dosyayı indir

KEDİ VE KÖPEK SAĞLIĞI
İÇİNDEKİLER
1.)Bağışıklık Sistemi
Bağışıklık Hastalıkları
2.)Beslenme
Beslenme Hastalıkları
3.)Deri
Deri Hastalıkları
4.)Enfeksiyonlar
Viral Enfeksiyonlar
5.)Bakteriyel Enfeksiyonlar
Protozoal Enfeksiyonlar
Paraziter Enfeksiyonlar
6.)Genital Sistem
Erkek Genital Sistem Hastalıkları
Dişi Genital Sistem Hastalıkları
7.)Göz ve Kulak
Göz Hastalıkları
Kulak Hastalıkları
8.)İskelet ve Kas Sistemi
İskelet ve Kas Sistemi Hastalıkları
9.)Kalp ve Dolaşım Sistemi
Kalp Ve Dolaşım Hastalıkları
10.)Metabolizma-Endokrin
Metabolizma Hastalıkları
11.)Sindirim Sistemi
Ağız ve Yutak Hastalıkları
Özefagus ve Mide Hastalıkları
Bağırsak Hastalıkları
Karaciğer hastalıkları
Pankreas Hastalıkları
Rectum ve Anüs Hastalıkları
12.)Sinir Sistemi
Sinir sistemi hastalıkları
13.)Solunum Sistemi
Alt Solunum Sistemi Hastalıkları
Üst Solunum Sistemi Hastalıkları
14.)Toksikasyon
Zehirlenmeler
15.)Üriner Sistem
Üst Üriner Sistem Hastalıkları
Alt Üriner Sistem Hastalıkları
16.)Zoonoz Hastalıklar
Zoonoz
Yaşam; bir canlının bünyesinde meydana gelen fiziksel ve kimyasal olayların
bütünüdür. Sağlıklı bir bedende bu olaylar düzenli bir seyir izler. Canlı vücudunda
çeşitli sistemlerin ve bu sistemlere dahil organların işbirliği içinde ortak çalışması ile
yaşamın sürekliliği sağlanır. Hastalık; yani bedenin sistem ve organlarının rutin
işlevindeki aksamalar, canlı bedeninin normal fonksiyonlarının bozulmasına neden
olur. Bu da yaşam kalitesinde azalmaya veya yaşamı tehdit edebilecek işlevlerdeki
bozuklukların oluşmasına neden olabilir.
KEDİ VE KÖPEK HASTALIKLARI
Bağışıklık Sistemi Hastalıkları
A)Myasthenia Gravis
Sinir ve kas sistemi ile ilgili bir hastalıktır. Bağışıklık sistemi hastalığı olarak da kabul
edilmektedir.
Hastalığın nedeni nedir?
Hastalık, edinsel olarak sinir sistemindeki reseptörlerin yani sinirsel ileti algılayıcıların
blokajı veya doğmasal olarak reseptörlerin azlığına bağlı olarak şekillenen sinir ve kas
sistemi ile ilgili bir hastalıktır. Reseptörlerin bloke edilmesin de immun sistem
tarafından salınan oto antikorların etkin olması nedeniyle de bağışıklık sistemi
hastalığı olarak da kabul edilmektedir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Hastalık köpekler de doğmasal veya edinsel olarak şekillenebilir. Çoğunlukla köpekler
de edinsel form daha sık görülmüştür. Bu form, reseptörlerin oto antikorlar tarafından
bloke edilerek işlev yapamaması sonucu gelişir.
Sinirsel uyarıların iletilmesinden sorumlu olan reseptörlerin bloke edilmesinde etkin
rol oynayan oto antikorların timüs tarafında salgılandığı görüşü kabul görmektedir.
Antikorların reseptörleri bloke etmesi sonucu kaslara gerekli olan sinirsel iletiler
ulaşamadığından kasların fonksiyonunu yapamayarak güçsüzleşmesi ve zamanla
zayıflaması söz konusudur.
Hastalık hangi ırklarda sık görülür?
Hastalığın ırka bağlı bir predispozisyonu olmamakla birlikte edinsel formu German
Shepherd Dog, Golden Retriever, Labrador Retriever ırkı gibi büyük ırk köpeklerde,
doğmasal formu ise Fox Terrier, Jack Russel, Springer Spaniel, Samoyed ırkı gibi orta
ve küçük ırk köpeklerde daha sık görülmektedir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Görülebilecek en belirgin bulgu ayakta durmada güçlük ve çok çabuk yorulmadır.
Hasta köpekler genellikle yatmak isterler. Çoğunlukla arka ayaklarda belirginleşen bir
kas zayıflığı söz konusudur. Çok hafif bir egzersiz sonrasında dahi yorulabilir ve
oturmak ister. Bacaklarda sertlik, kaslarda titremeler olabilir. Bazen bu güçsüzlük
kaybolur ve normal yürümeye başlar ancak kısa süre sonra tekrar ortaya çıkabilir. Bu
klinik belirti spesifik bir bulgudur.
Bacaklarda görülen bu belirtiler yanında vücudun diğer çizgili kasları ile ilgili olarakta
belirtiler şekillenebilir. Bunlardan en önemlisi özefagus ve farenks kaslarında zayıflık
ve özefagus felci ve mega özefagus şekillenmesidir. Gelişen bu duruma bağlı olarak
yutma güçlüğü, salya artışı, kusma, öksürük ve aspirasyon pnömonisi de
görülebilecek bulgular arasındadır.
Yüz kaslarında zayıflama ve buna bağlı olarak çiğneme güçlüğü, göz kapaklarında ve
kulaklarda düşme gibi belirtiler yanında köpeklerde myasthenia gravis olaylarında
thymus (timüs) bezi tümörü de şekillenebilir. Bu durumun oto antikorların
oluşumunda etkin olduğu fikri araştırılmaktadır.
Sonuç;
Hastalığın teşhisi klinik bulgulara, röntgen bulgularına ve kan analizlerine göre yapılır.
Edinsel form da kan serumu analizlerinde oto antikorların tespit edilmesi
mümkündür. Bu durum hastalığın nedeni konusunda ayırıcı olabilir. Çünkü kongenital
formda böyle bir durum söz konusu değildir. Tedavisinde kullanılacak ilaçların dikkatli
seçilmesi ve iyi doz edilmesi gereklidir. Aksi halde krizler şeklinde klinik belirtilerin
artmasına neden olunabilir. Hastalığın tedavisinde genellikle semptomları gidermeye
yönelik bir tedavi amaçlanır. Erken dönemlerde teşhis edildiğinde başarı şansı daha
yüksek olmakla birlikte genellikle aspirasyon pnömonisinin geliştiği olaylarda
hastalığın seyri kötü biter.
ROMOTOID ARTRIT
Eklemlerde kronik olarak erozyona ve tahribata neden olan bir hastalıktır. Hastalığın
tam nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Ancak KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ
ne de neden olan bir kene türü olan Borrelia burgdorferi'nin bazı hasta hayvanlarda
tespit edilmesi bu konuda şüpheleri üzerine çekmektedir. Yine yapılan başka
çalışmaların kimisinde köpek gençlik hastalığının antikorlarından saptanmıştır. İlk
başlarda eklemlerde şişlik ile beraber hareketlerde azalma, ağrı, kısa adımlar atma
şeklinde fark edebiliriz. Özellikle sabahları kısa ve tutuk adımlar daha dikkat çekicidir.
Eklemlerdeki şişlik neredeyse köpeğimizi yürütmeyecek kadar artabilir. Ateş hali ve
iştahsızlığı bu semptomlara eklemek gerekir. Buna benzer şikâyetleriniz var ise en
kısa zamanda veteriner hekiminizden yardım isteyiniz. Durum daha gecikmeden
tedbir alınmalıdır. Erken tedbir alınmayan vakalarda eklemlerde tahribat çok
artmaktadır.
Systemic Lupus Erythematosus
Özellikle iki yaş üzerindeki yetişkin köpeklerde sıklıkla görülen ve iskelet sistemi, deri,
böbrekler, sinir sistemi başta olmak üzere birçok sistemi etkileyen bir immun sistem
hastalığıdır.
Hastalığın nedeni nedir?
Hastalığın nedeni tam olarak belirlenememiş olmasına karşın, genetik faktörler,
immun sistem bozuklukları, ilaçlar gibi bazı faktörlere bağlı olarak şekillendiği görüşü
hakimdir. Hastalığın oluşumunda viral etkenlerin de rol oynadığı ve özellikle Collie ve
German Shepherd dog ırkı köpeklerde hastalığın başlamasında önemli bir etken
olduğu bilinmektedir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Hastalığın oluşumunda, Tip 1 ve Tip 2 olarak adlandırılan iki gen etkindir. Tip 1 geni
hastalığa yatkınlık oluşturur, Tip 2 ise hastalığın tipini belirler. Bu iki genin birlikte
yaptığı etkiyle sistemik lupus erythematosus başlar. Dolaşım sisteminde antijen
antikor komplekslerinin artması veya eritrosit, lökosit ve trombositlere özgün
antikorların artışına bağlı olarak immun sistemde şekillenen bozulmalar nedeniyle
bağışıklıkla ilgili yanıtların oluşumunda aksamalar şekillenir. Bu nedenle bağışıklık
sistemi gerekli olan düzende çalışamaz ve bir çok farklı oto antikor üretimine neden
olur. Bunun sonucunda vücutta pek çok sistem olumsuz etkilenir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hastalığın klinik olarak görülebilecek ilk bulguları, halsizlik, iştahsızlık ve zayıflama gibi
diğer immun sistem hastalıklarında görülebilecek genel belirtilerdir. Ancak hastalığın
spesifik belirtileri vücudun etkilenen sistemlerine bağlı olarak farklılıklar gösterebilir.
Hastalığın seyri sırasında zaman zaman iniş çıkışlar gösteren değişken bir ateş sürekli
olarak tespit edilebilir belirtilerden biridir.
İskelet ve kas sisteminin etkilendiği durumlarda görülebilecek karakteristik bulgu
yürüme bozuklukları ve topallamadır. Adımlar isteksizce, sert ve kısadır. Eklemlerde
şekillenen yangıya bağlı olarak zamanla bu belirtiler daha da artabilir. Eklem
bölgesindeki bu yangı (polyarthritis) genellikle noneroziv (dokularda yıkımlaşmaya
neden olmayan) karakterdedir. Deri lezyonları çoğunlukla ağız boşluğu, yüz bölgesi,
kulak ile ayaklarda şekillenir ve dermatitis formundadır. Oluşan lezyonların simetrik
oluşu dikkat çekici bir belirtidir. Oluşan lezyonlar başlangıçta hafif ülserler şeklindedir.
Zamanla kabuklanma ve sızıntıların görülmesiyle birlikte tüy dökülmeleri de
şekillenebilir. Derideki bu belirtiler bakteriyel bir deri enfeksiyonu şeklinde gelişir
ancak hemen hemen her zaman antibiyotik tedavisine olumsuz cevap verir.
Hastalık genellikle oto immun hemolitik aneminin gelişmesine neden olur. Sıklıkla
görülen bu durumda burun kanaması, mukozalarda solgunluk, deride, ağız içi ve diş
etlerinde nokta şeklinde kanama odakları şekillenebilir. Zamanla sarılık da
şekillenebilmektedir. Böbreklerin etkilendiği durumlarda klinik olarak görülebilen
belirgin bulgu kanlı bir idrarın varlığıdır. Çoğunlukla glomerulonefritis
şekillenmektedir. Hastalığın yaygın olmayan ancak spesifik belirtileri ise pleuritis
(göğüs boşluğunu ve akciğerleri örten zarın yangısı), merkezi ve çevre sinirlerde
hasar veya yangı, kalp kası ve kalp zarında yangı ile birlikte vücudun tüm kaslarında
yangı ve güçsüzlüktür.
Sonuç;
Hastalık vücutta birçok sistemi etkilediğinden klinik belirtiler oldukça değişken ve
çeşitli olabilir. Bu nedenle teşhisi oldukça güçtür. Hastalığın teşhisi için özel testlerden
faydalanılmalıdır. Tedavisi medikal olarak yapılabilir. Erken dönemlerde tespit edilmesi
hastalığın gelişiminde olumlu sonuç alınması yönünden faydalıdır. Tespit edildiği
andan itibaren hastalar herhangi bir bakteriyel enfeksiyondan korunmalıdır. Özellikle
böbreklerin etkilenmiş olduğu ilerlemiş vakalarda üremi şekillenmesine bağlı olarak
ölümler görülebilir.
Discoid Lupus Erythematosus
Burun üzerinde, eritem ve pigment kaybı ile karakterize bir hastalıktır.
Hastalığın nedeni nedir?
Hastalığın nedeni tam olarak belirlenmemiştir. Ancak ırka bağlı yatkınlık ve güneş
ışınlarının yaptığı hasarlar hastalığın oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Discoid lupus
erythematosis, immun sistem hastalığı olan sistemik lupus erythematosus un hafif
formu olarak değerlendirilmektedir. Genetik faktörler, ilaçlar ve immun sistem
bozuklukları hastalığın şekillenmesinde rol alan faktörlerdir. Özellikle dişi köpeklerde
hastalığa hassasiyet söz konusudur. German Shepherd Dog, Siberian Husky ve
Shetland Sheepdog, Rough Collie ırkı köpeklerde hastalığa predispozisyon (yatkınlık)
söz konusudur.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Burunda dermatitis belirtileri ile başlayan ilk lezyonlar hafif bir eritem tarzındadır.
Hastalığın ileri dönemlerinde bu lezyonlar ülserleşebileceği gibi doku kayıplarına da
neden olabilir. Bu dönemde güneş ışınlarının yarattığı hasar çok fazladır ve mümkün
olduğunca sakınılmalıdır. Hastalık uygun tedavi yapılmasına karşın inatçı bir seyir
izleyebilir ve iyileşme süreci uzun olabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hastalığın karakteristik belirtileri burun üzeri, burun boşluğunda şekillenen eritem,
ülser ve pigment kayıplarıdır. Bölgede başlangıçta pullanma ve kabuklanmalar
görülebilir. Hastalığın kronikleşmesi durumunda lezyonlu bölgelerde kıl dökülmesi ve
doku kayıplı yaralar oluşabilir. Benzer lezyonlar kulak kepçesi, göz çevresi ve
ayaklarda da şekillenebilir.
Sonuç;
Genel ve lokal olarak uygulanan medikal tedavilere çoğunlukla olumlu sonuç
alınabilir. Ancak hastalığın diğer deri hastalıklarından ayırımının yapılması gerekir.
Tam bir teşhis için özel testlerden yararlanılmalı ve güneş ışınlarından korunmaya
dikkat edilmelidir.
İMMUN SİSTEM İLİŞKİLİ TROMBOSİTOPENİ (IMMUNE-MEDIATED
THROMBOCYTOPENIA)
Trombosit sayısındaki azalmaya trombositopeni denilir. Trombositopeni, kanamaların
artmasına ve kanamanın durdurulmasının zorlaşmasına neden olur. Bu hastalıkta
kemik iliği tarafından üretilen trombositlerin immun sistem hücreleri tarafından yıkımı,
yapımından hızlı şekillenmektedir. Trombositopeni, primer olarak meydana gelebildiği
gibi enfeksiyon, tümör veya ilaç kullanımı sonucunda da oluşabilir. Hastalık tek başına
veya sistemik lupus eritematozus ve oto immun hemolitik anemilerle beraber
oluşabilir. Dişilerde daha sık gözlemlenir. Klinik belirti olarak burun kanaması, diş eti
ve/veya deride morarma, dışkı ve/veya idrar renginde koyulaşma gözlemlenir. Hasta
hayvanlar düşkün veya letarjiktir.
Predispoze Irklar: ENGLISH SHEEP DOG, COCKER SPANIEL, POODLE
Autoimmun Hemolitik Anemi (AIHA)
Hastalığın nedeni nedir?
Hastalık; antikorların bağlanması sonucu, kan hücrelerinin (eritrositler) yıkımlaşması
ve buna bağlı olarak kansızlık şekillenmesi olarak tanımlanabilir. Hemolitik anemi,
primer veya sekunder nedenlerle gelişebilir. Primer olarak şekillenen olaylarda yapısal
olarak değişime uğramış eritrositlere karşı vücudun antikor üretmesi söz konusudur.
Sekunder nedenlere bağlı olarak gelişen olaylarda ise çeşitli ilaçlar, bazı hastalıklar ve
kimyasal maddelerin etkisi ile değişime uğramış olan eritrositlere karşı antikor üretimi
söz konusudur.
Her iki şekilde de oluşan antikorların, eritrositleri yıkımlaşması sonucu hastalık
gelişmektedir. Bazı hastalıkların varlığında bağışıklık sisteminin kendi hücrelerine karşı
antikor üretmesi ve buna bağlı olarak da hastalığa sebep olması mümkündür.
Özellikle lenfoid dokuları etkileyen coronavirus, parvovirus enfeksiyonları ve gençlik
hastalığında bu durum söz konusudur.
Hastalığın hazırlayıcı nedenleri nelerdir?
Hamilelik, yaralanmalar, operasyonlar ve bazı enfeksiyonların varlığında hastalığın
oluşumu daha kolaydır. Ayrıca herhangi bir hastalık durumu ve stres hastalığın
şiddetinin artmasına neden olabilir. Hastalık genç ve orta yaşlı köpeklerde özellikle de
dişilerde daha sık görülmektedir. Mevsime bağlı olarak bahar aylarında hastalığın
görülme oranında artış olabilir.
Hangi ırklar hastalığa yatkındır?
Old English Sheepdog, Amerikan Cocker, Dachshund, Poodle, İskoç Terrier, Irish
Setter, German Sheepdog ve Shetland Sheepdog ırkı köpeklerde hastalığa yatkınlık
söz konusudur.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Hastalığın oluşum mekanizması, eritrositlerin antijen (bağışıklık sistemini uyaran
madde) özelliği kazanması ve bağışıklık sisteminin buna karşılık antikor (savunma
maddesi) üretmesidir. Bu bazı ilaçların etkisi ile bağışıklık sisteminin uyarılması,
immun kompleks şekillenmesi ve oto antikor sürecinin başlaması olarak üç şekilde
olabilir.
Bazı protein yapısındaki maddeler veya ilaçlar direkt olarak kendileri bağışıklık
sistemini uyaramaz ancak vücuda verildiğinde antikorlar ile birleşerek bağışıklık
sistemini aktif hale getirebilirler. Hapten olarak adlandırılan bu maddeler vücuda
verildiğinde eritrositler ile birleşerek antikor üretimine neden olur. Oluşan antikorlarda
eritrositin yıkımlaşmasına neden olabilir. Bu mekanizma ile şekillenen Autoimmun
hemolitik anemilerde antikorla kaplanmış olan eritrositler dalak, karaciğer ve kemik
iliğinde sisteme ait hücreler tarafından dolaşımdan uzaklaştırılır ve bu hücrelerin
içinde yıkımlanır.
İkinci mekanizma olan immun kompleksin oluşumunda ise, bazı ilaçların vücuda
verildikten sonra antikorlar ile birleşerek kompleks oluşturması söz konusudur. Oluşan
bu immun kompleksin eritrositlere bağlanması ve emilmesinden sonra eritrositin
yapısı bozulur ve yıkımlanır. Bu şekilde gelişen anemilerde kan dolaşımındaki
eritrositlerin yıkımlaşması ve anemiye neden olması söz konusudur.
Oto antikor sürecin başlaması ile oluşan mekanizmada ise immun globülin denilen ve
bağışıklık sisteminin üyeleri olan antikor özelliği taşıyan maddelerin üretiminin sistem
tarafından başlatılması söz konusudur. Bu antikorlar eritrositlere bağlanarak
yıkımlaşmasına neden olur.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Klinik olarak ilk gözlenen belirti aktivitelerde azalmadır. Genel bir durgunluk hali
vardır. Zamanla depresyon, iştahsızlık ve zayıflama gibi belirtilerde gözlenebilir. Ayrıca
mukozalarda solgunluk ve taşikardi (kalp atım sayısında artış) de tespit edilen ilk
belirtilerdir.
Eğer hastalık damar sistemi dışında şekillenmiş ise yani karaciğer dalak gibi
organlarda eritrositlerin yıkımlaşması söz konusu ise bu organlarda büyüme
şekillenebilir. Ancak hastalık dolaşım sistemindeki eritrositlerin yıkımlaşmasına bağlı
olarak şekillendiyse ateş, kusma ve ileri durumlarda sarılık gibi belirtiler tespit
edilebilir.
Bağışıklık sisteminin oto antikor üretiminin artması ile şekillenen anemiler genellikle
kulak kuyruk ve burun gibi vücudun az damarlı yani dolaşımın zayıf olduğu bölgelerde
siyanoz veya nekroz gibi deri lezyonlarının şekillenmesine neden olabilir. Ayrıca
Trombosit sayısının azalması söz konusuysa peteşiyel kanamalarda görülebilir.
Hastalığın klinik belirtilerinin görülmesi ancak hastalığın ilerlemiş safhalarında
olduğundan sistemik olarak check-up amaçlı yapılan kan tahlillerinin erken teşhis
yönünden faydası vardır.
Sonuç
Kan tahlili ve özel testler ile teşhisi yapılabilen bu hastalığın iyileşme süreci diğer
immun sistem hastalıkları ile komplike olup olmamasına bağlı olarak değişir. Tedavisi
uzun süreli ve zahmetlidir. Medikal tedavi dışında dalağın operatif olarak alınması ve
böylece eritrosit yıkımlanmasının önlenmesi gibi bir yöntem de denenebilir. Hastalığın
gelişimi; karaciğer, böbrek hasarlarının da şekillenmiş olduğu ilerlemiş formlarında ve
immun trombositopeni ve sistemik lupus eritromatosis ile komplike olduğu
durumlarda genellikle kötüdür.
Beslenme Hastalıkları
Hypervitaminosis A (A Vitamini Fazlalığı)
Vitamin A Toxicosis
Vitamin A; yağda eriyen bir vitamindir ve yüksek dozlarda alındığında vücutta
birikebilir. Vitamin A vücudun birçok yerinde görev alır. Örn; görme fonksiyonlarının
gelişimi, iskelet, yumuşak doku, muköz membranlar ve derinin gelişimi, sağlıklı
dişlerin oluşması, epitel hücrelerinin büyümesi, gelişimi için gerekli bir vitamindir.
Karaciğerde depolanır ve gerektiğinde yavaş yavaş salınır.
Bitkilerden alınan karoten birçok hayvan ve özellikle de insan vücudunda aktif Vitamin
A ya dönüştürülebilir. Kedi dışında birçok canlıda A vitamini, Beta karoten den
sentezlenebilmektedir. Kediler bu dönüşümü sağlayacak gerekli enzime sahip
olmadıkları için vücutlarında bu sentezlemeyi yapamazlar. Bu yüzden de direkt
vitamin A olarak dışarıdan almalıdırlar. Sürekli ve fazla miktarda alınan vitamin A
kedinin vücudunda birikerek çeşitli hasarlara neden olabilmektedir. Hipervitaminosis A
yani A Vitamini toksikozisi gelişebilmektedir.
Kemiklerin eklem yüzeylerinde kondroblastların gelişimini ve yine kemiklerde
osteoblastik aktivitenin uyarılmasını sağlayan bir vitamin olduğundan fazlalığı halinde
kemik dokuda anormal gelişimlerin oluşumuna neden olmaktadır.
Yüksek oranda Vitamin A içeren gıdalar nelerdir?
Karaciğer, cod liver oil(Morina balığı yağı) & ek olarak verilen vitamin ilaçları kedilerde
görülen hypervitaminosis A nın asıl nedenleridir.
Hastalığın nedeni nedir?
A vitamininin sürekli ve yüksek miktarlarda alımına bağlı olarak şekillenir. Özellikle
bazı balık türleri ve karaciğer gibi A vitaminince zengin gıdaların fazla verilmesi
sonucu şekillenir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
İştahta azalma, Depresyon, Halsizlik, sürekli uyku hali, Donuk ve cansız tüy rengi,
tüylerde karışıklık, Boyun omurlarında sertlik ve ağrı( Cervical vertebralar bükülemez)
& ön ayaklarda topallık, Boyun ve sırt vertebralarında dejenerasyonlar Yavru
kedilerde (erişkinlerde değil) diş eti yangısı ( gingivitis),diş eti çekilmeleri ve diş kaybı
gelişir, Diş etlerinde ödem.
Özellikle genç hayvanlarda iskelet sisteminde deformasyonlar dikkat çekici
bulgulardır. Uzun kemiklerde kısalmalar ve eklemlerin birleşme yüzeylerindeki
hasarlar radyografi ile kolayca tespit edilebilir.Kemik yapıdaki deformasyonlara bağlı
olarak kırılmalar ve topallık sık görülen bulgulardır
Kronik durumlarda boyun omurlarında ve dirsek eklemlerinde eklemlerin
kaynaşmasıyla karakterize ankiloz görülebilir(ankylosis: ankiloz=eklem katılaşması).
Ağrı çeken kedinin kendini temizlemiyor olması ve tüylerindeki karışıklık dikkat
çekicidir.
Hastalık nasıl teşhis edilir?
Diyetin ne olduğu ve görülen klinik belirtiler teşhis için çok önemlidir. Veteriner
hekimin çekeceği Cervical omurlar ve ön extremitelerin röntgeni teşhisi doğrulamaya
yardımcı olacaktır.
Hastalıkdan nasıl korunulur?
Sonuç olarak kedilerde görülen A vitamini fazlalığının asıl nedeni çoğunlukla karaciğer
ile beslenmeleridir. Bu yüzden kedilerin gıdalarındaki karaciğer miktarını kademeli
olarak düşürmek ve diğer gıdalarla beslemek onları bu hastalıktan koruyacaktır.
Hastalık nasıl tedavi edilir?
Kedinin diyetinde değişiklik yapılmalıdır. Kemiklerdeki değişiklikler, deformasyonlar
genellikle geri dönüşümsüzdür (irreversible). Diğer semptomlar doğru diyetle
beslenen kedilerde kendiliğinden ortadan kalkar. Kedinizin ağrı çektiğinden
endişeleniyorsanız mama ve su kabını onun ulaşabileceği yüksekliğe koymalısınız.
Veteriner hekiminiz kediniz için anti-inflammatuar ya da analjezik(yangı giderici ya da
ağrı kesici) ilaçlar reçete edebilir.
Referanslar: The Feline Patient - Gary D. Norsworthy, Mitchell A. Crystal, Sharon K.
Fooshee & Larry P. Tilley.
Anorexia (İştahsızlık)
Hastalığın nedeni nedir?
İştah; hipotalamusta açlık ile ilgili merkez tarafından kontrol edilir. Bu merkezin;
hormonlar, korku, heyecan, ağrı, enfeksiyonlar, yangısal bozukluklar ve midenin
dolgunluğu gibi birçok faktörün etkisiyle bastırılması nedeniyle iştah azalır veya
tamamen kaybolabilir.
Ayrıca yemeği beğenmeme gibi bir durumda da Anorexia şekillenebilir. Gerçek
Anorexia olarak tanımlanan bu durum açlık merkezini uyarımına yönelik medikal
tedaviler ile gıda değişiklikleri ile giderilebilir.
Disfaji olarak adlandıran yutma güçlüğü gibi bir durumda ise yeme isteği olmasına
karşın yutmadaki güçlük veya ağrı gibi bir nedene bağlı olarak yemek yiyememe ve
açlık durumu söz konusudur.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Açlık merkezini inhibe eden toksemi, enfeksiyon, yangı, tümöral oluşumlar, heyecan,
ağrı, korku, mide ve bağırsakların aşırı doluluğu veya yabancı cisimler gibi
durumlarda iştah kaybı söz konusu olabilir.Bazende hiç bir neden olmaksızın yemeyi
reddedebilir. Bu durum size karşı yapılan protesto olabileceği gibi yemeği
beğenmemesine bağlı da olabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Yemeği reddetme ve kilo kaybı klinik olarak görülebilen ilk ve en önemli
bulgudur.Açlık merkezinin inhibe edilmesi veya yutma güçlüğü nedeniyle vücut
tarafından alınan protein ve enerji kaynaklarının yetersizliğine bağlı olarak hızlı
ilerleyen bir kilo kaybı şekillenir. İlerleyen durumlarda protein enerji
metabolizmasındaki bu yetersizlik nedeniyle immun yetmezlik, anemi, halsizlik gibi
birçok sistemik bozukluğun şekillenmesi söz konusudur.
Açlığa bağlı olarak, normal zamanlarda bağırsaklardan emilen glikoz seviyesinde
azalma buna bağlı olarakta kanda glikoz seviyesinde düşme olur. Glikoz un rol aldığı
normal vücut fonksiyonlarının devamının sağlanabilmesi için karaciğerdeki glikoz
depoları kullanılır. Açlığın devamı halinde karaciğerdeki glikoz depoları
kullanıldığından glikoneogenesis başlar ve amino asitler kullanılır.
Zincirleme olarak gelişen bu Metabolik bozukluklar sonucunda, tüm fonksiyonlarda
azalma, halsizlik, kilo kaybı ve ilerleyen durumlarda kaslarda aşırı zayıflık görülebilir.
Gerekli destek ve tedavi yapılmaz ise ölüm şekillenebilir.
Sonuç
Anorexia birçok hastalığın seyri sırasında görülebilen klinik bir bulgu olarak
değerlendirilmesine rağmen, beyincik deki açlık merkezinin dejenerasyonuna bağlı
olarak şekillenen ve ölümlere neden olabilen bir hastalık olduğu unutulmamalıdır. Bu
nedenle uzun süreli iştahsızlık olaylarında muhakkak veteriner hekimize danışınız.
Eclampsia (Gebelikde Kalsiyum Yetmezliği)
Hastalığın nedeni nedir?
Hastalığın nedeni vücudun kalsiyum metabolizmasının bozulması ve bu nedenle
oluşan kalsiyum yetersizliğidir.Doğumu izleyen ilk haftalarda süt salgısının artışı,
bağırsaklardan yeterli kalsiyum emiliminin veya kemiklerde yeterli kalsiyum üretiminin
olmaması gibi nedenlerle kanda kalsiyum oranının düşmesi sonucu şekillenebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Dişi köpeklerde gebelik hastalığı olarak görülen bu olgu, özellikle laktasyon
döneminde şekillenir. Bu dönemde özellikle yavru sayısının fazla olduğu durumlarda
artan kalsiyum ihtiyacının karşılanması için tüm vücut kalsiyum depoları kullanılır.
Artan ihtiyaca karşın alınan kalsiyumun yetersizliğine bağlı olarak çeşitli derecelerde
eclampsia şekillenir. Hastalık sadece laktasyon döneminde değil gebelik döneminde
de şekillenebilir. Böyle bir durumda doğum sancılarının yetersiz olması söz konusu
olabilir. Tüm köpek ırklarında görülebilmesine karşın özellikle küçük ve orta ırk
köpeklerde daha sık görülür.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Huzursuzluk, sık soluma ve salya artışı ile başlayan klinik semptomları titremeler,
dengesizlik ve bacaklarda sertleşmeler izler. Beden ısısı artar, bacaklar gergindir ve
anne yerden kalkamaz. Pupillalar genişler ve mukozalar hiperemik bir hal alır.
Genellikle medikal bir tedavi ile iyileşme sağlanabilir. Ancak geç kalınan ve
konvulsiyonların artmış olduğu durumlarda spazmlar, nabız artışı ve taşikardi
şekillenmesi sonrası ölüm görülebilir.
Belirtilerin görülmesi ile birlikte yavruların anneden ayrılarak yapay beslenmesi
faydalıdır. Tedavide kalsiyum takviyesi esastır. Sakinleştirici, kas gevşetici ilaçlar ile
kasılma ve titremeler önlenebileceği gibi laktasyonu durdurucu ilaçlar ile olumlu
sonuçlar alınabilir. Hipokalseminin hafif olduğu durumlarda kendiliğinden iyileşme
görülebilir.
Hastalıkdan nasıl korunulur?
Gebelik ve laktasyon döneminde annenin beslenmesine dikkat edilerek kalsiyum
yönünden dengeli gıdalar ile beslenmesi hastalıktan korunma yönünden önemlidir.
Ancak dikkat edilmesi gereken konu aşırı kalsiyumun da metabolizma üzerine
olumsuz etkiler yapabileceğidir. Özellikle gebelik döneminde aşırı kalsiyum partiroid
hormonunun salgılanmasını baskılayabilir.Bu gibi sakıncaların önlenmesi için iyi
kalitede ve dengeli bir mama ile beslenmesi çok önemlidir.
Sonuç
Hastalık bazı vakalarda oldukca tehlikeli olabilir. Bu nedenle hamilelik, doğum ve
laktasyon sırasında veteriner hekiminizle diyalog içinde bulunmanız istenmeyen
durumların önüne geçmek açısından önemlidir
Kedilerde Taurin Eksikliği
Hastalığın nedeni nedir?
Taurin kediler için esansiyel olan bir aminoasittir. Vücutta kolesterolün regülâsyonu,
safra tuzu oluşumunda ve retinal fonksiyonlarda görev yapar. Yetersizliği vücutta
çeşitli Metabolik bozukluklara ve retinal dejenerasyona neden olabilir. Vücuttan idrar
ve dışkı ile atılabildiği gibi özellikle laktasyon döneminde sütle de atılır. Kedilerde
taurin vücutta sentezlenemez ve mutlaka dışarıdan gıda ile takviye edilmesi
gereklidir. Kediler de taurin eksikliğinin asıl nedeni gıdalar ile yeterli taurin
alınmamasıdır.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Taurin eksikliğine bağlı olarak pek çok Metabolik bozukluk gözlenebilir. Bu belirtiler
çoğunlukla, Retina, üreme sistemi, kalp kası ve immun sistemde görülür. Özellikle
gözlerde, retinal bozukluklar ve dejenerasyonlar spesifiktir. Çoğunlukla çift taraflı ve
simetrik şekillenen lezyonlar taurinin eksikliği devam ettiği sürece artma
özelliğindedir. Gebelik ve emzirme döneminde taurin eksikliğine bağlı olarak, yavru
gelişiminde gerilik, zayıf yavrular dışında anomaliler, ölü doğum ve yavru atmalar
görülebilir.
Taurin eksikliğine bağlı olarak kalp kasının etkilenmesi nedeniyle, kalbin dilatasyonu
yani genişlemesi söz konusudur. Buna bağlı olarak da kalbin fonksiyonlarında
bozulmalar görülebilmektedir. İmmun sistemin etkilendiği durumlarda, bağışıklığın
baskılanması dirençsiz yavrular ve sinirsel fonksiyonlarda aksamalara neden olabilir.
Ayrıca, yavru kedilerde iskelet sisteminin etkilenmesine bağlı olarak büyümede
yavaşlama taurin yetersizliğine bağlı olarak görülebilecek belirtilerden biridir.
Sonuç
Taurin, hayvansal kökenli gıda maddelerinden kolayca sağlanabileceğinden kedilerin
beslenmesinde protein kaynağı olarak hayvansal protein kaynaklarının yeterli düzeyde
bulunması önemlidir. Günümüzde birçok hazır mamanın içinde bir kedinin ihtiyacını
karşılayabilecek düzeyde taurin bulunmaktadır.Burda hatırlatmakta fayda
gördüğümüz bir diğer konuda bazı kedilerin köpek mamaları ile beslenmesi ve
bununda ciddi taurin eksikliklerine yol açmasıdır. Çünkü köpek mamalarındaki protein
oranı kedi mamalarına göre daha düşüktür.
Kedilerde Tiamin (B 1 Vitamini) Eksikliği
Hastalığın nedeni nedir?
B 1 vitamini karbonhidrat metabolizmasında görev yaptığından vücudun bu vitamine
ihtiyacı diyetteki karbonhidrat seviyesi ile paralellik gösterir. Eksikliğinin başlıca
nedeni diyetle yetersiz alınması, fazla karbonhidrat alımına bağlı olarak açığın artması
veya gıdanın hazırlanışı sırasında uygulanan ısı işlemi ile yıkımlanmasıdır. Ayrıca çiğ
balık ve bazı bitkisel gıdalarda bulunan tiaminaz enzimide B 1 vitamininin
yıkımlanmasına neden olabileceğinden tiamin eksikliği görülebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Tiamin eksikliği hızla gelişen ve tedavisinde gecikildiğinde kısa sürede ölümlere neden
olabilen bir problemdir. Hastalığın gelişmesi eksikliğin süresine bağlı olarak üç
bölümde incelenebilir. İndüksiyon evresi,Kritik evre,Terminal evre,
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Eksikliği halinde bulunduğu evreye göre spesifik belirtiler görülür.
İndüksiyon evresi; eksikliğin oluşumunun ilk haftalarıdır. Belirtilerin görülmesi yaklaşık
iki hafta sonra olur ve iştahın azalması ilk görülen klinik bulgudur. Daha sonraki
haftalarda bu durum ilerler, kusma ve tam bir iştah kaybı şekillenir. Bu aşamada arka
bacaklarda ataksiler ve buna bağlı olarakta yürüme güçlüğü şekillenebilir.
Kritik evre; ani gelişen ve sinirsel bozuklukların görüldüğü evredir. Çoğunlukla duruş
bozukluğu, ataksi ve pupillaların genişlemesi en belirgin bulgudur. Ayrıca titremeler
ve başın yukarı doğru kıvrık tutulması gibi belirtilerde görülebilir.
Terminal evre; tedaviye cevap vermeyen gecikilmiş evredir. İlerleyen zayıflama ile
birlikte güçsüzlük ve halsizlik şekillenir. Çoğunlukla da bir kaç gün içinde ölüm
görülebilir.
Sonuç
Hastalığın gelişimi gibi tedaviside hızlı sonuç verir. Ancak kritik evreyi geçirdiğinizde
tedaviye olumlu cevap alamayabilirsiniz.
KEDİ ve KÖPEKLERDE OBEZİTE
Kediniz yürürken karnıyla parkelerinizi cilalıyor mu? Yemek kabı sizin tabağınızdan
daha mı büyük? Onu taşımakta zorlanıyormusunuz? Mama kabıyla sizinle
geçirdiğinden daha mı fazla vakit geçiriyor?
Köpeğiniz artık sizinle yürüyüşe çıkmak istemiyor mu? Ona baktığınızda belini
göremiyor musunuz?
Çoğu kedi sahibi kedilerinin şişmanlamış halini daha çok beğeniyor olsa da, aslında
kedilerinin büyük sağlık problemleri ile karşı karşıya olduğunun farkında değillerdir.
Eğer kediniz veya köpeğiniz obez ise, obezitenin sebep olabileceği sağlık
problemlerini, obeziteye neyin sebep olduğunu ve nasıl tedavi edilmesi gerektiğini
bilmelisiniz. Kedi ve köpeklerdeki obezitenin ana nedeni çok fazla gıda tüketimidir (
tıpkı diğer memelilerde olduğu gibi...)
Ne yapmalıyız?
Kedimizi günlük 2 ila 4 küçük öğünler halinde beslemeliyiz. Birçok hayvan sahibi
normal porsiyonun üzerinde mama vermeyi daha uygun bulurlar. Bir Kedi ve Köpeğin
öğünü, bir insanın öğününün yaklaşık 1/25 i oranında olmalıdır... Obezite riski olan
köpekler ise günde tek öğün ya da az az sık sık beslenebilirler. Dikkat edilmesi
gereken en önemli nokta kedi ya da köpeğinizin veteriner hekiminizin verdiği
ölçülerde özel mamalarla beslenmesi ve abur cuburdan uzak beslenmesidir.
Kediler, çoğu memeliden farklı olarak karbonhidratları sindiren enzim olarak
adlandırılan ve tükürükten salgılanan mylase enzimine sahip değillerdir. İnsanlar ve
köpeklerde karbonhidratlar ağızda sindirilmeye başlandığı halde kedilerde bu böyle
değildir. Kediler insanlar ya da köpeklerden daha düşük ölçülebilir amilaz aktivitesine
sahiptirler. Kediler karbonhidrat tüketicisi olarak yaratılmamışlardır.
Bazı kalitesi düşük kuru mamalar un ve şekeri çok yüksek miktarlarda içerirler. Kilo
alımında en etkili olan da yine yağ, karbonhidrat ve şekerlerdir. Bu yüzden içeriğinin
ne olduğunu çok iyi bildiğimiz, sindirilebilirliği ve yararlanımı yüksek olan veteriner
diyetlerini tercih etmeliyiz. Aksi halde kedi ve köpeğinize bolca posa vermiş olursunuz
ve bu size dışkı olarak geri döner. Aldığınız mama sadece tokluk hissi vermemeli aynı
zamanda yararlanılabilir olmalıdır. İçeriği sadece nişasta, yağ ve tatlandırıcılarla, gıda
boyalarıyla dolu bir mamanın ne size ne de sevimli dostunuza bir yararı vardır. Satın
alınan kuru kedi mamalarının birçoğu özellikle market mamaları ve açıkta satılanlar
gıda boyalarıyla, un, şeker ve koruyucu katkı maddeleriyle gerçek bir etmiş gibi
pazarlanırlar. Aslında birçoğunun içinde yararlanılabilir bir protein kaynağı yoktur. Bu
şekilde beslenme ile sağlık problemlerine ayıracağınız bütçeyi biraz arttırmanız
gerekebilir.
İdeal bir kedi dieti yüksek protein içermelidir. Kediler büyük karbonhidrat yükünü
kontrol altında tutamazlar. Karbonhidrattan zengin bir öğün sonrasında Kedi ve
Köpeğin kan glikoz(şeker)seviyesi normalden çok uzun süre çok yüksek seviyede
kalır. Bu şeker hastalığı için risk oluşturabilir. Bu risk aynı şekilde köpekler için de
geçerlidir.
Hepimiz, evcil olmayan kedilerin fare ve kuşları bir gıda kaynağı olarak gördüklerini ve
onları yakalamak için nasıl can attıklarını biliriz. Avlanma içgüdüsel bir davranıştır ve
vahşi doğadan günümüze aktarılmış bir mirastır. Avlanma karnivorlar (etçiller) için
beslenmenin doğal halidir, fare ve kuşlar vahşi bir kedi için mükemmel bir diyettir.
Evcil kediler için aynı şeyleri söylemek imkânsızdır çünkü avlanarak birçok hastalığa
da davetiye çıkartılmış olunur.
Kedi ve köpeğimin obez olup olmadığını nasıl anlarım?
Obezite kedi ve köpeğinizin ideal kilosundan en az %20 fazla olması şeklinde ifade
edilebilir. Kedi ve köpeğinizin ideal kilosunu saptamak insanlarda olduğu gibi kolay
değildir. Kedi ve köpek ırkları arasındaki yapısal farklılıklar, insanlardaki gibi VücutKitle İndeksi hesaplanmasına izin vermemektedir. Bir Tekir, bir Siyam kedisinden
daha ağırdır.Ya da bir Danua bir Pincher dan... Bu sebeple, onlardaki obezite vücut
kondisyon skoru kullanılarak saptanabilir ( body condition score = BCS ). BCS
genellikle 1 den 9 a rakamlarla derecelendirilir. 5 ideal ve 9 obez anlamına
gelmektedir..
Bu durumda kedinizin şişman olup olmadığını nasıl anlayabilirsiniz? Hafifçe
yanlarından tuttuğunuzda kaburgalarını hissedebiliyor musunuz? Az bir yağlanma
normal sayılabilir. Köpeğinize yukarıdan baktığınızda belini görebiliyor musunuz? Evet,
kedi ve köpekler mutlaka bir bele sahip olmalıdır...
Evet, kedim-köpeğim şişman, bu durum tehlikeli mi? Kısa Cevap: EVET. Uzun Cevap:
Obezitenin sebep olduğu bir çok ciddi hastalık vardır; Diabetes mellitus (şeker
hastalığı),Hepatic lipidosis (karaciğer hastalığı),Artrit, kalça çıkığı, omurlarda disk
problemleri (fıtık) ,Ligament yırtılmaları gibi hareketlerde güçlük yaratabilecek diğer
iskelet problemleri,İdrar yolları hastalıkları ('sistit'),Solunum güçlüğü (akciğer
hastalıkları),Kalp yetmezliği,Böbrek hastalıkları,Anestezi riskinde artış,Ameliyat
komplikasyonları riskinde artış,Kabızlık, aşırı gaz ve pankreas hastalıklarını içeren
sindirim sistemi problemleri,Sıcaklığa karşı hassasiyet,Deri hastalıkları, Tüy
problemleri,Enfeksiyonlara karşı direncin azalması(Özellikle viral
hastalıklara),Egzersize karşı hassasiyet (egzersiz intoleransı),Ağrı nedeniyle
hassasiyet ve sinirlilik hali,huzursuzluk.
Aşırı kilo , vücudun ihtiyacından daha fazla kalorinin alınması sonucu oluşur.. Eğer
kedi veya köpeğiniz kısırlaştırılmış ise daha az kalori harcayacaktır. Çok aktif bir kediköpeğiniz varsa çok fazla kaloriye ihtiyacı var demektir. Aksi halde verilen fazla kalori
vücutta yağ olarak depolanacaktır. Birçoğumuzun kedisi evde yaşar ve zamanın
çoğunu evde uyuyarak geçirir. Eğer kediniz enerjisini kendisini sıcak tutmak için
harcamıyorsa ve avlanmaya ihtiyacı yoksa az miktarda kedi maması ihtiyacını
karşılayacaktır. Köpeğiniz de daha az egzersiz yapıyor ve daha az oyunlar oynuyorsa,
avlanmak sadece bir hayalden ibaretse onun da fazla gıdaya ihtiyacı yok demektir.
Kedi ve köpeğinize verdiğiniz mamanın miktarına dikkat edin. Unutmayın ki birkaç
kiloluk bir Kedi ve Köpeğin ve sizden oldukça küçük olan köpeğinizin sadece az
miktarda ve belirli gramajda mamaya ihtiyacı bulunmaktadır. Ona sevginizi
göstermek için ödül yiyecekleri ve ekstra yemek vermek yerine, vaktinizi onunla
harcayın ve oyunlar oynayın ona ilgisini çekecek oyuncaklar alın.
Fazla Kiloların verilmesi
Eğer kedi-köpeğiniz aşırı kiloluysa yani standartların bir hayli üzerindeyse mutlaka
onu veteriner hekiminize muayeneye götürün. Aşırı kilonun altında yatan sebep bir
rahatsızlığa bağlı olabilir ve bilinçsizce uygulanacak diet ve hızlı kilo verme onun
sağlığını tehlikeye sokabilir. Gıdası kesilen obez kediler karaciğer yağlanması (Fatty
Liver Syndrome) ile karşı karşıya kalırlar ve bu hastalık ölümcül olabilir... Kilo verme
kademeli olmalıdır ve sağlıklı bir diyet ile bol egzersizden oluşmalıdır. Köpeğinizin
ırkının standartlarına uyması için ondan çok sizin çaba harcamanız gerekecek... Ona
uygun Düşük kalorili bir diyet seçimini veterinerinizin kontrolü altında
gerçekleştirmelisiniz. Günlük alması gereken mama miktarı ve kalori onun standart
kilosuna göre belirlenmeli ve kademeli olarak kilo verdirebilmelisiniz.
Çoğu kedi ileri derecede obez değildir. Fazla kiloların sebebi genellikle düzensiz
beslenme ve hareket eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Aşağıdaki küçük ipuçları onun
olması gerektiği kiloya ve kaliteli yaşam standartlarına kavuşmasını sağlayacaktır.
Sadece veteriner kliniklerinde satılan kaliteli yemlerden kullanın. Ucuz mamaların
içeriği kaliteli değildir ve fazla miktarda katkı içerir. Dolayısıyla biyo yararlığı yüksek
değildir, kediniz mamanın çoğunu sindiremeden dışkı olarak atacaktır.
Mamayı belirli öğünler halinde verin. Kediler ve köpekler tıpkı insanlardaki gibi
sıkıntıdan dolayı da yemek yerler. Mama paketinin üzerindeki ölçülere uyun ve günde
2-3 öğün olarak paylaştırın. Asla ölçüyü aşmayın.
Obez kedinizi yaş mama ile besleyebilirsiniz. Genellikle kuru mamada daha fazla
karbonhidrat bulunmakta ve içeriğinde yeterli derecede su bulunmamaktadır. Yaş
mamalar, kedinizin daha çabuk doymasını sağlar ve vücut tarafından daha rahat
kullanılır. Kuru mama verdiğinizde de bol ve taze su vermeyi ihmal etmemelisiniz. Yaş
mama kullanırken dikkat etmeniz gereken en önemli husus kedinizin ağız ve diş
sağlığıdır. Yaş mama hızla tartara neden olabilir. En azında normal kilosuna dönene
kadar ödül yiyeceklerinden sakının. Onunla değişik oyunlar oynayın. Unutmayın ki
onun doğasında avlanmak, alan koruma, kışın sıcak ve yazın serin kalabilme, eş
bulma ve üreme vardır. Onlar için hareketli ve otomatik oyuncaklar edinin. Onu
kovalayın ve onun da sizi kovalamasına izin verin. Kedinize bir kedi ağacı alıp
oyuncaklarını üzerine asın ve ilgilenmesi sağlayın. Ağacın üst noktasına biraz çim ve
kediotu(CATNİP) koyun ve hareket edip oraya ulaşması için teşvik edin.
Verilen kiloların korunması
Kedi veya köpeğiniz fazla kilolarını verdiğinde ve zorlanmadan hareket etmeğe
başladığında sakın rehavete kapılmayın ve uyguladığınız programı devam ettirin.
Fazla mama vermeyin. Kedinizi hareket etmeye teşvik edin. Unutmayın ki sizin bilinçli
davranmanız onun ömrünü ve hayat kalitesini artıracaktır.
Obezite Teşhisi:
Hayvanlarda insanlardakinden farklı olarak beden kitle indeksi ölçümü
yapılamadığından, ırklar arası farklılıklar söz konusu olduğundan Vücut kondisyon
skoru baz alınarak obezite teşhisi konulabilir.
VÜCUT KONDİSYON SKORU (BCS) KEDİ - KÖPEK
1 ve 2. Çok zayıf ( Sıska-Bir deri bir kemik)
Kısa tüylü kedilerde(DSH) kaburga kemikleri apaçık belli olur. Kalça kemikleri ve
kemikler kolayca elle hissedilebilir..Bel kısmı kum saati şeklini andırır. Vücut yağı fark
edilemez. Kas kaybı açıkça belli olur.
3 ve 4. Zayıf
Kaburga kemiklerinin üzerinin çok az miktarda yağ ile kaplı olduğu hissedilebilir. Bel
omurlarını açıkça görebilirsiniz. Minimal karın yağına sahiptir.. Belde kumsaati
görüntüsü göze çarpar.
5. Uygun kilolu (Optimal)
Kaburga kemikleri, bel omurları, kalça kemikleri ve diğer kemik yapıları ince bir yağ
tabakasıyla kaplıdır. Karın bölgesi hafif içe doğru çukurdur. Bel bölgesindeki kum
saati görüntüsü oldukça ılımlıdır... Karın yağ tabakası minimaldir.
6 ve 7. Şişman
Kaburga kemikleri kolaylıkla elle hissedilemez. Kalça kemikleri elle hissedilebilen bir
doku tabakasıyla kaplıdır.. Kuyruk üstü hafif yağ tabakasına sahiptir. İçe doğru
çukur olan karın bölgesi artık yoktur. Kum saati görüntüsü tamamen kaybolmuştur ve
bu bölge genişlemiştir. Karında hafif bir yağ yastığı oluşmuştur.
8 ve 9. Obez (Çok şişman)
Kaburga kemiklerini elle hissetmek artık imkansızdır.. Kalçada, yüzde ve eklemlerde
ağır bir yağ tabakası mevcuttur. Karın bölgesi Karın büyük abdominal yağ kitlesi ile
şişmiş gibi görünmektedir. Kalça bölgesi iyice genişlemiştir ve karın yağları sarkmıştır.
Obezite de Payı Olan Hastalıklar & Durumlar
Kediler ve Köpekler çeşitli nedenlerden dolayı kilo alabilirler.Obezitenin sebebi ister
fazla besleme, ister bir rahatsızlığın sonucu olsun, uzun lafın kısası kedi
kullandığından daha fazla kalori almaktadır. Obezitenin sebebi ne olursa olsun,
hayvan sahibi veteriner hekimden yardım alarak Kedi ve Köpeğin en ideal kiloda
olabilmesi için uygun bir diyet edinmelidir Hayvan sahibi Kedi ve Köpeğin kalori
alımı ve kullanımından sorumludur. "İnsanlar kedilerdeki obezitenin ana
nedenidir."Obeziteye katkısı olabilecek hastalık ve durumlar ise aşağıda özetlenmiştir:
İnsanlar kedi ve köpeklerdeki obezitenin ana nedenidir.
