Untitled

İSTANBUL
TİCARET ODASI
YAYIN NO: 1 9 9 2 - 1
TURİZM TOPLANTILARI
TEL: 553 70 72-lST.
İÇİNDEKİLER
$3yfa Np.
ÖNSÖZ
5
SUNUŞ
7
TURİZM SEKTÖRÜNDE GELİŞMELER
9
TURİZMDE EĞİTİM VE İSTİHDAM
15
TURİZMDE YATIRIM ve İŞLETMECİLİK
45
TURİZMDE TANITIM - PAZARLAMA VE ULAŞTIRMA
125
TURİZM VE BASIN
169
ÖNSÖZ
Türkiye, sosyal boyutlarındaki gelişmelerin ve halkın süratle artan refah
seviyesi beklentilerinin karşılanabilmesi için hızlı bir ekonomik büyüme tem­
posunu yakalamak ve sürdürmek zorundadır. Bunun için gereken alt yapı
ve sanayi yatınmlarının gerçekleştirilmesi, sermaye yetersizliği, teknoloji ve
üretim girdisi gibi nedenlerle büyük ölçüde dış kaynak teminine bağlı bulun­
makta, diğer bir ifadeyle artan ithalat ihtiyacının finansmanı imkânı sanayi­
leşme ve ekonomik büyüme temposunu da etkilemektedir. Bu nedenle pet­
rol gibi büyük miktarlarda ihraç edilebilen zengin doğal kaynakları olmayan
ülkemizde turizm sektörünün döviz getirilerinden azami istifade edilmesi
büyük önem taşımaktadır.
Akdeniz bölgesindeki coğrafi konumu, uygun iklimi, doğal güzellikleri,
tarihi ve kültürel zenginlikleri ile geliştirilmeye fevkalâde müsait bir turizm
potansiyeline sahip olan Türkiye'de, gerekli alt yapı ve tesis yetersizlikleri
nedeniyle bu imkândan yakın zamanlara kadar gerektiği ölçüde istifade edi­
lememiştir. 1982-1984 yıllan ortalamasında yılda 447 milyon dolar seviye­
sinde olan turizm geliri ancak, 1980'li yıllann ikinci yansında dikkat çekici bir
gelişme göstermiş, 1984-1990 dönemini kapsayan son 6 yıl içinde yaklaşık
6 kat artarak 1990 yılı itibariyle 3 milyar 225 milyon dolara ulaşmıştır. Bu
rakamın aynı yıl elde edilen toplam ihracat gelirinin yaklaşık dörtte biri sevi­
yesine yükselmiş olması, turizmin bugün için dahi ülke ekonomisinde sahip
olduğu ağırlığı ve nispeten kısa süreler içinde bu sahada önemli basanlar
elde edilebileceğini ortaya koymaktadır.
Turizm sektörünün ülke ekonomisine katkısı doğrudan döviz geliri
sağlamaktan ibaret de görülmemelidir. Bu sektör önemli ölçüde istihdam
yaratmasının yanısıra Türkiye'ye gelen yabancılann Türkiye'yi ve Türk mal­
larını tanıması ve burada alım yapmasıyla ihracatımızı teşvik ettiği gibi, alt
yapı, istihdam ve refahın ülke içindeki coğrafi dağılımını da iyileştirmekte,
sanayi merkezleri ve büyük yerleşim yerlerinden uzak yörelerimize de
canlılık kazandırabilmektedir.
Turizm sektöründe kaydedilen gelişmeler ve bu konunun ülke ekonomi­
si açısından sahip olduğu önemi dikkate alan Odamız, Turizm Geliştirme ve
Eğitim Vakfı (TUGEV) ile beraber turizm sektörünün ihtiyaçları ve gelişme
imkânlannın her yönüyle tartışılıp aydınlatılması amacıyla 1990 yılında bir
dizi toplantı düzenlemiştir. 20 Haziran 1991 - 13 Ekim 1991 tarihleri
arasında İstanbul ve Antalya'da yapılan dört ayrı oturumda ilgili kamu yetki­
lileri ve uzmanları ile özel sektör ve üniversite mensuplannın katılımıyla tu­
rizmde eğitim, istihdam, işletme, yatınm, tanıtım, pazarlama, ulaşım ve
basın konulan ele alınarak etraflı bir şekilde tartışılmıştır. Toplantılara
katılarak görüş, yorum ve önerileriyle katkıda bulunan sayın iştirakçilere ve
bu toplantıların düzenlenmesinde her türlü teknik bilgi ve destekleriyle
yardımda bulunanlara teşekkür eder, toplantılara sunulan görüş ve
değerlendirmeleri içeren bu kitabın üyelerimiz ve ilgililerin çalışmalanna
yardımcı olmasını dileriz.
Genel Sekreter
Prof. Dr. İsmail Özaslan
SUNUŞ
Türkiye, son yıllarda hızlı bir sanayileşme ve şehirleşme dönemine
girmiştir. Sanayi toplumunun yarattığı gelir artışlan ile ücretli tatil sisteminin
yaygınlaşması iç turizm talebini kamçılamıştır. Uluslararası alanda ise
ülkemiz, geleneksel Batı Avrupa ülkelerinin pazar alanı olması yanında son
yıl içinde çevre ülkeler ve Doğu Avrupa ülkelerinden kaynaklanan turizmin
etki alanına da girmiştir.
Turizm konaklama işletmeleri ile seyahat ticareti yapan ve ulaştırma
hizmeti veren tesislerin bu dinamik yapıya uyum sağlaması, böylece tu­
rizmin ihtiyaçlannın karşılanması gerekmektedir. Sadece yapılaşma ve
araç-gereç donanımı bakımından değil, fakat sanayiinin ihtiyacı olan nitelikli
insan gücünün yetiştirilmesi ve tanıtma, planlama gibi etkinliklerin daha ras­
yonel şekilde ele alınması gündemde olan konulardır.
İstanbul Ticaret Odası ve Turizm Geliştirme ve Eğitim Vakfı, turizmin
çeşitli konularını saptamak ve bunlann sorunlannı ve çözüm yollarını belirle­
mek amacıyla 1990 yılı içinde dört yuvarlak masa toplantısı düzenlemiştir.
Birbirleri ile ve ülkenin tüm ekonomik ve sosyal konulan ile ilişkili olan
bu sorunlan şüphesiz belirli başlıklar altında gruplamak ve her birisini bir
çalışma günü içinde değerlendirmek zordur. Bununla birlikte bu çalışma
modeli ile gerek kamu gerek özel kesimde uzmanların görüşlerini ve turiz­
min geliştirilmesi konusundaki genel önerilerini tespit etmek olanağı elde
edilmiştir.
20 Haziran 1990'da "Eğitim ve İstihtam" ile 2 Ağustos 1990 tarihindeki
işletmecilik ve Yatırım" toplantıları İstanbul Tarabya Oteli'nde yapılmıştır.
"Tanıtım Pazarlama ve Ulaşım" konulu üçüncü toplantı 18 Eylül 1990'da
İstanbul Kalyon Oteli'nde, Turizm'de Basın'ın rolünün tartışıldığı toplantı ise
12 Ekim 1990'da Antalya Sheraton Oteli'nde yapılmıştır.
Bu toplantılarda değerli görüş, yorum ve önerilerini getiren sayın bakan­
larımız, kamu yöneticileri, sektörün değerli temsilcileri ve üniversite men­
suplarına teşekkür ederim. Aynca Turizm Geliştirme ve Eğitim Vakfı'nm
işbirliği ile bu girişimi düzenleyerek, ülkemizin sosyal ve ekonomik yönden
temel sektörü haline gelen turizme gösterdikleri ilgi dolayısıyla, İstanbul Ti­
caret Odası'nın Sayın Başkanı ve yöneticileri ile değerli uzmanlanna
şükranlarımı sunarım.
Dr. Özen Dallı
TUGEV Genel Sekreteri
TURİZM SEKTÖRÜNDE GELİŞMELER
Turizm, dünyada gerek gezilere katılanlar ve turizm ürününü yaratan
sanayiciler ve seyahat organizatörleri, gerekse de turizm endüstrisine des­
tek veren yan sanayi ve hizmet kesimi bakımından milyonlarca insanın ilgi
alanıdır. Dünya ülkeleri arasında 1990 yılında 439 milyon kişi doğrudan tu­
rist olarak seyahat ederken, bu ülkelerin kendi içlerindeki iç turizm hacmi
ise bunun üç misli olmuştur. Buna paralel olarak dünya turizmi aynı yıl 257
milyar dolar bir gelir yaratmıştır. 1980-89 döneminde yılda ortalama % 4.4
oranında artan dış seyahatler gene yılda % 9.6 oranında gelişen bir gelir
hacmine neden olmuşlardır. Böylece ulaştığı büyüklükler itibariyle turizm
gerek turist gönderen, gerekse de çeken ülkeler için önemli bir ekonomik
sektör haline gelmiştir. Turizm ve seyahat dünya ölçeğinde yılda 2 trilyon
doların üzerindedir. Bugünkü durumuyla turizm gelirleri dünya dış ticaret
hacminin % 4.4'ünü oluştururken, bu oran turizmin ağırlıklı pazan olan
OECD ülkeleri için % 26 düzeyinde gerçekleşmiştir. Öte yandan turizm
söktörü; konaklama, yeme-içme ve seyahat ticareti alanında 45 milyon
insanın doğrudan istihdam alanı olmuştur. Başka bir açıdan dolaylı ve do­
laysız dünyada çalışan 16 kişiden 1'inin iş alanı turizmdir. Turizmin yarattığı
işgücü OECD ülkelerinde servis sektöründe çalışan aktif nüfusun % 14'ü
olduğu saptanmıştır.
Dünyanın en yaygın ve geniş servis sektörü haline gelen uluslararası
turizm siyasi, sosyal ve ekonomik olaylara duyarlı olmasına rağmen orta va­
dede değişmeyen bir trendle büyümüştür. Batı Avrupa ülkeleri ile Amerika
Birleşik Devletleri iticiliği ve çekiciliği ile uluslararası turizmin oluştuğu
ülkeler durumundadır. Buna karşılık oransal olarak Uzak Doğu, Japonya,
Afrika, Asya ve diğer gelişmekte olan bölgelerde turizmde gelişme hızı daha
fazladır. Böylece dış turizm geleneksel ülkeler dışına taşmaya başlamıştır.
2000 yılında dünya turizminin 637 milyon kişiye ulaşacağı ve 527 milyar
dolarlık bir harcama yaratacağı tahmin edilmektedir. Gerçekte bu büyüme
içinde uzun mesafeli seyahatlerin kısa olanlanndan daha hızlı gelişmesi ve
geleneksel pazarlann yanında özellikle Kuzey Atlantik, Asya Pasifik ve
Asya ülkelerinin turizmden alacağı paylann artması beklenmektedir.
Bu gelişmelerle mevsimlik turizm, bölgesel yığılma, trafikte kilitlenme,
güvenlik ve çevre konularında ciddi sorunlar belireceği ve uluslararası
düzeyde kamu ve özel turizm kuruluşlannın bu konulara yeni boyutlarda
çözüm getirmesi gereği ortaya çıkıyor.
Türk turizmi de bu gelişmelerin olumlu ve olumsuz yönlerinden etkilen­
miştir. 1980'li yıllar ülkemizde turizm Türk ekonomisinde en gözde sektör
haline gelirken, bu gelişmenin sosyal, kültürel ve toplumsal etkileri önemli
boyutlara ulaşmıştır. Son beş yıl içinde ülkemize gelen turist sayısı ve turizm
gelirleri yaklaşık 2 misli katlanmıştır. 1990'da ülkemize gelen 5.374.000
yabancı, 3.346 milyon dolar harcama yapmıştır. Böylece gelen yabancılann
artış hızı 1985-90 yılarında % 10.2, turizm gelirlerinin büyüme hızı ise %
11.1 olmuştur. Aynı yıl dış turizm, ihracat gelirlerinin % 25.2'sini, ithalat gi­
derlerinin % 21.4'ünü brüt ulusal gelirin % 3.8'ini, özel tüketimin ise %
4.9'unu oluşturmuştur. Bu göstergeler, uluslararası turizmin Türkiye
ödemeler dengesinde İspanya, İtalya, Yunanistan'da olduğu gibi daha belir­
gin bir yere sahip olduğunu ve turizm gelirlerinin Ulusal Milli Gelir içindeki
yerinin gene bu geleneksel turizm ülkelerindeki düzeye çıktığını doğru­
lamaktadır.
Federal Almanya, Fransa, İngiltere, ABD gibi batı ülkeleri senelerce
ülkemizin turizm pazarlan olmuştur. Özellikle Federal Almanya uyruklu tu­
ristler 1990'da ülkemize gelenlerin % 18.1'ini oluşturmuştur. 1991 yılındaki
Körfez krizi ve siyasi olaylar ülkemize gelen turistlerin tablosunu da etkile­
miştir. Bu yıl da geleneksel turizm pazarlan çıkışlı turizm akımmdaki artış
dururken Doğu Avrupa ülkelerinin siyasi rejimlerindeki değişiklik dolayısıyla
bu çevreden daha çok turist ülkemizi ziyaret eder olmuştur. Bu
değişmelerin sonucu olarak 1991'de ilk sekiz ayda ülkemize gelen turist
sayısı geçen yıla oranla % 3.68, turizm gelirleri ise % 34.3 gerilemiştir. Bu­
nunla birlikte 1992'de Türk turizminin yine orta vadeli yörüngesi içinde
gelişeceği tahmin edilmektedir.
Turizm talebi, yatırımları uyarmış ve teşvik etmiştir. 1990 yılında
ülkemizde 1280 turizm belgeli tesisinde 173.000 yatak kapasitesi olduğu bi­
linmektedir. Bu yıl içinde sektöre yapılan yatırım 2.6 trilyon TL olmuştur. Bu
yatırımlann % 85'i özel kesim tarafından üst yapıya yönelik olarak
yapılmıştır. Böylece tüm yatınmlar içinde turizmin payı % 4.7'ye çıkmıştır.
1991 yılı içinde işletmeye açık yatak kapasitesinin 180.000 yatağa ulaştığı
görülmektedir.
1980'li yıllann özellikle ikinci döneminde turizm yatırımları büyük çapta
teşvik edilmiştir. Bu konuda çıkanlan teşvik mevzuatı ve bunun uygulaması
birçok yatırımcıyı bu sektöre yönlendirmiş ve beş yıl içinde yaklaşık 120 bin
yatak birimi ülke turizminin hizmetine sokulmuştur. Sektörün acil ihtiyacı
olan finansman konusunda Kalkınma ve Yatınm Bankalan ile Mevduat Bankalan turizm sektörüne 1990 yılında 1.646 milyon TL kredi sağlamışlardır.
Bu oran ülkenin tüm yarattığı kredinin % 2.9'udur. Kredinin 1.041 milyon
TL'sını Kalkınma ve Yatırım Bankaları, 604.7 milyar TL'sını ise Mevduat
Bankalan sağlamıştır.
Gerek kredilerin geri ödenmesindeki, gerekse de diğer teşvik tedbirle­
rindeki uygulamaya dönük sorunlann önümüzdeki dönemde çözülmesi ve
turizm yatınmlannın ülke çıkarlarına uygun biçim ve sayıda arttıniması için
teşvik edilmesi beklenmelidir.
Yapılaşma ve hasılat üzerine yoğunlaşan geçmiş dönem değerlendir­
melerinde üzerinde yeterince durulmayan ve önemi vurgulanmayan iki
unsur olmuştur: Tanıtma ve eğitim. Bunlardan "Tanıtma" özellikle Körfez
krizi sonrası konaklama birimlerinde doluş oranlannın azalması ve umulan
verimliliğin sağlanamaması nedeniyle öncelikle gündeme gelmiştir.
Tanıtmada stratejiler ile araçlann gözden geçirilmesi, programı, finansmanı,
organizasyon biçimi ile yeni bir model oluşturulması gerekmektedir.
"Eğitim"de ise, önemi devamlılık göstermesine rağmen, eğitim-istihdam
ilişkisinin kurulamaması ve bilinçsizlik nedeniyle çabalarda bir savurganlık
dikkati çekmiştir. Oysa ülkemizde önümüzdeki beş yıl içinde otelcilikte
60.000, seyahat ticaretinde 19.000 kişinin ve restoran hizmetleri için 3600
kişinin yetiştirilmesi gereği bir Birleşmiş Milletler araştırmasının bulgusudur.
Bu talebi karşılamak için ülkemizde bugün için bir yılda 17.000 kişi
yetiştirecek kurumsal yapı kurulamamıştır. Turizm işgücünün turizm
işletmesinin temel unsuru olduğu, çalışanın sunduğu hizmetin niteliğinin ise
eğitimden geçtiği dikkate alınacak olursa konunun önemi daha da belirginleşecektir.
6. Beş Yıllık Kalkınma Planı 1994 yılında turist sayısının 7.4 milyon
kişiye, turizm gelirlerinin 5.5 milyon dolara ve konaklama kapasitesinin
350.000 yatak birimine ulaştınimasını hedeflemiştir.
Türkiye'nin 2000'li yıllara vanidığında konaklama kapasitesini 1 milyon
yatağa, turizm gelirlerini ise 10 milyar dolara yükseltmesi ümit edilebilir.
Böyle bir tablonun doğal koşullarda yanıltıcı olmayacağı düşünülecek olur­
sa, bu büyüklüklere ulaşmak için gerekli inşaat, tanıtım, eğitim, finansman,
ulaştırma alt yapılannın bilinçli bir şekilde ele alınması üzerinde durulmalıdır.
TURİZMDE EĞİTİM VE İSTİHDAM
(2 HAZİRAN 1990)
Turizmde işgücünün gelişen endüstriye uyum sağlayacak sayıda ve ni­
telikte yetiştirilmesi temel bir konudur.
Yapılan araştırmalara göre 1992 yılı başında ülkemizde mevcut konak­
lama işletmeleri 63 bin kişiyi doğrudan istihdam edilmekte yan sektörlerde
de 95 kişiye iş olanağı sağlamaktadır. Ancak, ülkemizde turizm alanında
çalışan belgesiz oteller, kamping alanları, yat işletmeciliği, seyahat acentaları ve ulaştırma şirketleri personelini de dikkate alacak olursak, yaklaşık
400 bin kişinin dolaylı ve dolaysız turizm sektörüne hizmet verdiğini ve bu
alanda geçimini sağladığını varsaymak yanıltıcı olmaz. Bu sayı oransal ola­
rak hizmet sektöründe çalışanlann % 10'una, tüm aktif nüfusun ise % 3'üne
eşittir.
1990 yılında belgeli konaklama tesislerini içeren bir diğer araştırmaya
göre; Turizm sektöründe otelcilik dalında yatak birimi başına 0.35 kişi istih­
dam edilmektedir ve bu işletmelerde diğer sektörlere göre daha genç bir
işgücü çalışmaktadır. İşgücünün % 15'i kadındır. İşgücünün yaklaşık yarısı
(% 46.7) ilkokul, % 16.3'ü ortaokul, % 26'sı lise ve % 8.7'si üniversite mezu­
nudur. Geriye kalan % 2.3'ü ise ilkokulu dahi bitirmemiştir. Turizm
işgücünün ancak onda biri mesleki eğitim görmüş ve bu eğitim genel olarak
yönetici düzeyindeki kadro için gerçekleşmiş durumdadır. Çalışan persone­
lin üçte biri bir yıl içinde yeni bir işe transfer olmaktadır. 0 t e yandan aynı
araştırmaya göre 6. Plan dönemi sonuna kadar 5 yıl içinde 82.600 yeni per­
sonelin sektörde istihdam edilmesi öngörülmektedir.
Özet olarak endüstride çalışan insangücünün genç ve dinamik bir
yapıya sahip bulunduğu, genel eğitim düzeyinin yetersiz olduğu, mevsimlik
bir nitelik gösterdiği ve mobilitesinin fazla olduğu görülür. Araştırma bulgu­
ları ayrıca gereksinim duyulan personelin yetiştirilmesi için sektörün bilinçli
ve organize olmadığını, mevcut eğitim kurumlarının da yetersiz kaldığını ve
bir yılda 17.000 kişiyi eğitecek kapasitede olmadığını ortaya koymaktadır.
Nitekim, Türkiye'de turizm alanında çalışan insan gücüne bilgi ve beceri
verecek eğitim kurumları sayısı 63'tür. Bunlar yüksek lisans ve master
düzeyinde 2, üniversite düzeyinde 20 adet iki yıllık, 6 adet 4 yıllık meslek
yüksek okullandır. Aynca, orta öğretimde 19 adet 3 ve 4 yıllık otelcilik ve tu­
rizm meslek liseleri ve 4 adet 3 yıllık özel lise bulunmaktadır. Temel
eğitimde ise halen TUGEV, OTEM Eğitim Merkezi olmak üzere, 5 TÜREM
ve 6 özel okul vardır. Buna ek olarak Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı liselerde
3-4 ayık geçici kurslar, turizm sektörüne hizmet vermektedir. Bütün bu
eğitim kurumlannda yılda ortalama 6500 öğrenci yetişmektedir.
Bu özet bulgular turizm işletmelerinin çalıştırdıklan personeli yeterli bul­
madığını, turizm işletmelerinde personel eğitimine önem verilmediğini,
işletme yöneticilerinin bunun bilincinde olmadığmı ve eğitim programlanyla
personelin eğitim ihtiyacı arasında bir köprünün kurulmamış olduğunu
göstermektedir. Oysa personelin sahip olduğu bilgi ve beceriler ile işin ge­
rektirdiği bilgi ve deneyimler arasındaki fark minimize edilmelidir. Bu, bir
başka deyişle eğitimin, işyaşamı ile bağlantısının kurulması demektir.
Eğitim sistemindeki dengesizliği giderebilmek için ilk aşamada turizm
işletmelerinin ihtiyacı olan personelin nitelik ve nicelik olarak belirlenmesi
lüzumludur. Böylece iş tanımlan ortaya çıkmış olacaktır. Bu amaçla
Birleşmiş Milletler Teşkilâtı işbirliği ile "İş Tanımlan ve Meslek Standartlan"
çalışmasına başlanılmıştır. Daha sonra, işletmelerin personel gereksinmele­
ri ile potansiyel turizm yatınmlannın gereksinmeleri gözönünde bulundurula­
rak orta vadede eğitim planlaması yapılması gerekli görülmektedir.
TOPLANTI ÖZETİ
TURİZMDE EĞİTİM VE İSTİHDAM
Türk ekonomisinin içerisinde turizmin yeri tartışılamayacak kadar
açıktır. Turizm konusunda bugüne kadar her açıdan genel toplantılar
yapılmıştır. İstanbul Ticaret Odası kendi meslek gruplarının ve meclis temsil­
cilerinin isteğine uyarak, bu konuda yapılan toplantıların tümünü biraraya
getirerek, bir Turizm Şûrası toplamak ve Türkiye'de turizmin gerek kamu ke­
simi bakımından, gerekse turizmi tatbik edenler bakımından turizm eğitimi
yapanlara genel bilgi vermek ve genel raporlar hazırlamak üzere 4 ana top­
lantı düzenlemeyi kararlaştırmıştır. Bu amaçla çalışma grubu tertipleyerek
bu çalışma gruplannda elde edilecek sonuçlan, Turizm Şûrası'nda
konuşmak, tüm ilgililerin huzurunda tartışmak ve Turizm Şûrası'nda
konuşulacak neticeleri rapor halinde derlemek, basmak ve ilgililere sunmak
için karar almıştır. İlk toplantı. Turizmde Eğitim ve İstihdam konusundaki
çalışma grubuyla yapılmak üzere toplanmıştır.
Turizmde İşletmecilik ve Yatırım, Turizmde Tanıtım, Pazarlama ve
Ulaşım Sorunları ile Turizm ve Basın olmak üzere bu toplantıların birer aylık
aralarla yapılması planlanmıştır. Herkes turizme bir katkı yapmak için çaba
göstermektedir. Fakat, bu çabaları en ekonomik, en prodüktif şekilde yap­
mak için bu toplantılan tertip etmiş bulunuyoruz. Toplantımıza teşriflerinden
dolayı Milli Eğitim Bakanı Sayın Avni Akyol'a teşekkür ederiz. Toplantımızın
açış konuşmasını Odalar Birliği Başkanı Sayın Yalım Erez yapacaktır.
Yalım Erez: Turizm, çağımız uluslararası ekonomik ilişkilerine yeni bir
boyut getirmiştir. Dünya ülkelerinin büyük bölümünde refah düzeyinin
yükselmesi, buna paralel olarak ulaşım imkânlannın artması ve hızlanması,
turizm hareketlerinin özellikle son 10 yılda süratle büyümesine yol açmıştır.
Eldeki bilgilere göre 198ı8 yılında dünyanın çeşitli ülkelerinden 389 milyon
kişi, turizm veya sair sebeplerle başka ülkeleri ziyaret etmişlerdir. Bu
kişilerin toplam harcamalannın 194 milyar dolara ulaştığı tahmin edilmekte­
dir. İçinde bulunduğumuz 1990 yılında toplam turist sayısının dünya çapında
450 milyon kişiyi bulacağı, harcamalann ise yaklaşık olarak 270 milyar dola­
ra çıkacağı tahmin edilmektedir. Böylece sosyal, coğrafi ve politik karakteri
yanısıra turizm, bu akımdan faydalanmasını bilen ülkeler için önemli bir gelir
kaynağı haline gelmiştir.
Değişiklik ve yenilik, insanlann bir tutkusudur. Turistlerin.de görmedik­
leri yeni yerler aramaları ve sıkışıklıktan kaçma eğilimleri, aynı zamanda
ülkemizin turizm sektöründe tesis ve tanıtım yönünden hamleler yapması,
Türkiye'nin dünya turizm gelirinden aldığı payın son yıllarda belirli bir ilerle­
me kaydetmesine imkân vermiştir. Nitekim 1980 yılında 1.288.000 olan ya­
bancı turist girişleri, 1987 yılında 2.855.000'e yükselmiş, 1988 yılında ise
sıçrama yaparak 4.173.000 kişiye çıkmıştır. İçinde bulunduğumuz yıl 5 mil­
yon turistin gelmesi beklenmektedir. Turizm gelirleri de buna paralel bir
artışla, 2.5 milyar doları aşmıştır. Ancak, bu düzeyin yeterli olmadığı açıktır.
Çünkü dünya turizminden aldığımız pay, bu artışlara rağmen hâlâ % 1
dolayındadır. Türkiye gibi tarihi ve tabii zenginliklere sahip bir ülkenin bu
pastadan daha büyük bir pay almaya hakkı olması gerekir. Ancak, bunun
için bazı şartların yerine gelmesi gerektiğini hatırdan çıkarmamalıyız. Yeterli
tesis ve yatak sayısı olmadan gelen turisti banndırmak imkânı bulunamaya­
cağı açıktır. Son yıllarda turizm sektörüne tanınan teşviklerle tesis
yatınmlannın hızlanması, tesis eksikliğini bir ölçüde gidermiştir. Kesin ra­
kamlara göre, 1989 itibariyle Türkiye'de turizm işletme belgesine sahip
1.010 tesiste, 133.630 yatak mevcuttur. Aynca, 257 bin yataklık 1493 tesis
için de yatırım izni verilmiş durumdadır. Böylece yeni bir sezona en az 160
bin yatakla girilmektedir. Ancak, sadece tesis sayısı ve yatak adedinin tu­
rizm gelirini artırmak için yeterli olduğunu söylemek aldatıcıdır. Turiste as­
gari düzeyde sağlıklı şartların verilebilmesi, yani yeterli su, enerji ve temizlik
için gerekli alt yapısının varlığı, çevre kirliliğinin önlenmesi ve yeşilin korun­
ması esas noktalardır. Ayrıca, turizm bir hizmettir. Bu hizmeti verecek olan
ise turizm eğitimi görmüş yetenekli elemanlardır. Aksi halde doktor ve
hemşiresi olmayan hastane veya öğretmensiz okul gibi sadece bina açılışı
yapmak ve hizmet beklemek olanaksızdır. Şu halde hizmete giren tesis ve
yatak sayısındaki artışa paralel olarak turizm elemanları sayısında daha
hızlı bir artış olması gerekmektedir. Ancak, aynı ölçüde artış olduğunu
söylemek bugün imkânsızdır. Sektörde mesleki eğitim görmüş personel
sayısı, toplam çalışanlann % 15'ini zor bulmaktadır. Eğitimin zaman alıcı bir
uygulama olduğu düşünülürse, önümüzdeki yıllarda yeni tesislerin devreye
girmesiyle yetenekli turizm personeli açığının daha da büyüyeceği açıktır.
Bu durum sektörde iş değiştirirse oranının yükselmesine de yolaçacak, hiz­
metlerin aksaması ve kalitenin düşmesi sonucunu verecektir. Turizm konu­
sunda bu güne kadar ilgili kurum ve organizasyonlarca çeşitli seminer ve
toplantılar yapıldığı hepimizce bilinmektedir. İstanbul Ticaret Odası olarak
görüşümüz, turizm konusunda bir anlamda bugüne kadar ortaya atılan
fakat bir bütün altında toplanamayan çeşitli fikirleri sentez ederek
bütünleştirmek ve konuya yeni boyutlar getirerek yapıcı çözüm yollan ara­
maktır. Bu görüşten hareketle İstanbul Ticaret Odası tarafından turizm ko­
nusunda seri toplantılar düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu çalışmaların ilki,
yukandaki sebeplerden ötürü, çok önemli gördüğümüz, turizmde mesleki
eğitim, istihdam ve sorunlarm çözümüne aynimış bulunmaktadır. Toplantıya
katılan üniversitelerimizin mensuplan ve idarecilerimizin sorunlan hafiflete­
cek bazı çıkış yollan bulacaklan ve çalışmalann çok verimli olacağı
inancındayız. Burada turizm mesleğinde çalışanların eğitimi söz konusu edi­
lecektir. Ancak, turizmde başannın tam olması için, turizm eğitiminin mil­
letçe benimsenmesi ve yaygınlaştıniması şarttır. Yani sadece turistik tesis­
lerde çalışanlann değil, diğer hizmet erbabının, her kademedeki çevre
sorumlularının, kamu görevlilerinin, sokaktaki adamın ve turistle karşılaşan
herkesin turizmin ve gereklerinin bilincinde olması zorunludur. Bu noktada
ilgili bakanlıklara, bölge teşkilâtına ve basına büyük görevler düşmekte, kitle
iletişim araçlanndan faydalanmak gerekmektedir. Bu toplantı ilk toplantıdır,
bundan sonra, belki TUGEV veya başka kurumlara burada görevler verile­
cektir. Bunlann tekrarlanması ve en kısa zamanda amaca ulaşılması için bir
netice çıkarsa bunun da büyük bir basan olacağı kanaatindeyiz. Biz belki
çeyrek asırdır, 20-25 senedir bu sektörün içerisindeyiz. Bugün 1990'lı
yıllara, turizm sektömnün hepimizin bildiği, bugünkü seviyesine nerelerden
geldik ve nasıl geldik? Bu tecrübeleri yaşamış bir kimse olarak, bir yatınmcı
olarak, bir işletmeci olarak birkaç cümleyle ifade etmek isterim.
Yatak kapasitemizde büyük bir patlama vardır. Buna mukabil ulaşım,
yapılaşma ve pazarlama gibi meselelerimiz, bu yatak kapasitesi artışına pa­
ralel genişlememiştir. Bugün bunların zorluklannı yaşıyoruz. Bunlann hepsi­
nin üzerinde, en büyük meselemiz, eğitim sorunudur. Onun için de bu top­
lantıyı ilk olarak eğitim konusuna tahsis ettik. Eğitim konusundaki noksanlık
dile geldiği zaman, herkesin aklına böyle, ortadaki servis elemanının eğitimi
vs. gelmektedir. Halbuki bunun çok daha büyük boyutları vardır. Belki
eğitimin en büyük sıkıntısı yatırımcıdan kaynaklanmaktadır. Yani yatırımcı
bilinçsizdir. Turizm konusunda eğitim görmemiş yatırımcı bizi birtakım
darboğaza sokmaktadır. Tesisler yapılıp açıldıktan sonra gazete ilanlan ile
genel müdür, muhasebe müdürü aranıyor şeklinde gazete ilanlarıyla ele­
manlar aranmaktadır.
Demek ki, eğitim meselesi daha yukarıdan, tavandan tabana kadar
büyük boyutlarda, turizm sektörünün önünde büyük bir engeldir. Başta arz
ettim, bütün meselenin temelinde yatan koordinasyondur. Koordinasyonun
da ilk modeli bugün burada huzurlannızda veriliyor. Mühendislik fakültesini
bitirmiş birine "Sen şu bizim tarlaya bir güzel beş yıldızlı otel çiz" diyen
yatınmcılarla da karşı karşıyayız. Sektörün içerisinde tabii, meseleye değişik
bakanlar da var. Bu kişiler "Şu sorunlanmız var, her vesileyle dile getirelim,
toplantılar yapalım, kuruluşlar kuralım, organize olalım, devlete özel sektör
olarak yardımcı olalım" şeklinde düşünüyorlar.
1969-70'lerde planlamayla başlayan turizm, 1990'lara geldiği zaman,
artık sorunları boyunu aşmış ve bu sorunlara acil çözümler bekleyen bir
sektör halini almıştır. 1989 yılı, bize bazı hatalarımızın ortaya çıktığını ve bu
hatalann bir an evvel düzeltilmesine gerek duyulduğunu hatırlatmıştır. 1989
yılında 2.5 milyar dolarlık bir gelirimiz, 4.5 milyonluk bir turist hacmimizle
zaman zaman acaba bunları nerede yatıracağız, zaman zaman da benim
otelim boş kaldı feryatlarıyla geçirdiğimiz bir yıl olmuştur. Bunun sebeplerin­
den en başta geleni, 1) Eğitim, 2) Tanıtma, 3) Altyapı ve 4) Türkiye'nin tu­
rizmde bundan sonra planlı dönemde yapacaklan olarak sıralanabilir.
Türkiye'de özellikle turizm sektöründe büyük bir eğitim sorunumuz
vardır. Öncelikle durumun tespit edilmesi lâzımdır. Durumun tespit edilmesi
için, bakanlığım bir insan gücü araştırması yapmış, bunu çok kısa sürede bi­
tirmiştir. Bu araştırmanın sonuçlanna baktığımızda görüyoruz ki, eğitilmiş
insan gücü mevcudu ve ihtiyacın uzun dönemdeki boyutlannın, doğru bir
biçimde tespiti yapılmıştır. Sektörde istihdam edilen, eğitilmiş, nitelikli perso­
nel konusunda sayısal ve seviye olarak büyük eksikliklerimiz vardır. Bu
gerçek hepimizce bilinmekle birlikte, bugüne kadar turizm eğitimi konusun­
daki değerlendirme ve kararlar, varsayımlar ve tahminlere dayanmakta idi.
Zira sektördeki istihdam yapısını, nitelik ve nicelik açısından iş dallanna ve
coğrafi bölgelere göre belirleyecek bilimsel bir araştırma bulunmamaktaydı.
Bu eksik giderilmeden, ülke ölçeğinde turizm eğitimi ve istihdam politikası
hedef ve ilkelerini akıllıca belirleme imkânı bulunamazdı. Dünyada bu
araştırmayı yapmamış birkaç ülkeden birisi olarak kalamazdık. Dünya Ban­
kası kredisi ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı hibesiyle gerçek­
leştirdiğimiz, otelcilik, ikram ve turizm eğitim projesi ve eğiticilerin eğitimi
projeleri kapsamında, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun teknik işbirliği
ve Devlet İstatistik Enstitüsü'nün katkılanyla. Otelcilik ve Turizm Endüs­
trisinde insan gücü profili araştırmasını. Şubat 1990'da tamamladık. Duru­
mun tespiti şudur: Halen istihdam edilen 36.400 kişi vardır. Konaklamada
gelecek 5 yıl içinde 60 bin yeni personele ihtiyacımız vardır. Yeme-içme te­
sislerinde çalışan kişi sayısı 3600'dür. Seyahat acentelerinde halen 9500
kişi çalışmaktadır ve 19 bin yeni insana ihtiyacımız vardır. Turizm
sektöründe diğer sektörlere oranla daha fazla bayan istihdam edilmektedir.
Genç bir kesim istihdam edilmektedir. Diğer sektörlere göre eğitim oranı
daha yüksek insanlara ihtiyacımız vardır. Mesleki eğitimden geçenlerin top­
lam çalışanlar içindeki payları, konaklamada % 13, yeme-içmede % 11 ve
seyahat acentelerinde % 17 gibi düşük rakamlardadır. En büyük eğitim ihti­
yacı temel beceri düzeyinde bulunmaktadır.
Kısa vadede öneri ve yaptıklanmız: Dünya Bankası'yla ortaklaşa
yürütülen TEB ismini verdiğimiz proje. Daha sonra eğitimcilerin eğitimi,
halkın eğitimi, TV'den yaygın eğitim, otel-okul değerlendirmeleri ve bunun
desteklenmesi. Şu anda çözmemiz gereken en önemli konu olarak, eğitimi
görüyoruz. Bir oteli, tatil köyünü, lokantayı, inşa etmek ve seyahat acentesi
kurmak kadar, hatta daha fazla, işletilmesinin önemli olduğu inancındayız.
İşletme denince en önemli faktör eğitilmiş personeldir. Kapıdaki belboydan
tesisin müdürüne, mutfaktaki aşçısından, seyahat acentasındaki müdürüne
kadar, eğitim öncelik kazanmaktadır. Aynca, hiçbir zaman turizm eğitimini
yalnız otel veya seyahat acentesi personelinin eğitimi olarak görmüyoruz.
Olaya geniş bir çerçevede baktığımız zaman, hava alanlanmızdaki polis ve
gümrük memurundan, tatil beldelerimizin yöneticilerine kadar turizm olayını
yaşayan tüm kitlelerin eğitilmesi gerektiğini de görmekteyiz.
Uzun vadede önerilerimiz şunlardır: Sertifikasyon sistemine başlamak
istiyoruz. İnsan gücünün eğitimiyle geliştirilecek iş hayatına hazırlanması,
eğitim ihtiyaçlarının doğru belirlenmesi, yeterli seviyede eğitim yapılması,
mesleki değerlendirmenin doğru yapılmasıyla mümkündür. Bu ise tüm taraf­
ların kabul ettiği, milli meslek standartlarının belirlenmesini gerektirir. Henüz
turizm sektörünün meslek standartlarını belirleyememiş durumdayız. Eğitim
programlan, meslek standartlanna dayandınimıştır. Standarttan hazırla­
yacak, tek, birleştirici bir örgüt olması gerekmektedir. Milli standartlann ulus­
lararası paralelliği sağlanmalıdır. İşte biz bu nedenle insan gücü araştır­
masıyla halihazır gerçek durumu tespit ettik. Uluslararası normlan da dikka­
te alarak meslek standartlannı hazırlamaya başladık. Müfredat, standarda
dayandınlacağmagöre, bu çalışmalanmıza Milli Eğitim Bakanlığı'mızm sayın
katkılarını, sektörün katkılarını, iş ve işveren sendikalannın katkılarının
gereğine inanıyoruz.
Avni Akyol: İnsan olmanın, sağlıklı toplum, sağlıklı insan olmanın, den­
geli, ahlâklı insan olmanın, patron da olsak, cumhurbaşkanı da olsak, çöpçü
de olsak, kişilikli ve bilinçli olmanın kendi kendinize güvenli ve yeterli
olmanın, çağdaş insan olmanın, kendi kendinizi insanca savunabilmenin te­
meli ve gereği, eğitimdir. Rahmetli İnönü'nün güzel bir sözü var: "En önemli
mesele en önde gelen meseledir" o zamanlar da yatak öyleydi. Yatak me­
selesi, sayılar, Rodos hikayeleri, karşılaştırmalar, yatak bitti. Şimdi en önde
olan meselenin farkına vanidı. Başka şeyler olduğu ortaya çıktı.
Sayın Müsteşanmız "Turizmde meslek standartlannı tespite çalışıyoruz"
dediler. Hangi sektörde var ki? Hiçbir sektörde mesleki standartlar yoktur.
Türkiye'de ilk defa çıraklık ve mesleki teknik eğitim konseyini topladım.
Bunun ana konusu, mesleki standartlar, araştırma ve program geliştirme
komisyonu çalışmalan idi. O konuda çok ciddi noksanlıklar vardır. Bugüne
kadar bunun yapılmayışı, Türkiye için gerçekten ayıptır. Planlı döneme gir­
dikten sonra özellikle 60, 70'den sonra ben de eski plancılardan biri
olduğum için bu ayıpta payım vardır. Ama çalışmalar başlamıştır. Ba-
kanlığımız, Sanayi Ticaret Bakanlığı, tabii daha ağırlıklı ve önde olarak.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'mız ve diğer Odalar, Standartlar Ens­
titüsü, vs. tümüyle bir çalışma grubu, üzerinde durmaktadır. Otelcilik ve tu­
rizm endüstrisinde, ILO'nun da katkıları ile, işgücü araştırması gibi bir proje­
yi başarmış olmalarından dolayı. Turizm Bakanlığı'mıza teşekkür ediyorum.
Eksiği, noksanıyla bir insan profili araştırmasını ortaya koymuştur. Eksiği de
çok azdır. O da belki gerekli koordinasyonun sağlanmasından kaynaklanır.
Çok az belki de farklı görüşten kaynaklanıyordur. Ama çok ciddi, çok önemli
bir çalışma. Bu çalışmaya göre ilk otelcilik okulu Türkiye'de 66'da değil, 6 1 ,
62'de açılmıştır. Ankara'da ilk defa, o dahi geçtir tabii. O da geçtir, 30 yıl
önce kurulmuş, 94 yılına kadar yatak kapasitesi 226.800 olarak belirlenmiş
burada. Tabii bunlar belgelilere göre belirlenmiş, o açıklama yok. Yine bel­
gelilere göre bizim Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Plam'nda öngörülen hedef
ise, bildiğiniz gibi 350 bin civarında olması öngörülüyor, hedefleniyor.
Ayrıca, 1994 yılı, nitelikli personel sayısı 60080 ihtiyaç olarak görülmüş.
Yine belgelilere göre. Ama bir personele iki yatak düştüğüne göre hesap­
lanmış. O tabii tartışmaya değer. Bizim hesaplanmız, bunun iki misline
doğru çıkacağı yolundadır. 150 bin ortalama, 1994 yılında bir ihtiyaç var
diye eğitim planlaması açısından Bakanlığımız tespit etmiştir. Onun için bu
konulan tekrar tartışmalıyız.
Turizmden gerekli verimin alınabilmesi, kurulmuş ve kurulmakta olan
tesislerin tam kapasiteyle çalıştırılması, iyi işletilmesinin sağlanması, bu ko­
nuda yatırımcıdan, politikacısına ve yöneticilerine kadar çok iyi bilgilendiril­
mesi, bilgilendirilme yoluyla bilinçlendirilmelerinin sağlanması kaçınılmazdır.
Ancak, bu konuda yetiştirmeyle, eğitimle, istihdam arasındaki ilişkilerin çok
iyi düzenlenmesi gereği, daha çok ortaya çıkmaktadır. Bu bizim sorumlu­
luğumuzu artırmaktadır, Milli Eğitim Bakanlığı olarak doğrudan ve dolaylı
örgün eğitim kurumlanyla, ilkokulun üstüne eğitim verdiğimiz, (aşçılıkta
olduğu gibi 7 yıllık eğitim) orta dereceli kurumlarda ve yüksek öğretim kurumlanmızda, mevcut rakamlar bilinmektedir. Bu durum, kurumlanmızda ih­
tiyaçlara dönük fonksiyonel dediğimiz bir eğitim planlamasını ve bunun da
yaygınlaştırılmasını zorunlu kılmaktadır. İnşaatlan devam edenlerle birlikte,
bizim orta dereceli kurumlanmız ve yüksek öğretimde de buna paralel bir
çalışma ve hizmetleri artırma çabası vardır.
3548 öğrencili, 331 öğretmenli, 16 Anadolu Otelcilik ve Meslek Lisesi
ve 238 öğrencili, 14 öğretmeni olan bir Anadolu Aşçılık Meslek Lisesi, bu­
lunmaktadır. Yüksek öğretim kurumu olarak da 3 fakülte, lisans eğitimi
veren 5, ön lisans eğitimi veren de 20 yüksek okulumuz, hizmettedir.
Bildiğiniz üzere 10. sınıftan itibaren, otelcilik ve Anadolu Otelcilik ve Turizm
Meslek Liselerinde resepsiyon, servis, mutfak bölümleri bulunmaktadır. 10.
sınıftan itibaren, Otelcilik ve Anadolu Otelcilik, Turizm Meslek Liselerindeki
öğrenciler, yine bildiğiniz gibi Ekim, Mart aylarında okullarda eğitim
görmekte, Nisan ve Eylül aylan arasında ise işletmelerinizde staj
görmektedirler.
Turizm sektöründe yatak kapasitesinin, planın öngördüğü hedef
gerçekleşirse, 350 bine varması halinde, turizm gelirlerinin toplamının
5.514.000.000 dolara ulaşacağı öngörülmektedir. Turizm Bakanlığı
tarafından bu konuda yaptınlan az önce değindiğim araştırma sonuçlanna
göre öngörülen 60.080 personelin iki misli bu gerçekler karşısında daha da
artacağı görüşündeyim. Yapılan tespitlere göre % 38'i, ülkemizde mevcut
uygulamaya göre personel ihtiyacının % 38 ile % 46 oranında olanı, şahsi
bağlantılarla ve arkadaşlık tavsiyeleriyle hizmet alabiliyor. % 23 oranında
başvurular değerlendirilerek alınıyor. % 17, 15 oranında da turizm ve mes­
lek liselerinden giriyor. % 17 ile 15, bizim dikkatimizi çekiyor ve bizi ilgelendiriyor. O zaman eğitimin planlamasının gereği yok. "Eğer ahbap işi
yürüyecekse, başka işi yapanlar da bu alanlarda görevlendirilmeye devam
edilecekse, daha az para, daha az ücret diye, servis, vs. düşünülmeyecekse, o zaman kapatalım bu okullan", der gibi bir hava esmemelidir.
% 17 ve 15 oranı konusunu da tartışmalannızda dikkate almanızı özellikle
rica ediyorum. Bakanlıklar arası zorunluklar getirmeliyiz.
Atatürk'ün eğitim konusundaki iki sözü vardır: Bir, "Eğitim sosyal ihti­
yaçlara, icaplara uygun olmalıdır." iki, "Çağdaş olmalıdır. Asri olmalıdır." Milli
Eğitim Bakanlığı eğitim planlaması konusunda eleştirilebilir. Ama ihtiyaçlann
belirlenmesi lazımdır. % 1 oranında yüksekokul ve üniversite mezunlanyla
ihtiyaç karşılanıyorsa, o zaman niye bu kadar yüksek okul açılıyor. Eğitim,
insangücü, istihdam konusunda eğer üniversite mezunlanna % 1 oranında
imkân veriliyorsa, eğitimden şikâyet edemezsiniz. Turizm sektörü, YÖK,
üniversiteler bir araya gelip ihtiyaçları belirlemelidir.
Eğitimin, üretime dönük eğitim ilkesiyle yönlendirmeye çalışıldığını bili­
yorsunuz. Bu ülkenin ihtiyaçlarına dönük olmak mecburiyeti, eğitimin fonksi­
yonel olmasının gereği, çağdaşlığının gereği ise, bu çağın gerektirdiği bilgiyi,
beceriyi, anlayışı, davranışı, değer yargısını kazanmış insanlar, bu kanalla
yetiştirilmeye çalışılmalıdır.
Bu rakamlardan anlaşılacağı üzere, otelcilik ve turizm sektöründe % 38
ile % 46 oranıyla en fazla personel kaynağını niteliksiz, bilgisiz kişiler
oluşturuyor. Araştırmada resepsiyonun en çok eğitime ihtiyaç duyulan bir
bölüm olduğunun ortaya çıkması, ikinci sırayı, idarenin, muhasebenin almış
olması, üçüncü sırada, restoran, bann gelmesi, çarpıcı noktalardır.
Üniversite ve yüksekokul mezunlannın turistik tesislerin orta kademelerinde
görev almak istememeleri de ilginçtir. Bu bölümlerde istihdam edilen ele-
manların daha ziyade otelcilik ve Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi
öğrencilerinden oluştuğu, aynı araştırmada % 69'luk bir oranla ortaya
çıkıyor. Fonksiyonellikte, işe yararlılıkta ve pratiklikte sıkıntılanmız olduğu bi­
linmektedir.
Biz bu sene LİMME projesini başlattık. Bu proje lise mezunlannın mes­
leki eğitimine dönüktür. Onlara günün gerçeklerine uygun bilgi ve beceri ka­
zandırmayı hedeflemektedir. Ortalama olarak lise mezunu çocuklanmızın %
71'i, üniversiteye gidememektedir. 10 yılın ortalaması % 70.8'dir. Liseye gi­
denlerin kaçı mezun oluyor? Bin kişide 77 kişi. Şu anda 300'e yakın, bilimadamı, öğretmenler, uzmanlarla çalışmaktadır, ölçme, değerlendirme
sistemi bitmiştir. Çıraklık eğitimini de yapmaya mecburuz. 1986'da çıkan
3308 sayılı Çıraklık Eğitimi Kanunu'yla yapılan çalışmalar tekrar
değerlendirildi. Bunu milli bünyemizin gerektirdiği yönde ana sanayiye
dönük biçimde, üretime dönük eğitim anlayışı içinde, eğitimin yükünü
paylaşacak sanayi kesimiyle birlikte yürütmek gerekmektedir. Almanya'da
yapılan ortak çalışmalanmız vardır
Odalar Birliği'yle, Ticaret Odalan'yla, Esnaf Sanatkarlar Teşkilâtı ve
mensuplanyla 1986'ya kadar 13186 kişi eğitilmiştir. Çıraklık eğitiminde
1986'dan bugüne kadar, 53 bin kişi mezun olmuştur. 172 bin öğrencimiz
vardır. Şu anda, hedef 525.000'dir. 92'de, 94'de 660.000'dir.
Turizm sektöründe de aynı çalışmalar yapılmaktadır. Örgün eğitim
çalışmalarının dışında yaygın eğitim yoluyla da halk eğitim merkezlerinde
17.665 yetişkinin katıldığı kurslar açılmıştır. Bu kursları daha belgelendirmek
ve daha onları geçerli kılmak için programlar gerçekleştirilmektedir. Valilik­
lere gönderilen bu genelgeyle lise mezunlarının meslek eğitimi projesi,
LİMME uygulamasına 1990-91 öğretim yılı itibariyle başlanacağı valiliklere
duyuruldu. Özü şu: Yüksek öğrenim kurumlanna devam edemeyenlerden iş
hayatına girmek isteyen gençlerimizi istihdam imkânı yüksek olan meslek
dallarında yetiştirmek istiyoruz. Ama bunda sadece lise mezunlannı
öngörmüyoruz. Bu uygulama çeşitli sebeplerle yüksek öğretim kurumlanna
giremeyen veya yüksek öğrenim gördüğü halde, iş bulamamış olan
gençlerimiz için de geçerlidir. Lise mezunlan teorik dersler ile uygulama
dersleri tamamen meslek liselerinde görürler ise, bir tam yıl içinde diploma
alacaklardır. Bazıları da iş içinde, bir eğitime tabi tutulurlarsa, iki tam yılda
diploma alacaklardır. Bunun için illerde valiliklerce, il ve ilçe kademelerinde
üçer kişiden modellenen birer büro kurulmuştur. Formlar gönderilmiştir.
Ona göre hizmet alanlan, istihdam alanları öngörülecektir. Sosyal Güvenlik,
Çalışma Bakanlığı'mız, Sanayi Bakanlığı'mız başta olmak üzere istihdama
dönük hizmet üreten, veren İş ve İşçi Bulma Kurumu'muz başta tabii olmak
üzere, Odalar, Birliklerle birlikte, bu planı tartışmak, hemen önümüzdeki yıl
uygulamaya koymak istiyoruz.
Özen Dallı : Sektörün işgücü yapısı hakkında ekleyeceğim bir iki konu
vardır. Araştırma, Turizm Bakanlığı'mızın, Birleşmiş Milletler Kalkınma Prog­
ramı ve Uluslararası Çalışma Örgütü'yle birlikte düzenlediği bir bilimsel
araştırmadır. Gerçekten, hem eğitim plancılarına, hem sektöre ve kamu ku­
rumlarımıza ışık tutmuştur, bir anlamda sektörün fotoğrafını çekmiştir. Altıncı
5 Yıllık Kalkınma Plan hedefleri, gerçekten önümüzdeki yıllarda turizm
sektöründe büyük çapta eleman ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Bu
araştırma doğrudan doğruya turizme hizmet etmektedir. Ayrıca, bir de
sektörde bu raporun değinmediği bir husus vardır, o da uyanimış ve dolaylı
istihdam konusudur. Eğitim planlamasında bunlara değinmek gerekir. Bun­
lar bu kadar geniş bir turizm kitlesine hizmet veren oteller dışındaki kamu
personeli ve buna ek, uyanlmış personel ve dolaylı personel dediğimiz, tu­
rizm endüstrisinin doğurduğu yan endüstrilerdeki personelin eğitimi gibi ko­
nular ve halk eğitimi gibi konular girer. Bunların tabii eğitim planlamasında
ayn yerleri vardır. Bu araştırma bunlara değiniyor. Araştırmanın değindiği
önemli konulardan bir tanesi, eğitim düzeyinin genelde belgeli turistik tesis­
lerde, % 13 gibi bir personelin mesleki eğitim görmüş olduğunu yani, % 77,
78 civannda bir personelin hiç eğitim görmediğini vurguluyor. Esasen bu
konu toplantımızın gündemini oluşturmaktadır.
Turizm sektöründe istihdam, otellerin çalışma dönemleriyle ilgili olarak,
büyük çapta sezonluk ve mevsimlik bir istihdam yaratmaktadır. Özellikle
yaz turizmine hizmet eden, tatil turizmine hizmet veren tesisler, kış
aylannda kapalıdır. Bunlar fiilen çalıştırdıkları personeli tarım sektöründen
koparmışlardır. Ve bunlar kış aylannda tesislerinde kalmazlar. Dolayısıyla
kökenleri tarım olan bu grup şu anda turizme hizmet veriyor, özellikle temel
eğitim düzeyinde, sektör düzeyinde hizmet veriyor. Bunun eğitim açısından
bazı sorunlar doğuracağını varsaymak lâzımdır. Bunun ötesinde bir de
şüphesiz, turizm sektöründe eğitim kurumlanmızın ihtiyaç duyduğu perso­
nele, kifayet etmeyeceğini, yeterli profilde eleman yetiştiremeyeceğini ve ni­
celik olarak da yetiştiremeyeceğini söylerken, örgün eğitimin, yanında
yaygın eğitimin turizm sektöründe çok önemli olduğunu, bu konuda otelcile­
re sorulan sorularda otel idarecilerinin % 83'ünün, kendi otellerinde işbaşı
eğitimi yaptıklannı söylediklerini, fakat işbaşı eğitimi görmüş personelin
çeşitli branşlar itibariyle ancak % 55 civarında olduğunu vurguluyor
araştırma. Bu da eğitim açısından önemli bir kriterdir. Belgeli tesisler
düzeyinde yapılan bu araştırmanın ilerki yıllarda yaygınlaştınlması tabii te­
mennidir. O zaman başka bir profil ortaya çıkabilir.
II. OTURUM
Başkan : Avnl Akyol
Hallt Ziya Yavuzer : Mevzuatımızın ilgili devlet kuruluşlanna yüklediği
turizm eğitimi görevlerine değineceğim. Bunu iki perspektif içinde
açıklamaya çalışacağım. Birisi bu kuruluşlann doğrudan yapacakları eğitim,
diğeri de sektör eliyle yaptıracakları eğitim. Doğrudan eğitimde. Turizm Ba­
kanlığı sonradan ihdas edilmiştir. Turizm Bakanlığı teşkilât ve görevleri
hakkında 355 sayılı kanun hükmünde kararname vardır. Bu kararnameye
baktığımız zaman, kanunda verilen görevleri yapacak, amir hükmü
gereğince, ana hizmet birimlerinden birisi olan. Turizm Eğitimi Genel
Müdürlüğü, kuruluşu ve görevleri sıralanmıştır. Bu görevler 10 fıkra
içerisinde sıralanmıştır. Bunlardan ikisi çok önemlidir. Biri turizm sektörünün
eğitilmiş eleman ihtiyacının karşılanması için ilgili meslek ve kamu kuruluşlanyla gerekli işbirliğini yapmak, ikincisi, turizm elemanı yetiştirmek
amacıyla eğitim merkezleri kurmak, kurslar açmaktır. Sektör eliyle eğitim
nasıl yaptırılabilir? Turizm her yönüyle, kendine özgü bir olgu ve uluslararasıdır. Onun için bunun mevzuatının da, eğitiminin de mutlaka uluslararası
normlara uygun ve o gelişmeyi takip eder tarzda yürümesi gereklidir. Tu­
rizm Bakanlığı, bu özelliği yürütecek, bir icra organıdır. Bu ona görev veril­
miştir. Eğitim görevi verilmiştir. Tabii Temel Eğitim Kanunu'nun dışına
çıkılacak değil ama, oradaki komünikasyon kurulduğu zaman o koordinas­
yon da kendiliğinden gelecektir. Turizm Bakanlığı da kendi görevlerini ifa
edebilir. Bu komünikasyon, bu işbirliği tam kurulmuş değildir.
Turizm Bakanlığı'nm kurucusu olduğu bir teşkilât vardır: TUGEV, Tu­
rizm Geliştirme ve Eğitim Vakfı. Bu doğrudan doğruya turizm eğitimi
vakfıdır. Kendi görevleri içerisinde bulunan eğitim görevini, bir otel okul
şeklinde kendi inşa ettirdiği yerde yapmaya başladı ve uzman kuruluş ola­
rak da bazı görevler verdi. Burada böyle bir eğitime başlamışken, mevzuatı
doğru yorumlamama yüzünden bazı mahzurlar çıktı. Nasıl giderilebilir? İki
sorun çıktı ortaya, bir tanesi eğitimciler açısındandır. Turizmciler açısından
bu kadar önemle ele alman, alkışlanan ve sektörün hizmetine giren tesise,
sektör eleman göndermedi. Diğer kuruluşlardan eğitilmiş eleman transferi
gibi metodlar, hizmet düzeyini düşüren sonuçlar doğurdu. Ücret politikası
altüst oldu, vs. İkinci sorun şöyle ortaya çıktı. Bu eğitimi Turizm Bakanlığı
kendi kanununa dayanarak kendi görevini ifa ediyordu. Ama Milli Eğitim Ba­
kanlığı müfettişleri kendi kanunlanna uygun olarak, bir teftiş sırasında "Bu
eğitim bizden izin almamış, müfredat programı onaylanmamış savıyla"
savcılığa suç duyurusunda bulundular.
Bu iki bakanlık arası komünikasyonun olmamasından kaynaklanmıştır.
İki bakanlığın arasındaki komünikasyon noksanlığının giderilmesi en önemli
öneridir ve birbirinin içine giren görevlerinin bir koordinasyon içerisinde
yürütülmesi, birçok açığı kapayacaktır.
İkinci perspektif; sektör eliyle yaptınlacak eğitimdir. Sektörün kendi ihtiyaçlannı karşılamak mecburiyeti vardır. Bunu daima başkasından beklemek
Türkiye'yi her konuda büyük çıkmazlara sokmuştur. Çok önemli eğitim ku­
rumlarımız vardır. Orada yetiştirdiğiniz öğrencilerin çoğu sektörce kabul edil­
mekte ama bir çoğunda edilmemektedir. TUGEV, Milli Eğitim Bakanlığı'yla
bir protokol imzalamıştır. YÖK'le bir protokol imzalanmıştır ve Yüksek
Öğretim Kurulu, eğitim sisteminde değişiklik yaptı. Stajları sektörün
öngördüğü şekilde değiştirdi ve danışma kurulları kurdu. Yüksek öğretimde
ve bu danışma kurullarıyla İstanbul Üniversitesi'nde yeni bir program açıldı.
Bunlar sektöre çok faydalı elemanlar yetiştirdiler. Demek ki işbirliğini yap­
mak lâzımdı ve TUGEV'in attığı adımlarla üniversitelerle, başta Boğaziçi
Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi olmak üzere öyle bir işbirliğine girildi ki,
oradan çıkan elemanlar sektör tarafından hemen işe alınıyorlardı. Turizm
Bakanlığı'mız, Milli Eğitim Bakanlığı'mız ve Yükseköğretim Kurulu, mutlaka
komünikasyon içerisinde bu işbirliğini oluşturmak zorundadır.
Sektör bu eğitimi nasıl yapmalıdır. İlla mevzuat değişikliğini beklemek
büyük kayıp olur. Turizm Bakanlığı'nm elinde bir Turizm Teşvik Kanunu
vardır. O kanun iki ayak üstünde duruyor. Birisi alan, bölge, merkez. Diğeri
belge. Turizm Bakanlığı yatırım projelerine izin verirken yatınmcılardan
eğitim projeleri de istemelidir. Bakanlık bunu bu mevzuata dayanarak yapa­
bilir. Tadilinde çok daha açık hükümler getirdik. Kanunlaşırsa çok daha açık
olacaktır. Ama bir hukukçunun yorumuyla bu imkân kendi mevzuatı
içerisinde vardır. Nitekim o kanunun 37. maddesine dayanılarak çıkanlan ni­
telikler yönetmeliğinde 8, 9, 10. maddelerinde çok sarih olarak bu imkânı
vermektedir. Bir defa mevcut imkanlan amaca uygun yorumlayarak uygula­
maya geçirmek mecburiyetindeyiz. Hem de bir saniye kaybetmeden. Çünkü
turizmi depolama imkânı yoktur. Her geçen saniye kayıptır. Günü depo ede­
meyiz. Şu halde bütün devlet kuruluşları, diğer kuruluşlar ve eğitim kurum­
ları, bu yorumlar içerisinde sektörü de eğitime zorlamak mecburiyetindedir.
SORULAR
Haluk Durukal : Eğitim çağm gereklerine uygun olması gerekir dediniz,
Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı, otelcilik okullannda içki buralara sokulama­
yacağı için barmen eğitimi yapılamıyor. Bu doğru mu, değil mi? LİMME pro­
jesinden bahis buyuruldu. Çeşitli işkollannda mesleki eğitim yapılacağı
söylenildi. Ancak bu eğitimde, bilhassa turizm eğitiminde, bu eğitimi vere­
ceklerin mesleki bilgi ve yetenekleri yeterli midir? Yeterli olacak mıdır?
Ağırlıklı olacakmıdır?
Prof. Dr. Meral Korzay : Üç konu altında bu araştırmayı ele almak ge­
rekiyor. Birincisi, öğrenci yerleştirme konusu, ikincisi, öğretim elemanlarının
yapıları, sektör mensuplannın yapılan ve sosyo-ekonomik sorunlann bu
eğitime etkisi, üçüncüsü de bu sertifika programlan ile bu iki soruna getirile­
bilecek çözümlerdir.
Çok heterojen yapısı olan hizmet sektörüne öğrenci alınırken, belirli ni­
teliklerin aranması zorluğu vardır. Çocuk fen dallannda üstün basan kaydet­
miş olabilir. Kafa yapısı çok iyi olabilir. Sosyal ilişkileri çok iyi olabilir,
görünümüz hizmet sektöründe çalışmaya müsait değilse, biz bu çocuğa ge­
reksiz yatınm yapıyoruz demektir. Merkezi sistemden bir belirleme
yapılması gerekir. İlk sınavdan geçenler muhakkak ondan sonra dav­
ranışları, motor becerileri ve dile yatkınlıklan açısından sınandıktan sonra
meslek yüksek okullan, üniversite şemsiyesi altındaki meslek yüksek okullanna, veyahut dört yıllık okullara alınmak zorunluğundadır, aksi takdirde ne
müeyyideler getirilirse getirilsin, sektör bu mezunlanmızı istihdam etmeye­
cektir. Edemez, çünkü bu mezunlarm vereceği hizmetler, para kazanama­
yacaklardır.
İkincisi, büyük darboğaz ki, bu son dört yılda çıktı. YÖK'ün iyi taraflanndan bir tanesi, bir program homojenitesi getirmeye çalıştılar meslek
yüksek okullannda. Bu da benim artı değerleri diye göstereceğim
çalışmalarından biriydi. Bu eşdeğerlik sağlanırken, birden bir karar alındı ve
iki yıllık meslek yüksek okullanna alınacak öğrencilerin ikinci sınavdan değil
de, birinci sınavdan alınması öngörüldü. Bunun çok büyük sakıncalan
olacağını belirttik ve dil sınavının kaldırılmasının da yaratacağı sorunlan
hatırlattık. Şu anda bu derdimizi anlatacak merci bulamıyoruz. Son iki sene­
de gelen öğrencilerimizi de sektöre yerleştirmekte zorlukla karşılaşıyoruz.
Ancak, bundan evvelki yıllardaki, çocuklarımızın dil problemi yok, iki dile de
çok hakimler, bu birinci sınavdan gelen öğrencilerin bazılan, fevkalâde zayıf
oluyor ve sektörün istediği hizmeti verecek durumda iki yılda verilen for­
masyonla yeterli duruma gelemiyorlar. Bir de güzel sanatlara giren çocuklar
gibi, belirli beceri sınavlarından geçmesi sonunda, yine de bir sözel mülakat
fevkalâde faydalı olacaktır.
Öğretmenler konusu da çok önemlidir. Lise düzeyindeki mesleki eğitimi
verenler, geçim savaşı vermekten ve kendilerine sağlanan yazlık
imkânlanyla, yetiştirdikleri öğrencinin bilâhare çalışacağı otel tiplerinde ken­
dileri bulunmayan kimselerdir. Kendilerini bir kere ya sektörün vasıtasıyla
yada bakanlık vasıtasıyla bu kurumlarda rahat dolaşabilir hale getirme zorunluğumuz vardır.
Meslek yüksek okullannın öğretim elemanlannın büyük bir çoğunluğu­
nun yapısı akademiktir. Turizm hizmet demektir. Öğretim üyesi yiyecek
üretimi dersini verirken, vermeyi zul addediyor veya ön büro dersini verir­
ken, bir doktoralı hoca vermek istemiyor. Halbuki bir doktoralı hocanın bir
sistematik içinde sunmasıdır konuyu iyileştiren. Bu bilinç öğretim
üyelehmizde yoktur ve bu bilinci yaymak için de, ne YÖK nezdinde, ne de
Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde hiçbir çalışma yoktur.
Öğrencileri yetiştirmede iki tip kişi bizim muhatabımız oluyor. Bir
yatırımcılar, iki sahip yöneticiler. Ayrıca profesyonel yöneticiler ve memur
yöneticiler de vardır. Boğaziçi Üniversitesi olarak en rahat irtibat kurdu­
ğumuz profesyonel yöneticilerdir. Bütün öğrencilerimiz fevkalade rahat,
hem stajları açısından, hem de istihdamlan açısından yerleştirebiliyoruz.
Yatınmcılar, mümkün mertebe, ucuz iş emeği olarak öğrenciyi kullanmayı
hedef almıştır. Memur yönetici de kendine sorumluluk gelmeyecek kâğıtlan
imzalamakta ve hiçbir şekilde çocuklann stajıyla ilgilenmemektedir.
Kısa bir analizi verelim. Bundan evvel bu araştırmaya dayalı, burada
yapmıştık. Bizim gelecek beş yıldaki yönetici ihtiyacımız tüm ihtiyaç içinde
% 7.8, nezarete! ihtiyacımız % 31.95, temel becerilere sahip, nitelikli elema­
na % 24.28'dir. Sıradanı sertifikalarla, temel becerileri de rahatlıkla meslek
liselerinden temin etme imkânımız vardır. Programı o şekilde yapmanız ge­
rekiyor. Nezaretçiler iki yıllık meslek yüksek okullarına gidiyor. 7.8 de dört
yıllık üniverstelere gidiyor. Şimdi bu sertfika programlannı eğer uygulayabilirsek ve Halit Ziya Beyefendi'nin önerdiği müeyyideler de işlerlik kazanabilirse, sertifika programlannın Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK, Turizm Bakanlığı,
üniversiteler ve işçi-işveren kuruluşlanyla birlikte hazırlanmasında çok
büyük yarar görüyorum. Bu sertfika programları sizin de dediğiniz gibi, bir
yıllık olarak verilebilir. Bunun finansmanının da ilgili meslek kuruluşları
tarafından sağlanmasını önereceğim. Eğer meslek kuruluşlan bu projeyi
desteklemezlerse ne Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesiyle, ne de
üniversitelerdeki döner sermaye altında bu sertifika programlannda eğitim
yapacak, öğretim elemanı bulma imkânımız yoktur. Çünkü bu döner serma­
yeyle verilebilecek bir programda her saat başına öğretim üyesine verebile­
ceğiniz paraya artık hiç kimse zamanını harcamıyor.
Adnan Özaktaş: Nitelikli eğitim konusu, ana sorunumuzdur. Nitelikli
eğitim veremiyorsak, bazı okullann hiç açılmaması lâzımdır. 26 tane yijksek
okul vardır. Maalesef üçü, dördü hariç, hepsinin durumu çok kötüdür. Bu
dört yıllık okullar, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinde bir bölüm haline ge­
tirilmeli ve orada gerçek bilimsel formasyon verilmelidir. İki yıllık okullar,
meslek eğitiminde çok zayıflardır. Akademisyenlerin davranışı, daima bilim­
sele yönlendirme, PST'li arkadaşlanmızın meslek konulannı benimsememe­
leri, özel sektörden öğretim görevlisi bulunmaması ve tabii mali sorunlar
vardır. Bir iki okul hariç, şimdi doktora, lisansüstü eğitim, doktora eğitimi, bu
da gene yabancı dille eğitim yapan üniversitelerde idari ve iktisadi bilimler
fakültelerinde yetiştirilmelidir. Onun da büyük sorunları vardır.
Yılmaz Işıkçı : Turizm bir endüstridir. Bütün endüstriler için geçerli olan
işletme kuralları, turizm endüstrisi için de geçerlidir. Her endüstri çeşitli
hammaddeleri, mamul hale getirir ve satar. Turizm de doğanın verdiği
imkânlan hizmetle bütünleştirerek pazarlamaktadır. Yani turizmin iki ham­
maddesi vardır. Birisi doğa, diğeri hizmet. Birinci hammaddeyi bize Tann
lütfetti. İkinci hammaddeyi ise bizler oluşturmak ve yaratmak mecburiyetin­
deyiz. İşte burada personel ve eğitimin önemi ortaya çıkmaktadır. İşin ilginç
yanı, fabrikasının ihtiyacı olan hammaddenin en mükemmelini bulabilmek
için her türlü uğraşıyı veren her türlü imkânı kullanan sanayicinin özellikle
özel sektörün turizm işletmesinin bu hammadde kaynağına karşı seyirci kal­
ması ve bulduğuyla yetinmesidir. Türkiye'de 1984 yılından itibaren turistik
tesis yatınmlannda hızlı bir artış izlenmekte, birbiri ardına çok modern tesis­
ler açılmaktadır. Ancak, unutulan şudur ki, en modern tesis bile mükemmel
bir hizmetle bütünleşmediği müddetçe bir turistik tesis olamaz. Bugün
Türkiye'de 350 binin üzerinde yatak sayısı olmasına rağmen, bunun sadece
145 bini turistik belgeye sahipse ki, bunların hepsi dış turizme açılmış
değildir, bunun en büyük sebebi üretilen hizmetin yetersizliğidir. Bu hizmeti
personel üretir. Bir turistik tesisin minimum personel ihtiyacı tatil köyleri için
3 yatağa bir kişi, oteller için 1.8 yatağa bir kişidir. Ortalamasını 2.5 yatağa
bir personel olarak düşünürsek, bugün sadece bu 145 bin yatak için 58 bin
turizm personeline sahip olmamız gerekir. Bu yanşa 1984'lü yıllarda
başladık, o tarihteki yatak sayısını 60 bin civannda düşünsek ve o tarihte
bütün tesislerin eğitilmiş personele sahip olduğunu da varsaysak, 24 bin tu­
rizm personeliyle yola çıkmışız demektir. O tarihten bu yana geçen 6 yıl
zarfında TUGEV'de seminer ve kurslarda, otelcilik meslek liselerinde ve
işbaşı eğitimlerinde takriben 16 bin kişi eğitim gördüğüne göre, toplam tu­
rizm personeli 40 bin kişiyi bulmakta ve halihazır personel açığı 18 bin
civarında olmaktadır. Yani 6. Beş Yıllık Plana 18 bin personel açığıyla giriy­
oruz. 6. Beş Yıllık Planda, 350 bin yatağa erişilmesi planlandığına göre.
yılda ortalama 41 bin yatak artışı ve bunun getireceği, 16400 yeni turizm
personeli ihtiyacı vardır. Yılda, hâlâ turizm eğitimi veren kuruluşlardan
mezun olacak öğrencilerin yıllık sayısı 3500 kişi civarındadır. Yukarıda belir­
tilen 16400 turizm personeli ihtiyacının takriben % 24'ünün, turizm eğitimi
gerektirmeyen genel hizmetlerde çalıştığını düşünürsek bahçıvanlar,
bekçiler vs. gibi, yıllık eğitilmiş personel açığı 9 bin kişi olur. Bir işletmede
hangi düzeyde eğitim görmüş personel ihtiyacı vardır? Yüksek okul mezu­
nu, üst düzey yönetici % 2, 330 kişiye tekabül eder. Lise muadili turizm
meslek okulu mezunu, % 14, 2300 kişi, muhtelif kurs ve seminerde
yetişenler % 36, 5900 kişi. Görülüyor ki halen mevcut eğitim kurumlanndan
yüksek okullar, ihtiyacın % 100'ünü, otelcilik meslek okulları ancak %
37'sini. TÜREM ve meslek kursları, % 34'ünü, işbaşı eğitimi ise ihtiyacın
ancak, % 11'ini karşılayabiliyor. Burada yüksek okullar ve lise muadili mes­
lek lisesinden yetişenlere düşen payın az olmasının sebebi, bu okuldan
mezun olanların kesin olarak işletmelerin her kademesinde görev almak is­
tememeleridir. Ancak ön büroda, eğitim veya yöneticilik vasfı olan işlerde
görev almak istiyorlar, işe alfabeden değil, işe tepeden başlamak istiyorlar.
Ve bu nedenle de bu okuldan mezun olanlann payı maalesef duyulan ihti­
yaçla fazla olmuyor. Demek ki, bugün turizm ordusunun kurmay subaylannı
şetiştirebilirken, ordunun astsubay ve er ihtiyacını karşılayamaz durum­
dayız. Bu da turizm eğitim kurumlaşmasındaki çarpıklığı göstermektedir. O
halde turizm eğitiminde ağırlık vermemiz gereken husus, işbaşı eğitimiyle,
TÜREM gibi 6 aylık, 12 aylık kurslar ve seminerlerdir. Esasen çabuk sonuca
gitmenin en kısa yolu da budur. Bu karamsar tablonun düzeltilmesi için,
devlet üstüne düşeni, olanaklan nispetinde yapmaktadır. Bir yandan turizm
meslek liseleri ve TUREM'lerin sayısını artırmaya çalışırken, bir yandan özel
sektörü turizm eğitimine teşvik edebilmek için teşvik tedbirleri de getirmek­
tedir. Hal böyle iken, hâlâ özel sektörün bu konuya ilgisiz kalması üzücüdür
ve bu sektörün uzağı gören kişiliğiyle, bağdaşmamaktadır. Devlet ve özel
sektörün işbirliğini sağlayabilmek için, büyük ümitlerle kurulan TUGEV'in
yıllık bütçesi 1989 yılında yanılmıyorsam 526 milyon liradır. Ve eğitim harcamalanna giden meblağ sadece 325 milyon liradır. Bu rakamlarla turizm se­
ferberliğine girişemezsiniz ve bir noktaya erişemezsiniz. Özel sektörün artık
konuya eğilmesi kaçınılmaz olmuştur. Turizm işletmelerinin unutmamalan
gereken bir husus daha vardır. Diğer sanayi sektörlerinde rakibin
başansızlığı sizin satış gücünüzü artınr, turizm sektöründe ise bir firmanın
kötü hizmet vermesi, rakiplerini de etkiler, bölgenin adı kötüye çıkar, gelen
turist miktarını azaltır, geçmiş yıllarda Avusturya ve İngiltere'yle yaşanan
olaylar bunun en güzel örneğidir. Özel sektör olarak konuya eğilmek, devlet
ile işbirliği yaparak bu açığı en kısa zamanda kapatmak mecburiyetindeyiz.
Neler yapabiliriz? Bir, herşeyden önce turizm eğitiminin finans
kaynağmm yaratılması şarttır. Turizm eğitim fonunun kurulması, zorunludur.
Her tesis işletmeye açıldıktan sonra tespit edilecek bir kritere göre, yıllık ci­
rosu üzerinden belli bir meblağı bu fona ödemelidir. Bir yandan devletten
teşvik alırken, diğer yandan fon ödemek çelişki değildir. Zira ödenen bu fon
turizm personeli ihtiyacını karşılayacağından, yukarıda izah edilen sebepler
ile sonunda firmanın hizmet gücünü artınr. Maliyetlerini azaltır, rekabet
gücünü yükseltir. Firmaya geri döner. İki, belli büyüklükteki turistik tesislerin
muhakkak eğitim uzmanı bulundurması ve eğitim programlamalan yapması
şarttır. Üç, turizm tesislerinin işbaşında eğitime önem vermesi
kaçınılmazdır. Dört, Devletin işbaşında eğitim için lüzumlu monitörleri
yetiştirmesi, tesislere monitör göndererek, kitap ve eğitim araçlan temin
ederek, destek vermesi lüzumludur. Beş, TÜREM ve benzeri kurslann
açılmasına devlet ağırlık vermeli, bu kurslar özellikle Tatil Köyleri
yörelerinde açılmalı ve sezon dışında kapalı olan tesisler bu kurslann uygu­
lamalı çalışmalan, hatta konaklamalannı yapmalan konusunda yardımcı
olmalıdırlar. Bu sayede açılacak okullann maliyeti azalır ve eğitimin daha
ucuz yapılması sağlanır. Altı, büyük turistik tesisler zincirinin Türkiye'de
birer halkasını teşkil eden tesislerin kendi bulacağı eğitmenlere Bakanlığın
nezareti altında ve teşvik tedbirleri içerisinde tesislerinde turizm eğitimi
yaptırmaları ve bu şekilde kurslar açmalan şarttır. Yedi, bu şekilde kış sezo­
nunda kapalı o'an tesislerin, LİMME projesinin tahakkukunda devreye gir­
meleri, devletle işbirliği içinde olmalan gerekir. Sekiz, OTEM örneği uygula­
ma otelleri büyük maliyetlerle kurulmakta ve işletme esnasında mali
külfetler yaratmaktadır. Aynca turizm tesisleri, maaşını ve kurs ücretlerini
ödeyerek okuttukları personelinin firmalar arası transferin kol gezdiği bu
dönemde kurs sonu kendilerine döneceği garantisini görmediklerinden
OTEM'e fazla rağbet göstermemektedirler. Bu tür uygulama otelleri yerine
yukarıdaki model yani, turistik tesislerde yapılacak olan eğitimin daha fay­
dalı olduğu görüşünü taşıyorum. Dokuz, turistik tesisler öğrencilere uzun
müddetli, staj imkânları sağlamalıdır. On, OTEM ve benzeri kuruluşlarda
ücretleri tesislerce ödenerek okutulan öğrencilere, o tesiste mecburi hizmet
şartı konulmalıdır. Onbir, yabancı işletmeciyle çalışan tesislerin, bu
işletmecinin yurtdışındaki tesislerinde çalıştırılmak üzere ve eğitilmek üzere
eleman gönderme imkânı yaratması çok faydalıdır. Sayın meslekdaşların,
yukanda çizdiğim tablo, bizleri ürkütmesin, yukanda önerdiğim çözüm yol­
lan, derhal kabili tatbik olanlandır. Bunlara sizlerin yaratıcı gücünüzle daha
yenilerini katmanız mümkündür. Hepinizi saygıyla selamlanm.
Orhan Mesut Sezgin : Sayın Bakanım, Benden önce konuşan arka­
daşlar bunun bir nebze aynntılanna da değindiler. Tekrannda sakınca
gördüğüm için zaman darlığı nedeniyle, onun için müsaadenizle
değinmiyorum. Sadece turizmde ihtiyacımıza uygun bir eğitim planla­
masının yapılması zaruretinden bahsediyorum. İkincisi, nitelikli örgün bir
eğitimin yapılması gereği, buna da değinmiyorum. Üçüncüsü sayın Bakanım
ve kıymetli arkadaşlanm, turizm sektöründe, görev, yetki ve sorumluluk
yönetmeliğinin çıkaniması, kısacası mesleki standartlann tespit edilmesi; bu
konuda da şunu öneriyorum. Türkiye gerçeklerine uygun dünya standart­
larında bir görev, yetki ve sorumluluk yönetmeliği çıkarmasını öneriyorum.
Çünkü Avrupa Topluluğu'na gireceğimiz dönemde Avrupa'da çalışacak, tu­
rizm sektöründe çalışacak insanlann da artık bugünden itibaren bu stan­
dartlara uyması gereğini burada tekrar arz etmek istiyorum. Üçüncüsü efen­
dim, otelciler ve otelciler birliği yasasının çıkarılmasını arzu ediyorum.
Avni Akyol : Teşekkür ederim Sayın Sezgin, Sayın Beylan Öz.
Beylan Öz : Eğitimle istihdam arasındaki ilişkiyi kuramadığınız takdirde,
sektörün ihtiyacı olan elemanı yetiştirme şansına da sahip olamazsınız.
Sayın Sezgin biraz evvel ifade ettikleri için bu konuya fazla değinmek iste­
miyorum. Bunun sağlanabilmesi, eğitim piramidinin sağlıklı kurulmasına
bağlıdır. Sektörün en önemli ihtiyacı ara elemandır. Dolayısıyla özellikle ara
eleman ihtiyacını karşılayacak tarzda eğitim sistemimizin değiştirilmesi,
üniversitelerimizdeki turizm eğitiminin belki biraz daha birleştirilmesi suretiy­
le azaltılması gerekmektedir. Çünkü gene zatialiniz ifade ettiniz, % 1'ini
eğer üniversiteden mezun olanlarını kullanıyorsanız, bunun kabahati sizde­
dir dediniz. Ancak üniversite değişimini biraz tetkik edersek, sektörün
bunda fazla bir kabahati olmadığını, çünkü sektörün kendisine yararlı olan
elemanlan ancak kullanabileceğini, yararlı olmayanlan ise rahatlıkla
dışlayacağını görürüz. Eğitim sistemi üzerinde fazla durmak istemiyorum.
Ancak, üniversitelerimizdeki eğitim sistemi içinde en önemli konu stajdır.
Akademik eğitimi istediğiniz kadar güçlü verin, hizmet sektöründe staja
ehemmiyet vermezseniz, stajla akademik eğitimi birleştirmezseniz, gerekli
neticeleri almanız imkânı yoktur. Lise düzeyindeki eğitim veren otelcilik
okullarıyla, Milli Eğitim Bakanlığı'mız arasında TUGEV'in de iştirakiyle
yaptığımız bir toplantıda 5.5 ay okulda eğitim, 5.5 ay staj sistemini getir­
miştik. Bundan fevkalâde müspet neticeler alıyoruz. Zaman içerisinde daha
iyi neticeler alacağımız da kesindir. Üniversitede de aynı sistemi getireme­
diğimiz takdirde üniversiteden yetişen talebelerden istifade etmemiz imkanı
yoktur. Bugün 2 aylık, Temmuz başlannda imtihanları sona eriyor. Ekim'de
tekrar başlıyoruz, hiç olmazsa bir süre tatil de yapmak ihtiyacındadırlar. İki
aylık staj için, hiçbir müessesede bu talebelere yer bulmamız imkânı yok.
Bunu yaşayan bir insan olarak söylüyorum. Çünkü bu hizmetin devamlılığını
aksatan bir olaydır. Ama, işletmenin açık olduğu süreler içerisinde sta
imkânını bunlara sağlarsanız, hizmetin devamlılığı prensibi dolayısıyla, ra­
hatlıkla bu çocukları da sektöre kazanmış oluruz. Şöyle kazanmış oluruz,
her staj gören talebe o müessesede bir imtihan geçiriyor demektir. O imti­
handa muvaffak olan kişiyi sektör bırakmayacaktır.
Başanlı olan talebeyi mutlak surette içerisine alacaktır. Dolayısıyla
üniversitelerin yetiştirdiği talebeler sektöre daha rahatlıkla motive olacak­
lardır. Bir diğer konu, tabii eğitim sistemimizle ilgili bir konu, bu lise
düzeyinde olsun, üniversite düzeyinde olsun, tüm eğitim sistemi
için
geçerli. Çocukların mutlak surette sektöre motive edilmeleri lazım. Bizde
hizmet sektörü bugünün şartlan içerisinde, biraz kompleksli bir hizmet veyahutta meslek dalı olarak görülmektedir. Sektöre bunlan motive edeme­
diğiniz takdirde kazanamazsınız. Aynı zamanda üniversite talebeleri için de
bu fevkalâde geçerli, çünkü üniversiteden mezun olan bir talebe özellikle
üst düzey yönetici olmak istiyor. Ne kadannı üst düzeye göndereceksiniz.
Bunların ve yönetici olan bir kişinin tüm seksiyonlan tanımadan o işletmeyi
yönetmesi de mümkün değildir.
Turizm hareketlerinin yoğun olduğu bölgelerde okullara fazlasıyla ihti­
yacımız vardır. Bu gerek o bölge insanının sektörle entegrasyonunu tamam­
laması bakımından, gerekse kişisel olarak daha yatkın olmalan bakımından
fevkalâde yararlı olacaktır. Müfredat programlannın mutlak surette
değiştirilmesi, gerek lise düzeyinde, gerek üniversite düzeyinde birinci
sınıfların kesinlikle lisan sınıflan olmalan, son sınıflann meslek sınıflan ola­
rak ayrılmaları, gene sektöre büyük kolaylık, büyük rahatlık sağlayacaktır.
Şu anda sektörün en önemli ihtiyacı mutfak personelidir. Sanayinin yoğun
olduğu yerlerde döner sermayeli ve ticari işletme hüviyetinde ahçılık okullan
açılması suretiyle aşçı ihtiyacının kısa süre içerisinde karşılanması elzem
hale gelmiştir. Teşekkür ederim.
Doç.Dr. Bülent Himmetoğlu: Turizm eğitimi veren okullann da bir en­
vanterinin çıkarılması lâzım. Bu envantenterin sonuçlanyla yapılmış olan
işgücü envanterinin sonuçları bence birarada değerlendirilmesi gerekir.
Yine biraz önce önerildiği gibi, oteller birliği çerçevesi altında mı, yoksa bu
görevi bu ağır görevi Turizm Bakanlığı mı alır. Milli Eğitim Bakanllığı'yla
işbirliği mi yaparak çıkanlır? Bir Amerikan örneğinde olduğu gibi Amerikan
Otel ve Motel Association'ın çıkardığı şekilde görev tanımlannı çıkartmak
durumundayız. Sektörün tercihlerinin mutlak gözönünde tutulması gerekir.
Yanlışlannın yanında doğrulannın olduğunu araştırmamız bize gösterdi. İş
tanım ve pozisyonlannın yapılması lâzım. Yine TUGEV'in bir çevirisi var;
İLO'nun görev tanımları. Ama bu bence yeterli değil. Ona ilâveten buradaki
bir örgütlenme altında, bu otelciler birliği mi, bakanlık düzeyinde mi olur,
Türkiye'ye özgün ve sektörün bu tercihlerini de içeren görev tanımlan ve
pozisyon analizlerini yapmalıyız ki, okullanmıza "buna göre eğitim program­
larınızı yapın", diyebilelim.
Avnî Akyol: Teşekkür ederim. Sayın Arsoy.
