1266 - Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi

T.C.
EGE ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
FARMAKOLOJİ ANABİLİM DALI
ANTİHİPERTANSİF TEDAVİDE KULLANILAN İLAÇLARLA DİŞ HEKİMLİĞİNDE
KULLANILAN ANESTEZİK MADDELERİN ETKİLEŞİMİ
BİTİRME TEZİ
Stj. Diş Hekimi Halise DEMİREL
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Mehtap KÖKSAL
İZMİR-2014
1
İÇİNDEKİLER
Sayfa
1.GİRİŞ VE AMAÇ…………………………………………………………………………………………………..…………… 1
2.LOKAL ANESTEZİKLERE GENEL BAKIŞ………………………………………………………………………….…… 2
2.1.AĞRI…………………………………………………………………………………………………………………………… 2
2.2.LOKAL ANESTEZİKLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ………….………………………………………..……….. 3
2.3.KİMYASI/FARMAKOLOJİK ÖZELLİKLERİ…………….……………………………………………….………. 6
2.4.FARMAKOKİNETİK……………………………………………..…………………………………………………….… 9
2.4.1.AMİD YAPILI LOKAL ANESTEZİKLER…………….…………………………………………………… 10
2.4.2.ESTER YAPILI LOKAL ANESTEZİKLER………………………………………………………………… 11
2.4.3.LOKAL ANESTEZİKLERİN VAZOKONSTRİKTÖR İLAÇLARLA KOMBİNASYONU..……. 11
2.5.ETKİ MEKANİZMASI………………………………………………………………………………………….…… 13
2.6.DİŞ HEKİMLİĞİNDE KULLANILAN LOKAL ANESTEZİKLER…………………………………….……. 13
2.6.1.LİDOCAİNE………………………………………………………………………………………………………. 13
2.6.2.PRİLOCAİN…………………………………………………………………………………………….………… 14
2.6.3.ARTİCAİNE………………………………………………………………………………………………………. 15
2.6.4.MEPİVAKAİN………………………………………………………………………………………………..…. 16
2.6.5.BUPİVAKAİN……………………………………………………………………………………………………. 17
3.ANTİHİPERTANSİFLER……………………………………………………………………………………………………. 17
3.1.HİPERTANSİYONUN ETİYOLOJİSİ…………………………………………………………………………….. 18
3.1.1.ETİYOLOJİK FAKTÖRLER……………………………………………………………………………………. 19
3.2.KAN BASINCININ KONTROLÜNÜ SAĞLAYAN MEKANİZMALAR…………………………………. 22
3.2.1.BARORESEPTÖRLER VE SEMPATİK SİNİR SİSTEMİ…………………………………………..… 22
3.2.2.RENİN ANJİYOTENSİN ALDOSTERON SİSTEMİ…………………………………………………… 22
3.3.TEDAVİ YAKLAŞIMLARI………………………………………………………………………………..…………. 23
2
3.3.1.HASTAYA UYGUN TEDAVİ SEÇİMİ……………………………………………………………………. 23
3.3.2.HASTALARIN ANTİHİPERTANSİF TEDAVİYE UYUMU………………………………………… 24
3.3.3.NONFARMAKOLOJİK TEDAVİ……………………………………….……….………………………… 25
3.3.4.FARMAKOLOJİK TEDAVİ…………………………………………………………………………………… 26
3.4.HİPERTANSİYONDA KULLANILAN İLAÇLAR………………………………………………………………… 27
3.4.1.DİÜRETİKLER…………………………………………………………………………………………………… 28
3.4.2.ADRENERJİK RESEPTÖR BLOKERLERİ…………………………………………………………….… 29
3.4.2.1.BETA ADRENERJİK RESEPTÖR BLOKERLERİ……………………………………………… 29
3.4.2.2.ALFA ADRENERJİK RESEPTÖR BLOKERLERİ……………………………………………… 29
3.4.3.ADRENERJİK NÖRON BLOKERLERİ…………………………………………………………………. 30
3.4.4.SANTRAL ETKİLİ VE DİĞER SEMPATOLİTİKLER……………………………………………….. 30
3.4.5.KALSİYUM KANAL BLOKERLERİ……………………………………………………………………… 30
3.4.6.ANJİYOTENSİN DÖNÜŞTÜRÜCÜ ENZİM VE RESEPTÖR İNHİBİTÖRLERİ…………… 31
3.4.6.1.ENZİM İNHİBİTÖRLERİ…………………………………………………………………………… 31
3.4.6.2.RESEPTÖR İNHİBİTÖRLERİ……………………………….…………………………………….. 32
3.4.7.KOMBİNASYON TEDAVİSİ……………………………………………………………………………… 32
4.İLAÇ ETKİLEŞİMLERİ………………………………………………………………………………………………………... 33
4.1.FARMAKODİNAMİK ETKİLEŞİMLER…………………………………………………………………………... 33
4.1.1.ANTAGONİZMA……………………………………………………………………………………………….. 33
4.1.1.1.FİZYOLOJİK ANTAGONİZMA………………………………………………………………….. 34
4.1.1.2.FARMAKOLOJİK ANTAGONİZMA…………………………………………………………… 34
4.1.1.2.1.KİMYASAL ANTAGONİZMA……………………………………………………… 34
4.1.1.2.2.KOMPETİTİF ANTAGONİZMA………………………………………………….. 35
4.1.1.2.3.KOMPETİTİF OLMAYAN ANTAGONİZMA…………………….………….. 35
4.1.2.SİNERJİZMA……………………………………………………………………………………………………. 35
4.1.2.1.ADİTİF SİNERJİZMA(SUMASYON)…………………………………………………………… 36
3
4.1.2.2.PARSİYEL ADİTİF SİNERJİZMA(POTANSİYALİZASYON)……………………………. 36
4.2.FARMAKOKİNETİK ETKİLEŞİMLER……………………………………………………………….………….. 36
4.2.1.EMİLİM DÜZEYİNDE ETKİLEŞİMLER………………………………………………………………… 36
4.2.2.DOKU İÇİ DAĞILIMDA ETKİLEŞİMLER……………………………………………………………… 37
4.2.3.PLAZMA PROTEİNLERE BAĞLANMADA ETKİLEŞİM…………………………….…………… 37
4.2.4.DOKU PROTEİNLERE BAĞLANMADA ETKİLEŞİM………………………………..………….. 38
4.3.İLAÇ ETKİLEŞİMLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER………………………………………………………… 38
4.3.1.DOZ……………………………………………………………………………………………………………… 38
4.3.2.VERİLİŞ YOLU……………………………………………………………………………………………….. 38
4.3.3.BİRLİKTE KULLANILAN İLAÇLARIN ÖZELLİĞİ………………………………………………….. 39
4.3.4.HASTAYLA İLGİLİ ÖZELLİKLER………………………………………………………………………… 39
5.LOKAL ANESTEZİK MADDELERLE ANTİHİPERTANSİF MADDELERİN ETKİLEŞİMLERİ………….. 39
5.1.LİDOKAİN………………………………………………………………………………………………………………… 39
5.2.PRİLOKAİN……………………………………………………………………………………….……………………… 40
5.3.ARTİKAİN………………………………………………………………………………………………………………… 40
5.4.BUPİVAKAİN…………………………………………………………………………………….…………………….. 40
6.SONUÇ…………………………………………………………………………………………………….……………………… 41
7.KAYNAKLAR………………………………………………………………………………………….…………………………. 42
8.ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………………………………………………………. 44
4
1.GİRİŞ VE AMAÇ
Diş hekimliğinde
kullanılan
lokal
anesteziklerin,
hipertansiyon
tedavisinde
kullanılan antihipertansiflerle birlikle kullanımı, bazı ciddi ilaç etkileşimleriyle ve
komplikasyonlarıyla bağlantılı bulunmuştur.
Lokal anesteziklerin antihipertansiflerle etkileşimi, genel pratikte büyük derecede
önemlidir. Diş hekimliğinde olası ilaç reaksiyonlarını anlamak, diş hekimlerine bu
komplikasyonlardan kaçınma ve engelleme konusunda yardımcı olabilir.
2. LOKAL ANESTEZİKLERE GENEL BAKIŞ
2.1. Ağrı
5
Diş hekimliğinde en çok korkulan ve yaşanılan semptom ağrıdır. Ağrının yönetimi
hasta açısından olduğu, kadar hekim açısından da rahat bir çalışma ortamı
sağlanması
bakımından
Organizasyonu’na (IASP)
önemlidir.
Ağrı,
Uluslararası
Ağrı
Araştırılması
göre ; ‘’ Vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanan,
organik bir nedene bağlı olan ya da olmayan, insanın geçmişteki tüm deneyimlerini
kapsayan, hoş olmayan göreceli bir kavram ve hoş olmayan bir duyu.’’ şeklinde
tanımlanmıştır.
Ağrı soyut bir kavramdır ve algılayan kişi tarafından ;
-kişisel acı hissini,
-var olan ya da başlamak üzere olan bir doku hasarını bildiren zararlı bir stimülanı,
-organizmayı koruyacak bir reaksiyonlar dizisini tanımlamak için kullanılır.
Ağrı eşiğinin farklı bireylerde ve aynı bireyde değişik zamanlarda farklılık
göstermesini etkileyen faktörler;
-
psikolojik yapı
-
tedaviye karşı duyulan korku ve endişe
-
yorgunluk
-
yaş
Lokal anestezi uygulaması, özellikle diş hekimliğinde ağrı kontrolü yanında bir
takım başka avantajları da beraberinde getirir(1).
Ağrı ve ağrının kontrolu diş hekimliğinde vazgeçilmez bir faktördür. Dental
işlemlerin bir çoğunda lokal anestezi ile ağrı kontrolüne gerek duyulur. Dikkatli ve
6
özenli uygulanan lokal anestezi ağrısız ve rahat bir tedavi sağlamakla kalmaz, diş
hekimlerine olan güveni de artırır(2).
