indirmek için tıklayınız

910
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
JAPONYA’NIN ORTA ASYA POLİTİKALARI
Yasemin Diril*
Orta Asya bölgesi, Sovyetler Birliği''nin dağılmasından sonra Orta Asya
Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte daha fazla uluslararası ilgiyi çekmeye
başlamıştır. Afganistan''ın işgali ve Amerika Birleşik Devletleri''nin ''küresel terörle mücadele''
kampanyası Orta Asya''nın Ortadoğu bölgesinin bir uzantısı olduğu izlenimini arttırmıştır.
Orta Asya devletlerinin stratejik önemi, özellikle, çeşitli yer altı ve yer üstü zenginliklerine
sahip olması geleceğin enerji piyasası için son derece zengin kaynaklara sahip olmasından
gelir. Bağımsızlıklarını ilan eden Orta Asya devletlerinin bu anlamda bir cazibe merkezi halini
aldığını söyleyebiliriz. Bundan dolayı da Orta Asya coğrafyası ile ilgilenen gerek ABD ve AB
gibi batılı güçler gerekse Çin ve Rusya, bu bölgede, büyük bir güç mücadelesi ortaya koyup
çok kutuplu olması beklenen dünyanın etkili bir parçası olma mücadelesi vermektedir.
Orta Asya ülkelerinin bağımsızlığına kavuşmasının hemen ardından Orta Asya ülkeleri,
ulusal ekonomilerini geliştirme, kalkınma ve dünya ekonomisine uyum ve bütünleşme olarak
bilinen bir entegrasyon süreci içine girmiştir. Özellikle yirminci yüzyılın 90'lı yıllarından
itibaren bölgede ekonomik işbirliği, uyum ve bütünleşme ile ilgili girişimlerin artırılarak daha
da geliştirilmesine yönelik yöntemler aranmaya başlanmıştır. Bu süreç, devletlerin sınır
komşuları ile ekonomik ilişkiler kurmasına artan ihtiyaç dinamiği olarak da tanımlanmaktadır.
Diğer bir deyişle Orta Asya devletleri siyasi ve ekonomik reformlarını gerçekleştirmede ve
dünyanın geri kalanıyla bütünleşme sürecini başarıyla tamamlamada büyük desteğe ihtiyaç
duymuştur. Bu bağlamda Japonya özellikle 1990ların başlarından itibaren bölgeyle yakından
ilgilenmiş ve bu ülkelerin ihtiyaç duyduğu desteği önemli ölçüde sağlamıştır.
Japonya’nın Orta Asya’ya yönelik izlediği politikalarını ve bölgede başlattığı faaliyetleri
konu alan bu çalışmada, Japonya’nın bölge adına geliştirdiği stratejilerin ve bölgeye karşı
izlediği diplomatik yaklaşımın netleştirilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca Japonya’nın Batı ve
Orta Asya’ya karşı izlediği enerji stratejisi ve Japonya’nın bölgedeki enerji çıkarları konusu ve
1991 sonrasında Orta Asya ile ilgili önceliklerinin ve hedeflerinin neler olduğu
değerlendirilecektir.
Japonya’nın Orta Asya’ya yönelik hedeflerini ve faaliyetlerini dört bölümde
inceleyebiliriz. 1992 öncesi dönem Orta Asya ve Japonya; Japonya’nın Orta Asya’ya ilk girişi
(1992-1997); Hashimoto’nun Avrasya diplomasisi – İpek Yolu diplomasisinin bir uzantısı
(1997-2004); “Orta Asya Artı Japonya” girişimi (2004’den günümüze )
1990 öncesi dönem Japonyası, Orta Asya konusunda çok bilgi sahibi değildi. Orta
Asya’nın Sovyet rejimi ve Rusya’nın imajı nedeniyle bölgeyi Japonların gözünde daha uzak
bir yer haline getirmişti. Japonlar, SSCB hakkında olumlu şeyler düşünmedikleri için Orta
Asya’yı da SSCB’nin “arka bahçesi” olarak görmekteydiler.
*
Doktora Öğrencisi, Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
911
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Sovyetler birliği’nin 1991’de dağılmasından sonra, Orta Asya’da hızla ABD elçilikleri
kurulmaya başlandığında Japonya bu konuda da oldukça yavaş davranmıştı. Orta Asya’da
Kazakistan ve Özbekistan’da ilk elçiliklerini kurması 1993’te gerçekleşti. Bu durum
Japonya’nın dünyanın bu bölgesine ilgisinin ne kadar az olduğunu göstermekle birlikte aynı
zamanda kendi bürokratik sistemlerinin ne kadar kuralcı olduğunu da ispatlamaktaydı. Çünkü
yeni bir elçilik açmak için başka bir yerde kurulan elçiliğin kapatılması gerekmekteydi. Öte
yandan yeni elçilikler açılmış olsa bile bu elçilikler yeterli personel veya bütçe desteği almakta
sıkıntı çekmekteydi.1123
Japonya’nın Orta Asya’ya ilk girişi (1992-1997) Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla Japonya
Sovyet sonrası özellikle Rusya’da yeni kurulan bağımsız devletlerle ilgilenme fırsatı
yakalamıştır. Japonya Kuzey Sınırlarındaki (Kuril Adaları) uzun süreli sınır anlaşmazlığını
çözmeyi umut ederken aynı zamanda Rusya’nın Uzak Doğusunun sahip olduğu sınırsız enerji
kaynaklarının da Japonya’nın enerji çeşitliliği stratejisine uygun bir bölge olduğunu fark
etmesini sağlamıştır. Ancak sınır anlaşmazlığı konusunda sıkıntı devam etmektedir ve Japonya
bu nedenle ilgisini bu sorunlu alandan Orta Asya’da yeni kurulan devletlere doğru kaydırmayı
