SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU YENİ İLETİŞİM

SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU
YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ DERS NOTU Mart 2014
Değerli öğrenciler sizler için hazırlanan bu notta aşağıdaki konulara ilişkin bölümler bulunmaktadır.
1.
2.
3.
4.
İletişim nedir? İletişim süreci ve öğeleri nelerdir?
İletişim türleri nelerdir?
Yeni iletişim teknolojileri / araçları nelerdir?
E yayıncılık / dijital yayıncılık nedir? E yayıncılıkta iş modelleri nelerdir? Geleneksel ve yeni e yayıncılık
araçları nelerdir? E yayıncılığın avantaj ve dezavantajları nelerdir?
UYARI : BU DERS NOTLARI ÇAĞRI HİZMETLERİ PROGRAMI ve İŞLETME YÖNETİMİ PROGRAMI
ÖĞRENCİLERİ İÇİN HAZIRLANMIŞTIR.
Ders notunuzdaki konuları örnekleri ile beraber düşünmeye gayret gösteriniz. Bir şeyleri ezberlemekten ziyade
öğrenmeye anlamaya gayret edin. Sınavlarında başarılar dilerim.
Öğr. Gör. Ömer Faruk ÖZGÜR
BÖLÜM 1 İLETİŞİM NEDİR?
İLETİŞİM TANIMLARI

İletişimle ilgili literatürde yaklaşık 200 e yakın tanım bulunmaktadır.

Communication kavramı köken olarak “com” “ile” “ ile beraber” anlamına gelen kelime ve “union”
“birlik” anlamına gelen iki kökün birleşmesi ile “communication” “ile birleşme” veya “ile beraberlik”
anlamını taşır. Aynı kökten “community ( cemaat)” ve “communion ( Cemaatle birleşme) ” kavramları
da gelir.

Bazı iletişim tanımları şöyledir:

Düşüncenin sözel olarak karşıdakilerle değiş tokuşu.

İki kişinin birbirini anlaması, insanın karşıdakine kendisini anlatabilmesi.

Duyguların, bilgi ve becerilerin aktarılma süreci.

Kaynaktan çıktıktan sonra iletiyi alan için bir uyaran olan davranış.

Kaynağın karşı tarafı etkilemeyi amaçlayan davranışı.

Duygu, düşünce, ya da bilgilerin usa gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması( TDK )

Mesaj alıp gönderme, karşılıklı anlam alışverişi, paylaşımıdır.

Kaynak ve alıcı arasında, bir kanal aracılığıyla anlaşılabilir mesajların alınıp yollanması sanatıdır.

İletişim, bilginin, fikirlerin, duygunun, becerinin vb’nin simgeler kullanılarak iletimidir. ( Berelson ve
Steiner )

İletişim anlam arama çabasıdır; insanın başlattığı, kendisini ve çevresini yönlendirecek ve değişim
ihtiyacını karşılayacak şekilde uyarıları ayırt etmeye ve örgütlemeye çalıştığı üretken bir edimdir(
Barnlund,).

İletişim esas olarak simgeler aracılığıyla bir kişiden ya da gruptan diğerine ( veya diğerlerine ) bilginin,
fikirlerin, tutumların veya duyguların iletimidir.

İletişim sayesinde dünyayı anlamlı kıldığımız ve bu anlamı başkalarıyla paylaştığımız insani bir süreçtir(
Masterson. Beebe ve Watson, 1983).

İletişim beraberlik, anlaşma, paylaşmadır.

İletişim bir süreçtir.
1

Süreç zaman ve yer içinde mesaj göndericilerini ve alıcılarını bağlama hizmetini gören faaliyettir
( Dillman ).

