Kuzey Güney Dizisinde Hegemonik Erkeklik ve

Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
TELEVİZYON DİZİLERİNDE ERKEKLİK TEMSİLİ: KUZEY GÜNEY DİZİSİNDE
HEGEMONİK ERKEKLİK VE FARKLI ERKEKLİKLERİN MÜCADELESİ
Emel BAŞTÜRK AKCA
Kocaeli Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü
Kocaeli
Seda ERGÜL
Kocaeli Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü
Kocaeli
ÖZET
Erkeklik çalışmaları içerisinde Connell’in hegemonik erkeklik kavramı ve postmodern erkeklik
çalışmalarıyla birlikte tek bir erkeklik biçimi olmadığı, farklı erkeklik biçimlerinden söz etmek gereği
üzerinde durulur. Hegemonik erkeklik kavramı, ataerkil sistemde kurulan erkeklik biçiminin diğer
erkeklikler üzerinde hegemonya kurması ve diğer erkeklik biçimlerini ötekileştirmesini ifade eder. Bu
çalışmada Kuzey Güney dizisindeki erkeklik temsilleri ve bu erkeklerin (erkekliklerin) birbirleriyle
olan mücadelesi hegemonik erkeklik kavramı üzerinden okunmaya çalışılmıştır. Çalışmada şu üç
soruya yanıt bulunmaya çalışılmıştır; dizideki erkek karakterler, erkekliğin sosyalizasyon sürecini
nasıl temsil etmektedir; erkek karakterler aracılığıyla, genel olarak toplumda, özelde ise aile hayatında
medya aracılığıyla idealize edilen erkeklik biçimi nasıldır; dizinin üç temel karakteri olan baba ve iki
oğul arasındaki ilişkiye bakarak farklı erkeklik biçimleri arasındaki iktidar mücadelesi nasıl
okunabilir? Çalışmada genel olarak erkeklik kavramı ve bunun medyada temsiline ilişkin bir
tartışmayla birlikte, bu üç soru çerçevesinde dizinin eleştirel metin analizi yapılmıştır.
Anatar Kelimeler: Erkeklikliğin temsili, hegemonik erkeklik, televizyon dizilerinde erkeklik
Representation of Masculinities: The Struggle of the Hegemonic and Other
Masculinities in the TV Series ‘’ Kuzey Güney’’
ABSTRACT
Connell's concept of hegemonic masculinity and the postmodern masculinity studies have placed
particular emphasis on the need to think of multiple masculinities rather than a single format in the
field of Men’s Studies. However, the masculinity created in the patriarchal system, establishes
hegemony over the others and otherizes them. In this paper, the representations of masculinities in the
TV series Kuzey Güney and their struggle with each other will be analysed through the concept of
hegemonic masculinity. This study examines how the male characters of the series represent the
socialisation process of masculinity; how the power struggle between different masculinities can be
understood through the analysis of the relations between the father and his two sons; which form of
13
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
masculinity is idealized in the society and in the family by the media through the male characters. The
study provides a discussion on the concept of masculinity in general and its representation within the
media, along with the critical textual analysis of the series.
Keywords: Representation of male and masculinity, hegemonic masculinity, masculinity in television
series
Giriş
Toplumsal cinsiyet kavramı, farklı kültürlerde, tarihin farklı anlarında ve farklı
coğrafyalarda kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen roller ve sorumlulukları
ifade eder. Cinsiyetin biyolojik niteliğinden farklı olarak kadın ve erkeğin toplum
içerisindeki algılanışlarını ve o toplumun kendilerine atfettiği kadın ve erkek olma
biçimlerini belirtir. Toplumsal cinsiyet, erkekler ve kadınlar arasında cinsel farkların
anlamlarını düzenleyen bir toplumsal örgütlenme ve ilişkiler örüntüsü; cinsiyet farkları
düzenidir. Sabit ve değişmez doğal farkları değil, kadın ve erkeklerin bedensel farklarının
toplumsal anlamlarını inşa eder (Nicholson 1995’den aktaran Sancar, 2009, ss. 178-179).
Illich’e göre ise toplumsal cinsiyet, üzerinde rollerin inşa edildiği kazanılmış bir temeldir
ve sosyal yaptırımların üretimi olarak etkileşimle yapılandırılmaktadır (1996, s. 103). Kadın
ve erkek olma biçimleri, başka bir deyişle toplumsal cinsiyet rolleri ise toplumsallaşma
süreci içerisinde öğrenilir ve içselleştirilir. Bu rollere direnmek, kadın ve erkeğe yüklenen
davranış kalıplarının dışına çıkmak ise ötekileştirilmek, marjinalleştirilmek demektir.
Toplumsal cinsiyet rollerinin öğrenildiği ve yeniden üretildiği temel araçlardan birisi
medyadır. Bu nedenle önce feminist çalışmalar, daha sonra da erkeklikle ilgili çalışmalar
toplumdaki kadın ve erkek rollerini kuran ve yeniden üreten bir araç olarak medyada
toplumsal cinsiyetin temsili konusunu önemli bir çalışma alanı olarak ele almışlardır.
Medyada kadının temsili, reklam metinleri, haber söylemi ve sinema gibi çeşitli medya
metinleri aracılığıyla çok sayıda çalışmaya konu olmuştur. Ancak erkeklik çalışmaları
alanının yeni bir alan olmasına paralel biçimde, medyada erkeklik temsiline ilişkin
çalışmaların sayısı görece daha azdır. Bu çalışmaların hem sayıca çoğaltılması, hem de farklı
medya metinlerinin analizleri aracılığıyla çeşitlendirilmesi, erkeklik rollerinin tartışılması,
sorgulanması ve erkekliğe ilişkin yeni bir kurgunun oluşturulabilmesi adına önemlidir.
Çalışmada eleştirel erkeklik çalışmalarının kavramsal çerçevesi içinden, genel olarak
medyada erkeklik temsili, özelde ise Kuzey Güney isimli televizyon dizisindeki erkeklik
temsillerinin analiz edilmesi amaçlamıştır. Çalışmada, hegemonik erkeklik kavramına
14
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
odaklanılmakta ve farklı erkeklik biçimlerinin birbirleriyle mücadele halinde olduğunun altı
çizilmektedir. Bir toplumsal cinsiyet kategorisi olarak erkek ve erkeklik, çoğunlukla güç ve
iktidar, sertlik, zorluk ve şiddetle tanımlanmış ve temsil edilmiştir. Erkek, toplumsal yaşamda
‘erkek olurken’ bu tanımlama ve temsil biçimleri içerisinde kimliğini inşa eder. Erkeklik
çalışmaları, Connell’in hegemonik erkeklik kavramı ve postmodern erkeklik çalışmalarıyla
birlikte tek bir erkeklik biçimi olmadığını ve erkeklikler arasında da hegemonik erkek ve
öteki/madun erkek gibi ayrımlaşmaların söz konusu olduğunu ortaya koyar. Kuzey Güney
dizisinin de farklı erkeklik biçimlerine ve bunların kendi aralarındaki mücadelelerine yer
vererek Türkiye toplumunda hegemonik ve öteki erkekliklere ilişkin önemli tespitler
yapmamıza olanak veren bir metin olduğu düşünülmektedir. Çalışmada dizinin başlıca
karakterleri olan baba ve iki oğlun başından geçenler ve birbirleri ile olan ilişkileri, hem
erkekliğin sosyalizasyon süreci açısından, hem de Türkiye toplumundaki erkeklik halleri
açısından analiz edilmiştir. Analiz; dizideki erkek karakterler, erkekliğin sosyalizasyon
sürecini nasıl temsil etmektedir; dizinin üç temel karakteri olan baba ve iki oğul arasındaki
ilişkiye bakarak farklı erkeklik biçimleri arasındaki iktidar mücadelesi nasıl okunabilir; erkek
karakterler aracılığıyla, genel olarak toplumda, özelde ise “aile hayatında medya aracılığıyla
idealize edilen erkeklik biçimi nasıldır?” soruları üzerinden ilerleyecektir.
Erkeklik Çalışmaları ve Hegemonik Erkeklik
Erkek ve erkeklik çalışmaları, cinsiyet temelli ayrımcılık ve sosyal yapılar konusunda
geniş bir dağarcık oluşturan kadın çalışmalarının akademik çerçevesine çok şey borçludur.
Başka bir ifadeyle, feminist toplumsal cinsiyet teorisi, erkekliğe ilişkin çalışmaların başlangıç
noktasını oluşturmuş ve gündemini belirlemiştir. Ancak, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin
yalnızca kadının ezilmişliği, baskı altına alınmışlığı üzerinden tartışılmasının, cinsiyet
rollerinin ideolojik belirlenmişliğini, karşılıklı etkileşimini ve söz konusu yapı içerisindeki
iktidar ilişkilerini çözümleyebilmek için tek başına yeterli olmadığı görülmüştür (Akca ve
Tönel, 2011, ss. 11-18). Bu nedenle modern kapitalist toplumların egemen cinsiyet rejimleri
içindeki iktidar ilişkilerini açıklayabilmek, erkeklik deneyimlerini de anlamayı gerekli
kılmıştır (Sancar, 2009, s. 11).
1970’li yıllardan bu yana oldukça geniş bir alana yayılan erkeklik çalışmaları,
toplumsal hareketlerle birlikte ilerleyen farklı yaklaşımlarla sınıflandırılmıştır. Erkeklik
çalışmalarını (ve hareketlerini) kabaca, feminist hareketin kazanımlarından dolayı erkeklerin
mağdur konuma düştüğünü savunan feminizm karşıtı erkeklik hareketleri ve feminizmi
15
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
destekleyen, başka bir ifadeyle profeminist hareketler olarak ele almak mümkündür.
Profeminist düşünce ve hareket, 1970’li yıllarda akademide eleştirel erkeklik çalışmaları
alanının kurulmasına öncülük etmiştir (Bozok, 2009, ss. 271-277).
Eleştirel erkeklik çalışmaları ise Edwards’a göre (2006) üç aşamada ele alınabilir.
Birinci aşama, feminist çalışmaların ikinci dalgasına denk gelmektedir. Toplumsal cinsiyet
rolü paradigması ve sosyalizasyon sürecinin ön plana çıktığı bu dönemde toplumsal cinsiyet
düzeninin erkekliği nasıl tanımladığı, güçlendirdiği ve kısıtladığı vurgulanmıştır Eleştirel
erkeklik çalışmalarının ikinci aşaması, 1980’li yılların ortalarında ortaya çıkar. Bu dönemde
erkekliğin hakim bir erkeklik modeli ile değişmez bir öze sahip olduğu fikri terk edilmeye
başlanmış ve farklı erkeklik biçimlerinin var olduğu kabul edilmiştir. Erkeklik çalışmalarının
üçüncü dalgası, post-yapısalcı teorinin gelişiminden etkilenmiştir. Bu aşamada erkeklik
çalışmaları edebiyat, kültür ve medya çalışmaları gibi alanları da içeren disiplinlerarası bir
alana taşınmıştır. 1990’lardan itibaren farklı erkeklik deneyimlerinin keşfine yönelen
çalışmaların ortak konusu, temsilin önemi ve bunun erkeklikler ve kimliklerle ilişkisi
olmuştur (aktaran Akca ve Tönel, 2011, ss. 23-26).
Farklı erkeklik biçimlerinin varlığını kabul eden ikinci dalga erkeklik çalışmalarıyla
birlikte iktidar ilişkilerinin karmaşık anlamları ve pratiklerine ilişkin bir sorgulama
başlatılmıştır. Carrigan, Connell ve Lee, 1985 yılında yayınlanan ‘Toward a New Sociology
of Masculinity’ (Yeni Bir Erkeklik Sosyolojisine Doğru) adlı makalelerinde, cinsiyet rolü
kuramını eleştirerek, erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkinin homojen bloklar arasındaki bir
cepheleşme olmadığını, bunun yerine çeşitli erkekliklerin mevcut olduğunu ileri sürerler (s.
