır. Üst sınıfların yaşadığı bölgelerde alınan güvenlik önlemleri ile suçlular o bölgede caydırılarak suç başka bölgelere ‘kaydırılmış’ (displacement) olmaktadır. Bu durumda zenginlerin malını çalamayan alt sınıflara mensup suçlular, yine kendileri gibi alt sınıflara mensup kişilerin mallarını çalmaktadır. Bu kavramsallaştırmalar hırsızlık gibi suçların genelde orta ve alt sınıflara mensup bireyler tarafından işlenen bir sapma davranışı olduğu öngörü ve yanılgısına dayanmaktadır (Strader, 2002). Bu çalışmada da görüleceği gibi en genel ve basit anlamda hırsızlık olarak tanımlanan ekonomik suçlar sadece orta ve alt sınıflara mensup bireyler 1 “The law in its majestic equality, forbids the rich as well as the poor, to sleep under bridges, to beg in the streets, and to steal bread.” Anatole France, (1894), Le Lys Rouge (The Red Lily), Chapter 7, cited in Benyon and Bourn, 1989:15; Reiner, 1992:3) Toplumsal Tabakalaşma ve Suç İlişkisi “Yasalar, çok yüce bir adalet anlayışı ile zengin ve fakir ayrımı yapmaksızın ‘köprü altında uyumayı’, ‘sokaklarda dilenmeyi’ ve ‘ekmek çalmayı’ yasaklar.”1 Anatole France 1 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları ireylerin gündelik yaşamlarını devam ettirmek için gerekli olan basit araç gereçlerden başka bir şeye sahip olmadıkları ilk(el) toplumlarda başlayan tabakalaşma bugüne kadar birçok aşamadan geçmiştir. Geçmişten günümüze farklı coğrafyalarda kast, feodalite, kölelik ve sınıf gibi farklı tabakalaşma modelleri görülmektedir. Ancak, toplumsal tabakalaşmayı ikili yapıya indirgeyen tanımlamalar günümüzde yetersiz kalmaktadır. Modern ve post modern çağın sosyal bilimcileri, toplumsal yapının iki sınıfa indirgenemeyecek kadar karmaşık olduğunu ile sürmektedir (Giddens, 1999). Toplumu proletarya ve burjuva olarak iki sınıfa indirgeyen Marksist sınıflandırmanın aksine son yıllarda toplumsal tabakalaşma modeli olarak genel anlamda ‘üst sınıf’, ‘orta sınıf’ ve ‘alt sınıf’ kavramlarıyla açıklanmaya çalışılmıştır. Ancak gelişmiş toplumların tabakalaşması yakından incelendiğinde bu üç sınıfın da kendi içinde birden fazla alt sınıf ve gruplara ayrıldığı görülmektedir. Toplumsal tabakalaşma piramidinin üst kısmında yer alan bireylerin işlemiş oldukları sapma davranışlarının suç sayılmadığı, suç olarak sayılsa bile bu suçları işleyenlerin gücü elinde bulunduranlar tarafından farklı şekilde ‘korunup-kollanarak’ cezalandırılmadığı görülmektedir. tarafından işlenmemektedir. Tam aksine üst sınıflara mensup bireyler de hırsızlık yapabilmektedir. Hırsızlık sadece toplumsal alt sınıflar ile sınırlı olmayıp ‘siyasetçi’, ‘bürokrat’, ‘işadamı’ gibi üst sınıflara mensup kişiler tarafından işlenen ve kriminoloji literatüründe ‘beyaz yaka suçları’ olarak tanımlanan büyük ekonomik suçlar da bulunmaktadır. Tabakalaşma ve sınıf kavramı arasında bazı farklılıklar olsa da toplumsal sınıf ile toplumsal tabakalaşma iç içe geçmiş kavramlardır. Örneğin ‘tabakalaşma’ kavramı, eşitsizliği gerçeklik olarak kabul eden bir anlayışı yansıtırken, ‘sınıf’ kavramı eşitsizliğin kaldırılabileceği inancının bir tezahürü olarak kullanılmaktadır. Tabakalaşma tümel iken, sınıf tikel bir kavramdır. Tabakalaşma genel ve soyut bir kavramdır. Aynı zamanda ‘kast’, ‘zümre’ ve ‘sınıf’ tabakalaşmanın özel görünümleridir. Kısacası, tabakalaşma kavramı bu farklı görünümlere genel, soyut bir çerçeve çizer (Güçer, 2005:18-19). Bir toplumda benzer yaşam tarzına sahip insanların oluşturduğu yapılar sosyolojide toplumsal tabaka olarak adlandırılır. En genel anlamda toplumsal özellikleri birbirine yakın bireylerin oluşturduğu gruplara ‘toplumsal sınıf’ denir. Toplumsal sınıfı oluşturan bireyler meslek, gelir düzeyi, tüketim biçimi, sosyal statü, sınıf bilinci bakımından ortak özellik gösterirler. Bu açıdan toplumsal tabakalar en genel anlamda ‘üst’, ‘orta’ ve ‘alt’ olarak kategorize edilmektedir. Toplumsal tabakalar içindeki sınıfları ‘toplumsal tabakalaşma piramidi’ ile gösterebiliriz. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 2 Aşağıda verilen toplumsal tabakalaşma piramidinde günümüz Türkiye’sinde var olan toplumsal sınıflar gösterilmiştir. Bu sınıflandırma yapılırken bireylerin sahip oldukları ‘siyasal’, ‘bürokratik’ ve ‘ekonomik’ statülerden kaynaklanan ‘güç’ esas alınmıştır. Çalışmanın ileriki bölümlerinde ise suç tanımlaması ve ceza uygulamalarının bu sınıflandırmaya göre farklılık gösterdiği ileri sürülecektir. Özellikle toplumsal tabakalaşma piramidinin üst kısmında yer alan bireylerin işlemiş oldukları sapma davranışlarının suç sayılmadığı, suç sayılsa bile bu suçları işleyenlerin gücü elinde bulunduranlar tarafından farklı şekilde ‘korunup-kollanarak’ cezalandırılmadığı gözler önüne serilecektir. Yasalar karşısında herkesin eşit olduğu ve herhangi bir ayrım yapılmadan yasaların herkese eşit uygulandığı sürekli olarak dile getirilen bir söylemdir. Ancak, bu söylemin aksine toplumsal üst sınıflara mensup bireyler ile alt sınıflara mensup bireyler tarafından işlenen suçlara karşı takınılan tutum konusunda çok açık bir ayrımcılık yapıldığı da gözlemlenmektedir. Hangi eylemlerin kimler tarafından yapıldığında suç olacağı ve bu eylemlere nasıl ceza verileceği, sanıldığı gibi objektif kriterlere göre belirlenmez. Hangi davranışın suç olduğunun formüle edilerek yasalaşacağı ve nasıl uygulanacağı/ cezalandırılacağı konusu toplumsal tabakalara göre farklılık gösterir. Farklı toplumsal sınıflara mensup bireyler tarafından işlenen benzer suçların, faillerin içinde yer aldıkları toplumsal sınıfa göre farklı şekilde tanımlanabildiği ve uygulamada farklı şekilde cezalandırıldığı veya haklarında hiçbir işlem yapılmadığı da görülebilmektedir. Beyaz Yaka Suçları Bu çalışmada toplumsal sınıf ile suç arasındaki ilişki ele alınmadan önce çağdaş toplumların sınıf yapısına kısaca değinilecektir. Aşağıda açıklandığı üzere toplumsal tabakalaşma kendi içinde alt dilimleri de olan üç genel kategoriye ayrılmıştır. Ancak son zamanlarda büyüyen ve toplumsal tabakalaşma piramidi içinde ayrı bir sınıf sayılabilecek kadar hızla genişleyen ve ‘sınıf-altı’ (under-class) olarak kavramsallaştırılan bir toplumsal dilimin varlığı da söz konusudur. Bu sınıflandırmada Marksist ideolojide olduğu gibi üretim araçlarına sahip olma kriteri yerine bireyin ‘sosyal statüsü’ ve ‘geliri’ ölçüt alınmıştır. Üst sınıflar arasında zaman zaman rekabet ve çıkar çatışmaları görülse de kendi üst sınıf çıkarlarını koruma konusunda alt sınıflara karşı her zaman açık veya gizli bir ittifak içinde oldukları da görülebilmektedir. 3 1.1. Üst Sınıf (upper class): Yönetici Sınıflar / Yönetici Blok Bazı sosyologlara göre ‘yönetici sınıflar’ (ruling classes) veya ‘yönetici blok’ (ruling block) olarak da tanımlanan üst sınıf birden fazla ‘iç-sınıf’ tarafından oluşturulmaktadır. Bu üst sınıflar arasında zaman zaman rekabet ve çıkar çatışmaları görülse de kendi üst sınıf çıkarlarını koruma konusunda alt sınıflara karşı her zaman açık veya gizli bir ittifak içinde oldukları da görülebilmektedir. Marksist teoriye göre toplumsal sınıfın belirlenmesinde en önemli kriter ‘üretim araçlarına sahip olma’ yani ‘mülkiyet’ olmasına rağmen gelişmiş toplumların sınıf yapısında statü de önemli bir etkendir. Ancak her şeye rağmen üst sınıfın belkemiğini sayıları oldukça az olan sermaye sahipleri oluşturur. Bunlar çoğu zaman öne çıkmaz ve görülmezler. Üst sınıfta yer alan zenginlerin çıkarları, bu sınıfın iç sınıfları olan aşağıdaki gruplar tarafından savunulur. Üst sınıfı oluşturan kurumların Toplumsal Tabakalaşma ve Suç İlişkisi Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Türkiye’de mevcut toplumsal yapıyı gösteren toplumsal tabakalaşma piramidi başında ‘siyaset’ ve ‘iş dünyası’ gelmekle beraber ‘bürokrasi’, ‘medya’, ‘yargı’, ‘aydınlar’ ve ‘yükseköğretim camiası’ da ‘yönetici blok’ (ruling block) içinde yer alır. Batılı ülkelerde güçlü bir kurumsal yapılanması olan kiliseyi veya genel anlamda bütün toplumlarda bulunan üst düzey ‘din adamlarını-görevlilerini’ de üst sınıfı oluşturan bloğun içinde düşünmek mümkündür. Her ne kadar üst sınıf, genelde ekonomik gücü elinde bulunduran sınıf olarak bilinse de toplumsal sınıf yapısında görülen çeşitlenme üst sınıfta birçok sınıf-içi alt grubun ortaya çıktığını göstermektedir. Elbette üst sınıfı oluşturan iş dünyasındaki sınırlı sayıdaki ailelerin üyelerinin ülkenin tamamına hâkim olması mümkün değildir. Ekonomik gücü elinde bulunduran sınırlı sayıdaki aileler bazı durumlarda yasama üzerindeki etkilerini kullanarak kendi çıkarlarını koruyan hatta kendilerine haksız kazanç sağlayacak yasalar çıkartmada başarılı olsalar da bu her zaman yeterli değildir.Toplumsal üst sınıf ‘yasama’, yürütme’ ve ‘yargı’ erkleri içinde de dost ve müttefiklere ihtiyaç duyabilmektedir. Yönetici bloğun en değişken aktörü siyasi iktidardır. Toplumsal tabakalaşma piramidinin üst sıralarında sermaye, ordu, yargı, sivil bürokrasideki dostlar yer alır. ‘Yönetici sınıflar’ veya ‘yönetici blok’ olarak da adlandırılan bu sınıfların sahip oldukları yasal statünün gücü ile sermayeyi elinde bulunduran sınıfa yönelik tehditleri bertaraf etme konusunda yoğun çaba sarf edebildikleri görülmektedir. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 4 1.2. Orta Sınıf (middle class): Üst-Orta Sınıf, Orta-Orta Sınıf, Alt-Orta Sınıf Yukarıda da kısaca değinildiği gibi bazı sosyologların öngörülerinin aksine toplumda ikili bir sınıf yapısı oluşmamıştır. Tam aksine orta sınıf içinde bile genel anlamda birden fazla iç-sınıf yapısı ortaya çıkmıştır. Gelişmiş toplumlarda sınıflar çoğalmış ve özellikle orta sınıf hem hacim olarak hem de kategori olarak büyümüştür. Orta sınıf kendi içinde genel hatlarıyla burjuvaya yakın ve komşu olan ‘üst-orta sınıf’ (upper-middle class) ve orta sınıfın ortalarında yer alan ‘orta-orta sınıf’ (middle-middle class) ile işçi sınıfının hemen üstünde yer alan ‘alt-orta sınıf’ (lower-middle class) olmak üzere en az üç kategoriye ayrılmıştır. Beyaz Yaka Suçları 1.4. Sınıf-Altı (under class) Gelişmiş toplumların tabakalaşma piramidinde bir sınıfa yerleştirilemediği için toplumsal tabaka dışında kalan gruplar ya da diğer bir deyişle ‘sınıf-altı’ (under class) olarak kavramsallaştırılan farklı bir sınıfın varlığından da söz edilmektedir. Gelirleri ve dolayısıyla da yaşam standartları işçi sınıfına göre çok daha düşük olan bu sosyal sınıfa mensup birçok kişiyi halen çalışır bir durumda olmadıkları için çalışan yani ‘işçi sınıfı’ kategorisine yerleştirmek mümkün değildir. Eğitimli olsalar bile herhangi bir mesleği olmayan ‘işsizler’, sokaklarda yaşayan ‘evsizler’, sayıları 2 milyona yaklaşmış olan Suriyeli mülteciler ve yasadışı göçmenler, sokaklarda ‘kâğıt ve çöp toplayarak’ geçimlerini sağlayan insanlar ‘sınıf-altı’ (underclass) olarak tanımlanan yeni bir alt sınıf oluşturmaktadırlar. Eşlerinden ayrılmış, çalışamayan ve sosyal yardım ile hayata tutunmaya çalışan ‘tek-ebeveynli aileler’ (single-parent family) de yine sınıf altı kategorisinde değerlendirilen sosyal yapılardır. Özellikle günümüzde ‘taşeron işçi’ olarak çalışanları da gerek ‘gelirlerinin düşüklüğü’ ve gerekse ‘sosyal statüleri’ açısından toplumsal tabakalaşmada işçi sınıfından daha çok ‘sınıf-altı’ kategorisinde değerlendirmek daha uygundur. Son olarak çok ağır şartlar altında çok düşük ücret karşılığında çalıştırılan ve düşük yaşam standartlarında yaşayan ‘maden işçileri’ de sınıf-altı kategorisine doğru itilmektedir. Modern toplumsal yapıda bireyin hangi sınıfa ait olduğunu belirleyen faktör sadece ‘üretim araçlarına sahip olmaya’ indirgenmemektedir. Bireyin mensup olduğu sınıfı belirlemede modern toplumsal tabakalaşmada önemli bir yükselme aracı olan eğitim ve buna paralel elde edilen makam ve statü de önemli bir faktördür. İşçi sınıfına veya orta sınıfa mensup bireyler toplumsal yapıda eğitim yoluyla yükselerek bürokrasinin üst pozisyonlarına çıkabilirler. Ancak, bu yükselmelerde üst sınıfların sıkı bir elemesinden geçilir. Alt sınıftan bireylerin üst sınıflara yükselmesindeki tek ölçüt başarı ve liyakat olmayabilir. Üst sınıfa yükselecek bireylerin inanç ve düşünceleri, yaşam tarzları, kılık-kıyafetleri önemli bir eleme kriteri olabilir. Toplumsal Tabakalaşma ve Suç İlişkisi Özellikle günümüzde ‘taşeron işçi’ olarak çalışanları da gerek ‘gelirlerinin düşüklüğü’ ve gerekse ‘sosyal statüleri’ açısından toplumsal tabakalaşmada işçi sınıfından daha çok ‘sınıf-altı’ kategorisinde değerlendirmek daha uygundur. Çok ağır şartlar altında çok düşük ücret karşılığında çalıştırılan ve düşük yaşam standartlarında yaşayan ‘maden işçileri’ de sınıfaltı kategorisine doğru itilmektedir. 5 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 1.3. Alt Sınıf (lower class): İşçi Sınıfı (working class) Alt sınıflar (lower classes) da kendi içinde genel hatlarıyla üç kategoriye ayrılabilir. Bunlar üstün el becerisine sahip usta veya ustabaşı statüsündeki ‘vasıflı işçiler’ (skilled labour) ile onların hemen altında yer alan düz ‘işçi’ (labour) ve herhangi bir el becerisine sahip olmayan ‘vasıfsız işçiler’ (unskilled labour) olarak tanımlanır. 