Sosyal psikolojide iletişim: sosyal içinde yaşayan psikolojik bireyin kendini ve dışını algılaması ve
karşılıklı etkileşimde kendini ifade etmesi ile anlamlandırılır.
İLETİŞİM SÜRECİ veya İLETİŞİM MODELİ
İLETİŞİM SÜRECİNDEKİ ÖĞELER :
İletişim sürecindeki öğeleri kısaca açıklamak gerekirse ;
Kaynak veya ( Gönderici) : Karşı tarafa mesaj göndermek isteyen, iletişimi başlatan kişi, kişileri kurumlardır.
Alıcı veya ( Hedef ) : Mesajın ulaşması amaçlanan kişi, kurum ya da topluluktur.
Mesaj veya ( İleti ) : Kaynak, alıcıya göndermek istediği bilgiyi, fikri, düşünceyi ya da duyguyu bir mesaj haline
getirir. Mesaj, kaynak kodlayıcının fiziksel bir ürünüdür; kaynağın iletmek istediği anlamı temsil eder ve büyük
ölçüde alıcıya ulaşacak anlamı belirler.
Kodlama : İletişimde bulunmak isteyen kişi (kurum ya da topluluk), mesajını yazarak, konuşarak, belirli
semboller, işaretler kullanarak, belirli bir davranış veya tutum içine girerek ya da jestlerini ve mimiklerini
kullanarak ifade edebilir. Buna mesajı kodlama denir. Mesaj kodlama, bir anlam sistemidir ve mesajın nasıl
düzenleneceğini saptar.
Kod Açma: İletişim sürecinin tamamlanabilmesi için, kodlanıp gönderilen mesajın karşı tarafa ulaşması ve karşı
tarafça aynı biçimde anlaşılması gerekir. Bu da mesajın açıklanmasıdır. Bu sürece kod açma veya kod çözme
denilir.
Kanal veya ( Araç ) : Kaynak, kodladığı mesajı alıcısına belirli bir araçla, iletişim kanalını kullanarak iletir. Kanal,
mesajın iletilmesini sağlayan ortamdır. Bu ortam ışık dalgaları, ses dalgaları, radyo dalgaları, telefon kabloları ya
da sinir sistemi olabilir. Araç ise, kanal aracılığıyla iletilecek mesajı sinyale dönüştüren teknik ya da fiziksel
nesnedir.
2
Ses, gazete, dergi, kitap, broşür, mektup, film, radyo, televizyon, telefon, bilgisayar ve modem, faks vb. birer
iletişim aracıdır. İletişim sürecinde kullanılan kanal ve iletişim aracı, yazılı, sözlü, sözsüz, görsel, simgesel ya da
elektronik gibi farklı iletişim yöntemlerini oluşturur.
Geri Bildirim veya ( Geri Besleme ) veya ( Dönüt ) : Alıcı, mesajın kodlarını çözdükten ve ona bir anlam
verdikten sonra bir kaynak durumuna dönüşür. Başka bir deyişle, alıcı, almış olduğu mesajı yanıtlamak üzere
seçtiği bir kanaldan, bir iletişim aracı kullanarak bu kez kendisi bir gönderici olarak yeni bir mesaj hazırlar ve bu
mesajı kaynağa iletir. Buna geribildirim adı verilir.
İletişim sürecinin tamamlanmasını sağlayan unsur, kaynağın gönderdiği mesajın alıcıya tam ve doğru biçimde
ulaşıp ulaşmadığını açıklayan geribildirimdir. Çünkü iletişimde amaç karşılıklı anlama, kabul etme ve işbirliğini
sağlamadır.
Gürültü : Bazen mesajın tam olarak anlaşılmasına engel olan kişisel iletişim kanalını etkileyen fiziksel mesajın
kodlanmasından kaynaklanan anlam bilimsel (semantik), zamansal faktörler gibi etkenlerle iletişim başarıyla
sonuçlanamaz. Bu gibi unsurlara gürültü denir.
İletişim sonucunun başarılı olup olmadığı ise, geribildirim sayesinde ortaya çıkar. Örneğin, yolda karşılaştığınız
bir kişiye bir adres soruyorsunuz. Ama o kişiden yanıt alamıyorsunuz. Bunun nedeni, kişinin sizin söylediklerinizi
duymaması olabilir (kişisel faktör) ya da kişi sizin konuştuğunuz dili bilmiyordur (kabul alanı dışında). Peki, bu
kişilerin mesajınızı alamadığını nasıl anlayacaksınız? Tabii ki geribildirim sayesinde. O kişilerin mimikleri, el kol
hareketleri ya da hiç bir tepki vermemeleri size geribildirim sağlayacaktır.
BÖLÜM 2
İLETİŞİM TÜRLERİ
İLETİŞİM TÜRLERİ
Yönüne Göre İletişim Türleri
1) Tek Yönlü İletişim
2 ) Çift Yönlü İletişim
Düzeylerine Göre İletişim Türleri
1 ) Toplumun tümünü içeren düzey
2 ) Örgütsel düzey
3 ) Gruplar arası düzey
4 ) Kişilerarası düzey
5 ) Kişisel düzey
GRUP İÇİ İLİŞKİLERİNİN YAPISINA GÖRE İLETİŞİM TÜRLERİ
1 ) İnformel İletişim ( Resmi Olmayan İletişim – Biçimsel Olmayan İletişim)
2 ) Formel İletişim ( Resmi İletişim – Biçimsel İletişim )
Formel İletişim ( Dikey / Yatay / Çapraz İletişim ) şeklinde üçe ayrılabilir,
veya
Formel İletişim ( Yukarıdan Aşağıya – Aşağıdan yukarıya / Yatay / Çapraz ) şeklinde dörde ayrılabilir.
KULLANILAN İLETİŞİM KANALINA / ARACINA GÖRE İLETİŞİM
1 ) Görsel İletişim
2 ) Yazılı İletişim
3
ZAMAN VE MEKÂN İTİBARİYLE İLETİŞİM
1 ) Yüz yüze iletişim
2 ) Uzaktan İletişim
KULLANILAN KODLARA GÖRE İLETİŞİM
1 ) Sözlü İletişim
2 ) Sözsüz ( Beden Diliyle İletişim )
3 ) Yazılı İletişim
KULLANILAN TEKNOLOJİYE GÖRE İLETİŞİM
1) Kablolu İletişim
2) Kablosuz iletişim
3) Uydu İle İletişim
TEK YÖNLÜ İLETİŞİM
Alıcıdan kaynağa geri dönüş zayıftır.
Genellikle yukarıdan aşağıya iletişim görülür.
ÇİFT YÖNLÜ İLETİŞİM
Alıcıdan kaynağa geri dönüş kuvvetlidir.
Çift yönlü iletişimde kaynak ve alıcı / hedef rollerini değiştirirler.
Tek ve Çift Yönlü İletişimin Karşılaştırılması
Tek yönlü iletişim, daha hızlıdır.
Çift yönlü iletişimde, daha sağlıklı iletişim kurulur.
Çift yönlü iletişimde, hedef güven duygusu içindedir.
Çift yönlü iletişim, gürültü ve dış etkilere daha fazla maruz kalır.
Çift yönlü iletişim, daha demokratiktir.
TOPLUMSAL İLETİŞİM
Amaçları ; toplumu bilgilendirme, bir konuyu anlatma, birilerini suçlama veya koruma gibi durumlarda da
görülür.
Kitle iletişim araçları öncesi, ağızdan ağıza, kulaktan kulağa vb
Sonra gazete, radyo, televizyon, internet vb kullanılır oldu.
ÖRGÜTSEL İLETİŞİM
Hem örgüt içinde, hem de örgüt dışında ve diğer örgütlerle iletişim
GRUPLAR ARASI İLETİŞİM
İki veya daha fazla kişiden oluşan grupların arasındaki iletişim
KİŞİLER ARASI İLETİŞİM
İki veya daha fazla kişinin birbiri ile iletişimi
4
KİŞİSEL İLETİŞİM / KENDİSİYLE İLETİŞİM
Kendi iç dünyasına yönelme,
Kendini tanıma ve anlama
INFORMEL ( RESMİ OLMAYAN ) İLETİŞİM
Formel iletişimin yanında , alternatif bir iletişim alanıdır.
Dedikodu ve söylenti şeklinde
FORMEL ( RESMİ ) İLETİŞİM TÜRLERİ
A ) Yukarıdan Aşağıya İletişim
Hiyerarşik yapı içinde, emir komuta zinciri, üstlerden astlara
Genellikle yazılı iletişim kullanılır
B ) Aşağıdan Yukarıya İletişim :
Çalışanların üstleriyle, yazılı veya sözlü iletişime geçmesi
Aşağıdan yukarıya doğru iletişimde bazı engeller:
a) Üst yönetime kolayca ulaşamama
b ) Bilgilerin farklılaşması
c ) Yöneticinin bu iletişim tipine karşı olması
d ) Çalışanların statüleri
e ) İşletmenin gelenekleri
C ) YATAY İLETİŞİM
Aynı statüdeki kişilerle iletişim.
D ) ÇAPRAZ İLETİŞİM
Mesaj doğrusal yönde değil, çapraz olarak akmaktadır.
GÖRSEL İLETİŞİM
Televizyon, internet gibi araçlarla yapılan iletişim
YAZILI İLETİŞİM
Yazı yoluyla kurulan iletişim
YÜZ YÜZE İLETİŞİM
Kişilerin aracısız olarak yüz yüze iletişim kurmaları
Geri besleme daha yüksek ve hızlı olur
UZAKTAN İLETİŞİM
Teknolojik aracılarla kurulan iletişim
Telefon, e posta , internet gibi araçlar kullanılmaktadır.
SÖZLÜ İLETİŞİM
Sözel unsurların kullanıldığı iletişim. Yüz yüze konuşma veya telefonla konuşma sözel iletişim örnekleridir.
5
SÖZSÜZ BEDEN DİLİYLE İLETİŞİM
Jest, mimikler yardımıyla iletişim
YAZILI İLETİŞİM
Yazı aracılığıyla kurulan iletişim. Mektup, e posta, dilekçe vb. yazılı araçlarla kurulan iletişim.
KULLANILAN TEKNOLOJİYE GÖRE
1) Kablolu / Telli İletişim : Birden fazla iletişim aracının kabloyla birbirine bağlanması ile iletişim
2) Kablosuz / Telsiz iletişim : İletişim araçlarının kablo vasıtası olmadan, kablosuz şekilde kurduğumuz iletişim.
Cep telefonu ile kurulan iletişim, veya kablosuz internet bağlantıları ( wireless) gibi.
3) Uydu İle iletişim : Uydu araçları kullanılarak gerçekleştiren iletişim. Uydu telefonları, uydu internet gibi.
DERS NOTLARININ BUNDAN SONRAKİ BÖLÜMLERİ AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİNİN
YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ ADLI E KİTABINDAN ALINMIŞTIR.
T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2925 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1882
KİTABIN TAMAMINA AŞAĞIDAKİ LİNKTEN ULAŞILABİLİR.
http://eogrenme.anadolu.edu.tr/Sayfalar/default.aspx
BÖLÜM 2
İLETİŞİM ve YENİ İLETİŞİM
İLETİŞİM ARAÇLARI TARİHİ
İletişim olgusunun temelinde paylaşma ihtiyacının giderilmesi isteği bulunur. İlk çağ insanlarının mağara
duvarlarına yaptığı çizimler, kazımalar, boyamalar, resimler günümüze kadar ulaşmıştır. Çevrelerindeki yaşam,
hayvanlar, doğadan ve gündelik yaşamdan bazı ipuçları günümüze kadar bu resimler sayesinde ulaşmıştır. Ateş
ve dumanın da o dönemlerde iletişim aracı olarak kullanıldığı, uzak yerleşimlerdeki insanların, duman
kullanarak, haberleşmeyi sağladıkları bilinmektedir. Yazının henüz bilinmediği çağlarda insanlar, bir çakıl taşını,
kırık bir dalı ya da şimdi hayalini kuramayacağımız türde bir malzemeyi, iletişim aracı olarak kullanmışlardır.
Belki bir düşmanın varlığını haber vermek için, belki bir vahşi hayvanın bölgede olduğunu anlamak, ya da
anlatmak için kullanmış olabilirler. Afrika tamtamlarının işitsel iletişim araçlardan biri olduğu da bilinir. Çağımıza
daha yakın ancak yine yazının olmadığı tarihlerde Bizans İmparatoru, İmparatorluk sınırlarında düşmanın
sınırdan geçtiğini haber alabilmek için bir ateş ve fener hattı kurdurmuştur. Benzeri basit yöntem Papalık
seçimlerinde kullanılmaya devam etmektedir. Papalık seçimleri sırasında, yeni Papa’nın kim olacağı
belirlenemediği sürece oy pusulaları siyah duman çıkaracak şekilde yakılmaktadır. Vatikan'ın bacalarından çıkan
siyah duman, halef belirlenemediği anlamına gelir. Seçim sonuçlandığına Vatikan'ın bacalarından beyaz duman
çıkartılarak "yeni Papa seçildi" mesajı verilir. Bu örnekte görüldüğü gibi, duman ve dumanın rengi, üzerinde
uzlaşılan iki görüşten birini anlatmak, bir mesaj vermek için kullanılmıştır.
İnsan bu basit anlatımı geliştirmenin yollarını bulmuştur. Daha detaylı mesajlar ve bilgi eklemek istemiştir.
Yazının bulunmasından önce bilginin aktarılabileceği bir yöntem olan söz, insan hafızasından destek almaktaydı.
Bununla ilgili bir hikâye vardır. İ.Ö. 490 yılında bir maraton koşucusu, Yunanlılar’ın Perslere karşı kazandığı zaferi
anlatmak için 42,195 kilometre boyunca koşar. Ülkesinin zaferini bir nefeste anlatır, ama bitkinlikten orada ölür.
Taşıdığı haberle bütünleşen maratoncunun, haberini ulaştırdıktan sonra ölümü simgesel olarak, sözün
uçuculuğunu da anlatmaktadır. İnsanın hafızasına kayıtlı bir mesaj, insan hayatta kaldığı sürece var olabilir. Yazı
bu mesajın kaydedilmesine aracılık eder. Yazının bulunuşu ile haberi uzaklara ulaştırmayı sağlayan hayvanların
ehlileştirilmesi aynı dönemlere denk gelmektedir. At, bir koşucuya göre iki kat daha hızla, haberi bir noktadan
diğerine taşıyabilir. Ya da bir Hecin devesi, çölde günde 80 kilometre yol gidebilir. Örneğin; Persler, mesajlarını
göndermek için at ve devenin yanı sıra posta güvercini de kullanıyorlardı. Güvercinlerin kullanımı İslam Fetihleri
sırasında artmışsa da Haçlı orduları, İslam Orduları’nın posta güvercini kullanımından fayda gördüklerini
öğrenmişlerdir. Ancak güvercinler sınırlı miktarda mesaj taşıyabilmeleri ve düşman ordularının şahinleri
tarafından yakalanınca mesajın açığa çıkması, şifrenin icat edilmesine de neden olmuştur. Bu durum
günümüzün şifre ve şifre çözümünün de başlangıcı olarak kabul edilebilir.
Tarihte bilinen en eski “resmi posta merkezi”nin Pers Ahameniş İmparatorluğu zamanında olduğu
sanılmaktadır. Bu uygulama daha sonra Helen, Roma ve Bizans İmparatorlukları’na daha sonra da Müslüman
dünyasına yayılmıştır. Gün geçtikçe sözün egemenliğinden yazının egemenliğine geçilmiş, sözle yapılan
anlaşmalar, yerini yazıya bırakmaya başlamıştır.
İlkçağ medeniyetlerinden beri haberin dolaşabileceği, insanların daha yoğun şekilde bulunduğu, panayır, agora,
forum, tapınak gibi yerler bulunurdu. Eski Yunan ve Roma’da günün haberleri pazar yerinde ya da agorada ilan
edilirdi. Bir tür resmi gazete duvara asılır ve Romalılar’ın okuması için sunulurdu. Bugünkü gazetelerin atası
6
sayılabilecek, bu duvarlara asılan el yazması ilanlarda, senato kararları, mal fiyatları gibi çoğunluğu ilgilendiren
haberler bulunurdu.
XV. ve XVI. yüzyıl boyunca günümüzde okuduğumuza yakın gazetelerin elyazması olan öncülleri gelişmeye
devam etmiştir. Zamanla bilgi dolaşım ağı kurulmuştur. Almanya ve İtalya’nın büyük iş merkezlerinden
ekonomik ve politik durum hakkında çıkan haberler, arka arkaya eklenerek çoğaltılmaya başlanmıştır. Bu sırada
bu gün Fransa’nın Almanya sınırında bulunan Strasbourg’da 1438’de Johannes Gutenberg metal harflerle basım
tekniği bulmuş ve matbaaya uygulamıştır. Ancak bu noktada hatırlanması gereken, matbaanın ilk kez
kullanımının Uzakdoğu’da olduğudur. İlk matbaa, ağaç oyma tekniği ile M.S. 593 yılında Çin’de kurulmuştur. İlk
basılı gazete ise M.S. 700 yılında Pekin’de çıkmıştır.
Gutenberg’in daha sonra tipo baskı olarak adlandırılan matbaa tekniği, sanayi devrimiyle birlikte yerini modern
baskı makinalarına bırakmış ancak matbaacılık endüstrisinin de temeli olmuştur.
İkinci Beyazıt, Engizisyon’dan kaçan Yahudiler’i topraklarına kabul ettiği zaman, beraberlerinde matbaacılık
tekniğini de getirmişlerdir. Böylece Osmanlı İmpratorluğu’nda ilk matbaa İspanyol göçmen David Samuel İbn
Nahmias kardeşler tarafından 1493 yılında, kurulmuştur, Tevrat ve dini kitaplar basmalarına izin verilmiştir. Bu
matbaadan 234 yıl sonra İbrahim Müteferrika, Lale Devri olarak bilinen dönemde 1727 yılında matbaa
kurmuştur. Müteferrika’nın matbaasında basılan ilk kitap, Kitab-ı Lügat-ı Vankulu’dur (Vankulu Sözlüğü).
Batı’da basılı ilk kitap 1473’te Lyon’da yayınlanmıştır. Kitap basımını takiben basılı haberler ortaya çıkmıştır.
Başlangıçta belli bir düzeni olmayan bu yayınlar XV. yüzyıl sonlarından XVI. yüzyıl başına kadar basılı haberin ilk
evresi olarak kabul edilebilir. Fransa’da düzensiz olarak yayınlanan gazetelere occasionnel adı verilir. İtalya’da
gazetelere bozuk para anlamına gelen “gazetta” kelimesinden türeyen gazette adı verilir.
Dünya tarihi açısında bakıldığında ise ilk haber toplama ve dağıtma gazetesi sayılabilecek araç, M.Ö. 59 yılında
Roma Senatosu’nca çıkarılıp, dağıtılan, okuma bilen Romalılar’ın okuma bilmeyenlere yüksek sesle okudukları,
Acta Diurna’dır.
Basılı haberin ikinci evresi olarak kabul edilebilecek olan gelişme, yayınların belli bir düzenliliğe ulaşmasıdır. Bu,
haberi üreten, haber, ve okuyucu arasında belli bir bağın oluştuğunun göstergesi olarak da kabul edilebilir. İlk
süreli yayın olarak “gelecek yıl” anlamına gelen “Almanak” gösterilebilir. İlk takvim ise, Mainz’da çıkmıştır ve
tarihi; 1448’dir. Gerçek anlamda süreli yayının doğuşu XVII. Yüzyılın başları kabul edilebilir. Bu türün ilk örneği
olarak Hollanda’da, başlangıçta düzensiz olsa da, 1605 Mayıs ayından itibaren çıkan Nieuwe Tydinghen
gösterilebilir.
Basının XVIII. yüzyıla kadar yaşadığı gelişme elbette toplumsal yaşam, ekonomi ve politika ile de iç içe geçmiştir.
Basının bir güce dönüştüğü, devletin yönetim kademeleri kadar, ekonomi çevreleri tarafından da fark edilmiştir.
Hatta basının dördüncü güç olarak adlandırılması bu döneme rastlar. Bu terimi ilk kullanan İngiliz politika yazarı
Edmund Burke’dur. Burke bu terimi, yasama, yürütme ve yargı’dan sonra kitleleri baskı altına alma, yönetme ve
yönlendirme potansiyeli olan basın için kullanmıştır. Günümüzde de medyanın dördüncü güç olduğu görüşü
kabul görmektedir.
Gazetelerde, sadece genel haber değil, cemiyet haberleri ve kamu işleri üzerinde ağırlığını koymaya çalışan fikir
yazıları da bulunuyordu. Ancak zamanla, reklam, gazetelerin yazılı içeriği ile ticari reklamın sınırlarının inceldiği
örtük reklam, tefrika olarak bilinen arkası yarın hikâyeleri gazete sayfalarında kendisini göstermeye başlamıştır.
Balzac, George Sand, Victor Hugo, Alexandre Dumas gibi zamanın büyük Fransız romancılarının eserlerinin de
bu şekilde yayınlandığı bilinir. Tefrika romanların, ertesi gün merak uyandıracak şeklide bitirilmesi, günümüzde
televizyon dizilerinden bildiğimiz yaklaşımın öncüsü sayılabilir.
İletişim araçları ve gazetecilik tarihi ile ilgili daha fazla bilgiye Jean- Noel Jeanneney’in, Esra Atuk tarafından
çevrilmiş, Yapıkredi Yayınları’ndan 1998 de çıkan, Başlangıcından Günümüze Medya Tarihi, adlı kitabı
okuyabilirsiniz.
Yaşamın temel öğelerinden biri harekettir. Ancak insanlar uzun yıllar nesneleri yüzey üzerine hareketli
kaydedememiş, durağan şekilde kaydetmişlerdir. Mağara resimlerinden beyaz perdeye hareketli görüntünün
yansıması için yüzyıllar geçmiştir. Beyaz perdeye ışık ve optik yoluyla resimlerin yasıtılabilmesi o dönemde
büyük merak uyandırmış, toplumun ilgisini çekmiştir. Bu tarihe kadar yüzey üzerine yansıtılabilen görüntüler,
durağan görüntüler olmuştur. Ancak 1800’lü yıllara gelindiğinde insan yaşamını değiştiren birçok buluşun
yapıldığı dönemde, hareketli görüntü adına bir buluş gerçekleştirilmiştir. Bu buluş kameradır. Kameranın gelişim
sürecinde de hareketin algılanması çok önemlidir. Ayrıca görüntüde hareketin oluşumu da, en az onun kadar
önemli bir olaydır. Fotoğraf makinesi aracılığı ile görüntünün kaydının yapılabilmesi 1850’li yıllarda olabilmiştir.
Fotoğraf makinesi aracılığı ile ışık ve optik yoluyla, ışığa duyarlı yüzeye görüntü kaydedilebilmiştir. Fotoğraf
tekniği, hareketi kaydetme çalışmalarında da kullanılmıştır. Bu sayede görüntünün kaydedileceği yüzeyin
geliştirilmesi için de çalışmalar gerçekleştirilmiştir.
Bu çalışmaların ilk döneminde, cam yüzeyler ya da maden alaşımlı levhalar kullanılmıştır. Selüloit tabanlı yüzey
1888’de geliştirilmiş ve iki yıl içinde üretimi başlamıştır. Selüloit tabanlı bu malzeme film olarak adlandırılmıştır.
Kamera ise kabaca, görüntüden yansıyan ışığı kaydeden cihaz olarak tarif edilebilir. Görüldüğü gibi ihtiyaçlar
icatları, icatlar da yeni ihtiyaçları beraberinde getirmiştir. Kamerayı takiben filmin icadı, hareket halindeki
nesnelerin durağan görüntülerinin peş peşe kaydedilmesi için yapılacak çalışmaların öncüsü olmuştur.
Görüntünün bir zemine kaydı, kayıt yapılan zeminin geliştirilmesi, hareketli görüntünün yansıtılabileceği aracın
icat edilmesi birbirini takip eden birbirinden beslenen ve uzun zaman içinde gerçekleşen olaylardır. Halka açık
7
ilk başarılı film gösterimin tarihi ise, 1895’dir. Auguste ve Louis Lumiere adlı iki Fransız kardeş, geliştirdikleri
sinematograf ile Paris’te perdeye yansıtarak ilk film gösterimini gerçekleştirilmiştir. Lumiere kardeşler 35 mm
film şeridi kullanan ve aynı zamanda gösterici olarak çalışan bir kamera icat etmişlerdir. Kamera, 35 mm
kameralar uzun yıllar kullanılmış, çekimler ve gösterimler yapılmıştır. Dünya çapında ilgi çeken sinema İkinci
Dünya Savaşı zamanlarına kadar büyük ilgi görmüştür. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da televizyon çalışmaları
hızlanmıştır.
Zamanla ihtiyaçlar doğrultusunda gelişen teknoloji, teknoloji aracılığı ile de geliştirilen görüntü alma, kaydetme,
saklama teknikleri çeşitlenmiştir. Kameralar sadece görüntüyü saptama ile kalmamıştır.
Boyutları, özellikleri değişmiş, kullanım ihtiyaçlarına göre de kameralar geliştirilmiştir. Öte yandan, gelişmeler
gerçekleşirken teknolojinin de gelişmesi devam ettiği için kameralar ile birlikte kullanılan sistemler de
çeşitlenmiştir.
Açık Öğretim Fakültesi yayınlarından 2010 yılında çıkan, Hakan Uğurlu’nun Editörlüğünü yaptığı Kamera
Tekniğine Giriş adlı kitabın ikinci bölümünde film ve video kameraları ile ilgili detaylı bilgi bulunmaktadır. Genel
hatları ile tarif edilmeye çalışıldığında telefonun farklı mekânlarda bulunan kişiler arasında, karşılıklı ve anında
mesaj alışverişine, diğer deyişle iletişime, olanak sağlayan araçlardan biri olduğu söylenebilir. Teknik olarak
sadece bir iletişim ve enformasyon aracı olarak görünebilir, ancak aynı zamanda kültür, kimlik, siyaset ve
ekonomi alanlarında rolü bulunan bir araçtır. Daha önce bazı denemeler olmuşsa da Graham Bell’in, 10 Mart
1876'da telefonu icat ettiği kabul edilir. Böylece iletişim devriminin önünün açıldığı söylenir. Telefon yaklaşık
100 yıl boyunca gelişimini sürdürmüş ancak kablosu olduğu için her zaman bir yere bağlı olarak kullanılmıştır.
Finlandiya ve İsveç gibi coğrafi nedenlerle kablo döşeme sıkıntısı yaşayan ülkelerin alternatif arama çabasıyla
telefon, kablosuz hale gelmiştir. Yüzlerce kilometre fiyort ve binlerce adaya sahip Kuzey Avrupa ülkeleri
alternatif iletişim yöntemleri aramışlardır. 1988 ve 1989 yıllarında yapılan yoğun çalışmalar sonuç vermiş, 1991
yılında Finlandiya'nın yerel GSM (Global System for Mobile Communication) operatörü Radiolinja üzerinden
yine Finlandiya'nın iletişim kuruluşu olan Nokia’nın 1011 modeli ile ilk cep telefonu görüşmesi
gerçekleştirilmiştir. İlk dolaşım (roaming) anlaşması Telecom Finlandiya ile İngiliz Vodafone firmaları arasında
yapılmıştır ve iki ülke arasında cep telefonu görüşmeleri mümkün olmuştur. 1991 yılı ilk SMS’in de (Kısa Mesaj
Servisi) gönderildiği yıldır. Türkiye'de ise, ilk GSM operatörü Turkcell’dir ve 1994 yılının Mart ayında hizmete
başlamıştır. Dolayısıyla, bu anlamda yeni bir iletişim aracın kullanımı eskiden olduğundan daha hızlı bir şekilde
Türkiye’de gerçekleşebilmiştir. Konuşma ve veri hizmetlerinin daha hızla aktarımını sağlayan bir iletişim sistemi,
3G olarak adlandırılmaktadır. İlk ticari örnekleri 2001 yılında Japonya’da, 2003 yılından itibaren de Avrupa’da
kullanılmaya başlanmıştır. 3G Türkiye’de ise, 30 Temmuz 2009 tarihinde kullanılmaya başlamıştır. 1991 yılında
yapılan ilk cep telefonu görüşmesinde telefonlarının teknik fonksiyonları öncelikle, iki kullanıcı arasında sesli