daha uygun bulmuştur.1124
Japonya’nın bölgeyle ilgilenmeye başlanmasında etkili olan diğer bir neden ise Japonya
Rusya’nın bir türlü gelişmeyen Uzak Doğu bölgelerine rağmen enerji zengini Orta Asya
ülkelerinin yani Türkmenistan ve Kazakistan’ın önceden de Japonya’nın ihracatçısı durumunda
olmasıydı. Japonya Uluslar arası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı Japonya’nın enerji ithalat
kaynaklarını çeşitlendirmek amacıyla doğal gazın kullanımını petrole göre daha temiz olması
açısından uygun bulduğunu açıklamıştı. 1125 Böylece Çin üzerinden Orta Asya’dan Japonya’ya
petrol ve boru hattı oluşturma fikri ortaya çıktı ve Orta Asya ülkeleriyle daha yakından
ilgilenmesine neden oldu. Uluslararası düzeyde Japonya yeni Orta Asya cumhuriyetlerinin
hassasiyetlerini gördü ve İslamcı fundamentalist tehdide karşı yeni cumhuriyetleri korumak
istedi. Diğer bir sebep belki de II. Dünya Savaşı sırasında savaş esiri olarak alınan Japonların
Orta Asya’ya getirilmeleri olabilir.1126
1990ların başında Japonya, ABD ve AB’nin Doğu Avrupa ve Rusya’da bir takım faaliyetler
içinde olduğunun farkındaydı.1127 Bu nedenle kendini uluslar arası arenadan soyutlamak yerine
ABD ve Avrupa’nın Doğu Avrupa ve Rusya diplomasisine karşı bölgede bir denge oluşturmak
istemiş özellikle Rusya ve Çin ile olan ilişkileri üzerinde bu oluşumun olumsuz etkilerini en aza
indirmek için harekete geçmişti. Bu şekilde Japonya Avrasya ve Orta Asya’da kendine özel
diplomatik bir rol alma fırsatı yakalamıştı.
1990’lı yılların ilk yarısında Orta Asya ülkeleri dışında Kırgızistan Japon hükümetinin en
çok dikkatini çeken ülke durumundaydı. Başkan Asker Akayev o sırada genellikle Japon
1123
Kawato Akio, “What is Japan up to in Central Asia?”, Japan’s Silk Road Diplomacy: Paving the Road Ahead, Central
Asia – Caucasus Institute & Silk Road Studies Program, 2008.
1124
Clayton Jones, “Japan Diverts Aid to Central Asia in Bid for Strategic Edge”, Christian Science Monitor, 20 Ekim 1992,
s.3.
1125
Mehmet Öğütçü, “Eurasian Energy Prospects and Politics” Cemoti 19(Janvier Juin 1995): 23,
http://cemoti.revues.org/document223.html (September 16, 2005).
1126
Aleksei Volosevich, “Eight hundred and seventeen Japanese, WWII POWs, are interred in Uzbekistan,”
Ferghan.ru, 28 Ağustos 2006, http://enews.ferghana.ru/ article.php?id=1571 (1 Eylül 2007).
1127
Reinhard Drifte, “Japan’s Eurasian diplomacy: power politics, resource diplomacy or romanticism,” ed. Shirin Akiner,
The Caspian: Politics energy and security, London and New York: RoutledgeCurzon, 2004, ss. 78-94.
912
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
yetkilileri tarafından en reform yanlısı lider olarak kabul görmekteydi. Kırgız ekonomisi küçük
olduğu için Japonya’nın yardımı bu ülke için çok etkili olabileceği düşünülmekteydi. Hatta
Japon Dışişleri Bakanı tarafından ilk ziyaret edilen Orta Asya ülkesi Kırgızistan’dı. Ziyaret
1992’de gerçekleşti.1128
Ancak küçük bir ekonomiye sahip olan Kırgız Hükümeti, büyük yardım projelerini
uygulayabilmek açısından yeterince hazır olmadığı için sonuçta Japon Hükümeti önceliği Orta
Asya’nın en kalabalık nüfusuna sahip Kazakistan ve Özbekistan’a verdi. Kazakistan geniş
petrol rezervlerinden dolayı önemli olduğu kadar Özbekistan da Avrasya’nın merkezinde
jeopolitik olarak hayati bir önem taşımaktadır. Eğer bu ülkede istikrar sağlanamazsa bu durum
Avrasya’nın doğu tarafında güç dengesini bozacağından kesinlikle diğer ülkeleri de
etkileyecektir. 1995’te Japonya ilk para yardımını Kazakistan ve Özbekistan’a yaparak bu
ülkelerin kendi iletişim sistemlerini geliştirmelerini sağlamıştır.1129
Japon politikacılarının ve yetkililerinin de Orta Asya’ya yaklaşımları etkili olmuştur.
Örneğin Japon Büyükelçisi H.E. Magosaki Ukeru’nun kişisel çabaları sayesinde Maliye
Bakanlığı görevlileri özellikle Özbekistan ile ilgilenmişti. Bu dönemde Özbekistan jeopolitik
açıdan Çin ve Rusya arasında yer alması ve Doğu Avrasya’da güç dengesi ve istikrarın
sağlanmasında çok önemli olarak kabul ediliyordu. Eğer Japonya bu ülkeye ciddi bir adım
atmış olsaydı Japonya açısından da iyi bir diplomatik açılım gerçekleşmiş olacaktı.
1994’te Özbek Başkanı Islam Kerimov Japonya’ya ilk ziyaretini gerçekleştirdi. 1997’de
Japonya Özbekistan’a 500 milyon ABD doları yardım gönderdi. Kazakistan Başkanı Nursultan
Nazarbayev bir ay sonra yani Nisan 1994’te Japonya’ya bir gezi düzenledi. Ancak zengin
petrol kaynaklarına sahip olan Kazakistan Japonlar tarafından daha dik kafalı olarak göründü.