6 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Bir yandan, 17-25 Aralık tarihinde siyasilere yönelik büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonu yapan görevliler ‘devlete karşı suç’ işlemekle itham edilirken, öte yandan ‘devletten çalmanın devleti tehdit etmediği’ ileri sürülmektedir. Beyaz Yaka Suçları BÖLÜM 2. BİR EKONOMİK SUÇ TÜRÜ OLARAK BEYAZ YAKA SUÇLARI T oplumsal düzenin biçimsel kurumlarından biri olan Ceza Adalet Sisteminin (CAS) suçları tanımlaması ve bu suçlara yasal olarak verilen tepkiler toplumsal sınıf yapısından çok etkilenmiştir. Toplumsal sınıf ve suç arasındaki ilişkiyi toplumsal tabakalaşma piramidi üzerinden açıklamak mümkündür. Hangi eylemin suç olup hangi davranışın suç olmadığı ve bu eylemlere ne tür cezalar verileceği ve bu cezaların nasıl uygulanacağı objektif kriterlerden daha çok eylemin failinin içinde bulunduğu sosyal sınıfın gücüyle de ilişkilidir. Örneğin, en genel anlamda ‘haksız kazanç elde etme’ olarak tanımlanabilecek olan hukuk dışı çıkar elde etme, yani ‘ekonomik suçlar’ bu suçu işleyen bireyin içinde bulunduğu sosyal sınıfın gücüne göre çok farklı kavram ve adlarda tanımlandığı görülür. Ekonomik suçlar ‘hırsızlık’, ‘gasp’ ve ‘soygun’ gibi alt sınıflara mensup ‘adi suçlular’ tarafından işlenen ‘adi suçlardan’ başlayarak ‘yolsuzluk’, ‘çökme’ ve ‘finansal “Üst sınıflara mensup suçlular sayısal anlamda az olsalar da yapmış oldukları yolsuzlukların topluma maliyeti, binlerce adi hırsızın topluma verdiği ekonomik zarardan çok daha fazladır. Diğer bir ifade ile yüksek sınıflara mensup bireylerin işlemiş oldukları ve ‘beyaz yaka suçu’ olarak tanımlanan suçlar bunu işleyen suçluların sayısı açısından değerlendirildiğinde “cirmi küçük cürmü büyük” olarak tanımlanabilir.” Farklı toplumsal sınıflara mensup suçlular tarafından işlenen ‘ekonomik suçlar’ (sapma davranışları), farklı adlarla tanımlanmakta ve üst sınıflara doğru çıktıkça daha az kınama içeren kavramların kullanıldığı görülmektedir. Bir Ekonomik Suç Türü Olarak Beyaz Yaka Suçlar Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 7 itibarsızlaştırma’ (financial defamation) gibi ancak üst sınıflara mensup güçlü kişiler tarafından işlenebilecek olan büyük suçlara kadar uzanmaktadır. Bu raporun en genel amacı toplumsal sınıflar ve suç arasında var olan ilişkiyi ortaya koyarak, üst sınıflara mensup bireylerin işlemiş oldukları ekonomik suçların boyutu ve topluma verdiği zararın büyüklüğü konusunda toplumsal farkındalık uyarmaktır. 17-25 Milyarlarca dolarlık yolsuzluk yapanların serbest bırakıldığı Türkiye’de 2 poğaça çalana 12.5 yıl hapis cezası verilmektedir. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 8 Aralık sonrası siyasi iktidar ‘yürütme’ erkine ilave olarak ‘yasama’ ve ‘yargı’ erklerini de kontrol altına almıştır. Bu çalışma yasama, yürütme ve yargı erklerine demokratik sistemlerin meşru kabul etmediği bir şekilde müdahale edildiğini ortaya koymaktadır. Böylece yasalarda mevcut olan suçların gerek polis sorgusu, savcı soruşturması ve mahkeme kovuşturması esnasında gerekse söz konusu suça verilen cezanın infazı esnasında Ceza Adalet Sisteminin kurum ve aktörleri devre dışı bıraktırılarak üst sınıfların lehine çok belirgin bir ayrımcılık yapıldığını ortaya koymaktadır. Farklı toplumsal sınıflara mensup bireyler tarafından gerçekleştirilen benzer hatta aynı ‘sapma davranışı’ (suç) şekillerinin bu eylemleri işleyen bireylerin mensup oldukları toplumsal sınıfa göre suç olarak bile tanımlanmayarak cezalandırılmadığı örneklere sık sık rastlanmaktadır. 2.1. ‘Adi Hırsızlar’ ve ‘Asil Yolsuzlar’ Yukarıda belirtildiği gibi ‘hırsızlık’, rüşvet’ ve ‘yolsuzluk’ gibi ekonomik suçların tanımlanması ve cezasının belirlenmesinde de benzer bir ayrımcılık ve çifte standart görülür. Burada da toplumsal sınıflar açısından tam bir çifte standart ve ayrımcılık yapıldığı görülmektedir. Orta ve alt toplumsal sınıflara mensup bireyler tarafından işlenmesi muhtemel yumurta-ekmek ve baklava-börek gibi şeyleri çalmanın suç olduğu yasalarda açıkça belirtilir. Küçük değerdeki şeyleri çalmanın suç olduğunu açıkça belirten yasalar bunu yapanları da ‘adi hırsız’ olarak tanımlar. Ancak, aynı yasalar üst sınıflara mensup siyasiler ve işadamları tarafından beraberce işlenen milyonlarca liralık rüşvet ve yolsuzlukları aynı açıklıkta tanımlamazlar. Bütün bu var olan yasal korumalara rağmen, 17-25 Aralık sonrası görüldüğü gibi siyasiler ve iş dünyasının beraberce işlemiş Beyaz Yaka Suçları 2.2. Toplumsal Sınıf Yapısına Göre Suçların Sınıflandırılması Haksız kazanç elde etmek gibi özünde benzer hatta aynı olan bazı sapma davranışlarının yasal düzenlemeler içinde farklı şekilde tanımlanarak bazen hiç cezalandırılmadığı da olur. Ancak bu çifte standart ve ayrımcılık sadece yasalarla sınırlı değildir. Aynı eylemin farklı şekillerde tanımlanarak alt sınıflara mensup bireyler tarafından işlendiği zaman cezalandırılırken, üst sınıflara mensup bireyler tarafından işlendiğinde cezalandırılmadığı sıklıkla görülür. Ancak fakirlerle zenginlerin işledikleri suçlara karşı yapılan bu tür bir ‘ayrımcılık’ (discrimination) toplumsal sınıfların kendi içinde de görülür. Örneğin, kırsal toplumlarda mahalle veya köyde yumurta ya da tavuk çalan bir çocuk daha küçük yaşlarda ‘hırsız’ olarak damgalanır. Böyle bir genç toplumun kendisi üzerinde yapmış olduğu ‘etiketlemenin’ (labelling) dışlayıcı ve suça itici etkisinden dolayı muhtemelen bu tür hırsızlıklara devam eder. Yine kırsal toplumlarda veya işçi sınıfı içerisinde işlenmiş olan bir haksız kazanç elde etme eylemi aynı zamanda toplumsal kınamayı da ifade eden ‘hırsızlık’ olarak tanımlanır. Adliye koridorlarından iki manzara: Baklava-börek çalanlara kelepçe takılırken milyar dolarlar tutarında yolsuzluk yapanlar serbest bırakılır. Ekonomik durumu işçi sınıfına göre daha yukarıda olan orta sınıfta ise haksız kazanç elde etmenin boyutu ve nitelikleri de sınıf atlayarak ‘dolandırıcılık’ gibi hırsızlığa göre daha az kınanma anlamı taşıyan bir suça dönüşecektir. ‘Dolandırıcılığın’, bilgi ve beceri Bir Ekonomik Suç Türü Olarak Beyaz Yaka Suçlar Yetmiş milyonun hakkını gasp eden bazı siyasilerin mecazi anlamda bile olsa ‘hırsız’(!) olarak adlandırılmasına tahammül edemeyen bazı din adamlarının, darbeci ve ajan oldukları mahkeme kararıyla tespit edilmemiş kişi ve kurumların darbeci olarak suçlanmasına sessiz kaldıkları da gözlerden kaçmamaktadır. 9 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları oldukları ekonomik suçların herhangi bir şekilde ortaya çıkması durumunda, bu suçlara adı karışanlar adeta ‘asil yolsuz’ muamelesi görürler. Alt toplumsal sınıfa mensup ‘yumurta çalan’(!) kişilere mahkeme kararı beklemeksizin rahatlıkla ‘hırsız’ damgası vurabilenler veya ‘hırsız’ olarak damgalanmasından rahatsızlık duymayanlar, haklarında büyük rüşvet ve yolsuzluk şaibesi olanların bulaştıkları yolsuzlukların ‘hırsızlık’(!) olarak tanımlanmasından bile rahatsızlık duyarlar. Yetmiş milyonun hakkını gasp eden bazı siyasilerin mecazi anlamda bile olsa ‘hırsız’(!) olarak adlandırılmasına tahammül edemeyen bazı din adamlarının, darbeci ve ajan oldukları mahkeme kararıyla tespit edilmemiş kişi ve kurumların darbeci olarak suçlanmasına sessiz kaldıkları da gözlerden kaçmamaktadır. Hırsızlığı yapan üst sınıfa mensup ve siyasetçi olunca milyarlarca dolarlık-liralık yolsuzlukların bile görmezden gelindiği, bazı din adamlarının onları korumak için yorum sınırlarını zorlayarak âdeta çırpındığı görülür. “17-25 Aralık soruşturmasına konu olan bakanlar ve bakan çocukları hakkında henüz bir mahkûmiyet kararı olmadan onların hırsız veya yolsuz olarak adlandırılması hukuken ve dinen elbette doğru değildir. Ancak aynı hassasiyetin bu soruşturmalarda görev alan hâkim, savcı ve polisler için de gösterilmesi beklenirdi. Bakanlar ve bakan çocukları gibi hâkimler, savcılar ve polisler de insandır ve Mecelle’nin“Beraat-i zimmet asıldır.” hükmü ile modern hukukun “Kişinin suçluluğu ispat edilene kadar masumiyeti esastır.” ilkesi onlar için de geçerlidir.” Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 10 gerektiren şekilleri ise adeta olumlu bir anlam yüklenircesine ‘nitelikli dolandırıcılık’ olarak tanımlanacaktır. Orta ve orta üstü sınıflara mensup bireylerin işlemiş oldukları ekonomik suçları ifade eden ‘yolsuzluk’ tanımlaması ise kınamadan daha çok adeta bir tür mahrumiyet ve eksiklik ima eden bir anlam taşımaktadır. ‘Yolsuzluk’ kavramı ‘hırsızlık’ kadar bir aşağılama ve hakaret anlamı taşımaz. Hatta haksız elde edilmiş olan bu kazanç bir ‘yolu’ bulunup kitabına uydurularak yapılsaydı pek de fena olmayacaktı gibi bir anlam bile taşır. Diğer bir ifade ile çok yüksek miktarda haksız kazanç elde eden kişinin bunu yaparken ‘yoluna’ uyduramadığı için ‘yolsuzluk’ yapmış duruma düştüğü gibi bir anlam taşımaktadır. Oysa tüm bu eylemlerin ortak yanı, hepsinin de yasa dışı yollardan ve meşru olmayan ‘haksız kazanç’ elde etmek için gerçekleştirilmesidir. Yani bu eylemlerin tamamında kişi başkalarına ait bir para, mal veya değerli eşyayı haksız bir şekilde elde etmiş, diğer bir tanımlama ile farklı şekilde de olsa bir tür ‘hırsızlık’(!) yapmıştır. Öte yandan, alt sınıflardan bireylerin işledikleri suçlar çok sınırlı sayıda insanı mağdur ederken, orta ve üst sınıf bireylerin işlediği suçlar toplumun daha büyük bir kesimini hatta çoğu zaman toplumun tamamını mağdur edecek boyutta olabilmektedir. Üst sınıflara mensup suçlular sayısal anlamda az olsalar da yapmış oldukları yolsuzlukların topluma maliyeti, binlerce adi hırsızın topluma verdiği ekonomik zarardan çok daha fazladır. Diğer bir ifade ile yüksek sınıflara mensup bireylerin işlemiş oldukları ve ‘beyaz yaka suçu’ olarak tanımlanan suçlar bunu işleyen suçluların sayısı açısından değerlendirildiğinde “cirmi küçük cürmü büyük” olarak tanımlanabilir. Üst sınıf (elitler) tarafından işlenen suçlar ise çoğu zaman yasalarda açıkça suç olarak bile tanımlanmaz. Üst sınıflara mensup kimselerin yaptıkları yolsuzluk ve usulsüzlükler de gerçek anlamda suç olmalarına rağmen, çoğu zaman bu kimseler sahip oldukları siyasi güç, medya desteği ve yargıdaki dostları aracılığı ile bir şekilde korunur ve kollanırlar. Bu tür suçlar en kötü ihtimalle ‘usulsüzlük’ ve ‘vergi kaçırma’ olarak adlandırılır. Sanki adi hırsızlık suçlarında olduğu gibi bu tür suçların bir mağduru yokmuş ve failleri masummuş gibi bir hava oluşturulur. İktidar gücünü elinde bulunduran siyasiler ve yakınlarının zamanında ödemedikleri için biriken milyonlarca liralık vergi borçları ‘vergi affı’ yasalarıyla bağışlanır. Bu tür uygulamalar ile iktidar sahipleri ve yakın iş çevresinin adeta ‘kendi davasının yargıcı’ olarak kendileri için af kanunları çıkarttıkları görülür. Bu yapılanlar yasalara uygun ve siyaseten mümkün gibi görünse de ‘hukuken’, ‘ahlaken’ ve ‘dinen’ meşru değildir. Böylece, bir siyasi iktidar döneminde o siyasi iktidara yakın insanların yaptıkları ve ülkenin tamamını ekonomik anlamda mağdur edecek boyutta haksız kazanç elde etmeyle sonuçlanan birçok yolsuzluk çoğu zaman cezasız kalır. Polisiye anlamda suçla mücadele denildiğinde akla ilk gelen suçlar ‘hırsızlık’, ‘soygun’, ‘gasp’, ‘kapkaç’ veya ‘şiddet’ içeren eylemlerdir. Siyasi iktidarların ve polisin suçla mücadelesi, daha çok alt sınıfların işlemesi muhtemel bu tür adi suçlar üzerine odakBeyaz Yaka Suçları lanır. İktidarlar üst sınıflar tarafından işlenen ‘çökme’, ‘finansal itibarsızlaştırma’, ‘ihaleye fesat karıştırma’, ‘ihale yolsuzlukları, ‘vergi kaçakçılığı’, ‘kara para aklama’, ‘devlet ihalelerinden pay alma’ ve benzeri ‘büyük yolsuzluklar’ gibi suçların üzerine gitmezler veya gidemezler. Siyasi iktidarlar sadece kendi taraftarları değil, bazen onlar dışındaki kimseler tarafından işlenen büyük rüşvet ve yolsuzluk gibi suçlarla mücadeleye de pek yanaşmazlar. Zaman zaman üst sınıfa mensup farklı insanların işlemiş oldukları ekonomik suçları görmezden gelme konusunda taraflar arasında adeta adı konmamış ve yazılı olmayan bir anlaşmanın varlığı da hissedilir. Suçla mücadele politikaları ve soruşturmaları genelde orta ve alt sınıflara mensup ‘adi suçlular’ tarafından işlenmesi muhtemel olan ‘hırsızlık’, ‘soygun’ ve ‘kapkaç’ gibi ‘adi suçlarla’ sınırlı kalır. Siyasi iktidarın 17-25 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarından sonra takındığı tutumda görüldüğü gibi, rüşvet ve yolsuzluk ithamı altında olan şayet siyasi iktidarın kendisi ise yer yerinden oynar. Siyasi iktidar hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk dosyasını sivil yönetime yönelik ‘darbe’(!) olarak tanımlar. Hatta daha da ileri gidilerek ‘demokrasi’ ve ‘ anayasal düzeni’ ortadan kaldırmaya yönelik bir suç olarak bile tanımlar. Rüşvet ve yolsuzluk yapmak siyasilerin en meşru hakkı, demokrasinin gereği ve anayasal düzenin de temel ilkesiymiş gibi bir algı oluşturulur. Diğer bir konu ise, ‘beyaz yaka suçları’ ve ‘beyaz yaka suçluları’ gibi kavramlar hiçbir zaman bir ‘hırsız’, ‘katil’ ve ‘gaspçı’ gibi aşağılayıcı bir anlam taşımaz. Büyük rüşvet ve yolsuzluklara bulaşan kişiler sadece yasal mevzuat ve resmi tanımlamalarda değil toplum tarafından da ‘rüşvetçi’, ‘hırsız’ ve ‘yolsuz’ gibi kötü bir anlamı olan isimlerle adlandırılmaz ve çağrılmazlar. “Bir devlet adamının kendi emri altında olan polis teşkilatının mensuplarını sadece ‘elinde tespih bulundurmak’, ‘koltuğa oturmak’ ve ‘lahmacun yemek’ gibi basit şeylerden dolayı ‘darbeci’ ve ‘ajan’ olarak suçlaması hukuken bir anlam ifade etmediği gibi siyaseten de etik olmamıştır. Şayet devlet adamının seçim meydanlarında oy toplamak için mağduriyet edebiyatı yaparak iddia ettiği gibi ortada gerçekten ‘darbecilik’ veya ‘ajanlık’ gibi bir suç olsaydı, bu suça ilişkin somut delillerin ortaya konması gerekirdi.” 11 17-25 Aralık sonrasında ortaya saçılan rüşvet ve yolsuzlukların boyutu, 28 Şubat sürecinde yaşanan yolsuzluklar için üretilen ‘hortumlama’ kavramının artık yetersiz kaldığını da ortaya koymuştur. 17-25 Aralık sonrası ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzlukları tanımlamak için yepyeni kavramlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kavram alt sınıflara mensup adi suçlular için kullanılan ‘hırsız’ damgasından farklı olmalıdır. Beyaz yaka suçlularının aldığı rüşveti ve karıştıkları yolsuzlukları tanımlamak için üretilecek yeni kavram hem siyasilerin mensubu olduğu üst sınıfa yakışmalı hem de içinde oldukları çıkar ilişkisinin miktarını 2 http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/hayrettinkaraman/yolsuzluk-baska-hirsizlik-baskadir-2006694 Bir Ekonomik Suç Türü Olarak Beyaz Yaka Suçlar Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 17-25 Aralık sürecinde ortaya saçılan büyük rüşvet ve yolsuzluklardan sonra üst sınıfların işlemiş oldukları ekonomik suçların nasıl adlandırılacağı sorunu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Köyde ‘yumurta’, şehirde ‘baklava-börek’ çalana yapıştırılan ‘hırsız’ damgasının milyon-milyar dolarlık yolsuzluk yapan beyaz yakalı suçlulara yakışmadığı ortadadır. Hem sadece rüşvet ve yolsuzlukla suçlanan siyasiler değil, kimi ilahiyatçılar da hırsız olduklarına dair haklarında hüküm bulunmayan kişilere hırsız denilmesinin hem hukuken hem de dinen uygun olmadığını ifade etmektedirler. 