1.Gıda tipi: Kedinin alacağı gıda yararlanılabilir ve lezzetli olmalıdır. Bazı kediler
sadece ihtiyacı olduğu kadar yerler ve yemekleri her zaman önlerinde olsa da
yemeyip şişmanlamazlar. Diğerleri ise önlerinde ne kadar varsa hepsini yiyip, daha
fazlasını ararlar. Bazı kediler yemek seçerken kimileri de ne olursa olsun yerler. Yani
verilen yemek tipi ve Kedi ve Köpeğin yemek yeme tarzı, o Kedi ve Köpeğin aşırı
kilolu olup olmayacağını belirler.
Verilen yemeğin, Kedi ve Köpeğin kilolu olmasına direk etkisi vardır. Yemek artıkları,
ödüller, hatta yüksek enerjili kedi mamalarının bile obeziteye katkısı vardır. 7 yaşında,
bütün egzersizi yemek tabağına gidip gelmek olan bir Kedi ve Köpeğin yüksek enerjili
mamaya ihtiyacı yoktur! Bunun yanısıra sokak kedisi olan kardeşinin yüksek enerjiye
ihtiyacı vardır ve yüksek enerjili mama verilebilir ( tabii kaç tane fare tuttuğunu göz
önünde bulundurmak gerekir!)
2.Aktivite Düzeyi: Kedi ve köpeğin aktivite miktarı ve kilo almaya eğilimi, kalori
ihtiyacını belirlemede büyük rol oynar. Aktif bir kedi çok kalori harcayacaktır.
Kısırlaştırılmış kediler, kısırlaştırılmamış kedilere oranla daha az kaloriye ihtiyaç
duyarlar.
3.Kısırlaştırma: Kısırlaştırma operasyonu sonrası kedilerin metabolizmaları yavaşlar,
bu sebeple kısırlaştırılmış kediler kısırlaştırılmamış kedilere oranla daha az kaloriye
ihtiyaç duyarlar. Ayrıca gezinme, dolaşma davranışını ve genel fiziksel aktiviteyi
uyaran androgenler ve östrojenler (erkek ve dişi seks hormonlarının) metabolizması
da operasyon sonrası değişecektir. Fiziksel aktivitedeki değişiklikler de son derece
normal karşılanmalıdır. Östrojenin iştah azalmasına neden olması nedeniyle
kısırlaştırılma sonrasında kandaki seviyesi düşeceği için Kedi ve Köpeğin iştahında
artış söz konusu olacaktır.. Kısırlaştırılmış kediler cinsel aktivite, hamilelik ve yavru
büyütme için gerekli enerjiye ihtiyaç duymazlar. Kısırlaştırılmış kediler normal
kedilerin yediklerinin yüzde 75-80'ine ihtiyaç duyarlar. Enerji ihtiyaçları az olan
kısırlaştırılmış kedilere diğer kedilere verdiğimiz miktarda yemek verirsek tabii ki kilo
almalarına sebep oluruz... Sonuç olarak pek çok kısırlaştırılmış kedi fazla besleniyor
ve az egzersiz yapıyor, böylelikle normal kedilere oranla obez olma şansları ikiye
katlanıyor. Bilmemiz gereken en önemli nokta şudur ;
Kısırlaştırma obeziteye yol
açmaz . Kısırlaştırdıktan sonra bizim kedilere nasıl baktığımız ve neyle beslediğimiz
onların aşırı kilolu olmalarına sebep olur.
4.Genetik ve ırk yatkınlığı: Bazı ırklar kilolu olmaya daha mı yatkın? Cevap köpeklerde
olduğu gibi kesin ve net değil. Bazı köpek ırklarının obeziteye yatkın olduğunu
biliyoruz. Kedilerde saf ırkların karma ırklara göre,( mesela Abyssinian) kilolu olmaya
yatkın oldukları bulundu. Deney farelerinde şişmanlık yapan genetik faktörlere
rastlanmıştır ve bu faktörlerin kedilerde de olabileceği düşünülmektedir.
5. Yaş: Kediler 2 ila 12 yaş arasında kilolu olmaya yatkındırlar. Genç kediler genelde
kilolu olmazlar çünkü hem daha aktiftirler hem de büyümek için fazla enerjiye
ihtiyaçları vardır.
6. Sosyal Çevre: Pek çok insan stresli olduklarında daha çok yediklerini ve genelde
abur cubur yediklerini kabul ederler. Benim aklıma çok miktarda çikolata gelir. Bazı
kediler de strese karşı aynı tepkiyi gösterirler ve soluğu mama kabında alırlar.
Çok kedili yâda çok petli evlerde yaşayan kediler, tek kedili evlerdeki kedilere nazaran
daha fazla ve/veya daha hızlı yemek yemeye yatkındırlar. Diğer hayvanların etrafta
olmasıyla değişen davranışlara " Sosyal Davranış" adı verilir. Yemek için yarışmak bazı
kedilerin yemeğe çok daha fazla konsantre olmalarına sebep olur ve bu da aşırı kiloya
yol açar.
7. Fiziksel Çevre: Vücut sıcaklığının korunması enerji kaybına neden olur. Kedi donma
ısısının altında bir sıcaklıkta bulunuyorsa eğer kalori ihtiyacı artacaktır. Bu durumun
aksine evde yaşayan kediniz aynı iş için çok daha az kaloriye ihtiyacı var demektir.
8.Meditasyonlar (İlaç Tedavileri) : Çeşitli ilaçlar metabolizmayı ve iştahı
etkileyebilirler. Glucocorticoidler örneğin prednisone ve dexamethasone ( kortizon
tedavisi ) , barbituratlar örneğin epilepsi kontrolünde kullanılan Phenobarbital ve
benzodiazepineler olarak adlandırılan diazem i içeren ilaçlar bunlardan bazılarıdır.
Trisiklik antidepresanların da kilo almaya neden olduğu bilinmektedir.
9.Hipotiroidizm: Hipotiroidizm
de Kedi ve Köpeğin vücudunda thyroid hormon
üretimi çok azdır. Thyroid hormonu Metabolik hızı etkiler. Düşük thyroid hormonu
demek azalmış Metabolik hız ve azalmış enerji ihtiyacı demektir. Normal bir Kedi ve
Köpeğin hipotiroidi varsa, aynı miktarda bile mamayla beslense kilo almaya başlar. Bu
hastalık nadir de olsa kedilerde gözükebilir. Hipotiroidi olan bir kediye Light mama ile
bile zayıflatmak zordur. Ancak tedavi ile birlikte şansını artar.
10.Cushing's Hastalığı (hyperadrenocorticism):Cushing hastalığı, böbrek üstü
bezinden çok yüksek miktarlarda glucocorticoidlerin üretilmesiyle ortaya çıkan bir
hastalıktır. Glucocorticoidler metabolizmayı değiştirebilirler ve iştah artışına ve yağın
vücutta depolanmasına neden olabilirler. Kilo kontrol programının ve tedavinin
yanında kediye kilo verdirilmelidir. Bu hastalık nadir de olsa kedilerde gözükebilir.
11.Insulinoma: Insulinoma pankreasta meydana gelen bir çeşit tümördür. İnsulin
üreten hücrelerin oluşturduğu bir tümör olarak bilinir. Insulinoma lı bir kedi çok fazla
miktarda insülin üretir. Bu da besin alımını artırır ve doku ve yağ üremesine sebep
olur. Insulinoma kedilerde nadirdir.
12.Böbreküstü bezi ve beyin hastalıkları: Hipofiz bezi hormon üretir ve diğer salgı
bezlerinin hormon üretimini düzenler. Eğer hipofiz bezi fonksiyonunda anormallik
varsa, hormonlardaki dengesizlik Kedi ve Köpeğin metabolizmasını, iştah ve yağ
depozüsyonunu bozar. Hypothalamus, iştahı düzenlemektedir. Hypothalamik
anormalliklerin endikasyonu nadirdir ve obeziteye sebep olan artan iştah ile endikedir.
Rachitism (Raşitizm-Kemik Gelişimindeki Yetersizlik)
Hastalığın nedeni nedir?
Hastalığın oluşmasının nedeni özellikle büyüme döneminde kalsiyum, fosfor ve D
vitamini eksikliğine bağlı olarak kemik yapının yetersiz gelişimidir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Kalsiyum, fosfor ve D vitamini birbirlerinin etkisini destekleyen, işlevini artıran bir
mekanizma ile çalışır. Bu nedenle herhangi birinin eksikliği kemik metabolizmasında
aksamaya neden olabilir.
Kalsiyumun kemiklerde aktif hale gelmesi D vitamini etkisiyle paratiroid hormon
tarafından sağlanır. D vitamininin eksikliği halinde paratiroid hormon kalsiyumun
kemiklerde yerleşmesini sağlayamaz ve vücut sıvılarında kalsiyum düzeyi artar bu
durumda özellikle büyüme döneminde demineralizasyona neden olur.Fosfor
kemiklerin kalsifikasyonunda kalsiyum ile birlikte çalışır ve kalsiyum/fosfor oranının
2/1 olması normal düzen için gereklidir. Bu dengenin herhangi bir mineral lehine
bozulması kemik gelişimini olumsuz etkiler.
Kalsiyumun, fazla alınması halinde kanda artan miktarın düzenlenmesi için organizma
tarafından kemiklerdeki fosfor iyonları geri alınır ve kalsiyumla birleşerek atılımı
sağlanır. Fosforun fazla alınması halinde ise bu kez kemiklerden kalsiyum alınarak
benzer işlem gerçekleşir. Her iki durumda da kemik doku etkilenir ve normal
gelişimini sağlayamaz.
D vitamininin görevi, kalsiyumun bağırsaklardan emilimini, kalsiyum ve fosforun
vücutta tutulmasını ve kemik dokuya geçişini sağlamaktır. Eksikliği halinde bu
işlevlerde aksamalar ve dolayısıyla da kemik gelişiminde yavaşlamalar olacağından
raşitizmin şekillenmesine neden olur.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hastalığın karakteristik belirtisi, özellikle uzun kemiklerde eğilme ve palpasyonda
ağrıdır. Kemiklerin epifiz kısımlarında, kıkırdak dokunun artması, genişlemesi,
kalınlaşması ve buna bağlı olarakta kemiğin normal gelişiminin engellenmesi söz
konusudur. Klinik olarak görülebilecek bulgulardan biri de toprak, taş yeme ve
duvarları yalama gibi allophagia belirtileridir.
Ayrıca diş gelişim bozuklukları, diş değişimlerinin gecikmesi gibi belirtiler
görülebileceği gibi omurgada eğrilik, göğüste daralmalar, sırtta kambur duruş, belin
sarkıklığı, X veya O bacaklık gibi kemik gelişimi ile ilgili bozukluklar görülebilir. Tüy
yapısı bozuk, kıllar mat ve karışık bir halde görülebileceği gibi hastalıklara karşı
dirençde azalabilir.
İlerlemiş olaylarda kaburgaların göğüs kemiğine birleşme yerlerinde kabartılar elle
hissedilebilir hale gelir ve tesbih tanesi gibi bir dizilim görülebilir. Çoğunlukla ağrı
tespit edilir. Ağrı nedeniyle yürümekten sakınır, adımlar kısa ve kontrollüdür, yatmayı
tercih eder. Kemik yapı bozulduğundan büyüme yavaşlamıştır ve kemik dokuda ciddi
deformasyonlar söz konusudur. Bu nedenle kemik kırıkları çok rahatlıkla oluşabilir.
Köpek yavrularında konstipasyon ve idrar tutukluğu yanında parapleji de görülebilen
bulgulardandır.
Hastalıkdan nasıl korunulur?
Yetersiz ve dengesiz beslenen yavruların en temel problemlerinden biri olan bu
hastalık dikkat edilmediğinde üzücü sonuçlara neden olabilir. Kırıklar veya kalıcı kemik
eğrilikleri görülebilir. Bu yüzden özellikle gelişme döneminde beslenmeye dikkat
edilmelidir. Ayrıca D vitaminin (D3) derinin granulosa katında sentezlenmesi
nedeniyle yavruların güneş ışınlarından yararlanmasına dikkat edilmelidir.
Ayrıca hamilelik sırasında annenin iyi beslenmesi doğacak yavruların daha sağlıklı
olmalarını sağlayacaktır.Raşitizme maruz kalmış yavruların, tedavi sırasında
hareketlerinin kontrol altına alınması istenmeyen kırıkların oluşmasını önlediği gibi
hastalığın ilerlemesini engellemek açısından da önemlidir.
Sonuç;
Büyümede duraklama ve gelişim geriliği gibi spesifik bir bozukluğa neden olan
raşitizmin tedavisinden daha çok oluşumunu önlemek gereklidir. Bu nedenle korunma
amacı ile annenin gebelik döneminden başlayıp yavrunun büyüme dönemini
kapsayan süreçte beslenmeye dikkat etmeli, yeterli ve dengeli bir beslenme
sağlanmalıdır. Raşitizim belirtilerinden birinin veya bir kaçının görüldüğü durumlarda
hemen veteriner hekiminizle irtibat kurarak acil önlem almalısınız.
Esansiyel Yağ Asitleri Eksikliği
Hastalığın nedeni nedir?
Oluşumundaki birincil neden esansiyel yağ asitlerinin yetersiz olduğu gıdalar ile
beslenmedir. Yağların yapısında bulunan ve doymamış yağ asitleri olarak bilinen
linoleik asit (Omega 6) ve linoleik asit (Omega 3) vücutta sentezlenemediklerinden
esansiyel yağ asitleri olarak tanımlanırlar. Gıdalar ile dışarıdan yeterli düzeyde
alınamadığı durumlarda, karaciğer hastalıklarında, bağırsaklarda yetersiz emilim,
enzim yetersizliği veya yokluğu gibi bir nedene bağlı olarak oluşabilen yağ asitlerinin
eksikliğinden dolayı çeşitli metabolic bozukluklar görülebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Köpekler için esansiyel olan yağ asidi linoleik asittir yani Omega 6 dır. Vücutta
linoleik asit birçok Metabolik aktivitede etkin rol oynayan Arakidonik aside
dönüştürülerek kullanılır. Linoleik ve linoleik asid oranının vücutta belli düzeyde
olması her ikisinin fonksiyonlarının düzenli olması için zorunludur. Aralarındaki
dengenin çeşitli nedenlere bağlı olarak (örneğin; travma ve strese neden olan bir
durumun varlığında) bozulması Metabolik işlevlerde aksamalara neden olur.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Genç köpeklerde büyüme geriliği daha yaşlı köpeklerde ise zayıflama klinik olarak
görülebilecek ilk belirtilerden biridir. Köpeklerde esansiyel yağ asitlerinin eksikliğine
bağlı olarak şekillenen dermatitis olayları klinik olarak sık görülen bir belirtidir. Deride
şekillenen lezyonlar spesifiktir. Pullanma, hiperplazi ve hiperkeratozis söz konusu
olabilir. İlerleyen durumlarda lezyonlar daha belirgindir ve tüm vücutta yaygın
görülen allerjik dermatitis söz konusudur. Ayrıca lokal veya genel tüy dökülmeleri
görülebilen bulgulardandır.
Hastalıkdan nasıl korunulur?
Bazı ırklar örn. Golden Retriever, esansiyel yağ asidi eksikliğini oldukca sık yaşar.
Böyle bir ırka sahipseniz yada yukarda sayılan belirtileri gösteren bir köpeğiniz varsa
diyetlerine esansiyel yağ asidi takviyeleri yapmalısınız veya bunları içeren ve bu tür
köpekler için özel olarak üretilen hazır mamaları kullanmalısınız.
Sonuç;
Her köpeğin esansiyel yağ asitlerine olan ihtiyacı fizyolojik özelliklerine göre farklılık
gösterebileceği gibi yaşa bağlı olarak da değişiklik gösterebilir. Eksikliğin bir kez
tedavi edilmiş olması problemin bir daha tekrarlamayacağı anlamına gelmez. Bu
nedenle hassasiyet gösteren köpeklerin sürekli veteriner hekim kontrolünde olması
gerekir.
LAKTOZ INTOLERANSI-ISHAL
Kedi ve köpek sahiplerinin sıklıkla aklına gelen bir sorudur. Acaba kedime süt verebilir
miyim? Sütü sulandırarak vermemde bir sakınca var mı? Acaba içine şeker eklesem
yine de ishale neden olur mu? Laktoz intoleransı olarak bilinen ve genellikle kedi ve
köpeklerde üç aylık olduklarında inek sütüne ve içerisindeki laktoza karşı gelişen bir
reaksiyondur. İnek sütün baskın şekeri olan laktozun yeterli sindirilememesinden
kaynaklanan bir durumdur. Bu yetersizlik lâktaz enziminin eksikliğinden
kaynaklanmaktadır. Lâktaz enzimi normalde ince bağırsak hücreleri tarafından üretilir.
Kedi ve köpeklerde Laktoz intoleransı süt veya süt ürünlerinin sindirilememesi
olarak tanımlanabilen bir sindirim sistemi problemidir. Oluşmasında en büyük etken
lâktaz enziminin eksikliğidir. Bunun yanında aşırı süt tüketimi ve diette yapılan ani
değişimler de etkin bir rol oynamaktadır Genel olarak semptomlar; mide bulantısı,
kramplar, dolgunluk, şişkinlik, gaz, ishaldir. İshal şekillenmesi ile karakterize olan
laktoz intoleransı özellikle sütten kesilme dönemindeki kedi ve köpek yavrularında sık
karşılaşılan bir durumdur. Anne sütünden sonra alınan bu yeni protein allerji ve laktoz
intoleransı sebebi olabilir. Laktoz, glukoz ile galaktozdan oluşan disakkarid türü bir
şekerdir. Süt şekeri olarak bilinen laktoz sindirim sisteminde lâktaz enzimi aracılığı ile
parçalanarak sindirilebilir hale gelir. Lâktaz enziminin yetersizliği durumunda laktoz
sindirilemez ve laktoz intoleransı denilen durum ortaya çıkar. İnek veya koyun
sütündeki % 4,8-5,8 laktoz oranı ile kıyaslandığında köpek sütü sadece % 3,3 kedi
sütü ise % 4,9 laktoz içerir. Bu nedenle kedi ve köpek yavrularında inek veya koyun
sütü şiddetli ishale neden olabilir.
Bazı sindirim sistemi hastalıkları barsak mukozasının yapısını bozarak sekunder lâktaz
eksikliğine neden olabilir. Örneğin ince bağırsak ülseri enzim üretimini azaltabilir. Akut
gasroenteritis, giardiasis ya da ascariasis gibi parazit hastalıklarında da aynı durum
söz konusu olabilir.
Belirtiler laktoz içeren besinleri aldıktan sonra kısa sürede ortaya çıkar. Eğer
barsaklarda lâktaz aktivitesi yoksa ya da düşükse laktoz sindirilemez. Sindirilemeyen
laktoz osmotik dengeyi bozarak barsak içinde sıvı ve elektrolit dengesizliğine neden
olur. Barsaklarda hareketlilik artar, ishal ortaya çıkar. Parçalanmadan kalın barsaklara
ulaşan laktoz buradaki bakteriler tarafından fermantasyona uğrar. fermantasyon
sonucu ortaya hidrojen gazı çıkar. Ortaya çıkan gazlar ishali arttırır, gaz ve şişkinlik
oluşumuna neden olurlar. Laktozun uzaklaştırıldığı veya bir kısmının bakteriler
tarafından parçalandığı yoğurt ve peynir genellikle iyi tolere edilir.
Sütü kaynatmak gibi proteini bağlayan işlemler veya yağ içeriğinin düşük olduğu diet
sütlerin kullanılması laktoz intolarensını engellemez çünkü sütün laktoz içeriği sabit
kalmaktadır. Pastörize yoğurt, kültür edilmiş süt (tere yağ), tatlı veya fermente
olmamış sütlerden de laktoz intoleransı gelişebilir. Laktozca zengin gıdaların başında
süt, peynir, yoğurt yer alır. Ancak yoğurt içindeki bakterilerin laktozu parçalaması
nedeniyle diğer süt ürünlerine oranla daha az probleme neden olur. Laktoz
intoleransının teşhisi genelde klinik bulgular ile konur. Bunun için en basit yöntem
birkaç gün süreyle laktoz içeren besinlerden uzak durulmasıdır. Daha sonra bir miktar
süt verildiğinde belirtiler tekrar görülüyorsa laktoz intoleransı var demektir. Süt
ürünlerinin kesilmesi ile belirtiler kısa sürede kaybolur.
DERİ HASTALIKLARI
Allopecia (Kıl Dökülmesi)
Paraziter bir nedene veya hastalığa bağlı olmadan gelişen bölgesel veya yaygın tüy
dökülmelerine Allopecia denilir.
Hastalığın nedeni nedir?
Doğmasal olarak veya daha sonradan edinsel olarak gelişebilir. Doğmasal tüy
dökülmeleri Allopecia congenita, edinsel tüy dökülmeleri Allopecia symptopmatica
adını alır. Doğmasal tüy dökülmelerinin nedenleri çoğunlukla anneden kaynaklanır ve
annedeki iyot yetersizliklerine, hipofiz bezi bozukluklarına, annenin gebelik sırasında
viral hastalık geçirmesine, yavrunun sinir yapısındaki fonksiyon bozukluğuna veya kıl
köklerinin zarar görmesine bağlı olarak şekillenebilir.
Yeni doğan yavrularda başlangıçta normal olan kılsız devre geçtikten sonra eğer bir
Allopecia söz konusuysa, vücudun çeşitli yerlerinde açılmalar şekillenir. Bu durum kıl
köklerinin tamamen yokluğu veya atrofisi gibi bir nedene bağlı olabilir. Edinsel tüy
dökülmelerinin şekillenmesinde çok çeşitli faktörler rol oynayabilir ve iki şekilde
görülebilir. Bunlar; Allopecia diffuza, Allopecia areata.
Allopecia diffuza; yaygın kıl dökülmeleridir ve kıl köklerinin beslenmesini önleyen
bazı enfeksiyon hastalıklar, zehirlenmeler ve mide bağırsak yangıları gibi bozukluğa
bağlı olarak şekillenebilir.
Allopecia areata; lokal ve sınırlı tüy dökülmeleridir. Genellikle tasma veya zincirin
sürtünmesine bağlı mekanik etkiler, kimyasal maddelerin yakıcı etkileri, enjeksiyonlar
veya hormonal nedenlere bağlı olarak şekillenebilir. Ayrıca köpeklerde, ovaryum
dejenerasyonu, testis atrofisi, cushing sendromu, hipofiz bezi tümör ve hyperplazisi,
hypotroidismus ve uzun süreli kortizon uygulamalarından sonra hormonal nedenlere
bağlı olarak da tüy dökülmeleri şekillenebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Kıl kökleri, folliküller içinde derinin germinatif hücreleri içinde yer alır. çeşitli
nedenlere bağlı olarak germinatif hücrelerin etkilenmesi sonucu kıl kökleri
beslenemez ve folliküller atrofiye olurlar. Bu nedenle kıllar gelişemediği gibi var
olanlarda dökülerek Allopecia şekillenmesine neden olur.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Allopecia olaylarında belirtiler oluşum nedenine bağlı olarak farlılık gösterebilir. Lokal
veya yaygın tüy dökülmesi karakteristik belirtidir.
Doğmasal Allopecia olgusunda yavru çoğunlukla kılsız doğar ve bunlar yaşama şansı
az olan yavrulardır. Kıl folliküllerinin hiç şekillenmemesi gibi bir anomaliye bağlı olarak
görülen bu olguda yavru tamamen kılsız, adeta çıplak görünüştedir. Edinsel olarak
sonradan şekillenen tüy dökülmelerinde ise başlangıçta var olan kıllar bölgesel olarak
dökülür ve zamanla yaygın bir hal alabilir. Kaşıntı genellikle olmaz ve kıllar kolay
kırılır. Tasma veya zincirin sürtmesi gibi mekanik etkiler ile oluşan tüy dökülmelerinde
yayılma görülmez.
Hormonal nedenlere bağlı olarak şekillenmiş Allopecia areata olgularında başlangıçta
bir veya daha fazla sayıda olan sınırları belli kılsız alanlar şekillenebilir. Lezyonlar
çoğunlukla baş bölgesinde çene ve göz çevresindedir. Kronikleşen durumlarda
hiperpigmentasyon olabileceği gibi tüylerde renk degisimide görülebilir.
Sonuç;
Tedavisi genellikle semptomatik olarak yapılır. Genellikle edinsel olgularda başarı
sağlanabilir. Kongenital olaylarda tedavi pek mümkün olmaz. Allopecia olgularını,
köpeklerde yılda iki kez gerçekleşen mevsimsel tüy dökülmeleri ile karıştırmamak
gerekir. Normal tüy değişiminde hiç bir bölge tamamen tüysüz kalmaz ve renk
değişiklikleri gözlenmez.
Feline Acne - Kedi Çene Aknesi
Kedi Çene Aknesi kedinin çenesinde siyah noktaların (komedonlar) gelişimiyle
karakterize bir durumdur.
Kedi Aknesinin sebepleri nelerdir?
Kedi aknesinin sebebi tam olarak bilinmemektedir. Fakat gibi birçok etken akne
oluşumuna katkıda bulunmaktadır. Örneğin; Stres, bağışıklık sisteminin baskılanması,
zayıf yetişme ortamı, kontak dermatit ya da atopik dermatit varlığı vb. Ayrıca kıl
folliküllerinden anormal miktarlarda yağ üretilmesi veya folliküllerin gerektiği gibi
çalışamaması durumunda da akne gelişebilmektedir.
Kedi Aknesinin belirtileri nelerdir?
Kedinin çene ve dudaklarında siyah noktalar nedeniyle çene kirli görünecektir. Bu
siyah noktalar daha sonra açılıp kabuklanan küçük apseler içinde gelişebilir. Şiddetli
vakalarda, apse drene olabilir, bölgesel tüy dökülmesi ve çenede şişme gözlenebilir.
Kaşıntı olabilir ve kedi kendini kaşıyarak yaralayabilir bu da bölgesel travmaya neden
olabilir. İkincil enfeksiyonlar gelişebilir. Bu durum kedinin hayatında sadece bir kez
görülebilir, oluşur ve sona erer ya da oluşur ve hayatı boyunca kalıcı olur. İran
kedilerinde, bu durum çene ile sınırlı kalmayıp yüzüne ve deri kıvrımlarına etki
edebilir. Kedi aknesi dişi ve erkek kedilerde eşit oranda görülmüştür. Oluşumunda
herhangi bir cinsiyet yaş ya da ırk ayrımı söz konusu değildir.
Kedi Aknesinin teşhisi nasıl konur?
Deri kazıntısı alınarak ayırıcı tanıya gidebiliriz. Benzer lezyonlara sebep olan ve çene
aknesi ile karışabilen diğer hastalıkları bu yöntemle eleyebiliriz. Örn; uyuz (demodex),
Malassezia enfeksiyonları(mayalar), allerjiler, mantarlar, ve eosinophilic granulosa
kompleks olarak adlandırılan hastalık elimine edilmiş olur. Ayırıcı tanı için biyopsi
yöntemi de kullanılabilir. İkincil bakteriyel enfeksiyonlar kültür alınarak kesin teşhis
edilebilir.
Kedi Aknesi Nasıl tedavi edilir?
Feline akne kontrol edilebilir, fakat tamamen tedavi edilemez. Kedi aknesinin çok
hafif olduğu durumlarda hiçbir belirti görülmez ve tedaviye ihtiyaç duyulmaz. Diğer
durumlarda ise, antiseboreik şampuanlar kullanılarak aşırı yağ üretimi yavaşlatılabilir.
Örneğin benzoyl peroxide içeren şampuanlar (3% ya da daha az
konsantrasyonda).Esansiyel yağ asitleri de yararlı olacaktır. Oral ya da topikal
antibiyotikler eğer ikincil enfeksiyonların varlığında kullanılabilir. Topikal vitamin A
(0.05% Retin-A) sıklıkla kullanılmaktadır, fakat tahriş edebileceği için çok az
kullanılmalıdır. Oral retinoid (Isotretinoin) tedavisi çok ciddi vakalarda kullanılmıştır,
fakat bu ilaç insan ve kedilerde teratogenik (doğmasal hasar verebilir) etkiye sahiptir
ve dikkatli kullanılmalıdır. Enfeksiyonun miktarı oldukça büyükse kısa etkili
kortikosteroidler kullanılabilir. Altta yatan herhangi başka bir durum söz konusu ise,
örneğin mantar(M. Canis), uyuz (Demodex enfestasyonu) ya da maya enfeksiyonu
(Malassezia) mevcut ise bunlar uygun bir şekilde tedavi edilmelidir.
Mama ve su kaplarının plastikten, çelik, porselen ya da cama değiştirilmesi akne
oluşumuna olumlu katkı sağlayabilir (Kedi plastiklere ve boyalara karşı alerjik olabilir)
. Derin olmayan mama ve su kabı kullanmanız faydalı olabilir. Kedi sahipleri
tarafından düzenli olarak kedinin çenesi temizlenmelidir. Sağlıksız koşullarda yaşayan
ve kedi aknesi oluşumuna meyilli kedilerin çeneleri düzenli olarak her gün
temizlenmelidir.
Referans ve Kaynaklar
McKeever, PJ; Harvey, RG. Skin Diseases of the Dog and Cat. Iowa State University
Press. Ames, Iowa; 1998. Paterson, S. Skin Diseases of the Cat. Blackwell Science
Ltd. London, England; 2000. Scott, D; Miller, W; Griffin, C. Muller and Kirk's Small
Animal Dermatology. W.B. Saunders Co. Philadelphia, PA; 2001.
Pruritis Cutaneus (Kaşıntı)
Hastalığın nedeni nedir?
Kaşıntılar oluşum şekline bağlı olarak iki grupta incelenebilir.
a)Deride kaşıntıya neden olacak bir değişim olmadığı halde kaşıntı olması hali.
Nedeni genellikle gıda alerjileri, karaciğer, böbrek gibi organların hastalıkları,
Diabetes mellitus ve hormonal bozukluklardır.
b)Deride şekillenen bir bozukluğa bağlı olarak kaşıntı olması hali.
Nedeni genellikle egzama, parazit, dermatit, mantar gibi hastalıklardır.Kedilerde,
F.A.D (Flea Allergy Dermatitis-Pire Alerjisi) nedeniyle sık olarak karşılaşılan bir
durumdur.Ayrıca kulak uyuzuna bağlı olarak bölgesel kaşıntılar görülebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Kaşıntının şekillenmesinde santral ve periferik uyarılar rol oynamaktadır. Bu uyarılar
nedeniyle kaşıntı bir semptom olarak ortaya çıkar.Santral uyarılar, direk olarak
beyindeki kaşıntı merkezini uyararak kaşıntıya sebep olurlarPeriferik uyarılar ise
çoğunlukla uyuz, bit, pire gibi parazitlerin deride yaptığı etkiye bağlı olarak gelişir ve
kaşıntıya neden olur.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Bazı vakalarda deri de herhangi bir lezyon görülmemekle birlikte deri duyarlıdır ve
kaşıntı söz konusudur. Derinin hassasiyetine ve etkenin şiddetine göre kaşıntıda
şiddetli olabilir. Çoğunlukla sürekli kaşınma isteği vardır. Kaşıntıya bağlı olarak tüy
dökülmeleri ve sıyrıklar oluşabileceği gibi enfeksiyona bağlı dermatitislerde
şekillenebilir. Bazı vakalarda ise nedene bağlı olarak değişik belirtiler görülebilir. Bu
belirtiler bölgesel kızarıklık, kıl dökülmesi ve kaşıntı olabileceği gibi, egzama benzeri
bir nedenin varlığı halinde bölge dokusunda sızıntılar da görülebilir.
Sonuç
Bir çok deri hastalığında semptom olarak görülen kaşıntıların oluşum nedeni çok
çeşitlidir. Ancak kaşıntıya neden olan etkenin dışında, kaşıntıya bağlı olarak
gelişebilecek bozukluklarda önem taşıdığından tedavisinde gecikilmemelidir. Örneğin
allerji nedeni ile şekillenen bir kaşıntı durumunda asıl nedeni tanımlamak ve nedene
yönelik bir tedavi uygulamak güçtür. Ancak bu kaşıntıya bağlı olarak dermatit, yangı,
yaralanma ve tüy dökülmesi gibi birçok bozukluk oluşabilir. Bu sebeple bölgesel
etkilerin kaldırılmasını amaçlamak genellikle daha doğru sonuç verir.
Eczema (Egzama)
Derinin epidermis yani yüzlek katının yangısı olarak bilinen egzemanın oluşumunda
derinin duyarlılığı önemli bir faktördür. Bazı literatürlere göre ise egzama, allerjik
derinin yangısı olarak tanımlanmaktadır.
Hastalığın nedeni nedir?
Egzamanın oluşumunda, alerjen maddelerin deriye içten veya dıştan olan etkisi söz
konusudur. Egzamanın şekillenmesine neden olan bu etkenler; Endojen (iç) etkenler,
Eksojen (dış) etkenler olarak tanımlanabilir.
Endojen etkenler; toksik metabolizma artıklarının deri yolu ile dışarı atılması
esnasında doğrudan egzamaya neden olabileceği gibi derinin duyarlı hale gelmesine
neden olan, tek yönlü beslenme, iç parazitler, üremi, sarılık, karaciğer hastalıkları,
hormon yetersizlikleri, vitamin ve bazı iz elementlerin noksanlığı gibi durumlar da
egzamaya neden olabilir.
Eksojen etkenler; deriyi etkileyerek duyarlı hale gelmesine neden olan kimyasal,
mekanik ve paraziter nedenlerdir. Deride kir birikimi, yetersiz banyo ve tarama,
tüylerin ıslak bırakılması, tuzlu deniz suyu gibi deride tahrişe neden olan durumlarda
egzama oluşabileceği gibi aşırı sıcak ve soğuk, kimyasal maddeler, derinin koruyucu
yağ tabakasına zarar veren deterjanlar ve alkali sabunlar ile yıkama, aşırı kaşınmaya
bağlı sürtünmeler ve tasmanın tahrişe neden olması sonucunda da egzama
şekillenebilir. Egzama oluşumunda etken olan ve en sık karşılaşılan dış etken ise
uyuz, kene, pire gibi parazitlerdir. Özellikle pire ısırıkları sonucunda görülen ve deride
allerjik reaksiyon dolayısıyla hassasiyet oluşturan F.A.D (Flea Allergy Dermatitis-Pire
Alerjisi) nedeniyle de oldukça sık olarak egzama görülebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Yavaş bir gelişim gösteren hastalık akut ve kronik olarak gelişebilir. Deride şekillenen
değişimlere bağlı olarak eczama erythematosum, eczama papulosum, eczama
vesikulosum, eczema pustulosum, eczema exudativa, eczema squamosum gibi farklı
isimlendirilebilirler ancak genel olarak egzama olarak adlandırılırlar. Etkene bağlı
olarak başlangıçta deride oluşan hassasiyet nedeniyle kızarıklık ve ödem şekillenir.
Daha sonra papüller ve içleri sıvı dolu değişik büyüklükte veziküller oluşur.
Veziküllerin patlaması sonucu ortaya çıkan sulu ve kırmızı bir alan hastalık için
karekteristikdir. Daha sonra zamanla kuruma ve kabuklaşmalar görülür. Tedavi
edilmeyen olgular kronik hal alır ve deri esnekliğini kaybederek sertleşir ve kalınlaşır.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Egzamanın başlangıç evresinde görülebilecek karakteristik bulgu kızarıklık, ödem ve
kaşıntıdır. Lezyonun olduğu noktada tüyler yapışık ve ıslak bir görünüm alır ve
çoğunlukla kaşıntıya bağlı olarak tüy dökülmesi de görülebilir. Veziküllerin
şekillenmesi ve daha sonra patlaması ile deri nemli bir görünüm kazanır ve bazen
iltihaplanmalar olabilir. Hastalık ilerledikçe sulu ve kızarık alanlarda kurumalar ve
kabuklanmalar oluşur. Oluşan bu kabukların yaptığı irkiltiye bağlı olarak çevrede yeni
lezyonlar şekillenebilir ve yaygın bir hal alabilir. Etkenin şiddetine bağlı olarak derinin
alt tabakalarının etkilenmesi ve dermatitis şekillenmeside mümkündür.
Kulak kiri, pisi otları veya kulak yangısına bağlı olarakta egzama şekillenebilir ve böyle
bir durumda kulak yolunda kızarıklık, ağrı, pis kokulu bir akıntı, kaşınma ve buna bağlı
olarak kulağı sallama veya bir yerlere sürme isteği gibi belirtiler görülebilir. Genellikle
burun üzeri, yanaklar, ağız çevresi ve inguinal bölgede şekillenebilen lezyonlar
vücudun her yerinde de oluşabilir. Kronikleşen durumlarda, deride pürüzlenme, renk
değişimi, kepeklenme ve tüy dökülmeleri gibi belirtiler görülebilir. Zamanla kılsız
alanların çoğalarak derinin hassasiyetini ve elastikiyetini kaybetmesi nedeniyle
ilerleyen bir kalınlaşmanın görülmesi de mümkündür.
Hastalıkdan nasıl korunulur?
En önemli korunma yöntemi özellikle egzamaya hassas ırklarda (Golden Retriever,
German Shepherd Dog, Collie, Saint Bernard) dış parazit mücadelesinin düzenli
yapılmasıdır. Özellikle hassas olan ırkların beslenme düzenine dikkat edilmeli ve
alerjiye neden olabilecek gıdalardan uzak tutulması gereklidir.
Yazın denize sokulan köpekler bol suyla durulanmalı, hassas bir cilde sahip olan
köpekler koruyucu nitelikli şampuanlarla yıkanmalıdır. Köpeklerin günlük
fırçalanmaları sırasında deri dikkatlice gözden geçirilmeli ve en küçük şüphede hemen
veteriner hekimle görüşülmelidir.
Sonuç;
Köpeklerde, özellikle derinin birbirine sürtünmesi ve hassasiyet oluşumu kolay olan
testislerde, koltuk altında ve özellikle uzun sarkık kulaklı köpeklerin kulak içi ve
çevresinde egzamaya daha sık rastlanılır. Genellikle uzun tüylü köpekler daha
hassastır ve lezyonların şekillenmesi daha kolay olur.
Gıda Alerjisi
Gıda alerjileri kendini deride gösteren alerjik reaksiyonlara neden olur. Neden olan
etken tespit edildiğinde diyet düzenlemesi ile kolayca giderilebilir.
Hastalığın nedeni nedir?
Bu tür alerjilerin oluşumunda birincil faktör, gıda olarak alınan besin maddesine
organizmanın tolerans gösterememesidir. Genellikle bünyesel nedenlere bağlı olarak
gelişen bu durumun oluşumunda farklı reaksiyonlar görülebilir. Deride şekillenen
değişimler bu reaksiyonların bir sonucudur ve derinin hassasiyeti oluşumunda önemli
bir yer tutar.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Alınan gıdanın içerdiği proteinlerin antijenik karakter göstermesi nedeniyle gelişir.
Özellikle glikoproteinlerin sindirim ve ısı işlemlerine karşı dayanıklılık göstererek
vücutta antijen özelliğini koruması nedeniyle immun sistemi aktive etmesi ve allerjik
reaksiyonların oluşumu söz konusudur.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Genellikle ilk görülen bulgular kaşıntı ve kızarıklıkla beliren bir tüy dökülmesidir.
Kaşıntı çok şiddetli olabilir ve bu nedenle kendini dişlediğini görmek mümkündür.
Gıda alerjisine bağlı olarak deride görülen belirtiler sıklıkla iki şekilde ortaya çıkar.
Kuru ve kepekli bir deri formunda izlenen şekli çoğunlukla baş bölgesi ve kuyrukta
şekillenir ve kronik seyirli bir gelişim izler, kaşıntı belirgindir. Bazen deri hafif
erythemli bir görüntüde olabilir Doku kayıpları ile belirgin form ise çoğunlukla baş,
boyun, ense ve omuzda sınırları belirgin yuvarlak ülserasyonlarla karakterizedir.
Başlangıçta deri yangılı bir görünümde olabilir. Şekillenen lezyonlara ve kaşıntıya bağlı
olarak doku kayıpları ve tüy dökülmeleri görülebilir. Gıda alerjisine etken olan madde
tespit edilerek elimine edilmediği sürece kronik deri problemleri inatçı bir vaka olarak
devam edebilir ve oluşan lezyonlar yayılarak genel bir dermatitis halini alabilir.
Bilinen en az allerjik protein kaynağı olarak kuzu eti sayılabilir. Bu nedenle derisi
hassas olan alerjik bünyeli köpeklerde kuzu eti ile hazırlanan gıdaların tercih edilmesi
faydalıdır. Köpeklerde ırka bağlı olarak gıda alerjisine yatkınlık görülmemekle beraber
çok spesifik bir durum olan Irish Setter ırkı köpeklerin, "glüten" hassasiyetinin
doğmasal bir yatkınlık olduğu bilinmektedir.
Sonuç;
Gıda alerjileri, mevsime, yaşa, cinsiyete ve ırka bağlı olmayan, Bazende uzun
yıllardan sonra bünyesel değişikliklere (enzim yetersizlikleri veya metabolizma
bozuklukları gibi) bağlı olarak gelişebilen ve geri dönüşümlü özellikte alerjik
reaksiyonlardır. Alerjiye neden olan etkenin tespiti yapıldığında diyet düzenlenmesi ile
kolayca giderilebilir. Ancak antijenin tespitinin tamamen deneme yöntemine bağlı
olması sürecin uzaması gibi bir dezavantajlıda beraberinde getirebilir.
Dermatitis (Deri Yangısı)
Derinin, corium tabakasının ve bağ dokusunun yangılanmasına dermatitis
denilir.Başlangıçta deride şekillenen erythemler, hücreler arası sıvı toplanmasına bağlı
olarak veziküllerin oluşumu izler. Lezyonlu bölgeye lökositlerin kan yolu ile ulaşması
püstüllerin oluşmasına neden olur. Zamanla püstüllerin patlaması ve sıvının yayılması
dermatitis madidans ın gelişimine neden olur. Gelişen bu lezyonlu bölgelerin
sekunder bakteriyel enfeksiyonlara bağlı olarak yaygınlaşması ve bağ dokuyu
etkileyen derin deformasyonların oluşumuna neden olması ile dermatitis
phlegmonosa formu gelişir. Zamanla hücredeki deformasyonun artışı, lezyonların
genişlemesine ve bölgede kan dolaşımının bozulmasına neden olur. Kanın yeterli
gitmeyişi bölgede doku ölümlerine ve nekroz odaklarının şekillenmesine yol açar.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Görülebilen bulgular oluşum nedenine göre spesifik farklılıklar gösterir. Genel olarak
dermatitislerin başlangıcında görülen ilk belirti şekillendiği bölgede kızarıklık, lokal ısı
artışı, ağrı, deride kalınlaşma ve tüy dökülmesidir.
İlerleyen devrelerde vezikül ve pustül şekillenir. Bunlar içleri sıvı dolu kabarcıklar
şeklinde lezyonlardır. Bu evrede ödemleşme belirgin hale gelebileceği gibi lezyonların
derin dokulara yayılması veya travma nedeniyle gelişen dermatitisin enfekte olmasına
bağlı olarak nekroz ve kangrende gelişebilir.
Yanmaya bağlı olarak şekillenen dermatitis söz konusu ise yanmanın derecesine bağlı
olarak kızarıklık, vezikül, nekroz şekillenmesi söz konusudur. Genel durum da
bozulmalar, iştahsızlık ve solunum sayısında artış gibi belirtilerde görülebilir. İleri
derece yanıklarda toksemi nedeniyle şok, kollaps ve ölüm görülebilir.
Donma sonucu oluşan dermatitisler genellikle vücudun kuyruk, kulak, burun, ucu,
ayaklar ve testisler gibi uç organlarında görülebilir. Klinik belirtiler çoğunlukla lokal
olarak şekillenir ve deride şişkinlik ve mavimtrak renk oluşumu belirgin bir bulgudur.
Zamanla bölge nekroze olabilir. Bu durumda nekrozlu kısmın düşmesi ve yerinde
sikatriks dokusunun oluşumu söz konusudur. Dermatitislerde lezyonlar sınırlı bir
alanda şekillenebileceği gibi yaygın bir karakterde de olabilir.
Köpeklerin gençlik hastalığının deri formunda taban altında ve karın altında kılsız
bölgeler de kalınlaşma şeklinde belirtiler görülebileceği gibi bazen karın altında
püstüllerin oluşması da mümkündür. Kontak dermatitis vakaları klinik olarak en sık
görülen bir olgulardandır. Özellikle arka bacakların iç kısımlarında ve karın altında
şekillenen erythematöz papüller ile karakterize kaşıntılı dermatitis olarak ortaya çıkar.
Oluşumunda allerjik nedenler ve irritan maddeler ile temas etken olabilir.
Genellikle iki yaş altında genç köpeklerde ve German Shepherd ırkında sık rastlanılan
bu olguda deri hassasiyeti, immun sistem ve beslenme eksikliği hazırlayıcı rol
oynayabilir. İrritan madde ile temas sonucu şekillenen akut olgularda epitel tabakada
erythem, ödem, kızarıklık, erozyon, ülserasyon gibi bulgular görülebilir. Allerjik kontak
dermatitislerde spesifik bulgu erythematöz papüller ve arasıra şekillenebilen
veziküllerdir. Bölge kızarık ve sulu bir görünümde olabilir. Kaşıntının şiddetine bağlı
olarak lezyonlar yaygın kızarık bölgeler halinde görülür.
Sonuç;
Dermatitislerin oluşumunda derinin hassasiyeti önemli bir hazırlayıcı faktördür. Bu
nedenle deride hassasiyet yaratan faktörlerin elimine edilmesi ve özellikle diyetinde
yapılacak düzenlemeler ile derinin kendini yenileyebilmesine yardımcı olmak bir
zorunluluktur. Köpeklerin günlük fırçalanmaları sırasında deri dikkatlice gözden
geçirilmeli ve en küçük şüphede hemen veteriner hekimle görüşülmelidir.
Feline Dermatitis Solaris (Kedilerin Beyaz Kulak Dermatiti)
Hastalığın nedeni nedir?
Uzun süre güneş ışınlarına maruz kalındığı durumlarda ortaya çıkar.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Özellikle beyaz ve açık renkteki kedilerin kulaklarında şekillenen bu olgu kulak ve
çevresinde şekillen değişikliklerle karakterizedir. Oluşan değişimler pigmentsiz veya az
pigmentli olan kulak bölgesinde yangısel reaksiyonlar şeklinde gelişir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Görülebilecek ilk belirti özellikle kulak uçlarında ve kenarlarında kızarıklık, yangı, tüy
dökülmesidir. Genellikle kulak kenarlarında eksudasyon, kabuklanmalar ve nekroz
oluşumu görülür. İlerleyen durumlarda kulak kenarları nekrotik dokular nedeniyle
kıvrılmış şekilde olabileceği gibi devamlı nükslere bağlı olarak karsinomlarda
şekillenebilir.
Sonuç
Kronik seyirli bir hastalık olduğundan iyileşmede buna paralel olarak çok güç olur.
Bazı durumlarda özellikle nekrotik dokuların yayılması ve karsinomların şekillendiği
durumlarda tedavi amacı ile kulağın ampütasyonu gerekebilir. Ayrıca karsinomların
şekillendiği olaylarda, lenf yumrularına metastaz yapabilme ihtimali olduğundan
kontrol altında tutulması gereklidir. Beyaz ve açık renkli kedileri uzun süre güneşte
bırakmaktan kaçınılmalıdır.
Pyoderma (Deri İltihabı)
Derinin iltihaplı ve bakteriyel enfeksiyonlarındandır.
Hastalığın nedeni nedir?
Oluşumundaki en büyük etken kaşınma, travma, tahriş, ısırık yarası gibi bir nedenle
oluşan deri yaralarının enfekte olmasıdır. Enfeksiyonun oluşumunda sık görülen etken
staphylococcus aureus türü mikroorganizmalardır. Ayrıca bazı bakteriler nedeniyle
ikincil miks enfeksiyonlar oluşabilir. Yani asıl etkene bağlı olarak Pyoderma
şekillendikten sonra diğer bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlarla pyodermanın
şiddeti artabilir. İmmun yetmezlikler, sistemik hastalıklar, allerji ve dış parazitler
deride pyodermayı hazırlayıcı ve artırıcı etkenlerdir. German Shepherd dog ırkı
köpeklerde ırka bağlı olarak pyodermaya yatkınlık görülebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Pyoderma olaylarında genellikle değişken bir tablo izlenir. Yüzeysel, epidermis katında
gelişen veya daha derin dokulara ilerlemiş bir pyoderma oluşabileceği gibi, lokal veya
yaygın pyoderma da şekillenebilir. Bu durum etkene ve derinin bozukluk derecesine
göre farklılık gösterebilir. Hastalığın seyrinde asıl etken, derideki tahribatın şiddetidir.
Derideki lezyon ne kadar derinse oluşan piyoderma da o oranda yaygın ve şiddetli
olabilir.
Başlangıçta deride sadece tırmık, kaşıntı, travma vb. yaralanmalara bağlı oluşan bir
lezyon söz konusudur. Daha sonra bu lezyon mikroorganizmaların bulaşması ile
iltihaplı bir yaraya dönüşür.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Klinik olarak başlangıçta görülebilecek belirtiler kızarıklık ve özellikle kılsız bölgelerde
oluşan berrak bir sızıntıdır. Genellikle belirtiler ani başlayan kızarıklık ve püstüllerin
oluşumu ile belirgin hal alır. Bölgede şekillenen sızıntıya bağlı olarak kabuklar
şekillenebileceği gibi, parmak arasında oluşan lezyonlar iltihaplı dermatitislere neden
olabilir. Çoğu olayda kaşıntı ikincil semptom olarak gözlenebilir.
Derin pyoderma olayları çoğunlukla köpeğin yatış pozisyonunda yer ile temas eden
dirsek, göğüs kemiği ve tarsal eklemlerinde şekillenen nasırların enfekte olması
nedeniyle oluşur ve daha derin dokulara yayılabilir. Genel olarak lezyonlar vücudun
değişik bölgelerinde görülebilir. German Shepherd Dog ırkı köpeklerde anüs
çevresinde şekillenen doku kayıplı perineal pyoderma spesifiktir. Bu tür pyoderma da
ağrı ve kaşıntı belirgin bir bulgudur. Allerjik nedenler veya başka bir enfeksiyon
nedeniyle oluşan lezyonların sertleşerek nasır benzeri bir hal aldıkları da görülebilen
belirtilerdendir.
Nasıl önlem alabiliriz?
Deride herhangi bir nedene bağlı olarak oluşan yaraların temizliğine dikkat edilerek
hastalığın oluşumu engellenebilir.
Sonuç;
Herzaman nüks ihtimali olan pyodermalar da gerekli tedaviler yapılmazsa septisemi
riski artabilir. Tedavide kullanılacak antibiyotiğin seçilmesinden önce antibiyogram
yapılması faydalıdır.
Notoedres Cati (Kedi Uyuzu)
Hastalığın nedeni nedir?
Hastalığın nedeni Notoedres cati türü uyuz etkenidir.
Hastalık nasıl bulaşır?
Bulaşma direk temas yolu ile olabileceği gibi tasma, yatak, taşıma kabı vb. eşyalar ile
de olabilir. Özellikle anneden direk olarak bulaşma söz konusu olduğunda henüz
vücut direnci yetersiz olan yavrularda gelişimi kolay olmaktadır. Genellikle baş
bölgesinde şekillenen lezyonlardaki uyuz etkenleri kaşıma nedeniyle ayaklar ve
dolayısı ile diğer vücut bölgelerine de taşınabilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Deri üzerinde yumurtadan çıkan larvalar, nymph devresini geçirdikten sonra ergin
hale geçer. Doku artıkları ve kan ile beslenirler. Yerleştikleri bölgede allerjik
reaksiyonlara neden olarak değişik belirtiler oluşturabilen uyuz böcekleri çoğunlukla
karanlık ve nemli ortamlarda uzun süre yaşar.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Kedilerde özellikle baş bölgesinde, kulak ve göz etrafına yerleşen, deride kepeklenme
ve kalınlaşma ile karakterize olan hastalığın spesifik belirtisi şiddetli kaşıntıdır.
Başlangıçta bölgede kıllarda dökülmeler görülür. Oluşan bu kılsız alanlarda derinin
kepekli bir görünümü vardır. Zamanla deri kalınlaşır, çatlamalar ve kabuklanmalar
oluşur. Bu dönemde kaşıntı şiddetlidir. İlerleyen olaylarda şiddetli kaşıntı, kansızlık ve
aşırı zayıflama nedeniyle ölüm görülebilir.
Sonuç
Şüphelendiğiniz bir durumun varlığı halinde veteriner hekiminize giderek mikroskobik
inceleme yaptırabilirsiniz. Deri yüzeyinden kazıntı alınarak yapılan bu uygulama ile
uyuzun teşhisini kesin olarak yapmak mümkündür. Lokal uygulanan ilaçlı banyolar
veya enjeksiyon yolu ile uygulanan medikal tedavilerle tam bir iyileşme sağlanabilir.
Oluşabilecek nüksleri önleyebilmek için kullandığı eşyaların ve mekanın da etkenden
iyice arındırılması zorunludur.
