Türkiye ve Balkanlar, Suyun Ötesi, RUMELİFED, OcakŞubat

RUMELiFED
MAKALE
Türkiye
Uludağ Üniversitesi İİBF
Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Tayyar Arı
ve Balkanlar
40
SUYUN ÖTESİ / OCAK ŞUBAT MART 2014
Rumeli ve Balkanlar, Türkiye için öncelikle ortak tarihi geçmiş bağlamında
büyük öneme sahiptir. Günümüz Balkan
topraklarının büyük bir bölümü Osmanlı
İmparatorluğu’nun bir parçası olmuştur.
Ortak tarihi geçmiş ortak dil, din, kültür
paylaşımını da beraberinde getirmiştir.
Türklerin Balkanlar’daki varlığı Osmanlı’dan
öncesine dayanmakla birlikte, özellikle
bölgenin Osmanlı toprağı olması nedeniyle Anadolu’dan büyük Türk göçünün
yaşandığı görülmektedir. Tarihsel süreçte
Balkan Savaşları, Birinci ve İkinci Dünya
Savaşlarıve en son olarak da 90 sonrası
süreçte Balkanlar’da yaşanan çatışmalarda
Türk nüfusunun büyük oranda Türkiye
Cumhuriyeti topraklarına göçtükleri görülse
de yine de Balkanlar’da Türk nüfusu büyük
oranda varlığını korumaktadır.
Balkanlar, Osmanlı döneminde bir anlamda
Anadolu’nun devamı sayıldığından, bu
özelliklerini halen en azından kültürel
anlamda korumaktadır. Anadolu halkı halen
Balkanlar’ı kendinden bir parça olarak görmektedir. Balkanlar’da bu tarihsel ve kültürel mirası Türkiye için Balkanlar’ı öncelikleri
arasında görmesine yol açmaktadır.
Türkiye’nin Batı sınırlarının bittiği yerde
Balkan toprakları başlamaktadır. Dolayısıyla
coğrafi çerçevedeki bu önem beraberinde
Türkiye’nin güvenlik algılamaları açısından
Balkanlar’ı önemli bir yere koymaktadır.
Günümüzde enerji bağlamında yaşanan
gelişmelerde Balkanlar yine Türkiye açısından önemlidir. Çünkü Balkan toprakları doğalgaz ve petrol nakil hatları ve Türkiye’den
geçip Avrupa’ya giden hatlar açısından da
önemlidir. Özellikle Soğuk Savaş yıllarında
ancak öncesi ve sonrasında da çok sayıda
Balkan kökenli halkın Türkiye’ye göç ettiği
görülmektedir. Bu da Türkiye ve Balkanlar’ı
sıkı bağlarla birbirine bağlamaktadır.
BALKAN DERNEKLERİNE
ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR
Balkan dernekleri, Anadolu’da yaşayan
Balkan kökenli insanlarımız için hem
bugünkü sorunlarını paylaşabilecekleri ve
çözüm arayacakları bir ortam hem de geçmiş tarihi ve kültürel kimliklerini korumalarını
sağlayan bir vasıta rolü oynamaktadırlar.
Balkan dernekleri aynı zamanda Balkan
insanının Anadolu halkı ile kaynaşmasını
sağlarken, Anadolu halkının Balkanlar’dan
göç etmiş insanların sorunlarına duyarlılıkların artmasını da sağlamak adına önemli bir
işlevi yerine getirmektedirler.
Bu bağlamda Balkan kökenli göçmen
dernekleri hem göç edilen ülkelerde yaşanabilecek sıkıntıların algılanması ve çözüm
alternatiflerinin üretilmesi, göç edilen ülke
insanı ile göçmenler arasında bağların
güçlendirilmesi hem de göçmenlerin
anayurtları ile bağlarının kopmaması adına
büyük öneme sahiptir. Dolayısıyla Türkiye’de önemli sorumluluklar taşıyan Rumeli
ve Balkan göçmenleri derneklerinin rolleri
sadece kendi göçmen gruplarının Türkiye
Cumhuriyeti’ndeki haklarını korumak olmayıp, kendi göçmen gruplarının sorunlarının
algılanması, kültürel, dilsel, dinsel farklılıklarının değerlendirilip bunların yitip gitmemesi
adına faaliyetlerde bulunulmasıdır. Tek
başına veya rekabet temelinde hareket
etmek yerine diğer Balkan dernekleri ile
ortak projeler hayata geçirilmesi, kendi göç
edip ayrıldıkları ülkelerle siyasi, kültürel,
RUMELiFED
MAKALE
toplumsal, ekonomik ve ticari bağlarının
güçlendirilmesi adına faaliyetler yürütülmesi
büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu süreç
dernekler gibi STK aracılığıyla yürütüldüğünde, politik mekanizmaların elde edeceği
başarıdan çok daha büyük başarılar elde
edilmektedir. Bu çerçevede dernek ve
federasyonların öncelikli görevi sahalarını,
hedef ve vizyonlarını iyi belirlemeleridir.
