NEDİR BU TÜRK İNSANININ POLİTİKA MERAKI Prof. Dr. Halil İbrahim Ülker Atılım Üniversitesi, İşletme Fakültesi Günümüzde toplumumuz aşırı politize olmuştur. Türkiye’de politikanın kalite ve yoğunluğu azalmış, yönü şaşmış, verimi düşmüş, topluma zarar verir hale gelmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hemen tüm alanlarda nitel ve nicel gelişmeler olduğu halde; politikanın düzeyi bir türlü gelişememektedir. Maalesef Türkiye’de bugün politika niteliksiz, verimsiz, pahalı, yararsız ve kuralsız hale gelmiştir; gittikçe de irtifa kaybetmektedir. Sosyologlar, toplum kültürüyle toplumsal kişilik arasında doğrudan ilişkiler olduğunu savunmaktalar. Demek ki çalışmadan kazanma, adam kayırma, arkadan dolanma, kuralsız oynama, yalan söyleme, sataşma, vb. bir yığın davranış; ‘kervana katılalım da bir gün bize de sıra gelir’ düşüncesi, politika süreci için de geçerli oluyor. Özetle Türkiye’de politika, kazanma ve kayırılmanın en kısa yolu haline gelmiş bulunmaktadır. Demokrasi gerçekte nedir ? Ülkemizde nasıl işlemektedir? Demokrasi; insan hakları, hukuk devleti, açık toplum, katılımcı yönetim, özgür kamuoyu, parlementer sistem gibi temel koşullarla karakterizedir. Uygulanabilmesi için asgari bir eğitim ve ekonomik düzey gerekir. Oysa bizde, iktidar daima oligarşik bir niteliğe bürünmektedir. Siyasi katılım, özürlü ve yokluk düzeyindedir. Seçim sistemi ve partiler yasası antidemokratiktir. Hukuk devleti yerine (duruma göre işleyen) kanun devleti, insan hakları ve adalet yerine de güçlünün hakları vardır. Kısaca basın, yargı, eğitim, kentleşme özetle hemen her konu politize olmuştur. Ancak bu yapı, kendini yeniden üretmekte, toplumun çoğunluğu da bundan şikayetçi olmamaktadır. Hedef, bu nafile aracı/politik düzeni ele geçirmek ve toplumu yönetmektir. Bu iş kazançlıdır, hesap soran yoktur, kalite arayışı söz konusu değildir, yapanın yanına kalmaktadır. Bu nedenle mesleksiz, mesleğinde yetersiz olan, çabuk kazanmak isteyen, kurallardan hoşlanmayan ve maceracılar başta olmak üzere; toplumun çoğunluğu politikayla iç içedir. Çünkü doktor, mühendis, hukukçu, akademisyen, sanatçı vb. olmak uzun uğraş gerektirir, ayrıca bu mesleklerde kazanç da düşüktür. Türkiye’de siyaset (yapmak, konuşmak vs.) kültür, derinlik, birikim, teorik bilgi, dünya pratiğinden haberdar olmayı gerektirmez. Yeter ki durumsal ve günlük şovu gerçekleştirebil, kalabalık oluştur. Neden politik tepki yok o halde? Toplumun aşırı politikleşmesine (oy verme, siyaseti izleme vb.) rağmen, politik davranış gösterilmesi gereken yerde tepkisiz bir toplum. Örneğin, çift rakamlı enflasyona rağmen, üç milyon kamu görevlisinden %3’lük zam oranına hiçbir tepki gösterilmemiştir. Bu tablo, hangi batı toplumunda gerçekleşebilir? Böyle bir sonuç; korku, umut yitimi, çaresizlik, bıkkınlık vb. ne ile açıklanırsa açıklansın, siyasal ve ekonomik demokrasiye yakışmayan bir tablodur. Yakın geçmişte yoksulların politika yapmalarının doğru olmayacağını söyleyen bir politikacı, gerçeği ifade etmiştir. Türkiye’de gençlere, akademisyenlere, sanatçılara, durumu veri olarak almayanlara kısaca geniş kitlelere politika, ya yasak ya da ulaşılması zor bir yerdedir. 1950’den beri politikamızın aktörleri, söylemleri, parti programları, seçim bildirgeleri, gerçekleşen icraatları irdelenecek olursa, durumun çaresizliği çok kolay anlaşılır. Doktorlar Sağlık Bakanlığı’ndan, öğretmenler Eğitim Bakanlığı’ndan, öğretim elemanları Y.Ö.K ten şikayetçi ama halk (algı yönetiminden olacak) hayatından memnun. Ankette halka soruyorlar: Kazancın yeterli mi? Hayır. Geleceğin güven altında mı? Hayıır. Oturduğun evden memnun musun? Hayır. Gönlünce bir tatil yapabiliyor musun? Hayır. Mutlu musun? Evet. ‘Allah bu halka akıl, izan, feraset ve cümle insani vasıfları ihsan etsin’. duasından başka ne yapılabilir ki!.. Eski medeni kanun kitaplarının başında’ bu kanun ortalama zeka, namus ve eğitimli insanlar içindir’ ifadesinin yazıldığı söylenir. Herhalde sandık demokrasisi için de, insani ve vatandaşlık koşullarını yeniden tanımlamak gerekecek. Oy kullanabilmenin ve seçilebilmenin nemasını azaltan, koşullarını yükselten kurallar. Dedelerimizin miras bıraktığı topraklarda yaşamanın bile bir bedeli olduğunu unutmasak iyi olacak. Ulusal sınırlar içinde birbirimizi dolandırarak ve didişerek ne demokrasi ne refah ne de gelecek gerçekleşecektir. Cambaza bak biçiminde işleyen şey ise politikadan çok, orta oyununu andırmaktadır. Bu çadır tiyatrosu, değil problem çözmek, bizzat kendisi problem oluşturmaktadır.
© Copyright 2024 Paperzz