görüşmeye imkân verecek şekilde tasarlanmıştır. İlk görüşmeden günümüze kadar, cep telefonları sadece ses
iletmekle kalmamış, görüntülü iletişimin yanı sıra, konuşma, mesaj yazma, not tutma, müzik dinleme, radyo
dinleme, dosya alışverişi, video çekme, video alışverişi, ses kaydı, fotoğraf çekme, fotoğraf alışverişi, internete
bağlanma, televizyon izleme, bankacılık işlemleri, oyun gibi özellikleri kullanmaya olanak veren donanımlarla
geliştirilerek piyasaya sürülmeye devam etmektedir. Elbette cep telefonları ile yapılanlar ve yapılabilecek
olanlar kullanılan telefon modeli ve servis sağlayıcısına göre de değişim göstermektedir.
Gazete, telefon ve sinema birer iletişim aracı olarak varlığını sürdürürken, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı
arasındaki yıllarda önemli bir iletişim aracı olan radyo ortaya çıkmıştır. Yazılı basın radyonun ortaya çıkışına
kadar egemenliğini sürdürmüştür. Teknik olarak radyonun ortaya çıkışını hazırlayan alt yapı telsiz telgraftır.
1864 yılında ışık dalgalarına ek olarak elektromanyetik dalga teorisini kuran İskoçyalı James Clark Maxwell’dir.
23 yıl aradan sonra Alman Heinrich Hertz, kendi adını verdiği dalgaları bulur ve üretir. 3 yıl sonra da bir Fransız
tarafından elektromanyetik dalga iletkeni geliştirilir. İlk antenin yapımı ise 4 yıl daha gerektirecektir. Aynı yıla
denk gelen 1894 yılında Marconi isimli İtalyan bilim insanı, Bologna’da Mors alfabesi ile iki uzak nokta
arasındaki haberleşmeyi gerçekleştirir. Hertz dalgalarının insan sesi taşıyabildiklerinin görülmesi için de yıllar
gerekmiştir. Telsiz telgraf için kullanılan teknik alt yapı sonraki yıllarda telefon için de kullanılacaktır. Bu tarihler
ve icatlar arasındaki yıllar, radyonun ortaya çıkış sürecinin seyrini ve günümüzde kullanılan iletişim araçlarındaki
teknolojik gelişmelerin hızını kavrayabilmek açısından önemlidir.
İnsan sesinin aktarılabildiği ilk bağlantının hangi yılda ve hangi iki nokta arasında gerçekleştirildiğini araştırınız.
Radyonun ilk kullanımı, askeri amaçlı, gemiden gemiye ve gemiden karaya iletişim içindir. Radyonun kitle
iletişim aracı olarak kullanımı, 1920 yılından sonraya denk gelmektedir. 1916 yılından beri sürekliliği olmayan
söz, müzik, haber yayınları yapılıyorsa da, ilk sürekli radyo yayını ABD’de 2 Kasım 1920 yılında geçekleştirilmiştir.
Diğer ülkelerde de radyo yayınları çok geçmeden başlamıştır.
İngiltere’de Fransa’da ve Sovyetler Birliği’nde 1922; Almanya’da 1923 yılında başlamıştır. Türkiye’de de 1927
yılında, önce Ankara, sonra İstanbul’da başlamıştır.
İletişim tarihinde, bir kitle iletişim aracı olan radyonun, yayınlarıyla insanların haber alma, eğlenme, mal ve
hizmetlerden haberdar olma ihtiyaçlarına karşılık vermeye başladığı, eğitim ve kültür aldıkları söylenebilir.
Ancak o yıllarda, radyonun günümüzdeki kadar yaygın olmadığı, yayın kanallarının ve yayın saatlerinin
günümüzdeki gibi çok ve çeşitli olmadığını hatırlamak gerekir.
8
Radyo yayıncılığı ile ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek için Aysel Aziz’in Turhan Kitabevi’nden 2006 yılında
çıkan, Televizyon ve Radyo Yayıncılığı kitabını okuyabilirsiniz.
Radyonun gücünün anlaşılmasına katıda bulunan bir olay vardır. 31 Ekim 1938 yılında, 23 yaşında olan, daha
sonraki yıllarda adını sinemacı olarak duyuracak olan, Orson Welles adlı bir genç, daha önce yayınlanmış, H.G.
Wells tarafından yazılan “Dünyalar Savaşı” adlı bir romanı, radyo yayını için uyarlar. Kitap, Marslılar’ın Dünya’ya
gelişini konu almaktadır. Welles, eseri dramatikleştirmek ister. Bu nedenle CBS radyosundan yapacağı yayın için
Marslılar’ın Dünya’ya gelişini haber veren çarpıcı bir anons hazırlar. Bunun bir kurgu olarak algılanacağına
inanarak, gerçek yayın izlenimini vermek, inandırıcı etki yaratmak için yayını keser, Marslılar’ın Dünya’yı işgal
ettiğini, artık dua etmekten başka çare kalmadığını anons eder. Bu yayını dinleyen New York halkında bir panik
oluşur. Araçlar yollarda büyük kuyruklar oluşturur. Dua etmek için kiliselere gidenler, sevdiklerine ulaşmaya
çalışanlar, gazetelerden haberi doğrulamaya çalışanlar kentte bir karmaşa oluşturur. Bu olay radyonun etkileme
gücünü anlatmak için önemli bir örnek olarak günümüzde de anılmaktadır.
Televizyona gelince; başlangıçta radyonun bir tür uzantısı gibi değerlendirilebilir. Kaba bir bakış açısıyla, radyo
ile aynı işlevleri yerine getirirken görüntüyü devreye sokmuştur. Elbette televizyonun ilk icat edildiği yıllarda
görüntü kalitesini günümüzde gördüklerimizle kıyaslamamak gerekir. İnsanlar yıllardır bulundukları yerden
başka bir yere resim gönderebilmeyi hayal ediyorlardı. Fotoğraflar gönderebilen belinograf günümüzdeki faks
makinesi mantığı ile çalışan, noktacıklar ile ileten bir araçtı.
Televizyon, ışık enerjisinin, elektrik enerjisine çevrilmesi tekniğine dayanır. Televizyon kelimesi “Tele”, “visio”
kelimelerinin birleşmesi ile oluşan “uzaktan görme, uzağı görme” anlamlarını taşır. Ekranda görüntünün daha
seçik görülebilmesi için, aynı anda birçok ülkede araştırma ve geliştirme çalışmaları yapılmıştır.
Yapılan çalışmalar ve denemelerden sonra ilk düzenli televizyon yayını İngiltere’de 1936 yılında
gerçekleştirilmiştir. Yapılan yayının, alıcı sayınının az olması nedeniyle, büyük bir kitleye ulaştığı söylenemez.
Ancak İngiltere’de başlayan yayın İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürmüş, 1939 - 1945 yılları arasında bir kesintiye
uğramıştır. Bu sırada Amerika’daki televizyon istasyonu ve alıcı sayısı artmıştır. O Amerika’daki televizyon alıcı
sayısı 35 milyon olarak hesaplanırken, Türkiye’de televizyonla ilgili çalışmalar 1965 yılında başlayacaktı.
Türkiye’de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde küçük bir deneme istasyonu kurulmuş, kapsama alanı küçük bir
bölgeye yayın yapılmıştır. 1968 yılında ilk siyah-beyaz deneme yayını Ankara’dan yapılmıştır. 1971 yılında ise
İstanbul, Çamlıca’daki deneme istasyonu devreye girerek Ankara’daki yayınları aktarmaya başlamıştır. Türkiye
çapında yayın 1972 yılında gerçekleşebilmiştir. Türkiye’de renkli televizyon yayınları 1 Temmuz 1984 tarihinden
sonra başlamıştır.
Türkiye’de radyo ve televizyon yayıncılığı 1990 yılına kadar, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu TRT tarafından
yürütülmüş, bu tarihten sonra Avrupa’dan, kiralanan uydular aracılığıyla Türkiye üzerine yayın yapan özel
televizyonlar kurulmuş, kısa süre içinde yurt çapında izlenmeye başlamıştır.
İletişim araçlarının tarihsel süreci elbette yukarıda anlatılanlarla sınırlı değildir. Üstelik iletişim araçları ile ilgili
gelişmeler hızla devam etmektedir. Her gün iletişim alanında yenilikler olmaktadır.
İletişim araçlarının kullanım özellikleri artmakta, bu yeni özellikler, yeni kullanım ve yaşam şekilleri
yaratmaktadır. 10-15 yıl öncesine kadar bankada yapılacak bir iş için bankaya gitmek gerekirken, günümüzde bir
bilgisayar ya da bir telefon aracılığı ile bankada yapılacak birçok işlem bankaya gitmeden de yapılabilmektedir.
Bu kullanım şekillerinin artması ve çeşitlenmesi iletişim araçlarının dijital teknolojiyi kullanmaya başlamaları ile
doğmuştur.
Dijital teknoloji ile dijital ortamlardaki tüm enformasyonun tek bilişim ortamında kullanılması mümkün
olmuştur. Dijital teknoloji kullanılmaya başlamadan önce okuyucu, dinleyici ya da izleyiciden yayın kaynağına
doğru gönderilen geri bildirim gecikmeli olarak gerçekleşiyordu. Dijital teknoloji ve dijital ortamların devreye
girmesi ile teknoloji sahipliğine ve araçların birbirleri ile veri alışverişi yapabiliyor olmasına bağlı olarak hız ve
çeşitlilik kazanmıştır.
İletişim ve yeni iletişim arasındaki bağlantıyı anlatmaya başlamadan, binlerce yıl önce Eski Mısır’da tasarlanmış
bir at arabası ile uzay mekiği tasarımı arasındaki bağa ait ilişkiyi aktarmak, birçok alanda olduğu gibi iletişim
araçları alanında da sürecin nasıl birbirinden etkilendiğini kavramak açısından önemli görünmektedir.
Amerika’daki tren raylarının genişliği 4 feet 8,5 inch yaklaşık 1,5 metre (143,51 cm) dir.
Yaklaşık değil de tam bir rakam olamaz mıydı? Bunun hikâyesi Eski Mısır’daki at arabalarının yerde bıraktığı iz ile
ilgilidir. İngilizler tren raylarını at arabalarının geçtiği yerlere döşemişlerdir. ABD’nin de tren raylarını İngilizler
döşemişledir. Uzay mekiği ile bağlantı bu noktada başlıyor. ABD’de uzay mekiğinin yapıldığı yer (Utah) ile
fırlatma üssü (Florida) arasında oldukça uzun bir mesafe bulunur. Uzay mekiğini oraya taşıyabilmek, trenle
mümkün olabileceği için geçeceği tüneller de hesaba katılarak, tasarımı tren yolculuğuna uygun şekilde
yapılmıştır (Aksu vd., 2011: 41).
Bu gerçek hikâyeden anlaşılacağı üzere süreç içinde meydana gelen her tür icat tarihte bilinmeyen bir zamanda
bir başka icadı ya da olayı etkileyebilmektedir. Telefonun mucidi sayılan Graham Bell aslında işitme engellilerin
duymasını sağlamak için çalışmalar yapan bir kişiydi. Günümüze kadar yaşamış olsaydı icadının günümüz cep
telefonlarının binlerce kilometre uzaktaki insanın sadece birbirini duymasını değil aynı zamanda görmesini
sağlayacak bir alt yapının temel taşını koymuş olduğu görebilecekti.
9
İLETİŞİM VE YENİ İLETİŞİM
İletişimin sadece insana özgü bir davranış olmadığı bilinir. Tüm canlılar iletişim kurmaktadır. Ancak insanlar arası
iletişim, iletişim araçlarının ortaya çıkması ve çeşitlenmesi ile farklı boyutlar kazanmıştır.
Bu anlamda önce iletişimin genel kavramlarını daha sonra da yeni olarak adlandırılan iletişimin ne olduğunu
incelemek yerinde olacaktır.
İLETİŞİM
Kullanıldığı alana göre pek çok şekilde tanımlanan iletişim, en basit anlatımıyla, iletinin alıcıya aktarılması olarak
açıklanabilir. Elbette bunun gerçekleşebilmesi için bir ileti, verici ve alıcıya ihtiyaç vardır. Bu süreç, sadece
insanlar arasında değil, tüm canlılar arasında bulunmaktadır. Dumanın, tam-tam seslerinin görsel ve işitsel
iletişim örnekleri olduğu daha önce belirtilmişti. Bu çeşit iletişim, tek yönlü iletişimin ilkel örneklerindendir.
Yazının ve matbaanın icadı ile başlayan, yazılı basın döneminden önce de insanlar çağlar boyunca haberleşmiş,
birbirleri ile iletişim kurmuşlardır. İnsanlar sahip oldukları bilgiyi paylaşmak istemişlerdir. Yaşadıkları olayları,
öğrendikleri haberleri paylaşabilmek, başkalarının elinde bulunan haberleri öğrenebilmek ve yaymak arzusu
duymuşlardır.
Bireyler arası bir kişiden çok kişiye, çok kişiden bir kişiye veri akışını sağlayan araçlar genel olarak iletişim
araçları olarak adlandırılabilir. Bununla beraber dans, resim, müzik, şarkı, konser, tiyatro, heykel, seramik vb.
plastik ya da estetik her türlü sanat faaliyeti ve sanatçı aracılığı ile de iletişim sağlanabilir. Bu iletişimi sağlayan
araçlar da sanatsal iletişim araçları olarak adlandırılır. Fuar, konferans gibi, etkinlikler de organizasyonel iletişim
araçları olarak ayrılabilir. Gazete dergi, afiş, el ilanı, mektup, tabela, not, kitap gibi yazı ve çizgiler kaligrafik
iletişim araçlarının parçalarıdır. Telefon, cep telefonu, internet, fax, telex gibi iletişim araçları,
telekomünikasyon iletişim araçları olarak ayrılabilirler. Göze ve kulağa hitap eden, (multimedya) çoklu medya
teknolojilerini kullanan sinema, radyo, televizyon, radyo/tv programları, ses/görüntü kasetleri, cd, vcd ve basılı
materyal gibi araçlar görsel işitsel iletişim araçları arasında sayılabilir. Bu araçların karşı taraftan geri bildirim
almaması durumuna tek yönlü iletişim denmektedir.
Yeni medya ve multimedya kavramları birbirinden farklıdır.
Multimedya, yeni medyanın oluşturduğu çoklu iletişim ortamı olarak açıklanabilir.
Multimedya, yeni medya sayesinde vardır.
Zaman boyutu bakımından da iletişim ortamları eş zamanlı (senkron) olan ve eş zamanlı olmayan (asenkron)
olarak ikiye ayrılabilir. İletişim, kaynak ve alıcı arasında eş zamanlı bir süreç içine gerçekleşiyorsa, bu iletişim
ortamının eşzamanlılık özelliğinden kaynaklanmaktadır. Telefon, canlı radyo programları ve televizyon
programları, ICQ, MSN vb. karşı taraf ile anında iletişime olanak veren yazılımlar, eş zamanlı iletişim ortamları
sınıfında sayılırlar. Eş zamanlılık özelliği bulunan iletişim ortamında etkileşimden bahsetmek de mümkündür.
Kaynak ve alıcı arasında, iletişim belli bir zaman diliminde gerçekleşmiyor, araya zaman giriyorsa, bu, eş zamanlı
olmayan iletişim olarak nitelendirilebilir. Kitap, gazete, CD, canlı olmayan radyo ve televizyon yayınları,
elektronik posta vb. eş zamanlı olmayan iletişim ortamları olarak sayılabilir.
YENİ İLETİŞİM
İletişim araçları için kullanılan “yeni” sıfatı yoruma açık bir kavramdır. Alemdar ve Erdoğan (2005:445)’a göre
“Eskiyi yeni kılıfla sunmada bulunan etken yollardan biri, eskinin önüne “yeni” koymaktır. “Yeni” eskiyince daha
yeni, en yeni, en geliştirilmiş, mükemmelleştirilmiş gibi kavramlar kullanılır”. Görüldüğü gibi, yeni; eskinin
üzerine inşa edilen anlamını da taşımaktadır. Başka bir bakış açısıyla, yeninin içinde eskiyi bulmak mümkündür.
Bir işin, oluşumun, cihazın önünde “yeni” kelimesinin kullanılması ile bir önceki gün aynı iş, oluşum ya da
kullanılmakta olan cihaz eskimiş değildir. Bu bakımdan yeni, eskinin zıt anlamlısı olarak kullanılmamaktadır. En
azından, bilgi ve iletişim teknolojileri için kullanılan “yeni”nin, eskinin tersi ya da zıt anlamlısını olarak
kullanıldığı söylenemez.
Bu bakış açısıyla “yeni” sıfatı bir dönüşümü de anlatmakta, bir sürece işaret etmektedir.
Yeni kavramına, iletişim araçları açısından bakıldığında, her yeni teknolojinin bir öncekinin üzerinden yola çıktığı
söylenebilir. İletişim araçlarının tarihsel süreci düşünüldüğünde, bu konu daha net anlaşılacaktır. Tam-tam
seslerine göre; telgraf yenidir. Fotoğraf kamerasına göre; hareketli görüntünün kaydını yapabilen kamera
yenidir. Analog sistemde yayın yapan televizyona göre; dijital teknoloji kullanarak yayın yapan yenidir. Ancak
önemli husus, yeni olarak kabul edilen iletişim teknolojileri aracılığı ile eskisinden daha farklı yollardan iletişime,
hatta etkileşime girilebilmesidir. Yeni iletişim araçlarının konumlandırılması eskiyi reddetmeden yapılmaktadır.
Kullanım amaçları da bireyler arası iletişim ve kitle iletişiminin kimi özelliklerini barındırır. Her ikisine de
yaklaştığı ve uzaklaştığı özellikleri bulunur. Bir başka ifadeyle, yeni iletişim teknolojileri ile iletişimde kullanılan
kanallar, enformasyonun gönderilme hızı, kapasitesi, içerik üretim merkezi, etkileşim kapasitesi, iletişimin yönü,
mekân ve zaman, saklama kapasitesi ve hizmet alanı, kullanıcının kullanım şekli ve var olan iletişim biçimleri
farklılaşmaktadır.
Yeni iletişim teknolojilerini iletişimin yönü, kullanıcı/izleyicinin konumu açısından ayırt eden yaklaşıma
(Breitroise 1985: 78) göre; eski teknolojiler azınlığın çoğunlukla iletişime geçmesine izin verirken, yeni
teknolojiler, çoğunluğun kendi istediği enformasyona ulaşmasına olanak vermektedir.
10
Üretici merkezli olan eski teknolojiler kullanıcı merkezli ve bilgisayar hafızasındaki enformasyona dayalı çoklu
erişme dönüşmüştür. Yeni iletişim teknolojilerinin karşılıklı etkileşim özelliği bulunmaktadır. Çok sayıda kullanıcı
grubu içinde, her bireye özel gönderim sağlama özelliği ile kitle iletişim sisteminin kontrolünün mesaj yapıcıdan,
iletişim aracı tüketicisine doğru kaymasını sağlayabilmesidir.
Yeni iletişim teknolojilerinin bir başka özelliği de birey için, bireyin tercih ettiği zamanda gönderi yapma ve alma
olanağı sunmasıdır.
Geleneksel olanlardan yola çıkarak günümüzde kullanılan mikroişlemciler, kablo televizyon, etkileşimli
televizyon, cep telefonları, fiber optik, uydu yayıncılığı, teleteks, kelime işlemci, elektronik posta, video
konferans ve bunların birbirleri ile veri alışverişinde bulunabilmelerinden ortaya çıkan sistemleri yeni iletişim
araçları olarak adlandırabilmekteyiz.
Matbaanın bulunmasından, internet çağına kadar olan bir dilimi anlatan Medyanın Toplumsal Tarihi isimli
kitabın okunması, süreci anlamak açısından yararlı görünmektedir. İzdüşüm Yayınları’ndan, 2004 yılında
çıkan, İbrahim Şener tarafından dilimize çevrilen kitabın yazarları Asa Briggs ve Peter Burke’dir.
YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ KAVRAM OLARAK NE ANLATIR?
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde (BİT) yaşanan hızlı ilerleme ve genişleme, 20. yüzyılın sonlarında gerçekleştirilen
önemli gelişmenin en belirgin işareti sayılmaktadır. Yaşanmakta olan bu hızlı ilerleme ve genişleme, toplumsal,
siyasal ve ekonomik hayatta işleyişleri ve yöntemleri değiştirmiş, iktisadi ve sosyal hayatı derinden etkilemiştir.
Birçok kavram ve kalıbın sorgulanmasına neden olmuştur. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler
aynı zamanda küreselleşme olgusunun yayılmasının ardında yatan en önemli etkenlerden de biri olarak kabul
edilmektedir. Yeni iletişim teknolojilerinin gündelik hayatta etkin olmaya başlamasından itibaren birçok önemli
kavramla karşılaşılmaktadır. Bunlardan öne çıkan iki kavramdan biri etkileşim, diğeri yakınsamadır. Bu
kavramları tanımlamak, yeni iletişim teknolojilerinin doğasını anlamak açısından gereklidir.
ETKİLEŞİM
Etkileşimlilik; kişinin olaylar karşısında pasif durumdan çıkıp aktif hale gelmesi olarak ifade edilebilir.
Etkileşimlilikde kişinin harekete geçmesi önemlidir. Televizyon izleyicisi için bu durum programlara katılması
olarak yorumlanabilir. Gazete okuyucusu için, haber kaynağı ile fikirlerini paylaşması, harekete geçmesi olabilir.
Radyo dinleyicisi için dinlemekte olduğu programa telefonla bağlanması, elektronik posta (e-posta, e-mail, mail)
yolu ile görüşünü bildirmesi olabilir. Daha genel bir ifade ile yayın kaynağı ile iletişime geçmesi, yayın akışını,
seyrini değiştirmesi olarak tarif edilebilir.
Etkileşim, karşılıklı hareket etme, birbirini etkileme anlamında kullanılan bir terimdir. Püsküllüoğlu, (1995: 571),
etkileşimi “karşılıklı olarak birbirini etkileme işi”, “neden ile sonucun karşılıklı ilişkisi” olarak tanımlamaktadır.
Önceleri tek yönlü olan yayıncılık, dijital teknolojinin kullanılmaya başlanmasından önce de dinleyici ya da
izleyiciden yayın kaynağına doğru bir geri bildirim gönderebilmekteydi. Ancak bu geri bildirim, anında
olamıyordu. Telefonun devreye girmesi, mesajın kaynaktan alıcıya ulaştığı anda yayıncılık anlamında da, yayın
anında, yayın kaynağına ulaşabilmenin yolu açılmıştır. Canlı yayınlanan programlara telefon ile bağlanmak,
anında etkileşimliliğin ilk örnekleri olarak anılabilir. Etkileşimli iletişim ortamlarında merkezileşmiş program ile
kişiye özel mesaj göndermek ve gelen mesajı almak teknik olarak mümkündür. Bu şekilde her alıcının aynı
zamanda potansiyel bir yayınlayıcı olabilmesi de mümkündür. Etkileşimin, izleyiciyi kullanıcıya dönüştüren bir
kavram olduğu da söylenebilir.
Kitlelerin hareketlendirilmesi mesajın ulaştırılması ile olasıdır. Etkileşimli iletişim ortamlarında ilgili tarafların eş
zamanlı ya da eş zamansız olarak karşılıklı etkileşimine imkân veren teknik alt yapı bulunmaktadır. Etkileşim
insan ilişkileri için kullanılabileceği gibi, teknolojik cihazlar içinde kullanılan bir sözcüktür ve yeni iletişim
teknolojileri ile dünyayı birbirine bağlayan ağların arasındaki ilişkiyi de ifade eder.
YAKINSAMA (YÖNDEŞME)
Yakınsama kelimesi de, yöndeşme kelimesi de birbirine yaklaşma anlamında kullanılmaktadır. İngilizce
“convergence” kelimesinin kavuşma, yakınsama olan Türkçe karşılığı, iletişim araç ve ortamlarının dijital
teknolojiyi kullanmaya başlamalarını takiben “yakınsama” kelimesi aynı yönde olma anlamını karşıladığı için bu
birlikteliği anlatması bakımından tercih edilir olmuştur. En basit anlatımıyla telefon, televizyon ve internetin,
aynı cihazda kullanılması olarak ifade edilebilir.
Günümüzde cep telefonuna, internete ve televizyona, dijital teknoloji aracılığı ile aynı hattan ulaşmak
mümkündür. Uzaktan bakıldığında ayrı gibi görünen bu üç büyük teknolojik araç ve ortamın bir arada
kullanılabiliyor olması yakınsama olarak adlandırılır. Bu birleşmenin arkasında da telekomünikasyon, medya ve
bilgisayar teknolojilerinin altyapısının dijital olması yatmaktadır. Aynı veri tabanından enformasyon alışverişi
yapılabilmektedir. Bilgisayar ve internet ortamında gerçekleştirilen birçok işlemi televizyon ekranı üzerinden
yapmak, telekomünikasyon altyapısını kullanarak “karşı taraf” ile veri alışverişinde bulunabilmek mümkündür.
Bu, yeni iletişim teknolojilerinin etkileşimlilik özelliği ile eskisinden çok daha hızlı, sistemli ve gelişkin
olabilmektedir. İletişim teknolojilerinin gelişimi ve kullanımına bağlı olarak, özel ya da kamusal alanlar içinde
tüm gündelik ya da toplumsal ilişkiler elektronik olarak izlenebilmeye açık hale gelmiştir. Dijitalleşmenin etkileri
sadece teknolojik cihazlarda
kendini göstermemiştir. İletişim araçlarının birbirleri arasında veri alışverişi yapabiliyor olması, sosyal ve
toplumsal yaşamı, ekonomiyi, endüstriyi, hatta politikayı bile etkilemiştir. Teknolojik yakınsama yanı sıra
endüstriyel yakınsama ve üretilen içeriklerin, sunulan-kullanılan hizmetlerin yakınsamasından da bahsedilebilir.
11
Konuyu biraz daha anlaşılır hale getirmek için dijital ağ denilen bu sistemi, teknolojik yakınsama, endüstriyel
yakınsama, içerik ve hizmet yakınsaması olarak ayrımlayarak açıklamak yerinde olacaktır.
Günümüzde bir noktadan başka bir noktaya iletişim kurmak için tam tam seslerinden ya da dumandan çok daha