Trichophytosis (Mantar)
Hastalığın nedeni nedir?
Kedilerde tricophytosis e neden olabilen bir çok mantar türü vardır.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Etkenin kıl folliküllerin de yerleşmesi ve ikincil bakteriyel enfeksiyonların devreye
girmesi sonucu hastalık ortaya çıkar ve follikulitis oluşur. Özellikle canlı tüylerde
yaşayan etken, uzun tüylü kedilerde bulaşmanın kolay olması nedeniyle hızlı bir
gelişim gösterir. Hastalık daha çok genç kedilerde görülür.
Hastalık nasıl bulaşır?
Hastalık direk temas yolu ile veya mantar etkenleri ile enfekte olan fırça, kafes gibi
malzemelerle bulaşır.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Çoğunlukla baş, kulak, kuyruk ve bacaklarda yerleşen trichophytosis de görülen ilk
bulgu kılların kırılmasına bağlı olarak şekillenen bir tüy dökülmesidir. Dökülme sınırları
belirgin lokal odaklar şeklindedir. Kaşıntı ve kızarıklıkta görülebilecek ilk
bulgulardandır. Zamanla tüysüz alanların genişlemesi ve birleşmesi söz konusudur.
Ölü tüylerde yaşayamadığından sağlıklı tüylere geçiş ve hızlı bir yayılma söz
konusudur.
Hastalıkdan nasıl korunulur?
Hastalık daha çok, bazı hastalıklarla bünyenin zayıfladığı zamanlarda veya beslenme
düzeninin kötü olduğu durumlarda ortaya çıkar. Bu nedenle beslenmeye her zaman
olduğu gibi özel bir dikkat gösterilmelidir.
Sonuç
İnsanlara da bulaşabilen Zoonoz karakterli bu hastalığın tedavisinde dikkat edilmesi
gereken konu, barınak ve kullanılan malzemelerin temizliği dışında diğer kediler ve
insanlarla temasının kesilerek yayılmasının engellenmesidir. Hastalık kronik bir hale
geldiğinde yıllarca sürebilir. Bu nedenle bu tür vakalarda erken müdahale önemlidir.
Tüylerin kesilmesi de hastalığın yayılmasının engellenmesi açısından faydalıdır.
Kedilerin Yağlı Kuyruğu
Hastalığın sebebi nedir?
Kuyruğun üst kısmında aşırı yağlanma ile karakterize bir deri hastalığıdır ve kedilere
özgüdür. Kedilerde kuyruğun üst yüzeyinde yer alan ve supracaudal organlar olarak
adlandırılan bezler yer alır. Bu bezlerin fazla çalışmasına bağlı olarak aşırı salgı
üretilmesi ve bu salgının da tüylerin birbirine yapışmasına neden olan yağlı bir
görünüm oluşturmasıyla şekillenir. Nedeni tam olarak açıklanamayan bu hastalık
özellikle kastre edilmemiş erkek kedilerde daha sık görülmektedir.
Sonuç
Tedavisi mümkündür ancak inatçı bir hastalıktır. Tedavide öncelikle bölgedeki tüyler
alınmalıdır. Daha sonra bölge düzenli olarak yağlanmayı giderici şampuanlar ile
temizlenmelidir. Hastalığın altında yatan başka faktör olup olmadığı araştırılmalı ve
varsa tedavi edilmelidir. Çünkü bu tür faktörler ortadan kaldırılmadıkça hastalık
nüksedebilir.
Eosinophilic Granuloma
Hastalığın nedeni nedir?
Eosinophil, kanda bulunan beyaz hücrelerdir. Özellikle allerjik reaksiyonlarda sayısı
artan bu hücreler mikroskopta çekirdeği koyu kırmızı görünümü pembemsi
noktacıklar şeklinde görülür. Eosinophilik granulom ise bu hücrelerin allerjik veya
paraziter nedenlere bağlı olarak bir araya gelmesi ile oluşan yangısel hücre kümeleri
olarak tanımlanabilir.
Tüm kedilerde görülebilen ve Eosinophilic granulom kompleksi olarak adlandırılan
hastalığa sebep olan etken belirsizdir. Oluşum nedeni tam olarak açıklanamayan
hastalığın gelişiminde immun sistem yetersizliği yanında, allerjik bünye ve paraziter
faktörlerinde etkin olduğu bilinmektedir. Örneğin aşırı duyarlılık (hipersensivite),
böcek ısırıkları, arı sokmaları ve bakteriyel enfeksiyonların ortak etkisine bağlı olarak
şekillenen lezyonlar eosnophilianın sebebi olabilir.
Nedensiz dermatitler olarak tanımlayabileceğimiz bu hastalığa bağlı oluşan lezyonlar
tedavisi yapılmadığı ve kontrol altına alınmadığı takdirde oluşan yangının artması ve
protein yapının etkilenmesiyle tüm vücudun etkilendiği yaygın dermatoz bir forma
dönüşebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Kedilerde sık görülen bu hastalık granuloma kompleksi olarak tanımlanır. Bu
kompleks ağrısız ülserler, eosinophilik plak ve Linear granulomlar kapsamaktadır.
Ülserler genellikle dil, dudak kenarları ve ağız mukozasında şekillenir. Belli bir ırka
özgü olmayan bu ülserler her kedide görülebilir. Ancak orta yaştaki kedilerde ve dişi
kedilerde daha sık rastlanılmaktadır. Bakıldığında kolayca görülebilen ve teşhis
edilebilen doku yıkımları ile karakterize bu ülserlerin ileri aşamalarında, tümöral bir
karakter (kanserojen nitelikte olup olmadığını anlamak için) kazanabileceği ihtimali
göz önünde tutularak biopsi yapılması gerekir.
Eosinophilic plaklar allerjik deri lezyonları görünümündedir. Erythematous papul
olarakta isimlendirilebilen bu plaklar genellikle genç kedilerde daha fazla görülür.
Allerjik nedenlere bağlı olarak şekillenebilen ve kaşıntılı deri kalınlaşması ile
karakterize olan bu plaklar göğüs bölgesi, karın altı ve bacak içlerinde görülmektedir.
Pire alerjisine benzer bir klinik tablo vardır. Bu dönemde yapılan kan tahlillerinde
kanda eosinophil sayısında artış tespit edilebilir.
Linear granulom veya Eosinophilic granulom linea olarak tanımlanan formda lezyonlar
karakteristik olarak arka bacaklarda şekillenen inci tanesi görünümündeki sıralı
nodüllerdir. Bu nodüllere çok nadir olarak dil, damak ve ağız mukozasında da
rastlanılabilir. Hastalık çoğunlukla lokal olarak bir bölgede görülebilmekle birlikte
kompleks tarzında ülserlerin ve nodüllerin bir arada şekillenmeside mümkündür. Bu
gibi kompleks durumlar hastalığın seyrini olumsuz etkileyebilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Lezyonun şekline ve vücuttaki konumuna bağlı olarak hastalığın belirtileri
farklıdır.Eosinophilic ülserler genellikle üst dudaklarda, ağız ve burun mukozasında
ülseratif lezyonlara neden olur. Kemirici ülser olarakta adlandırılan bu lezyonlar geniş
doku kayıplı, acısız ve kaşıntısız ülser odaklarıdır. Önceleri kızarık şişkinlikler halinde
olan bu lezyonlar neminde etkisiyle zamanla kahve yeşil çukurluklar veya tabakalar
halini alır. Ülserasyon yavaş gelişir ancak oldukça şiddetlidir. Dudak ülserlerinde
lezyonlar genellikle üst dudağın ortasında ve burun ucunda şekillenmekle birlikte
vücudun diğer bölgelerinde de rastlanılabilir. Özellikle kulak kepçesi ve pati altlarında
şekillenebilen bu lezyonlar dermatitis görüntüsündedir.
Eosinophilic plaklar değişik formlar ve şekillerde vücudun tüm bölgelerinde
görülebilmektedir. Bazı kedilerde gövdede simetrik bantlar şeklinde görülebileceği gibi
ağız boşluğu, burun üzeri, kulak kepçesi ve patilerde sınırlı papüller, nodüller yada
plaklar da görülebilir. Plaklar birbirleri ile birleşerek yaygın bir görünüm alabilir. Çoğu
zaman kızarıklık ve kaşıntı ile birlikte görülen bu lezyonlar atopik dermatitis
görünümündedir.
Linear granulom genç dişi kedilerde daha fazla görülür. Nodüller dil ve damakta da
görülebilir. Oral formunda sarı, pembe renkli yuvarlak şekilde görülen nodüller arka
bacaklarda daha farklı şekil ve renkte görülür. Çoğunlukla uzun, kuyruklu yapıda bant
şeklini andıran bir formda dizilen bu nodüller sarımsı, kırmızımsı bir renktedir.
Genel olarak lezyonlar bulundukları bölgeye göre farklı yapıda, farklı şekilde ve farklı
renklerde olmakla beraber nadirde olsa bazı vakalarda her üç form aynı şekil ve
renklerde görülebilir.
Eosinophilic granulom kompleksinin tanısının konulması sırasında trauma, neoplazm,
paraziter ısırıklar (pire, sivrisinek gibi) ve buna bağlı hipersensivite, kedi çiçek
hastalığı, atopi ve gıdaya bağlı allerjiler göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca ülseratif
lezyonların altında yatan etkenler Feline leukemia ya da Feline T-lymhotrophic
virüsleri gibi bağışıklık sistemi baskılayıcıları da olabileceğinden teşhis sırasında göz
önünde bulundurulmalı ve ayırıcı testleri yapılmalıdır.
Hastalığın tanısının yapılmasında spesifik lezyonlarla belirginleşen klinik bulgular çoğu
zaman yeterlidir. Deri kazıntıları ve siolojik inceleme tanıda yardımcı olan testlerdir.
Ancak kesin teşhisi için biopsi ve histopatolojik inceleme gerekmektedir. Ayrıca FIV
(Feline Immunodeficiency Virus)hastalığında görülen oral semptomlar hastalığın
spesifik lezyonları ile benzerlik gösterdiğinden ayırıcı tanıda dikkat edilmesi gereken
önemli bir noktadır.
Sonuç
Klinik olarak tanısının kolay yapılmasına karşın sürekli nükslerin görülebilmesi ve lokal
semptomatik tedaviyi gerektirmesi hastalığın tedavi sürecinin uzamasına neden olsa
da genel olarak tedaviye olumlu cevap alınır. Bireysel olarak bağışıklık sistemin
vereceği tepkiye bağlı olarak tedavinin süresi kediler arasında farklılıklar gösterebilir.
Lokal uygulamalar, medikal tedavilerle tam bir iyileşme sağlanabileceği gibi yapılan
diyet düzenlemeleriyle ve oluşumuna etken faktörlerin (bakteriler, parazitler gibi)
elimine edilmesiyle hastalıkta kendiliğinden iyileşmeler görülebilir. Ancak şartlar
değiştiğinde nüksetme olasılığı oldukça yüksektir.
Viral Enfeksiyonlar
FeSFV (Kedilerin Çoklu Eklem İltihabı)
Feline Panleukopenia (Kedi Gençlik Hastalığı)
Feline Immunodeficiency Virus (FIV - Kedi Aids'i)
Feline Leukemia Virus (Kedi Lösemisi)
Feline Herpes Virus ve Calicivirus
Feline Viral Rhinotracheitis (Bulaşıcı Kedi Nezlesi)
Rabies (Kuduz)
Aujesky (Yalancı Kuduz)
Feline Syncytium-Forming Virus Enfeksiyonu
FeSFV (Kedilerin Çoklu Eklem İltihabı)
Hastalık etkeni nedir?
Hastalık etkeni retrovirüsdür. Hastalık Feline Syncytium-Forming Virus (Kedilerin
ilerleyen çoklu eklem iltihabı)olarak adlandırılır.
Hastalık nasıl bulaşır?
En büyük bulaşma sebebi ısırık yaralarıdır. Plasenta yoluyla da bulaşma olabilir.
Serbest dolaşan kediler ev kedilerine göre daha büyük bir risk altındadır.
Hastalık nasıl gelişir?
Hastaların çoğu klinik belirti göstermezler. Ayrıca hastaların çoğunda FeLV ve FIV
enfeksiyonlarıda bulunabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hastalığın tipik bir belirtisi yoktur.Kronik ilerleyen hastalık genelde 2-5 yaş arası
kedilerde görülür. Bu hastalarda eklemlerde şişme ve zor yürüme görülür.
Nasıl önlem alabiliriz?
Özellikle birçok kedinin bir arada yaşadığı ortamlarda dikkat edilmeli ve hastalık
belirtisi gösteren hastalar ayrı yerde bakım ve gözetim altında tutulmalıdır.
Sonuç
Hastalığın bilinen şu an için belirli bir tedavisi yoktur. Yapılan destek tedavi geçici
olarak hastayı rahatlatabilir.
Aşılamada Nelere Dikkat Edilmelidir?
Kedilerde viral hastalıklara karşı yapılan aşılamalar hem hastalıkların yayılmasını
engellemek hem de kedilerin sağlıklı bir yaşantıya sahip olmaları açısından son derece
önemlidir. Virüslere yönelik spesifik bir tedavi şekli yoktur bu nedenle aşılama ile
bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi önemlidir.Yavru kediler viral enfeksiyonlara
yakalandıklarında bağışıklık sistemleri yeterince güçlü olmadığı ve bakteriyel
enfeksiyonlar da işe karıştığı için ölüm oranı oldukça yüksek olmaktadır.
Anneden ayrılan bir yavru kedi 6 ila 8 haftalık olduğunda iç parazitlerden arındırılmalı
ve hemen sonrasında da mutlaka aşı programına başlanmalıdır.Aşılama başlamadan
önce kedinin iç parazitlerden tamamen arındırıldığına emin olunması
gerekmektedir.Bu nedenle aşılama programı başlamadan iç parazit tedavisinin
yapılmış olması son derece önemlidir.Çünkü parazitler kedinin bağışıklık sistemini
zayıflatır ve böylece parazit taşıyan hayvanlara yapılacak aşılamaların etkili ve
güvenilir olması beklenemez.Yüksek oranda parazit enfestasyonu ile karşı karşıya
olan bir kediye yapılacak olan aşılama ölümle bile sonuçlanabilir.
6 ile 8 haftalık olan bir kediye aşı programı ilk karma aşısı yapılarak başlanır.Önerilen
aşılama programının ilk basamağı şudur:
Kedi Yavrularına ilki 9-12. Haftalar ve İkincisi 12-15. Haftalar Arasında Olmak Üzere
iki Defa Uygulanır ve Daha Sonra Her Yıl Tekrarlanır.(Karma aşı: Herpes Virus,
Calicivirus ve Panleucopenia) Daha sonra vücuttaki antikor miktarını belirli bir
düzeyde tutmak için 21 gün sonra karma aşının ikinci rapeli yapılır.
Yavru bir kedi en erken 12 Haftalık olduğunda yapılan tek bir Kuduz aşılaması ile en
az 3 yıl süren bağışıklık sağlanmaktadır.12 haftalıktan küçük hayvanlara yapılan
aşılamalarda, aşının etkinliğinin maternal antikorlar tarafından önlenmesi olasıdır. Bu
nedenle 12 haftalıkken ya da daha yaşlıyken aşı yapılmalıdır. Ülkemizde kuduz
hastalığının eradikasyonu için kuduz aşılaması yasal olarak her yıl tekrarlanmaktadır.
Sağlıklı 9 haftalık ya da daha büyük kedilere yapılan bir diğer aşı ise FeLV
aşısıdır.(Kedi Lösemi aşısı).Feline Leukemia Virus ve FeLV infeksiyonuna bağlı
hastalıklar tarafından oluşturulan persistent viremiyi ve lenfoid tümörlerin oluşumunu
engellemek amacıyla bu aşılama yapılmaktadır. ilk aşılama 2 doz olarak
önerilmektedir. İlk aşılamanın ardından 2.doz aşılama 3-4 hafta ara ile deri altı
yapılmaktadır. Yıllık olarak da tekrarlanmaktadır.
Aşı sonrası kedinizin vücut ısısı yükselebilir, ateşinin çıkmasına neden olabilir, bu
normaldir. Birkaç gün sürebilen ateş ve halsizlik dışında sizi endişelendiren herhangi
başka semptomlar olursa hemen veteriner hekime başvurmalısınız.
Aşılamada Nelere Dikkat Edilmelidir?
Her tür aşı yalnızca sağlıklı petlere yapılmalıdır. Aşı öncesi petlerin genel sağlık
muayenesi mutlaka yapılmalıdır. Kedinizin İç ve dış parazit yönünden bir veteriner
hekim tarafından muayene ve tedavisi mutlaka yapılmış olmalı. İç parazitler için her
3 ayda bir, dış parazitler için ise ayda bir rutin ilaçlama yapılmalıdır.
Herhangi bir bakteriyel, viral, paraziter hastalığı olan kediye aşı uygulandığında var
olan hastalık semptomları alevlenir, bağışıklık sistemi daha da düşer ve yapılan aşıya
karşı beklenen antikor oluşma seviyesi oluşamaz. Bu gibi durumlarda aşı yapılması
aşının işlevi açısından anlamsızdır ve kedinin sağlığı açısından da risklidir.
Aşı yapılacağı zaman her kedi mutlaka genel muayeneden geçirilmeli tamamen
sağlıklı ise aşılama yapılmalıdır. Gözyaşı akıntısı, burun akıntısı, kusma, ishal, halsizlik,
ateş... vb herhangi bir belirti söz konusu ise aşılama ertelenmeli ve genel durumu
düzeltmek adına destek tedavisine başlanmalıdır. Bozuk, tarihi geçmiş ve soğuk zinciri
korunmamış her türlü aşının derhal hekim tarafından imha edilmesi gerekmektedir.
Çantada, elde, cepte taşınan aşıların yapılmasına kesinlikle izin vermeyiniz. Aşıların
buz kalıpları içinde taşınmasına özen gösterilmelidir.Yapılan aşıyı gösteren aşı
etiketinin (sticker) petlerinizin sağlık karnesine yapıştırıldığından ve hekim tarafından
kaşelenip imzalandığından mutlaka emin olun .Üzerinde etiket (sticker) bulunmayan
aşı şişelerine dikkat edilmelidir! Aşılama sonrası hekimin önerilerine dikkatle
uyulmalıdır. Aşılar tamamlanıncaya kadar kedinizi sokağa bırakmayın ve başka
hayvanlara yakınlaşmasına izin vermeyin.
Kedi Gençlik Hastalığı - Feline Panleukopenia
Feline panleukopania virüs (FPV) kedilerin çok bulaşıcı viral bir hastalığıdır. Virus,
köpek kanlı ishal etkeni olan canine parvovirus (CPV) tip 2 virüsüne benzerlik
gösterir. Canine distemper virüsüne ise benzerlik göstermemektedir. Parvoviridae
ailesinden ve parvovirus türündendir. Hastalık; Feline distemper, Feline infeksiyöz
enteritis, kedi ateşi, kedi typhoid, feline ataxia ya da incoordination olarak da
adlandırılır. Genç ve aşılanmamış kediler yüksek risk altındadırlar. Bu virüs ile
enfeksiyon akut ya da perakut seyreder, sistemik ve enterik enfeksiyona neden olur.
Hastalık yüksek ateş, beyaz kan hücrelerinde(WBC) yani savunma hücrelerinde
azalma, kusma, ishal, anoreksi ve halsizlik ile karakterizedir. İki ve dört aylık
yavrularda hastalık çok şiddetli seyreder ve yüksek oranda ölüm görülür. Erişkin
kediler hastalığı daha hafif semptomlarla geçirirler.
Bulaşma: Enfekte kedilerin dışkıları ve vücut sekresyonları ile ortama yayılır ve
enfeksiyonu takiben haftalar ve aylarca etrafa yayılabilir. Oda sıcaklığında bir yıl
yaşayabilir. Bulaşma kedi-kedi ya da insan-kedi kontaminasyonu ile bulaşabilir. Hasta
kedilerin idrar, salya, dışkıları ve kedi ile temas, kontamine kaplar, kafesler,
kontamine giysi ve eller ile bulaşır.
Klinik Bulgular: Perakut FPV enfeksiyonu çok hızlı ilerler ve 24 saat içinde ani ölüm
görülür.Ölüm nedeni; şiddetli intestinal tıkımlanma ve panleukopenia ile beraber
kanda ikincil bakteri artışı (seconder bacteremia) ve endotoksemi gelişimidir.Belirtiler
abdominal ağrı(karında ağrı),şiddetli depresyon ve normalin altında vücut ısısıdır.
Akut FPV enfeksiyonunun klinik belirtileri dehidrasyon, kusma, abdominal ağrı,
hemorajik(kanlı) ishal ve ateştir. Erişkin kediler daha az şiddette etkilenirler ve ateş
ya da ılımlı gastroenterik semptomlardan biri bulunur veya belirti görülmez. Yüksek
ateş ve iştahsızlık, 24 ile 48 saat içerisinde kusma, ishal (çoğunlukla kanlı) ve sıvı
kaybı görülür. Tüyler dağınık, karın gergin ve ağrılıdır. Ağız içinde yaralar gelişebilir.
Son dönemde ise beden ısısı düşer hasta komaya girip ölür. Bazı durumlarda hastalık
çok hafif seyreder, 1-3 günde iyileşme olur. FPV ile enfekte hamile kedilerde hastalık
aborta neden olur (ölü doğum-düşük nedenidir), fetal resorption, fetal mummification
ve diğer üreme problemleri görülür. Eğer yavrular canlı doğarlarsa, genellikle
cerebellar hypoplasmia ve/veya retinal dysplasia söz konusudur yani beyin ve
gözlerde hasar ile doğarlar. FPV ile enfekte yavrular doğumdan sonra ve 3- 4 haftalık
olduklarında bu ve benzeri semptomlar gelişebilir. Daha büyük yavrularda genellikle
gastrointestinal ve sistemik semptomlar görülür.
Korunma: Feline Panleukopenia virüsüne karşı aşılama kedi karma aşısı yapılarak
sağlanır. Kedi karma aşı uygulaması şu şekilde yapılmalıdır;
İlk aşılama: 9 haftalık ya da daha büyük yaştaki kedilere 2 doz halinde 3-4 hafta ara
ile uygulanmalıdır. 9 haftalık yaştan küçük yaşta aşılanan kediler 12 haftalık yaşa
kadar her 3-4 haftada bir kez aşılanmalıdır. Gebe dişilerin aşılanmasından
kaçınılmalıdır.
Tekrar aşılama: Yıllık tek dozluk aşılamalar önerilir.
Kedilerin İnfeksiyöz Peritonitisi - FIP
Feline infectious peritonitis (FIP) kedileri etkileyen tedavisi mümkün olmayan ölümcül
bir hastalıktır. Etken, Feline Infectious Peritonitis Virus (FIPV)'tür, Feline Enteric
Coronavirus (FECV/FeCoV)'un mutasyona uğramış halidir. Virus beyaz kan
hücrelerini istila eder ve makrofajlarda ürer. İmmun sistem enflamasyon reaksiyonu
verir. Hastalığa yakalanan kedilerden 20 de 1'i hayatta kalmayı başarır. Bir ya da iki
kedili evlerde hastalığın görülebilme şansı 5000 de 1'dir. İran kedileri ve siyamlar da
genetik bir yatkınlık olduğu bilinmektedir.
Bulaşma:
FECV (Feline Enteric Coronavirus)çok yaygındır, özellikle de bir arada toplu halde
yaşayan büyük gruplar halinde bulunan kediler arsında çok yaygındır.(Pet
Shoplar,kedi yetiştiricileri,pansiyonları..vb) Kediler virusü solunum ya da sindirim
yoluyla alırlar. En sık bulaşma yolu dışkı ile olmaktadır., Bulaşık mama
kapları,kullanılan yatak ve kıyafetler de bulaşmada önemlidir.
FECV'nin yaygınlığına rağmen bir çok enfekte kedide FIP gelişmez. FECV bazen hiçbir
klinik belirti vermez, fakat bazen hafif üst solunum yolu enfeksiyonu nedeni de
olabilir. Bu nedenle, hiçbir klinik belirti vermeyen bir kedinin FECV taşıyıcısı olabileceği
ve virüsü diğer kedilere bulaştırabileceği asla unutulmamalıdır.FECV ile enfekte
kedilerde virüs mutasyona uğrayıp FIP'e sebep olabilir. Bu risk genç ve yaşlılarda
fazladır. Viral mutasyonda genetik faktörlerin de risk oluşturduğu
düşünülmektedir.İran kedileri ve siyam kedilerinde genetik yatkınlık olduğu da
düşünülmektedir.
Belirtiler:
FIP'in iki ana formu vardır: effusive (ıslak) ve non-effusive (kuru). Her iki formu da
ölümcüldür., Islak form daha sık görülür (vakaların 60-70% ıslak formdadır) ve kuru
formdan daha hızlı ilerler.
Effusive (ıslak) form
FIP'in abdomen ya da göğüs içinde sıvı birikmesi ile karakterize olan ıslak formu,güç
solunuma neden olur.Karında genişleme gözlenir.Diğer semptomlar
iştahsızlık,ateş,kilo kaybı,sarılık ve ishaldir.
Non-effusive (kuru) form
FIP'in kuru formu iştah kaybı,ateş,sarılık ve kilo kaybıyla karakterizedir,fakat vücutta
sıvı birikimi söz konusu değildir. Kuru FIP formunda göz ve sinirsel belirtiler de
görülebilir.Örneğin;yürümede ve ayağa kalkmada güçlük görülebilir ve her an
paraliz(felç) gelişebilir. Görme kaybı da gelişebilir.
Tedavi
FIP'in tedavisi yoktur.Tedavi sadece semptomatiktir.Kortizon ya da diğer
immunosuppressif ilaçlar kedinin hayatını sadece birkaç hafta yada ay
uzatacaktır,fakat ikincil enfeksiyonların da olaya ekleneceği ve durumu ciddileştireceği
kesindir.Islak form FIP genellikle çok hızlı gelişir ve tedavi yetersiz kalır.
FIP için karantina gereklidir diyemeyiz,çünkü tam olarak enfeksiyöz hastalık
değildir.Feline Enteric Coronavirus dışkı ile etrafa yayılır ve diğer kedilere bulaşır, bu
virüsün mutasyona uğramış formu FIP'e liderlik eder. Bu form sadece makrofajların
içinde bulunur ve bu yüzden yayılmaz ve bulaşıcı özellik göstermez.
FIP belirtileri kolaylıkla gözden kaçabilir.Herhangibir kronik ishal durumunda ,olağan
dışı halsizlik ve solunum yolu enfeksiyonu durumunda mutlaka veteriner hekim
tarafıdan detaylıca muayene edilmelidir.Belirtilere yönelik tedavi uygulanmalıdır.
Korunma: Her iki formda da ölüm kaçınılmazdır! Tedaviler çoğunlukla başarısızdır.
Korunmanın tek yolu kedilerin aşılanmasıdır.Pfizer'in geliştirdiği PRIMUCELL FIP şu
şekilde uygulanır:(Türkiye'de bu aşı bulunmamaktadır) Intranasal (IN) aşılama (burun
içi) 16 haftalık ya da daha yaşlı sağlıklı kedilere koruyucu amaçlı uygulanmaktadır.34 hafta ara ile 2.doz uygulanmalıdır.Yıllık tekrar sadece 1 kez yapılır.
Feline corana virus kesinlikle insana ve köpeklere geçmez. Feline corona virus ;yine
bir corona virus olan SARS (severe acute respiratory syndrome) ile asla
karıştırılmamalıdır.
Feline leukemia virus - FeLV
Feline leukemia(Kedi Lösemisi); Feline leukemia virus (FeLV)'un neden olduğu
kanserli hastalıkların oluşumuyla karakterize bir hastalıktır. FeLV ile enfekte olmuş bir
kedi herhangi bir hastalık belirtisi vermeden aylar ya da yıllarca hastalığı taşıyabilirler.
FeLV 'nin neden olduğu enfeksiyon evcil kedilerin ölüm ve hastalık nedenlerinin en
başında gelir. Feline leukemia virus (FeLV) retrovirüs olarak isimlendirilen bir
virüstür. Feline Immunodeficiency virus(FIV) ve insanlarda AIDS olarak bilinen
Human Immunodeficiency virus (HIV) ile aynı ailedendir. Retrovirüsler türe
özgüdürler. Bunun anlamı FeLV tıpkı FIV gibi sadece kedileri etkiler. HIV ise sadece
insanları etkiler. Feline leukemia virus'un 3 tipi vardır: FeLV-A, FeLV-B ve FeLV-C.
FeLV-pozitif kediler biriyle, ikisiyle ya da üçüyle birden enfekte olabilirler. FeLV-A ile
enfekte olan kedilerde ciddi bağışıklık sistemi zayıflığı görülür. FeLV-A kedilerin
bağışıklık sistemine zarar verir ve sonuç olarak kedi enfeksiyonlara ve kansere karşı
savaşamaz. İmmunosuppression (zayıflamış immun sistem)hastalığın en belirgin
özelliğidir.
FeLV-enfekte kedilerin yaklaşık %50'si FeLV-B ile enfektedirler ve neoplastik
hastalıkların en büyük nedenidir. (örn; tümörler ve diğer dokularda anormal
büyümeler) FeLV-enfekte kedilerin yaklaşık %1'i FeLV-C ile enfektedir ve ciddi anemi
nedenidir. Virüs, kedilerde bağışıklık mekanizmasını baskılayarak ölüme ve şiddetli
anemiye neden olmaktadır.
Hastalık erkek kedilerde dişilere oranla daha fazla görülür ve yine gençlerde yaşlılara
oranla daha çok görülür. Genelde 1 ile 6 yaş arasındaki kedilerde görülme oranı
yüksektir. En çok hastalığa rastlanan yaş ise ortalama 3 yaştır.Sokakta yaşayan
kedilerin evde yaşayanlara oranla hastalığa yakalanma riskleri çok daha fazladır.Çok
kedili evlerde de tek kedili evlere oranla hastalık daha fazla görülür.kronik seyirli ve
seyri iyi olmayan, hematopeotik organlarda tümör oluşumu ile kendini gösteren
kedilerin ölümcül, viral bir hastalığıdır.
Bulaşma: Virus enfekte salya ile etrafa yayılır.Ayrıca enfekte idrar,göz yaşı ve dışkı
ile de bulaşma söz konusudur.Enfekte annenin yavruları hamilelik döneminde ya da
emzirme döneminde hastalığa yakalanabilirler.Anneden yavrulara bulaşma oranı
yaklaşık %20'dir.
Enfekte kedilerin ısırması sonucu,Kan nakli ile,Enfekte salya ya da idrar ile ağız ve
burun teması ile,Ortak yetiştirme alanında,Burun buruna temas ile,Paylaşılan mama
kapları ve su kapları ,Paylaşılan kum kapları-tuvaletler,Hapşuruk-aksırıklar.
Belirtiler:Semptomların görüldüğü ilk dönem lenf yumrularında kanserojen
değişiklikler, iç organ ve lenf bezlerinde tümörler, timüs tümörleri, sindirim sistemi
tümörleri, bağırsaklarda tıkanıklılıkları, zayıflama iştahsızlık, üremi, anemi ve buna
bağlı mukozalarda solgunluk
dalak büyümesi görülür.Ayrıca üç yaşından büyük
kedilerde multiple fibrosarkomlara ve deride kötü huylu koyu renkli benlerin
oluşabildiği de rapor edilmiştir.
İmmun yetmezlik (Bağışıklık sisteminde zayıflama): Buna bağlı olarak kanda
T ve B lenfosit ile lökosit sayılarında ciddi düzeylerde azalmalar, kilo kaybı, devamlı
ishal, bakteriyel enfeksiyonlar, böbreklerde enfeksiyon ve üst solunum yollarında
bakteriyel ve viral hastalıklar gelişebilir. Bağırsak mukozalarında oluşan dejeneratif
bozukluklara bağlı olarak devamlı ve kronik ishal oluşmaktadır. Hastalığa yakalanan
dişiler üreme yeteneklerini kaybederler. Son olarak hasta kedilerde nörolojik
fonksiyon bozuklukları da görülebilmektedir.
Korunma ve Tedaviler: Tedaviler çoğunlukla başarısızdır! Hastalığa karşı
korunmanın tek yolu kedilerin düzenli olarak aşılanmasıdır. FeLV aşısı; sağlıklı
kedilerin, Feline Leukemia virus (FeLV) ve FeLV infeksiyonuna bağlı hastalıklar
tarafından oluşturulan inatçı viremiyi ve lenfoid tümörleri önlemek için yapılır.
Doz ve uygulama: Sağlıklı 9 haftalık ya da daha büyük yaştaki kedilerde aşılama
tavsiye edilir. Subcutan(deri altı) olarak 1ml uygulanır. İlk aşılama 2 doz olarak
önerilir. İkinci doz 1. dozun ardından 3-4Hafta sonra uygulanmalıdır. Yıllık bir kez tek
doz tekrar aşılama önerilir.
Herpes Virus-Calici Virus (Üst Solunum Yolları Hastalığı)
Feline Rhinotracheitis virus (Feline herpesvirus tip1 ya da FHV-1) akut solunum yolları
hastalığı ile tanınan Rhinotracheitis (ya da Feline herpesvirus enfeksiyonu) olarak
adlandırılan hastalık etkenidir. Virus tüm dünyada evcil ya da vahşi kedileri
etkilemektedir. Özellikle yavru kediler için önemli olan viral üst solunum yolu
hastalıklarının çoğu herpesvirus (Rhinotracheitis) ve calicivirus tarafından
oluşturulmaktadır.
Rhinotracheitis solunum yolları hastalık semptomlarıyla karakterizedir; örneğin
aksırma, hapşurma, burun akıntısı, rinitis(burun yangısı) ve konjunktuvitis (göz
kapaklarının içini kaplayan membranın yangısı). Ayrıca Genital sistemi de etkiler ve
gebelikte komplikasyonlara neden olur. Rhinotracheitis Feline upper respiratory
infection complex(kedilerin üst solunum yollarında görülen enfeksiyon kompleksi)'in
bir parçasıdır. Bu viral ve bakteriyel bir grup ajan tarafından oluşturulan bir hastalıklar
bütünüdür (örn; calicivirus, chlamydiosis)
Görülme Sıklığı(İnsidans)
Yavru kedilerde, özellikle de enfekte anneden doğan yavrularda,Çok kedili evlerde,
pet shoplarda ve hayvan barınaklarında, özellikle ortamın durumu hastalık sıklığını
etkiler: Aşırı kalabalık ,Fiziksel (örn., sıcaklık) ya da psikolojik(e.g., yeni bir kedi
geldiğinde) stres faktörleri,zayıf -yetersiz beslenme,Yetersiz sağlık koşulları,Yetersiz
havalandırma,Hamile ve laktasyondaki kedilerde,Hasta kedilerde(Özellikle zayıflamış
immun sistem ya da diğer üst solunum yolu enfeksiyonları) Aşılanmamış kedilerde
Sıklıkla gözlenir.
Bulaşma:
FHV-1; enfekte kedinin gözler, burun ve ağız sıvılarından etrafa yayılır. Bulaşma bu
sıvılarla kontaminasyonu sonucu çok kolaylıkla olur.Bulaşma genellikle hasta kedinin
hapşuruğunun bazı objelere teması sonucu;örneğin mama ve su kapları,kum
kapları,taşıma kapları ve pet sahibinin kıyafetleri,pet sahibinin elleri ile
olmaktadır.Hasta annenin yeni doğan yavruları da hastalıklı doğacaktır.Bulaşma
ağız,burun, ya da göz akıntısı ile direkt temas ile de gerçekleşir. Hapşurma ve
öksürme ile virus 1-1.5metre uzaklığa yayılabilir. FHV-1 ile enfekte birçok kedi asla
tamamen virüsten arınamazlar. Bu kediler gizli taşıyıcı olarak bilinirler. herhangi bir
semptom göstermeseler bile, sinir hücrelerinde virüsü barındırırlar. Bu gizli taşıyıcılar
virusun yayılması için en önemli kaynaktırlar.
Belirtileri:
Herpeste; ateş, gözyaşı akıntısı (önce şeffaf sonra sarı-yeşil), burun akıntısı, aksırık
gözlemlenir. Gözlerdeki akıntıdan dolayı göz kapakları kapanabilir ve bunun sonucu
gözün şiştiği fark edilir, içerisi akıntı ile dolduğundan gözün en üst tabakası (Cornea)
çok ciddi tahrip olur (keratitis) ve gözde ülserler oluşur. Burundaki akıntıdan dolayı
burun delikleri de kapanabilir, kediler koku almakta ve solumakta zorluk çekerler. Bu
nedenle yemek bulmakta zorlanırlar.
Calicivirus ise; ateş, halsizlik, öksürük, burun akıntısı, göz akıntısı, ağızda yaralarla
seyreder. Özellikle yavru kedilerde zatürree oluşturma riski büyüktür. Bu yüzden
tedavi bittikten sonra da uzun süre antibiyotik kullanmak gerekmektedir. Ağız
mukozasında ve dilde de ülserler oluşur. Bu ülserlerin geçmesi uzun zaman alır ve
kedinin genel durumu iyileştiğinde bile ağzı acıyacağından dolayı yemek
yiyemeyecektir. Her iki viral hastalık da yavru kediler için son derece ölümcül
olabilmektedir. Kedide herhangi bir bulgu veyahut sadece halsizlik görüldüğünde bile
hemen veteriner hekime başvurulup tedaviye başlanmalıdır.
Korunma: Sağlıklı kediler ise aşı olarak bu hastalıklardan korunurlar. Kedi karma
aşısı olarak bilinen aşının içinde her iki hastalık da bulunmaktadır. Yavru kedi 9
haftalıkken aşılama başlanabilir ve veteriner hekimin öngördüğü programa göre
devam edebilir.
FELOCELL® 4(Pfizer) Feline herpesvirus-1 (FHV-1), Feline calicivirus (FCV), ve feline
parvovirus (FPV) içerir. Felocell 4 ayrıca Chlamydia psittaci için de koruma sağlar.
Sağlıklı kediler 12 haftalık ya da daha yaşlı olduklarında 3-4 hafta ara ile iki doz
aşılanmalıdırlar. Cats vaccinated at less than 12 haftalıktan küçük aşılama yapıldıysa
eğer 12 haftayı doldurduğunda tekrar aşı yapılır. Yılda bir kez aşı tekrar edilir.
FELOCELL 3 Chlamydia psittaci için koruma sağlamaz.
Kedi Aids'i (FIV)
Feline Immunodeficiency virus (FIV)
retrovirüs olarak isimlendirilen bir virüstür.
Feline leukemia virus(FeLV) ve insanlarda AIDS olarak bilinen Human
Immunodeficiency virus (HIV) ile aynı ailedendir. Retrovirüsler türe özgüdürler.
Bunun anlamı FIV sadece kedileri etkiler. HIV ise sadece insanları etkiler.
FIV bağışıklık sistemine zarar verir ve sonuç olarak kedi enfeksiyonlara ve kansere
karşı savaşamaz. Dünyada ilk defa 1987 yılında teşhis edilen ve FIV (Feline
Immunodeficiency virus) adı verilen virüs, kedilerde bağışıklık mekanizmasını
baskılayarak ölüme neden olmaktadır. Kedilerin bu hastalığa en duyarlı oldukları
dönem 5-12 yaş arasıdır ve erkek kediler bu hastalığa dişilerden daha sık yakalanırlar.
Genellikle kronik seyirli bir hastalıktır. Seyri insanlardaki AİDS'e benzer.
Bulaşma: FIV uzun süreli temas ile bulaşmaz, salya ile etrafa yayılır ve ısırık yarası
ile bulaşır. FIV in yavrulara uterusta ya da anne sütüyle bulaşması nadirdir. Erkek
kedilerde hastalığın görülme oranı dişilere oranla 2 kat fazladır. Serbest dolaşan
kedilerin ısırık yarası alma ihtimali daha yüksek olduğu için hastalığa yakalanma
riskleri de yüksektir. Kavga sırasında ısırma yoluyla salyadaki virüs ile bulaşır.
Belirtiler:
FIV pozitif kediler spesifik olmayan belirtiler gösterirler yani hastalığın belirtileri
hastalığa özel değildir. Ateş, halsizlik,ilgisizlik,kilo kaybı gibi belirtiler ön plandadır.
Beyin etkilendiği zaman histeri nöbetleri ya da körlük gibi sinir sisteminde işlevsel
bozukluklara rastlanır. Lenf bezleri büyür(lenfodenopati). Bağışıklık sistemi
baskılandığı için özellikle ağızda, diş etlerinde yaralar ve ishal gibi sindirim sistemi
sorunları; nezle, zatürree gibi solunum sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkar. FIV le
enfekte kedilerde lenfoma (lenf bezinde görülen iyi huylu tümörler) riski artmaktadır.
Kedilerde FIV enfeksiyonu üç evrelidir. İlk evrede akut belirtiler gözlenir. Ateş ve lenf
yumrularının şişmesiyle karakterizedir. Deri ve sindirim sistemi bu dönemde
enfeksiyonlardan kolay etkilenir. İkinci evre gizli evredir ve herhangi bir hastalık
belirtisi görülmez. Bu evre yıllarca sürebilir. Bu evrede bağışıklık sistemi virüs
tarafından yavaş yavaş yıkımlanır ve üçüncü evrede gerçek AIDS belirtileri ortaya
çıkar. Bu evrede kedi enfeksiyonlara karşı son derece savunmasızdır. Mantar, bakteri
ve paraziter hastalıklar kronik hal alırlar. Vücutta bir çok yerde enfeksiyon artık
kaçınılmazdır.
Ağız Enfeksiyonları:
FIV pozitif kedilerin % 50 sinde ağız enfeksiyonları oluşur. Yüze dokunulduğunda
ağrı, yemek yemekte zorluk ya da yemeği reddetme söz konusudur ve kötü bir ağız
kokusu mevcuttur.
Solunum Yolu Hastalıkları :
FIV pozitif kedilerin % 30 unda hapşırma ve burun akıntısıyla birlikte seyreden üst
solunum yolu enfeksiyonları görülür. Bu belirtiler eşlik eden kronik Herpes ve Calisi
virusa bağlı olabilir. Bazı kedilerde öksürük ve güç solunumala karakterize pneumoni
(zatürre) görülebilir.
Göz Hastalıkları :
Gözlerde kızarıklık ve korneanın bulanıklaşması gibi belirtiler görülebilir.
Sindirim Sistemi Hastalıkları :
FIV pozitif kedilerin % 10-20 sinde kronik ishal görülür. Kanser,bakteriyel
enfeksiyonlar ve parazitler buna neden olabilir
Deri ve Kulak Enfeksiyonları :
Derinin ve kulağın tekrarlayan ya da kronik enfeksiyonları FIV in ilk belirtileri olabilir.
Bağışıklık sisteminin baskılanmasıyla paraziter ve bakteriyel enfeksiyonlarda artışa
bağlı tüy dökülmeleri, kaşıntı ve deride yaralar görülür. Sağlıklı kedilerde görülmeyen
deri ve kulak uyuzları FIV pozitif kedilerde görülebilir
Sinir Sistemi Hastalıkları :
Karakterde değişiklik, evdeki alışkanlıklarının değişimi ve demans görülebilir.
Lenfodenopati :
Abdomendeki ya da vücudun diğer bölümlerindeki lenf yumrularında büyüme görülür.
Anemi :
FIV pozitif kedilerin 1/3 ünde anemi(kansızlık) görülür.
Tümör oluşumu :
FIV pozitif kedilerde tümör oluşumu sağlıklı olanlara göre 5 kat daha fazladır. Tümör
oluşum mekanizması tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır.
FIV Nasıl teşhis edilir?
Hastalık sırasında görülen belirtiler teşhis için yeterli değildir. FIV ve FeLV birbirine
benzer belirtiler vermektedir. Kanda FIV antikorlarının saptanması kesin teşhis için
gereklidir. Bu amaçla, veteriner kliniklerinde pratik testler yapılabilmektedir. Birkaç
dakika içinde sonuç alabileceğiniz bir damla kan ile yapılabilen pratik testlerin
mevcudiyeti kesin tanı için son derece önemlidir.
FIV tedavisi nasıldır?
FIV pozitif kediler uzun yıllar yaşayabilirler, ancak stres faktörlerinden uzak tutmak
gerekmektedir.FIV pozitif kedileri evde tutmak hem ona başka hastalıkların
bulaşmasını önleyecek, hem de hastalığın diğer kedilere bulaşmasını önleyecektir.
İnsanlar için HIV tedavisinde kullanılan birçok antiviral ilaç vardır, fakat maalesef
kediler için özel bir ilaç yoktur ve kediler için de beşeri ilaçlar kullanılmaktadır. Bunun
yanında antibiyotik tedavisi ( ikincil enfeksiyonları önlemek amaçlı ), serum tedavisi ,
iyi bakım ve besleme, gerekirse kemoterapi uygulanabilir.
KORUMA VE KONTROL
Kontrol için kedilere test yapıp FIV pozitifleri diğerlerinden ayırmak gerekmektedir.
Tabi bulaşma riskini azaltmak için kedileri evde tutmak, dışarı çıkışlarını azaltmak da
gerekmektedir. Koruma için ise henüz geliştirilmiş FIV aşısı yoktur, çalışmaları devam
etmektedir. FIV enfeksiyonu kedilerde yıllarca sessiz seyrettiğine göre hayvan
sahipleri kedilerinde FIV baktırmalı mı?
Kedilerini sokaktan almış olanlar veya bir sokak kedisinin yavrusunu almış olanlar
herhangi bir hastalık belirtisi görmeseler dahi bu testi yaptırmalıdır. Herhangi bir
operasyon öncesi mutlaka rutin testler yapılmalı ve FIV şüpheli kedilere özel FIV testi
uygulanmalı gerekirse FIV pozitif olan kedi operasyona alınmamalıdır. Hayatının geri
kalanında her türlü stres etkeninden uzak tutulmaya çalışılmalıdır.
KUDUZ (RABİES)
Kuduz; hasta hayvanın ısırması sonucu, enfekte tükürüğün bütünlüğü bozulmuş deri
yada mukozalara teması yoluyla bulaşan ve akut beyin iltihabı sonucu ölüme neden
olan viral bir hastalıktır.
ETKEN; Rabies virus' tür ve Rhabdoviridae ailesindendir. Evcil hayvanlar (köpek, kedi,
sığır, koyun, keçi, at) ve vahşi hayvanlar(kurt, çakal, tilki, kokarca, gelincik) virusun
taşıyıcısıdırlar. Fare, sıçan, sincap, hamster, kobay ve tavşan gibi hayvanların ısırıkları
ile bulaşmamaktadır.
BELİRTİLER:
Hastalığın üç evresi vardır:
Prodromal başlangıç dönemi, saldırgan dönem ve felç dönemi. Hastalık belirtileri
ortaya çıktıktan 3-7 gün sonra hayvan ölür.
Başlangıç dönemi 2-3 gün sürer. Davranış bozuklukları olur ve beden ısısı artar.
Hayvan ısırık bölgesini yavaş yavaş ısırmaya ve tırmalamaya başlar.
Saldırgan dönem 2-4 gün sürer. Kuduz hayvan başlarda ürkek ve korkak olur,
yabancı cisimlere karşı ilgisi artar. Alışık olmadığı gıdaları yeme isteği olur.İştah azalır
buna karşı su içme isteğinde belirgin bir artış görülür.Hasta hayvan sık sık idrar
yapar. Gözlerde irileşme ve kızarıklık olur. Hasta hayvanlar loş yerlere saklanmayı
sever. Kediler dolap ve kanepe altlarına saklanır. Bilinç giderek kaybolur ve
hırçınlaşarak her şeye karşı saldırgan olurlar. Ağız ve çene kaslarının felci nedeniyle
yutkunma güçlüğü ve ağızda bol salya akışı gözlenir. Maksatsız havlama ve
miyavlama dikkati çeker.
Felç dönemi 2-4 gün sürer. Hastalık ilerledikçe öncelikle ısırılan organdan başlayan ve
daha sonra tüm vücutta felçler meydana gelir. Havlaması değişir ve salyası belirgin
olarak artar. Hayvan rahat hareket edemez,dengesini kaybeder, zig-zag çizerek yürür
ve daha sonra yere düşer. Tam felç gelişmesinden sonraki 1-2 gün içerisinde hayvan
ölür. Kuduza yakalanmış hayvanlar 1 hafta içinde mutlaka ölürler.
BULAŞMA:
Kuduza yakalanmış bir memeli hayvanın (özellikle köpek) ısırması ve yaralaması ile,
Kuduz hayvanın salyasının sıyrık veya çatlak deriye, göz ağız veya buruna temas
etmesiyle, Kuduz hayvanın salyası ile bulaşık eşyanın (tasma, yular, dizgin vb.) yaralı
deri ile temas etmesi ile, Kuduz hayvan tarafından tırnaklanarak meydana gelen
yaralanmalar ile, (hayvanın tırnağı kendi salyası ile bulaşık ise) Virus, vücuda girdiği
yerde bulunan sinirler yoluyla beyine gider, yerleşir ve orada çoğalır. Virusun vücuda
girmesi ile hastalığın ortaya çıkması arasındaki süreye Kuluçka Dönemi denir. Genel
olarak kuluçka süresi insanlarda 2-8 haftadır Hayvanların virusu bulaştırıcılık süresi de
değişkenlik göstermektedir. Kedi ve köpekler klinik semptomların başlamasından 3 ile
10 gün öncesine kadar virusu bulaştırabilirler.
KORUMA: Aşılama ile olur. 3 aylık ya da daha yaşlı her sağlıklı kedi mutlaka
aşılanmalıdır. Yıllık aşı tekrarı bir doz yapılır.
KAYNAKLAR:
American Association of Feline Practitioners/Academy of Feline Medicine.
Recommendations for Feline Immunodeficiency Virus Testing. The Compendium on
Continuing Education for the Practicing Veterinarian. 1997: 1105-7.August, JR.
Preventive Health Care and Disease Control. In Sherding, RG (ed.) The Cat: Diseases
and Clinical Management. Churchille Livingstone. New York, NY; 1994: 524.Barr, MC;
Olsen, CW; Scott, FW. Feline viral diseases. In Ettinger, SJ; Feldman EC (eds.)
Textbook of Veterinary Medicine. W.B. Saunders Co. Philadelphia, PA; 1995: 409435.Barr, MC. Feline immunodeficiency virus. In Tilley, LP; Smith, FWK (eds.) The 5
Minute Veterinary Consult. Williams and Wilkins. Baltimore, MD; 1997: 584-5.Bell,
FW. Recommendations for FeLV- and FIV-positive cats with cancer. In August,
JR(ed.) Consultations in Feline Internal Medicine. W.B. Saunders Co. Philadelphia,PA;
1997: 572-8.Dow, DW; Hoover, EA. Central nervous system infection with feline
immunodeficiency virus. In August, JR (ed.) Consultations in Feline Internal
Medicine. W.B. Saunders Co. Philadelphia, PA; 1997: 403-405English, RV. Feline
immunodeficiency virus. In Bonagura, JD (ed.) Current Veterinary Therapy XII. W.B.
Saunders Co. Philadelphia, PA; 1992: 280-286.Hopper, CD; Sparkes, AH; Harbour,
DA. Feline Immunodeficiency Virus. In Chandler, EA; Gaskell, CJ; Gaskell, RM (eds.)
Feline Medicine and Therapeutics. Blackwell Scientific Publications. Cambridge, MA;
1994: 506-514.Sherding, RG. Feline immunodeficiency virus. In Birchard, SJ;
Sherding, RG (eds.) Saunders Manual of Small Animal Practice. W.B. Saunders Co.
Philadelphia, PA; 1994: 91-3.Squires, RA. Pathogenesis, prevention and treatment of
feline retroviral infections. Presented at the 79th Annual Convention of the Wisconsin
Veterinary Medical Association. Madison, WI; October 16, 1994.Zenger, E; Wolf, AM.
An update on feline retrovirus infections. In Kirk, RW; Bonagura, JD (eds.) Current
Veterinary Therapy XI. W.B. Saunders Co. Philadelphia, PA; 1992: 272-277.
Bakteriyel Enfeksiyonlar
Campylobacteriosis (Campylobakter Enf.)
Nocardiosis (Nokardiyazis Enfeksiyonu)
Salmonellosis (Salmonella Enfeksiyonu)
Tetanus (Tetanoz)
Chlamydophila felis( Chlamydia psittaci)
CAMPLOBACTERİOSİS
Camplobacteriosis, Campylobakter jejuni'nin neden olduğu akut bir bağırsak
enfeksiyonudur. Etken son yıllarda köpek ile kedilerde ve ayrıca insanlarda hastalık
nedeni olduğundan zoonozlar sınıfına sokulmuştur.Etken; Etkenler kontamine su ve
gıdalarla endirekt olarak bulaşır. Direkt gaitanın alınması ile ağız yolu ile bulaşma da
olabilir. Sinekler de bulaşmada rol oynarlar. Hayvanların çoğu klinik bulgu
göstermedikleri halde dışkıları ile etkeni çevreye bulaştırırlar.