Özbekler Japonları her zaman daha samimi karşılamışlardı.1130
1992 Mayısında Japon Dışişleri Bakanı Watanabe Michio Orta Asya’yı ziyaret etti ve
Japonya’nın bölgeye yardım programı çerçevesinde gerekli desteğin verileceğini söyledi. Bu
ülkeler Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankasının üyeleri olmasına rağmen Japonya
bu ülkeler için Asya Kalkınma Bankası tarafından da kabul edilmesini sağladı. Böylece Orta
Asya Cumhuriyetleri her iki bankadan da kredi temin edebilecekti. İş çevreleri açısından da
Japon şirketler büyük ölçekte ortak riskleri güvence altına almanın yollarını araştırdı. Örneğin
1992’de Mitsubishi Co., Çin’in batısındaki Tarım Havzasındaki petrol alanlarını
Türkmenistan’dan Kazakistan üzerinden taşımak için gereken 7000 km’lik boru hattının inşa
edilmesi için bir fizibilite çalışması başlatma planı yapmıştı. 1131 İlk çalışmalar Exxon’nun Esso
Çin ünitesi ve Çin Milli Petrol şirketi tarafından başlatıldı. 1132 1993’de Japonya Milli Gaz
şirketi benzer şekilde Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan’da bir fizibilite çalışması
başlatacağını bildirmişti. 1133 1995’de Mitsubishi, Exxon ve Çin Milli Petrol Co. Birlikte Çin
ve Güney Kore’yi geçen Tarım Havası yoluyla Türkmenistan’ı Japonya’ya bağlayan bir gaz
1128
Kawato Akio,a.g.m.
Kawato Akio, a.g.m.
1130
Kawato Akio, a.g.m.
1131
“Mitsubishi to Study Gas Pipeline for Central Asia,” Yomiuri News Service,
December 28, 1992, p. 6.
1132
Jonathan Standing & Steve Stroth, “Exxon, Others to Study Asian Pipeline Project,”
The Houston Chronicle, August 23, 1995, p. 1.
1133
“Japan Seeks Output of Oil, Gas in Central Asia States,” The Daily Yomiuri, March
31, 1993, p. 6.
1129
913
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
boru hattı inşa etme çalışması başlatacağına dair rapor sunmuştu. Bu proje “Enerji İpek Yolu
Projesi” olarak bilinmektedir. 1134
Bu enerji boru hatları sayesinde Japonya, Soğuk savaş sonrası Çin ile işbirliği kurma
fırsatı yakalayarak Rusya’ya karşı bir denge oluşturabilecekti. Diğer bir deyişle Japonya Çin’ e
karşı şeffaf ve işbirlikçi bir tutum sergileyerek bölgede Çin’i ciddi bir ortak olduğunu
göstermek istemekteydi.
1997 – 2004 döneminde ise 1997’de “İpek Yolu Diplomasisi” nin açıklanmasıyla Japonya,
Orta Asya ile ikinci kez ilgilenmeye başlamıştı. 1997’de Japon diplomatlar Kafkasların ve Orta
Asya’nın jeopolitik önemini fark etmişlerdi ve Japonya bu bölgedeki boşluğu doldurmada arka
planda kalmamalıydı. Japonya’nın Rusya, Çin ve Ortadoğu karşısında uygulayacağı
politikadan faydalanabilirdi.
Japonya Dışişleri Bakanlığının Avrupa ve Okyanus İşleri Dairesi, “İpek Yolu
Diplomasisi” nin bir uzantısı olan Avrasya diplomasisini uygulamaya koydu. 1997
Temmuzunda Başbakan Hashimoto Ryutaro’ya sunulan Avrasya diplomasisi siyasi diyalog,
ekonomik işbirliği, demokratikleşme ve güvenlik konularını içermekteydi.1135
Japonya, Orta Asya’nın modernleşme sürecinde yaşadığı en önemli sorunun
demokratikleşme olduğunu savunmaktadır ve bu konuda bölgenin bir an önce ilerleme
kaydetmesi gerektiğine inanmaktadır. Aynı zamanda demokratikleşme siyasi değişim sürecinin
ve ardından gelişme stratejilerinin bir parçası olarak bölgede iyice telkin edilmelidir.
Demokratik değerler dışarıdan bölgeye dayatılmamalı veya dışarıdan doğrudan alınmamalıdır.
Japonya’ya göre Orta Asyalı liderler bu konuda kandırılarak ikna edilmeye çalışılmamalıdır.
Japonya bu konuda bölgeye daha fazla yardımcı olabilir aslında ama aynı zamanda dış güçlerin
müdahalesinin de bir sınırı olması gerektiğine inanmaktadır.
Japonya’nın “İpek Yolu Diplomasisi” Kafkaslar ve Orta Asya’daki ülkeler tarafından
oldukça övülmekteydi. Bu ülkeler Japonya’nın sadece Japonya Resmi Kalkınma Yardımı
(ODA) tarafından verilen desteklerini değil bölgeye yapacağı siyasi müdahalesini de
onaylıyorlardı. Bu sayede bölgenin Rusya veya ABD’ye bağımlılıkları azalacaktı. Ancak
1998’de Hashimoto Liberal Demokrat Partisinin seçimlerde yenilmesi üzerine Başbakanlıktan
çekilmek zorunda kaldı. Tam bu sırada ülkenin dış politika gündeminde “İpek Yolu
diplomasisi” nin uygulanması konusu da yer alıyordu. Ancak hükümet değişikliği bu sürecin
başlamasını engellemese de yavaşlamasına neden oldu.
Japonya, Asyalı bir devlet olarak bölgede daha aktif bir rol oynamak ve uluslar arası
güvenlik kapsamında Orta Asya’nın büyüyen stratejik önemini iyice kavramış bulunmaktaydı.