590). Yazarlar, erkekliğin siyasal bir düzen olarak yapılanışını anlamak açısından özellikle
heteroseksüel ve eşcinsel erkekler arasındaki iktidar ilişkileri üzerinden hareket etmiş ve
hangi erkeklik biçimlerinin toplumsal olarak baskın, hegemonik, madun ya da dışlanmış
olduğu sorusu ile hegemonik erkeklik kuramını gündeme getirmişlerdir (Carrigan, Connell,
Lee, 1985, s. 552).1 Yeni erkek(lik) çalışmalarının kurucu metinlerinden biri olarak
değerlendirilen bu makalenin ardından, Connell’ın, 1987 yılında basılan Gender and Power
(Toplumsal Cinsiyet ve İktidar) adlı kitabı, ikinci kuşağa öncülük eden ve hegemonik erkeklik
üzerine en çok atıfta bulunulan kaynak olmuştur. Connell, bu çalışmasında bazı erkeklerin,
kadınlar ve diğer erkekler üzerindeki hakimiyetini nasıl normal ve zaruri olarak
gösterebildiğini, pek çok erkek ve kadının gönüllü olarak baskı altında kalmayı neden kabul
ettiğini açıklarken daha detaylı bir analizle hegemonik erkeklik kavramına başvurmuştur.
16
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Gramsci’nin hegemonya görüşünden hareket ederek geliştirilen hegemonik erkeklik
kavramı, her şeyden önce farklı erkeklikler arasındaki hiyerarşik ilişkiye işaret etmektedir.
Connell’in çoklu erkeklikler tanımı, tarihin farklı dönemlerinde ve farklı kültürlerde
toplumsal cinsiyetin farklı şekillerde inşa edildiğini; belirli bir kültür içinde, hatta okul ve
işyeri gibi tek bir kurum içinde bile birden fazla erkeklik biçimlerinin karşımıza çıktığını
anlatmaktadır (2000, s. 216). Bu farklı erkeklikler birbirleriyle olan hiyerarşi ve dışlama gibi
ilişkilerde ortaya çıkmakta ve genellikle erkekliğin, cinsiyetlendirilmiş güç sisteminin
merkezinde yer alan hegemonik bir biçimi bulunmaktadır. Ancak hegemonik erkeklik şeklinin
en yaygın görülen erkeklik biçimi olması gerekli değildir (Connell, 2000, s. 217).
Levy, Connell’in hegemonik erkeklik kavramının, toplumsal cinsiyet ilişkileri düzeni
içindeki bir konuma, düzenin kendisine ve eril tahakkümün yeniden üretilmesine yol açan
mevcut ideolojiye karşılık gelecek şekilde ele alındığını belirtir (2007, s. 253-254). Connell,
bir konum olarak hegemonik erkekliğin belirli bir zamanda, belirli bir kültürde kabul edilen
ideal erkeklik olduğunu ve bu hegemonik biçimin yanı sıra işbirlikçi, madun ve dışlanmış
erkekliklerin de varlığını ileri sürmektedir. Connell, hegemonik erkekliğin belli bir kültürde
gerçekleşecek mücadeleye bağlı olarak,
zamana ve mekana göre değişeceğine dikkat
çekmiştir. Belirli tarihi koşullarda yaratılan erkeklikler, farklılaşan koşullar içerisinde
çatışmaya, yeniden inşa edilmeye ya da yerinden olmaya eğilimlidirler. Değişim üreten güçler
toplumsal cinsiyet ilişkileri içindeki çatışmalardan ya da toplumsal cinsiyet ile diğer sosyal
güçlerin etkileşimlerinden kaynaklanabilir (Connell, 2000, s. 219). Hegemonik erkekliğin bir
ideoloji olarak ele alınışı ise, ataerkinin meşrulaştırıldığı ve devam ettirildiği savunma
mekanizmasını ifade eder. İdeoloji olarak hegemonik erkeklik, insanların dünyalarını
deneyimleme ve tanıma biçimlerini yapılandırır.
Öte yandan erkeklikle ilgili pek çok araştırmaya çerçeve oluşturarak yaygın bir
biçimde kullanılan hegemonik erkeklik kavramının aldığı çeşitli eleştiriler nedeniyle son
yıllarda yeniden formüle edildiğini belirtmek gerekir. Connell ve Messerschmidt, 2005
yılında yayınlanan ‘Hegemonic Masculinity: Rethinking the Concept’ (Hegemonik Erkeklik:
Kavramı Yeniden Düşünmek) adlı makalelerinde, kavramla ilgili 1990’lı yılların başlarından
itibaren başlayan tartışma ve eleştirilerin beş ana grupta toplandığını belirtirler. Bunlar: 1)
Erkeklik kavramının temelinin hatalı olduğu 2)Hegemonik erkeklik kavramındaki muğlaklık
ve çakışma 3)Eril gücün şeyleştirilmesi 4)Erkek öznelliğinin sorunsallaştırılmasındaki teorik
yetersizlik 5)Toplumsal cinsiyet kalıplarının işlevselci yaklaşımla kavranması şeklinde
sıralanmıştır (Connell ve Messerschmidt, 2005, s. 836-845).
17
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Yazarlar, ilk dönem hegemonik erkeklik formülasyonlarına yöneltilen haklı eleştiriler
nedeniyle reddedilmesi ve atılması gereken iki özellik olduğunu ifade etmiştir. Bunların ilki,
hegemonik erkeklikleri saran çok basit bir sosyal ilişkiler modelinin var olduğu düşüncesidir.
Erkeklerin kadınlar üzerindeki “küresel hakimiyeti” fikri, erkek grupları, erkeklik biçimleri ve
kadınların baskın erkekliklerle olan ilişkilerini anlamamızda artık yetersiz kalmaktadır.
Örneğin hegemonik erkekliğe yönelik meydan okumalar, dışlanmış etnik grupların ‘protest
erkeklikler’inden gelmekte, burjuva kadınlar profesyonel kariyer yapımında hegemonik
erkeklik bakış açısını kabul edebilmektedir. Ayrıca erkekliğin kişisel özellikler birleşimi
olarak görülmesi, hegemonik erkekliğin sabit bir karakter tipi olarak sorunlu bir şekilde ele
alınmasına yol açmıştır. Bu nedenle toplumsal cinsiyet açıklamalarında kişilik özellikleri
yaklaşımının aşılması gerekmektedir.
“Kriz Eğilimleri” ve Değişen Hegemonik Erkeklikler
Connell ve Messerschmidt (2005), hegemonik erkekliğin taşıyıcılarının her zaman
toplumun kültürü tarafından sunulan standartlarla hareket etmeyebileceklerini; toplumsal
cinsiyet
ilişkilerini
modernize
ederek,
erkeklikleri
yeniden
şekillendirmeyi
deneyebileceklerini de belirtirler. Onlara göre toplumsal cinsiyet ilişkileri sürekli bir gerilim
alanı olduğundan, verili bir hegemonik erkeklik örüntüsü, bu gerilimlere bir çözüm sunduğu
sürece hegemonik durumda kalacaktır. Eski şartlarda bir çözüm sunan ancak yeni koşullarda
bunu sağlayamayan bir pratik örüntüsü meydan okumayla karşılaşacaktır. Yazarlar, toplumsal
cinsiyet teorisinin, ortaya çıkan hegemonya mücadelesi sonucunda hangi örüntünün galip
geleceğini tahmin edemeyeceğini söyleyerek süreci tarihsel olarak açık bırakırlar. Yani
hegemonik
erkeklik
kavramını
zorunlu
olarak
sosyal
yeniden
üretim
kuramına
dayandırmazlar. Başka bir deyişle, hegemonik erkekliği sadece hiyerarşiyi yeniden üreten bir
kavramsallaştırmayla sınırlamayıp, toplumsal cinsiyet ilişkilerini demokratikleştirme ve güç
farklılıklarını yok etme olasılığının da açıkça kabul edilmesi gerektiğini ileri sürerler. Bu
yönde değişmeye yönelik bir hareket ise kadınlarla eşitliğe açık bir erkeklik türünün erkekler
arasında hegemonik olarak kurulmasını gerektirecek ve bu bağlamda tamamen ‘pozitif’ olan
bir hegemonik erkeklikten söz etmek mümkün olacaktır. Connell ve Messerschmidt (2005),
her ne kadar yakın tarihin pratikte bunu yapmanın zorluğunu gösterdiğini ifade etmişseler de,
umutsuz ve kasvetli bir kuramsal çıkarım sunmak yerine, iyimserlik unsuru olarak pozitif bir
hegemonyanın çağdaş reform çabaları için önemli bir stratejiyi oluşturduğunu belirtirler (s.
853).
18
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Connell, erkekliklerin, toplumsal cinsiyet tutumları ve davranışlarındaki kuşak
farklılıklarındaki değişimlere, toplumsal cinsiyet düzenindeki yapısal değişimlere ve sosyal
yapıda meydana gelen değişimlere bağlı olarak değiştiğini belirtirken Habermas’ın ‘kriz
eğilimleri’ kavramını kullanır. Odağı geç kapitalizm olan ‘kriz eğilimleri’ kavramı, sosyal
sistemlerin sosyal krizlere girmesine yol açan, sistemde kendiliğinden var olan, yapısal
gerilim ve eşitsizlikleri ifade etmektedir (Wever-Hightower, s. 91). Connell (1995) ise bu
kavramı, bir toplumsal cinsiyet düzeninin krize yönelik eğilimini anlatmak için erkeklik
çalışmalarına uyarlar. Ayrıca, toplumsal cinsiyet düzenlerindeki kriz eğilimleri ile yaygın
kullanımıyla ‘erkeklik krizi’ arasında önemli bir ayrım olduğunu belirtir. Bir toplumsal
cinsiyet düzeni tutarlı bir sosyal sistem iken, erkeklik sadece bu sistem içindeki bir
yapılanıştır. Bu nedenle erkeklik sadece, toplumsal cinsiyet düzenindeki kriz eğilimlerinin
semptomlarını gösterir. Connell, iktidar ilişkileri, üretim ilişkileri, kateksis/duyusal ilişkiler,
sembolizm gibi çeşitli içsel yapıların yanı sıra toplumsal cinsiyet düzenin dışındaki ekonomik,
siyasi ve kültürel değişimlerin de bir toplumsal cinsiyet düzeninin krize sokabilecek eğilimler
taşıdığını belirtir. Connell için bu dış etkenlerin başında ekonomideki neo-liberal dönüşüm
gelmektedir. Yönetici ve sermayedarların istenilen özeliği olan girişimcilik (saldırgan rekabet,
acımasızlık, kar/zarar odaklılığı vb.) toplumsal cinsiyet ideolojisi içinde eril olarak
kodlanmaktadır (2005, s. 255). Yeni işadamları için eski burjuva erkekliğinin, dini bağlılık,
katı dürüstlük, ailesel/cinsel sadakat gibi özellikleri modası geçmiş ve komik görünmektedir.
Yeni yönetici grubunun doğuşu, yeni işadamı erkekliği kalıplarıyla ve bunun sonucu olarak da
toplumsal cinsiyet ilişkilerinde yeni hegemonya örüntüleriyle ilişkilidir. Bu tip girişimcilik,
giderek yerel toplumsal cinsiyet düzenlerinden kopmuştur, aileyi ya da erkeklerin eş/baba
konumlarını çok önemsemez. Hatta eski hegemonik erkekliklerde belirgin olan homofobi bile
azalmıştır (2005, s. 256).