Gülsün Arsoy: Halit Ziya Bey'in söylediği bir konuya değinmek istiyo­
rum. Belge alırken bir otel, bir eğitim projesi ortaya konsun dedi. Ben de di­
yorum ki, otelin kendisi bu eğitim projesini kendi imkânlarıyla nasıl yapa­
cağını ortaya koyarken, devletten, Ticaret Odası veya dernekler tarafından
hazırlanmış bir çerçeve sunulmalıdır. Ben bunu Almanya'dan biliyorum. Ti­
caret Odası orada her meslek için işyerinde yapılacak eğitimin çerçevesini
veriyor. Herkes bunu en iyi yapabileceği şekilde yapıyor. Fakat yaptıkları
ikinci şey nedir? Eğitimi yapanlara da bir eğitim veriyor. Türkiye de buna
benzer olabilir, herhalde böyle olacaktır. Çünkü örgün eğitimle yapılacak bir
konu değil, 60 bin veya 100 bin kişinin eğitilmesi. Bu eğitim projesi esas­
larını burada kim getirecektir. Stajyerler eğitileceklerdir, mevcut çalışan per­
sonel eğitilecektir, yönetici eğitilecektir. Bu oryantasyon eğitimi şeklinde ola­
bilir, bir seminer şeklinde olabilir, işbaşı eğitimi şeklinde olabilir.
Prof. Dr. Atilla Sezgin: Bir orta kademe yöneticisi, hatta alt kademe
yöneticisinin yetişmesi için süreye ihtiyaç vardır ve kesinlikle hizmet içi
eğitime ihtiyaç vardır. Bu hizmet içi eğitim, işbaşı eğitimi yapılmadığı sürece
sizlere biz üniversitelerden hazır yetişmiş, böyle hemen her işe
koşabileceğiniz mezunları vermemiz mümkün değildir. Kesinlikle, bu bek­
lentide olmamanız gerekir. Bir başka ifadeyle bu gelişme içerisinde yani
ekonomik gelişme içerisinde üniversite ve sanayici işbirliği maalesef
bugüne kadar kurulamamıştır. Bunda üniversitelerin de hatası vardır, ancak
sanayicilerin de hatası vardır. Çünkü sanayici üniversiteliye yanaşmamıştır,
sürekli çekilmiştir, kaçmıştır. Veya üniversitelerde hep teorik bilgiler vardır,
dolayısıyla benim problemlerine çözüm getiremez düşüncesiyle de olabilir.
Maalesef
üniversitelere yanaşmamıştır.
Bugün' Türkiye
genelinde
baktığımızda her üniversite, ister turizm alanında olsun, ister sanayinin diğer
alanlannda olsun sanayiciye açıktır. Ancak sanayici çok ürkektir ve
üniversiteye gelmemektedir. İşbirliğine yanaşmamaktadır. Tabiatıyla bunun
suçunu da üniversiteye bütünüyle vermek bence haksızlık olur
görüşündeyim. Bildiğiniz gibi, bugünkü üniversite sistemimiz içerisinde 27
meslek yüksek okulunda turizm işletmeciliği ve otelcilikle ilgili programlar
yer almaktadır. Bu meslek yüksek okulları içerisinde iki program da yine tu­
rizmle ilgilidir, örneğin turizm rehberleriyle ilgili programlar vardır.
Dolayısıyla 29 meslek yüksek okulu çerçevesinde program yürütülmektedir.
Buna ilave olarak da altı adet dört yıllık yüksek okulumuz vardır. Bu birimler
tabii ortaya konan ihtiyaçlar çerçevesinde yeterli midir diye sorduğumuzda
kesinlikle bunun yeterli olduğunu ifade etmek mümkün değildir. Ancak yeni
bir birim açmak, yeni bir hizmeti devreye sokmak, bir kaynakla mümkündür.
Devletin üniversitelere verebildiği kaynaklar bunlardır. Bunun ötesinde bir
katılımcının ifade ettiği gibi hoca olmadan, araç-gereç olmadan bu birimlerin
açılmasının mahzurlu olduğuna biz de inanıyoruz. Ancak, bir yerden de bu
işe başlamak lâzımdır. Başlamadan da hiçbir kaynağın tamamını, binanın
tamamını herşeyi, hocanın tamamını bulalım ondan sonra başlayalım
dediğimiz zaman, hiçbir noktaya gelemeyeceğimizi de ifade etmek isterim.
Yine OTEM'in yöneticileri ifade ettiler. Biraz önce söylediğim konuya
değinmek istiyorum. Turizmciler madem bu kadar çok kalifiye elemana ihtiyaçlan var, ama, OTEM'in açtığı kurslara eleman göndermiyorlar. Demek
ki, eğitim birimlerinin eksikliği var, ona katılıyorum. Ama büyük ölçüde
anlayış ve kültür noksanlığından kaynaklandığını ifade ediyorum. Türkiye'de
bu gelişme çerçevesinde turizmdeki patlama doğrultusunda parası olan
herkes otel açtı. Mesela, parası olan müteahhit otel açtı. O zihniyetle, o
kültürle gelebildiğimiz nokta da bundan öteye bir nokta bence olamazdı.
Daha iyisini beklemek, eşyanın tabiatına aykırı bir durumdu. Yine bir başka
hususu ifade edeyim, üniversiteler aslında bu alanda eleman yetiştirmekten
kaçınmıyorlar. Özellikle örgün eğitimin yanısıra değişik sertifikalara yönelik
programları yapabilecek güçte üniversitelerimiz vardır. Ancak, bunlann da
karşılarına çeşitli engeller çıkmaktadır. Ben tabii YÖK'ün şu anda en yeni ve
en genç üyesi olmakla beraber dört yıl boyunca İzmir'de bir fakültenin de­
kanlığından geldiğim için cephede neler oluyor, onlan da çok yakinen biliyo­
rum. Biz İzmir'de tercüman rehberlik kursu açtık. Bir özel araştırma merke­
zinde, üniversiteye bağlı bir araştırma merkezinde bir özel kuruluşla birlikte
tercüman rehberlik kursunu açtık. Önce Turizm Bakanlığı'ndan izin alındı.
Ancak biliyorsunuz, bilahare tercüman rehberlik hususunda özel kuru­
luşlardan bu yetki kaldınidı. Yönetmelik değiştirildi. Uzun kavgalardan
sonra, biz direndik ve Milli Eğitim Bakanlığı'ndan kurs açma belgesi de ala­
rak bu kursu yürüttük ve öğrencilerimizi mezun ettik. Şu anda hepsi çok iyi
ücretlerle acentelerde, seyahat acentelerinde çalışıyorlar. Ancak turizm ba­
kanlığı kokart vermiyor. Şu anda zaten Milli Eğitim Bakanlığı'yla, Turizm Ba­
kanlığı arasında bu yetki bendedir, bu yetki sendedir kavgası sürüyor. Sayın
Bakanımın zannederim bu konuya da bir çözüm getirmesinde yarar var.
Ülkenin tercüman rehbere ihtiyacı var. Bunlar yurt dışından kişiler olarak
getirilmektedir. Üniversite yetiştireyim diyor, ancak anlaşılmaz bir şekilde bu
hizmet yerine getirilemiyor.
Şimdi kısaca meslek yüksek okullanndaki eç^ıtimin kalitesinden söz
etmek istiyorum. İfade edildiği gibi, aslında Türkiye'deki turizm
işletmelerinin esas ihtiyacı ara eleman eksikliğine yönelmiş, dolayısıyla 29
programla, ara elemanı yetiştirmeye yönelik, bir çalışmada bulunan yüksek
öğretim l^urulunun kurmuş olduğu modelin doğruluğu kendiliğinden ispat­
lanmış oluyor. Aynca 6 yüksek okulla, üst kademeye, üst yönetim düzeyine
yönelik eğitim programları da yürütülmektedir. Ancak burada tabii sayın
katılımcılann da ifade ettiği gibi, Türkiye'nin sosyal yapısı, kültür anlayışı,
çok önemlidir. Biz kendi çocuklanmızın bulaşıkhaneden işe girmesini kesin­
likle kabul edemiyoruz ve her üniversite mezunu kendisini illa orta kademe
veya üst kademe yöneticisi olarak görmek istiyor ve buna hazırlıyor.
Eğitimin kaliteli olabilmesi için önce öğreticinin kaliteli olabilmesi lâzım
ve bunun için yeterli araç-gerecin olması gereklidir. Bunu yükseltmek için
yine bazı çalışmalar vardır. Yüksek Öğretim Kurulu'nun, Dünya Bankası'ndan elde edilen kaynaklar çerçevesinde özellikle bu meslek yüksek
okullarımızda sadece turizm değil, tabiatıyla diğer teknik programlar da
ağırlıklı olmak üzere, bu eğitimin kalitesini yükseltici çalışmalar yapıl­
maktadır ve araç gereçler de temin edilmektedir. Ancak şunu görüyoruz.
Meslek yüksek okullarında maalesef fazla akademik kariyerden gelen arkadaşlanmız yok. Bunlar büyük ölçüde yöneticilik düzeyindeki kişiler ve
çoğunluğu da öğretim görevlisi dediğimiz, arkadaşlarımız tarafından
yürütülmektedir. Dünya Bankası projesi kapsamında yurtdışına gönderilen
arkadaşlarımız, eğitimlerini alıyorlar, geliyorlar mecburi hizmetlerini ta­
mamlıyorlar, ertesi yıl da okuldan aynlıyorlar. Bunun nedeni tabiatiyle ücret
düzeyidir. Dolayısıyla meslek yüksek okullanndaki bu eğitim kalitesinin
yükseltilmesi herşeyden önce bu okullara sağlanan
kaynaklann
artırılmasıyla mümkün olabilecek bir olaydır.
Avni Akyol: Teşekkür ederim. Orhan Bey buyurun.
Orhan Özyurt: Bugüne kadar daire başkanlığı seviyesinde yürütülen
eğitim hizmetleri, teşkilât kanunundaki değişiklikle genel müdürlük haline
dönüştürüldü. Bunun sebebi, olaya biraz daha aktif yaklaşmak, olayı daha
organize etmek ve eğitim konusunu çözücü tedbirleri alabilmektir. Bir
gerçek üzerinde birleşiyoruz. Eğitim yetersiz, nitelikli eleman istihdam edile­
miyor, buna karşın eğitilen elemanlar da sektörde istihdam edilmiyor. Milli
Eğitim ve Turizm Bakanlığı'nın yahut TUGEV'in açtığı kurslarla bu sayılan iki
katma, üç katına çıkarsak, önümüzdeki beş yıl içerisinde, yahut 10 yıl
içerisindeki bir periyod içerisinde bu açığı kapatmamız mümkün değil. O
halde özel teşebbüsün olayın içine çekilmesi lâzım. Bu nasıl olacak? Özel
teşebbüs durup dururken fahri olarak okul açacak değil, bunun
özendirilmesi lâzım. Yani özel teşebbüse bir piyasanın yaratılması lâzım, ta­
lebi zorlamak lâzım. Talep nasıl zorlanacak, bunun adına sertifikasyon diyo­
ruz. Eğer bu ülkede sertifikasyon sistemini içimize sindirebilirsek, sertifıkasyonu kabul edersek, yani elemanlan belgelendirme sistemini kabul edersek,
ister istemez piyasada ekonomik olarak bir talep doğacak ve özel teşebbüs
teşvik kanunlarıyla desteklendiği halde bugüne kadar girmediği bu sahaya
böyle bir ekonomik talebin doğması sonucu kendiliğinden girecektir diye
düşünüyoruz. Sertifikasyon sistemi geldiği takdirde kaliteli personel istih­
damına imkân sağlanacaktır. Hizmetin kalitesi yükselecektir, sektörün ihti­
yacını planlaması daha kolay yapılabilecektir ve bu yolun açılması ülkede
önemli bir istihdam kaynağı yaratacaktır.
Prof. Dr. Rüçhan Işık: İki, üç küçük düzeltme yapmak istiyorum. Bir ta­
nesi bugün tartıştığımız konu hep turizm diye geçti. Fakat biz bütün
çalışmalarımızda. Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) olarak sektörün adını.
Otelcilik, Yemek ve Turizm sektörü olarak adlandınyoruz. Bu uluslararası
bir tanım olarak, sektörün tanımında geçiyor. İkincisi de, konuya yaklaşımı
biz genel olarak insan kaynaklannın geliştirilmesi açısından, sadece eğitim
olarak değil, insan kaynaklarının geliştirilmesi ana başlığı altında toparlama­
ya çalışıyoruz. İLO son iki yıl içerisinde Türkiye'de hükümetin isteği ile Tu­
rizm Bakanlığı'nda ve Dünya Bankası kredisiyle çok önemli bir eğitim proje­
si yürütmektedir. Malûmlannız olduğu üzere, gerek sizin konuşmanızda,
gerek diğer konuşmacılann sözleri arasında değinilen insan gücü
araştırması, eksiklerine rağmen, 4 ay gibi kısa bir sürede bütün sektör
bazında yapıldı. Turizm Bakanlığı'nın yaptıklannı anlatmak bana düşmez
ama, sessiz bir biçimde en yeni eğitim ders notlan, bu proje çerçevesinde
hazırlanmaktadır. Sessiz bir biçimde Turizm Bâkanlığı'na bağlı meslek okul­
ları için en yeni teknolojilere dayalı araç, gereçlerle donanmasına
çalışılmaktadır. Okul binalarının mimarisi dahi yapısal olarak değiştirilmekte,
yeni okullar yapılmaktadır. Yeni eğitimcilerin eğitilmesine yakında
başlanacaktır. Kısacası Turizm Bakanlığı, çok sessiz ve mütevazı bir
şekilde otel, yemek ve turizm sektöründe çok önemli adımlar atmaktadır.
Özde ve biçimde önemli atılımlara hazırlanmaktadır. Bu çerçeve içerisinde
bizim yaptığımız araştırmaTsonunda, burada tartışılmakta olan eğitim siste­
mi konusunda şöyle bir öneri oluşturmuş bulunuyoruz. Burada yine bu sa­
londa yapılan bir toplantıda, bu öneri yazılı olarak Bakanlığa da sunul­
muştur, ö n ü m ü z d e k i beş yıl içinde 125 bini aşan rakamlar üzerinde
konuşmaktayız. Eğitim bakımından, sorunun boyutu herkesi ilgilendirmekte­
dir. İlgili tüm taraflann bu önemli sorunun çözümü için tek değil, bir dizi
önlemin planlanması ve uygulanmasında ortak çabası gerekmektedir. Ku­
rumsal eğitim, çıraklık programlan, işbaşında eğitim, geliştirme kursları ve
diğerlerini içeren bir bileşim, kısacası tüm tarafların, hükümet, işveren ve
işçilerin oynayacakları bir rolün olduğu ulusal düzeyde kapsamlı esnek,
modüler bir eğitim sistemi önermektedir bizim projemiz. Eğitim sistemi ko­
nusundaki bu önerimizden sonra demin Orhan Beyefendi'nin bahsetmiş ol­
dukları sertifikasyon konusunda bir ufak düzeltme yapmak ve eklemede bu-
lunmak istiyorum. Sertifikasyonun ne zaman başlaması gerektiği ne ölçüde
başlaması gerektiği, belli esneklikler içerisindedir. Ancak bugün herkes
hemfikirdir ki, bu konudaki çalışmaları süratle yapmak ve tamamlamak zo­
rundayız. Bu sebeple sözkonusu araştırma ki, iki cilt olarak yayınlanmıştı.
Bu araştırma insangücü ihtiyaçlannın sadece niceliksel yönlerini incele­
miştir. Bundan sonraki adımımız, konunun niteliksel yönünü incelemektedir.
Yani sınıflandırdığımız iş unvanlanna artık bir içeriklik kazandırmanın zamanı
gelmiştir. Bu konuda Orhan Bey'in söylediği gibi iş profilleri hazırdır. Bu ko­
nuda yeterli uluslararası ve ulusal uzmanlar elimizin altında halen bulun­
maktadır. Yapmış olduğumuz çalışma programına göre de, sanıyorum
önümüzdeki ay içerisinde Turizm Bakanlığı süratle bir teknik danışma komi­
tesini bu konuda çalışmaya davet edecektir. Benim sizlerden istirhamım,
özellikle Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere, bütün yetkili bakanlıkların
ve sektörün azami ölçüde bu aşamada bu toplantılara katılması ve teknik
düzeyde yapılacak olan bu toplantılarda sertifikasyon sistemine Türkiye'nin
gerekleri ve gerçekleri ışığında bir öz kazandınimasıdır.
Avni Akyol: Yeni bir milli model bulmalıyız, örgün ve yaygın eğitimde,
süratle biraraya gelmeliyiz. Bütün bu konuyla ilgili olanlar bu işin modelini
kurmalı, kendimize özgü bir sistemi oluşturmalıyız. Bakanlık tam yetkiyle bu
işlerin içindedir. Turizm Bakanlığı'yla, İLO'yla, Odalar Birliği'yle, TUGEV'le,
bu alanda kim ilgiliyse. Bizim de vakfımız var, Milli Eğitim Vakfı. TUGEV ile
biraraya gelinir arsası alınır. Bütün çalışanlar biraraya gelsinler, öylesine
güzel bir okul yapılabilir ki? Örnek model olur. LİMME'ye verilen destekten
dolayı, sayın Işıkçı onu da ifade etti, süratle vanz dediler. Kimse de karşı
olmadığına göre, hepiniz varsınız diye düşünüyorum. Bu çocuklara birşeyler
yapmak zorundayız. Buradaki görüşmelerin ışığı altında yapalım. Ben de­
meden, biz diyerek, yapmalıyız ve biz onu valiliklere yazdık. Bu öğretim yılı
başında uygulamaya sokacağız. O zaman sezon da kapanır. Benim önüme
500 binlik bir lise mezunu olup da üniversiteye giremeyen çocuğumuz kalır.
DATÇA'da 12 milyar liraya öğretmenlere yer aldık. Oranın onanmını bitiriyo­
ruz. ÇOLAKOĞLU'nda 600-700 yataklı bir yer alıyoruz. Kışın akademik top­
lantılar, mesleki toplantılar, yazın bu tip eğitimler için buralar biçilmiş kaftan
ve sizin imkânlannız var. Sizin imkânlannızı birleştiririz. Bu çocuklan bu lise
mezunlannı hemen bu kışın eğitimden geçirelim. Sezondan yaza staj için
yanınıza alın o kadar yararlı ve hayırlı bir iş yapmış oluruz ki, çocukları kur­
tarmış, analan, babaları sevindirmiş, mutlu etmiş oluruz. Lisan eğitimini de
verelim, hepsini verelim. Bunu mutlaka uygulatacağım. Sizler olsanız da ol­
masanız da uygulatacağım, buna kararlıyım. Valiliklere tamim yaptım.
Lütfen bu konuya tam aktif olarak giriniz. Eğitilmiş sektördeki çalışan payı %
12'ydi değil mi? Bu % 12'de biz öncülük yapalım. Çünkü, çok yakında istih-
dam alanlarını bulmak için Odalar Birliği dahil, diğer birlikler, kurumlar, kuru­
luşlar dahil, büyük işletmeler, fabrikalar, sahipleriyle toplantı yapıp, ne
kadar alabilirsiniz, ben buradan yetiştirirsem, diyeceğim. Ne eğitimi istiyor­
sunuz diyeceğim. Onun için bu fırsatı ganimet bildim, geldim.
Otelcilik okullannda içki yasağı, benden önce konmuş bir tedbir, biliyor­
sunuz. Yönetmeliğe konmuş. Ben uygulamada yaptırmıyorum, çünkü içki
servisini orada öğrenecek. Nasıl din eğitimi, imam hatip liselerimizde, dinin
gerektirdiği şeyleri vecibeleri yerine getiriyorlar, ugulamasını yapıyorlar ve
nasıl öğretmen okullannda bir staj yapıyorlarsa, orada da onu öğrenecektir,
öğrenmelidir. O yasağı talim, terbiyede yönetmelikte değişikliği yaptırıyoruz.
Çünkü onu öğrenmeden, orada nasıl servis yapacak? Hizmetin uygula­
masının gerektirdiği, stajın gerektirdiği bir şey.
Gülsün Arsoy: Ben çok yakın bir zamanda TUGEV'le böyle bir top­
lantının LİMME projesi için yapılmasını talep ediyorum. Çünkü bir yıl diyor­
sunuz, amaç nedir? Nasıl bir profil alınacak? Bunların programlan nasıl ola­
cak? Onlan geliştirmek, tartışmak için yararlı olur düşüncesindeyiz.
Avnl Akyol: Onların ön hazırlıklan tamamlandı. Şimdi bunun ışığı
altında ilgili genel müdür arkadaşlann TUGEV'le İLO'yla hızırlıkları var. Tu­
rizm Bakanlığı, sayın müsteşar, bizim ilgili arkadaşlar, TUGEV burada
bildiğiniz organizasyonu yapınız, programı da dahil ediniz. Çünkü ihtiyaçlan
siz vermelisiniz. İhtiyaç sizden gelecek. Eğitim planlamasını biz onun ışığı
altında yapacağız. Eğitim planlamasını yaparken de birlikte yapılsın. Planla­
mayı da beraber yapalım.
Savaş Küce: Sayın Milli Eğitim Bakanımız Avni Akyol'un konuya ne
kadar müspet baktığı ve en az bizler kadar turizm konusuna yakın olduğunu
gördük. Bütün arkadaşlarım adına kendisine teşekkür ettik. Çıkarken de,
ben sizinle beraberim, bu konuda her türlü yardımı yapmaya hazırım dedi­
ler. Bu da tabii çok sevindirici bir husus. Şu gün için 150 bin civannda olan
konaklama tesislerinin yatak kapasitesinin, 1994 yılında plana göre 350 bin,
hesaplanmıza göre 400, 450 bini bulması ve bunlara nitelikli personel
yetiştirme sorunu vardır. Anladığım kadanyia, arada bazı kopukluklar var.
Biz bakanlık olarak bu konunun bilincine geçen sene vardık ve senelerdir
gelen çalışmalarımızı hızlandırdık. Hepinizin de bildiği gibi Eğitim Genel
Müdürlüğü'nü kurduk. Devlette bir daire başkanlığının genel müdürlük
olması, çok önemli bir husustur, onun için üstüne basarak söylüyorum.
Bunun için de büyük mücadeleler verdik. Tabii bu genel müdürlük daha çok
yenidir. Bunu geliştireceğiz ve sizlerin yardımınızla geliştireceğiz. Sayın
Bakanımın vermiş olduğu talimatlar ışığında, yeni organize edilecektir.
LİMME projesiyle ve de TUGEV ile Milli Eğitim Bakanlığı'nın (TUGEV zaten
Bakanlığımızın bir kuruluşudur yani Bakanlıktan ayn olarak düşünmüyorum)
ve TUGEV'in hem yönetim kurulu, hem de TUGEV'e bağlı olan tüm arka­
daşların, bizler için ne kadar büyük tecrübeler ve önem taşıdığını ve bizlere
nasıl yön ve yol gösterdiğini bugüne kadar gördük, kendileri, esas
görevlerine şu anda başlıyorlar diyebilirim. TUGEV önümüzdeki yıllarda Ba­
kanlıkla birlikte Milli Eğitim Bakanlığı'yla bir koordinasyon içinde, ihtiyacımız
olan tüm personelin yetişmesi için gerekli plan ve programları yapacaktır.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın sayın genel müdürü ile birlikte bir alt komite kurul­
masını, TUGEV'deki arkadaşlanmla beraber. Bakanlığınızda genel müdür
arkadaşımızla, hemen çalışmaya başlamanızı rica ediyorum. Çünkü her gün
kayıp, her gün geç kalıyoruz.
Konaklama tesislerinin durumu şunu göstermektedir. Konaklama tesis­
leri çok köklü kuruluşlar, bu köklü kuruluşlara yeni bazı arkadaşlar geldi,
problem buradan kaynaklanmaktadır. Eski tesislerden, eski otellerimizden
veya diğer tesislerimizden hiçbir sıkıntımız yoktur. Bunlar zaten zaman
içinde en iyi şekilde, kendi elemanlannı en iyi şekilde yetiştirdiler. Yeni te­
sisler ve yeni hizmete girecek olan yataklarda büyük problemlerimiz var. Bu
nedenle bu sıkıntıyı hep beraber çektik. Yani, olaya Türkiye açısından
baktığımız zaman, büyük sıkıntılanmız var, ama tek tek tesislere baktığımız
zaman, bazı tesislerimizde böyle bir sıkıntı yok. Onlarda bir tek sıkıntı, ele­
manlarının başka taraflara kaçması, başkalannın kendi elemanlarını alması,
dolayısıyla bunu düzenleyici yeni bazı tedbirler, sizlerin hazırlayacağınız
yeni bazı tedbirlerle bunu düzenlemenizde yarar olduğu kanısındayım. 36
bin personel var. 36 bin personel yer değiştiriyor, yön değiştiriyor. Buna
nasıl mani olacağız, bunun çarelerini bulmak mecburiyetindeyiz.
Bakanlığımızla, İLO'nun şimdiye kadar yapmış olduğu çalışmalardan,
belli sonuçlar aldık. Bu çabaların sonuçhnnı da gene TUGEV'le birlikte irde­
leyeceğiz. Bu sertifika konusunda nasn bir gelişme gösterebiliriz? Vasıflar
yönetmeliğinde, bazı değişiklikler yapar mıyız, yapmaz mıyız, bunlan da hep
araştırmak mecburiyetindeyiz. Yüksek okullarda olan problemi, özellikle iki
yıllık yüksek okullarda olan problemi ben de bugün ilk defa duydum, hakika­
ten bu birinci aşama sınavından sonra ikinci aşama sınavı geçirmeden bu
çocuklann bu okullara gelmesi, tabii dolayısıyla okuldan mezun olduğu
zaman sektörde uygun iş bulamayabiliyorlar, gidiyorlar başka işler
yapıyorlar, sektöre katkılan olmuyor. Bunu çözmek mecburiyetindeyiz. Bu
konuda bir şekilde YÖK'ün yardımını rica edeceğiz.
TUGEV n eğitim konusunda, ağırlığını hissettirici, TUGEV'in esas
işlevlerini ( taya çıkancı ve hepimize yön verici bir çalışma içinde
olacağınızı n . ediyorum. Bakanlık elinden gelen imkânlanyla, hem genel
müdürlük o j n , hem tüm bakanlık olsun, elinden gelen imkânlarıyla
GEVin yanında olacaktır.
Bu toplantıyı organize eden İstanbul Ticaret Odası ve TUGEV'e
şükranlanmı bildiririm. Ben hasbelkader TUGEV'in başkanıyım ama, bütün
işleri yapan TUGEV'in diğer sayın yönetim kurulu üyeleridir. Hepinizin adına
onlara da teşekkür ederim. Bundan sonra herhalde yapacağımız bir şey
kalmadı.
Sayın Başkan, Milli Eğitim Bakanlığı, Turizm Bakanlığı ve TUGEV
tarafından ÜMME projesiyle ilgili oluşturulacak koordinasyon kuruluna ilgili
üniversitelerden de temsilci alınmasını önermek istiyorum. Yani
üniversiteden mutlaka katkı alacaksınız, ama YÖK'ün girmesi şart değil.
Boğaziçi olabilir, Ankara'dan ilgili kurumlar olabilir. Bunun da dikkate
alınmasını önermek isterim.
TURİZMDE YATIRIM VE İŞLETMECİLİK
(2 AĞUSTOS 1990)
Değerli misafirlerimiz toplantıya hoşgeldiniz. Açış konuşmasını yapmak
üzere sözü İTO Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Atalay Şahinoğlu'na
bırakıyoruz.
Atalay Şahinoğlu: Sayın Bakanım, Turizm sektörünün değerli mensuplan, TUGEV'in sayın yöneticileri ve değerli basın mensupları, son yıllann
turizmde hamle yılı olduğu hepinizce malûmdur. Turizm hamlesinin Türk
ekonomisine ve özellikle de ödemeler dengesine katkılan hakikaten kısa bir
zamanda, son derece önemli seviyelere erişmiştir. Turizmin bu seviyedeki
gelişmesinde şüphesiz ki, yatınm teşviklerinin ve tanıtım faaliyetlerinin
büyük önemi vardır. Bunun yanında, Avrupalı turistlerin, klasikleşmiş ve
adeta bir et yığını haline gelmiş aynı bölgelere gidip gelmekten kaçmasının
da önemi mevcuttur. Türkiye'ye gelen turist sayısının son üç, dört yılda iki
katına çıkması, bu sektörde kapasite sorunları meydana getirdiği gibi, evvel­
ce önemsenmeyen bir dizi sorunun da doğmasına neden olmuştur. Bu
durum Odamızı, turizm konusunda bir dizi önemli toplantılar yaparak mese­
lenin her yönünü ayn ayrı ele almak suretiyle bütün sorunlarını eksiksiz ola­
rak ortaya koymak ve her kesimden ilgililerin katkısını sağlayarak, çözüm
aramaya yöneltmiştir.
Geçen ay yapılan ilk toplantımızda, turizm meslek eğitimi, kalifiye per­
sonel ihtiyacı ve istihdam sorunları bahse konu olmuş, bugünkü toplantıda
ise turizm yatınmları ve turizm işletmeciliği gibi önemli bir mevzu ele alınmış
bulunmaktadır. Turizm sanayiinin gerektirdiği ihtiyaçların karşılanması,
yatınmla mümkündür. Tabii yatırım deyince, imar planlama yetkisinden fi­
nansman sorunlarına kadar uzanan bir dizi olay vardır. Turizm yatırımlan
için bir teşvik sistemi mevcuttur. Bunun münakaşası yapılabilir, lehinde, aleyhinde konuşulabilir. Şüphesiz ki, bunlar yapılacaktır. Bunun yanında, alt­
yapı eksikliğinin giderilmesi hayati önem arz etmektedir. Bunun için dış kre­
diyi de içeren ve GAÇ kısaltılmış ismiyle. Güney Anadolu Çevre projesi
vardır.Tahmin ediyorum ki, bugün değerli konuşmacılanmız bu konuya da
değineceklerdir. Kanımızca, turizm meselesinin kalbini işletmecilik teşkil et­
mektedir. Birçok girift sorunları bünyesinde taşıyan bu olayın bir bölümünü,
satırbaşlan halinde şu şekilde sıralamam mümkündür. Türk seyahat acen­
teleri ve tur operatörlerinin çalışma şekilleri ve aralanndaki ilişkinin turizmi­
mize etkileri, yabancı turizm zincirleri, iletişimde aksaklıklan önleme ve ko­
laylık sağlamak üzere turizm işletmelerinde kullanılan gelişmiş bilgisayar
sistemlerinde bir standardizasyona gidilmesi ve bu standartlann ilgili
makam tarafından tespit ve kontrolünün sağlanması. Turistik otel ve
işletmelerin derecelendirilmesinde keyfiliğin ortadan kaldıniması, servis kali­
tesinin bu derecelenmeye uygun olarak belirli bir düzeyde tutulması, yan
hizmetlerin, işletmelerde bir standarda ulaştıniması ve hizmet bedellerinin
makul ölçülerde olması. Görüldüğü gibi konunun kapsamı geniştir. Zama­
nımız ise sınırlıdır. Konuşmamı fazla uzatmadan sözü faydalı açıklamalar ve
verimli münakaşalar yapmak üzere konunun uzmanlanna bırakmayı uygun
görüyorum. Toplantıya katılan sektörün değerli mensuplan ve değerli idare­
cileri, sanırım her yanıyla problemleri ele alacaklar, muhakkak ki bazı
sonuçlara varacaklardır. Kendilerine toplantıya katılmaları ve katkıları için
teşekkür eder, bütün katılımcılara saygılanmı sunarım. Bu arada, bir eksik­
liği de dile getirmeyi arzu ediyorum. Sayın Bakanım Işın Çelebi Bey, teşrif
ettiler, şeref verdiler ve katkılarından büyük yarar sağlayacağız. Ama Tu­
rizm Bakanımızın bir seyahati dolayısıyla bu toplantıya gelememelerini de
özellikle kendileri yönünden büyük bir eksiklik olarak kaydediyoruz. Bundan
sonra, toplantının, Ticaret Odamız Meclis Üyesi, Yılmaz Tecmen Bey,
Orhan Bey ve TUGEV Genel Sekreteri Sayın Özen Dallı Bey tarafından tek­
nik olarak yürütülmesi için kendilerini kürsüye rica ediyorum. Teşekkür ede­
rim.
Özen Dallı: Sayın Bakanım, sayın başkan, kamunun değerli üst düzey
yöneticileri, değerli turizmci meslektaşlanmız, basın ve TRT'nin değerli
mensupları, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum ve hoşgeldiniz diyo­
rum. Ticaret Odalannın en geniş kapsamlısı, en büyüğü İTO'nun sayın
başkan ve yönetim kurulunun Türk Turizmine göstermiş olduğu yakın ilgi ve
hassasiyetten dolayı, kendilerine müteşekkiriz. Sektörümüzde önemli bir
yeri olan TUGEV'le, işbirliği yapmak suretiyle değişik bir anlamda bir dizi
toplantı yapmayı prensip olarak benimsedi. Birincisini geçen ay yaptık ve
gayet olumlu, somut birkaç neticeyi almış olmanın da mutluluğu
içerisindeyiz. Birinci toplantı, turizmde eğitim ve istihdam konusuna
ayrılmıştı. Değerli Bakanımız Avni Akyol, bu toplantıya sabahtan akşama
kadar başkanlık ettiler. Eğitim ve istihdamla ilgili konulanmız masaya
döküldü. Kimisi uzun vadeli meseleler olduğu için, konuya ehemmiyetle
değinildi. Ama bazılarından acil ve süratli neticeler alınması yönünden çok
yararlı birkaç konuyu orada karara bağlamış olmanın mutluluğunu taşıyoruz.
Bugün ikincisini yapmakta olduğumuz turizmde işletme ve yatınmla ilgili
konularımızı burada dile getireceğiz ve akşama kadar meselelerimizi bura­
da tartışacağız. Bu masanın etrafındaki çok değerli uzman ve turizmci arka­
daşlarımız gibi, sektörümüz içerisinde çok daha değerli arkadaşlanmız
vardır. Ancak zorunlu bir sınırlamadan dolayı bazı arkadaşlanmız burada
bulunamıyorlar. Bundan sonraki toplantılarda o arkadaşlann da bulunmasını
mümkün olduğu kadar temin edeceğiz. Kasım ayı sonunda, beşinci toplantı
olarak düşündüğümüz büyük bir şura organize etmek istiyoruz. Orada
bütün turizmci arkadaşlanmızın hep beraber olacağı tabiidir. Bundan sonra­
ki toplantımız neydi? Bundan sonraki üçüncü toplantımız tanıtma ve pazar-
lamayla ilgili yine bir yuvarlak masa toplantısıdır. Dördüncü toplantı ise ta­
mamen değişiktir. Bugüne kadar yapılmamış bir toplantı olacaktır. Bu da,
gerek kamuoyunu yönlendiren, bilgilendiren ve bu konuda çok önemli fonk­
siyonu olan basınımızla yine bu seviyede, bu kapasitede bir yuvarlak masa
toplantısını yapacağız. Yani köşe yazarlarımız, turizm yazarlarımız, bunlan
İstanbul Ticaret Odası, TUGEV olarak yine bir yuvarlak masaya davet
edeceğiz. Türk turizmini değerli basın mensuplanyla tartışacağız. Ondan
sonra da Turizm Bakanımızın da arzulan doğrultusunda bir turizm şurasını,
bakanlığımız, TUGEV ve İTO'yla birlikte, tertipleyeceğiz.
Sayın Başkanım, sayın bakanımızın burada olamayışına değindiler, ben
de bir başka şekliyle değinmeden geçemeyeceğim. Çok yakın bir tarihte
ben sayın Aküzüm'le bizzat Ankara'da giderek bu konuyu konuştum. Kendi­
sinin bir ümidi vardı, o da askeri şuranın bir, iki gün daha uzaması suretiyle
Kars'taki bir şeker fabrikası temel atma meselesi ki, sayın Cumhurbaşkanı­
mız zannediyorum ki oraya gidiyorlar. Eğer bir iki gün şura uzarsa kendisi­
nin burada çok fazla olmak istediğini bana bizzat belirttiler. Söylediler,
ancak ben televizyondan izlediğim kadanyla sayın Cumhurbaşkanımız
Kars'ta belli bir tarihte bulunuyorlar ve oradan da zannediyorum Rize'ye
geçiyorlar. Onu duyunca dedim ki, eyvah bizim bakanımız herhalde bu
sefer gelemeyecek, çünkü şura uzamadı gibi. Ancak ben bunu burada dile
getirmeyi uygun gördüm. Sayın Işın Çelebi bakanımızın bu sabah buraya
teşrifleri hakikaten bizleri çok mutlu kılmıştır. Biraz sonra konulanmızın neler
olacağına değineceğim. Türkiye'nin turizmdeki istikbali ve yönlendiril-mesi
açısından Türkiye çapında, bir toplantı olacaktır. Çok kişisel, özel meselele­
re değilinmemesini özellikle rica edeceğiz. Bu toplantıda da Milli Eğitim
Bakanımızla yaptığımız toplantıda olduğu gibi birkaç somut netice alabilir­
sek, sektörün bundan büyük yararlar sağlayacağına peşinen inanıyorum.
Burada işletme ve yatınm derken hepinizin malumu olduğu gibi,
işletmenin içerisinde acente, eğlence yerleri, rehber, restoran, yat turizmi
vb. bütün bunların hepsini kapsadığını bir kere daha söylemekte yarar
görüyorum.
Işın Çelebi: Öncelikle İTO'ya böyle bir toplantıyı tertiplediği için ve beni
davet ettikleri için teşekkür ederim. Şunu belirtmek isterim. Turizm sektörü,
Türkiye'nin döviz kazandjncı işlemleri ve dış ekonomik ilişkilerinin çok
önemli bir aşamaya geldiği dönemde çok büyük önem taşımaktadır. Turizm
sektörü bugün sanıyorum 3 milyar doların üzerinde döviz getirisiyle Türk
ekonomisinin ödemeler dengesinde ciddi bir yere sahiptir. Bizim yabancı
sermayede özellikle yeni liberalleştirme politikasına uygun olarak aldığımız
ve alacağımız tedbirler, otomotivde getirdiğimiz sektör bazındaki kararlar,
elektroniğe dönük yapmayı düşündüğümüz yeni çalışmalar ve turizm
alanında yaptığımız, 1990 yılına dönük, özel programlar, bize oldukça
önemli ışıklar getirmeye başladı. 1990 yılında, 1989 yılında düşündüğümüz
yatırım teşvik tedbirleri, çok pozitif etkiler yaratmaya başladı. Türkiye'de
yatırımların 1990 yılında ciddi bir biçimde hızlandığını ve üretimin arttığını
görüyoruz.
1990 yılının ilk altı ayında, teşvik belgelerinde özel kesim toplam imalat
sanayiinde % 120'nin üzerinde bir artış var. Toplam teşvik belgelerinde ilk
altı ayda geçen yılın ilk altı ayına göre % 48 artış var. Turizm sektöründeki
artış daha fazla ve Kalkınma Bankası'ndan verilen kredi miktarlan geçen se­
neye göre yaklaşık 3 misli artış gösteriyor. Kaynak kullanım destekleme fo­
nunda da, ilk altı ayda geçen yıla göre üç misli bir fazla ödeme gözüküyor.
Yatınm mallan ithalatında ise geçen yıl 1 milyar 400 milyon dolar civannda
olan ithalat, bu yılın ilk beş ayında % 45-50 oranında artmış ve 2 milyar
doların üstüne çıkmıştır. Yani nereden bakarsak bakalım, Türk ekonomisin­
de yatırımlarda ciddi bir canlanma gözlenmektedir. Üretimde toplam sanayi­
de % 10'un üzerinde bir büyüme söz konusudur, kapasite kullanım oranı
artmaktadır. İlk altı ayda ekonomide 89 yılında yaptığımız programın çok an­
lamlı biçimde geliştiğini göstermektedir. 89 yılında, enflasyonu bir disiplin
içinde aşağıya çekeceğimize dönük söylediğimiz program sonuçlannı ver­
meye başladı. Yıllık ortalama gayri safi milli hasıla deflatörünü 54 olarak
programlamıştık, bütçeyi ona göre yapmıştık. Bu doğrultuda, enflasyonun
hızla aşağıya indiğini ve yıllık ortalama olarak da enflasyon rakamlarının
aşağıya doğru ciddi bir iniş trendini sürdürdüğünü görüyoruz. Enflasyon
1989'un başında % 70'lerin üzerine çıkarken, büyüme hızı 1'in altında iken,
bu noktadan, enflasyonu % 50'lerin altına indirecek bir tempoya ekonominin
gelmesi, büyüme hızının % 6'lar düzeyine çıkması yatınmların ciddi bir
biçimde özel kesim eliyle realize edilmesi ve hız kazanması, bizi umut­
landırmaktadır.
Turizm sektöründe, gördüğüm kadarıyla, turizm gelirlerinde bir % 15'lik
minimum artıştan söz edilmektedir. 1990 yılı turizm teşviklerine
baktığımızda, önemli ölçüde turizm teşviklerinde, tur operatörlüğünden
başlamak üzere, turizm yatınmı, işletmesi, eğitimine dönük ciddi çabalar
içinde olduğumuz görülmektedir. Aynca yabancı sermaye kanununda
yaptığımız liberalizasyon programına devam edeceğiz. Yabancı sermaye
kanununu daha netleştirip, otomotiv sanayiine uyguladığımız sektör karannı,
elektroniğe, turizme ve diğer sektörlere de uygulayacağız ve yabancı ser­
maye girişi, bu sene 1 milyar doların üzerinde olacaktır. Geçen sene 740
milyon dolar olan yabancı sermaye girişi artacaktır. Özellikle turizmde ya­
bancı sermaye girişini hızlandıracak olan Kapital Ventur Şirketi kuruluşunu
Kalkınma Bankası büyük ölçüde organize etmiştir. Turizm yatınmlannda 70
yatak limitinin kaldırılması, kaynak kullanım destekleme fonu ödemelerine
hız getirilmesi ve turizmde ihtisaslaşmış banka aracılığıyla, turizm kredileri­
nin plase edilmesi, bize önemli imkânlar getirmiştir. Ancak, turizm kredileri­
nin geriye dönüş oranındaki hızı artırmak için. Haziranda verdiğimiz karan
ısrarla ve ciddi biçimde takip edeceğimizi vurgulamak istiyorum. Bundan
kesinlikle geriye adım atmak yoktur. Hava taşımacılığı ve tur ope­
ratörlüğünden başlamak üzere ve turizm yatınmlanndan eğitim sistemine
kadar, oluşturulan politikalann aksayan yanlan varsa, oturup konuşulur,
meselelere bir bütünlük içinde bakmak gerekir. Gelişme trendi ne ise ona
göre değerlendirir, çözüm bulunur. Hedeflediğimiz ekonomik program, istik­
rarlı ve sonuç alıcı bir biçimde yürümektedir. 1989 Ekim ayında 1990 yılı
programını ve bütçesinin ön çalışmalannı açıklarken bir disiplin içinde enf­
lasyonu aşağıya çekeceğimizi ve ekonomiyi canlandıracağımızı, yatırımlan
hızlandıracağımızı belirtmiştik. Hazırladığımız 1990 yılı teşvik programıyla
yatınmlara özel kesim eliyle güç katacağımızı, EXIM Bank ve Kalkınma
Bankası'na yeni aktiviteler ve güç kazandıracağımızı söylemiştik. Görüyoruz
ki, bilerek, düşünerek ve ön hazırlığını ciddi biçimde yaparak sonuçlarını ilk
altı ayda programladığımız doğrultuda almaktayız.
Rasyonel işletmecilik anlayışının turizm sektöründe hakim olması ge­
rektiği kanaatindeyiz. Ekonomiden sorumlu bir kişi olarak uluslararası
düzeyde bir management anlaşmasının bütünüyle uygulanması gereğine
inanıyoruz. Bunun temel araçlarından biri olan finansman yönetiminin, ulus­
lararası düzeydeki bir anlayışla yönetilmesidir. Bunun da temel kuralı, konu­
lan prensiplerin bütünüyle ve ciddiyetle uygulanmasıdır.
- Sayın Bakanım, İstanbul Ticaret Odası'nın sayın yöneticileri, kamu
kesimimizin müsteşar yardımcıları, genel müdürleri, sektörümüzün kıymetli
temsilcileri. Sayın bakanımız ve Yılmaz Bey'den bu toplantının anlamı
hakkında kısa bilgiler aldınız. Şu anda toplantıyı fiilen açmış bulunuyorum.
Kısaca bir bilgi vermek isterim.
Turizm sektörünün çarpıcı gelişmesi, 1990 yılının ilk altı ayında da
devam etmiş, gerek turizm gelirlerindeki, gerekse de ülkemize gelen turist­
lerin sayısında geçen yılın ilk altı aylık dönemine oranla % 15'in üstünde
artışlar meydana gelmiştir. Öte yandan, işletmecilik alanında şu anda bel­
geli diye nitelendirdiğimiz, bakanlığımızdan belge almış tesislerin sayısı fii­
len 150 bin civanndadır. Yatırım belgesi almış tesislerin sayısı da 300.000
civarındadır. Bu demektir ki, önümüzdeki 1 veya 2 yıl içinde işletmeye
açılmak üzere bekleyen 150 bin civannda yatak kapasitesi mevcuttur. Öte
yandan ülkemizdeki seyahatin organizasyonuyla ilgili olarak acentelerimiz
de sayı olarak büyük bir gelişme göstermiştir. Gerçi, hızla açılan bazı acen­
teler zaman içinde yok olmuşlar, fakat buna rağmen geçmiş yıllarla muka-
yese edilmeyecek düzeyde büyük bir sayıya ulaşmıştır. Toplam olarak
1000'in üstünde seyahat acentesi şu anda Türkiye'nin turizm sektörünü or­
ganize etmekte ve pazarlamaktadır. Yat limanlanmız ve yat işletmeciliğimiz
de buna ayak uydurmuştur. Öte yandan, turizm sektörünün vazgeçilmez
işletmecilik unsurlanndan bir tanesi ulaştırma sektörümüz de bu gelişmeler
içinde yerini bulmuş gözükmektedir.
Sayın konuşmacılar, Türkiye'nin turizminin gelişmesinde, işletmecilik
açısından, uygun görecekleri önemli konulan, her zaman bu gündemin
dışına çıkarak, burada açıklamak ve tartışmak üzere gündeme getirebilirler.
Özellikle bir işletmenin sorunları tartışılırken, bunun işletme öncesi birtakım
konulardan kaynaklandığını hepimiz biliyoruz. Bir işletme açmak için, ya
devralmak veya yatınm yapmak lâzımdır. Yatırım yapmak için kamu ve özel
kesimin belirli uygulamalan var. Müsaadeler, finansman, teşvik vs. gibi hu­
suslar ve bu hususların olumlu veya olumsuz taraflan işletmenin
bilançosuna yansımaktadır. Borç ödemeleri, yer seçiminden kaynaklanan
bazı sorunlar, finansmandaki özkaynak oranı, kullanılması veya kul­
lanılmaması, yurt dışından veya iç kaynaklardan sağlanan kredinin koşullan
vb. gibi hususlar, şüphesiz işletmeye yansıyan unsurlardır.
Bugün birçok yeni açılan işletmelerimiz bu sorunlarla karşı karşıyadır.
Bunu burada mümkün olduğu kadar tartışmaya çalışacağız. Bunun dışında'
yasal engeller veya mevcut yasalann iyi bir işletmecilik düzeninin
sağlanmasında ortaya çıkardığı sorunlar olabilir. Bunlann başında, bizim
2634 sayılı dediğimiz turizm teşvik kanunu ve diğer konulara da kısaca
değinmekte yarar görüyoruz. Yine geçen yıldan kaynaklanan ve bu yıl da
devam eden, genellikle sektör temsilcilerimizin ve kamu kesimimizin
sektörde fiyat politikası dedikleri bir olay vardır. Genellikle, sektörün giderle­
rini oluşturan unsurlann Türk parasıyla temin edilmesi, buna mukabil,
sektörün satışının gene bakanlığımızın yönlendirmesiyle döviz bazı üzerinde
hizmet satışı vermesi ve döviz fiyatlanyla Türkiye'deki enflasyon hızı
arasındaki oranların birbirleriyle uyum sağlamaması dolayısıyla, fiyat politi­
kasının sektörde bazı sorunlar yarattığı söylenegelmektedir. Bunu bir çok
sektör yetkilisi, çeşitli kez bu tip forumlara getirmişlerdir. Türkiye Turizm
Yatınmcılan Derneğinin de bu konuda çeşitli toplantılar yaptığını hatırlatmak
isterim. Bunlan da burada bir gözden geçirmekte yarar görüyoruz. Aynca,
tabii, turizm hizmetinin bir uluslararası hizmet oduğunu, dolayısıyla bir hiz­
mette yanşma niteliği bulunduğunu da belirtmek isterim. Özellikle hizmeti­
mizin satışında rekabet halinde bulunduğumuz Akdeniz ülkeleriyle Türkiye'­
nin fiyat politikası tesbitinde rekabet koşullanna uyması gereğini belirtmek
istiyorum. Çünkü satılan hizmet bir uluslararası hizmettir.
Basit bir işletme bilançosunda girdilerle, satış hasılatı arasındaki, mali-
yellerle hasılat arasındaki ilişkilerin, ekonomik rantabilite kavramının nasi
değiştiğinin veya mali rantabilite kavramının nasıl değiştiğinin, işletmelerde
yaratılan katma değerin, gerek mikro düzeyde, gerek makro düzeyde nasıl
değerlendirildiğinin ve nasıl olması gerektiği gibi bazı konulan da
sektörümüzün kıymetli uzmanlan burada herhalde tartışırlar. Son olarak
hızla gelişen ve fevkalâde dışa dönük sektörümüzün gene uluslararası
düzeyde bazı teknolojilerden yararlanarak, işletmecilik alanında bazı yenilik­
ler getirmesi konusunda inancımız vardır. Bunun Türkiye'de eksik olduğunu
söylerken, sektör temsilcilerimizin, bu konuda da ne gibi yenilikler olabile­
ceğini uzman arkadaşlanmızdan dinlemek isteriz. Kısaca bizim önerdiğimiz
konular bunlardır. Buyurunuz efendim.
A.Aydın Bolak: TUTEV şirketinde yöneticiyim. Yatırım planlamasından
kaynaklanan ve işletmeye yansıyan sorunlar hususunda söz almak ve
sayın Oda başkanının temas ettiği noktalardan bir tanesinin altını daha dik­
katle çizmek istiyorum. O da yatırım planlamasında alt yapı noksanlığıdır.
Gerek bakanlık, gerek bölgeler, projeleri münferit tetkik etmekte ve her
proje kendi başına kaldıktan sonra yatırım başlamaktadır. Böylece, teker
teker her birisi mutabakat cevabı almış, fakat yan yana geldikleri zaman,
altyapılan noksan, birçok tesis bir arada yaşamaktadır. Bunların başında
çöp gelmektedir. Bilhassa yatınmlann yoğunlaştığı Antalya sahillerimizde,
belediyelerimiz küçük ve fakir belediyeler olduğu için, yeni yatınmlann
yüksek miktarlı çöplerini alma ve yok etme imkânına sahip değildir. Küçük
belediyelerin hudutlan birbirine girift hale geldiği için, belediyelerin bir araya
gelerek müşterek yatırımlara girmeleri mümkün değildir. Bunun yanında ka­
nalizasyon ve su aynı sıkıntı içindedir. Bir de bölgenin temel bir sıkıntısı, An­
talya Hava Meydam'nm yetersizliğidir. Tabii bu yetersizlik zamanla Dala­
man ve İzmir hava meydanına sıçrayacaktır. Belki bugün İstanbul için aynı
şeyi söylemekte isabet vardır. Bu hal tekerrür ederse, insanlann rahatsızlığı
hududunu da aşarsınız. Su alt yapısı noksandır. Bunlar ana noksanlıklardır.
Bir de tali noksanlıklar vardır. Bütün çevrede, sağlıkta ilk yardım tesisi yok­
tur. Ufak bir epidemik vaka halinde panik doğabilecektir. Bayram vesilesiyle
Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı gibi, mutlaka bir sağlık ilk yardım sistemi kurmak
mecburiyeti vardır. Yol emniyeti bakımından, özel itinaya ihtiyaç gösteren
yollarımız vardır. Akdeniz ve Ege mıntıkasında herkesin ittifak halinde bu­
lunduğu eğitim altyapısı noksanlığı vardır. Çareyi de önermek istiyorum.
Yatınmcılarla, mahalli belediyelerin ve kamu yönetiminin bir araya gelerek
birlikler teşkili ve bu birliklerin belli kredi kaynaklarından ve yatınmcıların da
katıldığı nakdi fonlarla, altyapı noksanlannı süratle tamamlaması bir yol ola­
bilir. Bir misal arz etmek istiyorum. Bulunduğumuz yerde Side, Manavgat
Belediyesi Manavgat Kaymakamlığı ve o çevredeki bütün yatırımcıların bir
araya gelerek bir yatırım birliği teşkil etmeleri, bunu sermaye ihtiyacının bir
miktannın yatınmcılardan yatak başına alınması, diğer miktannın kamu or­
taklığı idaresinden veya bir fondan bir vadeyle istikraz edilmesi ve bunun
yönetiminin kaymakam, mahalli katılımcılar, yatınmcılar dahil birlik idaresine
verilmek suretiyle, çöp ve kanalizasyon meselesinin süratle halli yoluna gi­
dilmesi bir çare olabilir. Bugün 15 binden fazla yatağın olduğu yerde bir tek
antma tesisi bütün bu yataklara hizmet verme iddiasındadır. Bunda bir ufak
anza çevreyi yaşanmaz hale getirir ve bunun neticesinde yaptığımız bina­
ları, tavuk kümesi olarak dahi kullanmak mümkün değildir. Gecenin geç sa­
atinde Antalya Hava Meydanı'na günde 178 uçağın indiği görülmektedir.
Hava meydanındaki personel, hava meydanının sıcaklığı ve hava mey­
danındaki yetersizlik dolayısıyla gecenin geç saatinde gelen, ulaşan
uçaktan çıkan yolcu, sabaha karşı dörtte tekrar kendi ikamet mahalli olan,
diyelim Kemer'de bir tatil köyüne veya Alanya'daki bir tatil yerine otobüsle
veya minibüsle götürülmektedir. Gece bu yollann emniyeti yoktur. Bugün
trafik kazaları fazlaca olmuyor ve yollarda birtakım vakalar cereyan etmiyor­
sa, insanlanmızın iyi karakterli oluşundan veya dikkatli oluşundan
doğmaktadır. Ama sayı biraz daha çoğaldığı zaman bu yolların bu trafiği
taşıması da mümkün değildir. İktisadi gelişmemize bir kaynak diye
ayırdığımız turizm gelirleri, aleyhteki propagandaya kolaylıkla mevzu olabile­
cek tehlikelere maruzdur. Alt yapı noksanlığı sebebiyle, milyara baliğ olan
yatınmların, birdenbire alt yapı noksanlığından dolayı işlemez hale gelmesi
muhtemeldir. Bunun yanında eğitim meselesi de, eğitim bakanlığıyla
yatınmcılar arasında çözülmesi lâzım gelen bir meseledir. Çevre
çocuklarının yetiştirilmesi ve bir an evvel buradaki hizmetlere namzet insan
haline getirilmesi, çevrenin makro planda meselelerinden bir tanesi
olmalıdır. Bodrum'da böyle olmalıdır, Karadeniz'de böyle olmalıdır ve
şimdiden, eğitim altyapısı süratle kurulmalıdır. Turizm yatınmcısı veya tu­
rizmden gelir sağlayan müesseseler, herşeyi devletten bekleyen
müesseseler olma yanında, bu kabil yatınmlara ve teşebbüslere öncülük
eden, liderlik eden kuruluşlar olmalıdır. TUGEV, TED ve diğer kuruluşlar
yatırımları bekleyen, isteyen kuruluşlar olma yanında, yatınmlann liderliğini
yapan ve önder kuruluşlar olarak çevrelerinde yeni fikri, yeni anlayışı, yeni
düzenleyişi, getiren kuruluşlar olarak görünmelerini sağlamakta yardımcı
olmalıdır. Çünkü gördüğümüz kadanyla ne Turizm Bakanlığı'mızın personel
sayısı yeterlidir, ne personel sayısı yeterli olsa, imkanları yeterlidir. Bu me­
sele kendiliğinden çözülmek mecburiyetindedir. Belediyelerin içine siyaset
girmiştir. Belediyeler arasındaki parti farklılıklan yatınmlarda beraberliği
sağlama sıkıntısını yaratmaktadır. Öyle olunca üstten ve tarafsız olan
yatınmcının ortaya çıkarak, yönetimleri ve mahalli belediyeleri zorlayarak.
bir taraftan devlet desteği ve bir taraftan kendi imkânlarıyla, altyapıyı süratle
tamamlamalan lâzımdır. Eğer bu pratik yol, iltifata mazhar olur da, ayrıntılı
ve geniş şartlan aramızda müzakere edilebilirse, kendimi ve yatırımlanmızın
geleceği bakımından hepimizi bahtiyar sayanm, çok teşekkür ederim.
Başkan: Sayın Bolak, izahatınızda daha çok yatırımı etkileyen fiziksel
koşullardan ve eksikliklerden bahsettiniz. Önerdiğiniz konular tahmin ede­
rim ki. Turizm Bakanlığı'mızm alt yapı programı içinde gerek politikası, gerek
stratejisi, gerekse de uygulaması açısından bazı yöntem farklanyla vardır ve
dikkate alman hususlardır tahmin ediyorum. Şüphesiz, bu kadar hızlı
gelişen bir sektörün sorunlarını, sadece bakanlığımızın çözmesi zor olur.
Kaldı ki, alt yapı konusu, bakanlığımızı da aşan bir konudur. Birçok ba­
kanlıkların bayındırlık, imar, Karayolları Genel Müdürlüğü gibi, ilgi alanına
giren konular oluyor. Ama mühim olan koordinasyondur. Bu konuda ne
kadar kaynak ayrıldığı konusunda ve ne yapılması lâzım geldiği konusunda,
işletmeleri ilgilendirecek aşamada, bakanlığımız herhalde açıklamalarda bu­
lunacaktır. Belediyelerin görev ve yetkileri ve iş yapabilirliği konusunda da
belki başka konuşmacılar söz alabilirler. Bunun da işletmelerin verimliliğini
etkileyecek düzeyde tartışılmasını ayrıca rica edeceğim.
Işın Çelebi: Sayın Aydın Bey'in açıklamalarına yüzde yüz katılıyorum.
Bu koordinasyon işi büyük ölçüde bizim sorumluluğumuzdadır. Bir kere An­
talya Hava Limanı'nm ikiye katlanması şarttır. Onu 91 yatırım programına
almamız gerekmektedir. Bu altyapı, yol meselesine, 91 yatınm prog­
ramında, turizm sektörünün gelişmesi açısından bakılmasını rica ediyoruz.
İkinci bir konu, çevre meselesidir, çevrenin korunması meselesindeki
uyarılarınıza da yüzde yüz katılıyorum. Burada tabii, işletmelerden bekle­
diğimiz çok şey vardır. Ancak, önce kendi cephemizden meseleye bakalım.
Çevreyle ilgili bir özel fon oluşturmak üzere Meclise bir kanun tasarısı sun­
duk. Çevre Müsteşarlığı kurulurken, Meclise sevkettiğimiz kanun tasarı­
sında emlak verisinden ve belli vergilerden, belli miktarlar o çevre koruma
fonunda toplanacak ve çevre koruma fonundan da bu ihtiyaç giderilecekti.
Fakat henüz yasa parlamentodan geçmedi, henüz komisyondadır. Geçen
Salı günü, Libya Missurata kentindeydik. Türk firması TEKSER ve BAYTUR
bütün kanalizasyonları bir merkezde toplayıp, Türklerin geliştirdiği bir tekno­
lojiyle biyolojik antma tesisi kurmuşlar ve Fransızlar başka kentte kimyasal
arıtma geliştirmiş, % 60 başarı sağlamışlar. Bizim yaptığımız teknoloji % 95
başarılı ve sulama suyu olarak kullanılıyor. Bunu Bodrum'da, Marmaris'te
ve diğer yerlerde mutlaka kent bazında yapmamızda büyük yarar vardır.
Şimdi, eğitimle ilgili çok pragmatik bir önerim olacak. Eğitim konusunu,
elbette Milli Eğitim Bakanlığı yapacaktır. Ancak, ona paralel Kalkınma Ban­
kası Ekim, Kasım ayından sonra Mart, Nisan'a kadar hızlı kurslar yapsın.
Eğitim programı yapalım. Bunu Turizm Yatınmcılan Derneği, diğer kuru­
luşlarla birlikte ortak TUGEV'le hızlı bir kurs organize edelim. Bu eğitim
programının başlaması ve sonuç alana kadar, bir nevi işbaşı eğitim prog­
ramları içerisinde, paket programlar hazırlayalım. İhracat okulu için yaptık
ve çok da başarılı sonuçlar aldık. Tabii bu çok ideal bir şey değil ama, hiç
olmazsa, kısa vadede sonuç getiren yol olabilir. Uygun görürseniz, beraber­
ce Ekimde, Kasımda başlamak üzere, sizlerin de işbirliğiyle bir işbaşı eğitim
programı veya bankacılık okulu gibi bir turizm okulu kuralım. Bunu Kalkınma
Bankası finanse ve organize etsin.
- Efendim TUGEV'in Antalya'da, Kemer'de, sayın Cumhurbaşkanımızın
elleriyle açtığı bir okul var. Fakat maalesef talebe bulamıyoruz.
Işın Çelebi: O zaman Kalkınma Bankası da oraya yardımcı olsun, tale­
be teminiyle uğraşalım. O işletmeler çalıştırdıklan adamlan mecbur etsinler,
göndersinler. O, tamamen buradaki arkadaşlann meselesidir. Bir başka şey
söylemek istiyorum. Titreyen Göle gittim. Yatınm birliğine benzer bir organi­
zasyon vardı. Fakat çalışmıyordu. Şu anda çalışıyor mu bilmiyorum. Bu tür
birlikleri çalıştırmak için de bir formül düşünmek lâzımdır. Bu konuda devlet
olarak üstümüze düşen bir görev varsa, bu yatınm birliklerine yardımcı ol­
maya hazınz.
- Sayın Bakanım, sayın başkanım. Bu Antalya planlaması, bütün
yatınmcılar bakımından, bir mühim noktayı arz edeyim. Kepez Santralı, de­
vamlı kesinti ile çalışan bir santraldir. Bütün yatınmcılar, acil ihtiyaçları hariç,
jeneratör almak, ilave güç kaynağı yaratmak mecburiyetindedir. Bütün bu
tatil köyleri ve otellerde dünyanın parası sarfedilerek, jeneratör konmakta ve
kokuşmamak için, yaşamak için, o yatırım ilaveten yapılmaktadır. Kepez
Santralı da çalışmaktadır. Günde 15 defa, 20 defa elektrik kesilmektedir. Bu
kesintiler bazen yanm saati, bir saati bulmaktadır.
Bütün işletmelerin standart hesap planlanna ircaı ve kompütere
bağlanması ve bu suretle girdi ve çıktılann da sağlıklı kontrol edilmesi te­
menniye şayan görülmektedir. Bütün bu sistemlerin, kompüter sistemlerinin
kurulabilmesi için kesintisiz güç kaynağına ihtiyaç vardır. Biz bir On-Line
sistemiyle İstanbul'a köylerimizle bağlıyız. Onun bir saatlik muhafaza edile­
bilmesi için, bir saat kesintisiz güç kaynağının temin edilebilmesi için
ödediğimiz paralar astronomik tutarlara varmaktadır. Bu kesintisiz güç
kaynağını sağlamadan, Türkiye beyhude birçok yatırımı daha mükerrer yap­
maya mecbur kalacaktır. O sebeple, Antalya çevre planlamasında Kepez'in
ıslahı veya Oymapınar'la bağlantılı inkıtasız elektrik vermesi hususu mutlaka
ele alınmalıdır. Bu, çevreye yapabileceğiniz çok büyük bir yardım olur.
Yılmaz Tecmen: Daha önceki konuşmamda sayın Avni Akyol'la bir-
takım somut neticelere vardık diye hatırlatmada bulunmuştum. Çok büyük
bir memnuniyetle görüyorum ki, sayın Bolak'ın yapmış olduğu konuşması
neticesinde buradan da çok güzel bir netice aldık. Kalkınma Bankası gibi
patronumuz durumunda olan bir bankanın, imkânlannı eğitime çok kısada
nasıl ayırabileceği önerisi geldi. Toplantı, çok güzel bir atmosferde ve Türk
turizminin uzun vadede çocuklanmıza intikal edecek bir sektör olarak kal­
masını hedefleyen yararlı birtakım sonuçlardan, bir tane bile çıksa, çok
büyük bir yaran olacağı kanaatindeyim.
Bir de sektörün yaşaması meselesini gözönüne aldığımız zaman, 20,
30 senedir bu sektörde hizmet veren mevcut işletmelerin durumları konusu
büyük önem ve aciliyet arzetmektedir. Bunlar kendilerini nasıl yenileyebilir­
ler? Yeni yapılan yatırımlarda yeni işletmelerin istifade ettikleri bazı
imkânlardan eskilerinin yararlanamaması meselesi acaba Sayın Bakanımızı
ne derece ilgilendirir? Bilgisayar konusunda da, bilgisayar teknolojisinde bir
softver karmaşası var. Heba olan çok büyük bir para potansiyel var.
Sektörün büyük bir sıkıntısı var. Bu mesela gündeme gelmelidir.
Hükümetimiz burada önderlik yapmalı, öneriler getirmeli, birtakım
katkılarda bulunmalı, sektörle burada işbirliğine girmelidir.
Işın Çelebi: Devlet Planlama Tekilâtı bütün yatırım programını, bütçeyi,
programı yapan kurumdur. Eylül ayında zaten yatırım programı yapılacaktır.
Tüm bu at yapı ihtiyaçları ve eksikliklere bakmak lâzımdır. Belirtilen yörelere
Oymapınar'dan bir hat bağlanması konusu vardır. Oymapınar Manavgat'tan
Seydişehir Alüminyuma büyük enerji akışı vardır. Ona bakmak gerekir. An­
talya Hava Limanı'nın tevsii meselesini programa alınz. Sağlık konusunda
da somut önerileriniz varsa, onu da konuşmaya hazırız. Sağlık Bakanlığı'nm
bize teklif etmesi lâzım.
Beylan Öz: Anadolu Turizm İşletmecileri Derneği başkanıyım. Sayın
Bakanım, bakanlığımızın değerli mensupları, değerli arkadaşlarım. Bu top­
lantının neticesi, turizmin milli ekonomiye azami derecede verimlilik
sağlayacak şekilde nasıl entegre edilebileceğidir? Toplantının ana gayesi
daha doğrusu neticesi bu olması gerekir. Turizm bir koordinasyon meselesi
olduğundan tek başına bakanlığımızın çözemeyeceği kadar büyük problem­
lerin, hükümet içerisinde, koordinasyonla çözülmesi gerektiği inancımı da
ifade etmek istiyorum. Ekonominin direksiyonunu elinde tutan Sayın
Bakanımızın burada bulunmalan muhakkak ki sektöre çok büyük katkılar
sağlayacaktır.
Turizm, ülkemizde çok kısa zamanda gelişti. Şu anda tüm döviz girdile­
rinin % 16'sını, ihracat gelirlerinin % 25'ini sağlayacak bir düzeye geldi. O
halde, burada bu verimliliği artıncı tedbirlerin dile getirilmesi ve turizmden
turistik verimlilik yanında, ekonomik verimliliği artırıcı tedbirlerin hükümet
bazında ele alınması gerektiğini de vurgulamak istiyorum. Turizm artık bir
devlet politikası olarak ele alınmalıdır. Bugüne kadar pek çok hatalar oldu.
Ekonomide en kritik dönemler büyüme dönemleridir. Turizm, çok kısa süre
içinde 56 bin yataktan, şu anda 200 bin yatağa çıktı. Bu sıçrama gayet tabii,
beraberinde bir sürü problemleri getirecektir. Bakanlığımızın bir çok prob­
lemleri vardır. Hatalan vardır. Yatınmcılarımızın bir çok hataları vardır. Ancak
şu anda geldiği noktada, turizmimizin biraz derlenip toparlanması, kendine
çekidüzen vermesi ve yeni hamleler yapacak gücü tekrar toplaması gerekir.
Bu da bundan sonraki yatınmlann disipline ve kanalize edilmesiyle
mümkündür. Bunu disipline ve kanalize edecek kuruluş da, bakanlığımızdır.
Bugüne kadar alt yapısı olmayan pek çok yörede yatırım yapılmıştır. Prob­
lemlerini hep beraber yaşıyoruz. Eğitim aynı derecede önemle üzerinde durulmadığı için karşımıza kalifiye personel problemini çıkartmıştır. 92 senesin­
de 200 bin civannda eğitilmiş personel problemi karşımızda bulunmaktadır.
TUGEV'in programlanna işletmecilerin iştirak etmemesinin sebeplerine
inmek lâzımdır. Sebebi ekonomiktir. Çünkü, gönderdiği bir eleman için 3
milyon, 4 milyon lira sarfeden o kuruluşun, dönen personelini kendi
işletmesinde çalıştırma garantisi mevcut değildir. O halde buna da bazı sis­
temler getirmek gereği vardır. Bugüne kadar yatırımcılanmız genellikle ben
yaptım oldu, zihniyetiyle hareket ettiler. O yörede alt yapı mevcut mu? Per­
sonel ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklar? Pazarlama politikalan ne olacak?
Fiyat politikaları ne olacak? Bunlann hepsini, işletme dönemine geçtikten
sonra, halletmeyi düşünerek işe başladılar. Ama işletmeye girdikten sonra
da, karşılaştıklan problemler, hepimizi bugünkü noktaya getirdi.
Turizmin özellikle yatırımlarda, behemahal politikadan anndırılması
lâzımdır. Politik baskılardan sıynlacak yeni bir sistemin geliştirilmesinin
büyük yararlar sağlayacağının inancındayım. Altyapı noksanlannın gideril­
mesi bakımından, bundan sonraki yatınmlar için turizm istasyonlannın ba­
kanlığımız tarafından planlanması, evvela buradaki altyapılann tamamlan­
ması ve yatınmcılann daha sonra bu yörelere, bu bölgelere kanalize
edilmesinde büyük yararlar olacak. Dünyada hiçbir kaynak hudutsuz
değildir. Türkiye'nin 8 bin kilometre sahili var ama, turizm açısından uygun­
luk taşıyan yörelerini hesaplarken, belki bu 100-200 kiLojnetrelik bir sahili
ifade eder. Bunları, bugüne kadar olduğu gibi hudutsuz şekilde israf eder­
sek, neticesinde hüsranla ve acıyla karşılaşınz.
İşletme döneminde işletmelerin pekçok problemleri vardır. Bu problem­
lerin bir kısmı yerel yönetimlerden kaynaklanmaktadır. O halde yerel
yönetimlerin turizme inandırılarak, turizme azami dercede yardımcı olacak
şekilde yönlendirilmeleri gerekmektedir. Bu da bir hükümet politikası
olmalıdır.
Pazarlamada panik, zaman zaman hepimizin yaşadığı bir olaydır. Ama
bu maalesef, ülkenin tüm döviz girdilerinin de azalmasına sebep olmak­
tadır. Pazarlamada da yeni bazı politikalar tespit edilmesi ve tatbiki gerek­
mektedir. İşletmelerin girdileri azami derecede yükselmiştir. Özellikle Anka­
ra ve İstanbul'da su ve elektrik için işletmelerin ödedikleri rakamlar,
astronomik rakamlar haline gelmiştir. Burada Hilton Oteli'nin rakamlannı
ben size örnek olarak vermek isterim. Bir aylık elektrik faturası 153 milyon
liradır. Su faturası 57 milyon liradır. Bunu seneye vurduğunuz zaman ne
kadar büyük rakamlar ortaya çıktığını hepiniz takdir edersiniz. Bu konuda
derneklerimizin 2634 sayılı yasanın 16. maddesinin değiştirilmesi hususun­
daki çalışmalan vardır. Maalesef Meclisten geri döndü. Bu konunun da ye­
niden ele alınması ve elektrik, su, gaz, doğal gaz tarifelerinin asgariler
üzerinden ödenmesi suretiyle işletmelere biraz nefes aldırılmasının büyük
yararlar sağlayacağı kanaatindeyim. Teşekkür ederim efendim.
- Turizm Yatırımcılar Derneği yönetim kurulu üyesiyim. Bu tür yuvarlak
masa toplantılarında, belli konulann mümkün olduğu kadar spesifik olarak
ele alınıp, tartışılması ve öneri haline getirilmesinde fayda görüyorum. Sayın
Bakan ve diğer görevliler buradayken, çevre konusunu biraz daha açmak
istiyorum. Burada, Çevre Müsteşarlığından bir uzman yok. Bunun bir sebe­
bi var. Maalesef Çevre Müsteşarlığı, adı var ama fonksiyonları zayıf bir
müsteşarlıktır. Genel müdürlükten, müsteşarlığa yeni terfi ettirildi. Fakat,
tam olarak müsteşarlık yetkileriyle çalışamıyor kanaatindeyim. Malum, özel
çevre koruma genel müdürlüğü diye bir başka kuruluş vardı. Bu kuruluş
daha sonra müsteşarlığa bağlandı. Kuruluşlar arası koordinasyon zayıftır.
Aslında koordinasyon olsa da her iki kuruluşun da fonlan, maddi imkânlan
kısıtlı olduğu için yetkileri sınırlı kalmaktadır. Özellikle Çevre Müsteşarlığı'nm
yetki konusunda birtakım sıkıntıları olduğu için ve bu yetkiye paralel maddi
kaynaklar olmadığı için önemli projeler acilen devreye sokulamamaktadır.
Özellikle Turizm Bakanlığı'ndan görevlilerin, sayın müsteşarın düşüncelerini
almak isteriz. Bu konuda koordinasyon daha yetkin bir şekilde nasıl
sağlanabilir? Sayın bakanın önerdiği gibi. Kalkınma Bankası'na veya toplu
konuta, kamu ortaklığı gibi paralı kuruluşlardan bir tanesine de görev
düşebilir mi? Zira gerçekten çevre sorunu acil ve çok da fazla merkezi plan­
lama ve müdahaleyle çözülecek türden sorunlar değildir. Bu sorunları daha
çok orada yaşayanlar biliyor. O bakımdan, Sayın Bolak'ın yerel yönetimlerle
işbirliği halinde, bazı projelerin geliştirilmesi düşüncesini çok ciddi bir öneri
olarak düşünüyorum. Eğer yerel düzeyde böyle bir inisiyatif, yukarıdan bir
koordinasyon ve bir esneklikle ve maddi kaynaklarla karşılanabilirse, zan­
nediyorum çok kısa zamanda sonuçlar alabiliriz. Teşekkür ederim.
Başkan: Buyrun Sunuk Bey.
Sunuk Pasiner: Turizm Yatırımcıları Derneği Genel Sekreteriyim.
Herşeyden önce bu toplantıyı düzenledikleri için İstanbul Ticaret Odası'na
ve TUGEV vakfına çok teşekkür ederiz ve toplantıya başarı dileriz.
Turizm sektörü kimi değerlendirmelere göre, artık ekonominin ikinci
sırasına yerleşmiş veya yerleşmek üzeredir. Dolayısıyla kısa başlıklarla
geçmek gerekirse sektörümüzün 2000'li yıllara, 2010, 2020 yıllanna bıkışını
bir strateji altında toplamak gerekir. Yani Türkiye'nin 2 binli yıllara dönük tu­
rizm stratejisi olmalıdır. Bu bir turizm politikasını ve buna bağlı master plan
çalışmalannı gerektirir ki, artık kaçınılmaz olmuştur. Bu sadece Turizm Ba­
kanlığı'nın görevi değil, bir hükümet politikası olarak ele alınmalıdır. Bu ko­
nuda özel sektörü her zaman olduğu gibi yanında bulacaktır.
Şu anda Türkiye'de turizmin uygulamasındayız. Uygulamanın sonuçları,
aksaklıklan, en etkili reklamdır. Bundan sonraki yıllar için, günümüzde alt
yapı konusunu yöre yöre en iyi bir şekilde incelemek, sorunları tespit etmek
1990'ın en iyi sonuçlahndan biri olacaktır. Alt yapı sorunlannın çözümünde
yerel yönetimi çok önemli görüyoruz. Bu kamu ve yatınmcılann katılımıyla
oluşturulan birlikler anlamına da geliyor. Yani Kemer Yatınmcılan Birliği,
Belek Turizm Yatınmcılan Birliği gibi. Bu bir model olarak ele alınmalıdır. Tu­
rizm Bakanlığı'nda bu konuyla ilgili bir birim oluşturulmalı ve teşvik edilmeli
ve aynca başlıca turizm yörelerine yansıtılmalı, götürülmelidir. Bakanlığımız
85 yer ilan etti. Umuyorum ki, bu 85 yerin de alt yapısını tümüyle yatınmcıdan beklemeyecektir. Bundan sonra Türkiye'nin turizm yatınmlannın ikinci
yatırımları var, yatak kapasitesinin artıniması konusu var. Bunlar özel ilgi
yatınmlarıdır. Alt yapı konusunu yerinden yönetimle böyle bir model
çerçevesi içinde en iyi bir şekilde çözebileceğimizi zannediyorum.
Yurtdışından gelenleri ilk karşıladığımız yerler olan ve ilk intibalann edinildiği, dışa açılan pencerelerimiz hava alanlannın, özellikle yoğun turist
trafiğine konu olan yaz aylarında, farklı bir düzenlemeye ihtiyacı olduğu
şüphesizdir. Bu konuda, ilgili kuruluşların bir koordinasyon içinde ve özverili
hareket ederek, gelen misafirlerin, ülkemizle ilgili ilk izlenimlerini müspet
olarak edinmelerini sağlamaları zorunludur. Yeşilköy Havalimanı, artık bir
Kahire, Kenya veya başka benzer alanlarla özdeşleşmekten kurtanimalıdır.
İyi bir organizasyon ve kurumlar arası işbiliği, sorunun büyük oranda
çözülmesine yardımcı olacaktır.
Eğitim konusuna kısaca değineceğim. Sayın Bakanımızın görüşünü
memnunlukla karşılıyoruz. Turizm yatınmcılan derneği olarak da, böyle bir
çalışmada yer almaya her zaman hazırız. Sanıyorum eğitim, ağırlıklı olarak
TUGEV vakfımızın görevleri içinde yer almaktadır. TUGEV'den bu konuda
daha ağırlıklı çalışmalar, daha teknik detayda çalışmalar bekliyoruz. Her
şeyden önce, Türkiye'de 29 meslek yüksek okulu arasındaki görev yetki
karmaşasının giderilmesini ve eğitimde birtakım somut planlann ortaya
çıkmasını bekliyoruz. Sertifika sistemi olacak mı, olmayacak mı? Her tesis
kendisinin okulu olması modeli mi en uygunudur? Konuya esas itibariyle bir
sistem ve bir plan getirilmelidir. Fakat geçen sene yapılan bir toplantıya
katıldığımda, burada 29 üniversitenin temsilcileri vardı. Hepsinin ayn telden
çalmasını bir kaynak ve zaman israfı olarak gördüm. Esas itibariyle ihtiyaç
duyulan "Middle Management", "Top Management" yönetiminden ziyade,
doğrudan işçi düzeyindeki kişilere, belli bir seviyede olan kişilere ihtiyaç
olduğuna göre, yörenin gençlerine bir istikbâl, bir meslek sağlama
bakımından bunun da belki yine mahalli organizasyonlarla çözümlenmesi
de düşünülebilir. Zannediyorum, TUGEV vakfına bu konuda daha ağırlıklı
görevler düşmektedir.
Son olarak, atyapı ve diğer konuları dikkate aldığımızda, turizm merkez­
lerini, yörelerini dikkate aldığımızda turizmde de bölge valiliği, özel yetkilerle
donatılmış valiliklerin ihdasında büyük yarar olacağı kanısındayım. Bu valile­
rin başkanlığında gerek kamu kesimi, gerek özel kesim yetkilileri bir araya
gelirler, bir prosedür içinde bir çok konuyu birlikte çözebilirler. Bu sağlık ko­
nularını da kapsayabilir. Antalya'da, Kemer'de, belli bir tarihte, arazöz
olmadığından itfaiye aracı olmadığından şikayet ediliyordu. Bunlar da bu
metodla karşılanabilir.
Başkan: Teşekkür ederim sayın Pasiner, Sayın Halit Ziya Yavuzer bu­
yurun.
Halit Ziya Yavuzer: TUGEV Mütevelli Heyeti Başkan Vekili, Boğaziçi
Üniversitesi, İşletme İktisadı Enstitüsü Turizm Hukuku öğretim görevlisi.
Konuşmalar ve özellikle Sayın Bakanımın konuşmaları, turizmin bir koordi­
nasyon işi olduğunu kesinlikle ortaya koydu. Aslında mevzuatımız Turizmi
Teşvik Kanunu'dur. Turizmi Teşvik Kanunu, Türkiye'de oluşmaya başlayan
turizmin
organizasyonu
ve
koordinasyonu
için
bir
bakanlığın
görevlendirildiğine ve teşvik esaslannın ne olacağını kapsayan bir kanun­
dur. Bu kanunun içerisinde çok önemli bir madde var. Bakanlığa görev
veren kanunun, 13. maddesi de, bu turizm teşviklerinin neler olacağı ve
bundan nasıl yararlanacağının bir koordinasyon kurulu tarafından saptan­
ması gereğini amir hüküm olarak koymaktadır. Turizm Bakanlığı
başkanlığında, ilgili bakanlıklar ve DPT müsteşarlığı diye tavsiye etmiş,
ancak isim belirtmemiştir. İlgili bakanlıklar dediğinde, bugün konuşulan
bütün konulann ilgili olduğu bakanlıkların hepsi girmektedir. Bugün Sayın
Aydın Bolak'ın konuştuğu, ortaya koyduğu sorunlann çözümünde,
Ulaştırma Bakanlığı, İmar Bakanlığı, belediyeler dolayısıyla İçişleri Ba­
kanlığı, Maliye Bakanlığı gibi hepsi girmektedir. Demek ki, özel bir koordina­
syonun gereği 2634 sayılı kanun çıkanidığı zaman düşünülmüştü. Ondan
önce 6086 sayılı kanun vardı. O eskidi, çünkü turizm son derece süratle
gelişmektedir. Hukuk, gelişmeye göre arkadan gelip, onun hukuki tedbirleri­
ni alır, düzenler. İşte 2634 Sayılı Kanun ortaya geldi. Bugün, 2634 Sayılı Ka­
nunun bazı maddelerini işletemememize rağmen, eskidi. Kanunun yeni du­
ruma uyması için de, tadil tasansı hazırlandı. Sayın müsteşar yardımcımız
da lütfettiler o tasannın hazırlanmasında bizi de iştirak ettirdiler, tasanyı
hazırladık. Tadil tasansı dahi bugün eskimiş durumdadır. Çünkü teşvik ted­
birlerinin, teşvik kavramının da bence değişmiş olduğu sabittir. Teşvik tedbi­
ri, kavramı nereye gelmiştir? Toplantıda bunu biraz açarsak, birçok sorun­
ları çözmek imkânına kavuşacağız. Teşvik tedbirleri, kanunda oluşmakta
olan turizmin düzenlenmesini, nasıl yardım edilmesi gerektiğini, nasıl des­
tekleneceğini gösteriyor ve onu düzenliyor idi. Bugün artık kavram
değişmiştir. Türkiye'de turizm oluşmuştur ve bu başta ekonokik olan, sos­
yal, kültürel, psikolojik bir olay olan, ama başta ekonomik olan, Türkiye için
de çok önemli olan bu ekonomik olayda, oluşmuş olan yatınm ve
işletmelerin nereleri aksıyorsa, o tarafın desteklenmesi anlamını ka­
zanmıştır. Yoksa yeni bazı yatınmlan finans yoluyla şu veya bu yoluyla
teşvik değildir artık.
Bir ekonomide işletme olmadan, ne finansınızı, ne diğer şeyi hiçbir so­
nuca vardıramazsınız. Öyleyse turizm teşviki kavramını işletmelerin
yatırımların aksayan, bel veren yerlerine destek koymak şeklinde kabul et­
memiz gerekir. Bu böyle olunca ekonomiden sorumlu Sayın Bakanımız,
önemli bir görevinin, çok önemli bir yanını bugün üstlenecek zannediyorum.
Koordinasyonu, özel koordinasyonu, ekonomi açısından sağlamak zorunda
sayın bakanlığımız zannediyorum. Şöyle sağlamak zorunda, şimdiye kadar
zannediyorum, zorunluluk dolayısıyla çok iyi niyetli kişiler ve kuruluşlar
yapılyorlardı. Bunun bir örneği TUGEVdir.
Bakanıklar arasında koordinasyonlan çok iyi ve özellikle de turizmdeki
koordinasyonu sağlamak mecburiyetindeyiz. Maliye Bakanlığıyla olan koor­
dinasyonsuzluk sebebiyle turizm işletmelerinin bugün karşı karşıya kaldığı
sorun belki ağlanacak bir sorundur. Biz derslerimizde Turizm Teşvik Kanunu'nda en önemli teşvik hangisidir sorusuna, turizmi ancak bilenlerin
yönetmesi gereği ortaya çıkmıştır. En önemli teşvik, turizmi bilenlerin teşvik
tedbirleri karannı alması ve uygulamasıdır. Misali vereyim, Maliye Ba­
kanlığı'nın çıkardığı son bir tadilden sonraki genelgede, ortaya bir adisyon
meselesi geldi. Uluslararası bir olay olan turizmdeki uygulamaya tamamen
yanlıştı, herşeyi aksatacaktı. Turizm Bakanlığı'nın bir yazısını, Maliye Ba­
kanlığı'nın Gelirler Genel Müdürü okumadı. Bu, şu tehlikeyi doğurdu. Maliye
kontrolörleri bunu koymuşar ama, şuraya koyacaktı, onun için ceza
yazıyorum dese, üç defa yazdığı zaman, turizm sezonunda bir turizm
işletmesi kapanıyordu. Bu sadece koordinasyonsuzluktan ortaya çıkan bir
sonuçtur.
Turizm işletmeleri ne durumdadır, hangi ekonomik tedbirler dolayısıyla
nasıl çökme noktasına gelmiştir. İşte burada koordinasyon olursa, teşvik
tedbirinin desteğini nereye koyacağını, ekonomik kurul düşebileceğimiz ko­
ordinasyon kurulu mutlaka bulacaktır. Bunun, Turizm Bakanlığımız ve bu
ekonomi işlerinin direksiyonunu elinde bulunduran Bakanımızın eliyle mutla­
ka yerine getirilmesi gerekir. Turizmde teşvik kavramı, değişecek kadar
gelişmiştir. Yani turizmin gelişmesiyle, değişiklik yapılacak hale gelmiştir.
Artık mevcutları destekleme teşviki şeklinde anlaşılmalıdır. Bunu da koordi­
nasyon yerine getirecektir. Türkiye Kalkınma Bankası'yla ve Milli Eğitim Ba­
kanlığı'yla TUGEV eğitim konusunda çok önemli koordinasyona girmiştir.
Bunu eğer finans yönünden de eldeki imkânlarla sayın bakanlığım destek­
lerse, zannediyorum
bugünkü öneriniz çok süratle
uygulamaya
geçebilecektir. Teşekkür ederim efendim.
Başkan: Teşekkür ederiz Sayın Yavuzer. Turizm Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı Sayın Tankut Ünal.
Tankut Ünal: Sayın bakanımız İlhan Aküzüm burada buluna­
madığından, bizler kendisine sonuçları ileteceğiz.
Hepinizin bildiği gibi, altyapı konusu Türkiye'de büyük sorundur, ama,
bugün birden ortaya çıkmış da değildir. Altyapıyla, üst yapı terazinin iki ke­
fesi gibidir. Burada altyapı varsa, üst yapı da olabilecektir. Mesele,
yerleşme meselelerine doğru karar verilememesinden kaynaklanmaktadır.