Aslında Japonya ve Orta Asya devletleri arasındaki ilişkiler oldukça sıcaktı fakat sadece
özellikle enerji sektöründe ticari ilişkiler kısmen sınırlıydı. 1997’de Japon siyasi liderler ve
diplomatlar, bölgede istikrarlı bir düzen kurmak için Rusya ile de mevcut ilişkilerini
geliştirmek zorunda olduklarını anladılar. Çünkü Çin’in yükselişi Asya’da güç dengesini
değiştirmeye başlamıştı.1136
1134
Christopher Len, “Understanding Japan’s Central Asian Engagement”, Japan’s Silk Road Diplomacy: Paving the Road
Ahead, Central Asia – Caucasus Institute & Silk Road Studies Program, 2008.
1135
Kawato Akio, a.g.m.
1136
Uyama Tomohiko, Japan’s Diplomacy towards Central Asia in the Context of Japan’s Asian
914
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
1997’den beri Orta Asya bölgesi ve çevresinde büyük değişiklikler olmaktaydı. Örneğin
Çin ve Rusya 2001’de kurdukları Şangay İşbirliği Örgütü ile bölgede büyük ilerleme
kaydetmişlerdi. Bunun dışında Rusya, Orta Asya’nın eski sahibi olarak bölgede kendini
yeniden kabul ettirmek için fırsat kollamaktaydı. Çin ise bölgeyle olan güvenlik, siyasi ve
ekonomik bağlantılarını hızla artırmanın yollarını arıyordu. Bu arada Afganistan savaş sonrası
yeniden yapılanma sürecine girmişti. Orta Asya’nın istikrarı Afganistan’ın durumuyla
yakından ilgilidir. Japonya ise 2004 Ağustos’unda Orta Asya Artı Japonya Girişimi’nin
başlatılması ile bölgeyle ilgilendiğini göstermiş olacaktı.
Öte yandan Türkmenistan, büyük doğal gaz reservlerinden dolayı ilk zamanlardan beri
Japon iş çevrelerinin dikkatini çekmektedir. Ancak ilişkiler çok yavaş ilerlemekteydi çünkü
Japonya’nın bu ülkede bir elçiliği yoktu. Japonya, ilk resmi irtibat bürosunu Aşkabat’ta
2005’te açtı. Tacikistan’da savaşın bitmesine doğru Japonya bu ülkede savaş sonrası yerleşim
ve ekonomik gelişim konularına ilgi gösterdi. Ancak Japonya’nın Tacikistan’daki varlığı
2002’de bir irtibat bürosu açınca kalıcı hale geldi.
1999 Mayısında Dışişleri Bakanı Komura Masahiko Özbekistan’ı ziyaret etti. 2002’de
Tacikistan’da ve 2003’de Kırgızistan’da İrtibat büroları açıldı.Japonya Uluslar arası İşbirliği
Ajansı 1999’da Taşkent’te 2000’de Kırgızistan’da kendi bürolarını açtı ve bu ülkelerin
gelişimlerini ve reformlarını aktif şekilde desteklemeye başladı. VIP ziyaretleri azaldı ama
Japonya’nın Orta Asya’daki adımları büyüdü. Japonya, Kazakistan, Kırgızistan ve
Tacikistan’ın bir numaralı donörü oldu. 2001’de Tokyo’da Tacikistan için donörlerin Danışma
Kurulu Toplantısı düzenlendi. 1137
Japonya’nın küresel ekonomik yardımlarını iki kategoride inceleyebiliriz. İlki uzun vadeli
düşük faizli ve üçüncü dünya ülkelerine verilen “yen loan” denilen krediler, diğeri hibe ve
teknik destek Krediler genellikle alt yapının oluşturulması için kullanılmaktadır. Japonya’nın
Orta Asya’ya verdiği yen kredilerinin toplam miktarı şimdiye kadar 2 milyar ABD dolardır,
hibe yardımı oldukça azdır, toplan 600 milyon ABD dolarıdır. Toplamda 260 milyon ABD
doları ise teknik yardım için verilmiştir.1138
Japonya kredilerin bölge insanı için önemli olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle kredi
desteği alan hükümet uygulayacağı projelerin tercihinde daha hassas olmalı ve bu projeleri
uygulama noktasında daha disiplinli davranmalıdır. Japonya bu krediler sayesinde Orta
Asya’da çok sayıda alt yapı çalışmasını hayata geçirebilmektedir: Yollar, havaalanı
modernizasyonu, demiryolları, optik fiber hatları, köprüler, güç istasyonları, meslek okulları –
Özbekistan’da 60’dan fazla meslek okulu bulunmaktadır – Astana’da su kaynağı ve
kanalizasyon sistem gibi. Alınan kredilerle gerçekleştirilen projeler sayesinde Orta Asya’nın
dış dünya ile - yol, demiryolu ve telefon hattı ve havaalanı modernizasyonu konularında- iyi
bağlantılar kurması sağlanmaktadır.
Öte yandan Japonya’nın resmi gelişim yardımı konusunda bir takım sıkıntılar
yaşanmaktadır. Örneğin öncelikle bu yardımlar güvenlik nedeniyle çok titizlikle dağıtılmakta
Diplomacy and Japan-U.S. Relations,Japan’s Silk Road Diplomacy: Paving the Road Ahead, Central Asia – Caucasus Institute
& Silk Road Studies Program, 2008.
1137
Kawato Akio, a.g.m.
1138
Kawato Akio, a.g.m.