Artık günümüz kapitalizminde, belli başlı devletlerin haricinde en güçlü kurumlar
küresel piyasalarda faaliyet gösteren ulus aşırı şirketlerdir ve küresel ekonominin küresel
çapta hareket eden yöneticilerde görülen, ‘ulus aşırı iş erkekliği’ olarak tanımlanabilecek yeni
bir hegemonik erkeklik kalıbı ortaya çıkmıştır (Connell ve Wood, 2005, s. 348). Bu yeni
hegemonik erkeklik, eskiye göre daha ben-merkezci, daha maddiyatçı, iş hayatında ve
duygusal ilişkilerinde daha az sadık, tüketime daha fazla düşkün, kariyer odaklı, hesapçı,
teknolojiyi takip eden, hızlı değişime açık ve sosyal ilişki ağlarına meraklıdır. Geçmiş
dönemlere ait hegemonik erkekliklerde öne çıkan fiziksel şiddete dayalı ‘hayvani’ erkeklik
19
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
özellikleri gerilerken, ‘şeref’ ve ‘saldırganlık’ın yerini ‘akıl’ ve ‘sorumluluk sahibi olmak’
almıştır (aktaran Özbay, 2010, s. 114).
Connell’ın ulus aşırı iş erkekliğinin hegemonik rolüne olan bu vurgusuna karşın,
çoklu, istikrarsız ve çelişkili küreselleşmeler öneren görüşler de bulunmaktadır. Örneğin Elias
ve Beasley (2009), hegemonik erkekliğin yerel düzeyde bile hiyerarşik ve çoğul bir yapısı
bulunurken, küresel ölçekte tek bir hegemonik erkeklik biçiminden söz etmenin mümkün
olmadığını belirtir. Bu nedenle de küresel ölçekte tek tip bir hegemonik erkeklik yerine,
bölünmüş yapıda hegemonik erkeklikler yaklaşımını önerirler. Bu çalışmada da küresel çapta
tek bir hegemonik erkeklik biçiminin var olduğu düşüncesi sorgulanmakla birlikte, Connel’in
hegemonik erkekliğe ilişkin görüş ve tanımlamaları üzerinden gidilecektir.
Küreselden ‘Bölgesel’e: Türkiye’de Hegemonik Erkeklikler
Connell’ın küresel, bölgesel (toplumsal) ve yerel (mekansal) düzeylerde incelediği
‘hegemonik erkeklik’ modelinden hareketle, 1990’lı yıllardan itibaren pek çok ülkede farklı
erkek(lik)ler, farklı sosyal ortamlarda yürütülen etnografik çalışmalarla araştırılmıştır.
Erkeklik çalışmaları, Türkiye’de akademinin ilgisini -Batı’ya göre yaklaşık çeyrek asır
gecikmeyle- 2000’li yıllarda çekmeye başlamış ve henüz kadınlık üzerine yazılanlar kadar
çok olmasa da son yıllarda erkeklik üzerine yapılan çalışmaların sayısı giderek artmıştır.2
Türkiye’de erkekliğin sosyalizasyon sürecini ve “eril tahükkümün inşa edildiği iktidar
süreçlerini doğallaştıran” ilişkileri çözümlemeye yönelik çalışmalar, sünnet törenleri, askerlik,
iş bulma ve evlilik gibi aşamaları mercek altına almıştır (Selek, 2008; Sancar, 2009; Özbay,
2013). Türkiye’de geleneksel olarak kabul gören erkeklik kademesine varmak için yukarıda
sayılan aşamaları geçmek gerekmektedir. Pek çok erkek için askerlik hizmeti erkekliğin ve
‘adam olmanın’ önemli bir aşaması olarak kabul edilir (Selek, 2008). Ayrıca baba-oğul
ilişkileri de Türkiye’de erkekliğin sosyalizasyon sürecinde önemli bir yere sahiptir. Sancar
Türkiye’de baba-oğul ilişkisinin korku ve şiddete dayanan sorunlu bir görünümde olduğunu,
fakat buna rağmen erkeklerin ilerleyen yaşlarda babanın zulmüyle hesaplaşmak yerine onu
dokunulmaz kılarak affettiğini belirtir (2009, s. 122-123).
Sancar erkekliğin, sınırları ve kaybedilme koşulları her zaman belirsiz, değişken,
geçişli olan bir iktidar inşa stratejisi olduğunu, ‘erkek egemenliği’nin ise çoğul, çatışmalı,
birbiriyle uyumsuz ya da birbiriyle ilişkisiz çok sayıda farklı erkeklik deneyimlerine işaret
ettiğini söyler. Egemen erkeklik değerlerinde ve tarzlarında yaşanan değişimi ise “erkeklik
krizi” olarak nitelendirir. Küresel kapitalizm piyasayı düzenlerken göç, enformel-esnek
20
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
üretim, yeni sermaye mantığı gibi olgularla toplumsal yapıyı da dönüştürmüştür. Örneğin
post-endüstriyel dönemle birlikte geleneksel mavi yakalı erkeklik imgesi erozyona uğramış,
bu durum erkeklik inşasında ‘krize’ yol açmıştır. Erkekler bu süreçte erkeklik kimliklerini
korumak için milliyetçilik, ırkçılık, şiddet gibi farklı iktidar stratejilerine yönelmişlerdir
(2009, s.122-123).
Diğer taraftan sözü edilen bu değişimler, hegemonik erkekliğin de değişimini
beraberinde getirmiştir. Bu süreçte erkekliğin inşasında hegemonik konumu sorgulanan
kurumların başında askerlik gelir. “Türkiye’de bugüne kadar modernleşmenin belirleyicisi
olan asker-erkek yani ‘Mehmetçik’ imgesinin yerini, ekonomik gelişim için dünyaya açılmış
tüccar-işadamı imgesi” almaktadır (2009, s. 22). Özbay (2013) da “Türkiye’de askerlik
yapmayı, üniformayı, kışla disiplinini, otoriteye itaati ve militarist düşünce tarzını yücelten
kültürün” zayıfladığını ortaya koyar. Milliyetçi söylem belli kanallar içinde devam etse bile,
ordunun eski gücünü koruyan bir kurum olduğunu söylemek artık zordur. Bu eğilimin nedeni,
‘girişimci benlik’ olan neo-liberal özne için orduların elverişli bir kariyer sunmamasıdır.
Neoliberal ekonomik sistem içinde arzu edilen erkeklik değerleri, hızlı ve stratejik terfi
imkanı, bireycilik ve para odaklı düşünceyi talep etmekte; ordu ise katı disiplin ve hiyerarşisi
ile bu beklentileri karşılayamamaktadır (s.189-190). Bu tespitler Connel’in belirttiği gibi
hegemonik erkeklik biçimin tarihsel süreç içinde değiştiği, bazı davranışlar, modeller ve
kurumlar hegemonik konumunu yitirirken yerini başkalarının aldığı düşüncesiyle de
örtüşmektedir.
Hegemonik erkeklik fiziksel özellikleri ve yaşları açısından da değişim göstermiştir.
Eski toplumsal yapılar yaşlı erkeklerin iktidarı üzerine kuruluyken, sanayi sonrası toplumlar
teknolojik gelişime açık, beden-merkezci, kendine yeterli, uzun saatler çalışabilen, ‘fit’
erkekliklerin üstünlüğünü kabul etmektedir (Özbay, 2013, ss. 190-191). Başka bir deyişle
modern ailede otorite durumu, yaşlı erkekten, çalışan daha genç erkeğe geçmiştir. Özbay,
hegemonik erkekliğe sınıf ekseninde bakıldığına ise “beyaz yakalı, profesyonel bir işte
çalışan, ev ve otomobil sahibi ya da almak isteyen, çalışan bir kadınla evli ya da evlilik
yolunda olan kentli erkekliğin” hegemonikleştiğini, idealleştiğini belirtir (s.194). Ancak tüm
bu anlatılanlara karşın, Türkiye için de tek bir hegemonik erkek tipi belirleyebilmek mümkün
değildir. Belli özellikler ön plana çıkmakta, bazıları gerilemekte ve bu mücadele sonsuz bir
biçimde devam etmektedir. Bu nedenle de değişen hegemonik erkekliği bir televizyon dizisi
gibi daha sınırlı bir bağlamda analiz etmek anlamlı görünmektedir.
21
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Medyada Hegemonik Erkekliğin Temsili
Macnamara (2006), erkeklik çalışmalarının yetişkin erkeklerin davranış modellerinin
ve erkek çocuklarının farklı kültürel ve sosyal faaliyetlerini içeren sosyalleşme süreçlerinin
yanı sıra, medyada temsil edilme biçimlerinin de dahil olduğu geniş bir alanı kapsadığını
belirtir (s. 7). Belli bir erkeklik biçiminin söz, eylem ve iktidarın sahibi olmasında medya
metinlerinin de önemli rolü vardır. Medya metinleri aracılığıyla iletilen mesajlar, erkekler
için belirlenen ideal rolleri de gösterir. Medya imgeleri, ayrıca belirli pratikleri erkeksi
karakterlerin özellikleri olarak tanımlama açısından ortak bir sembolik dil sağlar (Schrock ve
Schwalbe, 2009, s. 183). Kitle iletişim araçları, hegemonik erkeklik fantezileri yaratmada ve
bunları desteklemede önemli bir rol oynamakta; erkeklerin sosyal davranışları da erkekliğe
dair bu fantezi ve ortak inanışlardan etkilenmektedir (MacKinnon, 2003, s. 16). Meral’in de
vurguladığı gibi hegemonik erkekliğe ilişkin idollerin yaratılmasında medya aracılığıyla
iletilen mesaj ve imajlarda yer alan; hegemonik erkeğin hegemonyasını sürekli kılmak adına
nasıl görünmesi, nasıl davranması, nasıl giyinmesi ve ne söylemesi gerektiğine dair
söylemler büyük ölçüde etkili olmaktadır (2011, s. 307).
Hegemonik erkeklik, bahsedilen sebeplerle erkeklerin medyada temsili üzerinden de
çalışılmış; araştırmacılar erkek dergilerinde, filmlerde, televizyon dizilerinde, reklamlarda,
gazete haberlerinde, spor programlarında ve İnternet ortamında erkekliğin görünümlerini ve
inşa sürecini incelemişlerdir (Erdoğan, 2011). Hegemonik erkeklik biçimleri zaman ve
mekana bağlı olarak değişmekte, buna paralel olarak medyada karşımıza çıkan erkeklik
biçimleri de zaman içinde değişim göstermektedir. Türkiye’de medyada erkeklik temsili
konusunda sıklıkla incelenen tür olan sinema filmlerine bakıldığında, özellikle 1990’lı
yıllardan 2000’li yıllara gelindiğinde erkeklik temsili üzerine yürütülen çalışmaların erkeklik
krizi kavramı etrafında yoğunlaştığı dikkat çekmektedir (Yüksel, 2013, s. 41).
Türkiye’de özellikle son on yılda güçlenen televizyon dizileri sektöründe diziler
televizyonların içeriğini dolduran temel tür olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu diziler geniş bir
izler kitleye ulaşmakta ve kamuoyunda günlerce tartışılmaktadır. Türkiye’deki popüler
dizilerin gösterilme alanı, 2000’li yıllarda ivme kazanan şekilde yurtdışına da ihraç
edilmeleriyle küresel bir boyuta ulaşmış; başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere çeşitli ülkelere
ihraç edilen dizilerin özellikle erkek karakterlerinin yurt dışında hayran kitleleri oluşmaya
başlamıştır. Türkiye’deki akademik literatüre bakıldığında ise, farklı erkeklik temsillerinin ve
hegemonik erkeklik inşasının sıklıkla sinema filmlerindeki erkek karakterler üzerinden ele
alındığı görülür. Televizyon dizilerinin erkek karakterlerinin analizi, genellikle ataerkil
22
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
sistem içindeki toplumsal cinsiyet temsilleri üzerinden kadınlığa karşı kurulan bir üst konum
çerçevesinde yapılmış; erkekler arasındaki iktidar ilişkilerini inceleyen çalışmalar sınırlı
sayıda kalmıştır. Bu nedenle medyada hegemonik erkekliğin temsilini –bir televizyon dizisi
üzerinden- erkekler arasındaki ilişkilerine odaklanarak analiz etmenin alana katkıda
bulunacak bir çaba olduğu düşünülmektedir.