Türkiye'de bugüne kadar master planlar da, uygulama planları da
yapılmıştır. Ama, planlanan şekilde uygulanamamıştır. Bunun iyi teşhis edil­
mesi lâzımdır. Planlama kararlan için, Türkiye'de 15 tane kanun bulunmak­
tadır. 18-20 tane de kuruluş vardır. Herkesin yetki alanlan sınırlıdır. İlgili
alanlar, işte SİT alanlan, çevre meseleleri, turizm alanları, belediye sınırları,
belediye dışı, orman, herkes kendi yetki alanında söz sahibi olmaktadır.
Sonuçta, Türkiye'de yerleşme meselelerinden sorumlu tek koordinasyon
yapan bir Yerleşmeler Bakanlığı olması gerektiği, yavaş yavaş ortaya
çıkmaya başlamaktadır. Şu anda Mecliste bir kanun vardır. 3194 sayılı İmar
Kanunu'nda bir tadilat yapılmış, komisyondan geçmiştir. Bu kanun, nazım
plan ana kararlannı, merkezde. Bayındırlık İskan Bakanlığı'nın tastik etme
esasını getirmektedir. O zaman, münferit proje bazındaki kararlann makro
nazım plan bazında denetlenmesi meselesi bir ölçüde dinlenecektir. Aynca
altyapı için, hepinizin bildiği GAÇ projemiz vardır. Güney ve Batı Anadolu
Çevre projesi. Bu alan Balıkesir, Çanakkale il sınınndan, Antalya, Mersin il
sınırına kadar 1600 kilometrelik alanı kapsamaktadır. Burada yaptığımız ön
çalışmalar, tamamlanmıştır. Hangi belediyenin, hangi yörenin, suyu, elek-
triği, çöpü eksektir, nerelerde bozuktur? Nerede yoktur, nerede yetersizdir?
Bunlar öncelikli yörelerle birlikte belirlenmiştir. Bu çalışmalar tamamlanmış,
1991 yılında da Dünya Bankası'yla ikraz anlaşması yapılarak kazma vurula­
caktır. Alt yapı yapmak Turizm Bakanlığı'nm görevi değildir. Bakanlık bunu
da üstlenmiştir. Çünkü sektörümüzün en büyük düşmanının alt yapı yetmez­
liği ve çevre kirlenmesi olduğu bilincindeyiz. Onun için, altyapılan 1995
yılına kadar tamamlamayı programlamış durumdayız. Fakat altyapılan tek
başımıza uğraşıp tamamlarken, bir yandan da daha da kötüye götürülme
gibi birtakım uygulamalarla karşılaşmaktayız. Bu yörede yaptığımız bir
çalışma var. Bizim bu proje alanımızda, proje kapsamında 28.251 hektar
yerleşme alanı vardır. Bunun % 54'ü, kentsel alanlar, % 31.7 si ikinci konut
alanlandır. Turizm yerleşmesi olarak, salt turizm olarak gözüken yerleşme
alanları, % 14.3 tür. Yani çevre sorunları yaratan kaynak, turizm sektörü, tu­
rizm tesisleri değildir. Bütün alanın % 85.7'lik yerleşme alanını kaplayan
kent alanları ve ikinci konutlardır. Turizm betonlaştınyor gibi kamuoyunda,
basında birtakım yanlış yorumlar yapılmaktadır. Yerel yönetimlerin,
yörelerinin tabiat dokusunu ve çevresini bozmayan doğru yerleşme kararlan
vermesi lâzımdır. Bir başka önemli sorun da, toplu konut fonu kaynaklannın,
kıyı şeridinde ikinci konutlara kaynak olarak akıtılmasının durdurulması
lâzımdır. Toplu konut kaynaklanndan kredi alınıp mesela Kuşadası'nda
toplu ikinci konutlar yapılmaktadır. Bu konu Türkiye'de kaynaklann yanlış
kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Bu konuyu toplu konut başkanı ile
konuştuk. Toplu konut yönetmeliğinde bir madde değiştirilecek ve ikinci ko­
nutlara, yahutta dördüncü, beşinci konutlara, kıyılarda turizm önemi haiz
yerlerde kredi verilmemesi yoluna gidecektir. Halbuki toplu konut kanunun­
da toplu konuttan turizm alt yapılarına kaynak aynimasmı öngören madde
yer almaktadır. Turizm alt yapılanna kaynak için, bakanlanmıza rica ediyo­
ruz, yüksek planlamaya, toplu konuta gidiyoruz. Toplu konutun kaynak­
larının, gerçek toplu konut ihtiyaçlarına ve turizm altyapılanna yatıniması ve
ikinci konutlara kaynak aktanimaması doğru olur görüşündeyim.
Altyapı birlikleri meselesine değinildi. Şu anda bakanlığımızın
öncülüğünde bir Side yöresinde bir de Güney Antalya yöresinde altyapı hiz­
met birlikleri vardır. Bu altyapı hizmet birlikleri, belediyeler ve il özel idareleri
kanununun ilgili maddelerine göre oluşturulmuştur. Sizlerle, sektörle birlikte
geliştirdiğimiz 2634 sayılı kanunun ilgili maddesini değiştirdik. Turizm
yatınmcılannın da içinde olacağı altyapı yapımına yönelik birliklerin
oluşmasını sağlayan bir madde düzenledik. Bu yasal mevzuat çerçevesi
oluşturulmadan, bu tür birliklerin yasal bir dayanağı olamayacağı görüşü
vardı. İçişleri Bakanlığı'nda, bunun için 2634'de bu maddeyi hazırladık. Bu
madde yürürlüğe girerse, bu imkân yaratılabilecektir.
Bir başka konu, sağlık tesisleri meselesidir. Nitelikler yönetmeliğimizi
yine sektörümüzle birlikte gözden geçirdik. Nitelikler yönetmeliğinde şu
anda 13 madde türümüz vardı. Bunu turizmin çeşitlenmesi açısından 27
türe çıkardık. Turizm açısından önemi haiz yörelerde, bazı kriter ve
koşullarla sağlık tesislerine de yatırım belgesi verebileceğiz. Bu sağlık tesis­
leri için, hatta planlamalanmızı da tamamladık, ilk olarak, Antalya yöresinde
belirli yerler de belirledik. Yakın gelecekte ilana çıkarak, bu yerleri
yatınmcılara turistik tesis ilanı gibi, kamu arazisi tahsisi yönüne gideceğiz.
Bu çalışmalarımız sürdürülmektedir.
Bir başka konu, değinilen mevcut işletmelerin kendilerini nasıl yenileye­
bileceği, teşviklerden nasıl yararlanabileceğidir. Bu konuda da İşletmeler
Genel Müdürlüğü'müz üzerinde çalıştığı nitelikler yönetmeliğine bir hüküm
getiriyoruz. Yenileme ve modernizasyon yatınm belgesi vereceğiz. Bu
yatırım belgesi olduğu zaman DPT'den teşviklerden yararlanabileceksiniz.
Bu yatınm belgesini nasıl veririz. Bunun kriterlerini birlikte oluşturalım. Ban­
kamız bu yatınm yenileme projelerini inceler. Onun uygun gördüğü projele­
re, yatırımlara biz yatırım belgesi veririz. Bu şekilde teşvikten yararlanır diye
bir modelimiz var. Bunun aynntılannı önümüzdeki günlerde geliştireceğiz.
Ayrıca, yatırımcılar, sonunda pazarlama, işletme, personel gibi sorunlarla
karşılaşınca sıkıntılara da düşülüyor dendi. Bu konuda da, yine sektörü­
müzle birlikte hazırladığımız nitelikler yönetmeliğine bir madde koyduk ve
formunu da hazırladık. Kalkınma Bankası'yla da görüşerek iki sayfalık bir
form hazırlandı. Yatınmcı, bizim karşımıza direkt 1/50 mimari projeyle gel­
meden önce, yatınma niyetliyse, bu iki sayfalık formu dolduracak. Formda
bütün planlama kararlan, mülkiyet meselelerin finansman kaynaklan öz
kaynağı, kredi alıp almayacağı, yatırıma başlama tarihi, tesisin işletme
biçimi kendisi mi? Yerli mi? Pazarlama için ne düşünüyor, gibi bütün ön bil­
giler vardır. Bu formla, önce bakanlıktan ön mutabakat alınacak, bu muta­
bakatı sağladıktan sonra proje aşamasına gelinecektir. Burada ayrıca sınıfı,
yıldızı, birinci sınıf tatil köyü mü olmalı gibi, meseleler de ön mutabakat for­
muyla kararlaştınlacak ve ondan sonra proje bazına geçilecektir. Nitelikler
yönetmeliğimiz yürürlüğe girdiği zaman, bu sistem de işlemeye
başlayacaktır.
Bir başka konu, 2634'ün 16. maddesi, mevcut işletmelerin turizm alanı
merkezlerindeki gibi ucuz tarifelerden yararlanması sorunudur. Beylan Bey
kanunumuz gitti, Mecliste reddedildi dediler. Doğrusu şudur: İki milletvekili­
miz bu maddeyi direkt olarak komisyona vermişti. Bakanlığımız, maddeyi.
Başbakanlığa, Bakanlar Kurulu'na sevketmişti, iki şeyi birbiriyle karıştır­
mayalım. Milletvekillerinin direkt komisyona verdiği madde ile şu karara
varıldı: Turizm Bakanlığı'nın da böyle bir teklifi var, bu Bakanlar Kurulu'nda
enine boyuna görüşülsün, Bakanlar Kurulu karan olarak karşımıza gelsin,
ondan sonra bunu değerlendirelim dendi. Bu konuda bakanlanmız bu
çalışma döneminde, komisyona bu maddeyi sevketmede, hızlandırmada
yardımcı olurlarsa, bu işi Meclise sevkederiz. Turizm master planı konusuna
değinildi. Bu konuda Sayın İsmail Emen'le birlikte çalışmamız vardır. Daha
doğrusu, onlann başlattığı bir model oluşturulmuştur. Bunun için bir koordi­
nasyon, bir yönlendirme kurukı oluşturulacaktır. Bu koordinasyon kurulunda
bakanlığımız, Kalkınma Bankası, DPT, sektörün her kanadı, yer alacak ve
zaman zaman toplanarak, çalışmanın sürecini izleyebilecektir.
2634'ün 13. maddesi teşvik tedbirlöri konusunda ilk defa devlet planla­
maya kendi düşüncemizi kabul ettirdik. O bir basandır. Daha önce DPT,
yatınm belgesi olmayan herhangi bir arazisi, projesi bile olmayan tekliflere
teşvik belgesi veriyordu. Bu sene ilk defa yatırım belgesi olmayan tesise
teşvik belgesi vermiyor. 70 yatağın altına, bakanlığınızdan belgeli her türlü
tesise teşvik verme sistemini kabul ettirdik.
Bir de sellektif turizme geçmenin zamanı geldiği inancındayız. Madem
amacımız uluslararası turizm pazannda rekabet gücü yüksek bir turizm
sektörü yaratmaksa, turizmin bütün yelpazelerinin yerini alması gerekir
görüşündeyiz. Sellektif turizmi de bu sene türler olarak kabul ettirdik.
DPT'yle ve Kalkınma Bankası'yla Sayın Bakanımızdan, olur aldık. 1990
yılında İşletmeler Genel Müdürlüğü'müzün hazırladığı bir çalışmayla perso­
nel eğitim tesisleri, sağlık, termal tesisleri, golf turizmi, kamp, karavan,
eğlence parklan, spor tesisleri, mola noktalan, yayla turizmi, kış, avcılık,
eski eserlerin turizm amacıyla restorasyonu, turizm işletmelerinin yurt
dışında pazarlanması amacıyla kurulmuş rezervasyon ve bilgi ağlan organi­
zasyonları, turizm amaçlı terminal hizmetleri, belgeli, belgesiz tesislerin nite­
lik yükseltme, modernizasyon yatınmlan, üçüncü yaş, gençlik turizmi gibi,
türler. Bunlar, öncelikli tür olarak bakanlığımızca belirlenmiş ve bir yazımızla
da Türkiye Kalkınma Bankası'na ve DPT'ye iletilmiştir. Bundan sonra ikinci
aşama, önümüzdeki 91 teşviklerinde yöresel teşviklere yönelmekte yarar
var görüşündeyiz. Sadece kıyılarda, Akdeniz'de, Antalya'da turizm
yatınmlannın yoğunlaşması yerine ülkenin bütün yörelerine yayılması için
teşvik, kaynak kullanım destekleme primlerinde, kredilendirmede, ödeme
sürelerinde, faiz oranlannda, yörelerine göre farklılıklar getirmek gerektiği
kanısındayız. Bunu 91 yılında biz DPT'ye öneri olarak götüreceğiz. Bu konu­
da da sizlerden destek bekliyoruz. Benim bu aşamaya kadarki
konuşmalardan adığım notlar bunlar. Bundan sonraki aşamada da yine
olursa, yine söz alacağım.
Başkan: Teşekkür ederim.
Bazı kısa, mikro meselelere de değinelim. Hepiniz hatırlayacaksınız,
10-15 sene evvelinde, Türkiye'de 50 bin yatak seviyesinde cereyan eden
potansiyelimizde 10 bin yatak kaybettik, 40'a düştük. Acaba, önümüzdeki
yıl veya onu takip eden yıllarda böyle bir açmaza düşer miyiz? O bakımdan
mevcut işletmelerin durumlan nedir? Ayrıca 16. maddeden söz edildi, sayın
müsteşanm cevap verdiler. Toplantıda gayet elle tutulur bir mesele ortaya
çıktı. Mesela, iki tane bitişik otel var. Bir tanesi turizm alanı içerisinde
kalmış, bir tanesi de ilan edilmemiş alanda bulunmaktadır. Birisi suyu, elek­
triği ve telefonu fevkalâde uygun bir tarifeden öderken, öbürü onun üç katı
seviyesinde ödüyor. Rekabet koşullarına, bu gibi çarpık düzenlemeler ne
getirir? 16. maddeyi on senedir konuşuyoruz. Devamlı gündeme geldiği
halde, turistik belgesi olan herkes bu işlerden yararlansın denildiği halde,
sürüncemede bulunmaktadır. Ama sektörün, işletme halindeki tesislerinde
bıçak kemiğe dayanmış durumdadır. Yani 200 bin, 300 bin, 500 bin yatak
beklerken, eldeki bulgulardan olmayalım meselesi bugün gündemdedir.
Mevcut' eski işletme kendisini yenileyememenin büyük sıkıntılan içeri­
sindedir. Bariz bir şekilde kalite düşmektedir. Mevcut eski tesislerde ücret
meselesinin fevkalade ehemmiyetli olması dolayısıyla maliyetlerde çok
büyük bir oranı kaplaması dolayısıyla bunun altında ezilirken, bunun üzerine
gelen bir kur makası meselesi buna çok büyük bir kambur daha eklemekte,
kendisini yenileme değil, ayakta durmanın mücadelesini vermektedir.
Yeni tesislerin bilinçsizce, pazarlamadan, tanıtmadan, bihaber tesisle­
rin mevcudiyeti vardır. 100 dolarla fizibilitesini yapmış, piyasaya çıkmış
kimse, 15 dolara yatak satmaktadır. Bu nereye kadar gidecektir. Tesisin ci­
rosu sadece borcunun faizini ödemekten uzaktadır. Bu tesislerin veya bu
tesislere ilave olacak tesislerin yaşama imkânı var mıdır? Bir tur operatörü
tröstü Türkiye için var mıdır? Yok mudur? Yabancı tur operatörleri
Türkiye'de birtakım meselelerle oynuyorlar veya planlıyorlar mı? Yabancı
işletmecilerin ülkeye getirdikleri yararın ötesinde acaba kuşku duyacağımız
birtakım hususlar var mı?
Öyle işletmeci ve yatırımcı arkadaşlarımız var ki, çok rahatlıkla
tesadüfen bu konuya girmiş diyebiliriz. Eğitime önem vermeyen
yatırımcılara ne gibi önlemler almamız lâzımdır? Tesisini açtığı gün gazete­
ye ilan verip de genel müdür arayan, işletmeciler, yatırımcılar gördük.
Samim Akgül: İstanbul'daki halen inşa halinde olan iki holdingin otelle­
rinin genel müdürüyüm. Daha ziyade bir yabancı işletmeci açısından bir iki
şey söylemek istiyorum. Evvela yabancı yatınmcı, daha doğrusu yabancı
işletmecilerin uluslararası otel şirketlerinin faydasına inanan bir kişiyim.
Öyle sanıyorum ki, teknoloji transferi açısından, pazarlama açısından,
eğitim açısından, bilhassa yönetici seviyesindeki yardımlan açısından, ulus­
lararası şirketlerin çok büyük faydaları var. Nihayet bir uluslararası şirketin
işleteceği otel sayısı Türkiye çapında 3'ü, 4'ü geçmeyebilir. Ama buralarda
yetişecek olan arkadaşlar, personel, her zaman için başka taraflara geçme
imkânına sahip olduklanndan, genelde Türkiye açısından büyük bir eğitim
kampanyasına girmiş, eğitime bir katkıda bulunmuş oluyorlar.
Holiday İn olarak, önümüzdeki Eylül'de Ataköy'de 190 odalı bir otel
açmak üzereyiz. Orada kullanacağımız Holideks 2000 dediğimiz tamamiyle
bilgisayara dayanan bir rezervasyon sistemimiz var. Bunun kapasitesini be­
lirtmek açısından bir rakam vereceğim. Yıllık 30 milyon geceleme için rezer­
vasyon yapabilen, bir sistemdir. 240 bin tane terminal dünya üzerinde hava
şirketlerine dağıtılmış durumdadır. 27 tane rezervasyon bürolanna. Holiday
İn rezervasyon bürolanna dağıtılmış durumdadır. Bu rezervasyon sistemi,
bir özel kuruluş tarafından bugün dünyada işletilen en büyük bilgisayara
dayalı bir rezervasyon sistemidir. Bunun yanında Hotel Management sistem
dediğimiz yine tamamiyle bilgisayara dayalı bir sistemle otel işletilecek. Lo­
kantasından, ön bürosuna, muhasebeye kadar, bunlar çok gelişmiş bilgisa­
yara dayalı sistemler ve bunları diğer otellerde olduğu gibi Türkiye'deki otel­
lerimizde de kullanacağız. Tabii bunlarda birtakım personel eğiteceğiz.
Benim gelmek istediğim, yatınmcılan ilgilendiren bir konu değil.
Yatınmcılann problemleriyle ben % 100 hemfikirim. Bilhassa son duyduğum
işletme halindeki otellere tanınması düşünülen teşvikler ilerisi için çok
önemli. Fakat uluslararası bir işletme olarak yabancı bir şirket olarak bir so­
runla karşı karşıyayız. Bildiğiniz gibi, yabancı şirketler ya kira anlaşmasıyla
otelleri işletiyorlar burada, ya bir işletme ücreti karşılığında, management
karşılığında otelleri işletiyorlar. Yalnız Devlet Planlama Teşkilatı'nm bize
tanıdığı hak, bu ücretlerin ancak yılda bir kere transfer edilebilmesi
imkânıdır. Enflasyon % 60 seviyesinde gittiği bir dönemde, yahut Türk
parasının değer kaybının % 20'nin üzerinde olduğu bir dönemde, 1990 se­
nesinin Ocak ayında tahakkuk ettiğiniz bir ücret, 1991 senesinin Şubat veya
Mart'ında müsaade aldığınız sıradaki kur değeri üzerinden transfer edildiği
zaman büyük kayıplara sebep olmaktadır. Bunun dünya üzerindeki teamülü
aylık transferlerdir. Bu da yabancı işletici şirketleri güç duruma düşürüyor.
Yatınmcıya ve işletmeciye bu kadar teşviklerin tanındığı bir dönemde, aylık
transferlere müsaade edilse, daha faydalı olacağı kanısındayım.
Çalıştığım ülkeler arasında Nijerya da vardı. Bir tek Nijerya'da yıllık
transfere müsaade ediliyordu. Onun haricinde aşağı yukan 10 ülkede nor­
mal olarak aylık transferler yapılıyordu.
Başkan: Teşekkür ederiz Sayın Akgül. Söz sırası Sayın Adnan
Özaktaş'ta.
Adnan Özaktaş: Bilkent öğretim üyesi ve STFA turizm danışmanı.
Şimdi ben somut bir öneriyle sizlere geliyorum. Bütün konuşmala göster'ryor
ki, turizm sektöründe çok sayıda araştırma gerekli, program üretmek gerek­
li, proje üretmek gerekli. Ben Turizm Bakanlığı'nın ilk etüt planlama dairesi
başkanlığını yapan bir arkadaşınızım. Yani oradaki araştırma, etüt planlama
sorunlarını, sıkıntılannı çok iyi biliyorum. Yapmak istediklerimizin büyük bir
kısmını yapamadığımızı biliyorum. Onun üzüntüsünü yaşadım. Zannediyo­
rum, bizim sektörümüzün en büyük ihtiyacı şu safhada, bir turizm
araştırmalan merkezi, enstitüsü, şirketi, ismine ne derseniz deyin, bunun
muhakkak kurulması lâzımdır. Sadece bir bakanlığın ünitesini takviye ede­
rek, mümkün değil. Bu merkezi, enstitüyü. Odalar Birliği, Kalkınma Bankası,
Turizm Bankası, DPT beraber kurmalıdır. Kadrosunu tespit etmeli, kanunu
tespit etmeli, bütçesini hazırlamalı ve bu konuda cömert olmalıdır. Kamu
sektörü içinde araştırmak mümkün değil, personeli bulamazsınız, takviye
edemezsiniz ve iyi personeli muhakkak surette kaçınrsınız. 1966 yılında
Türkiye'nin turizm envanterini yaptık, o seneden sonra yenisini yapamadık.
Plan ve program, önerilerini bedava çalışan ihtisas komisyonlan yapıyoruz.
Hepsinde bulundum, hiçbir verim alamıyoruz. Fiziksel planları Turizm Ban­
kası yapıyordu, galiba o yol da kapandı veya sorunlan var. Sektör için görev
analizlerini kim yapacak? Turizm pazar araştırmasını biz bakanlık olarak 30
senedir yapamadık. Rakip analizleri yapamadık, bir bilimsel dergi
çıkaramadık, know-how transferi yapamadık. Bir ihtisas kütüphanesi kurar
gibi olduk, yeni kitap getirtmeye para bulamadık. Bakanlıkta personel haki­
katen bir şeyler yapıyor. Ama bunun, yönetici-lerin eline bunlar hazır olarak,
bir araştırma kurumundan gelmesi lâzım. Onlar yürütücüdür, karar vericidir.
Gelişme ana planı, büyük sıkıntılar çekecekler. Türkiye'de teşvik belgesi
alan otellerin, fizibilite raporlarının % 99'u uydurmadır. Bunlara zaten
bakmıyor teşvik dairesi, biliyor. Fizibilitesi olmayan, 60 milyarlık yatınm
yapılıyor bu ülkede. Bir nakit akışı tablosu olmayan, 60 milyarlık yatınmlar
var turizm sektöründe, Türkiye'deki doluluğun ortalaması nedir? Ortalama
fiyat nedir? Repet ne kadardır Türkiye'de bilmiyoruz. Ortalama kalışlar, ista­
tistiklerimiz güvenilir değil. Turizm Bakanlığı ne yapsın? Elinde doneler ol­
madan, sağlam araştırmalar olmadan? Herşey dönüyor dolaşıyor turizmde
araştırmaya dayanıyor. Teşekkür ederim.
Başkan: Teşekkür ederiz. Evet Sayın Varlıer buyurun.
Oktay Varlıer: Turizm yatınmlan konusunda çok şeyler söylendi. Ama
bildiğimiz bazı gerçekler var. Bu yatınmlar sermaye hasıla oranları yüksek
yatınmlardır. Yani üç sermaye yatınyorsunuz, bir hasıla alıyorsunuz. Ekono­
mi teriminde bu oldukça yüksektir. Hazırlık dönemi dikkate alındığında,
yatınm süreleri uzundur. Üç hatta 4 yılı bulmaktadır. Buna karşılık yatınmın
ithalat gereksinimleri oldukça düşüktür, % 10, 15, 20'yi geçmemektedir.
Fakat bunun sonunda gerek istihdama katkısı, gerek dolaylı ve dolaysız et­
kileriyle diğer sektörlerdeki katma değere katkısı, gerek ödemeler dengesi­
ne katkısı çok büyüktür. Türkiye'deki toplam yatırımların bugün % 4-4,5'u tu­
rizm yatınmlandır. Buna karşılık Türkiye ihracatından sağladığımız gelirin
dörtte biri kadarını turizmden sağlamaktayız.
Öte yandan devlet turizm yatınmlanna halen, bugün uygulamakta
olduğu teşvik tedbirleriyle verdiğini, yatınm işletmeye alındıktan sonra en
geç 2-3 yıl içinde geri almaktadır. Muhtasarlarla KDV'yle ve stopajla geri al­
maktadır. Dolayısıyla halen uygulanmakta olan teşviklerin, çok önemli fazla
teşvikler olduğu, turizm zaten ayakları üzerinde durduğu şeklinde konular­
da, zannediyorum iyice bir düşünmemiz gerekir. Biz bugün Türkiye'nin
yatak kapasitesi daha henüz 200 binlere gelmekte iken, otellerimiz boş, fi­
yatlarımız düşüyor diye feryada başladık. 2000 yılında Türkiye'yi bir milyon
yatak kapasitesine yılda 10-12 milyar dolar turizm gelirine ve 20-25 milyon
turiste hazırlamalıyız. Bu hedeflere göz dikmeliyiz. Olayı uzun dönemli bir
perspektif içinde görmeliyiz. Olaya palyetif tedbirlerle yaklaştığımız zaman,
yanlış sonuçlara ve sonra telafisi mümkün olmayan zararlara yol
açmaktadır. 1989 yılında turizm sektöründe yaşanan kısmen konjonktürel,
kısmen hızlı artan yatak arzı ve talep arasındaki dengesizlik ve özellikle pa­
zarlama konusunda Türk turizmcisinin yeterli deneyimi olmamasından
dolayı meydana gelen düşük doluluk nedeniyle herkes bir paniğe kapıldı.
Bu paniğin etkisiyle teşviklerde azalma başladı. Kaynak kullanım destekle­
me primi % 40'dan, % 30'a indirildi. Teşvik primleri kaldırıldı. Özkaynak
oranlan artınidı. Bunlann hepsinde bir yavaşlama oldu. Zannedildi ki, turizm
yatınmında bir yavaşlama yapılırsa bu sorun çözülecek. Bugün yatak kapa­
siteleri bizden çok daha yüksekte olan Yunanistan ki, 800.000 yatak kapasi­
tesi var VQ 1 milyonun üzerinde yatak kapasitesi olan İspanya'da, uygula­
nan teşvikler şu anda Türkiye'de uyguladığımız teşviklerden daha fazladır.
Yatırım teşviklerinden bahsediyorum, işletme dönemi teşvikleri hariç.
Örneğin, bugün Yunanistan'da devletin yatınmcıya hibe şeklinde katkısı, %
10'dan % 50'ye kadar varmakta, kredi faizleri % 50'ye kadar sübvanse edil­
mekte ve kânn % 90'ına kadar da vergi muafiyeti, yani yatınm indirimi
sağlanmaktadır. İspanya'da devletin doğrudan katkısı, toplam yatınm bedeli­
nin % 35'ine kadar varmakta, verilen krediler de, 12 yıl süreyle 3, 4 yıl
ödemesiz, 12 yılda geri ödenen yatırım kredileridir. Bugün Türkiye'deki uy­
gulama bunun çok altındadır. 89'dan sonra, özkaynak oranlan artmıştır. %
50, 60'lara varmıştır. % 30 özkaynakla, % 20 özkaynakla turizm yatınmı
yapılmaz. Bunu hepimiz biliyoruz, ama % 60, % 70, % 50'nin üstündeki
özkaynakla yapılan turizm yatınmının karşılığında verilecek kredi olanak­
larının da, makul şartlan taşıyan kredi olarak verimesi lâzımdır. Yani uzun
dönemde geri ödemeli, 10-12 yılda geri ödemeli olması lâzımdır. 3-4 yıl
ödemesiz olması lâzımdır ve kesinlikle de faiz oranlannm bugünkü gibi, %
48, % 50'ye varan oranlarda olmaması lâzımdır. Halen uygulanmakta olan
yatınm indirimi, önemli bir teşvik unsuru gibi görülmektedir. Herhangi bir endeksleme sözkonusu olmadığı için ve Türkiye'deki enflasyon oranı da hâlâ
% 60, % 70 gibi rakamlarda olduğu için, yatırım indirimi, yatırım bittikten ve
işletmeye girdikten sonra önemini büyük ölçüde yitirmektedir. Aynca yatınm
indirimi uygulaması, ya gelir olarak dikkate alınmakta ve o zaman vergi
matrahına girmekte ya da yatınm indirimi matrahından düşülmektedir. Dolaysıyla devlet bir eliyle verdiğini diğer eliyle geri amaktadır. Yatınm indirimi­
nin ne sağladığını, ne sağlamadığını iyi değerlendirmeliyiz. Pek çok
yatınmcımız kaynak destekleme primini kaynak olmadığı için alamamaktan
şikayet etmektedir. Bunlann alınması için uygulanan işlem ve kırtasiyecilik
had safhadadır. Kaynak kullanımı destekleme primi, yapılan özkaynak har­
camaları üzerinden verilmektedir. Eski sistemde toplam yatınm harcaması
üzerinden veriliyordu. Eski sistem çok daha basitti ve ona gidilmesi gerekir.
Toplam sabit yatınm üzerinden, daha düşük oranda bir kaynak kullanım
destekleme primi, hem yatınmcı açısından, hem banka açısından olayı daha
basitleştirir.
Bir başka nokta, turizm yatırımları için önemli bir teşvik unsuru, kârlı
şirketlerin turizm yatınmlarına kârlarını aktarmasıdır. Yani kâr eden bir şirket
kurumlar vergisi ödeyeceğine, turizm yatınmına sevkedebilirse, bu çok
önemli bir kaynak sağlar ve çok önemli bir teşviktir. Ancak, maalesef. Tu­
rizm Bakanlığı tahsis ettiği arazilerde, münhasıran bir şirket kurma gereğini
getirmektedir. Bence bu uygulama yanlıştır. Bu husus teşvikte olmamasına
rağmen Turizm Bakanlığı'nda ve zannediyorum Kalkınma Bankası'nın^uygulamasında da vardır. Bir turizm şirketi kurma gereği ortadan kaldınimalıdır.
Bu yapıldığı vakit, kârlı şirket ayn bir şirket kuracağı için, bu kârlarından
sağlayacağı yatınm indirimi olayından faydalanamamakta ve önemli bir
teşvik yolu ortadan kaldırılmaktadır. Dolayısıyla, ciddi şirketlerirı de bu işe
girmesini engellemektedir. Bunun üzerine eğilinmesinde yarar görüyorum.
Bir başka konu, özel çevre koruma ve çevre genel müdürlüğüdür. Bir
Özel Çevre Koruma Başkanlığı var. Turizm Bakanlığı var. Burada yetkilerin
ne olduğu belirsizdir. Bunların mutlak surette bir çatı altında toplanmasında
yarar vardır. Bunun da Turizm Bakanlığı'nın koordinasyonu altında olması
lâzımdır. Turizm Bakanlığı eğer fiziksel plan yapıyorsa, çevre korumayı da
fiziksel planın içinde dikkate almak zorundadır.
Turizm yatınmlarında en önemli teşviklerden biri, gümrük muafiyeti! it­
halattır. 3-4 Kasım 1989 tarihinde çıkan bir kararnameyle o zamana kadar
olan uygulama değiştirildi. O uygulamaya göre doğrudan teşvik edilen
yatırım malları diye bir liste yayınlandı. Ve bu listede bulunan malları, ister
turizm yatınmcısı, ister herhangi bir yatınmcı gümrük muafiyetli olarak, sade­
ce üzerinde yer alan fonu ödemek suretiyle getirme imkânına sahi oldu.
Dolayısıyla o tarihten sonra teşvik belgesi almış olan turizm yatırımcıları,
herhangi bir şekilde diğer yatırımcılardan veyahutta herhangi bir ithalatçıdan
farklı bir yatırım ithalat teşviki hakkına sahip olmadı. Bu doğrudan teşvik edi­
len yatınm mallan listesi içinde ise, turizm yatınmlanyla ilgili olarak sadece
10-15 tane malzemeden başka hiçbir şey yoktu. Toplam madde sayısı 141
taneydi. Bunun 10-15 tanesi turizm yatınmlanyla ilgiliydi ve fonlar da çok
yükseltilmişti. Onun üzerine çeşiti girişimlerimiz oldu. 11 Nisanda bir karar­
name daha çıktı. 11 Nisan'daki kararname bundan daha da geriye gitti. İki
numarlı listedeki birtakım malzemeler oradan çıkanidı, gümrük vergisine tabi
tutuldu. Dolayısıyla o zaman diyelim, fondan dolayı % 10, 15, ya da yirmi
maliyeti olan mallar, yatırımcıya, % 10, % 5 gümrük vergisine tabi tutulduğu
vakit maliyeti % 35, % 40'lara çıktı. Yine çeşitli temaslanmız, yazışmalanmız
oldu. Ondan sonra 18 Temmuz'da bir kararname daha çıktı. Bu sefer
oldukça iyi bir gelişme oldu. 1-3 Kasım tarihinde geri dönüldü. Yani o
zaman 2 numaralı listeden çıkartılanlar, tekrar iki numaralı listeye sadece
fon alınanlar listesine getirildi. Artı, belli birkaç tane de malzeme buna ek­
lendi. Bu konunun, bu şekilde çözüleceğini zannetmiyoruz. Bu uygulama,
turizm yatırımcısı tarafından hiçbir teşvik unsuru taşımayan bir uygulamadır.
O nedenle, turizm yatınmcılan için ayn bir liste yayınlanmalı ve sadece tu­
rizm yatırımcıları getirebilmelidir. Ancak o zaman bu liste geniş tutulabilir.
Çünkü herkese imkân veren bir listede malzemelerin sayısını arttırmanız
mümkün değildir. Ayrıca, yerli imalatçıyı düşünmek zorundasınız.
Dolayısıyla, o şekilde çözümün mümkün olduğunu zannetmiyorum.
İkincisi yine 3-4 Kasım kararnamesinde, daha önce teşvik belgesi almış
olan ve yatınmlan devam eden yatınmcılar öğrendiler ki, o güne kadar
teşvik belgelerinde yazılan ithalattan donduruldu. Ondan sonra artık hiçbir
şey yapmaları mümkün değildi. Onun üzerine tekrar girişimlerde bulunuldu,
görüşüldü, sonunda ithalat haklan, yani 3-4 Kasım'dan 1989 tarihinden
evvel teşvik belgesi almış olan yatınmcılann ithalat haklannda bir % 30 artış
getirildi. Ancak bunun sorunu çözmediği anlatıldı. Sayın bakanla görüşüldü.
Ondan sonra bunun yetmediği ortaya çıktı ve tekrar değişerek, bir kararna­
me halinde. Nisan ayı bazında sevkedilmek üzere olduğu söylendi. Şu anda
Ağustos ayındayız. Aradan geçen beş aydan beri bu kararname
çıkmamıştır. Dolayısıyla 89 yılı 3 Kasımı'ndan evvel teşvik belgesi almış olan
ve yatınmlan devam etmekte olan yatınmcılar son derece müşkül durum­
dadır ve aylardan beri de bu kararın çıkması beklenmektedir. Bütün ithalat­
lar da tıkanmış durumdadır. Bu kararname çıkmıyor, çıkmadığı sürece
önümüz de tıkanmakta ve yatınmlanmız gecikmektedir. Aynca, 3-4 Kasım
kararnamesinden önce teşvik belgesi almış olanlann, ithalat hal^lannın don­
durulması yanında aynı zamanda yerli global üstleri de dondurulmuştur. Bu
ikisi aynı kararnamedir. 4 aydır bekliyoruz, çıkmadı. Olayın bu kısmı,
teşviklerle ilgilidir. Fakat bir olayın bir kısmına daha değinmek istiyorum.
Planlama konusunda ve Türkiye'de turizmin geleceğinde olaylara nasıl
yaklaşacağımız konusunda da bir iki söz söylemek istiyorum. Olaylara palyetif tedbirlerle yaklaşmak yerine, uzun dönemli bir perspektif açıdan Türk
turizmine bakmak zorundayız. Türk turizminin bir politikası oluşturulmalı
nasıl bir turizm olacağı, ne tür kitlelere, hangi pazarlara hitap edeceği belir­
lenmelidir. Bunlar şu ana kadar yapılan 5 yıllık planın özel ihtisas komisyonlannda konuşulur, yazılır, planlara da üç satır halinde girer ve burada kalır.
Bu bence hiçbir anlamı olmayan, zaman ve kaynak israfından başka bir şey
olmayan bir olaydır. Eğer bu iş ciddi tutulacaksa, devlet, hükümet gerçek­
ten bu işe ciddi bir şekilde bakacaksa, özel, çok sayıda olmayan bir komis­
yon toplamalı ki bu, Turizm Yatınmcılar Derneği, Otelciler Birliği, Seyahat
Acentaları Birliği, Turizm Bakanlığı, Kalkınma Bankası, Planlamadan oluşan
bir komite olabilir. Bu konuyla ilgili arkadaşlar seçilmeli. Ve bu arkadaşlar
bu konuda, politikanın anahatlannın neler olduğunu evvela belirlemelidic.
Bu esaslar belirlendikten sonradır ki, planlara yani 6. Beş Yıllık Plana, 7.
Beş Yıllık Plana biz turizmdeki hedeflerimizi, politikalanmızı ondan sonra
koymalıyız. İşte o hedefler çerçevesinde de, master^planımız bu hedeflerle
bütünleştirilecek bir master plan şekline getirilmelidir. Yani, Türkiye'de bu
baz çerçeve ele alınarak, mekansal boyutta, Türkiye'nin neresinde, ne
türde, hangi kapasitede tesislerin hangi zaman diliminde, nasıl
gerçekleştirileceğini içeren bir turizm mıaster planı haline getirilmelidir. Yani
yalnız fiziksel plan değil. Zaman diliRM, tesis türleri, mekansal boyutlan
hepsi bir arada ele alınmalıdır. Zaman dilimi burada çok önemlidir. Çünkü,
temel sorunlanmızdan bir tanesi oradaki zaman diliminin olmamasıdır. İşte
eldeki fiziksel plan buna göre değiştirilebilir ve esnek bir yapıya
kavuşturulabilir. Dünyadaki turizm gelişmelerine göre, master plan mutlak
surette değiştirilmelidir. Devletin uyguladığı turizm teşvikleri ve turizm kredi­
leri işte bu master planda uygulanan kriterlere ve zaman dilimlerine göre
yönlendirilmelidir. Eğer bunu yapmazsak, hiçbir kredi, hiçbir teşvik, hiçbir
yere yetmeyecektir. Ekonomi kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçlann karşılandığı
bilimdir. Bizler de bu kıt kaynaklarla en rasyonel biçimde ihtiyaçlanmızı
karşılamak zorunda insanlanz. Dolayısıyla, bunu yapmadığımız takdirde, biz
hiçbir şekilde devletin ve ekonominin bu kıt kaynaklarını en rasyonel şekilde
kullanamayız. Onun içindir ki uygulama yöre, tür, zaman diliminde
öncelikler getirilerek, teşvikler uygulanmalıdır. Planlama daireleriyle, yani ik-
tisadi planlama, sosyal planlama daireleriyle teşvil< uygulama arasındaki ko­
ordinasyonun çok eksik olduğu kanısındayım. Planlamada yıllık program he­
defleri, 5 yıllık makro hedefler verildikten sonra, teşviklerin bu hedeflerle çok
tutarlı bir şekilde uygulanmasının sağlanması lâzımdır. Bu konuda yeterli uy­
gulama olduğunu zannetmiyorum. Hedeflere ulaşıldığı vakit teşvikler durdu­
rulmalıdır. Teşviklerin dinamizmi ancak böyle sağlanabilir. Bu teşviklerde
mutlak selektivite getirilmeli, bu selektivite yere göre, tesisin türüne göre ve
zamana göre yapılmalıdır. Bu teşvikler o zaman anlam taşır. Biz şu anda
herşeyi teşvik ediyoruz, aslında hiçbir şeyi teşvik etmiyoruz.
Bir başka nokta, turizm yapıları da bu turizm master planı çerçevesinde
yapılmalıdır. Devletin bugünkü kaynaklanyla, Türkiye'nin bütün turizm alan­
larındaki altyapıları yapması mümkün değildir. O zaman yapılacak şey, bu
master plana göre ve yıllara, zaman dilimlerine göre, alt yapı yatınmlanna
bir öncelik verilmesidir. İlan edilen turizm alan ve merkezleri mutlak surette
altyapısıyla birlikte verilmelidir. Bunun için de Turizm Bakanlığı önümüzdeki
10 yıl bu master plan çerçevesinde nerede, ne tür arazi tahsis edeceğinin
ilanını şimdiden yapmalı ve biz yatınmcılar olarak bilmeliyiz. Biz de kendimi­
zi ona göre hazırlamalıyız. Altyapı da buna göre yapılmalı, bu yapılmadığı
takdirde bu keşmekeş devam eder. Altyapısı bitmemiş tesisleri biz açmaya
çalışırsak bundan Türk turizmi kaybeder.
Özellikle tatil yörelerinde yani bir Marmaris, bir Kuşadası, bir Side gibi,
yerlerin bugün turizm açısından bitmiş olmasının nedeni, yalnız turizm
değildir. İkinci konutlardır. Doğrudur, % 85'i konut alanlarıdır. Onlar bitir­
miştir. Ama biz yüzlerce, binlerce, milyonlarca turistin geldiği yeirlerle ilgili
planlama kararlannı, yerel belediyelere bırakıyoruz. Burada elbette hepimiz
demokratik olmak zorundayız. Ama, bu konuda çok da hassas olmalıyız. Bu
mutlak surette yukandan çok iyi bir şekilde denetlenmen ve kontrol altında
tutulmalıdır. Oradaki kişilerin, yerel çıkan yüzünden, tümüyle kaybedecek
şekle dönüştürmemeliyiz. Bunu şimdiye dek yaptık, bundan sonrasını kur­
tarmaya çalışmalıyız. Dolayısıyla yerel yönetimlerin elindeki belediye
sınırlan ve mücavir alanlarındaki planlama olayı, çok hassas bir konudur.
Bunun merkezi bir çerçeveye getirilmesi lâzımdır. En azından bölge bazına
falan getirilmesi gereklidir. Ama bu günkü şekilde olduğu sürece biz bunu
halledemeyiz. Beş katlı binalan engelleyemezsiniz, mümkün değildir.
Son olarak planlama olaylarında, master planın oluşturulmasında, artı
teşviklerin oluşturulmasında mutlak surette bir araya sık sık gelmemiz
lâzımdır. Turizm koordinasyon toplantılarını devam ettirmeliyiz. Yalnız
yatınmcılarla değil, tüm turizm temsilcileriyle, iki ayda bir yapılabilir. 1991
yılının teşvik tedbirleri açıklanmadan evvel bir araya gelinmelidir. Daha
önceden konuşalım, sizin getirdiğinizi biz de dinleyelim, biz de fikirlerimizi
söyleyelim. Ondan sonra bir konsensüs şekline getirelim. Olanaklan, kay­
nakları siz biliyorsunuz, biz de ihtiyaçlan söyleriz, ama, bir yerde
birleşeceğimiz bir uzlaşma noktasını bulalım. Teşvik tedbirleri ondan sonra
açıklansın.
Başkan: Çok teşekkür ederiz Sayın Oktay Varlıer.
Işın Çelebi: 1990 yılında yatınm teşvik sistemi yeni bir revizyona tabi
tutuldu. Mümkün olduğu kadar bürokrasiden anndırmaya, basit,
bürokrasiden uzak ve uygulanabilir olmasına çaba sarfedildi, nitekim
görüyoruz ki, imalat sanayii yatınmlannda teşvik belgeleri % 120'nin
üzerinde, kalkınmada öncelikli yörelerde de % 500'ün üzerinde artmış ve al­
tyapının tamamlanması da bir sanayi patlamasını beraberinde getirmiştir.
Turizm alanında da çok önemli teşvikler getirdiğimiz kanaatindeyiz.
Ama, % 90 kredinin kullanıldığı, her şeyin teşvik edildiği, her önüne gelene
istenilen paranın verildiği bir düzene göre elbette biraz daha az imkânlann
tanındığı bir sistem getirilmiştir. Çünkü yabancı kaynak/öz kaynak kullanım
oranı daha rasyonel bir işletmecilik anlayışına uygundur. % 50, 50 ve % 60,
40 gibi, bir sisteme dayanmakta ve bildiğim kadarıyla Yunanistan'da da
veya İspanya'da da yabancı kaynak, öz kaynak kullanım oranlan bu
doğrultudadır. İlk defa 1990 yılında Kalkınma Bankası'yla beraber, onlar
söylediği için değil, onun ihtiyacını duyduğumuz için yaptık. 70 yatağın
altındaki yatırımlara birtakım uygulamalar getirildi. 100 yatağın üstündeki tu­
rizm konaklama tesislerine teşvik belgesiz de birtakım kaynak kullanım des­
tekleme fonu gibi destekler getirildi. A ve B grubu seyahat acentelerine, tur
operatörlüğü sistemine yeni teşvik sistemi, pazarlama eksikliğinden kay­
naklanan olayı açmak için yeni bir teşvik mekanizması getirildi. Gemi inşa
ve yat inşa yatınmlanna, yat turizmini teşvik etmek için bir yapı kazandınlmaya çalışHdı. Daha önemlisi, altyapı yatınmlanyla entegre
biçimdeki turizm olayına teşvik sistemi getirildi. Turizmde konaklama, liman
ve öncelikli turizm türü yatınmlann teşvik mekanizması geliştirildi. Bu
yapıda, entegre altyapı yatırımlarına yönelinmesi konusu da teşvik edilmeye
çalışıldı. Burada kaynak kullanım destekleme fonu, denildiği gibi, % 30
oranından, % 20 oranına gelişmiş yörelerde indirildi ve özkaynağa bağlı
hale getirildi. Buradaki temel hadise de özkaynak kullanımını arttırmak ve
sermaye yapısını güçlendirmektir. Biz 1990'da, 2000 yılına dönük sağlıklı bir
turizm sektörünün oluşmasını planlamak istiyoruz. Kaynak kullanım destek­
leme fonu uygulamasını % 20 oranında özkaynağa bağlı hale getirmekteki
temel amacımız, kaynak kullanım oranını ve özsermaye kullanım oranını
arttırmaktır. % 90, % 10, 8 1 , 82'lerin, koşullan ve bu günümüze tedricen
azalarak geliyor. Turizm yatınmlannda çok teşvikten, az teşviğe doğru daha
rasyonel daha işletme bazında soruniann tartışıldığı bir döneme girdiğimizi
görüyorum. O anlamda, özkaynak kullanımını da arttırmamız lâzım. Artık tu­
rizmi ciddi bir iş olarak gören ve bilenlerin yürüteceği kanaatindeyim. Biz bu
nedenle özkaynağa bağlı olarak kaynak kullanım destekleme fonunu belli
bir biçimde kademelendirdik. Bir de yeminli mali müşavirlik sistemi devreye
sokularak, bu iş hızlandırılmaya çalışılmaktadır.
Gümrük muafiyetli ithal hakkıyla ilgili konuya gelmeden önce yatınm in­
dirimi meselesinde önemli bir teşvik var. Yatınm indiriminin enflasyona endekslenmesi konusunda vergi paketi geçmediği için bir gecikme sözkonusudur. Ama, vergi paketi geçmese de ve enflasyona endekslemesek de bil­
diğiniz gibi geniş şirket yapısına sahip kuruluşlarda, yatınm indirimi, mevcut
kullanılan faturalann işletme gideri olarak yazılıp, kârdan, gelir matrahından
düşülmesi mümkündür. Nitekim bu birkaç şirketle işletmelerde ve kuru­
luşlarda veya gruplarda realize olabilir ve enflasyondan etkilenmeden
yatınm indirimi derhal o yıl için gerçekleştirilebilir. Çok büyük bir sorun yarat­
madığını gördüğümüz ve düşündüğümüz için vergi paketinin çıkışını bekliyo­
ruz.
ikincisi, bu gümrük muafiyetli ithal hakkı meselesine gelince, bizim
orada amacımız şuydu. Her yatınmcınm planlama teşkilâtından bir global
döviz tahsisi listesi almasını istemedik. Yetkilerimizi devrettik ve dedik ki,
otomatik olarak yatırım malları ithal listesi yayınlayalım, ithalat rejimi kap­
samına alalım. İthalat rejimi kapsamından insanlar ne ithal etmek istiyorlar­
sa ithal etsinler. Böylece bu işi çözelim istedik, yani, çok önemli bir yetkimi­
zi, devrettik. Global döviz tahsisi listesinden bürokrasiyi azaltmak istedik.
Ama bir başka bürokrasi kapısıyla karşılaştık. Gümrüklerde ve ithalat rejimi
uygulamasında sorun oldu. Bunu ara kararnamelerle, aşmaya çalıştık. Tem­
muz'da çıkardığımız kararname, Nisan sonunda hazırladığımız kararname­
dir. İthalatla ilgili % 30 genişletmeyi bu eski global döviz tahsisine sahip
olan listelerdeki kişilerin haklannı korumak için yaptık. Yetmedi dendi, yet­
menin veya yetmemenin bir sının, ölçüsü yok. % 50'ye çıkarma karan aldık.
Fakat, bunun endazesi yok. 1991 yılında global döviz tahsisi listesini yerine
getirmemiz gerekiyor. Bunu sanayici arkadaşlar da istediler. Global döviz
tahsisi listesini getirelim. Sizin de bu probleminiz kalmayacak ve bir çok sa­
nayici arkadaşımızın da istediği meseleyi halletmeye çalışacağız. Yani
teşvik, ekonomide distortiona neden olmayacak. Teşvik sistemlerini ancak
kalkınmada öncelikli yörelerde ve belki bir iki sektörde uygulamak lâzım ve
bunu tedricen sıfırlamaya gitmek lazımdır. Bizim 91 yılında bu teşvikleri
sıfıra doğru götürecek bir sistemi oluşturmamız gerekir. Ama reel ekonomi
koşullannı yaratmamız lâzımdır. Biz teşvik ettiğimiz sürece ve ekonomide
distortiona yolaçacak şekilde hoşgörülü davrandığımız sürece nasıl olsa,
benden para çıkmayacak düşüncesi yerleşmektedir. 100 dolarlık, 100
marklık işi 15 marka da satsam zarar etmem, nasıl olsa 15 markla çarkı
döndürürüm, nasılsa teşvikten yararlanıyorum. Bu krediyi geri ödeme­
yeceğim, böyle yürüyecek. Sistem o mantığa oturunca, sistem çarpıklığı
başlıyor. Sistemin prensiplerini uzun vadeli program açısından koymamız
lâzımdır. Türkiye, spanya ve Yunanistan'la karşılaştırdığınızda Yunanis­
tan'daki hibe sistemle Türkiye'de ciddi bir hibe sistemi var. Kamu arazilerini
50 yıllığına kiralıyorlar, bundan daha büyük teşvik olamaz. Alt yapısını da,
büyük ölçüde devlet yapmaktadır. % 50 kredi veriyorsunuz, kullandığınız %
50 özkaynağın 20'si, 30'u, 40'ı hibe olarak veriliyor. Yaklaşık % 20-25 de
yatınm indiriminden gelirse, yani % 80'ini olmasa bile % 70-80'ini büyük
ölçüde devlet tarafından teşvik ettiğimiz bir turizm sektörü var. İşin gerçeği
budur. Şahsi kanaatim, bu teşvikleri azaltmak lâzımdır. Ki, rasyonel
çalışmaya başlayalım. Ekonomide teşvikleri azaltıp reel ekonominin unsur­
larına geçmemiz lâzım. Konvertibiliteye geçişimizin sonucu, yeni dış ticaret
anlaşmamız ve dış ekonomik ilişkilere getirmek istediğimiz boyut, uluslara­
rası rekabete daha uygundur. Ama tabii bunun için zaman gerek. Bunu da
uygulamak için, bir geçiş sürecine ihtiyacımız vardır. Uzun dönemde
bakışta ve uzun dönemli planlamanın temelinde, reel ekonomiye dayanan,
özkaynak kullanımlarının arttığı daha güçlü bir turizm sektörünün oluşması
gerektiği kanaatindeyim.
Dünyada çok önemli gelişmeler oluyor. Doğu blokundaki gelişmeler so­
nucu duvarlar yıkıldı. Planlama teşkilâtına yeni bir görünüm vermek zorun­
dayız. Planlama teşkilâtını da ciddi bir reorganizasyona tabi tutuyoruz.
Dünyadaki koşullara uygun yeni bir konsept ve yeni bir anlayışın kurulduğu
bir sistemi göreceğiz. Bu anlamda da o çalışma düzenini, beraberliği, koor­
dinasyonu sağlayacağız.
Araştırma kuruluşu konusunda. Kalkınma Bankası'yla TUGEV'in or­
taklığında bir şirket kurabiliriz. TUGEV ve Kalkınma Bankası hem eğitim,
hem araştnrma işlerini yürütsün, biz de gerekli master plan çalışmalannı fi­
nanse
edelim.
Koordinasyonu
çalıştıralım,
BİLKENT'e,
İstanbul
Üniversitesine de projeler verelim. Bu şekilde o projeleri realize ederiz.
Hem hocalanmız bize yardımcı olur, hem kendilerine proje veririz. Bu konu­
da Turizm Bakanlığı'na da yardımcı olunabilir.
Eski, yeni tesisler meselesinde işletme^ aşamasında teşvik çok
önemlidir. 1990 yılında getirdiğimiz en önemli hadise, işletme esasına
dönük teşvik anlayışıdır. Yani eskimiş, araç gereç, bir modernizasyon
yatınmıyla teşvik edilebilir. Buna kapalı değiliz. Bir modernizasyon, tevsi
yatınmlanyla bu hadise çözülebilir. Eski, yeni tesis diye bir ayınm
yapmıyoruz. Bizim için eski, yeniden çok, iyi yönetilen, işletilen tesis
anlayışı çok önemlidir. Bunu organize etmek ve yabancı işletme, yabancı
sermayeden de maksimum ölçüde bu sektörde, diğer sektörlerde olduğu
gibi yararlanmak gerektiği kanaatindeyiz. Bu anlamda yabancı sermaye
girişini hem bu sektörde, hem tüm imalat sanayiinde hızlandıracak yeni ka­
rarları da oluşturma aşamasındayız. Nitekim otomotivde aldığımız bir karar
var, elektronikte bir çalışma içindeyiz, turizmde de yabancı sermaye girişini
hızlandırmamız lâzım. Kapital-ventur şirketi kuruyoruz, Kalkınma Bankası
organize ediyor.
Kur makası meselesi azalmaktadır. Mayıs rakamı 0.4, Haziran 1.8'dir.
Temmuz'da belki dolann tamamen sıfır olacağı kanaatindeyim. Çünkü enf­
lasyon çok ciddi bir iniş trendi içindedir. Ama petrol fiyatlarındaki bu
yükselmenin etkisini ölçemiyoruz. Tabii döviz kazandırıcı hizmetler de bu
gelişme içinde önem taşıyor ve döviz kazandırıcı hizmetlere de yeni baştan
bakmamız gerekecek tahmin ediyorum.
Damping yapmak maalesef sürümü artırmıyor. Daha kaliteli ve daha üst
düzeyde bir işletme ve hizmet anlayışı, bence bu sektörün en önemli unsur­
larından biri olsa gerek. Bunu destekleyecek şekilde, özel sektörün çok
daha aktif olacağı, mesela eğitim sisteminde, alt yapı sisteminde, bir paralı
okul kurularak personele sertifika zorunluluğu getirebiliriz. Aynca bir sertifi­
kalı personel çalıştırma zorunluluğu getirilebilir. 1991 yılında herkes ele­
manını eğitsin, ki orada çalışanlar da böylece eğitim düzeylerini yükseltirler.
Ciddi bir meslek sahibi olurlar. Ben sertifikalı eğitim getirilmesinde yarar
görüyorum. Tabii bu konularda uzman ve yetkili kuruluş, Türkiye Kalkınma
Bankası'dır.
İsmail Emen: Sayın Bakanım, Sayın Başkan, Türk turizminin mümtaz
temsilcileri, evvela bu imkânı verdikleri için İTO'ya ve TUGEV'e şahsım ve
bankam adına teşekkür etmek isterim. Sabah başlayan oturumda bu nokta­
ya gelinceye kadar bankamı ilgilendiren birkaç konu oldu. Bu konular
hakkında belirli açıklamalar yapıldı. Biraz daha açıklık getirmek istiyorum.
Kısaca Türkiye Kalkınma Bankasından bahsederek konulara girmek is­
terim. Yılbaşı itibariyle Türkiye Kalkınma Bankası'nm ödenmiş sermayesi 90
milyar lira idi. 30.6.1990 tarihi itibariyle ödenmiş sermayesi 240 milyar liraya
yükselmiştir. Yılsonu itibariyle de bu rakam 1 trilyon liraya ulaşacaktır. Eğer
planladıklanmızı gerçekleştirebilirsek bu rakamı çok daha yukanlara
çıkarmak mümkündür. Sayın Bakanımızın destekleriyle ulaştığımız bu nok­
tada Türk turizmine, Türk turizmi yanında Türk sanayiine Türkiye Kalkınma
Bankası olarak çok geniş bir yelpaze içinde hizmet vermeyi hedefliyoruz.
Biz Türkiye Kalkınma Bankası olarak, öncelikle çevre konusunda, 1990 yılı
programına önemli birtakım noktaları koymayı hedefledik. Altyapı konusun­
da bir kreditör olarak hizmet vermek üzere bunun araştırmasına başladık.
İskan fonuyla bazı görüşmelerimiz oldu, ancak 1990 yılında bunu realize
edemedik. 91 yılı programında, tahmin ediyorum ki iki yönlü olarak altyapı
yatınmlanna Türkiye Kalkınma Bankası girecektir. Biri özel sektörün mahalli
idarelerle birlikte oluşturduğu alt yapı yatınmlarında, özel sektörün finanse
edeceği kısmı kredi olarak vermeye hazınz. Biz bunun çalışmasını bitirdik.
Bunun için 91 yılını beklemeye gerek yoktur. Mevcut faiz oranlanmızla, ki
en ucuzu, en düşük faizi uygulamayı hedefliyoruz, kabul ettikleri takdirde,
bize derhal müracaat edebilirler. Özel sektörün finanse edeceği kısmı biz
kredilendirmeye hazırız. İkincisi altyapı dediğiniz olay, bir noktada düşük
faizi, düşük maliyeti içeren bir olay ve çok uzun vadeli bir kaynak bulabil­
mek lâzımdır. Fakat sizlere sunabildiğimiz bu kaynağın çok geniş kaynağın
maliyeti özellikle altyapıda gerek vade, gerek maliyet açısından uygun
değildir. Eğer Avrupa İskan Fonu'yla görüşmelerimizi belirli bir noktaya geti­
rebilir. Dünya Bankası ile belirli mesafeler alabilirsek, Türkiye Kalkınma
Bankası olarak, uygun gördüğümüz her alt yapı olayında görev almayı,
hatta toptan, bütün altyapının finansmanını biz üstlenebiliriz. Çok uzun va­
deli bir kaynağı tahsis edelim, düşük faizle ve bunu mahalli yönetimleri ve
yatınmcıyı uzun vadeli borçlandırmak suretiyle finanse edelim istiyoruz.
İnşallah bu projemizi gerçekleştirebileceğiz. Tabii bütün bunları
gerçekleştirebilmek için, belirli bir kordinasyona ihtiyaç var. Bu koordinasyo­
nu kendi yönetim kurulumuz içinde oluşturduk. Son Yönetim Kurulu
değişikliğinde Hazine Genel Müdürünü yönetim kurulu üyesi olarak
bünyemize aldık, istedik ki. Dünya Bankası ve diğer milletlerarası finans kurumlanyla ilişkilerimizi çözsün. Turizm müsteşar muavini Sayın Tankut
Ünal'ı aldık, istedik ki Turizm Bakanlığı'yla olan koordinasyonumuzda her­
hangi bir kopukluk olmasın. Oradaki problemlerimizi bir noktada gayet iyi
bir diyalog içinde götürelim. DPT müsteşar muavinini bünyemize aldık.
TUGEV bünyesinde de bu koordinasyonu gerçekleştirdik ve güçlenme
ölçüsünde Türkiye Kalkınma Bankasının, hizmet yelpazesini açmayı hedefli­
yoruz. Artık, Türkiye Kalkınma Bankasının eğitim konusuna da girmesinin
. zamanı gelmiştir. TUGEV'in bugüne kadar turizm eğitimine hizmetleri
gerçekten
çok
büyüktür.
Bu
hizmetler
büyük
özveri
içinde
gerçekleştirilmiştir. TUGEV başkan yardımcısı olduğum için bir noktada bu
sözü de özellikle de söylemek istiyorum. TUGEV sırf eğitim hizmetleri
yönünden üstlendiği pek çok görevi ihmal etmek durumunda kalmıştır.
Bugün eğitim olayı da gerçekten büyük finans gerektiren bir konudur. Bu
konuda, bir şirket kurmaya karar verdik. Türkiye Kalkınma Bankası'nm
desteğinde, öncülüğünde olacak bu şirketi, gerekirse turizm sektörüne
açmayı da hedefliyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı'nın desteğini de aldık. İki yıl
süreli bir eğitim verilecek ve bu eğitimin sonunda sertifika verilecektir.
Ayrıca bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı'nın mali desteği de sağlanacak. Tu-
rizmde eğitim gerçekten çok çok önemli konudur. Bu eğitimi bir yerden ve
planlı bir şekilde başlatabilmek lâzım. TUGEV bu noktada kurulacak olan
şirkette gene etken olacaktır. TUGEV'in yönetiminde turizmin eğitimi çok
dafıa iyi noktalara getirilecektir.
Konuşmacılar bir konuya daha değindiler, o da turizm master planı
olayıdır. Turizm master planı için Türkiye Kalkınma Bankası bir girişim
başlattı ve bir şirket kurdu. Şirketin adını da oluşturduk. Şirketin adı TARGIT
AŞ'dir. Sayın Özaktaş'ın ifade ettiği gibi bu şirket turizm master planı yapa­
caktır. Turizm Bakanlığı'yla çok iyi bir uyum içinde bu işi götürüyoruz. Sayın
Yalçın Aksoy'un da destekleriyle, turizm master planı, turizm araştırmaları
ve turizme yönelik her türlü çalışmayı yapmayı hedefliyoruz. Ayn bir şirket
kurmakla hedeflediğimiz belirli bir profit center, cost center içinde oluşsun,
ayrı örgütü oluşsun, bir bakanlığın içinde kaybolup gitmesin. İnanıyorum ki,
DPT'nin, Turizm Bakanlığı'nın koordinasyonuyla turizm master planı konu­
sunda çok mesafe alınacaktır. Eğer turizm master planını gerçekleştirebilirsek gerek kaynak kullanımında, gerek teşviklerde gerekse turizm hedef­
lerinde turizm master planı ile belirli bir uyum ve koordinasyon içinde turizm
sektöründe gayet güzel neticeler alınacaktır.
Önemi bir konu olarak turizm kredilerine gelmek istiyorum. Kısaca
orada da birkaç noktayı ifade etmek isterim. Biz bugüne kadar turizm kredi­
lerinde gerek turizm yatınmcılanyla, gerekse sektörün ilgilileri yaptığımız
görüşmelerde şu mesajı aldık. Bir noktada vade ve faiz iki önemli konu
oldu. Turizm kredilerinde, gerçekten Oktay Varlier'in ifade ettiği gibi turizm
yatırımları sermaye hasıla oranı yüksek yatınmlardır. Gerçekten uzun vadeli
krediye ihtiyacı vardır. Bugüne kadar 5 yıl, 7 yıl gibi vadelerde verilen turizm
kredilerinde sorunlann yaşanması da gayet doğaldır. Fakat banka, bu güne
kadar bulabildiği kaynağın vadesini ancak yatınmcıya yansıtabilmiş durum­
dadır. Türkiye Kalkınma Bankası'nm mali yapısını güçlendirebildiğimiz
ölçüde kaynağa bağımlılıktan uzaklaşmayı hedefliyoruz. Bunu bu sene bir
nebze hallettik. Bu sene ilk defa Merkez Bankası reeskontu, 7 yıldan beşe
düşerken, biz turizm kredilerini 7 yıldan 8 yıla çıkardık. Hedefimiz havuzu­
muzu oluşturduğumuz ölçüde turizm yatınmcısının istediği 10 yıl, 12 yıl he­
define de ulaşabilmektir. Bunun kaynağını bugün için bulmak mümkün
değil. Fakat özvarlığı güçlenen bir Kalkınma Bankası, kendi mali yapısını
güçlendirdiği ölçüde, kendi reeskontunu, kendi havuzunu oluşturacaktır ve
bu havuzda da bizim 10 yıl, 12 yıl gibi bir vadeye çıkmamız mümkün hale
gelebilir. Bunu 1991'de burada ifade ediyorum. Realize edeceğiz. Hedefi­
miz 1991'de 10 yıl vadeyi turizm yatırımlannda gerçekleştirebilmektir. 1989
yılında turizm yatırımlannda büyük ölçüde Merkez Bankası reeskont kredisi
kullanıldı. Fakat sizlerin de bildiği gibi, Ekim 89'da Merkez Bankası reeskont
kapısını kapadı. Biz 90 yılında bankanın kendi oluşturduğu havuzdan kredi
vernneye başladık. İkili bir uygulamamız var. Biri bu havuz bir nevi fenis uy­
gulaması gibidir, kur garantilidir. 8 yıla kadar çıkan vadesi olan bir kaynaktır.
Faizi % 50'dir. Bugün için tenisle mukayese edildiği zaman yüksek bir faiz­
dir. Ama hedefimiz bunu % 47-48'e çekebilmektir ve 1990 yılında bunu ya­
pacağız. Öyle bir noktaya geleceğiz ki, herkesin, gerek sanayicinin, gerek­
se turizm yatınmcısının istediği fenis uygulamasına benzer bir Türkiye
Kalkınma Bankası fenis uygulaması getireceğiz. İkisi arasındaki spret farkını
yavaş yavaş aşağıya çekmeyi hedefliyoruz. Bunu yaparken de bir noktada
özvarlığımızın gelişmesine paralel olarak bunu yapmayı hedefliyoruz.
Turizm sektörü bir noktada Türkiye Kalkınma Bankası'nm sahip çıktığı
bir sektördür. Turizm sektöründen 2000'li yıllara giden Türkiye çok büyük
şeyler beklemektedir. Bugün ödemeler dengesinin en önemli ana kalemle­
rinden biri turizm gelirleridir. Turizm gelirlerinin artıniması konusunda
Türkiye Kalkınma Bankası üzerine düşeni mutlak surette yapacaktır. Kay­
nak kullanımla ilgili gerçekten bürokrasisi vardır. Yatınmcı, kaynak kullanım
destekleme primini zamanında alamamaktadır. Bir noktada biz elimizden
geleni yaptık. En önemlisi, uzun süren inceleme konusunu yeminli mali
müşavirlik müessesesine açtık. Bugün bizim iki ayda yapabildiğimiz incele­
meyi, yeminli mali müşavir istediği takdirde iki günde, üç günde bitirebilir.
Biz bu mesafeyi kısalttık. Fakat Merkez Bankası'ndaki fondaki parada belirli
bir düşüş oldu. Yani biz zamanı kısaltalım derken, elimizdeki paradan daha
az para gelmeye başladığı için, ödemelerde belirli gecikmemiz var. Sayın
Bakanım buradayken şunu da ifade etmek isterim. Yann turizm pazarla­
masına tanıdığımız % 20'lik kaynak kullanımı da devreye girdiği zaman kay­
nak kullanım fonunda belirli sorunlar çıkacaktır. Bu kaynağın mutlak surette
desteklenmesi lâzım. Mevcut % 6'larla bunun çözümlenmesine ve
yatınmcınm şikayetlerinin dinmesine ben olanak göremiyorum. Yann talep
daha da arttığı takdirde fonda ciddi problemler sözkonusudur. Fon
girişlerinde yeni kaynaklann sağlanmasında isabet vardır. Teşekkür ederim.
Başkan: Sayın Varlık Beyefendi yatınmlarda teşviklerin fevkalâde
kısıtlandığını, halbuki daha çok olması lâzım geldiğini ve daha çok olacağını
düşünerekten bu yatırımlara girildiğini, çok çeşitli alternatifler düşündüğünü
beyan etmelerini müteakip. Sayın Bakanımız bu teşviklerin daha çok
azaltılacağını, böylece ekonomide reel operasyona girme imkânlarının arta­
cağını bir görüş olaraktan ileri sürdüler.
Bu iki görüş ve düşünce arasında çok büyük farklılıklar vardır. Özel
sektör mensuplannın bundan sonraki hareketlerinde bu konuyu iyi
düşünmelerini bir defa daha belirtmek isterim. Aynca çalışmakta olan tesis­
lerde, yatınmlara destek verilmesi gerektiğini ve verilebileceğini açıkladılar.
Kendilerine belirtmek isterim ki, bu sistem henüz hiç yürümüyor. Bu sistem­
de çalışan eski tesisleri, bir anda belediyelerle karşı karşıya getiriyoruz. Ve
sistem düğümleniyor, çalışan tesisler bu tip yatınmlardan hiçbir yardım ve
istifade edemiyorlar. Savaş Bey buyurun efendim.
Savaş Gürsel: Değerli meslektaşlarım ben Turistik İşletmeciler Birliği
(TÜROK) başkan yardımcısıyım. Tabii daha çok yatınmcılar, yatınmlarta ilgili
dertlerini dile getirdiler. Biz de işletmelerle ilgili dertlerimizi dile getiriyoruz.
Her ne kadar Sayın Bakanımız üstü kapalı olarak da olsa, işletmecilere bir­
takım teşvikler sağlanacağını belirtti ise de, esas olanın daha iyi işletme,
daha kaliteli işletme olduğu da bir gerçektir. Fakat son zamanlardaki
gelişmeler sonucunda, dövizdeki çok az artış, buna mukabil, özellikle
işletme giderlerimizde ve personel giderlerimizdeki % 100'ü geçen artışalar
sebebiyle artık kârımızın azalması değil, özsermayeden yemeye başladık.
Nasıl daha kaliteli otel olacağız? Nasıl daha kaliteli hizmet vereceğiz? 200
yataklı işletmemde 110 personel çalışırken, 30 kişiyi birden çıkartmak mec­
buriyetinde kaldım. Yani personeli azaltmazsak, yaşayamaz hale gele­
ceğimizi görüyorum. Yarın, öbür gün acaba, daha az elektrik harcayalım,
daha az su harcayalım diye banyolara jeton mu koyacağız? Bu kadar kötü
vaziyetteyiz son zamanlarda, bunu belirtmekte fayda var. Dumansız sanayi
deniyor, fakat biz elektrik, su parasını verirken, ticarethanesiniz, en yüksek
paradan ödeyeceksiniz diyorlar. Hem sanayiciyiz, döviz kazandırıyoruz, sa­
nayiciler gibi hammaddeyi dışandan getirmiyoruz. Burada kendi hizmetimiz
kaşılığı bu dövizi kazandırıyoruz. Ama en ufak bir teşviğe gelince bize karşı
çok cimri davranılıyor. Neler yapılabilir? Mevcut işletmelere, bu sanayicilere
sağlanan ufak bile olsa küçük teşviklerden istifade ettirilebilmesi faydalı
olur. Bursa'daki işletmemizde tam karşımızdaki otel yan fiyatına elektrik, su
parasını öderken, bir haksız rekabet doğuyor. Masraflanmız, aynı değil,
nasıl aynı fiyata satacağız? Yenileme yatınmlanna, işler bir teşvik yok.
Önemli teşvik yok. Bunların işler hale gelmesini istiyoruz. Eskiden bizim
taze kazandırdığımız bu dövize küçük de olsa bir prim veriliyordu. Bu prim­
lerin ufak da olsa turizm işletmelerine bir taze kan sağlayacağına
inanıyoruz.
Işın Çelebi: Şimdi efendim bir şeyde açıklama getirme ihtiyacını duy­
dum. Birincisi, bu eski tesislerin yenileme yatırımları konusunda, önünde bir
engel olduğu kanaatinde değilim. Şimdi modernizasyon yatınm veya tevsi
yatınmı yapacak olan bir yatınmcı teşvik belgesini alır, yeni bir yatınm gibi
ve onunla kaynak kullanım destekleme fonunu alır.
Başkan: Alamıyor efendim.
Işın Çelebi: Almaması mümkün değil. Yani pratik olarak önümdeki
mevzuata da bakıyorum. O zaman tevsi yatırımı diye hazırlayacaksınız veya
modernizasyon yatınmı diye hazırlayacaksınız. Geleceksiniz, 70 yatak
koşulu da kalktı. Ayrıca biz bir başka şey yaptık. Teşvik belgesi 5 milyarın
altında olan yatınmlar, teşvik belgesi almadan, otomatik her yörede,
gelişmiş olan her yörede %10, kaynak kullanım destekleme fonu alıyor. Artı
yatınm indiriminden otomatik yararlanıyor. Teşvik belgesi yoksa, sadece
yatınm kredisi, reeskont kaynağı, yani ucuz faizli yatınm kredisi alınıyor.
İkincisi gümrük muafiyeti meselesi. Oktay Beyin şikayet ettiği nokta, bi­
lakis sizin işinize yarar hale geldi. Çünkü, teşvik belgesine bağlı olarak glo­
bal döviz tahsisi listesi verirken, bunu her yatırımcıya açalım, dedik. Bu mal­
lan ithalat listesinde % 2, 3, 5 fon ödesin, gümrük muafiyetli getirsin istedik.
O yatırım mallan ithalat listesinden hiçbir teşvik belgesi almadan getirip, te­
sisinize ithal edin. Şimdi burada sanıyorum bilgi akışında bir eksiklik var.
Yenileme yatınmlannda işler teşvik edilmiyor, hayır teşvik ediliyor. Yani
teşvik edilmenin iki aracı var. Bir, biz 5 milyarın altındaki yatınmlar ki, biz bu
limiti belki 2,5'a düşüreceğiz, teşvik belgesi almadan, % 10 otomatik kay­
nak kullanım fonu alıyorsunuz. Yatınm indiriminden % 20 ile 30 arasında
yararlanıyorsunuz. Ondan sonra otomatik gümrük muafiyeti getirmişiz, hiç
belge almadan, yatırım yaptığınız takdirde o yatırım mallan yani Oktay
Beyin şikayet ettiği nokta sizin lehinize çalışıyor, gümrük muafiyetli ithal edi­
yorsunuz. Burada çok ciddi bir otomatik teşvik sistemi var. Burada sanıyo­
rum, biz yeterince sizi bilgilendirenıediğimiz için bu bizim hatamız, eksik­
liğimiz, bu bilgilendirememe eksikliğimizi gidereceğiz. Burada bütün küçük
işletmelere, eski işletmelere ve iyi yönetilen işletmelere kapılar çok açıktır.
İşletme gideri meselesine gelince, kur meselesine gelelim. Kurla enf­
lasyon farkı azalıyor, son üç ayda bakın Mayıs'ta 0.4, Haziran'da 1.8 olsa
gerek Temmuz belki negatif olacaktır. Enflasyon aşağıya iniyor. Burada kur
meselesinde sorun yok. Bir an için kurun problem olduğunu düşünelim. 8, 9
ay, bir sene öncesine kadar kurda aşırı değerlendirme vardı. O zaman, he­
pinizin sermaye yapısı ve nakit durumunuzun çok iyi olması lâzım. Tersin­
den bakarsak, size kredi-özkaynak oranında çok büyük avantajlar
tanınmıştı. Bu kredilerin geri ödeme miktarlan son üç, dört yılda % 30'u
geçmiyor. Niye ödenmiyor bunlar o zaman? Efendim kurda aşın değerleme
var. % 90 kredi, % 10 özkaynak, 3, 4 yıldır, % 30. Rahatlığa alışıldığı için
ödenmiyor. Bu rahatlığı kırmak lâzım. Modern yönetim tekniğini bu turizm
sektöründe uygulayamazsak, hak eden, hak ettiği alın terini almazsa bu iş
yürümez. 100 markı, 30 marka, 15 marka, 20 marka, hatta bedava satarsı­
nız. Şimdi kurdan yakınıyorsunuz. Bir yıl öncesine kadar kurda aşırı değer­
lendirme vardı, kredi faizlerinde çok büyük düşüklük vardı. % 30, 35, 25 fa­
izle kredi kullanıldı. Özkaynak oranı belki 60, 50 idi. Ancak, kredilerin dört,
beş yıldır hep % 20, 25 geri dönüşü var. Doluluk oranına bakıyorsunuz,
Türkiye'nin turizm geliri 300 milyon dolardan 3 milyar dolara çıkmış, yani tu­
rizm gelirlerinde de artış var. Negatif bir noktayı yakalayamıyorum. Şimdi
personel giderleri % 100 arttı diyorsunuz. Personel gideriniz, cironuz içinde
% kaç tutar? Efendim % 48 tutsun, başka gideriniz yok ki zaten. Yani per­
sonel giderini kapsayacak şekilde hadiseyi çözüyorsunuz. Ama bizim
görevimiz, size burada yardımcı olmak, daha iyi bir sektörün oluşması için
katkıda bulunmak ve sorunları aşmak, proje bazında rehabilitasyon projeleri
geliştirmek, bütün bunları yapıyoruz, yapmaya da çalışacağız. Ama benim
ricam, Türk ekonomisinin 90'lı yıllarda, uzun vadeli plan yapın. Reel ekono­
miye dayanan şeffaf bir sistem oluşması lâzım. Böyle dolaylı teşviklerle bu
iş gitmez.
Uluslararası ekonomide dünyaya açılmanın koşulu dünyadaki ekonomik
uygulamaları aynen uygulamaktır. Konvertibiliteye geçtik, ithalatta gümrük
vergisi oranlannı indiriyoruz. Avrupa Topluluğu ile ortak gümrük tarifesine
geçeceğiz. Bunun için ihracatta daha rasyonel bir çizgi, turizmde de daha
az teşviğe ve daha çok managemente dayanan daha verimli çalışan işletme
mantığı hakim olmalıdır. Bir plan çerçevesinde daha kalıcı kararlan birlikte
oluşturmak, önerisine da katılıyorum. 91 teşvik sistemini ve 91 programını
yaparken sizlerle konuşacağım ve 91 program ve bütçesini hazırlarken,
İstanbul'daki sanayicilerle görüştüğümüz gibi, Anadolu'daki sanayicilerle de
görüşeceğiz. Türk-İş'le de görüşeceğiz, tüm meslek çevreleriyle, esnaf sa­
natkârlarla, konuşacağız ve 1991 yılı programını ve bütçesini öyle
hazırlayacağız, herkesin görüşünü alacağız, 90 yılında hazırladığımız prog­
ram ve bütçenin ne kadar rasyonel ve doğru çalıştığını da gördükten sonra
ve görüyoruz ki doğru çalışıyor, hedeflerini de tutturuyoruz.
Başkan: İzahlarınıza çok çok teşekkür Sayın Bakanım, şimdi Yılmaz
Ulusoy Beyefendi. Buyurun efendim.
Yılmaz Ulusoy: Sayın Bakan, sayın başkan, benden evvelki konuş­
macı arkadaşlanmız, Türkiye'de turizmin son 10 yılda çok hızlı büyüdüğünü,
getirdiği problemleri bir ölçüde dile getirdiler. Sayın Bakan da bunlara olabil­
diği ölçüde cevap verdiler. Türk turizmi hızlı büyüdü ve beraberinde de hızlı
büyümenin doğal olarak getireceği problemleri fazlasıyla getirdi. Ben fazla
zamanınızı almamak için, altyapının, eğitimin, tanıtımın, pazarlamanın,
büyük problemler olmasının yanında özellikle bugün, yatınm ve işletme,
konu yatınm ve işletme olduğu için, yatınm konusunda kişisel görüşümü bir
misalle vermek istiyorum.
Bugün Türkiye'de yatırımcı bir fizibilite hazırlıyor, diyor ki, ben 60 mil­
yarlık bir tesis yapacağım. Bu tesis için, kanunun öngördüğü teşviklerden
yararlanacak artı % 50 de kredi alacağım. Devlet krediyi veriyor. Bugünün
Türkiye'sinde 60 milyarlık bir tesise verilen 30 milyarlık kredi geri dönmez.
Onun geri dönmesi için o tesisin parayı kazanıp, en azından faizini
karşılaması lâzım. 60 milyarlık bir tesis, bırakın ana parayı zamanı
geldiğinde yılda 15 milyar kazanmaz ki faizini ödesin. Ege'de, veyahut Ak­
deniz'de 50, 60 milyar liraya mal edilen bir tesisin bir yılda 15 milyar lira faiz
ödemesi mümkün değildir. Bir çok teşvikler olmasına rağmen, kur
makasının da çok büyük ölçüde olduğu devreden bu yana ödemelerin %
20'lerde, 25'lerde kaldığı belirtildi. Bir atalet var, alışılmış bir rahatlık var.
Fakat paraları alacağız, faizini de taksidini de alacağız dediler. Şimdi devlet
babadır, devlet büyüktür, devlet yardımcı olur, yol gösterir diyoruz.
Geldiğimiz nokta, çok sıkıntılı bir noktadır. Bu paralar kolay ödenemeyecek.
Sektör bazında kişisel konuşmalarımızla, karşılıklı fikir teatilerinde, mümkün
değil, kazanmıyorum ki vereyim, gibi sözleri dinliyoruz. Ben buradan bir
yere gelmek istiyorum. Bugün bu sıkıntı varken, tahsis alayım, peşinden de
krediyi alayım şekliyle tesis yapmak bence yanlıştır. Devletin tahsislerde,
kredilendirmede, çok daha ince eleyip, sık dokuması lâzımdır. Çünkü bu
sektörde kârlılık büyük oranlarda değildir. Turizm sektörü çok sıkıntılı
olmasına rağmen, yatırımın geriye dönüşünün minimum 10 sene, 12 sene
aldığı dünyamızda, iki belki bir senede bile alabilirim, mantığıyla bu işe gi­
renler, maalesef sıkıntıya düştüler. Bu sıkıntı dayanılmaz noktalara
gelmiştir.
Bundan sonra ne yapılmalı? Tenkit kolay veya bir şey söylemek kolay
da, ama çaresini de bulmak gereklidir. Bana göre, şu ana kadar milli bir po­
litika haline gelememiş turizmi önce milli bir politika haline getirmek
lâzımdır, kim ne yaparsa yapsın Sayın Bakanımız, her meseleye gayet
olumlu yaklaşıyorlar. Yalnız borçlu borcunu da verecektir diyorlar. O da
yüzde yüz doğru. Turizm çok kişiyle muhataptır. Hükümette asgari 10-12
bakan, mahalli idarelerde değişik fikirlerde, değişik görüşlere sahip olan be­
lediye başkanlarıyla muhataptır. Türkiye'de sıkıntı artık, 2000'li yıllar, 700,
800 bin yatakları, meselenin içinden çıkamıyoruz. Bugün kredi altyapı bir
derttir, pazarlama büyük bir derttir. Tanıtım yoktur. Neden yoktur denildiği
zaman, para yok denilmektedir. Bir iki ay önce Türkiye'de müthiş bir panik
vardı. Tesisler boş, herkes kös kös düşünüyordu. Fiyat alabildiğine kınidı,
akıl almaz noktalara düştü. Yani üste para verme noktasına geldi. Neden?
Faizin zamanı yaklaşıyor, artı taksit de gelmekte. Yakın bir tarihte kapıya
gelecek. Öylesine bir haksız rekabet var ki, öyle acımasızca fiyat kınlıyor ki,
inşallah yanılınm, ama bu böyle devam ederse, çok büyük sıkıntılar doğar.
Bunun çaresi vardır. Benim içerisinde bulunduğum diğer iş kollarında
olduğu gibi, nasıl yıldız veriliyorsa, fiyat da verilmesi lâzım. 3 yıldız, beş
yıldız, efendim 4 yıldız deniliyorsa, yıldız hattızatmda önemli değildir, bir te­
siste asıl olan hizmettir. Beş yıldızlı otele gidersiniz saray gibi oteldir.
istediğiniz kadar yatırım yapın, saray yapın. Eğer işletmeyi iyi yapmıyor­
sanız, hiçbir işe yaramaz. Devletin önce bu işe sahip çıkması lâzım. Biz bir­
birimizi biliyoruz. Biz bir araya gelip, asgari müşterekte meselelerimizi me­
deni ölçülerde bir yerlere getiremiyoruz. Çünkü, şahsi mal, menfaatlerimiz,
maalesef bir noktada galebe çalıyor. Türkiye'de bir yatınmın gelirlerinden
bellidir, altı aylık sezon, fiyatlar da belli yatak adediyle % 100 doluluğu
çarpıp, masrafları çıkann. Altı ay sonunda varacağınız yer, faizi
ödemeyecek noktadır. Faizi ödeyemeyen tesis sahibi, zamanı geldiğinde
taksidi nasıl ödeyecektir? Kanalizasyon parası vereceksin, ölçüsü yoktur.
Elektrik parası her ay katlanarak alınır. Su parası hemen kesilir. Turizm bir
günde, bir haftada bir senede öğrenilebilecek bir hadise değildir. Turizmde
insanın karakteri hizmete yatkın olacak ki, turizm yapabilsirı, önemli olan
budur. Her insan turizm yapamaz, her insan hizmete talip olamaz. Ticaret
ayrı, hizmet ayn şeydir. Bu, tamamen hizmet sektörüdür. Türkiye'de, bu
sektörde de büyük vurgun var, kâr yok, vurgun var dediler. Herkes koştu.
Şimdi faizi nasıl öderiz diye düşünüyorlar. Sayın Emen, imkân yok ama, ge­
lecek yakın bir tarihte % 47'lere, 48'lere faizi düşürebileceğiz müjdesini bize
verdiler. Turizmin 47, 48 değil, 37, 38'li rakamlan faiz olarak ödemesi
mümkün değildir. Türk turizmi büyüyecekse ki, büyümek de milli politika ha­
line getirilmedikçe, bir yere varmamız mümkün olmayacâtk. Bir tarafta tu­
rizm, diğer tarafta 20 tane yetkili. 20 yetkilinin karan vermesi, aylar alıyor.
Halbuki, burada konuşulanı talimat verip, yerine getirmeli. Ancak Turizm
Bakanlığı var öbür tarafta, Bayındırlık Bakanlığı var. Ulaştırma Bakanlığı var.
Yani o kadar bu komplike bir hadise ki, bir veya birkaç bakan, birçok ba­
kanlıkla içice bir hadise. Bu Türk ekonomisine büyük katkısı olan, aynca is­
tihdamda da büyük payı olan turizmin, milli bir politika haline gelmesi ve tu­
rizmin içerisinde bulunanlann bu işe dirsek teması değil de, sırt vererek
birlik beraberlik içerisinde iyiye götürmesini temenni ediyorum.
Başkan: Sağolun Sayın Ulusoy. Sayın Bakanım, cevap vereceksiniz.
Işın Çelebi: Koordinasyon konusunda biz Planlama Teşkilatı olarak ve
Kalkınma Bankası'ndan sorumlu insanlar olarak, bu işte kendilerine
yardımcı oluyoruz.
Kredi meselesine bir açıklık getirmek lâzım. Bu sektörde % 30 faizle
çalışıldı şimdi de % 40-45 faizle çalışıyorlar ve 50'ye gelmiş. Kur geçen se­
neye, 89 başına kadar enflasyon oranının üstündeydi. Ve 60 milyar kaza­
nan insan bir sonraki yıl enflasyon üzerinde kura sahip olduğu için bütün o
yurt içindeki fiyat artışlarını da kapsayacak ve faizi de kapsayacak şekilde
bir kazanca sahip oluyordu. Fakat gördük ki, bu beş, altı yıldır turizm kredi­
lerinde geri dönüş, % 20, 25'i geçmemiş. Burada bir iyi niyetin olmadığını
görüyorum. Belki kötü niyet de yok ama, bir alışkanlık var. Bu alışkanlık
doğru değil. Bu iş bilimse, finansmanda da bilimsel yönetim gerekir.