2 Bir devlet adamının kendi emri altında olan polis teşkilatının mensuplarını sadece ‘elinde tespih bulundurmak’, ‘koltuğa oturmak’ ve ‘lahmacun yemek’ gibi basit şeylerden dolayı ‘darbeci’ ve ‘ajan’ olarak suçlaması hukuken bir anlam ifade etmediği gibi siyaseten de etik olmamıştır. Şayet devlet adamının seçim meydanlarında oy toplamak için mağduriyet edebiyatı yaparak iddia ettiği gibi ortada gerçekten ‘darbecilik’ veya ‘ajanlık’ gibi bir suç olsaydı, bu suça ilişkin somut delillerin ortaya konması gerekirdi. 12 ifade edecek bir adlandırma olmalıdır. Bu açıdan 17-25 Aralık sürecinde gün yüzüne çıkan rüşvet ve yolsuzlukları ifade edebilecek en uygun tanımlama ‘çökme’ olabilir. Başbakanlık, bakanlık ve üst düzey bürokratlık gibi saygın konumları işgal eden kişilerin mecazi anlamda bile olsa ‘hırsız’ ve ‘yolsuz’ olarak adlandırılmasından rahatsızlık duyulur. Siyasilerin yumurta çalanlar gibi ‘hırsız’ olarak adlandırılmaktan rahatsız olmaları oldukça doğaldır. Rüşvet ve yolsuzlukla itham edilen siyasiler ve yakınları olunca, Mecelle’nin “Beraat-i zimmet asıldır.” hükmü hatırlanır ve hatırlatılır. Modern hukukun; “Kişinin suçluluğu ispat edilene kadar masumiyeti esastır ” ilkesi dile getirilir. Oysa bu ve benzeri hukuki ve etik ilkeler sadece bakan ve bakan çocukları gibi ‘asil’ insanları korumak için var değildir. Bu evrensel ilkeler ‘asil’ veya ‘adi’ ayrımı yapılmaksızın herkes için geçerlidir. Hukuki olduğu kadar aynı zamanda İslami olan bu ilkeler sadece siyasilerin değil, her insanın hukuk ve onurunu korumak için vardır. Örneğin, 17-25 Aralık soruşturmalarına konu olan bakanlar ve bakan çocukları hakkında henüz bir mahkûmiyet kararı olmadan onların hırsız veya yolsuz olarak adlandırılması hukuken ve dinen elbette doğru değildir. Ancak aynı hassasiyetin bu soruşturmalarda görev alan hâkim, savcı ve polisler için de gösterilmesi beklenirdi. Bakanlar ve bakan çocukları gibi hâkimler, savcılar ve polisler de insandır ve Mecelle’nin“Beraet-i zimmet asıldır.” hükmü ile modern hukukun İngiliz hukukçu Sir William Garrow tarafından (1760-1840) “Kişinin suçluluğu ispat edilene kadar masumiyeti esastır”3 cümlesiyle ifade edilen masumiyet ilkesi onlar için de geçerlidir. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Bir takım siyasiler hakkında kanunlara uygun şekilde rüşvet ve yolsuzluk soruşturması yapan savcı ve polislerin ‘darbeci’ ve ‘ajan’ olarak suçlanması hukuken de ahlaken de savunulabilir bir durum değildir. Bir devlet memuruna ‘darbeci’ ve ‘ajan’ suçlaması yapabilmek için elde somut delil ve belgelerin olması gerekir. Operasyonda görev alan polislerden birinin yorulduğu için ‘koltuğa kaykılarak oturması’, bir diğerinin elinde ‘tespih sallaması’ ve ‘lahmacun yemesi’ bahane edilerek darbecilik ve ajanlıkla suçlanmaları hukuki olmadığı gibi ahlaki de değildir. Polisleri hükümete darbe yapmakla itham eden siyasiler, olayın üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, bu ithamlarını ispat edebilmek için bu üç kusur dışında somut hiçbir delil ortaya koyamamışlardır. Bir devlet adamının kendi emri altında olan polis teşkilatının mensuplarını sadece ‘elinde tespih bulundurmak’, ‘koltuğa oturmak’ ve ‘lahmacun yemek’ gibi basit şeylerden dolayı ‘darbeci’ ve ‘ajan’ olarak suçlaması hukuken bir anlam ifade etmediği gibi siyaseten de etik olmamıştır. Şayet devlet adamının seçim meydanlarında oy toplamak için mağduriyet edebiyatı yaparak iddia ettiği gibi ortada gerçekten ‘darbecilik’ veya ‘ajanlık’ gibi bir suç olsaydı, bu suça ilişkin somut delillerin ortaya konması gerekirdi. 3 “Innocent, until proven guilty.” / Cristopher Moore (1997). The Law Society of Upper Canada and Ontario’s Lawyers,1797-1997. University of Toronto Press Beyaz Yaka Suçları BÖLÜM 3. AKP İKTİDARINDA BEYAZ YAKA SUÇLARI D evlet gücü ve kamu kaynaklarını kullanma yetkisine sahip olan siyasi iktidarın üst sınıflar içindeki müttefikleri olan bürokratlar, işadamı-müteahhit ve medya patronları ile çıkar ortaklığı içinde işlemiş oldukları birtakım ekonomik suçlar vardır. Bu tür ekonomik suçların tamamını tek bir başlık altında toplamak mümkün değildir. Genel anlamda beyaz yaka suçları olarak adlandırılan büyük ölçekli yolsuzluk suçlarının her birinin ayrı ayrı incelenip müstakil raporlarda ele alınması gerekir. Beyaz yakalı suçlular tarafından işlenen büyük yolsuzluklardan sadece birkaçı aşağıda sıralanmıştır. Ayrıca burada verilen örnekler üzerinden, beyaz yaka suçlarının sanıldığı kadar basit olmadığı,tam aksine bu suçların toplumun tamamını nasıl mağdur ettiği ve zarara uğrattığı hususu etraflıca ele alınmaktadır. Bu çerçevede, AKP iktidarları döneminde gerçekleşen beyaz yaka suçlarını üç ana başlıkta sınıflandırmak mümkündür. • • • • Kamu ihale yolsuzlukları İmar ve iskân yolsuzlukları Vergi yolsuzlukları İlan ve reklamlarda yapılan usulsüzlükler Kamu İhale Kanunu’nda özellikle belli kişilere çıkar sağlamak amacıyla birçok değişikliğe gidilmiştir. 13 3.1. Kamu İhale Yolsuzlukları Kamu ihale yolsuzlukları genel başlığı altında değerlendirilen yolsuzlukların çok farklı görünümlerine rastlanmaktadır. Bu görünümler esasen dört grupta ele alınabilir. İkinci olarak, kamu ihaleleri kapsamında gerçekleşen bir diğer yolsuzluk şekli ihaleye ilişkin şartnamenin, ihalenin kimlere veya hangi kurumlara verileceği belirlendikten sonra yalnızca bu kişi veya kurumların ihaleye başvurup kazanabileceği şekilde, yani ‘adrese teslim’ olarak hazırlanmasıdır. 4 http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/27793436.asp AKP İktidarında Beyaz Yaka Suçları Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları İlk olarak, Kamu İhale Kanunu’nda özellikle belli kişilere çıkar sağlamak amacıyla birçok değişikliğe gidilmiştir. AKP iktidarı döneminde Kamu İhale Kanunu’nda yaklaşık 170 defa değişiklik yapılmıştır.4 Asli görevi kamu yararını korumak olan siyasi iktidarın bahsi geçen kanunda bu kadar değişikliği kamu yararını korumak için değil iktidara yakın kişi ve kurumlara çıkar sağlamak için gerçekleştirdiği görüntüsü çok belirgin görülmektedir. Çok büyük miktarda haksız kazanç elde edilerek milletin mağdur edildiği alanlardan birisi de imar ve iskân yolsuzluklarıdır. İmar Kanununda uyulması gereken ‘yükseklik’, ‘emsal’, ‘çevre ve etüt değer’ (ÇED) raporları gibi konularda yapılan usulsüzlükler göze çarpmaktadır. Üçüncü olarak, Kamu İhale Kanunu’ndaki kamu zararına yol açmama esasına aykırı olarak düzenlenen keyfi şartnamelerle Milletin zarara uğratılmasıdır. BMC firmasının satış ihalesinde, Kamu İhale Kanunu’na göre tek kişinin teklif verdiği ihalenin iptal edilmesi ve yenilenmesi gerekirken tahmin edilen bedelden çok daha düşük bir bedelle firmanın işadamı Ethem Sancak’a verilmesinde yaşanan hukuksuz ve usulsüzlüklerle Devletin ve Milletin milyarlarca lira zarara uğratılması bunun en tipik örneğidir.5 Dördüncü olarak, yine Kamu İhale Kanunu’na aykırı olarak, ihale sözleşmesi imzalandıktan sonra kamu aleyhine ve yüklenici lehine sözleşme hükümlerinde değişiklikler yapılarak haksız rekabet ve sebepsiz zenginleşmeye yol açan yaygın siyasal yozlaşma ve ekonomik suç türlerine rastlanmaktadır. 3.2. İmar ve İskân Yolsuzlukları Çok büyük miktarda haksız kazanç elde edilerek milletin mağdur edildiği alanlardan birisi de imar ve iskân yolsuzluklarıdır. Bu alanda yapılan yolsuzluklar da kendi içinde birkaç alt kategoriye ayrılabilir. 14 İlk olarak, imar kanununda uyulması gereken ‘yükseklik’, ‘emsal’, ‘çevre ve etüt değer’ (ÇED) raporları gibi konularda yapılan usulsüzlükler göze çarpmaktadır. Bu durumda eş dost ve yandaşlara çıkar sağlamak amacıyla mevzuata uyulmamakta veya değişlikler yapmak suretiyle birilerinin haksız kazanç elde etmesini sağlamak için toplumun tamamı zarara uğratılmaktadır. İkincisi, ‘istimlâk’, ‘iskân izni’, ‘inşaat ruhsatı’ ve ‘yol-park’ gibi işlerde eş dost ve yandaşlara haksız kazanç sağlamak amacıyla yapılan yolsuzluklardır. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Üçüncüsü, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) üzerinden yapılan usulsüzlüklerdir. TOKİ, kamu yararına kullanması gereken ‘özel imar’, ‘kamulaştırma’ ve ‘istimlak’ yetkisini bazı kişilere çıkar sağlamak için kullanmaktadır. TOKİ aracılığıyla kendilerine büyük çıkar sağlanan bu kişilerden de karşılık olarak komisyon veya rüşvet alınması söz konusu olabilmektedir.6 Hatta bazı siyasetçi ve/ya yakınlarının da, alt gelir grubu vatandaşlara yönelik olarak yapılan konutlardan haksız olarak mal edindikleri ortaya çıkmıştır.7 Dördüncüsü ise imar uygulamalarında yapılan yolsuzluklardır. İmar uygulaması tamamlandıktan sonra eş dost ve yandaşlara daha fazla çıkar sağlamak için başkalarını zarara uğratacak şekilde değişiklikler yapılmaktadır. Örneğin ‘emsal artışı’ yapmak suretiyle 5 http://t24.com.tr/haber/ethem-sancakin-aldigi-bmcnin-borclari-ihaleden-once-sifirlandi-mi,260955; http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/66555/BMC_yine_yandasa..._Fiyat_artir__diye_yalvardilar.html 6 http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/21985619.asp 7 http://www.mynet.com/haber/guncel/tokinin-alt-gelir-grubu-konutundan-milletvekili-de-aldi-1552924-1 8 http://www.dha.com.tr/akp-toki-erdogan-yolsuzluk-ucgeni_596152.html Beyaz Yaka Suçları 3.3. Vergi Yolsuzlukları Siyasi iktidarın asli ve en temel görevi kamu yararını korumaktır. Demokrasilerde siyasi partiler toplumda herhangi bir ayrımcılık yapmaksızın hizmet etmek ve genel toplum yararını korumak için iktidara gelirler. Bir siyasi iktidarın devlet imkânlarını kendi yakınlarının ve siyasi yandaşlarının çıkarları doğrultusunda kullanması hukuki olmadığı gibi meşru da değildir. Vergi yolsuzlukları, siyasi amaçlarla birilerine gayri meşru maddi çıkar sağlarken başkalarının da mağdur edilmesinde kullanılan en yaygın yöntemlerden birisidir. Yozlaşmış siyasi iktidarlar ellerindeki yasama gücünü kullanarak çıkardıkları meşruiyetten yoksun yasalar ile kendi yandaşlarının vergi borçlarını affederek Milleti mağdur ederler. Yine siyasi iktidarlar, devlet gücünü kullanarak yandaş olmayan dürüst işadamlarının üzerine farklı yöntemlerle adeta ‘çökerek’ onları da mağdur ederler. Siyasi iktidarların gerek devlet imkânlarını kullanarak kendi yandaşlarını zenginleştirmesi ve gerekse yandaşı olmayan kişilerin üzerine hukuka aykırı şekilde ve sistematik olarak ‘ayrımcılık’ yaparak gitmesi hukuki olmadığı gibi meşru da değildir. Vergi yolsuzlukları çok farklı görünümlerde ortaya çıkmaktadır. Aşağıda bu görünümlere ilişkin açıklamalara yer verilmektedir. Ali: Vergisini zamanında ve tam olarak ödeyen vatandaş. Binali: Vergisini ödemeyip aftan yararlanan vatandaş. Varlık Barışı İlk olarak, uyuşturucu ticareti ve vergi kaçakçılığı gibi yasalara göre suç olan bazı faaliyetlerle elde edilen gayri meşru kazançların sözde ‘vergi affı’ ve ‘varlık barışı’ adı altınAKP İktidarında Beyaz Yaka Suçları Uyuşturucu ticareti ve vergi kaçakçılığı gibi yasalara göre suç olan bazı faaliyetlerle elde edilen gayri meşru kazançların sözde ‘vergi affı’ ve ‘varlık barışı’ adı altında yapılan bazı yasal düzenlemelerle meşrulaştırılması amacıyla yapılan düzenlemeler teknik anlamda yasal olsa bile meşruiyetten yoksundur. 15 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları daha fazla konut veya işyerinin inşa edilmesinin sağlanması, kesinleşen bir caddenin daha sonra sokağa dönüştürülmesi veya bir park yerinin konut alanına dönüştürülmesi bu tür yolsuzluklara örnek olarak verilebilir.8 Af’ adı altında yapılan bu işlemlerle aslında devletin hazinesine girmesi gereken vergi borçları affedilerek,vergisini ödemeyen zenginler kollanmakta ve adeta toplum cezalandırılmaktadır. Siyasi iktidar tarafından çıkartılan vergi aflarında toplumun alt sınıfları da yararlanıyor gibi görünse de bu aflardan asıl yararlananlar devlete yüklü miktarda vergi ödemesi gerekirken ödemeyen zenginler olmaktadır. 16 da yapılan bazı yasal düzenlemelerle meşrulaştırılması amacıyla yapılan düzenlemeler teknik anlamda yasal olsa bile meşruiyetten yoksundur. Bu durum meşruiyeti olmayan yasalar yaparak devlet eliyle bir tür ‘kara para aklamak’ olarak da tanımlanabilir. Örneğin, uyuşturucu ticareti gibi mevcut yasalara göre suç olan yollardan elde edilen kirli paralar, ‘varlık barışı’ adı altında çıkarılan bir yasayla sadece %2 gibi düşük bir orandan vergi alınarak meşrulaştırılmaktadır. Meşru sınırlar içinde ticaret yapan dürüst vatandaşlar %20’si Kurumlar Vergisi, %18’i KDV olmak üzere toplamda devlete yaklaşık %40 oranında vergi ödeyerek adeta dürüstlüklerinden dolayı cezalandırılırken, gayrimeşru işlerden para kazananların kirli paraları %2 gibi çok cüzi bir oran üzerinden vergi alınarak devlet eliyle aklanmaktadır. Bu sistemi kurup işletenler milleti büyük bir zarara uğratırken kendileri kara para aklama işinde yüksek miktarlarda kişisel çıkar elde etmektedirler.9 Vergi Affı Bazı kişilerin zamanında ödemeleri gereken ancak kasıtlı olarak ödemedikleri çok yüksek miktardaki vergi borçlarının siyasi iktidar tarafından çıkarılan sözde ‘vergi affı’ adı altındaki yasalar ile affedilmesidir. Burada zamanında ödenmesi durumunda devletin hazinesine girecek ve milletin hizmetinde kullanılacak olan paraların siyasi iktidar tarafından belli şahısların çıkarlarına hizmet etmesi için çıkarılan af yasalarıyla ödenmemesi durumu söz konusudur. Bu uygulama ile yine vergisini zamanında ödeyen namuslu ve dürüst insanlar adeta cezalandırılmaktadır. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Vergi afları çeşitli biçimlerde olabilmektedir. Bütün vergileri kapsayan, belirli vergiler için geçerli olan, sadece vergi cezalarını kapsayan veya sadece gecikme faizlerini kapsayan ya da bazen verginin aslını da kapsayan düzenlemeler yapılabilmektedir. Hatta bazı vergi aflarında devlet, geçmişe yönelik inceleme hakkından da belirli şartlarla feragat edebilmektedir. ‘Af’ adı altında yapılan bu işlemlerle aslında devletin hazinesine girmesi gereken vergi borçları affedilerek,vergisini ödemeyen zenginler kollanmakta ve adeta toplum cezalandırılmaktadır. Siyasi iktidar tarafından çıkartılan vergi aflarında toplumun alt sınıfları da yararlanıyor gibi görünse de bu aflardan asıl yararlananlar devlete yüklü miktarda vergi ödemesi gerekirken ödemeyen zenginler olmaktadır. Aslında bu sözde vergi affı yasaları zenginleri koruyup kollamak için çıkartılmaktadır. Mukteza Sistemi Mukteza sistemi, normal şartlarda ödenmesi gereken bir verginin yetkilendirilmiş bir kurumdan özel görüş alınmak suretiyle ödenmemesi ve mükellefin bu vergiden ‘muaf’ ya da ‘istisna’ tutulmasıdır. Bu sistem siyasi iktidarın eş dost ve yandaşlarının vergi borçları hakkında ilgili bakanlığa görüş sorularak vergiden muaf tutulması şeklinde 9 http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/06/20130611-13.htm Beyaz Yaka Suçları işletilmektedir. Örneğin, siyasi iktidara yakın bir mükellefin mevcut yasalara göre ödemesi gereken bir vergi borcu konusunda bakanlığa görüş sorulmakta ve bakanlık da bu borcun muafiyet kapsamında olduğuna dair görüş bildirmektedir. Yasalara göre aslında ödenmesi gereken vergi ödenmeyerek devlet ve millet mağdur edilmektedir. Mukteza sistemi, normal şartlar altında kanunda açıkça belli olmayan durumlara açıklık getirmek için ilgili kurumdan görüş alınarak bir sorunu aşmak için kullanılan bir yöntemdir. Ancak mevzuata göre vergi ödemek zorunda olan kişilerin durumu mukteza sistemine başvurmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Vergi kanunlarında herkesin yararlanmasına açık olan teşviklerin, sadece belli kişilerin kullanımına açılarak, birileri haksız şekilde kayrılırken başkaları da mağdur edilmektedir. Kişilere Özel Kayırmacılık Vergi kanunlarında herkesin yararlanmasına açık olan teşviklerin, sadece belli kişilerin kullanımına açılarak, birileri haksız şekilde kayrılırken başkaları da mağdur edilmektedir. Örneğin, deniz taşımacılığı yapan bazı siyasilerin yakınlarının gemi veya gemiciklerini kendi ülkelerine kaydettirmek yerine Malta veya Panama gibi ülkelere kaydettire- 17 rek vergi ödemeden muaf olmaları dolaylı olarak yapılmış bir tür vergi kaçakçılığıdır.10 Ya da kamu bankalarınca ‘tarım’, ‘sağlık’, ‘ enerji’ ‘eğitim’ gibi bazı sektörleri desteklemek için tahsis edilen kamu kaynaklarının, şeffaf ve adil bir şekilde herkesin kullanımına açılması yerine, ‘adrese teslim’ usullerle eş dost ve yandaşlara kullandırılmasıdır. Uzlaşma Komisyonu Aracılığıyla Yapılan Vergi Usulsüzlükleri Ödenmesi gereken kesinleşmiş vergi borçlarının uzlaşma komisyonu aracılığı ile silinmesidir. Bu sistem herkese açık olmayıp, sadece iktidara yakın eş-dost ve yandaşlar gibi belli bazı kişi veya kişilere çıkar sağlamak için kullanılmaktadır. 10 http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/156555/Bilal_in_gemileri_sirketten.html# AKP İktidarında Beyaz Yaka Suçları Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Kaynak: Sözcü Gazetesi, 6 Aralık 2014 Vergi Mükelleflerine Yönelik Yapılan Haksız İnceleme ve Denetimler Mükellef inceleme ve denetimlerinde belli kişi ve grupların hedef seçilerek hukuk dışı ve düşmanca bir ‘ayrımcılık’ yapılmasıdır. Normal şartlarda sektörel bazda yapılması gereken ‘mükellef inceleme’ ve ‘denetim’ faaliyetlerinin özellikle belli şahıslar hedef Grafik: Bazı Kamu Kurumlarının Yazılı Medyaya Verdikleri Reklam Miktarı ve Gazete Tirajları12 18 Tiraj: 2014 yılının ilk altı ayına ilişkin gazete satış verilerinin günlük aritmetik ortalaması Reklam: Sütun santim Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları alınarak yapılması bir ‘ayrımcılık’ (discrimination) suçu oluşturmaktadır. Örneğin, TÜPRAŞ gibi bazı kurumlar vergi müfettişleri tarafından yüklü miktarlarda cezalarla sindirilmekte ve mağdur edilmektedir.11 3.4. İlan ve Reklamlarda Yapılan Usulsüzlükler Devlet kurumlarının ve özellikle kamu bankalarının ilan ve reklamlarının, siyasi iktidara yakın belli başlı yayın organlarına çıkar sağlamak için kullandırılmasıdır. ‘Ayrımcılık’ (discrimination) yapmak suretiyle belli başlı medya organlarına devletin hazinesinden sağlanan haksız kazancın bir kısmı bu çıkarı sağlayan kişilere rüşvet olarak geri ödenmektedir. Kamu kurumlarının reklam imkânları üzerinden iktidara yakın gazetelere tirajlarına oranla çok yüksek meblağlara varan reklam kazançları sağlanırken, iktidarı eleştiren medya organlarına hemen hemen hiç reklam verilmemektedir. Böylelikle iktidar 77 milyonun hak sahibi kamu kurumlarına ait kaynakları keyfince kullanarak kendine yakın gazeteleri ve televizyonları “iktidara toz kondurmama” konusundaki performanslarını artırmak ve süreklileştirmek için ödüllendirmekte, iktidarın icraatlarına eleştirel yaklaşabilme cesareti gösteren gazeteleri ve televizyonları ise cezalandırmak11 http://www.kap.gov.tr/bildirim-sorgulari/bildirim-detayi.aspx?id=416706 12 http://www.zaman.com.tr/ekonomi_kamu-kurumlarindan-yandasa-reklam-kiyagi_2232085.html Beyaz Yaka Suçları tadır. Yukarıdaki grafikler ‘Yeni Türkiye’ ve ‘ileri demokrasi’ söylemlerini dillerine pelesenk edenlerin ‘hakkaniyet’ anlayışını yansıtmaktadır. Grafik: Bazı Kamu Kurumları Tarafından TV Kanallarına Verilen Reklam Miktarı13 (Çaykur, Emlak Kredi, Halkbank, THY, Vakıfbank, Ziraat Bankası) Saniye* Kaynak: Deniz Haber Ajansı 21 Mart 2015 13 http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/ulusal-kanala-kamudan-neden-reklam-verilmiyor-h32807.html AKP İktidarında Beyaz Yaka Suçları Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 19 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 20 17-25 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarından sonra Diyanet’te siyasi iktidar lehine büyük bir sessizlik görüldü. Prof. Dr. Mehmet Görmez kendisi de bir Hadis bilgini olmasına rağmen bu süreçte Peygamberimizin devlet adamlarının rüşvet alma ve yolsuzluk yapmalarının günah ve vebalinin büyüklüğünü ifade eden hadisleri Diyanet hutbelerinde okutulmadı. Bir yandan, Diyanet camiasının iktidar partisinin bazı bakanları hakkındaki büyük rüşvet ve yolsuzluklar karşısındaki ‘manidar sessizliği’, öte yanda Hayrettin Karaman gibi emekli bir din bilgininin “Yolsuzluk hırsızlık değildir!” şeklindeki fetva ve yorumları rüşvet ve yolsuzluk konusunda siyasilere cesaret vermekteydi. Beyaz Yaka Suçları BÖLÜM 4. BEYAZ YAKA SUÇLARININ ÖRNEKLER ÜZERİNDEN AÇIKLANMASI B u bölümde “beyaz yaka suçları” somut örnekler üzerinden açıklanacaktır. Bu örneklerin ilkinde siyasetçi, bürokrat ve işadamlarının beraberce işlemiş oldukları beyaz yaka suçlarından biri olan ‘vergi affı’ aldatmacası incelenecektir. Bir diğer örnekte ise BMC Firmasının özelleştirilmesi sürecinde yaşananlar ele alınacaktır. 4.1. Mükellef ‘Ali’ ve Mükellef ‘Binali’ Örneği Üzerinden Vergi Affının Sonuçları Mükellef Ali ve mükellef Binali aynı sektörde aynı cirolara sahip iki ayrı işletmenin sahibidir. Her ikisi de yıllık 500 TL ciro ve 100 TL kâr elde etmektedir. Mükellef Ali 21 tamamen kayıtlı çalışırken mükellef Binali cirosunun %80’ini kayıt dışında tutmaktadır. • Mükellef Ali’ye 500 TL ciro üzerinden %18 KDV olarak 90 TL ve 100 TL kâr üzerinden %20 Kurumlar Vergisi olarak 20 TL olmak üzere toplam 110 TL vergi tahakkuk etmiştir. • Mükellef Binali’ye ise 100 TL ciro üzerinden %18 KDV olarak 18 TL ve 20 TL kâr üzerinden %20 Kurumlar Vergisi olarak 4 TL olmak üzere toplam 22 TL vergi tahakkuk etmiştir. • Mükellef Ali vergisini zamanında ödeyebilmek için fiyatlar çok düşük olmasına rağmen aktifindeki bir gayrimenkulünü satarken, mükellef Binali borcunu hiç ödememiştir. Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Beyaz yaka suçluları en büyük emek hırsızlarıdır. Kayıtlı çalışmanın yol açtığı ticari rekabet dezavantajının yanı sıra, nakit paranın çok kıymetli olduğu ve birçok yatırım alternatiflerini değerlendirmek suretiyle yüksek kazanç sağlama imkânlarının mevcut olduğu ortamlarda nakit parası ile vergisini ödeyen mükellefler alternatif getirilerden de mahrum kalmaktadır. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 22 Çıkarılacak olan bir vergi affı yasasının Ali ve Binali için ne anlama geldiği aşağıda açıklanmaktadır: • Mükellef Ali gayrimenkulünü satarak vergi borcunu ödediği için vergi borcu bulunmamaktadır. Ancak kötü piyasa koşullarında sattığı gayrimenkulün değeri üçe katlanmıştır. Yani vergisini zamanında ödemesinin maliyeti ödediği verginin yaklaşık üç katıdır. Matrah artırımında bulunmak isterse beyan ettiği yüksek matrahlarını ayrıca 2006 yılı için %30, 2007 için %25, 2008 için %20 ve 2009 için %15 oranında artırması gerekecektir. • Mükellef Binali zaten 1/5’ini beyan ettiği cirosu için ödemesi gereken ancak ödemediği vergi borcu ile beyan etmediği kazancını yatırımlarda değerlendirerek işlerini daha da büyütmüş ve mükellef Ali’den kat kat büyük bir işletmenin sahibi olmuştur. Vergi affı getiren yasadan yararlanarak borçlarını cüzi bir maliyetle ve 36 aya yayarak taksitle ödemiştir. Geçmişte beyan dışı bıraktığı kazançlarını da zaten son derece düşük olan beyanları üzerinden matrah artırımında bulunarak yasal hale getirmiş ve Türkiye gerçeğini bilen ‘iş bilir’ bir patron olarak bir sonraki aftan yararlanmak üzere kayıt dışı çalışmaya devam etmiştir. • Bu durumda mükellef Ali’nin firması kayıtlı çalıştığı için ticari olarak rekabet etme şansı bulunmadığından mükellef Binali’nin baş döndüren hızdaki büyümesi devam edecektir. Vergi affının ilk bakışta görülmeyen ve kimsenin dillendirmek istemediği bir yüzü de budur. Kaldı ki mükellef Ali gibi ticari faaliyetlerini kayıtlı sürdürenlerin illa gayrimen- Mükellef ‘Ali’ bütün ticari faaliyetlerini kayıt altına alıp tahakkuk eden vergileri zamanında ödedi. Mükellef ‘Binali’ ise ticari faaliyetlerinin çok az bir kısmını kayıt altına aldı, üstelik tahakkuk eden vergileri de zamanında ödemeyerek vergi aflarından yararlandı. kul satmaları da şart değildir. Kayıtlı çalışmanın yol açtığı ticari rekabet dezavantajının yanı sıra, nakit paranın çok kıymetli olduğu ve birçok yatırım alternatiflerini değerlendirmek suretiyle yüksek kazanç sağlama imkânlarının mevcut olduğu ortamlarda nakit parası ile vergisini ödeyen mükellefler alternatif getirilerden de mahrum kalmaktadır. Bu hal ise işletmeler için ciddi bir maliyet teşkil etmektedir. Beyaz Yaka Suçları Burada asıl üzerinde durulması gereken husus kayıt dışı çalışanın kayıt dışılık oranı arttıkça, matrah artırımında yasadan elde ettiği getirinin o oranda yüksek olmasıdır. 100 birimlik kazancı olan bir mükellef bunun 10 birimini beyan etmişse yani %90’ını beyan dışı bırakmışsa, 2006 için 3 birimlik matrah artırması gerekecek, 90 birimini beyan etmişse yani %10’unu beyan dışı bırakmışsa, 27 birimlik matrah artırımında bulunması gerekecektir. Böylece kayıt dışılığın vergi mükelleflerine getirisi büyürken, ödenmesi gereken vergiler ödenmediği için bütün toplum mağdur edilmektedir. Vergi afları ile özellikle bazı işadamlarının nasıl kayırılıp kollandığını ve böylelikle devletin nasıl zarara uğratıldığını AKP’ye yakın bir işadamı olan ve Recep Tayyip Erdoğan tarafından “Hayırsever işadamı!” olarak tanımlanan Reza Zerrap örneği üzerinden izah etmek konuyu daha anlaşılır bir hale getirecektir. Ortaklar sahibi oldukları şirketlerden ‘maaş’, ‘huzur hakkı’ veya ‘kâr payı’ alarak para kullanabilmektedirler. Bunların dışında başka bir şekilde şirketlerin kasasından para çekilemez. Şirketlerden çekilen paraların bilançoda kapatılmaması halinde, ödenmeyen tutara yıllık %9-11 oranında reeskont faizi uygulanmaktadır. Kaldı ki reeskont faizi ödense de kapatılmadığı sürece patronun cari hesabı hep açık kalacaktır. Hesap, aynı Dönemin başbakanı Erdoğan tarafından “hayırsever” zamanda patronun geliri olarak göründüğü olarak tanıtılan İranlı genç işadamı Reza Zarrab. için hesabı kapatmak için %15 ile %35 arasında değişen oranlarda gelir vergisi ödenmesi de gerekmektedir. Ödenmesi gereken bu vergi yüksek bulunduğu için hesap kapatılmamaktadır. Bu sorun ‘kasa affı’ olarak bilinen yöntemle aşılarak %3 vergiyle yasal olmayan hesaplara yasal görünüm kazandırılmaktadır. Kamuoyunda ‘havuz medyası’ olarak bilinen yayın organlarına verdiği bir mülakatta Reza Zarrab “Cari açığın %15’ini ben kapattım!” demektedir.15 Bu ifadeden 2013 yı14 http://www.alomaliye.com/2014/saban-kucuk-kasa-affi.htm 15 http://www.dahafazlahaber.com/haber/G%C3%BCndem/15914-Iste-Reza-nin-Odedigi-GULUNC-Vergi-.html Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması 23 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 4.2. Reza Zarrab için Vergi Affı AKP hükümetinin çıkardığı bir ‘torba yasa’ ile şirket sahipleri için ‘kasa affı’ olarak da adlandırılan bir uygulama getirilmiştir. Bu uygulamaya göre defter kayıtlarında görünen ancak kasada bulunmayan paralar sadece %3 vergi ödemek şartıyla kayıt altına alınmaktadır. Torba yasa sayesinde, şirketinden para alıp kontrolsüz bir şekilde harcayan, yasadışı dernek, örgüt ve benzeri yerlere bağış yapan ya da rüşvet verdikleri için kayıtlarda görülmesine rağmen kasada olmayan bu paralar için sadece %3’lük bir vergi ödemeleri durumunda bilançoları düzeltilmektedir.14 Sözde vergi affı adı altında yapılan uygulamalar gerçekte hiçbir zaman masum bir af değildir. Bu uygulamalarla vergi sorumluluklarını yerine getirmeyerek milletin hakkını gasp eden kötü niyetli kişiler korunup kollanmakta hatta ödüllendirilmektedir. lında 65 milyar dolar olan cari açığın en az 10 milyarını finanse ettiği anlaşılmaktadır. Peki, bu işlemler nasıl gerçekleştirilmiştir? Zerrap, İran’a altın ihraç ederek cari açığı finanse ettiğini beyan etmiştir. Gerçek bu ise altın ticareti için Maliye’nin Reza Zarrab’ın şirketine en az 100 milyon dolar vergi tahakkuk ettirmesi gerekirdi. Kurumlar Vergisi oranı %20 olduğuna göre 2013 dönemi için Zarrab’ın 20 milyon dolar vergi ödemiş olması gerekirdi. “Altın ihracatında %18 KDV ve %20 ÖTV de hesap edildiğinde bu tutar toplamda 58 milyon dolara çıkmaktadır. 