Hastalığın belirtileri; Etken vücuda girdikten sonra hastalık oluşumu için geçen
süre 1-7 gün, hastalık süresi ise 7-10 gündür. Yavru köpeklerde iştahsızlık, bitkinlik,
ishal, ateş, kusma, ani kas kasılmaları görülür. Bazı hayvanların iştahları normal
olabilir. İshal sulu, mukuslu veya kanlıdır. Şiddetli olaylarda dehidrasyon da
görülebilir. Ergin köpekler enfekte olmalarına karşın herhangi bir semptom
göstermeseler bile, kalabalık ve sağlıksız ortamların bulaşma nedeni olabileceği son
dönemlerinde klinik campylobacteriosis'e rastlanabilir.
Teşhis; İshal olan kedi ve köpeklerde hasta sahibinden alınan bilgiler çok önemlidir.
Kesin tanı gaitadan yapılan testlerde bakterileri görmek veya kültürler ile bakteri
izolasyonuyla olur.İnsan sağlığı yönünden önemi; Köpekler ve kediler enfeksiyondan
sonra 40-120 gün bakterileri gaitaları ile çevreye saçtıkları için enfeksiyon
kaynağıdırlar. Kedi ve köpeklerle yaşayan küçük çocuklar kendi gıdalarını enfekte
ederek enfeksiyonu kolayca alırlar. Hastalıktan korunmak için gerekli hijyenik
koşullara uyulmalıdır. (ör; ellerin yıkanması, kedi kumunun sürekli temiz tutulması
gibi
KEDİLERDE ÜST SOLUNUM YOLU PATOJENİ:
CHLAMYDOPHILA FELIS
: Chlamydia psittaci
ABD de (1942 de); solunum yolları hastalığı olan kedilerde Chlamydia psittaci ilk
izole edilen patojendir. Bu organizma ve oluşturduğu hastalık
Feline
Pneumonitis (Kedi pünomonisi =zatürre) olarak adlandırılmıştır.1950 lerde feline
calici virus (FCV) ve herpes virus-1(FHV1) izole edildiğinde c.felis in önemi yeniden
sorgulanmaya başlandı.1970 lerden sonra birçok çalışma ile c.felis in kedilerde
görülen göz hastalıklarında, özellikle de konjunktival hastalıklarda primer (birincil)
patojeni olarak kesinleştirilmiştir. Chlamydia intracellüler (hücre içi) gram negatif
bakterilerdir. Chlamydia ve Chlamydophila ismi altındaki bu iki cinse ait olan 9 tür
sınıflandırılmıştır.
KLİNİK BELİRTİLER:
1) Solunum yolları ve göz hastalıkları ile ilgili belirtiler
C.felis, inkubasyonunun ( kuluçka süresi) 3. ve 5. günlerinden sonra öksürük ya da
dispnea (solunum güçlüğü) görülmeksizin serözden mukoprulente göz akıntısı,
konjesyon ( gözde kanlanma), chemosis (göz de ödem) ve blepharospazm (göz
kapaklarında kasılma) ile karakterize kronik veya akut belirtiler veren primer
konjunktival patojendir. Enfeksiyon sonrası kısa süreli ve geçici ateş ve iştahta
azalma gözlenir. Klinik belirtiler birkaç hafta sonra düzelir. Fakat hafif konjuktivitis
aylarca kalabilir. Bazı kedilerde nazal akıntı ve hapşuruk gözlenir.C. felis yavru
kedilerin doğum sonrası konjuktivitislerinde de bulunmuştur.
2) Genital organ hastalıkları ile ilgili belirtiler
Chlamydia felis in ölü doğum, düşük ve infertilitenin nedeni olabileceği
düşünülmelidir. Vajinal kanama, vajinal akıntı ve genital organlarda şişlik olan
kedilerde üretra ve vajinadan bu bakterinin tespit edildiği rapor edilmiştir. Erkek
kedilerde ise üretritis ve üretral akıntıya sebep olmaktadır. Her iki cinsiyette ortak
olarak da proctitis( rektumun yangısı) sebebi olabilmektedir.
3) Diğer
Chlamydia enfeksiyonu erişkin dişi kedilerde peritonitis ile ortak olarak gözlenmiştir.
Chlamydia genç kedilerin mide mukozasında da gözlenmiştir. Bu hafif gastritis nedeni
olmaktadır. Topallık da rapor edilen semptomlar arasındadır.
TEŞHİS:
Bu patojenin tanısında başvurulacak birçok diyagnostik test vardır. Öncelikle
konjunktival swap almak gerekmektedir. Konjunktival smear yapılarak giemsa
boyama ile feline Chlamydia enfeksiyon etkeni teşhis edilecektir. ELİSA antijen kitleri
ile de teşhise gidilebilir.
ZOONOTİK POTANSİYEL:
CHLAMYDOPHILA FELIS insanlarda konjuktivitis nedeni olabilmektedir.
TEDAVİ VE KORUMA:
Sistemik ve lokal antibiyotik tedavisi ile enfeksiyonun tedavisi mümkündür. Hızlı
klinik iyileşme tedavinin 2. gününden itibaren başlar. Ancak kronik enfeksiyonlarda
C.felis in eliminasyonu oldukça güçtür. Aşılama bu yüzden son derece önemlidir.
Modifiye edilmiş canlı aşılar veya inaktive edilmiş hücre kültür aşıları kullanılır. Feline
panleukopenia, FCV (feline calici virus) ve FHV1 (feline herpes virus) ile kombine
olarak ya da tek başına aşı uygulaması yapılabilir. C.felis aşılamasından sonra (7-21
gün) tipik olmayan reaksiyonlar gözlenebilir. Ateş, uyuşukluk, halsizlik, iştahta azalma
ya da iştah kaybı, topallık... Vb aşılanan kedilerin %3 ünde gözlenebilir.
B.bronchiceptica hastalığının endemik olduğu bölgelerde chlamydial ve
B.bronchiceptica aşılaması çok faydalıdır. (Endemik: Herhangi bir enfeksiyon
hastalığının belli bir bölgede sürekli olması.)
Protozoal Enfeksiyonlar
Coccidiosis (Koksidiyoz Enfeksiyonu)
Isosporoidosis (İsospora Enfeksiyonu)
Kedi ve Köpeklerde Coccidia (Coccidiosis) : İshal Sebeplerinden Biri
Coccidiosis Nedir?
Coccidia'lar kedi ve köpeklerin sindirim kanallarında yaşayan ve çoğalan küçük
protozoanlardır (tek hücreli mikroskobik canlılardır). Bu parazit daha çok 6 aydan
küçük kedi ve köpekleri etkilemektedir. Erişkin kedi ve köpekler ise immun sistemleri
baskılandığında ya da herhangi bir stres faktörüne maruz kaldıklarında bu parazitlerin
etkisi altına girerler. Örneğin; sahip değişikliği, yaşadığı ortamın değişikliği ve diğer
hastalıkların varlığında Coccidiosis baş gösterebilir. Kedilerde ve köpeklerde, en çok
Isospora olarak adlandırılan Coccidia türü mevcuttur. I. felis ve rivolta kedilerde en
çok görülen İsospora cinsidir. Hangi cins olursa olsun, biz genel olarak hastalığı
"Coccidiosis" olarak adlandırmaktayız. Bebeklikten itibaren doğal bağışıklık gelişmeye
başlar. Yetişkinlikteki bir kedi-köpek bu paraziti bağırsaklarında taşıyabilir, dışkısında
görülebilir ancak hastalık belirtisi göstermeyebilir.
Coccidia Nasıl Bulaşır?
Yavru bir kedi barsaklarında coccidia organizması ile dünyaya gelmez. Bununla
birlikte, doğduğu zaman, yavru kedi annesinin dışkısına karşı herzaman korumasızdır
ve eğer anne infektif kistleri dışkı ile çıkartıyorsa yavrunun hastalığı alması
kaçınılmazdır. Bu durumda genç hayvanların bu kistleri ağız yoluyla alma olasılıkları
çok yüksektir. Böylece Coccidia yavru kedi ve köpeğin sindirim sisteminde hızla
gelişmeye başlayacaktır. Altı aydan küçük genç kedi ve köpekler genellikle
coccidia'ya karşı bağışıklık sahibi değillerdir., Bu parazitler genç hayvanların
barsaklarında hızla üreyecekler, sayıları hızla artacak ve yavruları enfekte
edeceklerdir. Çoğu zaman ciddi problemlere sebep olacaklardır.Kuluçka süresi
yaklaşık 13 gün olduğu için bu hastalığa yakalanan kediler genelde 2 haftalık veya
daha büyüktürler. Her zaman olmasa da enfeksiyon genelde anneden yayılır. Enfekte
olan hayvanları diğerlerinden ayırmak gerekir.
Coccidiosis'in Belirtileri Nelerdir?
Coccidiosis'e maruz kalan bir hayvanda primer olarak görülen ilk semptom İSHAL'dir.
İshal infeksiyonuna seviyesine göre hafiften şiddetliye doğru değişebilir. Kan ve
mukus (sümüksü madde) dışkıda mevcut olabilir, özellikle de ilerlemiş vakalarda...
Hastalıktan ciddi olarak etkilenmiş hayvanlarda kusma, iştah kaybı olacak ve vücutta
sıvı kaybı gelişecektir (dehidrasyon) ve bazı örneklerde hastalıktan ölüm görülecektir.
Veteriner hekim tarafından yapılan mikroskobik fecal-dışkı muayenesi ile kistlerin
varlığı tespit edilebilir ve hastalığın teşhisi kolaylıkla konabilir.
Tehlikeler Nelerdir?
Coccidiosis’e çoğu vaka hafif seyretmesine karşın, şiddetli vakalar da nadir değildir.
Kanlı ishal şiddetli sıvı kaybına ve hatta ölüme neden olabilir. Diğer parazitler,
bakteriler ya da virüslerle enfekte ya da başka bir hastalığı olan hayvanlarda ölüm
sıklıkla gözülür. Coccidiosis oldukça bulaşıcıdır, özellikle de yavru kediler ve köpekler
arasında...
Coccidiosis'in Tedavisi Nedir?
Stres bu hastalığın gelişiminde önemli rol oynar. Yeni sahiplenilen bir kedi eve
getirildikten sonra ishal başlayabilir. Bu hastalığın kuluçka süresi 13 gündür.Eğer kedi
yeni sahibiyle haftalardır birlikte ise coccidiosisin bulaşma evresi daha sonra
başlamıştır.Neyse ki, Coccidiosis tedavi edilebilir bir hastalıktır. Coccidia'nın önlenmesi
ve tedavi edilmesi için etkili olan ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar organizmayı
öldürmezler, parazitin üreme yeteneğini baskılarlar. Bu nedenle coccidia'nın
barsaklardan temizlenmesi çok hızlı değildir. Protozoa'nın üreme yeteneğinin
durdurulması ve yavru kedi - köpeğin bağışıklık sisteminin gelişmesi vücudun bu
hastalıktan kurtulması için önemlidir. İlaç tedavisinin bir ila üç hafta süre ile devam
etmesi gerekmektedir.
Coccidiosis'i Engellemek veya Kontrol Etmek Mümkün mü?
Bu hastalık dışkı ile bulaştığı için korunulmalıdır. Tüm fecal materyaller
temizlenmelidir. Hayvanların barındığı mekânlardaki su ve gıdalar dışkı ile bulaşık
olmamalıdır. Daima temiz su bulundurulmalıdır. Çoğu dezenfektanlar coccidia'ya karşı
çok iyi çalışmazlar. Dışkıyı yakmak ve buharla temizlik yapmak, kaynamış suya
daldırma yöntemini kullanmak ya da %10 amonyak solüsyonlarını kullanmak
coccidia’yı öldürebilmek için kullanılan en iyi yöntemlerdir. Coccidia donmaya, soğuğa
karşı dirençlidir. Hamamböcekleri ve sinekler mekanik olarak coccidia etkenlerini bir
yerden bir başka yere taşırlar. Fareler ve diğer hayvanlar coccidia'yı ağız yoluyla
alabilirler ve bir kedi tarafından avlandıklarında o kediyi enfekte edebilirler. Bu
yüzden, insektler ve rodentlerin kontrolü coccidiosis’in engellenebilmesi için oldukça
önemlidir.Kedi ve köpekleri enfekte eden coccidia türleri insanları enfekte
etmemektedirler. Zoonoz değillerdir.
Isosporoidosis (İsospora Enfeksiyonu)
Hastalığın etkeni nedir?
Hastalığın etkeni bir tür protozoa olan İsospora dır. Kedilerde enfeksiyona neden
olan İsospora türleri;İsospora felis ,İsospora rivolta dır.Kedilerde enfeksiyona neden
olan ve en sık tespit edilen etken İsospora felis tir. Hastalık özellikle gelişme
dönemindeki yavrularda sık görülmekle birlikte her yaşta görülebilmektir.
Hastalık nasıl bulaşır?
Hastalığın bulaşması genellikle direkt yolla olur. Ookistlerin (yumurta) direk olarak
ağız yolu ile alınması yani kontamine olmuş çevre ve eşyalar ile temas yolu ile
yumurtaların alınması söz konusudur. Kimi zaman da Ookistlerin taşıyan ara
konakçıların yenilmesi ile etkenler alınabilir.
Hastalık nasıl gelişir?
Ağız yolu ile alınan sporlu yumurtalar sindirim siteminde ince bağırsak epiteline
yerleşerek bölünmeye ve çoğalmaya başlar. Böylece siklusuna başlamış olan
İsospora lar tek konakçıda siklusunu tamamlar ve dışkı yolu ile yumurtalar dışarıya
atılır. Ve siklus bir diğer kedinin yumurtayı alması ile devam eder. Bu nedenle hijyen
çok önemli bir faktördür. Genellikle kedilerin bağırsağında hastalığa neden olmadan
görülebilen isosporaların artarak enfeksiyona neden olmasında önemli faktörlerin
başında bağışıklık sisteminin zayıflaması ve dolayısı ile bir başka bağırsak
enfeksiyonunun şekillenmesi, yetersiz beslenme yer alır.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Etkenler ince bağırsaklarda hiç bir klinik belirti göstermeden bulunabilir. Bu tür kediler
taşıyıcı olabileceklerinden düzenli olarak yapılan paraziter dışkı muayeneleri erken
teşhis için faydalıdır. İsospora nın çoğalarak patojenite kazanması ile şekillenen
hastalığın spesifik belirtisi diare (ishal) dir. Genellikle yumuşak ve sulu kıvamda bir
dışkı görülür. Ancak kimi zaman mukuslu yani sümüklü veya kanlı bir dışkıda
görülebilir. Enfeksiyonun şiddetli olduğu durumlarda halsizlik, iştahsızlık, kusma, kilo
kaybı ve vücut ısısında artış da görülebilen belirtilerdir. Tedavi edilmeyen ilerlemiş
vakalarda ölüm şekillenebilir. Ölüm sebebi vücut direncinin zayıflaması, aşırı sıvı kaybı
veya başka bir enfeksiyonun gelişerek vakanın şiddetini artırmasıdır.
Nasıl önlem alabiliriz?
Düzenli olarak yapılan dışkı muayeneleri her zaman için alınabilecek en iyi önlemdir.
Özellikle dışarı çıkan kedilerde bulaşma riski yüksektir. Çünkü parklar, piknik alanları,
sokaklar, apartman bahçesi gibi açık alanlar, sahipsiz ve bakımsız kedilerinde
kullanımına açıktır ve bu nedenle de enfekte bir çevre riskiyle karşı karşıya kalınma
olasılığı daha fazladır. Stres hastalığın etkisinin artmasında önemli bir rol
oynadığından strese neden olabilecek konaklama, yolculuk, yalnız kalma gibi
faktörlerden biri söz konusu ise vücut direncini artırmak amacıyla vitamin takviyesi
yapmak, diyetini güçlendirmek ve elbette mümkünse stres faktörünü ortadan
kaldırmak faydalıdır. Tatil veya başka bir nedenle konaklama merkezlerine
bırakacağınız zaman gerekli paraziter uygulamalarını, kedinizi geri aldığınız zamanda
dışkı kontrolünü yaptırmanız faydalı olacaktır. Bulaşma sebeplerinden biri olan çiğ et
yedirme alışkanlığınız varsa bundan vazgeçmeniz de alınabilecek tedbirlerden biridir.
Sonuç
İsospora lar bağırsak florasında non patojen olarak yer alabilir, vücut direncinin
kırıldığı dönemlerde veya bir başka bağırsak enfeksiyonunun söz konusu olduğu
durumlarda çoğalarak patojenite kazabilirler. Bu nedenle özellikle kedi
popülasyonunun ve stresin fazla olduğu, enfeksiyon riski taşıyan konaklama
merkezleri, petshop gibi yerlerden gelen kedilerde dışkı muayenesinin yapılması
hastalığın patojenite kazanmadan erken dönemlerde tespiti için faydalıdır.
Yumurtaların dışkıda tespit edilmesi durumunda düzenli yapılan uygun bir medikal
tedavi ile olumlu sonuç alınabilir. Yoğun bir invazyonun söz konusu olduğu inatçı
vakalarda ve geç tespit edilen durumlarda ise çoğunlukla uzun süreli ishal söz konusu
olduğundan vücudun sıvı dengesini korumak, vitamin ve mineral takviyesi yapmak
gerekebilir.
Paraziter Enfeksiyonlar
Toxoplasmosis (Toksoplazma)
Echinococcosis (Kist Hidatik)
Dermatofitosis (Mantar)
TOXOPLASMOSIS(Toxoplasma gondii)
Toxoplasma gondii:
Dünya çapında yaygın bir protozoan olup ilk kez 1908 yılında Charles Nicolle ve Louis
Manceaux tarafından gundi olarak bilinen Kuzey Afrika rodentlerinde bulunmuş
ve bu nedenle tür adı gondii olarak verilmiştir.Toxoplasma gondii insan ve diğer
birçok evcil ve yabani hayvan türünü enfekte edebilme yeteneğine sahiptir. Evcil ve
yabani kediler son konak olarak bilinmektedir.
Bulaşma Nasıl Olur?
İnsanlar ve hayvanlar sporlanmış ookistlerle kontamine gıdaları tüketmek yada kist
içeren etleri çiğ veya az pişmiş olarak yemek sureti ile enfekte olurlar.
Kedide Toxoplasmosis:
Bulaşma: Kediler; parazit ile kontamine gıdalar( kemirgenler, kuşlar veya çiğ etler)
tarafından enfeksiyona yakalanırlar.Oral olarak alınan etken kedilerin ince
bağırsağında çoğalmaya başlar ve Ookistlerin oluşturur. Oluşan ookistler yaklaşık 3
hafta içinde dışkıyla dışarı çıkarlar ve 1 hafta içinde spor'lar oluşur. Bunlar oldukça
dayanıklıdırlar ve nemli ortamda aylarca canlı kalabilirler. Bu ookistlerle enfekte olan
yerlerle temas etmek hayvan veya insanların hastalığı alması için yeterlidir. Bunun
dışında az pişmiş etlerin özellikle domuz, sığır ve koyun etlerinin yenmesi veya keçi
sütü gibi pastörize edilmemiş sütlerin içilmesi de hastalığın alınmasına neden olur.
Toxoplazma kan nakli sırasında da bulaşabilir.
Kedide hastalığın belirtileri nelerdir?
Hasta kedilerin bir çoğunda klinik semptom görmek mümkün değildir. Belirti
görülebilenlerde ise aralıklı ateş, halsizlik, depresyon ve iştah kaybı söz konusudur..
Bu bulguların dışında solunum problemleri, pankreas yangıları, lenf bezlerinde nodül
oluşumu, göz problemleri, çiğneme ve yutkunma güçlükleri, davranış bozuklukları
veya felç görülebilir. Ancak bu semptomların hiç birisi hastalık için spesifik değildir ve
dolayısıyla bir çok hastalıkla karışabilir. Yavru veya genç kediler yaşlı olanlara göre
daha fazla enfeksiyondan etkilenirler.
Köpeklerden İnsanlara Toxoplasma geçebilir mi?
Köpekler T. gondii ookistlerini insanlara mekanik olarak nakletmeleri nedeni ile
enfeksiyon için son zamanlarda bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedirler. T.
gondii'nin köpeklerde bir enteroepiteliyal siklus geçirmemesi ve köpek etinin birçok
millet tarafından tüketilmemesine rağmen, kedilerden ziyade köpeklerle teması daha
fazla olan gençlerde ve çocuklarda T. gondii'ye rastlanılması köpeklerin
toksoplasmosis bakımından önemine dikkat çekmiştir. Bu durumda köpekler özellikle
T. gondii ookisti içeren kedi dışkısını yemeleri veya mekanik temasları ile bu
ookistlerin insanlara bulaşmasında mekanik aracılık edebilmektedirler. Köpeklerde
toksoplasmosisin klinik belirtileri genellikle respiratorik bozukluklar, ishal ve ataksi ile
karakterizedir. Enfeksiyon yavru köpeklerde yaşlılara göre daha sıklıkla görülmekte
olup genellikle gençlik hastalığı ile birlikte görülmektedir. Enfekte köpeklerin akciğer,
karaciğer ve beyinlerinde fokal nekrotik alanlar yaygın olup bu lezyonlar farklı klinik
belirtilerin gelişmesine neden olabilmektedir.
İnsanda hastalığın belirtileri nelerdir?
Toxoplasmosis; insanlarda daha çok grip benzeri semptomlarla ortaya çıkar veya hiç
bir belirti göstermez. Genellikle baş ve boyundaki lenf bezleri şişer, kas ağrısı, baş
ağrısı, ateş, sinirsel bulgular ve bulanık görme gibi semptomlar gözlenir. Hastalığın
insanlarda en önemli etkisi hamile kadınlar üzerindedir. Hamilelik öncesi veya
hamilelik sırasında Toxoplazma ile enfekte olmuş annelerden doğan çocukların büyük
bir kısmı enfekte olma riskiyle karşı karşıyadır. Enfekte olan çocuklarda beyin
ödemleri veya mental gerilikler, gözlerde hasar ortaya çıkabilir. Hamileliğin erken
dönemlerinde enfekte olan annelerde ise düşükler görülebilir.
Hastalık Nasıl Teşhis Edilir?
Toxoplasma gondii zorunlu hücre içi bir parazittir, toksoplasmosise tüm dünyada
insan ve kanatlılarda yaygın olarak rastlanılmaktadır. Hastalık büyük oranda subklinik
ve asemptomatik olarak seyretmesi nedeni ile klinik tanı güçtür ve etkenin doğrudan
teşhisi de pratik değildir. Bu nedenle de tanı amacıyla genellikle kolay, çabuk ve
pratik olan çeşitli serolojik yöntemler kullanılmaktadır. Sabin-Feldman boya testi T.
gondii'ye karşı oluşan spesifik antikorları tespit edebilen ilk test sistemidir . Bunun
dışında indirekt hemaglutinasyon testi (IHA), indirekt immunofluoresan antikor testi
(IFAT), direkt aglutinasyon testi (DAT), lateks aglutinasyon testi (LAT) ve enzymelinked immunosorbent assay (ELISA) de tanı amacıyla kullanılmaktadır. Kedilerde tanı
kedinin dışkısında ookistlerin tespitiyle yapılabilir. Kesin tanı serolojik testlerle
yapılmalıdır.
Hastalıktan Nasıl Korunulur?
Hastalıktan korunmak için bir aşı yoktur. Hastalığa karşı önlem almak korunmanın en
iyi yoludur. Hastalık etkenleri öncelikli olarak toprakta bulunduğundan toprak ile
temas sonrasında gerekli temizliğin yapılması önem taşır. Toprak ile uğraşanların
eldiven kullanmaları çok önemlidir. Kedi kum kabı temizliğinde de mutlaka eldiven
kullanılmalıdır. Tuvalet kabının temizliği ve kumun sık değiştirilmesi de çok önemlidir.
Kumun temizliği yapılırken eldiven kullanılması hastalığın insanlara bulaşmasını
önlemek açısından önemlidir.
Kedilerin kuş, fare vb hayvanları avlaması bu hastalık için risk teşkil etmektedir.
Ayrıca pişmemiş et ve pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri verilmemelidir.
İnsanlara bulaşma yollarından biri de kan transfüzyonudur. Bu nedenle kan alımı
gerektiğinde kontrollü (resmi) kurumlardan kan temin edilmesi olası riskleri
minumuma indirmek yönünden önemlidir. Hastalığın insanlara bulaşması yiyecekler
ile olabildiğinden az pişmiş veya pişmemiş etlerin, pastörize edilmemiş sütlerin
alınmamasına dikkat edilmelidir. Pişmemiş sebze ve meyveler çok iyi yıkanmalıdır.
Kedinin etkeni taşıyıp taşımadığının testlerle belirlenmesi ve varlığı halinde gerekli
tedavilerin yapılması özellikle bebek sahibi olmayı düşünen kedi sahiplerinin ilk
yapması gereken işlem olarak söylenebilir.
ÖZETLEMEK GEREKİRSE;
1) Toprak, kum, çiğ et veya yıkanmamış sebzelerle temastan sonra ellerinizi su ve
sabunla yıkayın.
2) Et ve et ürünlerine çıplak elle temastan kaçının. Çiğ ete mutlaka eldivenle temas
edin.
3) Etleri hiçbir yeri pembe kalmayacak şekilde iyi pişirin.
4) Et tam olarak pişmeden tadına bakmayın.
5) Etin pişirilmeden önce birkaç gün dondurulması infeksiyon riskini azaltır.
6) Sebze ve meyveleri temiz suyla iyice yıkayın.
7) Temizliğinden emin olduğunuz veya kaynatılmış su kullanın.
8) Kedinizin kum kabını değiştirme işini ya eldiven kullanarak yapın .Eğer
hamileyseniz ailenin diğer fertlerinden birine bu görevi teslim edin.
9) Tuvalet kabında dışkının uzun süre kalmasına izin vermeyin.Dışkılar daima
bekletilmeden atılmalı...
10) Kedinizin avlanmasına izin vermeyin.
11) Kedinize asla çiğ et vermeyin.
12) Kedinizin etkeni taşıyıp taşımadığını test ettirdikten sonra eğer etken varsa
mutlaka tedavisini yaptırın.
13) Çok lüks bir otel ya da restorantta bile olsanız salata yerken iki kez düşünün ve
mümkünse yeşil salatalardan uzak durun.
SIK SORULAN SORULAR?
Soru: Kedimin paraziti almasını nasıl önleyebilirim?
Cevap: Kedinizi asla çiğ ve az pişmiş et ile beslemeyiniz. Kuru ya da konserve gıdalar
hastalık oluşturan parazit etkenini içinde barındırmazlar. Bu nedenle kedinizi kuru
mama ya da konserve mamalarla beslemelisiniz. Kedinizin herhangi enfekte maddeyi
veya canlıyı yemesine engel olmak istiyorsanız onu sokağa bırakmamalısınız.
Avlanmasına engel olmalısınız.
Soru: Hamileliğim döneminde kedimden uzak mı durmalıyım?
Cevap: Eğer sağlıklı bir kediye sahipseniz herşey yolunda demektir. Önlem olarak
kedinizi sevdikten sonra ellerinizi iyi yıkamanız, kum kabını mutlaka eldivenle
temizlemeniz ve dışkıları kum kabında bir günden fazla bırakmamanız gerekmektedir.
KİST HİDATİK
Kedi ve köpeklerdeki asıl etkeni Echinococcus Granulosus adındaki bir şerittir.
Kist hastalığında enfekte köpekler, kist etkenini direkt dışkılarıyla veya tüylerine
bulaşmış ekinekok yumurtalarıyla taşırlar ve bulaştırırlar. Kist hastalığıyla enfekte
olmayan köpeklerin tüyleri potansiyel olarak hasta edici bir özellik taşımaz. İnsanların
kist etkenini almaları son derece tehlikeli sonuçlara yol açar.Köpek ve kedilerin
bağırsaklarında yaşayan E.Granulosus ve E.multilocularis dışkı ile atılan halkalar
içinde çevreye yumurtalarını yayarlar. Donma, soğuk v.b şartlara çok dayanıklı olan
bu yumurtaları insanlar enfekte hayvanın tüylerini YUTARAK, dışkı ile bir şekilde
teması olan sebze ve meyveleri yiyerek, enfekte bir çiftlik hayvanının etini iyi
pişmemiş halde yiyerek (örneğin çiğ köfte) alırlar.Yumurtalar içindeki larvalar,
insanda beyin, karaciğer ve akciğer gibi organlara yerleşerek içi sıvı dolu kistler
oluşturur. Bu kistler büyüklüklerine bağlı olarak yerleştikleri organlarda ciddi sağlık
problemlerine yol açarlar. İlaçla tedavisi tam mümkün olmayan bu kistler sadece
cerrahi olarak çıkarılabilirler. Vücut içerisinde bu balonumsu kistlerin patlaması allerjik
reaksiyonlara ve ölümlere yola açabilmektedirler.
Korunmada; evcil hayvanınızın düzenli veteriner kontrolünden geçmesi ve anti
paraziter ilaçlarının uygulanıyor olması yeterlidir. Kendinizi korumak adına, çiğ et
ürünlerinden ve iyi yıkandığından emin olmadığınız sebze ve meyvelerden uzak
durmanız faydalı olacaktır.
Dermatofitosis:
Veterineriniz size kedinizde mantar olduğunu söylediğinde aklınıza onlarca soru
gelecektir. Nedir bu mantar? Kedime nasıl ve nereden bulaşmış olabilir? Bana ve
aileme de bulaşır mı? Tedavisi var mı ?...vs. vs. Aklınızda oluşabilecek tüm soruların
yanıtlarını bilirseniz eğer, kedinizi kendinizden uzaklaştırmak yerine ona bu konuda
yardımcı olabilirsiniz. Öncelikle; mantar etkenleri çevrenizde yaşadığınız her yerde
olabilir. Binlerce değişik mantar etkeninden sadece birkaçı hayvanlarda hastalığa
neden olur. Mantarların neden olduğu hastalık tıp dilinde
Mycosis
olarak
adlandırılır. Deri, keratinize dokular, tırnak ve kıllardaki enfektif durum ise
dermatofitosis
olarak adlandırılır. Mantar etkeni genellikle Microsporum,
Trichophyton ya da Epidermaphyton dur. Kedi mantarı (Feline Dermatophytosis)
etkeni genellikle
Microsporum canis
tir. Mantar; lokal tüy dökülmesi, deride
kabuklanma ve kepeklenme tarzında gözlenir. Kaşıntılı ve yaygın tarzda da olabilir.
Kedide çene aknesine ya da kuyruğun üst kısmında döküntülere neden olabilir.
Kulaklara ve kulak içlerine geçebilir. Uzun tüylü kediler, özellikle Persian lar ve
Himalayan lar ırk olarak mantara daha yatkındırlar. Bağışıklık sisteminin baskılandığı
tedavi durumunda, yoğun antibiyotik kullanımı sırasında, Kedi AIDS i ( FIV ) ve
Kedi Lösemisi ( FeLV ) varlığında mantar oluşum riski artar. Genç kediler de
bağışıklık sistemleri henüz gelişemediği için risk grubu içerisindedirler. M. canis
zoonozdur yani insanlara temas yoluyla bulaşabilir (%3,3 ). Bu nedenle teşhis ve
tedavi son derece önemlidir. Teşhis veteriner hekiminiz tarafından birkaç yöntemle
çok kısa sürede konabilir. Wood Lambası bu amaçla kullanılır veya deri kazıntısı alınıp
laboratuarda ekim yapılabilir. Tedavi lokal ya da sistemik ilaçlarla yapılabilmektedir.
1994 yılında Fungal aşılar Avrupa piyasasına verilmiş olmasına rağmen yeterli bilimsel
veri olmadığı için kullanımı sınırlıdır. Tedavi esnasında uygulanan medikasyon yanısıra
hijyen de son derece önemlidir. Varsa diğer hayvanlarınızı da doktor kontrolünden
geçirmelisiniz. Kullandıkları tüm eşyaları (fırça, yatak, kıyafet, mama kapları... vs )
dezenfekte etmelisiniz.
Genital Sistem
Erkek Genital Sistem Hastalıkları
Orchitis (Testis Yangısı)
Cryptorchidism (Testislerin İnmemesi)
Dişi Genital Sistem Hastalıkları
Mastitis (Meme Bezlerinin Yangısı)
Metritis (Rahim Yangısı)
Vajinitis (Vajen Yangısı)
Vulvitis (Vulva Yangısı)
Eclampsia (Gebelikde Kalsiyum Yetmezliği)
Meme Tümörleri
Uterus (Rahim) Yırtıkları
Orchitis (Testis Yangısı)
Hastalığın tanımı
Testislerin yangısına Orchitis denilir. Kedilerde testisin tüylerle kaplı olması sürtünme
vb. dış etkenlere karşı dokunun korunmasını sağlar ve bu yüzden az karşılaşılan bir
durumdur.
Hastalığın nedeni nedir?
Kedilerde genellikle yaralanma gibi dış etkenler nedeniyle şekillenir. Ancak burucella
ve enfeksiyöz peritonitis gibi hastalıklar nedeniyle de görülebilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Testislerde kızarıklık ve fluktuan bir şişlik vardır. Klinik olarak palpasyon ile kolay
tespit edilebilir. Akut olaylarda ağrı ve ateş görülmeyebilir. Kronik olaylarda
çoğunlukla testisler atrofiye olur.
Sonuç
Tedavisinde lokal olarak antiseptik solüsyonlar ve parenteral antibiyotik uygulamaları
ile olumlu sonuçlar alınabilir. Ancak testisler iyileşme olduktan sonra dahi atrofiye
olabileceğinden tavsiye edilen en etkin tedavi operasyon ile testislerin alınmasıdır.
Cryptorchidism (Testislerin İnmemesi)
Hastalığın sebebi nedir?
Normalde erkek bir yavru doğduğunda testisler karın boşluğundadır. Yavru
büyüdükçe bu testisler scrotum dediğimiz, testis kesesinin içine inerler.
Kedilerde spermin sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için testislerin karın boşluğunun
dışında yani testis keselerinin içinde olması gerekir. Çünkü testislerin, keselere
inmesiyle çiftleşme için yeterli oranda erkeklik hormonu (testosteron) ve dölleme
kabiliyeti olan spermler üretilebilir. Yani spermler dölleme yeteneklerini ancak
testislerin testis kesesinde olmasıyla koruyabilirler. Çünkü böylece testislerin görevini
yapabilmesi için gerekli olan bir kaç derecelik ısı düşüklüğü sağlanmaktadır.Testislerin
kese içine inip inmemesi olayı her ikisi için de olabileceği gibi, çoğu zaman bir testiste
rastlanır. Eğer 3,5
4 aylık olduğunda hala testisler inmemişse kriptorşidizm var
denebilir. Genel olarak kriptorşidizm in sebepleri şunlardır,
İnguinal kanalın darlığı, İnguinal halkanın ( ostium vaginale) darlığı, Kasların zayıflığı,
Funiculus spermaticus un kısa olması veya yapışması,Testislerin normalden küçük
veya büyük olması gibi anomaliler neden olarak sayılabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Aslında bu durumun herhangi bir belirtisi yoktur. Genellikle yavrular normal
gelişimlerini ve aktivitelerini devam ettirirler. Kediler çiftleşme isteği gösterip
çiftleşebilirler ve tek testis inmiş olsa bile çiftleşme sonrası gebelik oluşabilir.
Sonuç
Cryptorchidism testis kökenli tümörler gibi bazı testis hastalıklarına yakalanma
yüzdesini artırmaktadır. Aynı zamanda bazı hayvanlarda sinirlilik hali oluşabilmektedir.
Bu tip vakalarda olası riskler bakımından karın boşluğundaki ve varsa testis
kesesindeki testisleri alarak kısırlaştırma önerilmektedir.
Dişi Genital Sistem Hastalıkları
Mastitis (Meme Bezlerinin Yangısı)
Mastitis meme bezlerinin yangısıdır. Meme bezleri Modifiye olmuş ter bezleridir ve
karın duvarının iki yanında linea alba ya (karın duvarının tam ortasından geçen
uzunlamasına çizgi) paralel uzanan bir hat üzerinde yerleşmiştir. Köpeklerde 8-12
adet meme başı ve her meme başında 8-20 arasında değişen sayıda kanal vardır ve
hepsi laktasyon döneminde aktif hale geçer.
Hastalığın nedeni nedir?
Köpeklerde Mastitis çoğunlukla laktasyon döneminde bakteriyel enfeksiyonlar
nedeniyle şekillenir. Asıl neden bakteriyel enfeksiyonlar olmakla birlikte hayali gebelik
geçiren köpeklerde de görülebilir.
Enfeksiyon meme dokusuna değişik yollarla ulaşabilir.
Bunlar; Kan yolu ile (hematogen yayılma),Yaralanma, Hijyen koşullarının kötü
olmasına bağlı olarak çevreden bulaşma,
Mastitise neden olan etkenler genellikle streptococ ve staphylococ grubu bakterilerdir.
Streptococ enfeksiyonları genellikle uterus (rahim) yangıları ile birlikte görülür.
Staphylococ enfeksiyonları ise genellikle doğum sonrası şekillenir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Mastitisler akut ve kronik olarak gelişebilir. Akut gelişen mastitisler de; beden ısısında
yükselme, iştahsızlık, halsizlik, mukozalarda peteşiler (küçük kanama odakları)
görülebilir. Kusma ve ishal gelişmesini takip eden bir kaç gün içinde vaka ciddiye
alınmazsa ölüm dahi görülebilir. Kronik mastitis vakalarında; genellikle tek meme lobu
yangılıdır. Beden ısısında artış ve halsizlik gibi bulgular görülebilir.Mastitislerde
genellikle meme loblarında kist şekillenir. Memeler büyümüş, sert ve ağrılıdır.
Genellikle süt salgılanması durur.
Sonuç
Mastitis şekillenmiş ancak ağır bir tablo görülmüyorsa ve meme loblarında apse
şekillenmemişse yavruların emzirilmesine devam edilebilir.Ancak meme lobları aşırı
şişkin, ağrılı ve yaralanmalar varsa emzirmeye son vermek ve aynı zamanda hekim
kontrolünde antibiyotik tedavisine geçmek gerekir.Apsenin şekillendiği durumlarda
hemen uygun bir apse tedavisine başlanmalıdır.Eğer kistler şekillenmişse bu gibi bir
durumda da operatif olarak kistler temizlenmelidir.Bu vakaların nüks etmesini
önlemek amacı ile veteriner hekimler tarafından çoğunlukla kısırlaştırma operasyonu
yapılması tavsiye edilir.
Metritis (Rahim Yangısı)
Hastalığın tanımı
Kedilerde uterusun çeşitli nedenlere bağlı olarak yangılanmasına metritis denir.
Hastalığın nedenleri nelerdir?
Nedeni genellikle bakteriyel enfeksiyonlar ve hormonlardır. Uterus mukozasındaki
kistik üremeler, gebelikte yavru ölümü, doğum sonrası yavru zarlarının atılamaması,
tedavi veya kızgınlığı baskılamak amacı ile uzun süreli hormon uygulamaları metritis
oluşumunda önemli faktörlerdir. Enfeksiyonlar uterusa genital kanal yolu ile
ulaşabileceği gibi lenf ve kan yoluyla da uterus enfeksiyonu gelişebilir.
Genellikle östrus döneminden sonra görülmektedir. Genç kedilerde de görülmekle
birlikte ortalama 4 yaş ve üzeri yaşlarda daha sık görülür. Hiç çiftleşmeyen ve yavru
yapmamış kedilerde de görülebilmektedir. Seksüel siklus sırasında uterusta
enfeksiyon varsa bu dönemde yapılan hormon uygulamaları uterusun direncinin az
olmasına bağlı olarak metritisin daha hızlı gelişmesine neden olabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hasta kedilerde çoğunlukla ilk görülen klinik bulgu iştah kaybıdır. Hasta genellikle
depresif bir tablo sergiler. Bazı durumlarda açık kahveden koyu kırmızıya kadar
değişebilen renkte akıntı görülebilir. Akıntı enfeksiyonun şiddetine ve süresine bağlı
olarak sulu veya koyu kıvamda olabilir. Hastalık ilerledikçe depresyon hali artar kilo
kayıpları başlar ve karın şişkinleşir. Özellikle rahim ağzının kapalı olduğu vakalarda
dışarı akıntı olmadığından uterus aşırı derecede şişkin ve tüm karın boşluğunu
doldurabilecek kadar hacimlidir. Rahim basınç altında kaldığında yırtılma ve bunun
sonucu gelişen şok nedeniyle ölüm görülebilir. Hastalığın ilerlediği durumlarda
polidipsi, poliüri ve dehidrasyon şekillenir.
Sonuç
Kesin tanı klinik bulguların varlığı, palpasyon ile uterusun doluluğunun tespiti, röntgen
ve ultrason bakısı, kan ve idrar tahlilleri ile yapılabilir. Özellikle akıntının olmadığı
vakalarda kan, idrar tahlili ve ultrason bakısı kesin tanının konulmasında önemlidir.
Metritisin medikal olarak tedavisi yapılabilir. Ancak veteriner hekimlerin tavsiyesi
çoğunlukla operatif olarak uterusun alınmasıdır. Çünkü medikal tedavi her zaman
başarı sağlayamayabilir ve ayrıca olayın tedaviden sonra da nüksetme olasılığı
mümkündür. Eğer yavru almak düşünülmüyorsa operasyon kesin ve en etkin
yöntemdir. Kısırlaştırma yapılmadı ise medikal olarak tam bir iyileşme sağlandıktan
sonra ilk kızgınlık döneminde kedinin gebe kalması nüksleri önlemek açısından
faydalıdır
Vajinitis (Vajen Yangısı)
Hastalığın tanımı
Vajina mukozasının çeşitli sebeplerle yangılanmasına Vajinitis denir. Kedilerde vajina
uzunluğunun kısa olması nedeniyle daha nadir olarak ortaya çıkar.
Hastalığın nedenleri nelerdir?
Genellikle çiftleşme sırasında oluşan bir travma nedeniyle veya uterustaki bir
enfeksiyona bağlı olarak şekillenir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Vulvadan gelen akıntı ve vulvanın kızarık ve şişkin bir halde oluşu teşhisi kolaylaştırır.
Kediler ağrı nedeniyle çiftleşmekten kaçınırlar ve ileri dönemlerde fertilite kayıpları
görülebilir.Özellikle enfeksiyona bağlı gelişen vajinitislerde beden ısısında artış,
keyifsizlik ve iştahsızlık gibi bulgular görülebilir.
Sonuç
Klinik belirtilerin görülmesi ile kolay teşhis edilir. Uterus enfeksiyonu ile seyreden
vakalarda Vajinitis ikincil problem olarak değerlendirilir. Teşhisi klinik bulgular yanında
bakteriyolojik ve hematolojik testler yardımıyla kolayca yapılabilir. Veteriner
hekiminizin uygulayacağı lokal veya sistemik ilaç uygulaması ile tedavisi mümkündür.
Vulvitis (Vulva Yangısı)
Hastalığın tanımı ve nedenleri
Vulvanın yangısıdır. Kedilerde çoğunlukla travmaya bağlı olarak oluşur. Erkek
penisinin dikenli anatomik yapısı nedeniyle travma ve buna bağlı olarak vulvitis
olasılığı daha fazladır. Vajinitis vakaları sırasında komplikasyon olarak gelişebilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Vulvitisler yalanmaya bağlı olarak dermatitisle birlikte seyreder. Vulvada şişkinlik ve
kızarıklık belirgindir. İlerlemiş vakalarda çiftleşmede isteksizlik gözlenebilir.
Sonuç
Veteriner hekiminizin uygulayacağı uygun bir tedavi ile kolayca sağıtım sağlanabilir.
Eclampsia (Gebelikde Kalsiyum Yetmezliği)
Hastalığın nedeni nedir?
Hastalığın nedeni vücudun kalsiyum metabolizmasının bozulması ve bu nedenle
oluşan kalsiyum yetersizliğidir. Doğumu izleyen ilk haftalarda süt salgısının artışı,
bağırsaklardan yeterli kalsiyum emiliminin veya kemiklerde yeterli kalsiyum üretiminin
olmaması gibi nedenlerle kanda kalsiyum oranının düşmesi sonucu şekillenebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır ?
Dişi köpeklerde gebelik hastalığı olarak görülen bu olgu, özellikle laktasyon
döneminde şekillenir. Bu dönemde özellikle yavru sayısının fazla olduğu durumlarda
artan kalsiyum ihtiyacının karşılanması için tüm vücut kalsiyum depoları kullanılır.
Artan ihtiyaca karşın alınan kalsiyumun yetersizliğine bağlı olarak çeşitli derecelerde
eclampsia şekillenir. Hastalık sadece laktasyon döneminde değil gebelik döneminde
de şekillenebilir. Böyle bir durumda doğum sancılarının yetersiz olması söz konusu
olabilir. Tüm köpek ırklarında görülebilmesine karşın özellikle küçük ve orta ırk
köpeklerde daha sık görülür.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Huzursuzluk, sık soluma ve salya artışı ile başlayan klinik semptomları titremeler,
dengesizlik ve bacaklarda sertleşmeler izler. Beden ısısı artar, bacaklar gergindir ve
anne yerden kalkamaz. Pupillalar genişler ve mukozalar hiperemik bir hal alır.
Genellikle medikal bir tedavi ile iyileşme sağlanabilir. Ancak geç kalınan ve
konvulsiyonların artmış olduğu durumlarda spazmlar, nabız artışı ve taşikardi
şekillenmesi sonrası ölüm görülebilir. Belirtilerin görülmesi ile birlikte yavruların
anneden ayrılarak yapay beslenmesi faydalıdır. Tedavide kalsiyum takviyesi esastır.
Sakinleştirici, kas gevşetici ilaçlar ile kasılma ve titremeler önlenebileceği gibi
laktasyonu durdurucu ilaçlar ile olumlu sonuçlar alınabilir. Hipokalseminin hafif olduğu
durumlarda kendiliğinden iyileşme görülebilir.
Hastalıkdan nasıl korunulur?
Gebelik ve laktasyon döneminde annenin beslenmesine dikkat edilerek kalsiyum
yönünden dengeli gıdalar ile beslenmesi hastalıktan korunma yönünden önemlidir.
Ancak dikkat edilmesi gereken konu aşırı kalsiyumun da metabolizma üzerine
olumsuz etkiler yapabileceğidir. Özellikle gebelik döneminde aşırı kalsiyum partiroid
hormonunun salgılanmasını baskılayabilir. Bu gibi sakıncaların önlenmesi için iyi
kalitede ve dengeli bir mama ile beslenmesi çok önemlidir.
Sonuç
Hastalık bazı vakalarda oldukca tehlikeli olabilir. Bu nedenle hamilelik, doğum ve
laktasyon sırasında veteriner hekiminizle diyalog içinde bulunmanız istenmeyen
durumların önüne geçmek açısından önemlidir.
Meme Tümörleri
Hastalığın tanımı
Kedi ve Köpeklerde ve köpeklerde, meme lobları dört çift olarak linea albanın her iki
tarafında yerleşmiş elveoler yapıda bezlerdir. Normalde inaktif halde olan meme
bezleri doğum ile birlikte aktif hale geçerek süt sekresyonuna başlar.
Hastalığın nedeni nedir?
Kedi ve Köpeklerde kötü ve iyi huylu tümörler şekillenebilir. Genç Kedi ve Köpeklerde
meme tümörü şekillenme olasılığı daha azdır. Ancak sık yaşanılan hayali gebeliklere
bağlı olarak daha erken dönemlerde de ortaya çıkabilir. Tümör tek meme lobunda
yerleşebileceği gibi bir kaç meme lobunda da yerleşebilmektedir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Klinik bulgu olarak, memelerde şişkinlik ve ağrı gözlenebilir. Tümörün iyi veya kötü
huylu oluşu gelişiminde etkindir. Genellikle kötü huylu tümörlerde hızlı bir gelişim ile
birlikte yaygın bir şişkinlik de gözlenir.
Sonuç
Çoğunlukla metastaz özelliği olan kötü huylu tümörlere Kedi ve Köpeklerde daha sık
rastlanılmaktadır. Ancak kısırlaştırma operasyonu yapılmış olan Kedi ve Köpeklerde
meme tümörlerinin oluşum oranı daha düşük olduğundan ilk östrus döneminden
sonra kısırlaştırmak faydalıdır. Tanı, klinik bulgular ile kolaylıkla yapılabilir.
Tedavisinde kemoterapi uygulanabilir ancak operasyon daha radikal tedavi
yöntemidir. Çünkü erken dönemlerde tümörün alınması olası metastazların önlenmesi
yönünden yararlı olabilir. Biopsi yapılmadan tümörün total alınması ve daha sonra
patolojik olarak analizinin yapılması faydalıdır. Histopatolojik olarak tümörün
niteliğinin bilinmesi özellikle kötü huylu tümörlerin varlığında diğer iç organlardaki
metastazların varlığı ve takibi için gereklidir.
Uterus (Rahim) Yırtıkları
Hastalığın tanımı
Uterus yırtıklarının kedilerde görülme olasılığı az olmakla birlikte güç doğumlarda
ortaya çıkabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Anne kedinin, halsizlik, çevreye ilgisizlik, beden ısısı, solunum ve nabızda artış gibi
klinik bulgularla belirginleşen genel durum bozukluğu zamanla artar ve prognoz
gittikçe kötüleşerek şok ve ani ölümler olabilir.
Sonuç
Uterusun yırtıldığı durumlarda iç kanama ve peritonitis şekillenme olasılığı yüksek
olduğundan müdahaleler esnasında dikkatli ve yumuşak hareket edilmelidir. Çünkü
hem peritonitis hemde iç kanama vakalarında hayati tehlike vardır. Doğum sonrası
benzer klinik bulguların varlığında vakit geçirmeden gerekli müdahaleler yapılmalı
öncelikle şok ve enfeksiyonu önleyici tedaviler yapılarak genel durum düzeltilmelidir.
Laparatomi ile uterusun alınması gereklidir. Operasyon sırasında karın boşluğunun
temizlenmesi ve antibiyotik uygulanması peritonitis gelişimini engellemek yönünden
faydalıdır.
Göz ve Kulak
Göz Hastalıkları
Conjunctivitis (Konjonktivite İltihabı)
Conjunctivitis Follicularis (üçüncü Göz Kapağının Follikülleri)
Cataract (Katarakt)
Kornea Yaraları
Enophthalmus (Göz Küresinin Küçülmesi)
Enophthalmus (Göz Çıkığı)
Iritis (İris Yangısı)
Keratitis Superficialis Prulenta
Keratitis Ulserosa
Keratoconjunctivitis Sicca
Lens Luxationu (Lens Çıkığı)
Nystagmus (Göz Titremesi)
Panophthalmus (Göz Küresinin İrinli Yangısı)
Strabismus (Şaşılık)
Uveitis (Gözün Orta Tabakasının Yangısı)
Kulak Hastalıkları
Otitis Media (Orta Kulak İltihabı)
Kulak Uyuzu (Otodectes cynotis )
Sağırlık
Otitis Interna (İç Kulak İltihabı)
Kedi Kulak Uyuzu (Notoedric Mange-Feline Scabies)
Otitis Externa (Dış Kulak Yolu İltihabı)
Göz Hastalıkları
Conjunctivitis (Konjonktivite İltihabı)
Conjunktiva nın enfeksiyonuna veya yangısına Conjunctivitis denir. Hastalık
köpeklerde kedilerden daha fazla görülür.
Hastalık sebebi nedir?
Genelde başlangıç sebebi olarak allerjiye sebep olan polenler, dolaşma ve koklamalar
sırasında göze temas eden otlar, virüsler, bakteriler ve mantarlar sayılabilir.
Hastalık nasıl gelişir?
Gözde özellikle conjunctiva\'larda hafif bir pembelik ve damarların daha belirgin
olması ile başlar. İlk önceleri akıntı şeffaf ve temizdir. Ancak hemen tedavi olmazsa
akıntı koyulaşır ve iltihabik bir hal alabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hastalık semptomları değişkenlik gösterebilir. Ama genellikle ister enfeksiyon
sonucunda olsun, ister alerji sonucunda olsun her ikisinde de ortak özellik
conjunctivanın orta dereceden şiddetliye varan kırmızılığa sahip olmasıdır. Bunun
dışında bazen bir ödemde görülebilir. Damarlar kanla dolar ve belirgin bir hal alır.
Eğer alerjik bir conjunktivit ise köpek sürekli ağlıyormuş gibi görünür. Göz pınarının
altı sürekli olarak ıslaktır ve beyaz tüylü veya açık renk tüylü köpeklerde burası kızıl
kahverengi görünür. Akıntı genelde temiz ve su gibidir. Hastalık her iki gözde birden
olabilir. Eğer Konjonktivit bakteri veya başka bir enfeksiyon kaynağına bağlıysa akıntı
koyu, iltihaplı, yeşilimsi veya sarımsı kahverengi olabilir. Ağrı duyusu her iki
durumdada vardır. Işık genelde rahatsız edicidir.