Taahhütlerini yerine getirecek, bir turizm sektörünün olması gerektiğine
inanıyorum. Biz de elimizden gelen yardımı, desteği yapacağız. Proje
bazında rehabilitasyon gerekiyorsa inceleyip, o rehabilitasyonu yaparız.
Ama bilim sadece turizmde, işletmede olmaz, finansman yönetiminde
olmalı, bilimi bütünüyle uygulayalım.
Ferruh Bey: Görüyorum ki, büyük bir çelişki içindeyiz, bir arkadaşımız,
200 bin yatak fazla derken, bunun faizleri ödenemez derken, diğer arka­
daşımız 1 milyon yatağa gideceğiz, gitmeye mecburuz, bakanlık bu paralan
bize versin diyor. Büyük bir sıkıntı var, oteller maaşlarını ödeyemeyecek du­
rumda, ama başka bir arkadaşımız da fevkalade rahatsız, aman gene
hükümet paralan versin, daha büyüteceğiz diyor. Bunun herhalde artık
ölçüsünü siz tespit edersiniz.
Başkan: Teşekkür ederiz Ferruh Bey, Beylan Bey buyurun efendim.
Beylan Öz: Efendim pek çok şekilde turizm yapabilirsiniz ama iki şey
olmadığı sürece turizm yapmanız mümkün değil, bir tanesi alt yapı, öbürü
tanıtma. Her ikisi de kaynak isteyen konular, konuşmalardan da bu netice
çıktı. O zaman her iki konuya da kaynak bulmak mecburiyetindeyiz. Eğer
sayın Oktay Varlier'in söyledikleri gibi 2000'li yıllarda 1 milyon ve 10-12 mil­
yar dolarlık bir döviz girdisini hedefliyorsak bu iki konuyu da ehemmiyetle
ele almak ve kaynağını da bulmak durumundayız. Eğer turizmden bir şeyler
bekliyorsak, turizmin bize verdiklerini, gene turizme tahsis etme mecburiyeti
vardır tahmin ederim. Bu söylediklerim, herhangi bir yerden duyduğum lâf
değildir. İkinci turizm şurasında Sayın Vehbi Koç Bey'in konuşmasından
alınmadır. Bir misal olarak arzediyorum, Yunanistan'da Karamanlis
döneminde 1960'lı yıllarda turizm olayına ehemmiyet vermek istedikleri
zaman, Astir adında bir şirket kuruyorlar ve başına da İlyasko isminde Milli
Yunan Bankası'nm b a ş k a m d a n zatı getiriyorlar. İki şartı oluyor, turizm ge­
lirlerinin % 10'unu, alt yapıya % 10'unu da tanıtmaya tahsis etmek üzere
bana vereceksiniz. İki, bunu ne şekilde sarfettiğimi bana sormayacaksınız.
Eğer bugün 3 milyar dolarlık turizm gelirinden % 10'unu alt yapı ve %
10'unu da tanıtma için tahsis edebilirsek, işte 2000'li yıllann 1 milyon
yatağına kendimizi hazırlamış oluruz. Bunu bir öneri olarak arz ediyorum
zatı al in ize.
İkinci konu turizmin önemli konulanndan bir tanesi, tahmin ederim
örgütlenmesini henüz tamamlayamamasından kaynaklanmaktadır. Dünya­
da Arnavutluk dahi Dünya Otelciler Birliği'ne üye olmasına rağmen. Dünya
Otelciler Birliği'ne üye olamayan ve o lobiye giremeyen ender ülkelerden
belki de tek Türkiye'dir. Bunun bir tek sebebi, Türkiye Otelciler Birliği'nin
yasal olarak kurulamamış olmasıdır. Yasan-nz hazır, bakanlığımızla beraber,
bunu düzenledik ve en iyi şekliyle Başbakanlığa takdim ettik. Geçen ay
Sayın Başbakanımızı ziyaretimiz sırasında kendileri bunu çıkartmayı bize
vaadettiler. Zatialinizden de Türkiye Otelciler Birliği kanun yasalaşması hu­
susunda gayretlerinizi esirgememenizi istirham ediyoruz. Bu konu, muhtelif
konuşmacı arkadaşlarım tarafından sektörün en önemli problemlerinden bi­
risi olarak öne sürülen damping tarzında fiyat kırmalan ve panikleri de
önleyici bir tedbir olacaktır. Bir otokontrol sağlayacaktır, haksız rekabeti
önleyecek kuruluşlardan bir tanesi olacaktır. Son çıkarttığınız bir kararname­
yle tanıtma için acentelerin getirecekleri faturaların bir ay önceden ödenmek
kaydıyla ve bölgesel derneklere tasdiki zorunluluğunu bir nevi kontrol meka­
nizması olarak getirmişsiniz. O kararname içerisinde, halen mevcut
bölgesel derneklerin yasal birer kuruluş olmaması dolayısıyla bu tasdikin
TURSAB tarafından yapılması gerektiğine dair sözler duyuldu. Bu dahi,
Türkiye Otelciler Birliği'nin kurulmasının zaruretlerinden bir tanesini ortaya
koymaktadır. Şu anda biz 5 bölgesel dernek olarak iyi bir koordinasyon ve
bir nevi centilmen anlaşması çerçevesinde Otelciler Birliği varmış gibi bir ko­
ordinasyon içerisinde çalışıyoruz. Fakat yasal bir kuruluş olmamamız
dolayısıyla, bir kamu kurumu olmamamız dolayısıyla birçok problemlerle de
karşılaştığımız bir vakıadır. Onun için, tekrar tekrar üstüne basarak sektörün
en büyük ihtiyacı olan Türkiye Otelciler Birliği kanununun çıkması için, 16.
maddeyle birlikte tabii, gayretlerinizi esirgememenizi istirham ediyorum,
teşekkür ederim.
Başkan: Beylan Bey teşekkür ederiz.
Işın Çelebi: Öyle bir öneriyi kabul etmiyoruz. Biz orada tur ope­
ratörlerine büyük imkân getirdik Proje hazırlayacaklar ve projelerini Turizm
Bakanlığı kabul edecek ve onların yaptığı projenin % 20'sini özkanağına
göre finanse edeceğiz, bu harcamalar içinde onlann bu % 20 otellere
ödedikleri peşinatları masraf kabul ediyoruz. O masraflan sizin onayla­
manızı istiyoruz. Yani TURSAB'ı onaylatmıyoruz. Oradan vazgeçmemiz
mümkün değil. Biz Otelciler Birliği ve bu tür organizasyonları olursa mem­
nun oluruz. Yani ne kadar bir öz denetim olursa yararlı olur.
Başkan: Buyurun Haluk Beyefendi.
Haluk Nişlloglu: Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Derneği
Başkanı. Benim söyleyeceğim bir çok konuları diğer arkadaşlar izah etti.
Ben biraz kısa olarak, otellerin girdilerinin yüksek oluşu, sizden teşviklerden
faydalanmak istememizin sebeplerinden bahsetmek istiyorum.
Işın Çelebi: TEK'in burada çok büyük finansman yaptığını görüyoruz.
Büyük indirim var. Ona bakarsanız bunu hepsini kaldırmak lâzım. TEK hem
zarar ediyor, hem indirim yapıyor.
- Bununla beraber, bölgemizde Kuşadası ve Çeşme'de bugün satılık
10-15 tane tesis var. Bunların bir iki tanesini de devlet satın almak üzeredir.
Fiyatlar işletemediklerinden öyle bir rağbete girdi ki, seneye hiçbiri bu faiz­
leri ödeyemeyecekler.
Başkan: Efendim bu çok büyük bir işletme problemi, bunu öğleden
sonra konuşalım, çok ince bir konu bu, daha çok nedenleri var. Evet Haluk
Bey.
Haluk Nişlioğlu: Efendim benim söyleyeceklerim bundan ibaret.
Başkan: Teşekür ederim. Son söz Üzeyir Garih Beyefendinin. Buyurun
efendim.
Üzeyir Garih: Efendim ben iş adamıyım, turizmci değilim. Fakat bu ko­
nuya hasbelkader girmiş bulunuyorum. TYD yönetim kurulundayım. Burada
bir yanlışlık var zannediyorum, aynı lisanı aynı rakamlarla aynı finans
büyüklükleriyle konuşmuyoruz gibi geliyor bana. Bir firma 20 milyar TL
kredi alsa, % 50 diyorlar, ben % 50'ye kimsenin kredi verdiğini görmedim.
% 60'tır. Bu birinci sene 12 milyar lira bir faiz eder. Halbuki bu sistem
yanlıştır. Bir işadamının daha iyi finans düşünmesi, bir kokteyl yapması
lâzım. Eğer bunu tamamiyle mark olarak alabiliyorsa, bu aşağı yukan 13
milyon mark eder, bu 13 milyon markın faizi de 1.3 milyon, bilemediniz 1,5
milyon mark eder. Onu da 2005 ile çarparsanız, 3,5 milyar lira eder. Bir ta­
rafta 12 milyar, bir tarafta 35 milyar. Demek oluyor ki, orada bir problem
vardır. Uzun vadede çok ucuza ana parayı ödeyemeyecektir. Fakat buna
da katlanması lâzım. Dolayısıyla ben turizmci arkadaşlara da söylüyorum.
Alacağınız kredilerde bir kokteyl yapın, bir kısmını Türk Lirası, bir kısmını
döviz almak suretiyle, zaten girişlerinizin bir kısmı döviz, bu şekilde kolay­
lıkla, nispeten daha kolaylıkla bu ödenebilir kanısındayım. Bu bir finans me­
selesidir. Bu bakımdan, bizim bunun üzerinde çok ısrar etme yerine, bu yol­
ları zorlamamız ve eğer Türkiye'de hakikatenTKB % 50'ye kredi veriyorsa,
çok mutluyum, ben bunu görmedim.
İkinci olarak Türkiye'de bu konulann bence devletle halledilmesi yolun­
dan artık ayrılmak lâzım. Küçük devlet, büyük özel sektör, İsveç'te 5 milyon
kişi var, derneklere üye aşağı yukan 57 milyon kişi var. Dolayısıyla her kişi
5.7 derneğe üye olmaktadır. Bu kamuoyu oluşturma ve işi oluşturmada en
önemli öğedir benim kanıma göre. Dolayısıyla özel sektör olarak şimdi
teşkilatlanma yolundayız. Siz de devlet olarak bize yardımcı olunuz.
Özellikle Turizm Bakanlığı bize yardımcı olsun, biz bir üst kurul kuralım, bir
oda şeklinde getirebiliriz. Ve bütün bunu bize bilmiyorum yani birkaç milyon
metre karelik yeri veriniz, bu yeri biz kendi paramızla, kendi imkânlarımızla
geliştirelim, siz yol gösterin, işi biz yapalım. Tahsisleri özel sektör kendi
kendine versin. Aksi halde bu iş gene de devlet menfaalan, kişi menfaatları
devreye girecektir ve politik birtakım neticelerle sonuçlanacak ve o şekilde
çözümlenecektir. Ben bunun yerine yavaş yavaş şimdiden birinci adımını
atmak suretiyle özel sektörün bu işe girmesini devletin de mümkün olduğu
kadar bu işten çekilmesini bir öneri olarak getiriyorum. Bunu tabii
düşünmek, bunun zamanını tayin etmek zatialinizin işidir. Benim söyleye­
ceklerim bu kadar, çok teşekkür ederim. Katılmıyor musunuz?
Işın Çelebi: % 100 katılıyorum. Yani devletin küçülmesi ve daha özel
kesimin etkin olacağı o model yönetim dediğim hadise de budur. Devlet
bizde çağdaş anlamda daha farklı bir görünüm almalıdır. Herşeye kansan
bir devlet anlayışını bizim terktetmemiz lâzım. Zaten sıkıntının bir ölçüde
büyük kısmı da oradan kaynaklanıyor. Yani devlet, artık bu komuta ekono­
misi mantığını terketmelidir.
Üzeyir Garih: Siz bir şey söylediniz, gideceksiniz, hesap uzmanı
göndereceksiniz. Bu iş, özel sektörle banka arasındadır. Banka, bankacılık,
özel sektör de işletmecilik yapmalı, devlet de bunu yönlendirecek, denetle­
yecek bir sistem ortaya koymalıdır.
Işın Çelebi: % 100 katılıyorum.
- Özel sektörde bu üst düzeyde kurumlaşma oluşmuştur, Türkiye Seya­
hat Acentaları Birliği, turistik otel işletmeciler dernekleri ve turizm yatınm­
cılan derneği birlikte TUSEK adı altında. Turizm Sektörü Ulusal Kurulu'nu
kurdular. Bu turizm zirvesi demektir, yani turizmde hür teşebbüs konseyi.
Bu da ilerde diğer dernekler, yat yatınmcılan dernekleri, tercüman rehberler
dernekleri, özel hava taşıma dernekleri yöneticileri de üye olacaklar. Böy-^
lece Ankara'da turizm sektörünü zirvede temsil eden bir kuruluşla da muha­
tap olacağız ve ilişkilerde faydası olacak zannediyorum, teşekkür ederim.
Başkan: Sayın misafirler, toplatının öğleden sonraki celsesini açmış bu­
lunuyoruz. Öğleden sonraki celsede daha ziyade işletmelerde operasyon
esnasındaki aksaklıklar, fiili durumlar, satış, pazarlama, fiyat politikalan, işçi
işveren münasebetleri, varsa bu husustaki problemleri konuşmakta fayda
görürüm. Daha ziyade yatınmdan öte, işletme esnasındaki operasyonla ilgili
problemlerin konuşulmasını daha sağlıklı görüyorum. 1991 senesi tahminle­
rimiz, 90'da birinci altı aylık durum, ikinci altı aylık durum, bunu bilhassa be­
lirtmek istiyorum. 1989 senesinden beri gelen, maddi darboğaz, her
halükarda gelirlerin azalması ve masrafların çoğaltılması meselesi, tesisleri
sabahki beyanlarında tizkaynağa kadar indiren bir bilançoya götürdüğünü
söylediler. Doğrudur, bunun işletmenin muvaffakiyeti veya muvaffakiyetsizliğiyle alâkası yoktur. Bugün girdi fiyatlan tesislerimizde % 100'ü aşan boy­
utlarda artarken, ki buna her türlü girdi, arti personel artı malzeme dahildir.
Buna karşı gelirler artmadığı, artamadığı gibi, kurlardaki % 18, 20 artışa mu­
kabil fiyatta düşmeler, işgal oranlarının- azalması, ortalama oda fiyatlarının
düşmesi muvacehesinde artı ekstra masraflar muvacehesinde özkaynağa
inen kârsızlıklarla karşı karşıya kaldığımızı ve bunun sonucu olaraktan otel­
lerimizin, vermesi lâzım gelen servisi veremediği, bunun da sonucu olarak
müşteri kalitesinin Türkiye'de gün be gün düştüğü ve döviz girdilerinin iste­
nilen düzeye çıkmadığı müşahede edilmektedir. Savaş Bey buyurun efen­
dim.
Savaş Bey: Bizim elektrik, su, giderlerimiz geçen seneye göre % 400
artmış durumdadır. 3 tane işletmemiz var, üçünde de böyle. Baktık, acaba
yanılıyor muyuz? Bir tanesi fazla mı kullanıyor diye. Gerek fiyat artışları,
gerek atık su bedeli gibi sebeplerle belediyelerin gelirlerini artırmak isteme­
leri sebebiyle normal harcadığınız su kadar bir de atık su parası ödüyor­
sunuz. Bir de % 100'e varan bir fiyat artışı var. Netice itibariyle 4 misline
çıkmış oluyor. Halbuki % 33'e yakın şu zamanlarda, bir de aynca diğer
işletme giderlerimiz var, genel giderlerimiz % 30'la 40 arasında birçok otel­
de, yer almaya başladı. % 48'le, % 50'ye varan personel giderlerimiz var.
Toplu sözleşmelerle bu % 100, % 200 taleplerle karşı karşıyayız. Bırakın az
kâr etmeyi, özsermayeden yemeye başladık. Şimdi biz Bursa'daki bir otelde
profesyonel işletmeciyiz. % 90 doluluk oranımız var, geçen ay ve % 16
randımanımız var. Verimlilik normal olarak teorik olarak otelcilikte, % 36, %
40 olması lâzım. Yani KDV hariç, 100 milyon liranın 30-36 milyon lirası kâr
olması lâzım. Bu % 90 doluluktan % 16'lara düşmenin sebebi, dövizin çok
az yükselmesi, arzın artmasıdır. Fakat fiyat da artıramıyorsunuz. Aksine,
yatırımcılar profesyonel işletmecileri tercih etmedikleri, bu işi kendimiz daha
iyi yaparız dedikleri için, telaşa kapılıp çok ı-cuz fiyatlarla satıyorlar. 1988'de
yarım pansiyonu 30 dolara satarken, bugün 22 dolara düşürmek mecburi­
yetinde kaldık. Çünkü karşımızdaki 5 yıldızlı bir otel bizden 22 dolardan da
ucuz 19 dolara yanm pansiyon satmaya başladı. Tabii bu vaziyette bu otel­
ler borçlarını da ödeyemez. Peki ödemezlerse ne olur, kıran kırana daha da
ucuza verirler. Belki de borçlannı sayın Bakan öder, gerçi yatınmcıya, kim­
seye sıkışık durumda olana borç öde demek doğru değil ama, borçlarını da
ödemediği zaman işte 10 dolara buyurun Izmir'li arkadaşım diyor ki, 30 bin
liraya, 35 bin liraya yarım pansiyon 5 yıldızlı oteller oda satıyor diyor.
Başkan: Savaş Bey bu hususu seyahat acenteleriyle konuşmakta
fayda bulur musunuz? Otelciler Birliği olarak, konuşuyor musunuz?
Savaş Bey: Buluruz efendim. Konuştuk, eski müşterilerimizle teker
teker konuştum. Asgari % 20 zam yapıyoruz, dolar olarak dedim. İlk
görüştüğüm dört tanesi müspet karşıladı. Dolar olarak % 20 zam yapıyoruz,
aksi takdirde hizmet kalitemiz düşer dedim. 1.1 olan personelimimi, oda
sayısına göre 0,8'e düşürnnek mecburiyetinde kaldık. Yarın öbür gün, elekt­
rikleri az yakın arkadaşlar, suları az kullanın gibi birtakım diğer ekonomi
yapma teşebbüslerine de gidilecektir.
Başkan: Ama servis düşecektir.
Savaş Bey: Kalite düşecek tabii. Bu bir gerçek, ama başka bir çare
göremiyoruz. Bunun çaresini bilen arkadaşlar varsa, bu toplulukta
söylesinler, biz de öğrenelim istiyoruz.
Başkan: Şu anda en dar nokta bence budur. Otel acente münasebetle­
rinde fiyat tespiti fevkalâde önem arz ediyor. Acentelerimiz tabiatıyla kendi­
lerine en ucuz öteleri bulmak istiyorlar. Genelde bir müşteri kalitesi
düşüklüğü bahis konusudur. Ekstra ödemeler, yok mertebesinde bulunuyor.
Halbuki, bir oteli ayakta tutan ekstra ödemlerdir. Bu kalite düşüklüğü, bu
ucuz fiyat politikası karşısında otellerimiz acentelere ve müşterilere yapması
gereken servisi yapamıyorlar, vermesi gereken yemekleri, hizmetleri vere­
miyorlar. İşin püf noktası galiba burada düğümleniyor. Bunun çözümü için
ne yapacağımızı konuşmamızda çok büyük fayda var kanaatimdeyim.
Savaş Küce: Tanıtma ve müşterinin artması lâzım herhalde. Nitekim o
tedbiri bakanlık hiç olmazsa tanıtmayı teşvikle kısmen de olsa almış oluyor.
Yani aynı müşteriye birçok ötelerin saldırması değil, yeni müşteriler elde
etmek lâzım.
Başkan: İsterseniz bu son derece kritik noktada ki, satış fiyatlannın tes­
piti konusunda Ömür Çağlar beyefendi bir görüş sunmak isterler.
Ömür Çağlar: Efendim hangi şapkam altında konuşacağımı bilmiyo­
rum. TUGEV mi desem, TURSAB mı desem, ama galiba en iyisi suya sa­
buna dokunmadan, kendi şirketim adına konuşmak istiyorum. Tamamen
seyahat acenteliğiyle alâkalı konulara değinmek istiyorum. Tabii Savaş
Bey'in açıklamış olduğu hususlara da değineceğim. Her meslekte olduğu
gibi, otelcinin de iyisi var, kötüsü var, bunu sizler de kabul edersiniz. Tur
operatörlerinin de iyisi var kötüsü var. Hakikaten çok büyük tur operatörleri
bir vurgun vurma peşinde değiller. Onun için otellerin fiyatlannı düşürmeye
uğraşmıyorlar. Çünkü onlar bir sene için değil, o çarşıda o pazarda gittikçe
artan bir tempoyla gelmek istiyorlar. Bazı tur operatörleri var, ben bir sene
buradan ne koparırsam diyor. Onun için tur operatörleri, ecnebi tur ope­
ratörleri derken, hepsini aynı kefeye koymayın. Antalya'ya gittim, iki gün
içinde aşağı yukarı güneydeki kontratlanmızm % 75'ini bitirmiş durumdayız.
Bir hesap yaptık, bu seneye göre % 18.2 gibi DM bazında fiyatlanmız
yükselmiş. Şimdi işletme var, işletme var. İki aynı otel, beş aşağı beş yukarı
aynı yerde diye düşünelim. Beş aşağı, beş yukan aynı sınıfta diye
düşünelim, bir tanesine 80 markı seve seve verirken, öbürküne 20 markı
vermeyi dijşünüyoruz ve vermiyoruz. Çünkü orada servisi bulamaya­
cağımızı biliyoruz. Bu arada gene de kabul etmek lâzım gelir ki, biz bugün
aşağı yukarı 1000 tane seyahat acentesi olduk. Hepsinde olduğu gibi bizde
de iyiler var, kötüler var. Biliyor musunuz ki, bugün dışanya verilmiş sözler
var. İşte, 14 günlük Anadolu turu var, yerleriniz tamam, şu evsaflı otellerde
deniyor ve pek çok arkadaşımız maalesef kontratları yapmamış durumda­
lar. Çünkü grup gelmeden 15 gün evvel çıkıyor, spot alımlar yaparak fiyatı
düşürüyor. Şimdi burada kabahatli olan bence her iki taraftır.
Bu arada tabii bir de ucuz fiyat, pahalı fiyat satılabilir fiyat vardır, onun
için ne yapmamız lâzım. Talebi artırmamız lâzım. Talebi artırabilmemiz için
de, tanıtma bütçesinin muhakkak ve muhakkak artıniması lâzımdır. Bu
bütçeyle tanıtma yapılamaz. Bugün gene tanıtmayla alâkalı, bir ana konu
var. Tanıtma müşavirliklerimiz problemini bir çözüme kavuşturmalıyız.
Bugün tanıtma işleri belli dostluklarla, gazetecilerle beraberlikle, oradaki tu­
rizm alanındaki kimselerle beraberliklerle çözümlenebilecek şeylerdir. Ama
biz gönderiyoruz bir müşaviri, bir sene oraya adapte olacağım diye uğraşı­
yor. İkinci sene bir iki ahbap bulabilir, hatta o ülkenin lisanına da vakıf olu­
yor. Tam adapte oluyor, bir iki dostluk kuruyor. Tanıtma müşavirine dört se­
nen doldu diyoruz. Bunu muhakkak önlemek lâzım. Belçika'da bir Dolores
vardı, 17 senedir Meksika'nın tanıtma müşaviriydi. Ama turizm yazarı olsun,
turizm sektöründeki kim olursa olsun, rahatlıkla dostça konuşabiliyordu,
işlerini halledebiliyordu. Bütçe meselesi ve aynı zamanda da gönderilen
kimselerin orada daha uzun kalabilmesini temin etme meselesi olduğunu
da söylemek isterim.
Bir de yatınmcılann eğitilmesi meselesi var. Hangi yatırımcı işletme ya­
pabilir, hangisi yapamaz. Yatınmcı vardır, otelciliği bilir. Kendisi de işletebi­
lir. Ama pek çok yatırımcımız maalesef herşeyi bildiğini zannediyor. Otelin
açılması, gelmiştir de, umum müdüründen komisine kadar almaya çalışıyor.
Bazısı da 500 yataklı 5 yıldızlı oteli bitirmiştir. Kim işletecek diye sorduğum
zaman, ben işleteceğim dedi. Siz otelci misiniz dediğim zaman ben çok
otelde kaldım, otelin ne olduğunu bilirim dedi. Demek ki, yatırımcıların
eğitilmesi lâzım.
B a ş k a n : Ben teşekkür ederim, sabahleyin yapılan konuşmalarda eski
tesisleri teşvikle alâkalı husus konuşulurken, yenileme esnasında, teşvik
mevzuunda, eski tesislerin DPT'den son derece normal şartlar altında
teşvik aldığını belirtmek isterim. Devlet Planlamanın bu konuya eski tesisle­
re de çok yakın baktığını ve yenileme ve modernizasyonda hiçbir tereddüde
mahal bırakmadan teşvik verdiğini belirtmek isterim. Bahsettiğimiz konu bu­
rada, belediyelerle karşı karşıya kaldık demiştim. Yalnızca ve yalnızca kay­
nak kullanma destek primini almayla alakalıdır ki, bu Devlet Planlama
Teşkilâtının vermiş olduğu teşvikin dışında bir operasyondur.
Necmettin Silier: Ben Han Turizm ve Ticaret A.Ş., genel müdürüyüm.
Problemi, çeşitli görüşlerde dinledik. Saym Bakan Turizm Bakanlığı'nm
müsteşar yardımcısı, Türkiye Kalkınma Bankası'nm genel müdürünün izahatlannı dinledik. Şu ana kadar, pek çok sorun, çok makro düzeyde ele
alındığı gibi kendi tesislerinin elektrik problemi veyahut aldığı paraya kadar
buraya getirmek isteyen arkadaşlar oldu. Evvela bu tip toplantılarda
konuşmalan bir baza oturtmak gerektiği inancındayım. Mevzu turizm olunca,turizm de aşağı yukan kamu kurum ve kurluşlannın tümünü ilgilendiren
bir konu olunca söylenecek söz de çok bulunuyor, tenkit edilecek konular
da çok bulunuyor ve problemler de yüzbinlerce oluyor. Spesifik olarak,
hangi konuyu konuştuğumuz bu toplantıda ortaya konmadığı için
müşkülatımız devam ediyor, genelde turizm problemleri midir? Turizm
yatınmcılannın problemleri midir? Turizm yatınmcısı derken, kimi anlıyoruz?
Turizm Yatırımcılar Derneği'ne üye olanlar mıdır? Yoksa Diyarbakır'da,
Van'da, şu anda otel çalıştırmakta olanlan da anlıyor muyuz? Restoranları,
turizm tesislerinden daha çok müşteri kabul eden, belgesiz tesisleri de
anlıyor muyuz? Teşvik derken, neyi kastediyoruz? Birtakım tariflerle konuya
girmeyince, o vakit müşkülatımız çoğalıyor.
Türk turizminin bugün devletin problemlerinden ayn düşünülmesine
imkân yok. Çünkü yaşamın tümünü kapsıyor, Türk turizmi. Devletin fonksi­
yonları var, devlet idare eder, planlar, teşvik eder, himaye eder, devlet
herşeyden önce kontrol eder. Koyduğu kurallar vardır, bu kurallann uygu­
lanmasını sağlar. Türkiye'de diyelim ki bir elektrik problemi ele alınırken,
TEK tarafında yani Türkiye Elektrik Kurumu'nun masasına oturduğunuzda
görülen manzara değişiktir. Turizm tesislerinde Hiltorı Oteli'nin ayda şu
kadar elektrik sarfettiği, dolayısıyla elektrikten şu kadar indirilmesi gerektiği
konusu daha değişiktir. Türkiye Kalkınma Bankası Genel Müdürlüğü olarak
verilen kredilerin dönmesi, çalışır hale gelmesi başka konudur, ne yapalım
da şu krediyi ertelemenin yollannı bulalım veyahut şu sıkıntımızı nasıl atla­
talım demek bambaşka bir konudur. Böyle olunca Türkiye'de evvela devle­
tin fonksiyonlannı tam olarak yapıp yapmadığı problemi olarak ele
alınmalıdır. Bakanlık, hükmü şahıs olarak, devlet hükmi şahsiyetini temsil et­
tiğine göre, birçok arkadaşlar da Turizm Bakanlığı şu problemimizi çözsün.
Turizm Bakanlığı şuna el atsın. Hatta biz özel temsilciler olarak, elimizden
geldiği kadar kuvvetlenelim, fakat bakanlık bize şu araziyi temin etsin. Ba­
kanlık bize şu kaynağı temin etsin, vs. gibi bir taraftan devlet küçülsün der
iken, diğer taraftan mümkün mertebe devletin himayesine girmek, devleti
her srkıştığı anda yanında görmek ister gibi, ortaya görüntü çıktı. Turizm Ba­
kanlığı'na plan yapsın deniyor. Turizm Bakanlığı ekonominin tümünün
planını mı yapacak? Turizm Bakanlığı, yatırımlarla ilgili planı mı yapacak?
Turizm Bakanlığı turizm konusundaki bütün teşvik tedbirleriyle ilgili
araştırmaları, planlamaları mı yapacak? Altyapı problemi, çöp problemi su
problemi dediğim vakit karşıma eğer 3, 5 bin yatak, veyahut 15 bin yataklı
bir bölgenin problemi olarak geliyor ise, çözümü de çok zorlaşacaktır.
İstanbul'umun altyapısı olmasın, Ankara'mın altyapısı olmasın, bütün Kara­
deniz'in şehirlerinin kanalizasyonu denize aksın ve ondan sonra biz 2 bin, 3
bin yatağın problemini düşünelim. Bunlar benim kanaatim konudaki biraz
çarpıklığın belirli özelliklerini gösteriyor.
Bir taraftan eğitim konusunda deniyor ki, okullar açalım, kurumlar kendi
personellerini eğitsinler, lisans verilsin, sertifika verilsin. 20 sene önce de
aynı konuyu konuştuk ve çok garip tecellidir ki, aynı arkadaşlar lisans veril­
sin fikrini getirdiğimiz vakit, hayır dediler, kesinlikle buna mahal yoktur.
Orhan Başdoğan Bey buradadır. Şimdi, bir taraftan lisans verilmediği takdir­
de ben okul açıyorum, okulumu dolduramıyorum problemi çıkıyor, diğer ta­
raftan Türkiye'de eğitimden geçmenin boyutları ortaya atılıyor. Acaba turiz­
min ana mevzuatı dediğimiz mevzuatta bir eksiklik var mıdır? Eğer
eksiklikler var ise, spesifik olarak gösterilir ve bu eksikliklerin telafisine gidi­
lir.
İki, örgütlenmede bir eksiklik var mıdır? Ben şunu huzurunuzda ifade
etmek isityorum. Türkiye Seyahat Acentalan Birliği kamu kurumu niteliğinde
bir meslek teşekkülü olarak kurulduktan bu güne kadar aşağı yukan 20 se­
neye yakın bir müddet geçti. Bu müddet içinde Türkiye Seyahat Acentalan
birliği kamu kurumunda bir meslek teşekkülü olmanın gereklerini yerine ge­
tirmiş olsaydı, ki bu gerekler nedir? Herşeyden önce kamu kurum ve kuru­
luşlarına arada köprü vazifesi görerek, bilgi aktarmak problemlerin
çözümüne yardımcı olmaktır. Bugüne kadar bu meslek teşekkülü, yasada
geniş imkânlar verildiği halde, bunu yerine getirememiştir. İki, örgüt soru­
nunda dernekler olarak karşımıza çıkan, siz muhterem sektör temsilcileri,
eskiden sendikalar halindeydi ve bir Türkiye Otelciler Birliği yasa tasansı
hazırlanması gereği düşünüldü. Fakat, sizlerin önlemleriniz sebebiyle bu
yasa tasansı bugüne kadar gerçekleşmedi. Problemler çeşitli olduğu vakit,
çözümlerini ya sektör bazında, ya devlet kuruluşlan veyahut özel sektörün
kendi arasında bulunması şeklinde bir neticeye varmak lâzım. Şimdi ben
dışanda Yılmaz Bey kardeşime şunu söyledim. Artık her yerde aynı şeyi
söylüyoruz ve neticeyi de alamamak durumumuz çıkıyor. Kendi şirketimin
durumunu misal vereyim. Benim şirketimin-işlettiği turistik otel, 1989 ka­
zancının tümünü Türkiye Kalkınma Bankası'nm getirip kasalanna teslim
etmiştir. Fazlasıyla borcunu ödemek için en titiz biçimde çalışmıştır.
Eğer bir başka tesis, bu gayreti göstermemiş ise, Turizm Yatırımcılar
Derneği çatısı altında problemimi Türkiye Kalkınma Bankası'nm nezdine
götürmekte tereddüt geçirmelidir. Kamu. kurumu niteliğinde bir meslek
teşekkülüymüş gibi problemleri oraya intikal ettirmeliler, üst bazda belirli
çareler ve hepimizin müşterek sıkmtısmı çektiğimiz konulan buraya getirme­
liler. Ama bizim bu tip toplantılardan beklememiz gereken netice, şahsi
problemlerimiz dışında müşterek problemleri getirmek, müşterek problemle­
ri getirirken de hayalci olmamaktır. Bir misalle şunu söylüyorum. TUGEV
toplantımızı tertipleyenlerin başında olduğu için, bir okul açmak istiyor. 265
sayılı Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Kanunu var. IVlili Eğitim Bakanlığı'yla se­
nelerce mücadelesini yaptık. Tevhidi tedrisat kanunu vardır. Görevli olan
bakanlık Milli Eğitim Bakanlığındır. Okul açılmamıştır ve açabildiğimiz basit
kurslar, turizmin bugün okumuş alaylı olmamış grubunu meydana getir­
miştir. O halde okul açanz, şunu atfederiz, bunu kuranz şeklinde birtakım
hayallerin dışında benim kanaatim müspet bazlara oturtup, taleplerimizi bu
şekilde getirmemizde fayda vardır, saygılar sunanm.
Başkan: Zaten bizim gayemiz de budur. Bu toplantının daha başka bir
ön gayesi, bu kadar seri olarak gelişen turizmin karşısında ne noktaya gel­
dik, bir genel durum muhakemesi yapmaya, fevkalade büyük ihtiyaç duyu­
yoruz. Şu anda çok zor günler olabilir. O günlere daha düşmeden önce ne
noktadayız, buraya kadar yaptıklanmız doğru mu? Ferit Bey buyurun efen­
dim.
Ferit Volkan: Teşekkür ederim, sayın başkan, sabahtan beri çok
değerli arkadaşlarımızın çeşitli yönlerde yorumlannı büyük bir dikkatle hepi­
miz dinledik ve dile getirmiş olduklan konular çoğunlukla gerçekten bugün
karşılaştığımız darboğazlann büyük önemli bölümünü kapsıyor. Tekrar tek­
rar dile getirmek istemiyorum ama, sayın Turizm Müsteşanmızın vurgulamış
olduğu gibi gerçekten turizm dendiği zaman, otel veyahut seyahat acentesi
anlaşımından biraz uzağa gitmemiz lâzım. Turizmde bir fiziksel planlamanın
gereğini bir kez daha vurguluyoruz. Ne zaman gerçekleşir, kimler tarafından
gerçekleştirilir bunu bilemiyorum. Zira özeleştiriye de yer vermemiz gerekir.
Belek'te bir planlama hatası vardır. Tahsis edilen araziler kâğıt üstünde bir­
birleriyle yan yana, bir tampon bölge dikkate alınmadan 700 yatak, 800 gibi
büyük yatak kapasiteleriyle ve çok yoğun bir yapılaşmayla adeta Miami'de
demode olmuş, Multi Resort kompleksler meydana getiriliyor. Bu 1989 se­
nesinde uygulamaya sokulan planlamamızdan, 2000 yıllarına bir perspektif­
le baktığımızda hiç olmazsa bundan sonra çıkacak tahsisler, bundan sonra
yapılacak planlamalar denizi boydan boya sıradan tahsis yerine, derinliğine
ve bir kaç milyon metrekarenin planlamasıyla, altyapısıyla düşünmenin esas
olacağı tatil turizmine gelecek turistlerin beklentilerine cevap vermek için
onların bu tatil yörelerinde neler talep ettikleri, bekledikleri gibi yeterli bir
araştırma yaptıktan sonra tahsisler oluşturulursa, kaynak israfı yapılmamış
ve bu yapılan hatalan tekrarlamannış olurlar. Turizmin Türkiye'nin genelinde
ekonomisine katkısını bekliyorsak bu açıdan hakikaten olumlu bir adım
atılmış olur. Sunuk Pasiner Bey'in dile getirdiği gibi son derece hassas ve
makro seviyede düşünürken, mikro seviyede alınması gereken bazı acil
tedbirleri mâalesef unutuyoruz.
Ben de görevim nedeniyle Antalya Hava Meydam'nı sık sık görmekte­
yim. İstanbul hava meydanının iç hatlar bölümündeki bagaj rezaletini de
yaşamaktayım. Kanımca bunlar son derece bir amirin verebileceği çok
süratli ve bugünkü teknolojiden faydalanılarak alınabilecek tedbirlerle bir iki
ayda darboğazın çözülebilmesi imkânı olan işlerdir. Tanıtma diyoruz, pazar­
lama diyoruz, hepimiz biliyoruz ki esas ülkemize gelen her bir turist, bizim
tanıtma amacında kullanabileceğimiz en büyük silahtır. İşletmeler konusuna
biraz değinmek istiyorum, bu konuya biraz dokunuluyor fakat yeteri kadar
işlenilmiyor. Bunu a ve b diye ikiye ayırmak istiyorum; yabancı işletmeciler
ve yerli işletmeciler. Yabancı işletmeciler, seyahat acenteleri veya tur ope^
ratörleri dendiği zaman, onlar da kendilerine göre bir klasikifikasyondan
. geçiyor. Şimdi, çok uluslu yabancı işletme zincirlerine büyük saygımız var.
Bizler de oralardan yetişmiş insanlarız ve 1955 senesinde Hilton Oteli'nin
İstanbul'da açıldığı seneleri hatırlayan çok değerli arkadaşlanmız burada
bulunuyorlar. Onun bize getirmiş olduğu yeni modern otelcilik anlayışı ve
teknolojisinden sonra, ülkemize katılan diğer yabancı uluslararası şirketler­
de yetişen arkadaşlanmız, muayyen yerlerde bugün başarıyla vazife almak­
tadırlar. Bunların ülkenin pazarlamasına büyük katkılan olduğu gibi, eleman
yetiştirmesine de büyük katkıları vardır. Ancak, diğer bir yönden yabancı
otel işletmesi dediğimiz zaman karşılaştığımız öyle işletme anlaşmaları var
ki, bu yabancı şirketler bizleri bir sömürge olarak kabul ediyorlar ve o
şekilde bir anlaşmayı siz yatınmcı arkadaşlarımıza imzalattırıyorlar. Siz
değerli yatırımcı arkadaşlarımız, artık bugünkü dünyada herşeyi ben biliyo­
rum iddiasından da vazgeçilmesi gerektiğini unutuyor, uzmanlara milyarlar­
ca lira değerinde olacak bu anlaşmalan da etüt ettirmiyorsunuz ve uzun va­
dede uygulamaya geçildiğinde, mahzurları ortaya çıkmaktadır. Yerli
işletmecilerimize nedense gerekli önem verilmemektedir. Eğer 2000'li yılla­
ra hazırlanmanız gerekiyorsa, birtakım kişilere, birtakım kuruluşlara imkân
sağlanması gerekmektedir. Bugün Yunanistan'a, İspanya'ya bakıldığında
her bir şehirde Sheraton"lann, Hilton'lann, Holiday'lerin olmadığını görüyo­
ruz. Bu gibi müesseseler, bu gibi ülkelerde ancak pazarlama açısından, çok
uluslu pazarlama imkânlanndan dolayı değerlendirilir. Biz maalesef bir ya­
bancı kompleksinin içindeyiz. Yabancı işletmeci kendi bünyesinde mr.
Hans'ı baş aşçı olarak x rakamıyla tayin edebilir. Ama kendi işletme
şirketimizi ayakta tutabilirsek, ülkenin karşılaşma ihtimali olan hangi
koşullar altında olursa olsun, muhakkak ki kendi otelini doldurmak için her
türlü gayreti gösterecektir. Ama diğer bir yabancı şirketten bunu beklemekle
galiba aşın iyi niyetli hareket etmiş olacağız.
Bir büyük otel işletmeciliğinin verimliliği vardır, bir de küçük otel
işletmeciliğinin verimliliği vardır. Bir taraftan çağdaş bir işletme anlayışına gi­
delim derken, ufak bir işletmede büyük işletmelerin lüzumsuz bazı detayda
çalıştıklan uzman kişilere yer vermemize imkân yoktur. Bugün Amerika'da
aile işletmeciliği denilen yani 100 odanın altındaki işletmeler küçük otel
işletmeciliği olarak adlandırılır. Bilgi bakımından arz etmekte fayda var, uni­
form Amerikan sistemi esasında kurulacak muhasebe veyahutta işletmenin
hesaplarında büyük otel işletmeciliği için softverler başkadır küçük otel
işletmeciliği için softverler başkadır. Bunlan burada yeri geldiği için
hatırlatmakta fayda görüyorum. Eğitim kQnusunda geçen ay yapmış
olduğunu? toplantıda zaten yeteri kadar dile geldi, sabahleyin de değinildi.
Marketing konusunda genelde şu hataya belki düşmüyoruz, ama düşer gibi
oluyoruz. Turizm, otelcilik çeşitli yönleri olan, çeşitli kategorilere aynlan bir
hizmet karmasıdır. Son yıllarda güneyde tatil otelciliği, tatil turizmciliği ön
plana alındı ve her türlü düşüncelerimizi bu yönde toplamaya başladık.
Kanımca, burada bir durum muhakemesi yapmak lâzım. Bu arada
İstanbul'u ihmal ediyoruz. İstanbul'a yapılmakta olan şu kadar bin yatak var.
Yapılacak olanlar var. Turizm yalnız tatil turizmi değil. Bugün İstanbul'da 10
bin kişi kapasitesinde bir sergi salonumuz var mı? Peki bu yeni yapılacak
oteller odalarını yalnız turistle mi dolduracaklar? 1980'den sonra artan iş
imkânları nedeniyle yabancı iş adamlannın trafiği çok üst düzeylere
ulaşmıştır. İstanbul otellerimizin de yeteri kadar yatak kapasitesi arzı olma­
ması nedeniyle hepimizi sevindirecek bir doluluk orantılanna eriştiler. Ancak
Temmuz ve Ağustos aylanndaki tatil devresine girildiğinde İstanbul'umuzun
otellerinin doluluklan düştü. Çünkü hiçbirimiz bu aylarda acaba
İstanbul'umuzu ne şekilde doldururuzu da pek düşünmedik. Ben genelde
burada vurgulamak istediğim, hiçbir seyahat acentesi bizlerin gözünün
yaşına bu konuda bakmaz, çünkü ekonomik olarak tek şartı, kişisel veya­
hutta şiketlerin menfaatidir. O seyahat acentesi gayet tabiidir ki, talebi kendi
lehinde en güzel bir şekilde değerlendirecektir. Bu hususta seyahat acentesindeki kardeşlerimizi fazla yormamıza bence lüzum yok. Ama biz otelciler
olarak herşeyi devletten bekliyoruz. Bir bölge tanıtımında, bir bölge broşürü
hazırlanmasında, bir bölgenin kendisine göre kendi tanıtımını nasıl yapabi­
lir? Bu bölge 6 aylık devre içinde acaba bu doluluk 8 aya nasıl uzatılabilir?
Bu çalışmalan bölgelerdeki otelciler birliği, dernekler, bölgedeki otellerin
kendi menfaatleri açısından ele almalannda fayda vardır.
% 18'lik bir artıştan söz ediliyor. Bir tur operatörü, veya bir seyahat
acentesi bir otelle pazarlık yapıyor. Bir anlaşma yapıyor ve bu anlaşmadan
da kendisi pazarlamaya gayret gösteriyor. Fakat bir otelle bir seyahat acen­
tesinin veya bir tur operatörijnün genellikle ülkemizde bugüne kadar somut
bir anlaşma, yani maddi, manevi müeyyidesi olacak bir anlaşma yaptıklannı
pek göremiyoruz. Bu nedenle ki, hepimizin bildiği gibi double bookingler ve­
yahut over booking denilen çifte rezervasyon durumu ortaya çıkıyor. Peki
bunun sonunda ne oluyor? Nisan ayında, 1989'da, BB'de de tur operatörü
bu odaları satamadım diyor. Satamayacağmı bildiği bir. fiyatla yeteri kadar
araştırma yapmadan otelinde ayırmış olduğu yerleri, odaları son dakikaya
kadar tutmak ne dereceye kadar ticari bir ahlâkın gereğidir. Nisan veya
Mayıs ayında sizin karşınıza gelindiği zaman, büyük bir panik içinde kalan
otelcinin yapacak hiçbir şeyi yoktur. Şimdi yeni bir moda çıktı. Bu tabii, ciddi
tur operatörlerinin de aleyhine olan bir olay. Frankfurt Hava Meydam'ndan,
Hamburg Hava Meydam'ndan son dakikada bir lüks oteli, 50 marka, 55
marka yanm pansiyon, KDV dahil bir şekilde pazarlamaya kalkıyorlar.
Şimdi burada ne dereceye kadar bir somut art düşünce veyahutta pazarla­
ma yanlışlığı veyahutta işletme yanlışlığı var, bunu bilemiyorum. Ancak hal­
lolması gereken konulardan biri budur.
Bir de bugün işletmelerimizde önemli derecede karşılaşacağımız veya
karşılaşmakta olduğumuz diğer bir sorun da personel sorunudur. Bu konu­
da belki BO'den beri bir rehavetin içindeyiz. Bugün bazı işletmelerde %
300'e artan bir ücret talebi ile karşımıza çıkılmaktadır.-Hangi işletme bu %
300'le imzalayacağı toplu sözleşmelerle ve benim biraz evvelce bahsettiğim
55 markla bir lüks otelde, kaliteli ve hepimizin arzu ettiği verimli bir işletme
yapma imkânımız var. Hakikaten kanımca % 50'lere varan bu personel gi­
derlerinin işletmelerimizde önemli bir gider olduğunu veyatırımımızın geriye
dönmesinde büyük engeller teşkil ettiğini de bu arada aklımızdan çıkar­
mamamız gerekir, teşekkür ederim.
Başkan: Bu kadar yapılan konuşmalardan sonra İşletmeler Genel
Müdürümüz Recep Beyefendi'nin ve yatırımlarla alâkalı sayın Mehmet Beyfendi'nin bir ilaveleri, görüşleri, bir beyanları olacak mı? Bunu bilahare so­
nunda cevaplandırmanızı çok faydalı göreceğiz. Teoman Bey buyurun efen­
dim.
Teoman Ermete: Ben Merit International Hotel Management şirketinin
genel müdürü ve murahhas üyesiyim, Türkiye'de ulusal bir firmamız var. Şu
anda 11 tane otelimiz var, inşallah yakında bunlann sayısı daha da artacak.
Ben ulusal bir şirketin yöneticisi olarak, ülkemizde yabancı işletmeci
şirketlerin varlığının son derece faydalı olduğuna inanan bir insanım. Bunun
herkes tarafından benimsenmesini ve teşvik edilmesini istiyorum. Tabii ki,
burada yabancı işletmeler konusunda bilhassa son dönemde yatak artış
hızımız yükseldikten sonra, Türkiye'deki pastadan pay almak üzere çok
acele gelmiş, ülkemizin sosyo-ekonomik yapısını insan kaynağını iyi incele­
memiş, yiyecek içeceğini nereden temin edeceğini, bakım onarım imkan­
larını ne şekilde sağlayacağını bilemeden pazar gücü olmadan gelmiş bazı
yabancı işletmeleri bunun dışında tutuyorum. Ama genelde, yabancı
işletmeciler Türkiye'de okul olmuşlardır. Birçoğumuzun yetişmesinde baş
amil olmuşlardır. Bunlar olmadan, bizler bugün Türkiye'deki ulusal işletme
şirketlerimizi kuramazdık. Aynı şekilde, yabancı tur operatörleri son yıllarda
artan yatak arzının baş amili olmuşlardır. Çünkü her geçen gün artan talep­
lerle Türkiye'ye gelmişlerdir. Çok zor günler geçirmişlerdir. Anormal
şartlarda yüksek depozitler ödemek zorunda kalmışlardır ve hak etmeyen
otellere de haketmedikleri kadar yüksek ücretler ödemek zorunda kalmışlar­
dır. Bugün iş, bir parça tersine döndü. Bence şu andaki konuşmalarda neler
yapıp yapamayacağımızın kararlannı almaya çalışıyoruz. Bugünkü durum,
serbest rekabetin getirdiği şartlardan başka hiçbir şey değildir. Onun için
çok fazla üzülmemek ama tedbirlerimizi de almak lâzım. Hem yerli
işletmeciler açısından, ben yabancı işletmecilerle rekabet etmeyi, onlarla
boy ölçüşmeyi çok severek yapmak istiyorum. Aynı şekilde pazarlamada da
bu yabancı tur operatörleriyle onlara karşı hiçbir yaptınmcı uygulama alma­
dan, rekabet şartlannı yerine getirmemiz lâzımdır. Bizim de kendi pazarla­
mamızı iyi bir şekilde yapmamız lâzım. Şu anda bir yabancı şirkete,
işletmeciye ve tur operatörüne yaptınmcı uygulamayı istemek çok yanlış bir
adım olur. Bir yandan yabancı sermayeyi ülkemize istiyoruz, diğer yandan
da yabancı sermaye getirmemesine rağmen, yabancı olarak gelmiş şirketin
management filerini yılda bir defa transfer etme imkânı veriyoruz. Eğer ben
yerli firma olarak management fileri ay be ay alabiliyorsam, yabancı
şirketler de bunu alabilmelidir. Ülkemizde bu serbest rekabet şartlan verimli
olarak yürümelidir. Bugünkü sıkıntılar bence geçicidir. Arz talep dengeleri
tekrar birbirini bulacak, dolayisiyle fiyatlar da bulacaktır. Bu arada kendi te­
sislerinde iyi hizmet verenler de daha iyi fiyatlar alacaklardır. Bu sıkıntılan
genelleştirmemek lâzım. Bugünkü sıkıntılan konuşmak çok doğru, tek tek
detaylarına inmek de bence çok doğru, fakat neler yapabileceğimizin karar­
larını da alıp ve bir an önce uygulamaya girmemiz lazım. Yoksa aksi halde
hep ağlama duvan gibi ağlar, bir adım öteye de gidemeyiz.
Ben dikkatlerinizi bir başka konuya çekmek istiyorum. Avrupa Ortak
Pazan birleşmesinde Avrupalılarda hissetiğim şöyle bir tavır var, bunu belki
sizler de çok iyi gözlüyorsunuzdur, Avrupalılar giderek bir Avrupa milli­
yetçiliği, bir Avrupa şovenizmi ve maalesef demokrasiyi çok savunan
ülkelerde otokratik birtakım uygulamalara girmeye başladılar. Özellikle tu­
rizm alanında, sanat alanında ve kültür alanında, kendi iç pazarlannda son
derece uygun şartlarda tüketici kredileri oluşturup bu pazarın dışında kalanlan, herhangi bir faaliyet gösterenleri de önlemeye çalışıyorlar. Bu tabii çok
aleyhte bir durumdur. Fakat lehte de olan bir durum var ki, bizim arzu
ettiğimiz o ucuz turistlerden de bir parça yakamızı kurtarabiliriz. Fakat kısa
dönemde bu işten zarar göreceğiz. Çünkü orta sınıf ve orta sınıfın altı bu tip
ucuz kredileri alacaklar ve pazann içindeki ülkelere gidecekler ve maalesef
yakın bir gelecekte bizi yine tehlikeli sıkıntılar bekliyor. Bu konuda da hep
beraber düşünüp önlemler almak zorundayız. Çünkü Avrupa Ortak Pazar
sınırlannın kalkmasına çok az bir zaman kaldı. Bu otokratik uygulamayı da
bizim şu anda değiştirebilmemiz mümkün değil. Ama, kendi karşı tedbirleri­
mizi almak lâzım. Avrupa'daki bu gelişmeye karşı kendi avantajlanmızı,
Ortak Pazar'ın dışında kalma avantajlannı da kullanmamız lâzım. Benim di­
yeceklerim bu kadar, hepinize çok teşekkür ederim.
Başkan: Biz çok teşekkür ederiz Teoman Bey. Leyla Hanımefendi bu­
yurun efendim.
Leyla Hanım: Sayın başkan, turizm sektörünün değerli temsilcileri, ben
özellikle turizm sektörünün gündeminde çok önemli bir konu olduğuna
inandığım pazarlama konusunda bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum.
Uluslararası turizm pazarlamasında çok önemli yapısal değişiklikler olduğu
ve bunlann bizi de doğrudan etkilemesi gerektiğine inanıyorum. Şöyle ki,
tüketicinin harcanabilir geliri, hızla artıyor. Boş zamanı hızla artıyor ve talep­
leri gittikçe çeşitleniyor. Bunlara ilaveten çok önemli bir husus, iletişim tek­
nolojisi baş döndürücü bir hızla gelişmektedir. Turizm pazarlaması da bütün
diğer pazarlama konulannda olduğu gibi, belirli dağıtım kanallan sistemi
içerisinde cereyan ediyor. İletişim teknolojisindeki gelişme, dağıtım kanallanndaki aracı kuruluşlann önemini gittikçe azaltıyor. Dolayısıyla bizler için
pazarlamada üç tür tutum olabilir. Hizmet üreten açısından, itme tutumu,
çekme veya pasif tutum olabilir. Yani doğrudan çekme politikasına
girdiğinizde tüketicinin kendisine ulaşıp, ürüne ilgisini çekmek, itme politi­
kası uyguladığınızda, aracı kuruluşlan, kanaldaki aracı kuruluşlan sizin
ürününüzü satmaya teşvik etme veya pasif tutum durumunda dağıtım
kanalının sizin muhatabınız olan acentede yerli veya yabancı tur ope­
ratöründe bittiğini varsaymak. Benim turizm sektöründeki gözlemim, turizm
işletmecilerimizin ilgilerinin, dağıtım kanalının kendilerine en yakın halkasına
yoğunlaşmış olduğudur. Halbuki bunun dışındaki halkalar son derece
önemlidir. Özellikle iletişim teknolojisi bize bu imkânlan sağlarken, bunlan
kullanmamayı gerçekten aklım almıyor. 1980'de 26 bin olan yatak kapasite­
mizi, bugün 150 bine çıkarmış olan kamu ve özel sektörün değerli temsilci­
lerinde bu becerinin var olduğuna inanıyorum. Bunu neden kullana­
madığımıza da doğrusu çok hayret ediyorum. Bakınız bugün bu bilgi
sistemleri bize ne tür imkânlar veriyor. Doğrudan turizmdeki hareket,
dağıtım kanalındaki hareket, tüketiciye giden bilgi ve tüketiciden gelen re­
zervasyon talebi. Bu sistemler, bu iletişim teknolojisi bize bu imkânı veriyor.
Birincisi tüketiciye doğrudan ürününüzü üreten işletmecinin ürünü tanıtma
imkânı var. Bugün batıda yaygın olarak kullanılan videoteks sistemlerinde
bir firma kiralıyorsunuz ve otelinizin bütün detaylannı oradan o kişinin evin­
deki bilgisayanna ulaştırabiliyorsunuz. Sizin otelinizi evinde öğrenme imkânı
var. İkincisi rezervasyon sistemi aracılığıyla uçak biletini veya sizin otelinizi
doğrudan rezerve etme imkânı da var. Neden bu imkânlan kullanamıyoruz
diye düşünüyorum ve doğrudan hizmeti üreten kişilerin çok daha aktif bir
tutum içine girip, bugün tekelleşmesinden yakındığımız yabancı tur ope­
ratörlerini baypass edebileceklerine inanıyorum. Bugün dünyada 1980'li
yıllarda, 80-90 arasında kitle turizmi altın çağını yaşamıştır. Bizler hep kendi­
mize hedef olarak kitle turizmini seçmişîzdir. Ama çok ilginç gelişmeler
yaşanıyor. Bu aracı kuruluşlann öneminin azalması dolayısyıla bugün en­
tegrasyona yönelmeleri, tekelleşmeleri, aslında bir hayatta kalma savaşıdır.
Çünkü iletişimde mesafeler kısaldıkça, aracı kuruluşlar faaliyet alanlannı
çeşitlendirmek zorundadırlar. Yani bir tur operatörü bugün otel işletmeci­
liğine el atıyorsa, hava taşımacılığına el atıyorsa, bu doğrudan hayatta
kalma ve pastadan daha büyük bir dilim alma savaşıdır. O zaman bizler bu
verilerin ışığında, Türkiye'nin coğrafi konumu, Avrupa pazalarına olan
uzaklığını da dikkat aldığımızda bireysel turizm hiç de gözardı edilmemesi
gereken, potansiyel pazardır. Dolayısıyla, aynı finansmanda olduğu gibi, pa­
zarlamada da bir kokteylin peşinde olmamız gerektiğine inanıyorum. Yani
bir yandan tur operatörle/ini küstürmeyelim, onlan kenefi yaranmız
doğrultusunda kullanalım, bir yandan da kollektif pazarlama, aktif pazarla­
ma stratejilerine yönelip bu dağıtım kanallan sisteminin hangi halkalannı
nasıl kullanaçağımrza çok akıllıca karar vermemiz gerekiyor. Ve bunu yapa­
bileceğimize de inanıyorum, çünkü o beceri bu sektörde mevcuttur. Aynca,
kollektif pazarlamanın da gerektiğine inanıyorum. Örneğin bölgesel otelcilik
dernekleri, kendi ürünlerini, dışarıdaki fuarlar aracılığıyla bu videoteks sis­
temlerine toplu halde girerek, renkli otel broşürleri basarak bu pazarlamayı
çok başarıyla yürütebilirler. Hatta kitleler, yabancı medyada toplu halde rek­
lamlar vererek bunu yapabilirler. Turizm Bakanlığı'nın reklam ödeneklerinin
artırılması gerektiği çok açık bir gerçek.
Ömür Çağlar: Bildiğiniz gibi TÜRSAB bu sene 15. kuruluş
yıldönümünü kutlayacak, ben daha çok çiçeği burnunda bir yöneticiyim
orada, son seçimlerde genel sekreterliğe geldim. Yalnız TURSAB hem bir
kamu kuruluşudur, hem de değildir. O bile net değildir, nitekim sayın ba­
kanlığımızda bunun üzerinde çalışmalar yapıyoruz. Tam bir şekil verebilmek
için, onu söylenrıek isterim. TURSAB'da bundan evvel görev alan arkadaşlanmm çalıştığına inanıyorum. Nitekim, bakanlıkla yakın ilişkiler içinde,
pek çok mevzunun üzerine eğilmiştir. Aramızda pek çok toplantılar
yapılmakta, pek çök raporlar üzerinde fikir teatisinde bulunulmaktadır. Onu
ifade etmek isterdim efendim.
Başkan: Biz teşekkür ederiz, bu hepimiz tarafından malum. Ömür Bey,
TURSAB'la birlikte, Otelciler Birlikleri senelerden beri bu koordinasyonu bil­
hassa bakanlık kademesinde gerçekleştiriyorlar. Adnan Beyefendi buyurun
efendim.
Adnan Bey: Teşekkür ederim sayın başkan, şimdi sabahleyin iki
önemli karar aldık, TUGEV'i de dahil ederek,jDen Odalar Birliği'ni de istiyo­
rum, bir araştırma şirketi ve eğitim şirketi kurulabilir dendi. Şimdi bu arada
belki bunlarla da ilişkili, Türkiye'nin turizmde bir databank'a ihtiyacı vardı.
Bu bilgilerin toplanması, dağıtımı, satılması, değerlendirilmesi, prosesi vs.
bir databank ihtiyacını ortaya çıkardı. Bu araştırma şirketiyle beraberce de
düşünülebilir. Bu benim bir önerim. İkincisi Türkiye'ye dikkat ederseniz ya­
bancılar hep işletme kontratıyla geliyorlar. Bunun bir nedeni var. Çünkü
Türkiye'de işletmeler, işletmeyi bilmedikleri için daima yabancılarla zayıf
olarak masaya oturuyorlar. Management contrat, işletmeci yönünden çok
avantajlı bir kontrat gayet tabii. Şimdiye kadar hiçbir francayz anlaşmasına
rastlamadım. Onu da prensip olarak kendi aralannda kararlaştırmışlar. Asla
öyle bir teklifle gelmiyorlar. Demek ki, Türkiye'de bir üst yönetici sıkıntısı
var. biz üst yönetici kadrolan bulamadığımız için, otelimizi yönetemiyoruz ve
yabancılar çok iyi şartlarla bizden işletmek üzere devralıyorlar. Önemli
kârlar yapıyorlar ve bu kârlar Türkiye'de başka ülkelerden daha fazladır.
Fazla da, pazarlığa girişemiyoruz. Şu halde bence dünyanın tanınmış
yönetici yetiştiren okullan var, onlarla işbirliği yaparak kısa süreli yönetici
kurslannın, üst yönetici kurslannın Türkiye'de açılması veya yabancı okulla­
ra öğrenci gönderilmesi konusunda her sene bir 20-30 kişinin yetiştirilmesi
lâzımdır. Yoksa 4 yıllık okullarda bunlar yetişir, hayali içinde olmayalım.
Sabahleyin bir form verelim, yatınmcının bir nevi ön denetimini yapalım
önerisi geldi. Buna bir ilave yapmak istiyorum. Bizim girişimciler, eğer
mesleği tanımıyorlarsa, açılış öncesi hazırlıklannın farkında değildir. Veya
bunu çok ihmal ediyorlar. Bu açılış öncesi hazırlıklannın, programının,
yatınmının, parasının ne olduğunun girişimcilere öğretilmesi ve o projenin
muhakkak dosyada bulunmasını öneriyorum. Yatırım öncesi, ki bu
hazırlıklar en az bir sene önce başlar. Bakanlığımızda ve bankada profesyo­
nel otelci ve seyahat acentesi benim zamanımda yoktu. Hâlâ olduğunu zan­
netmiyorum. Böyle bir ekibe, part-time olabilir, sözleşmeli olabilir, muhak­
kak bankanın da, bakanlığın da profesyonel otelcilerden, ama iyisi, seyahat
acentesi, tur operatörlüğünü bilen elemanların bakanlığa müşavirlik yap­
masını muhakkak öneriyorum. Bu eksikliği ben çok çektim. 50 yaşında otel­
cilik öğrenmeye kalktım, beceremedim. Umum müdür oldum, yine otelciliği
bilmiyordum. Acenteciliği bilmiyordum, sizlerden bir miktar öğrenmeye
çalışıyordum. Ama muhakkak arkadaşlara danışman lâzım. Şimdi büyük bir
gelişme var, bu kompüter rezervasyon sistemleri konusunda biz hepimiz
bunu hava yollan yapıyor, biliyoruz. Nitekim hava yolannın 8, 9 tane büyük
sistemleri var. Fakat şimdi son okuduğum literatüre göre, bu hava yollarının
dışına taşıp, bağımsız şirketler, bir nevi hizmet satan şirketler halinde
oluşuyor, bunu çok yakinen takip etmemiz lâzım. Seyahat Acenteleri, top­
tancılar devreden çıkacak demiyorum. Çünkü bu sistemleri belki de onlar
satın alacak, onlar ele geçirecek, hava yollarıyla ortak olarak, ama bu sis­
temlerin Türkiye'de bilinmesi lâzım. Bu konuda, bazı makalelerin tercüme
edip, dağıtılmasında yarar var.
Bir de globalizasyon diye bir olay var dünyada, yani pazarlamada yeni
bir yaklaşım, tur paketlerinin bütün dünyada satılabilir hale getirilip standart­
laşması, tipleşmesi ve bunlann satışı olayı var. Bu konuda da yine bunu
takip etmemiz lâzım. Yatay entegrasyonu her zaman öneriyoruz, oteller zincirleşsin diye, nitekim ufak çapta başladı. Ama bu kolay bir olay değil.
Bunun faydaiannı pazarlama konsorsiyumlarıyla sağlamak mümkün.
Türkiye'de böyle bir girişim yok ve bunu da bilmiyoruz, öğrenmemiz lazım.
Otelcilerin mesela Antalya'daki otellerin, tabi aynı seviyedeki, aynı yıldızlı
otellerin konsorsiyumlar kurup, güçlü olmalan, fiyat istikran getirmeleri ve
damping olayını bu şekilde ortadan kaldırmalarında büyük yarar var. Kon­
sorsiyum kurmak zor bir olay da değil. Bir iki yabancı uzman ve hukuk­
çularımızın da yardımıyla biz bu işi başarabiliriz Türkiye'de. Tabii referal sis­
temleri var. Bunlann çok yaygın olanlan var, ama ben en çok kullanılanı
söylüyorum. Oteller niye kâr etmiyor, hep söylüyoruz, ama, yenilikleri
almayı da hiçbir zaman otelcilerimiz becermiyor veya geç kalıyor. Şimdi ma­
nagement information sistemleri, bütün şirketler, bütün fabrikalara giriyor,
kompüter he'' yerde terminaller her yerde, fakat bizim Türkiye'de otelciler
henüz daha bu sistemlere girmiş değiller, sadece muhasebede kompüter
kullanıyoruz. Bütün batı dünyasında oteller bu sistemleri, programlan kulla­
narak hizmet kalitesini yükseltiyorlar. Bizde böyle bir girişim yok. Okularda
okunan [;itapiarda buKurı lâfı dahi geçmiyor. İşte onun için araştırma, knowhow transferi Türkiye'ye büyük ölçüde lâzım. ATE'yi söyledik, ATE'yi yaki­
nen takip, bilhassa tüketiciyi koruma konusudaki aldığı kararlann günü
gününe Türkiye'de takip edilmesi ve onlara ayak uydurmamız lâzım. Şimdi
Türkiye'de en büyük sorun, sahip işletmecilerdir. Memur işletmeci, profes­
yonel işletmeciden bir sorunumuz yok. Ama, onlann sayılan çok azdır. Ama
sahip işletmecilerden, otelci olmadan bu işe girmiş kişilerden daha uzun
süre çekeceğiz. Eğitime önem vermeyen bunlar, damping yapan bunlar,
müşterisini kapıda bırakan bunlar, herşey bunlarda. Bence bu üst yönetici
programına sahip yöneticilerin de dahil edilerek, bir şeyler öğretilmesinde
büyük yarar var.
Mesleki örgütlenme söylendi. Tabii, onun bir haysiyet divanı vardır,
taban fiyat, bir damping önleyici tedbirler, bu mesleki kuruluş alabilir.
Kredi fonlan konusunda, diyelim ki 500 milyar kredi dağıtacağız. Bunun
% 60'ını, 70'ini yeni girişimlere değil, yenilemeye, eğitime, pazarlamaya,
otomasyona, otelin çevresiyle ilgili altyapıya ve belgesiz otellerin
iyileştirilmesine vermek zorundayız. Yani bir nevi sektörde rehabilitasyona
girmemiz lâzım, bir konsolidasyona gitmemiz gerek. Yeni oteller yine
devam etsin ama dediğim gibi, artık yenilenme, düzeltme, modernleşme
olayı kapıyı çalıyor. Yeni pazarlar arama, yeni segmentler olayını takip et­
memiz lâzım. Son bir araştırmaya göre, insan gücü araştırmasına göre, bel­
geli otellerde yıllık ortalama doluluk % 50, Avrupa'da % 70. Ortadoğu'da %
60, işte durumumuz bu. Doluluğumuz düşük ve bunu doldurmasını bilmiyo­
ruz, teşekkür ederim.
Başkan: Ben teşekkür ederim. Şu ana kadar yapılan konuşmalardan
sonra acaba Halil Bey ve Niyazi Beyefendiler, DPT olaraktan bir beyanda
bir bilgide bulunmak isterler mi, kendilerine yapılan teşvik hareketleri, te­
reddütler, sizlerin bizlere söyleyeceğiniz mesaijlar, bizden isteyeceğiniz
şeyler, nasıl beraberiz bu hususta düşüncelerinizi duymak istiyoruz.
Niyazi Yeşilyurt: Teşekkürler Orhan Bey. Sabahtan beri çok şey
konuşuldu, hemen hemen konuşulmadık, değinilmedik konu kalmadı. Zaten
sayın Bakanımız bizim düşüncelerimizi, görüşlerimizi çok güzel bir şekilde
özetlediler. Bir iki konuya burada hazır sizleri bulmuşken değinmek istiyo­
rum. Bunlardan bir tanesi biz teşvik ve uygulama başkanlığı olarak çalışma
sistemimiz hakkında sizlere birtakım bilgiler sunup, bu bilgilerin ışığı altında
sizler ve bizlerin karşılıklı taleplerini dile getirerek, birbirimize yardımcı ol­
maktır. İlk hedeflerimizden bir tanesi sizlere daha kaliteli hizmet sunabilmek
için, bu noktalar üzerine gidip, onlan kendi ölçülerimiz dahilinde daha iyi se­
viyelere getirmek, kısacası hizmetin kalitesini yükseltmektir. O itibarla keşke
bu toplantı çok daha geniş kapsamlı olsaydı da, bu sektörün tüm temsilcile­
ri, yetkilileri burada bulunabilseydi. Çünkü buradakiler nispî olarak büyük
kuruluşların temsilcileri veya yatınmcılandır. Bizim problemlerimiz sizlerle
fazla olmuyor, yani büyük kuruluşlarla fazla problemimiz olmuyor fakat,
küçüklerle hakikaten bazen çok sıkıntılı pozisyonlara düştüğümüz oluyor.
Onun için biz diyoruz ki siz bize gelin, bütün problemlerinizi bize aktann,
kapılarımız herkese açıktır. Burası devlet kapısıdır, hizmet için vardır. Zaten
adımız üzerinde, teşvik bölümüyüz, teşvik etmek durumundayız, köstekle­
mek durumunda değiliz. O itibarla özellikle meslektaşınız olan diğer küçük
yatırımcı ve işletmecilere bu mesajların iletilmesini istiyoruz. Problemlerini­
zin hepsini çözeceğiz diye bir kural yok. Çünkü görülüyor ki, zaman zaman
çok elementer bazda bilgi noksanlıklan olabiliyor. Vatandaş yatırımcı veya
işletmeci, kendisini % 100 haklı zannettiği bir konuda geliyor, 5-10 dakika
içinde tabii ikna ediyoruz. Teşekkür ederek gidiyor.
Ama, zaman zaman bizim de hatalanmız olmuyor değil, mutlaka bizim
de hatalarımız oluyor. Bizim 100 kişilik bir uzman yardımcısı kadromuz var
ve günde 500 evrak çıkarmak zorundayız. 500 evrak, 500 dosya demektir.
Her gün çıkarmak durumundayız, bu trafik içinde fire vermemek zaten
mümkün değil. Benim vermek istediğim en önemli mesaj, yatınm takip form­
larının bizlere zamanında hatta, bazen hiç intikal ettirilmemesi hususudur.
Teşviklere fazla değinilmedi burada, bir iki konuşmacının dışında özellikle
Oktay Bey'in konuşmasına kadar hemen hemen teşvik konusu hiç
açılmamıştı. Halbuki, bu tür toplantılarda biz genelde topa tutulur, olmaya­
cak rakamlarla karşımıza çıkılırdı. Fakat burada pek böyle bir taleple
karşılaşmadık. Bir iki istisna dışında, onlac da gayet normaldir. Özellikle ida­
reciler aldıkları birtakım tedbirlerin sonunda nerelere geldiklerinr, yani
kısacası, sonucun ne olduğunu bilmedikçe ileriye dönük projeksiyonlar,
veya birtakım tasarruflarda bulunma imkânından yoksun olurlar. Yıllardan
beri hemen hemen her yıl, teşvik mekanizmalannda birtakım değişiklikler
yapılır, tabii geçmiş yıllardaki tecrübelere kümüle olarak bu değişiklikler,
rdevizyonlar yapılır. Amaç her zaman, ülke ekonomisine daha fazla katkıyı
sağlamaktır. Ama şunu itiraf etme durumundayım. VjBrdiğİmîz teşviklerin et­
kilerinin ne olduğunu tam bilmiyoruz, ölçme zorluğu var. Bizde de suç var
ama, bizler kadar atınmcılar da suçludur. 80'den itibaren toplam yatınm
teşvik belgesi olarak, şu anda 27 binlerdeyiz. Bunlann 3'te biri aşaği yukan
tamamlanmış, bitmiş, kontrolümüzde olan projeler, diğer üçte biri devam
ediyor. 3'te birinden ki, aşağı yukarı 8-9000 belge demektir, ne olduğu
meçhuldür. Halbuki.basit bir form vardır, yatırım takip formu, bu formun altı
ayda bir bize gelmesi lâzım. Yani çok zor bir hadise değildir, hemen hemen
hepiniz bunu rahatlıkla yapabilirsiniz bizzat kendinizin doldurması da şart
değil. Sizlerden çok aşağı kademedeki idarecileriniz de bunu rahatlıkla ya­
pabilirler. Ama bundan bile imtina ediliyor. Ciddi tedbirler düşünüyoruz ve
bizim de başımızı ağntacak, belki zaman zaman bazı yatınmcılan da müşkül
duruma sokacaktır. Uygulamaya başlarsak ki, o noktaya gelmek üzereyiz.
Bu takip formları gönderilmeyen kuruluşlann, vaki müracaatlannı artık kabul
etmeyeceğiz. Artık ne yapmak istediğimizi bilmek istiyoruz, geçen sene sa­
dece turizm sektörüne 3,5 trilyonluk yatırım teşvik belgesi verildi. 20 trilyo-
non 3,5 trilyonu turizme gitti. Bunun sonucunu bilmek zorundasmız. Bu da
sizin işbirliğiniz, yardımınız sayesinde mümkün olacaktır. Sayın Bakanımız
aşağı yukarı özetlediler, bizler neler düşünüyoruz teşvikler konusunda.
Önümüzdeki yıl için yapacağımız düzenlemede, özellikle antma tesisleri için
özel teşvik düşünüyoruz. Yani hakikaten son derece önemli bir konu, ben
şahsen turizm uzmanı değilim ama, bir enerji uzmanı olduğumu söyleye­
bilirim. Çevre yönünden kaygıları olan temsilciler burada, o itibarla ekstra
birtakım teşvikler ve onun dışında birtakım mekanizmalar geliştirip, konuya
devlet olarak vakti geçmeden, ki bu konuda diğer Akdeniz ülkelerine naza­
ran biraz avantajlı durumundayız, ama treni kaçırmadan etkin birtakım ted­
birler alma durumundayız.
Turizm yatınmlannda ithal malzeme girdisf konusu var. Oktay Bey dedi­
ler ki, bu yatırım mallan ithalatında gümrük muafiyetli ithalatın önemli bir
teşvik unsuru mekanizması olduğundan bahsettiler. Elbette öyle, yalnız
şartlar oldukça değişti Türkiye'de. Geçmişte önemli bir teşvik kalemi olan
bir faktör, bugün pekala olmayabilir. Türkiye iki. sene önceki Türkiye de
değil, 10 sene öneki Türkiye hiç değil, yani ithalatta belli bir liberasyona
zaten gelinmiş. Kaldı ki, bunun'yanında yerli üretimde, imalatta da belli ka­
demeler kat edilerek, her ne kadar arzu edilen standartlara gelmedi ise bile,
yine de gelindiği söylenebilir. Bu hususta Oktay Bey dediler ki, 10-15 kalem
var sadece bu ithalatı doğrudan teşvik edilen, daha fazlasına zaten gerek
yok kanaatindeyiz. Bakın daha evvelki gün imzaladığım aşağı yukarı 50 mi­
lyarlık bir turizm yatınm belgesinin döviz tahsis talebi 1,5 milyon dolardı.
Yani aşağı yukan 20 milyon dolarlık bir yatınmın 1,5 milyon dolan, 5'le
çarparsanız, % 7'si kadar bir talepte bulunmuş, yani fazla bir rakam
değildir. Halbuki, istediği kadar alabilir, orada bir sınırlama yoktur. 10 milyon
dolar da istese verebilirdik ona biz, am:\ 1,5 milyon ve 5 yıldızlı bir otel
yatınmıdır. Buradan şunu anlıyoruz, yerli üretimle fiyatlarla bunlan
karşılamak zaten mümkün, o itibarla bu gümrük muafiyeti hadisesine ben
şahsen o kadar katılmıyorum. Yerli üretimin kalitesi, özellikle 5 yıldızlı otelle­
re hitap edecek seviyede değildi, ama bugün o dezavantaj ortadan kalktı
gibi gözüküyor.
Diğer önemli bir konu bu tedbirler hazırlanırken yeterince bu meslek ku­
ruluşlanna danışılmadığı şeklindeki yaklaşımlar oldu. Bildiğim kadanyla her
zaman bu danışma toplantılan, bu fikir alışverişleri, teatileri olmuştur. Şunu
temin edebilirim, hepsinden daha fezla bizim dönemimizde olacaktır.
Başkan: Ben çok teşekkür ederim. Halil Bey ilaveniz var mı efendim?
Halil Bey: Teşekkür ederim. Sayın başkan, çok kısa birkaç hususu bil­
gilerinize sunmak istiyorum. Şimdi yapılan konuşmalarda teşviklerin yeterli­
liğinde bazı aksaklıklardan söz edildi. Teşviklerin yeterliliği konusunda şu
bilgiyi size sunmak istiyorum. Yaklaşık 120'ye yakın ülkenin turizm konu­
sunda verilen teşviklerini inceledik. Gördük ki, özellikle yatınm teşviklerin­
den bahsediyorum, Türkiye ilk beş ülke içide yer almaktadır. Bunu konfirme
eden olay da, özellikle son 4-5 yılda turizmdeki yatak kapasitemizin 40 bin­
lerden, 200 binlere çıkmış olmasıdır. Sayın Varlıer, Yunanistan'dan örnek
verdi, Yunanistan'da dediği gibi gerçekten % 50'ler oranına varan hibeler
vardır. Bizde hibelerin oranı % 50 oranını bulmamaktadır. Ancak meseleye
çok detay bazda baktığınızda şunu görürsünüz, Yunanistan küçük bir ülke
olmasına rağmen bütün ülkeyi gelişmişlik açısından dört bölgeye ayırmıştır.
Bu dört bölgenin en geri kalmış yöresinde yatınm yapana % 50 oranında
hibe vereceğim demiştir ve buna da mutlak değer olarak bir sınırlama getir­
miştir. Bu hibe oranı eğer belli bir miktarı aşarsa, ki rakamı yanlış
hatırlamıyorsam 800 milyon drahmidir, bunun üzeri devletin sermayesi ola­
rak kabul edilir. Şimdi bu benzetişimle, Türkiye'deki teşvikleri değerlendirir­
seniz, bizim şu anda hiç ayınm yapmadan turizm sektöründeki hibe
oranımız % 30'dur. Ama eğer siz Türkiye'nin en az gelişmiş yöresinde ya­
parsınız turizm yatırımını, bu oran % 60'tır. Dolayısıyla sabahki örnekte veri­
len veya sabahki örnekte sözü edilen Yunanistan'la mukayese ettiğiniz
zaman Tükiye'de yine sadece salt hibe açısından bakıldığı zaman Yunanis­
tan'ın ötesindedir. Dolayısıyla burada şunu ifade etmek istiyorum. Turizmde
yatırım safhasında verilen teşvkiler, gerçekten ciddi boyutlardadır. Hepinizin
değişik konuşmalarda ifade ettiği gibi, belli bir miktarda yatak kapasitesine
ulaşılmıştır. Dolayısıyla bundan sonra daha kontrollü gidilmesi gerekir, fikrini
belli bir ölçüde destekler şekilde, turizm teşviklerinde kademeli olarak bir
azaltmaya gidilmiştir. 1989'la 1990 arasındaki kademeli azalmanın boyutu
ise, bildiğiniz gibi, geçen yıl kaynak kullanımı destekleme primi oranı %
40'tı, bu sene % 30'a düşürülmüştür. Yatırım indiriminde hiçbir farklılaşma
yapılmamıştır. Teşvik primi kalkmıştır. Buna karşılık Sayın Emen'in ifade
ettiği gibi, kredi imkanlarının artıniması yönünde çabalar sarfedilmektedir.
Yine bildiğiniz gibi ilk defa Türkiye'de, 1990 yılında teşvik mevzuatı
çerçevesinde veya Devlet Planlama Teşkilâtı'nm düzenlediğ teşvik mevzu­
atı çerçevesinde pazarlamayla ilgili olarak bir kaynak kullanımı destekleme
primi ödemesi şeklinde teşvik olayı gündeme gelmiştir. Türkiye Kalkınma
Bankası'nca bir tebliğ yayınlanmıştır. Bu tebliği ümit ederim ki dikkatli olarak
inceleme fırsatınız oldu. Bu tebliğe baktığınız zaman, turizmdeki pazarlama
faaliyetlerinin diyebiliriz ki % 100'e yakın kısmı, öz kaynak üzerinden % 20
oranında teşvik edilmektedir. Yatınm teşviklerinde de gerek belgeli sistem­
de, gerek belgesiz sistemde ki, belge almadan da turizm yatınmlan
Türkiye'nin bütün yörelerinde % 20 veya % 10 oranında yatak kapasitesine
bağlı olarak teşvik edilmektedir. Daha dikkatli bir şekilde incelemenizi ve de
bundan olabildiğince yararlanmanızı tavsiye ederim. Tabii bu konuda
değişik zamanlarda değişik turizm meslek kuruluşlarıyla görüşmelerimiz
oluyor. Ama gerçekten dikkatle incelendiği zaman görülecektir ki, bu son
derece geniş ve turizm pazarlanriasıyla ilgili bütün yatırım harcamalannı
kapsayan bir teşvik unsurudur. Yine yapılan konuşmalarda iki hususa
değinildi. Bir tanesi bu da management filerin transferinde sadece yılda bir
defa izin verilmesidir. Tabii bunun teknik nedenleri nedir, gerekçeleri nedir?
Şu anda ben çok detaylı bilemiyorum, belki yıl sonu hesaplarının kapatıl­
ması ve şirket hesaplannın genel kurula onaylanmasıyla bağlı olabilir ama,
dediğim gibi çok detaylı bilmiyorum. Bununla öncelikle yine DPT içinde ya­
bancı sermaye başkanlığı ilgilenmektedir. Bu konuyu kendilerine aktara­
cağım. Bir savunma şeklinde değil ama lütfen bir bilgi diye kabul edin.
Sayın Özaktaş, genelde yapılan fizibilitelerin çok sağlıksız olduğunu ve
de somut bir örnek vererek, örneğin 60 milyarlık bir turizm yatınmı Devlet
Planlama Teşkilâtı'na geldiği zaman bunun fizibilitesinin bile olmadığını ve
buna teşvik belgesi verildiğini ifade etti. Ben sadece açıklama olarak şu hu­
susu bilgilerinize sunmak istiyorum. 90 yılı başında biz, Turizm Bakanlığı,
Türkiye Kalkınma Bankası ve bizim departmanımızda turizmle ilgili olarak
çalışan arkadaşlardan bir ekip oluşturduk. Çeşitli yıldızlara göre hatta kendi
yıldızlı sınıflanmalann içinde farklılıklar da olmakla beraber belli kriterler
çerçevesinde değişik yatınm maliyetleri tespit ettiler. Örnek vermek gerekir­
se, 5 yıldızlı bir otelde, Oda maliyeti nedir? Tabii arsası dikkate almadan.
Bildiğiniz gibi arsa değişik konumlara göre farklılıklar arz etmektedir. Bize
gelen projelere biz detay bazda baktıktan sonra bunun arsa harcaması
nedir? Arazisi ne kadardır, mefruşatı ne kadardır, ne kadar ithal makine,
teçhizat alır? Eğer kredi kullanıyorsa, yatınm dönemine isabet eden faiz
nedir, bu şekilde baktıktan sonra yine turizmle ilgili bu üç kuruluş, uzmanlannın saptadığı rakamlarda da yine global bazda kontrolünü yapıyoruz.
Tabii, bize gelen yüzlerce proje içinde çok daha öteye gidip finansal rantabilite hesapları veya çok daha detaylı çalışmalar yapmamız mümkün
değildir.
Size yatınmla ve işletmeyle ilgili tavsiye niteliğinde söyleyebileceğim
şeyler de şunlar olacaktır. Yatınmda Türkiye geleneksel dediğimiz yatınm
türlerinde belli bir kapasiteye erişmiştir. Tabii ki bundan sonra mevcut kapa­
sitelerin modernize edilmesi ve bunlann artırılması sürdürülecektir. Ama
özellikle görünen odur ki, turizm yatırımlarında çok ciddi şekilde
çeşitlendirmelere gidilmektedir. Değişik isimler veriliyor. Oualti turizm veya
sofistike turizm ama gerçekten rantı yüksek olan turizm alanlarının
olduğunu görüyoruz ve dünyada da trendin çok ciddi bir şekilde buraya
kaydığını görüyoruz. Yine yatınmla ilgili olarak bir başka hususu bilgilerinize
sunmak istiyorum. Gerçekten yabancı sermayi girişleri son bir kaç yılda
ciddi artışlar göstermiştir. Ancak turizmde bunun çok ciddi boyutlarda
olduğunu söylemek yani imalat sektörüyle kıyasladığınız zaman pek
mümkün görülmemektedir. Ama somut olarak birkaç örnek vardır ki, Japo­
nya örneğini ben size sunmaya çalışayım. Şu anda İstanbul, Tokyo parkuru
24-25 saati almaktadır. Fakat diğer taraftan uçan ipek yolu diye isimlendiri­
len bir başka parkur üzerinde siyasi girişimler yapılıyor. Eğer bu realize edi­
lirse bu süre yaklaşık 10-11 saatlik bir süreye inecektir. Tabii bunun realize
edilmesi, Türkiye'ye turizm açısından gerçekten çok çok ciddi katkılarda bu­
lunabilecektir. Dolayısıyla turizm yatınmlannın çeşitlendirilmesinde ve bukabil gelişmelerin de gözönünde bulundurularak değerlendirilme yapılmasında
fayda olacağı inancındayım.
İşletmeye geldiğimiz zaman şunu önce bilgilerinize sunmak istiyorum.