Türkiye’de 1990’lı yıllarda doğrudan bir erkeklik biçimini konu alan televizyon
dizilerinin ilk örneği Alişan’ın başrolünü oynadığı Aynalı Tahir dizisidir. “Delikanlılığın
kitabını yazan” Aynalı Tahir, önemli bir izleyici kitlesine ulaşmakla kalmamış, erkekliğe
ilişkin sloganlaşan söylemler üretmiştir. Aynalı Tahir’den sonra, Deli Yürek, Ezel ve Asmalı
Konak gibi dizilerde farklı erkeklikler karşımıza çıkmıştır. Bu dizilerin temel erkek
karakterleri, sınıfsal konumları, ekonomik durumları ve eğitim düzeyleri açısından
birbirlerinden farklılaşsalar da kadınlarla ilişkilerindeki baskın konumları, ‘korkusuzlukları’,
şiddet yanlısı görünmeseler de şiddete başvurmaktan çekinmemeleri, ‘dürüstlük ve
mertlik’leri gibi noktalarda dikkat çekici biçimde ortak özellikler gösterirler. Kuzey Güney
dizisi ise hem hegemonik erkeklik tipini farklı bir biçimde kurması, hem de dizide yer alan
erkek karakterler arasındaki iktidar mücadelesiyle, farklı erkeklik biçimlerinin mücadelesini
de açığa çıkarması açısından dikkate değerdir.
Kuzey Güney Dizisinde Hegemonik Erkeklik ve Farklı Erkekliklerin Mücadelesi
Kuzey Güney drama dizisinin 40 bölümlük birinci sezonu 7 Eylül 2011 – 20
Haziran 2012 tarihlerinde, 40 bölümlük ikinci ve son sezonu da 12 Eylül 2012 - 26 Haziran
2013 tarihleri arasında Kanal D ekranlarında yayınlanmıştır. Yapımcılığını Ay Yapım Şirketi
/Kerem Çatay, yönetmenliğini Mehmet Ada Öztekin ve Hilal Saral’ın, senaristliğini ise Ece
Yörenç ile Melek Gençoğlu’nun üstlendiği dizi aynı zamanda Ortadoğu, Kuzey Afrika ve
Balkan ülkelerine de ihraç edilerek, farklı dillerde yayınlanmıştır.3 Çalışmada dizinin 80
bölümünün tamamı izlenmiş, gerek olay örgüsü, gerekse temel karakterlerin özelliklerinin
ortaya konulabilmesi açısından tüm bu bölümler bir bütün olarak değerlendirilmeye
çalışılmıştır. Analizde, medya ürünlerinin hegemonik erkeklik fantezilerini dolaşıma
sokmada önemli bir rol oynadığı varsayımına dayanılarak, eleştirel bir metin analizi
yapılmaya çalışılacaktır. Metin analizi, Mutlu’nun (2010) da belirttiği gibi popüler medya
ürünlerinin özellikle de televizyon iletilerinin anlam üretiminin arkasındaki mekanizmaları
sorgulamakta kullanılan bir çözümleme biçimidir. Film ve yazın eleştirisinde kullanılan
yaklaşımlardan yararlanan bu çözümleme biçiminde kod, çözümleyicinin bir kurgusu olup
23
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
metnin doğasında olan bir şey olarak görülmez (Mutlu, 2010, s. 210).
Analizde önce genel olarak dizinin olay örgüsü ele alınmış, ardından dizideki temel
erkek karakterlerin özellikleri, farklı erkeklik temsilleri ve hegemonik erkekliğin, farklı
erkeklik biçimleri üzerindeki tahakkümü ve mücadelesi açısından incelenmiştir. Dizinin üç
temel erkek karakteri arasında gerçekleşen ve araştırmanın temel kavramlarını oluşturan
erkeklik temsilleri ve mücadeleleriyle ilişkili olarak ‘erkeklik kodları’nı vurgulayan sahneler
örnekleme dâhil edilmiştir. Bu kodların gruplanmasıyla, ‘erkeklik performansları’, ‘baba
oğul ilişkileri’ ve ‘idealize edilen erkeklik’ şeklinde kategoriler oluşturulmuştur. Ardından
oluşturulan bu kategorilerden yola çıkılarak dizideki karakterler açısından ‘erkek olma’nın ne
anlama geldiği; baba oğul ilişkilerinde ortaya çıkan kırılmalar, ‘kriz eğilimleri’ ve
hegemonik erkekliğin nasıl temsil edildiğine dair analizler yapılarak, elde edilen çıkarımlar
ilgili literatür ve Türkiye’deki toplumsal dönemin ekonomik, siyasal ve kültürel bağlamıyla
karşılaştırılmıştır.
Çalışmanın temel varsayımı dizinin üç temel erkek karakteri üzerinden üç farklı
erkeklik performansı gerçekleştiği ve üç farklı erkekliğin temsil edildiğidir. 20-25 yaşlarında
iki erkek kardeş (Kuzey ve Güney) ile babaları Sami, dizinin üç temel karakteridir ve bu üç
erkek arasındaki mücadele aynı zamanda erkek olma, bu erkeklik sıfatını taşımaya devam
edebilme mücadelesidir. Çalışmada dizinin diğer karakterlerinden çok, bu üç karakterin
birbirleriyle ilişkisi ve aralarındaki mücadeleye odaklanılmış; bu mücadele üzerinden
Türkiye toplumunda ‘erkek olma’ ve hegemonik erkeklikleri sürdürme mücadelesinin nasıl
işlediği ortaya konmaya çalışılmıştır.
Dizinin resmi web sitesinde (http://www.kuzeyguney.tv/) yer alan birinci bölüm
tanıtımı yazısında Kuzey ve Güney’in, “pusuladaki iki farklı yön gibi, karakterleri ve
hayalleriyle de farklı iki kardeş” olduğu belirtilmiştir. İki kardeşin birbirinden çok farklı
olduğunu vurgulamak için de isim olarak birbirinin zıddı olan yönler seçilmiştir. Dizinin
ilerleyen bölümlerinde -iki kardeşin de aşık olduğu- Cemre’nin hediye kolyesi olarak
karşımıza çıkan pusula metaforunda olduğu gibi, ‘pusulanın hep kuzeyi göstermesi’, bu
zıtlaşmada baskın gelecek erkekliğin hangi taraf olduğuna da işaret etmektedir. İki kardeşin
hayalleri, tanıtım metninde şu şekilde aktarılmaktadır: “Kuzey, askeri okul sınavlarını kazanıp
ileride başarılı bir asker olacak, Güney ise iyi bir üniversitede okuyup hedeflediği kariyere
doğru sağlam adımlarla ilerleyecektir.” Dizi anlatısında bu hayaller iş yerinin duvarında asılı
duran aile fotoğrafında görselleştirilmiştir: Fotoğrafta Kuzey, babasının önünde askeri
24
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
üniforma içinde selam vermekte, Güney ise okul önlüğü ile annesinin önünde durmaktadır.
Fotoğraf, annenin Güney’in, babanın da Kuzey’in arkasında durduğunu, onlarla ilgili beklenti
ve hayallerini ifade ederken, kardeşler arasındaki mücadele alanının da ipuçlarını
vermektedir.
Dizinin resmi web sitesinde (http://www.kuzeyguney.tv/) ayrıca dizideki temel
karakterlerin kişilik özelliklerinin yer aldığı tanıtım yazılarına yer verilmiştir. Bu yazılar,
senaristlerin aslında karakterlerle ilgili neyi vurgulamaya çalıştıklarının yazılı birer ifadesi
olmaları bakımından önemlidir. Kıvanç Tatlıtuğ’un canlandırdığı Kuzey "hem mecazen, hem
de düz anlamıyla 'delikanlı'dır. "Çabuk yükselen öfkesini babasından, güzelliğini ise
annesinden" almıştır. "Tam bir sokak çocuğu olarak büyümüş; tembel, haylaz, umursamaz,
hırçın, toleranssız ve kavgacı bir çocuk, babasının otoritesini her fırsatta delen, istediğini
yaptığı için çok dayak yiyen, ailesine çok düşkün, etrafındakilere zarar gelmemesi için
gözünü kırpmadan bıçağa yumruk atacak kadar gözü kara" bir karakterdir. Buğra Gülsoy’un
canlandırdığı Güney karakteri için kurulan ilk cümle ise çok hırslı bir çocuk olduğudur.
"Hırsını babasından, yumuşaklığını annesinden almıştır". Okul hayatında çok başarılı,
çalışkan, kardeşinin tam zıttı bir karakterdir. Güney’in girişimci yönü de vurgulanır ve
babasının onun girişimciliğinden ve büyük hayallerinden rahatsız olup, onu (kendi işlettiği)
simit fırınına bağlamak üzere baskı yapmaya çalıştığı da söylenir. Güney babasından korkar,
azar işitmemek için babasının istediklerini yapar; ancak çoğu zaman da Kuzey’in
yaramazlıklarından dolayı babasından dayak yer. Yazıda ayrıca Güney’in paraya çok değer
verdiği, parasının kıymetini iyi bildiği, iyi ilişkiler kurmayı gelecek için bir yatırım olarak
gördüğü ve (mahalleden arkadaşları) Cemre’yi sevdiği vurgulanmıştır. Dizide üçüncü erkek
karakter olarak Mustafa Avkıran’ın canlandırdığı, Kuzey ve Güney'in babası Sami
Tekinoğlu’na yer verilir. Tekinoğlu simit ve kurabiye fırının sahibi, 60 yaşlarında, sert
görünüşlü, lafını esirgemeyen, çocuklarına ve karısına karşı sevgisini gösteremeyen ve
duygularını aktaramayan bir adamdır. Bu durumun nedeni de kendi babasından aynı
muameleyi görmesine bağlanır. 4
Kuzey ve Güney arasındaki çatışmanın kaynağı ve hikayenin çıkış noktası, ikisinin de
aynı kişiyi; mahalleden çocukluk arkadaşları olan Cemre’yi sevmesidir. Cemre’nin Güney’i
sevdiğini öğrenerek yıkılan Kuzey, aynı gece başka birçok fırtınalı olay da yaşar ve Güney’le
birlikte bir trafik kazası geçirirler. Güney’in kullandığı araçla bir yayaya çarparak ölümüne
neden olurlar. Ertesi gün üniversite giriş sınavları vardır ve Güney’in bu sınavda iyi bir okulu
25
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
kazanacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. Kuzey olaydan dolayı kendini sorumlu hisseder
ve suçu üstlenir. Dört yıllık cezaevi dönemi Kuzey’in yaşamını bambaşka bir yöne doğru
sürükler. Bu kaza bir yandan iki kardeşin yaşamlarındaki dönüm noktasıdır, diğer yandan da
aile bireylerinin birbirlerine olan –gizli ve açık- öfkesinin nedenidir.
Dizideki ana kadın karakterler, anne Handan Hanım; Güney’le nişanlanıp ayrılan,
ardından Barış’la evlenip boşanan ve dizinin sonunda Kuzey’le evlenen Cemre; Güney ile
evlenip, kendisini aldattığı için ondan boşanan, zengin bir iş adamının kızı olan Banu (dizinin
sonunda girdiği ruhsal bunalımdan çıkamayarak intihar eder), Kuzey ile evlenip, daha sonra
istemeyerek ondan boşanan Simay’dır. Handan Hanım kocasıyla evlenebilmek için evden
kaçmış, ancak uğruna ailesini terk ettiği kocasının yanında çok acılar çekmiştir. Kocası onu hor
görmekte, kendisine ev içinde hiç söz hakkı tanımamakta, hatta şiddet uygulamaktadır.