fazla seçenek bulunur. Mesaj iletmek için telefonu, bilgisayarı, televizyonu, DVD’yi, oyun konsolunu, faks
makinelerini, haberleşme uydularını, sayısal kameraları ve bir çırpıda akla gelmeyen bir çok iletişim aracını
kullanmak mümkündür. Üstelik bir cihazı, bir iletişim aracını kendi işlevi dışında kullanmak da olasıdır. Alt yapısı
dijital teknoloji olan cep telefonundan internete girmek, bilgisayardan televizyon izlemek, televizyon kumandası
ile alışveriş yapmak gibi işlemler ve uygulamalar bu kullanım şekillerine örnek gösterilebilir. Bu cihazların kendi
sınırlarını aşmaları, birini diğerinin yerine ya da birinin üzerinden diğerini yapabiliyor olma teknolojik yakınsama
olarak açıklanabilir.
Etkileşimli televizyon, dijital karasal radyo ve televizyon yayıncılığı, internet üzerinden yayın yapan radyolar ve
televizyon (IPTV- İnternet Protokolü Televizyonu), hücresel mobil iletişim olarak adlandırılan cep telefonları,
avuç içi, kucak, dizüstü ve benzeri adlarla anılan (PDA- Personal Digital Assistant), mobil televizyon gibi
teknolojik uygulamalar üzerinden, diğer deyişle yeni medya, yeni iletişim teknolojileri üzerinden veri (metin, ses
ve video) alışverişinin gerçekleşmesi teknolojik yakınsamanın günümüzde ulaştığı noktayı göstermektedir.
Yeni iletişim teknolojileri yalnızca teknolojik bir değişimin göstergesi değildir. Ekonomik, politik, kültürel, sosyal
ve toplumsal etkileri olduğu daha önce de belirtilmişti. Yeni iletişim teknolojilerinin endüstriyel anlamda
yakınsaması, yeni iletişim teknolojileri ile ortaya çıkan yeni medya olgusu içerisinde bazı yakınlaşmaları, iç içe
geçme durumunu da anlatmaktadır. Dijital teknolojinin ve iletişim araçlarının birbirinin üzerinden veri alışverişi
yapabiliyor olması endüstriyel anlamda da sınırları bulanıklaştırmıştır.
Farklı sektörler birbirinin içine girmeye başlamışlardır. Eskiden bir sinema filmi içerisinde animasyonun olması
teknik olarak mümkün değilken, dijital teknoloji sayesinde bir filmin içerisinde çizgi karakterleri görebilmek
mümkün olmuştur. Sinema endüstrisinde olan bir firmanın animasyon sektörü ile ortak çalışmalar yapması,
hatta şirket bünyesinde, bu işi yapabilecek alt şirketler kurması ya da ortaklık yapması ya da bu, animasyon
üreten şirketi satın alması endüstriyel yakınsamaya örnek gösterilebilir. Bir başka örnek de bir gazetenin dijital
ortamda hazırladığı metni gazeteye basabiliyor, sosyal medya üzerinden paylaşabiliyor, televizyona ve internete
servis edebiliyor olmasından kaynaklanan şirketler arası birleşmeleri ortaya çıkartmıştır. Eskiden bunlar,
televizyon, gazete, radyo, haber ajansı gibi ayrı ayrı şirketlerden yürütülen işlerken, günümüzde yaptıkları iş
birbirinin içine geçmiş, bu nedenle endüstriyel anlamda yaklaşmışlardır.
Dijital ortamda veri paylaşımının kullanılmaya başladığı seksenli yıllarda elektronik para transferinin
yapılabilmesi ticari anlamda yakınsamanın kapılarını aralamıştır. Sonraki on yıl boyunca gerçekleşen
gelişmelerde ev ofislerin oluşarak, içerik ve hizmet üretmek yoluyla, ticarete dahil oldukları görülmüştür.
İnternet servis sağlayıcılarının verdikleri web alanları, içerik ve hizmet üreticilerinin olanaklarını ve sınırlarını
genişletmiştir. Ancak dijital tabanlı iletişim teknolojilerinin yakınsaması, içerik ve hizmet üreticilerini doğrudan
hedef kitlelerine ulaşmalarının da yolunu açmıştır. Etkileşimli televizyon yayıncılığının tam anlamıyla devreye
girmesinden sonra bu anlamda yapılabileceklerin hayallerle sınırlı olduğu düşünülebilir. Örneğin etkileşimli
televizyondan izlenen bir haber program sırasında bahsi geçen bir kavram hakkında, televizyon kumandası
aracılığı ile yine televizyondan bağlanılacak bir sanal kütüphaneden tarama yapılarak, o kavram hakkında
açıklama okunabilecek ya da kavram hakkında örneklere ulaşılabilecek ya da benzer kavramlar
sorgulanabilecek, o kavramı anlatan görsellere, videolara ulaşılabilecektir.
Görüldüğü gibi birbiri içine geçmiş olan dijital tabanlı teknolojiler sadece bir teknoloji olmaktan öteye gitmiştir.
Yeni iletişim teknolojilerinin yakınsaması sonucu birini diğerinden ayıran sınırlar silikleşmeye başladığı gibi,
iletişim ortamlarının etkilediği ekonomik, endüstriyel, içerik ve hizmet üretimi gibi konularda da eskiden farklı
alanlar olarak kabul edilen araç, oluşum ya da sektörler arasındaki sınırlar da silikleşmeye başlamıştır.
MEDYA OKURYAZARLIĞI
Dijital tabanlı teknolojiler ile gündelik yaşamın temel gereksinimlerini karşılamak, hem hayatı kolaylaştırmış
hem de hızlandırmıştır. İletişim teknolojisindeki hızlı gelişim, ekonomik, kültürel ve sosyal alanda değişme
neden olarak, toplumsal yaşamda varlığını hissettirmektedir. Toplumsal yaşamdaki değişim, günlük yaşam
akışının değişmesine, farklı bakış açılarının oluşmasına neden olmakta, yeni yaşam tarzlarının ortaya çıkmasıyla
da kendisini göstermektedir. Birçok insan için yeni iletişim teknolojileri günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası
olmaya devam etmektedir. İletişim teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak medya mesajlarına maruz kalma
süresi, içerik üreticilerinin medya mesajlarıyla hedef kitleye ulaşmak için gösterdiği çaba artmış ve dijital
ortamlar içerisinde bulunan içerik de çeşitlenmiştir. Medya mesajları çocuk – genç - yaşlı, kadın - erkek
demeden her kesimden insana farklı miktarlarda da olsa ulaşmakta, bireyin değer yargılarına, inançlarına,
tutum ve davranışlarına etki edebilmektedir. Bu nedenle medya okuryazarlığının gerekli olduğu
düşünülmektedir.
Medya okuryazarlığı olarak dilimize çevrilen “media literacy” kavramı birçok şekilde tanımlanabilse de; metin,
ses ve video gibi formatlarda insanların karşısına çıkabilen mesajlara ulaşma, bunları çözümleme,
değerlendirme ve iletme yeteneği olarak tanımlanmaktadır (İnceoğlu, 2007: 21).
Medya okuryazarlığındaki amaç; medya mesajlarının doğru algılanması, eleştirel bir bakış açısı geliştirilmesi,
gerçek-kurgu ayrımının yapılabilmesi, medya aracılığı ile sunulan dünyanın gerçeği tam yansıtmayabileceğinin
algılanması, medya mesajlarının taraflı olabileceğinin kavranması, medyanın yönlendirme ve yönetme aracı
12
olarak kullanılabileceğinin farkına varılabilmesi, medya kullanımının tek taraflı bir enformasyon akışı
olmadığının bilinmesi, izleyici, kullanıcı, okuyucu, dinleyici tercihlerinin de mesaj kaynağı tarafından da
toplanabileceğinin farkına varılması gibi hedefleri içermektedir.
Özetle; medya okuryazarlığı, mesajın kaynağını sorgulayan, aldığı enformasyonu değerlendirip onu yerinde
kullanabilen bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedir.
Bireyleri yaşama hazırlamak ve topluma yararlı bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunmaya çalışan
eğitimin medya okuryazarlığını geliştirme konusunda üzerine düşen görevleri tartışınız.
Günlük yaşamda her gün birçok seçim yapmak, karar vermek zorunluluğu vardır. Birçoğu hayatı sürdürebilmek
için, kimi zaman büyük, kimi zaman küçük kararlar, seçimlerdir. Doğru akıl yürüme, alınan kararların yapılan
seçimlerin değerler bütünüyle uyumu ve ilişkisi, karar verecek olan kişi tarafından belirlenir. İletişim araçlarının
haber alma, eğitim alma kaynağı olarak ya da boş zaman doldurma aracı olarak kullanımı sırasında, medya
mesajına maruz kalma, yapılan seçimleri etkileyebilmektedir. Bilginin hızlı üretim ve dağıtımı, iletişim araçlarının
da yakınsaması ile tüketimin hızını arttırmıştır. Yeni medyanın izleyiciye sundukları ticari metaya dönüşmüştür.
İletişim araçları izlenirliklerini, takip edilirliklerini, okunurluklarını, kullanılırlıklarını, dinlenilirliklerini arttırmak
için heyecan, eğlence, keyif verme aracı olma yönüne meyletmektedirler. Bu koşullar altında doğru bilgiye
ulaşabilmek zorlaşmıştır. Bu açıdan, medya okuryazarlığının önemi artmıştır. Yeni iletişim araçlarını, amacı
doğrultusunda kullanma ve medya mesajlarını yorumlama alışkanlığı küçük yaşlardan itibaren verilecek medya
okuryazarlığı eğitimiyle mümkün olabilecektir. Mesaja, enformasyona ulaşabilme, maruz kaldığı mesajı bilinçle
değerlendirme, eleştirebilme, çözümleme ve iletebilme becerisi sadece kişisel değil, aynı zamanda toplumsal bir
sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Editörlüğünü Nurçay Türkoğlu ve Melda Cinman Şimşek’in yaptıkları Kalemus yayınlarından 2007 yılında
çıkan Medya Okuryazarlığı adlı kitap yukarıda bahsi geçen konu ile daha yakından ilgilenmek istenler için
önerilebilir.
YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN SAĞLADIĞI OLANAKLAR VE KISITLILIKLAR
Yeni iletişim teknolojileri gelişim sürecinde birçok yeniliği ve insan yaşamı için kolaylığı getirirken, bazı
kısıtlılıklar da yaratmaktadır.
YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN SAĞLADIĞI OLANAKLAR
Yeni iletişim teknolojilerinin enformasyona ulaşımı, enformasyonun üretilmesini ve paylaşılmasını sağlayan, her
türlü görsel, işitsel, yazılı ve basılı araçlar olduğu hatırlanacak olur ise, hayatı kolaylaştıracak birçok yeniliği de
getirdiği söylenebilir. Yeni iletişim teknolojilerine sağladığı olanaklar açısından bakıldığında, öncelikle
enformasyona, mesaja ulaşmayı hızlandırdığı söylenebilir.
Enformasyona hızlı ulaşabilmek maliyeti azaltır. Örneğin, mektupla yapılabilecek bir yazışmanın yeni iletişim
araçları ile yapılıyor olması, hem zamandan, hem maliyetten kazandıracaktır. Kâğıt kullanımının azalması ile
meydana gelen maliyet düşüşü çevre zararını azalabilir. Doküman yönetiminde de kolaylık sağlamaktadır. Yeni
iletişim teknolojileri sağlık alanında birçok şekilde kullanılmaktadır. Röntgen, manyetik görüntüleme gibi
işlemler, dijital ortamlarda yapılabilmekte ve alınan sonuçlar dijital ortamlarda paylaşılmaktadır. Bunu açmak
için bir örnek verilecek olursa, bir hastanın İstanbul’da çekilen röntgeni, Ankara’da bulunan bir doktorun
bilgisayarına gönderilebilir. Ya da laboratuvarında yapılan tahlil sonuçları doktorun masasındaki bilgisayardan
görüntülenebilir. Üstelik hastanın geçmiş dönemlerdeki tahlillerine ait kayıtları da bilgisayarda depolandığı için
karşılaştırılması mümkün olabilir.
Hastanın ve hastalığın takibi için kullanılabilecek bu yöntemin, işlem takibi açısından bankalar tarafından
kullanıldığı birçokları tarafından bilinir. Banka müşterisinin alışverişleri, ödemeleri, kredileri bankanın hesaplara
girmeye yetki verilmiş çalışanları tarafından izlenebilir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Yeni iletişim teknolojileri sadece hastane, banka ya da iş yerine kullanılmamaktadır. Hayatın her alanında yeni
iletişim teknolojilerinden faydalanılmaktadır. Yakınsamanın da getirdiği yenilikler sayesinde her geçen gün
kullanım olanakları artmaktadır.
Görüldüğü gibi, iletişim araçlarındaki gelişmeler, cep telefonları, fakslar, bilgisayarlar, internet vb. bilgiye ulaşımı
hızlandırmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler, işlerin iş yerlerinde yapılması gerekliliğini de ortadan
kaldırmaya başlamıştır. Bir bilgisayar ve internet bağlantısı ile ev ofis kavramı yaşama girmiştir. İletişim
teknolojileri ile yapılan birçok iş için kent merkezinde bulunan ofise gitmeye zaman harcanması
gerekmemektedir. Çoklu ortam ya da internet ile iletişim, toplumlar arasında oluşturduğu sanal ortam
sayesinde zamanı ve uzamı birleştirmiş, bilgi edinme konusunda sınırların kalkmasına yol açmıştır. Elbette bütün
bunların getirileri, sağladığı olanaklar kadar kaybettirdikleri ve ortaya çıkardığı kısıtlılıklar da sorgulanmaya
değerdir.
YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN ORTAYA ÇIKARDIĞI KISITLILIKLAR
Yeni iletişim teknolojilerinin ve bunları kullanmaya olanak veren araçların hayatı kolaylaştırmak adına sağladığı
birçok olanağın yanında yaşama getirdiği kısıtlılıklar da bulunmaktadır. Yeni iletişim araçlarına sahip olmak,
kullanmak tamamen ücretsiz değildir. Üstelik her yerden aynı oranda, aynı hızda da ulaşmak mümkün değildir.
Bu bir anlamda enformasyona erişimde eşitsizliği getirmektedir. TürkStat’ın 2010 yılında haneler bazında
gerçekleştirdiği BİT (Bilgi ve iletişim teknoloileri) erişim ve kullanım araştırmasına Türkiye’de BİT donanımına
sahiplik ve erişim açısından kırsal ve kentsel kesimler arasında büyük bir açık bulunmaktadır.
13
Kentlerde yaşayanların neredeyse yarısı internet erişimine sahipken, bu oran, kırsal kesimde ancak dörtte bire
yaklaşmaktadır. Bilgisayar sahipliği için de, durum benzer görünmektedir. Ancak aynı rapora göre cep telefonu
sahipliği konusunda açık, bu kadar fazla değildir (TurkStat, ‘Hanelerde BİT Kullanımı’, 2010).
Yeni iletişim teknolojilerine sahip olanlar ya da kullanabilenler bu araçlardaki ortamları kullanarak sosyal gruplar
oluşturulabilmektedir. Özellikle internette çeşitli gruplaşmalar bulunmaktadır. Ancak bunlar tek başlarına, tek
yönlü incelenebilecek olgular değildir. Etkileri konusunda da çalışmalar yapılmasını gerektirecek kadar
çeşitlenmişlerdir. Ayrıca yeni iletişim ortamları kişilerin birden fazla gruba üye olmalarına, sanal gruplarda, sanal
kişilikler oluşturmalarına da ortam yaratmaktadır. Bir ya da birden fazla gruba üye olan bir kişi, başka bir grubun
kurucusu olarak da yeni iletişim ortamlarında yer bulabilmektedir. Sosyal medya ya da sosyal ağ siteleri diğer
deyişle, sanal ortamlar gerçek hayattakinden farklı ortamlardır ancak bunu yorumlayabilmek bir medya
okuryazarlığı algılaması gerektirir. Bu nedenle özellikle çocukların internet erişimi ve kişisel bilgilerin paylaşımı,
bu enformasyonun kötü niyetli kişilerin eline geçmesi ile doğabilecek, kişiyi yapmak istemediği işleri yapmaya
zorlama, cinsel içerikli görüntü ya da mesajlara maruz kalma, yasadışı yazılımlar ya da virüslere maruz kalma,
çocukların yabancılarla tanışıp konuşmaları konuları yeni iletişim teknolojilerinin zarar verebilecek yanlarından
sayılmaktadır.
Yeni iletişim teknolojileri, kopyalama yapmaya zemin yaratmaktadır. Bir müzik eserini, edebi bir eseri, fotoğraf
ya da film gibi bir sanat ürününü çoğaltmak için kullanılabilir ancak kimi zaman izleyicisi ya da kullanıcısına
ulaştırılması sırasında bu eserlere ait telif hakları hiçe sayılabilmektedir.
Yeni iletişim teknolojileri teknik alt yapılarından kaynaklanan fark ile bireylere hizmet sunulmasına aracılık
ederken, onlardan enformasyon da toplamaktadır. Çoğu zaman boş zaman etkinliklerinde kullanılan televizyon,
günümüzde telekomünikasyon aracı işlevini de üstlenebildiği ve kumandası ile enformasyon akışına dâhil
olunabildiği için, boş zamanlar dışında da kullanılabilmektedir. Bu özelliği kullanım alanını genişletmiş, sistemin
kendisini yeniden üretmesini hızlandırmıştır. Yeni iletişim teknolojilerinin çift yönlü enformasyon akışına izin
verişi, toplumsal denetimleri kolaylaştırmaktadır.
Bireylere ait enformasyonların bir merkezde toplanabilmesi, bir güce kaynaklık etmektedir. Bireyin tüketim
süreç ve alışkanlıklarının bilinmesi, tercihlerinin bilinmesi, yönetilmesini kolaylaştırmakta, bu enformasyonu
elinde tutanı daha da güçlendirebilmektedir. Bu konuyu gözetim başlığında biraz daha açmakta fayda
bulunmaktadır.
GÖZETİM
Modern hükümetlerin doğumları, ölümleri kaydetmeye, modern işletmelerin, çalışmayı izlemeye ve çalışanların
ücret ve gelişmesinin doğru kayıtlarını tutmaya başlamasından bu yana, gözetimin yaygınlaşmaya başlamakta
olduğunu savunan Lyon (1997: 17), bunun sadece bürokrasi olmaktan öte birşey olduğunu söylemektedir.
Gözetimin var olan sosyal düzene uygunluğumuzla çok güçlü bir biçimde ilişkili olduğunu ve sosyal denetimin
bir aracı olabileceğini ifade eder. Bilimin gelişmesi ile gözetimin araçları da artmaktadır. 1990’lı yıllarda hız
kazanan bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ve iletişim araçlarındaki gelişmeye paralel olarak, iletişim
araçlarındaki yenilikler toplumsal ve bireysel birçok alana etki etmiştir. Bireyler enformasyonun büyük bir
kısmını iletişim teknolojileri aracılığı ile alabilmektedir.
Çeşitli ihtiyaçlarını, eskiye oranla daha fazla, iletişim araçları aracılığı ile giderebilmektedirler. Bu ihtiyaçlar
bankacılık işlemleri olabileceği gibi, sosyalleşme ihtiyacı olarak dahi karşımıza çıkabilmektedir. Bilgisayar tabanlı
teknolojiler ile gündelik yaşamın temel gereksinimlerini karşılamak hem hayatı kolaylaştırmış, hem de
hızlandırmıştır. İletişim teknolojisindeki hızlı gelişim, ekonomik, toplumsal, kültürel ve sosyal alanda değişime
neden olarak toplumsal yaşamda varlığını hissettirmektedir.
Toplumsal yaşamdaki değişim, günlük yaşam akışının değişmesine, farklı bakış açılarının oluşmasına neden
olmakta, yeni yaşam tarzlarının ortaya çıkmasıyla kendisini göstermektedir. Birçok insan için yeni iletişim
teknolojileri günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası olmaktadır. Günlük yaşamda kullanılan iletişim teknolojileri
ve onların etkileşimlilik özelliği, bireyler hakkında enformasyonun toplanabilmesini kolaylaştırmaktadır. Yeni
teknolojilere sahiplik üreticilerin de beklediğinden büyük bir hızla yayılmıştır.
Lyon (1997:17)’a göre; “Modern topluma katılmak, elektronik gözetim altında olmaktır”. Enformasyonun
toplanması, kaydedilmesi, ilişkilendirilmesi, gruplandırılması ve paylaşılabilmesi gözetime olanak sağlamaktadır.
İnsanlar etkileşimli iletişim araçları ile denetlenebilir, gözetlenebilir hale gelmişlerdir. Özellikle gençler yeni
iletişim teknolojilerini yadırgamadan kullanmaktadırlar. Hayatı kolaylaştırmak adına sunulan yeni iletişim
teknolojileri kişilerin gündelik rutinlerinin, önceliklerinin, tercih ve alışkanlıklarının bilinmesine olanak
sağlayacak verileri toplamaya aracılık etmektedir. Günümüzde dijital kodları kullanan tüm iletişim araçları
birbirleri ile veri alışverişi yapabilmektedir.
Bu sistem kullanıcıların gözetimini mümkün kılmaktadır. Yapılan bu gözetim, aynı zamanda sosyal denetime ve
kişileri yönlendirmeye de olanak sağlamaktadır. Yeni iletişim araçları kullanıldıkça gözetim, sosyal hayatın içine
işlemektedir. Yeni iletişim araçları ile toplanabilen enformasyonun rekabet avantajını ele geçirmek için
şirketlerce talep edilen bir materyal olarak piyasa değeri bulunurken, yeni iletişim teknolojileri modern
toplumlarda toplumsal normlara uyan nüfus yaratmak için kullanılır.
Etkileşimli iletişim araçları, enformasyona ulaşmayı kolaylaştırdığı gibi, enformasyonun toplanmasını da
kolaylaştırmaktadır. Geleneksel iletişim araçlarında yer almayan uzunlukta, sürede ve hızda bilgiye ulaşmayı da
olanaklı kılarken kişisel enformasyonun toplanması, saklanması, işlenmesi ve dolaşıma sokulması anlamında da
14
farklılığı bulunmaktadır. Bilgisayar teknolojisi, merkezi tek yönlü geleneksel iletişim teknolojilerinden potansiyel
olarak daha demokratik ve güçlendirici bir görünüme sahipse de bu yapısıyla Timisi (2003: 28)’ye göre
“demokratik tartışma ve bir araya gelmeyi kolaylaştıran ve teşvik eden” ortam olarak kabul edilir. Kişisel
enformasyonun toplanabilmesi ile enformasyonu elinde toplayacak olanlar için ayrı bir güç kaynağı da
oluşturmaktadır. Toplanan enformasyonun dünya çapında dolaşıma sokulabileceği de göz ardı edilmemelidir.
Gözetim konusunu daha iyi kavrayabilmek için; Uğur Dolgun’un Ekin Kitabevi’nden 2005 yılında çıkan
Enformasyon Toplumundan Gözetim Toplumuna adlı kitabı okuyabilirsiniz.
Yeni iletişim araçları aracılığı ile gerçekleşebilen gözetim hakkında söylenebilecek en basit cümle bu araçları
kullanmanın dijital bir iz bıraktığıdır. Bu ne demektir? Etkileşimli iletişim araçları, kullanılan her an, kullanıcı
hakkında sisteme iz bırakmaktadır. Kullanıcının seçimleri, kullanma şekilleri, kullanma sıklığı gibi birçok konu
sisteme enformasyon olarak kodlanmaktadır. Kullanıcı bunun kimseyi ilgilendirmeyebileceğini düşünülebilir. Bu
enformasyonlar sınıflandırıldığında ya da ilişkilendirildiğine anlamlı verilere dönüşerek paylaşılabilmesi
sayesinde ticari bir meta haline gelirler. Diğer bir ifadeyle, toplanan bilgi pazarlanabilir mala dönüşür. Kişilerin
eğilimlerinin bilinmesi, sınıflandırılması, ilişkilendirilmesi, paylaşılması, bu kullanıcılara ait enformasyonun
paraya dönüştürülmesi bir yana, bu eğilimlerden faydalanmayı düşünenlerin iştahını kabartacaktır. Örneğin
kadına yönelik bir ürün pazarlayıcısı, doğrudan hedef kitleye reklam yapmak istediğinde sosyal medyada,
sadece kadın kullanıcıya reklam gönderebilir. Benzer durum, ideolojik yaklaşımların benimsetilmesi için de
kullanılabilir. Etkileşimli televizyon kullanıcısına daha önce izlediği filmi örnek alarak, hoşlanabileceği bir başka
filmi önerebilir. Bunu yapmak için daha önceden kullanıcının sınıflandırılmış olması gerekir.
Bu izleyici için iyi gibi görünebilir ancak dijital olarak iz bıraktığı, bu izin kaydedildiği, sınıflandırıldığı,
ilişkilendirildiği, işlendiği ve paylaşılabileceği anlamına gelecektir. Hakkında her türlü enformasyonun toplandığı
bireyler, kolaylıkla da yönetilebileceklerdir.
ABD Teknoloji Değerlendirme Bürosu’nun gözetim teknolojilerini hangi başlıklar altında sınıflandırdığını
araştırınız.
2010’LARDA YENİ İLETİŞİM ARAÇLARININ GENEL HATLARI
2010’lu yıllarda iletişim için söylenebilecek ilk söz, “iletişimin miktarı artmıştır” olabilir. Yakınsama ile birçok
iletişim aracı eskisinden çok daha hızlı ve çok miktarda veri alış verişinde bulunabilmektedir.
İletişim araçlarının kullanımı ve gönderilen mesajlar artık sadece insandan insana değil, insandan makineye,