Avrupa Topluluğu'nda çok ciddi olarak dikkate alınması gereken bir husus,
1 Ocak 1993'ten itibaren Avrupa Topluluğu ülkelerinde uygulamaya konula­
cağı söylenen ve şimdiden de ciddi finansal düzenlemeleri yapılan bu tu­
rizm sektöründe tüketicilere çok düşük faizli ve uzun süreli kredilerin veril­
mesi meselesidir. Tabii bu kredi aslında sadece düşük gelir seviyesinde
veya orta gelir seviyesinde olan insanlan etkilemeyecektir. Benim inancım
odur ki, bu turizm sektöründe veya her yıl belli ölçüde tatil yapan değişik
gelir seviyesindeki insanlan çok ciddi bir biçimde etkileyecektir. Çünkü
şartlara baktığımız zaman bizim ilk aldığımız bilgilere göre faiz oranlannm %
1-2 ve vadelerinin 5 yıla kadar uzandığını konuşmalanmızda öğrendik, tabii
böyle bir olay tamamiyle bu 12 ülkede geçerli. Bu olay gerçekten bizim tu­
rizmimizi çok ciddi boyutlarda etkileyecektir. Bu nedenle biz tabii kendi
içimizde, hem kamuda çalışanlar olarak hem de sizlerin örgütlediği birtakım
meslek kuruluşları olarak bunlann alternatiflerinin neler olabileceğini,
Türkiye'de bunun nasıl uygulanabileceği konusunda da çok ciddi araştırma­
lar yapmamız gerekir. Bunun yanında bu yıl ilk defa yayınlanan bu pazarla­
ma teşvikleri ile ilgili mevzuatta, eminim ki, dikkatinizi çekmiştir. Aslına ba­
karsa, % 100 oranında farklı teşvikler getirilmiştir. Biraz önce sizlere arz et­
meye çalıştığım, bu yatınm fonundaki çeşitlendirmelerden daha da önemli
olarak pazarlama konusunda bu çeşitlendirmenin yapılması ve Avrupa Top­
luluğu bu tedbiri koymuştur. Bu imkânlan getirmektedir. Öyle tahmin ediyo­
ruz ki, bu bloklaşma çerçevesinde belki Amerika, Kanada da bu olaya gide­
cektir, belki Uzakdoğu da bu olaya gidecektir. Bu gelişmelerin de gözönüne
alınarak, bizim kontra tedbirlerimizin neler olabileceği, neleri gündeme geti­
rebileceğimizi, özellikle işi tamamiyle turizm olan sizlerin, bizden daha deta­
ylı çalışabileceğini de dikate alarak sizlerden gelecek önerileri
değerlendirmek durumunda olduğumuzu öncelikle belirtmek istiyorum.
Başkan: Ben çok teşekkür ediyorum. Efendim toplantımızm sonuna
doğru gelmekteyiz. Buyurun Sûnuk Bey.
Sunuk Pasiner: Sayın başkan. Teşvikle ilgili açıklamalara teşekkür
ederiz, fakat katılmadığımız bazı hususlar var. Şimdi bir taraftan AET'de tu­
rizmin büyük bir gelişme göstereceği anlatılırken, bir tarafta Avrupa
ülkelerinde, hatta Japonya'da, Amerika'da turizme ayrılabilen gelir kaynak­
lannın artmakta olduğu ve 2000 li yıllara doğru dünyada turizmin büyük bir
aşama beklediği belirtilirken, bizim Türkiye'de teşvikleri azaltmaya gitmemiz
bir nevi caydırıcılık önlemleri almamız, biraz çelikili olmuyor mu? Biz daha
henüz işin başındayız. Esas itibariyle bizim meseleye şöyle bakmamız
lazım, bugün 1980-81 yıllarındaki kadar kolay değil turizm yatınm yapmak,
maliyetler çok artmıştır. Pazarlama konuları işletme konulan çok büyük bo­
yutlarda yatınmcılann karşısındadır. Dileğimiz, belge veren kuruluşlanmız,
projeleri çok iyi incelettikleri ve analiz ettikleri zaman eğer bir proje yerini
çok iyi seçmiş, çevreyle, doğayla ilişkisini çok iyi kurmuş, çok iyi proje
hazırlamış, işletmede, pazarlamada çok güvenilir bilgiler ve know-how'lar,
yetenekler ortaya koyuyorsa bu yatınm projesi nerede olursa olsun en iyi
şartlarla teşviklenmeye ve desteklenmeye devam edilmelidir. Sayın
Yeşilyurt teşvikler konusunda çok fazla bir şey gelmedi dediler, Turizm Ba­
kanlığı ikincil yatırımları yaptırma dönemine giriyor. İkincil yatınmlan
yaptırmanın kendine özgü teşvikleri olmak gerekir. Burada, kanımızca proje
bazında teşvik verilmelidir. Bir fame-city yatırımıyla, bir golf yatırımı, bir timpark yatınmlan ve geri dönüş süreleri değişiktir. Sayın Tankut Ünal'ın dediği
gibi, yalnız bölge bazında değil, proje bazında da ikincil yatınmlara değişik
teşvikler düşünülmesinde yarar var. Yunanistan 800 bin yatağa, İspanya 1
milyon 200 bin yatağa, Portekiz o' düzeydeki yataklara ulaştıkları halde,
bugün bu hibeleri veriyorlar. Meseleye bu nüans içinde bakmak lâzım zan­
nediyorum. AET konusuna çok değinildi, TYD'nin bir sempozyumu oldu,
kitabı biraz gecikti. Bunun için esaslı bir koordinasyon lazım ve meseleyi
Brüksel nezdinde takip etmek lâzım. Belki parlamentodaki AT grubundan ki
Bülent Akarcalı'nm da böyle bir görüşü vardı, mutlaka bundan yararlanmalı
ve Türkiye bu konudaki kozlarını şimdiden en iyi şekilde planlamalıdır,
teşekkür ederim.
Başkan: Ben çok teşekkür ediyorum. Teoman Bey'e söz vermeden
önce, bu toplantının ruhunda muhakkak ki nerede olduğumuzu, ne yap­
mamız lazım gediğini, gerek kamu kuruluşlan ve gerekse özel sektör kuruluşlan, 200 bin yatağa eriştiğimiz şu günlerde yeni baştan ortaya koyması
gerektiğini bu toplantı en azından ortaya çıkartıyor. Zamanımız kifayetsiz
ancak bunun tartışmasını ve müşterek bir kanala girmemizi burada mı top­
layabiliriz, yoksa bu toplantının bir başka düzeyde devamını mı temenni
ederiz.
Ancak gördüğüm kadarıyla ki, gruplar arasında görüş farkı var. Nerede
olduğumuzu, nerede durmamız lazım geldiğini, ne yönlü ne yapmamız
lazım geldiği konusunda her kesimde bir tereddüt var. Bir nevi başka görüş
var. Bu nokta beni bir nebze rahatsız etti. Bunun Türk turizmi için muhakkak
çözümlenmesi lâzım. Bir yörünge değişikliği lâzım, bir yerde buluşmamız
lâzım. Şu anda farklı yerlerde olunduğunu zaman zaman görmekteyiz. Teo­
man Bey buyurun efendim.
Teoman Ermete: Benim Sayın İsmail Emen'e bir sualim olacak.
Bugünkü toplantıda, işletmecilik ön planda, bir de pazarlama kredileri söz
konusu edildi. Şimdi genellikle yatırım yapıldığı zaman yatınm planlaması
içinde işletme kredisi için de bir talep oluyor ve bu paketin içine giriyor.
Bazen yatırımcı bu işletmeciliği kendisi yapmıyor, bilahare kısa bir süre
sonra bir işletmeciye devrediyor, fakat bu arada işletme kredisini de almış
oluyor. Ondan sonra da bizim gibi işletme şirketleri bu otelleri yatırımcı iyi
işletemediği için, yatınmcının da lehine olmak kaydıyla işletmeye başlıyoruz,
fakat bu kredi imkânlarından faydalanmamız mümkün olamıyor, çünkü daha
evvel bu kredi verilmiş, fakat yatınmcı da burada işletmecilik yapmamakta,
buna bir çözüm yolu bulmak gerekir, bence ve işletme sirkelerinin de aynı
pazarlamadaki gibi teşvik edilerek, bu kredilerden faydalanması gerekir.
Ayrıca işletme şirketleri tek tek otel bazında olduğu gibi, bir bütün içinde de
kredilendirilmelidir. Çünkü işletmecilik bugüne kadar hiç yatınm şirketi gibi
düşünülmedi ama işletmecilik de çok önemli bir yatınm şirketidir. Yatınm
yapan bir kuruluştur, know-how'ini softverini hazırlayacaktır. Dolayısıyla
işletmeci şirketin, beher otel projesi bazının dışında bir işletme kredisine ihti­
yacı vardır ki, sistemlerini kurabilmesi için ve kadrolaşmasını yapabilmesi
için bu işletme kredisinin kesinlikle yatınm planlamasının dışında mütalaa
edilmesi lâzım. Bugüne kadar yapılan tesislerde, yani yatınm yapılan ve siz­
den kredi alan tesislerin % 99'u, işletme kredisini, kredi paketi içinde sizden
almıştır.
Başkan: Çok çok teşekkür ederim. İsmail Bey buyurun efendim.
İsmail Emen: Efendim Teoman Bey'e çok teşekkür ederim. Bizim
Türkiye Kakınma Bankası olarak, yaklaşımımız geniş bir yelpaze içinde, tu­
rizm sektörüne hizmet vermek. Bu geniş yelpaze orta ve uzun vadeli turizm
kredisinden başlıyor. Ticari finansman konusuna giren, işletme kredilerini
işletme sermayesi ihtiyacını karşılayacak her türlü ticari krediyi içermek, finansal kiralama enstrümanını hizmete sunmak ve Eylül'de başlayacağımız
factoring uygulamasını özellikle turizmde factoring uygulamasını başlatmak
istiyoruz. Orta ve uzun vadeli kredi konusunda herhangi bir tereddüdümüz
yok. Ona birtakım iyileştirici tedbirlerle vadeyi uzatmak suretiyle bu sorunlan
çözeceğiz. İşletme kredisi konusunda Teoman Bey biraz açıklık getirdiler.
Teşvik belgesiyle birlikte öngörülen orta ve uzun vadeli kredi yanında, bir
işletme kredisi var. Bunu normal yatırımcı alıyor, miktan da gerçekten
gülünç, belirli oranlara göre tespit edilen bir rakamdır. Biz bunun yetersiz
olduğunu bildiğimiz için, 1990 yılı başından başlamak, hatta 1989
Kasımında başlayarak, bir aracı banka, ki burada da turizm sektöründe ihti­
saslaşmış bankalan ön plana aldık ve dört banka ile bu konuda anlaşma
yaptık. Her birine beşer milyon dolarlık ümit verdik. Amaç pazarlama kredi­
si, turizm işletmecisine pazarlama kredisi vermeyi hedefledik. Seyahat
acentelerine bu hedefi getirdik. Daha sonra aldığımız bir idare meclisi
kararıyla da olayı genişleterek seyahat acentesi, turizm şirketi, konaklama
tesisi, hatta rentacar firmasına kadar içerecek şekilde işletme kredisi uygu­
lamasını başlattık. Bu 20 milyon dolan, 1990 yılı için ayırdığımız rakam-, tah­
min ediyorum ki 9 milyon dolar civarında bir plasman yapabildiK- Bu halen
yürürlüktedir ama bir aracı banka vasıtasıyla kullandırdığımız bir kredidir bu
ve maliyeti de döviz kredisi bazında olup piyasa koşullanna da gayet uy^
gundur. Bu bize birtakım şeyleri öğretti. 1991 yılına girerken, inanın maliyeti
biraz daha düşürmek suretiyle, çünkü orada bir acemiliğimiz vardı, rakamın'
niye 20 milyon doları dolduramadığının cevabını biz kendimiz bulduk,
fiyatımız biraz yüksek gibi geldi. Diğer ticari bankalar çok şey görmedikleri
için fiyatı, aynı fiyattan bulabiliriz düşüncesiyle bunun sirkülasyonunu fazla
yapmadılar. 1991 yılında, biz bu kredinin maliyetini dış piyasadan
sağlayacağımız bu krediyi çok düşük bir oranla turizm sektöründe
işletmeciye geniş bir yelpaze içinde sunmayı hedefliyoruz. Ayrıca, Eylül'den
itibaren DPT yetkilileriyle oturup, 1991 yılının teşvik kararnamesi
konuşulurken, teşvik kararnamesinin 38. maddesinde sınai kesim için
öngörülmüş olan işletme kredisi uygulaması vardır. Bu tebliğin 40. maddesindedir. Aynı rfıealde turizm sektörü için de bir işletme kredisi olayını kabul
ettirebilir ve getirebilirsek, çok daha düşük maliyetle ve özellikle pazarlama
safhasında turizm sektörüne nefes alacak bir kredi mekanizmasını getirmiş
olacağız. Banka kendi imkânlarıyla bunu sağlamıştır, sağlayacaktır. Ama
teşvik kararnamesine özel bir hüküm koydurabildiğimiz takdirde bunun ma­
liyeti çok daha aşağılarda olabilecektir.
Finansal kiralama konusunda, 1990 yılında turizm ve sanayi kesimine
hizmet vermeye başladık. Bugün ulaştığımız rakam 65 milyar liradır. 65 mil­
yar liralık plasman yaptık. Bugün sektörde, yani bu konuda faaliyet göste­
ren şirketler içinde 3. sıradayız. Bizim bu konuda çok geniş imkânlarımız
var. Türkiye Kalkınma Bankası olarak, leasing konusunda, finansal kirala­
ma konusunda; çünkü borçlanabilme imkanımız var, tahvil çıkarabilme im­
kânımız var. Fakat bu tahvili, tabii yüksek maliyetli olduğu için, yatınm kredi­
lerinde kullanamıyoruz. Maliyeti 57-58 olan bir kaynağı yatınm kredilerinde
kullanabilme imkânımız yoktur. Biz bu kaynağın daha geniş bir yelpaze
içinde başta leasing olmak üzere ticari finansman konusunda değerendirmek istiyoruz, bunun çalışmalan içindeyiz. Turizm kesimi dilediği takdirde ti­
cari bankalardan sağlayamadığı kredi ihtiyacını, işletme kredisi olabilir,değişik şekillerde kredi ihtiyacı olabilir, bunu biz kaynaktan vermeyi he­
defliyoruz. Asıl amacımız buradan leasing konusunu finanse etmek,
leasingte ikili bir yaklaşım öngördük, biri, yüz yüze yatınmcıya, işletmeciye
leasing konusunda izmet vermek, bugün turizm sektöründe, hareketli mobi­
lyada bu olayı getirdik. Pek çok yatırımcıyı turizm sektöründe hareketli mobi­
lya konusunda finanse ettik. Aynı şekilde biz mevcut leasing firmalanna bir
reasütor gibi devreye girmek istiyoruz, yani onlara fon sağlamak istiyoruz.
Diyelim ki, vakıf leasing bir kontrat yaptı, bunu 65 maliyetle yaptı, biz 62'yle
onu kırmaya hazırız, yani ona 3 splet, 5 splet bırakmak suretiyle leasing ko­
nusunda da bir rahatlık getirmek istiyoruz. Asıl söylemek istediğim factoring
konusundadır. Bu imkanlanmızı biz factoring konusunda da devreye sok­
mak istiyoruz ve özellikle turizmde factoring yapmak istiyoruz. Bu da turizm
işletmecisine, seyahat acentesine büyük bir rahatlık sağlayacak bir olaydır.
Onun bir noktada dış şeyle, tur operatörüyle yapmış olduğu kontratını bir
nevi prefinansman gibi, önceden kırmak suretiyle sezon öncesi, turizm
işletmecisine, turizm yatınmcısına bir mali rahatlık getirmek istiyoruz ve
bunu özellikle turizmde yapacağız. Çalışmalanmız devam ediyor,Eylül itiba­
riyle, tahmin ediyorum ki sezon başlarken, bir noktada sezon öncesi
hazırlıklar başlarken, turizmde factoring olayını biz turizm sektörüne sunmuş
olacağız. Şunu kısaca ifade etmek istiyorum. Sözlerimi bir noktada bitirir­
ken, biz bir bankayız, güçlü bir banka ve turizm sektörüne sahip çıkmak is­
teyen bir bankayız, fakat özellikle de belirtiyorum. Bankacılık kuralları içinde
bir noktada faaliyetlerimizi sürdürmek istiyoruz. Güçlü bir banka olarak
geniş imkânları olan bir banka olarak turizm sektörüne çok geniş bir yelpa­
ze içinde, eskisi gibi sadece orta ve uzun vadeli kredi veren bir banka değil,
söylediğim şeyler gerçekten çok yenidir. Sanayi kesiminde yaşanmış olan
sıkıntılann pek çoğu bir noktada turizmde yaşansın istemiyoruz. Ben
Türkiye Kalkınma Bankası'nda çalıştığım yıllarda pek çok projenin, sanayi
projesinin altına imzamı atmıştım. Fakat aradan geçen 15-20 yıl süresi
içinde, muhtelif vesilelerle bu tesisleri gezme imkânı, dolaşma imkânı bul­
dum ve gördüm ki, bir kısmı kapanmış, bir k^smı el değiştirmiş, bir kısmı hâlâ
finansman sıkıntısı içinde. Nedenlerine gidildiği zaman, Türkiye Sınai
Kalkınma Bankası olarak biz bunlara orta ve uzun vadeli kredi vermiştik.
Fakat muhtelif sebeplerle, sezon uzaması, yatınm döneminin uzaması ve
dolayısıyla yatınmın öngörülen vadede bitirilememesi, firmanın bütün finansal planlamasını altüst etti. Ama kalkınma bankası olarak sadece o dönemi
öngörmüştük ve o dönemi finanse etmiştik. Bizim bıraktığımız noktada ticari
bankalar kârlı bilançolan görmediği için devreye girmeyince bu yaşadığımız
olaylar, bir noktada işte halka açık şirketlerin, işçi şirketlerinin problemi orta­
ya çıktı ve pek çok firma finansal sıkıntı içine girdi, kapandı, el değiştirdi.
Şimdi aynı şeyi bir noktada turizm sektöründe yaşatmak istemiyoruz.
Türkiye Kalkınma Bankası olarak sanayi kesiminde de planladık, turizm ke­
siminde de planladık ve geniş bir yelpaze içinde olaya bakmak istiyoruz. Bu
bakımdan bugünkü bu toplantının konusu, özellikle işletmecilik olması
bakımından, yani Türkiye Kalkınma Bankası'nm işletme döneminde de dev­
rede olduğunu ifade etmek istiyorum. Yalnız şu anlayışı da özellikle bekle­
mek isterim. Sayın Bakanın sabah da ifade ettiği gibi, biz bir bankayız, ban­
kacılık kurallan içinde çalışmak durumundayız. Kredi açanz, belirli bir
ödeme planına bağlanır ve bu ödeme planı süresi içinde de bu kredilerin
geri dönmesi esastır. Çok teşekkür ediyorum.
Başkan: Biz teşekkür ediyoruz. Sıra bakanlığımız mensuplanna geldi.
Hüsnü Bey buyurun.
Hüsnü Bey: Ben konuşmama sabahleyin sayın Yavuzer'in gündeme
getirdiği bir maddeyle, teşvik kanununun 13. maddesiyle başlamak istiyo­
rum. Bu madde sadece Turizm Bakanlığı'na değil, turizm yatınmlarındaki
teşvik tedbirlerinin tespiti ve bu teşvik tedbirlerinden yararlanma usulleri
hakkında bütün kamuya, bütün idareye büyük bir imkân getiriyor. Dolayısıy­
la mevcut teşvik tedbirlerinin dışında da yeni teşvik tedbirlerinin getirilmesi
yeni teşvikler yaratılması bu maddeyle mümkün. Çünkü bu madde Turizm
Bakanlığı'na değil, bütün kamuya tanınmış bir haktır. Mevcut teşvik tedbirle­
rine baktığımız zaman, 37 tane teşvik tedbirinden, turizm sektöründeki
yatırım, işletme ve seyahat acentelerinin yararianma imkânı olduğunu
görüyoruz. Ama bunlann hepsi ekonomik ve mali değil, idari tedbirier de var
bunlann içinde. Mesela teşvik belgesi kapsamında 6 tedbir var. 2634 sayılı
kanun ile 12 teşvik tedbiri getirilmiş. 6224 sayılı Yabancı Sermaye Teşvik
Kanunu'ndaki 11 tedbir, vergi kanunlarındaki 3 tedbir y e 1618 sayılı Seya­
hat Acenteleri Kanunu'ndaki 5 tedbirie birtikte 37 tane tedbirden, muhtelif
yatırım ve işletmelerin yararianma imkânı var. Bü imKânlann daha da geliş­
tirilmesi, duyurulması ve nasıl uygulanacağı 13. maddeyle tanınmış bir hak,
bunu kullanabiliriz. Ayrıca o maddenin bir de son fıkrası var. O da diyor ki,
her yıl bakanlar Kurulu'nda belirienen miktarda dövizi sağlayanlar ihracatçı
sayılır. Yalnız bu maddenin sonucu açık bırakılmış, yani ihracatçı sayılınca
ne olacak, işte bu ihracatçı sayılmanın getireceği haklar ve kolaylıklar da
yukarıdaki maddeye göre kamunun diğer idarelerin bir araya gelmesiyle
tespit edilecek. Yani diyelim ki, bir milyon dolann üstünde getirenler, iracatçı sayılır ve şu tür teşviklerden yararlanabilir diye, Ali Bey'in söylediği
gibi. Ortak Pazar ülkelerinin, Avrupa Topluluğu Ülkelerinin yeni tabiriyle..
Başkan: Oraya gelmeden, mesela o madde kaç senesinde çıktı? O
günden bu güne hiç çalıştı mı? Çalışmadıysa kurul niçin toplandı, çalışıp
çalışmadığı hakkında görüşler alındı mı? Madde ne merkezde? Bu madde­
nin yanm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hüsnü Bey: Şimdi madde tabii yeni teşvik tedbirleri getirme konusunda
değil ama, DPT'nin gösterdiği yakın ilgiyle her zaman çalışıyor, işte teşvik
tedbirleri.
Başkan: Hayır, yalnız o maddeyi soruyorum.
Hüsnü Bey: Efendim o fiili olarak şöyle çalışıyor. Biliyorsunuz 5422
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nda getirdiğiniz efektif dövizlerin, geçen %
20'ydi, şimdi % 18 oldu. O kısmı kurumlar vergisi matrahından düşülüyor ve
sadece gelir vergisi stopajına tabi oluyor. Demek ki orada % 46 kurumlar
vergisi ödemek yerine % 10 stopaj ödemek suretiyle net % 36'lık bir vergi
yükünden kurtuluyorsunuz, dolayısıyla ihracatçı sayılır, kapsamında şu anda
o teşvik tedbiri fiili olarak çalışıyor, yani siz yıl sonunda otel işletmecileri ola­
rak veyahut turizm işletmecileri olarak elde ettiğiniz dövizin % 20'sini ku­
rumlar vergisi matrahından düşüyorsunuz.
Başkan: Ali Beyefendi ben o zaman suali şöyle sorayım. Bunu sırf bir
bilgi akımı bakımından öğrenmek istiyorum ve buna da hakikaten ihtiyacımız
var. Diğer ihracatçılara bunun dışında bir imkân sağlanıyor mu? Bir başka
ifadeyle, sualimizden maksat o maddenin sonunda belirtilen ihracatçılara
tanınan bütün hakların bizlere de tanınacağı mealinde idi. Eğer bahsettiğiniz
hususta diğer iracatçılara da yalnızca bu tanınıyorsa boynumuz kıldan ince
ama, madde mahsusunda ki o kanunun çıkaniması esnasında ben de
çalıştım, gerekçelerini biliyorum. Sualim o yönden biraz manidardı, diğer ih­
racatçılara yalnızca bahsettiğiniz şey tanınıyorsa, matluptur, eğer
tanınmıyorsa, maddenin çalışmadığı kar^aati bizde var. O bakımdan suali
sormuştum.
- Bildiğim kadanyla şöyle arz edeyim. Vergi tekniği açısından veya ver­
gilendirme açısından ihracatçılarla siz aynı kefedesiniz, yani onlar da elde
ettikleri dövizin belli bir oranını kurumlar vergisi matrahından düşüyor, tu­
rizmciler de. İhracatçıların aldığı diğer teşvikler neler, turizmciler bunlardan
nasıl yararlanır? Bir iki örnek sunayım size. Dolayısıyla o değerlendirmeyi
siz yapın. Tabii benim bölümümle alakalı olmadığı için bir şey söyleyemem
ama, bilgi olarak şunu arz edeyim. Diğer ihracatçılar, düşük faizli kredi
alırlar, sanıyorum turizm sektöründe de geçen sene reeskont kapanana
kadar bu olay vardı. Bir başka olay, turizmciler ihracat için hazırlayacakları
mallar için gerekli olan ithal girdileri gümrüksüz getiriler, ihracatçılar, ihraç
için hazırlayacakları mallar için gerekli olan ithalatı gümrüksüz yaparlar, tabii
turizm sektöründe bu uygulanıyor bildiğim kadanyla..
Başkan: Uygulanamaz mı?
- Onu bilemiyorum, tabii şu anda o ihracatla ilgili bir teşvik olduğu için
benim de özellikle ilgili olduğum konu yatınm olduğu için onu bilemiyorum,
ama siz diğer şeyleri sorduğunuz için ben mukayese yapılabilmesi
açısından söylüyorum. Sizinki tabii bir hizmet sunumu olduğu için, ihra­
catçılarda rmalatçı ihracatçılarda vardır. Tabii ara, ham veya mamul alıp onu
bünyeye sokup, ondan sonra ihraç ederler. Sizde bu pek mümkün
gözükmüyor. Ama eğer size göre böyle bir hadise mümkün gözüküyor ise
beraber düşünelim.
Başkan: Bu konu da münakaşaya değer Niyazi Bey, zaten bu top­
lantıların çok büyük faydası bu. Mesela yalnızca bu buyurduğunuz nokta,
hatta diyebilirm ki, bizim bir hammaddeyi o bahsettiğiniz ihracatçıdan çok
daha özenle o denli işleyip sunuyoruz. İhracatçılar kadar biz de hammadde
üzerinde işliyoruz, bu hammaddede insan faktörü de var.
Niyazi Yeşilyurt: Tabii bu oran % 60'a kadar söz konusudur, % 60'a
kadar döviz tahsisi sözkonusudur, ihracatçılarda, siz de ise ağırlıklı bölüm,
uzman değilim ama tahmin ettiğim kadarıyla hizmetin kendisinden geliyor
yani proseslemeden kaynaklanıyor, ama siz geliştirirseniz böyle bir formül
hep beraber oturur görüşürüz.
Başkan: Bu konu 1983'te çıktığından beri bizi fevkalâde üzmekte, o
bakımdan açtım, çok arzu ederiz ki bizim ne türlü mal ürettiğimizi hammad­
desi neler olan mallan ne hale sokaraktan sunduğumuzu, ne kadar hassa$
noktalarda olduğumuz söylemek isterdim. Çünkü turizm sektörünün bütün
organlan bu maddenin çalışmayışından dolayı fevkalâde müteessirler.
Niyazi Yeşilyurt: İhracatı teşvik tedbirleri büyük ölçüde sirkülerine göre
büyük ölçüde mal çıkışına ve gümrük hattı geçişine bağlı olarak kul­
lanıldığından sanıyorum büyük bir kısmı turizmde tatbik edilemiyor, ama
neler geliştirilebilir bunun üstüne, neler yapılabilir? Madde açık, idareye
tanınmış bir imkân var, bu nasıl kullanılır, tabii bu maddenin gelişimine göre
yatınmlann teşvik esnekliği kavramı, ekonomik olarak ölçülebilir ve bu kav­
rama göre de teşviğin, yatırımların çeşitli amaçlarla kullanılması yönündeki
etkileri değerlendirilebilir. Şimdiye kadar tespitlerimiz biz turizm sektörün­
deki teşvikleri toplam yatınm hacminin çoğaltılması amacıyla kulandık veya
öyle kullanılmış, şimdi onun esnekliğini ölçtüğümüzde, ekonomik olarak
ölçemiyorsak bile el yardımıyla ölçtüğümüzde görüyoruz ki, artık yatınmlann
belki bölgesel dağılımında, belki çeşitlendirilmesinde bu teşvik tedbirlerinin
ayrıca kullanılması ve değerlendirilmesi gerekiyor. Plan döneminin sonunda
ne tür teşvikleri uygulamaya devam edebileceğiz, bu kadar büyük
sübvansiyonlar yapılabilecek mi? Onu bilemiyorum, Avrupa Topluluğu'nun
genel politakaları içinde, ancak bu arada Ali Bey'in söylediği ucuz tatil kredi­
si imkânlannın da bu kapsamda değerlendirilmesi, belki ithalatçı sayılanlann
getirdikleri dövizirden bir fon yaratarak, Türkiye'ye geldiklerinde ya­
bancı larm bunu bir kredi olarak, mesela bir sene vadeli, altı ay vadeli bir
kredi olarak kullanmaları, belki Türkiye'ye yönelik talebi azaltacaktır. Aynı
zamanda o gelirin de, düşük faizle de olsa, döviz üzerinden % 4-5 gibi bir
oranla değerlendirilmesi imkânını da getirebilecek. Bu arada, turizmde ya­
bancı sermaye izinlerinin % 15 civannda kaldığını, Ali Bey de söyledi. Top­
lamın içinde % 15 civarında kalıyor. Teşvik belgelerinin dağılımı, geçen
sene tüm sektörlere göre % 20 civannda. Dolayısıyla artık turizmin de eski­
den yani çok eski kayıtlara baktığımızda bunlar bindelerle ölçülebiliyordu.
Şimdi görüyoruz ki, ekonomide gerçekten bir yeri var. Özellikle, turistin
yaptığı harcamalann % 25'inin alışverişten oluştuğu ve ek ihracat imkanı
olarak sayılması gerektiğini de düşünürsek, ihracat içindeki % 20 payının da
daha artacağını tespit etmemiz mümkün. Benim söyleceklerim herhalde bu
kadar, teşekkür ediyorum.
Başkan: Ben de çok teşekkür ediyorum. Mehmet Beyefendi buyurun
efendim.
Mehmet Bey: Efendim ben konuşmama şuradan başlamak istiyorum.
83 yılı ile 89 yılını kıyasladığımızda yatınm belgeli yatak sayısında 8 ile 9 kat
yaklaşık, işletme belgeli yatak sayısında da yaklaşık 3 kat artış olduğunu
görüyoruz. Buna karşılık yatınm ödeneklerini bu tabloyla kıyasladığımızda
20 kat gibi, kat olarak dikkati çeken geçmiş bakanlarımızdan Mükerrem
Taşçıoğlu'nun dediği gibi, kilometresi küçük açılan bir sektörde bu kat artışı
hiçbir şey ifade etmiyor. Dolayısıyla da sabahki konuşmalarda değinilen alt­
yapı yetersizlikleri hadisesi, gündemdeki yerini korumaya devam ediyor.
Tabii burada, daha önceki konuşmacılann da değindikleri gibi, bir kaynak
sorunu var. Her iki taraf için de bir kaynak sorunu var. Dolayısıyla işletmeler
yönünü bir kenara bırakarak, kamu yatınmlan yönünden görüş belirtmek is­
tiyorum. Bu kaynak sorununu, bugüne kadar kıt olan kaynaklan son derece
dağınık bir şekilde kullanmak durumunda kalmışız ve hiçbir derde de deva
olmamış, ama artık bu politikadan vazgeçip, bu kaynaklan geliştirmek,
geliştirmek derken, sayın Kalkınma Bankası genel müdürümüzün de
söylediği gibi, artık yatınmcınm da bu altyapı yatınmlanna katılmasını
sağlamak ve altyapı yatırımlannın işletmesinden kaynaklanan yeni kaynak­
lara da bu alanlarda kullanımını sağlamak gerekiyor. Tabii burada şunu be­
lirtmeden geçemeyeceğim. TURTEM'le ilgili olarak, ben hasbelkader plan­
lamada çalışmış, yani Turizm Bakanlığı'nm planlama biriminde çalışmış,
daha sonra da altyapı yatınm uygulamalarında bulunmuş bir insan olarak ve
Side'nin ilk halini de bilen bir insan olarak şunu söylemek istiyorum. Her
şeyi kamudan beklemek anlayışına artık son vermemiz lâzım. Bunu şunun
için söylüyorum, devlet Titreyen Göl'de bugünkü rakamlarla yaklaşık 10 mi­
lyar liralık yatınm yapmış, orada bir birlik kurulmasına öncülük etmiş, ama
orada bulunan yatınm ve işletmelerimiz o birliğin yaşaması için gerekli
desteği göstermemişler, hatta bana şikayetler edilmiştir, genel kurulları top­
luyoruz, 3 kişi geliyor diye, tabii ciddiyet bu olunca sonuçlan o oluyor. O
yüzden yatınmcıların, mahallindeki konutlarına sahip çıkmalan, özellikle ba­
kanlığın birlik teşebbüslerini, ki bu iki tane kurulmuş fiili birlik vardır, 46 tane
de kurulma aşamasını valilikler bazında tamamlamış, Bakanlar Kurulu
kararı alınacak hale gelmiş birlikler de vardır. Ve ilk defa bakanlığımız bu yıl
yani 91 yılı yatırım programını hazırlarken, işte bu birlik hadiselerini teşvik
etmek üzere büçesine de gerekli ödeneği koymuştur. Bundaki amaç şudur,
bu birlik denilen düzen gerçekten doğru çalıştırıldığında ve ilgi duyularak
çalıştınidığı takdirde mahallindeki gerek yatınm, gerekse işletme sorunlanna
çözüm bulacak, en demokratik yöntem olmaktadır. Bu yüzden tüm kırsal
alanlardaki diyeceğim, yatırımcı ve işletmeci arkadalanmızın bu konudaki
gerekli ilgi ve alâkayı göstermelerinde de yarar var.
Diğer bir konu, bu plan uygulamalanyla ilgili, yine ben çok iyi
hatırlıyorum. Güney Antalya projemizi yaptığımızda planlanan yatak kapasi­
tesi 25 bin idi ve ona göre planlanan altyapı yatırımları, bugün yaklaşık 50
60 bin yatak gibi, bir yatak kapasitesinin ihtiyacını karşılamak gibi bir
mücadelenin içerisindedir. Bu Side'de 11 bin yatak idi. Şimdi 25 bin yatak
var. Buna ikinci konutları, artı mevcut kentsel merkezlerin gelişmesini
katmıyorum.
Burada
demek
istediğim
şu, yatınmcılarımız
da,
işletmecilerimiz de, bir noktada buluşmalıyız. Artık kısa vadeli kişisel
çıkarlanmızı değil, bu sektördeki uzun vadeli genel çıkarlanmızı
düşünmeliyiz. Bir yatırımcımız bir yerde 100 yatak artışını gündeme getirdiği
takdirde, ki getiriliyor, bunun diğer yatınmlara da yansımasını gözden uzak
tutmamalı, çünkü bu getirilen her ek olayın bir maliyeti var, bir götürüşü var.
Dolayısıyla bu konuda da yatırımcılarımızdan ve işletmecilerimizden destek
ve alâka bekliyoruz.
Yatınmlara baktığımız zaman yatınmlarımızın iki yerde toplandığını
görüyoruz. Kırsal alanlar, yerleşim merkezleri. Kırsal alanlarla ilgili tablolan
biraz önce size sergiledim, neler beklediğimizi de söyledim. Yerleşim mer­
kezlerimizde ise şunu söylemek mümkün. Turizm ağırlığı olan yerleşim
merkezlerinde kamunun, kaynaklarında o ağırlığa uygun bir öncelik vermesi
gerekiyor. Bu, bu sene sağlandı. Turizm öncelikli yerleşim merkezlerine
gerek Maliye Bakanlığı, gerek Bayındırlık İskan Bakanlığı ve gerekse İçişleri
Bakanlığı fonlannda ayrıcalıklı bir uygulama getirildi. Bunun yeterli oduğunu
söylemek mümkün değil. Ama ilk adım olarak yıllardır konuşulan, uygula-
maya konması, hayırlı bir iştir, daha da gelişmesi umulan bir hadisedir.
Diğer bir konu, bu turistik belediyelerde, yatınmcılan ve işletmecileri, beledi­
yelerimizin çeşitli istek ve arzulanna teslim etmemek gerekir. Burada da bir
optimum çözümü bulacak bir yöntem geliştirmeliyiz, bunun üzerinde biz
yatınmcılar ve işletmeciler olarak kafa yormalıyız, bunu da ortaya koymakta
yarar var. Bir belediyemiz bir yatırımcıya ruhsatname verirken işte şu kadar
milyon alıyorsa, öbürüsü bu kadar milyon almaya çalışıyor. Haklıdır, belce­
nin ihtiyaçlarını görmek için alıyordun Ama bunun bir ölçüsü olmalı, bu da
yatınmcı tarafından bilinmeli. Çünkü, turizm sektöründe çalışan, yatınmcı ve
işletmeci de banker gibi para basıp çıkartan bir unsur değil, onlann da sınırlı
kaynaklan var. Onlan da bu tür olaylardan kurtarmak lâzım.
Bu arada, yerleşim merkezlerindeki hadiselerle ilgili bakanlığın
yürüttüğü bir GAÇ projemiz var. GAÇ projemizin de işte bugünkü amacı
öncelikle yerleşim merkezleri ve yakınındaki alanlardaki altyapı eksikliklerini
gidermektir. Bunun bugünkü mali boyutu yaklaşık 200-250 milyon dolar
civarında olmakla beraber, önü açık bir proje diye taahhütlüyoruz, ne kadar
mantıklı taleplerle konuyu gündeme getirirsek bu olayın götürülmesi de o
kadar kolay olur. Tabii "biz Güney Antalya projesinde altyapı yatınmlannı
yaptık ve Dünya Bankası'ndan uzmanlar geldiği zaman aynen şu ikazda bu­
lundular, siz ne kadar bankör bir milletsiniz, buraya bu kadar altyapıyı getir­
mişsiniz, geri dönüşünü sağlayacak organizasyonlan kurmamışsınız, işte o
organizasyonları kurmanın zamanı geldi ve kurulmaya da başlandı, bu ko­
nuda da tüm yatırımcı ve işletmecilerle, mahalli idarelerden ilgi ve destek
beklediğimizi de söylemekte yarar var. Bakanlık olarak yatınmlarla ilgili tab­
lomuza baktığımızda bu biraz önce söylediğim yatak kapasitesindeki artış,
artı yatırım ödeneklerindeki artış olayını belirttikten sonra şunu
söyleyebilirim. İlk defa bu sene 89 yılına göre mevcut yatınm ödeneklerimiz­
de 3 kat artış sağladık. 1991 yılında 7 kat artış teklifiyle Devlet Planlama
Teşkilâtı'na gidiyoruz. Eğer bu sektör ayakta kalmak istiyorsa, eğer bu
sektörden bu ülkenin beklediği yararların devamı ve bu yararların gelişmesi
bekleniyorsa, artık bu sektöre verilen paraları da geliriyle, durumuyla orantılı
bir halde tayin etmek lâzım. Buna da özellikle Devlet Planlama
Teşkilâtı'ndan biz istirham ediyoruz. Benim genel olarak bahsedeceğim hu­
suslar bunlar. Hepinize âinlediğiniz için teşekkür ederim.
Başkan: Biz çok teşekkür ederiz efendim. Necdet Beyefendi.
Necdet Bey: Sayın başkan, sektörün değerli temsilcileri, sabahtan beri
konular o kadar açık bir şekilde, o kadar detayla dile getirildi ki, sona kalan­
lara söyleyecek pek fazla bir şey kalmıyor. Yalnız ben şunu belirtmek istiyo­
rum. 2634 sayılı yasanın çıkmasından bu güne kadar geçen kısacık süre
içinde Türkiye, turizm olayında o kadar büyük bir hamle yaptı ki bu kadar
derdi de beraberinde getirmesi son derece doğaldır. Bu kadar kısa sürede
bu kadar büyük hamle yapan bir sektör ve sektörle beraber devlet kuru­
luşlarının bu çok büyük olmayan sorunlan da çok kısa bir süre içinde
çözeceğinden hiç şüphem yok. Biz karakter olarak sorunlar ortaya çıktıktan
sonra çözüm arayan bir yapıya sahibiz. Binayı yapıyoruz sonra bakıyoruz
ki, elektrik tesisatını kurmamışız, duvarlara elektirk tesisatı kurmaya
çalışıyoruz. 2634 sayılı yasa, teşvikler getirdi, tahsis imkânları getirdi, kapa­
sitemizi artırdık, ama bir baktık ki bunun nasıl pazarianacağını, r>asıl bir fiyat
politikası takip edeceğimizi, hiç düşünmemişiz. İşte şimdi bugün, bugün bu
anlayış bu mantık içinde şu güzel toplantılan yapıyoruz ve duyuruyoruz ki,
seyahat acenteleri dernekler, yatınmcılar bir araya geliyor ve sektörün ana
politikasını, ana dertlerini, nasıl çözeceğiz, diye çözüm arama ihtiyacını du­
yuyorlar. Bu yatak kapasitesindeki artışın paralelinde turizm mantığındaki
gelişmenin çok güzel bir örneğidir. Bu güzel örnekler, çok kısa bir gelecek­
te, turizmimizi hak ettiği yere götürmede en güzel işarettir. Hakikaten bu
ilerleme gerçekleştirilirken, devlet ve sektör kim ne derse desin, çok iyi bir
işbirliği içinde çalışmıştır. Bugün kredilerin ertelenmesi, kredi faizlerinin
artıniması, teşviklerin artıniması, bunlar gayet tabii konuşulacak, karşılıklı
birbirimizi tenkit edeceğiz. Ama mutlaka bir yerde, turizmin önemini hiç kim­
senin inkâr etmediğini görüyoruz. Geçen sene Türkiye'ye 4,5 milyon turist
geldi. Biz senelerce yurt dışında dışişleri teşkilatımızla lobiler oluşturalım,
Türkiye'yi tanıtalım diye paralar harcadık, tanıtma faaliyetlerine girdik. Ama
şu 4,5 milyon ziyaretçinin dünya üzerinde Türkiye'yi tanıtması kadar büyük
bir imkân hangi föşkilât, hangi kuruluş getirdi. Turizmin en büyük faydalanndan, en büyük katkılanndan biri sadece ekonomik yönden değil,
Türkiye'nin milyonlar vererek yapamayacağı bir tanıtma imkânını biz turizm­
cilerimiz sayesinde kazandık.
Bakanlık olarak bir tarafîan hizmetlerimizi devam ettirirken, bir taraftan
da turizme daha faydalı olabilmek için yenidpn örgütlendik. Bu yeni örgüte
paralel olarak, yasalarımızda aksayan kısımları ele aldık. Biliyorsunuz, bu
teşvik kanunumuz hazırlandı ve çeşitli devlet kuruluşlarının görüşlerine su­
nuldu. Belirli bir dönemde hazırlanmış son derece güçlü ve pek çok şeyi ih­
tiva eden bir kanundur. Dolayısıyleı çeşitli kuruluşlardan aldığımız tenkidler,
büyük bir kitap halindedir, gördüK k' ÖU yasanın tümünü değiştirmektense,
ki çok zor olacak, belirli ve seKtöre acil fayda sağlayacak bazı maddeleri
ayıklayarak, bunlann değişikliğine gitmeyi düşünüyoruz. İkinci olarak 1618
sayılı Seyahat Acenteleri Bırliğ' Kanunu'nda belirli maddelerin değiştirimesi
için seyahat acenteleri birliğiyle temas halindeyiz. Diğer taraftan yat
yönetmeliğimizi yeniden düzenleyeceğiz, çünkü yeni gelişen bir konudur.
İlk defa bir yönetmelikle girilmiştir ve çok hızlı bir gelişme göstermiştir. Diğer
taraftan denetim kadrosunu genişletmek zorunluluğunu hissediyoruz.
Çünkü, Türkiye'de artık bakanlık olarak turizmi sadece bakanlığın belge
verdiği tesisler olarak göremiyoruz. Çünkü yabancı için turizm, Türkiye'de
yaşadığı olaydır. Biz bu ölçüde örgütlenme zorunluluğunu hissediyoruz ba­
kanlıkta ve denetim kadromuzu imkânlar çerçevesinde genişleterek, sadece
turistik tesisler ipin değil, turizme hizmet veren bütün kuruluşları etkileyecek
bir denetim sistemini oluşturmaya çalışıyoruz. Ben olaya hiçbir yönüyle ka­
ranlık bakmıyorum. İstandiği kadar Ortak Pazar kendi üyelerine belirli avan­
tajlar tanısın, Avrupa kendisine doymuştur, dışanya açılacaktır ve Türkiye
turizmdeki hak ettiği yere en kısa sürede gelecektir. Hepinizi saygıyla se­
lamlıyorum.
Başkan: Biz de çok teşekkür ederiz Necdet Bey. Toplantımızın son
konuşmasını Sayın Müsteşarımız yapacaklar.
Müsteşar: Sayın başkan, sektörün değerli mensupları. Sabahki otu­
rumdaki sözlerime bir iki konuyu ilave etmek istiyorum. Biliyorsunuz biraz
önce Necdet de söyledi, 2634'ün revizyonunu birlikte yapmıştık. Gelen
görüşer o kadar çok ki, hakikaten çok yüklü. Bizim bakanlıkta şöyle bir
görüşümüz oluştu. Bunlann hepsini monte edersek, bu hazırladığımız kanun
tamamen başka olacak. Aynen götürürsek, çıkacağını hiç zannetmiyoruz.
Onun için, oturalım bunlan ayıklayalım, bazı önemli maddelerini, madde
değişikliği, yahutta yeni madde ilavesi şeklinde götürelim diye düşünüyoruz.
Mesela turizm geliştirme fonu, bunun gelirlerini artıncı giderlerini işte
eğitimde, altyapıda kullanmak için aletler getirme ve altyapıya ve eğitime
buradan bir kaynak aktarma, bunun gibi önemli maddeleri. Böyle maddeleri
götürelim, bunları daha rahat geçiririz diye bir düşüncemiz var. Bunu bir
kafanızda düşünün, bunun üzerinde herhalde sizlerle tartışacağız. Diğer bir
konu Ferit Volkan Bey söyledi, 2000'li yıllara böyle kıyılara dizilmiş tesislerle
değil de, içerilere doğru gelişme yapılan bir planlamayla gidilmesi görüşünü
dile getirdi. Onda % 100 haklı. Bakanlığımız da bu bilince varmış bulunmak­
tadır. Özellikle Antalya'da gerek Antalya'nın, Güney Antalya kısmında, ge­
rekse Alanya kısmında kıyı bandının gerisini planlayan bir planlama
çalışmasını zaten başlatmıştır. Hakikaten, geçmişteki çevre düzenleri plan­
ları, sadece kıyıyı kullanan, geri tarafı ihmal eden, planlardır, zamanla ora­
lar, düzensiz ve başıboş, belediyelerin kontrolunda bu hale gelmiştir. Şimdi
onun için biz buralarda çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Örneğin Güney Antal­
ya'da geri bölgelerde, balık üretme havuzlan, çiçek seralan, çiftlik evleri,
pansiyonlar, el sanatlan atelyeleri, eğlence merkezleri özellikle ve de sağlık
tesisleri gibi birtakım fonksiyonlar getiriyoruz. Bu çalışmalanmız şu anda
devam ediyor, herhalde önümüzdeki günlerde bunlan size duyurabileceğiz.
Bir başka konu yine, Ferit Bey değindi, pazarlama gerekli ve önemli bir
kaynak ayırmak gerekli diye. Tabii, işletmelerin bu fiyat meselesinde, boyu­
na fiyat indirerek rekabet etme aracının yanında başka araçlar da var. Gali­
ba işletmelerimiz şu anda sadece fiyat indirme aracı kullanıyorlar* Tek alet­
le çalışıyorlar. Başka aletler de var, o aletleri de biraz kullansalar. Meselâ,.
önümde bir araştırma var. Türkiye'de reklam harcamalanyla ilgili ve birtakım
dünya ülkeleriyle mukayesesi var. Biz şöyleyiz, en arkadayız. Yunanistan'ın
reklam harcaması bizden 5 kat fazla. Amerika 474 dolar, kişi başına, Fin­
landiya 345 dolar, Japonya'da 272 dolar, Almanya'da 184 dolar, İtalya'da
85 dolar, Türkiye kişi başına 4 dolar harcıyor. Yani tesisler biraz reklama
para harcasalar da bölgesel olarak hiç olmazsa bir araya gelip, fuarlara
katılsalar, bir başka alet daha kullanmış olurlar görüşündeyim. Sayın Adnan
Özaktaş, bu hazırlık dönemi, yatırımcılar için bir eğitim kitabından bahsetti,
aslında biz bunu 1,5-2 sene önce galiba hazırladık. Yatınmcılar el kitabı.
Hatta oklarla her aşama nasıl gidiyor, tek tek gösterdik. Bu, döner sermaye­
mizde satıldı. Herhalde bitti tahmin ediyorum. Şu anda bakanlığımızda yazılı
bir seri set hazırlık çalışması içindeyiz. Onlann içinde bu da var.
Teşvik kararnamelerinin ve teşvik tebliğlerinin, gümrük muafiyeti listele­
rinin, turizm sektörü için ayn, sanayi sektörü için ayn, başka sektör varsa
da ayn, öbürlerini bir arada yapın ama, bence turizm sektörünün kararna­
mesinin müstakil olması,- bizim teşvik meselelerimizde darboğazlardan ve
sıkıntılardan, yorum sıkıntılarından bizi kurtaracaktır görüşündeyim. Bu ko­
nuda acaba 91 için böyle bir şey yapabilir miyiz? Bunu birlikte düşünelim.
Sayın başkan, bundan sonraki toplantının, pazarlama, tanıtma başlığını
taşıdığını belirtmiştiniz. Ben gündemin içine, rehberlerin de alınmasının
yaran olur görüşündeyim. Çünkü rehberlik müessesesi de tanıtmada yüz
yüze, bire bir ilk temastır ve Türkiye'de, bugün, rehberik müessesesinde
büyük sorunlar vardır. O sorunların burada tartışılmasında yarar vardır
görüşündeyiz. Organizasyon öyle yapılırsa daha iyi olacağı inancındayım.
Bakanımızın gelmediği toplatılarda sektör nedense bir serzenişte bulunu­
yor. Biz de bürokratlar olarak şu endişeye kapılmaya başladık. Acaba,
sektör bizi beğenmiyor mu, küçümsüyor mu? Biz bakanımıza burada
konuşulan, alınan kararlan iletmiyor muyuz, görevimizi yapmıyor muyuz
diye. Biz dönünce bakanımıza bunlan anlatacağımıza inanıyoruz.
Başkan: Sayın müsteşar muavinimiz, sevgili genel müdürlerimiz, ban­
kamızın sayın genel müdürü, derneklerimizin başkanlan ve sayın
iştirakçiler, DPT'nin kıymetli temsilcileri, bu suretle İTO'yla TUGEV'in birlikte
organize ettikleri ikinci toplantıyı sona erdirmiş bulunuyoruz. Bu toplantıda,
işletme ve yatınm üzerine çok şey söylendi. Bütün bu söylenenlerden sonra
aklıma şöyle bir şey gedi. Bu toplantı metinleri teyplerde toplanıyor
çözümleniyor ve bir özet halinde ortaya çıkıyor, hissediyorum ki, bu özet ki,
son derece teknik arkadaşlar tarafından tercüme ediliyor, bu özet ortaya
çıktığı zaman, uzun zamandan beri DPT, Bakanlıklar, Banka, Özel Kuru­
luşlar, Dernekler, TURSAB, bütün bunlann bir arada olaraktan turizmin 8-^4
misli büyümesi sonucunda ortaya çıkan anlaşmalı veya anlaşmasız, bir sürü
madde tadaden zikredilmiş olacak, elde edilmiş olacak. Şahsi fikrim olarak­
tan söylüyorum, özellikle Ticaret Odası'na \7e TUGEV'e. Burada çıkan hu­
susları aramızda bir defa daha konuşarak çözüm safhasına, en azından
müşterek bir kanala yeni bir yörüngeye muazzam bir ihtiyaç duyduğumu
belirtmek isterim. Bu toplantının bir devamını gayri resmi olaraktan ortaya
attım. Buna çok ihtiyaç var. Bu suretle, Türkiye'de bugün neyapmamie
lâzım geldiğe ve bugünün durum muhakemesini hep birlikte incelemerniz.
lâzım geldiğine, butoplantıda bir defa daha karar vermiş olduk. Hepinize iyi
günler, iyi akşamlar diliyorum, teşekkür ederim.
TURİZMDE TANITIM - PAZARLAMA
VE ULAŞTIRMA
(28 EYLÜL 1990)
TURİZMDE TANITIM - PAZARLAMA VE ULAŞTIRMA
Türkiye'nin tanıtım sorununu çözümlemekte geç kaldığı, sektörün çeşitli
kesimleri ve kamu yöneticileri tarafından kabul edilen bir gerçektir. Oysa
ülkemiz doğal, tarihsel ve kültürel zenginlikleri, örf ve âdetleri gibi turizm
ürününü oluşturan verileri uluslararası pazarda daha iyi değerlendirerek,
dünya turizminden daha büyük pay almak durumundadır.
Tanıtma etkinliklerindeki verimsizlik herşeyden önce tanıtma kavramının
belirsizliğinden kaynaklanmaktadır.
Siyasal, ekonomik, kültürel ve turistik tanıtım bir bütünün parçalan ola­
rak ele alınırsa turizm tanıtımını diğerlerinden soyutlamak olasılığı yoktur.
Oysa tanıtmayı bu geniş kapsamı ile ele alan, programlayan, temel strateji­
sini çizen bir kamu örgütü bulunmamaktadır. Genel olarak çok belirli ve
sınırlı alanlarda yürütülen tanıtma etkinlikleri birbirinden bağımsız kurumların
cılız çabalarından oluşmakta ve sistemde koordinasyon ve planlama eksik­
liği sezilmektedir.
Türkiye'nin dış tanıtım ve turizm hizmetleri kamu kesiminde yürürlükteki
yasalar uyarınca Turizm Bakanlığı tarafından, siyasi tanıtımı ise Başbakan­
lığa bağlı Basın Yayın Genel Müdürlüğü ve Dışişleri Bakanlığı tarafından
yürütülmektedir. Ekonomik tanıtma Dışişleri Bakanlığı ile ilgili Devlet Ba­
kanlığı'nın görev alanına girmektedir.
Turizme dönük-tanıtma etkinliği tüm tanıtmanın bir bölümüdür. Turizm
Bakanlığı ülkenin doğal, tarihi, kültürel zenginlikleri ile konaklama birimlerini
ve seyahat alternatiflerini çeşitli mas media ile yabancılara tanıtmaktadır. Bu
biçimi ile tanıtma, yabancıya Türkiye imajının verilmesi ve ülkemizi gezecek
kişiyi bir bakıma seyahate hazırlama ve ilgisini çekmeye yönelik olmaktadır.
Turizm tanıtması, pazarlama hizmetleri ile birlikte bir metod ve bu meto­
da ilişkin yöntemlerden oluşmaktadır. Pazar araştırması, dağıtım, promos­
yon, reklam ve enfornıasyon bu metodun halkalarıdır.
Turizm Bakanlığımız bu görevleri yapabilmek amacıyla 1990 yılında 10
milyon $'lık bir tanıtım harcamasında bulunmuştur. Bu ödeneğin 1992
yılında 58 milyon $'a yükseltilmesi hedeflenmiş bulunmaktadır.
Ancak özellikle promosyon ve dağıtım kanallannın kurulması ve mahalli
acentelerle ilişkilerin pekiştirilmesi bakımından kamu ile özel kesimin yurt
dışında birlikte etkinliklerde bulunması gerekmektedir. Bu açıdan konaklama
işletmeleri veya bunların dernekleri ile seyahat acentelerimiz ve başta THY
olmak üzere ulaştırma şirketlerimizin Turizm Bakanlığı ile koordineli ve ortak
tanıtma faaliyetlerinde bulunması temenni edilir. Öte yandan özel kesimde
Türkiye Ticaret Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Borsalar Birliği, Türk
Tanıtma Vakfı, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ve çeşitli Kültür ve
Sanat V.akıflannın da tanıtma faaliyetlerinde etkinliği arttırılmalıdır.
Tanıtmanın kamu ve özel kesim işbiriiği ile sürekli, yoğun şekilde ve ve­
rimliliğini arttıracak metodlaria yapılması için 1992 yılında gerekli önlemlerin
alınması gerekmektedir.
Turizm ile ulaştırma birbirinden aynimaz bir bütünlük içindedir. Turist
çeken ve yaratan ülkeleri ulaştırma araçları birbirine bağlar. Ulaştırma
araçlannda güvenlik, çabukluk ve ucuzluk yönünde kaydedilen gelişmeler
uluslararası turizmin gelişmesindeki temel unsuriardan birisidir.
Gerçekte ulaştırmayı sadece bir ara ürün olarak düşmek de doğru
değildir. Çünkü bazı hallerde ulaşım araçlan nihai bir ürün olarak, da
görülebilir; Kruvazyer gemi yolculuğu, yatçılık gibi...
Türk turizminin gelişmesi de bir bakıma Avrupa ile olan hava
köprüsüne ve kara yollan ağına bağlıdır. Deniz yollarının önemi kruvazyer
turizmin gelişmesinde kendini göstermektedir.
Feyyaz Tokar : Sayın başkan, sayın bakan. Sayın Tecmen, bundan
evvelki bir toplantıda Irak'ın Kuveyt'i işgal ettiği haberinin geldiğini ifade etti­
ler. Dileyelim ki, bugün yeni bir işgal değil, Irak'ın Kuveyt'ten çıktığı haberi
gelsin ve bu toplantılar da böylece ayn bir önem kazanmakta devam etsin.
Sayın Şahinoğlu, Körfez kriziyle ilgili olarak turizm sektörünü bekleyen
muhtemel sorunlara değinirken, özellikle bu yıldan çok, gelecek yılın sorun­
lu olabileceğine dikkati çektiler. Bu konuda önlem alınması gereği üzerinde
durarak iptaller konusuna değindiler. Olaya zannediyorum iki değişik
açıdan bakmamız lâzım. Bunlardan bir tanesi, etrafında sıcak havanın estiği
bir bölgede olmamızın getirdiği sorunlar, diğeri ve sanınm daha da önemlisi,
bu sıcak rüzgânn getirdiği fiyat artışlarının yoğunlaştığı bölgede olmamız,
sıcak bölgeler genellikle turisti ürküten bölgelerdir.
Eğer zorunlu nedenleriniz yoksa, gerçekten eğlenmek, dinlenmek,
kültür ve bilgiyi genişletmek için oluşan bir turizm hareketinde sıcak
bölgeler turisti ürküten bölgelerdir. Türkiye ne kadar harpten uzak bir ülke
olsa dahi, harbe girme olasılığı bile kendisini hissettirecektir. Ben bu sıcak
rüzgârdan çok, sıcak rüzgânn getireceği fiyat artışları üzerinde durmak isti­
yorum.
1-1,5 yıldan beri, katıldığım böylesine konulan içeren seminerierde dik­
katimi çeken bir husus var. Bazı yatınmcılann bir problem içerisine girmekte
oluşları ki, bunun gerisinde de Türkiye'deki fiyat artışlarıyla döviz kuriarı
arasındaki orantısızlık gelmektedir. Bu orantısızlık yani, dış anlaşmalannı
belirii bir rakam üzerinden yapmış, ancak iç pazar alımlarını bu rakamın çok
üstündeki rakamlaria yapmakta olan kuruluşlann çekitği sıkıntılardır. .Bu
göstergeler ne olacaktır? Göstergeler galiba geçen yıldan da daha etkileyici
daha tahrip edici bir istikamette gelişecektir. Zira döviz kurlarında bir miktar
artış olması yanında Körfezden esen rüzgânn getirdiği hayat pahalılığı bizde
giderek büyük bir grafik izlemektedir. İşte burada özellikle bu toplantının
düzenlenmesinde büyük katkısı olan Ticaret Odası'na çok etkin ve gerekli
bir görevin de düştüğü kanısındayım. Süratle çeşitli meslek odaları
kanalıyla, bünyesindeki kuruluşlar kanalıyla, bu sıcak rüzgânn tahribatınm
özellikle fiyat unsuru üzerinde olduğunu dikkate alarak, bunun etkisinin tu­
rizme dolaylı yoldan geleceğini de hesaba katarak, çok ciddi önlemlerin
alınmasında öncülük etmek ve bir kontrol mekanizması işletmek durumun­
dadır. Zira, gazetelerde de dikkatimizi çektiği şekliyle bu anormal fiyat
artışlan, bugün orta direğin altındaki emekli, dul, yetim gibi gerçekten her
zaman her olaym sıkıntısını çeken, sektörün omuzlarına binmek yanında,
kademe kademe her kuruluşu etkilemektedir ki, işte bu etkilemelerin sonu­
cu gelecekte turizm olayında da fiyatlann iç algıların giderek yüksek bir gra­
fik çizmesine neden olacaktır. Döviz kurlannda da buna paralel bir gelişme
olmayacağı için, yann Türkiye üzerinde Körfezin getireceği, harp ihtimali hu'susundan kaynaklanacak iptallerdea ziyade, fiyat unsurundaki anormal
büyümeler, turistik işletmelerimizin benzer ülkelerle rekabet edemez hale
gelmelerine yolaçacaktır. Bu bakımdan üzerinde özellikle durulacak husus,
Türkiye harp bölgesi içerisinde midir? Türkiye harbe girecek midir? Girme­
yecek midir? tartışmasından çok, sanırım Türkiye'nin sıcak bölge
yakınındaki bir ülke olmasının acaba o esintiyle bugün başlayan, anormal
fiyat yükselişlerini durduracak bir kontrol mekanizmasına sahip olup
olmadığının araştıniması ve bunun vakit geçmeden, mutlak surette hissettirilmesidir. Bu sadece turizm sektörüne değil, biraz evvel vurguladığım gibi,
tüm olarak Türk insanının her düzeydeki katına hitap edecek ve bu top­
lantıya öncülük-eden Ticaret Odası'nın da yapacağı etkili girişimlerle,
saygınlığına ayn bir katkıda bulunacak husustur. Teşekkür ederim sayın
başkan.
Başkan: Teşekkür ederiz efendim. Sayın Besim Tibuk...
Besim Tibuk: Sayın Bakanım, sayın başkan, sevgili arkadaşlar. Ben
sadece tanıtma konusuna değinmek istiyorum. Sön senelerde Türkiye'nin
tanıtılmasının eksik olduğu herkes tarafından söylenen bir konudur. Zaten
bizde adettir bir şey hep söylenir, söylenir, hiçbir şey de yapılmaz. Onun
için bu konuda bazı görüşlerimi iletmek istiyorum. Türkiye'nin tanıtılmasının
ne kadar önemli olduğunu, turizme ne kadar doğrudan katkısı olacağını, tu­
rizm dışında da Türkiye'nin imajının iyi olmasının genel olarak her bakımdan
bize ne kadar faydalı olduğunu size anlatmama gerek yok.
Bu konularda olumlu bir örnek olarak, THY'nı göstermek istiyorum. THY
hiç kimseden destek almadan çok güzel bir reklam kampanyası yaptı.
Geçen ay New-York'a gittiğimde, Türkiye'yi hiç bilmeyenler bile, o reklam­
dan bahsederek, Türkiye'yi- anlattılar. Kendilerine turizm camiası olarak
teşekkür etmek istiyorum.
Diğer taraftan, bir de Türk Tanıtma Vakfı'mız var, muhakkak başanlı
çalışmaları var. Fakat, yurtdışında tanıtma konusunda etkin olduğu kanaa­
tinde değilim. Kendi televizyonumuzda Türkiye'yi tanıtmak için verilen prog­
ramlar yerine o saati başkasına satıp da o parayla dışarda reklam yapılsa
belki daha faydalı olur, diye düşünüyorum. Tabii, bu tanıtma işi bir para me­
selesidir. Metodu bellidir, bunun profesyonel teşkilâtlan vardır, onlara parayı
vereceksiniz ve tanıtmanızı yapacaklar. Ülkemizde, şimdi 10 milyar dolar
döviz var deniyor. Madem bu kadar paramız var, bir kısımını Türkiye'nin,
ülkemizin tanıtmasına derhal kullanmamız gerekir. Şanslı olduğumuzu
söyleyeyim ki, kabinenin en atak bakanı Turizm Bakanımızdır. Bu bakımdan
ben kendisinden hızlı bir şekilde bir çok şeyi faaliyete geçirebileceğini ıjmit
ediyorum.
Şimdi tabii tanıtma olayında yüzde yüz rretice almak diye bir şey bek­
lenmemelidir. Birjş adamı söylemiş. "Ben 100 milyon dolar tanıtmaya veya
reklama para ayınyorum. Yarısı boşa gidiyor, ama hangi yansı bilmiyorum.
Onun için 100 milyon harcıyorum." Bu nedenle tanıtmada elimizi geniş ve
açık tutmamız gerekir kanaatindeyim. Yani, derhal Avrupa'nın en çok bize
turist yollayan, Avrupa, Amerika olsun, bu işin profesyonel organizasyon­
larından, Türkiye'nin tanıtılmasıyla ilgili belli projeler isteyelim ve onlara
peşin parayı verip derhal Türkiye'nin tanıtılmasına geçelim kanaatindeyim.
Şimdi tanıtmanın dışında ilave olarak, uzun vadeli bir fikrimi de burada
ifade etmek istiyorum. Bu da mass-media, yani, kitle iletişim sahasında
ülkemizin dünya çapında çarpıcı bir tanıtma politikasıyla ileriye geçebileceği
projesidir. Biliyorsunuz dünyada, kitle iletişimi, televizyon, radyo, video gibi
araçlarla devamlı gelişme gösterecek ve dünyada insanlann beynini
yıkayan, ilerde dünyayı idare edecek olan kitle iletişim yöntemleridir.
Basınından, televizyonuna kadar, sinemasına kadar, biz bu konuda devlet
olarak dünya kitle iletişim araçlanna, Türkiye dahil, vergi muafiyetleri
tanırsak, Antalya'da da büyük bir stüdyo kurarsak, bu konuda bir çok fir­
mayı Türkiye'ye çekebiliriz kanaatindeyim. Tabii, bu bugünün konusu gibi
görülmemeli belki, tartışmaya açmak, düşünmek için söylüyorum. Şimdi
Maliye Bakanlığı'na sormak gerekir. Siz televizyondan, basından, radyo­
dan, kitaptan ne elde ediyorsunuz? Çok düşük bir gelir elde ediyorlardır
sanıyorum. Yurtdışından gelecek olanlara da büyük vergi muafiyeti
tanınırsa, yüksek vergiden şikayet eden bir çok televizyoncu, yazar, senar­
yo yazarı, film prodüktörleri Türkiye'ye gelebilir. Bunun için en uygun yeri-'
miz de Antalya'dır. Antalya'nın alt yapısı hazırdır. Çok lüks otelleriyle, geniş
alt yapısıyla, hele arka taraftaki o büyük boşluğa devletimiz çok geniş bir te­
levizyon stüdyosu kurarsa, bu televizyon stüdyosunu da çok düşük
ücretlerle, dışandan gelecek kişilere kiralarsa, uzun vadeli ülkemizin beda­
va tanıtılmasını sağlayabiliriz inancındayım. Teşekkür ederim.
Başkan: Teşekkür ederiz Sayın Tibuk. Ferit Volkan Bey, buyrun efen­
dim.
Ferit Volkan: Teşekkür ederim, Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım.
Senelerden beri bu konulann üstünde konuşuyoruz. Muhakkak ki, bu
masanm etrafında siz değerli arkadaşlanm, sektörün çeşitli sorunlarını bil­
mektedir. Çünkü sizler uygulayıcısınız. Ben de senelerden beri bir uygu­
layıcı olmak sıfatıyla ve 25 seneyi aşkın bir tecrübemle böyle değerli bir top­
lantıda birkaç söz söylemek istedim. Sayın Şahinoğlu'nun ifade ettikleri gibi,
turizm tanıtım ve pazarlamasında en önde gelen hususlardan biri muhakkak
ki hizmettir. Ancak yalnız bir hizmetle kalmıyor, bunun yanına galiba bizim
esas pazarlamak zorunda olduğumuz üretimimizdir.
Sayın Bakanımın ve onun değerli ekibinin son derece bilinçli çalışmalanyla nihayet, Türkiye'de bir fiziksel planlamaya gidilmiştir. Türkiye'ye
yönelik olan turizm talebi ümit ederim ki, ilerde daha cazip turistik alanlanmızın yapılmasıyla birlikte sunulacak hizmet ile, tanıtım ve pazarlamamız
da uzun vadeye gidecek tarzda yapılacaktır. Bildiğiniz gibi, hadiselere bir
mikro, bir de makro seviyeden bakmamız lâzımdır. Benim izlediğim kadar,
ülke olarak hakikaten çok zengin bir ülkeyiz. Çünkü değerli Besim Tibuk
Bey'in her zaman yaratıcı ve güzel finans önerileri yanında, bendeniz de
acizane 25 sene içinde görebildiğim kadarıyla şunu söyleyebilirim ki ülkenin
içinde değişik resmi makamlann çeşitli amaçlarla tanıtıma harcadıklan para­
lar, son derece büyük rakamlardır. Çüntü tanıtım ve pazarlama ülkemizde
kanımca belli başlı bir amaca doğru yapılmamaktadır.
Bütün dünyada Türkiye'yi tanıtmaya ve pazarlamaya kalktığımız zaman
zaten bunda başanlı olmamız söz konusu değildir. O halde, çok basit mar­
keting kitaplannda yazan, bir kaç suali kendimize soralım. Kime hitap etmek
istiyoruz? Neyimiz var? Bu insanlara biz nasıl erişebiliriz? Gibi sualleri
sorduğumuzda değerli bakanlığımızın hep yayınladığı güzel istatistik rakam­
lardan ülkemize gelen turist sayılanndan ütkelerin de tespiti mümkündür. O
zaman bu insanlar ne istiyorlar? Biz neler yapabiliyoruz? Bakınız israfı şu
şekilde size dile getireyim. Son senelerde hakikaten başarılı THY'ninki gibi
bazı reklam kampanyalarına, hepimiz şahit oluyoruz. Geçtiğimiz hafta sonu
hepinizin bildiği gibi büyük etkenliği olan NewYork Times'in seyahatle ilgili
ilavesinde son derece güzel, başanlı, yarım sayfa bir Türkiye reklamı vardır.
Belki aramızda gören arkadaşlanm vardır. Ancak bütün 15, 20 sayfaya
yakın bu ilaveyi tetkik ettiğinizde maalesef Türkiye'ye nasıl gelinebileceğini
yani hangi tur operatörü ve hangi kanalla gelinebileceğine ait herhangi bir
başka reklam, bir yazı yok idi.
Görülüyor ki, amaca giderken bir koordinasyon geVekliliği hortaya
çıkıyor. Bu koordinasyonun kimin tarafından yapılması gerekliliğinin saptan­
ması, sayın bakanımızca muhakkak ki en iyi bir şekilde veyahut hüküme­
timizin üst düzey yöneticileri tarafından ele alınması gereken acil bir konu­
dur. Hariciye bakanlığı kendine göre birtakım tanıtmalar yapıyor veyahut
yapmıyor, ama bir bütçe israfı içindeler. Diğer Turizm Bakanlığı'mızın da bir
bütçe harcamalan var. Biz de belli oranda bir bütçeye sahibiz. Ama burada
bir koordinasyon yaratıldığı takdirde bütün bu harcanan paralar tek bir
amaca yönelik şekilde kullanılabilir, yani amaç pazarlama, malızımı satabil­
mektir. Geçmişte hakikaten tanıtmaya ve turizme büyük katkıları olan başta
Turizm Bakanlığı mensuplanna hepimiz burada teşekkür borçluyuz.
Özellikle salonumuzda eski bakanlanmızdan Sayın Barlas Kuntay Bey'in ve
tesadüfen sağ tarafında da Türk Tanıtma Vakfı'nın Başkanı o devirlerde
Sayın Kemal Baydaş'm bir müsteşar olarak görev aldığını ve o günlerde
Berlin gibi bir turizm fuarına Türkiye olarak aynı çatı altında toplanarak, bu­
raya katılacak arkadaşlanmızdan elde edeceğimiz gelirle katılma fikrini
ancak kendilerinin görev yaptığı zamanda kabul ettirmek mümkün olmuştur.
Dışarıya döviz transferi zorluğu nedeniyle fuara iştirak etmek çok güçtü.
Birtakım kurallar vardı. Sayın Kemal Baydaş Bey, devrin bakanından aldığı
talimatla, biz Otelciler Birliği olarak, o salonun kirasını, dekorunu her şeyini
üstlendik. % 50'sini biz, % 50'sinin de ücretini bakanlık ödecekti. Niçin Ber­
lin Fuan'ydı? Çünkü o tarihe kadar Berlin Fuan dünyada sizlerin de bildiği
gibi, çok önemli bir fuardı. Ancak münferiden birkaç tane mütevazı seyahat
acentemizin veyahutta bazı çok uluslu otel işletmelerinin muayyen salon­
ların bir köşesinde, mütevazı birer stand kiralamasıyla katılınabiliyordu.
Bugün sevinerek izliyoruz ki, bu başlatılmış olan güzel örnek artık salonlara
taşıyor ve Türkiye son derece güzel ve başanlı bir şekilde tanıtılıyor. İşte bu
örnekten çıkarak, belki bir koordinasyon yaratıldığı ve bir program yaratıldığı
takdirde hangi ülkelere yönelikse, biz uygulayıcılara da bu programlardan
bilgi verildiği takdirde, belki karınca kararınca bazı reklam ve tanıtımla ilgili
harcamalarımızı aynı yönde yapmaya çalışırız. Teşekkür ederim efendim.
Başkan: Teşekkür ederiz Ferit Bey. Fethi Pirinççioğlu Bey buyurunuz
efendim.
Fethi Pirinççioğlu: Sayın başkan, sayın bakanım, Türk turizminin gele­
ceğinin parlak olduğu artık aşikar, yoluna girmiştir. Daha da gelişecektir.
Bundan kimsenin kuşkusu yok artık. Zarpan zaman karşılaşılacak krizler, şu
anda yaşadığımız Körfez krizi gibi, bizi şaşırtmamalı ve kendi içimizde
başka krizlere götürmemelidir. Ben bugün krizler nasıl yenilmeli, neler
yapılmalı gibi konulardan ziyade, bir tanıtım kampanyası, kriz içerisinde bir
tanıtım kampanyasını size sunmak istiyorum.
Turizm hassas bir olgudur. Yağmurdan, kuraklıktan, yokluktan, harpten,
kokusundan ve korkusundan, kirlilikten, kabalıktan, kabadayılıktan,
terörizmden, sataşılmaktan, aldatılmaktan ve pahalılıktan hiç hoşlanmaz.
Bunlan da çok çabuk hisseder, alınır ve kaybolur. Rekabet alanı çok
genişledi. Bugün Birleşmiş Milletler'e 159 üye ülke var. Bu 159 ülkeden
74'ünde 4 bini aşkın, destinasyon, turistik mamul satılmaktadır. Her gün de
yenileri üretilmektedir. Böyle olduğuna göre, turistlerin orası olmazsa,
burası, burası olmazsa, orası diye kararından dönüş yapması hiç de zor bir
olay değildir. Nitekim ülkemiz son aylarda bunu yaşamaktadır. Son haftalar­
da ne oldu? Türkiye programlannı iptal edenler, derhal operasyonlannı
başka yerlere kaydırdılar. Zaten büyük zengin porgramlarda daima ikinci bir
s e ç e n e k l i d e tutulur.
Gerçekten bu son yaşadığımız krizden, Türkiye'yle beraber bütün
Körfez ülkeleri ve İsrail etkilenirken, İspanya, Fransa, İtalya, Yugoslavya ve
Florida beklemedikleri bir turist hücumuna uğruyorlar.
Öyleyse oyunun kuralı da bu olduğuna göre, kendimizi geçmişin tahlilini
yaparak geleceğe hazırlayalım. Kaybımız bir yıl değil, benim nazanmda en
az üç yıldır. Nasıl telafi etmeliyiz? Bunu tartışmak istiyorum ve zannediyo­
rum ki bugünkü oturumda da bu tartışılabilir. Kısa başlıklar vereceğim.
Krizden zarar gören ülkelere yardım yapılacakmış, yapılıyormuş, yapıldı.
Kuveyt şu kadar dolar, Almanya bu kadar DM verdi deniliyor. Bu paralar TC
Hazinesine giriş yapıyor. Ancak bu kaynaklann nasıl kullanılacağı henüz
benim bildiğim kadanyia açıklanmadı. Ben derhal turizme tahsis edilecek
miktar belirlensin diyorum. Bu miktarın tespiti bir sorun olmamalıdır. Biliyo­
ruz, işin iki yönü var. Tesislerin ve acentelerin kayıplan ortadadır. Bir yerde
ticaret yapan her kişinin zararı karşılanmaya kalkışılırsa tabii ki bu işin
altından kalkamayız. Krizden, tesislere mum satan da, kumsallarda simit
satan da etkilendi, zarar gördü. Peki şimdi ne olacak? Bunların zararı
karşılanmayacak mı? Bu işin sonu yok. Bakanlık zararlan tazmin edecek­
miş. Bu kolay bi iş değildir. Yapımız suiistimale, iyiyi kötüye kullanmaya çok
müsait olduğundan, bu işten de açıkgözlerin yararlanacağı endişesi bende
hakimdir. Öyleyse biz başka bir yol, yöntem getirelim ve bu işi tanıtım, artı
ucuz satışla değişik programlan birleştirelim ve dünyaya arz edelim. Krizin
önlemleri paketinde asıl önemli husus, ileriye dönük yapılacak pazarlama
ve tanıtımdır. Bu toplantının natürü böyle bir planlama ve programlamaya da
zannediyorum uygundur. Ancak ana hatlanyla kısa ve uzun vadede derhal
yapılması gereken konuları ve taktikleri ana başlıklarıyla vermek isterim.
Kısa vadede başta Almanya olmak üzere İskandinav ve AT ülkelerinin
basın yayın organlarına hitap edecek çeşitli programları hemen hazırla­
malıyız. Gazetecileri, yayıncılan, tur operatörlerini davet edelim, tüm sergi­
lerde yer alalım, sultiplekslere girelim ve çok ucuz, % 50, % 60 tenzilatlı
programların ilanını ve bunlann Türkiye'ye en çok turist gönderen tur operatörlerince satışa konulmasını sağlayalım. Ölü dönemde son dakika
satışlannı sağlayalım. Kışa noel ve yılbaşı için indirimli programlar getirelim
ve ilan edelim.
Uzun vadeden kastettiğim ise sadece kış ve ilkbahardır. Yukarıda belir­
tilen programları derhal o tarafa doğru uzatalım. Kaybedilmiş bir şeyimiz
yok, 91 için. Eğer hemen harekete geçersek, programların uygulanması için
kullanılacak taktikler ve teknikler bilinenlerden şimdiye kadar uygulananlar­
dan hiç de farklı değildir. Ancak Türkiyemiz'in sahip olmadığı profesyonel
tanıtmacı, halkla ilişkiler uzmanlannın bulunması gereklidir. Teşekkür ede­
rim.
Başkan: Sayın Bahattin Yücel...
Bahattîn Yücel: Sayın başkan, sayın bakan, değerli katılımcılar, İTO'­
nun tanıtım, pazarlama ve ulaşım konulanndaki, birbirlerinden ayrı
düşünülmemesi gereken bu üç konuda düzenlemiş olduğu toplantı,
sanıyorum bir ayı aşkın bir süredir hepimizi çok yakından ilgilendiren
Körfezde ortaya çıkan bunalımdan daha bağımsız ve daha önce düşünül­
müş bir çalışmaydı. Ancak Körfezde ortaya çıkan ve başta özellikle bu
sektörü çok yakından ilgilendiren gelişmeler, toplantının genel gidişini bu
toplantıdan çıkartılması amaçlanan sonuçları da bunalımın sonuçlanyla eş
değerli düşürdü. Belki Körfezin böyle bunalımlı bir bölge konumuna gelme­
si, aslında ileride de çıkabilecek bu veya buna benzer birtakım sorunlarda
ülkemizin özellikle turizmin bu alanlannda hangi tavırları gerçekçi olarak
alması ve uygulamaya koyması gerektiği konusunda da iyi bir sınav ola­
caktır. Ama izin verirseniz ben tartışmayı. Körfezde ortaya çıkan durumun
biraz daha dışına taşımak istiyorum.
Turizm, ülkede üretilen mal ve hizmetlerin bileşkesi konumunda bir
sektördür. Aynı zamanda Türkiye'de son yıllarda giderek arttığına tanık
olduğumuz bir başka uygulamayla da çok yakın ilişkisi vardır. Uluslararası
pazar, uluslararası fiyat ve uluslararası hizmet bütünlerinden oluşmaktadır.
Buradan varmak istediğim, Türkiye'de ortaya çıkartılan, tanıtımına ya da pa­
zarlamasına çalıştığımız, ya da ulaşımla desteklemeye çalıştığımız hizmet
ürününün, dünyada benzer ürün üreten ülkelerdeki fiyatlarla ve hizmet kali­
tesiyle eşdeğerde olmasının zorunluluğudur. Eğer bu gerçekten aynlırsak,
Türkiye'nin koşullanna özgü bir fiyat ve hizmet kalitesi arayışı içerisine gi­
rersek, sonuçta dünya pazanyla aramıza bir duvar çekme gereğini duyanz
ki, bu duvarların son zamanlarda hızla kalktığını görüyoruz.
Petrol fiyatlan ve bu petrol fiyatlanndaki artışın turizm ürününe etkileri
oldukça önemlidir. Ama şunu unutmayalım ki, geçtiğimiz günlerde 17 dolar­
dan, 18 dolardan 30 dolara çıkan petrol fiyatının 1984 ve 1985 yıllarında da
uygulanmakta olan fiyat olduğunu, o zamanki maliyetlerle bugünkü maliyet­
ler arasındaki ilişkinin de belki bu bağlamda ele alınması gerektiğini hiç
gözden kaçırmayalım. Eğer yaklaşımımız geçtiğimiz 4-5 yıl içerisinde, 6 yıl
içerisinde uluslararası pazardaki petrol fiyatlarının o zamanki turizm ürü­
nüne etkileriyle, günümüzdeki artışın turizm ürününe etkileri arasında
değerlendirilirse, samyorum daha gerçekçi daha doğru bir yol bulmakta zor­
lanmayız. Tabii, böylesine önemli bir artışın, özellikle Türkiye'nin hedef
pazar seçtiği Batı Avrupa ülkelerinin ekonomilerinde beklentilerin de
ötesinde bir tersliğe yolaçacağı kaçınılmazdır. Bunun kısa süreli bir enflas­
yon eğilimini körükleyeceği ve o ülkelerde enflasyonu aşağıya çekmek için
uygulanacak ilk yöntemin ise kredi faizlerinin yükseltilmesi olacağı beklen­
melidir. Nitekim geçtiğimiz günlerde Almanya'da kredi faizlerinde % 4,5' lardan % 5'lerden % 9'lara varan bir artış vardır. Bunun özellikle kredi kullan­
maya alışmış olan tüketici üzerinde de çok ağır bir baskı yaratacağını ve
geçtiğimiz 3 yıl içerisinde İngiltere pazarından ülkemize yönelik trafiğin azal­
masına yolaçan olumsuzluklann da böylesine bir uygulamadan kaynak­
landığını bilmemiz gerekir. Bunlar, hep üzerinde durulması gereken birtakım
veriler.
Böyle bir yaklaşım, aslında Türkiye'de üretilen turizm ürününün ne tür
bir ürün olduğu ve bu ürünün tanıtılması için neler yapılması gerektiği
gerçeği de ortaya çıkacaktır.
Burada özellikle altının çizilmesi gereken bir gerçek var, Türkiye'deki tu­
rizm ürünü, dünya pazanndaki fiyat ve kalite ne ise, o konumda olmak zo­
rundadır. Turizm ürününü, ülkemizde geçtiğimiz yıllarda özellikle sanayi
sektörünün korunması için kullanılan yöntemlerle koruyamayız. Kötü «ve
pahalı hizmeti, illa Türkiye'de kalacaksınız diye, bizim toplumumuzun
dışında yaşayan insanlara, empoze edemeyiz, kabul ettiremeyiz. Bu
gerçeği bilmemiz gerekiyor. Burada belki öncelikle üzerinde durmamız ge­
reken bir nokta daha var. Türkiye geçtiğimiz yıllarda yaklaşık 10-15 yıldır.
• Turizm ekonomisine inançsızlık noktasından, artık turizm ekonomisinden
vazgeçemez bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır. Bugün belgeli ya da belge­
siz inşa edilenler hariç, yaklaşık 400 bin turizm hizmetine sunulmuş
yatağımız var. 16-17 uçaktan, yaklaşık 60 uçağa doğru hızla gidiyoruz.
Bütün bunlar turizmin zarar ediyor ise, başarısız ise, birtakım kamu kurum
ve kuruluşlanna tesislerinin devri ve böylece kısa vadeli çözüm arayışını da
engelleyen oluşumlardır. Özellikle Türkiye'nin toplam dış ticareti içerisinde
turizm ekonomisinin geçtiğimiz yıl 2.6, bu yıl beklentiler eğer gerçekleşirse
3.7, ya da 4 milyar dolara ulaşması, sanıyorum, biraz evvel özetlemeye
çalıştığımız varlığın sonuçlanndan kaynaklanmaktadır. Böylesine önemli bir
ürünün tanıtımı ve pazarlaması, sanıyorum belki ayn ayn iki başlık altında
ele alınması ve incelenmesi gereken bir konudur. Bizde klasikleşmiş, çok
alışılagelen bir söz vardır. Devlet tanıtımı yapsın, özel sektör bu işi pazar­
lasın. Belki bunlann. üzerine çok iyi gitmekte ve bu soyut kavramlan
çözümlemekte yarar var.
Turizm ülkede üretilen bütün mal ve hizmetlerin bileşkesidir derken,
aslında tanıtma konusunda devletin değil, belki toplumun neler yapması ge­
rektiği de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Burada tatile insanlann kendi
özel bütçelerinden ayırdıklan kaynakla , gittiklerini, seçme sırasında
beğenilerinin ön planda geldiğini, ama kendi ülkelerinde de yaşamaya
alıştıklan alışageldikleri birtakım alışkanlıklan görmek istedikleri gerçeğiyle
başlamakta yarar var. Yazılar, kitaplar ve giderek düşüncenin cezalandınldığı bir toplumun, Türkiye'nin, hedef pazar seçtiği batı ülkelerinde
tanıtılması açısından oldukça zorlanırsınız, Türkiye'nin sanıyorum genel
tanıtımı üzerindeki bu eksikliği hızla gidermesi gerekiyor.
Türkiye'nin vize konusunda da yine aynı anlayışla çok ciddi bir tavır
alması gerekiyor. Belki radikal bir çözüm getirmesi gerekiyor. Geçtiğimiz
yıllarda Yunanistan'a uygulanan vizenin Türkiye tarafından tek yanlı
kaldınimasının olumlu etkilerini ve getirdiği sonuçlan çok yakından biliyoruz
ve yaşadık. Belki önümüzdeki dönem için Türkiye'nin tanıtımını kolay­
laştıracak en önemli etkenlerden bir tanesi de İzmir Dalaman ve Antalya
hava limanlarına turizm sezonu süresince gelecek yabancılardan pasaport
sormamak olmalıdır. Çünkü çok ilkel bir bilgi işlem sistemiyle insanları artık
doğu Avrupanın bile terketmiş olduğu föyleri, fişleri doldurup ondan sonra
bunlan değerlendirmek için hiçbir çaba sarfetmeden, çuvallarla arşivleyen
bir sistemin ülkeye yönelik tehlikeyi ortadan kaldırabileceği konusunda ciddi
kuşkular vardır.
Özellikle vize konusunu, turistik hava alanlannda ciddi olarak ele almalı
ve kaldırmalıdır. Hava limanlannın boşaltılması, özellikle Antalya Hava
Limanı'nda facia sayılacak boyutlara ulaşmıştır. İki konveyor, aynı anda
inen üç uçağı boşaltmaya yetmemekte. Gölgede 45-47 derece ısının altında
insanlar ya uçaklann içerisinde, ya da güneşin altında bekletilmektedir.
Bunu çözememiş bir Türkiye'nin tanıtım için göstereceği çabaları ister dev­
let ister özel sektör yapsın, başarıya ulaştırmakta oldukça zorlanacağını
sanıyoruz ve görüyoruz.
Yine Türkiye'nin özellikle tanıtımı, ya da pazarlaması diye ayırmakta
yarar var. Fiyatlama politikasında, özellikle devlet tarafından belirlenen fi-
yatlama politikasında bugün konumuz ulaştırma olduğu için söylüyorum, se­
zonun tam ortasında sektörle hiçbir ilişki kurmadan, limanlarda hiçbir Akde­
niz ülkesinde alınmayan ölçülerde ayak bastı paraları ve başka adlarla icat
edilen vergilerle adeta haraç alır bir tavır içerisine girmesi, Türkiye'de
yapılacak tanıtım politikasını başarıya ulaştırmakta hepimizi oldukça zorla­
yacaktır.