Handan Hanım yıkılan hayallerini gerçekleştirecek ve onu yaşadığı bu kötü hayattan
kurtaracak kişi olarak küçük oğlu Güney’i görmektedir. Bu nedenle Kuzey’in, Güney yerine
cezaevine girmesine ses çıkarmaz. Senaryoda kadın karakterler de erkeğin kadın karşısındaki
konumunu belirlemek anlamında önemli bir yere sahiptir. Ancak çalışma kapsamında üç
temel erkek karaktere odaklanıldığı için, diğer erkek karakterlerden ve kadın karakterlerden
ancak analiz edilen erkekliklerin inşasındaki konumlarını açıklayabilmek için bahsedilecektir.
Analizin ilk boyutunu dizideki temel erkek karakterlerin, erkekliğin sosyalizasyon
sürecini nasıl temsil ettikleri oluşturmaktadır. Dizinin erkek karakterleri ‘erkek olma’
biçimlerini toplumsal cinsiyet rolleri içinde hangi sosyalizasyon süreçlerinde öğrenmektedir?
Bu soruya cevap aramak üzere dizideki üç temel erkek karakter için ‘erkek olma’nın ne
anlama geldiği, hangi erkeklik normlarını içselleştirdikleri ve ‘erkek olma’ adına ne tür
performanslar sergiledikleri araştırılmıştır.
Erkeklik Performansları: Askerlik, İş Bulma, Evlilik
Dizinin genel söylemi incelendiğinde erkek olmanın, ‘adam olma’ ifadesi altında
sürekli olarak ‘ispatlanması’ gereken bir konum olarak kodlandığı görülmüştür. Erkek
karakterlerin sergilediği performanslar da erkekliklerinin kanıtlanması için verilen
mücadeleler olarak karşımıza çıkar. Bu başlık altında Kuzey karakterinin -önceki bölümlerde
erkekliğin inşa edilme süreçleri olarak açıklanan- askerlik, iş bulma ve evlenme gibi süreçleri
nasıl deneyimlediği üzerinde durulacaktır.
Kuzey karakteri için ‘erkek olma’, erkeklik ritüellerinden biri olan askerlik hizmetini
26
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
yerine getirmekle eşdeğerdir. Ancak, cezaevine girdiği için askeri okula gidip subay olma
hayalini yitirmiştir. Cezaevinden tahliye olduktan sonraki ilk işi askerlik başvurusu yapmak
olur, fakat sağlık muayenesi sonunda askerliğe elverişli olmadığı kararına varılır. Kuzey,
cezaevinde paralı dövüş yaparken, dövüş sonrasında mahkumlardan biri tarafından
bıçaklanmıştır. Bu bıçak yarası Kuzey’i askerliğe elverişsiz hale getirir. Askere gidemeyen,
babası Sami Bey’in deyimiyle ‘çürüğe çıkan’ Kuzey, bunu büyük bir erkeklik kaybı olarak
algılayıp bunalıma girer; alkol alır ve dövüşlere katılır. Bu durum Kaufman’ın (1999), erkek
kaynaklı şiddetin yedi nedeninden biri olarak sunduğu erkek iktidarının yarattığı paradoks
nedeniyle gerçekleşen şiddet türüyle açıklanabilir. Buna göre erkeklik düzeyine ulaşmada
yaşanan başarısızlıkların yarattığı güvensizlik, korku ve kendinden nefret etme hali kişiyi bir
telafi mekanizması olarak şiddete itmektedir. Kuzey de, sarsılan erkeklik dengesini yeniden
kurmanın; kendisine ve çevresine erkek olduğunu kanıtlamanın yolu olarak dövüşmeyi seçer.
Kendisini yaralayan kişiye ve ona yardımcı olanlara da öfke duymaktadır. Aşağıda yer alan
diyaloglarda ifade ettiği gibi askere gidemediği için kendisini bir ‘hiç’ olarak görmektedir:
Güney: … Ne yaptığını zannediyorsun sen? Kime neyi ispat etmeye
çalışıyorsun? Öldürecek misin kendini aptal herif!
Handan Hanım: … Gene dövüştün değil mi? Oğlum sen hiç akıllanmayacak
mısın? Bu dik kafalılığın yüzünden başına neler geldi? Ne zaman
uslanacaksın? Ne zaman adam olacaksın?
Kuzey: Hiçbir zaman. O şansımı kaybettim sizin sayenizde. Hiç oldum ben.
Bak! (Askerliğe elverişli değildir raporunu gösterir) Kimse beni adam yerine
koymuyor.
Kuzey: … Sen ümidini kes benden diye söylüyorum anne. Güney benim
yerime adam oldu. Onunla gurur duy anneciğim. Göğsünü kabart (Kuzey
Güney, 2.Bölüm).
Güney: … Sen başarılı olduğun zaman ben gurur duyarım ancak. Omzuma
alırım. Alkışlarım. Kardeşimsin sen benim. Ama sen kendini öldürüyorsun,
sesimi çıkarmayayım mı?
Kuzey: Çıkarma. Bundan sonra kimse bana ne yapmam gerektiğini söylemesin
bana bu evde. Ne yaşadığımı herkesten çok iyi ben biliyorum. Neler
yaşadığımı. O yüzden sakin olun paniğe gerek yok. Ben kendime iyi
bakıyorum anne. Tamam mı? Askere almamış olabilirler beni ama gayet
iyiyim. Korkulacak bir şey yok.
Handan Hanım: Kimseye kendini ispatlamak zorunda değilsin oğlum.
Kuzey: Ben kimseye kendimi ispatlamıyorum. Bu yüzden mi dövüşüyorum
zannediyorsun? Benim yeteneğim var. Evet, ne oldu? Benim de buna karşı
yeteneğim var. Sağı solu yumruklayacağıma hiç değilse para kazanıyorum
(Kuzey Güney, 3.Bölüm).
27
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Selek (2008), askerlik öncesi yapılan muayene sonucu askere kabul edilmenin bile
erkekliğin bir aşaması olarak kavrandığını belirtmiştir. Bu nedenle muayene sırasında kimi
erkekler hastalıklarını gizlemektedir. Muayenede ‘askere gidemez’ raporu çıkmasının birçok
erkek için bir eksiklik sayıldığını belirten Selek, askerliğe yüklenen kültürel anlamlar
nedeniyle bu muayenenin bir erkeklik muayenesi gibi algılandığını belirtir (2008, s. 34).
Askere gidemeyen Kuzey’in ‘adam olma’ süreci bir başka homososyal kapatılma
mekanı olan cezaevinde gerçekleşir. Hapishane hayatının zorlukları Kuzey’e erkekliğin ve
erkekler arasında itibarın güç ve şiddet göstererek, her an tetikte olarak elde edilebileceğini
öğretir. En yakın arkadaşı, kardeşi olarak gördüğü Ali de askerliğini Mardin’de çok zor şartlar
altında yaptığını söylerken, Kuzey’in hapishanede yaşadığı şartların askerlikten daha ağır
olduğunu ifade eder. Böylelikle erkekliği zorlukların üstesinden gelme olarak kurar ve
Kuzey’in erkeklik sürecini başarıyla tamamladığını ve bu nedenle bir eksiklik hissetmemesi
gerektiğini ima eder:
Ali: Mardin'de yaptım askerliğimi. Çok zor günler geçirdik çok. Ama senin
yanında zorluktan bahsetmek ayıp olur şimdi (Kuzey Güney, 1.Bölüm).
Kuzey, erkekler arasında sert hiyerarşik ilişkilerin yaşandığı hapishane ortamında en
güçlü otorite olan Ferhat’a kendini ezdirmeyerek mücadele etmiş; çocukluktan çıkıp adam
olma sürecini en katı haliyle yaşamıştır:
Kuzey: … Ya komiser bak ben içeriden çıktığım zaman çok öfkeliydim. O
herife karşı bilenmiştim. Yani sadece ona karşı değil bütün dünyaya karşı
bilenmiştim. Dile kolay ya dört yıl. Dört tane kayıp yıl. Anladın mı komiser?
İçeri çocuk girmişim, içerden adam olarak çıkmışım. Hem de kaskatı bir adam
(Kuzey Güney, 73. Bölüm).
Kuzey, eril güç ilişkilerinin şiddet ve küfür üzerinden gerçekleştiği, kadınsı olarak
görülen şeylerin aşağılandığı hapishane ortamında hiper-erkeksi özellikler kazanmıştır. İlk
olarak görüntüsü, fiziksel özellikleri değişir. Kuzey, hapishanede saçlarını kestirirken
hapishanedekiler ‘kız gibi saçları’ndan kurtulup artık ‘adama döndüğünü’ söylerler. Kuzey ilk
dövüşünü hapishanede Cemre için yapar. Kuzey incelenen üç ana karakterin en fazla küfür
edenidir aynı zamanda. Doğrudan kadınlar üzerinden kurulan küfürlerindeki penetrasyon
söylemi ve homofobik unsurları barındıran hakaretleri Kuzey’in heteroseksüel bir erkek
28
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
olarak eşcinsellikten duyduğu korkuyu göstermekte ve hiper-erkeksiliğini perçinlemektedir.
Kuzey, hapse ikinci kez ve kısa süreliğine girdiğinde bu sefer ‘ağır abi’
konumundadır. Ancak gücünü kullanarak diğer mahkumları ezmez. Haksızlıklara boyun
eğmeyen kişiliğiyle diğer mahkumlar tarafından ezilen genç bir mahkumu korur. ‘Lan’la
başlayan ya da biten cümleleri ve her an dövüşmeye hazır sert beden diliyle otoritesini
gösterir; koğuşun saygı duyulan, sözü geçen abisi olur.
Kuzey’in ‘erkek olma’ sürecinde içinden geçtiği bir başka durak da iş bulma / para
kazanma aşamasıdır. Kuzey, dizinin başlarında hapisten yeni çıkmış, tahsilsiz bir genç olarak
işsizlik krizini deneyimler. Her ne kadar babasının işlettiği fırında zaman zaman çalışıyor olsa
da, ‘katil’ olarak tanındığı ortamdan uzaklaşıp yurtdışına gitmek istemektedir. Ancak babası
maddi açıdan destek olmadığından bu süreçte pazarcılık, kozmetik ürünleri satışı gibi geçici,
güvencesiz işler ve tehlikeli bahis dövüşleri yapar. İşsizlik döneminde Simay’la ilişki yaşar ve
Simay hamile kalır. Kuzey kendisini baba olmaya hazır hissetmediğinden bebeği de
kabullenmek istemez. Simay’ın bebeğin aldırılamayacak kadar büyüdüğünü ve aldırırsa
‘katil’ olacaklarını söylemesi üzerine Simay’la evlenir. Böylelikle erkeklik dönemeçlerinden
evliliğe ve baba adaylığına da girmiş olur. Ancak geçimini sağlayacak bir işe sahip olmadığı
için eşini anne ve babasıyla yaşadığı eve getirmek zorundadır. Bu koşullarda evlendiği için
özellikle annesi Handan Hanım tarafından sert şekilde eleştirilir. Burada evlenmenin ve baba
olmanın, çalışıp para kazanarak aileyi geçindirmeyi gerektiren bir konum olduğu kabulü
vardır:
Handan Hanım: Neyine güvenip evlendin sen? Doğru dürüst bir işin yok. Evi
geçindirecek halin mi var senin ha?
Kuzey: Yeter be yeter. Kendime güvendim bir tek kendime güvendim Handan
Hanım. Anlaşıldı mı? (Kuzey Güney, 15. Bölüm).
Burada Kuzey’in annesine “Handan Hanım” şeklinde hitap etmesi de dikkat çekicidir.
Bu hitap biçimi anne oğlu arasındaki gerginliğin, Kuzey’in –açıkça konuşmaktan kaçındığıannesine karşı olan kırgınlığının da göstergesidir.
