pdf olarak indir. - Hesa

BEYAZ YAKA SUÇLARI
Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı Üçgeninde
Büyük Rüşvet ve Yolsuzluklar
Prof. Dr. İbrahim Cerrah
İbrahim Cerrah, Prof. Dr.
Tavsiye edilen referans şekli:
Cerrah, İbrahim (2015). Beyaz Yaka Suçları: Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı
Üçgeninde Büyük Rüşvet ve Yolsuzluklar, Ankara: HESA.
Copyright © Nisan 2015
Tüm hakları saklıdır. Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları (HESA) Derneği’nin izni
olmadan bu yayının hiçbir kısmı elektronik ya da mekanik (fotokopi, kayıtların ya
da bilgilerin arşivlenmesi, vs.) yollarla çoğaltılamaz.
HUKUK ETİK SİYASET ARAŞTIRMALARI
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları (HESA)
Center for Legal, Ethical and Political Studies
Ehlibeyt Mahallesi, Ceyhun Atıf Kansu Caddesi
Bayraktar Center E Blok No:2
Balgat / Çankaya / Ankara
Tel: (0312) 472 47 48 Faks: (0312) 472 47 48
hesa.org.tr
[email protected]
HUKUK ETİK SİYASET ARAŞTIRMALARI
BEYAZ YAKA SUÇLARI
Siyasetçi-Bürokrat-İş Adamı Üçgeninde
Büyük Rüşvet ve Yolsuzluklar
Prof. Dr. İbrahim Cerrah
Nisan 2015
İÇİNDEKİLER
Özet .....................................................................................................................................I
Giriş....................................................................................................................................III
BİRİNCİ BÖLÜM
Toplumsal Tabakalaşma ve Suç İlişkisi ................................................................... 1
1. Üst Sınıf .............................................................................................................. 3
2. Orta Sınıf ............................................................................................................ 4
3. Alt Sınıf................................................................................................................. 4
4. Sınıf-Altı ............................................................................................................. 4
İKİNCİ BÖLÜM
Bir Ekonomik Suç Türü Olarak Beyaz Yaka Suçları ................................................7
1. ‘Adi Hırsızlar’ ve ‘Asil Yolsuzlar’. .................................................................... 8
2. Toplumsal Sınıf Yapısına Göre Suçların Sınıflandırılması .................... 9
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
AKP İktidarında Beyaz Yaka Suçları . ......................................................................13
1. Kamu İhale Yolsuzlukları...............................................................................13
2. İmar ve İskân Yolsuzlukları...........................................................................14
3. Vergi Yolsuzlukları .........................................................................................15
4. İlan ve Reklamlarda Yapılan Usulsüzlükler.............................................18
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması . ................................21
1. Mükellef ‘Ali’ ve Mükellef ‘Binali’ Örneği Üzerinden Vergi Affının
Sonuçları ..........................................................................................................21
2. Reza Zarrab için Vergi Affı.............................................................................23
3. BMC Firmasının Ethem Sancak’a Devredilmesi......................................25
4. ‘Çökme’ ve ‘Finansal İtibarsızlaştırma’ ......................................................28
5. Bank Asya’ya Yönelik ‘Finansal İtibarsızlaştırma’ ve ‘Çökme’.............31
6. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 17-25 Aralık Sürecindeki Rolü ..............32
BEŞİNCİ BÖLÜM
Siyasal Yozlaşma ve Güvenlik Tehdit Algılaması İlişkisi....................................35
1. Toplumsal Sınıflar ve Devlete Yönelik Tehdit Algılaması ...................36
2. Beyaz Yaka Suçları ile Mücadelenin Zorlukları .....................................38
Sonuç................................................................................................................................41
DEKİLER
17-25 Aralık 2013 tarihinde Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonu yapıldı. Operasyon AKP hükümetinin dört bakan (Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar ve Muammer Güler) ve
bazı bakan çocukları hakkında büyük rüşvet ve yolsuzluk iddiaları içermekteydi.
ÖZET
12
yıllık AKP iktidarı “Güç yozlaştırır mutlak güç mutlaka yozlaştırır” sosyal
gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. AKP’nin iktidarda kaldığı süre
içinde yaşadığı yozlaşma üç ana başlık altında ele alınabilir.
İlk olarak, AKP demokratik değerleri savunarak ‘yasaklar’, ‘yolsuzluk’ ve ‘yoksulluk’ ile
mücadele etmeyi parti politikası olarak ilan etmişti. Ancak, AKP iktidara gelmeden
önce savunduğu demokratik değerlerden uzaklaşarak yasakçı ve otoriter bir siyasi partiye dönüştü. 12 yıllık iktidarının sonunda AKP devleti ve iktidarı çok sevdi. AKP kendisini devlet ile o kadar özdeşleştirmiştir ki artık AKP devlet demektir ve ona yönelik
her türlü muhalefet de devlete ihanet sayılmaktadır. En son çıkartılmaya çalışılan ve
kamuoyunda ‘İç Güvenlik Yasası’ olarak bilinen antidemokratik düzenlemelerle, AKP
kendi iktidarını korumak için yasakçı bir zihniyet sergilemektedir. Devletin kendi vatandaşlarına yönelik şiddet kullanma yetkileri artırılarak, devlet demokratik yapısından
uzaklaştırılmakta, otoriter ve baskıcı bir polis devletine dönüştürülmektedir.
17-25 Aralık sürecinde ortaya atılan yolsuzluk şaibelerine karşı siyasi iktidarın takındığı
tutum onu daha fazla şaibe altında bırakmıştır. AKP 17-25 Aralık sonrasında rüşvet ve
yolsuzluk şaibesi altında adeta ezilmiştir. Siyasi iktidar yolsuzluk ithamları karşısında
yargıda aklanmak yerine, hukuk dışı yöntemlerle polis ve yargı camiasında profesyonelliğe aykırı tasfiyeler yaparak kendisini aklayacak bir yargı sistemi kurmuştur. Siyasiler
kendi haklarındaki rüşvet ve yolsuzluk davalarına müdahale ederek “Hiç kimse kendi
davasının hâkimi olamaz.” evrensel ilkesini ihlal etmişlerdir. Anayasanın ‘yargı bağımsızlığı’, ‘tarafsızlık’ ve ‘hukukun üstünlüğü’ gibi en temel ilkeleri açıkça ihlal edilmektedir. Kısacası AKP iktidara gelirken savunduğu demokratik değerleri ve hukuku rafa
kaldırarak ‘fabrika ayarlarından’ uzaklaşmıştır.
Beyaz Yaka Suçları
I
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
İkinci olarak, yolsuzlukla mücadele vaatleriyle iktidara gelen AKP’nin iktidarın cazibesine kapılarak büyük rüşvet ve yolsuzluklara bulaştığı görülmektedir. AKP kendisine
destek veren küçük bir azınlığı devlet imkânlarıyla zenginleştirerek yeni bir ekonomik
elit sınıf oluşturma çabası içindedir. Öte yandan, AKP’ye destek veren toplumsal tabanın büyük bir kesimi ise bir yandan daha fazla fakirleştirilirken öte yandan da varlığını
sürdürebilmek için AKP iktidarına bağımlı hale getirilmiştir. AKP kendi ekonomik elitini
oluşturmak üzere içinden çıktığı toplumsal alt ve orta sınıfları istismar ederek sömürmektedir.
Beyaz yaka suçları’ siyasetçi,
bürokrat ve işadamları
gibi üst toplumsal sınıflara
mensup bireyler tarafından
işlenebilen büyük ekonomik
suçları içermektedir. Bu
raporda AKP iktidarında
siyasal ve ekonomik gücü
elinde bulunduran üst
sınıflar tarafından işlenen
rüşvet ve yolsuzluk gibi
büyük ekonomik suçlar ele
alınmaktadır.
‘Beyaz yaka suçları’ siyasetçi, bürokrat ve işadamları gibi üst toplumsal sınıflara mensup
bireyler tarafından işlenebilen büyük ekonomik suçları içermektedir. Bu raporda AKP
iktidarında siyasal ve ekonomik gücü elinde bulunduran üst sınıflar tarafından işlenen
rüşvet ve yolsuzluk gibi büyük ekonomik suçlar ele alınmaktadır. Rapor, AKP iktidarının kendi ekonomik elitini oluştururken içinden çıktığı orta ve alt toplumsal sınıfları
istismar ettiğini ileri sürmektedir. Rapor, aynı zamanda adaletle kalkınma vaatleriyle
iktidara gelen AKP’nin kendi ekonomik elitini oluştururken içinden çıktığı toplumsal tabanını hukuki ve İslami değerleri çiğnemek pahasına nasıl istismar edip sömürdüğünü
göstermektedir.
Sonuç olarak bu rapor alt sınıflara mensup adi suçluların yapmış oldukları küçük hırsızlıklardan dolayı şiddetle cezalandırılması karşısında, işgal ettikleri makamların yetki
ve nüfuzunu kullanarak attıkları imzalar ile milletin cebinden milyarlarca lira çalarak
‘beyaz yaka suçları’ işleyen ‘siyasetçi’, ‘bürokrat’ ve işadamı-müteahhitlerin cezalandırılmadığı gerçeğine dikkatleri çekmektedir.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
II
Üçüncü olarak, AKP’nin savunduğu İslami değerleri de istismar ettiği görülmektedir.
“Halka hizmet hakka hizmettir!” ve “Biz Allah için siyaset yapacağız!” gibi söylemlerle
iktidara gelen bazı siyasilerin iktidarı mal ve servet edinme aracı olarak kullandıkları
gün yüzüne çıkmıştır. Bu süreçte AKP’li devlet adamları ve/veya yakınları, kaynağını
açıklayamayacakları kadar büyük servetler edinmişlerdir. Halkın kendilerine duyduğu
güveni istismar ederek büyük menfaatler elde etmişlerdir.
Beyaz Yaka Suçları
GİRİŞ
A
natole France, “Şahane bir eşitlik anlayışı ile kanunlar, köprü altında yatmayı,
ekmek çalmayı ve sokaklarda dilenmeyi zengin ve fakir ayrımı yapmaksızın yasaklar” sözüyle aslında fakirlerin işlediği suçları tek tek sıralayan kanunların her
nedense zenginlerin işlediği büyük suçları aynı açıklıkta sıralamadığı gerçeğini ironik
bir anlatımla dile getirir. Döner-dürüm, baklava-börek ve yumurta gibi küçük değerdeki
şeyleri çalanlar kanunlarda açıkça hırsız olarak tanımlanır ve adalet sistemi tarafından da damgalanarak cezalandırılır. Ancak aynı kanunlar milyarlarca dolarlık rüşvet ve
yolsuzluk yapan siyasetçiler ve işadamları gibi ‘saygın!’ kişileri korur, kollar ve bir türlü
kıyıp cezalandıramaz. Oysa “kimileri tabancayla, kimileri de dolmakalemle veya klavyeyle” yapmış olsalar da hırsızlık hırsızlıktır ve yolsuzluk da yolsuzluktur. En genel anlamda haksız kazanç olarak tanımlanan rüşvet ve yolsuzluk gibi suçlar, bunu yapan kişi
hangi toplumsal sınıfa mensup olursa olsun, bir tür hırsızlıktır. Hırsızlık ise onu yapan
kim olursa olsun hem ‘suç’, hem ‘ayıp’ hem de ‘günahtır’.
Hırsızlık ve soygun gibi ekonomik suçlar sadece toplumun alt sınıflarına mensup fakirler tarafından işlenmez. Toplumun üst sınıflarına mensup zengin ve saygın kişiler
de kendi sınıf ve statüleriyle orantılı olan ekonomik suçlar işleyebilirler. Ancak, ceza
adalet sistemi genelde baklava-börek ve döner-dürüm çalmak gibi alt sınıflara mensup
fakirlerin işledikleri küçük hırsızlıkları cezalandırır.
“Kimileri tabancayla,
kimileri de dolmakalemle
veya klavyeyle” yapmış
olsalar da hırsızlık
hırsızlıktır ve yolsuzluk
da yolsuzluktur. Hırsızlık
ve soygun gibi ekonomik
suçlar sadece toplumun alt
sınıflarına mensup fakirler
tarafından işlenmez.
Toplumun üst sınıflarına
mensup zengin ve saygın
kişiler de kendi sınıf
ve statüleriyle orantılı
olan ekonomik suçlar
işleyebilirler.
III
Bu rapor, Prof. Dr. İbrahim Cerrah’ın 2008-2010 yılları arasında Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü’nde verdiği ‘Sosyal Kontrol ve Polis’ başlıklı doktora dersine
ilişkin hazırlanan notların geliştirilmiş ve rapora dönüştürülmüş şeklidir. Yazar o tarihlerde, iktidarda olan AKP’nin özellikle de parti üst yönetiminin, büyük rüşvet ve yolsuzluklara kesinlikle bulaşmadığına inanmaktaydı. Yazar, doktora düzeyinde verdiği derslerde bu konuları işleyerek henüz yolsuzluğa bulaşmadığı ve dürüst kaldığına inandığı
bir siyasi iktidarın dikkatini rüşvet ve yolsuzluk sorununa çekme çabası içinde olmuştu.
Beyaz Yaka Suçları
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
17-25 Aralık soruşturmaları üst sınıflara mensup kişiler tarafından işlenmiş rüşvet ve
yolsuzluk suçlarıyla mücadele etmeye yönelik teşebbüste kalmış legal bir devlet refleksi idi. Ne var ki Türk toplumunun Cumhuriyet tarihinde belki de ilk kez eline geçen
büyük rüşvet ve yolsuzluğa bulaşanları açığa çıkarma ve yargılama fırsatı şimdilik heba
edilmiş gibi görünmektedir. Bu soruşturmaları engelleyenler sadece bazı yolsuzluk iddialarının üzerini örtmekle kalmamış, aynı zamanda toplumun siyasete olan güveni ve
dürüst siyaset yapılabileceğine olan inancını da yıkarak geleceğe yönelik ümitlerini
büsbütün yok etmiştir.
Yazara göre AKP ilk iki döneminde gerek başka sorunların öncelikli olması ve gerekse
üst sınıflara mensup güçlü kişilerin işlemiş oldukları rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele
etmenin kolay olmamasından dolayı bu mücadeleye girişememişti. Yine yazara göre,
AKP ilk fırsatta bu sosyal soruna el atacak ve Türkiye’de yıllardan beri devam edegelen
ve toplumun bütününü mağdur eden ancak bir türlü üzerine gidilemeyen rüşvet ve
yolsuzlukların üzerine gidecekti. 12 Eylül 2010 Anayasa referandumundan sonra AKP
bu fırsatı yakalamıştı. Siyasi iktidar artık ‘beyaz yaka suçlarıyla’ yani büyük rüşvet ve
yolsuzluklarla mücadele edecek kadar güçlü ve donanımlıydı.
Ancak, büyük rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele sadece siyasilerin dürüst ve kararlı
olmalarıyla başarılabilecek bir iş değildi. Başta ülkeyi yöneten siyasiler olmak üzere üst
düzey bürokratlar, iş adamları ve medya patronları gibi toplumda üst sınıflara mensup
kişilerin organize olarak işledikleri büyük rüşvet ve yolsuzlukların üzerine başarıyla
gidilebilmesi ‘polis’, ‘yargı’, ‘istihbarat’ ve ‘maliye’ gibi kurumların ortak mücadelesini
gerektirmekteydi. Bu süreçte yazılı ve görsel ‘medya’ aktörlerinin rolü de elbette çok
önemliydi. Ancak en önemlisi ülkeyi yöneten ‘siyasi iktidarın’ bu konudaki kararlılığıydı.
Kendileri hem gerçekten dürüst hem de rüşvet ve yolsuzlukla mücadele konusunda
kararlı olan siyasi iktidarlar bu yolsuzlukların ucu kendilerine dokunsa bile bu mücadeleye destek vereceklerdi.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
IV
2010 Anayasa referandumundan sonra hem ‘siyasi iktidar’ hem de ‘polis’, ‘yargı’, ‘istihbarat’ ve ‘maliye’ gibi devlet kurumları büyük rüşvet ve yolsuzluk içeren suçlarla mücadele edebilecek kadar güçlü ve donanımlıydı. Bu ölçüdeki rüşvet ve yolsuzluk suçlarına
karşı verilecek mücadelenin başarıyla yürütülebilmesi için en önemli görev artık siyasi
iktidara düşmekteydi. 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde gün yüzüne çıkan soruşturmalar,
siyasi iktidar için rüşvet ve yolsuzlukla mücadelede dürüstlüğünü ve kararlılığını ortaya koyma konusunda büyük bir fırsat sunmaktaydı. Bu fırsat genelde Türk siyasetine
özelde ise iktidar partisi olan AKP’ye hem kendini hem de siyaset kurumunu aklama ve
temizleme yolunu açacaktı.
Ne var ki 17-25 Aralık sürecinde ve sonrasında AKP yolsuzlukları inkâr ederek, ustaca
manevralarla örterek; rüşvet ve yolsuzluk soruşturması yapanları hiçbir hukuki dayanağı olmayan iddialarla suçlayarak kendini aklamaya çalıştı. Aklanmaya çalıştıkça hem
kendi seçmeninin hem de toplumun diğer kesimlerinin gözünde daha fazla itibar kaybetti. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumun ardından halkın verdiği açık desteğe dayanarak oluşturulan yargı sistemi, bazı bakanlar hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk
iddialarından sonra iktidarın kapıldığı korku, panik ve telaş atmosferinde darmadağın
edildi. Bakanlar hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk ithamlarına karşı hukukun önünde aklanma yolu kesilerek sandıkta alınan oy ve milli irade söylemlerine sığınıldı.
Beyaz Yaka Suçları
İktidarın yolsuzluk ve
rüşvetle mücadele etmek
yerine savcı ve polislerle
mücadele etmeyi tercih
etmesinin faturası nettir:
Yolsuzluk, rüşvet ve suç
çeteleri bu süreçten
güçlenerek çıkarken siyaset,
devlet, toplum ve ekonomi
büyük bir yara almıştır.
AKP iktidarı, 17-25 Aralık Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmasına sahip çıkmayarak,
hem kendi parti bünyesini, hem de devletin, siyasetin, ekonominin ve toplumun bünyesini içten içe çürüten beyaz yaka suçlarından ve yolsuzluk-rüşvet virüsünden temizleme fırsatını kaçırmıştır. İktidarın yolsuzluk ve rüşvetle mücadele etmek yerine savcı
ve polislerle mücadele etmeyi tercih etmesinin faturası nettir: Yolsuzluk, rüşvet ve suç
çeteleri bu süreçten güçlenerek çıkarken siyaset, devlet, toplum ve ekonomi büyük bir
yara almıştır.
Korunan ve semiren suç çetelerinin, sistemik hale gelen beyaz yaka suçlarının, giderek
kabaran yolsuzluk ve rüşvet havuzlarının Türk Milletine ekonomik faturası şudur: Borçla
ve milletin tasarrufuyla sağlanan kaynaklar verimli yatırım ve üretim yerine verimsiz
rant havuzlarına, gösteriş saraylarına, uçaklarına, makam araçlarına aktığı için Türkiye
ekonomisinin büyüme hızı yüzde 5’lerden yüzde 1.7’ye düşmüştür. Türkiye ekonomisinin turbo motorları olan ihracat ve sanayi çökmüştür. 2015 Şubat ayı itibarıyla ihracat
%13 küçülürken, sanayi %2,2 küçülmüştür. Kişi başına milli gelir düzeyi 10.000 doların
altına inmiştir. Türk halkı orta gelir tuzağına saplanmış ve düşük gelirli ülkeler kümesine düşmüştür. Enflasyon oranı %5’lerden %10’a çıkmıştır. Ekonomimizin GSYH büyüklüğü 820 Milyar Dolardan 700 milyar dolara düşmüştür. Türkiye ekonomisi dünyanın 17.
büyük ekonomisi iken 2 kademe düşerek 19. sıraya gerilemiştir. Tek haneli enflasyon ve
işsizlik çift haneli enflasyon ve işsizliğe dönüşmüştür.
2010 yılına kadar toplumun bütün katmanlarının el birliği ve güçbirliği yaparak kollektif liderlikle gerçekleştirdiği demokratik ve özgürlükçü reformlarla iç barışını sağlamış,
dünyanın yükselen yıldızı olan, Çin’den sonra dünyanın en hızlı büyüyen 2. ülkesi konumuna yükselen, yumuşak ve erdemli gücü her gün artan, güven ve istikrar içinde hızla
büyüyen bir Türkiye vardı.
Beyaz Yaka Suçları
V
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
“Erdemliler Hareketi” olarak siyasete adım atan ve topluma 3 Y (Yolsuzluk, Yoksulluk,
Yasaklar) ile savaşma sözü veren AKP, 100 milyar dolarları bulduğu tahmin edilen Cumhuriyet tarihinin en büyük, en organize, en sistemik, en mafyatik yolsuzluk ve rüşvet
soruşturması olan 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmalarına sahip çıkıp desteklememiştir. Yolsuzluk şebekesinin satın alamadığı cesur ve dürüst savcıları ve polisleri korumamış ve ödüllendirmemiştir. Aksine, İtalya’yı Mafya’dan temizleyen De Pietro
kadar cesur savcıları ve polisleri davadan uzaklaştırıp onları itibarsızlaştırma yoluna
girmiştir. Daha da ileri giderek yetkili mahkeme kararı ile suçüstü yakalanan çete üyelerini serbest bırakıp, polisleri kelepçeleme gibi akıl dışı ve hukuk dışı bir yol izlemiştir.