Önümüzdeki günlerde.sanıyorum yat işletmeciliği konusunda da aynı
şey olacak. Yani % 100, % 200, % 300 fiyat artışlan, özellikle kamu
işletmelerinin bizler kâr etme durumundayız, devlet bize kâr emri verdi
anlayışı içerisinde tekel olmalarından kaynaklanan, kötü, kaliteli ve eşine
benzerine rastlanmayan fiyat artışları yapmalan, Türkiye'nin tanıtımında he­
pimizi çok zorlayacak faktörlerdir. Belki bu örnekleri uzatmak mümkün, bu­
radaki amaç, sanıyorum bir anlayışın değiştirilmesidir. Bu anlayış da
Türkiye'nin tanıtımının güçlendirilmesi, teknik olarak pazarlamanın da
sonuçta satışa yönelmesinde oldukça önemli etkenler olacaktır.
Eğer Körfez bunalımına da kısaca değinirsek,- bu bunalımm Türkiye'ye
yönelik yaratmış olduğu tehlike ile yaklaşık 8 yıl süren, Iran-Irak savaşının,
yine sınırlarımızın her iki tarafında hem doğusunda, hem güneydoğusunda,
gerçekleşen bir savaşın da sanıyorum Türkiye'ye etkileri tehlike açısından
aynı düzeyde idi. Ama, burada ortaya çıkan farklı tablo, özellikle'dünya ka­
muoyunda yaratılan panik, Türkiye'yi oldukça aşan, sanıyorum belki başka
hesapların ürünü idi. Ama Türkiye'nin burada yapması gereken, böylesine
bir bunalımın ortaya çıktığı anda, Türkiye'de hiçbir tehlikenin olmadığını,
Türkiye'nin savaş bölgesinin tamamen dışında olduğunu, özellikle Türkiye'­
ye turist çıkışı yapılan ana hava limanlanyla tatil yörelerindeki hava limanlan
arasındaki uzaklığın Körfezin bu limana uzaklıklanndan çok daha yakın
olduğunu söylemek yapılacak en doğru tanıtma faaliyetiydi. Buna benzer
ciddi ve doğru bir çalışmanın Türkiye'de ne kamu ne de özel sektör
tarafından yapılmadığını özellikle söylemek istiyorum. Tabii, Türkiye Seya­
hat Acentalan Birliği'nin kendi imkânlanyla yaptırdığı üç dakikalık televizyon
filmi hariç. Bu, belki bizler için bu tür bunalımlann ortaya çıkmasında hızla
karar verilmesi, bir araya gelinmesi ve uygulamaya sokulması gereken bir
planın da yapılması gerekliliğini vurguluyor. Biz özellikle Sayın Pirinççioğlu
gibi çok ayrıntılı bir bütçe yapmamakla birlikte, Türkiye Seyahat Acentalan
Birliği olarak önümüzdeki 1991 sezonunu hedef alan bir çalışma başlattık.
Bu çalışma Türkiye ile bağlantıları çok zayıf, henüz yeni yeni Türkiye'ye
doğru yönlenmekte olan birtakım pazarlarda, Kanada, Avustralya, Güney
Afrika Cumhuriyeti gibi, ki bunalımın başlamasıyla hemen ilgileri neredeyse
sıfır derecesine düşmüştür, buna bir de Japonyayı katmak istiyorum, bu
ülkelerde Türk seyahat acenteleri ile yabancı tür operatörlerini bir araya ge-
tiren ikişer gün süreli workshoplar düzenledik. Bununla ilgili alıcıyla satıcı
arasındaki en doğru ilişkinin karşılıklı çıkar birliği üzerinde kurulacağı
gerçeğinden hareket ettik. Devletten tanıtmaya ilişkin fonlardan da herhangi
bir yardım istemiyoruz. Ama bu workshoplarin özellikle o kamuoylarına
kabul ettirilmesi için sanıyorum bazı fonlara başvurmasının da son derece
yararlı olduğunu görüyoruz. Teşekkür ediyorum.
Başkan: Teşekkür ederim Bahattin Bey, çok kısa başlıklarla bir iki şeye
değinmek istiyorum.
Feyyaz Bey genelde kur makasına değindi. Kur makasının şu kriz
döneminde çok önem taşıdığını, dikkate alınmasını ve sektörün ayakta kal­
masında önemli rolü olduğunu vurguladı. Besim Bey tanıtmaya çok para
ayniması gerektiği hususunu belirtti. Tabii pek çok diğer değerli fikirlerin
yanında kısaca söylemek istediğim, algıladığım şeyler var. Ferit Bey tanıtım­
da fuarlara ağırlık verme, destinationun iyi belirlenmesi konulannda öneriler
verdi. Değişik bir yaklaşımla sayın Pirinççioğlu, hem kısa başlıklarla Türk tu­
rizminin tanıtılması ve pazarlanmasına değindi, hem de bir öneri getirdi, çok
kısa vadede hatta uzun vade olarak da bu kışın sonunu tanımladı. Yani
Ekim ayında falan tedbir alınmasını önerilerini getirdi, hem bu kışa hem de
gelecek seneye ucuz satış hamlesiyle bir çare önerdi ve bunun altında
acaba bu ucuz satışın yanında bir sübvansiyon, dışa dönük pazarlamada
yatıyor mu? Herhalde bunu kastettiniz.
Ferit Voikan: Evet 35 milyon doların içinde bu var.
Başkan: Ve bir de bu vesileyle hemen bugün bir kriz komitesi ya da tu­
rizm komitesi sak^^nde bir komite önerdi.
Ferit Volkan: Kriz önleme komitesi.
Başkam Bahattin Bey, genelde uzun vadeli, krizle ilgili olmayan, büyük
meselelerimizrn olduğunu ve bunlara gerek kısa vadede, gerek krizle ilgili
ve gerekse devam eden tedbirlerin alınmadığını, alınması gerekliliğini vur­
guladı, çok geç kalındığını söyledi. Workshoplara en son değindi. Demek ki,
böyle her konuşmacıdan birtakım önerileri almaya başladık. Bunların
devamını şimdi dinleyeceğiz. Bu toplantıdan da Sayın Bakanımızın
değerlendirmesiyle, şu hususlarda gereken yapılacaktır, gibi bir mesajla bu
toplantıdan dağılalım, temennisiyle sözü Sayın Kemal Baytaş'a veriyorum.
Kemal Baytaş: Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım.
Türk Tanıtma Vakfına atfen yapılan bir değerlendirmeye açıklık getirmek
için hemen söz almış bulunuyorum.
Türk Tanıtma Vakfı televizyonlarda izlediğiniz spotları parayla satın
almış değildir. O ücretsiz olarak yapılan bir faaliyettir. Amaç da Türk halkını
turizm ve tanıtma konusunda bilinçlendirmek, belki dolaylı bir eğitim
yaptırmak ve olaya yaklaşımlarını sağlamaktır. Çünkü bilindiği gibi, en etkin
tanıtma bizzat yabancının kendi algılandır, kendi değerlendirmesidir, kendi
intibaıdır. Ülkemize gelen bir yabancının Türkiye'de kaldığı süre içerisinde
aldığı intiba, onun için en köklü değerlendirmedir. Şüphesiz aynı spotları
yurt dışındaki televizyonlarda yaptırmak çok daha faydalıdır. Ancak bunun
hangi kaynaklarla, hangi meblağlarla gerçekleşebileceği hepinizin yüksek
malûmudur. Bugün yurtdışında özellikle kitte iletişim araçlannı, çağdaş tek­
nolojiyi kullanarak, yapılan tanıtmanın boyutlarını söylemeye hacet yoktur.
Ama bunun içih de muhakkak devletin yahut özel ve kamu kuruluşlarının bu
konuda gerekli kaynağı sağlaması lâzımdır. Bunu her vesileyle ifade ediyo­
ruz. Saym Besim Tibuk sanıyorum Türk Tanıtma Vakfı'nı, bir Gülbekyan
Vakfı, yahut bir Rockefeller vakfı gibi gördü. İnşallah o güce de ulaşabiliriz.
Tanıtmada bugün belirli bir eksiğimiz var. Bu da, tanıtmada görülen
dağınıklıktır. Herkes kendi başına birtakım projeler oluşturuyor, birtakım faa­
liyetler gösteriyor. Ama bu dağınıklık bizi tanıtmada arzu ettiğimiz başarıya
ulaştıramıyor. Bu koordinasyonu, bu işbirliğini nasıl sağlamak lâzım? Bu
kanımca devletin görevidir. Devlet bu konuda gerekli koordinasyonu,
sektörler arası işbirliğini sağlayacak bir işlev bir örgüt, bir mekanizma
oluşturmalıdır. Aynca yine devletin bu konuda oynayacağı nazım rol,
yönlendirme işlevi, tanıtmada bir numaralı ilke olmalıdır. Çünkü tanıtmada
neyin, ne zaman, nasıl, kimler tarafından yapılması planlanmadıkça, tanıtma
zayıftır, başansızdır. Aynca tanıtmada işlenen temalar, ülkelere göre, zama­
na göre değişir. Bakınız bu dönemde tanıtmanızda işleyeceğimiz en önemli
motif, Türkiye'nin güvenli, huzurlu bir ülke olduğu konusudur.
O halde özellikle siyasal çalışmalarda, devletin belirli stratejiyi
oluşturması ve yine tanıtmada uzman ku :jlüşlar marifetiyle bunu gerçekleş­
tirmesi lâzımdır. Tanıtma bir uzmanhK işidir, profesyonel yöntemlerle
yapılması lâzım gelen bir konudur. Tanıtmayı devlet yapmaz, yaptırır. O
bakımdan madem öneriler olarak arzu edilen birtakım fikirleri derlemek
lâzım. Devletin bu konuda bir an evvel belirli bir tanıtma felsefesini
oluşturması, belirli bir tanıtma dql^trini oluşturması ve bunu da tüm kuru­
luşlara bildirmesi gereklidir. Çünkü her ağızdan bir ses çıkması, herkesin
kendine göre yorum yapması, bazan faydadan çok zarar getirebilir. O
bakımdan Sayın Baka'ft da burada ve kendisinden hükümet olarak bunu
önemle ele almasını diliyoruz. Tanıtmada devletin politikasını, devletin stra­
tejisini test edilmeyen bir olayda, bir faaliyette her zaman sıkıntı çekilir,
boşlukta kalınır. Benim öncelikle ifade etmek istediğim hususlar bunlardır.
Teşekkür ederim.
Başkan: Teşekkür ederiz sayın Baytaş. Saym Giray Ercenk..
Giray Ercenk: Sayın Başkan, Sayın Bakanım, sektörün değerli üyeleri,
mensupları, öyle sanıyorum biraz sonra ifade edeceğim konular, sektörün
içinde pek ele alınmayan konulardır. Hatta zaman zaman bunlar zaten bili­
niyordu gibi düşünceler akla gelebilir. Ancak, sektörün içinde bir kesimin
sorunlannın da siz değerli sektör mensuplan ve Sayın Bakanımın önünde
tartışılmasında, en azından açılmasında fayda gördüğümüzü ifade etmek is­
tiyorum. Öncelikle bu toplantının düzenlenmesi fikrinden, hayata geçiril­
mesine kadar İTO'nun ve Türk Turizmi Geliştirme Eğitim Vakfı'nm değerli
katkılarını ve Antalya Profesyonel Turist Rehberleri Derneği'nin bu top­
lantıya davet edilmesini büyük onur kabul ediyor ve kendilerine teşekkür
ediyorum.
Efendim bilindiği gibi turizm faaliyeti içinde tanıtımın iki evresi var. Birin­
ci evre, potansiyel turistin, kendi mekanı ya da çevresi içinde yapılan ve
onun karar oluşturmasında faydalı olan tanıtım çabalarıdır. Bunun zorunlu
olarak yurtdışında yani potansiyel talebin bulunduğu yerde yapılması gere­
kir. Bu bir bakıma sahip olduğumuz cazibe odaklannın sınır ötesinde
tanıtımı demek olduğundan ne derece pahalı olduğunu hepimiz* biliyoruz.
Devletin büyük katkısına, işletmelerin özverili çabalanna ve bu işe aynlan
büyük parasal meblağlara dayalı fedakârlığa rağmen bu konuda zaman
zaman başanlı olup olmadığımızı tartışa geldik ve gidiyoruz. Bu evrede, fu­
arlar, sergiler, gösteriler, tanıtım filmleri ve herşeyden önce, topyekün ulu­
sal prestijimiz, tarihimiz, kültürümüz, yaşıyan insanımızla, bu konuda kul­
landığımız araçlanmızdır. Tanıtımın ikinci evresi ise, Potansiyel talebin fiile
talebe dönüşmesinden sonra başlar. Bu evrede kullandığımız araçların
başında da profesyonel turist rehberleri gelir.
Turizm Bakanı: Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli katılımcı arka­
daşlar, bugünkü toplantının mahiyeti, son Körfez krizindeki gelişmelerden
dolayı, biraz amacından çıkmış bulunmaktadır. Ben de bunu saygıyla
karşılıyorum, çünkü Körfez krizinden Türkiye ve sektörümüz çok etkilen­
miştir, menfi yönde etkilenmiştir. Hatta şahıslan de etkilemiştir. Biraz evvel
sayın Boytüzün'ün sinirli ve heyecanlı konuşması da benim bu düşüncemin
bir teyididir. Biz bu Körfez krizinden hep beraber, asgari düzeyde zararla
çıkmak mecburiyetindeyiz. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, 1991'den dolayı bir
endişemiz var. Bunu kabul ediyoruz. Biz de Turizm Bakanlığı olarak bu
menfi tesiri, bir nebze olsun azaltmak düşüncesiyle 5.7 milyon dolarlık bir
tanıtım kampanyasına giriyoruz. Aynı zamanda da Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nde bulunan ulaştırma ve turizm komisyonu üyelerimizle beraber
yann Avrupa'ya ve çeşitli önemli noktalara bir ziyarette bulunacağız. Orada,
yerli ve yabancı basın mensuplanyla ve sektör temsilcileriyle toplantılar ya­
pacağız.
Şimdi ben tanıtımla ilgili, 1990 yılında yaptığımız çalışmalara geçmeden
evvel, bu Körfezle ilgili düşüncelerimi bir cümleyle ortaya koymak ve buna
da bir son vermek istiyorum. Şuna inanın, destekse, destek. Yardımsa,
yardım. Yakınlıksa, yakınlık, herşey sektörümüz için yapılacaktır. Madem ki
bu sektör ekonomiye katkısı olan bir sektör, bunlar yapılacakıtr. Ama takdir
edersiniz ki, ben şu anda size somut bir öneride bulunamam ya da kesin
birtakım şeyler söyleyemem. Bunu zaman gösterecektir. Ama 1990'da
tanıtımla, ilgili neler yaptık, benden sonra da arkadaşlarım, bürokrat arkadaşlanm sizlere yardımcı olacaklardır. Ben bu göreve geldiğim zaman dış
bürolarımızı daha fonksiyonel hale getireceğimizi söylemiştim. Biz 34 tane
memurumuzu yurtdışına yolladık. 1989'da 12 milyar olan tanıtım bütçesini
90'da 30 milyara, 91'de de 132 milyara çıkarıyoruz. 89'da 377 milyon olan
reklam harcamalan, 1990'da malumunuz 15 milyara ve 1991'de de 49 mil­
yar liraya çıkıyor. 92'de de 1991 baz olarak alınacak. Tabii bunlar Türkiye'­
nin imkânlan dahilinde bizim için şu anda iyi rakamlardır, ama gönül ister ki,
bundan daha da, yukarda olsun. Burada daha başka rakamlar da var. Tek
tek şunları yaptık, gazeteciler çağırdık, şu kadar para harcadık, bunlara gir­
mek istemiyorum. Ben sözlerime burada son veriyorum, tekrar ediyorum
endişeniz olmasın. İnanın, güvenin. Biz bu işi hep beraber götüreceğiz.
Yeter ki birlik ve beraberliğimiz bu şekilde devam etsin. Bu toplantıyı tertip
ettiği için İTO'ya teşekkür ediyorum ve saygılar sunuyorum.
Saffet Ulusoy: Burada hükümetimizin saygıdeğer iki bakanı var. Aynı
zamanda bu bakanlar bizim dilimizden anlayan bakantanmızdır. Çünkü özel
sektörden geldiler. Karadeniz'de bir lâf vardır. "Yiğidi öldür, hakkını ver". Bu. rada sayın bakanlarımızın ben Uluslararası Nakliyeciler Derneği başkanı ve
turizmci olarak uğraşılannı Ankara'da bizzat izledim. Bir hac sezonunda Di­
yanet îşleri'nin direnmesine rağmen, sayın turizm bakanımız, sayın
Ulaştırma Bakam'mız hasta yatağında iken, kendiJerini ve diğer bakanlan da
rahatsız ettik ve turizm acentelerinin 154 bin vizeye ihtiyacı olduğunu, ken­
dilerine anlattık, Ankara'da üç gün buhranlı günler geçirdik. Ve neticede
koca Diyanet îşleri'nin alacak olduğu vizeleri turizm acentelerine vermek su­
retiyle büyük mağduriyetten, turizmcileri kurtarmışlardır. Huzurunuzda ken­
dilerine başta Turizm Bakanı olmak üzere bütün bakanlara ve
-hükümetimize teşekkürü bir borç biliyorum.
Saygıdeğer meslektaşlarım, körfez krizi Türkiye'de iki büyük iş kolunu
etkilemiştir. Birisi nakliye, diğeri turizm. Tabii ki bunun arkasından ihracat
vardır. Fakat ihracatçılarımız sanayicilerimiz, Irak pazarını bırakıp başta tara­
fa mal satabilirler. Turizmciler, otellerini alıp başka ülkeye götüremezler.
Nakliyeciler, başka ülkelerde çalışma fırsatını bulamazlar. Çok kıymetli mes­
lektaşlarım, sayın Ulaştırma Bakanımız, sayın reisicumhur hazretleri,
Türkiye'de Körfez krizinden etkilenen nakliye sektörünün yaşama imkânı
bulması için İran reisicumhuru Rafsancani'ye, haber salmışlardır ve dolayı­
sıyla altı bin tane boş kalkan tankere iş bulmanın yollannı aramışlardır. Ben
İran'a gittim. Sanıyorum, 3-4 gün sonra İran Petrol Bakanı gelecek. Ve
madur olan tankercilerin de maduriyeti önlenecektir.
Türkiye 1900'lü yıllardan bu yana çok sıkıntılar geçirmiştir; ihtilaller
olmuştur, büyük depremler olmuştur, Erzincan'da, Varto'da. Hükümetler
değişmiştir, ama yine de krizlerden mevcut hükümetler ve Türk milleti
sıyrılmasını bilmiş, bugüne gelmiştir. Şuna inanıyorum ki, başta reisicumhur
olmak üzere, hükümet erkanı Körfez krizinde en ince noktalara vanncaya
kadar tedbirlerini almışlardır. Kriz dolayısıyla ülkemize gelen hibe ve yardımlann, zarar gören kesimlere, belli ölçülerde dağıtılmasının düşünüldüğü
belirtilmektedir. Hükümetin bunun altından çıkması mümkün değildir. 16 bin
tane tanker ve kamyon sahibi, münferit insanlardır. Bunlara nasıl yardım
yapar, zarar gören kimdir, bunu bulması da mümkün değildir.
Turizme gelince, turizmde de konu aynıdır. Ancak hükümetimiz ne ya­
pabilir? Benden evvel konuşan, 25 yılını turizme veren, hocalanm vardır.
Ben onlar gibi konuşmayacağım. Onlar bu işin ilmini yapmışlardır, biz bu
işin ilmini yapmadık. Tanıtımdan, Türkiye'nin durumundan bahsettiler. Ben
tüccar olarak şunu düşünüyorum. Hükümetimiz ne yapar, mevcut sektörde
bu krizden ötürü sıkıntılar nelerdir? 91'den evvel bunu düşünmek lâzım.
Çok kısmetli yatırımcılar var. Ancak devlete borçları vardır. Birinci etapta,
borçlann faizlerini durdurmak lâzım. Bu kriz geçene kadar bunlara
hükümetin yardımcı olması lazımdır. Bunun dışında, enerjide indirim yap­
ması lâzım. Bir klimalı otelin 110 milyon lira ayda enerji gideri vardır. Bunu
% 50'lere indirmesi, telefon görüşmeleri, teleks, faks görüşmelerinde, % 50
indirim yapması lâzımdır. Mevcut düzenin yürümesi için iç turizme biraz
önem verilmesi gerekir. Sayın Ulaştırma Bakanı buradalar. Türkiye hudut­
ları içerisinde 100 bin liraya seyahat yapma imkânını bize verdiler. Ben
şunu istiyorum. Antalya'da, Marmaris'te, Kuşadası'nda, bu uzak yöreleri­
mize kışın gidip tatil yapabilmek için otellerle bağlantısı olan orta sınıf ve üst
kademeli olanlar dahil bunlara indirim yapabilir. Bu indirim yapılırsa, gidip
bir hafta seyahat edebiliriz.
Bunun dışında, yollara önem verilmelidir. Kara ulaşımındartkimse bah- _
setmedi, Büyük Atatürk, "Gidemediğiniz yer sizin değildir" diyor. Artık coneordlarla uçuluyor. Avrupa'dan çıkan bir turist, Antalya'ya geliyor, Alanya'ya
gitmesi için hffütlaka sigorta yapmak lazım aynca, bu yolun çift şerit
yapılrfıâsı, çok önemlidir. Bir an evvel faaliyete geçilmelidir. Yorgun gelen
turistimiz, yanm saat sonra oteline gidip rahatlamayı düşürmüyor.
Hükümetimiz, izmir Kuşadası'nda, yeni bir yola başlamıştır ve bu yolun bir
an evvel bitirilmesinde zaruret vardır. Dediğimiz bu noktalarda
hükümetimizin yetkili bakanları buradadır. Bunlar tanıtımlarla yapılacaktır
ama öncelikle yaşayan turizmi öldürmemeliyiz. Yaşayan yatınmcıyı öldür­
memek lâzım. Hepimiz zarar gördük. Kuşadası'nda 1 Eylül'den bu yana %
60 iptaller gelmiştir. Antalya tarafında % 25'lerde devam ediyor. Görülüyor
ki, Antalya krizsiz, zararsız Eylül ayını bitirecektir. Belki Ekimde biraz zarar
olacaktır. Fakat İzmir bölgesinde olanlar bu işten daha fazla etkilenmiştir.
Bütün bunları söylerken, sayın Ulaştırma Bakanımız, Türkiye'ye 102 kişilik
otobüsün gelmesine, yönetmeliğin değişmesinde Turizm Bakam'yla birlikte
öncülük yapmışlardır. DO 9 uçağı Türkiye'ye gelecektir. 4 dingilli, çift katlı
otobüsle, başka otobüse ayırmadan, bir rehberle merkezine varacaktır.
Hükümetimizin bu konularda bu kadar titizlikle durduğu memnuniyetle
görülmektedir. Hadiseleri bırakmıyorlar.
Biz turizmciler ve nakliyeci olarak, hükümetimizin bu tip tedbirlere bu
kuruluşlann yaşamasına, fırsat vermesini rica ediyoruz. Biz turizmcilerin
yatırım aşamasında olanlar vardır. Yalnız yatınmı bitirenleri değil, yatınmı
içine olanlar da dahil olmak üzere, bu tip yardımlan yapmasını diliyorum".
Çok vakit geçti, çok konuşacak meseleler vardır. Sözlerimi burada bitirirken,
başta sayın bakanlanm olmak üzere, kıymetli meslektaşlarıma saygılar su­
nuyorum. Teşekkür ederim.
Başkan: Ben çok teşekkür ediyorum Saffet Bey, sağolun. Halit Ziya
Bey, buyurun efendim.
Halit Ziya Bey: Sayın Bakanlarım, değerli başkanlanm. Sabahki çok
değerli bilimsel konuşmalardan ve Kalyon'un bu kadar güzel yemeğinden
sonra konuşmanın dezavantajını biliyorum. Onun için bu toplantının ama­
cına uygun samimiyete sığınarak, bazı önerilerimi aktarmaya çalışacağım.
Sabahki'konuşmacılann çoğu, ki, çoğuna içten katılıyorum, uzun planda
paraya dayanarak alınacak tedbirlerden bahsettiler. Hatta değerli arka­
daşımız, vitrin fiyatı gibi, 99'la biten bir bütçe dahi, sundular bize. Aslında
tanıtım ve pazarlama bir bakıma ayrılabilir ama gene birbirleriyle evli iki un­
surdur. Asıl bu kadar büyük bütçelere dayanmadan tanıtım ve pazarlama ne
olmalıdıra değinmek istiyorum.
Bir defa tanıtımın tabii ki, çağırpızdaki büyük paralann şartıyla reklam
ilan, vs. nin yapıldığını bu hususta büyük şirketlerin oluştuğunu, hatta hol­
dinglerin oluştuğunu biliyoruz. Bendeniz, asıl tanıtımın insandan insana
yapılan tanıtım olduğunu ve turizmde de bu tanıtımın en etkili tanıtım
olduğuna inanıyorum. Verilecek hizmetin ve insan ilişkisinin düzeyinin mut­
laka en etkili tanıtım olacağına gerçekten inanıyorum. Hatta bunu
öğrencilerime, etrafıma da her zaman aşılamaya çalışınm. Şu halde bizim
tanıtım ve pazariamada üzerine eğileceğimiz konu, işletme bazında ola-
çaktır. Yani ticari işletme. Bilindiği gibi ticaret hukukunda dünyada birkaç
sistem gelişmiştir. Evvela tüccan baz alan bir ticaret hukuku, sonra ticari
işleri baz alan, ama son modern sistem, ticari işletme sistemidir. Bizim Türk
Ticaret Kannrfu'muz da bunu kabul etmiş ve bu baza oturtmuştur. Demek ki
ticari işletme, aslında turizm de bir tiı>aret olduğuna göre, turizmin de esas
ve odak noktasını teşkil eder. Şimdi DU ticari işletmede, acaba pazarla­
mamız ve tanıtımımız ne durumdadır, ne gibi tedbirler alınır, ne gibi öneriler
getirilir? Bir defa bir ticari yatırım ve işletmede yatınmın içer-isine neler gir­
melidir görüşmek lâzım zannediyorum. Bilinçlenme keli^ıesi çok kullanıldı.
İşte bu Körfez krizi de zannediyorum bilinçlenmeniz gerektiğine bir uyan
oldu bir bakıma. Ticari işletmelerde, yatınm sadece fiziksel bir yatınm
ondan sonra da, bir satış mıdır? Aslında, turizmde ticari işletme, yatınmı ve
işletmesinin içerisine, mutlaka eğitimin de bir yatınm olarak girmesi gerek­
tiğini, tanıtımın da bir yatınm olarak girmesi gerektiğini, pazarlamanın da bir
yatınm olarak girmesi gerektiğini bilinçli olarak kabul etmeniz gerekir. Peki
burada noksanımız nedir? Bu bilinçlendirmeyi olaylara mı bırakalım, olaylar
mı bizi bilinçlendirsin, yoksa bazı başka bir tedbir alabilir miyiz? Burada
yönlendirici bazı kuruluşlanmız var. Başta bakanlığımız olmak üzere,
TUGEV'in de bir araştırma merkezi var. Acaba bu bilinçlendirmeye yardımcı
olacak şekilde bunlardan yararlanıyor muyuz? Bu yuvarlak masada, bu so­
ruyu hepimiz kendimize soralım diye, arz etmeye çalışıyorum. Şimdi sayın
Korzay gerçekten acaba biz ticari işletme bazında bilinçlenmiş miyiz? Bu
bilinçlenmeyi ortaya çıkaracak entegrasyona girmiş miyiz? Şimdi bakınız
bazı rakamlar alıyoruz. İşte şu kadar turizm geliri oldu. Dün bunu sayın
müsteşanmızla da bir ara görüştük. Sayın Orhan Başdoğan'la da bu top­
lantıdan önce konular ne olmalı derken üzerinde durduk
Onun
müsaadesini alarak arz edeceğim. Turizm gelirinde şu kadar artış oldu, şu
kadar döviz gelirimiz oldu diyoruz. Aslında o yatınmla ne kadar gelirimiz
olmalıydı, bunun hesabını yaptık mı? Yani biz eğer bin dolar gelirimiz olması
lâzım gelen bir yatınm ve işletme düzeyinde isek, orada 800 dolar gelmişse
ve bu 800 dolar da 500 dolardan daha fazlaysa, biz bu yıl çok kazanmışız
dememiz doğru mudur? Aslında yaptığımız yatınm ve verdiğimiz hizmetin
karşılığında ne almamız gerektiğini mutlaka tespit etmeliyiz. Bunun için de
mutlaka bir pazarlama ve tanıtım planına ihtiyaç var zannediyorum.
Güney Antalya projesi Türkiye için çok önemli bir adımdı, çok iyi uygu­
landı. Ama bu proje yeterli mi? Acaba bir pazarlama projemiz var mı?
Türkiye çapında veya bölgeler çapında bir pazarlama projemiz var mı? Bu
işletmeler para kazanırken, ucuz fiyata kötü hizmette, ucuz fiyat ve bunun
getirdiği dövizle ülkemize hizmet mi ediyoruz, aksini mi yapıyoruz? Yoksa
üst düzeyde bir hizmetle, kaliteli müşteriyle alacağımız döviz hem çok daha
değerli, hem daha fazla mı olur? Demek ki, pazarlamada bizim üstünde du­
racağımız konular sadece günlük satışlanmız veya bazı krizlerin getirdiği
tedbirleri almak olmamalıdır. Ben şu yuvarlak masada bunların tartışılma­
sını, görüşülmesini, en azından düşünülmesini arzu etmekteyim. Şimdi
konuşmamı, ticari işletme bazına indirmeye çalışacağım. Ticari işletmede
tabii ki, yatırım, araç, maddeler, ürün, pazarlama giriyor. Peki, sigorta niye
girmiyor? Sigorta aslında bir ticari işletmede en başta düşünülecek
faktörlerden birisidir. Sigortayı maddi mal varlığımıza uygulanz, bazen
ürünümüze de uygularız da, pazarlamamıza uygulamak hiç aklımıza gel­
mez. Halbuki iyi bir işletmecinin, mutlaka mutlaka pazarlamasını dahi sigor­
ta ettirmesi gerekir. Bu çok önemli bir yatırımdır. Ödenecek prim havaya
atılan prim değildir, düşüncesindeyim. Nitekim şu kriz döneminde bunu
gördük. Pazarlamalarını sigorta ettirmiş olan ülkeler, charterlerle vs. ile olan
anlaşmalarını, çok rahatlıkla iptale gidebildiler. Hiçbir zarara da uğramadılar.
Çünkü sigortalıydılar. Demek ki, ben de turizm sigortasını işletmecilerimizin
artık yurdumuza getirmesi ve uygulaması gerekir düşüncesindeyim. Bu çok
önemli bir konu tartışılabilir.
Bizim turizmdeki ulaşım noktamız, rakiplerimize nazaran biraz dezavan­
tajlı, yani biraz uzağız. Turistler bize daha çok uçakla geliyor. Bu ulaşımı şu
kriz döneminde nasıl aşabiliriz, bunun da düşünülmesi gerekir zannediyo­
rum. Şimdi charter seferleri öncelikle İspanya, İsviçre'den, hepsi ^ptal edildi,
ediliyor. Bu uçaklar boşta kalıyor. Acaba THY bu charterlan kiralayarak, ta­
rifeli uçaklar şeklinde turizm noktalanmıza bu şekilde bir girişime müsait
olur mu? Tabii ki bunun finansmanı bu krizden dolayı alacağımız ve turizme
ayniması gereken bölümden belki karşılanabilir düşüncesindeyim. Benim
özetle söyleyeceğim, bir defa kriz dönemlerindeki alınacak tedbirler ayrı,
ama o tedbirler kriz olmadan önceki alınmış tedbirler sağlansa onun üzerine
inşa edilir ve olumlu sonuç verir inancındayım. Öyleyse kriz dönemini
düşünmeden, işletmelerimizin alacağı, tanıtma ve pazarlama tedbirleri ne­
lerdir? Bunun üzerinde durmak gerekir. Tanıtma, bir tarafa çok iyi hizmet
vermek, çok iyi insan ilişkilerinden geçer. Bu bizim en büyük potansiyelimiz.
İnsan olarak biz ilişkilerimizde turizme en yatkın, en gönlü sıcak insanlanz.
Turizm de gönlü sıcak insanlann işidir. Peki bunu, biz daha bilgili ve turiz­
min gereklerine uygun, tanıtıma nasıl dönüştürürüz? Bunu bir işletmecinin
mutlaka düşünmesi lâzım.
İkinci olarak pazarlama planını nasıl yapmalı? Günü gününe satış
benim kredi faizim yaklaşıyor, ben 60 dolara hesaplayıp, tespit ettiğim
fiyatımı, 10 dolara indireyim mi? Hayır. İşte bunun inmemesi için ne gibi ted­
bir alınz. Yani orada hizmet düzeyini düşürüp, geliri de düşürüp, ama yekûn
olarak şu kadar para kazandık demek, bence turizmdeki en büyük
yanlışımızdır. Bölgelerdeki pazarlama planı dahi yapılmalıdır. Yani bir Ege,
Akdeniz'deki, en aşağı fiyat ne olmalıdır? Bunun altında gelecek olana gel­
mesin diyebilecek şekilde tedbiri içeren bir pazarlama planına ihtiyacımız
vardır. Bunun içerisine tabii ki, tanıtım giriyor. Şimdi bunlann üzerinde şu
yuvarlak masada acaba bu görüşlere iltifat edilip de bazı fikirler ortaya çıkar
mı? Bazı kararlar ortaya çıkar mı?
Başkan: Ben çok teşekkür ederim Halit Ziya Bey, sabahki konuşmamı­
zın son konuşmacısı Beylan Bey olacaklar.
Beylan Öz: Teşekkür ederim. Sayın başkan, sayın bakanlanm, sayın
müsteşanm, değerli turizmciler, tanıtma ve pazarlama ile ilgili bu davetiyeyi
aldığım zaman Sayın Tokay gibi benim de belleğimde bir anı canlandı. Onu
sizlere arz etmek istiyorum. 1974 veya 75 senesiydi, Almanya'da bir hasta­
nenin başhekimi olan bir arkadaşımı ziyaret ettiğim zaman evinde, televiz­
yondaki bir program gayri ihtiyari dikkatimizi çekti. Program bizdeki bir za­
manlar tatbik edilen 21 sual gibi bir programdı. Fakat arada 45 dakikalık bir
program içerisinde, 20 dakika İspanya'yla ilgili reklâm spotlan gösteriliyor
ve 6 kişi iştirak ediyordu. Birinci mükafat 3 hafta İspanya seyahati, ikinci 2
hafta, üçüncü 1 hafta, ondan sonraki mansiyonlar da Siemens'in mamulleri­
ni kazanıyorlardı. Programı düzenleyen de Siemens firmasıydı. Arkadaşım
orada biraz etkili bir kişi olduğu için, bu programın nasıl düzenlendiğini
öğrenip öğrenemeyeceğini sordum. Öğrendik. Bu program bütün bir sezon
boyunca 15 günde bir tekrar edilen bir olay ve İspanya hükümeti tarafından
Siemense televizyona ödedikleri para dışında, beher program başına, ismi­
ni kullandığı için 300 bin mark, ödeniyor. Bu aşağı yukan 15-16 sene evvel
olan bir olay. Bugün olayın boyutlan çok daha değişmiş ve turizm beynelmi­
lel arenada, adeta devletlerin çarpıştığı bir olay haline gelmiştir. Öyle ki, bir
buzdolabı, bir otomobil gibi, markası üzerinde reklam yapılmak suretiyle
sürekli beyinler yıkanmakta ve kamuoyu oluşturulmaktadır.
Ülkemizin kısıtlı kaynaklannı ekonomik olarak en verimli şekilde kullan­
mak ve azami derecede israftan kaçınmak hepimizin milli görevidir. Sayın
Volkan'ın dedikleri gibi, tanıtım için kullanılan para, küçümsenecek bir tutar
değildir. Ama entegrasyonun olmaması, kullanılan bu paradan, beklenilen
randımanın alınmasına mani olmaktadır. O halde ilk yapacağımız iş, adeta
bir orkestra şefinin yönetimindeki orkestranın ahenkli çalışması gibi, turizm­
de de tanıtmayı tek elden yönetmek ve yönlendirmek olmalıdır. Öyle zanne­
diyorum ki burada alacağımız en müspet karar bu olacaktır. Turizmde
tanıtma önemli, çünkü siz istediğiniz kadar mükemmel üst yapı yapın, eğer
ürettiğiniz ürünü, gününde satmazsanız, onun bedelini zarar hanesine yaz­
mak mecburiyetindesiniz. Çünkü o ürünü depolamak imkânına sahip değil­
siniz. O halde üst yapıyı yaparken, onu en verimli en randımanlı şekilde kul-
lanılabilecek tarzda tanıtmanın da beraberinde yürümesi gerekiyor.
Kriz, olayın bir bölümü ve bugünkü toplantıyı da belki biraz mecrasın­
dan dışanya doğru sarkıtan bir olay. Ama her menfi olayın bazı müspet taraflannı da görmek lâzım. Bu bize şunu gösterdi ki, bir tanıtma stratejisine,
bir tanıtma plan ve programına mutlak surette ihtiyacımız var ve bu süratle
yapılmalıdır. İkincisi, bir kriz stratejisine ihtiyacımız var. Kriz dönemlerindeki
bu bir harp olabilir, bir tabii afet olabilir, bir terör olayı olabilir veya rakipleri­
mizin menfi propagandalan olabilir. Bakanlığımızın elinde bu ahvalde
süratle tatbike sokabileceği, belli bazı kriterlerin olması lâzım. Bu yeterli mi?
Hayır. Bu faaliyetleri yürütebilmek, herşeyden evvel, paraya bakan bir
şeydir. O halde bakanlığımızın elinde seyyal, hatta Sayıştay'ın denetiminin
de dışında bir fonun, bir kaynağın mevcut olması lâzım. Bir sanayi işletmesi
bugün artık modern iş hayatında bir sanayi işletmesi, kurulurken, hemen
hemen yatınm sermayesine yakın bir miktarı tanıtıma harcıyorlar. Bu boşa
harcanan bir para değil, bilakis sabit yatırımlara sarfedilen paranın değer­
lendirilmesi için bir garanti, bir emniyet sübabı olmaktadır. O halde bizim de
turizmde hakikaten birşeyler yapma ümidimiz varsa, turizm gelirlerimizden
belli bir kısmını bakanlığımızın elinde rahatlıkla kullanabileceği bir kaynak
şeklinde, bir kenarda tutabilmemiz lâzım ve bunu gerektiği zamanda süratle
kullanabilecek imkânlara da bakanlığımızın sahip olması gerekir. Kriz
dolayısıyla uğranılan kayıplann tazmininin, sektörel dağılımının mümkün ola­
bileceği kanaatinde değilim. Fakat eğer hakikaten böyle bir yardım gelecek­
se, şu dönemde bilhassa bu kaynağın sektörlerin iş kapasitelerini arttıracak
bazı tedbirlerle kayıpların asgariye indirilmesi şekli, düşünülebilir. Mesela
gelen kaynak eğer bakanlığımızın emrine verilir ve süratle çok ciddi bir
tanıtma kampanyası için kullanılırsa, sektörün zararlannın bir kısmı belki te­
lafi edilebilir. Sayın Yavuzer sigortadan bahsettiler. Bu, sektörümüzün en
önemli sorunlanndan bir tanesidir. İki şekilde bunun tatbik edilmesi mümkün
ki, şu kriz döneminde bu bilhassa çok önem taşımaktadır.
Sayın Ulaştırma Bakanımız buradayken bir konuya daha değinerek
sözlerime son vermek istiyorum. Gerçi kendileri hava alanlannın iyileştiril­
mesi yönünde bazı şeyler söylediler, fakat, dış ülkelere gittiğiniz zaman,
gördüğünüz rahatlık ve ferahlık, kendi ülkemize döndüğümüz zaman bize
maalesef çok kere utanç veriyor. İki, üç tane uçak arka arkaya indiği zaman
yığılan kalabalık, orada çalışan personelin laubali tavır ve davranışları, hepi­
mizi rencide eden konulardır. Bu konuda sayın Turizm Bakanımızla, sayın
Ulaştırma Bakanımızın, müşterek bir program dahilinde özellikle giriş
kapılannda, ister bu hava alanı olsun, ister karayoluyla gelinen yerler veya
limanlar olsun, buralarda çalışan personelin eğitimine özel bir önem verme­
lerini bilhssa sektör mensubu olarak kendilerine arz ediyorum. Teşekkür
ederim efendim.
Başkan: Ben teşekkür ederim Beylan Bey. Bu suretle sabahki konuşmalanmız sona erdi. Ancak, Saym Bakanım cevap vermek istiyorlar, buyu­
run efendim.
Cengiz Tuncer: Değerli arkadaşıma teşekkür ediyorum. Hava yolların­
daki sorun, tabii yalnız Türkiye'ye has bir sorun değil. Geçen Cumartesi An­
talya Hava Limanı'na 24 saatte inen kalkan uçak sayısı, 220. Takdir edersi­
niz ki, rakam çok büyük. Bu kadar büyük bir rakam Avrupa'daki herhangi bir
hava alanına da inse, Antalya Hava Alanı'nda göreceğimiz muameleyi
görürsünüz. Farklı değildir. Bizim sıkıntımız, özellikle Türkiye'ye gelen turist­
lerin Cuma, Cumartesi, Pazar gibi pik günlere ve pik saatlere inhisar etme­
sidir. Yolcuda dengeli bir dağılım yoktur hafta içinde. Genelde bu üç gün
içerisinde iniş ve kalkışlar olur. Dolayısıyla tabii çok büyük sıkıntı var. Büyük
ölçüde bunu önlemeye çalışıyoruz. Yalnız havaalanlarındaki gördüğünüz
personelin tamamı bizim personelimiz değil. Havaalanlannda benim
dışımda iki bakanlığa ait personel de görev yapmaktadır. Bunlardan bir ta­
nesi İçişleri Bakanlığı'na bağlı, personeldir. Özellikle sıkışıklık, pasaport
kontrolunda olmaktadır. Yeterli polis olmaması, zaman tayinlerin de genel­
de Temmuz ve Ağustos aylanna inhisar etmesi nedeniyle personel değişikliğindeki acemilik, sorunlara yolaçmaktadır. Bunu ilgili bakana birkaç kez
ben ilettim. Mümkün mertebe İçişleri Bakanlığı bu havaalanlarında görev
gören arkadaşlanmızın tayinlerinin daha ziyade Nisan, Mayıs aylarında
yapılması veyahut Ekim, Kasım aylarında yapılması şeklinde hattka bir adım
daha ileriye gideyim, özellikle havaalanlarında hizmet görecek olan polisin
ayn bir polis teşkilâtı şeklinde turizm polisi şeklinde teşkilâtlandınlıp, bun­
ların tayinlerinin yine havaalanları arasında yapılması, turistik bölgeler
arasında yapılması, zannediyorum bu konuya bir çare olacaktır. Tabii
bunun dışında bir de gümrük meselemiz var. Tabii havaalanları bizim oldu­
ğu için fatura bize çıkar genelde. Ama aksamalann çoğu bizim dışımızdadır.
Turizm Bakanlığı yetkilileri ve bizim yetkili arkadaşlanmız buradadır. Bi­
zimle ilgili bir konu olursa, hava, deniz ve devlet demiryolları, yetkili arka­
daşlarımız buradadır. Gerekenleri, kendilerine söyleyebilirsiniz. Neticede
onlar yarın bana ulaşır ve en kısa zamanda gerekeni yaparız, teşekkür ede­
rim.
Başkan: Aslında toplantı sabahki celse itibariyle Körfeze ağırlık verdi.
Çalışırken ana konumuz, tam Körfez değildi, fakat ağırlığı Körfez aldı. Esas
konumuz daha çok kalıcı olan tanıtım, pazarlama, ulaşım ve sonunda da
satış geliyor. Buna değinemedik, o yüzden biraz müteessirim. Ulaşımda pa­
zarlama hiç konuşulmadı. Efendim ben şöyle bir konu açmak istiyorum.
Kapsamımız içerisinde bulunan pazarlamanın arkasından satış geliyor.
Şöyle bir sual sormak istiyorum. Pazarlama ve satış mevzuunu otelciler ve
acenteler cephesi açısından incelediğimiz takdirde, her iki grup da bu hu­
susta ne düşünüyor? Başka ifadeyle, her iki grup da içinde bulundukları du­
rumdan ve birbirlerinden memnunlar mı? Birbirlerinden ne bekliyorlar ve
beklediklerini alabiliyorlar mı? Birbirlerinin gelir-gider, kâr zararlan hakkında
bir bilgileri var mı? Karşılıklı tespit edilen fiyatın, istenen servis kalitesini
karşılayabile-ceğine inançlan oluyor mu? Tatbikatta bu nasıl cereyan ediy­
or? Müşteriler ne denli memnunlar veya değiller? Türkiye sathında yapılan
masraflar sonucu elde edilen tesislerde alınması gereken ciro ve kârlılık
sağlanabiliyor mu? Sağlanamıyorsa bunun sebepleri nelerdir? Bunun
Türkiye'ye ziyanı ne kadardır? Ne gibi tedbir ve çareler, müştereken tespit
edilebilir? Kesimler ortak bir anlayışta bulunabilirler mi gibi, bugünün bence
çok önemli ve güncel konusu olan pazar ve satış payları üzerinde, acente
ve otel gruplanna düşen karşılıklı mükellefiyetler ve fiyatların oluşumunda
Türkiye'nin kâr ve zarar haneleri, bu fiyatlarla Türkiye'ye gelen müşterilerin
kalitesi ve kantitesi, bunlardan Türkiye ne denli kârda, ne denli ziyanda,
müesseseler acaba yatırımlarını ve/veya amortismanlannı karşılayabiliyorlar
mr? Türkiye'nin bir ziyanı varsa, bu ziyan payı nedir ve bu nasıl ortaya
çıkar? Ben pazarlamada bunları zihnimden geçirmiştim. Bunları ortaya
atmak istemiştim.
Otel açısından ise, tatbikatçı olarak gördüğüm kadarıyla, bugün otel ve
acente gruplan pazar ve satış fiyatları mevzuunda, muhakkak karşılıklı iş
dışında toplantı yapıp, bu fiyatlann ne olması lâzım geldiğinde zaman
zaman birbirlerini eğitmek suretiyle görüşmeler sağlanırsa, bunu Türkiye
açısından, satışı açısından fevkalâde yararlı görüyorum. Burada kapa­
tıyorum. Buyrun Melike hanımefendi.
Melike Doğruer: Teşekkür ederim sayın başkan. Turizmde kanımca en
önemli faktör insandır. Gerek satışını, pazarlamasını yaptığımız ürün, ki hiz­
met, gerek bu hizmeti sağladığımız sunduğumuz, insana, insanla hizmet
vermek. Bizim turizm sektöründe en büyük eksiğimiz, bir hedef tespitimizin
oluşmasıdır. Ne acente dostlanmızın, ne biz otelci veyahut işletmecilerin
var. Zira, hedef tespiti sadece rakamlarla değil, isteklerimize, amaçlanmıza
ulaşmakla elde edebileceğimiz şeylere ilişkin araştırmalanmızı yaparken,
maalesef çok yönlü yapamıyoruz.
Bir otelimizi pazarlarken, sadece ve sadece otelimizi doldurmayı
düşünüyoruz. Hangi ülkenin kişisine ne şekilde hizmet verebiliriz? Bunu ele
almıyoruz. Her ülkenin kendi coğrafi veyahutta kültürel yetişmesine göre bir
takım özel talepleri var. Bir Japon, başka şeyler isteyebilir. Bir Amerikalı
başka şeyler bekler. Bir Fransız'ın talebi başkadır. Bizim hangi yöremiz bu
kitleye daha iyi hizmet verebilecektir? Önce ülke olarak, hangi yöremizin
hangi coğrafi bölgeye hitap edeceğini bilmemiz lâzım. Bir Amerikalı'ya,
güneşi, denizi, kumu satamazsınız, ona kültürel zenginlikleri göstermek, o
şekilde cezbetmemiz lâzım. Bir İskandinav'a da en cazip gelen, deniz, kum,
güneştir. O yörenin insanı ne tür bir servis bekliyor? Ona göre servisimizi
sunabiliyor muyuz? Otellerimizi inşa ederken, veyahut acentelerimiz pazarlamalannı yaparken, maalesef hep fiyat bazından ele alınıyor olay. Hizmet
her zaman geri planda kalıyor. Buna eğitimi de eklemek zorundayız. Perso­
nel sıkıntısı hepimiz çekiyoruz. Havayollanmız, acentalanmız personel
sıkıntısında, oteller daha perişan vaziyettedir. Belki yaptınm denecek, ama
bir proje daha proje safhasındayken, hiç olmazsa anahtar elemanlann
eğitimden geçmesini ve o proje masraflanna dahil edilmesini öneriyorum.
Yönetici düzeyinde şu anda büyük bir kalifiye eleman sıkıntısı çekilmektedir.
Okullanmızdan yetiştirdiğimiz talebelerimizi paylaşamıyoruz. Ancak o kadar
kısıtlı imkânlarla çalışılırken, onlara otellerde de fazla bir şey verilemiyor.
Kendi gayretleriyle öğrenebildiklerini öğrenebiliyorlar. Hepimiz işin heye­
canı, arzusu içindeyiz. Ancak gerçekleri görmeden de yapmamamız lâzım.
Büyük bir boşluk içindeyiz. Turizmimizde el ele vermeden, sadece acente­
ler kendi zorluklannı görebiliyorlar, otelciler kendi zorluklannı yaşadıklannı
görüyorlar. Ancak bir araya gelerek, sadece fiyat politikasında değil, bir­
takım hizmet kalitesinde, bir ortak noktaya gelinmesi lâzım.
Bir defa vermek istediğiniz imajın ne olduğunu tespit etmemiz lâzım.
Belki selektif turizme eğileceğiz, hangi yöremiz bize mas turizmden daha
geniş imkânlar getirebilir? Yaratmak istediğimiz imajı bulmamız gerekiyor.
Yöresel araştırma yapmamız lâzım. Örnek vermek için, Kayseri bölgesini
söyleyeceğim. Bugün Kayseri, gerçekten Kapadokya'ya çok yakın olması
nedeniyle büyük bir potansiyeldir. Ancak havaalanının, askeri havaalanı
olması nedeniyle, acente dostlanmızın çok iyi bildikleri gibi, Kapadokya'ya
gidip gelmek büyük bir külfet oluyor. Arz talep dengesi, şu anda konaklama
tesislerindeki arzın talepten çok olduğu söylenmektedir. Yeni talepler yarat­
mak üzere, herhangi bir program yapmış değiliz. Bütün tesis sahipleri,
acente sahipleri ancak ve ancak kendi gayretleriyle birtakım pazarlamalar
yapmaya çalışarak, yabancı tur operatörlerinin diktesini kabul etmek zorun­
da kalıyorlar. Bu acenteleri, aynı oranda otelleri de etkiliyor. Bundan bir
süre evvel, Kapadokya yöresindeki otelciler, bir centilmenlik anlaşmasına
varacaklardı. Ancak maalesef altında bulundukları maddi yükümlülükler
bunlara o imkânı tanımadı. Herşeyden evvel hangi yöremize ne tür bir pa­
zarlama yapmamız gerektiğini tespit etmemiz lâzım. Ülkemiz, son derece
geniş, zengin, tarihsel olanaklara sahiptir. Hangi yöremizi hangi pazara,
hangi şartlarla satacağız? Bunları hep bir araya gelip karşı karşıya, el ele
çözümleyebilirsek, çok daha iyi sonuca varabileceğimizi sanıyorum. Bugün
Türkiye'nin batı yakasında komşu ülkenin radyo frekansının girmesinden
neşriyat tam olarak alınamiyor, TRT'yi seyretmek yerine, komşu ülkenin
yayınlan daha kolay alınabiliyor. Güneydeki bilinçli altyapı maalesef diğer
yöreleremizde yoktur. Sağlık turizmi açısından her sezon ülkemize turist
çekilebilmesi mümkündür. Buna hiçbir şekilde değinilmedi. Yatırımcıların
pazarlama konusundaki yaklaşımlan, hemfikir olmadığımız pek çok konular­
dan dolayı, çatışmaya girmektedir. Onlar da haklılar. Çünkü bir yatınm
yapmışlar, büyük bir maddi külfetin altına girmişler, karşılamak zorundalar.
Ancak pazarlama da bir gidere bir bütçeye dayanan bir olaydır.
Benim önerim, önce üst düzeyde bir yöresel araştırma yapıp, hangi
ülkeye hangi dönemlerde hangi araçlarla ve ne şekilde pazarlama yapa­
cağımızı tespit edip, ondan sonra bütçeyi tespit edip, tayin edip, ona göre
çalışmalanmızı yoğunlaştırmak olacaktır, teşekkür ederim.
Başkan: Ben çok teşekkür ederim Melike Hanımefendi. Buyurun Bülent
Beyefendi.
Bülent Bey: Teşekkür ederim. Pazarlama ve tanıtma konusunda yapı­
lan toplantıya gelmeden önce ben, bende birikmiş olan bilgi ve tecrübe­
lerimi gözden geçirdim. Oldukça karmaşık bir şey var. Çünkü, gruplara tur
yaptıran rehberlerden biriyim. Öyle bir tecrübem var. Verdiğim derslerin
gereği, iç departmanlarına kadar girerek zorluklannı, açmazlannı tanıdım.
Onun için zannediyorum ki, düşündüklerim bir karma tecrübe ve bilgi biriki­
minden gelecektir.
Türkiye turizme yatkın olan değerlerini dünyaya tanıtmakta çok geç
kaldığı için, dünyanın diğer ülkelerinde, Türkiye'den daha önce bu işe girmiş
olan ve ekmek parasını bu işten kazanan organizasyon, başta büyük tur
operatörleri ve seyahat acenteleri, kendilerine yeni pazarlar, para kazana­
cak yeni yerler ararken, Türkiye'yi de tabii keşfettiler. Yetkili kişilerini, bu
işten anlayanlarını bu ülkeye yolladılar ve nereyi Türkiye'de kime hangi fi­
yatla, hangi koşullarla kaç gün süreyle, nasıl bir konaklama kalitesiyle sata­
bilecekleri konulannda bugüne kadar yapılan tüm toplantılarda dile getirilen
politikasızlık problemimizin de onlara verdiği avantajla, kararlara bağladılar.
Bugün için eğer bir Akdeniz yöremiz dünyanın belirli bir kesimine
tanıtılmışsa bu tamamen yabancı tur operatörlerinin ve seyahat acenteleri­
nin gayretleriyle, yani para kazanma gayretleriyle olmuştur. Onun
arkasından Türkiye'de satılabilecek ikinci pazar neresidir? Selektif turizm
için neresi uygundur? Mas turizm için neresi uygundur? Bütün bu kararları
Türkiye dışındaki büyük tur operatörleri ve seyahat acenteleri verdi. Onun
için biz Türkiye'yi bugüne kadar şurayı daha çok tanıtıp, burayı daha az
tanıttık, yanlış tanıttık, tartışmlanna katılmıyorum. Çünkü, bir şey yapmadık
ki, yanlış olsun. Bizi tanıttıklan gibi, Tayland'ı da tanıttılar, Singapur'u da
tanıttılar, başka yerleri de tanıttılar. Çünkü para kazanmak için kurulmuş, bu
amaca yönelik kuruluşlardır. Şimdi onlar bizi nasıl tanıttıysa ve ne kadar
tanıttıysa ona bağımlı kalmak zorundaydık. Ona göre otellerimiz Akdeniz
yöresinde yoğunlaştı ve Karadeniz'de yoğunlaşmadı. Veya İç Anadolu'da
belirli bir ölçüde, belirli bir kalitede oldu bu. Onun için Akdeniz'e mas yani
kitle geldi, Karadeniz'e selektif geldi. Orta Anadolu'ya mesela, maceracı tu­
rist geldi. Bunlann hepsi bizim dışımızdaki yönlendirmelerle oldu. O
bakımdan bugün içinde bulunduğumuz noktada, yapılan hatalar varsa, bu
hatalan ben bizim hatamız olarak görmüyorum. Dışarıdan yapılan hatalardı.
Çünkü dışarıdan tanıtıldı Türkiye. Benim kanaatim bu. Türkiye tanıtılmadı
derken, örgütlü olarak tanıtılmadı demek gerekir. Türkiye'deki seyahat
acenteleri ve tur operatörleri de para kazanmak amacıyla kendi çalıştıkları,
operasyonları yoğunlaştırdıklan yerleri tanıtmak için broşürler hazırladılar ve
tabii ki dış ülkelere yolladılar. Ancak, bu broşürlerin hitap ettiği kesim
münferit denilebilen, selektif turizme gitti. Mas turizmin dışında kaldı. Çünkü
onlar kendi ülkelerindeki broşürleri çok daha önce aldılar, çok daha bilgili
broşürler elde ettiler. Şu anda Avrupa'da broşürler basılmış ve piyasaya
çıkmış durumdadır. Ama sebepleri değişik ve çeşitli olabilir. Henüz otel fiyatlannın 91 için belli olmaması veya daha başka sebeplerden Türkiye'deki
broşürlerin çoğu henüz hazır değil. Onun için bir yabancı tur operatörünün
broşürü tüketicinin eline ilk önce geçiyor. Avrupa'da ve orada ne
söyleniyorsa, hangi otel gösteriliyorsa, hangi fiyat veriliyorsa ona göre bir
kamuoyu oluşuyor. Bu da gene bizden önce onların bizi dönemsel olarak
tanıttığının bir ifadesidir.
Bakanlık düzeyinde ve özel sektörde, bütçelerin büyük bir bölümü
tanıtıma aynlamıyor. Muazzam rakamlar istiyor bunun için. Avrupa'daki bir
broşür maliyetiyle, Türkiye'deki bir broşür maliyeti Türkiye'nin lehine
olmasına rağmen, acenteler düzeyinde olaya baktığımızda, bizde büyük ra­
kamlar olmaktadır. Bakanlık düzeyinde tanıtımda da, bence çok büyük ek­
siklikler oldu. Bunu tabii, başka ülkelerin bakanlıkları tamamlamadı, özel
sektörü tamamladı. Fakat bakanlık olarak zannediyorum ki, tanıtmama ko­
nusunda adeta bir isteğimiz var. En yakın örneği Londra'daki örnektir. Tu­
rizm Tanıtma Müdürlüğü Londra'da Mısır Konsolosluğu'nun bir odasına
sıkışmış vaziyettedir. Ama belki bazılannız, Londra'da tanıtmaya ihtiyaç yok
diyebilirsiniz. Zaten acenteler bu işi yapıyor, onu diyebiliriz. Türkiye
hakkında İngiltere, Londra'da yaşayan bir kişi, bir vatandaş bu bilgiyi almak
istediğinde, Mısır Konsolosluğu'na ait bir binaya gitmek durumundadır.
Onun için, ben rahıatlıkla söylüyorum ki, Türkiye tanıtılmamak için elden
gelen yapılıyor gibi. Şu mevsimde gittiniz mi yaz sezonu bittiği için elimizde
hiçbir malzeme kalmadı cevabıyla karşılaşıyorsunuz. Halbuki malzemenin
en yoğun olarak piyasaya döküldüğü zaman, turizm piyasasmda çalışanlar
çok iyi bilirler, şu aylardır. Temmuzda broşürlerin çıkmış olması hiçbir şey
değildir. O, buraya girmiş olan turiste verilecek bilgidir, ama gelecek olan
turist için şu aylarda en yoğun malzemenin olması lâzım. Oysa şu anda
bizim de stoklarımızın en kıt olduğu zamanlardır. Birkaç örnek getirmek is­
terdim ama, sayımız kalabalık, öyle elden ele dolaşılacak gibi değil. Broşür
kaliteleri, tanıtım ve pazarlamada bence çok önemli. Dışardâ bence çok
güzel örnekleri var.
Bir de, söylemek istediğim mesela Amerika'da Pavlav denilen bir turizm
tanıtım fuan vardır. Bu fuarda, sektörde olanlar, yerel tur operatörleri, seya­
hat acenteleri, yani mal üretenler, temsil edilirler. Bu malı almak isteyenler
de, o ülkeyi ziyaret ederek, Pavlav'a giderek, (Türkiye'den de giden acente­
ler var.) Oradaki ürün nedir? Kimde daha-iyidir? Kimde daha ucuzdur? Mal
çeşitlerini görerek bağlantılar yaparlar. En azından birer kartvizit değişimi
yapılır, sonradan haberleşmeler yapılır. Benzerleri var, Londra'daki Worldtravelmarket gibi, Almanya'daki gibi, Türkiye'de TURSAB'm çok özverili bir
girişimi oldu. Workshop düzeyinde bazı toplantılar yaptılar, özel pazarlara
yönelik. Mesela, Yugoslavya için yapılanına ben gittim, gördüm. Belki
yapılıyor, ama bunlar küçük organizasyonlardır.
İstanbul gibi bir kozmopolit merkezde, iki kıtayı birbirine bağlayan bir
şehirde bir dünya turizm fuannın da, özellikle Ortadoğu ağırlıklı, örgütlenmiş
bir pazarlama olayı olarak görülmesi lâzımdır. Buradan acenteler, Alman­
ya'ya, Londra'ya, Berlin'e ve Newyork'a veya Miami'ye giderken, oradaki
acentelerin da buraya gelip, acenteleri tanıyıp, mallan tanıyıp ve daha rahat
kararlar verebilir duruma getirilmeleri gerekir. Bunun önemli olduğunu vur­
gulamak istedim.
Söylemek istediğim o ki, b i z ^ n ı t ı m ve promosyon, tanıtım ve pazarla­
ma politikamızı, dışarıya bağımlı olmaktan belki geç kaldığımız için kurtara­
madık. Ama halen daha dışanda mas turizmin dışında kalan selektif turizm
grubuna giren ve bilgi bekleyen sayıları tahminimizden çok daha fazla olan,
münferit ve Türkiye'yi hedeflemek isteyen, seyahat edebilecek imkânlara
sahip insan var. Bu insanlara mas turizmin dışında bir politikayla yanaşma­
mızda hiç geç kaldığımızı zannetmiyorum. Gerek hükümet düzeyinde, ge­
rekse örgütlenmiş olarak özel sektör düzeyinde yapılabilecek şeyler var.
Teşekkür ederim.
Başkan: Ben çok teşekkür ederim Bülent Bey. Saffet Bey söz istediler.
Buyurun Saffet Bey.
Saffet Ulusoy: Sayın başkan, konulan biraz daha açıklıkla ortaya koy­
mada fayda mülahaza ediyorum. Sizin sorduğunuz başta bir soru vardı.
Yatırımcılar ne zarar etti Körfez krizinden, turizmciler ne zarar etti? Ben bir
tarafta yatınmcı, bir tarafta turizmci olarak düşüncelerim şudur ki, % 20 ila
% 25 turizmciler zarar etmiştir. % 75 otelciler zarar etmiştir.
Esasen Türkiye'de yürüyen çarpık bir düzen var turizmde benim
görebildiğim kadar. Çarpık düzen de tanıtım meselesidir. Esasen bir iki nok­
tada toplanmasında zaruret var. Benden evvel konuşan konuşmacı arka­
daşlarım da buna parmak bastılar. Daha yaygın daha rahat, daha az mas­
rafla daha iyi tanıtım olabilir. Bunun dışında Türkiye'de olan turizm
acentelerinin başının bir belası var. Bunu kimse dile getirmedi. Türkiye'de
turizmciler kanalıyla yatınmcılara turist getirmekten kaçınılmaktadır. Diyor­
sunuz ki, turizm acentesi üzerinden geçin, hayır diyor, ben otelle anlaşma
yapanm. Çünkü acenteler imkanı ve diğer hizmetleri de kendi kârları
porföyüne koymak suretiyle alıp gidecekler. Esasında bu Türkiye'de turizm
kolunda çalışan, lisan bilen insanların Türk turizmine vurduğu darbedir. Bu­
nunla da yetmiyor, çalışanların maliyeti çok yükseliyor. Yılbaşında anlaşı­
yorsunuz, % 80, % 70, % 100'lere varan zamlar yapıyorsunuz, portföy onun
elinde olduğu için, sizin kazanmayacağınızı sizden istiyorlar, ya da portföyü
olduğu gibi alıp gidiyorlar.
Benim kanaatime göre, birinci etapta bu hastalığa çare bulmak
lâzımdır. Bu çare bulunmadığı müddetçe gerek yatınmcılar ve gerek büyük
turizm yatınmcılan artık ufukları kapanmakta, her gün endişe ile yatıp,
endişe ile kalkmaktadır. Bu konuda Turizm Bakanlığının bundan sonra tu­
rizm acenteleri kurmak isteyenlere, ya büyük teminatlar getirmesi veya
çıktıkları müesseseden, Turizm Bakanlığı'na temiz olduklanna dair bir yazı
getirmeleri lâzımdır. Aksi takdirde bunlara turizm belgesi verilmemesi ge­
rekmektedir. Kıymetli meslektaşlanm, yıllar yılı Türkiye'de turizmden söz
edilir. 1980'lerden sonra ufkunuz açıldı, fakat çalıştırdığımız elemanlar,
kompüterde olan anlaşmalannızı dahi alıp gidiyorlar. Esas hastalık bura­
dadır. Bu hastalığa çözüm bulunduğu müddetçe, sizler ve bizler, her an şu
masanın etrafında, güler yüzle meselelerimizi tartışıp bir yere getirebilir, mu­
vaffak olabiliriz. İspanya'nın, İtalya'nın, Fransa'nın getirdiği turisti Türkiye'de
yakın zamanda getiremeyiz ama, benim görebildiğim kadar, bu akın
Türkiye'ye devam edecektir. Ben sizin kadar turizmi bilmiyorum ama göre­
bildiğim budur. Teşekkür ederim.
Başkan: Ben çok teşekkür ederim Saffet Bey. Acaba kamu kuruluşlanmızdan, bakanlığımızdan, DPT'den, Ulaştırma Bakanlığı'mızdan
konuşmalarımıza iştirak etmek isteyen, arkadaşlanmız varlar mı?
Zatialinizin evet. Beyefendi buyurun efendim.
Devlet Demlryollan Genel Müdürü BIrkan Erdal: Sayın Bakanımızın
genel ulaştırma, turizm çerçevesi içerisinde sunmuş olduğu bilgilere, birkaç
noktada ilave yapmak için söz almak istedim.
Bahsedildiği üzere, bizim birtakım özel tren turlanmız, birtakım buharlı
tren turlanmız mevcut. Bu turistik tren faaliyetlerimize 90 yılı içerisinde
oldukça büyük bir yoğunluk vermeye çalıştık. 91 yılında 89 ve 90'ın birikimi­
nin çok daha büyük bir süratle turizm sahasına, demiryollan olarak girme
şeklinde yansıyacağına inanıyoruz. Bakanlığın turizm sahasına vermiş
olduğu önemin en önemli göstergesi olarak devlet demiryollannda turizmle
ilgili özel bir daire başkanlığı kurulmuş durumda. Turistik faaliyetlerimizin
tamamı bu başkanlık tarafından yürütülmektedir. Doğrudan seyahat acente­
lerimizi ilgilendiren en önemli faaliyetlerimizden bir tanesi Ankara-İstanbul
arasındaki yataklı tren seferleri idi. 88 ve 89 yılındaki en büyük darboğaz bu
trenin kapasitesinin yetersiz olması. Seyahat acentelerine arzu ettikleri
kadar kontenjan ayıramamak idi. Bunun neticesi olarak tamamen yerli ola­
rak dizayn edilmiş ikişer kişilik kompartımanları olan bir yeni tren devreye
girdi. Her gün Ankara ve İstanbul'dan karşılıklı olarak gece saat 12'de
kalkıyor, karşı tarafa da sabah saat 9.30'da varıyor. Bunu daha ziyade tu­
rizm seyahat acenteleri için koyduk. Fakat maalesef turizm seyahat acente­
leri eski alışkanlık olarak 10 trenini tercih ediyorlar. Eski trenimizin kompartımanlan 3'er kişilik, yeni trenimizin 2 şer kişiliktir. Bir miktar da
ekonomik gerekçesi var. Ancak gece treninin servisi turizme çok daha
yatkın bir servistir. Zannediyorum önümüzdeki sezon içerisinde, gece 12'de
kalkan trenimiz biraz daha fazla müşteri bulabilecektir. Son günlerde
basında ufak da olsa yer alan buharlı tren turlanmızla ilgili broşürlerimiz, kataloglanmız bastınidı. Turizm Seyahat Acenteleri Birliğine ve üyelerine bizde
çalışan acentelere dağıtıldı. Yurt dışına da dağıtıldı, önümüzdeki yıl bu tur­
larda çok büyük sayıda artış beklemekteyiz. Genel olarak içe dönük bu faa­
liyetlerimizin dışında, 90 yılı içinde büy^:H: ölçüde gelişen yurt dışı bağlantılanmız söz konusu. Bu konuda seyahat acentelerinden yardım da istiyoruz.
Biletlerimizin Avrupa'da satışı yönünde yardım istiyoruz.
Şu anda İstanbul Ekspresi adı altında çalışan, her gün karşılıklı olarak
Münih-İstanbul arasında çalışan bir trenimiz var. Bu trenle Almanya, Avus­
turya, Yugoslavya, Bulgaristan ve Türkiye'ye ulaşmak mümkün olduğu gibi,
haftanın belli günlerinde Macaristan, Romanya, Polonya ve Sovyetler
Birliği'ne gitmek mümkündür. Bu trenin belli ülkelere çalışan yataklı vagonlan da mevcuttur. Almanya hattı üzerinde çalışan yataklı vagon, bütünüyle
Türk personeli tarafından işletilmektedir. Basit bir başka haber, ama zanne­
diyorum oldukça yararlı, Moskova'ya da bu trenle yataklı olarak gitmek
mümkündür. Karayolu bağlantılanyla rekabet edebilecek sürelerde gidiyor,
fiyatları da uçak fiyatlarının oldukça altındadır. Diğer taraftan, Yunanistan'la,
Atina'yla her gün karşılıklı bir trenimiz mevcut. Bu trenin kalitesinin
yükseltilmesi çalışmaları, maalesef Yunanistan'da meydana gelen bir yıl
içerisindeki 3 seçim, arkasından demiryolu genel müdürlüğünün değişmesi,
sebebiyle istediğimiz boyutlarda olamadı. Ama ona rağmen şu anda
oldukça kaliteli olarak çalışan bir trendir. Karayoluyla aynı süre içerisinde
Atina'ya varmak, Atina'dan da İstanbul'a varmak mümkündür. Bir diğer bili­
nen trenimiz, Toros Ekspresi, Suriye'ye çalışmaktadır. İran'la doğrudan Arıkara-Tahran bağlantılı bir tren seferini önümüzdeki ay içerisinde gerçekleş­
tireceğiz. Avrupa bağlantılı çalışan turizm seyahat acenteleri için orijinal ola­
bileceğine inandığımız bir çalışmamız var. Tamamen bilimsel bir araştırma
sonucu bulunmuş olan bir veriden hareket ettik. Seyahat acenteleri olarak,
turizmciler olarak zannediyorum bu konuda bizden daha fazla bilgilisiniz.
Ama, Alman turist, otomobiliyle seyahat etmeyi en çok seven turist olarak
tespit edilmiş durumda. Otomobiliyle gidebileceği yeri, otomobiliyle gideme­
yeceği yere her zaman da tercih eder. Bundan hareketle bir senedir
uğraşlarımız sonunda, İstanbul ekspresine otokuşet vagon ilave ettiriyoruz.
Gelecek Mayıs ayından itibaren, sadece Alman turist değil, Almanya'dan
gelecek Türk işçiler de kullanabilecek. Almanya'dan arabasını trene
yükleyecek, kendisi yataklı kuşetli, veya normal kompartımanlı vagonla
İstanbul'a kadar ulaşabilecek, bu uygulama Yugoslavya sınırları içerisinde
çok dar kapsamlı, geçen sene yapıldığı sırada, iki, ikibuçuk ay öncesinden
bütün rezervasyonlan doluydu. Burada bizim için en büyük handikap, bizim
biletlerimizin Türk seyahat acenteleri tarafından veya Almanya'daki, Avusturya'daki seyahat acenteleri tarafından satışının sağlanabilmesi, bu konu­
da hor türlü kolaylığı göstermeye hazırız. Bize bu konuda talepte bulunacak
firmalara yardımcı olmaya hazınz. Esasen bu da bizim aradığımız bir hizmet
oluyor.
Onun dışında daha ufak detaylara girerek konuşmanın genel çerçeve­
sini dağıtmak istemiyorum. Ancak şunu belirtmek istiyorum. Biz Seyahat
Acentalan Birliği'yle, senenin sezon kapanışlarından, sezon açılışlanndan
önce yaptığımız toplantılarda programlanmızı onların talepleri doğrultusun­
da bugüne kadar yapıtk. Onlardan gelen eleştirilere cevap bulacak
çözümlere gittik. Bundan sonra da bütün bunlara hazır olduğumuzu belirti­
yoruz. Demlryollan olarak Türk turizmine verebileceğimiz her türlü hizmet
için sizlerden öneri bekliyoruz. Teşekkür ederim.
Başkan: Efendim ben teşekkür ederim. Buna havi broşürleriniz, tanıtıcı
mahiyette broşürleriniz var mı, bütün bu tarifelerinizle alâkalı? Şu bakımdan
söylüyorum, mesela biz otel gruplan olaraktan bu bilgilere sahip değiliz.
Birken Erdal: Nereye iletmemizi isterseniz, biz iletelim size.
Başkan: Otelciler birliklerine. Bunlardan efendim yoksunuz.
Birkan Erdal: Onu bol miktarda iletelim efendim.
Başkan: Buyurun Niyazi Bey.
Niyazi Yeşilyurt: Teşekkür ederim saym başkan. Sektörün değerli tem­
silcileri, 7 aydan beri ben teşvik ve uygulama başkanlığı görevini yürütmek­
teyim. DPT'de, bu tür yuvarlak masa toplantılarına çok katılıyoruz,
10'larcasına şu ana kadar katıldım diyebiliriz. Fakat maalesef bugün bir
gözlemimi dile getirmekten geçemeyeceğim. Şu ana kadar saat 10'dan beri
toplantı halindeyiz. Henüz ne bir talep geldi, ne de teşviklerle ilgili olarak bir
söz edildi; Halbuki biliyorsunuz biz DPT olarak, her yıl Eylül ve Ekim
aylannda müteakip yılın kararname ve tebliğ çalışmalannı yürütürüz. Bun­
lann bu sektör içinde olanlar için ne derece önemli olduğunu, benden çok
daha iyi siz yatınmcılar, işletmeciler biliyorsunuzdur.
Mayıs ayında bu tur operatörleriyle ilgili olarak bir kararname yayınladık.
Orada Turizm Bakanlığı'yla müşterek bir çalışma sonucu bize göre birtakım
teşvikler getirdik. Bu kararname aleyhinde oldukça eleştiri aldık. Şimdi tam
bu yeni kararname çalışmalan yürütülürken, tam sırasıyken, hiç bu konuda
söz edilmemesi doğrusu beni oldukça şaşırttı. Halbuki ben burada özellikle
bu konunun görüşüleceğini düşünüyordum. O nedenle işimizi bıraktık gel­
dik.
Başta TURSAB'tan olmak üzere maalesef fazla katılımcı kalmadı. Bir
noktada birtakım hipotetik, ayağı fazla yere değmeyen yaklaşımlarla işin filozofisi, politikası yapıldı. Fakat Sayın Ulusoy'un dışında somut öneri de
göremedik doğrusu. Ben şöyle özetlemek istiyorum. Hiçbir kritik gelmemesi,
yeni bir taleple karşılaşmamamız bizim bu tebliğlerimizin, gerek yatınm için
olsun, gerekse işletmeler için, tur operatörleri için son derece güzel
hazırlanmış, herhangi bir şikayet konusu olmadan, neredeyse yılını tamam­
layan bir tebliğ olarak, aynen önümüzdeki yıl devamı şeklinde ben önerimi
götüreceğim. Teşekkür ederim.
Başkan: Ben teşekkür ediyorum. Galiba konumuzun akışı itibariyle siz
bu sefer daha ziyade dinleyici olarak kaldınız. Ama her zaman güncelliğinizi
muhafaza ediyorsunuz. Ben gene kamu kuruluşlanndan devam ediyorum.
Ondan sonra konuşmak isteyen arkadaşlarım var biliyorum. Buyurum Aydın
Bey.
Aydm Barlas: Teşekkür ederim sayın başkan. Değerli katılanlar, ümit
ederim tanıtma genel müdürü olarak bu söyleyeceklerim, sayın Meral Korzay'ın sorulannın bir kısmına bir miktar cevap da olabilir.
1988-89-90 ve 91 programını ana başlıklan halinde, önce bir karşılaştır­
masını yapmak istiyorum. 89'da 12 milyarlık bir bütçe var. 90'da 30 milyarla
çalışmışız. Personel de 37 milyar olmuş. 91'de 132 milyar bu miktar. 89'da
17 fuara katılmışız, 90'da aynı. 91'de 23 fuara katılınacak. Ağırlama konu­
sunda genel bir standardımız var. Zaten talep de öyle, 2500 kişi ağırlıyoruz.
Reklam konusunda 377 milyonla yola çıkmışız, bu sene harcadığımız miktar
15 milyar. 91 için programımız 49 milyardır. Tanıtıcı yayınları 1988'de 800
binden almışız, 89'da 5 milyona çıkarmışız, 90'da 12 milyon yapmışız, 91'de
22 milyon hedefliyoruz. Yurt dışı bürolarımız 17 taneydi. 34 yeni elamanla
takviye edilerek, bunlar Helsinki'de açılarak, 18 yurt dışı bürosuna çıktı. Tu­
rizm Danışma Müdürlüklerimizi yurt içinde de 60'a çıkardık. Bunun yanında
daha başka detaylı üretimlerimiz var. Kısaca bunlardan bahsetmek gerekir­
se, 4500 adet video kaset üretip dağıtmışız, ikibin tane dia seti dağıtmışız.
Yurt dışında, yurt dışı bürolarımız vasıtasıyla 39 sergi açmışız, 172 Türk
günü gecesi veya haftası düzenlemişiz. 136 konferans gerçekleştirmişiz.
8843 dia gösterisi yapmışız. Bunlar tanıtmanın yaptıklannın bazı detay bilgi­
leri.
Körfez krizi nedeniyle bakanlık şimdiye kadar ne yaptı? Yurt dışı
bürolanmız vasıtasıyla çok detaylı bir araştırma yaptık. Yani, Körfez krizin­
den Türkiye'nin etkilenmesi sadece münferiden Türkiye'ye mi aittir, yoksa
kişiler, bütün Avrupa'dakiler ya da potansiyel Türk turistleri, Türkiye'ye
gelen kişiler, artık evlerinde mi oturmak istiyorlar? Seyahat etme kabiliyetle­
ri azaldı mı? Böyle bir düşünceleri mi var diye. Genelde sonuç Türkiye'ye
ait olmayan bir husus olarak ortaya çıktı. Fakat bu araştırma sonucunda bir
şey daha vardı. Aynı zamanda önerileri de istemiştik. Şimdiye kadar
yapılanlar, yapılamayanlar, yapılması gerekenler, bizim veya Türkiye'de bu­
lunan başka kamu kuruluşlarının üstlerine düşen görevler var mı diye? Bun­
ların arasından iki tane öneri çıktı. Bir tanesi 90'da turistlerin % 70'i geldi,
geriye bir % 30'u kaldı. % 15 zaten ferdi turistlerdi. Türkiye'ye gelenlerin
yansı yaklaşık ferdi, yansı turla geliyor diye hesaplarsanız, kalan % 30'un
yansı, % 15'i için ne kadar reklam parası harcanması gerekebilir ve bunun
da herhangi bir rantabilitesi veya fizibilitesi var mıdır? düşüncesinden orta­
ya çıkan iki strateji vardı. Bu stratejiler, reklam stratejisini tabii ki ortaya
çıkartıyordu. Bunlardan bir tanesi bu parayı saklayalım, 91 için kullanalım.
Bir diğeri, en sağlıklı olanı, ki bakanlık da bunu seçti, süratli kalıcı, bir rek­
lam kampanyasına başlanması düşüncesi idi. Bakanlık bunu seçti ve Fran­
sa, İngiltere, Almanya ve yeni pazar Finlandiya'da 5 milyar Türk liralık bir
reklam kampanyasına girişilmesi kararlaştınİdi. Bakanlığın tanıtmayı ve pa­
zarlamayı ayn ayrı görme eğilimi var, doğrudur. Nitekim Tanıtma ve Pazar­
lama Genel Müdürlüğünün isminden pazarlama ismi de kaldınidı. Pazarla­
ma isminin kaldıniması pazarlamanın ortada bırakılması demek değil,
ortada bir boşluk bırakılmışsa, DPT'den gelen arkadaşımın da söylediği gibi,
18 Ocak kararlanyla getirilen pazarlama teşvikleriyle bu boşluk şiddetle dol-
duruldu. Burada bu hiç konuşulmadı, çok ilginçtir. Pazarlama bir işletme
fonksiyonu, ama Turizm Bakanlığı'nm bir işletmesi yok, dolayısıyla Turizm
Bakanlığı'nm bir tanıtma konusuna girmesi lâzım diye düşünüyoruz.
Tanıtmada evet, ama pazarlamada yapılanlann eksikliğini, sadece pazarla­
ma eksikliğine bağlamak da yanlış. Yani, bunun bir eğitimi, altyapısı,
çevresi, yatırımı, ulaştırması, diğer konuları var. Ama herkesin değindiği gibi
katılmamak mümkün değil.
Pazarlama konusunda katılımcı olmaktan yek vücut olarak hareket et­
mekten başka hiçbir çare de yok galiba. Buraya daha ziyade bir dinleyici
olarak geldik. Çünkü 1991 programı genelde belli, bunun da bir bütçesi
yapılmış vaziyette, buradaki konuşulanlar doğrultusunda, bu bütçenin prog­
ramlaması konusunda ne şekilde değişiklikler yapılabilir, bu konuda
konuşacaktım. Tanıtma, Başbakanlık, Basın Yayın, Kültür Bakanlığı, Turizm
Bakanlığı, TÜTAV, THY, TCDDY vs gibi, kuruluşlarla çok başlı bir şekilde
yapılıyor, ama bunun koordinasyonu zordur. Bunun platformunun da
burasının olmadığı görüşündeyim. Bu bir hükümet politikasıdır. Dolayısıyla
bunun üzerine bu açıdan gitmenin yaran olduğunu zannetmiyorum. Ayrıca
sektör içinde konaklamacılar, acenteler, yeme-içme, eğlence alışveriş tesis­
leri var. Biz tanıtma açısından ne yaptığımızı deklare edebiliyoruz, ama bu
tesisler pazarlama konusunda ne yaptılar, bunun bir açıklaması olmadı.
Eğer böyle bir açıklama samimiyetle yapılsaydı, buradan şu çıkacaktı diye
düşünüyorum. Bazı alanlarda bir sürü tekrarlar olacaktı, bazı alanlarda bu
yapılmış, bırakılmış; boşlukların olduğu ortaya çıkacaktı. Bundan sonra
yapılacak olan, pazarlama politikasında yol gösterici noktalar olacaktı. Bu
bir eksikti, yapılabilirdi. Yapılmadı.
Bir de pazarlamanın bir birlikte mi yapıldığı, yoksa birbirine rağmen mi
yapıldığı konusu var. Bu da çok ilginç yerlere götürebilir diye düşünüyorum.
Bu toplantıda eksik olan çok güncel bir konu daha var. Pazarlama konusun­
da önce bir şeyi pazarlayacaksınız, birisi gelecek ve sizin ürettiğiniz malı
alacak, oysa turizm konusunda gidip satın alma sözkonusu değil. Ulaşım
konusunda, sivil havacılık, Dışişleri Bakanlığı, Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı'ndan belki şunları duymak isterdik. Ya da sektör buna nasıl
çözüm bulunduğunu sorsa, herhalde, biz de birine soracaktık, artan uçak
bileti, sigorta farklarının kimin tarafından ve nasıl ödeneceği konusu var. Bu
çok ciddi bir konudur. Ama sanıyorum hizmete özel bir konu bu. Confidenti­
al ama, çözüm bulunmuş bir konu değil. Ülkeler arası serbest ticaret
ortamında, böyle bir kriz nedeniyle tökezlediğinizde hiçbir zaman yardımcı
olmuyorlar. Bilakis tam tersine bir de başkalan tökezletmeye çalışıyor. Yu­
nanistan hemen sloganlar üretti, neden tatilinizi harpten uzak bir alanda
geçirmiyorsunuz diye. Yurt dışı bürolarımızdan aldığımız enformasyonların
içinde şu var. Buradaki basına çok önemli bir görev düşüyor. Yurt dışı
bürolanmızdan gelen enformasyonlarda kullanılan harbe ilişkin mesajların
çoğu, Türk gazetelerinden alınmış, hatta bir yazarsak beş olarak verilen
mesajlar var. Kasıtlı verildiği kanaatindeyim, ama normaldir. Bunun bir
şekilde önüne geçmek lâzım ama, nasıl geçilebilir, şu anda bir fikir geliştir­
miş değilim.
Bir arkadaşımız soru işareti olarak, Türkiye turizme geç başlamıştır
dedi. Arna hiç de inkâr etmemeliyiz. Özellikle çevre alanında turizme geç
girmemizin bütün avantajlannı sonuna kadar kullanmaktayız. Tanıtma yeter­
siz deniyor, şimdiye kadar tanıtma yeterli diyene pek rastlamadım. Yeterli
tanıtma nedir? Sorusuna da cevap bulabilmiş değilim. Hiç kimseden bu
cevabı da almadım, yeterli tanıtma kaç gram olur, kaç metredir. Kaç
paralıktır? Bilemiyorum ama, tanıtma ne kadar yapılırsa o kadar iyidir, diye
düşünülmektedir.
Bir arkadaşımıza son olarak bir cevap vermek istiyorum. Londra
büromuz Mısır sefareti içindedir dediler. Biliyorsunuz, Londra'da çok büyük
binalann numaralan yoktur ve onlar isimleriyle tanınırlar. Londra büromuzun
da bulunduğu bina Egypt House'dir. Ve İngiltere'nin en büyük binalanndan
bir tanesidir. Dolayısıyla bu münferit bir binadır, Mısır sefaretinin içinde
değildir, teşekkür ederim.
Başkan: Ben teşekkür ederim Aydın Bey. Zannediyorum ki, semineri­
mizin bitmesine, zaman kaldı. Sayın müsteşann THY'larından Bektaş Bey
arzu etmişlerdi. Buyurun Bektaş Bey.
Bektaş Bey: Son yıllarda gelişen turizm hareketleriyle paralel olarak
hava yolu ulaştırmasının da önem kazandığı bilinmektedir. Bu noktadan ha­
reketledir ki, sivil havacılık sektörü önemli bir şekilde teşvik edilmektedir.
1980 öncesine baktığımız zaman. THY'nın dışında sivil havacılıkla uğraşan
belli başlı bir şirkete veya kuruluşa rastlayamıyorsunuz. Oysa şimdi 39
civarında irili ufaklı, şirket kurulmuş durumdadır. Fakat sivil havacılık
sektöründe, yani hava ulaştırmasında sermaye çok önemlidir. Şirket kurula­
bilir, organize olabilir fakat işi götürebilmesi için sermayesinin çok kuvvetli
olması gerekiyor. Biz bu noktadan hareketle, THY'nın öncelikle sermayesi­
nin artınimasını istedik. Sayın Bakanım biraz değindiler Sayın Bakanımızın
hükümet nezdindeki destekleriyle, sermayemizi 150 milyardan, 700 milyara
çıkardık. Buna paralel olarak kapasitemizi artırmak, gelişen turizme ayak
uydurabilmek için, filomuzun 2000 yılına kadar 46 irili ufaklı uçak filosuna
ulaşabilmesini sağlamak üzere, gerekli girişimler başlatılmıştır.