Nasıl önlem alabiliriz?
Alerjik conjunktivitis için önlem almak pek mümkün değildir. Yapılabilecek şey
mümkün olduğu kadar göz temizliğine dikkat etmek ve sekunder bir enfeksiyonun
oluşmasını önlemektir. Diğer etkenlerden kaynaklanan rahasızlıklarda etkeni bularak
onu ortadan kaldırmaya yönelik çalışma yapmak gerekir.
Sonuç;
Alerjik conjunktivitis bulaşıcı değildir. Ne insanlara nede hayvanlara bulaşır. Ancak
bakteriyel veya diğer enfeksiyon kaynağı olan etkenlerden kaynaklanan konjunktuvitis
hayvandan hayvana yada hayvandan insana bulaşabilir. Bu nedenle hastaların göz
temizliğine dikkat etmeli ve doktorun önerdiği bir antiseptik düzenli olarak
kullanılmalıdır.
Conjunctivitis Follicularis (üçüncü Göz Kapağının Follikülleri)
Köpeklere özgü, sık görülen ve nüksetme oranı yüksek bir hastalıktır.
Hastalığın tanımı
Palpebra terfianın (üçüncü göz kapağı) iç ve dış yüzeyinde yer alan lenf folliküllerinin
şişkinliği ile karakterize Conjunktiva yangısıdır.
Hastalığın nedeni nedir?
Palpebra tertia, köpeklerde gözün iç açısında göz küresi ile göz kapakları arasında yer
alan ve köpeklere özgü üçüncü göz kapağıdır. Palpebra tersianın allerjik nedenlere
veya mekanik irkiltiye maruz kalması sonucunda oluşur. Aşırı rüzgâr, toz, duman gibi
mekanik etkiler nedeniyle şekillenme oranı yüksektir.
Hastalık nasıl gelişir?
Allerjik veya mekanik olarak irkiltilerin varlığı öncelikle konjunktivalarda hiperemiye
neden olur. Bu dönemde gözde çapaklanma ve bazende gözyaşı akıntısı görülebilir.
Palpebra tersianın iç yüzeyinde toplu iğne başı büyüklüğünde folliküllere tek tük
rastlanabilir. Hastalığın bu döneminde yapılacak medikal tedaviler olumlu sonuç
verebilir. Probleme neden olan etkenlerin devamı halinde folliküllerin sayısında artış
olur ve karakteristik görünüm kazanırlar. Bu folliküllere palpebranın dış yüzeyinde de
rastlanabilir. Bu dönemde yapılacak tedavi operatif olarak folliküllerin kürete edilmesi
ile olur. Tedavi edilemeyen ve kronikleşen vakalarda çoğunlukla entropium
şekillenebilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Başlangıçta gözde çapaklanma ve gözyaşı akıntısı ile başlayan belirtiler ileri
dönemlerde daha şiddetlenerek gözlenir. Palpebra tertia\'nın iç yüzeyinde kızarıklık
şeklinde başlayan folliküller yangı zamanla folliküllerin belirginleşmesi ve böğürtlen
görünümü almasıyla karakteristik bir yapı kazanır. Ağrı ve kaşıma isteği oldukca
fazladır. Kronik olaylarda akıntı ve kaşıma gibi akut belirtiler hafiflemiş olmasına
karşın folliküllerin artışı ve korneaya yaptığı irkiltiler sonucunda keratitis veya kornea
ülseri gibi komplikasyonlar şekillenebilir.
Sonuç;
Köpeklere özgü, sık görülen ve nüksetme oranı yüksek bir hastalıktır. Hastalığın
başlangıç evresinde yapılacak tedaviler genellikle sorunu çözer ancak hastalık
tekrarlayabilir. İlerlemiş vakalarda, örn. Entropium şekillenmişse öncelikle bu
durumun düzeltilmesi gerekir. Daha sonra üçüncü göz kapağı kürete edilerek lokal
göz damlaları ile tedavi yapılır. Bazen küretaj işleminin bir kaç kez tekrarı gerekebilir.
Cataract (Katarakt)
Köpeklerde sık görülen hastalıklardan biridir. Daha çok ileri yaşlarda olabilmesine
rağmen her yaşta ve ırkta rastlanabilmektedir. Fakat bazı ırklar katarakta daha
hassastır.
Hastalık nedeni nedir?
Bu kadar sıklıkla görülmesine karşın nasıl oluştuğuna ait mekanizma tam olarak
çözülememiştir. Bu bozulma lens in saydam yapısının matlaşmasıyla başlar şeffaf olan
yapı her geçen gün bozulur ve bunun sonucunda görme kaybı ortaya çıkar.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Köpeklerin yaşı ilerledikçe lens parlak doku halini kaybederek mat-açık gri bir renk
almaya başlar. Bu hemen hemen her köpekte az veya çok ortaya çıkar. Dışarıdan
görülen lensin renginin değişmesi eğer yaşlı köpeklerde oluyorsa ve aşırı derecede bir
görme kaybı yoksa normal sayılabilir. Yani yaşla birlikte belirli bir orana kadar
bozulma normal kabul edilmektedir. Lens\'in grileşmeye başlaması köpeklerde
ortalama olarak 6-7 yaş civarında ve çoğunlukla her iki gözde birden başlar. Fakat
sadece tek gözde olduğu zamanlarda olabilir. Erken yaşlarda görülmesi çoğu zaman
ırk hassasiyetidir.
Katarakt ın bir kaç formu olmasına rağmen, oluşma mekanizması hemen hemen
hepsinde benzerlik gösterir. Genel olarak ırk hassasiyetine veya hastalıklara bağlı
olarak şekillenir. Kataraktın çok erken yaşta ortaya çıkması durumunda altında yatan
neden olarak ırk hassasiyeti aranmalıdır. Örnek vermek gerekirse Boxer, Doberman,
Chow Chow, Pekingese, Bobtail ve Yorkshire Terrier sayılabilir. Şeker hastalığında
oldukca sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Ayrıca zehirlenmelerde ve travmalarda da
katarakt oluşabilir.
Hastalık belirtileri nelerdir?
Görülebilecek en belirgin semptom gözlerdeki bulanıklaşmadır. Bazen her iki gözde
nadirende tek gözde gözün orta kısmında beyaza yakın bir bulanık alan görülür.
Zaman içinde bu bulanıklığın daha kesif bir hal aldığı görülür. İlerlemiş vakalarda
hasta çoğunlukla görme yetisini ya tamamen kaybeder yada çok az görebilir (özellikle
geceleri daha iyi görür).
Nasıl önlem alabiliriz?
Gözde görülebilecek en hafif bir değişim de hemen veteriner hekime danışılmalıdır.
Çok erken olaylarda kataraktın ilerlemesini durdurmaya veya yavaşlatmaya yönelik
tedaviler denenebilir. İlerlemiş vakalarda hastanın durumu gözetilerek operatif tedavi
denenebilir.
Kornea Yaraları
Köpeklerde sık şekillenen ve korneanın doku bütünlüğünün bozulmasına neden olan
yaralanmaların oluşum nedenlerinin başında traumatik etkenler yer alır.
Hastalığın nedeni nedir?
Özellikle kedi tırmalaması nedeniyle şekillenen olaylara sıklıkla rastlanılmaktadır.
Ayrıca kazalar, çarpma ve gözü kaşımak amacıyla sürtme vb. nedenlere bağlı olarak,
yüzlek, derin veya ciddi doku kayıplı yaralar şekillenebilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Etkenin şiddetine ve oluşan yaralanmanın derecesine bağlı olarak farklı belirtiler
görülebilir. Yüzlek yaralarda çoğunlukla epitel tabaka etkilenmiştir. Yüzeysel bir çizik
veya hafif bir doku kaybı söz konusudur. Genellikle gözyaşı akıntısından başka bir
belirti gözlenmez ve hastanın görüşünde her hangi bir sorun yoktur. Derin ve perfore
yaralar korneanın bir kaç katının veya tümünün etkilendiği durumlardır. Şiddetli
gözyaşı akıntısı, ödem gibi belirtiler yanında göz iç basıncında artış ve buna bağlı
irisin fıtıklaşması gibi komplikasyonlar görülebilir. Kronikleşen durumlarda irinli bir
panophthalmia oluşabilir ve hastada görüş çoğunlukla kaybolmuştur.
Sonuç;
Tedavisi mümkün olan yüzlek yaralanmalarda medikal yolla olumlu sonuçlar alınabilir.
Ancak doku kaybının yüksek olduğu ve iltihaplı bir enfeksiyonun şekillendiği
durumlarda, eğer gözün kurtarılması mümkün olamıyorsa operatif olarak gözün
alınması en geçerli yöntemdir.
Enophthalmus (Göz Küresinin Küçülmesi)
Poodle ve Minyatür Snauzer ırklarında Cornea atrofisi olarak şekillenebilmektedir.
Hastalığın nedeni nedir?
Göz küresinin atrofisi ve ırk özelliği gibi nedenlerle şekillenebilir. Ayrıca korneanın
küçük olması ve göz çukurunun gelişmemesi gibi doğmasal bir anomalinin olması bu
nedenle de göz küresinin küçük kalması mümkündür.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Göz içe doğru çökük olarak görülür ve göz küresi normalden daha küçüktür. Atrofiye
bağlı olarak körlük gelişebilir.
Sonuç;
Görme kaybının şekillendiği ve sık sık enfeksiyonlara maruz kaldığı durumlarda gözün
alınması yararlıdır.
Enophthalmus (Göz çıkığı)
Brachyocephalic ırklar olarak bilinen, Buldog, Boxer, Pekingese, Pug, Boston Terrier
gibi ırklar hastalığa yatkındır.
Hastalığın nedeni nedir?
Göz çıkıklarının oluşmasında ırk yapısına bağlı nedenler, apse, tümör ve yabancı
cisimler yanında göz içi basıncın artışına neden olan hastalıklar ve glaukom nedeniyle
şekillenebilir. Ayrıca köpeklerde alt çene çıkıkları ve bölgenin yaralanması veya darbe
alması gibi bir nedene bağlı olarak da şekillenebilir.
Hastalık nasıl gelişir?
Exophtalmus, göz küresinin etkilenme oranına göre iki şekilde oluşabilir.
A-)Kısmi göz çıkığı
Kısmi göz çıkığına verilebilecek en uygun örnek Pekingese ırkı köpeklerin göz
küresinin duruşudur. Göz kapakları göz küresini kapatamaz ve dışarı doğru çıkık
durur.
B-)Tam göz çıkığı
Tam göz çıkığında, göz küresi tamamen dışarı çıkmıştır ve göz sinirlerinin hasarına
bağlı olarak görme ve göz refleksleri kaybolmuştur. Tam göz çıkıkları çoğunlukla tek
taraflı şekillenmektedir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Klinik belirtiler gözün kısmi veya tam çıkıklarında farklı olarak şekillenir ve farklı bir
seyir izler. Kısmi çıkık olguları özellikle Pekingese ırkı köpeklerde olduğu gibi
doğmasal şekillenebilir ve bu tür kısmi çıkık olgularında göz kapakları gözü tam olarak
kapatamadığından gözde kuruma, konjunktuvitis, mukozalarda hiperemi ve şişkinlik
gibi belirtiler görülebilir. İleri dönemlerde keratitis şekillenme olasılığı yüksektir.Tam
çıkık olaylarında; göz küresinin göz çukurundan tamamen dışarı çıkması ve göz
sinirlerinde deformasyon söz konusudur. Görme ve pupillar refleks tamamen
kaybolmuştur. Korneada kuruma ve bozulmalar görülebilir.
Sonuç;
Göz küresinin dışarı çıktığı durumlarda operatif olarak müdahale edilmelidir. Ancak
göz küresinin ağır hasar gördüğü veya geri dönüşümün mümkün olmadığı
durumlarda göz küresinin ekstirpasyonu gereklidir.
Keratoconjunctivitis Sicca
Köpeklerde oldukça sıklıkla rastlanılan bir hastalıktır.
Hastalığın nedeni nedir?
Hastalığın oluşum nedeni gözyaşı salgısının olmamasıdır. Kalıtsal olarak genetik
nedenlere bağlı şekillenebileceği gibi gençlik hastalığı, gözyaşı kanalının daralması,
doğmasal atrofiler ve yaralanmalar nedeniyle de oluşabilir.
Hastalık nasıl gelişir?
Göz yaşının azalmasına veya olmamasına bağlı olarak irritasyonlar nedeniyle
şekillenen konjunktuvitis sonrasında etken olan nedenin devam etmesi ve gözün aşırı
kurumasına bağlı olarak keratitis ile komplike olması söz konusudur.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Akut olaylarda, ışığa karşı hassasiyet, gözün kapalı tutulması, konjunktuvitis,
hiperemi, kornea çevresinde ödem ve damarlaşmalar görülebilir. Ancak ilerleyen
olaylarda konjunktuvitisi izleyen keratitis şekillenir ve korneada bulanıklık, kuruma,
keratinizasyon oluşur. Alt göz kapağında entropium şekillenmesi ilerleyen olaylarda
sık görülen bir komplikasyondur. Schnauzer, Yorkshire Terrier, Chihuahua ırkı
köpeklerde ırk özelliği olarak sık görülür. Ayrıca dişi köpeklerde ve genç köpeklerde
görülme oranı daha yüksektir.
Sonuç;
Köpeklerin yaşadıkları en önemli göz rahatsızlıklarından biri olan bu hastalığın tespit
edilebilmesi için özel bir dikkat gereklidir. Çünkü genelde geç fark edilir ve bu da
rahatsızlığın daha ileri boyutlara varmasına neden olur. Yukarda sayılan belirtilerden
her hangi birisi görüldüğü anda vakit geçirmeden veteriner hekime danışılmalıdır.
Lens Luxationu (Lens çıkığı)
Köpeklerde sık rastlanılan ve lensin yer değiştirmesi olarak tanımlanan bu bozukluğun
oluşumunda doğmasal ve edinsel faktörler rol oynar.
Hastalığın nedeni nedir?
Lens çıkığı doğmasal bir anomali olarak görülebilir. Genetik faktörler nedeniyle lensi
tutan fibröz yapının gelişmemiş olması bu anomalinin oluşumuna neden olur.
Edinsel lens çıkıklarının oluşumuna ise travmalar nedeniyle fibrin dokuda oluşan
deformasyonlar veya glokom şekillenmesi neden olabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Lens çıkığı kısmi veya total olarak şekillenebilir. Kısmi şekillenen olaylarda korneada
yarım ay şeklinde bir görünüm oluşur. Total olarak şekillenen lens çıkıklarında lens
opak bir görünüm alır ve oftalmaskobik bir bakı ile yer değişimi tespit edilebilir.
Klinik olarak izlenebilecek ilk belirti gözyaşı akıntısıdır. Bazı olgularda pupillar reflekste
azalma ve irisin titreşmesi gibi belirtilerde görülebilir. Özellikle Fox Terrier cinsi
köpeklerde ırk özelliği olarak görülür.
Sonuç;
Çoğunlukla görme kaybı söz konusudur ve tam ve çift taraflı şekillenen lens
çıkıklarında görüş tamamen bozulabilir.
Nystagmus (Göz Titremesi)
Birçok nedenden ötürü Nystagmus (göz titremesi)görülebilir.
Hastalığın nedeni nedir?
Sinirsel bozukluklar, baş bölgesi yaralanmaları, gençlik hastalığı, zehirlenmeler ve
epilepsi nöbetleri sırasında görülebilir. Ayrıca köpeklerde gençlik hastalığının sinirsel
formunda da gözde Nystagmus şekillenebilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Göz küresinin sürekli olarak sağa sola titremeler yapması şeklinde görülür.
Sonuç;
Böyle bir durumla karşılaşıldığında altta yatan asıl nedeni araştırmak ve tedaviyi ona
göre yönlendirmek gerekir. Sinirsel nedenlere bağlı olarak şekillenen olaylarda
genellikle tedavi başarılı değildir ve olay kalıcıdır.
Panophthalmus (Göz Küresinin İrinli Yangısı)
Köpeklerde oldukca sık rastlanılan göz hastalıklarından birisidir.
Hastalığın nedeni nedir?
Gözün tüm katlarını etkileyen bu irinli yangının oluşumunda iç ve dış nedenler rol
oynayabilir.
İç nedenler; Panophthalmus oluşumunda enfeksiyonlar primer nedendir. Ayrıca
irisin yangısı, gözün ön kamarasında irin veya exudat toplanmasına bağlı olarakta
şekillenebilir.
Dış nedenler; panoftalmusun şekillenmesine yaralanmalar ve yabancı cisimler
neden olabileceği gibi kornea ve sclera yı etkileyen doku kayıplı yaralar, keratitis ve
Exophtalmus nedeniyle de gözün irinli yangısı şekillenebilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Dış nedenlere bağlı olarak şekillenen olgularda tüm göz katmanlarında hızlı bir
irinleşme ve buna bağlı olarak Exophtalmus en belirgin bulgudur. Yangıya bağlı olarak
beden ısısında artış, iştahsızlık, göz kapaklarında ve konjunktivalarda şişkinlik,
damarlaşma görülür.
Exophtalmus un şekillenmesi ile beraber korneanın beyaz bir renk alması ve
ulcusların şekillenmesi spesifik belirtilerden biri olarak sayılabilir. Ayrıca ilerlemiş
vakalarda genel durum bozukluğuna bağlı olarak septisemiler de şekillenebilir. İç
nedenlerin başında, gözü etkileyen enfeksiyonlar gelir. Çoğunlukla iç tabakalardan
başlayan bulguların gelişimi daha ağır bir seyir izler. Zamanla gözün ön tabakalarına
doğru yayılan irinin ön kamarada toplanmasına bağlı olarak bulanık bir görünüm
belirgindir. Lens sıvısında yoğunlaşma ve lens çıkıkları yanında hacim artışı ve
Exophtalmus şekillenir. Exophtalmus un şekillenmesine bağlı olarakta zamanla
korneada doku kayıpları olabilir.
Sonuç;
Herhangi bir nedenle şekillenen enfeksiyonun kontrol altına alınamadığı durumlarda
hastalık çok hızlı ilerler. Gözün tüm katmanları iltihaplanarak sonunda hastayı
septisemiye kadar götürebilir. Bu nedenle enfeksiyonun önlenemediği ve ikincil
olayların devreye girerek hastanın yaşamını tehlikeye soktuğu durumlarda gözün
operatif yolla uzaklaştırılması gereklidir.
Strabismus (şaşılık)
Her iki gözde veya tek gözde oluşabilen bir bozukluktur.
Hastalığın nedeni nedir?
Çoğunlukla doğmasal olarak şekillenebildiği gibi, göz küresi içindeki sinirlere basınç
yapan tümörler veya trauma gibi bir nedenle de şekillenebilir. Ayrıca göz küresi
kaslarının hareketini sağlayan sinirlerin tek taraflı felci nedeniyle sonradan da
gelişebilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Her iki gözde veya tek gözde oluşabilen bir bozukluktur. Göz küresi bakıldığında sağa
veya sola dönük durmaktadır. Çoğunlukla gözün iç açısına doğru olan göz küresi
dönüklüğü daha fazla görülür. Görmede işlevsel bir bozukluk yoktur.
Sonuç;
Kaslara ilişkin gelişen olaylarda karşı taraftaki kasın operatif olarak serbest bırakılması
yani kesilmesi ile düzeltilebilmesine karşın doğmasal anomali olarak gelişen vakalar
tamamen kalıcıdır.
UVEİTİS
Uveitis, kedilerin ve köpeklerin çok önemli ocular (göz) hastalıklarından biridir.
Uveitis; gözün anterior segmentini, posterior segmentini ya da her ikisini de
etkileyebilir. Her şartta görmeyi tehdit eden bir hastalıktır. Hayatı tehdit eden sistemik
ve çok ciddi bir hastalığın ilk belirtisi olabilir. Bazen de oluşumunda herhangi bir
hastalık veya neden bulunamayabilir.
ANATOMİ VE FİZYOLOJİ:
Uvea; gözün vaskuler (damarlı) bölümünü oluşturur. İris, ciliary body ve chroid den
oluşur. İris ve ciliary body ise; anterior uveal kanal ı oluşturur. Chroid ise posterior
uveal kanal ı oluşturur. Uveitis in sınıflandırılması için lokalizasyonu ( anteriorposterior-intermediate), derecesi (akut-kronik-tekrarlanan), patolojisi ( granülomatözsuppuratif) ve nedeni (travma-infeksiyon-neoplazi-bağışıklığa bağlı.) göz önüne
alınmalıdır.
KLİNİK BELİRTİLER:
Uveitis tiplerinin klinik görünümü; lokalizasyonuna, şiddetine ve süresine bağlıdır.
Akut anterior Uveitis olan kedilerde epifora (epiphora: aşırı göz yaşarması), 3. göz
kapağının yükselmesi, enophtalmozis ( göz küresinin içe çökük olması) , blefarospazm
( blepharospasm: Göz kapaklarının kasılması), fotofobi (ışığa karşı hassasiyet) ile
karakterize göz ağrısı mevcuttur. Sclera kızarmıştır ( gözün beyaz renkli tabakası) .
Uveitis in birçok sebebi olabilir. Endojen ya da ekzojen sebepler olarak
sınıflandırmamız gerekirse; Ekzojen sebepler genellikle travma , göz operasyonları,
ilaç ya da toksinlerin etkisi...vb dir. Endojen sebepleri ise belirlemek oldukça güçtür.
Çünkü çeşitli nedenlere bağlı olabilir. Örn;
1)
Bakteriyel enfeksiyonlar (Mycobacterium spp., Bartonella henselae..vb)
2)
Riketsiyal enfeksiyonlar ( Ehrlichia spp.)
3) Viral enfeksiyonlar ( Feline Lösemi Virüsü= FeLV, Feline İnfeksiyöz Peritonitis
=FIP, Feline İmmunodeficiency=Kedi AIDS i=FIV )
4) Parazitik enfestasyonlar ( Toxoplasma gondii, Cuterebra spp.,
Metastrongylidae..vb)
5)
Mikotik enfeksiyonlar (Cryptococcus neoformans, Blastomyces dermatitidis,
Histoplasma capsulatum, Coccidioides immitis, Candida albicans..vb)
6)
Neoplazma=Tümörler (İris melenoma, Lymphosarcoma, Lymphoma)
7)
İdiopatik
8)
İmmun kökenli
FIP ile ortaya çıkan Uveitis genellikle genç kedilerde görülmektedir. Toxoplasma ile
ortaya çıkan Uveitis ise daha çok avlanan erişkin kedilerde görülmüştür. Teşhise
yönelik testler; tam kan sayımı, serum biyokimyasal panel, tam idrar tahlili ve
infeksiyöz hastalıkların serolojik testleridir. Ayırıcı tanıda gerekirse histopatoloji
uygulanmalıdır. Toxoplasma gondii, FIP, FIV, FeLV ve lymphoma kedi Uveitis i için
özellikle dikkat edilmesi gereken hastalıklardır.
Kulak Hastalıkları
Otitis Media (Orta Kulak İltihabı)
Kulak Uyuzu (Otodectes cynotis )
Sağırlık
Otitis Interna (İç Kulak İltihabı)
Kedi Kulak Uyuzu (Notoedric Mange-Feline Scabies)
Otitis Externa (Dış Kulak Yolu İltihabı)
İskelet ve Kas Sistemi
İskelet ve Kas Sistemi Hastalıkları
Omuz Çıkığı
Myasthenia Gravis
Mandibula Kırıkları (Alt Çene Kemiği Kırığı)
Patella çıkığı (Diz Kapağı çıkıkları)
Luxatio Femoris (Kalça Çıkığı)
Spondylitis Deformans (Omurların Yangıya Bağlı Hasarı)
Hip Dysplasia (Kalça Displazisi)
Omuz çıkığı
Kürek kemiği (scapula) ile ön kol kemiği (humerus) arasındaki eklem olan omuz
ekleminin çıkıklarının oluşumu köpeklerde genellikle yarım çıkıklar şeklinde
görülmektedir.
Hastalığın nedeni nedir?
Omuz çıkığının oluşumunda darbeler, trafik kazaları, sıkışma, bacağın bir yere
takılması, kayma, koşarken yapılan ani ve ters hareket vb. nedenler rol oynayabilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Omuz çıkığının oluşmasında omuz ekleminde kemiklerin bağlantısını sağlayan bağların
zayıflığı çıkığın oluşumunu kolaylaştıran bir faktördür. Darbeye bağlı olarak omuzdaki
ligamentlerin gevşemesi veya kopması nedeniyle kol kemiğinin baş kısmının kürek
kemiği üzerinde yerleştiği oyuktan çıkması ve yer değiştirmesi söz konusudur.
Hangi ırklarda daha çok görülür?
Omuz eklemindeki bağların gelişimi doğmasal olarak zayıf olan Shetland, Teckel,
Pekingese ve Poodle ırkı köpeklerde tek taraflı veya iki taraflı şekillenebilen omuz
çıkıklarına yatkınlık söz konusu olabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Çıkığın oluştuğu yöndeki bacağı gövdeye yakın olarak tutar ve hareket ettirmekten
sakınır. Bölge ağrılıdır ve dokunulmasına izin vermez. Yerden kalkış esnasında topallık
dikkat çekicidir. Yeni şekillenen olaylarda bölgede şişkinlik ve lokal ısı artışı görülebilir.
Elle yapılan muayenede kol kemiğinin başı kolaylıkla hissedilebileceği gibi eklem diğer
sağlam ekleme göre daha aşağıda tespit edilir. Röntgen bulguları ve klinik bulgular
kesin teşhis için yeterlidir.
Sonuç;
Kolay nükseden bir problemdir. Genellikle yarım çıkıklar şeklinde oluştuğundan yeni
şekillenmiş çıkıklarda çıkığın yerine reddedilmesi ve bacağın bandaj ile sabitlenmesi
ile tedavisi sağlanabilir. Tam şekillenen çıkıklarda ve gecikilen olaylarda operatif
tedavi zorunludur.
Myasthenia Gravis
Sinir ve kas sistemi ile ilgili bir hastalıktır. Bağışıklık sistemi hastalığı olarak da kabul
edilmektedir.
Hastalığın nedeni nedir?
Hastalık, edinsel olarak sinir sistemindeki reseptörlerin yani sinirsel ileti algılayıcıların
blokajı veya doğmasal olarak reseptörlerin azlığına bağlı olarak şekillenen sinir ve kas
sistemi ile ilgili bir hastalıktır. Reseptörlerin bloke edilmesin de immun sistem
tarafından salınan oto antikorların etkin olması nedeniyle de bağışıklık sistemi
hastalığı olarak da kabul edilmektedir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Hastalık köpekler de doğmasal veya edinsel olarak şekillenebilir. Çoğunlukla köpekler
de edinsel form daha sık görülmüştür. Bu form, reseptörlerin oto antikorlar tarafından
bloke edilerek işlev yapamaması sonucu gelişir. Sinirsel uyarıların iletilmesinden
sorumlu olan reseptörlerin bloke edilmesinde etkin rol oynayan oto antikorların timüs
tarafında salgılandığı görüşü kabul görmektedir. Antikorların reseptörleri bloke etmesi
sonucu kaslara gerekli olan sinirsel iletiler ulaşamadığından kasların fonksiyonunu
yapamayarak güçsüzleşmesi ve zamanla zayıflaması söz konusudur.
Hastalık hangi ırklarda sık görülür?
Hastalığın ırka bağlı bir predispozisyonu olmamakla birlikte edinsel formu German
Shepherd Dog, Golden Retriever, Labrador Retriever ırkı gibi büyük ırk köpeklerde,
doğmasal formu ise Fox Terrier, Jack Russel, Springer Spaniel, Samoyed ırkı gibi orta
ve küçük ırk köpeklerde daha sık görülmektedir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Görülebilecek en belirgin bulgu ayakta durmada güçlük ve çok çabuk yorulmadır.
Hasta köpekler genellikle yatmak isterler. çoğunlukla arka ayaklarda belirginleşen bir
kas zayıflığı söz konusudur. Çok hafif bir egzersiz sonrasında dahi yorulabilir ve
oturmak ister. Bacaklarda sertlik, kaslarda titremeler olabilir. Bazen bu güçsüzlük
kaybolur ve normal yürümeye başlar ancak kısa süre sonra tekrar ortaya çıkabilir. Bu
klinik belirti spesifik bir bulgudur. Bacaklarda görülen bu belirtiler yanında vücudun
diğer çizgili kasları ile ilgili olarakta belirtiler şekillenebilir. Bunlardan en önemlisi
özefagus ve farenks kaslarında zayıflık ve özefagus felci ve mega özefagus
şekillenmesidir. Gelişen bu duruma bağlı olarak yutma güçlüğü, salya artışı, kusma,
öksürük ve aspirasyon pnömonisi de görülebilecek bulgular arasındadır. Yüz
kaslarında zayıflama ve buna bağlı olarak çiğneme güçlüğü, göz kapaklarında ve
kulaklarda düşme gibi belirtiler yanında köpeklerde myasthenia gravis olaylarında
thymus (timüs) bezi tümörü de şekillenebilir. Bu durumun oto antikorların
oluşumunda etkin olduğu fikri araştırılmaktadır.
Sonuç;
Hastalığın teşhisi klinik bulgulara, röntgen bulgularına ve kan analizlerine göre yapılır.
Edinsel form da kan serumu analizlerinde oto antikorların tespit edilmesi
mümkündür. Bu durum hastalığın nedeni konusunda ayırıcı olabilir. Çünkü kongenital
formda böyle bir durum söz konusu değildir. Tedavisinde kullanılacak ilaçların dikkatli
seçilmesi ve iyi doze edilmesi gereklidir. Aksi halde krizler şeklinde klinik belirtilerin
artmasına neden olunabilir. Hastalığın tedavisinde genellikle semptomları gidermeye
yönelik bir tedavi amaçlanır. Erken dönemlerde teşhis edildiğinde başarı şansı daha
yüksek olmakla birlikte genellikle aspirasyon pnömonisinin geliştiği olaylarda
hastalığın seyri kötü biter.
Mandibula Kırıkları (Alt çene Kemiği Kırığı)
Darbe nedeniyle mandibulanın değişik yerlerinde kırıklar oluşabilir. Klinik belirtiler ve
röntgen bulguları ile kolayca tespit edilebilen bir durumdur. Tedavisinde çoğunlukla
operatif yöntemler uygulanır.
Hastalığın nedeni nedir?
Köpeklerde sık karşılaşılan alt çene kemiği kırıklarının nedenleri arasında en önemlisi
trafik kazaları ve travmalardır. Çene kemiğine gelen küt darbeler ve diş çekimi
esnasında da şekillenebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Darbe nedeniyle mandibulanın değişik yerlerinde kırıklar oluşabilir. örneğin sağ ve sol
çene kemiğinin birleşim yeri olan Symphisis bölgesinde veya gövde olarak tanımlanan
öğütücü dişler hizasında kırıklar şekilenebilir. Bu kırıklar darbenin şiddetine bağlı
olarak parçalı veya basit kırıklar şeklinde olabileceği gibi açık kırık veya kapalı kırıklar
şeklinde de oluşabilir. Köpeklerde alt çenenin kırıklarına çoğunlukla Symphisis
bölgesinde ve açık kırıklar şeklinde rastlanmaktadır.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Klinik olarak ağızın kapatılamaması ve ağızdan salya akışı ilk gözlenen belirtilerdir.
Eğer açık bir kırık varsa salya kanlı olabilir. Elle yapılan muayenede özellikle
Symphisis kırıklarında çene kemiğinin iki ayrı parça halinde aşağı yukarı oynadığı
tespit edilebileceği gibi tam bir ayrılma varsa bir taraf aşağıya sarkık olarakta
görülebilir.
Parçalı bir kırık söz konusu ise kemikler hareket ettirildiğinde krepitasyonu (sürtünme
sesini) daha fazla hissetmek mümkündür. Kırığın şekillendiği bölgeye ve kırığın
şekline bağlı olarak çiğneme yapılamayabilir. Hastalar genellikle ağrı nedeniyle yemek
yemekten kaçınırlar.
Sonuç;
Klinik belirtiler ve röntgen bulguları ile kolayca tespit edilebilen bir durumdur.
Tedavisinde çoğunlukla operatif yöntemler uygulanır. Parçalı kırıklar ve kemiğin
normal pozisyonunda bozulmaların olduğu komplike kırıklarda iyileşme daha uzun
süre alabilir. Symphisis kırıklarında çene kemiğinin sabitlenmesi ile kısa sürede
başarılı sonuçlar almak mümkündür. Kırığın şekillendiği bölgede kemikler arasında
tam bir ayrılma yok ise sıvı gıdalar verilerek aşırı hareket etmesi önlendiği taktirde
kendi halinde iyileşmesi de mümkündür.
Patella çıkığı (Diz Kapağı çıkıkları)
Patella yani diz kapağı çıkığı, patellanın normal pozisyonun bozulması ve normal
konumu dışında bulunması halidir. Çıkık olaylarına gerekli müdahaleler
yapılmadığında ileri dönemlerde eklemde artroz (dejeneratif eklem hastalığı) ve
deformasyonların şekillenme olasılığı çok yüksektir.
Hastalığın nedeni nedir?
Patella çıkıklarının oluşumunda birçok faktör rol oynayabilir. Bu nedenler arasında
bölgeyi etkileyen travmalar ve burkulmalar en önemli nedenlerdir. Ani dönüşler,
atlama, düşme esnasında da şekillenebilir. Ayrıca diz eklemini oluşturan kemiklerin
özellikle ekleme yakın bölgesinde oluşan kırıklar ve deformasyonlar, diz kapağı
kemiğini tutan bağların gevşekliği veya kopması gibi bir nedene bağlı oluşabileceği
gibi özellikle küçük ırk köpeklerde doğmasal anomali olarak görülen kemik
formundaki bozukluklar da Patella çıkığının oluşum nedenleri arasındadır.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Patella nın normal pozisyonunun bozulması ve normal konumu dışında bulunması hali
olan Patella çıkıkları oluşum nedenlerine göre kısmi, total veya eklemin pozisyonuna
bağlı olarak zaman zaman şekillenebilir. Genellikle oluşum şekline bağlı olarak da
değişik derecelerde gelişim göstermektedir. Hafif derecede bir çıkık söz konusu
olduğunda eklem normal pozisyonundadır. Ancak bacağın gövdeden uzaklaştığı
pozisyonda patellayı gelen darbeler sonucu veya kendiliğinden kayar ve çıkık
şekillenir. Bacağın vücuda yaklaştığı pozisyonda ve elle müdahale ile kolayca eski
halini alabilir. Ancak sık sık tekrarlayan bir çıkık söz konusu olduğundan arthritis
oluşmasına hazırlayıcı faktördür. Daha ileri boyutlarda gözlenen tam çıkık olayları
genellikle eklem, eklemi oluşturan kemikler ve patellayı tutan bağlar ile ilgili
problemler nedeniyle oluşan ve kalıcı olan çıkıklardır. Çıkık olaylarına gerekli
müdahaleler yapılmadığında ileri dönemlerde eklemde artroz (dejeneratif eklem
hastalığı) ve deformasyonların şekillenme olasılığı çok yüksektir.
Hangi ırklarda daha çok görülür?
Tüm köpek ırklarında görülebilir. Ancak Poodle, Pincher, Chihuahua, Terrier ve
Pekingese gibi küçük yapılı köpek ırklarında daha sık görülmektedir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Kısmi olarak şekillenen hafif dereceli Patella çıkıklarında görülebilecek en belirgin
bulgu bacağın pozisyonuna bağlı olarak diz kapağı kemiğindeki yer değişimidir. Bu
değişim bacağın pozisyonuna ve diz kapağı kemiğinin kaydığı yöne göre farklı klinik
belirtiler gösterebilir. Patella nın mediale (iç taraf) doğru kaydığı çıkıklar genellikle
bacağın açık pozisyona getirildiği zamanlarda şekillenir ve bacak büküldüğü zaman
Patella normal pozisyonuna gelir. Bu tür çıkıklarda hasta genellikle bacağını askıda
tutar ve basmaktan sakınır. Tam şekillenen kalıcı çıkıklarda eklemin açılma veya
kapanma hareketleri yapılamaz. Bacak gergin bir pozisyondadır. Yürüme güçlüğü
olabileceği gibi eklemi bükmeden yapılan yürüyüş de bu durum için spesifiktir.
Hastalığı hazırlayıcı faktörler nelerdir?
Doğmasal anomaliler, raşitizm gibi kemiklerde hasara neden olabilen hastalıklar, aşırı
egzersizler, koşular, diz kapağı ve diz eklemi bağlarının gevşekliği gibi nedenler
hastalığın oluşumunu kolaylaştıran faktörlerdir.
Sonuç;
Hafif olarak tanımlanan Patella çıkıkları ani hareket, darbe, koşarken ani dönüşler,
düşme gibi nedenlerle şekillenen ve çoğunlukla kalıcı olmayan kısmi çıkıklar
şeklindedir. Yürüyüş sırasında veya bacağın pozisyonun düzelmesi ile kolaylıkla
düzelebileceği gibi bazı olaylarda klinik belirtiler görülmeden kendiliğinden iyileşmeler
de olabilir. Kalıcı ve tam şekillenen Patella çıkıklarında bacağın pozisyonunun
düzeltilmesi veya el ile yapılan müdahaleler genellikle sonuç vermez ve çoğunlukla
operatif yöntemlere başvurmak gerekebilir.
Hip Dysplasia (Kalça Displazisi)
Kalça eklemi, pelvis (leğen kemiği) ile arka bacaktaki femur kemiği (baldır kemiği)
arasında yer alan eklemdir. Femur a ait kaput Femoris denilen yuvarlak ucun
acetabulum denilen oyuğa yerleşmesi ile oluşan bu eklemde normal yapının dışında
gelişen bir dizi anomali dysplasia olarak adlandırılır.
Hastalığın nedeni nedir?
Örneğin, uyumsuzluk nedeniyle eklem aralığının fazla olması ve bacak kemiğinin
oyuğa tam yerleşmemesi, kalça kemiğindeki çukurun (acetabulum) geniş oluşu veya
yetersiz gelişmesi, eklemi bağlayan ligamentlerin gevşekliği gibi bir nedenle
şekillenebileceği gibi eklemi etkileyen darbeler nedeniyle de şekillenebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Çoğunlukla genç yaşlarda beliren bozukluklar, yaşın ilerlemesi ve özellikle de kilo
artışıyla orantılı olarak artar. Yani beslenme en önemli faktörlerden birini
oluşturmaktadır. Genellikle eklemde var olan şekil bozukluklarına bağlı olarak
bölgedeki yumuşak dokularda ve kemiklerde de hasarlar oluşabilir. Bu durum
görülebilecek belirtilerde daha fazla artışa neden olabilir. Örneğin hafif olan topallama
daha da artabilir.
Hangi ırklarda daha çok görülür?
German Shepherd Dog, Boxer, Rottweiler, Golden Retriever, Labrador, Mastiff, Saint
Bernard gibi büyük köpek ırklarında daha sık şekillenir. Bu ırklar da beden ağırlığının
fazla olması hastalığı hazırlayıcı bir faktördür.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Klinik olarak görülebilen belirtiler köpeğin genç veya yaşlı oluşuna bağlı olarak
farklıdır. Genç köpeklerde topallama daha hafiftir. Özellikle oturup kalkma esnasında
zorlanma, çabuk yorulma, hareketlerde isteksizlik, bacaklarda asimetri ve adımlarda
ve yere basış sırasındaki bozukluklar görülebilecek belirtilerdir. Yaşlı köpeklerde ise
topallamanın fazla olması, kalçada asimetrik duruş ve sallantılı yürüyüş çok
belirgindir. Genellikle bölgedeki kaslarda hareketsizliğe bağlı atrofiler şekillenir.
Hastalıktan nasıl korunulabilir?
Özellikle hastalığa yatkınlığı bilinen ırklarda gelişme dönemindeki kilo artışının
kontrollü olması ve aşırı kilo artışının önlenmesi zorunludur.
Ancak hastalığın tam bir tedavisi olmadığı gibi korunma amacıyla da uygulanabilecek
kesin bir yöntem yoktur. Hızlı ve aşırı alınan kilolar eklem üzerindeki basıncı
artıracağından hastalığın şekillenmesini kolaylaştırabilir.
Sonuç;
Köpeklerde oldukca sık rastlanılan ve kolay teşhis edilebilen bir hastalıktır. Erken
dönemde teşhis edilen vakalarda kaslarda bozukluklar şekillenmeden önce
uygulanacak operatif müdahaleler ile hastanın yaşam kalitesini artırmak mümkün
olabilir. Tam bir tedavi yöntemi bulunmadığından ağrı kesici ve yangı giderici ilaç
uygulamaları, lokal olarak uygulanan fizyoterapi veya masaj ile ağrıyı azaltmak ve
hastanın yaşam kalitesini yükseltmek amaçlanmaktadır. Son bir kaç yıldır ülkemizde
de yapılan akupunktur uygulamaları ile ağrının azaltılması dışında tedaviye yönelik
umut verici gelişmeler henüz sağlanamamıştır.
Spondylitis Deformans (Omurların Yangıya Bağlı Hasarı)
Köpeklerde sık görülen bir durumdur ve ileri yaşlarda kolay şekillenir. Kesin bir
tedavisinin olmaması nedeni ile kronik ve kalıcı bir durum olarak değerlendirilir.
Yapılan tedaviler hastanın yaşam kalitesini yükseltmeye yöneliktir.
Hastalığın nedeni nedir?
Omurganın her hangi iki omuru arasında kemik dokunun üremesi ve iki omurun
birbirine kaynaşması ile karakterizedir. Nedenleri arasında omurları etkileyen küt
darbeler ve yaralanmalar sayılabilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Hastalık omurlar arasındaki diskin kapsulasında oluşan dejenerasyon ile başlar. Daha
sonra bölgedeki omurlarda oluşan deformasyonlar hastalığın şekillenmesinde etken
olur ve üremeler başlar. Bunun sonucunda iki omurun birbirine kaynaşması nedeniyle
bölgedeki yumuşak doku, özellikle omurları bağlayan ligamentler de etkilenerek
hastalığa ait belirtiler ortaya çıkar.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Omurganın sertleşmesi ve deformasyonun şekillendiği bölgede lokal ağrı en spesifik
belirtilerdir. Köpeklerde gözlenen belirtiler çoğunlukla deforme olan omurdan itibaren
etkilenen spinal sinirlere bağlı olarak nadiren oluşan nörolojik arazlardır. Hastalarda
görülen ağrı genelde egzersizlerden sonra ortaya çıkar. Orta ve ileri yaştaki büyük ırk
köpeklerde daha sık olarak görülür.
Sonuç;
Röntgen bulguları hastalığın tam olarak tanımlanması için zorunludur.
Hip Dysplasia (Kalça Displazisi)
Kalça eklemi, pelvis (leğen kemiği) ile arka bacaktaki femur kemiği (baldır kemiği)
arasında yer alan eklemdir. Femur a ait kaput Femoris denilen yuvarlak ucun
acetabulum denilen oyuğa yerleşmesi ile oluşan bu eklemde normal yapının dışında
gelişen bir dizi anomali dysplasia olarak adlandırılır.
Hastalığın nedeni nedir?
Örneğin, uyumsuzluk nedeniyle eklem aralığının fazla olması ve bacak kemiğinin
oyuğa tam yerleşmemesi, kalça kemiğindeki çukurun (acetabulum) geniş oluşu veya
yetersiz gelişmesi, eklemi bağlayan ligamentlerin gevşekliği gibi bir nedenle
şekillenebileceği gibi eklemi etkileyen darbeler nedeniyle de şekillenebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Çoğunlukla genç yaşlarda beliren bozukluklar, yaşın ilerlemesi ve özellikle de kilo
artışıyla orantılı olarak artar. Yani beslenme en önemli faktörlerden birini
oluşturmaktadır. Genellikle eklemde var olan şekil bozukluklarına bağlı olarak
bölgedeki yumuşak dokularda ve kemiklerde de hasarlar oluşabilir. Bu durum
görülebilecek belirtilerde daha fazla artışa neden olabilir. örneğin hafif olan topallama
daha da artabilir.
Hangi ırklarda daha çok görülür?
German Shepherd Dog, Boxer, Rottweiler, Golden Retriever, Labrador, Mastiff, Saint
Bernard gibi büyük köpek ırklarında daha sık şekillenir. Bu ırklar da beden ağırlığının
fazla olması hastalığı hazırlayıcı bir faktördür.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Klinik olarak görülebilen belirtiler köpeğin genç veya yaşlı oluşuna bağlı olarak
farklıdır. Genç köpeklerde topallama daha hafiftir. Özellikle oturup kalkma esnasında
zorlanma, çabuk yorulma, hareketlerde isteksizlik, bacaklarda asimetri ve adımlarda
ve yere basış sırasındaki bozukluklar görülebilecek belirtilerdir. Yaşlı köpeklerde ise
topallamanın fazla olması, kalçada asimetrik duruş ve sallantılı yürüyüş çok
belirgindir. Genellikle bölgedeki kaslarda hareketsizliğe bağlı atrofiler şekillenir.
Hastalıktan nasıl korunulabilir?
Özellikle hastalığa yatkınlığı bilinen ırklarda gelişme dönemindeki kilo artışının
kontrollü olması ve aşırı kilo artışının önlenmesi zorunludur. Ancak hastalığın tam bir
tedavisi olmadığı gibi korunma amacıyla da uygulanabilecek kesin bir yöntem yoktur.
Hızlı ve aşırı alınan kilolar eklem üzerindeki basıncı artıracağından hastalığın
şekillenmesini kolaylaştırabilir.
Sonuç;
Köpeklerde oldukca sık rastlanılan ve kolay teşhis edilebilen bir hastalıktır. Erken
dönemde teşhis edilen vakalarda kaslarda bozukluklar şekillenmeden önce
uygulanacak operatif müdahaleler ile hastanın yaşam kalitesini artırmak mümkün
olabilir. Tam bir tedavi yöntemi bulunmadığından ağrı kesici ve yangı giderici ilaç
uygulamaları, lokal olarak uygulanan fizyoterapi veya masaj ile ağrıyı azaltmak ve
hastanın yaşam kalitesini yükseltmek amaçlanmaktadır. Son bir kaç yıldır ülkemizde
de yapılan akupunktur uygulamaları ile ağrının azaltılması dışında tedaviye yönelik
umut verici gelişmeler henüz sağlanamamıştır.
Kalp ve Dolaşım Sistemi
Kalp Ve Dolaşım Hastalıkları
Endokardiosis
Heartworm (Kalp Kurdu)
Endokardiosis
Kronik dejeneratif Valvüler hastalık olarak da bilinen Endokardiosis, atrium (kulakçık)
ve vetrikül(karıncık) arasındaki kapak segmentlerinin serbest uçlarının kronik,
nodüller, fibröz kalınlaşması sonucunda kapakların tam işlevsel olarak kapanamaması
durumudur.
Hastalığın nedeni
Valvüler kapakların tam kapanmaması, ventriküler sistol sırasında kanın vetriküllerden
atrium lara geri kaçmasına neden olur. Hastalığın kesin nedeni bilinmemekle birlikte,
doğmasal olduğu düşünülmektedir. Kapaklarda şekillenen lezyonlar yangısal olmaktan
çok dejeneratif karakterdedir ve birincil olarak en fazla mitral kapağı etkiler. Vakaların
çoğunda etkilenen kapakçık sadece mitral kapaktır, 1/3'ünde ise mitral ve triküspidal
kapaklar birlikte etkilenir. Sadece triküspidal kapağı veya aortik ve pulmoner
kapakçıkları etkileyen hastalık nadir görülür.
Hangi ırklarda görülür
Hastalık özellikle Cavalier King Charles Spaniel ırkı köpeklerde yaygın görülür. Bu ırk
köpeklerin belirgin bir bölümünde 5 veya daha erken yaşlarda kalpte üfürümler
gelişir. Ayrıca hastalığın Chihuahua, Miniature Poodle, Miniature Pincher, Whippet gibi
küçük ırklarda, erkek köpeklerde ve ileri yaşlarda görülme oranı yüksektir.
Hastalığın Gelişimi
Kapakçıklarda oluşan patolojik değişimler yaşla birlikte kademeli olarak gelişir. Erken
dönemde kapakçıkların serbest uçlarında küçük nodüller şeklinde ortaya çıkar,
giderek büyür, kapakta bozukluklara yol açan pıhtılaşmış plaklar haline gelir.
Etkilenen kapakçık kalınlaşır, zamanla kademeli olarak tam kapanamadığı için
sızdırmalar başlar. Korda tendinealar da etkilenerek kalınlaşır ve işlevsel olarak
zayıflar. Lezyonlar ilerlerken, kapakçık yetmezliği de klinik olarak belirginleşmeye
başlar.
Mitral kapak (sol taraftaki kapak) problemlerinde sistol (kalbin kasılması) sırasında
kanın sol atriuma geri kaçması, sol atriumun genişlemesine neden olur. Bu genişleme
ise mitral kapak yaprakçıklarının yerinden oynamasına ve atrioventriküler annulusun
(atrioventriküler orifisyum çevresinde purkinje hücrelerinden oluşan halka şeklinde
yapı) genişlemesine yol açarak kanın geri kaçışını daha da şiddetlendirir. Sol atriumda
basınç artışına bağlı olarak pulmoner venöz hipertansiyon gelişir ve akciğer ödemi ile
sonuçlanır. Mitral kapak probleminin klinik belirtileri sol kalp yetmezliğinin bulguları ile
aynıdır. Her iki atrioventriküler kapağın etkilendiği durumlar ise sağ ve sol kalp
yetmezliği bulguları ile kendini gösterir. Ayrıca Korda tendineaların yırtılması ise bazen
akut gelişen, ölümcül kalp yetmezliği ile sonuçlanabilir.
Hastalığın Belirtileri
Endokardiosisin ilk bulgusu, genellikle etkilenen atrioventriküler kapağın üzerinde bir
noktadan alınan sistolik üfürümdür. İlerlemiş olgularda üfürüm göğüs boşluğunda
yukarı ve baş yönüne doğru dağılabilir. Ancak üfürümün şiddeti her zaman klinik
bulguların şiddeti ve kanın geri kaçışının derecesi ile ilişkili değildir. İleri derecede
mitral kapağa bağlı kanın geri kaçışı sırasında da bazen sistolik ses alınabilir.
Endocardiosisin tanımlayıcı bulguları radyografi, elektrocardiografi ve ekokardiyografi
ile tam olarak tespit edilebilir.
Radyografi bulguları mitral yetersizliğin şiddeti ve atriumlar geri kaçan kan hacmi ile
ilişkilidir. Büyüyen ilk bölüm, sol atriumdur. Sol atriumun büyümesi ile akciğerin sol
bronşial gövdesi basınç altında kalır. Sol ventriküler ve bazı vakalarda çift taraflı
ventriküler büyüme de gözlenebilir. Sol atriuma ve sol vetrikülde hacim yükü artışına
bağlı olarak pulmoner venöz genişleme meydana gelir ve ardından pulmoner ödem
oluşur. Pulmoner ödem başlangıçta belirli bir bölgede sınırlı olabilir. İlerlemiş, şiddetli
vakalarda yaygınlaşarak interstisiyel ve alveoler bölgeleri etkileyebilir. Sağ ventriküler
yetmezlik ise hepatomegali (karaciğerin büyümesi), caudal (arka) vena cavanın
genişlemesi, ascites (karın boşluğunda sıvı birikmesi) ve pleural füzyon (göğüs
zarında sızıntı) ile karakterizedir.
Elektrokardiyografi (ECG) normal olabilir. Veya sol atrial veya sol ventriküler
genişlemeye ait bulgular içerebilir. Ayrıca her iki vetrikülde de genişlemeye dair
bulgular içerebilir. Ana elektriksel aksis(eksen) genellikle normaldir. Şiddetli atrial
genişlemelerde örneğin premature atrial kompleksler veya atrial fibrilasyona bağlı
olarak vetrikül üzerinde aritmi gözlenebilir.
Ekokardiyografi, sol atrial ve sol ventriküler genişlemenin yanı sıra, atrioventriküler
kapağın kalınlaşmasını ve fonksiyon bozukluğunu belirlemede de yararlıdır. Yapılan
ekokardiografik çalışmalar göstermiştir ki, mitral regürgitasyonun (kanın geri akışı)
erken devrelerinde kasılma ya normaldir veya kompanze mekanizmaları sayesinde
artışı söz konusu olabilir. Ekokardiografik aynı zamanda, korda tendineaların
kalınlaşması ve mitral kapağın sol atriuma doğru prolobe oluşunu da gösterir. King
Charles Cavalier'lerde mitral kapak prolapsusu 1- 2 yaş gibi erken dönemlerde ortaya
çıkar. Bu durum Endokardiosis ve mitral regürgitasyona predispozisyon oluşturur.
Doppler ultrason çalışmaları diastolik mitral içerik akış hızında artış olduğunu gösterir.
Korda tendineaların yırtılması mitral kapağın boşta kalarak titremesine neden olur.