İktidar, izlemiş olduğu yol ve yöntemle, mevcut muhalefet boşluğundan yararlanarak
iktidarda kalabilmeyi başarsa bile erdemlilik gücünü kaybetmiş, kendisine duyulan iç
ve dış güveni, itibarı, kredibiliteyi tüketmiştir. Diğer bir ifade ile AKP, 17-25 Aralık sonrası girdiği her ‘muharebeyi’ kazanıyor gibi görünse de ‘3 Y ile erdemli savaşı kaybetme’
yolunda hızla ilerlemektedir.
2015 itibarıyla ise yolsuzluk ve rüşvet havuzlarıyla ekonomik kaynakları boşaltılmış,
makul şüphe düzenlemeleriyle ve vergi cezası silahlarıyla yatırım ortamı zehirlenmiş,
yerli-yabancı sermayenin kaçtığı, dünyada ve bölgesinde yalnızlaşmış, bölgesel ve küresel denklemlerden soyutlanmış, içine kapanmış, iç barışını kaybetmiş, bölünme travması yaşayan, yükselen ekonomiler liginden kırılgan ekonomiler ligine düşmüş, ifade
ve basın özgürlüğünde, girişimcilik özgürlüğünde çağdışı konuma itilmiş bir Türkiye
manzarası söz konusudur.
Türkiye’nin beyaz yaka suçlarıyla, yolsuzluk ve rüşvet çeteleriyle etkin ve topyekûn
mücadele etmeden hukuk, demokrasi, özgürlük, güven, istikrar, büyüme, kalkınma yolunda ilerlemesi, gelişmiş, itibarlı, lider ülke konumuna yükselmesi mümkün değildir.
Hukuk devleti, özgürlükçü demokrasi, temiz siyaset, temiz yönetim ve temiz toplum,
Türkiye’nin en öncelikli gündemi olmalı ve yerlerde süründürülen “Devletin meşruiyeti”
yeniden tesis edilmelidir.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
VI
Beyaz Yaka Suçları
Prof. Dr. İbrahim CERRAH
HESA Başkanı, Mart 2015
BÖLÜM
1.
TOPLUMSAL TABAKALAŞMA
VE
SUÇ İLİŞKİSİ
B
Toplumsal tabakalaşma ile suç arasındaki ilişkiye dair ilk tespitlere suçu bir sınıf çatışması aracı olarak değerlendiren Marksist düşüncede rastlanır. Bu geleneğe göre
özellikle düşük değerdeki malları çalan hırsızlar aslında zenginlerin malı içindeki haklarını geri alma cesaretini gösteren ve sınıf bilincine sahip bireyler olarak algılanır.
Oysa yine başka bazı Marksist araştırmacılar tarafından 1970 ve 1980’li yıllarda yapılan
alan araştırmaları gerçeğin hiç de öyle olmadığını, suçun bir ‘sınıflar arası’ (inter-class)
çatışma aracı olmadığı gibi tam aksine ‘sınıf içi’ (intra-class) sorun olduğunu göstermiştir (Platt ve Takagi, 1981). Bu araştırmacılara göre, işçi sınıfından bir hırsız büyük
bir ihtimalle yine kendisi gibi işçi sınıfından veya ortanın alt sınıfından birinin malını
çalabilmektedir. Üst sınıflar sahip oldukları güvenlik önlemleri aracılığı ile canlarını ve
mallarını fakirlere göre daha iyi korumaktadır. Üst sınıfların yaşadığı bölgelerde alınan
güvenlik önlemleri ile suçlular o bölgede caydırılarak suç başka bölgelere ‘kaydırılmış’
(displacement) olmaktadır. Bu durumda zenginlerin malını çalamayan alt sınıflara mensup suçlular, yine kendileri gibi alt sınıflara mensup kişilerin mallarını çalmaktadır.
Bu kavramsallaştırmalar hırsızlık gibi suçların genelde orta ve alt sınıflara mensup
bireyler tarafından işlenen bir sapma davranışı olduğu öngörü ve yanılgısına dayanmaktadır (Strader, 2002). Bu çalışmada da görüleceği gibi en genel ve basit anlamda
hırsızlık olarak tanımlanan ekonomik suçlar sadece orta ve alt sınıflara mensup bireyler
1 “The law in its majestic equality, forbids the rich as well as the poor, to sleep under bridges,
to beg in the streets, and to steal bread.” Anatole France, (1894), Le Lys Rouge (The Red Lily),
Chapter 7, cited in Benyon and Bourn, 1989:15; Reiner, 1992:3)
Toplumsal Tabakalaşma ve Suç İlişkisi
“Yasalar, çok yüce bir
adalet anlayışı ile zengin
ve fakir ayrımı yapmaksızın
‘köprü altında uyumayı’,
‘sokaklarda dilenmeyi’ ve
‘ekmek çalmayı’ yasaklar.”1
Anatole France
1
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
ireylerin gündelik yaşamlarını devam ettirmek için gerekli olan basit araç gereçlerden başka bir şeye sahip olmadıkları ilk(el) toplumlarda başlayan tabakalaşma bugüne kadar birçok aşamadan geçmiştir. Geçmişten günümüze farklı coğrafyalarda kast, feodalite, kölelik ve sınıf gibi farklı tabakalaşma modelleri görülmektedir.
Ancak, toplumsal tabakalaşmayı ikili yapıya indirgeyen tanımlamalar günümüzde yetersiz kalmaktadır. Modern ve post modern çağın sosyal bilimcileri, toplumsal yapının
iki sınıfa indirgenemeyecek kadar karmaşık olduğunu ile sürmektedir (Giddens, 1999).
Toplumu proletarya ve burjuva olarak iki sınıfa indirgeyen Marksist sınıflandırmanın
aksine son yıllarda toplumsal tabakalaşma modeli olarak genel anlamda ‘üst sınıf’, ‘orta
sınıf’ ve ‘alt sınıf’ kavramlarıyla açıklanmaya çalışılmıştır. Ancak gelişmiş toplumların
tabakalaşması yakından incelendiğinde bu üç sınıfın da kendi içinde birden fazla alt
sınıf ve gruplara ayrıldığı görülmektedir.
Toplumsal tabakalaşma
piramidinin üst kısmında
yer alan bireylerin
işlemiş oldukları sapma
davranışlarının suç
sayılmadığı, suç olarak
sayılsa bile bu suçları
işleyenlerin gücü
elinde bulunduranlar
tarafından farklı şekilde
‘korunup-kollanarak’
cezalandırılmadığı
görülmektedir.
tarafından işlenmemektedir. Tam aksine üst sınıflara mensup bireyler de hırsızlık yapabilmektedir. Hırsızlık sadece toplumsal alt sınıflar ile sınırlı olmayıp ‘siyasetçi’, ‘bürokrat’,
‘işadamı’ gibi üst sınıflara mensup kişiler tarafından işlenen ve kriminoloji literatüründe ‘beyaz yaka suçları’ olarak tanımlanan büyük ekonomik suçlar da bulunmaktadır.
Tabakalaşma ve sınıf kavramı arasında bazı farklılıklar olsa da toplumsal sınıf ile toplumsal tabakalaşma iç içe geçmiş kavramlardır. Örneğin ‘tabakalaşma’ kavramı, eşitsizliği gerçeklik olarak kabul eden bir anlayışı yansıtırken, ‘sınıf’ kavramı eşitsizliğin kaldırılabileceği inancının bir tezahürü olarak kullanılmaktadır. Tabakalaşma tümel iken,
sınıf tikel bir kavramdır. Tabakalaşma genel ve soyut bir kavramdır. Aynı zamanda ‘kast’,
‘zümre’ ve ‘sınıf’ tabakalaşmanın özel görünümleridir. Kısacası, tabakalaşma kavramı bu
farklı görünümlere genel, soyut bir çerçeve çizer (Güçer, 2005:18-19).
Bir toplumda benzer yaşam tarzına sahip insanların oluşturduğu yapılar sosyolojide
toplumsal tabaka olarak adlandırılır. En genel anlamda toplumsal özellikleri birbirine
yakın bireylerin oluşturduğu gruplara ‘toplumsal sınıf’ denir. Toplumsal sınıfı oluşturan
bireyler meslek, gelir düzeyi, tüketim biçimi, sosyal statü, sınıf bilinci bakımından ortak
özellik gösterirler. Bu açıdan toplumsal tabakalar en genel anlamda ‘üst’, ‘orta’ ve ‘alt’
olarak kategorize edilmektedir. Toplumsal tabakalar içindeki sınıfları ‘toplumsal tabakalaşma piramidi’ ile gösterebiliriz.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
2
Aşağıda verilen toplumsal tabakalaşma piramidinde günümüz Türkiye’sinde var olan
toplumsal sınıflar gösterilmiştir. Bu sınıflandırma yapılırken bireylerin sahip oldukları
‘siyasal’, ‘bürokratik’ ve ‘ekonomik’ statülerden kaynaklanan ‘güç’ esas alınmıştır. Çalışmanın ileriki bölümlerinde ise suç tanımlaması ve ceza uygulamalarının bu sınıflandırmaya göre farklılık gösterdiği ileri sürülecektir. Özellikle toplumsal tabakalaşma
piramidinin üst kısmında yer alan bireylerin işlemiş oldukları sapma davranışlarının
suç sayılmadığı, suç sayılsa bile bu suçları işleyenlerin gücü elinde bulunduranlar tarafından farklı şekilde ‘korunup-kollanarak’ cezalandırılmadığı gözler önüne serilecektir.
Yasalar karşısında herkesin eşit olduğu ve herhangi bir ayrım yapılmadan yasaların
herkese eşit uygulandığı sürekli olarak dile getirilen bir söylemdir. Ancak, bu söylemin
aksine toplumsal üst sınıflara mensup bireyler ile alt sınıflara mensup bireyler tarafından işlenen suçlara karşı takınılan tutum konusunda çok açık bir ayrımcılık yapıldığı
da gözlemlenmektedir. Hangi eylemlerin kimler tarafından yapıldığında suç olacağı ve
bu eylemlere nasıl ceza verileceği, sanıldığı gibi objektif kriterlere göre belirlenmez.
Hangi davranışın suç olduğunun formüle edilerek yasalaşacağı ve nasıl uygulanacağı/
cezalandırılacağı konusu toplumsal tabakalara göre farklılık gösterir. Farklı toplumsal
sınıflara mensup bireyler tarafından işlenen benzer suçların, faillerin içinde yer aldıkları toplumsal sınıfa göre farklı şekilde tanımlanabildiği ve uygulamada farklı şekilde
cezalandırıldığı veya haklarında hiçbir işlem yapılmadığı da görülebilmektedir.
Beyaz Yaka Suçları
Bu çalışmada toplumsal sınıf ile suç arasındaki ilişki ele alınmadan önce çağdaş toplumların sınıf yapısına kısaca değinilecektir. Aşağıda açıklandığı üzere toplumsal tabakalaşma kendi içinde alt dilimleri de olan üç genel kategoriye ayrılmıştır. Ancak son
zamanlarda büyüyen ve toplumsal tabakalaşma piramidi içinde ayrı bir sınıf sayılabilecek kadar hızla genişleyen ve ‘sınıf-altı’ (under-class) olarak kavramsallaştırılan bir toplumsal dilimin varlığı da söz konusudur. Bu sınıflandırmada Marksist ideolojide olduğu
gibi üretim araçlarına sahip olma kriteri yerine bireyin ‘sosyal statüsü’ ve ‘geliri’ ölçüt
alınmıştır.
Üst sınıflar arasında zaman
zaman rekabet ve çıkar
çatışmaları görülse de
kendi üst sınıf çıkarlarını
koruma konusunda
alt sınıflara karşı her
zaman açık veya gizli bir
ittifak içinde oldukları
da görülebilmektedir.
3
1.1. Üst Sınıf (upper class): Yönetici Sınıflar / Yönetici Blok
Bazı sosyologlara göre ‘yönetici sınıflar’ (ruling classes) veya ‘yönetici blok’ (ruling block)
olarak da tanımlanan üst sınıf birden fazla ‘iç-sınıf’ tarafından oluşturulmaktadır. Bu üst
sınıflar arasında zaman zaman rekabet ve çıkar çatışmaları görülse de kendi üst sınıf çıkarlarını koruma konusunda alt sınıflara karşı her zaman açık veya gizli bir ittifak içinde
oldukları da görülebilmektedir. Marksist teoriye göre toplumsal sınıfın belirlenmesinde
en önemli kriter ‘üretim araçlarına sahip olma’ yani ‘mülkiyet’ olmasına rağmen gelişmiş toplumların sınıf yapısında statü de önemli bir etkendir. Ancak her şeye rağmen
üst sınıfın belkemiğini sayıları oldukça az olan sermaye sahipleri oluşturur. Bunlar çoğu
zaman öne çıkmaz ve görülmezler. Üst sınıfta yer alan zenginlerin çıkarları, bu sınıfın
iç sınıfları olan aşağıdaki gruplar tarafından savunulur. Üst sınıfı oluşturan kurumların
Toplumsal Tabakalaşma ve Suç İlişkisi
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Türkiye’de mevcut toplumsal yapıyı gösteren toplumsal tabakalaşma piramidi
başında ‘siyaset’ ve ‘iş dünyası’ gelmekle beraber ‘bürokrasi’, ‘medya’, ‘yargı’, ‘aydınlar’ ve
‘yükseköğretim camiası’ da ‘yönetici blok’ (ruling block) içinde yer alır. Batılı ülkelerde
güçlü bir kurumsal yapılanması olan kiliseyi veya genel anlamda bütün toplumlarda
bulunan üst düzey ‘din adamlarını-görevlilerini’ de üst sınıfı oluşturan bloğun içinde
düşünmek mümkündür.
Her ne kadar üst sınıf, genelde ekonomik gücü elinde bulunduran sınıf olarak bilinse de
toplumsal sınıf yapısında görülen çeşitlenme üst sınıfta birçok sınıf-içi alt grubun ortaya çıktığını göstermektedir. Elbette üst sınıfı oluşturan iş dünyasındaki sınırlı sayıdaki
ailelerin üyelerinin ülkenin tamamına hâkim olması mümkün değildir. Ekonomik gücü
elinde bulunduran sınırlı sayıdaki aileler bazı durumlarda yasama üzerindeki etkilerini
kullanarak kendi çıkarlarını koruyan hatta kendilerine haksız kazanç sağlayacak yasalar
çıkartmada başarılı olsalar da bu her zaman yeterli değildir.Toplumsal üst sınıf ‘yasama’,
yürütme’ ve ‘yargı’ erkleri içinde de dost ve müttefiklere ihtiyaç duyabilmektedir. Yönetici bloğun en değişken aktörü siyasi iktidardır. Toplumsal tabakalaşma piramidinin
üst sıralarında sermaye, ordu, yargı, sivil bürokrasideki dostlar yer alır. ‘Yönetici sınıflar’
veya ‘yönetici blok’ olarak da adlandırılan bu sınıfların sahip oldukları yasal statünün
gücü ile sermayeyi elinde bulunduran sınıfa yönelik tehditleri bertaraf etme konusunda
yoğun çaba sarf edebildikleri görülmektedir.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
4
1.2. Orta Sınıf (middle class): Üst-Orta Sınıf, Orta-Orta Sınıf, Alt-Orta Sınıf
Yukarıda da kısaca değinildiği gibi bazı sosyologların öngörülerinin aksine toplumda
ikili bir sınıf yapısı oluşmamıştır. Tam aksine orta sınıf içinde bile genel anlamda birden
fazla iç-sınıf yapısı ortaya çıkmıştır. Gelişmiş toplumlarda sınıflar çoğalmış ve özellikle
orta sınıf hem hacim olarak hem de kategori olarak büyümüştür. Orta sınıf kendi içinde
genel hatlarıyla burjuvaya yakın ve komşu olan ‘üst-orta sınıf’ (upper-middle class) ve
orta sınıfın ortalarında yer alan ‘orta-orta sınıf’ (middle-middle class) ile işçi sınıfının
hemen üstünde yer alan ‘alt-orta sınıf’ (lower-middle class) olmak üzere en az üç kategoriye ayrılmıştır.
Beyaz Yaka Suçları
1.4. Sınıf-Altı (under class)
Gelişmiş toplumların tabakalaşma piramidinde bir sınıfa yerleştirilemediği için toplumsal tabaka dışında kalan gruplar ya da diğer bir deyişle ‘sınıf-altı’ (under class) olarak
kavramsallaştırılan farklı bir sınıfın varlığından da söz edilmektedir. Gelirleri ve dolayısıyla da yaşam standartları işçi sınıfına göre çok daha düşük olan bu sosyal sınıfa
mensup birçok kişiyi halen çalışır bir durumda olmadıkları için çalışan yani ‘işçi sınıfı’
kategorisine yerleştirmek mümkün değildir.
Eğitimli olsalar bile herhangi bir mesleği olmayan ‘işsizler’, sokaklarda yaşayan ‘evsizler’,
sayıları 2 milyona yaklaşmış olan Suriyeli mülteciler ve yasadışı göçmenler, sokaklarda ‘kâğıt ve çöp toplayarak’ geçimlerini sağlayan insanlar ‘sınıf-altı’ (underclass) olarak
tanımlanan yeni bir alt sınıf oluşturmaktadırlar. Eşlerinden ayrılmış, çalışamayan ve
sosyal yardım ile hayata tutunmaya çalışan ‘tek-ebeveynli aileler’ (single-parent family)
de yine sınıf altı kategorisinde değerlendirilen sosyal yapılardır. Özellikle günümüzde
‘taşeron işçi’ olarak çalışanları da gerek ‘gelirlerinin düşüklüğü’ ve gerekse ‘sosyal statüleri’ açısından toplumsal tabakalaşmada işçi sınıfından daha çok ‘sınıf-altı’ kategorisinde değerlendirmek daha uygundur. Son olarak çok ağır şartlar altında çok düşük
ücret karşılığında çalıştırılan ve düşük yaşam standartlarında yaşayan ‘maden işçileri’
de sınıf-altı kategorisine doğru itilmektedir.
Modern toplumsal yapıda bireyin hangi sınıfa ait olduğunu belirleyen faktör sadece
‘üretim araçlarına sahip olmaya’ indirgenmemektedir. Bireyin mensup olduğu sınıfı belirlemede modern toplumsal tabakalaşmada önemli bir yükselme aracı olan eğitim ve
buna paralel elde edilen makam ve statü de önemli bir faktördür. İşçi sınıfına veya orta
sınıfa mensup bireyler toplumsal yapıda eğitim yoluyla yükselerek bürokrasinin üst
pozisyonlarına çıkabilirler. Ancak, bu yükselmelerde üst sınıfların sıkı bir elemesinden
geçilir. Alt sınıftan bireylerin üst sınıflara yükselmesindeki tek ölçüt başarı ve liyakat
olmayabilir. Üst sınıfa yükselecek bireylerin inanç ve düşünceleri, yaşam tarzları, kılık-kıyafetleri önemli bir eleme kriteri olabilir.
Toplumsal Tabakalaşma ve Suç İlişkisi
Özellikle günümüzde
‘taşeron işçi’ olarak
çalışanları da gerek
‘gelirlerinin düşüklüğü’ ve
gerekse ‘sosyal statüleri’
açısından toplumsal
tabakalaşmada işçi
sınıfından daha çok
‘sınıf-altı’ kategorisinde
değerlendirmek daha
uygundur. Çok ağır şartlar
altında çok düşük ücret
karşılığında çalıştırılan
ve düşük yaşam
standartlarında yaşayan
‘maden işçileri’ de sınıfaltı kategorisine doğru
itilmektedir.
5
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
1.3. Alt Sınıf (lower class): İşçi Sınıfı (working class)
Alt sınıflar (lower classes) da kendi içinde genel hatlarıyla üç kategoriye ayrılabilir.
Bunlar üstün el becerisine sahip usta veya ustabaşı statüsündeki ‘vasıflı işçiler’ (skilled
labour) ile onların hemen altında yer alan düz ‘işçi’ (labour) ve herhangi bir el becerisine
sahip olmayan ‘vasıfsız işçiler’ (unskilled labour) olarak tanımlanır.
6
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Bir yandan, 17-25 Aralık tarihinde siyasilere yönelik büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonu yapan görevliler
‘devlete karşı suç’ işlemekle itham edilirken, öte yandan ‘devletten çalmanın devleti tehdit etmediği’ ileri
sürülmektedir.
Beyaz Yaka Suçları
BÖLÜM
2.