2.2. Lokal Anesteziklerin Genel Özellikleri
Lokal anestezikler, sinir lifleri ile uygun konsantrasyonlarda temasa geldiklerinde
bu liflerdeki impuls iletimini reversibl olarak bloke eden ilaçlardır. Sadece sinir
liflerinde (akson ve dentritlerde) değil, nöronun somasında ve genel olarak bütün
eksitabl hücrelerde (çizgili kas, myokard, düz kas vb.) onların depolarize edilebilme
özelliğinin ve depolarizasyon dalgasının yayılmasını engelleyebilirler. Esas olarak,
ağrılı stimulusların periferden santral sinir sistemine iletimini geçici olarak kesmek için
kullanılırlar(2).
Lokal anestezi; vücudun belli bir bölümünde sinir uçlarındaki depresyon ve
periferik sinirlerdeki iletimin baskılanmasına bağlı olarak ortaya çıkan duyu kaybıdır.
Lokal anestezinin en önemli özelliği ve genel anesteziden farkı, şuur kaybı olmadan
ağrı algılanmasının periferde ortadan kaldırılmasını sağlamaktır. Ayrıca lokal
anestezinin
genel
anestezi
ile
karşılaştırıldığında;
güvenilir
olması,
kolay
uygulanması, hasta hekim kooperasyonunun bozulmaması, daha uzun operasyon
sağlanması, kanamanın azlığı ve genel anestezinin kontraendike olduğu durumlarda
kullanılabilmesi gibi avantajları vardır(3).
Lokal anestezinin genel anesteziye göre üstünlüklerini şu şekilde sıralamak
mümkündür;
-Lokal anestezi genel anesteziye göre çok daha emniyetlidir ve buna bağlı ölüm
olayları yok denecek kadar azdır.
7
-Uygulaması çok daha kolay ve pratiktir. Uygulamadan önce sınırlayıcı kurallar
genellikle yoktur. Premedikasyona, özel ve pahalı cihazlara ve servise gereksinim
yaratmaz. Yoğun bakım gerektirmez.
-Tedavi süresince hekim ile hastanın koopere çalışmasına olanak verir. Bu olanak diş
hekimliği pratiğinde çok önemlidir.
Ağrı kontrolü yanında, tanı konulmasına yardımcı olması amacı ile de lokal
anestezi uygulamalarından yararlanmak mümkün olur. Özellikle yüz ağrılarının
nedeninin ve lokalizasyonunun saptanması büyük zorluklar yaratabilmektedir. Ağrılı
bölgenin lokalizasyonu, hasta tarafından doğru olarak tarif edilmeyebilir. Bu
zorlukların aşılmasındalokal anestezi testleri hekime büyük kolaylık sağlar.
-Lokal anestezi uygulamaları sedasyon teknikleri ile birlikte de kullanılabilir ve bu
uygulama ile çok daha rahat bir çalışma ortamı yaratılabilir.
Lokal anestezik ajanlar, genel diş hekimliği pratiğinde en sıklıkla kullanılan
maddelerdir.
Lokal anestezi; topikal veya enjeksiyon yoluyla, bilinç kaybı olmaksızın ağrı da
dahil olmak üzere, vücudun belirli bir bölümünde his kaybı yaratılmasıdır. Tedavi
sırasında ağrının önlenmesi; hasta-hekim ilişkisini güçlendirir, güven sağlar, korku ve
kaygıyı azaltır ve tedavinin daha pozitif bir havada geçmesini sağlar.
Lokal anestetikler, tıpta kullanılan çoğu ilaçtan önemli bir farklılık gösterirler.
Hemen hemen tüm diğer maddeler etkin olabilmek için kullanım yollarına
bakılmaksızın, sonunda kanda yüksek bir seviyede bulunmalı ve dolaşımdan
atılmadan önce klinik etkilerini göstermelidirler. Ancak lokal anesteziklerin kanda
bulunması istenmez.
8
Hastanın tıbbi öyküsü, alerji gibi istenmeyen durumların önlenmesinde önemlidir.
Gerektiğinde tıbbi konsültasyona gidilmelidir.
Enjektabl lokal anesteziklerin bu ortak özellikleri şu şekildedir;
-Hepsi
sentetik
olarak
elde
edilirler.
-Kuvvetli asitlerin tuzlarıdır ve suda çözünürler.
-Anestetik tuzlar asit reaksiyon gösterirler ve bu şekilde stabildirler.
Lokal anesteziklerin;
-Etkileri reversibldir.
-Adrenalin ve benzeri damar daraltıcı maddelerle kolaylıkla bileşim sağlarlar.
-Sinir iletimini aynı şekilde bloke ederler.
-Yüksek plazma konsantrasyonunda sistemik toksik etki yaratırlar.
Ayrıca lokal anestezikler;
- Kimyasal yapı bakımından dayanıklı olmalı, yani uzun süre etkisini kaybetmeden
korunabilmelidir.
- Yumuşak dokuya olduğu kadar sert kemik dokusuna da diffüze olabilmeli ve yoğun
etki göstermelidir.
- Latent periyodu kısa, etki süresi uzun olmalıdır. Optimal dozda maksimum etki
sağlayacak potenste olmalıdır. Aynı zamanda topikal etki de gösterebilmelidir.
- Lokal anestezik maddeler enjekte edildikleri dokular tarafından iyi bir şekilde tolere
edilmeli, yani ‘doku dostu’ olmalıdır. Lokal irritasyona yol açmamalı, sekonder doku
reaksiyonları yaratmamalıdır.
9
- Sistemik ve lokal olarak az toksik olmalıdır. Ancak her madde az ya da çok sistemik
toksik etkiye sahiptir. Sistemik toksisite maddenin kan seviyesine bağlı olarak ortaya
çıkar.
- Aşırı duyarlılık yaratmamalıdır. Bu tür reaksiyonlar daha çok ester yapıdaki
maddelere karşı ortaya çıksalar da amid yapıdaki maddeler de bazı kişilerde alerjik
reaksiyonlara ve anafilaktik şoka yol açabilir. Amid yapıdaki bir maddeye alerjisi olan
bir kişinin başka bir amide alerjisi olmayabilir, ancak ester yapıdaki maddelere alerjisi
olanların tüm ester yapılara alerjisi vardır.
- Gerektiğinde özelliklerini kaybetmeden sterilize edilebilmelidirler(1).
2.3. Kimyası / Farmakolojik Özellikleri
Lokal anestezikler; kimyasal olarak birbirlerine benzeyen ve uyarılabilen
membranlarda bulunan sodyum kanallarını bloke eden, ester ve amid yapılı
ajanlardır. Bu ilaçlar, hedef dokuya injeksiyon ile bazı durumlarda topikal olarak
uygulanabildikleri için anestezik etkileri belirli bölgeler ile sınırlandırılabilir (örnek
olarak kornea veya kol). İntravenöz olarak verildiklerinde ise, lokal anestezikler diğer
dokularda da etki gösterirler.
10
Lokal Anetezikler
Esterler
Uzun etkili
(tetrakain)
Kısa etkili
(prokain)
Amidler
Yüsey etkili
(benzokain,
kokain)
Uzun etkili
(bupivakain,
ropivakain)
Orta etkili
(lidokain)
Şekil 1: Lokal anesteziklerin kimyasal özelliklerine göre sınıflandırılmaları
Lokal anestezik ilaçların çoğunluğu, basit benzen türevlerinin ester veya
amidleridir. Lokal anestezikler kimyasal özelliklerine göre alt gruplara ayrılırlar. Sık
kullanılan lokal anestezikler, proton kazanarak (H⁺) yüklü hale gelebilen, en az bir
tane iyonize olabilen amin ggrubuna sahip olan zayıf bazlardır. İyonizasyon derecesi,
ilacın pKₐ ’sı ve ortamın pH değeri tarafında belirlenir. Dokulardaki pH değeri,
fizyolojik pH olan 7,4’ten farklı olabileceğinden (infekte dokularda pH 6,4’e kadar
düşebilir), ilacın iyonizasyon derecesi değişkenlik gösterebilir. Çoğu lokal anestetiğin
pKₐ değeri
8,0-8,9 arasındadır ve pH’ta meydana gelen değişiklikler, ilacın iyonize
formunun iyonize olmayan formuna oranı üzerinde belirgin etkiler oluşturabilir(4).
11
Lokal anestezik maddeler üç ana kısımdan oluşurlar:
1)Lipofilik aromatik
2)Hidrofilik amin
3)Ara zincir
Her iki parça hidrokarbon ara zincir ile birbirine bağlanmıştır. Bu zincir ester ve
amid yapıdadır. Lokal anestezik maddeler bu bağlayıcı ara zincirin yapı özelliğine
göre sınıflandırılırlar.
AMİNO ESTER TİP
AMİNO AMİD TİP
HİDROKSİ
GRUBU
LOKAL ANESTEZİKLER
LOKAL ANESTEZİKLER
İÇEREN
LOKAL
ANESTEZİKLER
Kokain
Lidokain
Benzokain (topikal)
Prokain
Mepivakain
Hidroksi grubu maddeler,
Kloroprokain
Prilokain
hidrofilik
Tetrakain
Artikain
kapsamazlar
Bupivakain
nedenle
Etidokain
çözünmezler.
amin
etkilidirler.
anestezisine
değildirler.
Şekil 2: Lokal anesteziklerin farmakolojik yapısı
12
kısmı
ve
bu
suda
Topikal
Enjeksiyon
uygun
Ester yapılı lokal anestezikler; plazma esterazları ile hidrolize olurlar, daha az
stabildirler ve yıkım ürünleri olan paraamino benzoik asit nedeniyle de bu grupta
allerjik reaksiyonlar fazla görülür. Buna karşılık amin tipi lokal anestezikler;
karaciğerde mikrozomal enzimlerle yıkılırlar, daha stabildirler ve bu grupta allerjik
reaksiyonlar daha nadir gözlenir.Bu farklılıklar nedeniyle klinikte daha çok amid tipi
lokal
anestezikler
kullanılmaktadır.
Lokal
anesteziklerin
ilaçla
etkileşimlerini
anlayabilmek için, lokal anesteziklerin etki mekanizmalarını bilmekte yarar vardır.