Tanıtım konusunda ise, belli kurumlara yaptırılan araştırmalar sonunda,
1990 yılına münhasıran 4 milyon dolarlık bir tanıtım kampanyasına girdik.
Bu aşağı yukarı 40 ülkede Temmuz ayı başlarında başladı ve 6 ay, bu yılın
sonuna kadar devam edecek. Yeni yılda da bunu devam ettirmeyi düşünü­
yoruz. İlk defa programlı olarak kampanya sunuluyor. Daha evvel de bizim
birtakım tanıtım faaliyetlerimiz vardı. Bunlar yurtdışı bürolarımız marifetiyle
yapılıyordu. Şimdi ise bir tek kanaldan, bir tek merkezden yaptınyoruz.
Özellikle Avrupa çapında yaptırılan kamuoyu araştırmalan, bir tatil ülkesi
olarak Türkiye ve THY hakkında, olumlu veya olumsuz yerleşik bir yargının
olmadığını gösterdi. Diğer bir ifadeyle son yıllarda hızla artan yabancı turist
sayısına rağmen, ülkemiz ve ulusal havayolumuz henüz gerektiği gibi
tanınmamaktaydı. Bu itibarla 90 yılında bu tanıtım kampanyasına girişmiş
bulunuyoruz. Bilindiği gibi herhangi bir sektörde pazara giren her yeni ürün
için geçerli olduğu üzere THY'nın da bu gelişmesinin müşteriye iletilmesi
gerekiyordu. Kampanyayı oluşturan mesajların hedef kitleyi içerik olarak ya­
kalaması ve yine bu mesajlann hedef kitleyi gerekli sıklıkta yakalamasına
özen gösterildi.
Yine araştırmalarımız, dünya turizminde artık deniz, güneş ve kumdan
çok, tarihi ve kültürel zenginliğin, keşfedilmemiş olanın revaçta olduğunu
göstermektedir. 1990 yurt dışı tanıtım kampanyası içerik olarak THY'nın
dünya turizmindeki bu yeni eğilimi yakalamasını sağlayacak şekilde
hazırlanmış bulunmaktadır. İçerik açısından doğru mesajlann gereken
sıklıkta yayınlanması ise kuşkusuz bir bütçe ve medya seçimi sorunudur. Bir
örnek olması bakımından, rakip havayollanmızın, özellikle Avrupa'da ve
bizim uçtuğumuz noktalarda bir sene içerisinde reklama, tanıtmaya ne
kadar harcama yapıyorlar? Bunu saptamaya çalıştık. Biz ilk defa dört milyon
dolar civarında bir harcamaya girmiş bulunuyoruz. Bu rakiplerimize
baktığımız zaman British Airways, 36 milyon dolar, Lufthansa 23 milyon
dolar, Air France 22 milyon dolar, Japon Havayolları 20 milypn dolar, Air
Italia 15 milyon dolar, Iberia yani İspanyol Havayollan, 13 milyon dolar. Bu
harcama ülke tanıtımı amacıyla Spanish Turist Board tarafından çok daha
büyük bir bütçeyle desteklenmektedir. Dünya havayolu reklamlanndan en
büyük payı alan Time dergisine, İberia'nın 88 yılında ayırdığı bütçe 1.7 mil­
yon dolardır. Biz ise, 1990 yılında 400 bin dolar civannda bir bütçe ayırmış
bulunuyoruz. İlk defa, dünyanın her tarafında okunan dergilere verilen bir
kampanyadır. Bunlann dışında, bizim görünmeyen tanıtım araçlanmız da
var. Bunlar nedir? Uçmadığımız noktalarda genel satış acentelerimiz vasıta­
sıyla yapılan tanıtım kampanyalandır. Mesela en son Hong Kong, Tayvan,
Bangladeş, Sri Lanka ve Güney Amerika'da genel satış acenteleri tayin edi­
yoruz ve onlara senelik belirli bir miktar Türkiye'yi ve THY'lannı tanıtması
konusunda, kontrata bu miktan koyuyoruz. Mesela Hong Kong'da bu 50 bin
dolardır. Hong Kong deyince benim de bir hatıram var. Ben Hong Kong'a
genel satış acentesi tayin etmek için gittiğimde, Hong Kong Havaalanı'nda
havayolları mensuplarına % 20-25 civannda Freeshoplar'da indirim var. Biz
aldık, kimliklerimizi de gösterdik, baktı dedi ki, Türkiye nerede? Bizim liste­
de THY yok diyor. Bir sürü mücadeleyle Türk Hava Yolları kartımızı kabul
ettirdik. Yani Hong Kong'da, dünyanın artık ticaret merkezi, turizm merkezi
olan bir yerde THY'larını değil, Türkiye'yi tanımıyorlar. Belki oradaki satış
memurunun cahilliğinden ileri gelebilir. Bu demek değildir ki, Hong Kong'da
hiç kimse Türkiye'yi tanımıyor. O bakımdan, mesela Hong Kong'daki genel
satış acentemiz vasıtasıyla her sene 50 bin dolarlık, az da olsa bir tanıtımı
yaptırabiliyoruz.
Bunun yanında, zaman zaman Turizm Bakanlığı'yla gerekli işbirliği ya­
parak, zaman zaman münferiden dünyanın çeşitli yörelerindeki mesela Ja­
ponya, Amerika, Rusya gazete yazarlarını, özellikle başyazarlarını
Türkiye'ye davet ederek belli yöreleri gezdirerek, Türkiye ve THY hakkında
makaleler yazmalannı sağlıyoruz. Özellikle Japonya seferini açtıktan sonra
Japonya'dan getirmiş olduğumuz yazarların THY ve Türkiye hakkındaki
yazıları fevkalâde müspet neticeler vermiştir.
Bu arada fuarlara katılmak vasıtasıyla Türkiye'nin tanıtımını yapıyoruz.
Ancak, Körfez krizinden dolayı, bizde de haliyle birtakım iptaller oldu.
Bunun yanında sigorta primlerimiz ve maliyetlerimiz arttı. Buna ilaveten
Türkiye riskli bölge ilan edildiği için, tüm Avrupa ve diğer Türkiye'ye uçan
havayolları, mesela İsviçre'de 50 frank vinvey, 100 frank rauntrik bilet alana
ilave risk, savaş riski sourcark olarak alınmak isteniyor. Bunu milli taşıyıcı
olarak Türkiye böyle bir riskin içerisinde değildir, kabul etmiyoruz dememi­
ze rağmen henüz bir noktaya varmış değiliz. Diğer taşıyıcılar ise bunun ha­
vayoluna bağlı olduğunu kabul ettiler. Türkiye çıkışlı olmak üzere ise, henüz
milli taşıyıcı olarak biz herhangi bir risk parasını henüz kabul etmedik, bu
konuda direniyoruz. O bakımdan bunun hakikaten girişilecek bir reklam
kampanyasıyla giderilmesinde fayda mülahaza ediyorum. Teşekkür ederiz.
Başkan: Ben teşekkür ederim. Fethi Bey. Buyurun efendim.
Fethi Pirinççioğlu: Kriz içerisinde olduğumuz bir konu, bu toplantıya
getirürîıedi, ona değinebilir miyim? Hilton'daki bir grev krizi bize gerçekten
zor saatler yaşatıyor. Müşteri de haklı olarak 5 yıldızlı bir otele girdiği
zaman, 5 yıldıza lâyık hizmet istiyor. Madem ki siz bu hizmeti veremiyorsu­
nuz, o takdirde tenzilât isteme hakkım doğuyor diyor. Acaba burada bu ko­
nuda görüş teati edebilir miyiz? Hilîon diyor ki, ilk defa böyle bir grev
yaşanıyor, yan açık vaziyette otelimiz ve onlann uzun geçmiş tarihlerinde
de bir örneği yok. Hizmette tenzilât yapabilecekleri, yapamayacakları husu­
su, merkezden de bir cevap bulmuş değil. Sayın Bakanlıklan çok yardım
ediyoriar. Sorunu halletmek için ama henüz bir çözüme getirilemedi.
Tefekkür ederim.
Başkan: Evet, isterseniz, bu hususta çok kısa bir cevap verilecek zan­
nedeceğim. Sinan Bey, Otelciler Birliği başkanj olarak.
Sinan Bey: Efendim, Sayın Pirinççioğlu müsterih olsunlar, Air İtalia her
zaman grevdedir. Bir grev de bana rastladı. Milano'nun banliyösünde bir ha­
vaalanına bizi indirdiler, iki saat bekledik. Bavullanmız gelmedi. Özel taksi
tuttuk ve Milano'ya geldik. Hiç kimse de bize bir tenzilât, bir ödeme yap­
madı. Bu sosyal yaşantının bir icabıdır. Hilton'daki şu grev de, demokrasinin
normal bir icabıdır. Avrupalı buna bizden daha çok alışıktır, affetsinler böyle
bir tenzilât yapılmasının da gerektiğini zannetmiyorum. Teşekkür ederim.
Başkan: Ben teşekkür ederim.
Yılmaz Tecmen: Çok teşekkür ederim. Efendim ben çok sevdiğim
değerli hemşerim aynı zamanda da DPT'nin başında olan sayın Niyazi
Bey'e burada cevap vermek istiyorum. Konuşmam sadece bununla sınırlı
olacak.
Şimdi kendisi biz buradan hiçbir şikayet almadık, hiçbir öneri de gelme­
di dediler. Bir kere sabahtan beri konuşulan konulann hepsinden , ki sizi bir
yerde patron olarak kabul ediyoruz, bir işaret almak suretiyle, sektörün
içerisinde bulunduğu durumda, bilhassa pazarlama ve tanıtımda da ne
kadar teşvik gerektiği meselesi ortaya çıktı. Üstüne bir de kriz eklendi. Siz
gelecek seneyi söylüyorsunuz ki, gelecek senenin boyutlan çok önemli mik­
tarda dile geldi. Hakikaten de fevkalâde kritiktir. Onun için buradan DPT
olarak nasibinizi almadan gitmek mümkün değil diye düşünüyorum.
İkincisi çok somut öneri istiyorsanız, bunlan çok rahatlıkla çoğaltabiliriz.
Ancak tanıtım ve pazarlamayla ilgili, daha çok acentelere yönelik çıkarmış
olduğunuz teşvik tedbirleri, zannetiyorum ki başarılı ve işleyen bir teşvik
tedbiri olsun. Bunun mutlaka revize edilmesi lâzım. Çok somut elle tutulur
bir şekle gelmesi lâzımdır. Tabii ki, acenteye başta olmak üzere bu teşvik
tedbirlerini biz otelciler olarak destekliyoruz. Çok daha belirgin, daha
küçültülmüş seviyelerde olmalı, yani teşviğe tabi olacak rakamların
küçültülmesi, yoksa primin küçültülmüşünü demek istemiyorum. Açıklık gel­
meli, mutlaka revize edilmeli, ki otelciler de küçüklü veya büyüklü, yaşayan
tesislerin mutlaka somut bir şekilde tanıtım ve pazarlama teşviklerinden ya­
rarlanması lâzım. İşte fevkalâde somut, açık bir şekilde Türk turizminin
tanıtım ve pazarlamasına, DPT'nin gerek acente kesimine, gerekse otelci
kesimine vereceği teşvik en müessir olacağı tedbirdir. Mesela bugün
işletme zorluğu içerisinde olan tesis, kendisini yurt dışında tanıtamıyor. 2030 tane fuar var. Bunlara iştirak edemiyor. Yurtdışındaki yayın organlannâ
şu veya bu şekilde bir ilan veya reklam vermesi mümkün değil. Çünkü ra­
kamlar çok büyük, bir takım zincir otellerin kendi zincirieri içerisinde
düzenledikleri haricinde bizler veya biraz büyüğümüz veya biraz küçüğü­
müz gibi tesislerin bunlara ulaşması mümkün.değil. Çok somut bir şekilde
öneriyorum Niyazi Beyefendi, böyle yurtdışı yayınlan, gazete, dergi, fuarlara
iştirakler yine yurt dışına,yönelik, broşür basımlan gibi, birtakım giderlerimiz­
le, en süratli bir şekilde 1990 yılını da kapsayan giderlerimize asgari %
50'lik bir devlet katılımı bekliyoruz. Fevkalâde jndirekt bir tanıtım projesidir
bu. Çıkartılmış olan daha önceki tanıtım ve pazarlama teşviklerinin de revize edilmesi, açıklık, letlik kazanması gerekir. Teşekkür ederim.
Başkan: Şimdi efendim burada TÜRSAB yetkilileri var. Onlann adına
ben konuşmak istemem ama, dün TÜRSAB merkezinin açılışında Devlet
Bakanımız Sayın Işın Çelebi'nin bahsettiklerine göre, herhalde TÜRSAB'ın
da, 1991 pazarlama teşvikleri veya teşvik kararnamesi konusunda kendile­
rine bir müracaatı olmuş. Dönüşlerinde görüşeceğiz ve birlikte bu pazarla­
ma teşviklerini tartışacağız diye Sayın Bakanımızın bir beyanatı oldu. Sayın
Yeşilyurt burada yatınmlarla ilgili teşviklerden bahsedilmedi, ben rahatım
dedi. Konu tanıtma, ulaştırma ve pazarlama olduğu için, iki gün sonra ken­
disine yatırımlarla ilgili 7-8 sayfalık bir dosya takdim edilecektir. Teşekkür
ederim.
Turizm Bakanlığı Müsteşarı: Teşekkür ederim efendim. Çevreme
bakıyorum, 20 senedir hep aynı arkadaşlarla, aynı sıkıntıları yaşıyan arka­
daşlarla ve gene aynı masanın etrafındayız. Turizm müsteşarı olarak turizm
sektörüne hizmet üreten, fikir üreten grubun daha geniş ve büyük olmasını
temenni ediyorum. Bugünkü toplantıya gelirken, kafamda iki tane konu
vardı. Bunlardan bir tanesi, biz tanıtma ve pazarlamada hele böyle bir
sıkışık dönemde, neler yapabiliriz. Konuya şöyle bakmakta yarar var. Sayın
İlhan Aküzüm galiba Mart 30*da Turizm Bakanı oldu. O dönemde de belli
politika değişiklikleri oldu. Daha önceki dönemde Bakanlık İspanya, Turizm
Örgütü veya İngiliz Turizm Örgütü, türünde bir örgüt haline gelme hazırlığı
içindeydi. Bu doğru mudur? Yanlış mıdır, bunun tartışması yapılır. Ancak
bizim gibi gelişmekte olan bir ülkede ve devletin zaman zaman meseleye el
koyması gereken hadiselerde, hakikaten bir bakanlık, hatta bu bakanlığın
Turizm Bakanlığı'nm da üzerinde, bir Devlet Bakanlığı türünde bakanlık
olması lâzım geldiğini her zaman söylüyorum. Meseleyi ele aldığımız
zaman çok küçük bir bütçe var. Turizm yatınmcılanna bakıyorsunuz, bir otel
50 milyar, bütçeniz 64 milyar. Buna bakanlıkta çalışan 1800 kişinin maaşları
da dahildir. Böyle bir bütçeyle işin içine girdik. Ne yapacağımıza karar ver­
meye kalktık. Baktık ki, o anda ancak, birtakım fikirler üretebiliriz, sektörle
oturup, bazı konuşmalar yapabiliriz. Çığ gibi büyüyen bir yeni yatınmlar zin­
ciri var. Bir Antalya faktöü var. Bugün 180 bine vuran bir yatak kapasitemiz
var. Yalnız belgeli, 305 bin tane yatınm halinde yatağımız var. 94'e doğru
beş yıllık plan sonuna gittiğimiz zaman, bu Bakanlığın belgeli yatak kapasi­
tesi en az 500 bin olacak. Buna 500 bin de belgesiz yatak kapasitesini, yani
turistin kaldığı belgesiz yatak kapasitesini koyduğunuz zaman, demek ki bir
milyon yatak hizmeti olacak.
Bununla beraber, bin tane seyahat acentesi var. Dışanda bir tane
Türklerin kurmuş olduğu seyahat acentesinin dışında, tur operatörü yani
olayı organize eden hiçbir kuruluş yok. Pazarlama teşviklerini hazırlama ga­
yemiz tur operatörü yaratmaktır. Türkiye'deki seyahat acentelerini belli mik­
tarda maddi katkılarda bulunmak değildir. Ağustos ayı turist rakamlarında
geçen seneye göre % 22'iik bir artış var. Dolayısıyla Eylül-Ekim-KasımAralık aylannda toparlayabildiğimiz takdirde 1991'e de mutlu girilebilecektir.
Bu yıl İspanya'da % 60 artış yok. İspanya'da da Yunanistan'da da düşüş
var. Biz bunlan ispat ettik. Akdeniz çanağı büyük bir kriz yaşıyor. Biz de Ak­
deniz çanağında olduğumuz için büyük bir kriz yaşıyoruz. Büyük bir sıkıntı
içinde olmasına rağmen. Bakanlık 5.7 milyar liralık bir para aldı. Bu parayı
bugün Paris büromuza gönderdik. Dünyanın en büyük tanıtma acentelerin­
den bir tanesi olan Greyland ile anlaşma yapıldı.
Büyük bir krizi hep beraber yaşıyoruz. Ne yapalım? Seyahat acenteleri­
nin, otellerinin belli katkılan olması lâzımdır. Hep beraber el ele vererek
büyük bir kampanyaya girmemiz gerekir. Bu söylediğim kampanyanın tutan
aşağı yukan 2 milyon dolar civanndadır. Küçük bir para değildir. Türkiye'ye
en fazla turist gönderen ülkeler Avrupa ülkeleri olduğuna göre, olayı tabii
orada başlatmamız lâzımdır. Tabii oradaki insanlann yeniden Türkiye'ye
dönmelerini sağlamalıyız. Aslında bu toplantı, tanıtma, pazarlama ve
ulaştırma konulanndaydı. Fakat her gün biraz daha bize yaklaştığını
gördüğünüz için, tedbir almak ihtiyacını duyduk. Sizlerden ricam, sayın
başkanım, TÜRSAB, Otelciler Birliği, Yatırımcılar Birliği ve ilgili tüm kuru­
luşlar, pazartesi günü lütfen Ankara'ya gelsinler. Programımızı kendilerine
anlatalım. Bize fikir versinler, en azından fikirleriyle bizi desteklesinler ve
kampanyanın başanlı olması için, Avrupa'da yaşayan turistlerin yeniden
Türkiye'ye bakmaları için bize yardımcı olsunlar. Somut bazı şeyler yapmak
mecburiyetindeyiz.
Fuar meselelerinde bakanlık yerleri kiralamaktadır. Yatırımcılar pazarla­
ma için para harcamıyorlar. 50-60 milyar lira yatınm yapılan bir otelin bir mil­
yar lira da pazarlamasına para aynimaz mı? İstiyoruz ki, oteli bitirdikten
sonra müşteriler kendiliğinden gelsin. Bunu satmak mümkün değildir.
THY'nın tanıtma kampanyası, % 100 Türk turizminin belli bir noktaya
getirilmesiyle ilgili çok müspet bir olay olmuştur.. 4 milyor doları, bir iki mil­
yon dolarla takviye ederek, bunu 6 milyon dolara çıkanyoruz.
Pazarlama teşviklerine bir daha dönmek istiyorum. Devlet olarak tur
operatörlüğünü teşvik ediyoruz. Türkiye'yi yabancı tur operatörlerinin hegamonyasından kurtarmak için bir şey yapmamız lâzım geldiğine inanıyoruz.
Türkiye'deki turizme yatınm yapan bankalar, seyahat acenteleri,
yatırımcılar, işletmeciler bir araya gelirler, bir tur operatörü kurarlar. Belli
katkılarda bulunarak, bu tur operatörleri ister yurt dışında bir tur ope­
ratörünü satın alır, ister orada büro açar ve bu işi yaparlar. İspanya'nın
düştüğü hatalara düşmememiz lâzım. Çünkü daha çok yeniyiz, 1 sene, 5
sene sonra 500 bin yatağa turist gelmezse, sonuç çok kötü olur. Çünkü ya­
bancı tur operatörleri istediği yere kanalize edebiliyor. Demek ki, hem dev­
let olarak hem özel sektör olarak bir arada, el ele bu işleri çok kısa zaman­
da organize etmek mecburiyetindeyiz.
Çeşitli öneriler var. Turizm gelirlerinden % 10'unun sektöre ayniması
gibi. Turizm bir alt yapı da yapıyor, görünemeyen bir alt yapısı da var.
DPT'ten alt yapı için 3 ayda bir 30'ar milyar lira para alıyoruz. Eğitim için
büyük projelerimiz var. Tabii bunun içinde tanıtma da vardır. Sizlere bu
sektöre gönül vermiş bir insan olarak söylüyorum, Irak-Kuveyt krizi bu ay
sonuna kadar biterse 91 yılı için herhangi bir sıkıntımız olacağını
sanmıyorum. Fakat Irak-Kuveyt krizi bu yıl sonuna kadar devam ederse ve
hakikaten Türk turizmi yabancı tur operatörlerinin broşürlerinin bazılarından
silinirse, bunu yeniden yerine getirmek için bir üç sene, beş sene
çalışmamız gerekecektir. Dolayısıyla birinci temennimiz bu krizin bir an
evvel bitmesi, ikinci temennimiz, bu krizin ülkemiz üzerine tesirini mümkün
olduğu kadar azaltmak için gerekeni yapmamız gerekecektir. Çok teşekkür
ederim.
Başkan: Biz teşekkür ederiz, sayın müsteşarımız. Atalay Bey buyurun
efendim.
Atalay Ş a h i n o ğ l u : Efendim toplantının ikinci yansı alaka düşüklüğü
dolayısıyla akamete uğrayacak zannettim, ancak katılımcılar gayet ciddiyet­
le takip ediyorlar, teşekkür ederiz.
Görüldüğü kadarıyla devlet bizden bu konuda daha heyecanlı ve he­
veslidir. Sayın Yeşilyurt, sitem etti diye hiçbir teşvik istemiyorsunuz. Biz de
bu dosyayı kaparız dediler. İstanbul Ticaret Odası olarak, ilgili tarafları bir
araya getirerek, Ankara'ya gidecek heyeti oluşturmak istiyoruz.
Bu heyeti tespit edelim. Aynca bu heyet kendi içinde bir heyet daha
doğursun, krizi geçme yönünde pazarlama ve tanıtım faaliyetlerine nasıl bir
yön vermek lâzım, hem normal devreye hem de kriz devresinden çıkacak,
pazarlama ve satış faaliyetlerine nasıl yön verelim. Dışişleri Bakanlığı'nın ve
Turizm Bakanlığı'nın kaynağı var. Özel sektörün de katılması lâzımdır. Yani
kaynaklar birleşip öyle sarfedilsin, Ticaret Odası olarak bu toplantılara
büyük önem veriyoruz. O nedenle komisyonu oluşturalım ve Pazartesi günü
Ankara'ya gidilsin.
- Otelcileri temsilen Sayın Beylan Bey Ankara'dalar, TÜRSAB'ı temsil
eden Sayın Pirinççioğlu buradalar ve çok da tecrübeliler. Tavsiye ederiz.
- Memnuniyetle efendim katılırım ama, ben TÜRSAB'ı değil, ancak ken­
dimi temsilen katılınm.
- Hem onu hem kendinizi edersiniz, birer kişi daha alabilirsiniz yanınıza.
- Efendim yatırımcılar adına Sayın Sunuk Bey'den belki Yönetim Kuru­
lundan bir yetkiyle bir arkadaşın gönderilmesi uygun olur.
- Otelcileri İstanbul'dan Sayın Yılmaz Tecimen temsil ederler. Zaten Ti­
caret Odası adına da bulunurlar. Biz yetkiyi kendisine veriyoruz.
- Bu heyetin ne konuşacağını ve amacına biraz daha açıklık getirirse­
niz?
- Sayın müsteşarım biraz daha açıklık getirilmesinde yarar var mı? Ya
bu bir kriz komitesi mi? Yoksa tanıtmayla ilgili yapılacak faaliyetlerle ilgili
sektörün görüşlerini de bakanlığa yansıtma komitesi mi?
Turizm Bakanlığı IVIüsteşan: Pazartesi günü yabancı Piar firması An­
kara'ya gelecekler ve yapacakları program hakkında son rötuşları yapa­
cağız. Ekim-Kasım-Aralık aylarında ister kriz, ister sezon, ikisini bir arada
düşünebiliriz. Belki dernekler olarak katılmak isteyen olabilir. Programımız
hakkında kendilerine bilgi vereceğiz.
- Çok teşekkür ederim. Saym iştirakçiler, bu suretle Ticaret Odamızın
tertip etmiş olduğu üçüncü toplantımızı bitirmiş oluyoruz. Dördüncü top­
lantımız Ekim ayı içinde basına açık olacak, daha doğrusu basınla yapa­
cağız, buraya kadar teşriflerinizden, bu saate kadar bizlere iştirak ettiğiniz­
den dolayı hepinize ayrı teşekkürlerimizi sunuyoruz.
TURİZM VE BASIN
(13 EKİM 1990)
5 milyonu aşkın yabancı turist ile en az 10 milyon vatandaşımızın tatil
yaptığı ülkemizde turizm basınımızın ilgisini çeken çeşitli olaylara sahne ol­
maktadır. Tüketicinin veya sektör mensubunun memnuniyetini veya şikayet­
lerini kamu oyuna yansıtarak basın bir bakıma insanlarımızın veya kurumlanmızın olumlu ve olumsuz tepkilerini dile getirmektedir. Basınımız olaylan
yorumlayarak veya ciddi eleştiriler getirerek gene gerek kamu oyunu bilinç­
lendirmekte gerekse de turizm yöneticilerini uyarmakta ve varsa yanlışlıklann düzeltilmesindfe önemli rol oynamaktadır.
Zaman zaman turizmde yönetici, bilim adamı veya halktan kişilerle
yapılan söyleşiler veya turizmin herhangi bir dalında kaleme alınan araştır­
malar keza basınımızın bilimsel çalışmalanndan örnekler oluşturmaktadır.
Basın yoluyla turizm enformasyonu ise ülkemizin yerli ve yabancı turis­
te tanıtılması ve doğal, tarihi ve kültürel zenginliklerimizin sergilenmesi
bakımından gene çok yararlı hizmetlerdendir..
Bu özellikleri ile basınımız bir bakıma turizmimizin itici gücü olmaktadır.
İSTANBUL TİCARET ODASI TURİZM BASIN KONULU SEMİNER
Başkan: Sayın müsteşanm, Sayın Odalar Birliği Başkanım, Basının
değerli temsilcileri, değerli turizmci dostlarımız, toplantıyı hepinize
hoşgeldiniz diyerek açıyorum.
Son yıllarda turizmin gelişmesini tüm dünya çok yakından müşahede et­
mektedir. Turizm, ülkemizin ödemeler dengesine büyük katkısı bulunan bir
döviz kaynağı olduğu için, önemi kat be kat artmaktadır. Ne var ki, her
süratli gelişim gibi, bu sektör de, bizde nuayyen problemleriyle doğmuş,
gelişmekte ve bu problemleriyle yaşayacak, gibi görünmektedir. En azından
biz İstanbul Ticaret Odası olarak bunu böyle hissettik ve alışılmışın dışında
bu sene bu konuya bugüne kadar ekonomik konulara verdiğimiz önemin
dışında ve ısrarlı bir yaklaşımla bir seri seminerler değil, konunun uzun uzun
ve çeşitli kısımlarıyla tartışılması için bir seri toplantılar düzenlemeye gayret
ettik.
Bugüne kadar bu toplantıları şu şekilde yaptık, birincisi Turizmde Eğitim
Sorunlan idi. Biraz sonra bu konudaki özet sonuçlan sunacağım. İkinci Tu­
rizmde Yatınm Mevzuu idi. Üçüncüsü Turizmde Tanıtım ve Pazarlama idi.
Bu dördüncüsü ki, biz buna çok önem veriyoruz. Turizm ve Basındır. Bun­
dan sonra tahmin ediyoruz, sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlık edeceği,
tüm bu toplantıların sonuçlarının konuşulacağı bir "Şura" şeklinde
İstanbul'da toplantımız olacaktır. Bu şûradan sonra turizmin ana sorunları,
içinde bulunduğu durum, bundan sonra yapılması gerekenler, çok ciddi bir
tarzda sonuçlandırılacaktır. Tabii, kararlan almak, masalara oturmak, müza­
kereleri yapmak nispeten çok kolaydır. Ancak alınan kararlann, van lan neti­
celerin tatbikata intikali her zaman gereği gibi olmuyor. Gerek bugün çok
önem verdiğimiz basınımızla yapılacak toplantı, gerek şura kararlanndan
sonra basınımıza büyük görevler düşmektedir. Biz İstanbul Ticaret Odası
olarak, bir ekonomik kuruluş olarak, büyük fedakârlıklarla gerçekleştirmeye
çalıştığımız bu çalışmalarda, görevimizi yapmanın huzuru içinde olacağız.
Şüphesiz yine bize düşen görevleri yürüteceğiz, ancak basınımızın da olaya
ağırlık vermesi, ilgilenmesi, hakikaten memleket hizmeti bakımından yararlı
en büyük işlerden biri olacaktır. Çünkü basının gücü, basının kuvveti, hiçbir
ülkede ve bizim ülkemizde de inkâr edilemez. Sözü fazla uzatmadan, top­
lantının tekniğine değinelim. Burada ezbersiz konuşulacak, karşılıklı olarak
sorunlar ve sorunların çözümü için öneriler sunulacaktır. Müzakereler
yapılacak, fikirler ileriye sürülecektir. Ancak basında, İstanbul Ticaret
Odası'yla TUGEV, Turizm konusunda bir toplantı düzenledi denilerek ciddi
konulann üç cümleyle geçiştirildiği görülmektedir. Dilerim ki, yanndan itiba­
ren gerek köşe yazarlanmız, gerek basının ekonomi bölümü uzmanları,
gerek muhabir arkadaşlanmız konuya gereğinden fazla önem versinler.
Daha önce yapılan toplantılann ilki olan Turizmde Eğitim ve İstihdam Konu­
sunda şu tür eğitim sorunlannın bulunduğu tespit edilmiştir: 1) Turizm
eğitimden yoksun bir hüviyette devam etmektedir. 2) Önümüzdeki 5 yıl için­
de turizm sektöründe görev alacak yüz binin üzerinde elemanın eğitilmesi
gerekmektedir. 3) Turizm sektöründe mesleki eğitim görmüş personel oranı
sadece % 13 ile 17 arasındadır. 4) Turizm sektöründe iş değiştirme ve mes­
lek değiştirme yüzdesinin oldukça yüksek olduğu, aynca turizm sektöründe­
ki işletmelerin modern personel yönetimi tekniklerini yeter düzeyde uygula­
madıkları görülmektedir. 5) Son olarak da, turizm eğitimi ve istihdamı ile ilgi­
li olarak mevzuatta boşluklar mevcuttur.
İkinci toplantımız Turizmde İşletme ve Yatırımla ilgiliydi. Burada da
müzakereler şu sorunlar üzerinde yoğunluk kazandı. 1) Turizm konaklama
tesisleri ve seyahat şirketleri, yatınm planlamasından kaynaklanan veya
işletme döneminde beliren ve verimliliklerini olumsuz etkileyen unsurlarla
karşı karşıyadırlar. 2) Tesislerde yer seçimi problemleri vardır. 3) Finans­
man yanlışlıklan vardır. 4) Pazarlama organizasyonlanndaki ve fiyat politikalanndaki belirsizlikler yanında enflasyon ve döviz fiyatlannın sektörde
üretim maliyetlerni arttırarak satışı zorlaştırma problemleri vardır. Şüphesiz
burada sayılan problemlere ilave olacak bir seri daha problem mevcuttur.
Modern turizm işletmelerinde modern teknoloji, hizmetin niteliğini artırmakta
ve kalite kitle turizminin uygulanmasını kolaylaştırmaktadır. 5) Ayrıca otel
işletmeciliğinde, ön büro, mutfak, muhasebe işlemlerinde kullanılan tesis ve
tesisler arası iletişim teknikleri, bilgisayar kullanımı, telekonferans gibi çağ­
daş araçlar, henüz sektöre tam girmiş değildir. 6) 2634 sayılı Turizmi Teşvik
Kanunu günün koşullanna göre yeniden düzenlenmeli ve eski tesislerle
yeni tesisler arasındaki birtakım çarpıklıklann bu kanuni düzenlemelerle or­
tadan kaldıniması gereklidir.
Turizmde tanıtım ve pazarlama ve ulaşım mevzuuna gelince, şüphesiz
ki turizm de bir mal veya hizmet gibi, satılması, para kazanılması gereken
bir faaliyet olarak nitelendirildiğinde, pazarlamanın tanıtım yönünün çok
güçlü olması gerekiyor. Bu tanıtım yabancı parayla oluyor. Dışişleri Ba­
kanlığı'nın, bu konuda bugüne kadar kesinlikle başanlı olmadığı gibi bir
husus ortaya çıktı.
Turizm tanıtımında Turizm ve Tanıtma Bakanlığı'nın kaynaklan vardır.
Özel sektörün kendi imkânlanyla tanıtıma giden paralar var. Bunlar koordinasyonsuz sarfedildiği için zaten kıt olan kaynaklar heba olmaktadır. Bunlar
birleştirilip daha etkili bir tanıtım başarabilir miyiz? Dışarıda tur operatörleriyle ilgili çeşitli sorunlar vardır. Bu arada yabancı basın yayın organ­
larına, televizyonlara çeşitli güçlü bol teşvik verilerek, onlann bölgelere gel­
meleri sağlanırsa, böylece bir tanıtım imkânlan da doğabilir şeklinde, bir seri
öneriler ortaya çıktı. Şüphesiz ki, taşıma turizmde çok mühimdir. Ulaştırma
Bakanımız hakikaten darlığı çekilen tesislerin geliştirilmesinin bu sene plan­
landığını, hava alanlarının son derece ciddi boyutta problemlerinin hallola­
cağı, planlanmış kara yolu ağının geliştirileceği, bazı yörelere küçük de olsa
yeni hava rtıeydanlan yapılacağının planlandığını söylediler.
Tabii bu sene, tanıtım ve pazarlama yönünden bir Körfez krizinin içine
girdik. Bu sadece turizmle ilgili değildir. Bu krizin altından Türk ekonomisi­
nin, eğer devam ederse, kalkabileceğini tahmin etmiyoruz. Bu sene Ticaret
Odası olarak masrafı biraz daha aştık ve 80 kişiyle turizm yörelerini, yapılan
tesisleri, bir hafta boyunca gezdik. Türkiye'de yükselen bu eserleri bütün
çarpıklıklanna rağmen yerinde gördük. Onlann doluluk oranlarını tespit et­
meye çalıştık. Körfez krizi meydana geldikten sonraki rezervasyon iptallerini
bir nebze yaşadık. Bu geziyi tertip etmek için gününden bir ay evvel yapma­
ya çalıştığımız rezervasyonları, dolu oldukları için kabul etmeyen oteller, o
gün bomboştu. Çünkü rezen/asyonlar tamamen boşaltılmıştı. Bu sene bu
boşluk % 60-70 mesafesinde. Yani yapılmış rezervasyonlann Körfez krizi
dolayısıyla boşalması % 60-70 oranındaydı. Bu kriz dolayısıyla galiba bir ay
bağlantılar için erteleme olmuşutur. Ancak şu ana kadar ciddi rezervasyon
yapıldığını ve yapılacağını da tahmin etmiyorum. Konunun doğal bir yönü
olduğu gibi, bazı komşulanmızın da tabii, anti propagandalan mevcuttur.
Türkiye'nin gelecek sene için turizme, turizm tanıtımına, krizle ilgili özel bir
program uygulaması gerektiğini bundan evvelki Turizm, Tanıtım ve Pazarla-
ma toplantısmda dile getirdik. Turizm tanıtımında 1991'in son derece özel
bir yeri olduğunu, ekonomimizin diğer branşlarıyia beraber tekrar hatır-latarak, cümlelerimi tamamlıyorum.
Son yıllarda Türkiye'de, turizmde olumlu gelişmeleri inkâr etmek
mümkün değildir. Bu gerek ülkemize gelen turist sayısının artışından, gerek
ülkemizin elde ettiği turizm gelirlerinin artışından dâ ortadadır. Ama
Türkiye'de turizme aynlan kaynaklann isabetli kullanıldığı görüşünde
değilim. Biz turizmi yalnız yatak sayısının artıniması olarak gördük, kaynak­
lann tamamını buna harcad^k. Eğitim, pazarlama ve tanıtım alanlarında çok
geç kaldık. Bu bahsettiğimiz üç konuyu da yatak sayısının artırılmasıyla pa­
ralel olarak götürmek lazım. Sizin de biraz evvel belirttiğiniz gibi, bence
önümüzdeki yıl Türk turizminde en büyük tehlike. Körfez krizinin ortaya
çıkardığı olumsuz gelişmelerdir.
Türkiye'nin Körfez krizinin başladığı tarihte. Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi'nin almış olduğu karara zamanında uyması isabetli bir karardır. Bu
konuda hükümet en doğrusunu yapmıştır. Ama, ondan sonra izlenen politi­
kalar Türkiye'yi sanki sıcak bir savaş ortamının içine sokmuş ve bundan da
en çok etkilenen turizm sektörü olmuştur. Burada, tanıtım ve pazarlamanın
önemine bir kere daha dikkatinizi çekmek isterim. Yanlış beyanlarla olay bu
yöne dökülürken, tanıtımdaki eksikliğimiz nedeniyle de turizm sektörü bir
darboğaza girnıiştir. Rodos, Marmaris'in karşısındadır. Avrupalı, Rodos'a
gitmekte endişe duymazken, Türkiye riskli ülkelerin başında gelmektedir.
Dileğimiz bundan sonra beyanatlarda ve uygulanacak politikalarda, gelecek
günlerin de hesaplanarak, dikkatli konuşulmasıdır.
. Başkan: Buyurun efendim.
Beylan Öz: Sayın başkan, sayın müsteşarım, basınımızın değerli men­
suptan, Anadolu Turizm İşletmecileri Birliği Başkanıyım.
Dünyada turizm bugün silah ticaretinden sonra ikinci büyük ekonomik
olay, sanayi halinde gelişmektedir. Ülkemiz bu gelişmeden, payını biraz geç
almaya başladı. Yeterli ve gerçekçi bir atılımla bu fırsattan gereği kadar da
istifade edemedi. Bunun pek çok sebepleri var, bu sebeplerin en başında
turizm olayının yeterli derecede inanılan bir olay haline gelmesinden kay­
naklanmaktadır. Ancak tüm döviz girdilerinin % 16'sını ihracat gelirlerinin %
22'sini sağlayan bir sektörün, artık kendini ispat eden bir sektör olarak,
özellikle kamuoyunda yeterli ağırlığı alması için gereken çabalann elbirfiğiyle sarf edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Gayet tabii,'burada en önemli
sorumluluk basınımıza düşmektedir. Çünkü kamuoyunu oluşturmada en
önemli etken muhakkak ki basınımız.
Birinci talebimiz, bir sektör mensubu olarak basınımızın turizme ekorıo-
mideki ağırlığı oranında, hiç olmazsa ekonomi sayfalannda yer vermeleri,
bunu özellikle rica ediyoruz. İkincisi, turizmin bir eğitim meselesi, bir sosyal
eğitim meselesi olmasıdır. Bunda maalesef yeterli atılımlan yapamadık. Ka­
muoyunda turizm bilincinin gelişmesi bakımından, gene basınımıza çok
büyük görevler düşmektedir. Bunu bir ikinci talep olarak arz etmek istiyo­
rum. Turizm artık, beynelmilel piyasada devlerin çarpıştığı bir arena haline
geldi. Milletler birbirleriyle rekabet ediyor, işletmeler değil. Bu rekabetin
bazan haklı, bazen de çirkin örneklerini canlı olarak görüyoruz. Turizm fev­
kalâde hassas, psikolojik bir olaydır. Turizmi direkt olarak etkileyen olaylar­
da basınımızın sürmanşet atmak suretiyle, özellikle rakip ülkelerin basınla­
rında bizim turizm hareketlerimizi menfi yönde etkileyecek olaylara meydan
vermemekte azami bir itina içerisinde olmalan gerektiğini bir defa daha vur­
gulamak istiyorum. Çünkü bunlan gayet yakından görüyoruz. Sadece bir
Körfez krizi meselesi değil. Türkiye'de kolera olduğunun sürmanşet olarak
atılması, terör olaylarına belki biraz daha abartılarak veyahutta fazlasıyla yer
verilmesi. Körfez krizinde harbe girmek üzere olduğumuz intibaının yaratıl­
ması, turizmi süratle etkileyen, fevkalâde süratle etkileyen olaylar oluyor.
Eğer turizmi milli ekonomimizin gerekli ve itici gücü olarak kabul ediyor­
sak, buna yardımcı olmak, muhakkak ki ülkemizin refahının daha süratli
gelişmesi bakımından fevkalâde önemlidir. Şüphesiz ki, basında turizmle il­
gili olumlu, olumsuz birtakım yazılar çıkmaktadır. En azından olumsuzluk­
ların cevabını arıyacaklardır. Paralan aldınız, nasıl yatırdınız, ne yaptınız,
nasıl geri ödüyorsunuz, diyeceklerdir.
Yalçm D o ğ a n : Milliyet Gazetesi. Turizme inanan bir topluluğun önünde
basına yöneltHen eleştirileri cevaplamadan önce, aklıma bir soru geliyor,
acaba Turizm Bakanı'nın kendisi turizme ne kadar inanıyor? Günler
öncesinde öngörülen bir programa şu ya da bu nedenle katılmama, insanda
ister istemez böyle bir soruyu yaratıyor. Dolayısıyla çuvaldızı önce kendileri­
ne batırmalan gerekiyor, diye düşünüyorum.
Genel olarak son yıllarda sansasyonel bir turizm merakı yaratılmak is­
tendi. Bu, belli, bilinçli bir politikanın ürünü olarak sergilendi. O kadar ileri gi­
dildi ki, Türkiye'nin kalkınmasında, sanayileşmesinde alternatif turizmdir ola­
rak sunuldu. Yani, sanayileşme politikasının ya da Türkiye'nin kalkınmasının
öncüsü turizmdir. En başta da İspanya olmak üzere, buna diğer ülkelerden
çeşitli örnekler verildi. İşte şu kadar yataktan, bu kadar yatağa geldik, dış ti­
caretin bu kadan turizmden geliyor, ödemeler dengesinin şu kadan turizm
kalemlerinden geliyor vs. Ama Türkiye, bir kalkınma stratejisi olarak turizme
sanidığı anda, her zam.an örnek gösterilen İspanya'da şatolar yıkılmaya
başladı. Şu anda içinde bulunduğumuz otel ve bulundğumuz semt de dahil
olmak üzere ülkemiz büyük bir betonlaşmayla karşı karşıya kaldı. Oysa,
Türkiye'de bu betonlaşma yapılırken, İspanya'da betonlar yıkılmaya
başlandı. Belki İspanya turizm yoluyla geçmiş yıllarda hatta yılda 20 milyar
dolara kadara varan bir gelir elde etti ve bunu sanayiye aktardı. Şimdi be­
tonların yıkıldığı bir dönemde Türkiye'deki betonlaşma turizm konusunda iz­
lenen politikada insanın aklına ister istemez bir başka soruyu getiriyor.
Acaba bu kadar inandığımız ve uğruna canımızı verdiğimiz turizm, gerçek­
ten Türkiye'nin kalkınmasında bir alternatif olabilir mi? Eğer turizmcilerin
gönülden inandığı biraz önce belirtilen, turizm haberlerinin sürmanşet ola­
rak gazetelerde yer alması isteniyorsa, o zaman önce bu çok temel sorun­
ların tartışılması gerekir diye düşünüyorum. Bence bu konudaki en temel
olay bu gibi geliyor.
Yine betonlaşmadan hareket ederek, turizmin doğayı çok büyük ölçüde
tahrip ettiği inancı son derece yaygındır. Etrafına baktığında insan, bunu
gayet rahatlıkla görüyor. Dolayısıyla, alt yapısı olmayan ve fakat doğayı tah­
rip eden bir turizme mi yöneliyor Türkiye? Ben bu konunun uzmanı değilim,
ama ortaya çıkan sorulan sadece tartışmaya açmak istiyorum. Son yıllarda
uğruna siyasal partiler kurulan çevrecilik olayı, önce Almanya'da başladı,
yavaş yavaş Türkiye'yi sarmaya başladı, hatta bunun en çarpıcı
örneklerinden biri de bu, kaplumbağaları, deniz kaplumbağalannın yaşamlannın kurtaniması yönünde oldu. Dolayısıyla çevre anlayışıyla birlikte turiz­
min nasıl bağdaştınlacağı konusu galiba karar verilen temel politikalardan
biri olsa gerektir.
Bir başka olay, turizmde özelleştirmeyle ilgilidir. Turban işletmelerinin
özelleştirilmesiyle ilgili, çok garip bir çelişki gözlüyoruz. Turban özelleştirilirken, yani devlet Turbandan çekilirken Kalkınma Bankası yoluyla yeni­
den turizme giriyor. Yani Turbanın bazı işletmelerini özelleştirirken ve.devlet
bu alanda kendini geri çekerken, Kalkınma Bankası nezdinde kurduğu tu­
rizm holdingleri, turizm işletmelerini işletmek için yeniden devreye giriyor.
Madem turizmden çekiliyor, o zaman niye devreye giriyor, madem devreye
girecek, o zaman niçin Turbandan çekilmektedir. Bir başka konu, kaynak
kullanım destekleme fonuyla ilgilidir. Gazetecinin haber yazması, yazı yaz­
ması için kavga çıkması, ya da yolsuzluk saptaması gerekmiyor elbette
ama, kaynak kullanım destekleme fonuyla ilgili olarak kamuoyunda çok
yaygın söylentiler vardır. Hatta abartma değil, bazı işletmecilerin kendi
çalıştıklan bürolarını aldıkları ya da evlerine aldıkları tablolan bile yatınm ola­
rak gösterip, bu fondan yararlandı klan iddialan var. Bu doğru olmayabilir.
Ama turizm kredilerinin devlet tarafından verilen bir hibe şekline dönüşmesi
bile söz konusu gibi.
Körfez krizi nedeniyle, basın eleştirildi. Burada eleştirilmesi gereken
asıl merci hükümetin ta kendisidir. Bir yığın kamuoyu araştırmasında, gaze-
telerin istisnasız tamamında, bütün köşelerde, bütün haberlerde, biz savaş
istiyoruz diye bir tek yazı görmedim. Tam tersine, savaşa bulaşmak isteyen
hükümetin kendisidir. Dolayısıyla, turizme eğer Körfez politikası bir sekte
vurduysa, önemli rezervasyon iptalleri vs. gibi sonuçlarla karşılaşıldıysa, bu
basından ileri gelmedi. Yapılan bütün görüşmeler, toplantılar. Meclisin gizli
oturumu, açık oturumu, hepsi de Türkiye'nin adım adım Körfez savaşına
bulaşmak yolunda ilerlediğiydi. Bunun doğal sonucu olarak, hemen
yanıbaşımızda, hatta Irak'ın kuzeyine doğru Türkiye'den bir cephe açılması
bile gündeme geldi. Bu Amerikan kaynaklı haberler, Türkiye tarafından da
tekzip edilmedi. Yani Avrupalı bir vatandaş, savaş çıkacak bir ülkeye 10
günlük tatile herhalde gitmez. Dolayısıyla bunu da basında çıkan haberlere
bağlamak bence biraz haksızlık olmaktadır.
Bir de her turizm konulu oturumda dile getirilen bir sorun var. Turizm
Bankası rakamda yanılabilirim ama, aşağı yukan 500 milyar lira dolayında
kredi verdi ve şu anda 500 milyar liralık kredi geri dönmedi. İşte bu paranın
kurtaniması için bazı rehabilitasyon çalışmalan yapıldı, ama henüz bir sonuç
alınamadı. Paranın bu kadar pahalı olduğu, bu kadar kıt olduğu bir ülkede
turizme verilen 500 milyar liralık kredinin geri dönmeyişinin altında acaba
hangi nedenler yatıyor?
Başkan: Sayın Doğan çok teşekkür ediyoruz, tahmin ediyorum ki soru­
larınızın her biri birer gün karşılıklı müzakereyi gerektirecek boyuttadır.
İsmail Emen: Sayın Yalçın Doğan'ın sorularına Türkiye Kalkınma Ban­
kası Genel Müdürü olarak herhalde ben muhatap oldum. Bundan evvelki
yuvarlak masa toplantılarında Türkiye Kalkınma Bankası olarak çok güzel
mesajlar aldık. Yetkimiz dahilinde olanlar üzerinde süratle çalışıyoruz.
Dışındakileri ilgili mercilerle görüşerek, yakın zamanda çözme konusunda,
önerileri değerlendirme konusunda, yoğun çalışmalarımız vardır.
Sayın Yalçın Doğan'a açıklamalan ile gerçekten sektörün bugünkü
aktüel problemlerini ortaya koyduğu için, özellikle teşekkür etmek isterim.
Şöyle ifade etmekte yarar var. Öncelikle turizm sektörü Türkiye'nin
kalkınmasında bir alternatif olabilir mi? Bugünkü sorunlan itibariyle turizm
sektörüne gerçekten çok önemli destekler vermek gerekir mi? Benim kişisel
kanaatim görevi devraldığım tarihten bu yana, turizm sektörüyle doğrudan
ilgiliyim. Türkiye Kalkınma Bankası'nm ana misyonlanndan, ana sektör­
lerinden olan Turizm Sektörünün Türkiye'nin kalkınmasında çok önemli
olduğu inancındayım. Bugün üç milyar dolar civannda turizm gelirlerinden
ödemeler dengesine bir katkı söz konusudur. Bu katkının gerekli yatak ka­
pasitesi artınlabildiği ve turizmin diğer problemleri, çözülebildiği takdirde, 7,
8, 10 milyar gibi^ mertebelere gelmemesi için, hiçbir neden yoktur. Bugün
Akdeniz havzasında, 5 milyonun üzerinde yatak kapasitesi, kayıtlı kayıtsız
birlikte düşünüldüğü zaman 200 bin civanndadır. Bu yatak kapasitesinin,
Türkiye'nin doğal zenginlikleri, turizm varlıklan ve potansiyeli dikkate
alındığı zaman, 5 milyon yatak kapasitesine göre çok geride kaldığını, sizler
de kabul edersiniz.
İspanya, gerçekten güzel bir örnektir. Birtakım yanlışlık mutlaka
yapılmıştır. Ama, İspanya'nın ödemeler dengesine, turizm sektörünün 17
milyar dolar gibi bir katkısı olduğunu da, ayrıca ifade etmek gerekir. Bu
Fransa'da 18 milyar dolar, İtalya'da 20 milyar dolara yaklaşmıştır.
Türkiye'nin doğal zenginlikleri, sezonu, sahiliyle, deniziyle, ormanıyla turiz­
me yönelik kültür varlıklanyla, avantajlan bir sepetin içine konulduğu takdir­
de, turizm sektörü Türkiye'nin kalkınmasında gerçekten çok önemli bir
sektördür. Mutlak surette, bir alternatif olarak dikkate alınması gerekir.
Bugün iki önemli sektör vardır, sanayi sektörü ve turizm sektörü.
Türkiye bugünkü kapsitesi itibariyle değil 200 bin, 300 bin, 1 milyon yatak
kapasitesini karşılayabilecek olanaklara sahiptir. Yeter ki turizmin problem­
lerini çözebilelim. Elbette olay sadece yatak kapasitesini yaratmak değildir.
Bunun yanında turizmin, eğitim, pazarlama, ulaşım gibi sorunlannı
çözebildiğimiz takdirde, bu alternatifi çok iyi ölçülerde değerlendirmek
mümkündür.
Turizm çok iyi kullanılması gereken bir sektördür. Turizmin doğayı tah­
rip ettiği bir gerçektir. İspanya örneği ortadadır. Mutlak surette, turizmde,
kötü yapılanmaya mani olmak gerekir. Biz işin başlarındayız. İspanya
örneğinden alacağımız birtakım mesajlan iyi değerlendirebildiğimiz ve
doğayı, yeşili tahrip etmeden, turizm yatınmlannı realize edebildiğimiz tak­
dirde turizm sektörü Türkiye için bir alternatiftir. Türkiye Kalkınma Bankası
olarak, bu konuda güncel sorunlann dışında, çok uzun vadeli düşünmemiz
gerektiğine ve Türkiye'de yatak kapasitesinin belirli ölçülerde artıniması ge­
rektiğine inanıyorum.
Sayın Yalçın Doğan ikinci olarak, özelleştirme gibi, önemli bir konuya
değindiler. Hükümetin gündeminde özelleştirme konusu yer almaktadır.
Turban da özelleştirilmek istenen şirketler arasındadır. Diğer taraftan,
Türkiye Kalkınma Bankası, turizm holding adında yeni bir şirket kurmuştur.
Turizm sorunları vardır. Turizmin, turizm yatınmcısının, işletmecisinin sorunlannın mutlak surette çözülmesi gerekmektedir. Yanlış teşvik politikasının,
yanlış finansman politikasının, yüksek enflasyonun, en önemlisi finansman
zorluğunun yarattığı çok önemli birtakım problemler vardır. Önemli olan te­
sislerin yaşatılmasıdır. Tesisler yaşatıldığı takdirde turizm politikası, öngör­
müş olduğu stratejisini gerçekleştirebilecektir. Turizm tesislerinin yaşatılabilmesi için, birtakım tedbirlerin alınması gerekiyor.
Biz bu konuda yardınncı olabilmek için bir şirket kurduk, bu şirketimizin
adı Turizm Holding. Bu sadece turizm için düşündüğümüz bir model
değildir. Bizim Türkiye Kalkınma Bankası'nm sanayi sektörü için de, turizm
sektörü için de, hizmetler sektörü için de düşündüğü bir modeldir. Bu mo­
delle, banka üzerindeki iştiraklerin yükünü, bankanın üzerinden atmak,
yönetim dediğimiz, gerçekten çok önemli olan bir fonksiyonu, bankanın
sırtından alıp, gerçekten profesyonel yönetimin hakim olduğu bu şirketlere
devretmeyi hedeflemiştir. Tekstil konusunda bir şirketimiz var. Tekstil Hol­
ding. Portföyünde 8-9 tane tekstil firmamız vardır. İnşaat sektörü konusunda
bir holding şirketimiz var, uhdesinde 10-12 tane şirket vardır. Bunlan devret­
tik; yönetimi, finansman yükü ve profesyonelce yönetimi onlar tarafından
yapılmaktadır. Turizm sektörünün getirdiği sorunları da gözönüne alarak, tu­
rizm sektöründe de böyle bir şirketi kurmayı hedefledik ve kurduk. Fakat bu
şirketi kurarken. Sayın Yalçın Doğan'ın belirttiği konuları biz de çok düşün­
dük, başında çözmeyi hedefleyerek, şirketlerimizi halka açmak suretiyle
başta özelleştirerek devreye girmeyi hedefledik. Bu şirket pilot olarak kurul­
muştur. Burada bulunan pek çok turizm yatınmcısı ile de gerekli görüşmeler
yapılmıştır. Pek çoğundan bu şirkete başta ortak olarak katılmalan konusun­
da prensip mutabakatları sağlanmıştır. Bu şirketin ortaklığı için yabancı fi­
nans kurumlanyla görüşülmüştür. lES ile Alman DS bankasıyla Bankes
Tröstle görüşülmüştür. Başta İES olmak üzere bu kuruluşlar şirkete
katılmayı, prensip olarak kabul etmişlerdir.
Biz bu şirketi belirli ölçüde halka açacağız. Belki % 20'sini, belki %
30'unu sermaye piyasasına götürmek suretiyle halka açacağız. Halka
açarken, halkı sömürmek için değil, içinde Türkiye Kalkınma Bankası'nm, tu­
rizm yatınmcısının, birtakım uluslararası finans kuruluşlannın da bulunduğu
bir şirketi halka açacağız. Bunun market makerlerini yapmak suretiyle, so­
kaktaki yatırımcının, tasarrufçunun rencide olmaması için her türlü tedbiri
alacağız. Şirketin başarılı bir turizm yöneticisi, başarılı bir management
şirketi olması konusunda da her tedbiri alacağız. Şirket hiçbir zaman bir te­
sisin % 100'ünü almayacak. Bugüne kadar da bu politikamızı güttük. %
10'una 20'sine girecek bir Venture Capital şirketi gibi hareket edecek, bu
şirketlere gerekli finansman desteği de sağlamak suretiyle bü turizm
şirketlerinin, turizm yatınmlannın yaşaması için katkıda bulunacak, gerekli
rehabilitasyon çalışmasına, gerekli finansman ihtiyacına cevap verecek ted­
birleri alacaktır. Bunu daha baştan bu şekilde halka açtığımız zaman Tur­
banın neticede gitmesi gerektiği sermaye piyasasına bunu başta
götüreceğiz. Bugün Bankers Tröstle Türkiye'de turizm sektöründe çalışan
bir şirket bir araya gelerek bir yatınm şirketi kurmuşlardır. Bu yatırım şirketi
Avrupa'da bir fon oluşturmaktadır. Satacağı sertifikalar kanalıyla, oluştur-
muş olduğu bu fonu Türkiye'de değerlendirecektir. Türkiye'de değerlen­
dirirken de Turizm sektörüne girecektir. Ama hiçbir zaman tamâmmı almak
suretiyle değil, % 10'unu, 20'sini,-3P'u gibi-belirli paylarla girecek, belki bin
lira üzerinden girecek ama, hisse senedinin fiyatı 3 bin, 5 bin, 10 bin liralara
geldiği zaman satacaktır. Sektörlerin kurtuluşu bu modeldedir. Yoksa Tur­
ban gibi müflis borcunu ödeyemeyecek durumdaki şirketleri alarak yeni
yeni Türbanlar yaratmak gibi bir düşüncemiz yoktur.
Türkiye Kalkınma Bankası bir kamu bankasıdır ama, halka açık bir ban­
kadır. Bizim B tertipi ortaklarımız vardır, bunlar işçi kardeşlerimizdir, bunlar
tasarruf sahibi yatınmcılarımızdır. Biz bunlara da hesap vermek zorundayız.
Olaya bakarken bir bankacı gözüyle bakıyoruz. Bankacı gözüyle baktığımız
içindir ki, 1990 yılında pek çok konu sizlerin kalemlerinizden gazete
manşetlerine, ekonomi sayfalanna girmiştir. Bize verilmiş olan sermayeyi
en iyi şekilde değerlendirmek zorundayız, bir bankacı olarak benim görevim
budur. Bankacının karnesi bilançosudur. Bunun ötesindeki birtakım şeyler
bizi ilgilendirmez. Onlar hükümetin alacağı birtakım teşvik tedbirleridir, bir­
takım ertelemelerdir. Turizm sektörünün en önemli bankası olarak bugüne
kadar çok güzel şeyler yaptık. Erteleme konusunda bugün 100 lirayı
ödeyemeyen, seneye 200 lirayı hiçbir şekilde ödeyemeyecek ve sorun
daha da çözülemeyecek noktaya gelecektir. Biz.Sayın Bakanımızdan, bu
konuda müdahale etmemesini istedik. Bırakın müdahale etmeyi, bilakis
destek çıkmak suretiyle bu konuda çok katı bir tutum içine girmiştir. Geçen
yıl turizm sektöründe tahsilat oranı % 30, % 32 iken, 90 yılının sorunlan or­
tada iken, tahsilat rasyosunu % 60'lara çıkardık. Ama, hiçbir zaman
boğazını sıkmadık, taviz de vermedik. İnsanlar gider, tesisler kalır, önemli
olan bu tesisleri yaşatabilmektir. Türkiye Kalkınma Bankası olarak da biz bu
tesisleri yaşatabilmek için elimizden geleni yapıyoruz.
Turizm sektörüne kredi veren sadece Türkiye Kalkınma Bankası değil­
dir. Türkiye Kalkınma Bankası ve ondan evvel Turizm Bankası tek bir kuruş
Dünya Bankası kredisi kullanamamıştır. Bu krediyi Dünya Bankası ki,
kalkınma bancalığının babasıdır, finans kaynağıdır, hiçbir zaman DSYAP'a,
Turizm Bankasına veya Türkiye Kalkınma Bankası'na vermemiş. Vakıflar
Bankası'na, Sınai Kalkınma Bankası'na, Yapı Kredi Bankası'na vermiştir.
Turizm sektörü için verilen bu krediyi bu bankalar dağıtmıştır. Nedeni gayet
açıktır. Bilançosuna bakmıştır. Türkiye kalkınma bankasının bu rasyolarla
bu mali yapı içinde kredi alması mümkün değildir. Bir senedir bu sorunu
çözmeye çalışı-yoruz. Büyük gayretlerle bankanın sermayesini 150 milyar­
dan 1 trilyona yükselttik. Hükümetin desteğiyle, bakanımızın gayretleriyle
bunu tahsil ediyoruz. Bugün ödenmiş sermayesi yanm milyara
yaklaşmakta, yıl sonuna kadar bir trilyonun tamamı ödenmiş olacaktır.
önümüzdeki yıl da 1,5 trilyona çıkaracağız. Ama olaya tam bir bankacı
görüşü, bankacı zihniyeti içinde yaklaşıyoruz.Bu tesisler 49 yıllığına kiralanmıştır. Problemi olan firmalar incelendiğin­
de, mutlak surette finansmanın dışında başka problemlerle karşı karşıya
kalınmaktadır. Türkiye Kalkınma Bankasj olarak turizmde etkinliğimizi orta­
ya koyacağız. Ama finansman sorunlannı sağlam özvarlık prensipleri içinde
götürmek suretiyle çözeceğiz. Bundan sonra mali yapısı güçlü olan, bu
yüzün altından kalkabilecek olana kredi vereceğiz. Çevre sorunlanna
çözüm getirebilen, tahrip etmeden, sağlıklı yapılanma prensibini ön plana
alan, managementini sağlam yapabilen turizm yatınmcılanna kredi vere­
ceğiz. Kaleleri yıkmanın en güzel yolu, içeriden yıkmaktadır. Biz daha 200
bin yatak seviyesinde iken kavga ediyoruz. Türkiye çok daha gerilerdedir.
Bir milyon yatak kapasitesine ulaştığımızda kavgamızı yapalım. Mukayese­
ler, rakamlar ortadadır. Bu bakımdan bir araya gelmemiz, rekabet
koşullannı ve onun yarattığı kötü sonuçları minimize etmemiz lâzımdır.
Biz Türkiye Kalkınma Bankası olarak belirli birtakım gelişmelerin
içindeyiz. İstiyoruz ki, bankalann bankası olalım. Merkez Bankası'nm
bıraktığı birtakım fonksiyonlar vardır. Mesela reeskont kredisi turizm
yatınmcısı için çok güzel bir kaynaktı. Bundan büyük ölçüde vazgeçildi. Biz
güçlü bir banka olarak bu modeli getirelim, bankalara kredi açalım, onlar
gerekli finansmanı sağlasınlar. Yatınm konusunda, hedeflerimizin de ilerisindeyiz. Yatınmın dışında bugün güncel olan pazarlama sorunları var. Pa­
zarlama firmalannın, seyahat acentelerinin tur operatörlerinin finansal prob­
lemleri bulunmaktadır. Henüz buna tam girecek düzeyde değiliz.
Organizasyon olarak, yapı olarak, kadro olarak bu, ticari bankalann işidir.
Geçen yıl aralık ayında 20 milyon dolar ayırdık ve bütün ticari bankalara du­
yurduk. Turizm yatırımcısının dışında seyahat acentesine, tur operatörüne,
pazarlama şirketine riski size ait olmak üzere kredi verilebilsin. Bu % 12, M
faizli döviz kredisidir. Vadesi 8, 9 aydır, geri de istemiyoruz. Kaynak olarak
turizm pazarlamasına girsin istedik. Bunun ancak 8,5 milyon dolan
satılabildi, pazarlanabildi. Tahmin ediyorum ki, turizm pazarlamacısının so­
runlanna da bu şekilde çözüm bulunabilecektir. Yeter ki, bu konuda ticari
bankalarla işbirliği yapabilelim. Dövizin kıymetli olduğu yıllarda, bütün ticari
bankalar akın akın seyahat acentelerinin kapılanna gittiler, istedikleri kadar
kredi verdiler. Döviz çok kıymetli olduğundan onlann döviz çeklerini almak,
o günün gerçekten, çok önemliydi. Ama bugün kur makasının çok düşük
olması, dövizin önemsiz olması, ticari bankaların bu piyasadan yavaş yavaş
çekilmelerine neden oldu. Yatırımcı arkadaşlanmız da bilirler, bugün sorun­
ların temelinde bu yatmaktadır. Ticari bankalanmız bu sektörden yavaş
yavaş çekilirken, belirli bir finansman darboğazı doğmaktadır. Bunu Türkiye
Kalkınma Bankası'nm kapatması istenmektedir. Bir kalkınma bankası olarak
imkânlanmızı ticari bankalanmızla işbirliği yapmak suretiyle yine sektörün
hizmetine vermek ve soruna bir çözüm bulmak istiyoruz.
Kaynak kullanım destekleme fonu, 1989 Ağustos ayına kadar sadece
Merkez Bankası tarafından onun sorumluluğunda yürütülen bir uygulama
idi. Burada yatırımcının özvarlık üzerinden yapmış olduğu yatınm harca­
masının belirli bir oranı kendisine hibe olarak geri verilmektedir. Bölgelere
göre farklı oranlar uygulanmak suretiyle yapılan bir hibe uygulamasıdır.
Amacına, teorik olarak katılıyoruz. Çünkü soruniann temelinde finansman
ve sağlıklı mali yapı yatmaktadır. Gerek sanayide gerek turizmde çekilen
sıkıntılann temelinde yeterli özvarlığın olmaması bulunmaktadır. Devlet
Planlama Teşkilâtı, daha çok özvarlık koymayı teşvik için, böyle bir araç, yol
ortaya koymuştur. Yaşamak, sağlıklı yatınm yapabilmek ve neticeye
ulaşmak bakımından bir teşvik tedbiri olarak katılıyoruz. Ancak istismar edil­
mektedir. Türkiye Kalkınma Bankası olarak bunu Ağustos ayında devraldık.
Vergilerden tasarruf edilen bu paraların amacına ulaşması için büyük gayret
sarfedilmektedir. Konu, 1990 yılı başından itibaren, yeminli mali müşavirlik
kurumunun incelemesine verilmiştir. Yatırımcıya dosyasını yeminli mali
müşavire götürmesini öneriyoruz. Bunun ehili ve yetkilisi odur, sorumlusu
da odur. 90 yılından hitibaren bu konu giderek mali müşavirlik bünyesinin
içine girmektedir. Haksızlıklann, yolsuzluklann o yolla çok daha iyi
önlenebileceği görüşündeyiz.
Başkan: Sayın Emen ben de teşekkür ediyorum. Sayın Docjan'm
hemen hemen 3 ana başlıktaki sorulanna cevap verdiniz.
Yılmaz T e c m e n : Teknik bakımdan bir açıklık getireceği düşüncesiyle
bir ufak açıklama yapmak istiyorum. Burada üç önemli toplantıyı yaptık ve il­
gili üst düzey kimseleri bu toplantılarda dinledik. Odamızın gayesi şuydu:
Çok süratli gelişen turizm olayına, gerek planlanmasında gerekse
yönlendirilmesinde en azından bundan sonraki döneminde yararlı olabil­
mek, ilgili kesimlerin fikirlerini almak ve bunlan basılı kitap haline getirmek
suretiyle şûraya gitmek. Şûrada da enine boyuna bu konuyu tartışmak, ora­
dan çıkan neticeler de Türk turizminin programına, planlamasına yardımcı
olur düşüncesinde ve inancındayız. Biz daha çok bu toplantıda, siz değerli
basın mensuplarımızın görüşlerini ve eleştirilerini tespit edelim, Türk ekono­
misinde turizm yararlı mıdır, değil midir, meselesine tekrar girmeyelim.
Zannederim zaman daha çok, basın mensubu arkadaşlarımız konuşma
imkânı bulur. Biz de bundan çok yararlanınz. Çok teşekkür ederim.
Başkan: Efendim, olayın bu cephesi vardır. Kısman katılıyorsam da
kısman katılmıyor. Çünkü basının bu toplantıda yann kaleme alacağı olaylar
da olacaktır. Yalçın Bey, gayet güzel 5, 6 tane noktayı ortaya attı. Sayın
Genel Müdürüm de gayet güzel cevap verdiler. Tatmin olunan nokta ola­
cak, olmayan nokta olacaktır. Ortada bir sorun varsa bir yanlış değerlendir­
me varsa, o yanlış değerlendirmeye değerli sektör temsilcileri cevap versin­
ler.
Halit Ziya Yavuzer: Bu toplantılann tertip komitesinde bir nebze benim
de katkım oldu ve Turizm ve Basın toplantısı yapılması da benim fikrimdi.
Turizm ve Basın toplantısını tertip ederken iki amacımız vardı. Birisi sayın
basının çok değerli mensuplannın fikirlerini almak ve şûraya da götürmek.
İkinci amacımız da, turizmin basına olan ihtiyacını belirtmek ve basının bu
katkısını elde edebilmek için ne gibi yöntemler kullanılmalı, yanlışlar nerede­
dir? Sorulanna cevap aramaktır. Gelişen turizm, beraberinde sorunlannı da
büyütüyor. Büyüyen sorunlann incelendiği toplantılar, kitaplar v.s. basında
beklenen yankıyı bulmadı. Bunun acaba çarelerini bulabilir miyiz? Bunu
basındaki arkadaşlanmızda yuvarlak masa niteliğindeki toplantıda nasıl
görüşebiliriz idi. Burada turizmin bir şikayeti var, çok önemli inceleme konu­
ları ve sorunların cevabı da ortaya çıkan toplantılara basın, turizme çok ya­
bancı olanları göndermektedir. TRT sadece gelmekte, bir sayın bakanın
mecburen politik olan konuşmalanndan iki, üç cümleyi kamuoyuna
yansıtmaktadır. Aslında bütün bu sorulann cevabı birçok toplantıda veril­
mişti. Neden basına yansımadı, neden orada bir inceleme yapılmıyor?
Bunun yöntemi nasıl bulunur, asıl bunu burada tartışmak lâzımdır.
Burhan Silahtaroğlu: Efendim, turizme gönül vermiş bir yatınmcı ola­
rak konuşacağım. Şimdiye kadar dernek, birlik ve banka temsilcileri
konuştular. Bir müteşebbis turizme, Türkiye turizmine nasılbakmaktadır.
1990 senesinde 17 milyar dolarlık bir döviz girdisi tahmin ediyoruz. Turizm­
de işler iyi gitseydi, hissesi bu girdide 3,5 milyar dolar olacaktı, yani % 20.
Bu hissenin ileriki yıllarda artacağını hesap ederek, 2000 yılında toplam 45
ilâ 50 milyar dolarlık bir döviz girdimiz olduğunu tahmin eder, turizmin hisse­
sini de % 25'e çıkanrsak, demek ki, 12,5 milyarlık bir projeksiyon için
hazırlamamızlâzımdır.
Şimdi yatak sayısı konusunda anlaşmamız lâzımdır. Yan gelirlerle birlik­
te 75 dolar günlük gelir getiren, senede 150 gün doluluk>oranı olan bir biri­
me yatak dersek Türkiye'nin bugün 3,5 milyarda, 350 bin yahut 300 bin
yatağı vardır. Geriye 709 bin yataklık bir ihtiyaç belirmektedir. Bunu yapmak
25 milyar dolarlık bir yatırımdır. Bunun 5 milyar dolan kamunun yapacağı alt
yapıya ayrılacak, 20 milyar doları ise tamamiyle sektörce üstlenilecektir.
Acaba, bunu Türk ekonomisinde yapabilir miyiz? Kanaatime göre yapabili­
riz. Bu büyük bir olay değildir. Nasıl yapabiliriz? Ancak öncelikle teşvik ve
kaynak destek sistemimizin, yanlışlığını düzeltmek zorundayız. Biz şablona
göre teşvik, teminata göre kredi veriyoruz. Devlet Planlama Teşkilâtı'ndan
teşviğini aldıktan sonra, bankaya yeterli teminat gösterdiği zaman kredisini
de alabilmektedir.
.
Demek ki, Türkiye'de bir kere ekspertiz müessesesi eksiktir. Biz proje­
lerin muvaffak olup olmayacağına bakmıyor, sadece şablon ya da teminatla
hareket ediyoruz. Türkiye'de turizmin muvaffak olmasını istiyorsak, projeye
kredi vermek gerekir. Nitekim AET ile çalışan müesseseler bilirler ki, proje­
ye kredi verilmektedir, teminata değil. Bu amaçla Türkiye Kalkınma Bankası
ile diğer yerli ve yabancı bazı bankalar, bir ekspertiz müessesesi kurabilir­
ler. Bütün projeler bu ekspertiz süzgecinden geçer. Böyle yapıldığı zaman,
müteşebbis de projeye dönük olarak hadiseye bakar. Buna baktıktan sonra
kredi bulma zor değildir. Bugün dünya piyasasında kredi rahatlıkla buluna­
bilir. Sadece Türkiye Kalkınma Bankası değil, birçok yabancı banka
Türkiye'ye kredi verir. Kaldı ki, bugün bir sendikasyon müessesesi TES'nin
şemsiyesi altında kurulabilirse TES'i her sene Türkiye'ye 100 milyon do­
larlık turizm kredisi verir. O sendikasyon şemsiyesi altında bir 100 milyon
dolar da Türkiye Kalkınma Bankası eklerse, rahatlıkla her sene 1 milyar do­
larlık bir kredi stokuna erişebiliriz.
Kredi yokluğu, turizmde büyük bir darboğaz olarak görülmemelidir.
Önemli olan, projenin dünya bankalarına bir şekilde aksettirilmesi meselesi­
dir. Bu arada devlet teşvik etmeli midir? Bütün dünyada devlet turizmi
teşvik etmektedir. Bizde de etmelidir. Yalnız bizim kaynak destek
müessesemiz son derece statik; sınıfta kalana da kalmayana da aynı tazmi­
natı veren bir müessesedir. Sadece bir bankerlik fonksiyonu yapmamalıdır.
Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu'ndan yapılan ödemeleri kaldınr ve bu­
radan tasarruf ettiğiniz parayı alt yapıya ayınrsak, turizme daha çok hizmet
etmiş oluruz.
Başkan: Teşekkür ederim efendim. Evet, Sayın Uras.
Güngör Uras: Türkiye'de, bugün tartıştığımız fazla yatak sayısı, turizm
alanındaki kapasite, 1980'lerin kapasitesidir. 1980'ler Türkiye'de turizm
sektöründe yatak kapasitesi bakımından bir patlama dönemi olmuştur.
Bunun özel nedenleri vardır. Herşeyin başında Turgut Özal'ın buradaki
kişisel müdahalesini ortaya koymak lâzımdır. Eğer Turgut Özal devletin, arsalannı, turizme tahsis etme cesaretini göstermeseydi, turizm kredilerini
açmasaydı ve kaynak kullanımı destekleme fonunu işletmeseydi, bugün
nasıl dolduracağımızı tartıştığımız yatak kapasiteleri ortaya çıkmazdı. Teşvik
eden daha başka yan unsurlar da vardı. Türkiye'de inşaatçılann eline ihra­
catçıların eline beklenmemiş fonlar gelmişti. Bunlar da bu fonlan kamunun
ortaya koyduğu imkânlarla evlendirerek, bu kapasiteleri meydana getirdiler.
Bu dalga 1990'larda duracaktır. Çünkü bu şartlann hepsi değişti. 1990'lar
mevcut kapasitelerin daha iyi kullanımı nasıl sağlanır, o yöne çevrilecektir.
Burada bir hususu, belirtmek lâzımdır. Acaba turizme kaynak tahsisi,
kaynak kullanımı destekleme fonunun kullanılması kamu kaynaklarının
israfına mı neden oldu? Burada ölçü olarak şunu alıyorum. Mesela, hayali
ihracatçıya kamudan aktarılan fonlar bir kaynak israfıdır. Çünkü bunlar orta­
ya hiçbir eser meydana getirmemiştir. Gazinolarda yenmiştir, yahut yurt
dışına çıkmıştır. Ama eğer kamudan tahsis edilen fonlar, herhangi bir
şekilde, maddi varlıkların Türkiye'de ortaya çıkmasına neden olmuşsa, eğer
bu madde varlıklar da Türk ekonomisine ve Türkiye'ye döviz getirme
bakımından katkı yapıyorlarsa, bu ekonomi için bir kayıp değil, bir kazançtır.
O bakımdan bunlan olumlu eserler olarak kabul ediyorum, çünkü bir maddi
varlık var ortada, hayali ihracattaki gibi ortadan kaybolmuş bir eser yoktur.
Bundan sonra 1990'larda, artık yeni yatak kapasitesinin yavaşladığını
göreceğiz, o zaman konuya daha iyi eğilmemiz lâzım, konulann bir tanesi,
yapısal sorunu nasıl halledeceğiz, öbürü de kısa vadeli ve çok acil sorunu
var turizm sektörünün, turist girişlerini ve turizm gelirlerinin düşüşünü nasıl
önleyeceğiz? İki sorunumuz var, bir tanesi gelirleri mevcut seviyede tutabil­
mek, ikincisi ortaya çıkan yeni yatakları dolduracak şekilde bunlan artırmak.
Biz artırmaktan vazgeçtik, şimdi düşürmeme endişesine düştük. Ancak,
Körfez krizi bunların düşmesine neden olacak gibi görünmektedir. Burada
çok önemli bir noktaya değinmek istiyorum. Körfez krizinde diğer ülkeler
gibi bizim de etkilenme şanssızlığımız vardı. Fakat bu şanssızlığı biz abartan
bir şekilde körükleyerek, büyük ölçüde olumsuz etkilenmesine neden oluyo­
ruz. Şu anda Türkiye'nin, Türkiye turizminin bir numaralı düşmanı CNN'dir.
Amerika'da tesadüfen kısa bir süre önce bulundum. Amerika'daki diğer
basın yayın organları Körfez krizini bu kadar abartmıyorlar. Amerika'da
Körfez krizini abartan, eskiden beri bütün harp tehlikelerini abartan yayın
organı CNN'dir. CNN de turizm kesiminde turizmde hareket eden kimseleri
en fazla enforme eden bir kanaldır. Dünyanın bütün otellerinde CNN yayın
yapmaktadır. Amerika'da diğer haber organları, harp haberleri vermediği
için, bir çok kimseler CNN'i izliyorlar. Bir otel zincirinin genel müdürü kendi­
lerindeki büyük iptallerden söz etti, Türkiye'nin önümüzdeki dönemlerde,
hava sahası ve turist gi-riş çıkışı bakımından programı aksatıp aksatmaya­
cağı konusundaki emniyetsizlik, önümüzdeki dönemlerdeki programlardan
Türkiye'nin çıkarılmasına n^den olmaktadır. Bu çok önemli bir noktadır.
Türkiye'nin kısa dönemli turizm konulan tartışılırken, CNN faktörünün bir
sorun olarak öne alınmasını ve Türkiye'nin CNN'den daha az etkilenebilmesi yollannın aranmasını istiyorum. Hatta gerekirse öncelikle CNN'e reklam
verelim ki, Türkiye'mizin bu kadar tehlikeli bir ülke olmadığını gösterelim.
Çok teşekkür ederim efendim.
Başkan: Çok teşekkür ediyorum efendim. Levent Bey.
Levent Evkuran: Güneş Gazetesi. Ben bir şeyi merak ediyorum.
Türkiye'de turizm politikalannı kim üretiyor? Biz burada birtakım şeyleri
tartışıyoruz, biz de elbetteki ekonomi sayfalannda son derece olumlu turizm
haberleri vermekten yanayız. Ama turizm haberleri için giden arka­
daşlarımız sorunlarla karşılaşıyorlar. Işın Çelebi bir basın toplantısı düzen­
liyor ve diyor ki, borcunu ödemeyen turizmcilerin yakasına yapışacağız, pa­
ralarını ödeyecekler diyor. Bir turizm lobisinden söz edilmekte, bu lobinin
borçlann ödenmemesi için işletmecilere baskı yaptığı belirtilmektedir.
İkincisi, bugün Alanya'dan çıkıyorsunuz, İzmir'e kadar bir holdinge veya bir
gruba kiralanmamış koy yok. Bütün bunlann hepsine tesis yapıldığını
düşündüğümüzde, ki bütün bu gruplarda bunu yapacak kapasiteye sahiptir.
Bu, teşvikle olabildiği gibi, kendi özkaynak kullanımlarıyla da gerçek­
leşebilir. Korkunç bir yatak kapasitesi demektir bu, ama ne kadar rasyonel­
dir? Şu anda içinde bulunduğumuz otel ve yanındaki iki 5 yıldızlı oteli
düşününüz. Antalya'yı bırakın, bu bölgenin bu otele ihtiyacı var mı veya ne
zaman ihtiyacı var? Sabah kahvaltısında bomboştu. Bu yann da böyle ola­
cak, öbür gün de. Bu, Körfez krizine ve diğer nedenlere bağlanmaktadır. Fi­
zibilite raporlarını kimler yapıyor? Turizm Bakanlığı ne kadar etken? Turizm
Bakanlığı'nın içerisinde bunlan kimler yapıyor? Bunlan çok iyi belirlemek
lâzım. TÜRSAB'ın sanıyorum bugünkü gazetelerde bir haberi olacaktı.
Türkiye'ye gelen turistlerin tercihi % 24.4 iki yıldızlı oteldir. 5 yıldızlıyı tercih
edenlerin sayısı % 12'dir. Gördüğümüz kadanyla bütün koylarda yapılan
oteller 5 yıldıza yakın otellerdir.
Bodrum'da bir otel vardır. 300 basamklı merdivenle denize inersiniz.
Orada kimseye tatil yaptıramazsınız. İçinizde orada, tatil yapmayı düşünen
var mı bilemiyorum. Buların amacı nedir ve orada bir turizm tesisfî yapmaya
kim izin veriyor? Turizm Bakanı Körfez kriziyle ilgili bir basın toplantısı
düzenliyor, oraya giden arkadaşımız yetkili olmayabilir. Onun görevi oradan
haber alıp gelmektir. Haberi yazmaktır.
Başkan: Teşekkür ediyorum efendim. Hanımefendi. Evet.
Ümit Alemdaroğlu: Efendim, yurt dışında turizm lobisi yapıldığından
söz edilir. Sayın Güngör Uras'ın konuşmasına küçük bir katkıda bulunmak
istiyorum. Başımdan geçen bir olayı aktaracağım. Bir Amerikan gazetesinin
temsilcisi olarak. Nisan, Mayıs, Haziran aylannda Amerika'daydım. Rotary
kulüplerinde Türk turizmi üzerinde konuşma yapmamı istediler. Maalesef
Amerika'da, Viscansm'da, llinois'de, Washington dahil olmak üzere hiçbir
konsolosluğumuzüa Türk turizmiyle ilgili, yakın tarihte basılmış broşür,
kitap, afiş ve kas^t bulamadım. Amerika'nın Sesi bana bu desteği gösterdi
ve oradan edindiğim bilgilerle, Türk Turizmini tanıtıcı bir konuşma yapmak
fırsatını buldum. Yıllardır nasıl doldurulacağını bilmediğimiz turizm yatınmla­
nndan söz ediyoruz. Ama çok paralı ve çok kıymetli olduğunu belirttiğimiz,
hep kırmızı halı sermekten söz ettiğimiz Amerikalı turisti Türkiye'ye getirmek
için en azından broşür ve küçük kitaplar bazında, bir çalışma olmadığını
gözlemledim.
Başkan: Çok teşekkür ederim, buyurun efendim.
Zehra Güngör: Ekonomik, Bülten Gazetesi. Biraz önce Güngör Bey'in
Ümit Hanım'ın ve Levent Evkuran'ın değindikleri konulara birşeyler eklemek
istiyorum. Güngör Bey CNN faktöründen bahsettiler. Buna BBC ve Fransız
televizyonları faktörünü de eklemek istiyorum, Türkiye'nin tanıtımı, diğer iki
televizyon kanallarından da Türk izleyicilerine aktarılmaktadır. Bu televizyonlann yapımcılan, turizm konusunda belgesel hazırlayanlar Türkiye'ye ge­
liyorlar Türkiye'nin çeşitli yörelerinde Türkiye'nin pozitif yönlerini gösterdik­
lerini zannettikleri programlan hazırlıyorlar. Ülkelerine döndükleri zaman
bunun tam tersi olduğunu görüyoruz. Yani Türkiye gerektiği gibi ya da nor­
mali gösterecek bir şekilde tanıtılmamaktadır. Türkiye'de onlara kimler bu
tanıtımda yardımcı oluyorlar diye sormak gerekiyor.
İkincisi, broşür hazırlanması konusunda gene sayın Sinan Babila'nın
geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir basın toplantısına değinmek istiyorum.
Komşumuz Yunanistan Rodos Adası, ki Türkiye kıyılarından aşağı yukan 2
saatlik mesafede bir adadır. Körfez krizini bile kendi lehlerine çevirecek bir
şekilde savaştan uzak bir yerde tatil yapmak istemez misiniz sloganıyla bu
işe soyunuyorlar. Demek ki, ortada bir kriz varsa, bu krizi de lehe çevirmek
bir tanıtım meselesidir. Bunu Türkiye neden yapmasın, yapamaz, yapmadı?
Turizmcilere, yatınmcılara ve bu konuyla ilgili olanlara bu sorulan sormak
gereğini hissediyorum. Gelen turistler t :iıa çok % 22 oranında iki yıldızlı
otel tercihinde bulunuyorlar. % 2'si beş yıldızlı otelde kalmak tercihinde bu­
lunuyorlar. Benim hatırladığım kadanyla Türkiye'nin turizm politikası,
Türkiye'ye paralı turist gelsin şeklindeydi. Çünkü, Türkiye daha çok, orta
yaşın üstündeki turiste yönelik birtakım hareketler yapma kaygısı içindeydi.
Bu gayet makuldür. Bir pazarlama* takdiğidir, olabilir. Cağaloğlu, Sultanah­
met'e çok yakın, her gün geçip gidiyoruz. Turist kaynıyor Sultanahmet'te,
yalnız bu turistler kendilerini belli ediyorlar. Ceplerinde pek parası olan cins­
ten turist değiller. Turist var ama paralı turist değil. Öte yandan bir Romen
turist akınını görüyorsunuz. Türkiye'ye döviz değil, Türkiye'den döviz
götürüyorlar. Bundan 10 yıl önce, 80 yılında Federal Almanya'ya gittiğim
zaman, ki o zaman Almanya Türkiye'ye daha vize koymuş değildi, kapıdan
girerken bana, öğrenci olduğum halde dövizimi saydırmışlardı. Daha sonra
geçen yıl Rio gümrüğünden, Brezilya'ya giriş yaparken, pasaportumun tek
tek sayfalarının fotokopisi çekildi ve bekletildim. Sorulduğu zaman gayet
kibar bir dille bir formalitedir dediler. Bundan 3 ay önce, dost Müslüman
ülke, Türkiye'nin kardeş ülkesi Malezya'ya yapmış olduğum bir seyahatte
Malezya'ya giriş yaparken gümrük kapısında, havaalanında tam bir saat
bekletildim. Çünkü Türk vatandaşıydım ve ülkeye uyuşturucu sokacaklann
listesi arasında belki de adım arandı. Ama son derece kibar bir şekilde sa­
dece formalite dediler. Türkiye'ye gelen turistlerde de ceplerinde bin dolar
ya da iki bin dolar olma şartı koymak ya da girişlerinde bunları kontrol
etmek, ya da bir kredi kartınız var mıdır şeklinde bir soru sormak, Türkiye'ye
gelecek turistin niteliğinde bir değişiklik yapamaz mı? Teşekkür ediyorum.
Başkan: Ben teşekkür ediyorum efendim. Buyurun beyefendi.
Yavuz Semerci: Hürriyet Gazetesi. Basının turizme nasıl yaklaştığı ko­
nusunu biraz irdelemek, ama ondan önce bir iki rakam vermek istiyorum,
Türkiye'ye gelen turist sayısında 86-90 arasında iki milyon bir artma olmuş.