BİR EKONOMİK
SUÇ TÜRÜ OLARAK
BEYAZ YAKA SUÇLARI
T
oplumsal düzenin biçimsel kurumlarından biri olan Ceza Adalet Sisteminin (CAS)
suçları tanımlaması ve bu suçlara yasal olarak verilen tepkiler toplumsal sınıf
yapısından çok etkilenmiştir. Toplumsal sınıf ve suç arasındaki ilişkiyi toplumsal
tabakalaşma piramidi üzerinden açıklamak mümkündür. Hangi eylemin suç olup hangi
davranışın suç olmadığı ve bu eylemlere ne tür cezalar verileceği ve bu cezaların nasıl
uygulanacağı objektif kriterlerden daha çok eylemin failinin içinde bulunduğu sosyal
sınıfın gücüyle de ilişkilidir. Örneğin, en genel anlamda ‘haksız kazanç elde etme’ olarak
tanımlanabilecek olan hukuk dışı çıkar elde etme, yani ‘ekonomik suçlar’ bu suçu işleyen
bireyin içinde bulunduğu sosyal sınıfın gücüne göre çok farklı kavram ve adlarda tanımlandığı görülür. Ekonomik suçlar ‘hırsızlık’, ‘gasp’ ve ‘soygun’ gibi alt sınıflara mensup
‘adi suçlular’ tarafından işlenen ‘adi suçlardan’ başlayarak ‘yolsuzluk’, ‘çökme’ ve ‘finansal
“Üst sınıflara mensup
suçlular sayısal anlamda az
olsalar da yapmış oldukları
yolsuzlukların topluma
maliyeti, binlerce adi
hırsızın topluma verdiği
ekonomik zarardan çok
daha fazladır. Diğer bir
ifade ile yüksek sınıflara
mensup bireylerin işlemiş
oldukları ve ‘beyaz yaka
suçu’ olarak tanımlanan
suçlar bunu işleyen
suçluların sayısı açısından
değerlendirildiğinde “cirmi
küçük cürmü büyük” olarak
tanımlanabilir.”
Farklı toplumsal sınıflara mensup suçlular tarafından işlenen ‘ekonomik suçlar’ (sapma davranışları), farklı adlarla tanımlanmakta ve üst
sınıflara doğru çıktıkça daha az kınama içeren kavramların kullanıldığı görülmektedir.
Bir Ekonomik Suç Türü Olarak Beyaz Yaka Suçlar
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
7
itibarsızlaştırma’ (financial defamation) gibi ancak üst sınıflara mensup güçlü kişiler
tarafından işlenebilecek olan büyük suçlara kadar uzanmaktadır.
Bu raporun en genel amacı toplumsal sınıflar ve suç arasında var olan ilişkiyi ortaya
koyarak, üst sınıflara mensup bireylerin işlemiş oldukları ekonomik suçların boyutu ve
topluma verdiği zararın büyüklüğü konusunda toplumsal farkındalık uyarmaktır. 17-25
Milyarlarca dolarlık yolsuzluk yapanların serbest bırakıldığı Türkiye’de 2 poğaça çalana 12.5 yıl hapis
cezası verilmektedir.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
8
Aralık sonrası siyasi iktidar ‘yürütme’ erkine ilave olarak ‘yasama’ ve ‘yargı’ erklerini de
kontrol altına almıştır.
Bu çalışma yasama, yürütme ve yargı erklerine demokratik sistemlerin meşru kabul
etmediği bir şekilde müdahale edildiğini ortaya koymaktadır. Böylece yasalarda mevcut
olan suçların gerek polis sorgusu, savcı soruşturması ve mahkeme kovuşturması esnasında gerekse söz konusu suça verilen cezanın infazı esnasında Ceza Adalet Sisteminin
kurum ve aktörleri devre dışı bıraktırılarak üst sınıfların lehine çok belirgin bir ayrımcılık yapıldığını ortaya koymaktadır. Farklı toplumsal sınıflara mensup bireyler tarafından
gerçekleştirilen benzer hatta aynı ‘sapma davranışı’ (suç) şekillerinin bu eylemleri işleyen bireylerin mensup oldukları toplumsal sınıfa göre suç olarak bile tanımlanmayarak
cezalandırılmadığı örneklere sık sık rastlanmaktadır.
2.1. ‘Adi Hırsızlar’ ve ‘Asil Yolsuzlar’
Yukarıda belirtildiği gibi ‘hırsızlık’, rüşvet’ ve ‘yolsuzluk’ gibi ekonomik suçların tanımlanması ve cezasının belirlenmesinde de benzer bir ayrımcılık ve çifte standart görülür.
Burada da toplumsal sınıflar açısından tam bir çifte standart ve ayrımcılık yapıldığı
görülmektedir. Orta ve alt toplumsal sınıflara mensup bireyler tarafından işlenmesi
muhtemel yumurta-ekmek ve baklava-börek gibi şeyleri çalmanın suç olduğu yasalarda açıkça belirtilir. Küçük değerdeki şeyleri çalmanın suç olduğunu açıkça belirten
yasalar bunu yapanları da ‘adi hırsız’ olarak tanımlar. Ancak, aynı yasalar üst sınıflara
mensup siyasiler ve işadamları tarafından beraberce işlenen milyonlarca liralık rüşvet
ve yolsuzlukları aynı açıklıkta tanımlamazlar. Bütün bu var olan yasal korumalara rağmen, 17-25 Aralık sonrası görüldüğü gibi siyasiler ve iş dünyasının beraberce işlemiş
Beyaz Yaka Suçları
2.2. Toplumsal Sınıf Yapısına Göre Suçların Sınıflandırılması
Haksız kazanç elde etmek gibi özünde benzer hatta aynı olan bazı sapma davranışlarının yasal düzenlemeler içinde farklı şekilde tanımlanarak bazen hiç cezalandırılmadığı
da olur. Ancak bu çifte standart ve ayrımcılık sadece yasalarla sınırlı değildir. Aynı eylemin farklı şekillerde tanımlanarak alt sınıflara mensup bireyler tarafından işlendiği zaman cezalandırılırken, üst sınıflara mensup bireyler tarafından işlendiğinde cezalandırılmadığı sıklıkla görülür. Ancak fakirlerle zenginlerin işledikleri suçlara karşı yapılan bu
tür bir ‘ayrımcılık’ (discrimination) toplumsal sınıfların kendi içinde de görülür. Örneğin,
kırsal toplumlarda mahalle veya köyde yumurta ya da tavuk çalan bir çocuk daha küçük
yaşlarda ‘hırsız’ olarak damgalanır. Böyle bir genç toplumun kendisi üzerinde yapmış olduğu ‘etiketlemenin’ (labelling) dışlayıcı ve suça itici etkisinden dolayı muhtemelen bu
tür hırsızlıklara devam eder. Yine kırsal toplumlarda veya işçi sınıfı içerisinde işlenmiş
olan bir haksız kazanç elde etme eylemi aynı zamanda toplumsal kınamayı da ifade
eden ‘hırsızlık’ olarak tanımlanır.
Adliye koridorlarından iki manzara: Baklava-börek çalanlara kelepçe takılırken milyar dolarlar tutarında
yolsuzluk yapanlar serbest bırakılır.
Ekonomik durumu işçi sınıfına göre daha yukarıda olan orta sınıfta ise haksız kazanç
elde etmenin boyutu ve nitelikleri de sınıf atlayarak ‘dolandırıcılık’ gibi hırsızlığa göre
daha az kınanma anlamı taşıyan bir suça dönüşecektir. ‘Dolandırıcılığın’, bilgi ve beceri
Bir Ekonomik Suç Türü Olarak Beyaz Yaka Suçlar
Yetmiş milyonun hakkını
gasp eden bazı siyasilerin
mecazi anlamda bile
olsa ‘hırsız’(!) olarak
adlandırılmasına tahammül
edemeyen bazı din
adamlarının, darbeci ve
ajan oldukları mahkeme
kararıyla tespit edilmemiş
kişi ve kurumların darbeci
olarak suçlanmasına
sessiz kaldıkları da
gözlerden kaçmamaktadır.
9
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
oldukları ekonomik suçların herhangi bir şekilde ortaya çıkması durumunda, bu suçlara
adı karışanlar adeta ‘asil yolsuz’ muamelesi görürler.
Alt toplumsal sınıfa mensup ‘yumurta çalan’(!) kişilere mahkeme kararı beklemeksizin
rahatlıkla ‘hırsız’ damgası vurabilenler veya ‘hırsız’ olarak damgalanmasından rahatsızlık duymayanlar, haklarında büyük rüşvet ve yolsuzluk şaibesi olanların bulaştıkları
yolsuzlukların ‘hırsızlık’(!) olarak tanımlanmasından bile rahatsızlık duyarlar. Yetmiş
milyonun hakkını gasp eden bazı siyasilerin mecazi anlamda bile olsa ‘hırsız’(!) olarak
adlandırılmasına tahammül edemeyen bazı din adamlarının, darbeci ve ajan oldukları
mahkeme kararıyla tespit edilmemiş kişi ve kurumların darbeci olarak suçlanmasına
sessiz kaldıkları da gözlerden kaçmamaktadır. Hırsızlığı yapan üst sınıfa mensup ve
siyasetçi olunca milyarlarca dolarlık-liralık yolsuzlukların bile görmezden gelindiği,
bazı din adamlarının onları korumak için yorum sınırlarını zorlayarak âdeta çırpındığı
görülür.
“17-25 Aralık soruşturmasına
konu olan bakanlar ve bakan
çocukları hakkında henüz bir
mahkûmiyet kararı olmadan
onların hırsız veya yolsuz olarak
adlandırılması hukuken ve
dinen elbette doğru değildir.
Ancak aynı hassasiyetin bu
soruşturmalarda görev alan
hâkim, savcı ve polisler için de
gösterilmesi beklenirdi. Bakanlar
ve bakan çocukları gibi hâkimler,
savcılar ve polisler de insandır
ve Mecelle’nin“Beraat-i zimmet
asıldır.” hükmü ile modern
hukukun “Kişinin suçluluğu
ispat edilene kadar masumiyeti
esastır.” ilkesi onlar için de
geçerlidir.”
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
10
gerektiren şekilleri ise adeta olumlu bir anlam yüklenircesine ‘nitelikli dolandırıcılık’
olarak tanımlanacaktır.
Orta ve orta üstü sınıflara mensup bireylerin işlemiş oldukları ekonomik suçları ifade
eden ‘yolsuzluk’ tanımlaması ise kınamadan daha çok adeta bir tür mahrumiyet ve eksiklik ima eden bir anlam taşımaktadır. ‘Yolsuzluk’ kavramı ‘hırsızlık’ kadar bir aşağılama
ve hakaret anlamı taşımaz. Hatta haksız elde edilmiş olan bu kazanç bir ‘yolu’ bulunup
kitabına uydurularak yapılsaydı pek de fena olmayacaktı gibi bir anlam bile taşır. Diğer
bir ifade ile çok yüksek miktarda haksız kazanç elde eden kişinin bunu yaparken ‘yoluna’ uyduramadığı için ‘yolsuzluk’ yapmış duruma düştüğü gibi bir anlam taşımaktadır.
Oysa tüm bu eylemlerin ortak yanı, hepsinin de yasa dışı yollardan ve meşru olmayan
‘haksız kazanç’ elde etmek için gerçekleştirilmesidir. Yani bu eylemlerin tamamında kişi
başkalarına ait bir para, mal veya değerli eşyayı haksız bir şekilde elde etmiş, diğer bir
tanımlama ile farklı şekilde de olsa bir tür ‘hırsızlık’(!) yapmıştır.
Öte yandan, alt sınıflardan bireylerin işledikleri suçlar çok sınırlı sayıda insanı mağdur
ederken, orta ve üst sınıf bireylerin işlediği suçlar toplumun daha büyük bir kesimini
hatta çoğu zaman toplumun tamamını mağdur edecek boyutta olabilmektedir. Üst sınıflara mensup suçlular sayısal anlamda az olsalar da yapmış oldukları yolsuzlukların
topluma maliyeti, binlerce adi hırsızın topluma verdiği ekonomik zarardan çok daha
fazladır. Diğer bir ifade ile yüksek sınıflara mensup bireylerin işlemiş oldukları ve ‘beyaz
yaka suçu’ olarak tanımlanan suçlar bunu işleyen suçluların sayısı açısından değerlendirildiğinde “cirmi küçük cürmü büyük” olarak tanımlanabilir.
Üst sınıf (elitler) tarafından işlenen suçlar ise çoğu zaman yasalarda açıkça suç olarak
bile tanımlanmaz. Üst sınıflara mensup kimselerin yaptıkları yolsuzluk ve usulsüzlükler
de gerçek anlamda suç olmalarına rağmen, çoğu zaman bu kimseler sahip oldukları
siyasi güç, medya desteği ve yargıdaki dostları aracılığı ile bir şekilde korunur ve kollanırlar. Bu tür suçlar en kötü ihtimalle ‘usulsüzlük’ ve ‘vergi kaçırma’ olarak adlandırılır.
Sanki adi hırsızlık suçlarında olduğu gibi bu tür suçların bir mağduru yokmuş ve failleri
masummuş gibi bir hava oluşturulur. İktidar gücünü elinde bulunduran siyasiler ve yakınlarının zamanında ödemedikleri için biriken milyonlarca liralık vergi borçları ‘vergi
affı’ yasalarıyla bağışlanır. Bu tür uygulamalar ile iktidar sahipleri ve yakın iş çevresinin
adeta ‘kendi davasının yargıcı’ olarak kendileri için af kanunları çıkarttıkları görülür. Bu
yapılanlar yasalara uygun ve siyaseten mümkün gibi görünse de ‘hukuken’, ‘ahlaken’
ve ‘dinen’ meşru değildir. Böylece, bir siyasi iktidar döneminde o siyasi iktidara yakın
insanların yaptıkları ve ülkenin tamamını ekonomik anlamda mağdur edecek boyutta
haksız kazanç elde etmeyle sonuçlanan birçok yolsuzluk çoğu zaman cezasız kalır.
Polisiye anlamda suçla mücadele denildiğinde akla ilk gelen suçlar ‘hırsızlık’, ‘soygun’,
‘gasp’, ‘kapkaç’ veya ‘şiddet’ içeren eylemlerdir. Siyasi iktidarların ve polisin suçla
mücadelesi, daha çok alt sınıfların işlemesi muhtemel bu tür adi suçlar üzerine odakBeyaz Yaka Suçları
lanır. İktidarlar üst sınıflar tarafından işlenen ‘çökme’, ‘finansal itibarsızlaştırma’, ‘ihaleye fesat karıştırma’, ‘ihale yolsuzlukları, ‘vergi kaçakçılığı’, ‘kara para aklama’, ‘devlet
ihalelerinden pay alma’ ve benzeri ‘büyük yolsuzluklar’ gibi suçların üzerine gitmezler
veya gidemezler. Siyasi iktidarlar sadece kendi taraftarları değil, bazen onlar dışındaki
kimseler tarafından işlenen büyük rüşvet ve yolsuzluk gibi suçlarla mücadeleye de pek
yanaşmazlar. Zaman zaman üst sınıfa mensup farklı insanların işlemiş oldukları ekonomik suçları görmezden gelme konusunda taraflar arasında adeta adı konmamış ve yazılı
olmayan bir anlaşmanın varlığı da hissedilir.
Suçla mücadele politikaları ve soruşturmaları genelde orta ve alt sınıflara mensup ‘adi
suçlular’ tarafından işlenmesi muhtemel olan ‘hırsızlık’, ‘soygun’ ve ‘kapkaç’ gibi ‘adi suçlarla’ sınırlı kalır. Siyasi iktidarın 17-25 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarından sonra takındığı tutumda görüldüğü gibi, rüşvet ve yolsuzluk ithamı altında olan
şayet siyasi iktidarın kendisi ise yer yerinden oynar. Siyasi iktidar hakkındaki rüşvet ve
yolsuzluk dosyasını sivil yönetime yönelik ‘darbe’(!) olarak tanımlar. Hatta daha da ileri
gidilerek ‘demokrasi’ ve ‘ anayasal düzeni’ ortadan kaldırmaya yönelik bir suç olarak bile
tanımlar. Rüşvet ve yolsuzluk yapmak siyasilerin en meşru hakkı, demokrasinin gereği
ve anayasal düzenin de temel ilkesiymiş gibi bir algı oluşturulur.
Diğer bir konu ise, ‘beyaz yaka suçları’ ve ‘beyaz yaka suçluları’ gibi kavramlar hiçbir
zaman bir ‘hırsız’, ‘katil’ ve ‘gaspçı’ gibi aşağılayıcı bir anlam taşımaz. Büyük rüşvet ve
yolsuzluklara bulaşan kişiler sadece yasal mevzuat ve resmi tanımlamalarda değil toplum tarafından da ‘rüşvetçi’, ‘hırsız’ ve ‘yolsuz’ gibi kötü bir anlamı olan isimlerle adlandırılmaz ve çağrılmazlar.
“Bir devlet adamının kendi emri
altında olan polis teşkilatının
mensuplarını sadece ‘elinde
tespih bulundurmak’, ‘koltuğa
oturmak’ ve ‘lahmacun yemek’
gibi basit şeylerden dolayı
‘darbeci’ ve ‘ajan’ olarak
suçlaması hukuken bir anlam
ifade etmediği gibi siyaseten
de etik olmamıştır. Şayet devlet
adamının seçim meydanlarında
oy toplamak için mağduriyet
edebiyatı yaparak iddia ettiği
gibi ortada gerçekten ‘darbecilik’
veya ‘ajanlık’ gibi bir suç olsaydı,
bu suça ilişkin somut delillerin
ortaya konması gerekirdi.”
11
17-25 Aralık sonrasında ortaya saçılan rüşvet ve yolsuzlukların boyutu, 28 Şubat sürecinde yaşanan yolsuzluklar için üretilen ‘hortumlama’ kavramının artık yetersiz kaldığını da
ortaya koymuştur. 17-25 Aralık sonrası ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzlukları tanımlamak
için yepyeni kavramlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kavram alt sınıflara mensup adi suçlular için kullanılan ‘hırsız’ damgasından farklı olmalıdır. Beyaz yaka suçlularının aldığı rüşveti ve karıştıkları yolsuzlukları tanımlamak için üretilecek yeni kavram hem siyasilerin
mensubu olduğu üst sınıfa yakışmalı hem de içinde oldukları çıkar ilişkisinin miktarını
2 http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/hayrettinkaraman/yolsuzluk-baska-hirsizlik-baskadir-2006694
Bir Ekonomik Suç Türü Olarak Beyaz Yaka Suçlar
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
17-25 Aralık sürecinde ortaya saçılan büyük rüşvet ve yolsuzluklardan sonra üst sınıfların işlemiş oldukları ekonomik suçların nasıl adlandırılacağı sorunu bir kez daha
ortaya çıkmıştır. Köyde ‘yumurta’, şehirde ‘baklava-börek’ çalana yapıştırılan ‘hırsız’
damgasının milyon-milyar dolarlık yolsuzluk yapan beyaz yakalı suçlulara yakışmadığı
ortadadır. Hem sadece rüşvet ve yolsuzlukla suçlanan siyasiler değil, kimi ilahiyatçılar
da hırsız olduklarına dair haklarında hüküm bulunmayan kişilere hırsız denilmesinin
hem hukuken hem de dinen uygun olmadığını ifade etmektedirler. 2
Bir devlet adamının kendi
emri altında olan polis
teşkilatının mensuplarını
sadece ‘elinde tespih
bulundurmak’, ‘koltuğa
oturmak’ ve ‘lahmacun
yemek’ gibi basit şeylerden
dolayı ‘darbeci’ ve
‘ajan’ olarak suçlaması
hukuken bir anlam ifade
etmediği gibi siyaseten
de etik olmamıştır. Şayet
devlet adamının seçim
meydanlarında oy toplamak
için mağduriyet edebiyatı
yaparak iddia ettiği
gibi ortada gerçekten
‘darbecilik’ veya ‘ajanlık’
gibi bir suç olsaydı, bu suça
ilişkin somut delillerin
ortaya konması gerekirdi.
12
ifade edecek bir adlandırma olmalıdır. Bu açıdan 17-25 Aralık sürecinde gün yüzüne çıkan rüşvet ve yolsuzlukları ifade edebilecek en uygun tanımlama ‘çökme’ olabilir.
Başbakanlık, bakanlık ve üst düzey bürokratlık gibi saygın konumları işgal eden kişilerin
mecazi anlamda bile olsa ‘hırsız’ ve ‘yolsuz’ olarak adlandırılmasından rahatsızlık duyulur. Siyasilerin yumurta çalanlar gibi ‘hırsız’ olarak adlandırılmaktan rahatsız olmaları
oldukça doğaldır.
Rüşvet ve yolsuzlukla itham edilen siyasiler ve yakınları olunca, Mecelle’nin “Beraat-i
zimmet asıldır.” hükmü hatırlanır ve hatırlatılır. Modern hukukun; “Kişinin suçluluğu
ispat edilene kadar masumiyeti esastır ” ilkesi dile getirilir. Oysa bu ve benzeri hukuki
ve etik ilkeler sadece bakan ve bakan çocukları gibi ‘asil’ insanları korumak için var
değildir. Bu evrensel ilkeler ‘asil’ veya ‘adi’ ayrımı yapılmaksızın herkes için geçerlidir.