10 milyar dolarlık ticaret yaptığını beyan eden Zarrab’ın Maliyeye 58 milyon dolar vergi ödemesi gerekirdi. Bu miktar geçmişe yönelik beş yıl üzerinden hesaplandığında Reza Zarrab’ın toplamda 290 milyon dolar vergi ödemiş olması gerekmektedir.16 Böylesine yüksek meblağdaki vergi borcunu, af kapsamında %3 gibi komik bir oran üzerinden ‘ödemeyi taahhüt’ ederek tüm vergi sorumluluklarından kurtulmak mümkün olmaktadır. Ayrıca, tüm geriye dönük inceleme ve denetimlerden muaf tutulması da garanti altına alınmaktadır. Namuslu ve dürüst bir şekilde ticaret yaparak vergisini zamanında ödeyen mükellefler maliye ve istihbaratın sürekli teftiş ve baskılarıyla ezilirken Reza Zarrab gibi vergi kaçıranların borçları önce sözde bir vergi affı ile affedilmekte sonra da bu yasaya göre ödenmesi gereken komik ve çok cüzi miktarlardaki vergi borçları bile ödenmeden kapatılmaktadır.17 Kısacası AKP iktidarı döneminde namuslu ve dürüst esnaf ve işadamları adeta cezalandırılırken, vergi kaçakçılarının ve yolsuzluk yapanların ise korunup kollanarak devlet büyüklerince hayırsever işadamı gibi tanıtılıp ödüllendirildiği görülmektedir.18 24 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Kaynak: www.kolayhaber.net/ozden-nazli-ilicaka-17-aralik-aciklamasi-19507h.htm Bu örneklerde görüldüğü gibi, sözde vergi affı adı altında yapılan uygulamalar gerçekte hiçbir zaman masum bir af değildir. Bu uygulamalarla vergi sorumluluklarını yerine getirmeyerek milletin hakkını gasp eden kötü niyetli kişiler korunup kollanmakta hatta ödüllendirilmektedir. Öte yandan vergisini zamanında ödeyen dürüst girişimciler ise ticari kayıplara uğratılarak adeta dürüstlüğünden dolayı cezalandırılmaktadır. Burada asıl mağdur edilen ise toplumun tamamıdır. Af kanunları ile belli kişi ve grupların vergi borçlarını affedenler, devletin hazinesine girmesi ve böylelikle bütün toplumun ihtiyaç duyduğu hizmetlere harcanması gereken kaynakların şahısların cebinde kalmasına neden olmaktadırlar. Ayrıca vergi sorumluluklarını yerine getirmeyen kişilere de haksız kazanç elde etmenin yolunu açmaktadırlar. 16 https://www.youtube.com/watch?v=kXkwZz7Ry0g 17 http://www.sozcu.com.tr/2014/gundem/reza-zarrab-vergi-affi-646544/ 18 http://www.sozcu.com.tr/2014/gundem/reza-zarrab-vergi-affi-646544/ Beyaz Yaka Suçları Halkın seçimle iş başına getirdiği siyasi iktidarların asli görevi kamu yararını yani milletin hak ve hukukunu korumaktır. Siyasi iktidarların kendilerine yakın ve yandaş işadamlarını sözde af kanunları ile koruyarak onların devlete olan vergi borçlarını affetmeleri hukuki olmadığı gibi meşru da değildir. Vergi aflarının siyasi iktidarlar tarafından yasal düzenlemeler ile yapılması kanuni gibi görünse de hiçbir zaman hukuki ve meşru olamaz. Bu şekilde, yolsuzluk yapan ve yolsuzluğa alet olan siyasi iktidarlar ve bürokratlar hem hukuken hem de ahlaken büyük bir sorumluluk altındadırlar. 4.3. BMC Firmasının Ethem Sancak’a Devredilmesi Ethem Sancak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ethem abi!” diye hitap ettiği yakın bir aile dostudur. Söz konusu iş adamının servetinde Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde çok büyük artış olduğu görülmektedir. Ethem Sancak’ın, Başbakan Erdoğan’ın siyasi nüfuzundan yararlanarak kamuya ait mallara yok pahasına sahibi olduğu görülmektedir. Bunların tamamının bu çalışmada ele alınması mümkün değildir. Bu örnekte, kamuya ait olan BMC firmasının Ethem Sancak tarafından yok pahasına nasıl satın alındığı üzerinde durulacaktır. Ethem Sancak, BMC firmasını devletin belirlediği 985 milyon TL tahmini bedelin 234 milyon TL altında bir teklifle 751 milyon TL karşılığında satın almıştır. Normal şartlar altında bu tür ihalelerde nihai satış fiyatı, devletin ilk belirlediği tahmini bedelin üzerine çıkması gerekirken, Ethem Sancak BMC firmasını devletin belirlediği ve gerçek değerinin çok altınEthem Sancak: BMC ihalesine ‘tek başına’ girip muhammen bedelin çok altında bir fiyata satın da olan bir para karşılığında satın alarak adeta alabilen iş adamı yok pahasına sahip olmuştur.19 “Halkın seçimle iş başına getirdiği siyasi iktidarların asli görevi kamu yararını yani milletin hak ve hukukunu korumaktır. Siyasi iktidarların kendilerine yakın ve yandaş işadamlarını sözde af kanunları ile koruyarak onların devlete olan vergi borçlarını affetmeleri hukuki olmadığı gibi meşru da değildir.” 25 BMC firmasını Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan (TMSF) satın alan Ethem Sancak’a bunun dışında da bazı ‘kolaylıklar’ gösterilerek, devletin malı üzerinden haksız kazanç elde etme imkânları da sağlanmıştır. BMC firmasının ihalesine ilişkin açık kaynaklardan elde edilen birtakım bilgiler aşağıda sıralanmaktadır.20 19 http://www.radikal.com.tr/ekonomi/bmcde_son_teklif_751_milyon_tl-1189857 20 http://www.odatv.com/n.php?n=bmc-751-milyona-satildi-sadece-arsasi-15-milyar-ediyor-0305141200 Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları İlk olarak, bu ihalede devlet mallarının satışında uyulması gereken usul ve mevzuata uyulmadığı görülmektedir. BMC firmasının satışı için belirlenen ilk fiyat, firmanın gerçek değerinin çok altında tutulmuştur. Tüm bunlara rağmen, satış devletin belirlediği ve fabrikanın değerine göre son derece düşük olan ilk fiyatın bile çok altında gerçekleşmiştir. Hal böyle olunca bütün bu işlemleri bir satış olmaktan daha çok adeta devlet malına bir tür ‘çökme’ ve ele geçirme olarak tanımlamak daha uygun olacaktır. Bir kamu malı olan BMC firması, gerçek değerinin çok altında bir fiyata ve fabrikanın ihaleden önceki tüm borçları da yine milletin cebinden ödendikten sonra yok pahasına Ethem Sancak’a adeta altın bir tepside sunulmuştur. • • • • BMC firmasının sahip olduğu arsaların değeri 1.500.000.000 TL’dir. BMC firmasının fabrika değeri 986.000.000 TL’dir. BMC firmasının hesaplanabilen kamu zararı 1.735.000.000 TL’dir. İhaleden önce BMC firmasının var olan 608.000.000 TL borcu devletin ve milletin kasasından ödenerek sıfırlanmıştır. • BMC firmasının İsrailli ortağından zırh lisansı hakları devralınmıştır. İsrail’e lisans ücreti olarak ödenen paranın miktarı bilinmemektedir. • BMC firması Ethem Sancak’a devredilmeden önce, TMSF tarafından Orta Doğu’da birçok iş bağlantısının sözü alınmıştır. • Açılan ihaleye, yalnızca Ethem Sancak’ın katılması sağlanarak kamuya ait bir malın rekabet ortamında ve daha yüksek bir fiyata satılması engellenmiştir. Bütün bunların yanı sıra BMC firmasının satışı için yapılan ihaleye sadece Ethem Sancak’ın katılması sağlanarak Kamu İhale Kanunu’nun “İdareler, bu Kanuna göre yapılacak ihalelerde; saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumludur.” (Kamu İhale Kanunu, Madde-5) şeklindeki en temel ilkelerinden birisi açıkça ihlal edilmiştir. 26 Kısacası bir kamu malı olan BMC firması, gerçek değerinin çok altında bir fiyata ve fabrikanın ihaleden önceki tüm borçları da yine milletin cebinden ödendikten sonra yok pahasına Ethem Sancak’a adeta altın bir tepside sunulmuştur. Aynı zamanda bir medya patronu olan Ethem Sancak hakkında BMC firmasını alma sürecinde basında bazı bilgiler yer almıştır. Bu bilgilere göre, TMSF ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı eliyle firmanın borçlarının sıfırlandığı ve batık şirket sorunsuz hale getirildikten sonra satışı yapıldığı ileri sürülmüştür. Erdoğan’ın talimatı üzerine medyaya girdiğini açıkça dile getiren Sancak’ın TMSF’den, içinde ‘Akşam Gazetesi’ ve ‘Skytürk 360’ televizyonunun da bulunduğu, ‘Türkmedya’yı yine Başbakan’ın isteği üzerine satın aldığı ifade edilmektedir. 21 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Anlaşılan o ki 62 milyon dolara Türkmedya’yı satın aldığı için zarar ettiği ileri sürülen işadamına, zararlarını karşılaması için borçları sıfırlanan BMC firmasının devredilmesi kararlaştırılmış gibi durmaktadır. BMC firmasının Sancak’a devredileceği iddialarının hemen ardından açılan ihaleye tek başına katılması da oldukça manidardır. Ethem Sancak, İzmir’de sadece arsa değeri 1,5 milyar lira olan BMC firmasını 751 milyon TL teklifle satın almıştır. Sancak’ı BMC firmasını satın almaya götüren süreçte firmayla ilgili TMSF tarafından yapılan işlemler son derece düşündürücüdür. Çukurova Grubu’nun borcu sebebiyle yönetimi 16 Mayıs 2013’te TMSF’ye geçen BMC Fabrikasının piyasaya olan 608 milyon lira borcu için acil eylem planı devreye sokulmuştur. 2009’da 375 milyon TL karşılığında 468 zırhlı aracın üretimi için Savunma Sanayi Müsteşarlığı 21 http://www.zaman.com.tr/ekonomi_ethem-sancaka-kilciksiz-bmc_2223831.html Beyaz Yaka Suçları (SSM) ile anlaşan BMC Fabrikasının, başta işçiler olmak üzere piyasaya olan borçları TMSF tarafından ödenmiştir. Bunun ardından fabrika üretime geçerek iflastan kurtarılmış ve araçların TSK’ya teslim süreci başlatılmıştır. Böylece TMSF kaynaklarından aktarılan parayla borcun yarısı kapatılmıştır. Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu dönemde gerek mensubu olduğu ‘Erdoğan’ ailesi ve gerekse hısımları olan ‘Albayrak’ ailesi ile ‘Latif Topbaş’ ve ‘Ethem Sancak’ gibi aile dostlarının mal varlıklarında kayda değer büyüklükte artışlar olduğu görülmektedir.22 Bu kişilerin servet ve mal varlıklarında görülen büyük artışların Erdoğan’ın Başbakanlık makamının nüfuzundan yararlanmak suretiyle elde edilmediğinin şeffaf ve tatmin edici bir şekilde kamuoyuna açıklanması gerekmektedir. Aksi takdirde başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve aile fertleri olmak üzere ilişkili olduğu hısım akraba ve dostlarının kaynağını izah edemeyecekleri mal varlıklarının meşruiyeti hem hukuken hem de toplum vicdanında şaibe altında olacaktır. Başta Bakanlık, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı ve diğer siyasi makamlar ve üst düzey bürokratik görevler olmak üzere kamu hizmeti veren makamlar o konumu işgal eden kişilerin kendileri, aile fertleri, hısım ve akrabaları için menfaat temin etme aracı değildir. Bu konumlar halka hizmet etmek için gelinen makamlardır. Bu makamları işgal eden kişiler şahsi ve ailevi çıkarlarını değil milletin menfaatlerini korumakla yükümlüdür. Örneğin, BMC firmasının devrinde olduğu gibi bir devlet adamının kamu malı olan bir firmayı işgal ettiği makamın nüfuzunu kullanarak kendi yakını olan veya herhangi bir menfaat sağladığı birisine yok pahasına devretmesi, kamu yararının değil şahsi çıkarın gözetildiğini göstermektedir. “Bir siyasetçi veya bürokrat kendisine menfaat sağlayan bir konuda alınan kararın içinde yer almamalıdır. İşgal ettiği makam gereği toplumun çıkarlarını koruması gereken bir kişinin alacağı karar, toplumun değil de kendisinin çıkarlarına hizmet eden bir karar ise bu hem hukuken hem de ahlaken doğru olmayacaktır.” 27 BMC firmasının yok pahasına devredilmesi ve hayırsever(!) işadamı Reza Zarrab’ın sözde vergi aflarıyla milletin hakkı olan vergileri ödememesi, dahası kendisine gösterilen kolaylıklar karşılığında ilgili kişiler ile rüşvet ilişkilerine girdiği şeklinde ortaya çıkan iddialar, milletin nasıl aldatıldığını da akıllara getirmektedir. Bu tür rüşvet ilişkileri içerisinde olan siyasiler, toplumun kendilerine duyduğu güveni suistimal ederek halkı aldatmış olmaktadırlar. Siyasilerin toplumun güvenini kazandıktan sonra bu güveni suistimal ederek rüşvet ve yolsuzluklarla maddi menfaat elde etmeleri ulusal düzeyde ‘tokatlama’ olarak da adlandırılabilir. 22 http://www.sabah.com.tr/fotohaber/ekonomi/en_zengin_turkler/29497 Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Reza Zarrab örneğinde de görüldüğü gibi Erdoğan’ın “Hayırsever bir işadamı!” olarak tanımladığı bu kişi yaptığını iddia ettiği ticaretten dolayı ödemesi gereken bir vergiyi ödemeyerek toplumu zarara uğratmıştır. Bu durumda ülkeyi yöneten siyasiler Reza Zarrab’ın vergi ödememesine göz yumarak kamunun hakkının gasp edilmesine seyirci kalmışlardır. Zarrab’ı hayırsever bir işadamı olarak tanıdığını söyleyen devlet adamı, bu söylemiyle Zarrab’ın vergi ödememesiyle ilgili olarak şaibe altında kalmaktadır. Bir siyasetçi veya bürokratın ihale veya benzeri bir konuda alacağı karar kendisine ve/ya yakınlarına çıkar temin ediyorsa burada bireysel yarar ile kamu yararı arasında bir ‘çıkar çatışması’ durumu söz konusudur. Bir siyasetçi veya bürokrat kendisine menfaat sağlayan bir konuda alınan kararın içinde yer almamalıdır. Yukarıda örneklerle ele alınan yolsuzlukların bazı yasaların arkasına sığınılarak yapılmış olması, bu yolsuzlukları hukuki ve meşru kılmaz. Bu tür durumlarda siyasi iktidarın yapmış olduğu yasama çalışmaları, yolsuzlukları siyasi güç kullanarak meşrulaştırma çabasının en temel göstergesidir. Siyasilerin iktidar gücünü kullanarak çıkarmış oldukları bu tür yasalarla yapmış oldukları yolsuzluklar kanuni gibi görünse de gerçek anlamda adil, hukuki ve meşru olmaktan uzaktır. Bir siyasi iktidarın toplumu zarara uğratmak suretiyle kendisine maddi menfaat sağlayacak yasalar çıkarması meşru değildir. Siyasilerin devleti ve milleti mağdur edecek şekilde kendilerine menfaat sağlayan kanunlar çıkarması, yasama ahlakı açısından da son derece sakıncalıdır. Bu tür durumlarda taraflar arasında bir ‘çıkar çatışması’ (conflict of interest) söz konusudur. Bir siyasetçi veya bürokratın ihale veya benzeri bir konuda alacağı karar kendisine ve/ya yakınlarına çıkar temin ediyorsa burada bireysel yarar ile kamu yararı arasında bir ‘çıkar çatışması’ durumu söz konusudur. Bir siyasetçi veya bürokrat kendisine menfaat sağlayan bir konuda alınan kararın içinde yer almamalıdır. İşgal ettiği makam gereği toplumun çıkarlarını koruması gereken bir kişinin alacağı karar, toplumun değil de kendisinin çıkarlarına hizmet eden bir karar ise bu hem hukuken hem de ahlaken doğru olmayacaktır. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 28 Kısacası, siyasilerin kendileri ve yakınları için elde ettikleri haksız kazançları sözde bazı yasal düzenlemelere dayandırmaları yaptıklarını meşrulaştırmaz ve suç olmaktan çıkarmaz. Tam aksine bunu yapan devlet yetkilileri kendilerine duyulan güven ve emanet edilen vazifeleri suistimal ederek halkı aldattıkları için daha büyük bir vebal altına girmiş olurlar. 