Hastalığın Tanısı
Hastalığın tanısı klinik, radyografi ve ekokardiyografi bulgularına göre konur.
Hastalığın kesin teşhisi için, atrioventriküler kapak yetmezliklerinin diğer nedenleri
olan dilate kardiomyopati, doğmasal kalp hastalıkları, bakteriyel endokarditis, korda
tendineaların yırtılması, atrial ve ventriküler disritmiler yönünden incelenmesi gerekir.
Ayrıca kalp üfürümlerine neden olan diğer doğmasal ve edinsel hastalıklar, kronik
pulmoner hastalıklar ve bronşitis, bronkopneumoni, akciğerlerde yabancı cisim,
neoplazi, Filaroides osleri enfeksiyonu, eosinofilik pneumoni, trachea kollapsı,
dirofilariasis ve sistemik mikosis gibi kronik öksürüğe neden olan diğer hastalıklar
yönünden dikkatli bir kontrolden geçirilmesi gerekir. Pulmoner kalp hastalığında
akciğerler veya pulmoner dolaşımdan kaynaklanan bozukluklar sonucunda, sağ
ventriküler hipertrofi ve sağ konjestif kalp yetmezliği bulguları gözlenir. Bu durum
ayırıcı tanıda dikkat edilmesi gereken konulardan biridir.
Heartworm (Kalp Kurdu)
Sivrisinekler tarafından taşınan, ülkemizde pek sık görünmeyen bir hastalıktır.
Hastalığın etkeni nedir?
Hastalığa neden olan parazit dirofilaria immitis'dir. Parazitin larva formu kanda, ergin
formu ise kalpte yaşar.
Hastalık nasıl bulaşır?
Etken sivrisinekler tarafından taşınır. Ülkemizde pek sık görülen bir hastalık değildir.
Bizim için önemi yurtdışından gelen (Amerika, Avustralya, Güney Avrupa gibi)
köpekler veya kedilerle ülkemize taşınmasıdır.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Kalp kurdu oldukça tehlikeli bir hastalık olduğu halde hafif enfekte olmuş köpekler
hiçbir zaman semptom göstermeyebilir. Parazitin uzun yaşam döngüsünden dolayı
klinik semptomlar enfeksiyonu takip eden ilk yılın içinde ender olarak ortaya çıkar.
Genelde semptomların ortaya çıkması yıllar sürer.
Bu semptomlar;
Kuru öksürük, patolojik uyku hali ve çabuk yorulma, ani hareket veya heyecandan
kaynaklanan bayılma, kilo kaybı ve ince kas yapısı (cardiac cachexia), iştahsızlık,
depresyon, zayıflık, anemi, taşikardi, sarılık (Icterus).
Nasıl önlem alabiliriz?
Hastalık ülkemizde çok yaygın olarak görülmemektedir. Şüpheli durumdaki hastalarda
bu hastalık için geliştirilen testler kullanılarak kontrol yapılabilir. Ayrıca yurt dışından
gelen köpeklerin her ihtimale karşı şu anda ülkemizde de var olan testlerle kontrolden
geçirilmesi gerekir.
Metabolizma-Endokrin
Metabolizma Hastalıkları
Hyperadrenocorticism (Cushing Hastalığı)
Hypoadrenocorticism (Addison Hastalığı)
Hyperparathyroidizm (Paratroid Bezlerinin Aşırı Çalışması)
Hypoparathyroidizm (Paratroid Bezlerinin Yetersiz Çalışması)
Hyperthyroidizm (Troid Bezlerinin Aşırı Çalışması)
Hypothyroidizm (Troid Bezlerinin Yetersiz Çalışması)
Diabetes Mellitus (Şeker Hastalığı)
Diabetes Insipidus (Şekersiz Diyabet)
Hypoglycemia (Düşük Kan Şekeri)
Von Willebrand’s Hastalığı
Hyperadrenocorticism (Cushing Hastalığı)
Hipofiz veya adrenal bezlerde oluşan herhangi bir bozukluk aşırı glucokortikoid
üretimine sebep olur. Bu hastalığın sebebi de vücutta aşırı glucokortikoid üretimidir.
Hastalığın sebebi nedir?
Hastalığın sebebi vücutta aşırı glucokortikoid üretimidir. Hipofiz bezi tarafından
üretilen ACTH hormonu, adrenal bezleri etkileyerek tüm sistem için gerekli olan
glucokortikoid hormonunu ürettirir. Bu sistemde bir aksama olduğunda yani hipofiz
bezi veya adrenal bezlerde oluşan herhangi bir bozukluk aşırı glucokortikoid üretimine
sebep olur. Bu durumda hyperadrenocorticism ortaya çıkar ve böbrekler, sinir sistemi,
iskelet ve kas sistemi, solunum sistemi, kalp ve deri etkilenir. Hastalık daha çok orta
veya ileri yaşlı köpeklerde görülür. Hastalığın oluşmasındaki etkenler genel olarak üç
bölümde incelenebilir. Bunlar; Hipofiz bezinden köken alan hyperadrenocorticism,
adrenal bezlerden köken alan hyperadrenocorticism, iatrogenic hyperadrenocorticism.
Adrenal bezlerden ya da hipofiz bezinden kaynaklanan hyperadrenocorticism in
sebebi tümörlerden olabilir. İatrogenic hyperadrenocorticism\'in genel sebebi olarak
ise sürekli ve fazla miktarda steroid kullanımı gösterilebilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hastada iştah aşırı derecede artmıştır, çok aşırı su içme ve idrar yapma vardır, karın
bölgesinde yavaş yavaş gelişen bir büyüme söz konusudur, deri oldukça incelir,
yerine gelmeyen tüy kayıpları ve seyrelmeler görülür. Karın bölgesindeki damarlar
belirgin bir şekilde göze çarparlar, hastada depresyon görülebilir, kaslar zayıflamış ve
yumuşamıştır, deride renk değişimleri olabilir.
Nasıl önlem alabiliriz?
Hastalık oldukça yavaş geliştiği için genelde yaşlılığa bağlanır ve hastalık
saptandığında oldukça gecikilmiştir. Hasta sahibi köpeğini çok iyi tanımak ve
alışkanlıklarını bilmek zorundadır. Böylece iştahtaki değişimler, derideki değişimler, sık
su içme ve sık idrar yapma gibi semptomlar takip edilerek hastalık teşhisi daha önce
konulabilir. İatrogenic hyperadrenocorticism in sebebi olan, aşırı dozlarda steroid
kullanımı kesildiğinde, hastalık kendiliğinden düzelebilir.
Hypoadrenocorticism (Addison Hastalığı)
Hastalık adrenal bezlerin salgıladığı glucokortikoid ve mineralocortikoid seviyesinin
düşmesi ile ortaya çıkar. Minerolocortikoidler vücutta sodyum ve potasyumun
elektroliz edilmesinde kullanılırlar.
Hastalığın sebebi nedir?
Eğer mineralocortikoid seviyesi düşerse metabolizma ve sodyum potasyum dengesi
alt üst olur. Bununla beraber kardiovasküler sistem, sindirim sistemi, böbrekler ve
sinir sistemi etkilenebilir. Hastalığın ortaya çıkmasındaki neden, hipofiz bezinin
tümörü veya ACTH üretmemesi, bazı granulomatous hastalıklar veya ilgili bezlerin
hasarlarıdır. Hastalık köpeklerde çok yaygın olmasa da genelde genç veya orta yaşlı
köpeklerde görülür. Dişi köpekler erkek köpeklere göre daha fazla risk altındadır.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Kilo kaybı, halsizlik ve uyku hali, kusma, çok su içme, çok sık idrar, depresyon,
dehidrasyon, tüy kaybı, zayıf nabız. Hastalık diğer hastalıklarla karışabildiğinden
ayırıcı tanı için bir çok tahlil gerekmektedir.
Nasıl önlem alabiliriz?
Hastalık oldukça yavaş gelişir. Bu yüzden semptomların ortaya çıkışı belirgin değildir
ve hastalık gözden kaçırılabilir. İyi gözlem yapma ve çıkan semptomları
değerlendirme önemlidir. Ayrıca özellikle stres, sodyum ve potasyum dengesini
etkileyeceğinden hastayı mümkün olduğu kadar stresden uzak tutmak gereklidir.
Çünkü bu bazen addisonian krizleri adı verilen şok durumlarına neden olur.
Hyperparathyroidizm
Hyperparathyroidizm (Paratroid Bezlerinin Aşırı çalışması) Paratroid bezlerinin tümör
veya herhangi bir sebepden dolayı aşırı çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır.
Dolayısıyla kandaki kalsiyum ve fosfor düzeninin dengesi bozulur. Hastalık erken
dönemlerde tespit edilebildiğinde tedavi komplikasyonsuz ve kolay bir şekilde
uygulanabilir.
Hastalığın sebebi nedir?
Paratroid bezlerinin aşırı çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Paratroid
bezinin vücuttaki görevi kalsiyum fosfor dengesinin düzenliliğini sağlamaktır.
Köpeklerde pek sık rastlanmamakla birlikte genelde orta yaşlı ve yaşlı köpeklerde
görülür. Oluşumundaki sebep ise, Paratroid bezlerinin tümör veya herhangi bir
sebepden dolayı gereğinden fazla üretim yapmasıdır.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Uyuşukluk ve halsizlik, iştahsızlık, sık su içme ve sık işeme, romatizma benzeri
bulgular, kemik yoğunluğunda azalma ve kolay kemik kırılması, pelvis ve omurgada
normal olmayan gelişmeler.
Nasıl önlem alabiliriz?
Hastalık erken dönemlerde tespit edilebildiğinde tedavi komplikasyonsuz ve kolay bir
şekilde elimine edilebilir. Bu hastalıktaki tedavide amaç öncelikle kan kalsiyum
seviyesinin düşürülmesidir. Özellikle yavrularda çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü
kalsiyum fosfor seviyesindeki dengesizlikler yavrunun gelişimini olumsuz yönde
etkileyecektir. Kalsiyum seviyesinin düşük olduğu durumlarda Paratroid bezleri
devreye girecek ve kemiklerden kalsiyum çekecektir. Bu durumda kemik yapısı
zayıflayacak ve deformasyonlara yol açacaktır. Bu hastalığa bağlı olarak oluşan
deformasyonları düzeltmek çok zordur. Bu yüzden gıdaya bağlı olarak şekillenebilen
sekunder hyperparathyroidizmin önlenebilmesi için gıda düzenlenmesinin bilinçli
yapılması gerekir. Paratroid tümöründen kaynaklanan Hyperparathyroidizm de
yapılabilecek tek şey operasyondur. Ancak operasyon sonrası kalsiyum seviyesinde
ortaya çıkan düşmeler Hypoparathyroidizm için bir neden olabilir. Bu yüzden
operasyon geçiren hastalarda kalsiyum seviyesi sık sık kontrol edilerek eksiklikler
giderilmelidir.
Hyperparathyroidizm
Hyperparathyroidizm (Paratroid Bezlerinin Aşırı çalışması) Paratroid bezlerinin tümör
veya herhangi bir sebepden dolayı aşırı çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır.
Dolayısıyla kandaki kalsiyum ve fosfor düzeninin dengesi bozulur. Hastalık erken
dönemlerde tespit edilebildiğinde tedavi komplikasyonsuz ve kolay bir şekilde
uygulanabilir.
Hastalığın sebebi nedir?
Paratroid bezlerinin aşırı çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Paratroid
bezinin vücuttaki görevi kalsiyum fosfor dengesinin düzenliliğini sağlamaktır.
Köpeklerde pek sık rastlanmamakla birlikte genelde orta yaşlı ve yaşlı köpeklerde
görülür. Oluşumundaki sebep ise, Paratroid bezlerinin tümör veya herhangi bir
sebepden dolayı gereğinden fazla üretim yapmasıdır.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Uyuşukluk ve halsizlik, iştahsızlık, sık su içme ve sık işeme, romatizma benzeri
bulgular, kemik yoğunluğunda azalma ve kolay kemik kırılması, pelvis ve omurgada
normal olmayan gelişmeler.
Nasıl önlem alabiliriz?
Hastalık erken dönemlerde tespit edilebildiğinde tedavi komplikasyonsuz ve kolay bir
şekilde elimine edilebilir. Bu hastalıktaki tedavide amaç öncelikle kan kalsiyum
seviyesinin düşürülmesidir. Özellikle yavrularda çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü
kalsiyum fosfor seviyesindeki dengesizlikler yavrunun gelişimini olumsuz yönde
etkileyecektir. Kalsiyum seviyesinin düşük olduğu durumlarda Paratroid bezleri
devreye girecek ve kemiklerden kalsiyum çekecektir. Bu durumda kemik yapısı
zayıflayacak ve deformasyonlara yol açacaktır.
Bu hastalığa bağlı olarak oluşan deformasyonları düzeltmek çok zordur. Bu yüzden
gıdaya bağlı olarak şekillenebilen sekunder hyperparathyroidizmin önlenebilmesi için
gıda düzenlenmesinin bilinçli yapılması gerekir. Paratroid tümöründen kaynaklanan
Hyperparathyroidizm de yapılabilecek tek şey operasyondur. Ancak operasyon sonrası
kalsiyum seviyesinde ortaya çıkan düşmeler Hypoparathyroidizm için bir neden
olabilir. Bu yüzden operasyon geçiren hastalarda kalsiyum seviyesi sık sık kontrol
edilerek eksiklikler giderilmelidir.
Hypoparathyroidizm (Paratroid Bezlerinin Yetersiz çalışması)
Paratroid bezlerinin yetersiz çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Hastalık
daha çok küçük köpek ırklarında oluşmakla birlikte zaman zaman büyük ırklarda da
görülebilir.
Hastalığın sebebi nedir?
Hastalığın oluşum nedeni paratiroid bezinin bazı virüsler veya tümörler sonucu
yıkımlanmasına, operasyon sonucu Paratroid bezlerinin alınması veya bunun dışında
uzun süreli aşırı kalsiyum alımı sonucu şekillenen hiperkalsemiye bağlı olabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Davranış değişiklikleri, kramp ve titremeler, depresyon, özellikle yüz kaslarında ve
dudaklarda şekillenen felç, ishal olmayan yumuşak dışkı.
Nasıl önlem alabiliriz?
Köpeklerde bir zorunluluk sonucu paratiroid bezlerinin alınması gerektiyse hastayı
ömür boyu kalsiyum seviyesi açısından kontrol altında tutmak ve gerek görüldükçe
kalsiyum takviyeleri yapmak gerekir. Kalsiyum takviyesi yapılırken aynı zamanda
kalsiyumun vücut tarafından emilmesini sağlayacak preparatlarda verilebilir.
Hyperthyroidizm (Troid Bezlerinin Aşırı çalışması)
Troid bezindeki bozulma tüm metabolizmayı etkiler. Bu nedenle semptomlar etkilenen
organlara göre değişiklik gösterir. Bu durumda, hastalığın teşhisinde bazen yanılgılara
sebep olabilir. Köpeklerde, Troid bezinin elle kontrolü sırasında büyümüş olarak
görülmesi hastalığın fark edilmesi için çoğu zaman yeterlidir.
Hastalığın sebebi nedir?
Troid hormonlarının gereğinden fazla üretilmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır.
Troid bezinin görevi protein, karbonhidrat ve lipid metabolizmasını düzenlemektir.
Dolayısıyla Troid hormonlarının fazla salgılanması bu metabolizmanında hızlanmasına
neden olmaktadır. Hastalık köpeklerde çoğunlukla tiroidin kötü huylu tümörleri ile
birlikte bulunur.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Çok su içme, çok idrar, kilo kaybı, boyun bölgesinde şişkinlik ve ağrı, yorgunluk ve
halsizlik, kaslarda zayıflık, davranış değişikliği, sinirlilik, kıl dökülmesi. İlerlemiş
vakalarda solunum güçlüğü ve kalp problemleri, zaman zaman görülen ishal.
Nasıl önlem alabiliriz?
Köpeklerde özellikle boyun bölgesinde oluşan şişkinliklerde vakit geçirmeden
veteriner hekim ile görüşülmelidir. Hafif seyreden hastalık durumlarında hastalıktan
emin olmak testlere rağmen mümkün olmayabilir. Bu nedenle hastayı iyi takip edip
diğer semptomların olup olmadığı araştırılmalıdır. Hastalık tespit edildiğinde eğer
tümöral yapıda ise tek çare operasyondur.
Hypothyroidizm (Troid Bezlerinin Yetersiz çalışması)
Troid bezlerinin yetersiz çalışması sonucu ortaya çıkan hastalık kendini hastada deride
sorunlar, kilo alma zorluğu veya şişmanlık gibi belirtilerle gösterir. Troid bezinin
görevi metabolizmayı düzenlemektir.
Hastalığın sebebi nedir?
Vücut tarafından yeteri kadar Troid hormonu üretilemediği zaman ortaya çıkan bir
hastalıktır. Troid bezinin görevi metabolizmayı düzenlemektir. Hastalık orta veya
büyük ırklarda çok daha sık olarak görülür. Melez ırklarda hastalığın ortaya çıkması
ihtimali daha düşüktür.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Troid bezindeki bozulma tüm metabolizmayı etkiler. Bu nedenle semptomlar etkilenen
organlara göre değişiklik gösterir. Bu durumda, hastalığın teşhisinde bazen yanılgılara
sebep olabilir. Çünkü semptomlar hastalığı özellikli olarak göstermezler ve çoğu
zamanda klinik semptomları görmek mümkün değildir. Görülebilecek semptomlar;
deride renk değişimleri, Anemi, kilo problemleri, ciddi tüy kayıpları, derinin ve tüylerin
kuru oluşu, deride pullanma ve kepeklenme, soğuğa karşı dayanıksızlık, sık
tekrarlayan kabızlık, kandaki kolesterol seviyesinin yükselmesi.
Nasıl önlem alabiliriz?
Hastalık çok belirgin semptomlarla ortaya çıkmadığı için kolay kolay şüphe duyulmaz.
Bu nedenle hasta iyi takip edilmeli ve en küçük şüphe durumunda gerekli testler
yapılarak tespit edilmeli ve tedaviye geçilmelidir.
Diabetes Mellitus (Şeker Hastalığı)
Hastalığın nedeni nedir?
Pankreas bezinin vücudun ihtiyacı olan insülini yeteri kadar salgılayamaması sonucu
ortaya çıkan bir hastalıktır. Genetik faktörler, adrenokortikotropik, östrojen ve
progesteron gibi hormonların fazlalığı da insülin metabolizmasına etki ederek glikoz
ve insülin arasındaki dengenin bozulmasına neden olabilir.
Hastalık nasıl gelişir?
İnsülin vücudun glikoz mekanizmasında rol oynayan hormondur. Karbonhidrat, yağ
ve proteinler ile alınan glikoz barsaklardan emildikten sonra karaciğerde glikojen
halinde depolanır ve gerektiğinde kana glikoz olarak verilir. Bu mekanizmada insülinin
eksikliği durumunda kanda glikoz miktarı yükselir.
Hastalık üç şekilde sınıflandırılmaktadır. Bunlar;
Tip 1; Pankreasta insülinin salgılanmasıyla görevli beta hücrelerinin yetersizliğine
bağlı olarak insülin salgılanmasının azlığına bağlıdır. Genetik faktörler nedeniyle
şekillenme olasılığı yüksektir.
Tip 2; Pankreasta insülin salgılanması vardır ancak kanda glikoz düzeyinin
yükselmesi söz konusudur. Buna bağlı olarak yükselen glikoz düzeyi beta hücrelerini
uyararak daha fazla insülin salınmasına neden olmaktadır. Zamanla artan uyarılar
nedeniyle beta hücrelerin insülin salgısının azalması sonucu oluşmaktadır. Şişman
kedilerde görülme oranı daha yüksektir.
Tip 3; Bu tip diyabet oluşumunda klinik belirtiler olmaksızın kanda şeker seviyesinin
yükselmesi söz konusudur. Pankreas beta hücrelerinde dejenerasyona bağlı olarak
şekillenmektedir. Trauma, enfeksiyon, neoplaziler gibi akut pankreatite neden olan
etkenlerin varlığında görülme oranı yüksektir. Şeker hastalığı orta yaşlı kedilerde,
köpeklere göre daha az görülmektedir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Klinik olarak hastalığın ilk görülen spesifik belirtileri, fazla idrar yapma, çok su içme ve
aşırı yeme isteğine rağmen zayıflamadır.Aşırı su kaybına bağlı olarak dehidrasyon
şekillenir ve çabuk yorulmalar başlar. Üremi, pankreatitis ve karaciğer problemleri gibi
komplikasyonların şekillendiği durumlarda iştahsızlık, kusma, ishal, zayıflama, hızlı
solunum ve koma oluşabilmektedir. Ayrıca kedilerde yavaş gelişen bir topallık,
yürümede güçlük, patella refleksinde azalma, yere basışta ağrı, ağızda ve idrarda
aseton kokusu ve iyileşmeyen deri yaraları diyabetin spesifik belirtilerindendir.
Kedilerde gözde katarak şekillenmesi mümkündür ancak köpeklerde olduğu kadar sık
şekillenmez. Hastalığın ilerlemiş durumlarında nefritis, pnömoni, aşırı zayıflama,
depresyon ve şeker koması oluşmasına bağlı olarak ölüm şekillenebilir.
Nasıl önlem alabiliriz?
Kedilerde aşırı su içme ve sık idrara çıkma çoğunlukla önemli bir hastalığın
habercisidir. Böyle bir durumla karşılaştığınızda hemen veteriner hekiminizle
görüşerek bilgi alınız.Şeker hastası kedilerin bakımı oldukca zordur ve çok dikkat
gerektirir. Hastaların yaşamı sık kontrollere ve sıkı bir bakıma bağlıdır. Bu nedenle
veteriner hekiminizin hastalık hakkında vereceği bilgilere ve tedaviye tamamen bağlı
kalmalısınız. Aksi takdirde bir çok komplikasyon sonucu hastanızın yaşam kalitesinin
hızla düştüğüne şahit olabilirsiniz.
Sonuç
Kedilerde; şeker hastalığı aylar, yıllar boyu klinik semptomlar görülmeden sürebileceği
gibi aşırı dehidrasyon, kaşeksi ve koma sonucu ani ölümler de şekillenebilir.
Hastalığın tedavisi ömür boyu süren diet ve insülin tedavisi ile mümkündür.
Diabetes Insipidus (şekersiz Diyabet)
Şekersiz diyabet olarak da bilinen hastalık, hipotalamusta sentezlenip, hipofizde
depolanan anti diüretik hormonun sentezinin veya salgılanmasının yokluğu ve
yetersizliği nedeniyle şekillenebilir. Hastalığın en belirgin semptomu aşırı idrar
yapmadır.
Hastalığın nedeni nedir?
Şekersiz diyabet olarak da bilinen hastalık, hipotalamusta sentezlenip, hipofizde
depolanan anti diüretik hormonun sentezinin veya salgılanmasının yokluğu ve
yetersizliği nedeniyle şekillenebilir.
Hastalık nasıl gelişir?
Diabetes Insipidus; hipofizer Diabetes Insipidus, nefrojenik Insipidus olarak iki
formda görülür. Hipofizer formda; hipofiz bezindeki veya nöröhipofizel hat boyunca
oluşan bir aksaklığa bağlı olarak hormonun sentezlenmesinin veya salgılanmasının
engellenmesi nedeniyle şekillenen hormonal bir durum söz konusudur.
Şekillenmesine, beyinde hemorajiye neden olan traumalar, tümöral oluşumlar, kistler
ve enfeksiyonlara bağlı olarak da şekillenebilir. Nefrojenik formda; anti diüretik
hormon düzeyi kanda yeterli olmasına karşın böbreklerde suyun geri emiliminin
olmaması söz konusudur ve idrarın konsantre olmamasına bağlı olarak hastalık
şekillenir.
Doğmasal ve edinsel nedenlere bağlı olarak gelişebilir. şekillenmesine böbrek
tubuluslarında fonksiyonel bozukluk yaratan kronik böbrek yetmezliği, pyelonefritis,
polikistik börek hastalıkları neden olabileceği gibi hiperkalsemi, hipokalemi,
hiperadrenokortikoizim, hipoadrenokortikoizm, ve bazı ilaç toksikasyonlarına bağlı
olarak da şekillenebilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hastalığın en belirgin semptomu aşırı idrar yapmadır. Buna bağlı olarak çok fazla su
içme isteği vardır ve ilerleyen durumlarda vücudun aşırı su kaybetmesi ve aşırı
zayıflama görülebilir. Nefrojenik Diabetes insipidusta bu belirtiler yanında hastalığın
şekillenmesine neden olan asıl hastalık belirtileride görülebilir. Ayrıca doğmasal olarak
şekillenen nefrojenik Diabetes insipidusta gelişmede gerilik, mide şişkinliklerine bağlı
kusmalar da şekillenebilir.
Sonuç;
Diabetes Insipidus olayları köpeklerde seyrek şekillenen bir hastalıktır ve asıl nedenin
ortadan kaldırılması ile tedavisi mümkündür.
Hypoglycemia (Düşük Kan şekeri)
Kan glikoz seviyesinin aşırı düştüğü durumlarda ortaya çıkan bir hastalıkdır. Eğer
hastalığın sebebi yetersiz beslenme veya aşırı hareket ise bu durum kolaylıkla
düzeltilebilir.
Hastalık nedeni nedir?
Oluşumunda başlıca iki etken vardır. Bunlardan biri stres diğeri ise pankreas dan
aşırı insülin salgılanmasıdır. Hastalık; özellikle küçük ırklarda ve genç köpeklerde
görülür. Genç köpeklerde görülme nedenlerinin başında hiperaktivite, beslenmedeki
yetersizlikler veya paraziter enfeksiyonlar sayılabilir.
Hastalık belirtileri nelerdir?
Düşük ateş, titreme, bayılma, kusma, ishal görülebilen belirtiler arasındadır.
Hastalık nasıl önlenebilir?
Eğer hastalığın sebebi yetersiz beslenme veya aşırı hareket ise bu durum kolaylıkla
düzeltilebilir. Ancak hastalığın sebebi karaciğerin glikozu glycogen olarak
depolamasını engelleyen veya şekerin yemekten absorbe edilmesini engelleyen
intestinal bir hastalık ise Hypoglycemia kronikleşir ve hayati tehlike yaratabilir. Hasta,
düşük şeker düzeyi yüzünden halsiz ve hareketsiz ise bal veya yüksek şeker içerikli
şerbetler verilebilir. Ancak hasta yinede iyileşmezse veya bu halsizlik periyotları
sıklaşırsa veteriner hekiminizin düşük kan şekerinin altında yatan sebepleri bulması
gerekecektir.
Sonuç;
Özellikle yavru köpeklerde beslenmeye özen gösterilmeli ve parazit sağaltımının
düzenli olarak yapılması sağlanmalıdır.
Von Willebrand’s Hastalığı Nedir?
Von Willebrand's Hastalığı ( Von Willebrand's diseases (VWD)) insanlarda ve
köpeklerde görülen kalıtsal kanama bozukluğu hastalığıdır. Kan pıhtılaşma sürecinde
önemli rol oynayan Von Willebrand factor (VWF) eksikliğinden kaynaklanır. Bir çeşit
hemofili hastalığı olarak tanımlanabilir. Pıhtılaşma mekanizması karmaşık bir
mekanizmadır. Trombositlere ek olarak, pıhtılaşma, pıhtılaşma faktörünün rol
oynadığı bir dizi kimyasal reaksiyon ile oluşur. Her bir faktör bir diğeri ile reaksiyona
girer ve yeni bir form oluşturur. Örneğin faktör I, faktör II ile birleşir ve daha sonra
bu yeni oluşum faktör III ile birleşir. Bu reaksiyon faktör XII' ye kadar devam eder.
Von Willebrand's Hastalığında, köpekte pıhtılaşma sürecinde trombositlerin
pıhtılaşmayı gerçekleştirmesini ve Faktör VIII ün stabilizasyonunu sağlayan madde
eksiktir. Bu madde 'Von Willebrand's factor' olarak isimlendirilir. Kanın
pıhtılaşmasındaki yetersizlik nedeniyle, Von Willebrand's hastalığı olan köpekler
yaralandıklarında aşırı kan kaybederler. Bu durum, insanlarda görülen hemofili
hastalığına benzer.
VWD nın görülme sıklığı bazı ırklarda diğerlerine göre daha fazladır. German
Shepherd, Doberman Pinscher, Shetland Sheepdog, Chesapeake Bay Retriever,
German Shorthaired Pointer, Golden Retriever, Standard Poodle ve Scottish Terrierler
normal insidanstan çok daha fazla görülme sıklığına sahip ırklardır. Bu hastalığın
kalıtsal olabileceğini göstermektedir..
Belirtiler Nelerdir?
Ana belirti aşırı kan kaybıdır. Kanama özellikle bir yaralanma veya operasyondan
sonra görülür. Bu durumlarda, kan normal pıhtılaşma süresi içerisinde ve kanama
süresi uzamıştır. Von Willebrand's hastalığı olan köpeklerde ayrıca burun kanamaları
ve diş etlerinde kanamalar görülür. Mide ya da barsaklarda da kanama oluşabilir,
dışkıda kan görülebilir ya da dışkı koyu siyah ya da katran rengi olabilir. Bazı
köpeklerde idrarda da kan görülür. Eklem içinde de kanamalar olabilir ve bu artritis
(eklem yangısı) ile benzerlik gösterebilir.Von Willebrand's hastalığının teşhisi, kandaki
Von Willebrand's faktör seviyesinin ölçümü ile olmaktadır.
Riskler Nelerdir?
Bu köpekler tedavi edilmezlerse, ameliyat sonrası kanama ölümle sonuçlanabilir, ya
da hayatı tehdit eden yaralanmalardan daha az karşılaşıp daha az etkilenebilir.
Hastalığın Yönetimi Nedir?
Von Willebrand's hastalığının tedavisinin kanıtlanmış tek yolu, normal bir köpekten
toplanan kanın hasta köpeğe naklidir. Von Willebrand's hastalığı olan bazı köpekler
aynı zamanda Hypotroiddir yani normal kan Troid hormon seviyeleri düşüktür. Bu
köpeklerde Troid hormon replasman tedavisinin yararları olacaktır.
Bazı çalışmalar, desmopressin acetate (DDAVP) adlı ilacın kanamalı köpeklerde
yararlı olabileceğini söylemektedir. Bu ilaç pıhtılaşmayı arttırmak için Intranasal
(burun içi) uygulanabilir. Hala üzerinde bazı çalışmalar yapılmasına rağmen bu ilacın
etkili olduğu düşünülmektedir.
Von Willebrand's hastalığının tedavisi yoktur. Bugün veteriner tıp dünyasının hedefi,
hasta hayvanların üreme programlarından eleme yoluyla uzaklaştırılmasını
kapsamaktadır. Kan testleri köpeklerin bu hastalığa sahip olabileceğini belirlemek için
kullanılabilir. Geçmişlerinde bu hastalığa sahip bireyler var ise mutlaka test
edilmelilerdir.
Von Willebrand's hastalığı genetik bir hastalık mıdır?
En sık görülen formun (Tipe I VWD), eksik dominantlık ile otosomal özelliğe sahip
olduğu düşünülmektedir. Bunun anlamı; eğer hem anne hem de baba taşıyıcıysa
hastalık genlerle yavruya geçebilir. Tip 1 hastalığı bulunan köpeklerde, Von
Willebrand faktör azalsa da (%1-60 arası), ölçülebilir durumdadır. Tip I VWD genine
kalıtsal olarak sahip olan hayvanlar doğumdan önce veya doğumdan kısa süre sonra
ölürler.
Tipe III VWD nispeten az görülür. Bu form otosomal resesiftir. Klinik olarak
etkilenmemiş ama taşıyıcı olan ebeveynlerinden onlara anormal gen miras kalmışsa
eğer, bu tip hayvanlar hastalıktan etkilenmişlerdir diyebiliriz. Taşıyıcı ebeveynlerin
normal VWF seviyeleri %15-60 olduğu halde etkilenmiş köpeklerin VWF seviyeleri
sıfırdır.Tipe II VWD oldukça nadirdir. Otosomal resesif özelliktedir. Tipe II ve III Von
Willebrand's hastalığı olan köpeklerdeki kanama anormallikleri şiddetlidir.
Von Willebrand's Hastalığı en çok hangi ırklarda görülür?
Tipe I VWD: Bu form en yaygın görülen formdur. Bu gen en çok Doberman Pinscher
popülasyonunda yaygındır. Ayrıca Scottish terrier ve Shetland Sheepdog larda da
oldukça sık görülür. Golden Retriever, standart ve minyatür Poodle, Welsh Pembroke
corgi, Miniature Schnauzer, basset hound, German shepherd, Rottweiler, Manchester
terrier, Keeshond, standart ve Miniature Dachshund larda da hastalık riski fazladır.
Bu hastalık diğer ırklarda ve mix ırklarda bile görülür.
Tipe III VWD: Nadiren, Scottish terrier, Shetland Sheepdog larda ve çok tesadüfî,
Chesapeake Bay Retriever larda görülür.Tipe II: Çok nadir, German short-haired
Pointer larda görülür.
Von Willebrand's Hastalığı siz ve köpeğiniz için ne anlama gelir?
Birçok köpek VWD den etkilenmesine rağmen sadece küçük bir bölümünde ciddi
problemler görülür. VWD li köpekler burun kanamalarına, diş eti kanamalarına,
uzamış östrus kanamalarına ve doğum sonrası uzayan kanamalara meyilli olurlar.
Doğumda göbek kordonunda ve bebek dişi değişimi sırasında diş etlerinde kanama
görülebilir ve kanama süresi uzun olabilir. Ameliyat ya da travma sonrası şiddetli
kanama görülebilir ve bu köpeğiniz için ilk belirti olabilir. Köpeğinizin idrarında ya da
dışkısında kan görebilirsiniz.
VWD li birçok köpek normal bir yaşantı sürebilir, zaman zaman görülen kanamalar
fark edilmeden geçebilir ya da tedavi edilebilir. Diğer hastalıklar, ya da fiziksel ya da
duygusal stres kanama epizotlarını şiddetlendirebilir. Etkilenmiş köpeklerde veteriner
hekimin tavsiyesi olmadan herhangi bir ilaç kullanmamalısınız. Kanama bozukluğu
olan köpeklerde örneğin Aspirin gibi, trombositlerin işlevini değiştirebilecek ilaçlardan
kaçınılmalıdır.
Von Willebrand's Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?
Von Willebrand's hastalığına bağlı kanamaların şiddeti oldukça değişkendir, çoğu
zaman köpek 3 ila 5 yaşlarına gelene kadar hastalık teşhis edilemeyebilir. Veteriner
hekiminiz köpeğinizde anormal kanama gördüğünde vWD hastalığından
şüphelenebilir. Örneğin, açıklanamayan burun kanamaları, ya da operasyon sırasında
görülen ağır kanamalar. Ölü doğum ya da doğumdan kısa süre sonra ölüm olduğunda
(solgun yavru doğumu), ebeveynlerden ikisinin de Von Willebrand's hastalığına ait
genin taşıyıcı olmasından şüphelenilmelidir. Von Willebrand's hastalığının tanısını
koymak için özel testlerden yararlanılabilir. Bir tanesi genetik testtir ve diğeri ise
kanda Von Willebrand faktör seviyesinin ölçümüdür.
VETERİNER HEKİMLER İÇİN:
Trombosit fonksiyonlarındaki hasarın ölçülebilmesinde kullanılan en ideal yöntem
mukozal kanama zamanının ölçümüdür. VWF eksikliği olan köpeklerde mukozal
kanama zamanı uzamıştır. Bununla birlikte bu test VWD için spesifik değildir çünkü
trombositopeni ya da fonksiyonel Trombosit defektlerinde de uzamış kanama zamanı
söz konusudur. (Warfarin zehirlenmesi (fare zehiri, coumadin), hemophilia A ya da B,
ya da Faktör VII eksikliği olan hayvanlarda kanama zamanı normaldir.)
VWD teşhisinde VWF ölçümü veya eğer yapılabilirse genetik test gereklidir. Genetik
testler birçok örnek alınarak (örneğin mukozal kazıntı) genetik test laboratuarlarında
yapılır. Test sonuçları her yaşta güvenilirdir. VWF ölçümü: Ag seviyeleri,
electroimmunoassay ya da enzyme-linked immunoabsorbent assay (ELISA) ile yapılır.
Test için örnekler Diyagnostik laboratuara citratlı tüplerde ve taze olarak
gönderilmelidir ( 1-2 saat içinde). Bu mümkün olmadığı zamanlarda ise kan örneği
alındıktan hemen sonra plazma ayrılmalı dondurularak saklanmalı ve öylece
gönderilmelidir. VWF seviyeleri ırk ve yaşa göre değişiklik gösterebilmektedir. Bu
nedenle laboratuar ile yakın irtibatta olunmalı referans değerler kontrol edilmelidir.
Hipotiroidizm ile ilgili olası bir ilişki göz önüne alınarak tiroide hormon seviyesi kontrol
edilmelidir.
Von Willebrand's hastalığının tedavisi nasıldır?
Bu hastalık tedavi edilemez ama yönetilebilir. Veteriner hekiminiz hastalık tanısı
konulduğunda yapılacaklar hakkında size detaylı bilgi verecektir.
Orta şiddette bir kanama söz konusu olduğunda bölgeye basınç yaparak kendiniz
kanamayı durdurabilirsiniz. Diğer durumlarda kanamayı durdurmak için veteriner
hekim tarafından koterizasyon (yakma) ya da sütür atma (dikiş atma) vb. gerekebilir.
Ciddi kanama epizotlarında Von Willebrand faktör kaynağının transfüzyonu yapılabilir.
Eğer köpek operasyona alınacaksa operasyon öncesi operasyonun tipine ve kanama
bozukluğunun şiddetine bağlı olarak, veteriner hekim tarafından transfüzyon
önerilebilir. Eğer veteriner hekiminiz köpeğinizin hipotroid olduğuna karar verdiyse,
tiroide ilaçları kanamanın kontrolü için faydalı olabilir.
VETERİNER HEKİMLER İÇİN:
Ekzojen VWF taze tam kan uygulamasıyla doğrudan verilebildiği gibi, taze ya da taze
donmuş plazma, ya da cryoprecipitate transfüzyonu şeklinde verilebilir.
Mümkünse, trombositopeniye neden olabileceği ya da trombositleri negatif yönde
etkileyeceği bilinen ilaçlardan uzak durulmalı. Örneğin, NSAID ilaçlar (aspirin,
phenylbutazone, ibuprofen, indomethacin), bazı antibiyotikler (penicilin,
sulfonamidler, ampicillin, chloramphenical), antihistamikler, phenothiazin ler,
theophylline, heparin ve östrojen.Bazı çalışmalarda, euthyroid köpeklerde Thyroid
preparatlarının kullanımının kanamayı azalttığı gösterilmiştir, fakat diğer çalışmalarda
bu kanıya çelişkili sonuçlar ortaya çıkmıştır.
Genetik Danışma
Von Willebrand's hastalığının özellikleri, özellikle Doberman Pinscher ve birçok köpek
ırkında yaygındır. Doberman Pinscher, Scottish terrier, Shetland Sheepdog,
Manchester terrier, Poodle, ve Pembroke Welsh corgi için genetik test geliştirilmiştir.
Test VWD lı köpekleri, taşıyıcı olan ya da hastalığa sahip olmayan köpekleri
belirlemekte oldukça güvenilirdir In Breed where spesifik genetik testlere
ulaşılamadığında, hastalığın özelliklerini taşıyan köpeklerde, kan testleri yapılarak Von
Willebrand faktör ölçümü yapılabilir. Bu köpeklerin VWF seviyeleri azalmış olabilir
(%25-60 ) fakat kanama problemleri olmayabilir. Seviyeler yaş ve ırka göre
değişebilir. Bir kanama bozukluğu tespit edildiğinde, damızlık olarak kullanılanlarda
test mutlaka tavsiye edilir. Von Willebrand's hastalığına sahip köpekler ve taşıyıcılar
damızlıkta kullanılmamalı, üretimden uzaklaştırılmalıdır.
Sindirim Sistemi
Ağız ve Yutak Hastalıkları
Özefagus ve Mide Hastalıkları
Bağırsak Hastalıkları
Karaciğer hastalıkları
Pankreas Hastalıkları
Rectum ve Anüs Hastalıkları
A)Ağız ve Yutak Hastalıkları
Ağızda Yabancı Cisim
Üst Damak Yırtığı
Tonsillitis (Bademcik İltihabı)
Stomatitis-Glossitis-Gingivitis
Periodontitis (Dişin Çevre Dokularının İltihabı)
Eozinophilic Granuloma
Lymphoplasmatic Stomatitis
Oropharyngeal Dysphagia Bozuklukları (Yutma Güçlüğü Bozuklukları)
B) Özefagus ve Mide Hastalıkları
Gastritis (Mide Yangısı)
Midede Yabancı Cisim
C) Bağırsak Hastalıkları
Colitis (Kalın Bağırsak İltihabı)
İnce Bağırsaklarda Yabancı Cisim
Constipation (Kabızlık)
Coccidiosis (Koksidiyoz Enfeksiyonu)
D) Karaciğer Hastalıkları
A Hypervitaminosis (A Vitamini Fazlalığı)
Infectious Canine Hepatitis (Viral Karaciğer Enfeksiyonu)
E) Pankreas Hastalıkları
Pankreatik Yetmezlik
Pancreatitis (Pankreas Yangısı)
F) Rectum ve Anüs Hastalıkları
Anal Keselerin İltihabı
Rektal Prolapse (Rektumun Dışarı Çıkması)
Anal Keselerin İltihabı Hastalığı Nedeni:
Ekzokrin bir kese olan anal kesenin fizyolojik salgısının çeşitli nedenlerle dışarıya
akıtılamaması, sekresyonuna koyu kıvamlı olması, bölgesel kasların güçsüzlüğü ve
bakteriyel enfeksiyonlar bu kesenin yangılanmasına ya da apseleşmesine neden
olabilir. Hastalık kedilerde çok nadir olarak ortaya çıkar. Ancak tedavisi daha uzun
sürelidir ve çoğu zaman kronikleşmeye müsaittir. Anal keseler iki adet olup anüsün
her iki tarafında ve anüsten biraz daha aşağıda yer alır.
Akıtıcı bir kanalla anüsün başlangıç bölümünden dışarıya açılır. Yangı, genel olarak
anal keselerde irritasyona bağlı kaşıntı ile başlar. Zamanla sekresyonuna koyulaşması
ve dışarı çıkamayarak kese içerisinde birikmesi nedeniyle yangının şiddeti artar.
Kesede biriken sekret, enfekte olur ve kese apseleşebilir. Ayrıca kese boşaltılmaz ise
fistül oluşumu gibi bir komplikasyonun şekillenmesi de mümkündür.
Anal Keselerin İltihabı Hastalığı Belirtileri :
Kedilerde görülebilen spesifik klinik belirti bölgeyi yalama isteği ve kuyruğu kovalama
hareketidir. Bölgesel olarak kızarıklık, şişkinlik tespit edilebilir. Kedilerde çoğu zaman
apseleşmiş bir formda tespit edilen anal kese yangılarında genellikle enfeksiyona
bağlı bulgular tespit edilir. Beden ısısında artış ve keyifsizlik yanında defekasyon
sırasında ıkınma, ağrı ve konstipasyonda görülebilen bulgulardır.
Apsenin şekillendiği ve erken teşhis edilemeyen durumlarda apse kendiliğinden
patlayabilir. Ayrıca kesenin fistülleşerek, açılması ve sürekli bir akıntı durumuda söz
konusu olabilir. Teşhisi klinik belirtilerle kolayca yapılabilen anal kese yangılarında
enfeksiyonun varlığının tespit edilebilmesi için laboratuar bulgularına ihtiyaç duyulur.
Tedavisinde kesenin boşaltılarak temizlenmesi ve uygun medikal uygulamalarla
kolayca başarı sağlanabilir. Ancak enfekte, apseleşmiş ve sürekli nükslerin şekillendiği
kronik durumlarda kesenin operatif olarak çıkarılması kesin çözüm sağlar.
Anal Keselerin İltihabı Hastalığı Tedavi Yoları/ Sağaltım:
Kedilerde nadiren şekillenen ve tedavisi kolay olan bu rahatsızlığın tespit edilmesi
halinde dikkat edilmesi gereken en önemli konu nükslerdir. Tam bir iyileşme
sağladıktan sonra dahi devam eden anal kese sekresyonu ve giderilemeyen oluşum
faktörleri (kanalın darlığı, sekresyonun kıvamının yoğun oluşu gibi) nedeniyle nüksler
hemen hemen kaçınılmazdır. Bu nedenle de düzenli olarak veteriner hekim tarafından
kesenin kontrolünün yapılması ve dolgun keselerin boşaltılması gerekir.
Rektal Prolapse (Rectumun Dışarı Çıkması) Hastalığı Nedeni:
Hastalık rektumun anüsden dışarı çıkmasıdır. Köpeklerde ıkınmaya sebep olan
kabızlık, ishal, dişilerde zor doğum yapma, üriner sistemdeki rahatsızlıklarda idrar
yapabilmek için aşırı ıkınma gibi nedenler rektumun anüsden dışarı çıkmasına neden
olur.
Rektal Prolapse (Rectumun Dışarı Çıkması) Hastalığı Belirtileri:
Rectum anüsden dışarı çıktığında sosis benzeri manzaradadır. Eğer olay fark
edilmemiş ve üzerinden zaman geçmişse şişkin, kızarık ve her an yırtılacakmış gibi
görünür.
Rektal Prolapse (Rectumun Dışarı Çıkması) Hastalığı Tedavi Yoları/
Sağaltım:
Olay fark edildiğinde hemen veterinere gidilmelidir. Hastalık ishal ve kabız gibi olaya
neden olan faktörlerden ise bunların altında yatan neden bulunmalıdır. Aksi takdirde
olay büyük bir ihtimalle tekrarlayacaktır.
Sinir Sistemi
Sinir sistemi hastalıkları
Epilepsi
Beyin Kanaması
Beyin Ödemi
Koma ve Bayılma
A)Solunum Sistemi
a)Alt Solunum Sistemi Hastalıkları
Pneumonia (Zatürre)
Bronchopneumonia (Akciğerlerin Yangısı)
Bronchitis (Bronşit)
Emphysema (Anfizem)
Aspiration Pneumonia (Akciğere Yabancı Cisim Kaçması)
Akciğer Ödemi
b)Üst Solunum Sistemi Hastalıkları
Laryngitis (Larenks Yangısı)
Farengitis (Farenks Yangısı)
Farenksi Etkileyen Yabancı Cisimler
Rhinitis (Burun Mukozasının Yangısı)
Brachycephalic Sendromu
a)Alt Solunum Sistemi Hastalıkları
Pneumonia (Zatürre)
Bir enfeksiyon veya tahriş sonucu akciğerde oluşan yangı veya iltihaplanmadır.
Hastalık sebebi nedir?
Enfeksiyondan kasıt bakteri (Bordetella bronchiceptica, Proteus, Escherichia coli),
virüs (Canine distemper, Parainfluanza), veya mantar(blastomycosis, histoplasmosis)
olabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
En belirgin ve özel semptom nefes almadaki ciddi güçlüktür. Bu nefes çok hızlı ve
yüzlektir. Bunun nedeni de akciğerin hava toplayan hücrelerinin (alveoller),
akciğerlerin su toplamasından dolayı görev yapamayacak kadar sıvı ile dolmasıdır.
Dudaklar, dil ve diş etleri grim tırak bir renk alır(cyanosis). Bunun nedeni ise dokulara
giden kanla yeteri kadar oksijen taşınamamasıdır. Eğer bir enfeksiyon sonucu
Pneumonia oluşmuşsa ateş genellikle yüksektir.
Nasıl önlem alabiliriz?
Kısa tüylü köpekleri kışın dışarıda bırakmaktan kaçınılmalıdır. Yeni yıkanmış köpekler
özellikle kışın, rüzgâr altında bırakılmamalıdır. Köpek kulübelerinin rüzgâr almayan
yerlere kurulması gerekir. Hastalıktan şüphe ettiğinizde hiç vakit geçirmeden
veteriner hekiminizle görüşmelisiniz. Akciğer enfeksiyonları büyük çoğunlukla
tehlikelidir. Ancak erken teşhis ve düzenli bir tedavi sorunsuz bir iyileşme sağlayabilir.
Sonuç;
Hastalığın erken teşhisi çok önemlidir. Eğer bir enfeksiyondan oluşmuşsa muhakkak
enfeksiyon kaynağının tespitide gerekir. Eğer hastalık blastomycosis orijinli ise bunun
ayrımını yapamadan tedavi yapmak çok zordur ve zaman kaybına neden olur. Bu tür
bir hastalıkta zaman kaybına asla yer yoktur. Pneumoni özellikle yavru ve ileri yaştaki
köpeklerde ani ölümlere yol açabilir.
Bronchopneumonia (Akciğerlerin Yangısı)
Akciğer alveolleri ve bronşiollerin birlikte yangılanması olarak isimlendirilebilir.
Hastalığın nedeni nedir?
Akciğer alveolleri ve bronşiollerin birlikte yangılanması olan bronkopnömönilerin
oluşumunda bronşitise neden olan tüm etkenler rol oynayabilir. Uzun süre toz,
duman, soğuk hava, kimyasal maddeler ve gazların solunması, bakteriyel ve viral
enfeksiyonlar ve allerjik etkenler nedeniyle şekillenebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Genellikle bronşitis ile başlayan yangının ilerleyerek akciğer alveollerine yayılması
sonucu alveol ve bronşlarda exudat birikimi oluşur. Köpeklerde çoğunlukla kataral
bronkopnömöni karakterinde gözlenen hastalığın akut formunda fazla miktarda sıvı
toplanması, solunum güçlüğü ve buna bağlı ani ölümler görülebilir. Ancak akut
formun seyri genellikle daha olumlu olarak sonuçlandırılabilir. Kronikleşen olaylarda
genel durumun bozulması, akciğerde şekillenen hasarın fazlalığı ve akciğer
abselerinin şekillenmesi sonucunda ölümler olabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Bronkopnömonilerde karakteristik bulgu öksürüktür. Akciğerlerde biriken sıvıya bağlı
olarak şekillenen sesler öksürükle beraber rahatlıkla dinlenebilir. Burun akıntısı ve
vücut ısısında artış, yüzlek ve ağızdan yapılan solunum görülür ve solunum sayısı
oldukça artmıştır. Halsizlik, keyifsizlik ve iştahsızlıkta görülebilecek klinik
bulgulardandır. Kronikleşen durumlarda genel durum bozuklukları görülebileceği gibi
kuru ve ağrılı bir öksürük sürekli olarak gündemdedir.
Sonuç;
Köpeklerde genellikle ilkbahar ve sonbahar gibi ani ısı değişimlerinin yaşandığı
mevsimlerde sık rastlanılan bir durumdur. Hastalığın erken teşhisi edilmesi, tedavinin
başarı oranı yönünden önemlidir. Gecikilen durumlarda diğer enfeksiyonlarla
komplikasyon olasılığı veya hastalığın kronik hale geçmesi riskinden dolayı,
bulgularının görüldüğü ilk andan itibaren hemen veteriner hekiminize danışmalısınız.
Aspiration Pneumonia (Akciğere Yabancı Cisim Kaçması)
Akciğerlere her hangi bir şekilde ve sebeple yabancı bir cismin kaçmasıdır. Cisim
harici duman veya gaz dahi olabilir.
Hastalığın nedeni nedir?
Akciğerde nekroz nedeniyle ölümlere yol açan hastalığın oluşumunda birincil neden
akciğere yabancı bir cismin kaçmasıdır. Çoğunlukla ilaç uygulamalarının hatalı
yapılması nedeniyle sık karşılaşılan bir durumdur. Akciğerlerde irritasyona neden olan
duman ve gazların uzun süre solunması da pnömoniye neden olabilir.
Hastalığın hazırlayıcı nedenleri nelerdir?
İlaç uygulamaları sırasında başın çok yukarıda tutulması, hızlı ilaç verilmesi ve ilaç
verilirken dilin tutulması, farenkste apse veya tümör olması, farenksin yangısı, kurşun
zehirlenmesi gibi yutkunmayı engelleyen durumlar aspirasyon pnömonisinin
oluşumunu kolaylaştırabilir. Ayrıca bazı anestezik maddelerin salya artışına neden
olması da hastalığın oluşumunu kolaylaştırıcı faktördür.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Hastalık, akciğere kaçan cismin yoğunluğu, boyutu ve miktarına bağlı olarak değişik
bir seyir izler. Az miktardaki yabancı cisim büyük olasılıkla akciğerin uyarımı sonucu
reflaktorik öksürük ile dışarı atılabilir. Ancak ---Çoğunlukla yabancı materyalin
akciğerde lokalizasyonu ve dokularda hasar şekillenmesi sonucu solunum yetmezliği
ve ölüm görülebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir?