Lokal anesteziklerin sinir iletimini nasıl bloke ettiği hakkında birçok teori (spesifik
reseptör teorisi, ekspansiyon, yüzey yüklenmesi vs.) bulunmakla beraber, en çok
kabul göreni spesifik reseptör teorisidir. Spesifik reseptör teorisine göre, lokal
anestezikler, sinir aksonunun dışını örten fosfolipid yapıdaki membranı geçerek,
membranda bulunan voltaj bağımlı Na kanallarının iç (internal) kısmındaki spesifik
reseptörlere bağlanarak bu kanallardan Na geçişini engellerler. Buna bağlı olarak da
membran stabilizasyonu sağlayıp depolarizasyonu engellerler.
Lokal anesteziklerin lokal anestetik etkileri yanı sıra; analjezik, antiaritmik,
antibakteriyel/antifungal, antitrombotik, antikonvülzif, nöroprotektif, antienflamatuar,
DNA aşılarında DNA taşıması, antitümör ilaçlardan sisplatinin kullanımında hem
etkinliğini artırma hem de nefrotoksik ve hemotoksik etkilerini azaltma gibi etkileri de
vardır. Ancak klinikte bu etkilerinden en çok istifade edilenleri; lokal anestezik,
antiaritmik, analjezik etkileridir(5).
2.4. Farmakokinetik
Kısa etkili olan lokal anestezikler, injeksiyon alanından kana geçmektedirler. Buna
bağlı olarak, bölgedeki kan akımı azaltılmadığı takdirde lokal anestetiğin etki süresi
13
sınırlanmaktadır. Kan akımının azaltılması, lokal anestezikle birlikte vazokonstriktör
bir ajanın (genellikle α-agonist semptomimetik) verilmesi ile sağlanabilir. Kokain,
önemli bir istisnadır ve sinir uçlarında noradrenalin geri alınımını inhibe ettiğinden,
intrinsik sempatik aktiviteye sahiptir. Daha uzun etkili olan ilaçlarla (örnek olarak
bupivakain, ropivakain, tetrakain) vazokonstriktör ajanlara daha az ihtiyaç duyarlar.
Yüzey aktivitesi (müköz membranlara uygunlandığında yüzeyel sinirlere ulaşabilme
özelliği) kokain ve benzokain gibi belirli lokal anesteziklerin özelliğidir.
Ester
yapılı
lokal
anesteziklerin
metabolizması
plazma
kolinesterazı
(psödokolinesteraz) tarafından gerçekleştirilir, prokain için çok hızlı (yarı ömrü 1-2dk),
kokain için daha yavaş ve tetrakain için çok yavaştır. Amidler karaciğerde kısmen
sitokrom P450 tarafından metabolize edilir. Lidokain ve prilokainin yarı-ömürleri
yaklaşık 1,5 saattir. Bupivakain ve ropivakain en uzun etkili amid yapılı lokal
anesteziklerdir ve yarı-ömürleri sırası ile 3,5 ve 4,2 saattir. Karaciğer fonksiyon
bozukluğu, amid yapılı lokal anesteziklerin eliminasyon yarı-ömrünü uzatabilir. İdrarın
asitleştirilmesi, lokal anesteziklerin iyonize hale geçmelerini kolaylaştırır. Bu ilaçların
yüklü formları iyonize olmayan formlarından daha hızlı atılmaktadır(4).
2.4.1. Amid yapılı lokal anestezikler
Plazmada proteinlere fazla bağlanırlar (%55-96). Bağlanma daha çok α₁ asid
glikoprotein’e olur. Romatoid artrit, yanık, myokard infarktüsü, kanser, travma, renal
transplantasyon, Crohn hastalığı ve ülseratif kolit gibi durumlarda bu proteinin düzeyi
artar. Oral kontraseptif kullananlarda ise α₁-asid glikoprotein düzeyi düşer. Bu
değişmeler, inaktive edilmek üzere karaciğere ilaca sunulma hızını değiştirir. Bunun
bir öneminin olup olmadığı bilinmemektedir.
14
2.4.2. Ester yapılı lokal anestezikler
Esas olarak, plazmada esterazlar (muhtemelen psödokolinesteraz) tarafından
hidroliz suretiyle ve hızlı bir şekilde inaktie edilirler; kalan kısım hepatik esterazlarla
parçalanır. BOS içinde esteraz bulunmadığı için intratekal verildiklerinde, ancak
oradan absorbsiyon sonucu etkileri ortadan kalkar. Prokain’in hidrolizi sonucu,
paraaminobenzoikasid (PABA) ve dietilaminoetol oluşur. PABA; böbreklerden itrah
edilir; ikinci metabolit karaciğerde yeniden metabolize edilir. Prokain ve klorprokain
en hızlı aktive edilen lokal anesteziklerdir; bunların plazmadaki yarılanma ömrü 1
dakikadan daha kısadır.
Amid yapılı lokal anestezikler; karaciğerde mikrozomal enzimler tarafından önce Ndealkilasyona uğratılırlar ve sonra hidrolize edilirler. Ancak prilokain önce hidroliz olur
ve methemoglobinemi oluşturan bir metabolit olan Otoluidin’e dönüşür. Amid yapılı
ilaçların inaktivasyon hızları, ilaçtan ilaca fazla değişkenlik gösterir. En hızlı inaktive
edilen amid yapılı ilaç, prilokain’dir. Onu sırasıyla etidokain, lidokain ve mepivakain
izler; bupivakain halen kullanılan amid yapılı lokal anestezikler içinde en yavaş
yıkılandır. Bu ilaçların inaktivasyon hızları, karaciğer hastalıklarında veya genel
anestezi yada ropranolol verilmesi gibi karaciğer kan akımını azaltan durumlarda
yavaşlar ve sistemik toksisiteleri artar. Örneğin lidokainin normalde 1,6 saat olan
yarılanma ömrü, karaciğer yetmezliğinde 6 saatin üstüne çıkar.
2.4.3. Lokal anesteziklerin vazokonstriktör ilaçlarla kombinasyonu
Lokal anestezik solüsyonlarına, uygulanma yerlerinden absorbsiyonlarını azaltmak
için vazokonstriktör ilaç ilave edilir. Absorbsiyonun azalması:
15
- İlacın lokal uygulanma yerinde daha yüksek konsantrasyonda ve daha uzun süre
kalmasını sağlar. Böylece lokal anestezinin şiddet ve süresi azaltılır.
- İlacın absorbsiyonuna bağlı sistemik toksik tesirleri azaltır. Lokal anestezik
solüsyonlarına vazokontriktör olarak genellikle 5-20µg/ml konsantrasyonda adrenalin
(yani 1:200.000 – 1:50.000 oranında) katılır ve bazen noradrenalin (1:100.000
oranında), levonordefrin (1:10.000 oranında), fenilefrin ve benzeri sempatomimetik
ilaçlar
katılmaktadır.
Bu
katkı
maddeleri,
uygulanma
yerindeki
dokuda
vazokonstriksiyon ve oksijen tüketimindeartma yaptıklarından, orada lokal hipoksi ve
zedelenme meydana getirebilirler. Sonuçta yara nedbeleşmesinde gecikme, dokuda
ödem ve bazen nekroz yapabilirler. Vazokonstriktör olarak vazopresin kullanıldığında,
oksijen tüketiminde artış olmadığından doku zedelenmesine bağlı lokal yan etkiler
daha az olmaktadır. Bupivakain ve etidokain gibi fazla lipofilik olan ve dokuya sıkı
bağlandıklarından doku adsorbsiyonu zaten yavaş olan ilaçların solüsyonlarına,
vazokonstriktör katılması mutlaka gerekli değildir.
Vazokonstriktör katılması özellikle lidokain, prilokain ve mepivakain gibi ilaçların
absorbsiyonunu yavaşlatır. Bupivakain ve etidokain gibi fazla hipofilik ve uzun etkili
olan ilaçlar, dokuya sıkı bağlandıklarından, bunların dokudan absorbsiyonları zaten
yavaştır ve vazokonstriktör ilaçlarla absorbsiyonlarının yavaşlatılması gerekmeyebilir.
Adrenalin
ve
benzeri
sempatomimetik
vazokonstriktörler;
tirotoksikoz,
hipertansiyon ve diyabet olgularında ve kan basıncı sırasında olan gebelerde ciddi
hipertansif krize neden olabilirler. Koroner damar hastalığı olanlarda angina krizine
yol açabilirler(2).
16
2.5. Etki Mekanizması
Lokal anestezikler, voltaj bağımlı Na kanallarını bloke eder ve sodyum iyonlarının
içeri doğru akışını durdurur. Böylece membran depolarizasyonunu engeller ve
aksiyon potansiyellerinin iletimini bloke eder. Lokal anestezikler, sitoplazma veya zar
üzerinden reseptörlerine ulaşırlar. Sitoplazmaya ulaşmak için ilacın yağda çözünebilir
olması gereklidir veya yağda daha iyi çözünen (iyonize olmayan, yüksüz) formu,
iyonize formuna göre etkin hücre içi konsantrasyona daha hızlı ulaşır. Öte yandan
aksonun içine girdikten sonra ilacın iyonize formu (yüklü) daha etkin blokaj sağlar.
Yani, ilacın iyonize formu reseptör alanına ulaşmada ve iyonize olmayan formu etkiyi
ortaya çıkarmakta daha önemli role sahiptir. Na kanallarının içindeki reseptör alanının
lokal anestetiğe olan afinitesi; dinlenme, açık veya inaktif halde bulunmasına bağlıdır
ve bu yüzden sodyum kanalı blokörü olan antiartimikler için tanımlanan doz
bağımlılığı ve voltaj bağımlılığı kurallarına uyar. Özellikle diğer faktörler sabit
olduğunda, hızlı ateşlenen lifler genellikle yavaş ateşlenen liflerden daha önce bloke
olur. Hücre dışı potasyum konsantrasyonunun yüksek olması lokal anestezik etkinliği
arttırabilecekken, hücre dışı Ca⁺⁺ bu etkinliği antagonize edebilir.