4.4. ‘Çökme’ ve ‘Finansal İtibarsızlaştırma’ AKP iktidarı döneminde bazı siyasilerin ve yakınlarının hukuka aykırı ve meşruiyetten uzak yöntemlerle korunup kollandığı ve haksız mal ve servet edinmelerinin sağlandığı görülmektedir. Bu raporda ele alındığı gibi siyasi iktidarın kendisine yakın gördüğü kişilere çıkar sağlamak için yapmış olduğu kişiye özel yasal düzenlemeler, yasal gibi görünse de ‘hukukilik’ ve ‘meşruiyetten’ yoksundur. Evini zor geçindiren küçük esnafın vergisini ödediği bir ülkede Reza Zarrab ve Mehmet Cengiz gibi milyar dolarlık ticaret yapan (!) işadamlarının neredeyse hiç vergi ödememeleri ve siyasi iktidar tarafından çıkarılan vergi aflarından yararlanmaları hakkaniyete uymadığı gibi kamu vicdanını da rahatsız etmektedir.23 AKP iktidarı tarafından devletin güç ve imkânları üzerinden bazı işadamları haksız yöntemlerle zenginleştirilirken bazı işadamları ise ekonomik açıdan mağdur edilmektedir. Adaletle kalkındırma vaatleriyle yönetime gelen AKP iktidarının adalet ve hakkaniyetten ayrılarak kendisine biat edenleri ‘ihya’ ederken, itaat etmeyenleri de ‘imha’ etmeye çalıştığı görülmektedir. Siyasi iktidar yasama gücünü kullanarak birilerine haksız kaBeyaz Yaka Suçları zanç sağlarken bazı dürüst işadamları da hukuka aykırı şekilde baskılarla mağdur edilmektedir. Sadece belli kimselere çıkar sağlayacak şekilde hazırlanan yasalar hukukilik ve meşruiyetten yoksundur. Bu tür yasalar ile ihya edilen işadamlarının mal varlıkları kanuna uygun gibi görünse de hukuki meşruiyeti şaibelidir. 17-25 Aralık süreci ve sonrasında milletin hakkı olan vergiyi ödemeyerek kamunun hakkını gasp eden bazı işadamları sözde vergi aflarıyla adeta ödüllendirilirken, vergilerini zamanında ve tam olarak ödeyen bazı işadamlarının ise ‘istihbari’ ve ‘mali’ baskı ve denetimlerle mağdur edildiği ve ‘itibarsızlaştırıldığı’ görülmektedir. Tüm faaliyetleri kanuni olan ve devlete vergilerini ödeyen bazı ticari kurum, firma ve işadamları sürekli olarak mali denetim ve baskılarla bunaltılmaktadır. Siyasi iktidarın kendisine biat etmeyen dürüst kurum ve işadamları üzerinde kurduğu istihbari ve mali baskılar devlet eliyle yapılan mafyavari bir ‘çökme ve çökertme’ faaliyetinin varlığını göstermektedir. 17-25 Aralık süreci ve sonrasında milletin hakkı olan vergiyi ödemeyerek kamunun hakkını gasp eden bazı işadamları sözde vergi aflarıyla adeta ödüllendirilirken, vergilerini zamanında ve tam olarak ödeyen bazı işadamlarının ise ‘istihbari’ ve ‘mali’ baskı ve denetimlerle mağdur edildiği ve ‘itibarsızlaştırıldığı’ görülmektedir. Bu süreçte siyasi iktidarın kendisine yakın gördüğü bazı aileler ile belli işadamlarını, kamuyu zarara uğratacak şekilde, koruyup kolladığı görülmektedir. Öte yandan meşru yollarla ticaret yapan ve binlerce insana istihdam sağlayan dürüst işadamlarına siyasi saiklerle ‘ayrımcılık’ yapılarak bu işadamları ‘istihbari’ ve ‘mali’ baskılarla bunaltılmaktadır. Örneğin işlettiği madenler ve diğer ticari faaliyetleriyle binlerce insana iş sağlayan ve vergisini düzenli ödeyen Akın İpek gibi işadamları hukuka aykırı şekilde taciz edilmekte ve yasal haklarından mahrum bırakılmaktadır. Türkiye’nin finansal açıdan en güçlü katılım bankalarından biri olan Bank Asya’nın da siyasi baskılarla ‘finansal itibarsızlaştırma’ amacıyla hedef haline getirilerek ‘çökertilmeye’ çalışıldığı görülmektedir. Aşağıda ele alındığı gibi, AKP iktidarı döneminde sıklıkla görülen ‘ayrımcılık’ uygulamaları hem Anayasa ve yasalara hem de uluslararası sözleşmelere aykırıdır. 29 “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” 23 http://www.edessahaber.com/cengiz-ve-zerrab-vergi-listesinde-yok.html 24 Connoly Michael, (2006), Discrimination Law, 1st. Ed. London Sweet & Maxwell Ltd. p.1. Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Ayrımcılık Devletin “vatandaşlarına karşı önyargı veya düşmanlık duyguları nedeniyle farklı davranması ‘ayrımcılık’ olarak tanımlanır.24 ‘Ayrımcılık’ (discrimination) T.C. Anayasası ve Türk Ceza Kanunu’na göre suç olduğu gibi, ‘Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ ve ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ gibi uluslararası sözleşmelere de aykırıdır. Anayasanın ‘kanun önünde eşitlik’ ilkesini düzenleyen, 10. maddesine göre; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesi ise kişi ve gruplara karşı ‘nefret’ ve ‘ayırımcılık’ yapılmasını yasaklamaktadır. Bu kanuna göre “Kişinin olağan bir ekonomik faaliyette bulunmasını engellemek, ayrımcılık suçunu oluşturmaktadır.” (1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle; a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini, b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını, c) Bir kişinin işe alınmasını, d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını, engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu yasaya göre Erdoğan, Sancak, Bayraktar ve Zarrab gibi iktidara yakın aileler ticari açıdan korunup kollanırken, Akın İpek ve Bank Asya gibi kişi ve kurumların ‘siyasi’, ‘istihbari’ ve ‘mali’ baskılarla ekonomik faaliyetlerinin engellenmesi ‘ayrımcılık’ suçunu oluşturmaktadır. 30 Ayrımcılık suçu, “Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi”nin 26. maddesinde de ele alınmıştır. Türkiye’nin de imzaladığı bu Sözleşmenin 26. maddesinde hukuk önünde eşitlik ilkesi düzenlenmiştir. İlgili düzenlemeye göre; “Herkes, hukuk önünde eşittir ve hiç bir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın hukuk tarafından eşit olarak korunma hakkına sahiptir. Hukuk bu alanda her türlü ayrımcılığı yasaklar ve herkese ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir fikir, ulusal veya toplumsal köken, milliyet, doğum veya başka bir statü ile yapılan ayrımcılığa karşı etkili ve eşit koruma sağlar.” Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Son olarak, ‘ayrımcılık’ Türkiye’nin de imzalamış olduğu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesine göre de suç olarak tanımlanmıştır. “Bu sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma özellikle, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrım yapılmadan sağlanır.” Siyasi iktidarın hakkaniyetten ayrılarak insanlar arasında ‘ayrımcılık’ yapması anayasa ve yasalara göre suç olduğu gibi İslam inancına göre de günahtır. İslam, siyasi tarafgirlik ve/ya husumetten dolayı bir kişi veya gruba karşı adaletten ayrılmamayı emreder. Kur’an “Bir topluluğa karşı içinizde beslediğiniz kin ve öfke sizi adaletten ayırmasın”25 ayeti ile bir kişi veya gruba karşı duyulan husumetin ve tarafgirliğin kişiyi adaletten ayırmaması gerektiğini emreder. Beyaz Yaka Suçları Devlet gücünü kullanarak bazı kişi ve ticari kurumlar üzerine baskı kurmak ve ‘çökme’ gibi uygulamalar az gelişmiş, antidemokratik ve baskıcı rejimlerde görülmektedir. Örneğin Suriye’nin bugün içine düştüğü iş savaşın nedenlerinden biri de Esed ailesinin sınır tanımayan mal ve servet edinme hırsıdır. Esed ailesi, devlet gücünü kullanarak Suriye’de çok kar getiren her türlü ticari sektörü ‘çökme’ yöntemiyle ele geçirmiştir. Türkiye’de iktidar gücünü elinde bulunduran bazı kimselerin daha önce benzerine hiç rastlanmamış bir şekilde ‘çok para ve servet elde teme hırsı’ içinde oldukları görülmektedir. Bugün Türkiye’de siyasi iktidara yakın birkaç ailede görülen para ve servet hırsı, akla Türkiye’nin de bu gidişle Suriyeleşebileceği endişesini getirmektedir. Devlet gücünü kullanarak bazı kişi ve ticari kurumlar üzerine baskı kurmak ve ‘çökme’ gibi uygulamalar az gelişmiş, antidemokratik ve baskıcı rejimlerde görülmektedir. 4.5. Bank Asya’ya Yönelik ‘Finansal İtibarsızlaştırma’ ve ‘Çökme’ 17-25 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları sonrası siyasi iktidarın Türkiye’nin önemli katılım bankalarından biri olan Bank Asya’ya yönelik bir karalama, yıpratma ve ‘finansal itibarsızlaştırma’ çabası içine girdiği görülmektedir. İlk olarak, 17-25 Aralık sonrası göreve gelen İçişleri Bakanı Efkan Ala yaptığı bir açıklamada Bank Asya’yı kast ederek bir bankanın krizden haberdar olduğu ve çok yüklü miktarda döviz satın aldığı şeklinde suçlayıcı ithamlarda bulunmuştur. Adı geçen bakan elinde bu açıklamalarını teyit eden belgeler olduğunu söylemesine rağmen, bir yılı aşkın bir süredir iddiasını ispat edecek bir belge sunamamıştır.26 Ticari bir kurum olan Bank Asya’ya karşı siyasi iktidar tarafından yürütülen belgesiz ve ispatsız karalama ve itibarsızlaştırma kampanyasına rağmen iktidar beklediği sonucu elde edememiştir. Toplumun bir kesimi bankaya sahip çıkarak, paralarını çekmek yerine daha fazla para yatırmayı tercih etmiştir. Bankaya karşı yürütülen karalama ve ‘finansal itibarsızlaştırma’ (financial defemation) kampanyası yukarıda sıralanan Anayasa, yasa ve bazı uluslararası sözleşmelere göre ‘ayrımcılık’ (discrimination) suçu oluşturmaktadır. Kaldı ki bankaya yönelik yapılan açıklama ve karalama kampanyası, finans sektörüyle ilgili yasalara göre de açıkça suç teşkil etmektedir. Siyasi iktidar ise ülke ekonomisini riske atacak şekilde sorumsuzca açıklamalar yapmaya devam etmektedir. Siyasi iktidarın Bank Asya hakkında devlet kurumları aracılığıyla yaptığı ve yürürlükteki kanunlara göre suç teşkil eden karalama ve itibarsızlaştırma çabalarına rağmen banka batırılamamıştır. Buna rağmen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) 25 Maide-8 26 http://dehabertr.blogspot.com.tr/2014/02/bu-kadar-yalan-kendisi-mi-buluyor-yoksa.html 27 http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/27227996.asp Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması 31 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları İkinci olarak, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da Bank Asya’yı hedef alan yıpratıcı ve itibarsızlaştırıcı açıklamaları olmuştur. Erdoğan bir konuşmasında Bank Asya’yı kast ederek “O banka zaten batmış!” ifadesini kullanmıştır.27 Bank Asya’ya karşı yürütülen karalama ve ‘finansal itibarsızlaştırma’ (financial defemation) kampanyası yukarıda sıralanan Anayasa, yasa ve bazı uluslararası sözleşmelere göre ‘ayrımcılık’ (discrimination) suçu oluşturmaktadır. Kaldı ki bankaya yönelik yapılan açıklama ve karalama kampanyası, finans sektörüyle ilgili yasalara göre de açıkça suç teşkil etmektedir 32 usulsüz ve hukuka aykırı bir şekilde Bank Asya yönetimine müdahale etmiştir. Oysa BDDK’nın Bank Asya yönetimine müdahale edebilmesi için, aranan yasal şartlar oluşmamıştır. Siyasi iktidarın hiçbir hukuki ve meşru dayanağı olmaksızın sadece siyasi saiklerle Bank Asya’ya karşı yürüttüğü ‘karalama’, ‘yıpratma’ ve ‘finansal itibarsızlaştırma’ çabaları başta Anayasa, Ceza Kanunu ve bankacılık sektörüne ilişkin özel yasalara göre suç teşkil ettiği gibi uluslararası sözleşmelere göre de suç teşkil etmektedir. 4.6. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 17-25 Aralık Sürecindeki Rolü Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 17-25 Aralık sürecinde daha önce benzeri hiç görülmemiş bir rol üstlendiği görülmektedir. MİT’in, sürecin kilit isimlerinden biri olan Reza Zarrab hakkında yolsuzluk şaibeleri konusunda ‘dikkatli olunması’ hususunda hükümeti uyardığı ortaya çıkmıştır. MİT’in hükümete yaptığı bu uyarı kamu yararını korumaktan daha çok iktidar partisinin yıpranması endişesine yönelik bir uyarı olarak algılanmıştır. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında kullandığı ve abartılı bir güveni ifade eden ‘sır küpüm’ ve ‘kara kutum’ tanımlamaları da MİT’in kamu yararını korumaktan çok Başbakan ve ailesinin şaibeli ticari ilişkilerini korumaya odaklandığı izlenimini uyarmıştır. 17-25 Aralık sürecinde polisin organize suçlarla mücadele eden ‘istihbarat’ ve ‘mali şube’ gibi birimleri tasfiye edilirken MİT’in rolü ön plana çıkmıştır. Hakkında rüşvet ve yolsuzluk şaibesi olan Erdoğan ve AKP hükümetinin 17-25 Aralık sürecini atlatmasında MİT’in rolünün ne olduğu aydınlatılması gereken bir konudur. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları AKP iktidarlarında bu raporda sadece birkaçının adı geçen bazı büyük işadamlarının ‘kara para aklama’, ‘vergi kaçırma’ ve ‘vergi affı’ şeklindeki doğrudan veya dolaylı yolsuzluklarına göz yumulduğu görülmektedir. MİT’in tüm bunlardan haberdar olmaması düşünülemez. Öte yandan siyasi iktidara biat etmeyen bazı işadamları hakkında da istihbari ve mali baskılar yapıldığına dair yaygın bir kanaat oluşmuştur. Toplumda ‘istihbarat’ ve ‘maliye’ birimlerinin koordineli çalışarak bazı işadamlarını fişlediği endişesi yaygınlaşmıştır. Oysa MİT bir parti kurumu değil devlet kurumudur ve siyasi saiklerle fişleme yapması hukuka aykırı olup ‘ayrımcılık suçu’ oluşturmaktadır. Raporda ele alındığı üzere işadamlarına yönelik fişlemeler ve buna dayalı olarak yapılan ayrımcılık hem Anayasa, hem TCK hem de uluslararası sözleşmelere göre ‘ayrımcılık’ suçu oluşturmaktadır. Kaldı ki kendi vatandaşlarını fişleme uygulamaları MİT’in geçmişinde görülse de Prof. Dr. Yasin Aktay’a göre Hakan Fidan ile ‘ilk kez milli olan’(!) MİT artık ‘fişleme’ ve ‘ayrımcılık’ gibi suçları işlemeyecektir. Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) eski başkanı istihbarat uzmanı Prof. Dr. Yasin Aktay, MİT’in kendi vatandaşlarını fişlemesi konusunda şunları ifade etmektedir.28 Beyaz Yaka Suçları “Artık kendi vatandaşlarını fişleyen, vatandaşlarının peşine takılıp onu düşman olarak kodlayan bir muhaberat MİT’i yok, gerçekten de milli menfaatleri bir bütün olarak milletin, toplumun menfaatleri olarak değerlendiren ve bu paralelde faaliyet gösteren bir kurum var karşımızda.” (Yasin Aktay, 2013) Aktay’ın bu değerlendirmesine göre MİT’in asli görevi rüşvet ve yolsuzluk şaibesi altında olan siyasetçilerin ve işadamlarının siyasi ve ticari kaygılarını gidermek değildir. MİT’in, asli görevi bir siyasi parti veya onun liderinin çıkarlarını savunmak ve şahsi sırlarını korumak değil, tüm ülkenin ve kamunun çıkarlarını korumaktır. Sonuç olarak, istihbarat uzmanı Prof. Dr. Yasin Aktay’ın MİT hakkındaki görüşleri önceleri MİT’in kendi vatandaşlarını muhaberat gibi fişlediği iddiasıyla sınırlı da değildir. Aktay MİT hakkında çok ciddi iddialar ileri sürmektedir. İstihbarat analizlerini, Tel Aviv kafelerinde konuşulanlara dayandıran Prof. Dr. Yasin Aktay, MİT ile MOSSAD’ın bir zamanlar çok sıkı ilişkiler içerisinde olduğunu ifade etmektedir. Oysaki CIA, MOSSAD ve MİT gibi istihbarat kurumları arasında çok uzun bir geçmişe dayanan ilişkiler bir müsteşar değişikliği ile büsbütün sıfırlanamaz. Üst düzey yönetici değişiklikleri bu tür ilişkilerin sadece niteliğini ve boyutlarını değiştirebilir. Aktay’ın iddiaları bu gerçeklik dikkate alınarak değerlendirildiğinde, akla MİT-MOSSAD ilişkisinin Hakan Fidan döneminde sıfırlanmasından daha çok hangi düzeyde yürütüldüğü sorusunu getirmektedir. MİT bir parti kurumu değil devlet kurumudur ve siyasi saiklerle fişleme yapması hukuka aykırı olup ‘ayrımcılık suçu’ oluşturmaktadır. Raporda ele alındığı üzere işadamlarına yönelik fişlemeler ve buna dayalı olarak yapılan ayrımcılık hem Anayasa, hem TCK hem de uluslararası sözleşmelere göre ‘ayrımcılık’ suçu oluşturmaktadır. 