915
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
bu nedenle süreç yavaş ilerlemektedir. İkincisi yardım parasının büyük bir kısmı Japonlar
tarafından bakım masrafı ve hizmeti olarak veya üçüncü ülke danışmanlığı için
kullanılmaktadır. Ayrıca yardımda bulunan Batılı ülkelerin de benzer sorunlarla karşılaştığı
görülmektedir. Dahası Japonya’nın toplam ODA bütçesi, Japonya’nın içinde bulunduğu
ekonomik kriz nedeniyle ve medyanın paranın boşuna harcanmasına yönelik eleştirileri
yüzünden sürekli olarak kesintiye uğramaktadır.
Çin de Orta Asya ülkelerine kredi desteği vermeye başladı. IMF ve Dünya Bankası Orta
Asya hükümetlerinin kabul ettiği dış kaynaklı kredilere katı bir sınırlama getirirken Japonya ve
diğer donör ülkeler bu alanın dışına çıkmışlardır. Böylece Japonya’nın ODA bazı Orta Asya
ülkelerinde Japon diplomasisinin bir aracı olarak etkisini kaybetmiştir.
Son olarak 2004’ten günümüze – Orta Asya ve Japonya Girişimi ve “Özgürlük ve Refah
Yayı” dönemine bir göz attığımızda ise 1997’de İpek Yolu Diplomasisi’nin başlatılmasından
itibaren Orta Asya stratejik ortamında çok hızlı bir değişim yaşandığını görürüz.
Özellikle 2007 yılı Japonya’nın Avrasya Diplomasisini başlatmasının onuncu yılı olması
nedeniyle önemli bir tarihtir. 1997 Temmuzunda Japonya Başbakanı Hashimoto Ryutaro
Avrasya Diplomasi konseptini tanımlayarak Japonya’nın Rusya ve Çin’i de kapsayan yeni
kurulan Bağımsız Devletler ve Orta Asya ile ilgili dış politikasını açıklamıştır. Başbakan’a
göre Japonya bölgedeki ülkelerin ekonomik ve siyasi istikrarlarını sağlamaları amacıyla aktif
ve öncü rol üstlenecektir. Çünkü Japonya’nın Rusya ve Çin ile yaptığı görüşmeler yeterince
belgelere yansıtılırken Japonya’nın Orta Asya’ya yaptığı yardımlar özellikle Japonya’nın
dışında pek bilinmediği görülmüştü.
Öte yandan bu dönemin en önemli gelişmesi ŞİÖ (Şangay İşbirliği Örgütü)’nün
kurulmasıydı. 1996’da Şangay Beşlisi süreci olarak başlayan oluşum 2001’de ŞİÖ’ ye
dönüşmüştür. Bu tarihten itibaren de konumunu sadece Orta Asya’da değişim aynı zamanda
Avrasya’da da güçlendirmek için kayda değer miktarda kurumsal gelişim gerçekleştirmiştir.
ŞİÖ, Çin ve Orta Asya cumhuriyetleri arasındaki ortak siyasi ve güvenlik zorunluluklar
nedeniyle güvenin artırılması için bir temel oluşturmakla kalmamış, Çin ve Rusya arasındaki
stratejik işbirliği için de bir platform görevi görmüştür. ŞİÖ’nün üyelerinin genişletilmesinden
bahsetmek için de, çevredeki devletlerden katılımın (İran, Hindistan, Pakistan ve Moğolistan)
ŞİÖ-Afganistan Temas Grubu kurulmasından da bahsetmek için henüz erkendir. Japonya’nın
İpek Yolu Diplomasisi: Önümüzdeki Yolun Hazırlanması, ŞİÖ’ yü daha geniş Avrasya
kapsamıyla ve belki de ne ABD’nin ne de onun liberal müttefiklerinin içinde olmadığı bir
bölgesel blok oluşumu ile ilintilendirmek için dinamik istekleri göstermektedir.1139
Her ne kadar şu anda ŞİÖ, ABD, Avrupa veya Japonya için bir doğrudan tehdit
oluşturmasa da, bu bölgesel bloğun Rus ve Çin çıkarlarının sağlamlaştırılmasına ve Amerikan,
Avrupa ve Japon çıkarlarının aleyhinde bölgedeki otokratik değerlerin kuvvetlenmesine yol
açma endişeleri mevcuttur.
ŞİÖ çerçevesinin dışında Rusya, arka bahçesi olarak gördüğü Orta Asya’yı güven altına
almak ve Orta Asya’nın petrol ve gaz zenginlikleri üzerinden bir enerji “süper gücü” olma
konumu kuvvetlendirmek için ikili ve bölgesel düzenlemelerle kendini hissettirmektedir.
1139
Christopher Len, a.g.m.
916
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Benzer şekilde Çin de enerji işbirliği ve ticaret konularında Orta Asya cumhuriyetleriyle ikili
ilişkiler kurmaya çalışmaktadır.
Orta Asya devletleriyle kaynak işbirliği açısından Japonya’ya kıyasla Çin daha belirgin
adımlar atmıştır. Soğuk-savaş sonrası ortama atıfta bulunmanın yanı sıra 9/11 sonrası
tehditlerden ve bunların Japonya’nın bölgede algılanışını nasıl etkilediğinden bahsedilebilir.
New York’a yapılan 9/11 saldırısı sonrasında ABD’nin Taliban’lı hükümetten
uzaklaştırmasıyla Afganistan bir yeniden oluşum süreci içindedir.