2.6. Diş Hekimliğinde Kullanılan Lokal Anestezikler
2.6.1. Lidocaine
‘’N-Dietil amino-2,6 ksilidin hidroklorür’’ kimyasal formülüne sahipamid yapılı lokal
anestetik maddedir. 1943’te Löfgren tarafından sentezlenen ilk amid grubu lokal
anestetik olan lidocaine, günümüzde hala çok sık kullanılır(6).
Dental (%2), topikal (%4-5), spinal ve epidural anestezilerde kullanılabilir. %1-2’lik
konsantrasyonda hızlı başlama zamanına ve orta derecede etki süresine (75-150
17
dakika) sahiptir. Bu süre periferik sinir bloğunda ortalama 1-3 saat arasındadır ve
birlikte damar daraltıcı kullanılmasına (adrenalin, felinefrin gibi) bağlı olarak
değişkenlik gösterir. Kardiak depressant (antiartimik) etkiye de sahiptir(7).
Vazokonstriktör içeren ve içermeyen solüsyon ve jel, sıvı,yağ ve sprey şeklindeki
preparatları ile bugün diş hekimliğinde sıklıkla kullanılmaktadır(8).
Önerilen dozlarda kullanıldığında, kardiyopulmoner sistem üzerinde şiddetli yan
etkileri olmadığı görülmüştür. Zaten acil servislerde lidocaine, antiaritmik ilaç olarak
kullanılır.
Bu
yüzden
dekardiyak
aritmisi
olan
hastalarda
rahatlıkla
kullanılabilmektedir(9).
Tedavi indeksi diğer lokal anestezik maddelere göre daha iyidir. Yüksek dozlarda
kullanılınca
konvülsiyonlara
ve
solunum
felcine
sebebiyet
verir.
Lidocaine
zehirlenmesinde eksitasyondan daha çok SSS depresyonu belirtileri vardır. Sonraki
dönemde konvülsiyonlar oluşturur(10).
2.6.2. Prilocin
Kimyasal formülü ‘’ XN-propil aminopropion-otoluidid’’ olan prilocain, amid
grubundaki en az toksik lokal anesteziktir(6).
Vasodilatasyon etkisi lidocaine’den azdır. Anestezi hızlı başlar ve derin bir anestezi
sağlar. Diffüzyon süresi fazladır ve uzun süreli anestezi sağlar.
Diş hekimliğinde lokal anestezik olarak %2’lik bir konstantrasyonda kullanılmalıdır.
Lidocane’e göre santral sinir sisteminde daha az toksik etkilidir. Procaine’e göre
anestezik etkinliği 4’tür, toksisitesi 1’dir.
18
Maksimum kullanma dozu saf olarak 400 mg, vasokonstriktör ile 600 mg’dır(10).
Lidocaine ile karşılaştırıldığında etki gücü açısından ona benzese de mutad
dozlarda bile methemoglobinemi yapar. Diş hekimliğinde kullanılan dozlargenelde
problem oluşturmaz. Plasentadan geçişi lidocaine’e göre daha fazladır. Bu nedenle
hamilelerde kullanılmamalıdır. Prilocaine ile pulpa anemisi daha az oluşur. Ancak
yumuşak doku anestezisi daha uzun sürer(8).
2.6.3. Articaine
Yapıca Prilocaine’e benzer. İnfiltrasyon, regional, epidural, spinal ve topikal
anestezi için kullanılır. Dokuya penetrasyonu iyi, anestezi gücü yüksektir. Anestezi
sürei 45 dk ile 1,5 saat arasıdadır. Erişkinlerde maksimum doz 7 mg/kg’ı
geçmemelidir. Diş hekimliğinde kullanılan articaine iki tiptir. Ultracaine Dental, 1 cc’de
40 mg articaine hidroklorid ve 0,006 mg. epinefrin hidroklorid içerir. Ultracaine D-s
Fortiese, 40 mg articaine hidroklorid ile 0,012 mg epinefrin hidroklorid içerir(8).
Artikain idiopatik ya da konjenital methemoglobinemili hastalarda, anemi, kalp,
solunum sistemi problemli hastalarda kontraendikedir. Sülfür içeren ilaçlara karşı
alerjisi olanlarda kesinlikle kullanılmamalıdır. Lidocaine ve articaine’in anestezi
etkinliği ve başlama süreleri ile ilgili yapılan araştırmalarda, articaine uygulamasında
anestezinin başlama süresinin kısa olduğu ve anestezi etkisinin uzun sürdüğü
saptanmıştır. Bu nedenle Lidocaine’e göre daha çok tercih edilmektedir(11).
19
2.6.4. Mepivakain
Amid tip bir lokal anesteziktir. Çok hızlı seviyede etki gösterir ve dokuda orta
derecede kalır. Carbokain ve Polokain isimli ticari preparatları mevcuttur. Genel
olarak hidrokloridle birlikte kullanılır. Vasokonstirktörsüz olarak da oldukça yeterli
anestezi sağlar. Kaynatma yoluyla ya da otoklavda sterilize edilebilmektedir(10).
Enjeksiyonla yapılan uygulamalarda maksimum doz 7 mg/kg (max. 400 mg.)
olmalıdır. Eğer adrenalinli solüsyon uygulanırsa o zaman da 550 mg’dır(8).
Çocuk hastalarda dudak uyuşukluğunun kısa sürede kaybolması isteniyorsa ya da
erişkinlerde
herhangi
bir
nedenle
vasokonstriktör
kontraendikeyse,
vasokonstriktörsüz %3’lük mepivacaine kullanılabilir(6).
Yan etkileri, diğer tüm anesteziklere göre daha azdır. Karaciğerde detoksifiye
edilir, hızlı metabolize olur, idrarla değişmeden atılır(12).
Mepivacaine diş hekimliğinde kullanılan lokal anestezikler içinde önemli bir yer
tutar. Bunun nedenleri;
-Sağladığı anestezi süresi lidocaine ve prokaine göre daha uzundur.
-Yan etkileri yok denecek kadar azdır.
-Enjeksiyon sahasındaki lokal irritasyon yok denecek kadar azdır.
-Prokain tipi lokal anesteziklere duyarlı olan hastalarda mepivacaine çapraz duyarlılık
göstermez.
-%3’lük mepivacaine tek başına kısa süreli diş ameliyatları için yeterli anestezi süresi
sağlayabilir(13).
20
2.6.5. Bupivakain
Amid grubu bir lokal anesteziktir.Uzun süreli ve etkili anestezi sağlar(8).
Eğer yapılacak anestezi postoperatif dönemde uzun süreli analjezi gerektiriyorsa (6
saat) tercih edilir; yüzeyel anestezi için kullanılmaz. Bupivakainle bu sayede
postoperatif dönemde analjezik kullanımının azaldığı gözlenmiştir(6).
Dişhekimliğinde tek başına veya vasokontrüktör ilavesiyle kullanılır. Topikal
kullanımı yoktur. Çocuklarda ve mental retardasyonlularda kontraendikedir(14).
Santral sinir sistemi depresanları ile birlikte çocuklarda ve yüksek dozda
kullanıldığında santral sinir sistemi depresyonunda artma; vasokonstrüktör içeren
solüsyon damar içine verildiğinde veya trisiklik antidepresan, monoaminooksidaz
inhibitörü, beta-bloker kullananlarda kardiyovasküler yan etki oluşturma riski
bulunmaktadır. Kontrol altında olmayan hipertiroidizm, diyabet, anjina veya
hipertansiyonda vazokontrüktör ile birlikte kullanılmamalıdır(15,16).
3. ANTİHİPERTANSİFLER
İlaç tedavisini gerektiren hipertansiyon, ya sistolik kan basıncının (SKB) sürekli
olarak 140 mmHg’nın üstünde olması yada diastolik kan basıncının (DKB) sürekli
olarak 90mmHg’dan yüksek olması olarak tanımlanır. Hipertansiyon, arteriyoler
direncin artmasına ve venöz sistem kapasitansının azalmasına neden olan periferik
damar düz kas tonusunun artması sonucu ortaya çıkar. Yüksek kan basıncı, çok sık
rastlanan bir sağlık sorunudur. Bu hastaların pek çoğunda, herhangi bir belirti
21
görülmediği
halde,
kronik
hipertansiyon-sistolik
veya
diastolik-konjestif
kalp
yetmezliğine, myokard infarktüsüne, böbrek dokusunda hasara ve serebrovasküler
olaylara rastlanabilir. Eğer hipertansiyon erken teşhis edilir ve uygun tedavi edilirse
morbidite ve mortalite insidansı önemli derecede düşer. Hipertansiyonun ilerleyici
doğasının tanınmasında, Ulusal Komite’nin 7.Raporu; tedavinin düzenlenmesi için
hipertansiyonu 4 kategoride sınıflandırır. Bu kategoriler;
-
Normal (SKB/DKB, <120/ <80)
-
Prehipertansiyon (SKB/DKB, 120-139/80-89)
-
Evre 1 Hipertansiyon (SKB/DKB, 140-159/90-99)
-
Evre 2 Hipertansiyon (SKB/DKB, >160/ >100)(17).
3.1. Hipertansiyonun Etyolojisi
Hipertansiyon, bazı hastalıklara ikincil olarak ortaya çıkabilse de hastaların yüzde
doksanından fazlasında, kan basıncını düzenleyen mekanizmaları etkileyen neden
saptanamaz ve esansiyel hipertansiyon olarak adlandırılır. Hipertansiyonla ilgili aile
öyküsü olanlarda hipertansiyonun ortaya çıkma olasılığı daha yüksektir. Esansiyel
hipertansiyona zencilerde beyaz ırka oranla 4 kat daha sık rastlanır. Orta yaştaki
erkeklerde, aynı yaş grubundaki kadınlara göre daha yaygın rastlanır. Stresli yaşam
tarzı, yiyeceklerle bol miktarda tuz alınması, obezite ve sigara gibi çevresel faktörler,
hipertansiyonun ortaya çıkmasını kolaylaştıran faktörlerdir(17).