Hukuki olduğu kadar aynı zamanda İslami olan bu ilkeler sadece siyasilerin değil, her
insanın hukuk ve onurunu korumak için vardır.
Örneğin, 17-25 Aralık soruşturmalarına konu olan bakanlar ve bakan çocukları hakkında
henüz bir mahkûmiyet kararı olmadan onların hırsız veya yolsuz olarak adlandırılması
hukuken ve dinen elbette doğru değildir. Ancak aynı hassasiyetin bu soruşturmalarda
görev alan hâkim, savcı ve polisler için de gösterilmesi beklenirdi. Bakanlar ve bakan
çocukları gibi hâkimler, savcılar ve polisler de insandır ve Mecelle’nin“Beraet-i zimmet asıldır.” hükmü ile modern hukukun İngiliz hukukçu Sir William Garrow tarafından
(1760-1840) “Kişinin suçluluğu ispat edilene kadar masumiyeti esastır”3 cümlesiyle
ifade edilen masumiyet ilkesi onlar için de geçerlidir.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Bir takım siyasiler hakkında kanunlara uygun şekilde rüşvet ve yolsuzluk soruşturması
yapan savcı ve polislerin ‘darbeci’ ve ‘ajan’ olarak suçlanması hukuken de ahlaken de
savunulabilir bir durum değildir. Bir devlet memuruna ‘darbeci’ ve ‘ajan’ suçlaması yapabilmek için elde somut delil ve belgelerin olması gerekir. Operasyonda görev alan polislerden birinin yorulduğu için ‘koltuğa kaykılarak oturması’, bir diğerinin elinde ‘tespih
sallaması’ ve ‘lahmacun yemesi’ bahane edilerek darbecilik ve ajanlıkla suçlanmaları
hukuki olmadığı gibi ahlaki de değildir. Polisleri hükümete darbe yapmakla itham eden
siyasiler, olayın üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, bu ithamlarını
ispat edebilmek için bu üç kusur dışında somut hiçbir delil ortaya koyamamışlardır.
Bir devlet adamının kendi emri altında olan polis teşkilatının mensuplarını sadece ‘elinde tespih bulundurmak’, ‘koltuğa oturmak’ ve ‘lahmacun yemek’ gibi basit şeylerden
dolayı ‘darbeci’ ve ‘ajan’ olarak suçlaması hukuken bir anlam ifade etmediği gibi siyaseten de etik olmamıştır. Şayet devlet adamının seçim meydanlarında oy toplamak için
mağduriyet edebiyatı yaparak iddia ettiği gibi ortada gerçekten ‘darbecilik’ veya ‘ajanlık’
gibi bir suç olsaydı, bu suça ilişkin somut delillerin ortaya konması gerekirdi.
3 “Innocent, until proven guilty.” / Cristopher Moore (1997). The Law Society of Upper Canada and Ontario’s
Lawyers,1797-1997. University of Toronto Press
Beyaz Yaka Suçları
BÖLÜM
3.
AKP İKTİDARINDA
BEYAZ YAKA
SUÇLARI
D
evlet gücü ve kamu kaynaklarını kullanma yetkisine sahip olan siyasi iktidarın
üst sınıflar içindeki müttefikleri olan bürokratlar, işadamı-müteahhit ve medya
patronları ile çıkar ortaklığı içinde işlemiş oldukları birtakım ekonomik suçlar
vardır. Bu tür ekonomik suçların tamamını tek bir başlık altında toplamak mümkün değildir. Genel anlamda beyaz yaka suçları olarak adlandırılan büyük ölçekli yolsuzluk
suçlarının her birinin ayrı ayrı incelenip müstakil raporlarda ele alınması gerekir. Beyaz yakalı suçlular tarafından işlenen büyük yolsuzluklardan sadece birkaçı aşağıda
sıralanmıştır. Ayrıca burada verilen örnekler üzerinden, beyaz yaka suçlarının sanıldığı
kadar basit olmadığı,tam aksine bu suçların toplumun tamamını nasıl mağdur ettiği
ve zarara uğrattığı hususu etraflıca ele alınmaktadır. Bu çerçevede, AKP iktidarları döneminde gerçekleşen beyaz yaka suçlarını üç ana başlıkta sınıflandırmak mümkündür.
•
•
•
•
Kamu ihale yolsuzlukları
İmar ve iskân yolsuzlukları
Vergi yolsuzlukları
İlan ve reklamlarda yapılan usulsüzlükler
Kamu İhale Kanunu’nda
özellikle belli kişilere çıkar
sağlamak amacıyla birçok
değişikliğe gidilmiştir.
13
3.1. Kamu İhale Yolsuzlukları
Kamu ihale yolsuzlukları genel başlığı altında değerlendirilen yolsuzlukların çok farklı
görünümlerine rastlanmaktadır. Bu görünümler esasen dört grupta ele alınabilir.
İkinci olarak, kamu ihaleleri kapsamında gerçekleşen bir diğer yolsuzluk şekli ihaleye
ilişkin şartnamenin, ihalenin kimlere veya hangi kurumlara verileceği belirlendikten
sonra yalnızca bu kişi veya kurumların ihaleye başvurup kazanabileceği şekilde, yani
‘adrese teslim’ olarak hazırlanmasıdır.
4 http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/27793436.asp
AKP İktidarında Beyaz Yaka Suçları
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
İlk olarak, Kamu İhale Kanunu’nda özellikle belli kişilere çıkar sağlamak amacıyla birçok
değişikliğe gidilmiştir. AKP iktidarı döneminde Kamu İhale Kanunu’nda yaklaşık 170
defa değişiklik yapılmıştır.4 Asli görevi kamu yararını korumak olan siyasi iktidarın bahsi geçen kanunda bu kadar değişikliği kamu yararını korumak için değil iktidara yakın
kişi ve kurumlara çıkar sağlamak için gerçekleştirdiği görüntüsü çok belirgin görülmektedir.
Çok büyük miktarda haksız
kazanç elde edilerek
milletin mağdur edildiği
alanlardan birisi de imar ve
iskân yolsuzluklarıdır.
İmar Kanununda uyulması
gereken ‘yükseklik’, ‘emsal’,
‘çevre ve etüt değer’ (ÇED)
raporları gibi konularda
yapılan usulsüzlükler
göze çarpmaktadır.
Üçüncü olarak, Kamu İhale Kanunu’ndaki kamu zararına yol açmama esasına aykırı olarak düzenlenen keyfi şartnamelerle Milletin zarara uğratılmasıdır. BMC firmasının satış
ihalesinde, Kamu İhale Kanunu’na göre tek kişinin teklif verdiği ihalenin iptal edilmesi
ve yenilenmesi gerekirken tahmin edilen bedelden çok daha düşük bir bedelle firmanın
işadamı Ethem Sancak’a verilmesinde yaşanan hukuksuz ve usulsüzlüklerle Devletin ve
Milletin milyarlarca lira zarara uğratılması bunun en tipik örneğidir.5
Dördüncü olarak, yine Kamu İhale Kanunu’na aykırı olarak, ihale sözleşmesi imzalandıktan sonra kamu aleyhine ve yüklenici lehine sözleşme hükümlerinde değişiklikler
yapılarak haksız rekabet ve sebepsiz zenginleşmeye yol açan yaygın siyasal yozlaşma
ve ekonomik suç türlerine rastlanmaktadır.
3.2. İmar ve İskân Yolsuzlukları
Çok büyük miktarda haksız kazanç elde edilerek milletin mağdur edildiği alanlardan
birisi de imar ve iskân yolsuzluklarıdır. Bu alanda yapılan yolsuzluklar da kendi içinde
birkaç alt kategoriye ayrılabilir.
14
İlk olarak, imar kanununda uyulması gereken ‘yükseklik’, ‘emsal’, ‘çevre ve etüt değer’
(ÇED) raporları gibi konularda yapılan usulsüzlükler göze çarpmaktadır. Bu durumda eş
dost ve yandaşlara çıkar sağlamak amacıyla mevzuata uyulmamakta veya değişlikler
yapmak suretiyle birilerinin haksız kazanç elde etmesini sağlamak için toplumun tamamı zarara uğratılmaktadır.
İkincisi, ‘istimlâk’, ‘iskân izni’, ‘inşaat ruhsatı’ ve ‘yol-park’ gibi işlerde eş dost ve yandaşlara haksız kazanç sağlamak amacıyla yapılan yolsuzluklardır.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Üçüncüsü, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) üzerinden yapılan usulsüzlüklerdir. TOKİ, kamu
yararına kullanması gereken ‘özel imar’, ‘kamulaştırma’ ve ‘istimlak’ yetkisini bazı
kişilere çıkar sağlamak için kullanmaktadır. TOKİ aracılığıyla kendilerine büyük çıkar
sağlanan bu kişilerden de karşılık olarak komisyon veya rüşvet alınması söz konusu
olabilmektedir.6 Hatta bazı siyasetçi ve/ya yakınlarının da, alt gelir grubu vatandaşlara
yönelik olarak yapılan konutlardan haksız olarak mal edindikleri ortaya çıkmıştır.7
Dördüncüsü ise imar uygulamalarında yapılan yolsuzluklardır. İmar uygulaması tamamlandıktan sonra eş dost ve yandaşlara daha fazla çıkar sağlamak için başkalarını zarara
uğratacak şekilde değişiklikler yapılmaktadır. Örneğin ‘emsal artışı’ yapmak suretiyle
5 http://t24.com.tr/haber/ethem-sancakin-aldigi-bmcnin-borclari-ihaleden-once-sifirlandi-mi,260955;
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/66555/BMC_yine_yandasa..._Fiyat_artir__diye_yalvardilar.html
6 http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/21985619.asp
7 http://www.mynet.com/haber/guncel/tokinin-alt-gelir-grubu-konutundan-milletvekili-de-aldi-1552924-1
8 http://www.dha.com.tr/akp-toki-erdogan-yolsuzluk-ucgeni_596152.html
Beyaz Yaka Suçları
3.3. Vergi Yolsuzlukları
Siyasi iktidarın asli ve en temel görevi kamu yararını korumaktır. Demokrasilerde siyasi
partiler toplumda herhangi bir ayrımcılık yapmaksızın hizmet etmek ve genel toplum
yararını korumak için iktidara gelirler. Bir siyasi iktidarın devlet imkânlarını kendi yakınlarının ve siyasi yandaşlarının çıkarları doğrultusunda kullanması hukuki olmadığı
gibi meşru da değildir.
Vergi yolsuzlukları, siyasi amaçlarla birilerine gayri meşru maddi çıkar sağlarken başkalarının da mağdur edilmesinde kullanılan en yaygın yöntemlerden birisidir. Yozlaşmış
siyasi iktidarlar ellerindeki yasama gücünü kullanarak çıkardıkları meşruiyetten yoksun
yasalar ile kendi yandaşlarının vergi borçlarını affederek Milleti mağdur ederler. Yine
siyasi iktidarlar, devlet gücünü kullanarak yandaş olmayan dürüst işadamlarının üzerine
farklı yöntemlerle adeta ‘çökerek’ onları da mağdur ederler. Siyasi iktidarların gerek
devlet imkânlarını kullanarak kendi yandaşlarını zenginleştirmesi ve gerekse yandaşı
olmayan kişilerin üzerine hukuka aykırı şekilde ve sistematik olarak ‘ayrımcılık’ yaparak
gitmesi hukuki olmadığı gibi meşru da değildir. Vergi yolsuzlukları çok farklı görünümlerde ortaya çıkmaktadır. Aşağıda bu görünümlere ilişkin açıklamalara yer verilmektedir.
Ali: Vergisini zamanında ve tam olarak ödeyen vatandaş.
Binali: Vergisini ödemeyip aftan yararlanan vatandaş.
Varlık Barışı
İlk olarak, uyuşturucu ticareti ve vergi kaçakçılığı gibi yasalara göre suç olan bazı faaliyetlerle elde edilen gayri meşru kazançların sözde ‘vergi affı’ ve ‘varlık barışı’ adı altınAKP İktidarında Beyaz Yaka Suçları
Uyuşturucu ticareti ve
vergi kaçakçılığı gibi
yasalara göre suç olan bazı
faaliyetlerle elde edilen
gayri meşru kazançların
sözde ‘vergi affı’ ve ‘varlık
barışı’ adı altında yapılan
bazı yasal düzenlemelerle
meşrulaştırılması
amacıyla yapılan
düzenlemeler teknik
anlamda yasal olsa bile
meşruiyetten yoksundur.
15
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
daha fazla konut veya işyerinin inşa edilmesinin sağlanması, kesinleşen bir caddenin
daha sonra sokağa dönüştürülmesi veya bir park yerinin konut alanına dönüştürülmesi
bu tür yolsuzluklara örnek olarak verilebilir.8
Af’ adı altında yapılan
bu işlemlerle aslında
devletin hazinesine girmesi
gereken vergi borçları
affedilerek,vergisini
ödemeyen zenginler
kollanmakta ve adeta
toplum cezalandırılmaktadır.
Siyasi iktidar tarafından
çıkartılan vergi aflarında
toplumun alt sınıfları da
yararlanıyor gibi görünse
de bu aflardan asıl
yararlananlar devlete yüklü
miktarda vergi ödemesi
gerekirken ödemeyen
zenginler olmaktadır.
16
da yapılan bazı yasal düzenlemelerle meşrulaştırılması amacıyla yapılan düzenlemeler
teknik anlamda yasal olsa bile meşruiyetten yoksundur. Bu durum meşruiyeti olmayan
yasalar yaparak devlet eliyle bir tür ‘kara para aklamak’ olarak da tanımlanabilir. Örneğin, uyuşturucu ticareti gibi mevcut yasalara göre suç olan yollardan elde edilen kirli
paralar, ‘varlık barışı’ adı altında çıkarılan bir yasayla sadece %2 gibi düşük bir orandan
vergi alınarak meşrulaştırılmaktadır. Meşru sınırlar içinde ticaret yapan dürüst vatandaşlar %20’si Kurumlar Vergisi, %18’i KDV olmak üzere toplamda devlete yaklaşık %40
oranında vergi ödeyerek adeta dürüstlüklerinden dolayı cezalandırılırken, gayrimeşru
işlerden para kazananların kirli paraları %2 gibi çok cüzi bir oran üzerinden vergi alınarak devlet eliyle aklanmaktadır. Bu sistemi kurup işletenler milleti büyük bir zarara
uğratırken kendileri kara para aklama işinde yüksek miktarlarda kişisel çıkar elde etmektedirler.9
Vergi Affı
Bazı kişilerin zamanında ödemeleri gereken ancak kasıtlı olarak ödemedikleri çok yüksek miktardaki vergi borçlarının siyasi iktidar tarafından çıkarılan sözde ‘vergi affı’ adı
altındaki yasalar ile affedilmesidir. Burada zamanında ödenmesi durumunda devletin
hazinesine girecek ve milletin hizmetinde kullanılacak olan paraların siyasi iktidar tarafından belli şahısların çıkarlarına hizmet etmesi için çıkarılan af yasalarıyla ödenmemesi durumu söz konusudur. Bu uygulama ile yine vergisini zamanında ödeyen namuslu ve dürüst insanlar adeta cezalandırılmaktadır.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Vergi afları çeşitli biçimlerde olabilmektedir. Bütün vergileri kapsayan, belirli vergiler
için geçerli olan, sadece vergi cezalarını kapsayan veya sadece gecikme faizlerini kapsayan ya da bazen verginin aslını da kapsayan düzenlemeler yapılabilmektedir. Hatta
bazı vergi aflarında devlet, geçmişe yönelik inceleme hakkından da belirli şartlarla feragat edebilmektedir.
‘Af’ adı altında yapılan bu işlemlerle aslında devletin hazinesine girmesi gereken vergi
borçları affedilerek,vergisini ödemeyen zenginler kollanmakta ve adeta toplum cezalandırılmaktadır. Siyasi iktidar tarafından çıkartılan vergi aflarında toplumun alt sınıfları da yararlanıyor gibi görünse de bu aflardan asıl yararlananlar devlete yüklü miktarda
vergi ödemesi gerekirken ödemeyen zenginler olmaktadır. Aslında bu sözde vergi affı
yasaları zenginleri koruyup kollamak için çıkartılmaktadır.
Mukteza Sistemi
Mukteza sistemi, normal şartlarda ödenmesi gereken bir verginin yetkilendirilmiş bir
kurumdan özel görüş alınmak suretiyle ödenmemesi ve mükellefin bu vergiden ‘muaf’
ya da ‘istisna’ tutulmasıdır. Bu sistem siyasi iktidarın eş dost ve yandaşlarının vergi
borçları hakkında ilgili bakanlığa görüş sorularak vergiden muaf tutulması şeklinde
9 http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/06/20130611-13.htm
Beyaz Yaka Suçları
işletilmektedir. Örneğin, siyasi iktidara yakın bir mükellefin mevcut yasalara göre ödemesi gereken bir vergi borcu konusunda bakanlığa görüş sorulmakta ve bakanlık da bu
borcun muafiyet kapsamında olduğuna dair görüş bildirmektedir. Yasalara göre aslında
ödenmesi gereken vergi ödenmeyerek devlet ve millet mağdur edilmektedir.
Mukteza sistemi, normal şartlar altında kanunda açıkça belli olmayan durumlara açıklık getirmek için ilgili kurumdan görüş alınarak bir sorunu aşmak için kullanılan bir
yöntemdir. Ancak mevzuata göre vergi ödemek zorunda olan kişilerin durumu mukteza
sistemine başvurmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.
Vergi kanunlarında herkesin
yararlanmasına açık olan
teşviklerin, sadece belli
kişilerin kullanımına
açılarak, birileri haksız
şekilde kayrılırken başkaları
da mağdur edilmektedir.
Kişilere Özel Kayırmacılık
Vergi kanunlarında herkesin yararlanmasına açık olan teşviklerin, sadece belli kişilerin
kullanımına açılarak, birileri haksız şekilde kayrılırken başkaları da mağdur edilmektedir. Örneğin, deniz taşımacılığı yapan bazı siyasilerin yakınlarının gemi veya gemiciklerini kendi ülkelerine kaydettirmek yerine Malta veya Panama gibi ülkelere kaydettire-
17
rek vergi ödemeden muaf olmaları dolaylı olarak yapılmış bir tür vergi kaçakçılığıdır.10
Ya da kamu bankalarınca ‘tarım’, ‘sağlık’, ‘ enerji’ ‘eğitim’ gibi bazı sektörleri desteklemek
için tahsis edilen kamu kaynaklarının, şeffaf ve adil bir şekilde herkesin kullanımına
açılması yerine, ‘adrese teslim’ usullerle eş dost ve yandaşlara kullandırılmasıdır.
Uzlaşma Komisyonu Aracılığıyla Yapılan Vergi Usulsüzlükleri
Ödenmesi gereken kesinleşmiş vergi borçlarının uzlaşma komisyonu aracılığı ile silinmesidir. Bu sistem herkese açık olmayıp, sadece iktidara yakın eş-dost ve yandaşlar gibi
belli bazı kişi veya kişilere çıkar sağlamak için kullanılmaktadır.
10 http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/156555/Bilal_in_gemileri_sirketten.html#
AKP İktidarında Beyaz Yaka Suçları
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Kaynak: Sözcü Gazetesi, 6 Aralık 2014
Vergi Mükelleflerine Yönelik Yapılan Haksız İnceleme ve Denetimler
Mükellef inceleme ve denetimlerinde belli kişi ve grupların hedef seçilerek hukuk dışı
ve düşmanca bir ‘ayrımcılık’ yapılmasıdır. Normal şartlarda sektörel bazda yapılması
gereken ‘mükellef inceleme’ ve ‘denetim’ faaliyetlerinin özellikle belli şahıslar hedef
Grafik: Bazı Kamu Kurumlarının Yazılı Medyaya Verdikleri Reklam Miktarı ve Gazete Tirajları12
18
Tiraj: 2014 yılının ilk altı ayına ilişkin gazete satış verilerinin günlük aritmetik ortalaması
Reklam: Sütun santim
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
alınarak yapılması bir ‘ayrımcılık’ (discrimination) suçu oluşturmaktadır. Örneğin, TÜPRAŞ gibi bazı kurumlar vergi müfettişleri tarafından yüklü miktarlarda cezalarla sindirilmekte ve mağdur edilmektedir.11
3.4. İlan ve Reklamlarda Yapılan Usulsüzlükler
Devlet kurumlarının ve özellikle kamu bankalarının ilan ve reklamlarının, siyasi iktidara
yakın belli başlı yayın organlarına çıkar sağlamak için kullandırılmasıdır. ‘Ayrımcılık’
(discrimination) yapmak suretiyle belli başlı medya organlarına devletin hazinesinden
sağlanan haksız kazancın bir kısmı bu çıkarı sağlayan kişilere rüşvet olarak geri ödenmektedir. Kamu kurumlarının reklam imkânları üzerinden iktidara yakın gazetelere
tirajlarına oranla çok yüksek meblağlara varan reklam kazançları sağlanırken, iktidarı eleştiren medya organlarına hemen hemen hiç reklam verilmemektedir. Böylelikle
iktidar 77 milyonun hak sahibi kamu kurumlarına ait kaynakları keyfince kullanarak
kendine yakın gazeteleri ve televizyonları “iktidara toz kondurmama” konusundaki performanslarını artırmak ve süreklileştirmek için ödüllendirmekte, iktidarın icraatlarına
eleştirel yaklaşabilme cesareti gösteren gazeteleri ve televizyonları ise cezalandırmak11 http://www.kap.gov.tr/bildirim-sorgulari/bildirim-detayi.aspx?id=416706
12 http://www.zaman.com.tr/ekonomi_kamu-kurumlarindan-yandasa-reklam-kiyagi_2232085.html
Beyaz Yaka Suçları
tadır. Yukarıdaki grafikler ‘Yeni Türkiye’ ve ‘ileri demokrasi’ söylemlerini dillerine pelesenk
edenlerin ‘hakkaniyet’ anlayışını yansıtmaktadır.