makineden insana, makineden makineye de olabilmektedir. Bir telefon ile evdeki çamaşır makinesi ya da fırına
talimat verilebilmektedir. Ya da bir çamaşır makinesi, içine konan çamaşır miktarını ölçerek kullanacağı su
miktarını belirleyebilmekte ya da dış hava koşullarını başka sistemlerden aldığı enformasyona göre
değerlendirip çamaşırları kurutma derecesini belirleyebilmektedir. Bunlar makineler üretilirken içlerine konan
gömülü iletişim sistemleri sayesinde gerçekleşebilmektedir. Anlaşılacağı üzere iletişim araçlarının dijital alt
yapıyı kullanmaları insan yaşamında yerini bulan birçok yenilik de getirmiştir. Yeni iletişim ve kitle iletişim
araçlarının toplumsal, ekonomik, siyasal ve bireysel yaşamı değiştirme potansiyeli yüksektir. Son yıllarda
gündelik yaşamda kulaklara çalınan bir kaç kelimenin açılımını yapmakta fayda bulunabilir. Bunlardan biri
web’dir. Askeri amaçlar için geliştirilen internet bir süre sonra halkın kullanımına sunulmuştur. Kısa süre içinde
de yaygın kullanılan bir iletişim ortamı haline gelmiştir. Web teknolojik bir ortamdır ve bunun da gelişim
aşamaları bulunmaktadır. Web 1.0 olarak adlandırılan kavram, kabaca 1990-2000 yılları arası, internet
kullanıcılarının çoğunlukla e-mail (elektronik posta) yolu ile iletişim kurabildikleri dönemi anlatmaktadır. Elbette
Web 2.0 olarak adlandırılacak gelişmeler ortaya çıkmadan önce bu kavram (yanında 1.0 olmadan) sadece “web”
olarak adlandırılıyordu. 2000-2010 yılları arasındaki dönemde Web 2.0 enformasyonun aranabildiği,
tüketilebildiği, üretilebildiği, e-mail trafiğinin olduğu kullanıcıların katılımının ve etkileşimin arttığı dönemi ifade
etmektedir. 2010-2020 yılları arasındaki, aşamada webin 3.0’a doğru gittiği düşünülmektedir. Çünkü web
3.0’daki iletişim ortamının çevrimiçi sınırsız bilişim ve erişim ortamını hızlı olarak sunacağı, etkileşimliliğin çok
boyutlu olacağı, üstelik akıllı olacağı, özgün yeniliklere açık ve saydam olacağı tahmin edilmektedir (Aksu vd.,
2011: 132).
Etkileşimliliğin sadece internete özgü olmadığı buraya kadar olan anlatımdan da anlaşılmıştır. Türkiye’de yaygın
şekilde kullanılan cep telefonlarında da benzer aşamalar gerçekleşmiştir. 3. nesil cep telefonu, 3G kavramı
Türkiye’de de duyulan ve kullanılmaya başlayan bir kavramdır. Tüm BİT cihazları arasında Türkiye’de en fazla
sahip olunan cep telefonudur. Yine TürkStat’ın 2010 yılında haneler bazında gerçekleştirdiği BİT erişim ve
kullanım araştırmasına göre; Türkiye’de kentlerde yaşayanların yüzde 92,8’inde, kırsal kesimde yaşayanların
yüzde 85’inde cep telefonu bulunmaktadır (TurkStat, ‘Hanelerde BİT Kullanımı’, 2010).
İlk ticari örneklerin 2001 yılında Japonya’da 2003 yılından beri Avrupa’da kullanılmakta olan 3G olarak
adlandırılan, konuşma ve veri hizmetlerinin daha hızlı aktarımını sağlayan bir iletişim sistemi Türkiye’de 30
Temmuz 2009 tarihinde kullanılmaya başlamıştır.
Cep telefonları ilk çıktığında sadece iki telefon cihazı arasında sesli bağlantı kurmak için kullanılmaktaydı, daha
sonra buna SMS (Short Message Servis), Kısa mesaj özelliği eklendi. Bunlar; birinci nesil telefonlar olarak kabul
edilir. İkinci nesil cep telefonları, fotoğraf ve video çekebilen, bunları MMS (Multimedia Message Service) ile
gönderebilen, kablosuz ağ (WI-FI) desteği ile internette dolaşma teknolojisinin geliştirilmiş olduğu telefonlardır.
Türkiye’de de kullanıma açılmış olan iletişim sistemini kullanabilen üçüncü nesil, kablosuz cep telefonları
teknolojisine verilen genel ad 3G’dir. Bu sistemde büyük ebatlı müzik, resim ve video dosyalarını eskisine oranla
15
20 kat daha hızlı şekilde aktarmak mümkün olabilmektedir. İnternet sitelerindeki videolar, cep telefonu
ekranından izlenebilir, cep telefonu ile kaydedilen video görüntüleri sosyal medya ortamında paylaşılabildiği
gibi, anında görüntülü konuşma da yapmaya ya da cep telefonu ekranının çerçevesi içine girebilen görüntüyü
yayına vermeye yetecek altyapısı bulunmaktadır. Nitekim 3G sisteminin Türkiye’de kullanıma açıldığı ilk
günlerde haber programlarda, habercilerin, haber saatinde, olay yerinden, cep telefonları aracılığı ile yayına
görüntülü olarak katıldıklarına şahit olunmuştur. 3G telefon ve sistem aracılığı ile çekilen fotoğrafların bloglara
aktarılması da mümkündür. Bankaların internet şubeleri aracılığı ile fatura ödeme, havale gibi birçok bankacılık
işlemi banka şubesine gitmeden, telefon üzerinden de yapılabilmektedir. Devletin çeşitli kurumları ve
belediyeler de internet üzerinden çeşitli siteler aracılığı ile bazı hizmetler sunmaya başlamışlardır. 3G uyumlu
telefonlar e-devlet işlemlerini de yapmaya zemin sunmaktadır. Gazete, dergi, televizyon, radyo gibi, medya
servislerinin online içeriğine ulaşmak da mümkün olmaktadır. İnternet üzerinde bulunan alışveriş sitelerinden
alışveriş yapmak, sanal kütüphanelerden yararlanmak, online eğitim veren kuruluşların derslerine katılmak ve
televizyon izleyebilmek de 3. nesil cep telefonları ile yapılabilecekler arasındadır.
Yeni iletişim teknolojilerinin 2010’larda genel hatlarını çizerken ilerideki ünitelerde etraflıca üzerinde durulacak
bazı araç ve ortamdan etkileşimli televizyon da, Türkiye’de adı sıklıkla duyulmaya başlayan bir iletişim aracı
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Etkileşimli televizyon, etkileşimli video ifadesi, insan ve bilgisayarlar arasındaki iki yönlü iletişimi anlatır. Bu
iletişim, dijital altyapıyı kullanılarak, yayın teknolojisi ve video araçları ile yapılabilir. Bu etkileşimli televizyon
izleyici/kullanıcıların televizyonda izledikleriyle iletişime geçebilmeleri için düşünülmüş tüm yöntemleri
kapsamaktadır. Etkileşim kelimesinin İngilizcesi “interactive”dir ve televizyon kelimesinin kısaltması olan TV
harflerinin önüne konan “i” harfi ile temsil edilir. İnteraktif TV, iTV, idTV şekillerinde ifade edilen bu
uygulamaların gerçek özelliği, izleyicinin izlediği içeriği değiştirebilmesinde yatmaktır.
Etkileşimli Televizyon hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ali Murat Kırık Tarafından yazılan ve Anahtar
Kitaplar yayınevinden 2010 yılında çıkan Etkileşimli Televizyon adlı kitabı da okuyabilirsiniz.
Televizyon yayınları için etkileşimlilik izleyicinin telefon ederek programlara katılımı ile başlamıştır. Etkileşimli
televizyon, adından da anlaşılacağı gibi, izleyicinin o anda izlemekte olduğu programın içeriği ile etkileşime
girerek içerik akışını etkileyebildiği ve hatta kişiselleştirebildiği televizyonculuk modeli diye
tanımlanabilmektedir. Bilgi akışı sadece yayıncıdan izleyiciye değil, izleyiciden de yayıncıya doğru
olabilmektedir. İzleyicilerin mevcut televizyon alıcılarını elden çıkarmaya gerek duymadan, alıcılarının önüne
koyabilecekleri Set üstü kutu (Set Top Box, STB) adı verilen set üstü şifre çözücü cihazlar ile tüm iletim
kanallarına uyumlu olarak, dijital yayınları almak mümkün olmaktadır. Gerek etkileşimli televizyon, gerekse 3G
telefon için önemli olan iletişim ortamı internettir.
Her geçen gün, bilgisayar ve internete sahip olanların sayısı katlanarak artmaktadır. Basit bir tanımlamayla
internet, dünya üzerindeki milyonlarca bilgisayar ağını birbirine bağlayan çok büyük bir bilgisayar ağıdır. Buna
ağlar ağı da denmektedir. Ağ, kaynakları ve enformasyonu paylaşabilen birbirleri ile birleştirilmiş donanımlara
verilen addır. İnternet ağına bağlı olan bilgisayarlar veri alışverişi yapabilmektedirler. Bilgisayarlar arasındaki
mesafenin uzak ya da yakın olmasının önemi kalmamıştır.
İnternetin kullanım kolaylığı, iletişimde farkı bir boyut olarak karşımıza çıkmaktadır. Anında geri bildirim
alınabilmesi nedeni ile etkileşimlilik özelliği bulunan internet, şimdiye kadar var olan iletişim biçimlerinden farklı
bir ortam olarak kabul edilmektedir. Ülkeler arasındaki sınırları kaldırmış, küreselleşme sürecine ivme
kazandırdığı kabul edilmiştir. Günümüzde sadece bilgisayar üzerinden değil, telefon, televizyon gibi dijital
teknolojiyi kullanan etkileşimli iletişim ortamları üzerinden internet erişimi mümkündür.
Ortaya çıkışından kısa bir süre içinde toplumsal ve kültürel alanda bir cazibe merkezi olan İnternet, sadece bir
iletişim ve enformasyon aracı değildir. İnternet kültür, kimlik, siyaset ve ekonomi alanlarında rol sahibi olmuş
bir iletişim ortamdır. Bu yeni kitle iletişim ortamının toplumsal, ekonomik, siyasal ve bireysel yaşamı değiştirme
potansiyeli bulunmaktadır. İnternet iletişime imkân veren teknik bir altyapı sunduğu için kimi zaman iletişim
aracı olarak da adlandırılmaktadır. İnternet gözetim konusunda da güçlü bir araçtır. Bir yandan demokratik
katılıma olanak sağlarken öte yandan gözetim ve denetim aracı olabilmektedir. Etkileşime açık yapısı sayesinde
büyük miktarlardaki verinin dünya çapında dolaşımına olanak sağlamakta, geniş kitlelere enformasyon iletmek
için kullanılabilmektedir. Ancak bir yandan özgürlük aracı olarak düşünülürken öte yandan da denetlenebilir
olması, daha önce de tartışıldığı gibi sanal ortamda iz bırakması nedeniyle özgürlükleri kısıtlayıcı yönleri de
bulunmakta, kişilere ait enformasyonun toplanabilmesine zemin hazırlayarak bu bilgiyi toplayabilenleri
güçlendirmektedir.
İnternet ve yeni medyanın günümüzdeki gelişimini anlamlandırmak için Herşey Çıplak Bildiğiniz İnternetin
Sonu adlı kitap önerilebilir. 2011 yılında Media Cat yayınlarından çıkan kitabın üç yazarı bulunuyor. Halil
Aksu, Uğur Candan, Mehmet Nuri Çankaya.
Enformasyonun toplanmasına zemin hazırlayan, ancak toplumsal, kültürel ve sosyal alanda etkisini gösteren
sosyal ağlar 2010’lu yılların ilgi çeken ortamlarındadır. İnternet bağlantısı ile içinde yer alınan sosyal ağlarda
bireyler toplum yaşamının benzerini devam ettirmektedirler. Günümüzde sosyal ağlar, internet kullanıcılarının
yaşamlarının bir parçası olmakta, sadece sosyalleşme aracı olarak değil, iş yerlerinde, okulda ve aile arasında da
iletişim kurma yollarına ek olarak kullanıldığı görülmektedir.
16
Sosyal ağlar aracılığı ile yeni arkadaşlıklar edinilebildiği gibi, uzakta bulunan, eski ve yeni arkadaşlar ve aile
fertleri ile iletişim kurulması mümkündür. Ancak medya okuryazarlığı konusunda gerekli donanıma sahip
olmayan bireyler ve çocuklar için sosyal ağların sakıncalarının olabileceği unutulmamalıdır. Sosyal medya aynı
yaklaşımı benimseyen insanların bir arada gruplar kurabileceği, gerçekleştirecekleri etkinlikleri
duyurabilecekleri, düşüncelerini ifade edebilecekleri demokratik bir ortam olarak görülebilir. Öte yandan, kötü
niyetli kişi ve grupların da kendi çıkarları doğrultusunda propaganda aracı olarak kullanabilecekleri bir ortamdır.
Sanal ortamda sosyal, etkin, paylaşımcı olan kişilerin, bu ortamı kullanmak için internet ile geçirdikleri zamanın
bir kısmını gerçek sosyal yaşamdan kullandıkları unutulmamalıdır. Bu ortamlarda geçirilen süreyi kişinin okuma,
izleme, dinleme, seçme ve eleştirme becerilerini kullanarak dengelemesi gerekmektedir. Sosyal medya, sosyal
ağlar, kişinin kendi görüşleri hakkında en çok enformasyon verdiği, iz bıraktığı ortamdır. Sosyal ağlarda yaptığı
tercihler, beğendikleri, beğenmedikleri, izledikleri, izlemedikleri, hangi saatler arasında hangi sanal sosyal
iletişimi kullandıklarına ait bilgilerin toplanabildiği bir ortamdır.
2010’lu yıllarda iletişim araçlarının yukarıda sayılanlardan çok daha fazla çeşidi bulunmaktadır. Eyayıncılık,
dijital radyo gibi internet teknolojisini ve dijital altyapıyı kullanan iletişim araç ve ortamları ve mobil yaşama ait
ayrıntılı anlatımlar, açıklamalar bu kitabın diğer konuları arasında bulunmaktadır.
İletişim, ilk insandan günümüze kadar her zaman var olmuştur. Kişinin kendisini ifade etmesi, çevresi ile
bağlantı kurması, yaşadığı kültürü tanıması, kültürünü gelecek kuşaklara ve diğer kültürlere aktarabilmesi
iletişimle mümkündür.
İlk çağ insanların ateş ve dumanı kullanarak haberleşmeyi sağladıkları bilinmektedir. Yazının bulunmasından
önce bilginin aktarılabileceği bir yöntem olan söz, insan hafızasından destek almaktaydı. Yazının bulunuşu ile
haberi uzaklara ulaştırmayı sağlayan hayvanların ehlileştirilmesi aynı dönemlere denk gelmektedir. İlkçağ
medeniyetlerinden itibaren, panayır, agora, forum, pazar, tapınak gibi insanların daha yoğun şekilde bulunduğu,
yerleri, haber alışverişi yapmak için kullanmışlardır. İlk matbaa ağaç oyma tekniği ile M.S. 593 yılında Çin’de
kurulmuştur ancak, 1438’de Johannes Gutenberg metal harflerle basım tekniği bulmuş ve matbaaya
uygulamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise, ilk matbaa 1493 yılında, kurulmuştur. Bu matbaadan yıllar sonra
İbrahim Müteferrika, 1727 yılında bir matbaa kurmuştur ve Müteferrika’nın matbaasında basılan ilk kitap,
Kitab-ı Lügat-ı Vankulu’dur. Batı’da ilk kitap 1473’te Lyon’da yayınlanmıştır. Kitap basımını takiben basılı
haberler ortaya çıkmıştır. İnsanlar, Fransa’da düzensiz olarak yayınlanan “occasionnel” adlı gazeteler ile,
İtalya’da bozuk para anlamına gelen “gazetta” kelimesinden türeyen “gazette” aracılığı ile basılı haberleri
okuyabilmişlerdir.
Haberi bir şekilde paylaşmayı, kâğıda aktarmayı başaran insan görüntüyü ve hareketi de aktarmak için
çalışmıştır. Fotoğraf makinesi kamerası aracılığı ile görüntünün kaydının yapılabilmesi 1850’li yılarda
olabilmiştir. Film olarak adlandırılan selüloit tabanlı malzeme ise 1888 yılında geliştirilmiştir. Görüntünün bir
zemine kaydı, kayıt yapılan zeminin geliştirilmesi, hareketli görüntünün yansıtılabileceği aracın icat edilmesi
birbirini takip eden, birbirinden beslenen ve uzun zaman içinde gerçekleşen olaylardır.
Auguste ve Louis Lumiere adlı iki Fransız kardeş, geliştirdikleri sinematograf ile Paris’te 1895 yılında perdeye
yansıtarak ilk film gösterimini gerçekleştirmişlerdir. Sinema, İkinci Dünya Savaşı zamanlarına kadar büyük ilgi
görmüş, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da televizyon çalışmaları hızlanmıştır. Kameralar sadece görüntüyü
saptama ile kalmamıştır. Boyutları, özellikleri değişmiş, kullanım ihtiyaçlarına göre de kameralar geliştirilmiştir.
Öte yandan, gelişmeler gerçekleşirken teknolojinin de gelişmesi devam ettiği için kameralar ile birlikte
kullanılan sistemler de çeşitlenmiştir.
Ancak iletişim devriminin önünün açıldığı zamanın Graham Bell’in, 1876'da telefonu icat ettiği tarih olduğu
söylenir. Telefon yaklaşık 100 yıl boyunca gelişimini sürdürmüş ancak kablosu olduğu için her zaman bir yere
bağlı olarak kullanılmıştır. Yüzlerce kilometre fiyort ve binlerce adaya sahip Kuzey Avrupa ülkeleri alternatif
iletişim yöntemleri aramışlardır. 1991 yılında ilk cep telefonu görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Türkiye'de ise, 1994
yılında mümkün olmuştur.
İletişim araçları açısından bakıldığında, her yeni teknolojinin bir öncekinin üzerinden yola çıktığı söylenebilir.
Yeni olarak kabul edilen, iletişim teknolojileri aracılığı ile eskisinden daha farklı yollardan iletişime, hatta
etkileşime girilebilmektedir.
Yeni iletişim araçlarının konumlandırılması eskiyi reddetmeden yapılmaktadır.
Kullanım amaçları da bireyler arası iletişim ve kitle iletişiminin kimi özelliklerini barındırır. Etkileşimli iletişim
ortamlarında ilgili tarafların eş zamanlı ya da eş zamansız olarak karşılıklı etkileşimine imkân veren teknik alt
yapı bulunmaktadır.
Etkileşim, insan ilişkileri için kullanılabileceği gibi, teknolojik cihazlar için de kullanılan bir sözcüktür ve yeni
iletişim teknolojileri ile dünyayı birbirine bağlayan ağların arasındaki ilişkiyi de ifade eder.
Günümüzde cep telefonuna, internete ve televizyona, dijital teknoloji aracılığı ile aynı hattan ulaşmak
mümkündür. Uzaktan bakıldığında ayrı gibi görünen bu üç büyük teknolojik araç ve ortamın bir arada
kullanılabliyor olması yakınsama olarak adlandırılır. 2010’lu yıllarda iletişimin miktarı artmıştır. Yakınsama ile
birçok iletişim aracı, eskisinden çok daha hızlı ve çok miktarda veri alış verişinde bulunabilmektedir.
Bunun sağladığı olanaklar kadar getirdiği kısıtlılıklar da bulunmaktadır. Çağımızda sürekli enformasyona maruz
kalan insanların Medya okuryazarlığı konusunda bilinçlendirilmeleri gerekliliği doğmuştur. Medya okuryazarlığı
17
ile metin, ses ve video gibi formatlarda insanların karşısına çıkabilen mesajlara ulaşma, bunları çözümleme,
değerlendirme ve iletme becerisinin geliştirilmesi hedeflenmektedir.
SIRA SİZDE YANIT ANAHTARI
SIRA SİZDE 1
İnsan sesinin aktarılabildiği ilk bağlantı, 1908 yılında Fransa’da Eyfel kulesi ile Villejuif arasında
gerçekleştirilebilmiştir.
SIRA SİZDE 2
1990 yılı Haziran ayından itibaren, Magic Box şirketinin, “Star 1” adlı televizyon kanalı, uydu aracılığı ile
Lichtenstein’dan Türkiye’ye Türkçe televizyon yayınları yapmaya başlamıştır. Daha sonra bu kanalların sayısı
artmıştır. T.C. Anayasası’nın devlet tekelini öngören, 1964’den beri var olan, 133. Maddesi 8 Temmuz 1993’de
değiştirilmiştir.
Anayasa’nın 133. Maddesi: “Radyo ve Televizyon istasyonlarını kurmak ve işletmek kanunla düzenlenecek
şartlar çerçevesinde serbesttir. Devletçe kamu tüzel kişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile
kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının tarafsızlığı esastır.”
(http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/anayasa.uc?p1=133)
SIRA SİZDE 3
Bireyleri yaşama hazırlamak ve topluma yararlı bireyler olarak yetişmelerine katkıdan bulunmaya çalışan
eğitimin medya okuryazarlığını geliştirme konusunda üzerine düşen görevleri şöyle sıralanabilir:
Eleştirel bakış açısı kazandırmak, okuma, dinleme, seçme ve izleme becerisini geliştirmek, dünyadaki gelişme ve
değişmelere uyum sağlayabilen, medyaya katılımcı bireyler yetiştirmek.
SIRA SİZDE 4
ABD Teknoloji Değerlendirme Bürosu, gözetim teknolojilerini beş başlıkta sınıflandırmıştır.
(Lyon, 1997: 147). Telefon dinleme aletleri ve gizli mikrofonlar gibi minyatür ileticiler ile yapılan: işitsel gözetim,
fotoğraflama, sokak ve alışveriş merkezlerinde de bulunan, hatta uydu ve gece görüş sistemi bulunan her türlü
kamera ile yapılan; görsel gözetim, bilgisayar ve dijital tabanlı yöndeşmiş teknoloji üzerinden veri alışverişine
imkân veren sistemler ile yapılabilen; veri gözetimi, manyetik, elektromanyetik, sismik, kızıl ötesi vb. cihazlarla
yapılabilen; algılayıcı teknolojisi ve taşıt yeri saptama sistemi, poligraflar, insan sesindeki gerginlik analizi,
dudak okuma, konuşma anlama gibi gözetim için kullanılabilecek olan sistemler; diğer aygıtlar olarak
sınıflandırılmıştır.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Alemdar, K. ve Erdoğan İ. (2005). Öteki Kuram, Ankara: Erk Yayınları.
Akçalı, İ. Selda. (2006). Gündelik Hayat ve Medya, Ankara: Ebabil Yayınları.
Aksu, H., Candan,U. ve Çankaya, M. N. (2011).
Herşey Çıplak, İstanbul: MediaCat.Aziz, Aysel. (2006). Televizyon ve Radyo Yayıncılığı, Ankara: Turhan Kitabevi.
Blair, R. (1999). Digital Techniques in Broadcasting Transmission, Focal Press. Breitroise, H. (1985). “The New
Communication Technologies and the New Distribution of Roles”. Der: Everet M Rogers. The Media Revolution
in America and Western Europe.
ABD: Ablex Publishing Corporation. Binark, M. ve Bek, M. G. (2010). Eleştirel Medya Okuryazarlığı, İstanbul:
Kalkedon Yayınları.
Briggs, A ve Burke, P. (2004). Medyanın Toplumsal Tarihi, İstanbul: İzdüşüm Yayınları. Dolgun, U. (2005).
Enformasyon Toplumundan Gözetim Toplumuna, Ankara: Ekin Kitabevi.
Eldeniz, L. (2003). Sayısal Görüntü Teknolojisinin Gelişimi ve Sayısal Televizyon. İstanbul: Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü: Yayımlanmamış Doktora Tezi.
İnal, K. (2009). Medya Okuryazarlığı Elkitabı. Ankara: Ütopya Yayınları. İnceoğlu, Y. (2007). Medya
Okuryazarlığı. Editörler: N. Türkoğlu, M.C. Şimşek. İstanbul: Kalemus.
Jeanneney, J. (1998). Başlangıçtan Günümüze Medya Tarihi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Lyon, D. (1997).
Elektronik Göz. Türkçesi: Dilek Hattatoğlu. İstanbul: Sarmal Yayınevi. Püsküllüoğlu, A. (1995). Püsküllüoğlu, Ali.
Türkçe Sözlük. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Türkoğlu, N. ve Şimşek, M. C. (2007). Medya Okuryazarlığı. İstanbul: Kalemus Yayıncılık.
Yararlanılan İnternet Kaynakları
http://www.medyaokuryazarligi.org.tr/nedir.html Erişim, 16.12. 2011.
http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/anayasa.uc ?p1=133 Erişim, 31.12.2011.
TurkStat, ‘Hanelerde BİT Kullanımı’, 2010, http://www.tuik.gov.tr Erişim: 20. 12. 2011.
18
DERS NOTLARININ BUNDAN SONRAKİ BÖLÜMLERİ AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİNİN
YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ ADLI E KİTABINDAN ALINMIŞTIR.
T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2925
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1882
KİTABIN TAMAMINA AŞAĞIDAKİ LİNKTEN ULAŞILABİLİR.
http://eogrenme.anadolu.edu.tr/Sayfalar/default.aspx
BÖLÜM 3
E YAYINCILIK
Elektronik yayıncılığın kısaltılmış hali olan e-yayıncılık; e-kitap, e-dergi, e-gazete, e-kütüphane ve
dokümantasyon, gibi ortamlar aracılığıyla sunulan sayısal (dijital) bilgilerin/yayınların basımı, yayınlanması,
dağıtımı, anında güncellenmesi ve gerektiğinde yeniden gözden geçirilmesi etkinlikleridir.
Geleneksel yayıncılıkla karşılaştırıldığında, e-yayıncılığın kısa bir geçmişi vardır. Özellikle bilişim teknolojilerinde
yaşanan hızlı gelişmeler sonucunda, 1980’li yılların başında yoğun olarak kullanılmaya başlayan e-posta