22
3.1.1. Etyolojik Faktörleri
1) Esansiyel (primer) hipertansiyon
Heredite
Tuz alımı
Şişmanlık
Yaş
Irk
Stres
2) Renal hipertansiyon
-
Parankimal hipertansiyon
Akut glomerulonefrit
Kronik glomerulonefrit ve pyelonefrit
İrradyasyon,lupus eritematosus
Polikistik böbrek
Hidronefroz
Renin salgılayantümörler
Diyabetik nefropati
-
Renovasküler
Fibromuskuler arteriyel stenoz
Aterosklerotik arteriyel stenoz
Renal infarktüsler
Poliarteritis
-
Travma
Perirenal hematom
Renal arter trombozu
23
3) Endokrin kaynaklı hipertansiyon
-
Tiroid
Hipertiroid
Hipotiroid
-
Adrenal
Feokromostoma
Primer aldesteronism
Adenoma
Hiperplazi
Glukokortikoidle supresyon
Hiperaldesteronism
Konjenital adrenal hipoplazi
11-beta hidroksilasyon eksikliği
17-alfa hidroksilasyon eksikliği
Cushing hastalığı
-
Paratiroid
4) Nörolojik
Respiratuvar asidoz
Beyin tümörü
Ensefalit
Bulber polimyelitis
Familiyal disotonomi
Akut porfiri
Kuadripleji
Ekstraadrenal paraogangliomalar
24
Von Recklinghausen hastalığı
5) Mekanik nedenler
A.V. fistüller
Aort koarktasyonu
Arterosklerotik sistolik hipertansiyon
6) Eksojen
-
Zehirlenme
Kurşu
Talyum
-
İlaç tedavisi
MAO inhibitörüne ilaveten efedrin, tiramin ya da tiramin ihtiva eden peynir,
kırmızı şarap gibi maddeler
Doğum kontrol hapları
Yüksek doz prednizon
-
Gıdalar
-
İyatrojenik
Böbrek yetmezliğinde su yüklenmesi
7) Gebelik toksemisi
8) Çeşitli nedenler
Polisitemi Rubra Vera
Yanıklar
Karsinoid sendromu(18).
25
3.2. Kan Basıncının Kontrolünü Sağlayan Mekanizmalar
Arteriyal kan basıncı, dokulara yeterli perfüzyonu sağlarken damar sistemine,
özellikle arter intimasına zarar vermeyecek şekilde dar bir aralıkta kontrol edilir.
Arteriyal kan basıncı, kan debisi ile periferik vasküler direncin çarpımıyla doğru
orantılıdır. Hem normal hem de hipertansif kişilerde,kalp debisi ve periferik direnç
birbiriyle iç içe iki mekanizma tarafından kontrol edilir; sempatik sinir sisteminin ilettiği
barorefleksler ve renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi. Çoğu antihipertansif ilaç kalp
debisini düşürerek ve/veya periferik direnci azaltarak kan basıncını düşürür.
3.2.1. Baroreseptörler ve Sempatik Sinir Sistemi
Sempatik sinir sistemiyle iletilen barorefleksler; kan basıncının hızlı, anlık
kontrolünü sağlar. Kan basıncındaki düşüşü, basınca duyarlı nöronların (aort kavsi ve
karotid sinüsteki baroreseptörler) medulla spinalisteki kardiyovasküler merkezlere
daha hızlı uyarı göndermesine neden olur. Bunu sonucunda; refleks yanıt olarak kalp
ve damarlara ulaşan sempatik aktivite artar ve sempatik aktivite azalarak
vasokonstriksiyon ve kalp debisinde artış sağlanır. Bu değişiklikler kan basıncında
dengeleyici bir artış sağlarlar.
3.2.2. Renin Anjiyotensin Aldosteron Sistemi
Böbrekler, kan hacmini değiştirerek kan basıncının uzun dönem kontrolünde rol
oynar. Böbreklerdeki baroreseptörlerin arteriyal kan basıncındaki düşüşe yanıtları (ve
ß-adrenoseptörler aracılığıyla sempatik uyarıya yanıtları) bir enzim olan renin
salgılanması şeklindedir. Bu peptidaz, anjiyotensinojeni anjiyotensin I’e çevirir ve bu
26
da anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) tarafından anjiyotensin II’ye dönüştürülür.
Anjiyotensin II vücutta dolaşımda bulunan ve kan basıncında artış sağlayan en güçlü
vazokonstriktör maddedir. Aynı zamanda, anjiyotensin II aldosteron salgılamasını
artırır ve böbrekten sodyum tutulumunu ve dolayısıyla kan hacmi artar. Bu
mekanizma da kan basıncındaki artışa neden olur(17).
3.3. Tedavi Yaklaşımları
Antihipertansif tedavinin amacı;kardiyovasküler ve renal morbidite ve mortaliteyi
azaltmaktır. Kan basıncı ile kardiyovasküler olayın riski arasındaki ilişki süreklidir.
Sınıflandırmaya yeni eklenen ‘’prehipertansiyon’’ bu ilişkiyi tanımlar ve toplumsal
eğitimle ve kan basıncı düşürücü alışkanlıklarla kan basıncının azaltılmasının gereği
vurgulanır. Hafif hipertansiyon genellikle tek bir ilaç ile kontrol edilebilir. Güncel tedavi
rejimleri, diğer ilaç kullanımlarını gerektirecek neden yok ise, bir diüretikle
başlamasını önermektedirler. Eğer kan basıncı yeterli düzeyde kontrol edilmezse,
kombine rejimlerin yol açabileceği istenmeyen etkileri en aza indirecek şekilde
seçilmiş ikinci bir ilaç eklenir. Eğer başlangıç ilacı bir diüretik ise, yanına genellikle bir
ß-bloker eklenir, ya da başlangıç ilacı eğer bir ß-bloker ise, yanına genellikle bir
diüretik eklenir. Bu tedaviyle de yeterli kontrol sağlanamazsa tedaviye bir vazodilatör
eklemek yararlı olacaktır.
3.3.1. Hastaya uygun tedavinin seçimi
Hipertansif hastaların belli alt grupları, tedavide farklı ilaç gruplarına farklı yanıtlar
verirler. Örneğin, zenciler diüretik ve kalsiyum kanal blokerleri ile tedaviye çok iyi
27
yanıt verirlerken, ß-bloker ve ACE inhibitörleri bunlarda daha az etkili olabilmektedir.
Benzer şekilde, kalsiyum kanal blokerleri ACE inhibitörleri ve diüretikler ileri yaştaki
hastaların tedavisinde yararlı olurken, ß-blokerler ve α-antagonistleri bu hasta gurubu
tarafından daha az tolere edilmektedir. Hatta bazı antihipertansif ilaçların kullanımı,
hipertansiyona eşlik eden diğer hastalıkları ağırlaştırabilir.
3.3.2. Hastaların antihipertansif tedaviye uyumu
Antihipertansif tedavinin başarısızlığa uğramasının en önemli nedeni, hasta
uyuncunun az olmasıdır. Hipertansif hasta genellikle belirtisizdir ve klinik olarak
belirgin organ hasarı meydana gelmeden önce, rutin taraması sırasında teşhis edilir.
Bu yüzden tedavi hastanın mevcut belirtilerini gidermekten çok, hastalığın yol
açacağı hasarı (ki gelecekte oluşacaktır) önlemeye yöneliktir. İlaçların istenmeyen
etkileri hastayı geleceğe yönelik yararlarından daha çok etkileyebilir. Örneğin, ßblokerler özellikle orta ve ileri yaştaki hastalarda libidoyu azaltarak, cinsel işlev
bozukluğuna neden olabilir. İlaca bağlı cinsel işlev bozukluğu, hastayı özellikle ilacı
kesmeye yönlendirir. Hasta uyuncunu artırmak için, istenmeyen etkileri ve alınan
günlük ilaç dozunu en aza indirecek ilaç düzeninin seçimi çok önemlidir.
Hipertansiyon tedavisiiki şekilde uygulanır. Bunlar nonfarmakolojik ve farmakolojik
tedavidir(18).
28
3.3.3. Nonfarmakolojik tedavi
-
Stresin ortadan kaldırılması;
Heyecanlanma,
sinirlenme
gibi
emosyonel
durumlar,
kan
basıncında
yükselmelere neden olur. Stres faktörünün önemine bir örnek olarak, hastaneye
yatırılan hipertansif hastalarda gözlenen spontan kan basıncı düşmesi gösterilebilir.
Emosyonel streslere yol açan olaylar araştırılmalı ve olanaklar ölçüsünde bu olayların
kaldırılmasına çalışılmalıdır. İstirahat, çalışma ve yaşama ortamının değiştirilmesi bu
yönden yarar sağlayabilir. Trankilizan ilaçlar kullanılır(18).
-
Diyetin kontrol altına alınması;
Burada 3 ana prensip vardır. Bunlar kabaca; sodyum alımının kısıtlanması, kalori
alımına dikkat edilmesi ve egzersiz yapılmasıdır. Sodyum iyonunun hipertansiyon
patogenezinde önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Günlük sodyum alımının
kısıtlanmasıyla ekstrasellüler sıvı hacminde ve arteriollerin vasokonstriktör uyaranlara
karşı cevaplılığında azalma olduğu düşünülmektedir. Tuz kısıtlaması, ilaçlarla
meydana gelen hipovolemi ve ortostatik hipotansiyonun daha belirgin hale gelmesini
sağlar. Kuvvetli diüretiklerin kullanılması sayesinde artık çok katı tuz kısıtlamalarına
gerek kalmamaktadır. Hastaya tuzdan zengin gıdalar almaması söylenir. Tuzdan
başka, sodyum içeren gıdalarda da kısıtlamaya gidilmelidir. Fazla kilolu hastalarda
ise kalori kısıtlaması yapmak gerekir. Doymuş yağlar ve kolesterolden zengin gıdalar
ateroskleroz gelişmesinde katkısı olan en önemli faktördür. Ayrıca sigara kullanımı da
yasaklanmalıdır. Çay, kahve ve alkole az miktarda izin verilebilir. Hafif egzersizler
hastanın zayıflamasına yardımcı olur ve aynı zamanda periferik direnci azaltarak kan
basıncını düzeltebilir(18).