4 milyon ve 2,5 milyar dolar da bir gelir var. Yatak sayısı 192 bin, yani
Türkiye'ye gelen her turist aşağı yukan 500-600 dolar arasında bir harcama
yapıyor. Şimdi 1Ö milyar dolara veya 5 milyar dolarlık bir hedefe nasıl
varılacak sorusunda iki şık var. Ya turistin harcadığı parayı artıracaksınız, ya
da yatak kapasitesini artıracaksınız. Onun için de yatınm yapacaksınız.
Türkiye'de yatırım için bir sermaye birikimi olmadığına göre, devlet her
zaman olduğu gibi teşviklerle bu kanalı açacaktır. İşte bu noktada basın ko­
nuya iki türlü yaklaşmaktadır. Birincisi kamuoyu, vicdanı ve toplumun cinsel
ve estetik duygulanna hitap etme açısından yaklaşıyor ki bunun tiraj yapa­
cağına inanmaktadır. İkincisi kamuoyu vicdanı, çünkü bizim gelirlerimizden
kesilen vergilerle elde edilen para bir yerlere aktarılıyor. Dolayısıyla bu pa­
raların nasıl değerlendirildiğini araştırmak gibi bir misyon yükleniyor. Ama
bu, bir Yapı Kredi Bankası'nm ya da özel sektörün parası ise, basını çok
fazla ilgilendirmemektedir. Ama benim vergimden gidiyorsa, dolayısıyla
orada artı bir kaygı oluşuyor. İkincisi, bu krediler hangi-kriterlere göre
dağıtılacak sorusu var. Sayın İsmail Emen bir miktar modeli açıkladı.
Dolayısıyla bu şu anda teorik bir modeldir, ne kadar gerçekleşecek
önümüzdeki günlerde göreceğiz. Teşekkürler efendim.
Başkan: Ben teşekkür ederim. Feyyaz Bey buyurun efendim.
Feyyaz Tokar: Körfez krizi Türk turizmine ne ölçüde menfi etki yapmış­
tır. İşte bakanlann bulunmasını gei-ektiren önemli bir husus burada düğüm­
leniyor. Bundan bir iki gün evvel, İstanbul'daki benzer bir toplantıda, devleti
temsil eden değerli bürokratlar, bu oranı % 10 olarak nitelendirdiler. Yani,
1990 yılı için Körfez krizinin Türk turizmindeki menfi etkisi, iptaller olarak, en
fazla % 10 civarındadır dediler. Oysaki biraz evvel, sayın Erez ve
Şahinoğlu' nun turizme ağırlık verdikleri, yeni başlattıklan bu toplantılarda %
60, % 70 li oranlardan bahsedildi. Şimdi öncelikle bunun gerçeği nedir?
Körfez krizi Türkiye'nin önemli meselesi olan turizmde büyük yardımlann
yapıldığı, büyük katkılann sağlandığı, hatta çeşitli yerlerde çevrenin tahrip
edilmesine, insanlann tedirgin olmasına karşın, oradan gelecek döviz bek­
lentileri dolayısıyla, bir sürü yüklerin üslenildiği bu sektörde gerçek vurgun
nedir? Hükümetin ya da ilgili bakanhğın bu.konuda net bir rakama ulaşması
ve devlet adına konuşan kişilerin bu rakam etrafında birbirlerini inandıncı bir
çizgi üzerinde buluşmalan lâzım ki, bu işin gerçeğini kamuoyu öğrensin.
Yatınmlar konusunda bir hayli örnekler verildi. Sayın Uras, bu
yatınmlann nasıl başladığını çok net şekilde ortaya koydu. Bu bazı sektörde
teşekkül etmiş paranın akıtılması için düşünülmüş bir yöntemdi ve amacına
ulaştı. Bugünküne benzer bir zelzeleyi biz birinci beş yıllık kalkınma planı
döneminde gördük. O dönemde de turizmi teşvik edici çok güzel fonlar
oluşturuldu ve bunun faciası Kumburgaz'dan başlamak üzere yaşandı. O ta­
rihlerde bu kredilerden yararlanan ama turizmin inceliğine, turizmin zerafetine, turizmin ileriye dönük çağınşım yapabilme niteliğine sahip olamayan çok
kişi ve kuruluş bu işin içerisine girdi. Bu tesislerden hiçbir tanesi bir iki istis­
nası dışında, turistik amaçlı olarak kullanılma vasfını devam ettiremedi. Bu­
radaki hazin nokta şuradadır. Eğer biz birkaç sene sonra bu yörelere
geldiğimizde, bu güzel tesisleri amaçlarından uzaklaşmış, havalan bozul­
muş, köhnemeye başlamış, kuruluşlar olarak görürsek, içimiz sızlayacaktır.
İşte bunların tedbirlerini alacak olan hükümettir. O uzun vadeli politikalan
oluşturacak kişilerin de burada bu toplantılan muhakkak surette izlemeleri
gerekir. Çünkü burada Türkiye'nin milyarlan yatmaktadır. Türkiye'nin milyar­
larının, kolay harcanmayacağını herkes kademeli olarak yukarıdan
başlamak üzere içine sindirmeli, ona inanmalı, sonra da politikalannı ona
göre oluşturmalıdır. Sayın başkan, çok teşekkür ederim.
Başkan: Ben teşekkür ediyorum efendim, sağolun. Buyurun Vahap
Bey.
Vahap Munyar: Milliyet Gazetesi. Öncelikle turizmcilerimiz biz basın
mensuplarından ne bekliyorlar? Bunu öğrenmek istiyorum. Turizmcilerimize
daha fazla kredi verilsin diye haberler mi yapalım? Bir de şu ortaya çıkıyor
ki, önümüzde bir turizm şûrası oluşacak. Hazır Körfez krizi de gündeme
gelmişken, bu kredilerin tümü veya büyük bir bölümü ertelenecek. Basından
bunu bekliyorsanız, kredilerimiz ertelensin veya ödemeyelim, çok uzun va­
deye yayalım gibi bir şey bekliyorsanız, hiç beklemeyin. Bunlar insanlann
ceplerinden çıkan vergilerdir. Basından başka bekledikleriniz varsa, onlan
bize sıralayın, öğrenelim. Teşekkür ediyorum.
Başkan: Çok çarpıcı oldu, ancak olaya şöyle bir açıklık getirmeye
çalışayım. Şüphesiz ki basından beklenen bugünkü toplantının gayesi basın
turizme nasıl bakıyor, bunu burada turizmin meslek sahipleri bir kere
görsünler. Bu bakış açısında kendilerinin cevap vereceği bir husus varsa
versinler, vermeyecekleri bir husus varsa bunlan toplasınlar. Ana gaye bu
idi. İkincisi, bu sektörün problemlerinin, zorluklannın, alt yapı, eğitim,
tanıtma gibi hallolması için, alman kararlann uygulanması için yardımcı ol­
sunlar. Yoksa basın birtakım yanlışlıklan, teşvik eder mahiyette olmaya­
caktır. Kendisinden de bu beklenmemektedir.
Bülent G ö n c ü : International Turizm Magazin Gazetesi. Öncelikle
İstanbul Ticaret Odası'na dördüncüsünü yaptığınız bu toplantıya kadar
gerçekten iyi niyetli yaklaşımı için çok teşekkür ediyorum. Herşeyden önce
birbirinize saygıyı, sevgiyi ve bizim olan ülkeyi başkalarının ne yaptığına
baknriadan, biz ne yapabiliriz, ona bakmak gerekir. Başkalarının ekmeği­
mize tereyağı sürmesini beklemek, acizfik olur. 15 yıldır bir mesaj vereme­
menin, sıkıntısını yaşıyoruz. Gerçekten dışanya mesaj veremiyoruz. Ama
kendi aramızda bu mesajlann nasıl verilmesi gerektiğini 15 yıldır
tartışıyoruz.
Türkiye'de Türk turizmini profesyonel olarak .temsil eden birliklerin
üyeleri kaç adettir? Burada beş derneğin başkanı ve yöneticisi var ve
onlann sahip olduğu üye sayısı, yatınmcısı, işletmecisi ve yöneticisi dahil
olmak üzere % 10'unu geçmez. Yani, daha henüz kendi içimizde bir birlik
ve beraberlik yok. Seyahat acenteleri olaya başka açıdan bakıyorlar. Otel­
ler, belli kaliteye ve erişmediği sürece onları istediğimiz fiyatta rahatlıkla pa­
zarlama imkânına sahip oluruz. Konaklama tesislerine baktığımızda bir kim­
lik bunalımının yaşandığını da görüyoruz. Kfrnlik bunalımı şudur. Türk
turizmine son yıllarda gerçek sanayiciler, gerçek müteşebbisler, gerçek
işverenler yanında kara parayı aklayanlar, kara paralannı Türk turizmine
hizmet veri-yor görüntüsü altında başka amaçlara kullananlar da var. Bun­
lan görmezlikten gelmememiz lâzım. Ama paranın dini imanı olmadığı gibi
kültürü de yoktur. Bu aslında Türk turizmini değil, Türk turizmine gerçek bo­
yutlarda hizmet veren Silahtaroğlu gibi, çok değerli yatırımcılan da
ürkütmektedir. Olaya öyle bakmak lâzım. Ama bunlar bizim insanlanmız ve
yok saymak da çare değildir. O zaman ne yapmalıyız? O zaman herkes ye­
rini bilmelidir. Bir oteli yapmak demek; yönetmek, pazarlamak, tanıtmak,
işletmek demek değildir. Sa^ın Silahtaroğlu öyle bir yanlışa düşmemiştir.
Teknoloji dediğimiz her şeyden yararlanmıştır.
Turizmciler olarak, turizm profesyonelleri olarak yurt dışında yabancı tu­
rizm basınını ne ölçüde tanıyoruz? Bir TTC ile ilişkimiz bir Travel News'ie bir
Hotels International ile ilişkimiz nedir? Turizm Bakanlığı'nın davetlisi konuk
turizm yazarlarını Türkiye'de zaman zaman görüyoruz. Bir TTC nin Avrupa
Başkanı davet ediliyor Turizm Bakanlığı tarafından ama, gerçek turizm ya­
zarları randevulannı bir seneden, iki seneden önce ayarlayamıyorlar. Çünkü
onları Malezya da davet ediyor, Malta da davet ediyor. Tunus da davet edi­
yor. Bu bağlantıyı şu andan itibaren sağlarsak, beş yıl içerisinde gerçek tu­
rizm basını temsilcilerini ülkemizde görebiliriz. O bakımdan, biz gazete ola­
rak, 15 yılı bitirdiğimiz bu sene, Avrupa'da, turizm gazetesinin belli
merkezlerde bürosunun kurulması kararını verdik. Bu büro ne işe yaraya­
caktır? Genel basının sayfalan siyasi ve ekonomik ağırlıklıdır, yani ne kadar
isterseniz isteyin, haber değeri ne kadar üstün olursa olsun, turizm mutlaka
3., 4. ve hatta 5. planda kalacaktır. Fakat bir de dünyada bütün profesyonel­
lerin takip ettiği, gerçek anlamda turizm yayınları vardır.
Bugün Türkiye'ye baktığımız zaman, turizm basınında yetişmiş gazeteci
sayısı çok azdır. Hatta mesleki ve teknik açıdan turizm yayını da çok azdır.
Böyle bir sektör var, milyarian ve tesisleri konuşuyoruz. 300 bin yataklara
geldik. Türkiye'de turizm 1 milyon yatağa eriştiğimiz zaman başlayacaktır.
Henüz başlamamıştır. Ama bu tartışmalar da sağlıklıdır. Yolumuzu mutlaka,
bizden önceki ülkelerden çok daha kısa zamanda alacağız. Öncelikle, genel
basından önce, Türk turizm sektörünün, içinde yaşayan turizm basınına
bakış açısı çok önemlidir. Eğer Avrupa'da o gazetenin bir bürosu bir merke­
zi olduğu zaman, bu büro bilgisayarlaria, Avrupa'daki 850 tur operatörünün
her türiü bilgilerini, kendi data parkına işleyebiliyorsa, oradaki yabancı yayın
yöneticileriyle her an ilişki içerisinde oluyorsa, onlara her gün muntazam
Türkiye'den haberieri kendi dillerinde iletebiliyorsa, mutlaka ve mutlaka
günün birinde Türkiye'yle ilgili haberler o gazetenin önemli bir yerini İşgal
edecektir. Türkiye'de bugün sayılan 200'ü geçen, yabancı yöneticilerde, ya­
bancı zincirier de var. Onlann haberieri dahi yabancı basında geçmek-tedir.Yabancı yayınların toplam tirajı da bugün 1 milyon civarında bulunmaktadır.
Böyle bir imkânı kullanmıyoruz. Çok teşekkür ederim.
Başkan: Ben teşekkür ederim.
Sinan Babila: Turistik Otelciler ve İşletmeciler Biriiği Başkanı, İstanbul
yöresini temsil ediyorum. Birkaç konuda turistik tesis işletmecilerine sual
tevcih olunduğu için bu korıularda açıklama yapmak ihtiyacını hissettim.
Birinci konu, geçen hafta basına yaptığımız toplantıda da belirttiğimiz
gibi, kesinlikle biz turistik otel işletmecileri ve tesis yöneticileri. Körfez krizi
dolayısıyla, devletimizin bize bir ödemede bulunması taraftarı değiliz. Bugün
en az bizim kadar sokaktaki vatandaş da ızdırap içindedir, bizden daha kötü
durumdadır. Bu nedenle, turistik tesis işletmecileri olarak, devletin bize pa­
rasal bir katkıda bulunsun veya ödememizi ertelesin şekilde basına da
çıkmadık, hiçbir yere de gitmedik.
İkinci konu, betonlaşmak suretiyle, çevre ve sahillerimizin bozulmasıdır.
Aslında, sahilleri bozan turistik tesisler değildir. Sahillerde çok güzel turistik
tesisler yapılmıştır. Bunlar tamamen devletimizin malıdır. Bunlann sahiller­
deki oranı mevcut yapılarda % 12'dir. Yani sahilleri bozan esas turistik te­
sisler değil, ikinci konutlardır. Bunu da burada açıklamak istiyorum.
Üçüncü konu bir arkadaşınızın, beş ve dört yıldızlı otellere müşteri bulu­
namaması, ifadesidir. Beş ve dört yıldızlı oteller kafi olmadığı ve mevcut ya­
taklar içinde bu otellerin oranı çok düşük olduğu için, tabii ki Türkiye'ye
gelen turist adedi içindeki nispeti de düşük oluyordu. Ama 4 ve 5 yıldızlı
oteller yapıldığı ve sayılan arttığı müddetçe turizmdeki yeri ve gelen turistin
adeti de genel oran içinde artacaktır.
Dördüncü bir konu, şahsi bir görüşümü arz etmek istiyorum. Bundan
evvelki Ticaret Odası'nm yapmış olduğu toplantılarda da dile getirildi. Bizim
millet olarak bir hasletimiz var. Eğer bir toplantıda bakan varsa seviniriz,
ama tatmin olmayız, başbakanı aranz. Başbakan varsa. Cumhurbaşkanını
aranz. Yani hiçbir zaman millet olarak tatmin olmayız. Sayın Turizm Bakanı,
sektörle ilk toplantısını yaptığı günlerde bize şunu söylediler. "Ben politi­
kacıyım, politika yönetirim, sizler sektör temsilcilerisiniz, müsteşannız bura­
da siz sektörün politikalannı üretin, yapın, tartışın, neticeye vann, bana sa­
dece imzalamak kalsın. Turizm Bakanlığı'nın ve Devlet Planlama
Teşkilâtının en yüksek kademedeki görevlileri burada bulunuyor. Politi­
kacılar bugün gelir yann gider. Ama, Türkiye'de üretilen politikalann çok
kalıcı olması lâzım. O halde, sektör ve bürokrat kademesinin birlikte çalıştığı
birlikte ürettiği turizm politikalarını, sadece bakanlann imza etmesi suretiyle
bu işin yürümesi lazım. O halde bakan, başbakan, cumhurbaşkanı gelmese
de biz sektör, basın ve üst düzey bürokratlar, turizmi tartışalım, bir neticeye
varalım. Onlara sadece imzalamak kalsın. Saygıyla arz ediyorum.
Başkan: Teşekkür ediyorum efendim. Buyurun efendim.
Melih Aşık: Milliyet. Körfez krizinin boyutlan nedir? Bakanlık görüşü
açısından ortaya konmasını rica edeceğim.
Başkan: Teşekkür ederim. Buyurun.
Özen Dallı: TUGEV Genel Sekreteri. Bazı konulan görüşürken, elimiz­
deki istatistikler ve bilimsel araştırmalar bu konulan tahlil etmemize, incele­
memize ve bu konular hakkında politika geliştirmemize kesinlikle mani ol­
maktadır. Bunlardan bir tanesi de Körfez krizi konusudur. Bunu genelleştir­
mek istiyorum. Mesela, otellerin pazarlamasından, 91 yılında Türkiye'nin
esas pazarlannı oluşturan ülkelerdeki ekonomik resesyon ya da o ülkelerin
ekonomilerindeki iyileşmeler, Türk turizm talebini nasıl etkileyebilir? gibi bir­
takım konulara kadar, birçok konuyu galiba el yordamıyla ve birtakım
araştırmalara dayanmadan düşünmek, yorunilamak zorunda kalıyoruz.
Fakat geçen yıl İstanbul'da Fransız ve İngiliz konsolosluğu, Türkiye'deki
yatırımları yönlendirmek ve kendi ülke müteşebbislerine yol göstermek için
fevkalâde ayrıntılı, araştırmalar yapmışlar ve bunlan kendi ülkelerinde bir­
takım bilimsel toplantılarda, sektörü de davet ederek göstermişlerdir.
Türkiye'mizde galiba bunun eksikliğini çekiyoruz. Yani, konjonktür hareket­
lerini çok iyi takip edemiyoruz.
Ben buradan biraz da basınımıza gelmek istiyorum. Şu Körfez krizinin
91 yılı tahlilini yapabilmek için, en azından bazı verilere ihtiyacımız vardır.
Bütün Avrupa ülkelerinde petrol krizinin etkilerinin ne olduğu ve ekonomik
resesyonun ne aşamalara geldiğini bütün aynntılanyla görmek mümkündür.
Turizm kendi bünyesi içinde değil fakat, uluslararası piyasada şekillenen,
yönlendirilen bir olaydır. Dolayısıyla yurt dışındaki olaylan özellikle ekono­
mik olaylan takip etmek, fevkalâde önemlidir. Bu konjonktür hareketlerin iz­
lenmesi, ülkemizdeki acentelerimizi, otelcilerimizi, hatta kamu sektörünü,
politikalar oluşturmak bakımından fevkalâde olumlu yönden etkileyecektir.
El yordamıyla birtakım işler yapmaktan bizi kurtaracaktır. O bakımdan her
halükarda Türkiye'de günlük konjonktür hareketlerin, orta ve uzun vadeli
planlara ışık tutacak birtakım hareketlerin bilimsel yönden incelenmesi kanaatındayım. Bunun yöntemi konusunda bir tartışma açmak istemiyorum.
Fakat kıymetli basın mensuplanmız buraya gelmişken, acaba söyle bir
yaklaşımda bulunabilir miyiz? Bazı basın organlanmız, ekonomi ağırlıklı
yayınlar yapıyorlar. Acaba bunların içinde biraz daha ağırlıklı turizm
yönünden ekonomik araştırmalara önem vermek mümkün olabilir mi?
Ülkemizde çeşitli derneklerin bizim vakfımız dahil, yaptığımız birçok
araştırmaları, gerçekten Türkiye'deki turizm hareketini izleyebilmek için, en
azından fiyat hareketlerini, talep elastikiyetini, yatınm verimliliğini v.s. daha
bilimsel yönden inceleyebilmek için, yeni birtakım aylık, veya 3 aylık gibi
yayınlara, belgelere yönelmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu, günlük ha­
berlerin ötesinde bir hadisedir tabii. Bu konuyu da arz etmek isterim efen­
dim, saygılar sunanm.
Başkan: Teşekkür ederim efendim.
Vahap Munyar: Turizm sektörü temsilcileri, devletten para istemedikle­
rini ya da kredilerin ertelenmesini beklemediklerini belirtiyorlar. Yanılmıyor­
sam bundan 3-4 ay kadar önce, İsmail Bey'le, Işın Çelebi İstanbul'da bir
basın toplantısı yaptılar. Orada ilk kez Işın Bey, turizmcilere yönelik bir mey­
dan okuma havasındaydı. Yani kimse beklemesin, bu milletin parasını, kim­
sede bırakmayız, gibi lâflar etti. Birde Türkiye Kalkınma Bankası turizm hol­
ding diye bir holding kuruyor. İsmail Bey burada açıklamaya çalıştı. Bu mo­
del bize göre şirket kurtarmanın makyajlanmış şeklidir. Turizm holdingin his­
se senetlerini halka sattığınız zaman, o holdinge ya da o şirketlere profes­
yonel yöneticiler, daha iyi yöneticiler gökten zembille mi inecek? O zaman
demek ki, yeni bir Turban modeli gerçekten ortaya çıkacaktır. Belki daha
kötüsü ortaya çıkacaktır. Teşekkür ederim.
Başkan: Biz teşekkür ederiz efendim, Zehra Hanım.
Zehra Güngör: Ekonomik Bülten Gazetesi'nin bir yöneticisi olarak, dört
yaşını doldurmuş, haftalık bir ekonomi yayınının, iki buçuk yıldan beri tam
sayfa, hizmet sektörü ağırlıklı, turizm ağırlıklı bir sayfaya yer verdiği,
sanıyorum gözünden kaçtı. Türk basınında tam sayfa hizmet sektörü ve tu­
rizm ağırlıklı sürekli yayın yapan, aksatmadan yayın yapan başka bir ekono­
mi ağırlıklı gazete de göremiyorum.
Başkan: Evet Kamuran Bey, teşekkür ediyoruz Zehra Hanım.
Kamuran Abacfoğlu: Türkiye Gazetesi ekonomi servisi müdürüyüm.
Ticaret Odası'nin turizme sahip çıkması, herşeyden önce övgüye değer bir
olaydır. Bundan önce Eğitim ve İstihdam konusundaki toplantıya, Milli
Eğitim Bakanı, Turizm ve İşletmecilik konusundaki toplantıya Işın Çelebi,
Pazarlama Tanıtım ve Ulaşım konulanna da Cengiz Tuncer ve Sayın İlhan
Aküzüm katılmışlar. Turizmciler bundan önce, devletin çeşitli kesimlerine
dertlerini anlatmanın yollannı bulmuşlar.
Turizm herşeyden önce yatınm olduğu kadar, üretim olduğu kadar satış
ve pazarlama olayıdır. Bunun için de, herşeyden önce tanıtım gereklidir.
Tanıtımın en önemli araçlanndan biri de yazılı ve sözlü basındır. Turizm
Türkiye'de dışa dönük bir şekilde ele alınıyor. Bu toplantıda benim bir eksik­
lik olarak ifade edebileceğim şey, toplantının daha ziyade içe dönük
olmasıdır. Dış basının ve yayının Türkiye'deki temsilcileri, mensuplan
çağınlabilse idi, belki birazcık daha faydalı sonuçlar elde edilebilirdi. İkincisi,
daha önceki toplantılara katılmış olan bakanlann bu toplantıya
katılmayışlan, belki bu toplantıda basının biraz daha ağırlıklı olarak yer
almasından dolayı olabilir. Bunu da saygıyla karşılıyorum.
Gerek gazeteci arkadaşlanmın, gerekse turizmci arkadaşlanmın yaptığı
konuşmalardan da istifade ederek, tespit ettiğim bazı hususları belirtmek is­
tiyorum. Turizmde işletmeciliği de mutlaka becermek zorundayız. Çünkü tu­
rizm gelirlerinin hakikaten önemli bir kısmı da, işletmecilik dolayısıyla yine
dışanya gitmektedir. İkincisi, turizm yatırımlarında alınan kredilerde yolsuz­
luklar yapılmışsa, turizm kredisi adı altında alınmış olan paralar başka yerle­
re harcanmışsâ, ki bunlar teşvik ve düşük faizli olmasından dolayı tabii ter­
cih sebebidir, bunlann üzerine gitmek, bunlan yazmak, ortaya çıkartmak,
gerçek yatırımcı için de Türkiye için de fayda getirir. Gerçek turizmcilerin de
bunu yapması lâzımdır. Yine buradaki konuşmalardan çıkarttığım bir konu
var. Milyarlarca liralık yatırım yapılmaktadır. İkinci konutlar meselesine
büyük bir israf diyorum. Binlerce, onbinlerce yazlık kıyılan doldurmuştur.
Birçoğu bir ay,,belki 20 gün, belki iki ay dolu, senenin^diğer aylannda
boştur. Bunlar nasıl turizme, turizm olayının içine alınabilir? Buna da birileri­
nin kafa yorması lâzım.
Değinmek istediğim bir başka konu, basında turizm olayı iki şekilde ele
alınmaktadır. Biri ekonomik, diğeri de magazin olarak şöyle tespitler yaptım:
Kuduz, tecavüz, çifte rezervasyon, kaplumbağa olayı, çıplak kadın
fotoğraflan, betonlaşma, koylann parsellenmesi ve turistik tesislerin özellikle
yaz aylarına getirilen peş peşe açılışlan. Turizm olayı basınımızda bu
şekilde ele alınmıştır.
Basının eleştirilebileceği noktalardan bir tanesi şu olabilir: Kuduz ve
tecavüz olaylan, çok sansasyonel bir şekilde ele alınıyor basın organlannda,
belki bu kadar fazla yer verilmese, daha iyi olur diye düşünüyorum. Turizm­
ci bir arkadaşımız Körfez krizi sebebiyle devletten yardım istemiyoruz dedi.
Eğer gerçekten böyle ise bu da takdire şayan bir görüştür. Türk basınının
Türk turizminin aleyhine çok fazla yazı yazdığını sanmıyorum. Özellikle dış
yayınlarda, gerek Körfez krizi, gerekse çifte rezervasyon sebebiyle, bizim
aleyhimize oldukça fazla yazılar çıktı.
- : 1990'lı yıllarda, 1980 lerde yapılan birçok turizm tesisinin el
değiştirme durumunda olacağı anlaşılmaktadır. Bu başka ülkelerde de böyle
olmuştur. Yunanistan'da, İspanya'da turizm tesislerinin yapılmasının ilk
aşamasında, iyi niyetli bu işe girenler, bir süre sonra bu tesisleri elden
çıkarmak zorunda kalmışlardır. Türkiye'de elden çıkanimak zorunda kalan
tesisler, yeni bir işletmeciye değil, ona kredi verme durumunda olan
müesseselere geçmektedir. Bunu, sanayi kesiminde de yaşadık. Türk eko­
nomisi için gerçekten çalışması önem taşıyan bazı sınai tesisler, kredi soru­
nu nedeniyle kredi müesseselerine geçince bu tesisler heba oldu. Hem tek­
nolojileri bakımından, gecikti. Hem de bu tesisler işletilemedi. Çünkü kredi
müessesesi bu tesisleri işletemez.
Türkiye Kalkınma Bankası'nm geliştirmekte olduğu holding modeli çok
isabetli bir modeldir. Bugün Rusya'da bile özelleştirmede benzer bir model
uygulanmaktadır. Birtakım işletmeleri halka satamadığınız zaman, onlan bir
holding altında toplayıp, o holdingin sermayesini halka açmak ve bunlann
da yönetimi, işletilmesi sorumluluğunu o mesleki konuda ihtisaslaşan gruba
bırakmak gereklidir. Türkiye'de Kalkınma Bankası son zamanlarda çok
büyük bir atılım içinde bulunmaktadır. Bu örgütlenmede, holding modeli çok
isabetli bir model olacaktır. Turizm kredileri nedeniyle, 1990 senesinde bir­
takım turizm müesseseleri Kalkınma Bankası'nm başına kalacaktır. Banka
bankacılık fonksiyonunu yaparken, bunları işletemez. Ya bundan önceki
dönemlerde olduğu gibi, turizm bankasının, devlet lojmanı haline gelen,
kamu personelinin yatıp kalkması i^çin kullanılan Kilyos tesisleri, Abant tesis-
leri misali bunlar sönüp gidecek, ya da Kalkmma Bankası bir holding içinde
bunlara yerli ve yabancı işletmeci bularak yönetme sorumluluğunu devrede­
cektir. Bizim böyle modelleri desteklememiz lâzımdır. Böyle modellerin
gelişmesine omuz vermezsek, tam tersine bu gibi işletmelere yönelmiş kay­
naklar, bizim hepimizin vergilerinden çıkan kaynaklar, ortadan kaybolmuş
olur, faturayı yine biz ödemiş oluruz. Onun için gazetecilerimizin bu tip
şeyleri daha olumlu yaklaşımlarla değerlendirmelerinde belki isabet vardır
diye düşünüyorum. Teşekkür ederim efendim.
Başkan: Teşekkür ederim. Buyrun Yazgülü Hanım.
Yazgülü A l d o ğ a n : Günaydın Gazetesi. Çok yararlı bulduğum bu top­
lantıların biri hariç hepsine katılmış biri olarak, bir yaz dönemi boyunca ne­
reden nereye geldiğimizi ilgiyle izliyorum, ilk toplantılarda havaalanlarının
yetmediğinden, uçakların yetmediğinden bahsediyor, nitelikli eleman bula­
madığımızdan ve artan turizm talebini, hangi alt yapı eksikliklerini nasıl gide­
rerek, karşılayabileceğimizi tartışıyorduk. Bugün bu çalışmalann sonuncusu
olan toplantıda ise Körfez krizi dolayısıyla boş kalan otellerimizi nasıl doldu­
racağımız konusu ortaya çıktı. Bu da gösteriyor ki, turizm hareketi, çok bek­
lenmedik olaylarla, ani değişikliklerden etkilenen bir harekettir. Demek ki,
turizm politikalannın iyi belirlenmesinin çok önemi var. Acaba turizmimiz dış
turizme çok mu açık? İç turizm hareketini çok mu ihmal ettik? 5 yıldızlı otel­
lerimiz ve özellikle fiyat politikalan, iç turizmimizi çok mu gözardı etti de bu
duruma geldik?
Bugün gördüğümüz bir gerçek var, gazetelerimizin ilan sayfalannda
damping yapan kulüplerimiz ve otellerimizle karşılaşıyoruz. Bunlann fiyatlan
sezon başındaki fiyatlanyla karşılaştırılmayacak kadar düşmüş bulunmak­
tadır. Demek ki, sadece dışandan turist bekleyerek, turim yatınmı yapmak
çok akılcı bir politika değildir. Özellikle Türkiye gibi stratejik bir bölgede olan
ve krizlerin yoğun olduğu, ne zaman patlayacağı belli olmayan bir ülke için
hiç değildir. Türk turistini istemiyoruz diyen sahil kasabalarımızın yöneticileri
bile çıktı. Bugünkü olaylann ışığında bir kez daha politikalanmızı gözden
geçirmeliyiz. Gelir düzeyi düşük olduğu, talep yaratamadığı için gözardı
edilmiş iç turizm biraz canlandınimalıdır. Örneğin, tatil kredileri arttınlarak,
vatandaşlanmızın tatil yapmasını teşvik etmeliyiz. Türk turizmi, sadece
muhtaç olunduğu zaman değil de, onlann da turist olduğu gerçeğini
gözönüne alarak ve Türklerin de turizm müşterisi olduğunu düşünerek, ha­
reket yönünü belirlemelidir. Basın olarak, sürekli bir eleştiri altında kalıyoruz
turizm haberleri yeterince yer almıyor diye. Çünkü sadece ekonomi sayfa­
lannda ya da çevreyle bağlantılı olarak yer alıyor, çünkü turizm haberinin
müşterisi yok. Ne zaman ki iç turizme de yönelik bir fiyat politikası izlene­
cektir, o zaman elbette turizm haberlerine daha fazla yer vereceğiz. Yoksa
sizin turizm haberlerini daha çok dış basında aramanız gerekecek, teşekkür
ederim.
Başkan: Biz teşekkür ederiz. Sayın Silahtaroğlu.
Burhan Silahtaroğlu: Bîr gazeteci arkadaş, siz basından ne bekliyor­
sunuz diye bir sual sordu. Ben ona cevap vermek istiyorum.
Turizmle alakadar oldukça, turizmi ne kadar az bildiğimizi anlıyoruz. Tu­
rizm bir kültürel üründür, birçok bileşkeleri vardır. Muhatap olduğumuz
insan, eğer batıysa 15 bin dolar gelir seviyesi olan bir insandır, tüketim
kültürü, tüketim alışkanlığı başkadır. Bunları biz ve basın bunu beraberce
öğrenceğiz. Türkiye'nin bugün turizmde dertleri varsa, bilgisizlikten kaynak­
lanmaktadır. İkincisi, turizmi icraat olayı olarak görmeyelim. Turizm bir koor­
dinasyon olayıdır. Türkiye'de bir yetki kargaşası içindeyiz. Belediyeler ayn
Turizm Bakanlığı ayrı hareket etmektedir. Eğer bunlar tek merciinin yetkisi
altında toplanırsa, birçok dertler halledilmiş olur.
Son olarak, bir tehlikeye işaret etmek istiyorum. Biz bu sene bir % 10,
% 20 rezervasyon eksikliğinden bahsediyoruz. Esas tehlike 1991 yani, ge­
lecek sene içindir. Avrupa'nın turizm kültürü bizden dahafazla olduğu için,
onun planlaması bizden çok öncedir. Bu ay sonuna kadar bütün tur ope­
ratörleri kataloglarını basmış, uçak rezervasyonu yapılmış olacaktır. Bu,
Nnoel sırasında tüketiciye dağıtılmış olacaktır. Bu tüketicinin Mart sonuna
kadar % 70'i rezervasyonunu yapar. Biz bu tehlikeye karşı tanıtım faaliyeti­
mizi artıralım. Devlet bu işe 20 milyar lira bir para ayırmıştır. Bürokratik ka­
demelere bakarsak, yılbaşında bütçe tatbike konulacak, ondan sonra ne
yapılacağı ortaya çıkacaktır. Zaten o zamana kadar rezervasyonun çoğu
yapılmış olacaktır. Tehlike kapımızdadır, dernekler olarak devlet olarak
birleşelim. Bir an evvel yılbaşından sonra hazırlayacağımız pazarlama ve
tanıtım kampanyası için, planlanmızı tespit edelim. Çünkü çok geç kalmış
oluruz. Sadece devlet değil, yatırımcılar, tur operatörleri, seyahat acenteleri
birleşelim, gelirimizin bir miktarını derhal cepheye sürelim. Yoksa gelecek
sene hakikaten büyük bir tehlikeyle karşı karşı kalacağız. Teşekkür ederim.
Başkan: Efendim ben teşekkür ederim.
Sinan Babila: İki suale cevap vermek istiyorum. Birincisi biz para iste­
miyoruz dedik. Hakikaten böyledir. Son olarak Sayın Bakandan 4 konuda
yardım rica ettik. Birincisi, biliyorsunuz KDV oranları artınidı. Önümüzdeki
günlerde ve de esas turizmin yoğunlaştığı Haziran ayından itibaren, turistik
hizmetlerden % 15 KDV alınması kararlaştınİdi. Turistik hizmetlerden alınan
KDV oranlannın bu denli artınimasının turizm hizmetlerini aksatacağı
endişesini yaşadığımızdan, turistik hizmetlerden KDV oranlannın sıfıra indi­
rilmesi, yani, 91 senesi için turizmi teşvik yönünden KDV'nin kaldınimasını
teklif ettik.
ikinci isteğimiz, 2634 sayılı kanun şu anda bazı maddeleri itibariyle tu­
rizmi teşvikten uzaktır. Özellikle 16. maddesi, ki bu madde yaşayan tesisle­
ri, yeni yatınmlardan ayırmakta, yani bölge ve merkez icat edilen yörede bu­
lunan tesisler, belediye hizmetlerinden ucuz tarifeyle yararlanmakta veya
merkez ilan edilemeyen tesisler, bundan istifade edememektedir. Bu 16.
maddenin bütün turistik tesisler için geçerii olmasını, yani teşvik kapsamına
alınmasını istedik.
Üçüncü isteğimiz, Körfez krizi nedeniyle darboğaza girmiş olan Türk tu­
rizminin, 91 senesini kaybetmemesi için, sektör bazında yapacağı tanıtıma
düşük faizli kredi talebinde bulunduk. Çünkü tanıtıma 91 için çok büyük ihti­
yacımız var.
Dördüncü isteğimiz de, Körfez krizi nedeniyle Türk tur operatörierinin
oluşturulma çabası vardır. Bilindiği gibi yabancı tur operatörieri Körfez krizi­
ni bahane ederek seyahat acentelerine ödemelerini yapamamakta veya
yapmaktadırlar. Bu da dolaylı olarak hizmet vermiş olan konaklamacı ve te­
sislere ödemeyi geciktirmektedir. Yani körfaz krizinin etkisiyle yaptığınız hiz­
metin karşılığını hiç alamama veya geç alma gibi bir endişe içinde
yaşıyoruz. Bu nedenle seyahat acentelerine düşük faizli çok özel bir kredi
verilmesi ve bu suretle hizmet karşılığı konaklama sektörünün seyahat
acentelerine tanınan kredilerden istifadelendirilmesi talebimizdi.
İkinci sual. Sayın Aşık sordular zannediyorum. Türkiye'de her yıl ilk 7 ay
gelen turist adedi son 5 ay gelen turist adedine yaklaşık olarak eşittir. 89
verilerine bakarsak, 1989 yılında 4.4 milyon turist ülkemizi ziyaret etmiş,
sene sonunda da 2.6 milyar dolar turizm geliri elde edilmiştir. İlk 7 ayın veri­
lerine göre 90 senesinde % 22 ye kadar varan bir artış olmuştur. Bu hesap­
tan gidersek ve Körfez krizinin çıkmadığını düşünürsek, 4.5 milyon turist
adedinin yaklaşık 5.5 azami, 6 milyon turisti bulacağı ve turizm gelirinin ise
2.6 milyar dolardan 3.5 ila 4 milyar dolar civannda kalacağı sonucu
çıkanlabilir. İkinci devrede gene bizim verilerimize göre 89'a göre % 30'a
varan bir ipt^l söz konusudur. Bundan ilk 7 ayda gelen % 22'lik artışın da
eksildiğini düşünürsek, demek ki, % 50 ila 52 arasında bir döviz kaybımız
olduğundan bahsedebiliriz.
Bu demektir ki, 90 senesinin gelen turist oranında % 25'lik bir kayba,
döviz gelirinde de yine tahmin edilen rakamdan % 25'lik kayba neden ola­
caktır. Bu suretle, 90 senesinin yine de kötü kapamayacağız. Şöyle ki,
geçen sene 2.6 milyar dolar olan turizm gelirimiz, 2.6-3 milyar dolar
arasında seyredecektir. Sayı olarak da 4.5 milyon olan turist miktarı 4.4-5
milyon arasında seyredecektir. Tabii ki hakiki rakamlar 90 senesi sonunda
çıkacaktır. Bu nedenle, Türkiye'nin 90 senesini çok da kötü kapamaya­
cağını ama tahminin altında kapayacağını hesaplamamız mümkündür.
Bizim esas endişemiz, 91 senesidir, çünkü iptaller Ağustos ayından iti­
baren yavaş, ama sonra çok seri bir şekilde düşüş trendine girmiştir. 91'de
ise henüz hiç rezervasyon talebi yoktur. 91'de çok karanlık günler bizi bek­
lemektedir. Biz bu nedenle sektör olarak Bakanlıkla çok sıkı bir ilişkiye gire­
rek, tanıtım kampanyasına girişiyoruz. Bakanlık da bu konuda özveriyle, her
türlü kaynağını kullanarak, tanıtım kampanyasına girmiş bulunmaktadır. Bu
konuda aynca bir açıklık getirmek istedik. Dernek olarak Türkiye'nin
tınıtımını sadece Türkiye olarak yapmaktayız. Türkiye'nin, karakteri bakımın­
dan turistik yörelerinin tanıtılmasında Türkiye'nin bir bütün olarak tanıtılma­
sının çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.
Başkan: Teşekkürler, Beylan Bey, kısa olarak lütfen.
Beylan Öz: İki noktaya açıklık getirmek için söz aldım. Sayın Vahap
Munyar dediler ki, turizmde daha fazla kredi verilmesi için mi bizden yardım
istiyorsunuz? Hayır. Böyle bir talebimiz kesinlikle mevzuu bahis değildir. Biz
olaylara çok daha makro düzeyde bakıyoruz. Ülkeye gelecek döviz miktarını
nasıl artırabiliriz, daha yükseltebilirizin peşindeyiz.
İkinci konu, burada bulunan dernekler, işletmelerin % 10'unu değil, her­
halde % 60'lann üstünde bir oranı temsil etmektedir. Ancak bizim kültürel
yapımız içerisinde, kişileri derneklere üye yapmanın ne kadar zor olduğunu
takdir edersiniz. Burada siz sayın basın mensuplanndan bir istirhamımız, 19
senedir üzerinde durduğumuz bir yasamız var, Türkiye Otelciler Birliği
Yasası. Henüz Türkiye'de otelciler, konaklamacılar, bir kamu kurumu mahi­
yetinde bir araya gelememişlerdir. Kamu kurumu mahiyetinde bir araya ge­
lememeleri dolayısıyla bunu hakikaten üzülerek söylüyorum, Arnavutluk
dahi Dünya Otelciler Birliği'ne üyedir, ama maalesef Türkiye Otelciler Birliği
Dünya Otelciler Birliği'ne üye olamamaktadır. Dünyada lobi hareketlerinin
ne kadar güçlü olduğunu yakından gözlediğimiztbir dönemde, Türkiye otel­
cilerinin hâlâ bir yasal kamu kurumu mahiyetinde örgütlenememeleri ve
Dünya Otelciler Birliği'ne üye olamamalannın ızdırabmı sizlerin de takdir
edeceğine eminim. Yasamız hazırdır, geçen sene 89'un Nisan ayında
Kuşadası'nda yaptığımız bir toplantıda, bakanlığımızla beraber en ince nok­
tasına kadar mutabakat sağlanmış ve hazır bir yasa olarak Bakanlığımızın
masasının üzerinde durmaktadır. Çıkmamasının bir tek sebebi vardır. Sana­
yi Bakanlığı'nın Türkiye Otelciler Birliği'nin kurulmasına karşı çıkmasıdır. Bu
hususta sayın Odalar Birliği Başkanımızdan da söz aldık. Herhalde Türkiye
Otelciler Birliği'nin kurulması, Türk turizmine yeni bir aktivite, yeni bir dina­
mizm getirecektir.
Sayın Yalçın Doğan'ın, doğanın israfsyla ilgili sözlerine iştirak etmemek
mümkün değildir. Hiçbir kaynak hudutsuz değildir. 8 bin küsur kilometrelik
sahilimiz var, ama turizm yönünden değerli olan bölümünü hesaplarsanız
belki 200 belki 300 kilometredir. Bunun çok büyük bir kısmmı da şu anda
kaybetmiş durumdayız. Ancak doğayı bozan, çevreyi kirleten sadece otel
yatınmlan değildir. İkinci konutlar, esas büyük sorunu meydana getirmekte­
dir. Esas doğayı bozan ve tahrip eden onlardır.
Bu sebeple biz diyoruz ki sayın Bakanlığımız ikinci konutlar da dahil
olmak üzere yatınmlan disipline etsin ve elinde bulunan çok güçlü teşvik
silahını kullanmak suretiyle arzu ettiği yerlere, arzu ettiği yapıda olmak
üzere kanalize etsinler. Bakanlığımız bugüne kadar şu veya bu şekilde
değişen kadroların anlayışlarına göre değişik politikalar tatbik etmiştir.
Ancak artık bir Milli Türk Turizm Politikasının kesin hatlanyla belirlenmesi
gerekir. İşte belki doğayı ve çevreyi tahrip etmemenin en önemli unsurlanndan bir tanesi bu olacaktır. Teşekkür ederim efendim.
Başkan: Biz teşekkür ederiz, buyurun Ferruh Bey.
Ferruh Ulukardeşler: Sayın başkan kısa konuşacağım. Tartışalım,
hatta kavga edelim. İstanbul'da yapılan ilk toplantı biliyorsunuz, t ğ i t i m ve
İstihdamdı. Herkes sırayla Türkiye'deki turizmin eğitilmemiş personelinden
bahsetmektedir. Kimine göre bugün 60 bin, kimine göre 100 bin personel
açığından bahsediliyor ki, tabii hangi branşlardadır o hesabı yapılmıyor.
Önümüzdeki 95 yılında 450 bin yatak, 2000'li yıllarda da gene JDazı
basından da arkadaşlarımızın bahsettiği gibi 1 milyon yatak olması isteni­
yor. Sektör eğitilmiş personeli almakta. 7 ay çalıştırmaktadır. Şu günlerde
bu personelin % 80'ini kapının önüne koyuyoruz. Biz Uludağ'da kış sezonu
için alıyoruz, 4 ay veya 5 ay çalıştırıyoruz. Ondan sonra Martın 25'i geldiği
zaman işimiz bitti diyoruz. Peki bu adamlann çoluğu çocuğu yok mu? Bun­
lar ne yapacaklar? Hiç bunu düşünmüyoruz. Mesela, personeli eğittik, otel­
lere de aldık, ama otel kapandığı zaman sen beş ay başının çaresine bak,
ben 5 ay sonra çağırdığım zaman da gene burada asker gibi dikil diyoruz.
Böyle politika olmaz. Buna bir sistem bulmak lâzım. İşveren olarak bu bize
biraz maddi külfet getirecek ama, eğer düzgün bir iş yapmak istiyorsak, tu­
rizm personelini iyi bir yere oturtmak istiyorsak, bir an önce devlet düze­
yinde veya sektör düzeyinde bir politikasını belirlemeye mecburuz. Çünkü
başka türlü bunun altından kalkmak mümkün değildir. Teşekkür ederim.
Başkan: Ben teşekkür ederim efendim, sağolun. Basınımızdan söz
almak isteyen, buyurun efendim.
- Bir soru soracağım. Körfez krizinden, zararlarından bahsettik, fakat
bugüne kadar turizm camiasında hiç "savaşa hayır", biçiminde bir tepki, bir
propaganda duymadık. Bunun bir cevabı var nıı? Bunu soracaktım.
Başkan: Teşekkür ederim. Buyurun efendim.
Osman Berberoğlu: Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu
Başkanı. Türkiye'de yapılan yatınmların eleştirisi yapıldı. Gelen turistin hangi
yıldızı daha fazla tercih ettiği yönünde birtakım görüşler ortaya atıldı. Ancak
bu güne kadar, Türkiye'de yapılan yatınmlann el yordamıyla veya turizm
sektörünün yeni doğması ve emekleme dönemi içerisinde oldupu
dönemlerde gerçekleştiğini kabul etmek mecburiyetindeyiz.
Bugün Türkiye'ye gelen turistlerin hangi ülkelerden geldiği ve bizim ne
kadar bu ülkelerden gelen turisti Türkiye'ye davet ettiğimiz ve onların gel­
mesini sağlayacak birtakım kampanyalara girdiğimizi, bu tesislere gelen tu­
ristlerin bundan sonra devamlılık arz edip edemeyeceği konusunu
tartışıyoruz. Aslında, Körfez krizine bir noktada teşekkür etmek lâzımdır.
Olaylar çok daha ciddi boyutlarda bu masalarda tartışılmaya başlandı.
Çünkü geçen sene İngiltere'deki faiz nispetlerinin düşmesi, buradan
Türkiye'ye gelecek olan turistin gelmemesine neden oldu. Bu sene Körfez
krizinden turizm birtakım kayıplara uğradı, önümüzdeki yıl başka nedenle
gerçekleşebilir. Demek ki, turizm sektörünün ülke bazında dışanya
açılmasını, düşünüyorsak, ciddi bir yatınmcı ve işletmeci olarak hükümet
olarak yapmamız gereken, bu sektörün bilinçli bir şekilde örgütlenmesini
sağlamaktır. Bundan sonra ülkemize gelecek turistin ne istediği, hangi alter­
natif ülkelerden yeni turistlerin getirilebileceği konusunda ciddi çalışmalar
yapılmalıdır. Gerek ülke bazındaki olaylar, gerekse dünya bazındaki olaylar­
da gelişmelerin zamanında ve ciddi boyutlarda araştırmasının yapılması su­
retiyle, bundan asgari zararla geçiş noktasına gelelim. Teşekkür ederim.
Başkan: Ben teşekkürederim. Buyurun efendim.
- Niçin savaş istemediğinizi söylemiyorsunuz. Bir defa turizm, insanların
dostluk ilişkilerine dayanır. Hatta bu dostluk ilişkilerini güzel sanatlar
düzeyine çıkaran bir ilişkidir. Biz savaş istemiyoruz demek, sanki savaşı isteyebilirmişiz gibi bir hava uyandınr. Teşekkür ederim efendim.
Başkan: Ben teşekkür ederim.
- Ben bir turist olarak konuşayım isterseniz. Ben, tekne turizminin des­
teklenmesini istiyorum. Türkiye'nin koylan çok güzel, basın mensuplarının
yerinde incelemesi istendi. Bunu denemek istedim. Katrancı koyu, 49
yıllığına kiralanmış durumdadır. Girişinde bir zincir, birde kapıda nöbetçi ku­
lübesi var. Sayın Silahtaroğlu'nun Kıdıraktaki Silkar İnşaatı sanıyorum,
adam boyu dikenli tellerle çevrilmiş bulunuyor. Yakın zamana kadar da yan­
daki ormandan denize girilemiyordu. Birçok koya da giremiyorsunuz, inşaat
var gerekçesi ile.
Başkan: Teşekkür ederim efendim. Sayın Doğan, buyurun efendim.
Yalçın Doğan: Efendim bundan kısa bir süre önce DPT tarafından
Körfez krizinin sonuçlan, ekonomiye etkileri konulu hizmete özel bir rapor
yayınlandı. Bunun bir kısmı belli ölçüde basında da çıktı. O raporda şöyle bir
ayırım var.
Körfez krizinin hemen hemen tek parametresi olarak petrol ele alınmış
ve o irdelenmiş, sonra Irak ve Kuveyt'le olan ticari ilişkiler tek tek incelen­
miş. Bir de dünya petrol rezervleri hangi ülkelerde, bunların muhtemel fiyat­
lan vs. ele alınmış. Körfez nedeniyle turizmin ağır bir darbe yediği, bu top­
lantının en sık söz edilen konulanndan biri oldu. Aynca, 1991 yılı içinde de
sektörün içinde bulunan yetkililer çok büyük bir güçlükle ve sıkıntıyla karşı
karşıya kaldıklarını ve hatta çok çarpıcı, gelecek yıl tek bir rezervasyon yok
gibi, bir gerçek belirtildi. Devletin bir kuruluşu, DPT, Körfez krizi ve etkileri
üzerinde dururken, petrolü ve iki ülkeye yapılan ithalatla, ihracatı hemen
hemen tek parametre olarak ele alırken, turizmciler, 91 yılı içinde tek bir re­
zervasyonun bile gerçekleşmediğini söylemektedirler. Turizm kesiminin
bazı isteklerini bakanlığa sıraladıklarını belirttikleri bir sırada masanın öbür
tarafında, oturan devletin, turizm parametresini görmediği anlaşılmaktadır.
Söylenenler rezervasyon iptalleri vs. resmi dokümanlardaki, o dokümanlara
dayanarak bazı politikalar geliştirilecektir, henüz ortada yoktur. Dolayısıyla
bu toplantıda en sık sözü edilen ve bakanlığa yansıtılan bir belge, devletin
konuyu değerlendirirken dikkate almadığı gibi bir durum yaratıyor. Körfez
krizi gibi çok boyutlu bir sorunda devlet organlan arasında Türkiye'de sık sık
yaşanan kopukluklardan bir başkası şu anda. Petrol, dış ticaret, turizm
bağlantısında da herhalde kendisini gösteriyor. Teşekkür ederim.
Başkan: Teşekkür ederim efendim. Efendim buyurun.
Ertuğrul Akbay: Tenkit etmek çok kolay, hele bürotratlan tenkit etmek
1980 yıllannda bir Fransız tatil köyü vardı, bir Kuşadası bir Kemer de vardı.
Ve Foça vardı. Betonlaşma diyoruz. Bugün dünya sosyetesinin olduğu yer,
Marbayı gören tabii içimizde çok vardır. Hava meydanından Marba'nın içine
girene kadar bembeyaz beton yığınıdır. Biz onlann yanında yemyeşiliz. 200
bin yatak hiçbir şey değildir. Bu atılım döneminde böyle.acı bir tenkit değil
de, daha yapıcı olmak lâzımdır.
Biz nasıl bir Pakistan'lıyı bir Amerikah'yı farklı görürüz. Bizi öyle
görürlerdi. Fakat bugün öyle görmüyorlar. Yurt dışındaki çok tatil köyünü bi­
lirim. En iyilerini de bilirim. Fakat bizim tatil köylerimiz, onlardan daha iyi du­
rumdadır. KIsa bir sürede Türkiye bu duruma gelmiştir. Kısa bir sürede
yapılan işlerde muhakkak hata olacaktır. Bunlan anlayışla karşılamak lâzım.
Başkan: Teşekkür ederiz efendim. Buyurun efendim.
Vahap Munyar: Sinan Bey, 1991 yılı için henüz bir tek rezervasyon
dahi yok dediler. Birtakım şeyleri devletten isterken, sıraladılar, KDV uygu­
lanmasın, sıfır olsun, düşük faizli tanıtım kredisi verilsin, seyahat acenteleri
bize borçlarını ödeyenniyorlar, onlara özel düşük faizli kredi verilsin derken,
hiç olmazsa 91 yılı için gerek yerli turiste, gerekse yabancı turiste bir indirim
uygulanamaz mı? Teşekkür ederim.
Başkan: Evet, cevap vereceksiniz galiba.
- Evet. Önümüzdeki kış dönemi için, yani Kasım, Aralık, Ocak, Şubat
dönemi ki, ölü bir devredir, bu dönem için biz konaklamacılar paket prog­
ramlarla Avrupa'ya çıkmış bulunuyoruz. Bu paket programlarda birtakım in­
dirimler yaptık, yalnız burada turizmcifer olarak çok dikkat edeceğimiz bir
nokta var. Basının da, özellikle bu konu üzerinde çok durmanız lâzımdır. 91
için rezervasyon talebi gelmeyişinin nedeni. Körfez krizini istismar eden ya­
bancı tur operatörlerinin oyunu da olabilir. Çok dikkatli olmamız lâzım.
Hemen paniğe kapılıp, bütün fiyatlan aşağıya çekmek, Türk turizmini çok
baltalar. O nedenle biz şu anda dinleme, araştırma safhasındayız. Bunun
hakiki nedenlerini bakanlıkla beraber araştınyoruz. Hakikaten bu rezervasy­
on talebi olmayışının sebebini % 100 Körfez krizine bağlarsak, o zaman
tabii ki birtakım tedbirler alacağız. Teşekkür ederim.
Başkan: Ben teşekkür ederim. Efendim.
Özcan Ercan: Sinan Bey, benim değinmek istediğim bir konu üzerinde
durdu, ben onu biraz daha açmak istiyorum. Özellikle otel işletmecilerimize
soracağım, Türkiye'nin turizm konusunda belli bir fiyat politikası var mı?
Sanıyorum bundan bir kaç yıl önce, 5 yıldızlı otel patlamasını yaşadığımızda
ilk sorunu yaşadık. Şöyle ki, otellerimiz boş kaldı. Çok yüksek fiyat uygu­
ladık ve sizin değindiğiniz tur operatörieri sorunu gündeme geldi. Tur ope­
ratörierinin oyuncağı olduk. Bize istedikleri fiyatı empoze ettiler. Sizin de
değindiğiniz gibi, bir tek rezervasyon dahi yapamamışsak, aynı sorL^nia
karşı karşıyayız demektir. Yani, Avrupalı yabancı tur operatörierinin oyun­
cağı olma durumundayız. Buna yönelik herhangi bir önlemimiz var mı? Belli
bir fiyat politikası düşünüyor muyuz? Bunu nasıl uygulanz?
Bir şey daha sormak istiyorum. Sayın Babila, eğer gerçek ve somut
önlemler alınmazsa Türk turizmini yabancı turizmcilerin, yabancı tur ope­
ratörieri kanalıyla ellerine geçirecekleri şekilde yaygın endişeler var. Siz bu
konuya katılıyor musunuz?
Başkan: Bir kısa cevaba buyurun efendim.
Babila: Türkiye'de şu anda TUSEK diye bir organizasyon kurduk. Tu­
rizm sektörü ulusal kuruluşu, TÜSEK'in 15 kişilik bir yönetim kurulu var.
Yönetim kurulunu oluşturanlar, turizm yatırımcılar derneği, Türkiye Seyahat
Acentalan Birliği ve konaklamacılar kesimidir. TUSEK'te biz bunlan
tartışıyoruz. TÜRSAB başkanı, Körfez krizi nedeniyle bazı otelcilerin paniğe
kapıldığı, bu nedenle damping fiyat uygulamasıyla, Avrupa pazanna
çıkabilecekleri endişesini taşıdığını söyledi. Ben kendisine bunu araştıraca­
ğımı, kesinlikle böyle bir konunun olmadığını söyledim. Nitekim araştırma
sonunda da, bunun yanlış bir izlenim olduğunu kendisine bildirdim. Eğer bir
indirim yapılacaksa, TUSEK içinde bunu acentesiyle konaklamacısıyla,
yatınmcısıyla birlikte düşünüp, tartışıp, ondan sonra yapmamız gereğini vur­
guladık ve şu anda bekleme safhasındayız. Kesinlikle yabancı tur ope­
ratörlerinin bundan 3, 4 sene evvel yaptığı gibi oyununa gelmeyeceğiz.
Yani şu anda istediğiniz kadar fiyatı düşürün dışandan böyle bir talebin gel­
mesi mümkün değildir. Yani olay fiyat olayı değildir.
Fiyat meselesinde gene bir sual tevcih buyurdunuz, ona da cevap vere­
yim. Sayın bakanlığımızla, sektör bu konuda hemfikirdir. Pazarlama da bir
eğitim meselesidir. Satılabilir fiyat politikası izlenmektedir. Türkiye'nin yatağı
kaça satılabilirse, o fiyatla Türkiye pazara çıkmalıdır. O nedenle bu konuda
bir taban ve tavan meselesi yoktur. Bu bir eğitim meselesidir. İçinde bulun­
duğumuz şu otel, 91 yılında kaça satabileceğini düşünüyorsa, en yakından
yatınmcıyı ilgilendiren bir konudur, o nedenle satılabilir fiyatla Batı pazanna
çıkacaktır.
Bir konuya değinmek istiyorum bir cümleyle sayın Şahinoğlu. Zannedi­
yorum sayın Yazgülü Hanım iç turizmden bahsettiler. İstanbul'da yapılan bir
toplantıda, turizmciler kesinlikle üstüne basa basa söyledi ve karar verdi ki,
turizmde iç turizm, dış turizm yoktur. Bir müddet Türkiye'de tatil köyleri,
henüz yeni yatırıma girdiği kendilerini iki senede amorti ettikleri devrelerde
ve dövizin de çok iyi arttığı devrelerde tamamen dışa dönük çalışıyordu. Bir
turistik tesis hem içe hem dışa dönük çalışmazsa, uzun vadede kazanması
ve muvaffak olması mümkün değildir. Ypi.^t^^
iç turizm ve dış turizm
diye bir ayırım yoktur. Turizm, turizmdir İayğiyla arz ederim.
- Efendim hanımefendiye ben cevap vermek istiyorum.
Başkan: Çok kısa lütfen.
- Yabancı tur operatörleri hakkında, basınımızda bazı kere yanlış
değerlendirmeler yapılıyor. Yabancı tur operatörleri hissesi, bir müşterinin
verdiği paranın içinde çok yer tutar. Ancak fonksiyonu çok önemlidir. Eğer
bir müşteri 100 Mark verirse, bunun 50'si yatırımcıya gider, 20-25'i uçağa,
15'i seyahat acentesine gider, ona ancak brüt 10 kalır. 10'u da katalogu
için, ötesi için sarfeder, sonunda satışının % 2'sini alır. Katalogun çok
önemli fonksiyonları vardır, bunlar bütün memleketleri birleştirir, tek katalog
halinde basarlar. Onun yerini bizim yerli tur operatörlerimiz alamaz, onlarla
iyi geçinmeliyiz. Biz turizm yatırımı yapmalıyız, icap ederse ulaştırmayı
almalıyız, fakat perakendeciliğe gidersek, 2300 tane seyahat acentesini
kompütür hattıyla merkeze bağlayamayız.
ikincisi, fiyat politikası hakkında bir lâf söylemek istiyorum. Türkiye bu
silaha çok çabuk müracaat etmiştir. Bazı otellerimiz satamayınca piyasaya
gitmiştir. Turizm bir üründür, içinde bileşkeleri olan bir üründür. Siz onu
artırdığınız müddetçe fiyat ikinci planda kalır. Türkiye, dünyanın en büyük
açık hava müzesidir. Türk insanı çok misafirperverdir. Ücretleri düşük,
bunun kalitesini artınp, devletten isteyeceğimiz fiyat tenzilatını da arka plana
iterek bir an evvel politik tehlikeleri ortadan kaldınp, Türk turizmini can­
landıralım, teşekkür ederim.
Başkan: Efendim ben teşekkür ediyorum. Yazgülü Hanım buyurun.
Yazgülü A l d o ğ a n : Sayın Babila'nın iç turizm, yabancı turizm
açıklaması için çok teşekkür ediyorum. Ancak, fiyatlara baktığımız zaman
bunun böyle olmadığını görüyoruz. Ne yazık ki, Türk turisti ferdi olarak bir
otele müracaat ettiği zaman, orada kalan yabancı turistin ödediğinin çok
daha fazlasını ödemek zorunda kalıyor. Türk turist dışarı gittiği zaman
içerde yapacağı tatilden çok daha ucuza tatil yapma olanağına kavuşuyor.
Bu konuda bir ayncalık demeyeyim, ama en azından eşitlik talebinde bulun­
duğum için söz almıştım.
Başkan: Efendim çok teşekkür ediyorum. Şimdi fizibilite hesaplanyla,
teşvik olaylarıyla, turizm politikasının oluşturulmasındaki çarpıklıklanyla,
müşkül duruma düşen şirketlerin kurtanimasıyla betonlaşmayla, çevre sorunlanyla, basının konuyla ilgisiyle, hakikaten son derece vüsatlı fikirler orta­
ya çıktı. Bu fikirlerin bir kısmı bazı arkadaşlanmızca cevaplandınidı. Bir kısmı
da sorusuna cevap isteyen arkadaşlarımızın veya konuşmacıların talebiyle
cevaplandırıldı. Bir kısmı da crtada kaldı. Ortada kalanlarla beraber, sayın
İsmail Beyefendi ve sayın müsteşanmız son sözü alsınlar.
İsmail Emen: Sayın Burhan Silahtaroğlu Türkiye'de kredilerin teminata
verildiğinden bahsettiler. Halbuki projeye kredi verilmesi gerekir. Batıda
olduğu gibi, haklıdırlar. Yalnız, bundan Türkiye Kalkınma Bankası'nı soyutla­
mak lâzım. Türkiye Kalkınma Bankası'nm uygulamasında, proje esastır, pro­
jeye kredi verilmektedir. Ama teminat da, ihmal edilmemektedir. Batıda IFC,
DG gibi firmalar bunu bu şekilde götürüyorlar. Biz kendileriyle belirli bir
teşriki mesai içindeyiz. Ekspertiz müessesesi için işbirliği yapılması gerekli­
dir. Tahmin ediyorum, 91 yılında bu konuda gelişmeler olacaktır. DG gibi
Türk turizmine direkt kredi veren bir Alman bankası, proje değerlemesini
bizden istemiştir. Belirli bir ücret karşılığında bizim proje değerlememizi siz
yapın demiştir. Görüşmelerimiz çok iyi noktadadır. IFC'yle ve DG ile birlikte
turizm yatınmlarını beraber finanse edeceğiz. Birkaç projenin üzerinde bir­
likte çalışıyoruz.
Türkiye'de yatak kapasitesinin artırılması gerektiği konusunda, 1 milyon
yatak kapasitesine ulaşalım elediğimizde bunun finansman sorunu bu
şekilde büyük ölçüde çözülecektir. Türkiye Kalkınma Bankası'nm, diğer
bankalanmızın olanakları yanında IFC gibi, DG gibi firmalar gündemdedir.
Bunlann geniş olanaklan vardır. Türkiye'ye, özellikle turizm konusuna
yönelik düşünceleri vardır. Başka Alman ve Japon bankalannın bu yönde
birtakım girişimleri vardır. Bunun finansmanında ben çok büyük bir problem
görmüyorum. Milletlerarası para piyasalarında, Türk bankacılığı çok etkin bir
konuma girmektedir.
Bugün hiçbirimiz çok büyük kapasiteli bir tesisi tek başımıza yapa­
mayız, bunu yapmak da doğru değildir. Tek başına bir Kalkınma Ban­
kası'nm veya bir başka bankanın devreye girmesi zaten söz konusu
değildir. Yatınmcıya dışanda bulun kredinizi, bunun kefaletini biz verelim.
Filikasyon oluşturup, birlikte finanse edelim diyoruz. Bunun somut örnekleri
de 1990 yılında görülmüştür.
Başka birtakım projeler üzerinde de bu şekilde çalışıyoruz. Bu
bakımdan finansman konusunda ben uzun vadeli bir problem görmüyorum.
Türk finans sektörü gerçekten son yıllarda belirgin bir gelişme içindedir.
Sayın Levent Evkuran korkunç yatak kapasitesi var dediler. Bugün Akdeniz
Bölgesinde 5 milyonun üzerinde yatak kapasitesi var. Türkiye'deki rakam
işte, 300'lerde, ikiyüzlerde yahut 400 binlerde dolaşıyor. Bu yeterli bir kapa­
site değildir. Ama sorunlan var, burada değindik. Bir eğitim sorunu var,
ulaşım sorunu, bir pazarlama sorunu var. En önemlisi pazarlama sorunu­
dur. Dilerdim ki burada biraz daha bu konulara girelim.
Bence, iki yıldızlı otelle turizm olmaz. 1990 yılında Eylül sonuna kadar
dokuz ayda 358 milyar lira turizm sektörüne kredi tahsis etmişiz. Bunun %
34'ü beş yıldızlı ve firma sayısı 15, yani 15 projeye bir % 34 oranında beş
yıldızlı oteli finanse etmişiz. % 26'yia tatil köyleri geliyor bu plasmanımızın
içinde % 17 ile dört yıldızlı otel, yine % 17'le 3 yıldızlı otel ve % 2 ile iki
yıldızlı otel geliyor. Milletlerarası turizme açık bir turizm politikasında iki
yıldızlı otelle turizm yapılmaz. Türkiye'nin beş yıldızlı otele de ihtiyacı vardır.
Bugün bir kongre sezonunda İstanbul otellerinde yer bulamazsınız. Mevcutlann devreye girmesiyle bu sorun büyük ölçüde çözülecektir. Ama
Türkiye'nin kaliteli turiste ihtiyacı vardır. Golf sahalanyla birlikte gerçekten
paralı turiste ihtiyacı vardır. Pek çok Sayın Basın mensubunun da ifade
ettiği gibi ileride birtakım problemlerin içine düşmek istemiyorsak, bir
İspanya örneğini yaşamak istemiyorsak, sayın Feyyaz Tokar'ın ifade ettiği
bir Kumburgaz olayını yaşamak istemiyorsak, çok dikkatli olmak ve seviyeli
bir turizm politikası izlemek zorundayız. Yatırımlar amaca ulaştı, ama zelze­
leler başladı, tedbirlfer alınmalı. Bizim turizm holdingimiz bu tedbirlerden bir
tanesidir.
Sayın basınımız, ekonomik basınımızı turizm tıolding olayına inandırmak
isterim. Bu bir şirket kurtarmanın makyajlanmış şekli mi? Ortada şirket kur­
tarma değil, tesis kurtarma olayı vardır. Göreve geldiğimden bu yana, iki
önemli olay yaşadım, iki kriz yaşadım. Bir tanesi bir tatil köyüydü. 10 tane
banka alacaklı idi. Geçen sene Eylül ayında oturduk, belki 50 defa top­
landık, bir çözüme varamadık. Pek çok yatınmcı talip oldu, rakam büyüktü.
Bankaları bir araya getirip bir türlü çözümü bulamadık. Başka bir benzer
olay daha yaşadık. Pek çok görüşmeler yapıldı, sonunda bir grup geldi.
İmkânlarımız yetmiyor, bize biraz destek verir misiniz dediler. Yani % 10, %
20 gibi bir destek ki, biz bunu ileride sizden tekrar geri de alınz. İşte turizm
holdingin fonksiyonu bu olacaktır.
Türkiye Kalkınma Bankası'nı bırakın bir yana, turizm sektörü kendine
özgü bir yatırımcı müteşebbis grubu yaratmak zorundadır. Bu inşaatçıyla,
bu gayrimenkul zenginiyle veya kara parası olanla mümkün değil. Bu
bakımdan bizim turizm holdingimiz, işte % 10, % 20 girecek ve bu tür ihti­
yacı olan yatınmcının oluşması için gereken gayreti gösterecektir. Yönetimi
bizde değildir. Gayet profesyonelce olacaktır. Biz bunu almak istiyoruz, biz
halka açılmak istiyoruz. Kârlı bir müessesedir gelin bunu halka açalım, bunu
sanayi kesiminde yapıyoruz, sanayi kesiminde gerçekten çok şanslı bir ko­
numdayız, gelişen bir borsa var, yılbaşından bu yana biz 7 tane firmamızı
götürdük ve gayet güzel sattık. Kimseyi de kandırmıyoruz. Yann bir problem
oldu mu bil ki kredi vereceğiz, bil ki bu hisse senetlerinin fiyatlarını koruma
konusunda gereken tedbirleri alacağız. Turizmin bir çıkışı, halka açMmasındadır. Turizm sektörü halka açılabildiği, mülkiyet turizm sektöründe biraz ta­
bana yayılabildiği takdirde yatınmcı da, işletmeci de rahat edecektir. Ekip­
man sorunu, sermaye sorunu çözülmediği sürece turizm sektöründe zelze­
leler yaşanır. Modelimiz Turban yaratmak değildir. Bu modellerle bir Turtröst olayı var. Tur tröst olayı şudur: Bir grup bir milletlerarası banka, Bankes tröstle bir araya gelerek, Türkiye'de bir şirket kuruyorlar. Bu şirket bir
yatırım fonu oluşturuyor. Avrupa'ya, Arap ülkelerine bu fonu satıyor. Bu fon­
la Türkiye Kalkınma Bankası'na gelerek, satmak istediğin veya bize devret­
mek istediğin birtakım paylar var mı diye soruyor. Turizm sektörüyle ilgili ta­
bii. Bu tip fonlar Türkiye'de geliştirilebildiği takdirde turizm sektörü kurtula­
caktır.
B a ş k a n : Efendim ben teşekkür ediyorum. Sayın müstöşanm.
Savaş Küce: Sayın başkanlar, basının kıymetli mensupîan, sektörün
cefakar mensupları, turizm sektöründeki belli gelişmeler ve sektördeki dur­
gunluk, son Körfez krizi konulan hepimizi buraya topladı. Sizleri turizm
sektörüyle bu kadar yakın ilgili görmekten hakikaten çok büyük bir mem­
nunluk duydum. Turizm Bakanlığı 1963 yıllannda kuruldu. 1970 yıllanndan
itibaren plan yapmaya başladık.
Evvela plan yapılması, nereye ne yapacağımıza karar vermemiz
lazımdı. Dolayısıyla 70 yılında hummalı bir şekilde Bakanlık ve o zamanki
Turizm Bankası müştereken bazı planlar yapmaya başladı. Güney Antalya,
Muğla ve çevresi planlan o dönemde başlayan ve hakikaten çok düzgün bir
şekilde uygulanan planlardır. 1980 yılından sonra turizmde bir kıpırdanma
başladı. 1983 yılında 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasasıyla turizm
yatınmlannda büyük bir patlama görüldü. Devlet bazı turizm yatınmlannın
öncelikle planlanan yörelerde yapılmasını istedi. Bunu ikiye ayırmakta yarar
var, bunlardan biri kamunun elinde bulundurduğu çok kıymetli araziler, artı
özel müteşebbislerin elindeki araziler üzerine yapılan yatınmlar. Bu
yatınmlar başladıktan sonra Türkiye, Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerinde
bir turizm ülkesi olarak görülmeye başladı. Hatta zaman zaman rakip ülke
olarak görülmeye başladı. 40 binlerden başlayan yatak sayısı, bugün 180
bine, yatırım halindeki yatak sayısı 305 bine yükselmişse, Türkiye Avrupa
ülkelerinde, özellikle Akdeniz çanağındaki ülkelerde, artık bir tehlike haline
gelmeye başladı. Turizm geliri 200 milyon dolarlardan, 2,5 milyar dolara
yükselmişse, hakikaten Türkiye bir turizm ülkesi olmaya başladı demektir.
Biz bakanlık olarak ne yapmayı düşünüyoruz. Neredeyiz ve ne eksiklik­
lerimiz var, onlan size sıralamamda büyük yarar var. Bugün 150 bin
yatağımız 30-40 bin tane eğitilmiş personelimiz var. 1994 yılında plan rakamlanna göre 350 bin, bana göre 500 bin belgeli konaklama yatağımız
olacak. Personel ihtiyacımız 150 bin olacak, buna göre eğitilmiş personele
ihtiyacımız var. Bu konuda turizm sektöründe, sektörle bakanlık ve ilgili ku­
ruluşlar hakikaten müştereken plan kararları ve bazı fikirler ürettiler. İLO ve
Dünya Bankası'yla müştereken sertifikasyon programı hazırlığına gidildi.
Eğitilmiş personel konusunda, çok yakında, sektörle birlikte bakanlığımız ve
İLO temsilcileri ve diğer sektör temsilcileri ile birlikte sertifikasyon nedir, ne­
relerde ne yapılacağına karar vereceğiz. Artık turizm sektöründe hakikaten
bilinçli ve sertifikalı personele ihtiyacı olduğu kanısına vardık. Yine Dünya
Bankası'yla yapmış olduğumuz anlaşmalarla önce küçük ama geleceği çok
büyük, beş tane yeni turizm eğitim merkezi yapıyoruz. TUGEV'in şemsiyesi
altında eğitim konusunda yapmış olduğumuz toplantıda Milli Eğitim
Bakanı'mızdan hakikaten çok büyük avanslar aldık. Ortaya attıklan Limne
projesinde, 4500 tane turizm konusunda müracaat var. Bunlar zamanla,
sertifikayla birlikte, büyük bir eğitim sorunumuzu çözecektir.
Turizmin şu anda en büyük sorunlanndan bir tanesi alt yapı sorunudur.
Türkiye'de büyük bir sıkıntı vardır. Alt yapı sorunlannı yine Dünya Ban­
kası'yla yapmış olduğumuz iki anlaşmayla çözme aşamasındayız. GAÇ
isimli bir proje geliştiriyoruz. 37 tane turistik merkezin alt yapı, kanalizasy­
on, antma gibi sorunlannı son aşamasına getirdik. Bu gibi konulan Bakanlık
ve sektör olarak çözmek mecburiyetinde olduğumuz bilincindeyim.
Tanıtma konusunda Bakanlık, 1989 yılında komik bir rakam 2,5 milyon
tirajlı bir broşür kampanyası 200 milyon lira civarında bir tanıtma kampan­
yasıyla tanıtma işine yönelmiştir. 17 tanıtma bürosu var. Her büroda birer
tane personel çalışmaktadır. Yabancı turistlerin turizm konusunda ilk
başvurduğu yerler, seyahat acentelerinden sonra, o ülkelerin resmi organ­
larıdır. Onlardan gerekli bilgileri almaya çalışıyorlar. Geçen sene broşür
sayımızı 5 milyona ve reklam paramızı da 11 milyar liraya çıkardık, bunun
5.7 milyar lirasını son 3 ayda yapacağımız tanıtma kampanyası ve 91'in ilk
üç ayında, Yüksek Planlama Kurulu karanyla almış olduğumuz yeni 20 mil­
yar lirayla yapacağımız tanıtma kampanyasıyla sektöre bir miktar yardım
etme niyetindeyiz.
Turizm yatırımı yapmak, yani konaklama tesisini yapmak, yeterli
değildir. Halkın bilinçlenmesi ve yapılmış olan konaklama tesislerinden,
gelen turistlerin çevreye yayılması ye çevrSylç rahatça bütünleşmesi en
önemli ve en çok önem vermenfîiz lazım gelen konulardan bir tanesidir.
Bugüne kadar yapmadığımız, yanlış yaptığımız, hepimizin zaman zaman
söylediği betonlaşma konularında yeni bir plan kavramı geliştirdik. İkinci ve
üçüncü kuşak planlaması. Bugüne kadar yalnız kıyı bandında veya dağda
planı yaptık, fakat çevresiyle ilgili planlamalarını yapmadık. İspanya, Yuna­
nistan ve ilgili ülkeler bize çok iyi kaynak olmaktadır. Onlar bizden evvel çok
büyük hatalar yapmıştır. Bu hatalan görerek, aynı hatalara düşmemek gay­
reti içindeyiz. Türkiye'nin, yalnız İstanbul, İzmir ve Akdeniz yöresi olmadığı
bilinci içindeyiz, Türkiye'de bir tur güzergahlan var. Bunlar üzerinde konak­
lama tesisleri yapmak aşaması içindeyiz. Karadeniz sanayinin şartlan içinde
yaşayan ve yeşile, tabiata ihtiyacı olan insanlann gelebileceği, kalabileceği
ve tabiatı bozmadan bizim de bazı düzenlemelerle, belli noktalara getirebi­
leceğimiz bir proje olarak gelişmektedir. Daha üst düzeyde turiste hitap
edebilmek için bazı düzenlemeler yaptık, 11 tane golf alanı projesi
hazırladık. Bunlar, en azından 100 hektarlık arazilerin yeşil olarak tutul­
masını sağlayacak ve ormanlann tahribi, ormanlann kesilmesi değil de golf
alanlannda bulundurulan su potansiyeli ile bunlann korunmasına yardım
edecek düzeyde bir olay olacaktır.
Fiyat politikası, serbest pazar ekonomisi sistemi içinde, konaklama te­
sisleri fiyatlannı bakanlığımıza getirmektedir. Bu fiyatlar Bakanlık tarafından
incelenmektedir. Fakat ne aşağı, ne yukan çekilebilecek durumdadır, bunlar
tasdik edilmektedir. Arkadaşlann da değindiği gibi, bilinçli işletmeciler dünya
pazannı da takip ederek, malının kaça ve nasıl ve ne zaman satılabileceğini
bilmektedirler. Türkiye'de söyle bir yanlış anlaşılma var. Kapı arkası fiyatıyla
acentelere veya tur operatörlerine verilen fiyatlar arasında bir farklılık vardır.
Ancak dünyanın her yerinde bu böyle olmaktadır. Bir seyahat acentesi
vasıtasıyla bir otele gittiğiniz zaman alacağınız fiyatla, normal bir vatandaş
olarak o otelin kapısını çalıp içeri girdiğiniz zaman, ikisi arasında çok büyük
farklar var. Bu nedenle, halkımızın da bu şekilde bilinçlenmesinde ve acen­
teler vasıtasıyla turlar almasında, ucuz turlar almasında yarar var. Bu sene
gazetelerde gördüğümüz rakamlar düşük fiyatlar, geçen sene de vardı. Ya­
bancı tur operatörleri için biz bu sene, bir teşvik paketi hazırladık. 1 milyar
lira sermayesi olan ve en az bir milyar liralık bir paket getiren, seyahat
acenteleri birleştikleri takdirde, yurt dışında tur operatörlüğünü teşvik için,
belli kaynak kullanma destekleme primlerinden ve ilgili maddelerden yarar­
lanacaktır. Türkiye yalnız yabancı tur operatörlerinin sattığı bir ülke değildir.
Bu acenteleri bir araya getirmek, Türkiye'deki bazı yerli acenteler ile müşte­
reken tur operatörlüğü olayını geliştirmek ve teşvik etmek için bu teşvikleri
getirdik. Tur operatörleri her ülkeyi olduğu gibi Türkiye'yi de koyarlar, ama
tur operatörü bunu istediği gibi yönlendirir.
Yabancı tur operatörü satıcılanna vereceği talimata göre bu sene Yuna­
nistan'ı daha fazla satalım, Türkiye'yi daha fazla satalım veya başka bir
ülkeyi daha fazla satalım diyebilir. Buna mani olmak mümkün değildir. Aynı
sıkıntıyı İspanyollar gördükleri için, Almanya'da çok büyük bir tur ope­
ratörlüğünü seneler evvel satın almışlar, İspanya'ya yapılacak turları belli bir
düzene getirmeye çalışmışlardır. Bizim gayretimiz de bu yöndedir. Dışanda
bulunan Türk tur operatörleri ve Türkiye'de bulunan seyahat acentelerini
birleştirerek büyük bir tur operatörü yapmamızda yarar olduğu kanısında­
yım. Buna bankalar da işletmeciler de, Türk seyahat acenteleri de girmeli­
dir.
Gelelim Körfez krizine. Körfez krizi 2 Ağustos'ta başladığı zaman biz de
çok korktuk. Çünkü turizmi alıp başka bir yere götürmeniz mümkün değil.
Turizm bir zevk olayıdır. Herhangi bir turistin bir yere gitmesi için o işten
zevk alması lâzım. İstediği zaman bu fikrinden vazgeçebilir, evinde oturabi­
lir veya başka bir ülkeye gidebilir. Dünya basın ve yayın organlannda
Körfez olayı birinci haber olarak devam ettiği müddetçe, tüm yabancılar
tabii Türkiye'ye gelen yabancılar, seyahate çıkmaktan, belli ölçüde
. vazgeçtiler. Bu yalnız Türkiye için değil. Hakikaten büyük oranda seyahate
çıkan kişiler, seyahata çıkmaktan vazgeçtiler. Bu, tabii Türkiye'yi de etkiledi.
1990 yılı için biz 3 milyar ve 5 milyon turist demiştik. Tabii onlar acentelerle
ve de kapasiteleriyle olayı hesap ettikleri için onlar 3.5 milyar 4 milyar hatta,
6 milyon turiste kadar çıktılar. Kabul etmemek elde değil, çünkü hakikaten
Türkiye Avrupa'da turizm ülkesi olarak bir numaralı sırada lanse edilen bir
ülkeydi. Ağustos ayında % 22'lik bir artış, 8 aylık toplamda % 18, % 19'luk
bir artış vardı. Ağustos ayı bittiği zaman % 19'luk bir artış vardı. Buraya gel-
meden evvel almış olduğum rakamların içinde dişe dokunur bir Antalya
vardı, İzmir yoktu, İstanbul yoktu, fakat Antalya vardı. Antalya'da eylül
ayındaki artış oranı % 26'dır. Buna göre Türkiye, 1990 yılında büyük bir yara
almayacaktır. Körfez krizi devam ettiği müddetçe, 1991 yılında yara ala­
caktır. Yarayı, turist kabul eden tüm Akdeniz çanağındaki ülkeler birlikte ala­
caktır. En büyük yarayı İsrail, daha sonra Mısır, sırayla Türkiye burada
payını alacaktır. Körfez krizinin ne zaman biteceğini, herhalde kimsenin
bugünden tahmin etmesi mümkün değildir.
Yeniden Türk turizminin dünyadaki yerini alması ve bu yerdeki payını
gittikçe yükseltmesi en büyük hedef ve dileğimizdir. Türkiye'de bugünkü
yatak kapasitesinde söylendiği gibi bir anormallik yoktur. Yatak kapasiteleri­
nin dağılımı, 5 yıldızlı otel 29 tanedir, işletme belgeli, 4 yıldızlı otel 35 tane­
dir. 3 yıldızlı 123 tanedir, 2 yıldızlı otel 294 tanedir, tek yıldızlı otel 253 tane­
dir. Ülkemizde 1.8.1990 tarihi itibariyle bakanlığımızdan belgeli 5 ve 4 yıldızlı
oteller ile tatil köyleri, turizm yatınm belgeli 5 yıldızlı otel sayısı, 61 tanedir.
Turizm belgeli yatırım belgeli 5 yıldızlı otellerin yatak kapasitesi 39,122
işletme belgeli 5 yıldızlı otellerin yatak kapasitesi 17.049 dur. Yatınm belgeli
4 yıldızlı otel yatak sayısı 38.581, turizm işletme belgeli, 4 yıldızlı otellerin
yatak sayısı da 16.684 tür. Yatınm belgeli tatil köylerinin yatak sayısı,
50.908, işletme belgeli tatil köylerinin yatak sayısı 19.800 dür.
Fiyat politikamızdaki olayı şöyle söylemekte yarar var. Türkiye ucuz tatil
ülkemi mi olsun? Yoksa Türkiye Batının aradığı belli standartta, belli kapasi­
tede ve kalitede bir tatil ülkesi mi olsun? Akdeniz'deki en genç yataklar,
Türkiye'de, yani Akdeniz çanağında turist kabul eden ülkelerin en genç ya­
takları Türkiye'dedir. Bunlar en son teknolojiyle yapılmış ve hizmete konul­
muş yataklardır. Bu yataklara eksiklerimiz olan altyapıyı zamanında
götürebilmemiz, eğitim konusunu halletmemiz ve bir de bu yataklann pazarlanması için hem işletmeciler hem yatırımcılar ve hem de seyahat acenteleri
tarafından gerekli katkılanmız sağlanarak, gereken faaliyetler yapılmalıdır.
Bakanlık olarak dünyanın beş büyük fuanna katılıyoruz. Bunun dışında da
30 küçük fuara katılıyoruz, bu 5 büyük fuara sektörle birlikte katılıyoruz.
Geçen sene Berlin Fuan'nda Türk standi birincilik ödülünü kazandı. Bugüne
kadar yapmış olduğumuz ve İTO ile TUGEV'in organize etmiş olduğu bu
toplantılardan biz bakanlık olarak sektör olarak büyük dersler aldık. Sizlerin
bizlere söylemiş olduklarınızdan ve uyanlannızdan büyük oranda etkilendik,
bilgi sahibi olduk. Bu toplantıyı tertip ettiği için tekrar sayın Oda başkanına
ve TUGEV yönetim kuruluna çok teşekkür ederim, saygılanmla efendim.
Başkan: Efendim, bizler sizlere çok teşekkür ederiz. Saygıdeğer ko­
nuklarımız, bugünkü tatil gününüzü bizimle beraber burada ülkenin büyük
bir sorununu tartışmak üzere geçirdiğiniz için, çok teşekkür ediyorum. Ko-
nuya başlarken hepimizin görüşleri daha değişikti. Tahmin ediyorum ki şu
toplantıyı bitirirken görüşlernizde ufak tefek de olsa değişiklikler olmuştur.
Biz İstanbul Ticaret Odası olarak Odalar Birliğinden de aldığımız güçle, bu
tip faaliyetlerimizi sürdüreceğiz. Şüphesiz ki bizlerin de güç alması için siz
basının daima yeri vardır. Ama bu ülkenin bir eksiği var. Alınan kararları,
sonuçlan tatbikata intikal ettirmede güçlük çekilmektedir. Bunu beceremiyo­
ruz. Ama hepinizin yardımıyla bunu becereceğiz. Bu sadece bizim kabaha­
timiz değildir. Basınıyla, sektörün yetkilileriyle, sahipleriyle beraberdir. Bun­
dan böyle sonuçlan muhakkak aktiviteye intikal ettirmemiz lâzımdır. Bu
toplantının yürüyüşü esnasında sistem hatalan yapmışsam, özür diliyorum.
Ama bıkmadan, hâlâ aynı masa etrafına, toplandığınız andaki diriliğinizi de
görerek son derece mutlu olduğumu tekrar dile getiriyor, hepinize
saygılanmı sunuyorum efendim.