mesajları, e-yayıncılığın ilk örneklerindendir. Bu tür e-posta mesajları, abonelere kayıtlı oldukları e-posta (email) listeleri tarafından gönderilmekteydi. Hiç kuşkusuz ki söz konusu bu ilk e-posta mesajları; fotoğraf, şekil,
tablo gibi herhangi bir görsel figürü içermeyen oldukça basit bir yapıda şekillendirilmiş gönderilerdi. Eyayıncılığın ilk örneklerinden olan e-postalar, aynı zamanda arşivleme olanaklarını da beraberinde getirdiler;
ancak, bu mesajların sürekli olarak belli bir alanda depolanması ek bir çabayı da gerektiriyordu. 1980’lerin
sonunda 1990’ların başında CD-ROM’ların e-yayıncılıkta kullanılmaya başlanmasıyla, bilgilerin dağıtılması,
arşivlenmesi ve saklanmasında yeni bir dönem de başladı. CD-ROM’lar kullanıcılarına, özellikle ansiklopedi,
sözlük ve atlaslar için mükemmel kalitedeki resim, figür ve şekilleri düşük maliyetle; ama uzun yıllar boyunca
saklama olanağını sundular. CDROM’ların farklı biçimlerde güvenilir kullanım olanakları sunmasına karşın,
özellikle kütüphanelerde her bir yayın için ayrı CD-ROM’un yönetilmesi sorun yarattı. Kütüphaneler, çok sayıda
yayını koleksiyonlarına eklemek, güncellemek ve kullanıcı tarafına da yüklemek için farklı CD-ROM LAN gibi
farklı araçlar geliştirmek zorunda kaldılar. 1994-1995 yılına gelindiğinde, IEE (Institution of Electrical Engineers)
tarafından Electronics Letters Online adında ilk e-dergi yayınlandı. Bu derginin Web üzerinden yayını ise 19951996 yıllarında başladı. PDF (Portable Data Format) olarak yayınlanan bu ilk e-dergi, metnin içerisine
bağlantıları da ekleyerek çoklu ortam araçlarını kullanmaya başladı. Böylece internet, bilim insanları ve
uzmanlar için bilgilerin paylaşıldığı ve yayıldığı bir ortam haline geldi. 2004 yılında Google, Kuzey Amerika ve
Avrupa’daki üniversitelerle iş birliği yaparak, basımı tükenmiş ve artık basımı yapılmayan yayınları
sayısallaştırarak (dijital hale getirerek) herkesin kullanımına sundu.
2010’lu yıllardaysa PDAs (Personal Digital Assistants), tablet bilgisayarlar, iPAD, cep telefonları, vb. ortamlardan
e-yayınlara kolaylıkla ulaşılmaya başlandı. Bir çeşit e-kitap formunda olan bu e-yayınlar artık ceplerimizde
taşınır hale geldiler. 2010’lu yıllarda ağlara bağlı bilgisayarlarda depolanabilen metin, görüntü, ses gibi çoklu
ortam nesnelerini içeren belgeler, veri tabanları, tartışma listeleri, etkileşimli bilgi erişim hizmetleri ve
elektronik bilgi hizmetleri farklı e-yayıncılık örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bununla birlikte, 2010’lu
yıllarda internet’in daha da hızla gelişmesi hem yayıncıların hem yazarların hem de okuyucuların rol ve
sorumluluklarını değiştirmiştir.
Günümüzde ise genç okuyucular, basılı yayınları okumaktansa, internet tabanlı bilgilerle etkileşmeyi
yeğlemektedirler. Öte yandan, reklam ve halka ilişkiler alanında çalışanlar, e-yayıncılık hizmetlerinden
yararlanma konusunda radikal adımlar atmaktadırlar. Daha da önemlisi, enformasyon simsarları, yayın evlerini
pas geçerek, ticari ve edebiyat yapıtlarını internet üzerinden yayınlanmaya başlamışlardır. Aynı zamanda,
neredeyse gazete ve dergilerin tümü internet üzerinden yayın yapmaktadırlar.
Yukarıdaki açıklamaların çerçevesinde e-yayıncılık, kitapların, dergilerin ya da gazetelerin bir bilgisayarı
kullanarak okunabilmesi için tasarlanmasıdır. Kısacası e-yayıncılık, bilginin elektronik biçimde yayınlanmasıdır.
Bu bağlamda, e-yayıncılık modelleri, süreçleri ve özellikleri ile e-yayıncılıkta teknoloji sağlayıcılar ve yayın hakları
konularının ayrıntılı olarak ele alınmasında yarar vardır.
E-YAYINCILIK MODELLERİ
Elektronik yayıncılığın kısaltılmış hali olan e-yayıncılık, basılı kopyaları (hard copy) kapsamayan bir yayıncılık
türüdür. E-yayıncılık, yazarlar için yapıtlarını iletişim teknolojilerini kullanarak tüm dünyaya dağıtma, yayma,
gerektiğinde arşivleme ve depolama olanaklarını sunan yeni bir seçenektir. Kısacası eyayıncılık; internet, optik
diskler gibi bilgisayara dayalı depolama araçları yardımıyla, bilginin dağıtımı arşivlenmesi ve gerektiğinde
güncellenmesi etkinliklerini kapsamaktadır.
Günümüzde, e-yayıncılıkta üç farklı model kullanılarak e-yayınların dağıtımı, yayını, depolanması ve
arşivlenmesi yapılmaktadır: 1) geleneksel model, 2) alternatif model ve 3) yıkıcı (subversive) model.
Elsevier, Springer, Kluwer, IOP, APS gibi seçkin yayınevleri geleneksel modeli kullanmaktadırlar. HighWire, The
European Journal of Comparative Law, JHEP Journal of High Energy Physics gibi diğer önemli yayınevleriyse
alternatif modelden yararlanmaktadırlar. arXiv (daha önceleri Los Alamos National Laboratories, şimdi Cornell
Üniversitesi’ne bağlı olarak çalışmaktadır), Australian Journal of Human Rights, The European Legal Research
Archive, vb. ise yıkıcı modeli temel almaktadırlar. Eyayıncılık süreçleri ve özelliklerinin daha iyi anlaşılabilmesi
için, bu farklı üç modelin (geleneksel, alternatif ve yıkıcı) ayrıntılı olarak ele alınmasında yarar vardır.
19
2010’lu yıllarda geleneksel modeli kullanan yayın evlerinin, yaklaşık olarak 11.000 ayrı konu başlığı altında
yayınlanan dergileri bulunmaktadır. Bu çerçevede bakıldığında, çoğu yayınevinin basılı kopya (hard copy)
yanında, internet üzerinden yayınladıkları elektronik baskılarının olduğu gözlenmektedir.
Aslında, geleneksel modeli kullanarak e-baskı yapmak, geleneksel basılı kopya hazırlamaktan farklı bir süreci
içermemektedir. Genellikle, basılı kopya olarak hazırlanmış olan yazılar, elektronik ortamda yayınlanmak için
hazır duruma getirilirler. Elektronik basıma hazır hale getirilen yayınlar ise iki yolla okuyucularına
ulaştırılmaktadırlar: 1) yayınevi sunucusuna (server) uzaktan erişme ya da posta ile gönderilmesi (CD-ROM vb.);
ve 2) yerel olarak yüklenebileceği, depolanabileceği ve kullanılabileceği kütüphane sitelerine elektronik dosya
ile transfer edilmesi. Geleneksel modelle üretilen e-yayınlar, basılı kopyalarında olduğu gibi, kalitesinden ödün
vermedikleri, hakemli yayınlar oldukları ve yasal süreçleri benimsedikleri için ilgili bilim alanlarında kabul
görürler.
Geleneksel modeli kullanan e-yayıncılık teknolojileri, ekrandan okuma için mükemmel kalitede ürünler
sunabilmektedirler. Bu çerçevede, e-yayın ağ (network) teknolojilerini kullanarak, sadece basılı kopyaya benzer
kalitede ürün sunmakla kalmaz; aynı zamanda çoklu ortam, renk, dinamik bağlantılar, yazılım dağıtımı, vb.
özellikleri kullanarak kendi özel değerlerini de oluşturur. Böylece, aynı yayının basılı kopyası ve e-yayını arasında
herhangi bir fark kalmamaktadır. Aslında, çoğu yayınevi başlangıçta dosyaların bir ortamdan diğerine bire bir
kopyasının aktarılabiliyor olmasından ve elektronik ortamdadağıtılmasından korkuyorlardı. Bu nedenle eyayınevleri, elektronik yasal olmayan kopyalama sorununu önlemek için ya da daha zorlaştırmak için e-dergiye
abone olmayı zorunlu hale getirdiler. Böylece, bir edergiye abone olarak, farklı yayınlara en az üç yıl boyunca
ulaşmak o e-derginin yayın hayatındaki prestijini sağlama açısından önemli bir kural haline geldi. Bir başka
değişle, çevrimiçi okuyucular üç yıl boyunca e-dergiye ulaştıklarında o yayınevine olan güvenleri de artmış oldu.
Bu bağlamda yayın evleri, e-yayınları sürekli olarak arşivleme fikrini geliştirerek farklı bir adım atmış oldukları
gibi, ister çevrimiçi olsun ister olmasın tüm okuyucularının güvenini kazanma konusunda yeni bir uygulamaya
geçtiler.
2001 Ekim ayında Elsevier yayınevi, geçmişe ilişkin 1200 dergiden oluşan koleksiyonunun, Aralık 2002 tarihine
kadar tamamen elektronik olarak ulaşılabilecek hale geleceğini duyurdu. APS ve IOP yayınevleri de benzer
şekilde büyük bir adım atarak, okuyucularına tamamen elektronik bir ortamda eyayınlarına ulaşma olanağı
sundular. Bu durum şimdiye kadar, bilimsel bilgi dünyası için alışılagelmişin dışında bir olaydır. 2010’lu yıllara
gelindiğindeyse, bilim dünyasında önemli yeri olan, ABD’de JSTOR ve Avrupa’da da DIEPER dergilerinin eski
yayınlarının tamamını elektronik ortama aktaramadıkları gözlenmektedir. Diğer taraftan, yapılan proje ve
çalışmalarla, okuyucuların bu iki derginin bazı sayılarına serbest ulaşımları sağlanmıştır.
E-yayıncılıktaki söz konusu bu gelişmeler, elektronik ortamda yayınlananların üç farklı yolla yönetilmesini
gündeme getirmiştir. Büyük veri tabanları halinde oluşturulan e-yayınlara ulaşımın veri üstü veri (metadata)
yöntemiyle ulaşılması ve tüm metin olarak görüntülenmesine olanak sağlanmıştır.
Aynı zamanda, tüm e-yayınların büyük bir pota içerisine taşınması ve tüm referans kaynakların bu pota içine
dinamik bağlantılarının sağlanması bir diğer yol olarak geliştirilmiştir. Böylece, e-yayıncılıkta kullanılan
kullanıcı/okuyucu arayüzlerinin geliştirilmesine de olanak sağlanmıştır. Bu genişletilmiş bağlantı kapasitesine en
iyi örnek, CERN Kütüphanesi ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan CrossRef tarafından kullanılan yeni
araçlardır. Bunun ötesinde, e-yayınların yeniden organizasyonuyla ilişkili bir konu olan, e-yayınların şeklini
bozmadır (de-structring). Diğer yeni bir olanaksa, yeniden yapılandırma (re-structring) durumudur. Yeniden
yapılandırma, bir e-yayınında yer alan yapıtların yayın alanlarıyla birlikte seçilmesi ve yeniden kullanılma
olanaklarını içermektedir. Günümüzde, basılı kopya olarak dergilerde yayınlanmış makaleleri, yeniden
düzenleyerek yayınlayan yeni e-yayınlar bulunmaktadır. Bu yeni e-yayınlar, genellikle, okuyucularına bedava
ulaşım olanağı sunmaktadırlar ve üstyazım (overlay) ya da sanal (virtual) dergiler olarak adlandırılmaktadır.
Tüm bu olumlu özelliklerinin yanında, geleneksel yöntemle yayınlanan e-yayınların bazı olumsuz yönleri de
vardır. Bunlardan en önemlisi geleneksel yöntemle üretilen e-yayınların, özellikle, kütüphanelere olan
maliyetidir. Kütüphanelerin, genellikle, normal basılı kopyalara ödediklerinden farklı olarak, e-yayınlar için üç
farklı ücret daha ödemeleri gerekmektedir: 1) elektronik içerik ücreti, 2) platform ücreti (kütüphanenin e-yayın
kullanıcı sayısı), ve 3) yıpranma ücreti (kütüphanenin aynı eyayına birden fazla kez üye olması). Bununla birlikte,
bazı yayınevleri e-yayınlara abone olmak isteyen kütüphanelere indirim yapma konusunda da gönülsüz
davranabilmektedirler.
E-yayıncılıkta yararlanılan alternatif model, sadece, e-baskı söz konusu olduğunda kullanılır. Kalite açısından
karşılaştırıldığında alternatif modelin ölçütleri, geleneksel modele göre, daha esnektir. Genellikle, kâr maçı
güden şirketler alternatif modeli kullanarak e-yayınları üretmektedirler. Öte yandan, alternatif model; normal
dokümanların ve telekomünikasyon süreçlerinin ikincil ürün olarak sunulduğu eyayıncılık teknolojileri ve
yayıncılıkta yeni yolları kullanmaya gönüllü olan üniversite ve araştırma laboratuvarlarında çalışan yazarların,
hakemlerin ve baş editörlerin kullandığı bir modeldir. E-yayıncılıkta alternatif modele en iyi örnek, Trieste’deki
SISSA laboratuvarı tarafından yayınlanan Journal of High Energy Physics (JHEP) dergisidir.
Alternatif modeli kullanan e-yayınevleri, çok farklı ve sayıda güçlükle karşılaşabilmektedirler. Bu tür yayıncılıkta
önemli olan, kendi ayakları üzerinde durabilen bir iş planının geliştirilmesidir. Örneğin, HighWire Press gibi bazı
projeler, geleneksel aboneliklerinin ücretlerini oldukça düşürmüşlerdir.
20
JHEP, PRSTAB gibi diğerleri ise internet üzerinden ücretsiz yayın yapma ve bazı büyük organizasyonlardan
destek alma yoluna gitmektedirler. New Journal of Physics gibi e-yayınlar, yeni ve eski fikirleri bir arada
kullanarak, yazarlardan ücret alma gibi farklı çözümler üretmektedirler. Encyclopeadia Britannica gibi iğer eyayınlar ise Web reklam alarak yayın hayatlarını sürdürmektedirler. Güvenilir yasal depoziti ödemek ve uzun
dönemli arşivleme gereksinimi ise karşılaşılan diğer güçlükler arasındadır. 2010’lu yıllarda gelişen bulut
teknolojileri (cloud technologies) ile bu tür depolama ve arşivleme sorunları güvenli bir şekilde aşılmaya
çalışılmaktadır.
Genel bir politika olarak, alternatif modeli kullanan ve kâr amacı gütmeyen e-yayınlarda, yazarların yazılarını
yayınlamaya teşvik edilmeleri oldukça uygun bir davranış biçimi olacaktır. Böylece, alternatif modeli kullanan eyayınların tasarımı, yayınlanması ve arşivlenip depolanması çok pahalı bir lüks olmaktan çıkacaktır. Alternatif
model, özellikle, basımları çok pahalı olan konferans bildirilerinin yayınlanmasında oldukça elverişli bir yoldur.
2000’li yıllardan sonra giderek artan sayıda konferans (AACE, AECT, JHEP, CERN vb.), bildiri kitapçıklarını
alternatif modeli temel alan e-yayın yoluyla basmayı tercih etmektedirler.
Kısacası, alternatif modeli kullanarak e-yayın yapmanın bazı avantaj ve dezavantajları vardır: Örneğin, alternatif
modelin en önemli avantajı EU, NSF, SPARC gibi kuruluşlardan sponsorluk alınarak baskı ücretlerinin
düşürülebilir olmasıdır. Alternatif modelin en önemli dezavantajıysa, e-yayının uzun dönemli yayınlanabilmesi
için garantili çözümlerin bulunması zorunluluğudur. Bu nedenle, genellikle, akademik çevreler alternatif modeli
kullanarak yayın yapan e-yayınları desteklemeye gönüllü ve hazır değildirler.
Yıkıcı model (subversive model), e-yayıncılıkta gelecekte istenebilecek ücretlerin kesilmesi ve ticari yayınevleri
üzerinde bir baskı oluşturulmasından yanadır. Dahası, şu andaki haliyle yıkıcı model eş hakem değerlendirmeli
geleneksel yayın sürecinin gerekliliğine de inanmamaktadır. Aynı zamanda, bağlantı sayısı, yayın indirme
(download) sayısı, çevrimiçi notlar vb. gibi yeni geçerlik biçimleriyle yıkıcı model; e-yayın sürecinin hızını
artırmakta ve işe yaramayan makalelerin okuyucuya ulaşmasını engelleyerek, bu bağlamda, zaman kaybını
önlemektedir. Bu modelde yazarlardan, herkese açık olan e yayıncılıkta, tüm e-yayınlar elektronik yolla ilk kez
dağıtıldıklarında gri alanyazın (gray literature) olarak anılırlar; çünkü ilk kez yayınlanan e-yayınlara geniş
okuyucu kitlelerinin anında ulaşması her zaman kolay olmayabilir.
Yıkıcı modelin editör kurulu, herhangi bir değerlendirme sürecini işe koşmadan, dergilerinin içeriğini ve
arşivlerini güncelleme çabası içerisindedirler. Bu tür e-yayınlarda, sadece, içindekilerle e-arşivde yer alan
yazılara bağlantılar vardır. Yıkıcı modelin okuyucuya kolay ulaşım sağlamasının yanında, e-yayınlar açısından iki
önemli avantajı daha vardır: 1) e-yayına abone olanların ödeyecekleri ücret neredeyse sıfıra indirilmiştir ve 2) eyayının Web sayfasında yayınlanması ve dağıtılmasıyla e-yayınına ulaşımda yaşanacak ertelemeler hemen
hemen birkaç saat ile sınırlandırılmıştır. Bununla birlikte, yıkıcı modelle yayın yapan e-yayınların iki önemli
dezavantajı vardır: 1) bu tür e-yayınların uzun dönemli olarak yaşamlarını sürdürmesi risk altındadır ve 2)
akademik çevrelerde, herhangi bir hakem incelemesine ya da başka bir değerlendirmeye tabii olmadan
yapılacak yayınların kalitesine ilişkin kuşkular vardır.
Türkiye’de geleneksel modeli kullanarak dağıtım yapan e-yayınlara örnek bulur musunuz?
Hangi modeli kullanırsa kullansın, özellikle kullanıcıya sağladıkları ulaşım kolaylıkları ve ekonomik rahatlıklar
nedeniyle, e-yayıncılığın kullanımı hızla yaygınlaşmaktadır. Bu bağlamda, e-yayıncılık yapan yayınevlerinin rol ve
sorumlulukları da değişmekte ve artmaktadır. Dahası, bu e-yayınevleri gri alanyazın denilen kendi kendine
arşivleme sistemlerini de geliştirmek zorundadırlar. Söz konusu bu gelişmeler sonucunda, geleneksel olarak
basılı kopya ile bilimsel yayın yapmaya devam eden yayınevlerinde gözlenebilecek ciddi sorunlar olacaktır.
Gelecekte, sadece basılı kopya yapan ya da hem basılı kopya hem de e-yayın yapan yayınevlerinin sayısı oldukça
azalacaktır; çünkü e-yayınlar yazarlara yeni iletişim ve bilişim teknolojilerini kullanarak yayın yapma olanaklarını
sağlayan ortam ve araçları sunduklarından, ticari olmayan e yayınların (e-dergi, e-kitap, e-bildiri, vb.) sayısında
hızlı bir artış yaşanacaktır.
E-yayıncılıkla ilgili daha fazla bilgi edinmek için, “Elektronik Yayıncılık ve Elektronik Bilgi Kaynakları” adlı
makaleye
http://yunus.hacettepe.edu.tr/~tonta/courses/fall2002/kut655/02-e-yayincilik-e-bilgikaynaklari.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.
Yukarıda adı geçen e-yayın, hangi e-yayın dağıtım modelini (geleneksel, alternatif ya da yıkıcı) kullanarak,
okuyucusuna ulaştırılmıştır? Neden?
E-YAYINCILIKTA İŞ MODELLERİ
Yukarıda açıklanan hangi dağıtım modelini kullanırsa kullansın, bir e-yayınevinin kendine uygun bir iş modeli
mutlaka olmalıdır. Bu nedenle, e-yayınları üreten her bir e-yayınevi kendine en uygun eşsiz bir iş modelini
seçmek ya da oluşturmak zorundadır. İş modeli, bir e-yayınevinin e-yayıncılıkta benimsediği politika, ölçüt ve
vizyonudur. E-yayıncılıkta kullanılabilecek iş modellerinden bazılarından aşağıda söz edilmiştir:
1)Sayısal Dağıtım Platformu (Digital Distribution Platfrom): Bu iş modeli, aynı zamanda, içerik dağıtım,
çevrimiçi dağıtım ya da elektronik yazılım dağıtımı olarak da adlandırılır. Sayısal Dağıtım Platformu (SDP),
özellikle, 2000’li yıllarda ağların bant genişliği (bandwidth) kapasitelerinin gelişmesi sonucunda yaygın olarak
kullanılır hale geldi. SDP genellikle, internet gibi bir çevrimiçi dağıtım ortamını kullanarak; diğer taraftan
herhangi bir fiziksel medyayı kullanmadan, video oyunları, yazılımlar, video, ses vb. içeriklerden oluşan
yayınların dağıtımını ifade etmektedir.
21
SDP, basılı kopya ya da DVD gibi geleneksel fiziksel dağıtım yöntemlerini pas geçerek dağıtım yapar. Çevrimiçi
dağıtım kavramı; serbest ürünlerle, ürünler için indirilebilir (downloadable) eklentilere uygulanır. Bu kavram,
aynı zamanda indirilebilir içerik olarak da bilinmektedir. Uygulama deposu, son kullanıcının özel bir işi
başarabilmesi için tasarlanmış bir bilgisayar yazılımıdır (Örneğin, ofis yazılımları, grafik yazılımları vb.). SDP’ler
ağ üzerinden izlenebileceği gibi (streamed), kullanıcının istediği alana indirilebilecek şekilde de tasarlanmış
olabilir. Böylece, SPD’ler son kullanıcıya çevrimiçi içeriği istediği zaman isteği yerde ulaşma, içeriği istediği
elektronik alana depolama ve arşivleme olanaklarını da sunmaktadır. Bu bağlamda, SDP’ler, içerik dağıtım ağları
(content delivery networks) olarak bilinen internet tabanlı özel ağlar üzerinden ya da eş düzeyler arası (peer-topeer) dosya paylaşımı teknolojileriyle içeriğinin dağıtımını yaparlar.
2) Çevrimiçi Reklamcılık (Online Advertising): Çevrimiçi Reklamcılık (ÇR), tüketicilerin ilgisini çekmek üzere
pazarlama mesajlarının WWW ve internet üzerinden yayınlayan bir promosyon biçimidir. ÇR’ler genellikle,
arama motoru sonuç sayfalarında, bannerler şeklinde, bloglarda vb.’inde görülebilirler. ÇR; sosyal ağ reklamları,
reklam ağları, e-posta pazarlama (eposta spamlarını da içermektedir) ve çevrimiçi küçük (iş) ilanları gibi farklı
biçimlerde de yayınlanabilirler.
3)Açık Erişim Yayıncılık (Open Access Publishing): Açık Erişim Yayıncılık (AEY), hakemli bilimsel dergilere
internet üzerinden sınırsız ulaşımın sağlayan bir uygulamadır. AEY, giderek artan bir şekilde tezlerin, bilimsel
içerikli yazıların ve kitap bölümlerinin yayınlandığı bir eyayıncılık iş modeli haline gelmiştir. AEY’lerin iki çeşidi
vardır: 1) ücretsiz AEY’ler, kullanıcıdan herhangi bir ücret talep etmezler ve 2) libre AEY’ler de ücretsizdir; ancak,
ek olarak bazı kullanım haklarını içerir.
4)Açık İçerik (Open Content): Açık İçerik (Aİ), Açık Erişim Yayıncılığa benzer; fakat genellikle e-yayınların sürekli
olarak gözden geçirilmesine de olanak sağlar. Böylece, yazarlar ve okuyucular bilimsel içerikli yazılarla sürekli
iletişim içindedirler. Aİ fikri, aynı zamanda, öğrenme nesneleri ve e-öğrenme ortamlarında sağlanan kaynaklara
kadar da genişletilebilir.
Aİ’ler kullanıcılara iki yol sunarlar: 1) Yeşil Açık İçerik Arşivleme (Green Open Access Archiving), kurumların
depoladığı ve herkesin kullanımına ücretsiz olarak açık olan makalelerin ve yazarın yazılarını dergilerde kendileri
tarafından arşivlediği bir modeldir. Bu modelde yazılar taslak olarak yayınlanabilir, hakem görüşüne sunulabilir
ve hakem görüşleri alındıktan sonra güncellemeleri yapılabilir. Bu bağlamda, yayınevi yazara kendi kendine earşivleme yapması için olanaklar sunar. Söz konusu bu model 1994 yılında Stevan Harnard tarafından
geliştirilmiştir ve 2) Altın Açık İçerik Yayıncılık (Gold Open Access Yayıncılık) ise yayınevinin Web sayfası
üzerinden tüm makalelere açık içerik sistemiyle dolaysız ulaşım sağlandığı bir açık ulaşım dergisidir. Öte yandan,
bazı hibrid açık ulaşım dergileri, sadece yazarlarına ve yazarlarının bağlı olduğu kurum ya da kuruluşlara belli bir
açık ulaşım basım ücreti karşılığında, bu makalelere serbest ulaşımı sağlamaktadırlar.
5)Okuduğun Kadar Öde (Pay-Per-Read): Okuduğun Kadar Öde (OKÖ), televizyon yayıncılığından (İzlediğin Kadar
Öde–Pay-Per-View) ödünç alınmış bir kavramdır. E-yayına ulaşan son kullanıcılar kullandıkları ya da okudukları
makale ya da yazı sayısı kadar eyayınevine ödeme yaparlar. Böylece, kullanıcı tüm e-yayını satın almadan
kendisi için önemli olan bir ya da birkaç makalenin ödemesini yaparak ya çevrimiçi ya da yazıları kendi istediği
bir elektronik ortama aktararak okur.
6)İsteğe Bağlı Basım (Print On Demand): İsteğe Bağlı Basım (İBB), e-kitap basımında yeni bir yöntemdir. İBB iş
modelinde yayın bir kez ya da isteğe bağlı olarak basılır. Ayrıca, bu model eyayıncıları, çok sayıda kitabı aynı