29
3.3.4. Farmakolojik Tedavi
Çoğu zaman hipertansiyonun ilaçlarla tedavisi gerekir. Antihipertansif ilaçların
etkileri ve yan etkileri iyi bilinmelidir. Antihipertansif ilaçlarla tedavi etkileri şunlardır;
-
Hafif hipertansiyonlu hastalarda sadece diüretiklerle kan basıncının kontrol
altına alınması denenmelidir(18).
-
Hastaların
çoğunda
diüretiklere
ilave
başka
bir
antihipertansif
kombinasyonu gerekebilir(19).
-
Verilen ilaçların dozu, yan etkileri incelenmeli, ne kadar süredir kullanıldığı
kaydedilmelidir. Bir ilacı kesmeden diğerine geçmek yan etkilerinin
birbirine karışması yönünden sakıncalıdır(18).
-
İlaç verilmesi ile birlikte hastanın tuz alımı, obezite durumu, aldığı alkol
miktarı bilinmelidir. Bunların dışında aldığı ilaçların önemi vardır. Bunların
antihipertansif etkili olup olmadığı kontrol edilmelidir(18).
-
Tedaviye en düşük dozda başlanmalı, hastanın toleransına göre yeterli
kan basıncı sağlanıncaya kadar artırılmalıdır.
-
Yan etkileri azaltmak ve etkiyi arttırmak için uygun kombinasyonlar
kullanılmalıdır. Sabit düşük doz kombinasyonlardan yararlanılabilir.
-
Yeterli yanıt alınamazsa veya yan etkiler nedeniyle kullanılamazsa, dozu
arttırmak yerine başka gruptan bir antihipertansif seçmek mantıklıdır.
-
Hasta uyumunu arttırmak için uzun etkili, günlük tek doz ilaçlar tercih
edilmelidir(20).
Hipertansiyonda tedavinin antihipertansif ilaçlarla yapılması esastır. Hastalığın,
arteriyal kan basıncının yüksekliğinden başka bir belirtisinin bulunmadığı ve bazen
30
uzun yıllar süren komplikasyonsuz döneminde bir şikayet ve semptom yok diye
tedaviye başlamamak hatadır(18,20).
Hipertansiyonlu hastada ilaçla tedavide ilke olarak, kan basıncının 140/90
mmHg’lik sınırın altındaki normal tansiyon düzeyine düşürülmesi öngörülür.
Diyabetliler ve böbrek fonksiyon bozukluğu oluşmuş hastalar gibi yüksek risk
grubunda kan basıncının 130/85 mmHg’nın altına düşürülmesi tavsiye edilir(18,20).
Kan basıncının hızlı bir şekilde veya fazla düşürülmesi ortostatik hipotansiyona
bağlı şikayetleri artırır. Hipertansiyonlu hastada damar çeperinin uzun süre yüksek
basınca maruz kalması ateroskleroz gelişmesinde bir risk faktörüdür. Kalbin önündeki
yükün artması, zamanla adaptif bir mekanizma ile sol ventrikül hipertrofisine neden
olur(18,20).
Bütün antihipertansif ilaç gruplarının arteriyal kan basıncını düşürmelerine karşın,
sol ventrikül hipertrofisi ve onun komplikasyonları üzerine etkileri farklı olur. Kalsiyum
kanal blokerleri, anjiyotensin dönüştürücü enzim (ADE) inhibitörleri, beta blokerler ve
prazosin kan basıncı düşmesine paralel olarak sol ventrikül hipertrofisini azaltırlar. En
fazla azalma, ADE inhibitörü ile tedavi edilenlere olur(18,20).
3.4. Hipertansiyonda Kullanılan İlaçlar
Antihipertansif ilaçlar, vasodilatör etki oluşturma mekanizmaları ve primer etki
yerleri dikkate alındığında 8 gruba ayrılır. Bunlar;
-
Diüretikler
-
Adrenerjik reseptör blokerleri
-
Adrenerjik nöron blokerleri
31
-
Santral etkili sempatolitik ilaçlar ve diğer sempatolitikler
-
Kalsiyum kanal blokerleri
-
Anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri ve reseptör blokerleri
-
Direk etkili vasodilatörler ve potasyum kanalı açıcı ilaçlar
- Sadece hipertansif kriz tedavisinde kullanılan ilaçlar(21).
3.4.1. Diüretikler
Etki Mekanizması: Başlangıçta idrar sodyum atılımını artırarak plazma volümünü,
ekstrasellüler sıvı volümünü ve kalp debisini düşürürler. 6-8 hafta sonra plazma,
ekstrasellüler sıvı volümü ve kalp debisi normale döner. Kan basıncı düşüşü, periferik
direnç düşüşü ile ilişkilidir(20).
Tercih Edildiği Hipertansiyon Olguları: Yaşlılarda, zencilerde, kalp yetmezliği
olgularında, hipervolemik olgularda, böbrek yetmezliği ve akut hipertansif kriz
tedavisinde, loop diüretikleriyle beraber kullanılır(20).
Yan Etkileri: Hipokalemi, hipomagnezemi, hiponatremi, hiperkalsemi, hiperürisemi,
hiperkolesterolemi, glukoz toleransında azalma, postural hipotansiyon, prerenal
azotemi, impotans(20).
Kontraendikasyonları:
Hipovolemide,
hipokalemide,
proaritmik ilaçlarla birlikte, hamilelikte kontraendikedir(20).
32
ventriküler
aritmilerde,
3.4.2. Adrenerjik Reseptör Blokerleri
3.4.2.1.
Beta adrenerjik reseptör blokerleri
Etki mekanizması; Etki mekanizmasının
değişkenlik
gösterdiği
inhibisyonu,baroreseptör
noradrenalin
salınımının
kompleks olduğu ve hastaya göre
düşünülmektedir.Yine
duyarlılığının
azalması,
de,
artırılması,
sempatik
renin
sempatik
merkezlerin
salgılanmasının
sinir
uçlarından
inhibisyonu
beta
adrenerjiklerin etkisiyle oluşmaktadır(20).
Tercih edildiği hipertansiyon olguları; Gençler, taşikardik olgular, koroner kalp
hastalığı olanlar(20).
Yan etkileri; Bronkospazm, periferik vazospazm, depresyon, ağız kuruluğu,
somnolans, impotans, bradikardi ve arteria-venöz (A-V) bloklar, hiperlipidemi ve
hipoglisemi belirtilerini maskeleme(20).
Kontraendikasyonları; Hipotansiyon, bradikardi ve A-V bloklar, astım, KOAH, ağır
kalp yetmezliği, periferik damar hastalığı ağır depresyon, insülin alan diyabetikler(20).
Günümüzde antihipertansif olarak daha çok kardiyoselektif olanlar tercih edilmektedir
(metoprolol, atenolol, nebivolol ve bisoprolol)(20).
3.4.2.2.
Alfa reseptör blokerleri
Etki mekanizması; Post sinaptik alfa reseptör blokajı yoluyla vazodilatasyon
yaparlar(20).
33
Tercih edildiği hipertansiyon olguları; Selim prostat hipertrofisi olan erkek
hipertansif hastalar, dislipidemili olgularda, diyabetik olgularda, kalp yetmezliği
olgularında
ve
dirençli
hipertansiyon
olgularında
kombinasyonlarda
tercih
edilmektedirler(20).
Yan etkileri; İlk doz hipotansiyonu,ortostatik hipotansiyon(20).
Kontraendikasyonları; Koroner yetersizliği bulunan olgular(20).
3.4.3. Adrenerjik Nöron Blokerleri
Veziküler amin pompasını irreversibl biçimde bloke ederek etki gösterir.
Günümüzde pek tercih edilmezler. Burun tıkanıklığı, yüzde ve boyunda kızarıklık,
üşüme, titreme gibi yan etkileri görülebilir(21).
3.4.4. Santral Etkili ve Diğer Sempatolitikler
Periferik vasküler rezistansı düşürürler, kalp fonksiyonlarını inhibe ederler,
kapasitans damarlarda venöz göllenmeyi artırırlar ve bu şekilde etki gösterirler. En
sık görülen yan etkileri, ortostatik hipotansiyon, yorgunluk duyumsama, sedasyon ve
erkeklerde seksüel disfonksiyondur(20).
3.4.5. Kalsiyum Kanal Blokerleri
Damar düz kaslarındaki kalsiyum kanallarından, kalsiyum geçişini engelleyerek
vasodilatasyon sağlarlar(20).
34
Tercih edildiği hipertansiyon olguları; Yaşlılar, izole sistolik hipertansiyonlu olgular,
zenciler, koroner kalp hastalığı bulunanlar, periferik damar hastalığı olanlardır(20).
Yan etkileri; Başağrısı, sıcak basması, yüz kızarması, kabızlık (özellikle
verapamil), kaşıntı (özellikle diltiazem), bradikardi (verapamil ve diltiazem), refleks
taşikardi (özellikle dihidropridinler)(20).
Kontraendikasyonları; Gruba göre değişir. Non-dihidropridin grubunda konjestif
kalp yetersizliği, hipotansiyon, hasta sinüs sendromu, sinüs bradikardisi ve A-V iletim
kusurunda kesin, aort darlığında ve gebelikte relatif kontraendikasyonu oluşturur.
Dihidropridin grubunun aort darlığında, idyosenkrazide, hipotansiyon durumunda
kesin, gebelik ve konjestif kalp yetersizliğinde rölatif kontraendikasyonu vardır(20).
3.4.6. Anjiyotensin Dönüştürücü Enzim ve Reseptör İnhibitörleri
3.4.6.1.
Enzim inhibitörleri
Etki mekanizması; Renin Angiotensin Aldosteron Sisteminde (RAAS) anjiyotensin
I’den anjiyotensin II oluşmasını inhibe ederler. Aynı zamanda bradikininin yıkımını
engelleyerek kanda birikmesini sağlarlar(20,21).