Kuzey’in Simay’la olan evliliği kardeşi gibi gördüğü Ali tarafından da onaylanmaz.
Ali, Simay’ın ilk görüşte Kuzey’le birlikte olması nedeniyle onu ‘hor görmekte’, evlenilecek
bir kız olmadığını düşünmektedir. Kuzey’i de sadece gönül eğlendirip bırakılması gereken
29
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
biriyle evlendiği için saflıkla suçlar. Ali, Kuzey’e ne yapıp ne yapmaması gerektiğini
söyleyen erkeklik normlarını dayatarak, Connell’ın ifadesiyle ‘işbirlikçi’ erkeklik konumuna
yaklaşmaktadır.
Kuzey: Ulan herkes yaşam koçum kesildi, herkes hayatımla ilgili yorum
yapıyor.
Ali: Yalan mı? Daha ilk merhabadan sonra yatağına girdiğin kız kafaladı seni.
Nikah kıydırdı be!
Kuzey: Oğlum sen nasıl konuşuyorsan lan benle? Sen ne diyorsun oğlum?
Ali: Aptalsın sen! Safsın, saf!
Kuzey: Tamam, bitti artık. Bundan sonra kimse bana ne yapacağımı
söylemeyecek, tamam mı? Bundan sonra kimse benim hayatım hakkında
ahkam kesip cart curt edemeyecek. Duydun mu beni? (Kuzey Güney,
23.Bölüm).
Kuzey’in içselleştirdiği erkeklik kodlarının başında sıklıkla vurguladığı cesaret,
fedakarlık, delikanlılık ve mertlik söylemleri gelmektedir. Kuzey, dizi boyunca bu kodlara
sadık kalma mücadelesi verir. Güney için büyük bir fedakarlık yaparak, onun yerine hapse
girer. Düşmanına karşı bile verdiği sözü tutar, yalan söylemez. Racon kurallarına uyar,
ispiyonculuk, namertlik, ödleklik yapmaz. Kimseyi arkasından vurmaz.
Kuzey, içselleştirdiği mertlik kodları nedeniyle verdiği sözlerde durarak, erkekliğini
muhafaza etme mücadelesi verir. Örneğin himayesi altındaki kadınları koruma sözü vermiştir.
Simay’la hamile kaldığı için evlenmiş, onu tek başına bırakamayacağını, Simay’a karşı
sorumlu olduğunu söylemiştir. Ancak Simay, Kuzey’e haber vermeden bebeğini aldırır. Bu
durum, baba olma şansının elinden alınması, erkeklik performanslarından birinde daha
başarısızlık anlamına gelmektedir. Kuzey bundan dolayı Simay’ı affetmez ve zorlu bir süreç
sonunda ondan boşanır. Ancak Simay’ın ailesine verdiği bir söz vardır, Simay’ı ne olursa
olsun koruma sözü:
Kuzey: Benim laf ağzımdan bir kere çıkar kızım. Bundan sonra senin arkanda
duracağım dediysem duracağım demektir. Hoş sen ne kadar büyük kazık atmış
olsan bile, ben bir söz verdim sana. Sözümden geri dönmem.
Kuzey: Simay benim karım, o benim sorumluluğumda. Ben kalleş değilim.
Ben dönek de değilim. Ben ona bir söz verdim. Verdiğim sözü de sonuna
kadar tutarım. Benim bir şeyden korkum yok… Simay’ın kılına zarar
getirtmem. Simay’ı huzursuz eden kim olursa olsun karşısında beni bulur. O
kadar (Kuzey Güney, 15.Bölüm).
30
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Kuzey’in vurguladığı sözlerden biri de borcunu ödeme sözüdür. Dizi boyunca alacak
verecek, borç ve hesaplaşma söylemleri sıklıkla kullanılmıştır. Çeşitli kişilerden borç para
alan Kuzey, gerektiğinde dövüşüp hayatını tehlikeye atarak borcuna sadık kalmış ve
erkekliğini pekiştirmiştir.
Kuzey: …İlk fırsatta buradan basıp gideceğim. Şu Sami Bey’e olan borcumu
ödeyeyim de. Söz verdim çünkü ona. Evi taşıyacağım, dükkanda yardımcı
olacağım diye. Bu arada Handan Hanıma da borçlandım lan. (Kuzey Güney,
7.Bölüm).
Kuzey: …Kimseye borçlu kalmayacağım (Kuzey Güney, 9.Bölüm).
Kuzey’in uğruna ölümü bile göze alarak verdiği bir başka söz ise intikam sözüdür.
Kardeşi yerine koyduğu yakın dostu Ali’nin, hapishanede edindiği düşmanı Ferhat tarafından
öldürülmesinin ardından Ali’nin intikamını almak da onun “boynunun borcu” olur. Ali’nin
ölümünden duyduğu üzüntüyü ve intikam isteğini babasına şu sözlerle anlatır:
Kuzey: …Dokunma bana. Onun (Ali’nin) gözleri benim gözlerimin önünden
gitmiyor. Bak o şerefsizin intikamını almak benim boynumun borcu olsun.
Eğer bana engel olmaya çalışırsan, eğer benim önüme çıkarsan, beni
koruyacağım diye herhangi bir hamle yaparsan, eğer o orospu çocuğundan
kendi ellerimle intikamımı almama izin vermezsen baba, içerideki silahı
alırım, kalbime dayarım.
Sami Bey: Ne diyorsun oğlum?
Kuzey: İçerideki silahı alır, kalbime dayarım. Gözüne bakarak, gözümü bile
kırpmadan o tetiği çekerim. Sen beni anladın. Sen beni anladın baba . Yemin
ederim yaparım bunu (Kuzey Güney, 45.Bölüm).
Erkeklik Baskıları ve Mücadelesi
Dizi boyunca Kuzey’in erkeklik mücadelesi ve bu mücadelede yaşadığı baskılara tanık
olunur. Toy ve çocuksu davranışlarından dolayı hapishanedekilerin, iyi -çok gelir getiren- bir
işi olmadığı için ailesinin, buna rağmen evlenmiş olduğu için annesinin, can dostu Ali’nin,
kısacası etrafındaki pek çok kişinin baskısına maruz kalmaktadır. Dürüstlüğünü, mertliğini,
vefasını, delikanlılık kurallarına bağlılığını her defasında ispat etmek zorunda kalır.
Kuzey’in kendini en fazla baskı altında hissettiği durum ise kardeşi Güney’in nişanlısı
Cemre’ye olan aşkıdır. İki kardeş birbirlerinden habersiz aşık olmuşlardır Cemre’ye. Ancak
Kuzey’in hapse girmesine neden olan trafik kazası nedeniyle Kuzey Cemre’ye duygularını
söylemez. Bu arada Cemre ve Güney nişanlanır ve kısa bir süre sonra ayrılırlar. Cemre
31
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
kardeşinin eski nişanlısıdır artık. Kuzey’i en çok baskı altında tutan erkeklik kodu, kardeşinin
eski nişanlısıyla ilişki yaşamasının kabul edilemezliği olmuştur. Bu durum ataerkil bir
söylemde erkeğin sevgisini ve duygularını ifade etmesinin erkeklik normlarına aykırı
görülmesiyle de birleşince Kuzey, uzun bir süre Cemre’ye olan aşkını itiraf edememiş, derin
içsel çelişkiler yaşamıştır. Dizide Cemre, Kuzey’in duygularını saklamasını, zayıflıklarının
görünmesine karşı kuşanılan bir zırh olarak görür:
Güney: Sen benim sevgilime aşıksın.
Kuzey: … Lan kes! Sen bana böyle bir şeyi nasıl yakıştırırsın manyak? Sen
beni ne zannediyorsun lan gerizekalı! Ayıp be ayıp! (Kuzey Güney, 6.Bölüm).
Gülten Hanım (Cemre’nin annesi): Sen kardeşinin eski nişanlısına yan gözle
bakmazsın. Aşkından ölsen de bunu yapmazsın değil mi Kuzey? Sen Kuzeysin
çünkü bunu yapmazsın (Kuzey Güney, 45. Bölüm).
Cemre: ... Kendini kendinden bile saklıyorsun. Kontrolsüz diyor ya Güney
sana hep. Sen çok kontrollüsün aslında. Olduğun gibi görünmemek için büyük
bir çaba harcıyorsun. Al işte alay ederek, hırçınlaşarak saklıyorsun kendini.
Aman bir zayıflığım görünecek diye hemen zırhını kuşanıyorsun. Neden
saklanıyorsun? (Kuzey Güney, 5.Bölüm).
Ancak, şartlar uygun hale geldiğinde Kuzey, bu kısıtlamaya bağlı kalmaz. Şartların
uygun hale gelmesinde Kuzey’in iş hayatının çok iyi gitmesi de önemli bir rol oynar. Kuzey
dizinin sonlarına doğru, babasının fırınından yürütmeye başladığı işini ilerleterek, uluslararası
bir firmada supervisor olur. Öyle ki Cemre’nin annesi Gülten Hanım da, Kuzey’e hatırlattığı
bu erkeklik kodunu unutarak refah ve zenginlik içinde yaşamasını istediği kızının Kuzey’le
evliliğine onay verir. Kuzey’in kazancı yüksek bir iş kurması, yalnızca parasal anlamda bir
zenginliğe karşılık gelmemektedir. Bu zenginlik aynı zamanda Kuzey’in başarılı bir insan
olduğu, hayatta dikiş tutturabildiği anlamına da gelir. Bu da hegemonik erkekliğin değişimine
ilişkin olarak yukarıda anlatılanlarla uyum içindedir. Neo-liberal dönüşümle birlikte yüksek
ücretli bir işte çalışma, çalışan bir kadınla evlenme, ev ve araba sahibi olma gibi durumların
hegemonik erkekliği belirlediği ifade edilmiştir. İş hayatında kazandığı başarı ve zenginlik
Kuzey’in askerlik yapamamış olmasından dolayı hissettiği eksiklik duygusunu da giderir.
Güney karakterinin erkek olma süreci ve bu uğurda verdiği mücadeleler ise
Kuzey’inkinden oldukça farklıdır. İktisat alanında eğitim gören, İngilizce bilen Güney için
erkekliğini kanıtlamak kariyerinde yükselmek ve para kazanmakla eş anlamlıdır.
32
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Sinclair (1995), MBA programı öğrencileri gibi profesyonel mesleklere yönelik
eğitilen erkekler için, erkeklik emarelerinin araçsal odaklı, rasyonel ve astlarını yönetebilir
görünmek olduğunu söyler (aktaran, Schrock ve Schwalbe, 2009, s. 283). Güney için de erkek
olmak bu kodlarla ilişkilidir. Güney için zorunlu askerlik hizmeti bir hayal değil, yapıp
kurtulması gereken bir yüktür. Dizide Güney’in askerlikle ilgili konuşmaları nadiren ve
“askerden döndükten sonra Sinaner Grup’ta işim hazır” şeklinde işe girmenin bir önkoşulu
olarak ifade bulur. Ancak Güney, hırsı ve girişimci kişiliğiyle daha üniversiteyi bitirmeden ve
zorunlu askerliğini yapmadan Sinaner Grup’ta çalışmaya başlar. Sinaner ailesinin kızı ve
holdingin hissedarı olan Banu ile evlenerek, söz konusu şirketteki konumunu da yükseltir.
Güney, Cemre ile nişanlarının bozulmasının hemen ardından Banu ile evlenir. Böylece
Kuzey’in aşk ve evlilik konusunda bağlı olduğu değerlerin Güney için çok da anlamlı
olmadığı görülür. Banu ile evliliği iş yaşamına dair hırslarının ürünüdür. Eşine karşı – tüm
kızgınlığına rağmen Kuzey’in Simay’a göstermeye çalıştığı- sadakati de göstermez.