Orta Asya’nın istikrarı, Afganistan’ın devlet olma çabalarına, özellikle de anti-terör, dini
radikalizm ve yasa dışı uyuşturucu ticareti konusundaki gelişmelere yakından bağlıdır. Bu
nedenle Japonya, Afganistan’ın rehabilitasyonunda daha aktif bir rol oynamak istemiş ve Orta
Asya için yeni bir iletişim planı oluşturmayı amaçlamıştır.1140 Ayrıca Orta Asya’ya komşu
ülkeler yani İran, Hindistan ve Pakistan da Orta Asya hükümetleriyle diplomatik, ticari, nakil
ve enerji bağları üzerinden temaslarda bulunmak istemiş ve bazıları sonuç alabilmiştir.1141
Japon Dış İşleri Bakanı Aso Taro’nun 2006’da yaptığı bir konuşmaya göre Orta Asya’ya
eğitim, sağlık, altyapı geliştirme (yol havaalanı, elektrik üretim istasyonları vb gibi) ve kapasite
oluşturma için Japon Resmi Kalkınma Yardımı (ODA) toplam miktarı, 2004 mali yılı sonunda
280 milyar yene (2.5 milyar USD) yükselmiştir.1142 Japon ODA’sının Orta Asya’ya OECD’nin
Gelişim Desteği Komitesinin üyeleri olan büyük ülkelerin verdiği bütün ODA’nın yaklaşık
%30’unu oluşturduğu söylenmektedir. Üst düzey yetkili temasları yükselmiş ve 2006’da bölge
ile yapılan toplam ticaret hacmi 1991’dekinin yedi katına ulaşmıştır.1143
Japonya’nın Orta Asya’daki rolünü daha iyi anlamak için pek çok gelişme göz önüne
alınmalıdır. 2004 Japonya için önemli bir dönüm noktası olmuştur, çünkü bu yıl Orta Asya ve
Japonya girişiminin başlangıç yılıdır. 2005’ te Japonya Dışişleri Bakanlığı tarafından açıklanan
beyaz bültende, Japonya’nın Orta Asya politikasının iki amaca dayandığı belirtilmiştir.
Birincisi Japonya ve her Orta Asya ülkesi arasında ikili ilişkilerin güçlendirilmesi ve daha
yakın bağlar oluşturulması için çalışmaların artırılması İkincisi Orta Asya ülkelerinin daha
fazla gelişmesini hedefleyecek bölge içi işbirliğini desteklemek için tüm Orta Asya bölgesinde
diyalogun geliştirilmesi. Türkmenistan gözlemci olarak Orta Asya devletlerinin beşini de
içeren bu girişimin, “ikinci amacın gerçekleştirilmesi için başlatıldığı” söylenmiştir. 1144
2006 Haziranında Dışişleri Bakanlarının “Orta Asya Artı Japonya” ile ilgili ikinci ortak
toplantıları Tokyo’da düzenlendi. Türkmenistan delege göndermedi fakat Afganistan bu sefer
temsil edildi. Japonya’nın bu proaktif hareketi bir takım yabancı basının büyük ilgisini çekti.
Çünkü bu toplantı ŞİÖ’ nün yıllık zirvesinden sadece bir hafta önce yapıldı.
1140
Takeshi Yuasa, “Japan’s Multilateral Approach toward Central Asia,” in Akihiro
Iwashita, ed., Eager Eyes Fixed on Slavic Eurasia: cilt 1, Russia and Its Neighbors in
Crisis, 21st Century COE Program Slavic Eurasian Studies, No. 16-1, Sapporo: Slavic
Research Center, Hokkaido University, Haziran 2007, ss.. 75-77.
1141
Rollie Lal, Central Asia and its Neighbors: Security and Commerce at the Crossroads,
Santa Monica, CA: RAND Corp, 2006.
1142
Japonya Dış İşleri Bakanlığı “Bir barış ve istikrar koridoru olarak Orta Asya” Dışişleri Bakanı Taro Aso’nun Japonya Milli
Basın Klübün’deki konuşması. 1 Haziran 2006. www.mofa.go.jp/region/europe/speech0606.html (5Ağustos, 2007).
1143
Japonya Dışişleri Bak., A.g.m.
1144
Japonya’nın Resmi Kalkınma Yardımı 2005 Raporu: www.mofa.go.jp/policy/oda/white/2005/index.htm (5 Mayıs, 2006).
917
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Kısa süre sonra, Başbakan Koizumi Junichiro MOFA (Japonya Dışişleri Bakanlığı)’ya
Orta Asya’ya resmi bir gezi düzenlemesi için emir verdi. Aynı zamanda Başbakan’ın ABD’ye
ziyareti de yaklaşıyordu. Orta Asya Koizumi açısından doğal bir seçenekti çünkü Japon
kamuoyu gözüyle bu bölge “tazelik” anlamına geliyordu. Bunun anlamı daha önce bölgeye
ziyaret eden başka bir Japon Başbakanı yoktu ve bölgede yaygın şekilde Japon yanlısı bir tavır
yer alıyordu.
Koizumi’nin bölgeye yaptığı ziyaretin amacı çok belliydi. Özellikle Koizumi “çek defteri
diplomasisi” ile ilgilenmemekteydi. Japonya’nın uranyum dâhil olmak üzere enerji
kaynaklarına olan ilgisini tekrarladı fakat Japonya’nın özel şirketlerinin bu konudaki
faaliyetlerini desteklediğini belirtmekle yetindi. Bu ziyaret “Orta Asya ve Japonya” forumu
tarafından sembolize edilen politikanın sonucuydu ve Orta Asya devletlerine diğer üçüncü
partiler ile daha fazla birlik, açık işbirliği imkânı ve dahası demokratikleşme ve ekonomik
reformlar sunmaktaydı.
Koizumi’nin ziyareti ABD ve AB’nin faaliyetleri ile uyumlu şekilde gerçekleşti. Dışişleri
Bakan Yardımcısı Richard Boucher Ağustosun başında Özbekistan’ı ziyaret etmişti. AB de
Özbekistan’a ayın sonunda bir üst düzeyde delege gönderdi. Bu hareketler çok uyumlu
görünmüyordu. Fakat Özbekistan’ karşı batılı devletlerarasında genel atmosferdeki bir
değişimi yansıtmaktaydı.