28 Aktay, Y. (2013), Milli İstihbaratta Normalleşme veya Yeni Türkiye’nin MİT’i, Stratejik Düşünce, Kasım-2013. Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 33 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 34 Beyaz Yaka Suçları S iyasal yozlaşmanın topluma yansıyan en belirgin boyutu rüşvet ve yolsuzluk şeklindeki ekonomik yozlaşmadır. Toplum siyasal ve ekonomik yozlaşmanın yansımalarını hemen fark etmez. Ancak siyasilerin yapmış oldukları yolsuzluklar mutlaka bir gün topluma yansıyacak ve nihai faturayı toplum ödeyecektir. Gücü elinde bulunduran yozlaşmış siyasi iktidarlar kendilerini denetleyecek kurum ve mekanizmaları kontrol altına almak suretiyle giderek daha fazla rüşvet ve yolsuzluğa bulaşırlar ve bunu kurumsal ve sistematik olarak yürütürler. Rüşvet ve yolsuzluklar istisnai bir sapma davranışı olmaktan çıkarak ‘mevcut düzen’ (status quo) şekline dönüşür. Siyasi iktidarın kurmuş olduğu bu düzene karşı olan herkes artık onun için bir ‘düşman’ ve ‘güvenlik tehdidi’ olarak tanımlanır. Bu düşünceye göre siyasi iktidar devlet olduğuna göre ‘devlete’(!) yönelik rüşvet ve yolsuzluk gibi soruşturmaları yürüten savcı ve polisler de devlete sızmış hainlerdir. Siyasi iktidarı elinde bulunduranlar ‘vergi affı’ ve ‘varlık barışı’ gibi uygulamalarla yasama yetkisini suistimal ederek gerçekleştirdikleri yolsuzlukların meşru hakları olduğuna kendilerini öylesine inandırırlar ki rüşvet ve yolsuzlukları soruşturmakla görevli olan hâkim, savcı ve polisleri ‘Anayasal düzene darbe!’ yapmak gibi ithamlarla suçlarlar. Yine bu zihniyete göre haklarında rüşvet ve yolsuzluk iddiaları olan kişiler siyasi olduğuna göre rüşvet ve yolsuzluk soruşturması yapanlar siyasete ve demokrasiye darbe yapmışlardır. 17-25 Aralık süreci ve sonrasında AKP iktidarı tarafından savunulan bu ve benzeri düşünceler, rüşvet ve yolsuzluğun siyasetin fıtratında var olduğu ve siyasetçinin meşru hakkı olduğu düşüncesinin yerleştiğine dair zihinlerdeki şüpheleri daha da artırmaktadır. Siyasal Yozlaşma ve Güvenlik Tehdit Algılaması İlişkisi “AKP, “Halka hizmet Hakka hizmettir!”, “Biz Allah için siyaset yapacağız!”, “Rüşvet alan da veren de cehennemdedir!” düşüncesine inanan bir siyasi gelenekten gelmekteydi. Ancak, 1725 Aralık süreci akıllara bazı siyasiler iktidara geldikten sonra daha önce savundukları değerler çizgisinde yaşayamadıkları gerçeğini getirmiştir.” 35 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları BÖLÜM 5. SİYASAL YOZLAŞMA VE GÜVENLİK TEHDİT ALGILAMASI İLİŞKİSİ 17-25 Aralık bir darbe değil bazı siyasilerin ve/ ya yakınlarının adlarının karıştığı rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının gün yüzüne çıktığı tarihtir. Bu soruşturmaları yapanlar da kamu görevlileridir ve soruşturmaları yürürlükteki kanunlara uygun olarak gerçekleştirmişlerdir. 36 AKP, “Halka hizmet Hakka hizmettir!”, “Biz Allah için siyaset yapacağız!”, “Rüşvet alan da verende cehennemdedir!” düşüncesine inanan bir siyasi gelenekten gelmekteydi. Ancak, 17-25 Aralık süreci akıllara bazı siyasiler iktidara geldikten sonra daha önce inandıkları ve savundukları değerler çizgisinde yaşayamadıkları gerçeğini getirmiştir. Dün inandıkları gibi bugün yaşayamayanların zamanla yaşadıkları gibi inanmaya başlamaları da beşeri bir gerçekliktir. Yasalara ve toplumsal ahlaka göre rüşvet ve yolsuzluk olarak görülen haksız kazançların kendi hakları olduğuna öylesine inanmışlardır ki buna engel olan herkesi sadece siyasi iktidarın değil devletin ve milletin düşmanı olarak görür hale gelmişlerdir. Rüşvet ve yolsuzluk şaibesi altında olan AKP iktidarının yeni güvenlik tehdit algılamasına göre iktidarın karıştığı rüşvet ve yolsuzlukları soruşturan hâkim, savcı ve polis gibi kamu görevlileri başta olmak üzere siyasi iktidara kayıtsız şartsız biat etmeyen herkes artık bir ‘düşman’ ve ‘güvenlik tehdidi’ teşkil etmektedir. 17-25 Aralık sonrası yaşananlar, toplumda rüşvet ve yolsuzluğun artık bireysel sapma ve istisna bir durum olmayı aşarak ‘kurulu düzen’ (status quo) haline geldiği izlenimini kuvvetlendirmiştir. Kurulan yozlaşmış düzene biat etmeyen veya buna karşı olan her kişi ve grup siyasi iktidara göre devlet ve millet düşmanıdır. Bu gruplar ‘devlet’, ‘anayasal düzen’, ‘rejim’, ‘demokrasi’ ve ‘milli irade’ gibi ne kadar yüce değer varsa hepsine karşı düşman ilan edilir. Oysa 17-25 Aralık bir darbe değil bazı siyasilerin ve/ya yakınlarının adlarının karıştığı rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının gün yüzüne çıktığı tarihtir. Bu soruşturmaları yapanlar da kamu görevlileridir ve soruşturmaları yürürlükteki kanunlara uygun olarak gerçekleştirmişlerdir. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 5.1. Toplumsal Sınıflar ve Devlete Yönelik Tehdit Algılaması Toplumsal değişim “toplumsal yapının ve onu oluşturan toplumsal ilişkiler ağının ve bu ilişkileri belirleyen toplumsal kurumların değişmesi” olarak tanımlanabilir. Toplumsal değişmeye paralel olarak kamu hizmet kurumları da değişir ve her zaman olmasa da, çoğu zaman bu değişim gelişme şeklinde gerçekleşir. Bireyin güvenlik, eğitim ve sağlık gibi ihtiyaçları insanın varlığı kadar eski olmakla beraber bu hizmetleri üretme ve sunma biçimleri içinde yaşanan çağa göre değişebilmektedir. Güvenlik tehdit algılamaları ve bunlara yönelik önlemler de içinde yaşanan çağa göre farklılık göstermektedir. Örneğin temel zenginlik kaynağının toprak hâkimiyetine dayandığı Orta Çağ Avrupa’sında kral ve kilisenin çıkarları üzerine kurulu bir toplumsal düzende, sistemin sahibi olan insanların çıkarlarına yönelik tehditler öncelikli olmuştur. Bu tür bir toplumsal yapıda alt sınıfların uyumlu, çalışkan, itaatkâr bireyler olarak üst sınıfların çıkarlarına hizmet etmeleri beklenmiştir. Bunun dışına çıkan davranışlar ‘sapma’ (deviance) olarak tanımlanarak ‘damgalanmış’ (labelling) ve bu tür davranışları gösterenler ‘sapkın’ (deviant) isyankâr ve suçlular olarak adlandırılmıştır. Tarih boyunca, yasalarda suç olarak tanımlanan eylemler ile bu yasaları yapan ve yürüten sosyal sınıfların çıkarları arasında bir ilişkinin varlığı görülmektedir. Yasalar her zaBeyaz Yaka Suçları man iddia edildiği gibi toplumun tamamının yararını koruyan ve gözeten düzenlemeler içermez. Yasalar üst sınıfların çıkarlarına hizmet ederken, toplumun büyük çoğunluğunu mağdur eden ve zarara uğratan sözde ‘vergi affı’ ve ‘varlık barışı’ gibi yasalar aracılığı ile yapılan büyük yolsuzluklar suç olarak bile tanımlanmaz. Yasalar çoğu zaman ‘hırsızlık’, ‘soygun’, ‘adam kaçırma’, ‘gasp’, ‘darp’ ve ‘cinayet’ gibi genelde alt sınıflara mensup bireylerin işlemesi muhtemel eylemleri ve bunlar için uygun görülen cezaları açıkça sıralar. Anatole France’ın da ifade ettiği gibi “Yasalar çok yüce bir adalet anlayışı ile zengin ve fakir ayrımı yapmaksızın köprü altında uyumayı, sokaklarda dilenmeyi ve ekmek çalmayı yasaklar.” 29 “Baklava-börek poğaça çalmış, bir ev veya işyeri soymuş on binlerce suçlu yıllarını hapishanelerde geçirirken, devlet ve milletin hakkı olan milyarlarca lirayı hukuk dışı yöntemlerle çalan ‘hortumculardan’ çok az bir kısmı cezaevinde yatmaktadır. ” Toplumun alt sınıflarına mensup ‘adi suçluların’ hırsızlıkları topluma zarar vermekte ve dolayısıyla da suç olarak tanımlanmaktadır. Ne var ki üst sınıflara mensup siyasi, bürokrat ve iş adamlarının birlikte yapmış oldukları büyük yolsuzlukların büyük suç sayılması ve cezasının ona göre daha fazla olması gerekirken gerçek hayatta durum hiç de böyle değildir. Bir işyerinden veya evden çalınan bir eşya yasalarca hırsızlık olarak tanımlanıp karşılığında bir ceza belirlenmişken, toplumun üst sınıflarına mensup bireyler tarafından işlenen ve miktarı milyarlarca lirayı bulabilen ‘rüşvet’, ‘komisyon’, ‘ihalelerden pay alma’ veya görünüşte yasal olan ‘vergi affı’ ve ‘varlık barışı’ gibi yöntemlerle vergi kaçırmak şeklinde sonuçlanan yolsuzluk ve haksız kazanç elde etmeler çoğu zaman yasalarda suç olarak bile tanımlanmaz. Beyaz yaka suçlularına nadiren verilen cezalar da genelde para cezasına çevrilir. Para cezasına çevrilen yaptırımlar da üst sınıfların yüksek yargıdaki dostları aracılığı ile zaman aşımına uğratılır, af uygulamaları ile silinir veya hafifletilir. Baklava-börek poğaça çalmış, bir ev veya işyeri soymuş on binlerce suçlu yıllarını hapishanelerde geçirirken, devlet ve milletin hakkı olan milyarlarca lirayı hukuk dışı yöntemlerle çalan ‘hortumculardan’ çok küçük bir azınlığı cezaevinde yatarlar. Saygın(!) insanlar olan beyaz yaka suçlularına nadiren verilen ve çoğu zaman da çok kısa süreli olan hapis cezalarının büyük bir kısmı özel ve lüks hastanelerde çekilir. Cezaların ağırlığı beyaz yaka suçlularının, diğer bir ifade ile itibar sahibi, saygın ve ‘asil hırsızların’ topluma verdikleri maddi zarara oranla çok hafif kalır. Cezalandırmalar, üst sınıflar tarafından kendi çıkarlarını korumak için açıkça veya gizli pazarlık konusu yapılır. 29 “The law in its majestic equality, forbids the rich as well as the poor, to sleep under bridges, to beg in the streets,and to steal bread.” Anatole France, (1894), Le Lys Rouge (The Red Lily), Chapter 7 / cited in Benyon and Bourn, 1989:15; Reiner, 1992:3) Siyasal Yozlaşma ve Güvenlik Tehdit Algılaması İlişkisi 37 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Literatürde ‘beyaz yaka suçları’ olarak tanımlanan bu tür eylemlerin failleri çoğu zaman yakalanmaz, yakalansalar da yumurta-ekmek veya baklava-börek hırsızı kadar ağır cezaya çarptırılmazlar. Beyaz yaka suçlarının zaman zaman cezalandırılması adalet sisteminin toplumsal yarar adına yürüttüğü bir işlem olmaktan daha çok üst sınıfların kendi arasındaki bir ‘sınıf içi’ (intra-class) çatışma ve uzlaşma ilişkisinin sonucudur. Bu suçlulara, topluma verdikleri zarar ile doğru orantılı cezalar verilmediği gibi bu suçlular nadiren hapis cezası ile cezalandırılırlar. Lord Acton’un “Güç yozlaştırır ve mutlak güç mutlaka yozlaştırır.” sözünün özellikle belirli bir toplum, sosyal sınıf, ideoloji veya din ile sınırlı olmayıp insani bir zafiyeti ifade ettiği görülmektedir. Lord Acton’un “Güç yozlaştırır ve mutlak güç mutlaka yozlaştırır.” sözünün özellikle belirli bir toplum, sosyal sınıf, ideoloji veya din ile sınırlı olmayıp insani bir zafiyeti ifade ettiği görülmektedir. Dün başka bir sosyal sınıf ve ideolojinin mağduru olan kişi, zümre ve sınıflar bugün gücü ellerine geçirdiklerinde daha öncekiler gibi hatta belki de çok daha fazla yozlaşabilmekte, hem ekonomik yolsuzluk hem de hukuksuzluklar yapabilmektedir. AKP iktidarının özellikle son iki döneminde görülen yozlaşma ve yolsuzluklar ve 17-25 Aralık süreci sonrası yaşananlar bunun çok açık örnekleridir. 17-25 Aralık sonrası yaşananlar bir yönüyle 28 Şubat sürecinde gücü elinde bulunduran sınıfların yaşadıkları yozlaşmaya benzemektedir. Her iki süreçte de yaşanan yozlaşma ve güç zehirlenmesi aynı, sadece aktörler farklıdır.28 Şubat sürecinde mağdur edilenlerden bazıları kendileri iktidara geldikten sonra benzer bir yozlaşma sürecine girmiştir. 28 Şubat sürecinin mağdurlarından bazıları iktidara geldiğinde 28 Şubatçıların kendilerine yaptığından çok daha fazla baskı ve hukuksuzluğu kendileri ile aynı sosyal sınıftan gelen ve yakın bir zamana kadar aynı paralelde görülen ama gerçekte öyle olmadığı açıkça ortaya çıkan insanlara yapmışlardır. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 38 17-25 Aralık soruşturmalarından sonra bazı bakanları yolsuzlukla suçlanan siyasi iktidar tarafından alelacele yapılan yasa değişiklikleri ve idari tasarruflarla Anayasanın birçok hükmü açıkça ihlal edilerek yargı sistemi etkisiz hale getirilmiştir. Hakkında büyük rüşvet ve yolsuzluk gibi çok ağır ithamlar olan siyasi iktidar rüşvet ve yolsuzluk sanki siyasilerin Anayasal hakkıymış gibi savcı ve polisleri Anayasal düzene darbe yapmakla suçlamıştır. Oysa Anayasal düzen demek siyasilerin kendilerine hesap sorulmadan istedikleri gibi yolsuzluk yapabilecekleri bir düzen demek değildir. Polisleri Anayasal düzene darbe yapmakla suçlayan siyasi iktidar, Anayasanın ‘kuvvetler ayrılığı’, ‘yargı bağımsızlığı, ‘hukuk devleti’ ve ‘hukukun üstünlüğü’ gibi en temel ilkelerini açıkça ihlal etmiştir. Siyasi iktidarda ileri demokrasilerde benzeri görülmemiş bir yozlaşma görülmektedir. Siyasi iktidarın içine düştüğü bu çelişkiler Türkiye’yi Orta Doğu ve İslam dünyasına rol model bir ülke haline getirmek şöyle dursun, onların kategorisine indirmektedir. 5.2. Beyaz Yaka Suçları ile Mücadelenin Zorlukları Bu çalışmada örnekler üzerinden gidilerek gözler önüne serilmeye çalışıldığı gibi hangi eylemin suç sayılıp sayılmayacağı, suç olarak kabul edilen eylemlerin hangi müeyyidelerle cezalandırılacağı, çoğu zaman evrensel bir hukuk anlayışı ile ‘kamu yararı’ göz önünde bulundurularak değil, tam aksine güçlü sınıfların ve bireylerin çıkarları doğrultusunda belirlenir. Daha önce Orta Çağ toplumlarındaki kral, din adamları ve üst sınıfların çıkarlarını korumayı esas alan bir tehdit algılaması varken, kapitalist toplumlarda da durum çok değişmemiştir. Kapitalist toplumlardaki tehdit algılaması üst sınıfların çıkarlarını korumaya duyarlıdır. Kapitalist toplumlarda toplumsal düzen, çoğu zaman üst sınıfların çıkarlarını korumayı mümkün kılan ortamın sağlanması anlamına gelmektedir. ToplumBeyaz Yaka Suçları sal düzene yönelik tehdit algılamaları da yine bu sınıfların çıkarlarını korumaya yönelik tanımlamaları içerir. Marksist literatürde ‘yönetici sınıflar’ (ruling classes) veya ‘yönetici blok’ olarak tanımlanan toplumun ‘üst sınıfları’nın (upper classes) kendi çıkarlarını korumaya odaklandığı ve diğer toplumsal kesimleri dikkate almadığı yönünde ciddi eleştiriler vardır. “İster ‘tabanca’ ile yapılsın ister ‘dolma kalem’ ile yapılsın, sonuçta hırsızlık hırsızlıktır, hırsız da hırsızdır. Makam ve konumlarını kullanarak dolmakalemle yolsuzluk yapan siyasiler ve işadamları gibi üst sınıfa mensup bireylerin yapmış olduğu yolsuzluklar yasal anlamda hırsızlık olarak tanımlanmasa da gerçekte ‘büyük hırsızlıktır’ve adi hırsızlık suçlarından daha ağır bir suç olarak kabul edilmelidir.” Devletin hazinesini milyarlarca dolarlık zarara uğratanlar hiçbir ceza almazken dört kişinin yerine bilet basarak devleti 4.9 TL zarara uğratanlar için 7 yıl hapis istenir. Haksız kazanç elde etmeyi suç kılan unsur, her şeyden önce onun herhangi bir kişiyi veya toplumu mağdur etmesi ve zarara uğratmasıdır. İster ‘tabanca’ ile yapılsın ister ‘dolma kalem’ ile yapılsın, sonuçta hırsızlık hırsızlıktır, hırsız da hırsızdır.30 Makam ve konumlarını kullanarak dolmakalemle yolsuzluk yapan siyasiler ve işadamları gibi üst sınıfa mensup bireylerin yapmış olduğu yolsuzluklar yasal anlamda hırsızlık olarak tanımlanmasa da gerçekte ‘büyük hırsızlıktır’ ve adi hırsızlık suçlarından daha ağır bir suç olarak kabul edilmelidir. 