Grafik: Bazı Kamu Kurumları Tarafından TV Kanallarına Verilen Reklam Miktarı13
(Çaykur, Emlak Kredi, Halkbank, THY, Vakıfbank, Ziraat Bankası)
Saniye*
Kaynak: Deniz Haber Ajansı 21 Mart 2015
13 http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/ulusal-kanala-kamudan-neden-reklam-verilmiyor-h32807.html
AKP İktidarında Beyaz Yaka Suçları
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
19
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
20
17-25 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarından sonra Diyanet’te siyasi iktidar lehine büyük
bir sessizlik görüldü. Prof. Dr. Mehmet Görmez kendisi de bir Hadis bilgini olmasına rağmen bu süreçte
Peygamberimizin devlet adamlarının rüşvet alma ve yolsuzluk yapmalarının günah ve vebalinin
büyüklüğünü ifade eden hadisleri Diyanet hutbelerinde okutulmadı.
Bir yandan, Diyanet camiasının iktidar partisinin bazı bakanları hakkındaki büyük rüşvet ve yolsuzluklar karşısındaki ‘manidar sessizliği’, öte yanda Hayrettin Karaman gibi emekli bir din bilgininin “Yolsuzluk hırsızlık
değildir!” şeklindeki fetva ve yorumları rüşvet ve yolsuzluk konusunda siyasilere cesaret vermekteydi.
Beyaz Yaka Suçları
BÖLÜM
4.
BEYAZ YAKA SUÇLARININ
ÖRNEKLER ÜZERİNDEN
AÇIKLANMASI
B
u bölümde “beyaz yaka suçları” somut örnekler üzerinden açıklanacaktır. Bu örneklerin ilkinde siyasetçi, bürokrat ve işadamlarının beraberce işlemiş oldukları
beyaz yaka suçlarından biri olan ‘vergi affı’ aldatmacası incelenecektir. Bir diğer
örnekte ise BMC Firmasının özelleştirilmesi sürecinde yaşananlar ele alınacaktır.
4.1. Mükellef ‘Ali’ ve Mükellef ‘Binali’ Örneği Üzerinden Vergi Affının Sonuçları
Mükellef Ali ve mükellef Binali aynı sektörde aynı cirolara sahip iki ayrı işletmenin
sahibidir. Her ikisi de yıllık 500 TL ciro ve 100 TL kâr elde etmektedir. Mükellef Ali
21
tamamen kayıtlı çalışırken mükellef Binali cirosunun %80’ini kayıt dışında tutmaktadır.
• Mükellef Ali’ye 500 TL ciro üzerinden %18 KDV olarak 90 TL ve 100 TL kâr
üzerinden %20 Kurumlar Vergisi olarak 20 TL olmak üzere toplam 110 TL vergi tahakkuk etmiştir.
• Mükellef Binali’ye ise 100 TL ciro üzerinden %18 KDV olarak 18 TL ve 20 TL
kâr üzerinden %20 Kurumlar Vergisi olarak 4 TL olmak üzere toplam 22 TL
vergi tahakkuk etmiştir.
• Mükellef Ali vergisini zamanında ödeyebilmek için fiyatlar çok düşük olmasına
rağmen aktifindeki bir gayrimenkulünü satarken, mükellef Binali borcunu hiç
ödememiştir.
Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Beyaz yaka suçluları en büyük emek hırsızlarıdır.
Kayıtlı çalışmanın yol
açtığı ticari rekabet
dezavantajının yanı
sıra, nakit paranın çok
kıymetli olduğu ve birçok
yatırım alternatiflerini
değerlendirmek suretiyle
yüksek kazanç sağlama
imkânlarının mevcut
olduğu ortamlarda
nakit parası ile vergisini
ödeyen mükellefler
alternatif getirilerden
de mahrum kalmaktadır.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
22
Çıkarılacak olan bir vergi affı yasasının Ali ve Binali için ne anlama geldiği aşağıda
açıklanmaktadır:
• Mükellef Ali gayrimenkulünü satarak vergi borcunu ödediği için vergi borcu
bulunmamaktadır. Ancak kötü piyasa koşullarında sattığı gayrimenkulün değeri üçe katlanmıştır. Yani vergisini zamanında ödemesinin maliyeti ödediği
verginin yaklaşık üç katıdır. Matrah artırımında bulunmak isterse beyan ettiği
yüksek matrahlarını ayrıca 2006 yılı için %30, 2007 için %25, 2008 için %20
ve 2009 için %15 oranında artırması gerekecektir.
• Mükellef Binali zaten 1/5’ini beyan ettiği cirosu için ödemesi gereken ancak
ödemediği vergi borcu ile beyan etmediği kazancını yatırımlarda değerlendirerek işlerini daha da büyütmüş ve mükellef Ali’den kat kat büyük bir işletmenin sahibi olmuştur. Vergi affı getiren yasadan yararlanarak borçlarını cüzi bir
maliyetle ve 36 aya yayarak taksitle ödemiştir. Geçmişte beyan dışı bıraktığı
kazançlarını da zaten son derece düşük olan beyanları üzerinden matrah artırımında bulunarak yasal hale getirmiş ve Türkiye gerçeğini bilen ‘iş bilir’ bir
patron olarak bir sonraki aftan yararlanmak üzere kayıt dışı çalışmaya devam
etmiştir.
• Bu durumda mükellef Ali’nin firması kayıtlı çalıştığı için ticari olarak rekabet
etme şansı bulunmadığından mükellef Binali’nin baş döndüren hızdaki büyümesi devam edecektir.
Vergi affının ilk bakışta görülmeyen ve kimsenin dillendirmek istemediği bir yüzü de
budur. Kaldı ki mükellef Ali gibi ticari faaliyetlerini kayıtlı sürdürenlerin illa gayrimen-
Mükellef ‘Ali’ bütün ticari faaliyetlerini kayıt altına alıp tahakkuk eden vergileri zamanında ödedi.
Mükellef ‘Binali’ ise ticari faaliyetlerinin çok az bir kısmını kayıt altına aldı, üstelik tahakkuk eden
vergileri de zamanında ödemeyerek vergi aflarından yararlandı.
kul satmaları da şart değildir. Kayıtlı çalışmanın yol açtığı ticari rekabet dezavantajının
yanı sıra, nakit paranın çok kıymetli olduğu ve birçok yatırım alternatiflerini değerlendirmek suretiyle yüksek kazanç sağlama imkânlarının mevcut olduğu ortamlarda nakit
parası ile vergisini ödeyen mükellefler alternatif getirilerden de mahrum kalmaktadır.
Bu hal ise işletmeler için ciddi bir maliyet teşkil etmektedir.
Beyaz Yaka Suçları
Burada asıl üzerinde durulması gereken husus kayıt dışı çalışanın kayıt dışılık oranı arttıkça, matrah artırımında yasadan elde ettiği getirinin o oranda yüksek olmasıdır. 100
birimlik kazancı olan bir mükellef bunun 10 birimini beyan etmişse yani %90’ını beyan
dışı bırakmışsa, 2006 için 3 birimlik matrah artırması gerekecek, 90 birimini beyan etmişse yani %10’unu beyan dışı bırakmışsa, 27 birimlik matrah artırımında bulunması
gerekecektir. Böylece kayıt dışılığın vergi mükelleflerine getirisi büyürken, ödenmesi
gereken vergiler ödenmediği için bütün toplum mağdur edilmektedir.
Vergi afları ile özellikle bazı işadamlarının nasıl kayırılıp kollandığını ve böylelikle devletin nasıl zarara uğratıldığını AKP’ye yakın bir işadamı olan ve Recep Tayyip Erdoğan
tarafından “Hayırsever işadamı!” olarak tanımlanan Reza Zerrap örneği üzerinden izah
etmek konuyu daha anlaşılır bir hale getirecektir.
Ortaklar sahibi oldukları şirketlerden ‘maaş’, ‘huzur hakkı’ veya ‘kâr payı’ alarak para
kullanabilmektedirler. Bunların dışında başka bir şekilde şirketlerin kasasından para
çekilemez. Şirketlerden çekilen paraların
bilançoda kapatılmaması halinde, ödenmeyen tutara yıllık %9-11 oranında reeskont
faizi uygulanmaktadır. Kaldı ki reeskont faizi
ödense de kapatılmadığı sürece patronun
cari hesabı hep açık kalacaktır. Hesap, aynı
Dönemin başbakanı Erdoğan tarafından “hayırsever” zamanda patronun geliri olarak göründüğü
olarak tanıtılan İranlı genç işadamı Reza Zarrab.
için hesabı kapatmak için %15 ile %35 arasında değişen oranlarda gelir vergisi ödenmesi de gerekmektedir. Ödenmesi gereken bu vergi yüksek bulunduğu için hesap kapatılmamaktadır. Bu sorun ‘kasa affı’ olarak bilinen yöntemle aşılarak %3 vergiyle yasal
olmayan hesaplara yasal görünüm kazandırılmaktadır.
Kamuoyunda ‘havuz medyası’ olarak bilinen yayın organlarına verdiği bir mülakatta
Reza Zarrab “Cari açığın %15’ini ben kapattım!” demektedir.15 Bu ifadeden 2013 yı14 http://www.alomaliye.com/2014/saban-kucuk-kasa-affi.htm
15 http://www.dahafazlahaber.com/haber/G%C3%BCndem/15914-Iste-Reza-nin-Odedigi-GULUNC-Vergi-.html
Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması
23
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
4.2. Reza Zarrab için Vergi Affı
AKP hükümetinin çıkardığı bir ‘torba yasa’ ile şirket sahipleri için ‘kasa affı’ olarak da
adlandırılan bir uygulama getirilmiştir. Bu uygulamaya göre defter kayıtlarında görünen ancak kasada bulunmayan paralar sadece %3 vergi ödemek şartıyla kayıt altına
alınmaktadır. Torba yasa sayesinde, şirketinden para alıp kontrolsüz bir şekilde harcayan, yasadışı dernek, örgüt ve benzeri yerlere bağış yapan ya da rüşvet verdikleri için
kayıtlarda görülmesine rağmen kasada olmayan bu paralar için sadece %3’lük bir vergi
ödemeleri durumunda bilançoları düzeltilmektedir.14
Sözde vergi affı adı altında
yapılan uygulamalar
gerçekte hiçbir zaman
masum bir af değildir.
Bu uygulamalarla vergi
sorumluluklarını yerine
getirmeyerek milletin
hakkını gasp eden kötü
niyetli kişiler korunup
kollanmakta hatta
ödüllendirilmektedir.
lında 65 milyar dolar olan cari açığın en az 10 milyarını finanse ettiği anlaşılmaktadır.
Peki, bu işlemler nasıl gerçekleştirilmiştir? Zerrap, İran’a altın ihraç ederek cari açığı
finanse ettiğini beyan etmiştir. Gerçek bu ise altın ticareti için Maliye’nin Reza Zarrab’ın
şirketine en az 100 milyon dolar vergi tahakkuk ettirmesi gerekirdi. Kurumlar Vergisi
oranı %20 olduğuna göre 2013 dönemi için Zarrab’ın 20 milyon dolar vergi ödemiş
olması gerekirdi. “Altın ihracatında %18 KDV ve %20 ÖTV de hesap edildiğinde bu
tutar toplamda 58 milyon dolara çıkmaktadır. 10 milyar dolarlık ticaret yaptığını beyan
eden Zarrab’ın Maliyeye 58 milyon dolar vergi ödemesi gerekirdi. Bu miktar geçmişe
yönelik beş yıl üzerinden hesaplandığında Reza Zarrab’ın toplamda 290 milyon dolar
vergi ödemiş olması gerekmektedir.16
Böylesine yüksek meblağdaki vergi borcunu, af kapsamında %3 gibi komik bir oran
üzerinden ‘ödemeyi taahhüt’ ederek tüm vergi sorumluluklarından kurtulmak mümkün
olmaktadır. Ayrıca, tüm geriye dönük inceleme ve denetimlerden muaf tutulması da garanti altına alınmaktadır. Namuslu ve dürüst bir şekilde ticaret yaparak vergisini zamanında ödeyen mükellefler maliye ve istihbaratın sürekli teftiş ve baskılarıyla ezilirken
Reza Zarrab gibi vergi kaçıranların borçları önce sözde bir vergi affı ile affedilmekte
sonra da bu yasaya göre ödenmesi gereken komik ve çok cüzi miktarlardaki vergi borçları bile ödenmeden kapatılmaktadır.17 Kısacası AKP iktidarı döneminde namuslu ve
dürüst esnaf ve işadamları adeta cezalandırılırken, vergi kaçakçılarının ve yolsuzluk
yapanların ise korunup kollanarak devlet büyüklerince hayırsever işadamı gibi tanıtılıp
ödüllendirildiği görülmektedir.18
24
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Kaynak: www.kolayhaber.net/ozden-nazli-ilicaka-17-aralik-aciklamasi-19507h.htm
Bu örneklerde görüldüğü gibi, sözde vergi affı adı altında yapılan uygulamalar gerçekte
hiçbir zaman masum bir af değildir. Bu uygulamalarla vergi sorumluluklarını yerine
getirmeyerek milletin hakkını gasp eden kötü niyetli kişiler korunup kollanmakta hatta
ödüllendirilmektedir. Öte yandan vergisini zamanında ödeyen dürüst girişimciler ise
ticari kayıplara uğratılarak adeta dürüstlüğünden dolayı cezalandırılmaktadır. Burada
asıl mağdur edilen ise toplumun tamamıdır. Af kanunları ile belli kişi ve grupların vergi
borçlarını affedenler, devletin hazinesine girmesi ve böylelikle bütün toplumun ihtiyaç
duyduğu hizmetlere harcanması gereken kaynakların şahısların cebinde kalmasına neden olmaktadırlar. Ayrıca vergi sorumluluklarını yerine getirmeyen kişilere de haksız
kazanç elde etmenin yolunu açmaktadırlar.
16 https://www.youtube.com/watch?v=kXkwZz7Ry0g
17 http://www.sozcu.com.tr/2014/gundem/reza-zarrab-vergi-affi-646544/
18 http://www.sozcu.com.tr/2014/gundem/reza-zarrab-vergi-affi-646544/
Beyaz Yaka Suçları
Halkın seçimle iş başına getirdiği siyasi iktidarların asli görevi kamu yararını yani milletin hak ve hukukunu korumaktır. Siyasi iktidarların kendilerine yakın ve yandaş işadamlarını sözde af kanunları ile koruyarak onların devlete olan vergi borçlarını affetmeleri
hukuki olmadığı gibi meşru da değildir. Vergi aflarının siyasi iktidarlar tarafından yasal
düzenlemeler ile yapılması kanuni gibi görünse de hiçbir zaman hukuki ve meşru olamaz. Bu şekilde, yolsuzluk yapan ve yolsuzluğa alet olan siyasi iktidarlar ve bürokratlar
hem hukuken hem de ahlaken büyük bir sorumluluk altındadırlar.
4.3. BMC Firmasının Ethem Sancak’a Devredilmesi
Ethem Sancak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ethem abi!” diye hitap ettiği
yakın bir aile dostudur. Söz konusu iş adamının servetinde Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde çok büyük artış olduğu görülmektedir. Ethem Sancak’ın, Başbakan Erdoğan’ın
siyasi nüfuzundan yararlanarak kamuya ait mallara yok pahasına sahibi olduğu görülmektedir. Bunların tamamının bu çalışmada ele alınması mümkün değildir. Bu örnekte,
kamuya ait olan BMC firmasının Ethem Sancak tarafından yok pahasına nasıl satın alındığı üzerinde durulacaktır.
Ethem Sancak, BMC firmasını devletin belirlediği 985 milyon TL tahmini bedelin 234 milyon TL altında bir teklifle 751 milyon TL karşılığında satın almıştır. Normal şartlar altında
bu tür ihalelerde nihai satış fiyatı, devletin ilk
belirlediği tahmini bedelin üzerine çıkması
gerekirken, Ethem Sancak BMC firmasını devletin belirlediği ve gerçek değerinin çok altınEthem Sancak: BMC ihalesine ‘tek başına’ girip
muhammen bedelin çok altında bir fiyata satın da olan bir para karşılığında satın alarak adeta
alabilen iş adamı
yok pahasına sahip olmuştur.19
“Halkın seçimle iş başına
getirdiği siyasi iktidarların
asli görevi kamu yararını yani
milletin hak ve hukukunu
korumaktır. Siyasi iktidarların
kendilerine yakın ve yandaş
işadamlarını sözde af kanunları
ile koruyarak onların devlete
olan vergi borçlarını affetmeleri
hukuki olmadığı gibi meşru da
değildir.”
25
BMC firmasını Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan (TMSF) satın alan Ethem Sancak’a
bunun dışında da bazı ‘kolaylıklar’ gösterilerek, devletin malı üzerinden haksız kazanç
elde etme imkânları da sağlanmıştır. BMC firmasının ihalesine ilişkin açık kaynaklardan
elde edilen birtakım bilgiler aşağıda sıralanmaktadır.20
19 http://www.radikal.com.tr/ekonomi/bmcde_son_teklif_751_milyon_tl-1189857
20 http://www.odatv.com/n.php?n=bmc-751-milyona-satildi-sadece-arsasi-15-milyar-ediyor-0305141200
Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
İlk olarak, bu ihalede devlet mallarının satışında uyulması gereken usul ve mevzuata
uyulmadığı görülmektedir. BMC firmasının satışı için belirlenen ilk fiyat, firmanın gerçek
değerinin çok altında tutulmuştur. Tüm bunlara rağmen, satış devletin belirlediği ve
fabrikanın değerine göre son derece düşük olan ilk fiyatın bile çok altında gerçekleşmiştir. Hal böyle olunca bütün bu işlemleri bir satış olmaktan daha çok adeta devlet
malına bir tür ‘çökme’ ve ele geçirme olarak tanımlamak daha uygun olacaktır.
Bir kamu malı olan BMC
firması, gerçek değerinin
çok altında bir fiyata
ve fabrikanın ihaleden
önceki tüm borçları da
yine milletin cebinden
ödendikten sonra
yok pahasına Ethem
Sancak’a adeta altın bir
tepside sunulmuştur.
•
•
•
•
BMC firmasının sahip olduğu arsaların değeri 1.500.000.000 TL’dir.
BMC firmasının fabrika değeri 986.000.000 TL’dir.
BMC firmasının hesaplanabilen kamu zararı 1.735.000.000 TL’dir.
İhaleden önce BMC firmasının var olan 608.000.000 TL borcu devletin ve milletin kasasından ödenerek sıfırlanmıştır.
• BMC firmasının İsrailli ortağından zırh lisansı hakları devralınmıştır. İsrail’e lisans ücreti olarak ödenen paranın miktarı bilinmemektedir.
• BMC firması Ethem Sancak’a devredilmeden önce, TMSF tarafından Orta Doğu’da birçok iş bağlantısının sözü alınmıştır.
• Açılan ihaleye, yalnızca Ethem Sancak’ın katılması sağlanarak kamuya ait bir
malın rekabet ortamında ve daha yüksek bir fiyata satılması engellenmiştir.
Bütün bunların yanı sıra BMC firmasının satışı için yapılan ihaleye sadece Ethem Sancak’ın katılması sağlanarak Kamu İhale Kanunu’nun “İdareler, bu Kanuna göre yapılacak
ihalelerde; saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli
kullanılmasını sağlamakla sorumludur.” (Kamu İhale Kanunu, Madde-5) şeklindeki en
temel ilkelerinden birisi açıkça ihlal edilmiştir.