Koizumi’nin ayrıca bu ziyareti sırasında Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan
liderleri Astana’da ŞİÖ’ne alternatif sayılabilecek gayri resmi bir OAİÖ (Orta Asya İşbirliği
Örgütü) zirvesi düzenledi ve bu ülkeler arasında bölgesel işbirliğini artıracaklarını açıkladı.
OAİÖ Rusya’yı üyesi olarak kabul ettiğinde, bu grup kendi başına bir araya gelmemişti en
azından 2004’den beri. Bu toplantının ardından, Kerimov, Kazakistan’a yaptığı gezi ile
Nazarbayev ile dostluğunu göstermeyi hedeflemişti.
Başbakan Abe Shinzo’nun yeni Kabinesinde Dışişleri Bakanı olarak görev alan Aso Taro
2006 baharında yeni bir “Özgürlük ve Refah Yayı” girişimi başlattı. Aslında Amerikan
terminolojisine “İstikrarsızlık yayı” olarak geçen ifade Bush yönetimi zamanında sıklıkla
kullanılmıştır. Bu kavram, Osmanlı Devleti, Avusturya Macaristan ve Sovyetler Birliği gibi
imparatorlukların yıkılmasının ardından bölgede oluşan boşluğun yerini Baltık Devletlerinden
Balkanlara, Kafkaslara, Ortadoğu ve Orta Asya’ya uzanan devletler doldurmuştur. ABD, bu
bölgeye terörizme yataklık edebileceği ihtimaline karşı özel bir ilgi göstermektedir.1145
Aso kavramın olumsuz yönünden ziyade kendi siyasi istikrarlarını ve ekonomik
gelişimlerini tamamlamaları açısından bu ülkelere bir bakış açısı kazandıracaktır şeklinde
olumlu olarak anlaşılmasını sağlamıştır. Japon diplomatlar o sırada bu girişimin üç hedefinden
söz etmekteydiler. İlki, Japonya Orta Asya üzerinde bir takım reformları empoze etme
kapasitesindedir ne de böyle bir niyeti bulunmaktadır. Sadece en büyük isteği bölgeye
demokrasinin ve özgürlüğün gelmesidir. İkincisi Japonya müttefiki ABD’nin “İstikrarsızlık
Yayı” düşüncesini “Özgürlük ve Refah Yayı”na dönüştürmek amacıyla ABD’ye destek
vermektir. Üçüncüsü özgürlük ve demokratik değerler açısından Çin ile karşılaştırıldığında
Japonya daha iyi durumdadır.1146
1145
1146
Christopher Len, a.g.m.
Christopher Len, a.g.m.
918
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Ancak Başbakan Abe, bu “Özgürlük ve Refah Yayı” düşüncesine katılmakla birlikte asla
bu tabiri kullanmamıştı. Japonya’nın Orta Asya’ya yönelik politikasında bir değişiklik
olmamasına rağmen Abe Hükümetinin kısa süre sonra dağılmasından sonra bu kavram da artık
kullanılmaz oldu.
Aslında Japonya’nın hedefi bağımsız, güvenli ve gelişmiş bir Orta Asya’dır. Japonya’ya
göre son zamanlarda Orta Asya’daki durum ise istikrarlı bir seyir izlemektedir. Ekonomileri
yükselen mal fiyatları ve Rusya ve Kazakistan’dan sağlanan gelirler sayesinde giderek
büyümektedir. Aynı zamanda istikrarsızlığa neden olan unsurlar sonuçta Afganistan’da
Taliban’ ın yeniden canlanması ve büyüyen enflasyon yüzünden kötüye gitmektedir. Orta Asya
hükümetleri otoriter yapılarını korumaktadır ve liberalleşme adına hiçbir şey yapmamaktadır.
Günümüz Rusya’sının ekonomik faaliyetleri düzenlemeye yönelik çalışmaları Orta Asya’ya
yayılabilir ve bu ülkeler kendi ekonomik reformlarını bir süre daha erteleyebilirler.
Bu aşamada Orta Asya kendi orta vadeli ortak hedeflerini belirlemek zorundadır. Örneğin
bir “büyük oyun” a gerek bulunmamaktadır. Bu bölgeyle ilgilenen ülkeler bölge üzerinde aşırı
bencil bir tutum sergilememelidirler. Orta Asya’da bağımsızlığın ve istikrarın korunması
sadece Orta Asya ülkelerinin değil aynı zamanda bölgeyle ilgilenen tüm devletlerin de
lehinedir ve bu bir altın kural olarak hatırlanmalıdır. Aksi takdirde Özbekistan, Tacikistan ve
Türkmenistan kendi güvenliklerini sağlama adına dış kuvvetlere ihtiyaç duyacaklardır. Belki
de Afganistan ve Orta Asya’da ISAF (Afganistan Uluslar arası Güvenlik Yardımı Gücü)’ın üye
ülkeleri Afganistan’daki faaliyetleri tartışmak ve koordinasyonu sağlamak için bir toplantı bile
düzenleyebilir.
SONUÇ
Orta Asya’yı Japonya açısından değerlendirdiğimizde, Japonya bölgeye olan ilgisinin
jeopolitik öneminden çok bölgeyi geliştirmeye yönelik olduğunun altını her defasında
çizmektedir. Gerçi Japonya son yıllarda Orta Asya üzerinde daha kaynak odaklı bir yaklaşım
benimsediği gözlerden kaçmamaktadır ancak enerji kaynaklarını ele geçirme Japonya’nın
öncelikli hedefleri arasında değildir. Bu Japonya’nın bölgedeki faaliyetlerini açıklarken önem
kazanmaktadır. Japonya aynı zamanda uluslar arası ilişkilerde farklı bir politika anlayışı
benimsemekte ve uzlaşmacı bir tavır izlediğini ve bu farklı tavrının anlaşılmasını istemektedir.