anda basıma hazırlama sıkıntısından da kurtarır. İBB teknolojisi, yazıcıların okuyabileceği karmaşık lazer baskı
sistemleri ve elektronik olarak biçimlendirilmiş yazıları içerir. Çok sayıda yayınevi, bu modeli kullanarak az
sayıda basımla kâr yapmayı ummaktadırlar. İBB iş modelinde kullanılan iş teknolojileri oldukça pahalı
sistemlerdir. Örneğin, Lightning Source Inc. Bu konuda liderdir ve New York Times’ın haberine göre her bir
kitap için dört dolar ücret alacağını açıklamıştır. Daha fazla sayıda yayınevi bu modeli kullanmaya başladığında
fiyatlar da düşecektir. İBB, günümüzde basılı kopyalardan elektronik basıma geçişte ara bir kuşak olma görevini
üstlenmiştir. Diğer taraftan, İBB hala dağıtım ve yayın için kâğıdı kullandığından e-yayınlar kadar hızlı son
kullanıcıya ulaştırılamamaktadır. Bu nedenle, özellikle elektronik okuma yazılımlarıyla e-kitap okuma
araçlarındaki gelişmeler İBB’nin popülaritesini azaltmıştır. Bununla birlikte, küçük yayınevleri geleneksel baskı
makinelerini, İBB teknolojileriyle değiştirmişlerdir. Çok sayıda akademik yayınevi, bu sistemi kullanmak için
sıraya girmişlerdir. Öte yandan, İBB modelinden sıkça yararlanan yayınevleri, genellikle, eski yayınları yeniden
yayına hazırlamada ve araştırma pazar çalışmalarında kullanılan yayınları basmada bu iş modelini işe
koşmaktadırlar.
7)Abonelikler (Subscriptions): Abonelik iş modelinde, kullanıcı bir hizmet ya da ürüne ulaşabilmek için bir
abonelik ücreti ödemek zorundadır. Bu model, özellikle, gazete ve dergiler tarafından kullanılmaktadır. Bu
modelde, bireylere bir ürünü satmak yerine, aylık ya da yıllık olarak bir hizmet ya da ürüne ulaşım ve kullanım
pazarlanır. Opera, senfoni orkestrası vb. organizasyonların sezonluk bilet satışı da bu model üzerinden yapılır.
Bununla birlikte; akademik çevreler, uydu, radyo, telefon kuruluşları, finans hizmetleri, geleneksel gazete ve
dergiler, internet sağlayıcıları, yazılım sağlayıcıları, kablolu TV, vb. işletmeler de bu e-yayın modelini
kullanmaktadırlar. Bu tür model, özellikle, bir markaya bağımlılığı sağlar ve artırır. Bu tür yayınlara abone olma
ve aboneliğin devam ettirilmesi, internet üzerinden kredi kartı ile yapılan ödemelerle sağlanır. Günümüzde
yaygın olarak kullanılmaya başlayan ücretsiz ayrıcalık (freemium – free premium) modelinde, içeriğin
22
kullanıcılara bedava olarak sunulmasına karşın; e-yayının bazı özellikleri (örneğin, arşivlerden yararlanma)
aboneliği gerektirmektedir.
8)Kendi Kedine Yayıncılık (Self-Publishing): Kendi Kendine Yayıncılık (KKY) modelinde, herhangi bir üçüncü
parti yayınevi olmadan, yazarın yazılarını kendisinin yayınlaması ifade edilmektedir. KKY modelinde yazar, eyayının iç ve dış tasarımından, biçiminden, ücretinden, dağıtılmasından, pazarlama ve halka ilişkilerinden,
kısacası tüm e-yayın sürecinden sorumludur.
Yazar, tüm bu işleri kendi başına yapabileceği gibi, dış kaynaklardan da yardım alabilir. 2008 yılında ilk defa, KKY
modeliyle yayınlanan e-yayın sayısı, geleneksel baskı ile yapılanların sayısını geçmiştir. 2009 yılına
gelindiğindeyse, tüm kitapların %76’sı elektronik ortamda KKY modeli kullanılarak yayınlanmıştır; bu nedenle,
aynı tarihlerde yayınevleri basımını yaptıkları kitapların sayısını azaltma yoluna gitmişlerdir. Söz konusu bu
gelişmede, teknolojide yaşanan ilerlemelerin etkisi büyüktür. Özellikle, KKY modeliyle; İsteğe Bağlı Basım (İBB)
teknolojileri kullanan geleneksel yayınevlerinin ürettikleri kalitede, e-yayın yapılmasına olanak sağlanmıştır.
Dahası, amazon.com gibi alışveriş siteleri elektronik perakendecilikte egemen güç oldular ve okuyucuların
kitapevlerine gitmeden çevrimiçi ortamdan gerek basılı yayınlara gerekse eyayınlara ulaşmalarına elverişli
etkileşimli ortamları sunmaya başlamışlardır. Bunun da ötesinde; tablet bilgisayarlar ve cep telefonlarındaki
gelişmeler çok sayıda e-yayını taşınabilir ortamlarda arşivlenmesine, saklanmasına ve zaman ve mekândan
bağımsız okunmasına yardımcı olmaktadırlar. KKY’ın en belirgin özelliği ve avantajı, yazarların yazılarını sürekli
ve düzenli güncelleyebilmeleri ve okuyucularına ulaştırabilmeleridir. Örneğin, Harry Potter serisi doğrudan
yazarının Web sayfasından e-yayın olarak kullanıma sunulmuştur. Aynı şekilde, çok sayıda üretilen diğer eyayınlar, genellikle e-kitap şeklinde, yayınevleri tarafından internet yoluyla okuyuculara ulaştırılmaya
başlanmıştır.
9)Destek Almadan Yayıncılık (Non-Subsidy Publishing): Destek Almadan Yayıncılık (DAY) modelinde yazar,
hiçbir şekilde e-yayın yapmak için para ödemez. Tüm hizmetler (ayrıntılı editörlük hizmetleri, yayına hazırlama,
dağıtma vb.) e-yayınevi tarafından yazara ücretsiz olarak sunulur. DAY modelinde, yazara genelde şu hizmetler
ücretsiz olarak sunulmaktadır: e-yayın; ciltli ve kapaklı geleneksel yayın; kitap tasarımı, biçimi ve dizgisi; yayının
üretimi; telif ücretleri, yayınevi Web sayfasında tanıtıma sunulma ve yayınevi kataloğunda yer alma; yazar
kopyası; ISBN alma; kapak tasarımı; editörlük hizmetleri; yayın hakkı başvurusu, dağıtma; vb.
Yukarıda açıklanan e-yayıncılık iş modellerinden hangisi, e-yayınların yayınlanması ve düzenli olarak
güncellenmesi açısından, daha esnek bir yapıya sahiptir? Neden? Açıklayınız.
E-YAYINCILIK SÜRECİ
E-yayınevleri, e-yayıncılık alanında başarılı olmak ve kaliteli ürünleri okuyucularına ulaştırabilmek için, bu
süreçteki stratejilerini açıkça belirlemek zorundadırlar. Özellikle, e-yayınevleri bir e-yayın sürecinde aşağıdaki
dört nokta için yayın politikaları geliştirmek zorundadırlar: 1) üyelerine kaliteli hizmetler sunmak ve bu
hizmetleri gereksinimler ve beklentiler doğrultusunda güncellemek; 2) “yararlandığın hizmet kadar ödeme yap”
anlayışını benimsemek ve geliştirmek; 3) kurumlar, kuruluşlar ve kütüphanelerle yapılacak iletişim ve
etkileşimleri artırmak ve 4) e-yayın teknolojilerini edinmek, güncellemek ve bilginin dağıtımında etkin olarak
kullanmak.
Öte yandan, e-yayıncılık süreci, geleneksel yayıncılık sürecinden çok da farklı değildir. E-yayıncılık, geleneksel
yayıncılıktan sadece iki noktada ayrılır: 1) e-yayıncılık süreci, sonul ürünü ortaya çıkarmada ofset baskı tekniğini
kullanmaz ve 2) e-yayıncılık süreci, ürünün okuyuculara ya da kullanıcılara fiziksel yollarla ulaştırılmasıyla
ilgilenmez; çünkü e-yayın, e-yayınevleri tarafından internet tabanlı olarak hizmete sunulur.
23
Bilimsel bir makaleyi, hakemli bir e-dergide yayınlama sürecinde hangi basamaklar vardır? Bu basamaklardan
en önemli olan hangisidir?
E-yayıncılık sürecinin, yıllar içerisinde gözlenen bilişim teknolojilerindeki gelişmelere göre, iki ana başlık altında
incelenmesinde yarar vardır:
a) Geleneksel e-yayıncılık
b) Yeni medya ve e-yayıncılık
GELENEKSEL E-YAYINCILIK
Geleneksel e-yayıncılık, tarihsel olarak, internet ve diğer iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle 1990’lı yılların
başlarından 2000’li yılların başına kadar geçen sürede, ilk defa yoğun olarak kullanılmaya başlayan araç ve
ortamlar yardımıyla yapılan e-yayıncılığı ifade etmektedir. Geleneksel yayıncılıkta üretilen elektronik içerikler,
genellikle, tek yönlü, eş zamansız ve bilgisayar-insan etkileşimli ortamlardır.
CD-ROM
CD-ROM (Compact Disc Read-Only Memory), bilgi ve verileri kalıcı olarak kaydetmeye yarayan bir elektronik
kayıt ortamıdır. 1990’lı yıllarda, bir disketin kapasitesi, 1,44 MB idi. Sınırlı kapasiteleri yüzünden disketler
aracılığıyla bilginin dağıtılması, yayılması, depolanması ve saklanması işi oldukça zordu. Örneğin, Windows gibi
bir işletim sistemini kurmak için, yaklaşık 20-30 disketi sürücüye takıp çıkarmak gerekiyordu. Aynı yıllarda, Sony
ve Phillips tarafından kullanıma sunulan CD-ROM’lar 650 MB’lık kapasiteleriyle çeşitli formatlardaki ses ve
görüntüyü içeren bilginin dağıtılması, yayılması, saklanması ve depolanmasında yeni bir dönemi başlattılar.
Giderek satın alma maliyetlerinin düşmesi ve kaydedilebilir (CD-ROM) olma özelliğini kazanmalarıyla, ev
kullanıcıları da bilgisayar ya da ağ üzerindeki bilgilerini yedeklemek ya da aktarmak için CD-ROM’ları kullanmaya
başladılar. Öte yandan, 2000’li yıllara gelindiğinde bilginin niteliği ve niceliğinde yaşanan gelişmeler sonucunda;
CD-ROM’ların bilgi depolama kapasiteleri sınırlı bir duruma geldi. Bu nedenle, e-yayıncılıkta giderek
popülaritelerini yitirmeye başladılar.
E-POSTA YAYINCILIĞI
E-posta (elektronik posta, elektronik ileti), en genel tanımıyla, internet üzerinden gönderilen sayısal (dijital)
mektuptur. Bilindiği üzere, e-postalara resim, müzik, video gibi her türlü dosya türü eklenebilir ve alıcının
bilgisayarına aktarılabilir. İlk e-yayıncılık türlerinden olan e-posta yayıncılığı, yazılımı edinme ucuzluğu ve ileti
göndermenin ücretsiz ve kolay olması nedeniyle, bilgi iletme, dağıtma ve depolamada yaygın olarak
kullanılmaktadırlar. 2010’lu yıllarda, özellikle, ortak ilgi alanı olan bilimsel ya da bilimsel olmayan gruplar, eposta servisleri üzerinden listserverler aracılığıyla, e-yayınlarını sürdürmektedirler.
PDF
PDF (Portable Document Format; Taşınabilir Belge Biçimi), platformlar arası taşınabilir ve yazdırılabilir belgeler
oluşturmak amacıyla üretilmiş sayısal bir dosya biçimidir.
24
Birçok platform için bedava görüntüleyicinin olması dolayısıyla PDF yazdırılabilir ve düzenlenmesi beklenmeyen
e-yayınların dağıtımı için tercih edilmektedir. PDF dosyaları, PostScript'e karşılık gelen bir sayfa betimleme
dilinde betimlenmiş grafik elemanları ya da belge ile ilişkilendirilmiş bağlantı, anahtar tümce gibi meta
verilerden oluşabilir. Uygun bir yazılım ile belge içeriğinin şifrelenmesi ya da elektronik imzalanması da
olanaklıdır. Diğer yandan, PDF ile düzenlenmiş bir e-yayının yazdırılması, düzenlenmesi ya da içeriğinin
kopyalanması kısıtlanabilir, formlar koyarak doldurulabilir ve internet üstünden (POST/GET ile) gönderilebilir
formlar yerleştirilebilir. Tüm bu özellikleri nedeniyle, PDF e-yayıncılıkta halâ yaygın olarak kullanılan bir
uygulamadır.
E-DERGİ
E-dergi (elektronik dergi, elektronik seri), bir ağ üzerinden erişilebilen bilimsel ya da bilimsel olmayan dergi ve
magazinlerdir. 2000’li yıllar öncesinde yayınlanan e-dergiler, sadece, ASCII metin tabanlı ortamları
kullanmaktaydılar. Daha sonraki yıllardaysa e-dergiler, genellikle, HTML, PDF ya da her iki formatta da
yayınlanmaya başladılar. Bunun dışında, günümüzde, DOC formatında olan ya da metinlere ses ve görüntü
dosyalarını da ekleyen e-dergiler vardır.
Bazı bilimsel dergiler metaveri içerebilirler. Bu nedenle, DOAJ ya da OACI gibi özel bir veri tabanı üzerinden
erişimleri sağlanır. E-dergilerin bir kısmı sadece çevrimiçi yayınlanırken; bir kısmının hem çevrimiçi hem de basılı
kopyaları vardır. Öte yandan e-dergiler, genellikle, abonelik sistemiyle çalışırlar; ancak, Okuduğun Kadar Öde
(OKÖ) iş modelini benimseyenler de vardır. Üniversite kütüphaneleriyse farklı e-dergilere abone olarak, öğrenci
ve çalışanlarının bu e-yayınlara herhangi bir ücret ödemeden erişimlerini sağlarlar. Hiç kuşkusuz ki bu bilimsel edergilere bireysel abonelik de söz konusudur.
2010’lu yıllarda çevrimiçi erişime açık dergilerin sayısı giderek artmaktadır. Erişime açık dergi içeriklerine
ulaşmak için herhangi bir ücret ödenmesine ya da abone olunmasına gerek yoktur. Bunun dışında; kişisel Web
sayfalarından, onaylanmış ön makale arşivlerinden ya da kurumsal bilgi ambarlarından, e-dergilere ücretsiz
olarak ulaşılabilir.
Bir e-dergi olan, Anadolu Üniversitesi yayınlarından, TOJDE dergisine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz:
https://tojde.anadolu.edu.tr/
Çevrimiçi olarak Web üzerinden yayınlanan magazinlere webzine, siberzine ya da hiperzine de denilmektedir.
Küçük ölçekli webzine türü e-dergiler, genellikle, e-posta aracılığıyla okuyucularına gönderilen magazin ya da
haber dergileridir. Ayrıca, webzine tür e-dergilerin bazıları, bir yayın kurulu gözetiminde bloglar üzerinden de
okuyucularına ulaşabilmektedirler. Bununla birlikte, büyük ölçekli webzine türü e-dergiler, abonelik ya da belli
ücret karşılığında, basılı kopya olarak yayınlanan dergilerini çevrimiçi ortamdan sunmaktadırlar.
E-GAZETE
E-gazete (Web gazete), günlük gazetelerin basılı kopyalarının çevrimiçi ortamda yayınlanan sürümleridir. Egazeteler, sıcak gelişmeleri anında Web sayfalarında güncelleyebildikleri için, TV-Radyo yayıncılığıyla rekabet
eder duruma gelmiştirler. Bir e- gazetenin güvenirliği yüksek ve iyi yapılandırılmış olması gerekmektedir; ayrıca,
bir e-gazete yayın hayatını sürdürebilmek için, reklam şirketleriyle sıkı ilişki içinde olması gerekebilir. Tüm
bunların yanında, e-gazeteler, basılı gazetelerin uymak zorunda oldukları yasal sınırlılıkları, telif haklarını ve
gizlilik haklarını benimsemek zorundadırlar.
E-KİTAP
Diğer bir e-yayın biçimi de elektronik kitap ya da e-kitaptır. E-kitap ve e-kitap araçlarının birbirinden farklı
kavramlar olduğu unutulmamalıdır. E-kitap araçları, hem donanım hem yazılımı ifade etmektedir ve PDA ve
diğer elektronik ortamlarla, kitap içeriklerinin okunmasını sağlayan araçlardır. E-kitap ise geleneksel basılı
kitaplardan farklı olarak, özellikle elektronik ortamlarda kullanılmak üzere hazırlanmış olan kitaplardır. Bu
bağlamda, internet gibi genel bir ağ üzerinden belli bir sayfaya doğrudan bağlanarak kullanılan çevrimiçi
kitaplar da e-kitap’tır.
E-kitap, geleneksel kitap ile kıyaslandığında; hem yazara hem yayıncıya hem de kullanıcıya geleneksel kitabın
sunamadığı kolaylıklar sağlayan bir e-yayın türüdür. Elektronik ortamın sağladığı olanaklar sayesinde bir e-kitap,
elektronik içerikler ses, müzik ve görüntü ile desteklenebilir. Bunun ötesinde, e-kitap içerisinde yapılan arama
işlemleri, geleneksel kitaba göre, çok daha kolaydır. E-kitap içerisinde vurgulanmak istenen bölümler, kolaylıkla
dikkat çekilebilecek hale getirilebilir; ama her ekitap bu yapıda olmayabilir. E-kitabın en büyük dezavantajı
sadece bilgisayar, avuç içi bilgisayar gibi elektronik bir ortamda kullanılabilmesidir. Okuyucu isterse e-kitabı, bir
yazıcı yardımıyla kağıda basarak, geleneksel kitap gibi de kullanılabilir.
E-kitapların çoğu, genel ağ üzerinden dağıtılmakta ve satılmaktadır. Bu nedenle, satış ve satın alma işlemi,
çoğunlukla sanal mağazalar üzerinden yapılmaktadır. Bir e-kitabı, ağ üzerinden satın alma sürecine indirme
denir. Bir e-kitabı indirme süreci, okuyucunun e-kitabın satıldığı ilgili Web sayfasına bağlanmasıyla başlar,
ürünün alınabilmesi ile ilgili işlemleri (sayfaya üye olma, vb.) tamamlamasıyla devam eder ve alıcının
bilgisayarına e-kitabı kopyalamasıyla son bulur. Bir e-kitabı indirme işlemi ya bölüm bölüm ya da kitabın
tamamının indirilmesi şeklinde olabilir. Öte yandan, okuyucu bazı e- kitapları bilgisayarına indirmeden,
doğrudan çevrimiçi olarak bir Web sitesine bağlanarak okuyabileceği gibi, CDROM ya da DVD gibi elektronik bir
ortam üzerine kaydedilmiş olarak da edinebilir.
İnternet üzerinde yayınlanan ve herhangi bir ücret ödemeden ulaşılabilen, herhangi bir e-kitap sitesine örnek
verir misiniz?
25
E-KÜTÜPHANE
E-kütüphane (sayısal kütüphane), koleksiyonların sayısal formatta depolandığı ve bu koleksiyonlara
bilgisayarlar aracılığıyla ulaşıldığı kütüphanelerdir. Genellikle, sayısal içerikler yerel olarak depolanırlar ve
bilgisayar ağları aracılığıyla uzaktan ulaşılırlar. Bu açıdan e-kütüphaneler, bir bilgi geri kazanım sistemidir
(information retrieval system). İlk e-kütüphane, 1988 yılında National Research Initiatives tarafından kuruldu ve
okuyucuların hizmetine sunuldu. 1994 yılında kurulan NSF, DARPA ve NASA ekütüphane sistemi ise ekütüphanecilik kavramı daha da popüler hale getirerek tüm dünyada yaygınlaşmasını sağladı. 2010’lu yıllara
gelindiğinde, tüm dünyadaki çoğu üniversite ve kuruluşlar kendi e- kütüphanelerini oluşturmuşlar ve internet
üzerinden birbirlerine bağlanarak e-yayın paylaşımına da başlamışlardır.
YENİ MEDYA VE E-YAYINCILIK
Yeni medya, bilgisayarların işlem gücü olmadan oluşturulamayacak ya da kullanılamayacak olan ortamlara
denir. Genellikle, yeni medya sayısal (dijital) olup kullanıcısına ya da hedef kitlesine etkileşim olanağı sağlar.
Özellikle, 2000’li yıllar sonrasında kullanımları artan yeni medya ortamları, kullanıcılarına çok yönlü, eşzamanlı
ve eşzamansız ve bilgisayar-insan ve insan-insan etkileşimlerini sunabilmektedirler.
BLOG
Blog (weblog), genellikle, güncelden eskiye doğru sıralanmış yazı ve yorumların yayınlandığı Web tabanlı bir eyayındır. Blog’da yayınlanan e-yayınların çoğunda yazarın adı ve gönderi zamanı belirtilir. Yayıncının seçimine
göre okuyucular, yazılara yorum yapılabilirler. Yorumlar, blog kültürünün önemli bir dinamiğidir; çünkü bu
sayede yazar ve okuyucular arasında iletişim sağlanır. Bunun dışında, geri izleme (trackback) mekanizmasıyla,
belirli bir yazı hakkında yazılan diğer metin ve yorumların da okunabilmesi olanaklıdır. İlk bloglar elle yazılıp
güncellenirken, 2010’lu yıllarda bu etkinlik için özel yazılmış yazılımlar kullanılmaktadır. Bu yazılımlardan bazıları
bir blog servisi sağlayıcı sitenin alt alan adları olarak oluşturulabilirken, bazıları da kullanıcının kendi
bilgisayarına kurup çalıştırması gereken yazılımlardır.
Bloglar, genellikle, kişisel Web sayfalarıdır. Bloglar; kişilerin farklı hobi, eğlence, yaşama ilişkin görüşlerini
paylaştıkları yerler olabileceği gibi, nefret, kin, öfke ve/veya yanlış bilgileri de okuyucularına sundukları eyayınlar haline dönüşebilirler. Bu nedenle, Bloglar’daki bilgileri okurken eleştirel düşünce becerilerimizi
(analiz, sentez, sorgulama, vb.) işe koşarak değerlendirmeliyiz.
İnternet üzerindeki bloglar incelendiğinde, genellikle dört çeşit blog olduğu gözlenmektedir. Sözü edilen bu dört
çeşit blog aşağıda tartışılmıştır:
1)Kişisel Bloglar (İnternet üzerinde bireysel olarak oluşturulmuş, genel ya da belli bir ilgi noktası olan bloglardır.
Genellikle, bu tür bloglara en sık rastlanılır ve yazarının ismini ya da takma adını alırlar. Bu bağlamda, kişisel
blogların temel özellikleri şunlardır: 1) yazarın bireysel günlüğüdür; 2) yazar, gündemini kendisi oluşturur; 3)
yazar, genellikle, günlük yaşamında yaşadığı olayları, karşılaştığı durumları okuyucularıyla paylaşır; 4) yazarın bu
tür bloğu tasarlaması için, üst düzey teknoloji deneyimi olması gerekmez.)
2)Temasal Bloglar (Belli bir bir konuda, uzman kişi ya da kişilerin tasarladığı ve yazılar yazdığı bloglardır. Bu
blogların temaları çok farklı konuları içerebilir. Örneğin, bilgisayar, iletişim, siyaset, roman, şiir, futbol, yemek,
vb.)
3)Topluluk Blogları (Bu tür bloglara, topluluk denir. Bu bloglarda kişilerin birbirleriyle etkileşebilmeleri için,
bloga üye olmaları zorunludur. Tarihsel olarak topluluk blogları, LiveJournal'da oluşan kültür mirasının bir
devamı olarak kabul edilmektedirler.)
4)Kurumsal Bloglar (Şirketlerin, kurumların ya da kuruluşların kendileriyle ilgili haber ve duyuruları informel bir
şekilde paydaşlarına sundukları bloglardır. Kurumsal bloglar gerek dünyada gerek Türkiye’deki iş yaşamında
giderek önem kazanmaktadır; çünkü hem tasarımları hem de kullanımları kolay ve ucuzdur.)
http://www.blogger.com sayfasından kendi blogunuzu tasarlayabilirsiniz.
WİKİ
Wiki, GNU Özgür Belgeleme Lisansı altında kullanıcıların yeni sayfa oluşturmasına, sayfalarda düzenlemeler
yapmalarına ve bu sayfaları birbirine bağlamalarına izin veren bir yazılımdır. Wiki adı, Hawaii dilinde "hızlı"
anlamına gelen wiki sözcüğünden gelmektedir. İlk basit wiki sitesi, Ward Cunningham tarafından kurulmuş olan
WikiWikiWeb'dir.
Farklı ilgi gruplar wiki aracılığıyla kolaylıkla büyük dokümanlar oluşturabilir, wiki’nin Diff özelliği sayesinde
sayfanın önceki sürümlerini görebilir, belgeler arasındaki sürüm farklılıkları izleyebilir ve sayfalar arasındaki
bağlantılar ile sayfa biçimlemelerini sisteme otomatik olarak yaptırılabilirler. Böylece okuyucunun wiki
aracılığıyla, bilgiye erişmesi son derece kolay ve ücretsizdir. 2010’lu yıllarda ise Wiki’lerden en popüler olanı
Wikipedia’dır.
Daha ayrıntılı bilgi edinmek için http://wikipedia.org sayfasını ziyaret ediniz.
DOSYA PAYLAŞMA
Dosya paylaşma, e-kitap, çoklu ortam (ses, görüntü ve video) bilgisayar programı gibi sayısal olarak depolanmış
bilgiye ulaşmayı ve dağıtmayı sağlar. Dosya paylaşmada yaygın olarak kullanılan depolama, aktarma ve ayırma
yöntemlerinden bazıları şunlardır: elle yükleme, çıkarılabilir medya, bilgisayar ağları üzerinde merkezi
sunucular, WWW tabanlı dokümanlar, eşler arası ağ sistemi.
26
E-MÜREKKEP
E-mürekkep, bir e-kâğıt türüdür. E-mürekkep 1997 yılında, E-Ink şirketi tarafından üretilmiş ve Massachusetts
Teknoloji Enstitüsü tarafından geliştirilmiştir. Sony Reader, iLiad, Cybook Gen3, Amazon Kindle, Barnes & Noble
gibi firmaların ürettikleri e-yayınlarda, e-mürekkep kullanmaktadırlar. Öte yandan, Motorola F3 cep telefonu emürekkep teknolojisinin kullanan ilk cep telefonudur. Böylece, Motorola F3 çok düşük güç tüketimini sağlayan
ilk cep telefonu olmuştur. Ayrıca, Samsung Alias 2, e-mürekkebi düğme değişimlerinde kullanmaktadır.
Amerika’da basılan Esquire dergisi, Ekim 2008 ayı sayısının kapağında ve bazı metinlerinde e-mürekkebi
kullanmıştır. Esquire dergisinin bu sayısı, o dönem için sınırlı sayıda yayınlanmıştır.
İŞBİRLİKLİ YAZILIMLAR
İşbirlikli yazılımlar (grup yazılımı, groupware), bireylere belirli bir amacı gerçekleştirmelerinde yardımcı olan,