Güney’in kendini ispatlama çabası gerek Kuzey ile gerekse de işyerindeki diğer
erkeklerle yaşadığı rekabette görülür. Babasının işyerinde çalışmak istemeyen Güney’in gözü
daha yükseklerdedir. Bunu da şu sözleriyle anlatır:
Güney: Okul bitene kadar top da toplarım, simit de dağıtırım, ders de veririm.
Ama okul bittikten sonra koşacağım baba. Bu dükkanda sıkışıp kalamam
(Kuzey Güney, 4.Bölüm).
Güney, para kazanarak kendini kanıtlama baskısı altında hırslarıyla hareket eder, bu
uğurda çok çalışır. Kuzeyin aksine gücünü fiziksel ve sözel saldırganlık ile göstermez.
Kuzey’in konuştuğu racon dilini de mafya filmlerindeki kötü adamlarınkine benzetir.
Kuzey’le yaşadığı tartışmalarda sürekli Kuzey tarafından şiddete maruz kalır. Buna karşılık
erkekler arasındaki iktidar ilişkilerinde parasal gücün önemine güvenmektedir. İş hayatında
sahip olduğu konumu kullanarak Kuzey’in banka hesabını bloke ettirmesinden sonra
yaşadıkları kavgada aralarındaki güç farkını da açıklar:
Kuzey: Şerefsiz, vicdansız. Kalk ayağa ….
Güney: İşte aramızdaki fark bu. Sen böyle yumruklarınla konuşursun, bense
tek bir telefonla hayatını bloke ederim işte.
Kuzey: Bak şimdiden ilan ediyorum. Senin kazandığın her şeyi ben bir sene
içinde kazanacağım.
Güney: Ben senden daha güçlüyüm! (Kuzey Güney, 45.Bölüm).
33
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Güney, işyerindeki zengin, üst sınıf ve iyi eğitim almış diğer –beyaz- erkeklerle
sürekli bir mücadele haline olsa da, onun asıl rakibi Kuzey’dir. Kuzey ile Güney’in kardeşlik
ilişkilerinde nefret ve intikam söylemleri ön plana çıkar. Güney, yaptığı fedakârlıktan ötürü
ilk başlarda kendini Kuzey’e karşı borçlu hisseder, ancak bu borç zamanla altından
kalkamayacağı bir yüke dönüşür. Her ne kadar Kuzey’e “ben senin için gözümü kırpmadan
canımı veririm” demiş olsa da, böyle bir şey yapmaya cesareti olmadığını da göstermiştir. Bu
durum Kuzey’in Güney’i kardeşlikten silmesine ve iki kardeş arasındaki öfkenin artarak
düşmanlığa varmasına neden olur. Kuzey, Güney’i kardeşi ve eşi de dâhil çevresindeki bütün
insanları sırtından bıçaklamakla, geleceğini yemekle, ‘yediği kaba tükürmekle’, ‘her olayı
kendine yontmayı başarmakla’, ‘ikili oynamakla’, ‘çakallık yapmakla’, ‘kısa yoldan tepeye
çıkmayı istemekle’, ‘sığıntı’, ‘yama’, ‘vicdansız’, ‘tırnaksız’, ‘alçak’, ‘şerefsiz’, ‘adi’, ‘dingil’
ve ‘sahtekâr’ olmakla suçlamaktadır. Güney ise Kuzey’i ‘sorumsuzluk’, ‘saflık’, ‘ahmaklık’
ve ‘baş belası’ olmakla suçlamakta, onu başarısız ve yenilmeye mahkum biri olarak
görmektedir. Ancak Kuzey’in -ona göre- tüm bu olumsuz özelliklerine rağmen, çevresinde
saygı görmesi, iş hayatında giderek başarı kazanması ve en önemlisi, sevdiği kız Cemre’nin
Kuzey’e aşık olması nedeniyle büyük bir kıskançlık ve öfke duymaktadır. Dizinin final
bölümünde Kuzey, Cemre ile evlenir. Güney ise sahip olduğu her şeyi kaybeder. Yaşadığı
öfke ile Kuzey’i öldürmeye teşebbüs eder ve hapse girer.
Baba - Oğul İlişkileri
Analizin bu kısmında baba ve iki oğul arasındaki ilişkiye bakılarak farklı erkeklik
biçimleri arasındaki iktidar mücadelesinin nasıl okunabileceği üzerinde durulmuştur. Sami
Bey, geleneksel ataerkil aile sisteminde çalışıp para kazanarak evinin geçiminden sorumlu
olan evin yaşlı erkek otoritesini temsil etmektedir. Sami Bey için erkeklik, her şeyden önce
eşini ve çocuklarını otoritesiyle yönlendirmek, çocuklarına “erkek adam” olmaları için gerekli
değerleri aktarmak; gerektiği takdirde tüm aile bireyleri üzerinde fiziksel ve sözel şiddet
uygulamaktan kaçınmamaktır. Ne var ki, Sami Bey’in tartışmasız her konuda haklı görülen
otoritesi, oğulları Kuzey’in fiziksel ve Güney’in de maddi anlamda kazandığı güçle azalmaya
başlar ve baba-oğul ilişkilerinde çeşitli kırılmalar yaşanır. Sami Bey artık bir zamanlar olduğu
gibi oğullarının hayalindeki “kahraman” kurtarıcı baba değildir. Bu kahraman figürü Sami
Bey’in kendisini, cesaret, fiziksel dayanıklılık, koruyuculuk gibi erkek olmanın temel
unsurlarıyla tanımlamasıyla kurulmuş efsanevi bir anlatıdır. Sami Bey’in kolunda bir yara izi
vardır ve çocukları küçükken bu yara izine ilişkin çeşitli kahramanlık hikayeleri uydururlar:
34
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Sami Bey: Ben susardım, siz anlatırdınız. Ben sustukça yaranın hikayesi
büyürdü. Bir gün serserilerden korurdum sizi, bir gün evimizi soyan hırsızlarla
çarpışırdım. Bir gün yanan evimizden ailemi kurtarırken ailemi feda ederdim.
Kahramanınızdım ben sizin. Severdiniz beni. Ama bir gün o kadın, anneniz
olacak o kadın bu yaranın gerçek hikayesini anlattı size değil mi? “Babanız
erik ağcından oynarken düşmüş küçükken”. Hayallerinizi yerle bir etti. İşte o
gün çaldı sizi elimden. (Ağlamaya başlar). İşte o gün bıraktım rütbelerimi
(Kuzey Güney, 8.Bölüm).
Sami Bey’in “rütbelerini bırakması” aslında onun hiyerarşik ilişkiler içinde hegemonik
bir erkeklik modeli olmaktan çıktığını; benimsenen, saygı duyulan ideal erkek olma
konumunu kaybettiğini ifade eder. Sami Bey oğullarını kaybetmiş; Handan Hanım
kazanmıştır; Sami Bey içine düştüğü bu erkeklik krizinde kendini yalnız ve eksik hisseder:
Sami Bey:
Bırakın! İkiniz de annenizin oğullarısınız artık. Doğduğunuzda
benimdiniz, ikimizindiniz. Ama şimdi onun oğullarısınız. Ona aitsiniz. Hiçbir
şeyim kalmadı benim. Ben yalnız bir adamım. Yardımınıza ihtiyacım yok
benim. Gidin annenize yardım edin siz. Ona kullandırtın kendinizi. Seni
(Güney) bu hayattan kurtulmak için kullanıyor. Sen zengin olacaksın ya, onu
saraylarda yaşatacaksın. Benim veremediğim her şeyi sen vereceksin ona.
Atlar, yatlar, katlar, mücevherler falan. (Kuzey’i göstererek) Bunu da koruma
olarak kullanıyor. Kendini korusun diye kalkan olarak istiyor onu (Kuzey
Güney, 8.Bölüm).
Dizi boyunca Sami Bey, oğullarının ‘adam olamaması’ndan yakınır. Kuzey’in,
sorumluluk almayı öğrenmediğini, düzgün bir işte çalışmak yerine haylaz haylaz dolaştığını
söyler. Güney’i de ‘yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmemekle’, ‘ukala’, ‘nankör’, ‘egoist’
ve ‘aç gözlü’ olmakla suçlar. Ortaokulu bitiremeyen Sami Bey’e göre tahsil görmek ‘adam
olmak’ için yeterli değildir. Sami Bey, geleneksel aile modeli içinde evin geçiminin babaya
verilmesini; erkeğin kadından daha güçlü olması gerektiğini düşünür. Simay’ın “kadının yeri
evidir” düşüncesiyle Kuzey’in himayesine girmesini isterken, Banu’yu ise Güney’i istediği
gibi yönlendirebileceğinden dolayı kabullenmez ve Güney’i ‘Külkedisi’ne benzetir.
Sami Bey, erkeklerin duygularını ifade etmesinin bir zayıflık olacağı yönündeki
toplumsal norma uygun şekilde duygularını ifade edemez, sevgisini gösteremez. Sami Bey’in
bu özelliği kendisine babasından geçtiği gibi, kendisinden de Kuzey’e geçer. Sami Bey,
Kuzey ile baş başa kaldıkları bir akşam kuşaktan kuşağa aktarılan bu sevgisiz babalık rolünü
sorgular ve kazanın olduğu gece yaşananlardan duyduğu pişmanlığı dile getirir:
35
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Sami Bey: En çok o geceden pişmanlık duydum hayatımda. Sana
vurmayacaktım. Sana vurdum o yumruğu da hak ettim (Kazanın olduğu gece
kavga etmişlerdir). İlk defa Ali için ağlarken koydun başını omzuma. Benim
omzuma. O an öyle kal istedim. Siz doğduktan sonra hep karnınız tok mu,
güvende misiniz, sağlığınız yerinde mi diye çabalayıp durdum. Ama başınızı
okşamayı unuttum. (Ağlar)
Sami Bey: Benim babam bir tek hamamdan çıkarken okşardı başımızı. Sıraya
girerdik hepimiz, sıvazlardı başımızı. Yani ben babamdan böyle gördüm ya
babalık böyle olur dedim kendimce ben de. Ondan öyle yani… Bilmem…
Herhalde öyle bir şey işte.
Kuzey: (Göz yaşlarını siler) Bırak Allah’ını seversen baba. Ben de sana
benzemişim. Kötü taraflarımı ifade etmekte herhangi bir sıkıntı yaşamıyorum.
Fakat konu sevgiye gelince orada takılıyorum yani. Sen benim kahramanımsın
hala baba (Kuzey Güney, 49.Bölüm).
Sami Bey ve oğullarının ilişkisi, Sancar (2009)’ın da belirttiği gibi korku ve şiddete
dayanan sorunlu bir görünümdedir. Kuzey, bu sorunlu ilişkiden dolayı çocukluğunda yaşadığı
baskıyı babasına anlatırken ona ‘ideal adam’ olma konusunda tavsiyede bulunur, kendi
yaşadığı sorunlu baba-oğul ilişkisini, babasının ikinci eşi Aynur Hanım’ın oğluna
yansıtmamasını ister. Baba otoritesinin korkuya değil, sevgiye dayanması gerektiğini söyler:
Kuzey: Bak Sami Bey, benim çocukluğum senin beni ha dövdün, ha
döveceksin korkusuyla geçti. Yani korkmazdım da, ama icabında kendime
yediremezdim niye dayak yiyorum diye ki çoğu zamanda öyle sebepsiz yere
filan sopa yerdik..
Sami Bey: Hadi oradan itoğlu it. Hak etmişsindir sen o dayakları.
Kuzey: … Bak bizim çocukluğumuz hırla gürle geçti yani. Benim istediğim
şey yani bizim yaşamış olduğumuz o korkuyu, o telaşı, o paniği bu çocuk
yaşamasın. Yani madem yeni bir hayat kurmaya karar vermişsin, yeni bir
sorumluluk almak istemişsin, bu çocuğun sorumluluğunu almak istemişsin.