Japonya Orta Asya Cumhuriyetleri ile ilgilenirken Rusya ve Çin ile rekabet halinde
değildir. Tokyo bu iki ülkenin Orta Asya bölgesini dünyaya açma konusundaki stratejilerinin
öneminin farkındadır ve desteklemektedir. Eğer Japonya’nın “Özgürlük ve Refah Yayı”
diplomasisi yeniden işlevsel hale gelirse Tokyo, Rusya ve Çin’in diplomatik stratejileriyle daha
yapıcı şekilde destekleyecektir.
Orta Asya üzerinde Japonya’nın gelişmeci sözü, Çin’in giderek artan siyasi ve ticari ilgisi
ve güney Kore’nin büyüyen ekonomik çıkarları Kuzeydoğu ve Orta Asya’nın diplomatik ve
ekonomik alanda öneminin giderek artmasına yol açmaktadır. Bu üç ülkenin Orta Asya ile
ilgili ortak bir görüş elde edecekleri düşünülmektedir.
Japonya ve diğer ülkeler, Orta Asya ülkelerinin kendi ekonomilerini düzeltmeleri için bu
ülkelere yardım etmelidirler. Bütün büyük devletler Orta Asya milletlerine karşı kolektif bir
danışma anlayışıyla hareket etmelidir. “Orta Asya Artı Japonya”, “Orta Asya Artı AB”, ABD
919
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
ve Orta Asya” ve ŞİÖ. Bu nedenle Orta Asya’nın gelişiminde önemli rol oynayabilecek tüm bu
güçleri bir araya getirebilecek ortak bir toplantı düzenlenebilir.
Japonya, bölgeyle ilgilenen tüm dış aktörleri bir araya getirerek bölgenin gelişimi adına
neler yapılabileceğine dair ortak bir politika geliştirilmesine yönelik çalışmalarda lider rolünü
çok rahat üstlenebilir. Sonuçta bölge otonom bir şekilde dış dünyaya daha açık bir hale
gelebilir.
Orta Asya’yı diğer güçler açısından değerlendirirsek, birkaç yıldır dünya medyası Orta
Asya’da yeni bir “Büyük Oyun”dan bahsetmektedir. Ancak Rusya dışında hiçbir büyük güç
bölgede hayati bir çıkarı bulunmamaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra
Rusya’nın etkisi azalırken bölgede bir güç boşluğu meydana geldiği doğrudur. Ciddi bir
şekilde sahip çıkılmazsa Orta Asya dünya politikasında yetim olarak kalacaktır. Bölgedeki
ülkeler kendilerini siyasi ve ekonomik açıdan koruma altına alabilecek yeni bir koruyucu
bulmak için can atmaktadırlar. Tabi kendi çıkarlarına ters düşmeyecek şekilde.
ABD o sırada Orta Asya’ya yönelik bölgenin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir politika
geliştirememiştir. Çin Orta Asya’daki enerji kaynakları için yanıp tutuşmaktadır. Fakat
görünen o ki Orta Asya konusunda siyasi bir hırsa sahip değildir. Çin her zaman ŞİÖ’nün
kendi güvenlik alanını genişletmek gibi bir fikri olmadığını savunmuştur. ABD’ye ekonomik
anlamda bağımlılığı Rusya’dan daha fazla olan Çin, ABD’yi Orta Asya’da çok fazla savunma
taraftarı değildir. Çin’e göre Orta Asya’daki devletlerin siyasi anlamda rahat durduktan sonra
Rus hakimiyeti altında olsalar bile Amerikalıların etkisi altında olmalarından daha iyidir.
Ayrıca Çin hala bölgede askeri bir proje üretme kapasitesinden yoksundur. Kültürü ve
insanların düşünce yapısı da büyük ölçüde Orta Asya’daki insanlardan farklıdır.
AB kendi kültürel, ekonomik ve siyasi alanlarda genişleme eğilimi göstermektedir ve Orta
Asya bir istisna değildir. Orta Asya, hem Asya Geliştirme Bankası (ADB) ve Avrupa Yeniden
Yapılandırma ve Geliştirme Bankası (EBRD) aktif olduğu nadir bölgelerden biridir. AB üye
ülkeleri Orta Asya ülkelerine sağlam ekonomik yardım ve nasihatte bulunmaktadır. Fakat iş
konusunda diğer büyük güçlerle acımasız ticari rekabetlere girmekten de çekinmemektedirler
ve kendi ülkelerinde otoriter rejimlere yardım edenleri kınayan bir kamuoyu tarafından elleri
kolları bağlı durumdadır.
Hindistan, İran ve Türkiye’nin Orta Asya ile güçlü tarihi bağları bulunmaktadır. Sovyet
İmparatorluğunun yıkılmasından sonra bu ülkeler bölgedeki çıkarlarını yeniden gözden
geçirmişlerdir. Ancak söz konusu ülkelerin kapasiteleri hala sınırlıdır. Japonya’nın ekonomik
yardımı Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’da çok önemli bir rol oynamaktadır. Fakat Orta
Asya’ya müdahalesi hala kendi toplumu tarafından tam olarak anlaşılamamış ve
desteklenmemiştir. Japonya’nın bölgedeki siyasi ve güvenlik meselelerinde ciddi bir ağırlığı
yoktur.
Bu nedenle Orta Asya’da “yeni büyük oyun” diye bir şey söz konusu değildir. Özbekistan
ve Rusya arasında yakınlaşma sonrasında Orta Asya siyasi haritasında sağlam değişiklikler
olmuştur. Orta Asya ülkeleri işbirliği yapacakları ortaklarını seçmede özgür kaldıkları sürece
herhangi bir ülkenin bu bölgeye katılmasında sorun görünmemektedir.