Akciğere yabancı cismin kaçması halinde görülebilen ilk bulgular solunumun ve
nabzın artmasıdır. Bunu takiben burundan kanlı olabilen kokulu bir akıntı gelebileceği
gibi akciğere kaçan maddelerde burun deliklerinden geri gelebilir. Vücut ısısında
artışla birlikte akciğerler dinlendiğinde hırıltı ve sıvı sesi duymakta mümkündür.
Sonuç;
Hastalık şekillendikten sonra uygulanacak tedaviler destek tedavileri niteliğindedir. Bu
nedenle hastalığın oluşumunu hazırlayan faktörleri göz önünde tutarak koruyucu
önlemler almak daha büyük önem taşımaktadır.
Üst Solunum Sistemi Hastalıkları
Laryngitis (Larenks Yangısı)
Larenx anatomik olarak başın boyuna geçiş bölgesinde farenksten sonra ve
özefagusun başlangıcında yer alan kıkırdak, ligament ve kaslardan oluşan bir
organdır. Solunan havayı soluk borusuna (trachea) gönderme görevi yanında ses
organı olarakta görev yapar.
Hastalığın nedeni nedir?
Köpeklerde distemper ve tracheabronchitis gibi enfeksiyon hastalıklarına bağlı olarak,
kimyasal maddeler ve duman solunması, aşırı soğuk ve sıcak yiyeceklerin yutulması,
kemik batması, bakteriler ve viral enfeksiyonlara bağlı olarak larengitis şekillenebilir.
Ayrıca yutak felcine neden olan hastalıklar ve hatalı ilaç içirilmesi, tasmanın sıkması
ve aşırı havlama gibi bir nedenle de şekillenebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Larengitis akut veya kronik olarak bir seyir izleyebilir. Genellikle larengitisler çevre
organların yangıları ile birlikte görülür. Özellikle Tonsillitis ve Farengitis şekillenme
olasılığı yüksektir. İlerleyen durumlarda yayılarak pnömoni ile komplike olabilir. Hafif
bir öksürük ile beliren yangı, mukozanın irritasyonu sonucu bölgede ödemlerin
şekillenmesine neden olur. ödemlerin oluşumu bölgenin daralmasına ve hava geçişine
engel olarak, solunum güçlüklerine veya solunumun durmasına neden
olabileceğinden ciddi sonuçlar doğurabilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Larengitislerin başlangıcında gözlenebilecek ilk belirti kısa, kesik ve kuru nitelikli
öksürüklerdir. Solunum hırıltılıdır ve boğaz bölgesine dıştan yapılan hafif
manipülasyonlar dahi öksürüğün şiddetlenmesine neden olabilir. Daha sonraları
öksürük ile birlikte kreşe çıkarabileceği gibi öksürme nöbetleri arasında kusma da
görülebilir. Şiddetli olaylarda özellikle ödemlerin şekillenmesine bağlı olarak yutma
güçlüğü, ağrı ve solunum güçlüğü de görülebilen belirtilerdendir. Ağız içi
muayenelerde Larenks, dilin gerisinde kızarık ve şişkin olarak görülebilir.
Nasıl korunabiliriz?
Tozlu ortamlardan uzak tutarak, aşırı duman ve irrite eden gazların solunmasını
önleyerek, soğuk veya sıcak yiyeceklerden kaçınarak, kemik vb. batıcı gıdalar
vermeyerek, tasmasının sıkmamasına ve aşırı havlamamasına dikkat ederek özellikle
fiziksel kökenli ve tahrişe bağlı olarak şekillenen larengitislerde korunmak mümkün
olabilir.
Sonuç;
Akut seyirli larengitislerde çoğunlukla medikal tedaviler ile kısa sürede olumlu bir
gelişme sağlanabilir. Ancak kronikleşen ve ilerlemiş vakalarda alt solunum yollarına
yayılan enfeksiyona bağlı olarak daha ağır bir seyir ve uzun süreli tedavi gerekebilir.
Farenksi Etkileyen Yabancı Cisimler
Farenks ağız boşluğu ile yemek borusu arasında kalan bölgedir.
Hastalığın nedeni nedir?
Köpeklerde özellikle kolay kırılabilen tavuk ve pirzola kemiklerinin verilmesine bağlı
olarak şekillenen yabancı cisim batmaları sık karşılaşılan bir durumdur. Ayrıca gıda
niteliği taşımayan maddelerin yutulmaya çalışılmasına bağlı olarakta şekillenebilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Batan cismin büyüklüğüne bağlı olarak dokularda farklı derecelerde hasar oluşabilir.
Şekillenen hasara bağlı olarak yutma güçlüğünün ileri boyutlarda olduğu durumlarda
genel durumda bozulmalar ortaya çıkabilir. Ayrıca fark edilemeyen küçük parçaların
söz konusu olduğu durumda huzursuzluk veya depresyon gözlenebilir. Bu nedenle
çevreye ve yemeğe karşı ilgisizlik gelişebilir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Farenkste oluşan hasarın boyutuna bağlı olarak değişen klinik bulgular görülebilir.
Ancak en belirgin semptom yutma güçlüğüdür. Ayrıca aşırı salya ve öksürük
nöbetlerinde gözlenebilir. Hasta çoğunlukla kusma çabasındadır ve ağzını sürekli açıp
kapatır. Batan cisimin büyüklüğüne bağlı olarak ve mukozalarda oluşan apse veya
ödemleşmeler sonucunda solunum güçlüğü de ortaya çıkabilir.
Sonuç;
Yabancı cismin teşhisi klinik muayene veya röntgen bakısı ile yapılabilir. Görülebilen
yabancı cismi çıkarmak mümkündür. Ancak batmış yabancı cisimleri çıkarırken daha
özenli davranılması zorunludur. Bölge dokuları hasara uğradığından cisim
uzaklaştırıldıktan sonra bir süre yumuşak gıdalar ile beslemek iyileşme sürecini
hızlandırmak yönünden gereklidir.
Rhinitis (Burun Mukozasının Yangısı)
Nedenleri farklı olsa da ortak belirti burun akıntısı, aksırık ve hırıltılı bir solunumdur.
Hastalığın nedeni nedir?
Burun mukozalarının akut veya kronik yangısı olan rhinitislerin oluşmasına yabancı
cisimler, viral hastalıklar, bakteriler, mantarlar, parazitler, allerjiler ve kimyasal
etkenler sebep olabilir.
Hastalığın gelişimi nasıldır?
Burun mukozasında yangının başlangıcına neden olan etkenin şiddetine göre
kızarıklık, eritem veya ülser gibi değişik derecelerde lezyonların oluşumu ile birlikte
hastalığın spesifik belirtisi olan burun akıntısı başlar. Akıntı başlangıçta şeffaftır ve
akıcı karakterdedir. Daha sonraları hastalığın şiddetine bağlı olarak burun akıntısı
daha kıvamlı veya iltihaplı bir görüntüde de olabilir.
Genellikle her iki burun boşluğunda da yangı oluşur ve akıntı iki taraflıdır. Ancak ot
başakları, pisi otu gibi buruna kaçan yabancı cisimler ve tek taraflı şekillenmiş bir
tümöre bağlı olarak şekillendiği durumlarda akıntı genellikle tek taraflı olur.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Rhinitislerin şekillenmesine etki eden nedene bağlı olarak farklı klinik belirtiler
görülebilmesine karşın ortak belirti burun akıntısı, aksırık ve hırıltılı bir solunumdur.
Yabancı cisimlere bağlı olarak şekillenen rhinitislerde ani başlayan şiddetli bir aksırık
görülen ilk bulgudur. Sürekli başını sallama ve ayakları ile burnunu tırmalama çabası
vardır. Burun akıntısı kanlı olabileceği gibi solunum hırıltılıdır. Yabancı cisim burun
boşluğundan uzaklaştırılmadığı sürece belirtiler devam eder.
Viral rhinitisler köpekler de sıklıkla Herpes virus ve Adenovirus gibi bir etkene bağlı
olarak şekillenebilir. İki burun boşluğundan da akan kıvamlı ve iltihaplı görünümde bir
burun akıntısı vardır. Başlangıçta solunum hırıltılıdır ancak çoğu zaman şekillenen
enfeksiyon alt solunum yollarına yayılma özelliğindedir ve buna bağlı olarak solunum
güçlüğüde görülebilir. Genel olarak halsizlik vardır. Hastalığın çok ilerlediği
durumlarda öksürük ve solunumun güçlüğünde artış da görülebilir.
Bakteriyel rhinitisler de Bordetella Bronchiceptica, Staphylococ ve Pseudomonas gibi
bakteriler etkendir. Halsizlik, durgunluk ve burun akıntısı ilk görülebilecek belirtilerdir.
Hastalığın ilerleyen dönemlerinde aksırıklar ve daha koyu kıvamlı iltihabik bir burun
akıntısı gözlenebileceği gibi vücut ısısında artış ve solunum güçlüğüde görülebilir.
Çoğunlukla burun içi kızarık bir görünümdedir.
Mantarlar nedeniyle gelişen rhinitislerde aksırıklar ve burun akıntısı süreklidir. Burun
mukozasında şekillenen bir hasar söz konusudur ve bu nedenle burun akıntısı kanlı
olabilir. Paraziter nedenlere bağlı olarak gelişen rhinitisler köpeklerde burun
boşluğunda yaşayan Linguatula Serrata türü parazite bağlı olarak şekillenebilir. Nadir
görülen bir durumdur. Hastalığın teşhisinin konulması ancak parazitin yumurtalarını
görmek ile yapıldığından güçtür. Ancak burun mukozasında hiperemi ve kaşıntıya
neden olan parazitin varlığına bağlı olarak burun akıntısının kronik olarak devam
etmesi, kanlı olması ve burnunu yere sürme isteği gibi belirtiler dikkat çekicidir.
Hastalıktan nasıl korunabiliriz?
Yakıcı kimyasal gazlar ve duman solunmasını önlemek, otlar arasında dolaşırken
burnunu yere sürmesine ve her şeyi koklamasına engel olmak paraziter, mantar ve
yabancı cisimlere bağlı rhinitislerde korunmasını sağlayabilir.
Ancak viral nedenlere bağlı olarak gelişen rhinitislerde köpeğin immun sistemindeki
yetersizliklere bağlı olarak gelişen hastalıklar söz konusudur. Bu tür hastalıklardan
korunmak için yıllık olarak tekrarlanan aşıların düzenli takibi faydalı olabilir.
Sonuç;
Rhinitis ler bir çok solunum sistemi hastalığında semptom olarak görülebilir. Neden
olan asıl hastalığın tedavi edilmesi ile Rhinitis bağlı olarak gelişen belirtileri gidermek
mümkündür. Alt solunum sistemi hastalıkları ile komplike olan durumlarda hastalık
daha ağır seyirlidir ve daha uzun süre devam edebilir. Tedavisinde solunumu
rahatlatmaya öncelik verilmesi faydalıdır.
Brachycephalic Sendrom
Brachycephalic terimi Latince kısa anlamına gelen brachy ve baş anlamına gelen
cephalic kelimelerinin birleşmesinden türemiş bir terimdir. Kısa yüzlü, basık yüzlü
anlamına gelir. Brachycephalic tanımına uyan köpek ırkları arasında;Pug,Boston
Terrier,Pekingese,Boxer,Bull dog,Shih-tzu,Griffin Bruxellois,King Charles
Spaniel,British Bull dog,French Bull dog sayılabilir.
Brachycephalic köpekler, normal bir alt çene ile basık bir üst çeneye sahiptirler. Bu
yapı nedeniyle kısa burunlu ve basık suratlı olan Brachycephalic ırklarda özellikle
solunum ile ilgili ciddi problemler yaşanabilmektedir. Bu problemlerden klinik olarak
en sık karşılaşılan ve klinik önem taşıyan solunum güçlüğü ile karakterize olan
Brachycephalic sendrom olarak dur.
Brachycephalic sendrom, kısa burunlu köpek ırklarının pek çoğunu etkileyen bir
durumdur. Üst solunum yollarında daralma mevcuttur ve bu daralma nedeniyle
hastalarda solunum güçlüğü görülmektedir. Bu da üst solunum yollarında negatif
basınç artışına ve yumuşak dokunun akut veya kronik olarak ileriye itilmesine neden
olabilir. Bu da bir kısır döngüye neden olmaktadır.
Klinik bulgular kısır döngünün oluşumuna bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.
Bazı köpeklerde hafif belirtiler, örneğin egzersiz intoleransı ve hırıltılı solunum
görülebilirken, bazı köpeklerde boğulma nedeniyle ölüm meydana gelebilir.
Brachycephalic sendromun patofizyolojisi henüz tam olarak anlaşılabilmiş değildir.
Araştırmacıların çoğu burun kanalının dar olmasını bu sendromdan sorumlu tutarken,
diğerleri köpekleri risk gruplarına ayırmak için özel bir burun anatomisi üzerinde
çalışmışlardır. Ancak normal burun yapısına sahip olan Norwich ve Norfolk Terrier ırkı
köpeklerde de hastalık Brachycephalic köpeklerdeki gibi seyretmektedir. Bu nedenle
Brachyocephalic sendromun tam olarak nerede başladığını söylemek güçtür.
Brachyocephalic sendroma neden olan faktörler şöyle sıralanabilir,
Burun deliği darlığı, Yumuşak damağın uzaması, Soluk borusu darlığı,Kalp
stresi,Burun deliklerinin darlığı,Brachycephalic köpeklerde kafa ve burun yapısına
bağlı olarak büyük oranda görülen bir nedendir. Solunumun başlangıç noktası olan
burun deliklerinin darlığı solunum güçlüğünün de birincil nedenidir.
Yumuşak damağın uzaması,
Brachycephalic köpeklerin üst çene yapısında normal bir köpeğin yumuşak
dokularının yerleşimine izin verecek yeterli alan bulunmaz. Bu nedenle burun boşluğu
ile ağız boşluğunun birleşim yeri olan yumuşak damak geriye doğru uzar ve serbest
ucu bir şekilde gırtlak bölümünde yer alarak horlama seslerinin oluşumuna neden
olur. Bull dog dışında bütün Brachycephalic ırklarda görülen bir problemdir.
Brachycephalic ırklarda fazla havlama veya nefes nefese kalma gırtlakta şişmeye
neden olarak ciddi problemlere neden olabilir.
Soluk borusu darlığı,
Brachycephalic köpeklerin soluk borusu tehlikeli biçimde dar olabilir. Bu durum
özellikle anestezi işlemi için sorun teşkil eder ve herhangi bir operatif işlemden önce
göğüs radyografileri çekilmeli ve olası bir komplikasyon için tüm önlemler
alınmalıdır.Kalp Stresi,
Üst solunum yollarındaki daralmalar nedeniyle Brachycephalic ırkların solunumu
yeterli değildir. Normal kafa ve burun yapısına sahip bir köpek hızlı nefes aldığında dil
üzerinden havanın çabuk olarak akciğerlere geçişi sağlanabilmektedir. Bu hava geçişi
sırasında dil üzerindeki salya buharlaşır ve dil üzerindeki kan dolaşımı soğuyarak
vücudun kalanına etki eder. Brachycephalic köpeklerde ise aynı miktarda havanın
yangılı ve şişmiş gırtlak yapısını aşabilmesi için daha fazla efor gereklidir. Üst solunum
yollarının bu daralmaları nedeniyle oluşan hızlı soluk alıp verme işlemi Brachycephalic
ırklarda, normal köpeklerdeki serinletici etki yerine kalpte daha fazla strese neden
olacağı gibi ısı artışına da neden olacaktır.
TEDAVİ:
Brachycephalic sendromun giderilebilmesinde tedavi genellikle burun deliklerinin
genişletilmesi ve geriye doğru uzamış olan yumuşak damağın kesilmesi gibi operatif
müdahalelerle yapılır. Ancak tedavinin sonuçları hakkında çok kesin ve net sonuçlar
yoktur.
Toksikasyon
Zehirlenmeler
Acetominofen Zehirlenmesi
Antifriz Zehirlenmesi
Organik Fosforlu İnsektisidler İle Zehirlenme
Antu (Alfa Naftil Tyoure) Zehirlenmesi
Arı Sokması Sonucu Zehirlenme
Aspirin Zehirlenmesi
A Hypervitaminosis (A Vitamini Fazlalığı)
Dicumarol Bileşikleri İle Zehirlenme
Fosfor Zehirlenmesi
Striknin Zehirlenmesi
Barbituratlar İle Zehirlenme
Kedi ve Köpeklerde
ACETAMİNOPHEN
Toksisitesi
Acetaminophen Parasetamol olarak da bilinir.Acetominofen yani parasetamol
insanlar için nonnarkotik ve antipretik bir ilaçtır. Ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak
bebeklerde bile güvenle kullanılır. Bu ajan genellikle salisilatların yerine geçer.Aspirin
olarak bilinen salisilatlar gastrit ülserasyon için risk oluştururlar .Ayrıca Trombosit
adhesyon ya da agregasyonunun inhibisyonuna neden oldukları için kan sulandırıcı
olarak kullanılırlar.İnsanlar için güvenilir kabul edilseler de
Acetominofen=parasetamol kedi ve köpekler için zehirli etki gösterirler.Küçük
hayvanlar için genellikle öldürücüdür.
Acetominofen
in toksik dozu:
Kediler için; 10 mg/kg
Köpekler için;150-200 mg/kg ya da üstüdür.
Kedilerdeki zehirlenme, genellikle sahipleri tarafından ağrı,ateş ve belirlenemeyen
rahatsızlıkları için verilen Acetominofen sonucu meydana gelir. Köpeklerde
zehirlenme, uygun şekilde saklanmamış tabletlerin kaza ile alınması sonucu meydana
gelir. Bu olay çok büyük dozlarda 15-20 tabletin(yaklaşık 7500-10000mg) absorbe
olmasıyla meydana gelir.
ZEHİRLENMENİN METABOLİZMA VE MEKANİZMASI
Köpekler günde 3 kez 15 mg ve üzeri Acetaminophen/kg dozda ilacı tolere
edebilirler. Kediler ise Acetaminophen e çok duyarlıdırlar. Bu iki tür arasında
zehirlenme farklı metabolizma ile gerçekleşir. Acetaminophen öncelikle karaciğerde
metabolize olur.SitokromP450 de biyo transformasyona uğrar ve aktif metabolitine
ayrılır.
Köpeklerde 200mg/kg dozdaki acetaminophenin yarı ömrü 1,2 saattir.500mg/kg
dozda ise yarı ömrü 3,5 saate ulaşır.
Kedilerde ise 20 mg/kg dozda acetaminophenin yarı ömrü 0,6 saattir.60mg/kg artan
dozda ise yarı ömrü 2,4 saate ulaşır.
ACETAMİNOPHEN İN TOKSİK ETKİLERİ
Toksik dozlarda, acetaminophen genellikle hepatit nekrosise neden olur (Köpeklerde)
Methemoglobinemia ve Heinz Body anemi genellikle kedilerde görülür. Fakat
köpeklerde de bildirilmiştir.
HEPATİK NEKROZİS-KARACİĞER YETMEZLİĞİ
*Ağrılı abdomen (karın ağrısı)
*Karaciğer enzimlerinde artış( ALT-AST)
*Hipoproteinemi(kandaki protein değerinin azalması)
*Sarılık
*Hipoglisemi(kan şekerinin düşmesi)
*Koagulopati(kanama bozuklukları)
*Encephalopati(Nörolojik bozukluk)
Zehirlenmenin klinik belirtileri ilacın alımınını takiben 1-4 saat içinde ama genellikle 624 saat içinde görülmeye başlar.Kedilerde çikolata-kahverengi mukoz membran belirli
klinik işarettir. Methemoglobinemia için tipiktir.Buccal mukozada siyanoz,dispnea
ve taşikardi mevcuttur.Bu belirtiler dokularda hipoksia ya neden olur ve bazen
kusma ile birleşir.Yüzde ,boyunda,ekstremitelerde ödem ilaç alındıktan 12-48 saat
sonra rapor edilmiştir.Depresyon,,Hipodermi(vücut ısısının
düşmesi),ataksi,konjunktival ödem ve dilatasyon,tepki vermeyen pupiller rapor
edilmiştir.daha az olarak da hipersalivasyon(salya miktarında artış),hiperestezi(Aşırı
duyarlılık) ve konvülsiyonlar görülür.Koma gelişirse prognoz zayıftır.
TEDAVİ:
Tedavideki amaç genellikle ilacın sindirim sisteminde emilimini azaltmak, asit-baz ve
elektrolit dengesini düzeltmek, Dehidrasyonu düzeltmek, değişime uğramamış ilacın
atılımını sağlamaktır.Spesifik tedavi Glutathione stoklarını onarmayı, methemoglobini
ortadan kaldırmayı ve dokulara oksijen iletimini düzenlemeyi amaçlamalıdır.
*ilave oksijen uygulanmalı
*temas ve stres minimuma indirilmeli
*IV sıvı tedavisi uygulanmalı, diürez sağlanmalı
*Gastrit lavaj yapılmalı kusturulmalı
*Glutathione sentezi için 3 a.a temin edilmeli.
--Cysteine, Glutamine, Glycine, N-acetylcysteine bu amaç için sıkça kullanılır.
*H2 reseptör antagonisti
*Vitamin C antioksidan olarak kullanılır.
*Hepatitis i önlemek amacıyla koruyucu olarak antibiyotik uygulanmalıdır.
*Hepatoencephalopathy
*Koagulopati
nin tedavisi için ise Lactulose verilmelidir.
nin tedavisi için ise plasma, glukoz ve vitamin K uygulanmalıdır.
Eğer kedinize bu ilacı verdiyseniz ya da köpeğiniz yanlışlıkla ilacı aldıysa mutlaka ve
mutlaka hiç vakit kaybetmeden veteriner hekiminizle irtibata geçiniz.İlacın vücuda
hasar vermesine fırsat vermeden bir an önce vücuttan atılmasını sağlamak çok çok
önemlidir.
Antifriz Zehirlenmesi
Antifriz yani etilen glikol kış aylarında araçların motorunda soğutmayı sağlayan su
içine konularak suyun donmasını önleyen bir maddedir. Görünüm olarak suya çok
benzemesi ve tadının beğenilen bir lezzette olması nedeniyle köpekler tarafından
kolayca içilmesine ve zehirlenmeye neden olmaktadır. Ayrıca etilen glikol hidrolik fren
yağı, boyalar ve mürekkep içinde de bulunmakta ve bu maddelerin alınması da
zehirlenmelere neden olabilmektedir.
Gelişimi nasıldır?
Etilen glikol oral yolla vücuda girdikten sonra sindirim kanalından emilimi çok kısa
sürede gerçekleşir ve tüm vücuda yayılır. Karaciğerde enzimler tarafından
parçalanarak formik asit, karbondioksit, hidroksiasetik asit, okzalik asit, glisin ve su
gibi büyük çoğunluğu zehir etkisi gösteren maddelerin oluşumuna neden olur. Bu
maddelerde değişik mekanizmalar ile zehirlenme oluşturur. Ancak etilen glikolün
önemli etkisi, merkezi sinir sistemini baskılanması ve okzalat kristallerinin şekillenerek
böbrek yetmezliğine neden olması sonucudur.
Klinik belirtileri nelerdir?
Köpeklerde klinik olarak bulgular yaklaşık olarak zehirin alımından sonraki bir saat
içinde görülmeye başlar. Gözlenebilen ilk bulgu halsizlik ve kusmadır. Genellikle kısa
sürede gelişen bir depresyon hali gözlenir. Ayrıca ataksi, kaslarda güçsüzlük, kalp
atım sayısının artması, ishal, ataksi (istem dışı hareket), beden ısısında düşme ve
hipokalsemiye bağlı olarak gelişen tetanik kramplarda görülebilir. İlerleyen
durumlarda kan işeme, çırpınmalar ve koma gelişerek ölüm ile sonuçlanabilir.
Sonuç
Ölümlerin hangi nedene bağlı olarak geliştiği tam olarak bilinmemektedir. Ancak
zehirin alınmasından kısa süre sonra şekillenen ölümlerde solunum sisteminin ve
kasların felci yanında asidoz şekillenmesi de etkin rol oynamaktadır.Kısa sürede
vücutta yayılarak ani ölümlere neden olabileceğinden zehirin alındığı tespit edildiğinde
vakit geçirmeden müdahale edilmesi ölümlerin önlenebilmesi için zorunludur.Tanısı
kan ve idrar analizleri ile yapılabilen bu zehirlenmelerde ölüm oranı yüksektir. Ancak
erken müdahalelerde medikal tedavilere olumlu cevap alınabilir.
Organik Fosforlu İnsektisidler İle Zehirlenme
Veteriner hekimlikte ve tarımsal mücadelede kullanılan asuntol, neguvon, diazinon,
malathion vb. alkil fosfataz ve fosforik asit türevi olan anti paraziter ilaçların
alınmasına bağlı olarak şekillenir. Çok geniş bir sahada kullanım alanı olan organik
fosforlu insektisitler suda az yağda ise yüksek oranda çözünürlüğe sahiptirler.
Kullanım alanlarının fazla olması pek çok yolla temasa ve dolayısı ile zehirlenmeye
neden olduğundan sık karşılaşılan zehirlenmelerden biri olarak kabul edilebilir.
Kediler yiyecekleri konusunda daha titiz ve dikkatli olduklarından kedilerde görülme
oranı köpeklere göre daha azdır. Kedilerde ölmüş farenin yenilmesine bağlı olarak
veya tarımsal alanların havadan ilaçlanmasına bağlı olarak daha kolay şekillenebilir.
Ayrıca ilaç kaplarının kullanılması veya açıkta bırakılması, insektisid tedavisinde
ilaçların iyi doze edilememesi gibi bir nedenle zehirlenme şekillenebilir.
Gelişimi nasıldır?
Organik fosforlu İnsektisidler; sindirim, solunum, deri ve konjunktival yolla vücuda
girebilir. Vücut dokularında lokal bir birikim göstermeksizin tüm vücuda yayılılırlar ve
yüksek dozları bu nedenle ani ölümlere neden olabilir. Vücuda girdikten sonra başta
karaciğer olmak üzere dokularda enzimatik etkiye maruz kalırlar. Genel olarak organik
fosforlu insektisitlerin çoğunluğu uğradığı Metabolik değişim sonucunda suda kolay
çözünen metabolitlere dönüşerek zehirlenmenin hızla şekillenmesine neden olurlar.
Etkileri asetil kolini parçalamaları ve ilgili enzimi (asetil kolinesteraz enzimi) bloke
etmelerine bağlıdır. Vücutta tüm sinir uçlarında, düz kaslarda merkezi sinir sisteminde
asetil kolin birikimine ve sinirlerin aşırı uyarımına neden olur.Ölüm genellikle
solunumun bloke olmasına bağlı olarak şekillenir.
Klinik belirtileri nelerdir?
Klinik belirtilerin görülmesi etkene ve miktara göre değişik sürelerde olabilir. Bu
belirtiler zehirin alınması ile hemen görülebileceği gibi bir iki saat içerisinde de
başlayabilir.
Genellikle ilk görülen belirti salya artışı ve çeşitli kas kümelerinde gözlenen seğirme
ve titremelerdir. Kaslardaki güçsüzlüğe bağlı olarak sallantılı bir yürüyüş
görülebileceği gibi kısmi felçlerde şekillenebilir. Bulantı, kusma, sancı ve kramp, istem
dışı çiş ve kaka yapma, soluk alıp vermede güçlük, dil, göz kapağı ve yüz kaslarında
titremeler, refleks kayıpları görülebilir. Mukozalar yetersiz oksijen nedeniyle siyanotik
bir görünümde olabilir.İlerlemiş durumlarda bronşlarda ve larekste gelişen spazmlara
bağlı olarak solunum yetmezliği belirtileri gözlenir ve koma şekillenerek ölüm
gerçekleşebilir.
Sonuç
Organik fosforlu bileşiklerin düşük dozlarda uzun süreli alınması halinde vücutta
tolerans gelişebilir. Köpekler bu duruma oldukça dayanıklıdır. Zehirlenme belirtilerinin
görülmesi uzun süreler sonunda olur. Organik fosforlu insektisitlerin zehirliliği birçok
faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Örneğin ortamın ısısı, ilacın türü, köpeğin
yaşı, cinsiyeti, ilacın miktarı ve birkaç organik fosforlu maddenin bileşik halde
bulunması gibi.
Tüm zehirlenmelerde olduğu gibi erken müdahale hayat kurtarıcı olabilir. Tedavisinde
önemle dikkat edilmesi gereken solunumun desteklenmesidir. Eğer organik fosforlu
bir madde ile zehirlendiğini düşünüyorsanız veteriner hekimin müdahale etmesi için
beklenilen sürede sizin yapabileceğiniz en iyi yardım onu kolay soluk alacağı bir
pozisyona getirmek, ortamın bol oksijen almasını sağlamak ve solunum durduğunda
eğer yapabiliyorsanız suni teneffüs yaptırmaktır.
Antu (Alfa Naftil Tyoure) Zehirlenmesi
ANTU, fare mücadelesinde kullanılan gri, mavi renkli tatsız ve kokusuz, suda
çözünmeyen bir kimyasal maddedir. Fareler için hazırlanan tuzak yemlerine katılarak
kullanılır. Hazırlanan bu tuzak yemlerinin köpekler tarafından alınması sonucunda
zehirlenmeye neden olur.
Gelişimi nasıldır?
Oral yolla alınan zehirin sindirim kanalından emilimi çok hızlıdır. Zehirin alınmasından
sonra yaklaşık bir saat içinde zehirlenme belirtileri görülebilir. Ölüm çoğu zaman
kaçınılmaz gibidir. Ancak erken müdahale ile 12 saatten fazla yaşayabilenlerde
kurtulma şansı daha yüksek olabilir. Zehirin vücutta metabolize edilmesi ve atılımıda
hızlıdır. ANTU köpeklerde kusma merkezini etkileyerek kusmaya neden olur bu da
doğal bir korunma getirir. Kusma ile zehir dışarı atıldığından emilecek miktarın
dolayısı ile etkileyen zehir miktarının azalması fayda sağlar. Ancak midenin dolu
olması bu duruma ters etki yapar çünkü mukozada oluşan irkilti gecikir ve zehirin
vücutta kalmasına neden olur.
Alınan zehirin sindirim kanalından emilimini takiben ilk gelişim akciğerlerde hücresel
geçirgenliğin artmasına bağlı olarak akciğer ödeminin oluşmasıdır. Ödem
şekillenmesini takiben hava yollarına sızan exudat nedeniyle soluk alıp verme
güçleşir. Bunun sonucunda oksijen yetersizliği ve buna bağlı metabolizmalarda
aksamaların şekillenmesi nedeniyle asfeksi (solunum güçlüğü) ve koma sonucu ölüm
şekillenir.
Klinik belirtileri nelerdir?
Zehirin oral yolla alınması ile birlikte hızlı bir şekilde klinik belirtiler gözlenebilir.
Başlangıçta salya akıntısı vardır. Su içmek ister ancak kusmalar başlar. Bu devrede
huzursuzluk ve halsizlik gibi belirtilerde izlenebilir. Kusmaları takip eden en belirgin
bulgu solunum güçlüğüdür. Nabız hızlıdır ancak güçsüz olarak hissedilir. Sallantılı bir
yürüyüş ve kasılmaları takiben iyice halsizleşir ve yerden kalkamaz. Vücut ısısında
düşme, öksürük, kanlı ve köpüklü burun akıntısı, deride küçük kanama odakları
ilerleyen dönemlerde gözlenebilen belirtilerdendir. Ayrıca mukozalarda oksijen
yetmezliğine bağlı olarak siyanozlar belirginleşebilir. Bu klinik belirtilerin görülmesini
takip eden koma halinde ağız ve burundan köpüklü sıvı gelebilir. Genellikle bu devreyi
takiben ölüm şekillenir.
Sonuç
ANTU ya karşı duyarlılık yönünden hayvan türleri arasında fark olduğu gibi zehirin
miktarı, köpeğin aç veya tok oluşu, yaşı ve kolay kusabilmesi gibi pek çok faktör
zehirliliği üzerine etkin rol oynamaktadır.Etkin bir antidotu olmadığından erken
müdahale ile zehirin vücuttan uzaklaştırılması tedavide önemlidir.
Arı Sokması Sonucu Zehirlenme
Özellikle köpeklerde sık karşılaşılan arı zehirlenmelerinde arının türü, sayısı, köpeğin
bireysel duyarlılığı ve ısırılan bölge önemli faktörlerdir. Yaban arıları, bal arıları veya
eşek arıları tarafından sokulma nedeniyle zehirlenme oluşabilir.
Gelişimi nasıldır?
Yapılan araştırmalar arı zehirinin asit ve alkali nitelikte farklı iki bezin salgısının
karışımından oluştuğunu ve bu nedenle iki farklı etki oluşturduğunu göstermektedir.
Asit salgılar flegmon ve hemolize, alkali salgılar ise neurotoksik etkiye neden
olmaktadır (tüm arı zehirleri hyaluronidaz ve fosfolipaz enzimi içermektedir).Arının
iğnesini sokması ile birlikte zehir deri yolu ile vücuda girer ve öncelikle bölgesel daha
sonrada genel etki yaparak zehirlenmeye neden olabilir. Lokal etki özellikle sokulan
bölge yönünden önem taşımaktadır. Ağız içi veya boğaz bölgesinden sokmalarda,
bölgede oluşan şişkinliğe bağlı olarak şekillenen solunum güçlüğü nedeniyle ölüm
görülebilir. Oysa farklı bir bölgede oluşan lokal bir şişkinlik fazla bir önem
taşımayabilir. Ayrıca göz çevresinde oluşan şişkinlikler körlüğe ve bel bölgesinde
oluşan şişkinlikler sinirlere baskı yaparak felçlere neden olabileceğinden önemlidir.
Birden fazla sayıda arı sokması halinde yoğun zehir alımı sonucunda kısa sürede
zehirin damarlara sızması ile genel etki başlayabilir ve zehirlenme belirtileri görülebilir.
Ancak arının salgısında bulunan proteine karşı bünyesel duyarlılığı olan köpeklerde
tek bir arı sokması dahi öldürücü olabilir.
Klinik belirtileri nelerdir?
Aniden acı bir çığlık atılması, huzursuzca koşuşturmaya başlaması, sokulan bölgeyi
yalamak istemesi belirgin klinik bulgulardır. Sokulan bölgede kızarıklık ve şişkinlik
gözlenebilir. Bölgede kaşıntı belirgindir. Zamanla şişkinlik ödemli bir hal alabilir.Ancak
arının yutulması sırasında ağız içinde oluşan sokma olaylarında belirgin bulgu
boğazına bir şey takılmışçasına çıkarma çabaları ve ilerleyen bir solunum
güçlüğüdür.Yoğun arı saldırısının söz konusu olduğu durumlarda tüm vücutta yaygın
bir kızarıklık, şişkinlik, solunum güçlüğü, nabız sayısında ve solunum sayısında artış,
titremeler, kusma, kramplar ve kısa sürede gelişen bir koma hali görülebilir.
Sonuç
Özellikle yutma sırasında oluşan ve fazla sayıda arı saldırısının söz konusu olduğu
durumlarda hayati tehlike yaratabilen arı sokmalarında erken müdahale yapılması
önem taşımaktadır. Öncelikle zehirin genel etkisine karşı antihistaminikler ve dolaşımı
uyaran ilaçlar yanında, solunumun rahatlatılması önemlidir.
ASPİRİN ZEHİRLENMESİ
Salisilâtlar, belirgin bir antipretik ve analjezik etkiye sahiptirler. Özellikle asetil salisilik
asit (Aspirin); analjezik ve antienflamatuar ilaçlar içinde en fazla kullanılan, en etkin
ve en ucuz olanıdır. Terapötik dozlarda zehirlenme olaylarına kedilerde, köpeklere
oranla daha çok rastlanılır. İlacın terapötik dozu kedilerde oral yolla 100-300 mg
köpeklerde ise günde iki kez 300-1000 mg arasındadır. Aspirinin, kedilerdeki biyolojik
yarı ömrünün uzun olması dolayısıyla, bu hayvanlarda ilaç, köpeklere oranla 10 kez
daha toksik etkiye sahiptir.
Semptomlar: Kedilerde hafif zehirlenme olaylarında; bulantı, kusma, solunum
sayısında artış, beden ısısında yükselme (aspirinin ateş düşürücü etkisi olmasına
karşın) dehidrasyon, bazen ataksi ve inkoordinasyon görülür. Hayvanlar dengesini
koruyamaz ve yere düşerler. Sağaltıma cevap veren bazı olaylarda dahi, uzun süre
kalıcı olabilen inkoordinasyon, belirgin bir nistagmus, işitme ve görme bozuklukları
ortaya çıkar. Kanda başlangıçta respiratorik alkalozis, daha sonra asidozis şekillenir.
Ağır zehirlenme olaylarında; bulantı, kusma, hiperemi, dehidrasyon, solunum
yetmezliği, solunum havasının aseton kokması, terleme, kaslara titreme ve koma
gözlenir, bazen konvülsiyonlar gelişebilir.
Otopsi: Kedilerde toksik Hepait ve hemorajik Gastritis tablosu gözlenir. Karaciğer
solgun ve sarımsı renktedir, yüzeyinde nodüller bulunabilir. Böbreklerin histopatolojik
muayenesinde çeşitli derecede nefritis tablosu dikkati çeker. Toksikasyon un
şiddetine göre, vücut boşluklarında bir miktar sıvının toplanmış olduğu görülür.
Tanı: Anamnez, klinik bulgular, ayrıca kan ve idrar muayenelerinden elde edilen
bulgulara göre kesin tanı konabilir. İdrarda bilirubin vardır. Kanın pıhtılaşma süresi
uzar, total serum protein miktarı artmıştır. Lökosit sayısında ve kanın PH ında
düşme ve CO2 düzeyinde artma gözlemlenir. Kan serumunda potasyum miktarı
azalmıştır. Kesin tanı için, kanda salisilât düzeyi saptanmalıdır.
Sağaltım: Midenin boşaltılması amacıyla kusturucu ilaçlar, mide lavajı için de karbon
medisinal gibi ilaçlar kullanılabilir. Ayrıca %0.1 lik Potasyum permanganat ile mide
yıkanabilir. Dedehidrasyona karşı parenteral sıvı sağaltımı uygulanır. Ayrıca
ürinasyonu arttırmak ve salisilatların eliminasyonunu hızlandırmak için parenteral
diüretikler uygulanır(Lasix). Ayrıca Aspirin; kapillar damarlarda kanamayı kontrol eden
plazma faktörünü deprese ederek kanama süresini uzattığından, hayvana K vitamini
enjeksiyonları yapılmalıdır.
Korunma: Özellikle kedilere, ateş düşürücü, ağrı dindirici ve yangı giderici olarak
aspirin verilmemeli, onun yerine geçen başka ilaçlar önerilmelidir.
Hypervitaminosis A (A Vitamini Fazlalığı)
Vitamin A Toxicosis
Vitamin A; yağda eriyen bir vitamindir ve yüksek dozlarda alındığında vücutta
birikebilir. Vitamin A vücudun birçok yerinde görev alır. Örn; görme fonksiyonlarının
gelişimi, iskelet, yumuşak doku, muköz membranlar ve derinin gelişimi, sağlıklı
dişlerin oluşması, epitel hücrelerinin büyümesi, gelişimi için gerekli bir vitamindir.
Karaciğerde depolanır ve gerektiğinde yavaş yavaş salınır.Bitkilerden alınan karoten
birçok hayvan ve özellikle de insan vücudunda aktif Vitamin A ya dönüştürülebilir.
Kedi dışında birçok canlıda A vitamini, Beta karoten den sentezlenebilmektedir.
Kediler bu dönüşümü sağlayacak gerekli enzime sahip olmadıkları için vücutlarında bu
sentezlemeyi yapamazlar. Bu yüzden de direkt vitamin A olarak dışarıdan almalıdırlar.
Sürekli ve fazla miktarda alınan vitamin A kedinin vücudunda birikerek çeşitli
hasarlara neden olabilmektedir. Hipervitaminosis A ya ni A Vitamini toksikozisi
gelişebilmektedir.
Kemiklerin eklem yüzeylerinde kondroblastların gelişimini ve yine kemiklerde
osteoblastik aktivitenin uyarılmasını sağlayan bir vitamin olduğundan fazlalığı halinde
kemik dokuda anormal gelişimlerin oluşumuna neden olmaktadır.
Yüksek oranda Vitamin A içeren gıdalar nelerdir?
Karaciğer, cod liver oil(Morina balığı yağı) & ek olarak verilen vitamin ilaçları kedilerde
görülen hypervitaminosis A nın asıl nedenleridir.
Hastalığın nedeni nedir?
A vitamininin sürekli ve yüksek miktarlarda alımına bağlı olarak şekillenir. Özellikle
bazı balık türleri ve karaciğer gibi A vitaminince zengin gıdaların fazla verilmesi
sonucu şekillenir.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
İştahta azalma,Depresyon , Halsizlik, sürekli uyku hali,Donuk ve cansız tüy rengi,
Boyun omurlarında sertlik ve ağrı( Cervical vertebralar bükülemez) & ön ayaklarda
topallık , Boyun ve sırt vertebralarında dejenerasyonlar, Yavru kedilerde (erişkinlerde
değil) diş eti yangısı ( gingivitis),diş eti çekilmeleri ve diş kaybı gelişir, Diş etlerinde
ödem.Özellikle genç hayvanlarda iskelet sisteminde deformasyonlar dikkat çekici
bulgulardır. Uzun kemiklerde kısalmalar ve eklemlerin birleşme yüzeylerindeki
hasarlar radyografi ile kolayca tespit edilebilir.
Kemik yapıdaki deformasyonlara bağlı olarak kırılmalar ve topallık sık görülen
bulgulardır Kronik durumlarda boyun omurlarında ve dirsek eklemlerinde eklemlerin
kaynaşmasıyla karakterize ankiloz görülebilir(ankylosis : ankiloz=eklem katılaşması).
Ağrı çeken kedinin kendini temizlemiyor olması ve tüylerindeki karışıklık dikkat
çekicidir.
Hastalık nasıl teşhis edilir?
Diyetin ne olduğu ve görülen klinik belirtiler teşhis için çok önemlidir. Veteriner
hekimin çekeceği Cervical omurlar ve ön extremitelerin röntgeni teşhisi doğrulamaya
yardımcı olacaktır.
Hastalıkdan nasıl korunulur?
Sonuç olarak kedilerde görülen A vitamini fazlalığının asıl nedeni çoğunlukla karaciğer
ile beslenmeleridir. Bu yüzden kedilerin gıdalarındaki karaciğer miktarını kademeli
olarak düşürmek ve diğer gıdalarla beslemek onları bu hastalıktan koruyacaktır.
Hastalık nasıl tedavi edilir?
Kedinin diyetinde değişiklik yapılmalıdır. Kemiklerdeki değişiklikler, deformasyonlar
genellikle geri dönüşümsüzdür (irreversible). Diğer semptomlar doğru diyetle
beslenen kedilerde kendiliğinden ortadan kalkar. Kedinizin ağrı çektiğinden
endişeleniyorsanız mama ve su kabını onun ulaşabileceği yüksekliğe koymalısınız.
Veteriner hekiminiz kediniz için anti-inflammatuar ya da analjezik(yangı giderici ya da
ağrı kesici) ilaçlar reçete edebilir.
Dicumarol Bileşikleri İle Zehirlenme
Dicumarol bileşikleri rat (fare) zehiri olarak kullanılan tatsız ve kokusuz bileşiklerdir.
Bunlar içinde sık kullanılanları, cumaphen(Warfarin), cumateralyl (rakumin) ve
cumafuryl (fumarin) dir.
Köpekler Dicumarol bileşiklerine oldukça duyarlıdır ve zehirin alınmasından kısa süre
sonra kanın pıhtılaşma yeteneğindeki kayıp ve damar geçirgenliğinin artması
nedeniyle şekillenen iç kanama sonucunda ölebilirler.
Gelişimi nasıldır?
Dicumarol bileşikleri karaciğerde sentezlenen ve kanın pıhtılaşma mekanizmasında
görev yapan protrombinin yapımını engelleyerek ve özellikle kapillar damarların
geçirgenliğini artırarak etki yaparlar. Damar çeperlerinde hasar şekillenmesine bağlı
olarak gelişen bu durum deride görülen peteşiyel kanamaların başlıca nedenidir.
Zehirin yüksek miktarda alımına bağlı olarak akut bir zehirlenme gelişir ve kısa sürede
şekillenen iç kanama ve şok belirtileri gözlenebilir. Zehirin az miktarda alınmasına
bağlı olarak zehirlenme belirtilerinin görülmesi ve deride peteşiyel kanamaların
şekillenmesi daha uzun bir sürede olabilir. Zehirin az miktarda uzun süreli alınması
sonucunda belirtiler daha geç gözlenebilir ancak bu tür durumlarda ölüm genellikle
kaçınılmaz sonuçtur.
Klinik belirtileri nelerdir?
Klinik olarak görülen ilk bulgu mukozaların solgunluğu ve deride peteşiyel (nokta
tarzında) kanamalardır. Solunum ve nabız hızlıdır.Damarlardaki geçirgenliğin artışı
nedeniyle çok hafif bir darbe sonucu dahi deride yaygın hematomlar (deri altında
yaygın kanamalar)şekillenebilir.Burun kanamaları ve kanlı bir dışkı görülebileceği gibi
kusma esnasında da kan görülebilir.Erken müdahale edilmeyen durumlarda şekillenen
iç kanama şok tablosunun gelişmesine neden olur. Hasta halsizdir ve ayağa
kalkamaz. Vücut ısısının sürekli düşmesi durumun kötüye gittiğini işaret eden önemli
bir bulgudur.
Sonuç
Köpeklerde sık karşılaşılan ve erken müdahale edilmediği taktirde mutlak ölümle
sonuçlanan dikumaraol bileşiklerinin zehirliliğinin artışına neden olan bazı faktörler
vardır.
Bu faktörler;
Kemoterapi veya yağlı besinlerle beslenme nedeniyle K vitamini noksanlığı olması,
Karaciğerde hasar ve bu nedenle pıhtılaşma faktörlerinin üretiminde azalma olması,
Yavru olması veya pıhtılaşma faktörlerinin yetersiz olması,
Böbrek yetmezliği olması,
Sulfonamidler gibi K vitamini sentezleyen bakterilerin gelişimini engelleyen ilaçların
kullanılıyor olması doğrudan kanın pıhtılaşma mekanizmasında etkin olan faktörlerdir.
Bu faktörlerin bir veya bir kaçının bir arada bulunması tedavinin başarısızlığına ve
ölümün daha kısa sürede şekillenmesine neden olabilir.
Fosfor Zehirlenmesi
Fosfor doğada değişik şekillerde bulunur. Vücutta nükleik asit ve fosfolipitlerin
yapısında yer alarak enerji metabolizmasında görev alan fosforun dışında rat zehiri
olarak kullanılan ve zehirlenmeye neden olan beyaz fosfor olarak bilinen şekli oral
yolla alındığında oldukça güçlü bir toksik etki yapar.
Gelişimi nasıldır?
Fosfor içeren preparatın oral yolla alımından sonra sindirim kanalından emilmesi kolay
ve çabuk olur. Vücutta fosfat haline dönüşerek kolinesteraz enziminin oluşumuna
engel olmak suretiyle etkisini gösterir.
Klinik belirtileri nelerdir?
Klinik olarak gözlenebilen ilk belirti huzursuzluk ve kusmadır. Kusma esnasında
çıkarılan içeriğin ve solunum havasının sarımsak kokması karakteristik bir belirtidir.
Salya artışı, sancı belirtileri, solunum güçlüğü de gözlenebilecek belirtilerdendir.
İlerlemiş durumlarda konvülsiyonlar, istem dışı idrar ve dışkılama ve koma
şekillenmesi söz konusudur. Bunu takiben ölüm görülebilir.
Sonuç
Genellikle ani ölümlere neden olmadığından fazla gecikilmeden yapılan medikal
tedavilere olumlu cevap alınabilir. Tedavide sindirim sistemindeki zehirin
uzaklaştırılması esas alınmalıdır. Bu nedenle yapılacak ilk işlem kusturmak olmalıdır.
Bu amaçla ılık suya bir çorba kaşığı tuz katarak içirmek fayda sağlayacağı gibi
veteriner hekim kontrolünde kusturucu ilaçlar da uygulanabilir.
Striknin Zehirlenmesi
Striknin Hindistan, Güneydoğu Asya ve kuzey Avusturalyada yetişen Kargabüken
bitkisinin tohumlarından elde edilen bir alkaloit maddedir. Suda çözünmeyen kristalize
bir tozdur. En çok striknin sülfat tuzu şeklinde bulunur ve kullanılır. Rat zehiri olarak
kullanılan striknin özellikle sokakta yaşayan köpeklerin öldürülmesi amacıyla bazı
belediyelerin sıklıkla kullandığı bir zehirdir.
Gelişimi nasıldır?
Striknin ağız yolu ile alındıktan sonra sindirim sisteminden emilimi ve vücutta
yayılması çok hızlıdır. Vücutta herhangi bir dokuda birikmez ancak karaciğer ve
böbrekte daha yüksek yoğunluğa erişebilir. Zehirlenmenin gelişimine etki eden en
önemli faktör alınan zehirin miktarıdır. Yüksek dozlarda alınması etkisinin hızlı
olmasına neden olmaktadır. Ayrıca midenin dolu veya boş olması da zehirin
toksititesine etki eden bir diğer faktördür. Boş mide de emilim daha çabuk
olacağından zehir etkisini kısa sürede gösterebilir. Ancak dolu olması da kusmayı
engelleyebileceğinden dezavantaj olarak kabul edilebilir.
Striknin merkezi sinir sisteminde sinir hücreleri üzerine etki ederek omurilik ve beynin
refleks uyarımlarında artışa ve bu nedenle çırpınmalara yol açar. Özellikle solunum
kaslarında şekillenen aşırı uyarım ve kasılmalar sonucu görülen solunum yetmezliği
ölüme sebep olabilir.
Klinik belirtileri nelerdir?
Zehirin alınmasından kısa süre sonra klinik belirtileri görmek mümkündür. Klinik
belirtiler alınan zehirin miktarı ile ilişkili olarak değişiklik gösterebilir. Çok az miktarda
bir zehir alımı söz konusu ise gözlenebilen belirtiler huzursuzluk ve kas titremeleridir.
İlerleyen zamanlarda titremeler sıklaşarak aralıklı kasılmalar, solunumun hızlanması
ve boyun tutulmaları gibi belirtiler görülebilir. Yüksek miktarda zehir alınması halinde
titremeler ile başlayan, aralıklı nöbetler halinde gözlenen kasılma ve çırpınmalar
karakteristiktir. Tüm kaslarda kasılma söz konusudur. Özellikle bacaklar ve boyun
kasılmış halde yerde yatar. Kasılmalar arasında gevşeme dönemleri olabilir. Bu
dönemlerde en hafif uyarıya karşı dahi refleks verir ve tekrar kasılabilir. Kalp atım
sayısında ve solunum sayısında artış, pupillarlarda büyüme ve solunum güçlüğü de
gözlenebilen belirgin bulgulardır.Başlangıçta bilinci yerinde olmasına karşın oksijen
yetersizliğine bağlı olarak beyinin oksijensiz kalması sonucu ilerleyen dönemlerde
şuur kaybı gözlenebilir.Kaslardaki sertliğin artması, solunumun engellenmesi ve kanın
oksijeni tutma kapasitesinin düşmesine bağlı olarak dokularda siyanoz
şekillenebilir.Kasılmaların sıklaşması ve şiddetinin artması, solunum güçlüğü ve
siyanoz kötüye gidişi gösteren bulgulardır.
Sonuç
Oral yolla alındıktan sonra yaklaşık 16- 24 saat içinde vücuttan atılan striknin
zehirlenmelerinde bu süre atlatıldığında zehirlenen köpeğin yaşama şansı
yükselmektedir. Ölüm solunum yetmezliği sonucu görüldüğünden zehirlenme
durumunda ilk olarak solunumu rahatlatıcı önlemlerin alınması faydalıdır. Ancak
bunun yanında zehirin vücuttan kısa sürede uzaklaştırılması da büyük önem
taşımaktadır. Striknin çabuk emilerek kısa sürede yüksek toksisiteye ulaştığından
erken müdahale önemlidir. Zehirin alındığını gördüğünüz veya şüphe ettiğiniz taktirde
kusturmanız zehirin etkinliğini azaltacağından faydalı olacaktır.
Barbituratlar İle Zehirlenme
Barbitürat veteriner hekimlikte anestezi amacıyla kullanılan maddelerdendir. Yetkin
olmayan kişiler tarafından kullanılması veya doz aşımı halinde zehirlenmeye neden
olabilirler. Ayrıca açıkta bırakılan uyku ilaçlarının yenilmesi sonucunda da
zehirlenmeye neden olurlar. Özellikle obur köpeklerde sık karşılaşılan bir durumdur.
Gelişimi nasıldır?