26
Kısacası bir kamu malı olan BMC firması, gerçek değerinin çok altında bir fiyata ve fabrikanın ihaleden önceki tüm borçları da yine milletin cebinden ödendikten sonra yok
pahasına Ethem Sancak’a adeta altın bir tepside sunulmuştur. Aynı zamanda bir medya
patronu olan Ethem Sancak hakkında BMC firmasını alma sürecinde basında bazı bilgiler yer almıştır. Bu bilgilere göre, TMSF ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı eliyle firmanın
borçlarının sıfırlandığı ve batık şirket sorunsuz hale getirildikten sonra satışı yapıldığı
ileri sürülmüştür. Erdoğan’ın talimatı üzerine medyaya girdiğini açıkça dile getiren Sancak’ın TMSF’den, içinde ‘Akşam Gazetesi’ ve ‘Skytürk 360’ televizyonunun da bulunduğu,
‘Türkmedya’yı yine Başbakan’ın isteği üzerine satın aldığı ifade edilmektedir. 21
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Anlaşılan o ki 62 milyon dolara Türkmedya’yı satın aldığı için zarar ettiği ileri sürülen
işadamına, zararlarını karşılaması için borçları sıfırlanan BMC firmasının devredilmesi
kararlaştırılmış gibi durmaktadır. BMC firmasının Sancak’a devredileceği iddialarının
hemen ardından açılan ihaleye tek başına katılması da oldukça manidardır.
Ethem Sancak, İzmir’de sadece arsa değeri 1,5 milyar lira olan BMC firmasını 751 milyon TL teklifle satın almıştır. Sancak’ı BMC firmasını satın almaya götüren süreçte firmayla ilgili TMSF tarafından yapılan işlemler son derece düşündürücüdür. Çukurova
Grubu’nun borcu sebebiyle yönetimi 16 Mayıs 2013’te TMSF’ye geçen BMC Fabrikasının
piyasaya olan 608 milyon lira borcu için acil eylem planı devreye sokulmuştur. 2009’da
375 milyon TL karşılığında 468 zırhlı aracın üretimi için Savunma Sanayi Müsteşarlığı
21 http://www.zaman.com.tr/ekonomi_ethem-sancaka-kilciksiz-bmc_2223831.html
Beyaz Yaka Suçları
(SSM) ile anlaşan BMC Fabrikasının, başta işçiler olmak üzere piyasaya olan borçları
TMSF tarafından ödenmiştir. Bunun ardından fabrika üretime geçerek iflastan kurtarılmış ve araçların TSK’ya teslim süreci başlatılmıştır. Böylece TMSF kaynaklarından aktarılan parayla borcun yarısı kapatılmıştır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu dönemde gerek mensubu olduğu ‘Erdoğan’
ailesi ve gerekse hısımları olan ‘Albayrak’ ailesi ile ‘Latif Topbaş’ ve ‘Ethem Sancak’ gibi
aile dostlarının mal varlıklarında kayda değer büyüklükte artışlar olduğu görülmektedir.22 Bu kişilerin servet ve mal varlıklarında görülen büyük artışların Erdoğan’ın
Başbakanlık makamının nüfuzundan yararlanmak suretiyle elde edilmediğinin şeffaf
ve tatmin edici bir şekilde kamuoyuna açıklanması gerekmektedir. Aksi takdirde başta
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve aile fertleri olmak üzere ilişkili olduğu hısım akraba ve
dostlarının kaynağını izah edemeyecekleri mal varlıklarının meşruiyeti hem hukuken
hem de toplum vicdanında şaibe altında olacaktır.
Başta Bakanlık, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı ve diğer siyasi makamlar ve üst düzey
bürokratik görevler olmak üzere kamu hizmeti veren makamlar o konumu işgal eden kişilerin kendileri, aile fertleri, hısım ve akrabaları için menfaat temin etme aracı değildir.
Bu konumlar halka hizmet etmek için gelinen makamlardır. Bu makamları işgal eden
kişiler şahsi ve ailevi çıkarlarını değil milletin menfaatlerini korumakla yükümlüdür.
Örneğin, BMC firmasının devrinde olduğu gibi bir devlet adamının kamu malı olan bir
firmayı işgal ettiği makamın nüfuzunu kullanarak kendi yakını olan veya herhangi bir
menfaat sağladığı birisine yok pahasına devretmesi, kamu yararının değil şahsi çıkarın
gözetildiğini göstermektedir.
“Bir siyasetçi veya bürokrat
kendisine menfaat sağlayan bir
konuda alınan kararın içinde yer
almamalıdır. İşgal ettiği makam
gereği toplumun çıkarlarını
koruması gereken bir kişinin
alacağı karar, toplumun değil
de kendisinin çıkarlarına hizmet
eden bir karar ise bu hem
hukuken hem de ahlaken doğru
olmayacaktır.”
27
BMC firmasının yok pahasına devredilmesi ve hayırsever(!) işadamı Reza Zarrab’ın sözde vergi aflarıyla milletin hakkı olan vergileri ödememesi, dahası kendisine gösterilen
kolaylıklar karşılığında ilgili kişiler ile rüşvet ilişkilerine girdiği şeklinde ortaya çıkan
iddialar, milletin nasıl aldatıldığını da akıllara getirmektedir. Bu tür rüşvet ilişkileri
içerisinde olan siyasiler, toplumun kendilerine duyduğu güveni suistimal ederek halkı aldatmış olmaktadırlar. Siyasilerin toplumun güvenini kazandıktan sonra bu güveni
suistimal ederek rüşvet ve yolsuzluklarla maddi menfaat elde etmeleri ulusal düzeyde
‘tokatlama’ olarak da adlandırılabilir.
22 http://www.sabah.com.tr/fotohaber/ekonomi/en_zengin_turkler/29497
Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Reza Zarrab örneğinde de görüldüğü gibi Erdoğan’ın “Hayırsever bir işadamı!” olarak
tanımladığı bu kişi yaptığını iddia ettiği ticaretten dolayı ödemesi gereken bir vergiyi ödemeyerek toplumu zarara uğratmıştır. Bu durumda ülkeyi yöneten siyasiler Reza
Zarrab’ın vergi ödememesine göz yumarak kamunun hakkının gasp edilmesine seyirci
kalmışlardır. Zarrab’ı hayırsever bir işadamı olarak tanıdığını söyleyen devlet adamı, bu
söylemiyle Zarrab’ın vergi ödememesiyle ilgili olarak şaibe altında kalmaktadır.
Bir siyasetçi veya
bürokratın ihale veya
benzeri bir konuda alacağı
karar kendisine ve/ya
yakınlarına çıkar temin
ediyorsa burada bireysel
yarar ile kamu yararı
arasında bir ‘çıkar çatışması’
durumu söz konusudur.
Bir siyasetçi veya bürokrat
kendisine menfaat sağlayan
bir konuda alınan kararın
içinde yer almamalıdır.
Yukarıda örneklerle ele alınan yolsuzlukların bazı yasaların arkasına sığınılarak yapılmış olması, bu yolsuzlukları hukuki ve meşru kılmaz. Bu tür durumlarda siyasi iktidarın
yapmış olduğu yasama çalışmaları, yolsuzlukları siyasi güç kullanarak meşrulaştırma
çabasının en temel göstergesidir. Siyasilerin iktidar gücünü kullanarak çıkarmış oldukları bu tür yasalarla yapmış oldukları yolsuzluklar kanuni gibi görünse de gerçek anlamda adil, hukuki ve meşru olmaktan uzaktır. Bir siyasi iktidarın toplumu zarara uğratmak
suretiyle kendisine maddi menfaat sağlayacak yasalar çıkarması meşru değildir. Siyasilerin devleti ve milleti mağdur edecek şekilde kendilerine menfaat sağlayan kanunlar
çıkarması, yasama ahlakı açısından da son derece sakıncalıdır.
Bu tür durumlarda taraflar arasında bir ‘çıkar çatışması’ (conflict of interest) söz konusudur. Bir siyasetçi veya bürokratın ihale veya benzeri bir konuda alacağı karar kendisine
ve/ya yakınlarına çıkar temin ediyorsa burada bireysel yarar ile kamu yararı arasında bir
‘çıkar çatışması’ durumu söz konusudur. Bir siyasetçi veya bürokrat kendisine menfaat
sağlayan bir konuda alınan kararın içinde yer almamalıdır. İşgal ettiği makam gereği
toplumun çıkarlarını koruması gereken bir kişinin alacağı karar, toplumun değil de kendisinin çıkarlarına hizmet eden bir karar ise bu hem hukuken hem de ahlaken doğru
olmayacaktır.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
28
Kısacası, siyasilerin kendileri ve yakınları için elde ettikleri haksız kazançları sözde bazı
yasal düzenlemelere dayandırmaları yaptıklarını meşrulaştırmaz ve suç olmaktan çıkarmaz. Tam aksine bunu yapan devlet yetkilileri kendilerine duyulan güven ve emanet
edilen vazifeleri suistimal ederek halkı aldattıkları için daha büyük bir vebal altına
girmiş olurlar.
4.4. ‘Çökme’ ve ‘Finansal İtibarsızlaştırma’
AKP iktidarı döneminde bazı siyasilerin ve yakınlarının hukuka aykırı ve meşruiyetten
uzak yöntemlerle korunup kollandığı ve haksız mal ve servet edinmelerinin sağlandığı
görülmektedir. Bu raporda ele alındığı gibi siyasi iktidarın kendisine yakın gördüğü
kişilere çıkar sağlamak için yapmış olduğu kişiye özel yasal düzenlemeler, yasal gibi
görünse de ‘hukukilik’ ve ‘meşruiyetten’ yoksundur. Evini zor geçindiren küçük esnafın
vergisini ödediği bir ülkede Reza Zarrab ve Mehmet Cengiz gibi milyar dolarlık ticaret
yapan (!) işadamlarının neredeyse hiç vergi ödememeleri ve siyasi iktidar tarafından
çıkarılan vergi aflarından yararlanmaları hakkaniyete uymadığı gibi kamu vicdanını da
rahatsız etmektedir.23
AKP iktidarı tarafından devletin güç ve imkânları üzerinden bazı işadamları haksız yöntemlerle zenginleştirilirken bazı işadamları ise ekonomik açıdan mağdur edilmektedir.
Adaletle kalkındırma vaatleriyle yönetime gelen AKP iktidarının adalet ve hakkaniyetten ayrılarak kendisine biat edenleri ‘ihya’ ederken, itaat etmeyenleri de ‘imha’ etmeye
çalıştığı görülmektedir. Siyasi iktidar yasama gücünü kullanarak birilerine haksız kaBeyaz Yaka Suçları
zanç sağlarken bazı dürüst işadamları da hukuka aykırı şekilde baskılarla mağdur edilmektedir. Sadece belli kimselere çıkar sağlayacak şekilde hazırlanan yasalar hukukilik
ve meşruiyetten yoksundur. Bu tür yasalar ile ihya edilen işadamlarının mal varlıkları
kanuna uygun gibi görünse de hukuki meşruiyeti şaibelidir.
17-25 Aralık süreci ve sonrasında milletin hakkı olan vergiyi ödemeyerek kamunun
hakkını gasp eden bazı işadamları sözde vergi aflarıyla adeta ödüllendirilirken, vergilerini zamanında ve tam olarak ödeyen bazı işadamlarının ise ‘istihbari’ ve ‘mali’ baskı
ve denetimlerle mağdur edildiği ve ‘itibarsızlaştırıldığı’ görülmektedir. Tüm faaliyetleri
kanuni olan ve devlete vergilerini ödeyen bazı ticari kurum, firma ve işadamları sürekli
olarak mali denetim ve baskılarla bunaltılmaktadır. Siyasi iktidarın kendisine biat etmeyen dürüst kurum ve işadamları üzerinde kurduğu istihbari ve mali baskılar devlet
eliyle yapılan mafyavari bir ‘çökme ve çökertme’ faaliyetinin varlığını göstermektedir.
17-25 Aralık süreci ve
sonrasında milletin hakkı
olan vergiyi ödemeyerek
kamunun hakkını gasp
eden bazı işadamları
sözde vergi aflarıyla adeta
ödüllendirilirken, vergilerini
zamanında ve tam olarak
ödeyen bazı işadamlarının
ise ‘istihbari’ ve ‘mali’
baskı ve denetimlerle
mağdur edildiği ve
‘itibarsızlaştırıldığı’
görülmektedir.
Bu süreçte siyasi iktidarın kendisine yakın gördüğü bazı aileler ile belli işadamlarını,
kamuyu zarara uğratacak şekilde, koruyup kolladığı görülmektedir. Öte yandan meşru
yollarla ticaret yapan ve binlerce insana istihdam sağlayan dürüst işadamlarına siyasi
saiklerle ‘ayrımcılık’ yapılarak bu işadamları ‘istihbari’ ve ‘mali’ baskılarla bunaltılmaktadır. Örneğin işlettiği madenler ve diğer ticari faaliyetleriyle binlerce insana iş sağlayan ve vergisini düzenli ödeyen Akın İpek gibi işadamları hukuka aykırı şekilde taciz
edilmekte ve yasal haklarından mahrum bırakılmaktadır. Türkiye’nin finansal açıdan en
güçlü katılım bankalarından biri olan Bank Asya’nın da siyasi baskılarla ‘finansal itibarsızlaştırma’ amacıyla hedef haline getirilerek ‘çökertilmeye’ çalışıldığı görülmektedir.
Aşağıda ele alındığı gibi, AKP iktidarı döneminde sıklıkla görülen ‘ayrımcılık’ uygulamaları hem Anayasa ve yasalara hem de uluslararası sözleşmelere aykırıdır.
29
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
23 http://www.edessahaber.com/cengiz-ve-zerrab-vergi-listesinde-yok.html
24 Connoly Michael, (2006), Discrimination Law, 1st. Ed. London Sweet & Maxwell Ltd. p.1.
Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Ayrımcılık
Devletin “vatandaşlarına karşı önyargı veya düşmanlık duyguları nedeniyle farklı davranması ‘ayrımcılık’ olarak tanımlanır.24 ‘Ayrımcılık’ (discrimination) T.C. Anayasası ve
Türk Ceza Kanunu’na göre suç olduğu gibi, ‘Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar
Sözleşmesi’ ve ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ gibi uluslararası sözleşmelere de aykırıdır.
Anayasanın ‘kanun önünde eşitlik’ ilkesini düzenleyen, 10. maddesine göre;
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasî düşünce, felsefî inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz. Devlet organları ve
idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket
etmek zorundadırlar.”
Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesi ise kişi ve gruplara karşı ‘nefret’ ve ‘ayırımcılık’
yapılmasını yasaklamaktadır. Bu kanuna göre “Kişinin olağan bir ekonomik faaliyette
bulunmasını engellemek, ayrımcılık suçunu oluşturmaktadır.”
(1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya
mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;
a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını,
devrini veya kiraya verilmesini,
b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,
c) Bir kişinin işe alınmasını,
d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını, engelleyen kimse, bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bu yasaya göre Erdoğan, Sancak, Bayraktar ve Zarrab gibi iktidara yakın aileler ticari açıdan korunup kollanırken, Akın İpek ve Bank Asya gibi kişi ve kurumların ‘siyasi’,
‘istihbari’ ve ‘mali’ baskılarla ekonomik faaliyetlerinin engellenmesi ‘ayrımcılık’ suçunu
oluşturmaktadır.
30
Ayrımcılık suçu, “Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi”nin 26. maddesinde de ele alınmıştır. Türkiye’nin de imzaladığı bu Sözleşmenin 26. maddesinde hukuk
önünde eşitlik ilkesi düzenlenmiştir. İlgili düzenlemeye göre;
“Herkes, hukuk önünde eşittir ve hiç bir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın hukuk tarafından eşit olarak korunma hakkına sahiptir. Hukuk bu alanda her türlü ayrımcılığı
yasaklar ve herkese ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir fikir, ulusal
veya toplumsal köken, milliyet, doğum veya başka bir statü ile yapılan ayrımcılığa
karşı etkili ve eşit koruma sağlar.”
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Son olarak, ‘ayrımcılık’ Türkiye’nin de imzalamış olduğu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesine göre de suç olarak tanımlanmıştır.
“Bu sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma özellikle, cinsiyet, ırk,
renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir
ayrım yapılmadan sağlanır.”
Siyasi iktidarın hakkaniyetten ayrılarak insanlar arasında ‘ayrımcılık’ yapması anayasa
ve yasalara göre suç olduğu gibi İslam inancına göre de günahtır. İslam, siyasi tarafgirlik ve/ya husumetten dolayı bir kişi veya gruba karşı adaletten ayrılmamayı emreder.
Kur’an “Bir topluluğa karşı içinizde beslediğiniz kin ve öfke sizi adaletten ayırmasın”25
ayeti ile bir kişi veya gruba karşı duyulan husumetin ve tarafgirliğin kişiyi adaletten
ayırmaması gerektiğini emreder.
Beyaz Yaka Suçları
Devlet gücünü kullanarak bazı kişi ve ticari kurumlar üzerine baskı kurmak ve ‘çökme’
gibi uygulamalar az gelişmiş, antidemokratik ve baskıcı rejimlerde görülmektedir. Örneğin Suriye’nin bugün içine düştüğü iş savaşın nedenlerinden biri de Esed ailesinin
sınır tanımayan mal ve servet edinme hırsıdır. Esed ailesi, devlet gücünü kullanarak
Suriye’de çok kar getiren her türlü ticari sektörü ‘çökme’ yöntemiyle ele geçirmiştir. Türkiye’de iktidar gücünü elinde bulunduran bazı kimselerin daha önce benzerine hiç rastlanmamış bir şekilde ‘çok para ve servet elde teme hırsı’ içinde oldukları görülmektedir.
Bugün Türkiye’de siyasi iktidara yakın birkaç ailede görülen para ve servet hırsı, akla
Türkiye’nin de bu gidişle Suriyeleşebileceği endişesini getirmektedir.
Devlet gücünü kullanarak
bazı kişi ve ticari
kurumlar üzerine baskı
kurmak ve ‘çökme’ gibi
uygulamalar az gelişmiş,
antidemokratik ve baskıcı
rejimlerde görülmektedir.
4.5. Bank Asya’ya Yönelik ‘Finansal İtibarsızlaştırma’ ve ‘Çökme’
17-25 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları sonrası siyasi iktidarın Türkiye’nin önemli katılım bankalarından biri olan Bank Asya’ya yönelik bir karalama, yıpratma ve ‘finansal itibarsızlaştırma’ çabası içine girdiği görülmektedir.
İlk olarak, 17-25 Aralık sonrası göreve gelen İçişleri Bakanı Efkan Ala yaptığı bir açıklamada Bank Asya’yı kast ederek bir bankanın krizden haberdar olduğu ve çok yüklü
miktarda döviz satın aldığı şeklinde suçlayıcı ithamlarda bulunmuştur. Adı geçen bakan
elinde bu açıklamalarını teyit eden belgeler olduğunu söylemesine rağmen, bir yılı aşkın bir süredir iddiasını ispat edecek bir belge sunamamıştır.26
Ticari bir kurum olan Bank Asya’ya karşı siyasi iktidar tarafından yürütülen belgesiz ve
ispatsız karalama ve itibarsızlaştırma kampanyasına rağmen iktidar beklediği sonucu
elde edememiştir. Toplumun bir kesimi bankaya sahip çıkarak, paralarını çekmek yerine
daha fazla para yatırmayı tercih etmiştir. Bankaya karşı yürütülen karalama ve ‘finansal
itibarsızlaştırma’ (financial defemation) kampanyası yukarıda sıralanan Anayasa, yasa
ve bazı uluslararası sözleşmelere göre ‘ayrımcılık’ (discrimination) suçu oluşturmaktadır. Kaldı ki bankaya yönelik yapılan açıklama ve karalama kampanyası, finans sektörüyle ilgili yasalara göre de açıkça suç teşkil etmektedir. Siyasi iktidar ise ülke ekonomisini
riske atacak şekilde sorumsuzca açıklamalar yapmaya devam etmektedir.
Siyasi iktidarın Bank Asya hakkında devlet kurumları aracılığıyla yaptığı ve yürürlükteki
kanunlara göre suç teşkil eden karalama ve itibarsızlaştırma çabalarına rağmen banka batırılamamıştır. Buna rağmen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK)
25 Maide-8
26 http://dehabertr.blogspot.com.tr/2014/02/bu-kadar-yalan-kendisi-mi-buluyor-yoksa.html
27 http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/27227996.asp
Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması
31
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
İkinci olarak, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da Bank Asya’yı hedef alan
yıpratıcı ve itibarsızlaştırıcı açıklamaları olmuştur. Erdoğan bir konuşmasında Bank Asya’yı kast ederek “O banka zaten batmış!” ifadesini kullanmıştır.27
Bank Asya’ya karşı
yürütülen karalama ve
‘finansal itibarsızlaştırma’
(financial defemation)
kampanyası yukarıda
sıralanan Anayasa, yasa
ve bazı uluslararası
sözleşmelere göre
‘ayrımcılık’ (discrimination)
suçu oluşturmaktadır.