bilgisayar yazılımlarıdır. İşbirlikli yazılımları geliştirmenin amacı, dokümanları zengin medyaya dönüştürmek ve
etkili bir biçimde takım çalışmasında kullanabilmektir. İşbirlikli yazılımlar, iletişim, sorun çözme ve birlikte
çalışma için gerekli araçları sunarak, farklı coğrafi bölgelerde bulunan takım üyelerine çevrimiçi olarak çalışma
olanağı sağlarlar. Ek olarak, işbirlikli yazılımlar proje geliştirmenin her bir aşaması için kullanılabilirler. Örneğin,
zaman yönetimi, paylaşımlı takvim, proje planlarını arşivleme gibi.
MOBİL UYGULAMALAR
Mobil uygulamalar, akıllı telefonlar, tablet bilgisayarlar ya da diğer mobil cihazlar için geliştirilmiş yazılım
uygulamalarıdır. Bu uygulamalar, Apple App Store, Google Play, Windows Phone Marketplace, BlackBerry App
World gibi mobil işletim sistemleri tarafından yönetilen uygulama dağıtım platformlarında çalışırlar. Bazı mobil
uygulamalar ücretsizken, bazıları için kullanıcılar belli bir ücret ödemek zorundadırlar. Genellikle, mobil
uygulamalar ya bir iPhone, BlackBerry, Android ya da Windows Phone 7 gibi telefon aracığıyla ya da mobil
olmayan dizüstü ya da masaüstü bilgisayar aracılığıyla hedef platforma indirilirler. İlk mobil uygulamalar
arasında eposta, takvim, GPS, iletişim veri tabanı, mobil oyunlar, bankacılık işlemleri, vb. uygulamalar vardı.
2010’lu yıllara gelindiğindeyse Metaio Total Immersion, Wikitude, Aurasma, Layar gibi artırılmış gerçeklik
(augmented reality) mobil uygulamaları bulunmaktadır. Ulaşım ve kullanım kolaylığı nedeniyle mobil
uygulamaların popülaritesi giderek artacak gibi gözükmektedir.
PODCAST
Podcast, bir sayısal medya uygulamasıdır. Podcast, bir bilgisayar ya da mobil cihaz aracılığıyla Web üzerinden
indirilerek izlenilebilen ya da dinlenebilen programlardır. Ses ya da görüntü dosyaları dağıtıcı sunucusu
üzerindedir. Kullanıcılar ise podcatcher olarak bilinen özel istemci uygulama yazılımlarıyla bu dosyalara erişir,
günceller ve yeni dosyaları kendi cihazlarına indirebilirler. Bu programlar kullanıcının cihazı üzerine kaydedildiği
için, çevrimdışı olarak da dinlenebilir ya da izlenebilirler. Poadcast yayınları, genelde, ücretsizdir. Bu nedenle,
kullanımları oldukça yaygındır. 2010’lu yıllarda, özellikle, bilgiye doğrudan erişim felsefesi doğrultusunda
Anadolu Üniversitesi, MIT (Massachusetts Institute of Technology), UCLA Berkeley gibi üniversiteler çoğu ders
içeriklerini Podcast olarak yayınlamaya başlamışlardır.
Bu adresten (http://ocw.mit.edu/index.htm) MIT (Massachusetts Institute of Technology) Open Coursware
sayfasından podcast ile yayınlanan derslere ulaşabilirsiniz.
E-YAYINCILIĞIN ÖZELLİKLERİ
E-yayıncılığın kendine özgü özelliklerini anlayabilmek için avantaj ve dezavantajları üzerinde durmakta yarar
vardır. Böylece, e-yayıncılığın üstün ve sınırlı yönleri değişik açılardan ele alınarak analiz edilebilir ve
tartışılabilir.
E-YAYINCILIĞIN AVANTAJLARI
E-yayıncılığın, avantajları, bir başka değişle, üstün yönleri aşağıda maddeler halinde verilmiştir:
• Yayınevi tarafından basımı kabul edilmiş öykü, roman, deneme vb. gibi yayınlar, e-yayıncılıkta çok daha hızlı
bir biçimde basılabilirler. Geleneksel sistemde basım için iki yıla kadar sırada beklemek yerine, e-yayıncılıkta
yazılar birkaç hafta içinde okuyucusuna ulaştırılabilirler.
• Yazar ve yayınevi arasında çok daha esnek bir etkileşim vardır; çünkü e-yayıncılıkta yazar ya da yayınevi
tarafından istenilen ve beklenilen değişikler, eklemeler, düzeltmeler vb. düzeltmeleri geleneksel yayıncılıkta
olduğunun aksine, çok çaba sarf etmeden kolaylıkla yapılabilir. Hatta yazar ve yayınevi yetkilisinin aynı yerde ve
yüz yüze iletişim kurmalarına gerek kalmadan tüm iletişimler çevrimiçi olarak da gerçekleştirilebilir.
• Yazar, e-yayıncılıkta neredeyse herhangi bir para harcamadan yazısını sıklıkla güncelleme olanağına sahiptir.
• E-yayıncılık, düşük satışları daha uzun dönemli çalışmalarla destekleyebilir. Geleneksel basılı kopya
yayıncılığında, bu tür durumlarda çalışma aktif statüsünden (basımda) alınırken, eyayıncılıkta herhangi bir
depolama sorunu olmadığı için, yazara çalışmasını yeniden gözden geçirmesi için gerekli zaman sağlanır.
• E-yayıncılıkta basılan kitapların da bir ISBN numarası vardır. Bu nedenle, isteyen herkes Web üzerinden ya da
yayınevinden bu e-yayını kolaylıkla edinebilir.
• E-yayıncılıkta yazara daha fazla ödeme yapılabilmektedir; çünkü geleneksel yayıncılıkta yayınevi yayının
basımı için her bir basamak için daha fazla para harcar; oysa e-yayıncılıkta bu harcamalar en az düzeye
indirilmiştir.
• E-yayıncılıkta, yazar çalışmasına ilişkin tüm yayın haklarını elinde bulundurur. Geleneksel basılı kopya
yayıncılıkta ise yayınevi başlangıçta yazarla yaptığı anlaşma ile tüm basım ve yayın haklarını kendinde toplar.
27
• E-yayıncılıkta metnin dağıtımı, yayılması, güncellenmesi ve yeniden gözden geçirilmesi, basılı yayıncılığa göre
çok daha az maliyetlidir.
• E-yayıncılıkta herhangi e-yayın; metin ses, görüntü, etkileşimli resim, animasyonlar, benzetimler
(simülasyonlar) vb. gibi çoklu ortamlarla kolaylıkla desteklenerek daha zengin bir hale getirilebilir.
• Herhangi bir e-yayına, dünyanın dört bir yanındaki okuyucular anında ulaşabilir ve gerektiğinde o yayına kendi
yazılarında atıf verebilirler.
Yukarıda tartışılanların çerçevesinde, e-yayıncılığın üstün yönleri temel olarak dört alt başlıkta özetlenebilir:
• Okurlar açısından (kolay erişim, hızlı dağıtım, dokümanlar ve içerikler arasında yüksek düzeyde gezinme)
• Yazarlar açısından (çok sayıda okuyucuya ulaşma, anında güncelleme, okuyucuyla üst düzey etkileşim, yazıları
depolama ve arşivleme kolaylığı, düşük masraflar)
• Kütüphaneciler açısından (bürokratik işlemlerin, raflama, yeniden raflama, ciltleme, depolama, kaybolma ve
hasar riskinin, vb. azaltılması)
• Yayınevleri açısından (çok sayıda okuyucu, kolay hale gelen editörlük işleri)
E-YAYINCILIĞIN DEZAVANTAJLARI
Yukarıda tartışılan üstün yönlerinin yanında, e-yayıncılığın bazı dezavantajları da vardır. E-yayıncılığın bu sınırlı
yönleri aşağıda tartışılmıştır.
• Okuyuculardan bazıları, elektronik bir ortam üzerinden e-yayını okumak yerine, o yayının basılı kopyasını
edinmek ve okumak isteyebilirler.
• Okuyuculardan bazıları, yazıları basılı kopya olarak arşivlemek isteyebilirler.
• E-yayınlarda, genellikle, yazarlar kendi çalışmalarının pazarlamasını yapmak zorundadırlar. Bu her zaman
kolay bir iş değildir; profesyonel çabayı gerektirebilir.
• E-yayınlar, basılı kopyalarla aynı kalitede olsalar bile, bazı okuyucular için halâ güvenilir yayınlar değildirler.
• E-yayıncılıkta e-yayının basılması, dağıtılması, saklanması, depolanması, güncellenmesi ve yeniden gözden
geçirilmesi için sürekli olarak en yeni teknolojileri işe koşmak gerekir. Aynı şekilde, okuyucular da en yeni
teknolojileri kullanarak, bu e-yayınlara ulaşmak zorunda kalabilirler. Bu da fazladan maliyet anlamına
gelmektedir.
• Dizüstü ya da masaüstü bilgisayarlar, mobil cihazlar vb. her zaman e-yayınları okuma ve barındırma için uygun
olmayabilirler.
• Halâ bazı insanlar için e-yayınlar çok da arkadaşça ortamlar değildirler. Bu insanlar, teknolojik ortamlarda
etkileşimden ve teknoloji kullanımından hoşlanmamaktadırlar.
• E-yayınların dağıtıldığı, yayınlandığı, saklandığı veya depolandığı ortamlar, her zaman uygun bir şekilde
çalışmayabilir, bozulabilir ya da “hack”lenebilirler.
• E-yayıncılığın en önemli dezavantajlarından biri, e-yayının için basılı yayınlara oranlara çok daha fazla teknoloji
ve enerji tüketilmesidir.
ÖZET
E-yayıncılık, elektronik yayıncılığın kısaltılmış halidir. Bu bağlamda e-yayıncılık, e-kitap, edergi, e- gazete, ekütüphane ve dokümantasyon, vb. sayısal (dijital) yayınların basımını, yayınlanmasını ve dağıtımını içeren bir
kavramdır. Kısacası e-yayıncılık, bilginin elektronik biçimde yayınlanmasıdır. Bu çerçevede eyayıncılık; kitapların,
dergilerin ya da gazetelerin bir bilgisayarı kullanarak okunabilmesi için tasarlanmasıdır. Bu, CD-ROM,
DVD’lerden internet diğer servis sağlayıcılar aracılığıyla çevrimiçi (online) hizmetlere kadar çok farklı ortamları
kapsamaktadır.
E-yayıncılığın tarihsel geçmişinin, geleneksel yayıncılığa göre daha kısa olduğu gözlenir.
Bilişim teknolojilerinde yaşanan baş döndürücü gelişmeler sonucunda, 1980’li yılların başında yoğun olarak
kullanılmaya başlayan e-posta mesajları, e-yayıncılığın ilk örnekleridir. 2010’lu yıllara gelindiğindeyse PDAs
(Personal Digital Assistants), tablet bilgisayarlar, IPAD, cep telefonları, vb. ortamlardan e-yayınlara kolaylıkla
ulaşılmaya başlanılmıştır.
Günümüzde, e-yayıncılıkta üç farklı model kullanılmaktadır: geleneksel, alternatif ve yıkıcı (subversive). Elsevier,
Springer, Kluwer, IOP, APS gibi seçkin yayın evleri geleneksel modeli kullanırlar. HighWire, The European
Journal of Comparative Law, JHEP Journal of High Energy Physics gibi diğer önemli yayın evleriyse alternatif
yöntemini temel almaktadırlar. arXiv (daha önceleri Los Alamos National Laboratories, şimdi Cornell
Üniversitesi’ne bağlı olarak çalışmaktadır), Australian Journal of Human Rights, the European Legal Research
Archive, vb. de yıkıcı modeli benimsemektedirler.
Öte yandan, her bir e-yayınevi kendine en uygun olan bir iş modelini seçmek ve oluşturmak zorundadır.
E-yayıncılıkta kişiler ya da kurumlar, üyelerine kaliteli hizmetler sunmak ve bu hizmetleri gereksinimler ve
beklentiler doğrultusunda güncellemek; yararlandığın hizmet kadar ödeme yap anlayışını benimsemek ve
geliştirmek, kurumlar, kuruluşlar ve kütüphanelerle yapılacak iletişim ve etkileşimleri artırmak ve e-yayın
teknolojilerini edinmek, güncellemek ve bilginin dağıtımında etkin olarak kullanmak zorundadırlar.
Geleneksel Yayıncılık, tarihsel olarak, internet ve diğer iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle 1990’lı yılların
başlarından 2000’li yılların başına kadar geçen sürede, ilk defa yoğun olarak kullanılmaya başlayan araç ve
ortamlar yardımıyla yapılan e-yayıncılığı ifade etmektedir.
28
Geleneksel Yayıncılıkta üretilen elektronik içerikler, genellikle, tek yönlü, eş zamansız ve bilgisayar-insan
etkileşimli ortamlardır. Örneğin; CD-ROM, e-posta yayıncılığı, PDF, e-dergi, egazete, e-kitap, e-kütüphane, vb.
Yeni Medya,
bilgisayarların işlem gücü olmadan oluşturulamayacak ya da kullanılamayacak olan ortamlardır.
Özellikle, 2000’li yıllar sonrasında kullanımları artan yeni medya ortamları, kullanıcılarına çok yönlü, eşzamanlı
ve eşzamansız ve bilgisayar-insan ve insan-insan etkileşimlerini sunabilmektedirler. Örneğin; blog, wiki, dosya
paylaşma, e-mürekkep, işbirlikli yazılımlar, mobil uygulamalar, podcast, vb. E-yayıncılığın kendine özgü
özelliklerini anlayabilmek için avantaj ve dezavantajlarını üzerinde durmakta yarar vardır. Böylece, e-yayıncılığın
üstün ve sınırlı yönleri değişik açılardan ele alınarak analiz edilebilir ve tartışılabilir. Eyayıncılığın üstün ve sınırlı
yönleri temel olarak dört kategoride incelenebilir: 1) Okurlar açısından; 2) Yazarlar açısından; 3) Kütüphaneciler
açısından; 4) Yayınevleri açısından.
E-yayıncılıkta, yazarlara, yayınevlerine ve okuyuculara bilgiye ulaşma, yayma, dağıtma, güncelleme, yeniden
gözden geçirme, ortamla ve birbiriyle etkileşme, vb. gibi etkinliklerin işe koşulmasında kullanılan teknolojileri
üreten teknoloji sağlayıcılar da önemlidir. Örneğin; Adobe Systems Incorporated, Apple Inc., Aquafadas,
Atypon, Eastgate Systems, eMeta Corporation, InformIT, Ingenta, Uberflip.
E-yayıncılık, 2010’li yıllardan sonra teknolojideki gelişmeler ve gerekli yazılım ve donanımın ucuzlaması; bilgiye
kolay, ucuz ve anında ulaşma; çoklu etkileşim ortamları nedeniyle, giderek popüler hale gelmiştir. E-yayıncılıkla
birlikte, yazar ve şirketler arasında yapılan anlaşmalarda gözlenen ilk değişikliklerden biri de dijital imza ve
özgür içerik konusudur. Dijital imza, orijinal e-yayının ve yazar haklarının korunması açısından önemlidir. Özgür
içerikse, ulaşılabilir e-yayındır. Diğer taraftan, e-yayınların nasıl yayılacağı, dağıtılacağı, paylaşılacağı, gözden
geçirileceği, yenileneceği, saklanacağı ve depolanacağı konularında farklı görüş ve politikalara sahip birey ve
gruplar vardır. Bu farklı görüşler içinde en önemlileri telif hakları (copyrigth), özgür telif hakkı (copyleft), telif
serbestisi (copyfree) ve atıf benzer paylaşım (creative commons) hareketleridir.
SIRA SİZDE YANIT ANAHTARI
SIRA SİZDE 1
Bilindiği üzere, geleneksel modeli kullanarak okuyucusuna ulaşan e-yayınlar, basılı kopyalarda olduğu gibi,
kalitelerinden ödün vermediklerinden, hakemli yayınlar olduklarından ve yasal süreçleri benimsediklerinden
genellikle ilgili bilim alanlarında kabul görmektedirler. Bu çerçevede konu ele alındığında, geleneksel modeli
temel alarak e-yayıncılık yapan yayınların çoğunun bilimsel dergiler olduğu gözlenmektir.
Örneğin, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi
(http://www.insanbilimleri.com/), geleneksel modeli kullanarak dağıtım yapmaktadır; çünkü hakemli bir
dergidir, kalitesinden ödün vermemektedir, sosyal bilimler alanında bilimsel içerikli makaleleri basmaktadır ve
çevrimiçi olarak yayınlanmaktadır. Aynı şekilde, TOJQI
(http://www.tojqi.net/) ve Contemporary Educational Technology (http://www.cedtech.net/)
dergileri de geleneksel dağıtım modelini kullanarak, e-yayıncılık yapmaktadırlar.
SIRA SİZDE 2
Soruda URL adresi verilen e-yayın incelendiğinde, bir üniversite profesörünün profesyonel Web sayfası olduğu
anlaşılır. Bu çerçevede öğretim üyesi, öğretmekle sorumlu olduğu derslerden birine kaynak olacak bir yazıyı,
kendi sitesinde yayınlamıştır. Bu sitede yayın yaparken herhangi bir hakem görüşü alınmamıştır; ancak, yazı
bilimsel bir yazıdır.
Öğretim üyesi istediği zaman, kimseden izin almadan, yazısını gözden geçirilebilir ve güncelleyebilir. Öte
yandan, yazar bu e-yayını yayınlama sürecindeki tüm etkinliklerden de sorumludur. Tüm bu özellikler ele
alındığında, “Elektronik Yayıncılık ve Elektronik Bilgi Kaynakları” adlı bu makalenin yıkıcı modele ilişkin bir örnek
olduğu söylenebilir.
SIRA SİZDE 3
E-yayıncılıkta kullanılan iş modellerinin hepsi, eyayınların yayınlanması ve düzenli olarak güncellenmesi
açısından, esnek bir yapıya sahiptirler. Kişi ya da kurum açısından önemli olan, kendi politika, gereksinim,
beklenti, amaç ve vizyonu doğrultusunda en uygun iş modelini seçmek ya da var olan bir ya da birkaç modeli ele
alarak kendine uygun yeni bir iş modelini tasarlamak ve işe koşmaktır. En uygun eyayıncılık iş modelini seçilmesi
ya da yeni bir iş modelinin oluşturulmasında dikkat edilmesi gereken noktalar ve sorulması gereken sorular
şunlardır:
• Bu e-yayını hangi amaçla yazdım?
• Bu e-yayını hangi amaçla yayınlıyorum?
• Bu e-yayına kimlerin ulaşmasını ve kimlerin okumasını istiyorum?
• E-yayın sürecinin tümünü, yazar olarak ben mi kontrol edeceğim?
• E-yayını nasıl ve nerede arşivleyeceğim?
•
E-yayını
ne
kadar
süre
arşivde
tutacağım?
E-yayını, profesyonel bir e-yayınevinin güvencesi altında mı yayınlamak istiyorum?
• E-yayını kendi olanaklarımla yayınlayacaksam; Web sayfama herhangi bir reklam alacak mıyım?
• E-yayınımı bir e-yayınevi yayınlayacaksa, benim haklarım neler olacak?
• E-yayınımı nasıl ve ne kadar sıklıkta güncelleyeceğim?
29
• E-yayınımı yayınlamadan öne hakem görüşlerine sunacak mıyım?
• E-yayınım hakkında okuyucularımın geri bildirim (feedback) vermelerini isteyecek miyim?
• Okuyucular, e-yayınıma erişmek için, herhangi bir ücret ödeyecekler mi?
SIRA SİZDE 4
Herhangi bilimsel e-makaleyi, hakemli bir dergide yayınlama süreci, genellikle, aşağıdaki basamakları içerir:
• Yazar, e-dergide yayınlayacağı makalesini yazmış olmalıdır.
• Yazar, makalesini bir e-dergide yayınlamak istemelidir.
• Yazar, makalesinin ilgi konusuna ve kendi beklentilerine uygun bir e-dergi bulmalıdır.
• Yazar, makalesinin biçimsel ve içerik yapısını e-derginin basım kurallarına göre gözden geçirmelidir.
• Yazar, makalesini çevrimiçi ortamda sisteme yükleyerek editöre göndermelidir.
• Editör, yazarın makalesinin derginin ilgi alanına uygun olup olmadığına ve biçimsel açıdan derginin ölçütlerine
uyup uymadığına göre incelemelidir.
• Editör, uygun olmayan makaleyi yazarına geri göndermelidir; uygun olanı ise hakem görüşlerine sunmak için
hazırlamalıdır.
• Editör, yazarın makalesinin içerdiği ve yoğunlaştığı konulara uygun olarak, en az iki hakem göndermeli; yazıyı
hakemlerin görüşlerine sunmalıdır.
Editör, hakem görüşlerine göre makalenin basımını ya ret etmeli ya hiç değişiklik yapmadan ya da değişiklik
yapmak koşuluyla kabul etmelidir.
• Editör, hakem sonuçlarını yazara göndermelidir.
• Yazar kabul edilmeyen makalesini başka bir şekilde değerlendirme yolunu seçmelidir.
• Yazar, yazısı düzeltme yapma koşulu ile kabul edilmişse ya bu koşula uymalıdır ya da yazısının basımından
vazgeçmelidir.
• Yazar, eğer değişiklik yaparak yazısını yayınlamayı kabul ederse; gerekli düzeltmeleri yapmalı ve yazısını
editöre yeniden göndermelidir.
Eğer, yazarın yazısı, aynen, değişiklik yapılmadan kabul edildiyse, e-makalenin basımı hemen yapılır. Yukarıdaki
basamaklardan en önemlisiyse, yazarın e-makalesini bir e-dergide basmak istemesi ya da kabul etmesidir;
çünkü edergide yayın yapmak istemeyen yazar, zaten bu sürece başlamayacaktır.
SIRA SİZDE 5
İnternet üzerinden herhangi bir ödeme yapmadan ulaşılabilecek en popüler e-kitap koleksiyonu,
Google kitap’tır (http://books.google.com.tr/).
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Basalia, G. (1988). Teknolojinin Evrimi. Çeviren: Cem Soydemir. TÜBİTAK, Ankara.
Bozkaya, M. ve Kılıç, L. (2010). Ders Kitabı Hazırlarken, Anadolu Üniversitesi Basımevi,
Eskişehir.
Cebeci, Z. (2007). Türk Üniversitelerinin Bilimsel Yayın Sayıları İle Web’te Bilgi
Yayma Güçleri Arasındaki İlişkiler. Akademik Bilişim, Dumlupınar Üniversitesi, Kütahya.
Çelik, A. ve Tonta, Y. (1996). Düşünce özgürlüğü, bilgi edinme özgürlüğü ve bilgi hizmetleri. Bilgi Edinme
özgürlüğü içinde (1-13).Ed.Yaşar Tonta ve Ahmet Çelik. Ankara: Türk Kütüphaneciler Derneği
Çelik Bağcı, E. (2007). Türkiye’ De Bilimsel Dergiciliğin Yeniden Yapılanması İçin Bir Öneri. Sağlık Bilimlerinde
Süreli Yayıncılık 2007 5. Ulusal Sempozyum Bildirileri. http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum5/page212215.pdf
Dilek-Kayaoğlu, H. (2006). Açık Erişim Kavramı ve Gelişmekte Olan Bir Ülke Olarak Türkiye İçin Anlamı. Türk
Kütüphaneciliği 20(1): 29-60.
İnceelli, A, Candemir, Ö. ve Demiray, U. (2004). Elektronik Akademik Uzaktan Eğitim Dergisi: Tojde İçerik
Analizine Dayalı Bir Değerlendirme. TOJDE, 4(4), 99-124. http://www.tojet.net/articles/v4i4/4414.pdf
Katipooğlu, S. (2012). E-kitap: Yerel ve Küresel Boyutlar. http://www.istanbulkutuphaneci.org/sites/default/
files/e-kitap/Hiperkitap.pdf
Önder, I. (2011). e-Kitap ve DünyadaElektronik Kitap Yayıncılığı. Türk Kütüphaneciliği, 25(1), 97-105.
Önder, I. (2010) E-kitap Olgusu ve Türkiye’de Durum. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Özbağ, Ç. (1997). Elektronik Dergiler v e Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kütüphanesi'nde Elektronik Dergi
Oluşturma Ve Geliştirme Çalışmaları. III. Türkiye'de İnternet Toplantısı, ODTÜ, Ankara.
Tekgül, H. (2007). Elektronik (E) ve Web Ortamında Makale Değerlendirmenin Süreli Yayınlarda Nitelik
Yükseltilmesine Katkısı Nedir? Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık 2007 5. Ulusal Sempozyum Bildirileri.
http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum5/page115-117.pdf
Tonta, Y. (2006). Açık Erişim: Bilimsel İletişim ve Sosyal Bilimlerde Süreli Yayıncılık Üzerine Etkileri. (Ed.) K.
Karakütük. Sosyal Bilimlerde Yayıncılık 1. Ulusal Kurultay Bildirileri (ss. 23-32), Ankara.
Tonta, Y. (2000). Elektronik Yayıncılıkta Son Gelişmeler. Bilgi Dünyası. ÜNAK. 89-132.
http://eprints.rclis.org/bitstream/10760/9451/1/Elektronik_Yay%C4%B1nc%C4%B1l%C4%B1kta_Son_Geli%C5
%9Fmeler.pdf
30
Tonta, Y.. (1997). Elektronik Yayıncılık,Bilimsel İletişim ve Kütüphaneler. TürkKütüphaneciliği, 11, 305-314.
Ülman Y. I. (2006). Bilimsel Bilgi Üretiminde Yayın Etiği (Örnekleriyle Bilimsel Yanıltma Türleri). Tıbbi Yayın
Hazırlama Kuralları ve Yayın Etiği, (Edtörler). H. Yazıcı, M. Şenocak, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp
Eğitimi Programı (ss. 49-61). Nobel Yayınları, İstanbul.
Yıldızeli, A. (2007). Küreselleşme Sürecinde Yayıncılık: Açık Erişim. Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık 2007
5.Ulusal Sempozyum Bildirileri.http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum5/page45-52.pdf
Yağmurlu, A. (2006). Elektronik Yayıncılık ve Çevrimiçi Makale Değerlendirme Sistemleri.
Sağlık
Bilimlerinde
Süreli
Yayıncılık
2006,
4.Ulusal
Sempozyum
bildirileri.http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum4/page75-79.pdf
Yılmaz, O. (2011). Süreli Yayıncılığın Geleceği E-Yayıncılık mı?. Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık 2011 9.
Ulusal Sempozyum Bildirileri. http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum9/yilmaz2.pdf
YARARLANILAN İNTERNET KAYNAKLARI
http://www.blogger.com
http://creativecommons.org/
http://www.gnu.org/
http://ocw.mit.edu/index.htm
https://tojde.anadolu.edu.tr/
http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum9/tumkitap.pdf
http://wikipedia.org
http://yunus.hacettepe.edu.tr/~tonta/courses/fall2002/kut655/02-e-yayincilik-e-bilgikaynaklari.pdf
31