Tercih edildiği hipertansiyon olguları; Diyabetikler, kalp yetmezliği bulunanlar, post
infarktüs remodeling, sol ventrikül hipertrofisi varlığı, kollajen doku hastalıkları, genç
olgular, metabolik hastalığı olanlardır(20,21).
Yan etkileri; Kuru öksürük, en sık görülen komplikasyonudur. Sigara içmeyen
kadınlarda daha sık görülür. Gece daha sıktır, nonprodüktiftir. %4-30 oranında
rastlanır(20).
35
Kontraendikasyonları; Gebelik, bilateral renal arter darlığı, ciddi aort darlığı ve
obstrüktif kardiyomiyopati, hiperkalemi(20).
3.4.6.2.
Reseptör İnhibitörleri
Etki mekanizması; RAAS’de, güçlü vazokonstriktif anjiotensin II tarafından
anjiotensin I reseptörünün etkilenmesini önleyerek etki gösterirler. Bradikinin üzerine
etkileri yoktur(20).
Tercih edildiği hipertansiyon olguları; Hipertansiyonu bulunan kalp yetmezliği,
diyabet ve böbrek hastaları(20,21).
Yan etkileri; Bradikinin birikmesine neden olmadıkları için öksürük yan etkisi
yoktur(20).
Kontraendikasyonları; Gebelik, bilateral renal arter darlığı, ciddi aort darlığı ve
obstrüktif kardiyomiyopati, hiperkalemi(20).
3.4.7. KOMBİNASYON TEDAVİSİ
Kombinasyon tedavisinin amacı iki veya üç ayrı grup antihipertansif ilacı birlikte
düşük doz kullanarak sinerjetik, adaptif etkiden yararlanıp yan etkilerin azaltılmasıdır.
Uygun kombinasyon şunlardır;
-
Anjiyotensin enzim inhibitörleri + diüretikler
-
Anjiyotensin II reseptör antagonisti + diüretikler
-
Beta blokerler + diüretikler
-
Anjiyotensin enzim inhibitörleri + kalsiyum antagonistleri
-
Beta blokerler + kalsiyum antagonistleri
36
-
4.
Alfa ve beta bloker kombinasyonu(20).
İLAÇ ETKİLEŞİMLERİ
İki ilaç bir arada kullanıldıklarında ya birbirlerinden bağımsız olarak etkilerini
gösterirler ya da birbirleriyle etkileşerek biri diğerinin etkisini değiştirir. İlaçlar arası
etkileşimler; biri diğerinin etkisini azaltma (antagonizma) ya da artırma (sinerjizma ve
potensiyalizayson), bazen de hasta için tehlike oluşturabilecek toksik bileşiklere
dönüşüm şeklinde olmaktadır.
Organizma dışında da ilaçlar arasında fizikoşimik geçimsizlik ya da farmosötik
etkileşim adı verilen etkileşim oluşabilmektedir.
Organizmada
ilaç
ya
da
endojen
moleküller
arasındaki
etkileşimleri
farmakodinamik etkileşimler olarak iki gruba ayırmak olasıdır.
4.1.
Farmakodinamik Etkileşimler
İlaç ya da endojen iki molekülün birbirlerinin reseptöre bağlanmasını ya da
intrasellüler
tepkimelerini
değiştirmeleri
şeklindeki
etkileşimleri
zıt
yönde
(antagonizma) ya da aynı yönde (sinerjizma ya da potensiyalizasyon) olmaktadır.
4.1.1. Antagonizma
Spesifik reseptörlere bağlanarak biyolojik etki başlatabilen agonist etkili bir ilaç
molekülünün tersine, reseptörlerde etki-yanıt zincirleme olayını başlatmayan ve
37
reseptörle farklı şekilde etkileşen moleküller de vardır. Bunlar aktif endojen ya da
eksojen maddelerin reseptörü aktive etmelerini engelleyerek etkilerini gösterirler.
Fizyolojik ve farmakolojik olmak üzere başlıca iki tip antagonizma vardır.
4.1.1.1.
Fizyolojik Antagonizma
Farklı tipte reseptör topluluğuna etkiyerek bir hormon ya da mediyatörün etkisini
dolaylı yoldan önleyebilen maddelerdir. Örneğin; anafilaktik şokun tedavisinde
adrenalin ya da noradrenalin gibi sempatomimetiklerin kullanılması alfa ve beta
adrenerjik reseptörü uyarmasına karşın histamin antagonisti bir etkinin ortaya
çıkmasını da sağlar. Bu şekilde oluşan antagonizmaya fizyolojik ya da fonksiyonel
antagonizma adı verilir.
4.1.1.2.
Farmakolojik Antagonizma
Bir grup antagonistler hormon ya da mediyatörle aynı tip reseptöre bağlanırlar,
dolayısıyla aktiviteyi doğrudan etkilerler. Bu şekilde oluşan antagonizmaya
farmakolojik antagonizma denir.
4.1.1.2.1. Kimyasal Antagonizma
İki ilaç birlikte kullanıldığında, kimyasal etkileşim sonucu antagonist ilacın agonist
ilaç etkisini azaltması ya da ortadan kaldırması olayıdır. Kimyasal antagonistler
genellikle zehirlenmelerde kullanılan ve antidot (panzehir) adı verilen maddelerdir. Bu
antidotlar (dimer kaprol, EDTA, deferoksamin, prolidoksim vb) genellikle toksik
madde ile inert kompleksler oluşturup, absorbsiyonlarını önlemekte ya da toksik
maddenin detoksifikasyonunu hızlandırmaktadır.
38
4.1.1.2.2. Kompetitif Antagonizma
Bu tür antagonizmada, agonist ve antagonist molekülleri aynı reseptör için yarışma
halindedirler. Her ikisinin de reseptörle kombinasyonu reversible’dır ve kitle etkisi
kanununa göre oluşur. Antagonizmanın derecesi, ortamda bulunan agonist ve
antagonist maddelerin molar derişimleri arasındaki orana bağlıdır. Eğer agonisitin
derişimi azaltılırsa antagonizma tamamen ortadan kaldırılabilir. Bundan dolayı
kompetitif antagonizma, yenilebilir bir antagonizmadır.
4.1.1.2.3. Kompetitif Olmayan Antagonizma
Antagonist
molekül,
agonist
molekülün
bağlanmasını
ya
da
reseptörün
uyarılmasını engeller. Bazı antagonist moleküller farklı ya da uzak alanlara
bağlanarak da reseptörlerin fizikoşimik yapılarında önemli değişikliklere yol
açabilmektedirler (allosterik etki). Bu gibi antagonistler kompetitif olmayan bir
antagonizma oluştururlar.
4.1.2. Sinerjizma
En az iki ilacın, benzer mekanizmayla, tek başlarına oluşturdukları farmakolojik
etkiden daha fazla bir etki oluşturmalarına sinerjizma ve bu ilaçların tek başlarına
oluşturdukları etkilerin cebirsel toplamından çok daha fazlasını oluşturmalarına da
potansiyalizasyon adı verilir. Çoğu durumlarda da ilaçların birlikte kullanılması,
etkilerinde nitelik ve nicelik yönünden bir değişikliğe yol açmaz. Buna farmakolojik
aldırmazlık adı verilir. İki tip sinerjizma vardır.
39
4.1.2.1.
Aditif Sinerjizma (Sumasyon)
İki ya da daha fazla ilacın tek başlarına oluşturdukları etkilerin cebirsel toplamına
eşit bir etkinin ortaya çıkmasıdır. Buna genellikle aditif ya da sumasyon adı da
verilmektedir. Örneğin, aynı farmakolojik etki oluşturan asprin ya da parasetamol
kombinasyonu
yapılırsa,
analjezik
etkilerinin
sumasyonu
ya
da
sumasyon
sinerjizması meydana gelmektedir.
4.1.2.2.
Parsiyel Aditif Sinerjizma (Potansiyalizasyon)
Elde edilen kombine etki ilaçların, tek başına oluşturdukları etkilerin cebirsel
toplamından daha düşük iki lokal anesteziğin ya da atropenik tipte ilaçların
kombinasyonlarında parsiyel aditif sinerjizma elde edilmektedir. Kombine edilen iki ya
da daha çok sayıda ilaç farklı mekanizmalarla etki oluşturuyorsa, karşılıklı olarak
birbirinin etkilerini aşırı şekilde arttırırlar.
Bu duruma potansiyalize sinerji ya da
kısaca potansiyalizasyon adı verilir. Buna örnek olarak bazı antibakteriyel (penisilinstreptomisin) ya da antikanser ilaçlar (siklofosfamid-vinkristin) kombine edildiklerinde
tek başlarına bu ilaçların oluşturdukları etkilerin cebirsel toplamından çok daha
fazlası bazen tehlikeli bir şekilde ortaya çıkmaktadır(22).
4.2.
Farmakokinetik Etkileşimler
4.2.1. Emilim Düzeyinde Etkileşimler
Oral yoldan kısa aralıklarla ya da aynı anda alınan birden fazla ilaç, birbirleriyle
etkileşerek
emilimlerinin
hızını
değiştirebilmektedir.
40
Geniş
spektrumlu
oral
antibiyotikler (tetrasiklin, kloramfenikol), barsak florasını azaltarak ve karaciğerdeki
metabolizmasını değiştirerek, K vitamini sentezini azaltıp oral antikoagulanların
etkisinin artmasına yol açabilmektedirler.
4.2.2. Doku İçi Dağılımda Etkileşim
Enjeksiyonluk lokal anestezik solüsyonların içine vazokonstriktör maddelerin
karıştırılması, bu ilaçların cilt altı dokusunda dağılımını azaltır ve etki süresini
artırarak tedavi için yararlı bir ilaç etkileşimini sağlar.
4.2.3. Plazma Proteinlerine Bağlanmada Etkileşim
İlaçların büyük bir çoğunluğu, plazma proteinlerine özellikle albuminlere bağlanır.
Albuminler üzerine bağlanma, globülinlere bağlanmaya oranla daha az seçicilik
gösterir.