Kaldı ki bankaya yönelik
yapılan açıklama ve
karalama kampanyası,
finans sektörüyle ilgili
yasalara göre de açıkça
suç teşkil etmektedir
32
usulsüz ve hukuka aykırı bir şekilde Bank Asya yönetimine müdahale etmiştir. Oysa
BDDK’nın Bank Asya yönetimine müdahale edebilmesi için, aranan yasal şartlar oluşmamıştır. Siyasi iktidarın hiçbir hukuki ve meşru dayanağı olmaksızın sadece siyasi saiklerle Bank Asya’ya karşı yürüttüğü ‘karalama’, ‘yıpratma’ ve ‘finansal itibarsızlaştırma’
çabaları başta Anayasa, Ceza Kanunu ve bankacılık sektörüne ilişkin özel yasalara göre
suç teşkil ettiği gibi uluslararası sözleşmelere göre de suç teşkil etmektedir.
4.6. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 17-25 Aralık Sürecindeki Rolü
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 17-25 Aralık sürecinde daha önce benzeri hiç görülmemiş
bir rol üstlendiği görülmektedir. MİT’in, sürecin kilit isimlerinden biri olan Reza Zarrab
hakkında yolsuzluk şaibeleri konusunda ‘dikkatli olunması’ hususunda hükümeti uyardığı ortaya çıkmıştır. MİT’in hükümete yaptığı bu uyarı kamu yararını korumaktan daha
çok iktidar partisinin yıpranması endişesine yönelik bir uyarı olarak algılanmıştır.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında kullandığı ve abartılı bir güveni ifade eden ‘sır küpüm’ ve ‘kara kutum’ tanımlamaları da
MİT’in kamu yararını korumaktan çok Başbakan ve ailesinin şaibeli ticari ilişkilerini
korumaya odaklandığı izlenimini uyarmıştır. 17-25 Aralık sürecinde polisin organize
suçlarla mücadele eden ‘istihbarat’ ve ‘mali şube’ gibi birimleri tasfiye edilirken MİT’in
rolü ön plana çıkmıştır. Hakkında rüşvet ve yolsuzluk şaibesi olan Erdoğan ve AKP hükümetinin 17-25 Aralık sürecini atlatmasında MİT’in rolünün ne olduğu aydınlatılması
gereken bir konudur.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
AKP iktidarlarında bu raporda sadece birkaçının adı geçen bazı büyük işadamlarının
‘kara para aklama’, ‘vergi kaçırma’ ve ‘vergi affı’ şeklindeki doğrudan veya dolaylı yolsuzluklarına göz yumulduğu görülmektedir. MİT’in tüm bunlardan haberdar olmaması düşünülemez. Öte yandan siyasi iktidara biat etmeyen bazı işadamları hakkında da istihbari ve mali baskılar yapıldığına dair yaygın bir kanaat oluşmuştur. Toplumda ‘istihbarat’
ve ‘maliye’ birimlerinin koordineli çalışarak bazı işadamlarını fişlediği endişesi yaygınlaşmıştır. Oysa MİT bir parti kurumu değil devlet kurumudur ve siyasi saiklerle fişleme
yapması hukuka aykırı olup ‘ayrımcılık suçu’ oluşturmaktadır. Raporda ele alındığı üzere
işadamlarına yönelik fişlemeler ve buna dayalı olarak yapılan ayrımcılık hem Anayasa,
hem TCK hem de uluslararası sözleşmelere göre ‘ayrımcılık’ suçu oluşturmaktadır.
Kaldı ki kendi vatandaşlarını fişleme uygulamaları MİT’in geçmişinde görülse de Prof.
Dr. Yasin Aktay’a göre Hakan Fidan ile ‘ilk kez milli olan’(!) MİT artık ‘fişleme’ ve ‘ayrımcılık’ gibi suçları işlemeyecektir. Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) eski başkanı istihbarat
uzmanı Prof. Dr. Yasin Aktay, MİT’in kendi vatandaşlarını fişlemesi konusunda şunları
ifade etmektedir.28
Beyaz Yaka Suçları
“Artık kendi vatandaşlarını fişleyen, vatandaşlarının peşine takılıp onu düşman
olarak kodlayan bir muhaberat MİT’i yok, gerçekten de milli menfaatleri bir bütün
olarak milletin, toplumun menfaatleri olarak değerlendiren ve bu paralelde faaliyet gösteren bir kurum var karşımızda.” (Yasin Aktay, 2013)
Aktay’ın bu değerlendirmesine göre MİT’in asli görevi rüşvet ve yolsuzluk şaibesi altında olan siyasetçilerin ve işadamlarının siyasi ve ticari kaygılarını gidermek değildir.
MİT’in, asli görevi bir siyasi parti veya onun liderinin çıkarlarını savunmak ve şahsi
sırlarını korumak değil, tüm ülkenin ve kamunun çıkarlarını korumaktır.
Sonuç olarak, istihbarat uzmanı Prof. Dr. Yasin Aktay’ın MİT hakkındaki görüşleri önceleri MİT’in kendi vatandaşlarını muhaberat gibi fişlediği iddiasıyla sınırlı da değildir. Aktay MİT hakkında çok ciddi iddialar ileri sürmektedir. İstihbarat analizlerini, Tel
Aviv kafelerinde konuşulanlara dayandıran Prof. Dr. Yasin Aktay, MİT ile MOSSAD’ın bir
zamanlar çok sıkı ilişkiler içerisinde olduğunu ifade etmektedir. Oysaki CIA, MOSSAD
ve MİT gibi istihbarat kurumları arasında çok uzun bir geçmişe dayanan ilişkiler bir
müsteşar değişikliği ile büsbütün sıfırlanamaz. Üst düzey yönetici değişiklikleri bu tür
ilişkilerin sadece niteliğini ve boyutlarını değiştirebilir. Aktay’ın iddiaları bu gerçeklik
dikkate alınarak değerlendirildiğinde, akla MİT-MOSSAD ilişkisinin Hakan Fidan döneminde sıfırlanmasından daha çok hangi düzeyde yürütüldüğü sorusunu getirmektedir.
MİT bir parti kurumu
değil devlet kurumudur
ve siyasi saiklerle
fişleme yapması hukuka
aykırı olup ‘ayrımcılık
suçu’ oluşturmaktadır.
Raporda ele alındığı
üzere işadamlarına
yönelik fişlemeler ve
buna dayalı olarak
yapılan ayrımcılık hem
Anayasa, hem TCK hem de
uluslararası sözleşmelere
göre ‘ayrımcılık’ suçu
oluşturmaktadır.
28 Aktay, Y. (2013), Milli İstihbaratta Normalleşme veya Yeni Türkiye’nin MİT’i, Stratejik Düşünce, Kasım-2013.
Beyaz Yaka Suçlarının Örnekler Üzerinden Açıklanması
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
33
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
34
Beyaz Yaka Suçları
S
iyasal yozlaşmanın topluma yansıyan en belirgin boyutu rüşvet ve yolsuzluk
şeklindeki ekonomik yozlaşmadır. Toplum siyasal ve ekonomik yozlaşmanın
yansımalarını hemen fark etmez. Ancak siyasilerin yapmış oldukları yolsuzluklar
mutlaka bir gün topluma yansıyacak ve nihai faturayı toplum ödeyecektir. Gücü elinde
bulunduran yozlaşmış siyasi iktidarlar kendilerini denetleyecek kurum ve mekanizmaları kontrol altına almak suretiyle giderek daha fazla rüşvet ve yolsuzluğa bulaşırlar
ve bunu kurumsal ve sistematik olarak yürütürler. Rüşvet ve yolsuzluklar istisnai bir
sapma davranışı olmaktan çıkarak ‘mevcut düzen’ (status quo) şekline dönüşür. Siyasi
iktidarın kurmuş olduğu bu düzene karşı olan herkes artık onun için bir ‘düşman’ ve
‘güvenlik tehdidi’ olarak tanımlanır. Bu düşünceye göre siyasi iktidar devlet olduğuna
göre ‘devlete’(!) yönelik rüşvet ve yolsuzluk gibi soruşturmaları yürüten savcı ve polisler
de devlete sızmış hainlerdir.
Siyasi iktidarı elinde bulunduranlar ‘vergi affı’ ve ‘varlık barışı’ gibi uygulamalarla yasama yetkisini suistimal ederek gerçekleştirdikleri yolsuzlukların meşru hakları olduğuna
kendilerini öylesine inandırırlar ki rüşvet ve yolsuzlukları soruşturmakla görevli olan
hâkim, savcı ve polisleri ‘Anayasal düzene darbe!’ yapmak gibi ithamlarla suçlarlar. Yine
bu zihniyete göre haklarında rüşvet ve yolsuzluk iddiaları olan kişiler siyasi olduğuna
göre rüşvet ve yolsuzluk soruşturması yapanlar siyasete ve demokrasiye darbe yapmışlardır.
17-25 Aralık süreci ve sonrasında AKP iktidarı tarafından savunulan bu ve benzeri düşünceler, rüşvet ve yolsuzluğun siyasetin fıtratında var olduğu ve siyasetçinin meşru
hakkı olduğu düşüncesinin yerleştiğine dair zihinlerdeki şüpheleri daha da artırmaktadır.
Siyasal Yozlaşma ve Güvenlik Tehdit Algılaması İlişkisi
“AKP, “Halka hizmet Hakka
hizmettir!”, “Biz Allah
için siyaset yapacağız!”,
“Rüşvet alan da veren
de cehennemdedir!”
düşüncesine inanan
bir siyasi gelenekten
gelmekteydi. Ancak, 1725 Aralık süreci akıllara
bazı siyasiler iktidara
geldikten sonra daha önce
savundukları değerler
çizgisinde yaşayamadıkları
gerçeğini getirmiştir.”
35
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
BÖLÜM
5.
SİYASAL YOZLAŞMA VE
GÜVENLİK TEHDİT
ALGILAMASI İLİŞKİSİ
17-25 Aralık bir darbe
değil bazı siyasilerin ve/
ya yakınlarının adlarının
karıştığı rüşvet ve yolsuzluk
soruşturmalarının gün
yüzüne çıktığı tarihtir. Bu
soruşturmaları yapanlar
da kamu görevlileridir ve
soruşturmaları yürürlükteki
kanunlara uygun olarak
gerçekleştirmişlerdir.
36
AKP, “Halka hizmet Hakka hizmettir!”, “Biz Allah için siyaset yapacağız!”, “Rüşvet alan
da verende cehennemdedir!” düşüncesine inanan bir siyasi gelenekten gelmekteydi.
Ancak, 17-25 Aralık süreci akıllara bazı siyasiler iktidara geldikten sonra daha önce
inandıkları ve savundukları değerler çizgisinde yaşayamadıkları gerçeğini getirmiştir.
Dün inandıkları gibi bugün yaşayamayanların zamanla yaşadıkları gibi inanmaya başlamaları da beşeri bir gerçekliktir. Yasalara ve toplumsal ahlaka göre rüşvet ve yolsuzluk olarak görülen haksız kazançların kendi hakları olduğuna öylesine inanmışlardır ki
buna engel olan herkesi sadece siyasi iktidarın değil devletin ve milletin düşmanı olarak görür hale gelmişlerdir. Rüşvet ve yolsuzluk şaibesi altında olan AKP iktidarının yeni
güvenlik tehdit algılamasına göre iktidarın karıştığı rüşvet ve yolsuzlukları soruşturan
hâkim, savcı ve polis gibi kamu görevlileri başta olmak üzere siyasi iktidara kayıtsız
şartsız biat etmeyen herkes artık bir ‘düşman’ ve ‘güvenlik tehdidi’ teşkil etmektedir.
17-25 Aralık sonrası yaşananlar, toplumda rüşvet ve yolsuzluğun artık bireysel sapma
ve istisna bir durum olmayı aşarak ‘kurulu düzen’ (status quo) haline geldiği izlenimini
kuvvetlendirmiştir. Kurulan yozlaşmış düzene biat etmeyen veya buna karşı olan her
kişi ve grup siyasi iktidara göre devlet ve millet düşmanıdır. Bu gruplar ‘devlet’, ‘anayasal
düzen’, ‘rejim’, ‘demokrasi’ ve ‘milli irade’ gibi ne kadar yüce değer varsa hepsine karşı
düşman ilan edilir. Oysa 17-25 Aralık bir darbe değil bazı siyasilerin ve/ya yakınlarının
adlarının karıştığı rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının gün yüzüne çıktığı tarihtir. Bu
soruşturmaları yapanlar da kamu görevlileridir ve soruşturmaları yürürlükteki kanunlara uygun olarak gerçekleştirmişlerdir.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
5.1. Toplumsal Sınıflar ve Devlete Yönelik Tehdit Algılaması
Toplumsal değişim “toplumsal yapının ve onu oluşturan toplumsal ilişkiler ağının ve bu
ilişkileri belirleyen toplumsal kurumların değişmesi” olarak tanımlanabilir. Toplumsal
değişmeye paralel olarak kamu hizmet kurumları da değişir ve her zaman olmasa da,
çoğu zaman bu değişim gelişme şeklinde gerçekleşir. Bireyin güvenlik, eğitim ve sağlık
gibi ihtiyaçları insanın varlığı kadar eski olmakla beraber bu hizmetleri üretme ve sunma biçimleri içinde yaşanan çağa göre değişebilmektedir.
Güvenlik tehdit algılamaları ve bunlara yönelik önlemler de içinde yaşanan çağa göre
farklılık göstermektedir. Örneğin temel zenginlik kaynağının toprak hâkimiyetine dayandığı Orta Çağ Avrupa’sında kral ve kilisenin çıkarları üzerine kurulu bir toplumsal
düzende, sistemin sahibi olan insanların çıkarlarına yönelik tehditler öncelikli olmuştur. Bu tür bir toplumsal yapıda alt sınıfların uyumlu, çalışkan, itaatkâr bireyler olarak
üst sınıfların çıkarlarına hizmet etmeleri beklenmiştir. Bunun dışına çıkan davranışlar
‘sapma’ (deviance) olarak tanımlanarak ‘damgalanmış’ (labelling) ve bu tür davranışları
gösterenler ‘sapkın’ (deviant) isyankâr ve suçlular olarak adlandırılmıştır.
Tarih boyunca, yasalarda suç olarak tanımlanan eylemler ile bu yasaları yapan ve yürüten sosyal sınıfların çıkarları arasında bir ilişkinin varlığı görülmektedir. Yasalar her zaBeyaz Yaka Suçları
man iddia edildiği gibi toplumun tamamının yararını koruyan ve gözeten düzenlemeler
içermez. Yasalar üst sınıfların çıkarlarına hizmet ederken, toplumun büyük çoğunluğunu
mağdur eden ve zarara uğratan sözde ‘vergi affı’ ve ‘varlık barışı’ gibi yasalar aracılığı
ile yapılan büyük yolsuzluklar suç olarak bile tanımlanmaz. Yasalar çoğu zaman ‘hırsızlık’, ‘soygun’, ‘adam kaçırma’, ‘gasp’, ‘darp’ ve ‘cinayet’ gibi genelde alt sınıflara mensup
bireylerin işlemesi muhtemel eylemleri ve bunlar için uygun görülen cezaları açıkça
sıralar. Anatole France’ın da ifade ettiği gibi “Yasalar çok yüce bir adalet anlayışı ile
zengin ve fakir ayrımı yapmaksızın köprü altında uyumayı, sokaklarda dilenmeyi ve
ekmek çalmayı yasaklar.” 29
“Baklava-börek poğaça
çalmış, bir ev veya işyeri
soymuş on binlerce suçlu
yıllarını hapishanelerde
geçirirken, devlet ve milletin
hakkı olan milyarlarca lirayı
hukuk dışı yöntemlerle çalan
‘hortumculardan’ çok az bir kısmı
cezaevinde yatmaktadır. ”
Toplumun alt sınıflarına mensup ‘adi suçluların’ hırsızlıkları topluma zarar vermekte
ve dolayısıyla da suç olarak tanımlanmaktadır. Ne var ki üst sınıflara mensup siyasi,
bürokrat ve iş adamlarının birlikte yapmış oldukları büyük yolsuzlukların büyük suç sayılması ve cezasının ona göre daha fazla olması gerekirken gerçek hayatta durum hiç de
böyle değildir. Bir işyerinden veya evden çalınan bir eşya yasalarca hırsızlık olarak tanımlanıp karşılığında bir ceza belirlenmişken, toplumun üst sınıflarına mensup bireyler
tarafından işlenen ve miktarı milyarlarca lirayı bulabilen ‘rüşvet’, ‘komisyon’, ‘ihalelerden
pay alma’ veya görünüşte yasal olan ‘vergi affı’ ve ‘varlık barışı’ gibi yöntemlerle vergi
kaçırmak şeklinde sonuçlanan yolsuzluk ve haksız kazanç elde etmeler çoğu zaman
yasalarda suç olarak bile tanımlanmaz.
Beyaz yaka suçlularına nadiren verilen cezalar da genelde para cezasına çevrilir. Para
cezasına çevrilen yaptırımlar da üst sınıfların yüksek yargıdaki dostları aracılığı ile zaman aşımına uğratılır, af uygulamaları ile silinir veya hafifletilir. Baklava-börek poğaça
çalmış, bir ev veya işyeri soymuş on binlerce suçlu yıllarını hapishanelerde geçirirken,
devlet ve milletin hakkı olan milyarlarca lirayı hukuk dışı yöntemlerle çalan ‘hortumculardan’ çok küçük bir azınlığı cezaevinde yatarlar. Saygın(!) insanlar olan beyaz yaka
suçlularına nadiren verilen ve çoğu zaman da çok kısa süreli olan hapis cezalarının
büyük bir kısmı özel ve lüks hastanelerde çekilir. Cezaların ağırlığı beyaz yaka suçlularının, diğer bir ifade ile itibar sahibi, saygın ve ‘asil hırsızların’ topluma verdikleri maddi
zarara oranla çok hafif kalır. Cezalandırmalar, üst sınıflar tarafından kendi çıkarlarını
korumak için açıkça veya gizli pazarlık konusu yapılır.
29 “The law in its majestic equality, forbids the rich as well as the poor, to sleep under bridges, to beg in the streets,and to steal bread.”
Anatole France, (1894), Le Lys Rouge (The Red Lily), Chapter 7 / cited in Benyon and Bourn, 1989:15; Reiner, 1992:3)
Siyasal Yozlaşma ve Güvenlik Tehdit Algılaması İlişkisi
37
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Literatürde ‘beyaz yaka suçları’ olarak tanımlanan bu tür eylemlerin failleri çoğu zaman yakalanmaz, yakalansalar da yumurta-ekmek veya baklava-börek hırsızı kadar
ağır cezaya çarptırılmazlar. Beyaz yaka suçlarının zaman zaman cezalandırılması adalet
sisteminin toplumsal yarar adına yürüttüğü bir işlem olmaktan daha çok üst sınıfların
kendi arasındaki bir ‘sınıf içi’ (intra-class) çatışma ve uzlaşma ilişkisinin sonucudur. Bu
suçlulara, topluma verdikleri zarar ile doğru orantılı cezalar verilmediği gibi bu suçlular
nadiren hapis cezası ile cezalandırılırlar.
Lord Acton’un “Güç
yozlaştırır ve mutlak
güç mutlaka yozlaştırır.”
sözünün özellikle belirli
bir toplum, sosyal sınıf,
ideoloji veya din ile sınırlı
olmayıp insani bir zafiyeti
ifade ettiği görülmektedir.
Lord Acton’un “Güç yozlaştırır ve mutlak güç mutlaka yozlaştırır.” sözünün özellikle belirli bir toplum, sosyal sınıf, ideoloji veya din ile sınırlı olmayıp insani bir zafiyeti ifade
ettiği görülmektedir. Dün başka bir sosyal sınıf ve ideolojinin mağduru olan kişi, zümre
ve sınıflar bugün gücü ellerine geçirdiklerinde daha öncekiler gibi hatta belki de çok
daha fazla yozlaşabilmekte, hem ekonomik yolsuzluk hem de hukuksuzluklar yapabilmektedir. AKP iktidarının özellikle son iki döneminde görülen yozlaşma ve yolsuzluklar
ve 17-25 Aralık süreci sonrası yaşananlar bunun çok açık örnekleridir.