30 “Some rob you with a six gun, some with a fountain pen.” Anonim bir söz. Siyasal Yozlaşma ve Güvenlik Tehdit Algılaması İlişkisi 39 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Toplumun beyaz yaka suçluları ile sıradan suçlulara bakışı da Ceza Adalet Sistemindeki çelişkili bakıştan farklı değildir. Toplum bir beyaz yaka suçlusunu bir ekmek hırsızı kadar dışlayıp kınamamaktadır. Kınasa bile çoğu zaman bu kınama bir ekmek hırsızına yapılan kınama kadar ağır ve sürekli değildir. Hapisten çıkan sıradan bir suçlu toplum tarafından dışlanarak dürüst bir insan olarak yaşama şansı bulamazken, bir beyaz yaka suçlusu kısa sürede tekrar eski servet ve itibarına kavuşabilmektedir. Özellikle şiddet kullanarak suç işleyen bireyler toplum düşmanı cani, hatta insanlık düşmanı olarak tanımlanırlar. Böyle bir toplumsal yapıda toplumsal düzen olarak tanımlanan şey aslında o toplumun üst sınıflarının çıkarlarıdır ve bu sınıfların çıkarlarının aleyhine olan eylemler de güvenlik tehdidi ve suç olarak belirlenir. Aslında bugün gücü elinde bulunduran yeni elitlerin kendileri de bu kadar keskin olmasa bile 28 Şubat sürecinde benzer hukuksuzluklar yaşamışlardı. AKP’nin bugün oluşturduğu yeni elitler o süreçte ‘yeşil sermaye’ olarak ‘etiketlenmiş’ ve suçlanmıştı. AKP dün kendisine yapılan ayrımcılık ve hukuksuzlukların çok daha fazlasını, bugün farklı toplumsal kesimlere karşı uygulamaktadır. Gücü elinde bulunduran elitlerin çoğu zaman üst sınıflar ile alt sınıflar arasında görünmeyen bir duvar örerek adeta bir tür kast sistemi oluşturmaya çalıştıkları görülmektedir. Yönetici blok, bu bloğun unsurlarından birisi olan medya aracılığıyla alt sınıflardan çıkarak üst sınıfların hâkim olduğu alanlara girmeye çalışan bireyleri ‘etiketleme’ (labelling) ve ‘suçlama’ (criminalization) kampanyaları yürüterek dikey hareketliliğe engel olmaya çalışabilmektedir. Örneğin üst sınıfları oluşturan iş dünyasının ticari hayatta alt sınıflara bıraktığı alan bakkallık, manavlık ve büfecilik gibi perakendecilik sektörüdür. Toplumsal yapıda üst sınıfı oluşturan iş dünyasına göre alt sınıflara ait bireylerin ticari girişimlerinde kendilerine tanınan sınırları zorlayarak büyük ticari işlere teşebbüs etmesi bir tür ‘devleti ele geçirme!’ çabası olarak değerlendirilir. Aslında bugün gücü elinde bulunduran yeni elitlerin kendileri de bu kadar keskin olmasa bile 28 Şubat sürecinde benzer hukuksuzluklar yaşamışlardı. AKP’nin bugün oluşturduğu yeni elitler o süreçte ‘yeşil sermaye’ olarak ‘etiketlenmiş’ ve suçlanmıştı. AKP dün kendisine yapılan ayrımcılık ve hukuksuzlukların çok daha fazlasını, bugün farklı toplumsal kesimlere karşı uygulamaktadır. Nitekim 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasında görev alan hâkim, savcı ve polislerin anayasal düzeni yıkma ve darbe yapmakla suçlanmaları bu tür hukuksuz uygulamaların en tipik örneklerinden birisidir. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 40 Günümüz Türkiye’sinde de ‘Anayasal düzen’ ve ‘devlet güvenliği’ olarak tanımlanan şeyin çoğu zaman iktidarı ele geçirmiş olan yeni elitlerin iktidarlarını sürekli hale getirme ve çıkarlarını güvence altına alma çabaları olduğu görülmektedir. İktidarda bulunan yeni siyasi elitler, meşru yoldan da olsa ele geçirdikleri iktidar alanlarını genişletmek ve çıkarlarını korumak için her şeyi yapmayı ve hatta gerekirse ‘cadı avı’ gibi ‘hukuk dışı’ yöntemlere başvurmayı bile göze alabilmektedir. Bu yüzden siyasi iktidarın 17-25 Aralık sonrası Türkiye’de başlattığı cadı avı, iktidarı ele geçirmiş olan yeni elitlerin iktidarın nimetlerini ellerinden kaçırmak korkusuyla ortaya koydukları çırpınışlar olarak görülebilir. Bu çırpınışların bir neticesi olarak yozlaşmış sistemin içinde ‘trafiğin akışına’ uymayanlar, kanunlardan aldıkları yetki ve güçle yolsuzluklarla mücadele edenler, yeni elitler’ tarafından hiçbir somut bilgi ve belge olmaksızın devlete sızmış ‘paralel yapı’ ve ‘darbeci’ gibi ithamlarla etiketlenmekte ve suçlanmaktadır. Beyaz Yaka Suçları SONUÇ B ireysel bir sorun olarak başlayan ‘yozlaşma’ (corruption) zamanla yayılarak toplumsal bir soruna dönüşür. Bu raporda kapsamlı bir kavram olan yozlaşmanın ‘siyasal yozlaşma’ boyutu ve onun ‘rüşvet ve yolsuzluk’ şeklinde belirginleşen ekonomik yansımalarına değinilmiştir. Üç dönem üst üste iktidara gelen AKP’nin, gücün yozlaştırıcı etkisine yenik düştüğü görülmektedir. Türk siyasetinde yozlaşma elbette AKP ile başlamamıştır. Ancak AKP’li siyasetçilerin görünüşteki dindarlıkları ve İslamcı söylemleri siyasal yozlaşma, rüşvet ve yolsuzluktan bunalan Türk toplumu için son bir ümit olmuştu. Bu açıdan bakıldığında 17-25 Aralık sürecinde rüşvet ve yolsuzluk şeklinde ortaya çıkan yozlaşmanın toplumsal tahribatı çok daha fazla olmuştur. En büyük tahribatın AKP’ye dürüst siyaset yapacağı konusunda inanan, güvenen ve sadece oy değil aynı zamanda gönül veren dindar seçmenin bilinçaltında olduğu söylenebilir. Yolsuzluk, rüşvetin ve beyaz yaka suçlarının yaygınlaşmasında ‘siyasal yozlaşma’ ile ‘toplumsal yozlaşma’ arasındaki karşılıklı etkileşim büyük önem taşımaktadır. İki sınıfın toplumsal yozlaşmada oynadığı rol çok önemlidir. Bunlar ‘ilim adamları’ (ulema) ve ‘siyasiler’(umera) sınıfıdır. “İlim adamları ve siyasiler dürüst olurlarsa tüm toplum dürüst olur, bunlar ‘yozlaşır’ ve kokuşursa tüm toplum yozlaşır ve kokuşur.” hadisi şerifi bu sosyolojik gerçeği veciz bir şekilde ifade etmektedir. AKP iktidarı döneminde Türk siyasi tarihinde daha önce görülmemiş bir boyutta ‘siyasal yozlaşma’ ve onun sonucu olarak rüşvet ve yolsuzluk olgusu ortaya çıkmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk iddialarına karşı bazı din adamlarının ‘yolsuzluk hırsızlık değildir’ şeklindeki yolsuzluğu ve yozlaşmayı meşrulaştırıcı açıklamaları ve aydınların suskunluğu ibret vericidir. Beyaz Yaka Suçları 41 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 17-25 Aralık süreci AKP iktidarının rüşvet ve yolsuzluk konusunda diğer iktidarlardan çok farklı olmadığını göstermiştir. AKP de rüşvet ve yolsuzluk konusunda daha önce var olan ‘trafiğin akışına’ ayak uydurmuştur. AKP seçmenine göre, AKP’nin önceki iktidarlardan farkı sadece “Çalıyor ama çalışıyor!” olmasıdır. Rüşvet ve yolsuzluğun varlığı aşikâr olsa da AKP seçmeninin bir kısmı rüşvet ve yolsuzluğun olduğunu kabullenmek istememektedir. AKP seçmeninin önemli bir kısmı ise rüşvet ve yolsuzluğun varlığını görmesine veya kabul etmesine rağmen farklı nedenlerden dolayı destek vermeye devam etmektedir. Bu rapor AKP’nin iktidara gelirken savunduğu ‘hukuki’ ve ‘demokratik’ değerleri ihlal ettiğini somut örnekleriyle ortaya koymaktadır. Ayrıca yine iktidara gelme sürecinde sloganlaştırdığı “Halka hizmet Hakka hizmettir!” ve “Biz siyaseti Allah için yapıyoruz!” gibi söylemlerle İslami değerlerin de istismar edildiği görülmektedir. tAyrıca kendi iktidar elitini oluşturma çabası içinde olduğu görülen AKP, 77 milyonun ortak hakkı ve mülkiyeti olan kamu kaynaklarını yolsuzluk hortumlarıyla eş-dost ve yandaş havuzlarına akıtmaktadır. AKP iktidarları döneminde rüşvetle ve yolsuzlukla ve devlet malına hukuka aykırı ve meşru olmayan yöntemlerle ‘çöken’ her siyasi, bürokrat ve işadamı gerçekte milletin malını gasp etmektedir. Bu bazen devlete ödenmesi gereken vergilerin sözde ‘vergi barışı’ ve ‘vergi affı’ gibi yöntemlerle ödenmemesi veya BMC firmasının satışında olduğu gibi millete ait bir devlet malının yok pahasına yandaş bir işadamına verilmesi şeklinde olmaktadır. Hangi şekilde olursa olsun iktidar gücü kullanılarak yandaş işadamlarına sağlanan bu tür haksız kazançlar sonuçta milletin cebinden çıkmaktadır. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları 42 Bu raporda bazı örnekler üzerinden gösterildiği gibi ‘siyasetçi’, ‘bürokrat’ ve ‘işadamı’ üçgeninde işlenmiş olan ‘beyaz yaka suçu’ kategorisindeki ekonomik suçlar toplumun tamamını mağdur etmektedir. Mağduriyeti, en fazla AKP’nin oy aldığı toplumsal taban yaşamaktadır. Örneğin, BMC firmasının gerçek değerinin yaklaşık 2 milyar TL altında bir fiyata Ethem Sancak’a devredilmesi olayında devlet hazinesine girmeyen bu para milletin hazinesinden çıkmıştır. Daha doğrusu devletin hazinesine girip millete harcanması gereken bu para siyasi iktidarın gücüyle gasp edilmiştir. Devlet hazinesinden çalınan para ne kadar yolsuzluksa, devlet hazinesine girmesi gereken paranın yandaş havuzlara akıtılması da o kadar yolsuzluktur ve 77 milyonun hakkını gasp etmektir. “Erdemliler Hareketi” olarak siyasete adım atan ve topluma 3 Y (Yolsuzluk, Yoksulluk, Yasaklar) ile savaşma sözü veren AKP, 100 milyar dolarları bulduğu tahmin edilen Cumhuriyet tarihinin en büyük, en organize, en sistemik, en mafyatik yolsuzluk ve rüşvet ağını gün yüzüne çıkaran 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmalarına sahip çıkıp desteklememiştir. Yolsuzluk şebekesinin satın alamadığı cesur ve dürüst savcıları ve polisleri korumamış ve ödüllendirmemiştir. Aksine, İtalya’yı Mafya’dan temizleyen De Pietro kadar cesur savcıları ve polisleri görevden uzaklaştırmış, bununla da yetinmeyerek onları itibarsızlaştırmak için her yola başvurmuştur. Daha da ileri giderek yetkili mahkeme kararı ile suçüstü yakalanan çete üyelerini serbest bırakmak ve onları yakalayan polisleri kelepçelemek suretiyle akıl dışı ve hukuk dışı bir yol izlemiştir. İktidar, izlemiş olduğu yol ve yöntemle, mevcut muhalefet boşluğundan yararlanarak iş başında kalabilmeyi başarsa da erdemlilik gücünü kaybetmiş, kendisine duyulan iç ve dış güveni, itibarı, kredibiliteyi tüketmiştir. Diğer bir ifade ile AKP, 17-25 Aralık sonrası girdiği her ‘muharebeyi’ kazanıyor gibi görünse de iktidar yolculuğuna çıkarken başlatBeyaz Yaka Suçları mayı vaat ettiği ‘3 Y ile erdemli savaşı kaybetme’ yolunda hızla ilerlemektedir. AKP İktidarı, 17-25 Aralık Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmasına sahip çıkmayarak, hem kendi parti bünyesini hem de devletin, siyasetin, ekonominin ve toplumun bünyesini içten içe çürüten beyaz yaka suçlarından ve yolsuzluk-rüşvet virüsünden temizlenme fırsatını kaçırmıştır. İktidarın yolsuzluk ve rüşvetle mücadele etmek yerine savcı ve polislerle mücadele etmeyi tercih etmesinin faturası nettir: Yolsuzluk, rüşvet ve suç çeteleri bu süreçten güçlenerek çıkarken siyaset, devlet, toplum ve ekonomi büyük yara almıştır. 43 Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Korunan ve semiren suç çetelerinin, sistematik hale gelen beyaz yaka suçlarının, giderek kabaran yolsuzluk ve rüşvet havuzlarının Türk Milletine ekonomik faturası şudur: Borçla ve Milletin tasarrufuyla sağlanan kaynaklar verimli yatırım ve üretim yerine verimsiz rant havuzlarına, gösteriş saraylarına, uçaklarına, makam araçlarına aktığı için Türkiye ekonomisinin büyüme hızı yüzde 5’lerden yüzde 2,9’a düşmüştür. Türkiye ekonomisinin turbo motorları olan ihracat ve sanayi üretimde de önemli düşüşler olmuştur. 2015 Şubat ayı itibarıyla ihracat %13 küçülürken, sanayi %2,2 küçülmüştür. Türk vatandaşlarının kişi başına milli geliri 10.000 doların altına inmiştir. Türk halkı orta gelir tuzağına saplanmış ve düşük gelirli ülkeler kümesine düşmüştür. Enflasyon oranı % 5’lerden %10’a çıkmıştır. Ekonomimizin 820 Milyar Dolar GSYH büyüklüğü 2015 Yılında 700 Milyar dolara düşecektir. Türkiye ekonomisi dünyanın 17. büyük ekonomisi iken 2 kademe düşerek 19. sıraya gerilemiştir. Tek haneli enflasyon ve işsizlik çift haneli enflasyon ve işsizliğe dönüşmüştür. Beyaz Yaka Suçları KAYNAKLAR Aktay, Y. (2013). “Milli İstihbaratta Normalleşme veya Yeni Türkiye’nin MİT’i”, Stratejik Düşünce, Kasım-2013. Bahar, H. İ. (2008). Sosyoloji, Ankara: Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu. Baker, J. S. Jr. (2004). “The Sociological Origins of ‘White-Collar Crime’”, Legal Memorandum, 14, pp.1-6. Beşe, E. (2006). “Beyaz Yaka Suçları: Kavramsal ve Kriminolojik Yaklaşım”, içinde Süleyman Aydın (Ed.), Yolsuzluk: Nedenleri Etkileri Çözüm Yolları, Ankara: Turhan Kitabevi, ss.488-502. Connoly M. (2006). Discrimination Law, 1st. Ed., London Sweet & Maxwell Ltd. Durmuş, A. A. (2004). Memur Disiplin Hukuku, Ankara: Tek Ağaç Eylül. Giddens, A. (1999). İleri Toplumların Sınıf Yapısı, İstanbul: Birey. Güçer, M. S. (2005). Max Weber’de Sosyal Tabakalaşma Olgusu, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara. Platt, T. ve Takagi, P. (Eds) (1981). Crime and Social Justice, London: MacMillan. 44 Reiner, Robert. (1985). Politics of the Police, New York: Harvester Wheat Sheaf Books Ltd. Strader, J. K. (2002). Understanding White Collar Crime, Matthew Bender & Company, Inc. Sutherland, E. H. (1940). “White Collar Criminality”, American Sociological Review, 5(1), pp.2-10. Sutherland, E. H. (1983). White Collar Criminality: The Uncut Version, New Haven, CT: Yale University Press. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları Simon, D. R. and Hagan, F. H. (1999). White Collar Deviance, Boston: Allyn & Bacon. Beyaz Yaka Suçları
© Copyright 2024 Paperzz