Barbituratlar medulladaki solunum ve vazo motor merkezi felç ederek ölüme sebep
olabilir.Kullanımı çoğunlukla kas içi ve damar içi yolla olur. Damar içi yolla
uygulandığında kısa sürede etkisi başlar ve kaslarda hızlı bir gevşeme oluşur. Daha
sonra hiç bir reflekse cevap vermeyecek durumda uyku haline geçer. Doz aşımının
söz konusu olduğu durumlarda uyku hali daha da derinleşir ve solunum durabilir.
Klinik belirtileri nelerdir?
İlacın uygulanmasını takip eden 5-10 dk. İçerisinde kaslarda, gevşeme uyku hali, göz
refleksinin hafiflemesi ve kaybolması gözlenebilen ilk belirtilerdir. Yüksek doz
uygulamalarında yani zehirlenme halinde bu belirtiler daha ileri derecelerde gözlenir.
Ayrıca solunumun zayıflaması ve durması, nabızın atmaması ve bir kaç dakika
içerisinde kalp atımlarınızın durması sonucu ölüm şekillenebilir.
Sonuç
Kontrollü olarak kullanıldığında etkin bir anestezik madde olan barbitürat
zehirlenmelerinde erken müdahale edilmesi hayati tehlikeyi ortadan kaldırabilir.
Özellikle solunumun desteklenmesi ve kalp-dolaşım sistemini uyaran ilaçların
uygulanması yeterli olabilmektedir.
Üriner Sistem
Üst Üriner Sistem Hastalıkları
Böbrek Yetmezliği
Böbrek Tümörleri
Böbrek Kistleri
Hydronephrosis (Hidronefroz)
Nephritis (Böbrek İltihabı)
Glomerulonephritis (Böbrek Kılcal Damarlarının İltihabı)
Pyelonephritis (Böbrek Yangısı)
Alt Üriner Sistem Hastalıkları
İdrar Kesesi Taşları
İdrar Kesesi Yırtıkları
Cystitis (İdrar Kesesi yangısı)
İdrar Kesesi Tümörleri
İdrar Kesesi Divertikulumu
Zoonoz Hastalıklar
Zoonoz
Cat Scratch Disease (Kedi Tırmığı Hastalığı)
Lyme Hastalığı
Toxoplasmosis (Toksoplazma)
Salmonellosis (Salmonelloz)
Echinococcosis (Kist Hidatik)
Campylobacteriosis (Campylobakter)
Rabies (Kuduz)
Dermatofitosis (Mantar)
Kedi Tırmığı Hastalığı (Cat Scratch Disease)
"Kedi Tırmığı Ateşi" olarak da bilinen hastalık gram(-) bir basilin neden olduğu
zoonoz karakterli enfeksiyöz bir hastalıktır. İnsanlarda çoğunlukla iyi huylu olan, sınırlı
lenfodenopati ile karakterize olan hastalık, çocuklarda yaygın olarak görülür. CSD
sadece kedi tırmalamasıyla değil, kedi veya köpek ile temastan sonra da görülebilir.
Ancak kedi tırmalamasından sonra görülme oranı daha yüksek olduğundan kediler
enfeksiyon kaynağı olarak tanınmaktadırlar.
Hastalığın Nedeni-Etkeni Nedir?
Hastalığın etkeni konusunda değişik fikirler savunulmasına karşın CSD (cat Scratch
disease) geçiren hastalarda son zamanlarda Bartonella henselae ve Bartonella
quinata adlı bakteriler hastalığın sebebi olarak teşhis edilmiştir.
Hastalığın İnsanlardaki Belirtileri Nelerdir?
CSD subakut bir hastalıktır. Bulaşmadan sonra yaklaşık 2 hafta içinde (7 ila 12 gün)
papül şeklinde lezyon şekillenir ve küçük bir apse oluşur. Bundan yaklaşık 1 ila 3
hafta sonra etkilenen bölgeye yakın lenf yumrularında şişlik oluşur. Bu şişlikler birkaç
hafta ya da birkaç ay kalıcı olabilmektedir. Özellikle baş ve boyun çevresindeki lenf
yumrularında gelişen bölgesel lenfadenitis söz konusudur. Genellikle iyi huylu olan bu
lenfodenopatiler yaklaşık olarak 1-2 ay süreyle varlığını sürdürdükten sonra sekunder
bir etken yoksa kendiliğinden iyileşme sürecine girer ve bir kaç ay sonra etkinliğini
kaybeder. CSD ile enfekte kişi grip benzeri semptomlar gösterir ;ateş, baş ağrısı,aşırı
yorgunluk, kaslarda ağrı (et kırığı) ve azalmış iştah.Bazı insanlar bir kaç haftada
iyileşmektedir.Vakaların yaklaşık %5-15 inde kalp, göz, beyin, mide-barsak ve deri
problemleri gibi ciddi durumlar söz konusu olmaktadır. Organ nakli söz konusu olan
hastalarda, kanser tedavisi gören kişilerde, bağışıklık sisteminin baskılandığı
durumlarda ve HIV/AIDS pozitif hastalarda CSD çok daha ciddi seyretmektedir.
Kedilere Bulaşma Nasıl Olur?
Kedilerde hastalığa sebep olan değişmez etken Bartonella henselae'dir ve özellikle
mayıs aylarında pireler tarafından taşınır ve kedilere mikroorganizma pireler
aracılığıyla bulaştırılır. Bartonella quinata'nın ise kaynağı bilinmemektedir. Kedinin
üzerine dökülen pire dışkıları kedi kaşınırken tırnaklarına ya da kendini temizlerken
ağzına bulaşacaktır. Böylece pirenin dışkısıyla bulaşık etkeni (Bartonella ) kedi almış
olacaktır.
İnsanlara Bulaşma Nasıl Olur?
İnsanlar bu hastalığı kedi tırmalaması veya ısırması ile alabilir. Eldeki açık yaradan
kedinin yalaması ya da tırmalaması ile de etken insana geçebilmektedir. Ayrıca
köpeklerin de hastalık etkenlerini taşıyabileceği ve bulaşmaya neden olabileceği
bildirilmiştir.
Risk Yaratan Faktörler Nelerdir?
Hastalığın erken yaşlarda görülme oranı yüksektir. Özellikle yavru kediler hastalığın
taşınmasında etkin rol oynar. İnsanlarda da gençler ve özellikle çocuklar hastalığa
daha duyarlıdır. Pireler bakterilerin taşınmasında aracılık ettiğinden aşırı pire
enfestasyonu görülen kediler daha fazla risk oluşturabilir. Açık yaraların varlığı,
yalama sonucu bulaşma olabileceğinden riski artıran diğer bir faktördür. Erkekler
hastalığa kadınlardan daha duyarlıdır. Mayıs aylarında bu hastalığın görülme riski
fazladır. Bağışıklık sistemini zayıflatan ağır seyirli enfeksiyonlar örneğin, AIDS
hastalığının seyri sırasında şekillenen bulaşmalarda risk daha fazladır.
Hastalığın Kedilerdeki Belirtileri Nelerdir?
Hastalık etkenini taşıyan ve bu etkenleri insanlara bulaştırabilen enfekte kedilerde
genellikle hastalığa ait bulgular görülmez. Kediler etkeni taşıyıcı görev
yaparlar.Bununla birlikte, son zamanlarda yapılan çalışmalar Bartonella enfeksiyonu
ve belirli kronik yangısı olan kedilerin ilişkili olduğunu göstermektedir (örn;diş eti
yangısı (gingivitis),ağız yaraları( Stomatitis), yangısel barsak hastalığı(inflammatory
bowel disease), belirli göz problemleri ve bazı idrar yolu anormallikleri).
Hastalığın İnsanlardaki Belirtileri Nelerdir?
Klinik olarak ilk gözlenebilen belirti tırmalanan veya ısırılan bölgede oluşan yara ve
bunu takiben şekillenen deri lezyonlarıdır. Bu lezyonlar kırmızı renkte yuvarlak ve
kabukludur. Hastalığın insanlarda görülen en karakteristik belirtisi ise
lenfodenopatidir. Öncelikle boyun bölgesi lenf yumrularında görülen bu değişikliğe
mandibular, inguinal ve thorakal (çene, kasık ve göğüs) lenf yumrularında da
rastlanabilir. Elle yapılan muayenelerde lenf yumrularındaki bu şişkinliği tespit etmek
mümkündür. Ayrıca yüksek ateş, iştahsızlık, halsizlik, mide bulantısı ve kusma gibi
genel belirtilerin yanısıra dalakta büyüme, farenjit ve Paratroid bezinde büyüme gibi
spesifik bulgularda görülebilir. Bu spesifik belirtiler yanında daha az oranda olsada
encephalit, felç, saldırganlık, yüz kaslarında felç, koma gibi sinirsel belirtiler ve diş
etinde, ağız içinde yaralar, ağrısız şişkinlikler tarzında konjunktival granulomlar
gözlenebilmektedir.
CSD Nasıl Teşhis Edilir?
Hastalığın teşhisinde dikkat edilmesi gereken en önemli konu her vakada deri
lezyonlarının görülmeyebileceğidir. Teşhis için en doğru sonuçlar laboratuar testleri ile
mümkündür. Bu amaçla, deri lezyonlarından örnek alınarak patolojik incelemeler
yapılabilir. Kan tahlili ile de enfeksiyonun varlığı tespit edilebilir. . Ulaşılabilir testler
şunlardır; kan kültürü, PCR (Polymerase chain reaction), EIA (Enzyme immunoassay),
IFA(Immunofluorescent Antibody), ve Western Blot. Ayrıca biopsi yapılabilir. Kedi
tırmığı hastalığının teşhisinde en önemli adım ise kişinin hikâyesinin araştırılmasıdır.
Kedi ile temasın olup olmadığının öğrenilmesi kesin teşhisin konulmasında yardımcı
olan temel unsurdur.
ÖZETLEMEK GEREKİRSE:
Enfekte kediler uzun süre ( 30 gün veya daha fazla) tedavi edildiğinde Bartonella
henselae elimine edilebilir. İnsanlarda da antibiyotik tedavilerine büyük oranda
olumlu sonuç alınmaktadır. Çoğunlukla medikal tedaviler ile kısa sürede iyileşme
görülen bu hastalık her hangi bir tedavi uygulanmadan kendiliğinden iyileşebilir. Nadir
olarak tedavi uygulanmayan bazı vakalarda kötü bir gelişme izlenebilmiştir. Ancak bu
durumun bağışıklık sistemi ile ilgisi olduğunu düşündüren bulgularda gözlendiğinden
direk olarak kötü seyrin nedeninin Cat Scratch Disease olduğunu düşünmek yanlış
olabilir. Lenfodenopati insanlarda sık karşılaşılan bir durumdur. Ancak bu durum kedi
tırmığı dışında enfeksiyonlar ve bazı kanser hastalıklarının seyri sırasında da sık
görüldüğünden tanısının konulması ve nedenin iyi araştırılması gerekmektedir. Kedi
tırmığına bağlı olarak şekillenen lenfodenopatiler çoğunlukla tümöral karakterli
değildir.
LYME DISEASE (Borreliosis)
Borreliosis kenelerle nakledilen Borrelia burgdorfi isimli spiroketin neden olduğu bir
hastalıkdır. Kuzey Amerika, Avustralya ve Avrupa da görülen bu hastalığa
Türkiye de rastlandığı hakkında bir bilgi yoktur. Hastalık başlıca köpeklerin
kenelerce ısırılması ya da insanların bu keneler tarafından ısırılması yolu ile bulaşır.
Hastalığın belirtileri; Hastalık ani bir topallık ile başlar. Eklemler şiş ve ağrılıdır.
Topallıklar birkaç günde kaybolur. Ancak bazı olgularda tekrarlayabilir. Bazen beden
ısısında da artış görülebilir. Radyolojik yoklamalarda eklemler normal gözükebilir.
Teşhis; Teşhisi nispeten zor bir hastalıktır. Kan ve eklem içi sıvının muayene edilmesi
gerekir. Pek çok hastalık ile karışması mümkündür.
İnsan Sağlığı Açısından Önemi; İnsanlar hastalığı köpeklerden direkt olarak
almazlar. Ancak köpek ve diğer hayvanların üzerlerindeki kenelerinin insanların derisi
üzerinde gezmeleri ve kenelerin ısırması ile hastalık bulaşabilir. Köpekler üzerindeki
kenelerin ilaçla yok edilmesi hastalıktan korunmada en önemli yoldur. Ayrıca riskli
bölgelerde yaşayan hayvanların aşılanması da korunma açısından elzemdir.
Lyme Hastalığı Nedir?
Lyme hastalığı neredeyse bir yüzyıldır Avrupa'da tanınmaktadır ancak 1975 yılına
kadar ABD'de insanlarda tanımlanmamıştır.1975 yılında ABD Connecticut'ta Lyme
kasabasında özellikle gençlerde yoğun bir şekilde Artrit vakaları görülmeye
başlanmıştır. Yapılan araştırmalar bu durumun bazı keneler tarafından (Ixodes
Ricinus, Ambylomma Americanum, Lonestar Tick) bulaştırılan bir tür bakteriden
kaynaklandığını ortaya çıkarmıştır. Bu hastalığı oluşturan bakteriye "Borrelia
Burgdorferi" adı verilmektedir. Lyme Hastalığı ise adını ABD'nin bu kasabasından
almaktadır. Lyme hastalığına literatürde Borreliosis veya Borelyoz da denmektedir.
Hastalık ayrıca köpek, at, sığır ve kedide de oluşurken, birçok vahşi memeli ve kuşlar
da enfekte olur ve kene enfeksiyonu için rezervuar olarak görev yapar. 1980'lerde,
hem köpeklerde hem de insanlarda rapor edilen hastalık İnsidans dramatik şekilde
artmıştır. Günümüzde Lyme Borreliosis (LB) dünyada en yaygın artropod kaynaklı
hastalıktır.
Epidemiyoloji:
Lyme hastalığı, Borrelia burgdorferi sensu lato denilen bir grup Borrelia cinsi
spiroketlerin sebep olduğu bir enfeksiyondur. Sadece bir türün( B.burgdorferi sensu
stricto'nun) ABD'de varlığı bilinirken, en az dört patojenik tür ( B.burgdorferi sensu
stricto, B.afzelii, B.garinii, B.japonica ) Avrupa ve Asya'da izole edilmiştir. İki yeni
Borrelia genotipi olan Borrelia afzelii ve Borrelia garinii'nin de insan patojenleri
olduğuna dair kanıt sağlanmıştır. Bu genotipiler Avrupa ve Asya'da oluşur ancak
Kuzey Amerika'da oluşmaz. ABD tipi B.burgdorferi sensu stricto (s.s.) olarak
adlandırılır ve tüm genotipi kompleksini kapsayan terim B.burgdorferi sensu lato (s.l.)
dur.
Borrelia burgdorferi sensu lato organizmaları spiral şekilli, hareketli, Spirochaetales
sınıfındaki mikroaerofilik bakterilerdir. Mikroorganizma, kan emen kenelerle bir
konakçıdan diğerine nakledilir.
Hastalığın yayılmasında öncelikli vektör Ixodes keneleridir. Kene konakçıya
yapıştığında, Lyme etkeni sindirim sisteminden kenenin ağız organellerine göç eder
ve buradan konakçıya geçer. Yapışan kenenin hastalığı bulaştırma işlemi yaklaşık 12
saat içinde olur.
Ixodes cinsi sert keneler, birçok memeli, kuş ve sürüngen konakçıya yapışarak ve
onlardan beslenerek Borreliayı nakleder. Avrupa ve Asya'da I.ricinus ve I.persulcatus
keneleri Borrelia nakli için başlıca vektörlerdir. Diğer kan emen böcekler de
organizmanın nakline dahil olabilir ancak bunların önemli vektörler olduğuna dair çok
az kanıt vardır. Bir insanı veya hayvanı enfekte eden en önemli yol kene ısırığıdır.
Bir kenenin yapışıp kan emmeye başladığı anda, spiroketler kenenin orta
bağırsağında bulunur. Emilen kanın kendilerine ulaşmasının uyarıcı etkisiyle
spiroketler kenenin tükürük bezlerine göç etmeye başlarlar. Buradan, konakçının
derisine nakledilirler. Böylece hastalık bulaşmış olur.
Lyme hastalığını nakleden Ixodes kenelerinin yaşam siklusu dişilerin ilkbaharda
yumurtlamasıyla başlar. Olgunlaşmamış larvalar farelerin kanıyla beslenir. Bu farelerin
çoğu Borrelia ile enfektedir ve borreliayı bu olgun olmayan larvalara geçirirler.
Larvalar farelerin üzerinden düşer ve kış dönemini nimf oluncaya kadar toprakta
geçirir. Bu nimflerin çoğu enfekte olarak ilkbaharda ortaya çıkar. Bu nimfler fare
dışında köpekler ve insanlar gibi diğer memelilerden de kan emer. Bir sonraki
sonbahar yine ilkbaharda organizma ile enfekte yetişkin olarak ortaya çıkacakları
zamana kadar toprakta durur. Yetişkin erkek ve dişi kene, insandan veya köpekten ve
diğer büyük hayvanlardan kan emer. İyice doyan dişi kene konakçıdan toprağa düşer
ve çevreye birçok yumurta bırakarak yaşam siklusunu tekrar başlatır.
İnsanlarda Lyme Hastalığı
İnsanlarda Lyme hastalığı, deriyi, eklemleri, sinir sistemini ve diğer organ sistemlerini
etkileyerek yangısal hastalıklara sebep olur. Semptomlar genellikle enfeksiyonun ilk
haftasında oluşur ancak kene ısırdıktan sonra 30 gün içinde de gelişebilir. Bazı
vakalarda semptomsuz seyreder.
Erken Lyme hastalığında (erken lokalize dönem) kırmızı halkalı boğa gözü diye tarif
edilen şekilde kızarık (erythema migrans) ile kendini gösteren tipik semptom görülür.
Lyme hastalığına yakalanmış birçok hastada gelişen bu kızarıklık, hastalık bulaştıktan
sonra genellikle 1-2 haftada görülür ve 3-5 hafta süreyle kalıcı olabilir.
Dokunulduğunda sıcak olabilir ve genellikle ağrısız veya kaşıntısızdır. Erken dönemde
görülen diğer semptomlar; kene ısırığının yakınındaki lenf bezlerinde şişkinlik,
yorgunluk, baş ağrısı, ağrı, eklem ağrısı, titreme-ürpertidir. Lyme hastalığının sonraki
aşaması (erken yayılma dönemi) genellikle kenenin ısırmasından sonra 2 hafta ila 3
ay arasında oluşur. Isırık bölgesinden uzakta 2 veya daha fazla kızarık alan, şiddetli
baş ağrısı, aşırı yorgunluk, büyümüş lenf nodülleri, tutulma (özellikle eklemlerde ve
boyunda), ışığa duyarlılık, yüz felci (facial paraliz), ekstremitelerde titreme veya
uyuşukluk, düzensiz kalp ritmi, 38-39°C ateş, meningitis görülür.
Lyme hastalığının son aşaması (geç dönem) eğer erken dönemde hastalık
saptanamadıysa veya doğru şekilde tedavi edilmediyse oluşabilir. Geç dönem
semptomları, enfekte kene ısırdıktan sonra haftalar veya yıllar içinde herhangi bir
zamanda oluşabilir. Özellikle dizlerde arthritis ve idrak bozukluğu görülür. Bu
hastalarda en göze çarpan değişiklikler, kronik arthritis, kronik MSS bozukluğu ve
acrodermatitis chronica athropicans (ACA) dır.
LYME HASTALIĞI NASIL BULAŞIR?
Lyme hastalığı keneler tarafından bulaştırılan bir hastalıktır. Hastalık esas olarak
Ixodes cinsi (sert keneler) kenelerin ısırması sonucunda bulaşmaktadır, ancak diğer
kene türlerinden de bulaştığı yönünde araştırma sonuçları bulunmaktadır. Düşük bir
olasılık olmakla beraber kan nakliyle de bulaşabildiği bilinmektedir. Cinsel yolla
bulaşıp bulaşmadığı konusunda tartışmalar olmakla birlikte bu şekilde bulaştığına dair
somut bir kanıt yoktur. Temas veya öpüşme ile bulaşmamaktadır.
Çoğu kaynakta kenenin hastalığı bulaştırabilmesi için yaklaşık 48 saat yapışık kalması
gerektiği belirtilse de, kene cilde yapıştığı andan itibaren hastalığın bulaşma riski
vardır. Ancak kenenin yapışık kalma süresiyle birlikte risk de artar.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Lyme hastalığının belki de en kötü tarafı teşhisinin oldukça zor koyulmasıdır.
Hastalığın belirtileri diğer birçok hastalıkla karışır ve çoğunlukla her hastada farklı
belirtilerle kendini gösterir. Diğer hastalıkları taklit etmesi nedeniyle Lyme hastalığı
Amerika'da "büyük taklitçi" olarak anılmaktadır. Yaygın olarak görülen belirtileri
sayacak olursak:
- Kenenin ısırmasından sonraki birkaç gün-bir hafta içinde ortaya çıkan hafif ateşle
kendini gösteren grip benzeri belirtiler, kas ve eklemlerde ağrı, kırıklık hissi. Kene
ısırmaları daha çok bahar ve yaz aylarında olduğundan, bu aylarda karşılaşılan bu tip
belirtiler anlamlı olabilir.
- Isırılmadan sonra birkaç hafta içinde ortaya çıkabilen çember şeklinde veya farklı
biçimlerde olabilen kızarıklık (erythema migrans). Erythema migrans Lyme
hastalığının tek spesifik belirtisidir. Bu tür bir kızarıklık gözlemlendiğinden hemen
tedaviye başlanmalıdır. Ancak bu kızarıklığın görülme oranı Avrupa'da %50'nin
altındadır ve belki de daha az hastada Görülmektedir.
- Isırılmadan birkaç hafta veya ay sonra ortaya çıkan eklem ağrıları, tutulmalar, Artrit.
- Kas seğirmeleri, ciltte uyuşma veya karıncalanma hissi.
- Genelde birkaç ay sonra görülen görme sorunları, işitme sorunları, kulak çınlaması,
ışığa bakıldığında göz sıvısında yüzen cisimler görme.
- İleri vakalarda nörolojik belirtiler, yüz felci, kısmi felç, psikiyatrik bozukluklar.
- Aşırı yorgunluk hissi.
- Uyku bozuklukları.
- Dikkatte dağınıklık, unutkanlık, algılama performansında düşüş.
Lyme hastalığı bu belirtilerden biri, birkaçı ya da daha fazlasıyla kendini gösterebilir.
Ayrıca başka belirtilerle de kendini gösterebilmektedir. Bu konuda ayrıntılı bilgiyi daha
bu sitede ve aşağıda adresini verdiğim Euro Lyme sitesindeki Belirti Listesi adlı
belgede bulabilirsiniz.
LYME HASTALIĞI NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Ne yazık ki Lyme hastalığının yüzde yüz güvenli bir teşhis yöntemi yoktur. Bazı testler
yapılıyor olsa da bunlar her zaman doğru sonucu vermemektedir.Hastada erythema
migrans oluşumu varsa, başka belirtiler veya test sonuçları beklenmeden hemen
tedaviye başlanması gerekir.
Bunun dışında ELISA veya Western Blot testleri kullanılmaktadır. Ancak ELISA testinin
güvenilirliği oldukça düşük olduğundan fazla tercih edilmemektedir. Western Blot ise,
yine tam bir güvenilirlik sağlamamakla birlikte, daha çok tercih edilmektedir. Lyme'ın
teşhisi ile ilgili asıl sorun bazı hastalarda devamlı negatif test sonuçları alınmasına
rağmen hastalığın var olmasıdır. İşte burada doktorun uzmanlığı devreye girer. LYME
HASTALIĞINDA TANI KLİNİK VERİLER IŞIĞINDA KONMALIDIR. Yani doktor sizdeki
belirtileri değerlendirip gerekli tanıyı koyabilir ve testler negatif olsa bile tedaviye
başlayabilir.Ancak buradaki önemli sorun bu tanıyı koyabilecek doktorların çok az
sayıda olmasıdır. Ne yazık ki Lyme gibi karmaşık bir hastalığa çoğu doktor gerekli
özeni göstermemekte, sıklıkla yetersiz veya geç tedavi gibi durumlar ortaya çıkmakta,
daha da kötüsü yanlış teşhisler söz konusu olabilmektedir. Lyme hastlarına MS,
romatizma ve hatta psikoz tanısı konulması seyrek görülen bir durum değildir. Kene
ısırmalarında hala asıl görev hastaya düşmektedir. Hasta her zaman uyanık olmalı ve
şüphelendiği durumlarda Lyme konusunda uzman bir hekimden fikir almalıdır (ne
yazık ki enfeksiyon hastalıkları uzmanı olmanın Lyme uzmanı olmak anlamına
gelmediğini ben acı tecrübelerle öğrendim).
TEDAVİ
Lyme hastalığı antibiyotiklerle tedavi edilebilmektedir. Bu konuda standart bir
prosedür henüz oluşturulmamıştır. Ancak ağırlık kazanan görüş uzun, yoğun ve
agresif bir antibiyotik tedavisinin çoğunlukla gerekli olduğudur. Çoğunlukla
antibiyotiklerden oluşan bir kombinasyonun kullanılması, damardan ilaç uygulamaları
gerekli olmaktadır. Yetersiz dozlar kullanıldığında veya tedavi süresi kısa
tutulduğunda Lyme hastalığı tekrarlayabilmekte ve her tekrarında hastalıktan
kurtulma şansı daha da azalmaktadır. Yoğun antibiyotik kullanımı zaman zaman bazı
dezavantajları beraberinde getirse de hastalığın potansiyel sonuçları karşısında bu
riskler önemsiz kalmaktadır. Gerektiği şekilde uygulanan bir tedavi programı
sonrasında hastadaki semptomların yok olması veya semptomlarda önemli ölçüde
azalma sağlanmaktadır.
Lyme hastalığında erken teşhis önemlidir. Mikrop vücutta ne kadar uzun süre kalırsa,
vücuttaki bakteri yükü de o kadar fazla olur ve tedavinin başarı şansı da azalır.Lyme
hastalığı tedavi edilmediğinde çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Ölümcül bir hastalık
olarak kabul edilmemekle birlikte hastanın hayatını son derece zorlaştıran sonuçlar
ortaya çıkabilir. Hastalığın felç, psikoz, görme kaybı, işitme kaybı gibi ciddi etkileri
olabilmektedir.
KORUNMA
İnsanlar için Lyme aşısı yoktur. Bu konuda araştırmalar yapılmaktadır. Ayrıca Lyme
geçirmiş olmak Lyme'a karşı bağışıklık sağlamamaktadır. Birden çok kez Lyme hastası
olmak mümkündür. Lyme hastalığından korunmanın en iyi yolu kene ısırıklarından
korunmaktır, yani kenelerden uzak durmaktır. Keneler özellikle Nisan ve Ekim ayları
arasında aktiftirler. Genellikle ormanlık alanlar, çayırlar ve çalılık alanlarda av
beklerler. Şehirde yaşıyor olmak kenelerden uzak olduğunuz anlamına gelmez. Şehir
içindeki çalılık alanlardan veya çimenlerden de kene yapışması ihtimali vardır. Ayrıca
evcil hayvan sahibiyseniz ve hayvanınız dış ortamlarda dolaşıyorsa, kene taşıması
ihtimali olduğundan risk altındasınız.
Korunmak için ne yapmalı?
Orman veya çalılık alanlara gidiliyorsa mümkün olduğunca kapalı giysiler tercih
edilmeli, çıplak ayakla dolaşılmamalı, ormana giriliyorsa şapka takılmalı. Açık renkli
giysiler giymek kenelerin fark edilmesi açısından yararlıdır. Ayrıca yünlü/pamuklu
kumaşlar yerine kaygan kumaşların tercih edilmesi kenelerin daha zor tutunmasını
sağlayacaktır. Vücudun açıkta kalan kısımlarına DEET içeren böcek kovucular (OFF!
Sin kov vs.) sıkılmalı. Keneler bu maddeden uzak durmaktadır. Kenelere maruz
kalınabilecek ortamlarda kalındıysa, dönüşte mutlaka tüm vücutta kene kontrolü
yapılmalıdır. Özellikle çocuklarda bu kontroller ihmal edilmemelidir.
Kene yapışmışsa ne yapılmalı?
Kene fark edildiğinde mümkün olduğunca çabuk olarak çıkarılmalıdır. Bunun için bir
tıbbi kuruluştan yardım alabilirsiniz veya aşağıdaki yöntemi uygulayarak kendiniz de
çıkarabilirsiniz.
- Hiçbir şekilde kenenin üzerine alkol, vazelin, gaz yağı vs. sürmeyin. Bu kenenin
kusmasına ve içindeki mikropların vücuda yayılmasına neden olabilir.
- Keneyi çıkarmadan önce mümkünse ucu kıvrık bir cımbız bulun. Keneye temas
etmeyin, edecekseniz eldiven kullanın.
- Keneyi cımbızla mümkün olduğu kadar başına yakın bir yerden tutun ve yukarı aşağı
hafif şekilde oynatarak çekin. Kenenin ezilmemesine dikkat edin. Kene patlar veya
ezilirse organlarındaki enfekte sıvıları vücuda enjekte etmiş olursunuz.
- Keneyi dairesel hareketlerle çıkarmaya çalışmayın.
- Çıkardığınız keneyi atmayın veya ezmeyin. Cam bir kap veya plastik bir torbaya
yerleştirin. İçine nemli bir parça pamuk koyun ve ağzını kapatın. Hava alabileceği
kadar küçük bir delik olmasına dikkat edin. [Keneyi saklamamızın nedeni şu: Kenenin
hastalık taşıyıp taşımadığını öğrenmek, hastalığın sizde olup olmadığını öğrenmekten
daha kolaydır. Şüphe verici bir durum gözlemlenirse keneler bazı laboratuarlarda
(ABD'de Igenex ) Lyme ve diğer hastalıklara karşı incelenebilmektedir. Bu yüzden ölü
bile olsa keneleri atmayın ve saklayın.]
TOXOPLASMOSIS(Toxoplasma gondii)
Toxoplasma gondii:
Dünya çapında yaygın bir protozoan olup ilk kez 1908 yılında Charles Nicolle ve Louis
Manceaux tarafından gundi olarak bilinen Kuzey Afrika rodentlerinde bulunmuş
ve bu nedenle tür adı gondii olarak verilmiştir .Toxoplasma gondii insan ve diğer
birçok evcil ve yabani hayvan türünü enfekte edebilme yeteneğine sahiptir. Evcil ve
yabani kediler son konak olarak bilinmektedir.
Bulaşma Nasıl Olur?
İnsanlar ve hayvanlar sporlanmış ookistlerle kontamine gıdaları tüketmek yada kist
içeren etleri çiğ veya az pişmiş olarak yemek sureti ile enfekte olurlar .
Kedide Toxoplasmosis:
Bulaşma: Kediler; parazit ile kontamine gıdalar( kemirgenler, kuşlar veya çiğ etler)
tarafından enfeksiyona yakalanırlar. Oral olarak alınan etken kedilerin ince
bağırsağında çoğalmaya başlar ve ookistleri oluşturur. Oluşan ookistler yaklaşık 3
hafta içinde dışkıyla dışarı çıkarlar ve 1 hafta içinde spor'lar oluşur. Bunlar oldukça
dayanıklıdırlar ve nemli ortamda aylarca canlı kalabilirler. Bu ookistlerle enfekte olan
yerlerle temas etmek hayvan veya insanların hastalığı alması için yeterlidir. Bunun
dışında az pişmiş etlerin özellikle domuz, sığır ve koyun etlerinin yenmesi veya keçi
sütü gibi pastörize edilmemiş sütlerin içilmesi de hastalığın alınmasına neden olur.
Toxoplazma kan nakli sırasında da bulaşabilir.
Kedide hastalığın belirtileri nelerdir?
Hasta kedilerin bir çoğunda klinik semptom görmek mümkün değildir. Belirti
görülebilenlerde ise aralıklı ateş, halsizlik, depresyon ve iştah kaybı söz konusudur..
Bu bulguların dışında solunum problemleri, pankreas yangıları, lenf bezlerinde nodül
oluşumu, göz problemleri, çiğneme ve yutkunma güçlükleri, davranış bozuklukları
veya felç görülebilir. Ancak bu semptomların hiç birisi hastalık için spesifik değildir ve
dolayısıyla bir çok hastalıkla karışabilir. Yavru veya genç kediler yaşlı olanlara göre
daha fazla enfeksiyondan etkilenirler.
Köpeklerden İnsanlara Toxoplasma geçebilir mi?
Köpekler T. gondii ookistlerini insanlara mekanik olarak nakletmeleri nedeni ile
enfeksiyon için son zamanlarda bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedirler . T.
gondii'nin köpeklerde bir enteroepiteliyal siklus geçirmemesi ve köpek etinin birçok
millet tarafından tüketilmemesine rağmen, kedilerden ziyade köpeklerle teması daha
fazla olan gençlerde ve çocuklarda T. gondii'ye rastlanılması köpeklerin
toksoplasmosis bakımından önemine dikkat çekmiştir. Bu durumda köpekler özellikle
T. gondii ookisti içeren kedi dışkısını yemeleri veya mekanik temasları ile bu
ookistlerin insanlara bulaşmasında mekanik aracılık edebilmektedirler. Köpeklerde
toksoplasmosisin klinik belirtileri genellikle respiratorik bozukluklar, ishal ve ataksi ile
karakterizedir. Enfeksiyon yavru köpeklerde yaşlılara göre daha sıklıkla görülmekte
olup genellikle gençlik hastalığı ile birlikte görülmektedir. Enfekte köpeklerin akciğer,
karaciğer ve beyinlerinde fokal nekrotik alanlar yaygın olup bu lezyonlar farklı klinik
belirtilerin gelişmesine neden olabilmektedir.
İnsanda hastalığın belirtileri nelerdir?
Toxoplasmosis; insanlarda daha çok grip benzeri semptomlarla ortaya çıkar veya
hiç bir belirti göstermez. Genellikle baş ve boyundaki lenf bezleri şişer, kas ağrısı, baş
ağrısı, ateş, sinirsel bulgular ve bulanık görme gibi semptomlar gözlenir. Hastalığın
insanlarda en önemli etkisi hamile kadınlar üzerindedir. Hamilelik öncesi veya
hamilelik sırasında Toxoplazma ile enfekte olmuş annelerden doğan çocukların büyük
bir kısmı enfekte olma riskiyle karşı karşıyadır. Enfekte olan çocuklarda beyin
ödemleri veya mental gerilikler, gözlerde hasar ortaya çıkabilir. Hamileliğin erken
dönemlerinde enfekte olan annelerde ise düşükler görülebilir.
Hastalık Nasıl Teşhis Edilir?
Toxoplasma gondii zorunlu hücre içi bir parazittir, toksoplasmosise tüm dünyada
insan ve kanatlılarda yaygın olarak rastlanılmaktadır. Hastalık büyük oranda subklinik
ve asemptomatik olarak seyretmesi nedeni ile klinik tanı güçtür ve etkenin doğrudan
teşhisi de pratik değildir. Bu nedenle de tanı amacıyla genellikle kolay, çabuk ve
pratik olan çeşitli serolojik yöntemler kullanılmaktadır. Sabin-Feldman boya testi T.
gondiiye karşı oluşan spesifik antikorları tespit edebilen ilk test sistemidir. Bunun
dışında indirekt hemaglutinasyon testi (IHA), indirekt immunofluoresan antikor testi
(IFAT), direkt aglutinasyon testi (DAT), lâteks aglutinasyon testi (LAT) ve enzymelinked immunosorbent assay (ELISA) de tanı amacıyla kullanılmaktadır. Kedilerde tanı
kedinin dışkısında ookistlerin tespitiyle yapılabilir. Kesin tanı serolojik testlerle
yapılmalıdır.
Hastalıktan Nasıl Korunulur?
Hastalıktan korunmak için bir aşı yoktur. Hastalığa karşı önlem almak korunmanın en
iyi yoludur. Hastalık etkenleri öncelikli olarak toprakta bulunduğundan toprak ile
temas sonrasında gerekli temizliğin yapılması önem taşır.Toprak ile uğraşanların
eldiven kullanmaları çok önemlidir.
Kedi kum kabı temizliğinde de mutlaka eldiven kullanılmalıdır.Tuvalet kabının temizliği
ve kumun sık değiştirilmesi de çok önemlidir. Kumun temizliği yapılırken eldiven
kullanılması hastalığın insanlara bulaşmasını önlemek açısından önemlidir.Kedilerin
kuş, fare vb hayvanları avlaması bu hastalık için risk teşkil etmektedir. Ayrıca
pişmemiş et ve pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri verilmemelidir.
İnsanlara bulaşma yollarından biri de kan transfüzyonudur. Bu nedenle kan alımı
gerektiğinde kontrollü (resmi) kurumlardan kan temin edilmesi olası riskleri
minumuma indirmek yönünden önemlidir. Hastalığın insanlara bulaşması yiyecekler
ile olabildiğinden az pişmiş veya pişmemiş etlerin, pastörize edilmemiş sütlerin
alınmamasına dikkat edilmelidir. Pişmemiş sebze ve meyveler çok iyi
yıkanmalıdır.Kedinin etkeni taşıyıp taşımadığının testlerle belirlenmesi ve varlığı
halinde gerekli tedavilerin yapılması özellikle bebek sahibi olmayı düşünen kedi
sahiplerinin ilk yapması gereken işlem olarak söylenebilir.
ÖZETLEMEK GEREKİRSE;
1) Toprak, kum, çiğ et veya yıkanmamış sebzelerle temastan sonra ellerinizi su ve
sabunla yıkayın.
2) Et ve et ürünlerine çıplak elle temastan kaçının.Çiğ ete mutlaka eldivenle temas
edin.
3) Etleri hiçbir yeri pembe kalmayacak şekilde iyi pişirin.
4) Et tam olarak pişmeden tadına bakmayın.
5) Etin pişirilmeden önce birkaç gün dondurulması infeksiyon riskini azaltır.
6) Sebze ve meyveleri temiz suyla iyice yıkayın.
7) Temizliğinden emin olduğunuz veya kaynatılmış su kullanın.
8) Kedinizin kum kabını değiştirme işini ya eldiven kullanarak yapın .Eğer
hamileyseniz ailenin diğer fertlerinden birine bu görevi teslim edin.
9) Tuvalet kabında dışkının uzun süre kalmasına izin vermeyin.Dışkılar daima
bekletilmeden atılmalı...
10) Kedinizin avlanmasına izin vermeyin.
11) Kedinize asla çiğ et vermeyin.
12) Kedinizin etkeni taşıyıp taşımadığını test ettirdikten sonra eğer etken varsa
mutlaka tedavisini yaptırın.
13) Çok lüks bir otel ya da restorantta bile olsanız salata yerken iki kez düşünün ve
mümkünse yeşil salatalardan uzak durun.
SIK SORULAN SORULAR?
Soru: Kedimin paraziti almasını nasıl önleyebilirim?
Cevap: Kedinizi asla çiğ ve az pişmiş et ile beslemeyiniz. Kuru ya da konserve gıdalar
hastalık oluşturan parazit etkenini içinde barındırmazlar.Bu nedenle kedinizi kuru
mama ya da konserve mamalarla beslemelisiniz.Kedinizin herhangi enfekte maddeyi
veya canlıyı yemesine engel olmak istiyorsanız onu sokağa
bırakmamalısınız.Avlanmasına engel olmalısınız.
Soru: Hamileliğim döneminde kedimden uzak mı durmalıyım?
Cevap: Eğer sağlıklı bir kediye sahipseniz herşey yolunda demektir.Önlem olarak
kedinizi sevdikten sonra ellerinizi iyi yıkamanız ,kum kabını mutlaka eldivenle
temizlemeniz ve dışkıları kum kabında bir günden fazla bırakmamanız gerekmektedir.
Salmonella
Hastalığın etkeni olarak birçok Salmonella türü vardır. Fakat köpeklerde en çok
görülen tür Salmonella typhimurium'dır. Köpeklerde görülen gasroenteritisin başlıca
sebeplerindendir.
Başlıca hastalık kaynakları; kirlenmiş sular, sığır veya kümes hayvanlarında
yapılmış yemeklerin iyi pişirilmemesi, bakterinin bulaştığı kullanılan eşyalar, depolama
veya işleme sırasında kemirgenler, böcekler ve kuşlar tarafından enfekte edilen hazır
mamalar, hayvan barınakları ve hayvanların toplu olarak bulundukları yerlerdir.Bakteri
vücuda girdikten sonra ince bağırsak, kolon ve çevre lenf yumrularında yerleşir.
Ayrıca karaciğer ve dalak da enfekte olabilir. Bakteri 3 - 6 hafta boyunca zaman
zaman vücuttan dışarı atılabilir. Hastanın yaşı, genel sağlık durumu, beslenme
durumu ve çevre şartları bakterinin hastalık yapıcı etkisini belirler.
Bazı hastalar semptom göstermeden taşıyıcı olabilir,
Gasroenteritis, Kilo kaybı, İshal (sulu veya mukuslu olabilir ve bazen taze kan
bulunabilir.),Kusma, Karın ağrısı, Patolojik uyku hali, Merkezi sinir sistemi
semptomları (aşırı heyecan, koordinasyonsuzluk, körlük ve havale)Rahim içi hastalık
yavruların ölü doğumuna sebeb olabilir. Salmonella organizmaları günlük
dezenfektanlarla kolayca elimine edilebilir. Hastaların dışkıları temizlenmeli ve hijyene
dikkat edilmelidir. Hasta hayvanlarla uğraşanların ellerini iyi yıkamaları ve çevre
temizliğine dikkat etmeleri gerekmektedir.
Hastalık teşhis edildikten sonra tedavi çok zor değildir. Yinede hastalığı hafife
almamak ve gerekli destek tedavinin düzenli olmasını sağlamak gereklidir. Ayrıca
tedavi olanların dahi bir süre daha bakteriyi dışkılarıyla attıklarını akılda tutmak faydalı
olur. Hastalık insanlara bulaşabilse de basit hijyenik önlemlerle bu risk minumuma
indirilebilinir.
KİST HİDATİK
Kedi ve köpeklerdeki asıl etkeni Echinococcus Granulosus adındaki bir şerittir.
Kist hastalığında enfekte köpekler, kist etkenini direkt dışkılarıyla veya tüylerine
bulaşmış ekinekok yumurtalarıyla taşırlar ve bulaştırırlar. Kist hastalığıyla enfekte
olmayan köpeklerin tüyleri potansiyel olarak hasta edici bir özellik taşımaz. İnsanların
kist etkenini almaları son derece tehlikeli sonuçlara yol açar.
Köpek ve kedilerin bağırsaklarında yaşayan E.Granulosus ve E.multilocularis dışkı ile
atılan halkalar içinde çevreye yumurtalarını yayarlar. Donma, soğuk v.b şartlara çok
dayanıklı olan bu yumurtaları insanlar enfekte hayvanın tüylerini YUTARAK, dışkı ile
bir şekilde teması olan sebze ve meyveleri yiyerek, enfekte bir çiftlik hayvanının etini
iyi pişmemiş halde yiyerek (örneğin çiğ köfte) alırlar.
Yumurtalar içindeki larvalar, insanda beyin, karaciğer ve akciğer gibi organlara
yerleşerek içi sıvı dolu kistler oluşturur. Bu kistler büyüklüklerine bağlı olarak
yerleştikleri organlarda ciddi sağlık problemlerine yol açarlar. İlaçla tedavisi tam
mümkün olmayan bu kistler sadece cerrahi olarak çıkarılabilirler. Vücut içerisinde bu
balonumsu kistlerin patlaması allerjik reaksiyonlara ve ölümlere yola
açabilmektedirler.
Korunmada; evcil hayvanınızın düzenli veteriner kontrolünden geçmesi ve anti
paraziter ilaçlarının uygulanıyor olması yeterlidir. Kendinizi korumak adına, çiğ et
ürünlerinden ve iyi yıkandığından emin olmadığınız sebze ve meyvelerden uzak
durmanız faydalı olacaktır.
CAMPLOBACTERİOSİS
Camplobacteriosis, Campylobakter jejuni'nin neden olduğu akut bir bağırsak
enfeksiyonudur. Etken son yıllarda köpek ile kedilerde ve ayrıca insanlarda hastalık
nedeni olduğundan zoonozlar sınıfına sokulmuştur.
Etken; Etkenler kontamine su ve gıdalarla indirekt olarak bulaşır. Direkt gaitanın
alınması ile ağız yolu ile bulaşma da olabilir. Sinekler de bulaşmada rol oynarlar.
Hayvanların çoğu klinik bulgu göstermedikleri halde dışkıları ile etkeni çevreye
bulaştırırlar.
Hastalığın belirtileri; Etken vücuda girdikten sonra hastalık oluşumu için geçen
süre 1-7 gün, hastalık süresi ise 7-10 gündür. Yavru köpeklerde iştahsızlık, bitkinlik,
ishal, ateş, kusma, ani kas kasılmaları görülür. Bazı hayvanların iştahları normal
olabilir. İshal sulu, mukuslu veya kanlıdır. Şiddetli olaylarda dehidrasyon da
görülebilir. Ergin köpekler enfekte olmalarına karşın herhangi bir semptom
göstermeseler bile, kalabalık ve sağlıksız ortamların bulaşma nedeni olabileceği son
dönemlerinde klinik campylobacteriosis'e rastlanabilir.
Teşhis; İshal olan kedi ve köpeklerde hasta sahibinden alınan bilgiler çok önemlidir.
Kesin tanı gaitadan yapılan testlerde bakterileri görmek veya kültürler ile bakteri
izolasyonuyla olur. İnsan sağlığı yönünden önemi; Köpekler ve kediler enfeksiyondan
sonra 40-120 gün bakterileri gaitaları ile çevreye saçtıkları için enfeksiyon
kaynağıdırlar. Kedi ve köpeklerle yaşayan küçük çocuklar kendi gıdalarını enfekte
ederek infeksiyonu kolayca alırlar. Hastalıktan korunmak için gerekli hijyenik koşullara
uyulmalıdır. (ör; ellerin yıkanması, kedi kumunun sürekli temiz tutulması gibi)
KUDUZ (RABIES)
Kuduz; hasta hayvanın ısırması sonucu, enfekte tükürüğün bütünlüğü bozulmuş deri
yâda mukozalara teması yoluyla bulaşan ve akut beyin iltihabı sonucu ölüme neden
olan viral bir hastalıktır.ETKEN; Rabies virüs’tür ve Rhabdoviridae ailesindendir. Evcil
hayvanlar(köpek, kedi, sığır, koyun, keçi, at)ve vahşi hayvanlar(kurt, çakal, tilki,
kokarca, gelincik) virusun taşıyıcısıdırlar. Fare, sıçan, sincap, hamster, kobay ve
tavşan gibi hayvanların ısırıkları ile bulaşmamaktadır.
BELİRTİLER:
Hastalığın üç evresi vardır:
Prodromal başlangıç dönemi, saldırgan dönem ve felç dönemi. Hastalık belirtileri
ortaya çıktıktan 3-7 gün sonra hayvan ölür. Başlangıç dönemi 2-3 gün sürer. Davranış
bozuklukları olur ve beden ısısı artar. Hayvan ısırık bölgesini yavaş yavaş ısırmaya ve
tırmalamaya başlar.
Saldırgan dönem 2-4 gün sürer. Kuduz hayvan başlarda ürkek ve korkak olur,
yabancı cisimlere karşı ilgisi artar. Alışık olmadığı gıdaları yeme isteği olur. İştah azalır
buna karşı su içme isteğinde belirgin bir artış görülür. Hasta hayvan sık sık idrar
yapar. Gözlerde irileşme ve kızarıklık olur. Hasta hayvanlar loş yerlere saklanmayı
sever. Kediler dolap ve kanepe altlarına saklanır. Bilinç giderek kaybolur ve
hırçınlaşarak her şeye karşı saldırgan olurlar. Ağız ve çene kaslarının felci nedeniyle
yutkunma güçlüğü ve ağızda bol salya akışı gözlenir. Maksatsız havlama ve
miyavlama dikkati çeker. Felç dönemi 2-4 gün sürer. Hastalık ilerledikçe öncelikle
ısırılan organdan başlayan ve daha sonra tüm vücutta felçler meydana gelir.
Havlaması değişir ve salyası belirgin olarak artar. Hayvan rahat hareket edemez,
dengesini kaybeder, zig-zag çizerek yürür ve daha sonra yere düşer. Tam felç
gelişmesinden sonraki 1-2 gün içerisinde hayvan ölür. Kuduza yakalanmış hayvanlar
1 hafta içinde mutlaka ölürler.
BULAŞMA: Kuduza yakalanmış bir memeli hayvanın (özellikle köpek) ısırması ve
yaralaması ile Kuduz hayvanın salyasının sıyrık veya çatlak deriye, göz ağız veya
buruna temas etmesiyle, Kuduz hayvanın salyası ile bulaşık eşyanın (tasma, yular,
dizgin vb.) yaralı deri ile temas etmesi ile, Kuduz hayvan tarafından tırnaklanarak
meydana gelen yaralanmalar ile, (hayvanın tırnağı kendi salyası ile bulaşık ise) Virus,
vücuda girdiği yerde bulunan sinirler yoluyla beyine gider, yerleşir ve orada çoğalır.
Virusun vücuda girmesi ile hastalığın ortaya çıkması arasındaki süreye Kuluçka
Dönemi denir. Genel olarak kuluçka süresi insanlarda 2-8 haftadır Hayvanların virusu
bulaştırıcılık süresi de değişkenlik göstermektedir. Kedi ve köpekler klinik
semptomların başlamasından 3 ile 10 gün öncesine kadar virusu bulaştırabilirler.
KORUMA: Aşılama ile olur. 3 aylık ya da daha yaşlı her sağlıklı kedi mutlaka
aşılanmalıdır. Yıllık aşı tekrarı bir doz yapılır.
Dermatofitosis:
Eyvah Kedimde Mantar Var!
Veterineriniz size kedinizde mantar olduğunu söylediğinde aklınıza onlarca soru
gelecektir. Nedir bu mantar? Kedime nasıl ve nereden bulaşmış olabilir? Bana ve
aileme de bulaşır mı? Tedavisi var mı? vs. vs. Aklınızda oluşabilecek tüm soruların
yanıtlarını bilirseniz eğer, kedinizi kendinizden uzaklaştırmak yerine ona bu konuda
yardımcı olabilirsiniz .
Öncelikle; mantar etkenleri çevrenizde yaşadığınız her yerde olabilir. Binlerce
değişik mantar etkeninden sadece birkaçı hayvanlarda hastalığa neden olur.
Mantarların neden olduğu hastalık tıp dilinde
Mycosis
olarak adlandırılır. Deri,
keratinize dokular, tırnak ve kıllardaki enfektif durum ise
dermatofitosis
olarak
adlandırılır. Mantar etkeni genellikle Microsporum, Trichophyton ya da
Epidermaphyton dur. Kedi mantarı (Feline Dermatophytosis) etkeni genellikle
Microsporum canis
tir. Mantar; lokal tüy dökülmesi, deride kabuklanma ve
kepeklenme tarzında gözlenir. Kaşıntılı ve yaygın tarzda da olabilir. Kedide çene
aknesine ya da kuyruğun üst kısmında döküntülere neden olabilir. Kulaklara ve kulak
içlerine geçebilir. Uzun tüylü kediler, özellikle Persian lar ve Himalayan lar ırk
olarak mantara daha yatkındırlar. Bağışıklık sisteminin baskılandığı tedavi durumunda,
yoğun antibiyotik kullanımı sırasında, Kedi AIDS i ( FIV ) ve Kedi Lösemisi ( FeLV )
varlığında mantar oluşum riski artar. Genç kediler de bağışıklık sistemleri henüz
gelişemediği için risk grubu içerisindedirler.
M. canis zoonozdur yani insanlara temas yoluyla bulaşabilir (%3,3 ). Bu nedenle
teşhis ve tedavi son derece önemlidir. Teşhis veteriner hekiminiz tarafından birkaç
yöntemle çok kısa sürede konabilir. Wood Lambası bu amaçla kullanılır veya deri
kazıntısı alınıp laboratuarda ekim yapılabilir. Tedavi lokal ya da sistemik ilaçlarla
yapılabilmektedir. 1994 yılında Fungal aşılar Avrupa piyasasına verilmiş olmasına
rağmen yeterli bilimsel veri olmadığı için kullanımı sınırlıdır. Tedavi esnasında
uygulanan medikasyon yanısıra hijyen de son derece önemlidir. Varsa diğer
hayvanlarınızı da doktor kontrolünden geçirmelisiniz. Kullandıkları tüm eşyaları (fırça,
yatak, kıyafet, mama kapları...vs ) dezenfekte etmelisiniz.Tedavi uzun bir zaman
alacaktır, sabırlı olmalı ve tedaviyi asla yarıda bırakmamalısınız. Bu sizin, kedinizin ve
çevrenizdeki herkesin sağlığı açısından son derece önemlidir...