17-25 Aralık sonrası yaşananlar bir yönüyle 28 Şubat sürecinde gücü elinde bulunduran sınıfların yaşadıkları yozlaşmaya benzemektedir. Her iki süreçte de yaşanan yozlaşma ve güç zehirlenmesi aynı, sadece aktörler farklıdır.28 Şubat sürecinde mağdur
edilenlerden bazıları kendileri iktidara geldikten sonra benzer bir yozlaşma sürecine
girmiştir. 28 Şubat sürecinin mağdurlarından bazıları iktidara geldiğinde 28 Şubatçıların kendilerine yaptığından çok daha fazla baskı ve hukuksuzluğu kendileri ile aynı
sosyal sınıftan gelen ve yakın bir zamana kadar aynı paralelde görülen ama gerçekte
öyle olmadığı açıkça ortaya çıkan insanlara yapmışlardır.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
38
17-25 Aralık soruşturmalarından sonra bazı bakanları yolsuzlukla suçlanan siyasi iktidar tarafından alelacele yapılan yasa değişiklikleri ve idari tasarruflarla Anayasanın birçok hükmü açıkça ihlal edilerek yargı sistemi etkisiz hale getirilmiştir. Hakkında büyük
rüşvet ve yolsuzluk gibi çok ağır ithamlar olan siyasi iktidar rüşvet ve yolsuzluk sanki
siyasilerin Anayasal hakkıymış gibi savcı ve polisleri Anayasal düzene darbe yapmakla suçlamıştır. Oysa Anayasal düzen demek siyasilerin kendilerine hesap sorulmadan
istedikleri gibi yolsuzluk yapabilecekleri bir düzen demek değildir. Polisleri Anayasal
düzene darbe yapmakla suçlayan siyasi iktidar, Anayasanın ‘kuvvetler ayrılığı’, ‘yargı
bağımsızlığı, ‘hukuk devleti’ ve ‘hukukun üstünlüğü’ gibi en temel ilkelerini açıkça
ihlal etmiştir. Siyasi iktidarda ileri demokrasilerde benzeri görülmemiş bir yozlaşma
görülmektedir. Siyasi iktidarın içine düştüğü bu çelişkiler Türkiye’yi Orta Doğu ve İslam dünyasına rol model bir ülke haline getirmek şöyle dursun, onların kategorisine
indirmektedir.
5.2. Beyaz Yaka Suçları ile Mücadelenin Zorlukları
Bu çalışmada örnekler üzerinden gidilerek gözler önüne serilmeye çalışıldığı gibi hangi
eylemin suç sayılıp sayılmayacağı, suç olarak kabul edilen eylemlerin hangi müeyyidelerle cezalandırılacağı, çoğu zaman evrensel bir hukuk anlayışı ile ‘kamu yararı’ göz önünde
bulundurularak değil, tam aksine güçlü sınıfların ve bireylerin çıkarları doğrultusunda
belirlenir. Daha önce Orta Çağ toplumlarındaki kral, din adamları ve üst sınıfların çıkarlarını korumayı esas alan bir tehdit algılaması varken, kapitalist toplumlarda da durum
çok değişmemiştir. Kapitalist toplumlardaki tehdit algılaması üst sınıfların çıkarlarını
korumaya duyarlıdır. Kapitalist toplumlarda toplumsal düzen, çoğu zaman üst sınıfların
çıkarlarını korumayı mümkün kılan ortamın sağlanması anlamına gelmektedir. ToplumBeyaz Yaka Suçları
sal düzene yönelik tehdit algılamaları da yine bu sınıfların çıkarlarını korumaya yönelik
tanımlamaları içerir. Marksist literatürde ‘yönetici sınıflar’ (ruling classes) veya ‘yönetici
blok’ olarak tanımlanan toplumun ‘üst sınıfları’nın (upper classes) kendi çıkarlarını korumaya odaklandığı ve diğer toplumsal kesimleri dikkate almadığı yönünde ciddi eleştiriler vardır.
“İster ‘tabanca’ ile yapılsın
ister ‘dolma kalem’ ile yapılsın,
sonuçta hırsızlık hırsızlıktır,
hırsız da hırsızdır. Makam
ve konumlarını kullanarak
dolmakalemle yolsuzluk yapan
siyasiler ve işadamları gibi
üst sınıfa mensup bireylerin
yapmış olduğu yolsuzluklar
yasal anlamda hırsızlık olarak
tanımlanmasa da gerçekte
‘büyük hırsızlıktır’ve adi hırsızlık
suçlarından daha ağır bir suç
olarak kabul edilmelidir.”
Devletin hazinesini milyarlarca dolarlık zarara uğratanlar hiçbir ceza almazken dört kişinin yerine bilet
basarak devleti 4.9 TL zarara uğratanlar için 7 yıl hapis istenir.
Haksız kazanç elde etmeyi suç kılan unsur, her şeyden önce onun herhangi bir kişiyi
veya toplumu mağdur etmesi ve zarara uğratmasıdır. İster ‘tabanca’ ile yapılsın ister
‘dolma kalem’ ile yapılsın, sonuçta hırsızlık hırsızlıktır, hırsız da hırsızdır.30 Makam ve
konumlarını kullanarak dolmakalemle yolsuzluk yapan siyasiler ve işadamları gibi üst
sınıfa mensup bireylerin yapmış olduğu yolsuzluklar yasal anlamda hırsızlık olarak tanımlanmasa da gerçekte ‘büyük hırsızlıktır’ ve adi hırsızlık suçlarından daha ağır bir suç
olarak kabul edilmelidir.
30 “Some rob you with a six gun, some with a fountain pen.” Anonim bir söz.
Siyasal Yozlaşma ve Güvenlik Tehdit Algılaması İlişkisi
39
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Toplumun beyaz yaka suçluları ile sıradan suçlulara bakışı da Ceza Adalet Sistemindeki
çelişkili bakıştan farklı değildir. Toplum bir beyaz yaka suçlusunu bir ekmek hırsızı kadar
dışlayıp kınamamaktadır. Kınasa bile çoğu zaman bu kınama bir ekmek hırsızına yapılan
kınama kadar ağır ve sürekli değildir. Hapisten çıkan sıradan bir suçlu toplum tarafından dışlanarak dürüst bir insan olarak yaşama şansı bulamazken, bir beyaz yaka suçlusu
kısa sürede tekrar eski servet ve itibarına kavuşabilmektedir. Özellikle şiddet kullanarak
suç işleyen bireyler toplum düşmanı cani, hatta insanlık düşmanı olarak tanımlanırlar.
Böyle bir toplumsal yapıda toplumsal düzen olarak tanımlanan şey aslında o toplumun
üst sınıflarının çıkarlarıdır ve bu sınıfların çıkarlarının aleyhine olan eylemler de güvenlik tehdidi ve suç olarak belirlenir.
Aslında bugün gücü
elinde bulunduran yeni
elitlerin kendileri de
bu kadar keskin olmasa
bile 28 Şubat sürecinde
benzer hukuksuzluklar
yaşamışlardı. AKP’nin bugün
oluşturduğu yeni elitler
o süreçte ‘yeşil sermaye’
olarak ‘etiketlenmiş’ ve
suçlanmıştı. AKP dün
kendisine yapılan ayrımcılık
ve hukuksuzlukların çok
daha fazlasını, bugün
farklı toplumsal kesimlere
karşı uygulamaktadır.
Gücü elinde bulunduran elitlerin çoğu zaman üst sınıflar ile alt sınıflar arasında görünmeyen bir duvar örerek adeta bir tür kast sistemi oluşturmaya çalıştıkları görülmektedir. Yönetici blok, bu bloğun unsurlarından birisi olan medya aracılığıyla alt sınıflardan
çıkarak üst sınıfların hâkim olduğu alanlara girmeye çalışan bireyleri ‘etiketleme’ (labelling) ve ‘suçlama’ (criminalization) kampanyaları yürüterek dikey hareketliliğe engel
olmaya çalışabilmektedir. Örneğin üst sınıfları oluşturan iş dünyasının ticari hayatta alt
sınıflara bıraktığı alan bakkallık, manavlık ve büfecilik gibi perakendecilik sektörüdür.
Toplumsal yapıda üst sınıfı oluşturan iş dünyasına göre alt sınıflara ait bireylerin ticari girişimlerinde kendilerine tanınan sınırları zorlayarak büyük ticari işlere teşebbüs
etmesi bir tür ‘devleti ele geçirme!’ çabası olarak değerlendirilir. Aslında bugün gücü
elinde bulunduran yeni elitlerin kendileri de bu kadar keskin olmasa bile 28 Şubat
sürecinde benzer hukuksuzluklar yaşamışlardı. AKP’nin bugün oluşturduğu yeni elitler
o süreçte ‘yeşil sermaye’ olarak ‘etiketlenmiş’ ve suçlanmıştı. AKP dün kendisine yapılan ayrımcılık ve hukuksuzlukların çok daha fazlasını, bugün farklı toplumsal kesimlere
karşı uygulamaktadır. Nitekim 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasında görev alan hâkim, savcı ve polislerin anayasal düzeni yıkma ve darbe yapmakla suçlanmaları bu tür
hukuksuz uygulamaların en tipik örneklerinden birisidir.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
40
Günümüz Türkiye’sinde de ‘Anayasal düzen’ ve ‘devlet güvenliği’ olarak tanımlanan şeyin
çoğu zaman iktidarı ele geçirmiş olan yeni elitlerin iktidarlarını sürekli hale getirme
ve çıkarlarını güvence altına alma çabaları olduğu görülmektedir. İktidarda bulunan
yeni siyasi elitler, meşru yoldan da olsa ele geçirdikleri iktidar alanlarını genişletmek
ve çıkarlarını korumak için her şeyi yapmayı ve hatta gerekirse ‘cadı avı’ gibi ‘hukuk
dışı’ yöntemlere başvurmayı bile göze alabilmektedir. Bu yüzden siyasi iktidarın 17-25
Aralık sonrası Türkiye’de başlattığı cadı avı, iktidarı ele geçirmiş olan yeni elitlerin iktidarın nimetlerini ellerinden kaçırmak korkusuyla ortaya koydukları çırpınışlar olarak
görülebilir. Bu çırpınışların bir neticesi olarak yozlaşmış sistemin içinde ‘trafiğin akışına’
uymayanlar, kanunlardan aldıkları yetki ve güçle yolsuzluklarla mücadele edenler, yeni
elitler’ tarafından hiçbir somut bilgi ve belge olmaksızın devlete sızmış ‘paralel yapı’ ve
‘darbeci’ gibi ithamlarla etiketlenmekte ve suçlanmaktadır.
Beyaz Yaka Suçları
SONUÇ
B
ireysel bir sorun olarak başlayan ‘yozlaşma’ (corruption) zamanla yayılarak toplumsal bir soruna dönüşür. Bu raporda kapsamlı bir kavram olan yozlaşmanın
‘siyasal yozlaşma’ boyutu ve onun ‘rüşvet ve yolsuzluk’ şeklinde belirginleşen
ekonomik yansımalarına değinilmiştir. Üç dönem üst üste iktidara gelen AKP’nin, gücün
yozlaştırıcı etkisine yenik düştüğü görülmektedir.
Türk siyasetinde yozlaşma elbette AKP ile başlamamıştır. Ancak AKP’li siyasetçilerin
görünüşteki dindarlıkları ve İslamcı söylemleri siyasal yozlaşma, rüşvet ve yolsuzluktan
bunalan Türk toplumu için son bir ümit olmuştu. Bu açıdan bakıldığında 17-25 Aralık
sürecinde rüşvet ve yolsuzluk şeklinde ortaya çıkan yozlaşmanın toplumsal tahribatı
çok daha fazla olmuştur. En büyük tahribatın AKP’ye dürüst siyaset yapacağı konusunda
inanan, güvenen ve sadece oy değil aynı zamanda gönül veren dindar seçmenin bilinçaltında olduğu söylenebilir.
Yolsuzluk, rüşvetin ve beyaz yaka suçlarının yaygınlaşmasında ‘siyasal yozlaşma’ ile
‘toplumsal yozlaşma’ arasındaki karşılıklı etkileşim büyük önem taşımaktadır. İki sınıfın
toplumsal yozlaşmada oynadığı rol çok önemlidir. Bunlar ‘ilim adamları’ (ulema) ve ‘siyasiler’(umera) sınıfıdır. “İlim adamları ve siyasiler dürüst olurlarsa tüm toplum dürüst
olur, bunlar ‘yozlaşır’ ve kokuşursa tüm toplum yozlaşır ve kokuşur.” hadisi şerifi bu sosyolojik gerçeği veciz bir şekilde ifade etmektedir.
AKP iktidarı döneminde Türk siyasi tarihinde daha önce görülmemiş bir boyutta ‘siyasal
yozlaşma’ ve onun sonucu olarak rüşvet ve yolsuzluk olgusu ortaya çıkmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk iddialarına karşı bazı din adamlarının ‘yolsuzluk hırsızlık değildir’ şeklindeki yolsuzluğu ve yozlaşmayı meşrulaştırıcı açıklamaları ve
aydınların suskunluğu ibret vericidir.
Beyaz Yaka Suçları
41
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
17-25 Aralık süreci AKP iktidarının rüşvet ve yolsuzluk konusunda diğer iktidarlardan
çok farklı olmadığını göstermiştir. AKP de rüşvet ve yolsuzluk konusunda daha önce
var olan ‘trafiğin akışına’ ayak uydurmuştur. AKP seçmenine göre, AKP’nin önceki iktidarlardan farkı sadece “Çalıyor ama çalışıyor!” olmasıdır. Rüşvet ve yolsuzluğun varlığı
aşikâr olsa da AKP seçmeninin bir kısmı rüşvet ve yolsuzluğun olduğunu kabullenmek
istememektedir. AKP seçmeninin önemli bir kısmı ise rüşvet ve yolsuzluğun varlığını
görmesine veya kabul etmesine rağmen farklı nedenlerden dolayı destek vermeye devam etmektedir.
Bu rapor AKP’nin iktidara gelirken savunduğu ‘hukuki’ ve ‘demokratik’ değerleri ihlal
ettiğini somut örnekleriyle ortaya koymaktadır. Ayrıca yine iktidara gelme sürecinde
sloganlaştırdığı “Halka hizmet Hakka hizmettir!” ve “Biz siyaseti Allah için yapıyoruz!”
gibi söylemlerle İslami değerlerin de istismar edildiği görülmektedir. tAyrıca kendi
iktidar elitini oluşturma çabası içinde olduğu görülen AKP, 77 milyonun ortak hakkı ve
mülkiyeti olan kamu kaynaklarını yolsuzluk hortumlarıyla eş-dost ve yandaş havuzlarına akıtmaktadır.
AKP iktidarları döneminde rüşvetle ve yolsuzlukla ve devlet malına hukuka aykırı ve
meşru olmayan yöntemlerle ‘çöken’ her siyasi, bürokrat ve işadamı gerçekte milletin
malını gasp etmektedir. Bu bazen devlete ödenmesi gereken vergilerin sözde ‘vergi
barışı’ ve ‘vergi affı’ gibi yöntemlerle ödenmemesi veya BMC firmasının satışında olduğu
gibi millete ait bir devlet malının yok pahasına yandaş bir işadamına verilmesi şeklinde
olmaktadır. Hangi şekilde olursa olsun iktidar gücü kullanılarak yandaş işadamlarına
sağlanan bu tür haksız kazançlar sonuçta milletin cebinden çıkmaktadır.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
42
Bu raporda bazı örnekler üzerinden gösterildiği gibi ‘siyasetçi’, ‘bürokrat’ ve ‘işadamı’
üçgeninde işlenmiş olan ‘beyaz yaka suçu’ kategorisindeki ekonomik suçlar toplumun
tamamını mağdur etmektedir. Mağduriyeti, en fazla AKP’nin oy aldığı toplumsal taban
yaşamaktadır. Örneğin, BMC firmasının gerçek değerinin yaklaşık 2 milyar TL altında bir
fiyata Ethem Sancak’a devredilmesi olayında devlet hazinesine girmeyen bu para milletin hazinesinden çıkmıştır. Daha doğrusu devletin hazinesine girip millete harcanması
gereken bu para siyasi iktidarın gücüyle gasp edilmiştir. Devlet hazinesinden çalınan
para ne kadar yolsuzluksa, devlet hazinesine girmesi gereken paranın yandaş havuzlara
akıtılması da o kadar yolsuzluktur ve 77 milyonun hakkını gasp etmektir.
“Erdemliler Hareketi” olarak siyasete adım atan ve topluma 3 Y (Yolsuzluk, Yoksulluk,
Yasaklar) ile savaşma sözü veren AKP, 100 milyar dolarları bulduğu tahmin edilen Cumhuriyet tarihinin en büyük, en organize, en sistemik, en mafyatik yolsuzluk ve rüşvet
ağını gün yüzüne çıkaran 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmalarına sahip çıkıp
desteklememiştir. Yolsuzluk şebekesinin satın alamadığı cesur ve dürüst savcıları ve
polisleri korumamış ve ödüllendirmemiştir. Aksine, İtalya’yı Mafya’dan temizleyen De
Pietro kadar cesur savcıları ve polisleri görevden uzaklaştırmış, bununla da yetinmeyerek onları itibarsızlaştırmak için her yola başvurmuştur. Daha da ileri giderek yetkili
mahkeme kararı ile suçüstü yakalanan çete üyelerini serbest bırakmak ve onları yakalayan polisleri kelepçelemek suretiyle akıl dışı ve hukuk dışı bir yol izlemiştir.
İktidar, izlemiş olduğu yol ve yöntemle, mevcut muhalefet boşluğundan yararlanarak iş
başında kalabilmeyi başarsa da erdemlilik gücünü kaybetmiş, kendisine duyulan iç ve
dış güveni, itibarı, kredibiliteyi tüketmiştir. Diğer bir ifade ile AKP, 17-25 Aralık sonrası
girdiği her ‘muharebeyi’ kazanıyor gibi görünse de iktidar yolculuğuna çıkarken başlatBeyaz Yaka Suçları
mayı vaat ettiği ‘3 Y ile erdemli savaşı kaybetme’ yolunda hızla ilerlemektedir.
AKP İktidarı, 17-25 Aralık Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmasına sahip çıkmayarak,
hem kendi parti bünyesini hem de devletin, siyasetin, ekonominin ve toplumun bünyesini içten içe çürüten beyaz yaka suçlarından ve yolsuzluk-rüşvet virüsünden temizlenme fırsatını kaçırmıştır. İktidarın yolsuzluk ve rüşvetle mücadele etmek yerine savcı
ve polislerle mücadele etmeyi tercih etmesinin faturası nettir: Yolsuzluk, rüşvet ve suç
çeteleri bu süreçten güçlenerek çıkarken siyaset, devlet, toplum ve ekonomi büyük yara
almıştır.
43
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Korunan ve semiren suç çetelerinin, sistematik hale gelen beyaz yaka suçlarının, giderek
kabaran yolsuzluk ve rüşvet havuzlarının Türk Milletine ekonomik faturası şudur: Borçla
ve Milletin tasarrufuyla sağlanan kaynaklar verimli yatırım ve üretim yerine verimsiz
rant havuzlarına, gösteriş saraylarına, uçaklarına, makam araçlarına aktığı için Türkiye
ekonomisinin büyüme hızı yüzde 5’lerden yüzde 2,9’a düşmüştür. Türkiye ekonomisinin
turbo motorları olan ihracat ve sanayi üretimde de önemli düşüşler olmuştur. 2015
Şubat ayı itibarıyla ihracat %13 küçülürken, sanayi %2,2 küçülmüştür. Türk vatandaşlarının kişi başına milli geliri 10.000 doların altına inmiştir. Türk halkı orta gelir tuzağına
saplanmış ve düşük gelirli ülkeler kümesine düşmüştür. Enflasyon oranı % 5’lerden
%10’a çıkmıştır. Ekonomimizin 820 Milyar Dolar GSYH büyüklüğü 2015 Yılında 700
Milyar dolara düşecektir. Türkiye ekonomisi dünyanın 17. büyük ekonomisi iken 2 kademe düşerek 19. sıraya gerilemiştir. Tek haneli enflasyon ve işsizlik çift haneli enflasyon
ve işsizliğe dönüşmüştür.
Beyaz Yaka Suçları
KAYNAKLAR
Aktay, Y. (2013). “Milli İstihbaratta Normalleşme veya Yeni Türkiye’nin MİT’i”, Stratejik Düşünce, Kasım-2013.
Bahar, H. İ. (2008). Sosyoloji, Ankara: Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu.
Baker, J. S. Jr. (2004). “The Sociological Origins of ‘White-Collar Crime’”, Legal Memorandum, 14, pp.1-6.
Beşe, E. (2006). “Beyaz Yaka Suçları: Kavramsal ve Kriminolojik Yaklaşım”, içinde Süleyman Aydın (Ed.), Yolsuzluk: Nedenleri Etkileri Çözüm Yolları, Ankara: Turhan Kitabevi, ss.488-502.
Connoly M. (2006). Discrimination Law, 1st. Ed., London Sweet & Maxwell Ltd.
Durmuş, A. A. (2004). Memur Disiplin Hukuku, Ankara: Tek Ağaç Eylül.
Giddens, A. (1999). İleri Toplumların Sınıf Yapısı, İstanbul: Birey.
Güçer, M. S. (2005). Max Weber’de Sosyal Tabakalaşma Olgusu, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Platt, T. ve Takagi, P. (Eds) (1981). Crime and Social Justice, London: MacMillan.
44
Reiner, Robert. (1985). Politics of the Police, New York: Harvester Wheat Sheaf Books Ltd.
Strader, J. K. (2002). Understanding White Collar Crime, Matthew Bender & Company, Inc.
Sutherland, E. H. (1940). “White Collar Criminality”, American Sociological Review, 5(1), pp.2-10.
Sutherland, E. H. (1983). White Collar Criminality: The Uncut Version, New Haven, CT: Yale University Press.
Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları
Simon, D. R. and Hagan, F. H. (1999). White Collar Deviance, Boston: Allyn & Bacon.
Beyaz Yaka Suçları