Bazı
ilaç
molekülleri
ile
endojen
maddeler
arasında,
plazma
proteinleriüzerindeki bağlanma alanları için yarışma olabilir. Bağlanma alanına
afinitesi fazla olan, diğerinin bağlanmasını engelleyerek plazmadaki serbest
konsantrasyonun
artmasına
yol
açar. Yani
bir
ilaç,
plazma
proteinlerinde
kompetisyona girdiği diğer bir ilacın plazmadaki serbest fraksiyonu ile proteinlere
bağlı kısım arasındaki dengesini bozmaktadır. Bunun sonucunda, aşırı dozaj
uygulamasında olduğu gibi serbest fraksiyonu artan ilacın farmakolojik etkisinde
önemli artışlar meydana gelir(22).
41
4.2.4. Doku Poteinlerine Bağlanmada Etkileşim
Doku proteinlerine ilaçların spesifik olmayan bağlanmaları, ilaç etkileşimlerinde
önemli rol oynar. Bu bağlanmalarda, özellikle asit nitelikli ilaçlar (kumadin grubu
antikoagülanlar, sülfanamidler, salisilatlar, ürikozürik ilaçlar NSAİİ talbudamid
metotreksat) daha güçlü bağlar oluşturmaktadır. Sıtmaya karşı kullanılan gametosit,
etkili pamakin antihelmintik etkili ve doku proteinleriyle güçlü bağlar yapan mepakrin
birlikte uygulanırsa, mepakrin proteinleri işgal edeceğinden pomakin serbest kalır ve
toksisitesi büyük ölçüde artar.
4.3.
İlaç Etkileşimlerini Etkileyen Faktörler
4.3.1. Doz
İki ilacın organizmada etkileşmesi, ancak belirli bir düzeyde emildikten sonra önem
kazanmaktadır. Bir ilacın plazma proteinlerine bağlandığı alanın, buraya afinitesi
fazla olan başka bir ilaç tarafından işgal edilmesi ve bunun sonucu ilk ilacın kandaki
serbest konsantrasyonunun artması olayı, doz bağımlıdır.
4.3.2. Veriliş Yolu
İki ilacın emilim sürelerinin değişik olması, etkileşimlerini de etkilemektedir.
Örneğin etkileşimleri, sindirim sisteminde olan iki ilaçtan birisi parenteral yoldan
uygulanırsa, etkileşme riski ortadan kalkar. İki ilacın (demir tuzları ve tetrasiklin) oral
yoldan veriliş zaman aralığı da etkileşimlerinde önemlidir. Uzun aralıklarla verilen
ilaçların etkileşim olasılığı da düşüktür.
42
4.3.3. Birlikte Kullanılan İlaçların Özelliği
Uygulanan iki ilacın toksik potansiyelleri benzer olduğunda, etkileşimleri sonucu
ortaya çıkması olası riskler, tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Toksik potansiyellerin benzer
olması, çoğu kez ortak etki mekanizmasıyla etkilidir. Farklı etki mekanizmalı fakat
benzer toksik potansiyelleri olan iki ilaç birlikte verildiğinde de toksik etkinin
sinerjizması şeklinde bir etkileşim meydana gelebilmektedir.
4.3.4. Hastayla İlgili Özellikler
Yenidoğan
bebeklerde
görülen
konjenital
enzim
eksikliği
anomalilerinde,
biyotransformasyon yetersizliği olduğundan iki ilacın bir arada kullanılması
biyotransformasyon düzeyinde tehlikeli etkileşimlere yol açabilmektedir. Böbrek
bozukluğu olan hastalarda da aynı anda verilen iki ilacın etkileşimleri sonucu vücutta
birikmeleri artabilir.
5.
Lokal Anestezik Maddelerle Antihipertansif Maddelerin Etkileşimleri
5.1. Lidokain
-
Beta blokerler: Myokard depresyonu riski artar. Propranolol ile lidokainin
toksisite riski artar.
-
Diüretikler: Asetazolamid kıvrım diüretikleri ile oluşan hipopotasemi,
lidokainin etkisine antagonist etki yapar.
-
Adrenerjik
nöron
blokerleri:
Antiaritmikleri
kullanıldığında myokard depresyonu artar.
43
Bretilyum
ile
birlikte
5.2. Prilokain
-
Antiaritmiklerler birlikte verildiğinde myokard depresyonu artar.
5.3. Artikain
-
Kardiyoselektif olmayan ß blokerlerle ve santral epileptiklerle birlikte
kullanılmamalıdır.
5.4. Bupivakain
-
Antiaritmiklerle birlikte verildiğinde myokard depresyonu artar.
-
Beta blokerler: Propranolol ile bupivakainin toksik etki riski artar(23).
44
6.SONUÇ
Lokal anestezikler, özellikle dental girişimlerde, ağrı kontrolu amacıyla çoklukla
tercih edilen ilaçlardır. Yapılan binlerce enjeksiyon göz önüne alındığında, lokal
anestezi yönteminin oldukça güvenli bir yöntem olduğu açıktır. Ancak bazı
durumlarda nadiren de olsa lokal anestezik kullanımında ciddi hayati komplikasyonlar
gelişmektedir.
Yapılan bu tez dahilinde, kullandığımız lokal anesteziklerin antihipertansiflerle
etkileşim irdelenmiştir. Diş hekimliğinde kullanılan lokal anestezikler ile antihipertansif
tedavide kullanılan ilaçların farmakolojik etkileşimleri araştırılmıştır. Bu etkileşimler;
myokard depresyonunu tetiklemeleri, toksisiteyi artırmaları ve birbirleri üzerindeki
antagonist etkileri olarak rapor edilmiştir. Lokal anestezikler ve antihipertansifler kabul
edilen doz aralığı içerisinde kullanılmaları halinde, oluşabilecek ciddi ilaç etkileşimleri
minimalize edilebilmektedir.
45
7.KAYNAKLAR
1) Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız ve Diş Çene Cerrahisi Anabilim
Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ümit TUNCAY ders notları
2) Kayaalp S.O. Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji 8. Baskı, 1. Cilt,
Hacettepe Taş Kitapçılık, Ankara, 1998, s:797-810
3) Avery
P.
TheInfluence
Serum
Potassium
on
theCerebralandCardiacToxicityBupivacaineandLidocaine. Anesthesiology 1984,
s:134-8
4) Katzung ve Trevor Framakoloji, Sınav ve Gözden Geçirme. Sekizinci Baskı
2010, Bölüm:26 s:217
5) Diş Hekimliğinde Sık Kullanılan İlaçlar Prof.Dr. Cansu Alpaslan. Atlas Kitapçılık
2, s:129-141
6) Uçkan S., Lokal Anestezi, Konya Diş Hekimleri Odası Dergisi 1997,5,33,5
7) Burney
RG, DiFazio CA, Foster JA. Effects of
pH on Protein Binding of
Lidocaine. Anesth Analg 1978,57,478-80
8) Türker M. Yücetaş Ş. Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi. Atlas Kitapçılık
Tic. Ltd. Şti. Ankara1999, s:87-96
9) Saysel M, Şener C, Taşar F, Ertuğ E, Başal N. Comparison of Cardiovascular
and Anaesthetic Effectiveness of Lidocaine and Articain in İmpacted Mandibular
Third Molar Surgery. Journal of Marmara University Dental Faculty 1998,3
10) Pennington WG. Diş Hekimiği Yönünden Farmakoloji, Çeviren Dr. R.K.
Türkerve Dr. S.O. Kayaalp, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayınları 1968
11) Saysel M, Şener C, Taşar F, Ertuğ E, Başal N. Comparison of Cardiovascular
and Anaesthetic Effectiveness of Lidocaine and Articain in İmpacted Mandibular
Third Molar Surgery. Journal of Marmara University Dental Faculty 1998,3
46
12) Konukman S. Diş Hekimliğinde Anestezi. Ahmet Saat Matbaası, İstanbul 1975
13)Özer A. Mepivakainin Metabolizması, Kimyasal ve Klinik Özellikleri. Hacettepe
Diş Hekimliği Dergisi 1979,3, s:104-108
14)Kennedy M., Reader A., Weawer J. Anaesthetic Efficacy of Ropivakain in
Maxillary Anterior İnfiltration. Oral Surgery, Oral Medicine; Oral Pathology, Oral
Radiology. Endodonty 2001, 91, s:406-12
15)Prilocaine-induced
methemoglobinemia:
Wisconsin:
1993,
MMWR
1994,43(35), 655-7
16) Tse S, Barrington K, Byrne P. Methemoglobinemia associated with prilocaine
use in neonatal circumcision. Am J
17) Lippincott’s Illustrated Reviews, Richard D. Howland, Mary J. Mycek, 2009,
s:213-225
18)Dt. Murat Tokgöz, Dr. Rafet Yiğitbaşı, Diş Hekimliği ve Sistemik Hastalıklar
(2.basım) Nobel Kitabevleri, İstanbul 1996
19) A.R. İlker Cebeci, Hastalıkların İncelenmesi ve Güncel Dişhekimi Yaklaşımları
Elma Teknik Basım Matbaacılık 2009
20) Prof. Dr. Mehmet Remzi Önder Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp
Bilimleri Bölümü Kardiyoloji Anabilimdalı Ders Notları
21) Prof. Dr. Oğuz Kayaalp Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji (9.
Baskı). Hacettepe-Taş Kitapçılık Ltd. Şti. , Ankara 2000
22) Ludwing E, Graber H. Szeekety E, Csiba A. Metabolic İnteractions of
Ciprofloxasin. Diag Microbial İnfect Dis;13:135-141
23) Türkiye İlaç Kılavuzu ,TİK-5,2007 Formülleri, 2007 basım, s:643-723
47
8.ÖZGEÇMİŞ
1990 yılında MERSİN’in Silifke ilçesinde doğdum. İlk öğrenimimi Gazipaşa
İlköğretim Okulu’nda tamamladım. 2008 yılında Silifke Anadolu Lisesi’nde öğrenimimi
tamamladıktan sonra, 2009 yılında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni
kazandım.
48