Ben sana bu saatten sonra başka bir adam ol zaten demiyorum. Başka bir adam
olman zaten mümkün değil. Ama ya biraz, ya biraz da ılımlı ol be baba ya.
Korkmasın yani bu çocuk senden. Ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum?
Korkusundan değil, yani içinden geldiği için seni sevsin. Yani öyle sana saygı
duysun (Kuzey Güney, 73. Bölüm).
Kuzey de Sancar’ın (2009) belirttiği gibi korku ve şiddete dayanan sorunlu ilişkiye
rağmen, yaşı ilerleyip olgunlaştıkça babasını affeder, onu dokunulmaz kılar, olduğu gibi
kabullenerek sevmeye, saygı duymaya çalışır. Kuzey’in babasıyla hesaplaşması ılımlı şekilde
gerçekleşirken onu yine ‘kahramanlaştırmaktadır’. Güney’in gözünde ise Sami Bey’in
36
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
rütbeleri çoktan sökülmüş, kahraman ideal erkek olmaktan çıkmıştır:
Güney: Sendeki o yara izinin gerçek hikâyesini dinlediğim için rütbelerinden
olmadın. Bu tavrın yüzünden koptuk birbirimizden. Sürekli bağırarak, yüksek
sesle konuşarak, hakaret ederek, elini kaldırarak haksızlıklarını örtbas etmeye
çalıştığın için koptuk birbirimizden (Kuzey Güney, 12.Bölüm).
İki kardeşin hegemonik erkeklik tipiyle olan ilişkisi, babalarıyla olan ilişkilerini de
belirlemektedir. Daha geleneksel erkek modeliyle örtüşen Kuzey, babasına olan saygı ve
sevgisini korumayı başarırken; Güney ise kendisine ‘zarar’ veren herkes gibi babasını da
hayatının dışına atabilmektedir. Tüm bu çatışmanın altında ise bu üç erkeğin birbirlerine –ve
herkese- erkekliklerini ispat etme, güçlü, başarılı ve otoriter görünme çabası vardır. Çoğu
zaman yaşanan çatışmaların, kavgaların gerçek nedeni bu erkeklerin yaşadıkları erkeklik
baskısıdır.
Sonuç
Siyasal, sosyal ve ekonomik unsurlar altında şekillenen erkeklik ideolojileri, medya
iletileri yoluyla yayılmakta; kitle iletişim araçları erkeklik ideallerinin desteklenmesinde
önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmada hegemonik erkeklik ideolojisinin izleri kültürel bir
ürün olan Kuzey Güney televizyon dizisinde aranmıştır.
Dizide karşısına çıkan tehlikeleri kendi becerisi ve yeteneğiyle atlatan, düşmanlarıyla
giriştiği savaştan galip ayrılan taraf Kuzey olur. Kuzey, dizinin sonunda yurt dışına iş
seyahatlerine giden başarılı bir iş adamı olarak sunulur; masalsı bir aşkla sevdiği kadınla
evlenerek ödüllendirilir. Güney’in iktidar mücadelesinde sergilediği erkeklik performansı ise
dizinin diğer karakterleri tarafından sürekli eleştirilir. Erkek karakterlerin dışında bir zamanlar
onu seven kadın karakterler tarafından da beğenilmez. Banu için Güney düşündüğü gibi
değildir; aşık olduğu, yarattığı ‘kahraman adam’ değildir. Annesi de Güney’i bencilce
davranışlarından dolayı terk eder ve Kuzey’in yanına gider. Güney dizinin sonunda kariyerini,
eşini, bebeğini, annesinin ve çevresindeki tüm insanların güvenini kaybeder, katil olur
(Kuzey’in düşmanı Ferhat’ı öldürür) ve cezaevine girerek cezalandırılır.
Sami Bey de, ataerkil aile yapısında kazandığı bazı güçlerini kaybeder. Bu kaybı, yeni
bir eş, yeni bir erkek çocuğu ile yeni bir aile babası olmaya çalışarak gidermek ister. Sami
Bey’in ikinci eşi Aynur Hanım’ın oğlu Cihan için yol gösterici ideal erkeklik modeli ise artık
abisi olan Kuzey’dir.
37
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Sami Bey, geleneksel ataerkil ailenin gücünü şiddetten alan otoriter babasını temsil
ederken; Güney, gücünü kapitalist piyasa ilişkilerinde kazandığı paradan alan kariyer odaklı
neo-liberal ulus-aşırı iş adamını temsil eder. Kuzey ise bu ikisinin özelliklerini
harmanlamakta ve dizinin finalinde mutlu sona erişerek hegemonik kahraman erkeğe işaret
etmektedir. Kuzey’in yarattığı sentez hem Sami Bey’in, hem de Güney’in olumsuz görülen
özelliklerinden sıyrılarak meşrulaştırılır, hegemonik hale getirilir. Kuzey, ataerkil ailenin
sevgisiz erkeğine direniş göstermekle beraber, ailede babayı otorite olarak görmeye devam
etmektedir. Para odaklı düşünmediği halde girişimci özellikleri sayesinde piyasa sisteminin
hiyerarşik yapısında yükselebilmektedir. Dolayısıyla bozulan, krize giren ataerkil ve kapitalist
düzeni iyileştirerek, yeniden kurmaktadır. Kuzey karakteri mevcut düzen içerisinde oyunu
kurallarına göre dürüstçe oynayan, bu nedenle yüceltilen bir neo-liberal özne konumunda
sunulur.
Yapılan akademik araştırmalar, dünyada ve Türkiye’de heteroseksüel neo-liberal
girişimcinin hegemonik erkek haline geldiğine işaret eder. Söylemsel olarak militarizmi
kutsayan ancak fiilen askerlik yapmaya elverişli olmayan bir başkahramanı olan dizinin
çekildiği dönemde, Türkiye’de ordu eski önemini kaybetmiş; zorunlu askerlik hizmet süresi
kısaltılmış; bedelli askerlik yasası çıkarılmış; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi ilk
defa vicdani ret davasında mahkum etmiştir. Tüm bu sonuçlar dizinin çekildiği ekonomik,
siyasal ve toplumsal koşullarla büyük paralellikler gösterdiğini ortaya koymaktadır. Zamana
ve mekana bağlı olarak değişen hegemonik erkeklikler, medyada da karşımıza mücadele
halindeki farklı erkekliklerin sentezleriyle çıkararak, toplumsal cinsiyet alanın gerilimli
yapısına dikkat çeker.
Ayrıca Kuzey’in hegemonik erkek olarak sunulması, hegemonik erkeklik tipinde
yaşanan değişime rağmen, Türkiye’de hala geleneksel erkeklik kalıplarının direnç içinde
olduğunu ve bu değişimin ancak melez bir yapı ortaya çıkarttığını da göstermektedir.
1
Connell, ‘hegemonik erkeklik’ terimini ilk kez 1982 yılında, okul ortamındaki erkeklik hiyerarşilerini
incelemek amacıyla erkek çocukları, öğretmenler ve ebeveynlerle gerçekleştirdiği görüşmeleri içeren bir
projenin raporunda kullandığını belirtir. Erişim tarihi: 17/11/2013,
http://www.raewynconnell.net/p/masculinities_20.html
2
Türkiye’de Erkek Çalışmaları literatürünü özetleyen güncel bir kaynakça dökümü için bkz: Erkek Muhabbeti,
Erkeklik Çalışması Kaynakçası. (Son güncelleme 19 Ocak 2013). Erişim tarihi: 17/11/2013,
http://www.erkekmuhabbeti.com/admin/dokuman/dokuman[1386887090].pdf
3
Dizi, ayrıca internet ortamındaki çeşitli web sitelerinde gönüllü çevirmenler tarafından başta İngilizce olmak
üzere farklı dillere çevrilmiş altyazıları ile izlenebilmektedir.
4
http://www.kuzeyguney.tv/
38
Global Media Journal: TR Edition 4 (8)
Spring 2014
Baştürk Akca & Ergül
Kaynakça
Akca, E. B. ve Tönel, E. (2011). Erkek(lik) çalışmalarına teorik bir çerçeve: Feminist
çalışmalarından hegemonik erkekliğe. İçinde İ. Erdoğan (Ed.), Medyada hegemonik
erkek(lik) ve temsil (ss. 11-39). İstanbul: Kalkedon Yayınları.
Bozok, M. (2009). Feminizmin erkekler cephesindeki yankısı: Erkekler ve erkeklikler üzerine
eleştirel incelemeler. Cogito, 58, 269-284.
Carrigan, T., Connell, B. ve Lee, J. (1985). Toward a new sociology of masculinity. Theory
and Society, 14 (5), 551-604.
Connell, R. (1987). Gender and power: Society, the person, and sexual politics. Stanford,
Calif: Stanford University Press.
Connell, R. W. (2000). The men and the boys. Berkeley, Calif: University of California.
Connell, R. W. ve Messerschmidt, J. W. (2005). Hegemonic masculinity: Rethinking the
concept. Gender & Society, 19 (6), 829-859.
Connell, R. W. ve Wood, J. (2005). Globalization and business masculinities. Men and
Masculinities, 7(4), 347-364.
Çatay, K. (Yapımcı). (2011-2013). Kuzey Güney [ Televizyon dizisi]. İstanbul: Kanal D.
Elias, J. ve Beasley, C. (2009). Hegemonic masculinity and globalization: “Transnational
business masculinities” and beyond. Globalizations, 6(2), 281-296.
Erdoğan, İ. (Ed.). (2011). Medyada hegemonik erkek(lik) ve temsil
stanbul: Kalkedon.
Illich, I. (1996). Gender
Yayınları.
Kaufman, M. (1999). Erkek kaynaklı şiddetin yedi nedeni. Erişim tarihi: 14 Kasım 2013,
http://www.michaelkaufman.com/wp-content/uploads/2008/12/kaufman-erkekkaynakli-siddetin-7-nedeni-turkish.pdf
Levy, D. P. (2007). Hegemonic masculinity. İçinde Flood, M., Gardiner, J. K., Pease, B.,
Pringle, K. (Eds.) International encyclopedia of men and masculinities (ss.253-255).
London: Routledge.
MacKinnon, K. (2003). Representing men: Maleness and masculinity in the media. London:
Arnold.
Macnamara, J. R. (2006). Media and male identity: The making and remaking of men. New
York, Palgrave Macmillan.
Meral, P. S. (2011). Erkek hegemonyasının (yeniden) üretimi: Dergi reklamlarında
hegemonik erkekliğin temsili. İçinde İ. Erdoğan (Ed.), Medyada hegemonik erkek(lik)
ve temsil (ss. 297-324). İstanbul: Kalkedon Yayınları.
Mutlu, E. (2010). İletişim sözlüğü. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
Özbay, C. (2010). Neoliberalizm ve erkekliğin halleri. İçinde A. Öztürk (Ed.), Yeni sol, yeni
sağ (ss.101-132). Ankara: Phoenix Yayınevi.
Özbay, C. (2013). Türkiye’de hegemonik erkekliği aramak. Doğu Batı, 63, 185-204.
Sancar, S. (2009).
nsız iktidar: Ailede, piyasada ve sokakta erkekler
stanbul: Metis Yayınları.
Schrock, D. ve Schwalbe, M. (2009). Men, masculinity, and manhood acts. Annual Review of.
Sociology, 35, 277–95.
Selek, P. (2008). Sürüne sürüne erkek olmak. İstanbul: İletişim Yayınları.
Wever-Hightower, M. B. (2007). Crisis Tendencies. İçinde Flood, M., Gardiner, J. K., Pease,
B., Pringle, K. (Eds.) International encyclopedia of men and masculinities (s. 91).
London: Routledge.
Yüksel, E. (2013). Babalar ve oğullar: 2000’ler Türkiye sinemasında erkeklik krizi. SineCine
Sinema Araştırmaları Dergisi, 4(2), 41-67.
39