Bu da öncelikle alanı, bölgeyi, insanları iyi
tanımayı gerektirmektedir.
AKADEMİSYENLERLE ORTAK
ÇALIŞMALAR YAPILMALI
Balkanlar’daki Osmanlı tarihini karanlık bir
dönem olarak niteleyen görüşler karşısında
Osmanlı’nın Balkanlar’a kattıkları, Balkanlar’ın Osmanlı için değeri, Osmanlı’nın ünlü
yöneticilerinin Balkan kökenli olması gibi
öğelere yer verilmelidir. Son dönemlerde
Türkiye’den birçok yerel yönetimin Balkanlar’daki Türk eserlerini yeniden restore ettirdikleri ve bu alanda çok verimli ve önemli
işlere imza attıkları dikkati çekmektedir.
Ancak bunların restore edilmesi kadar bu
eserlerin Türk ve Balkan tarihindeki önemini
anlatmak da gerekir. Bunun için bölgesel ve
uluslararası çapta yapılacak çeşitli etkinliklerin ve konferansların sayısını arttırmakta
yarar var. Ortak tarih, bölgenin Türkiye
açısından taşıdığı değer ve önem, ayrıca
Balkanlar’ın taşıdığı potansiyeller dikkate
alındığında; Balkanlar konusunda yapılacak
birçok çalışmaya, projeye ve bu alanda
çalışacak çok sayıda akademisyene ihtiyaç
olduğu söylenebilir. Öncelikle Balkanlar’da
kalıcı istikrarın sağlanması bölgesel ve
küresel güvenlik için olduğu kadar Türkiye
için de büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede Türkiye tüm birimleri ile Balkanlar’da
daha etkin, dikkatli ve koordineli bir politika
izlemelidir. Özellikle bunu yaparken Balkanlar’daki dengelere, hassasiyetlere ve Türkiye ile ilgili imajın doğru yansımasına ve doğru kurgulanmasına büyük önem verilmelidir.
Bu çerçevede sadece Dışişleri Bakanlığı’na,
Balkanlar’ın etnik ve dini çeşitliliği geçmişte
olduğu gibi günümüzde de izlenecek yöntem ve politikaların kapsayıcı ve hoşgörü
merkezli bir anlayışa dayanmasını zorunlu
kılmaktadır. Balkanlar’ın istikrar ve barışı
ancak bu tür politikalarla sağlanabilir.
Türkiye özellikle son on yıldır Balkanlar’da
gerçek bir “Balkan Barışı”nın kurulması
adına çaba sarf etmiştir. Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, Balkanlar’da geleceğin,
geçmişin ön yargıları üzerine değil, ortak
barış havzası olarak yeni bir vizyon üzerine
kurulması gerektiğini ifade ederken, bu
noktaya dikkat çekmiştir. Bunun için de
halkların birbirlerine bakışlarının ve anlayışın
yeni bir zihniyetle ele alınması üzerinde durmaktadır. Bu vizyon gereğince Türkiye’nin
de Balkan coğrafyasıyla tekrar bütünleşmesini vurgulamak gerekir. Türkiye Bosna-Hersek ve Kosova gibi büyük çatışmaların
ve sorunların yaşandığı bölge ülkelerinde
yaraların sarılması ve devlet yapılarının
güçlenmesi için çaba sarf etmektedir.
Ben, RUMELİFED şemsiyesi altında
bulunan tüm Rumeli ve Balkan kökenli derneklere ve insanlarımıza daha fazla işbirliği
için bir davet yapmak istiyorum. Birlikte olabileceğimiz mekânları ve zeminleri arttıralım
ve Türkiye’de var olan Balkanlar’a yönelik
hassasiyetin artması ve Balkanlar’ın gerçek
anlamda tanınması için ortak çalışmalar
yapalım diyorum.
SUYUN ÖTESİ / OCAK ŞUBAT MART 2014
Rumeli ve Balkanlar’la, Türkiye Cumhuriyeti
arasındaki ortak bir tarih; tarih kitaplarında
yer bulduğu gibi, kültürel ve toplumsal
yapının her bir öğesinde, en başta da tarihi
eserlerde kendini göstermektedir. Bu çerçevede bu tarihin canlı tutulması ortak tarih
siyasi partilere ve yerel yönetimlere değil,
iş çevrelerine, yatırımcılara, TİKA, Yunus
Emre Enstitüsü, Yurt Dışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı gibi yapılara, her türlü
STK’ya, derneklere, ticaret ve sanayi odalarına ve vakıflara büyük görev düşmektedir.
41
Federasyon ve derneklerin bu çerçevede
alanın uzmanı olan akademisyenlerden
mutlak suretle destek alması gerekmektedir. Şahsım adına Balkan derneklerinin akademik camia ile çok daha yakından bir iş
birliği içinde olmasını temenni etmekteyim.
Bu anlamda bizler Balkan derneklerinin
bu konuda daha yakından bir çalışma
arzusu içinde olmalarını beklemekteyiz.
Eğer potansiyelimiz birleştirilirse çok daha
verimli çalışmaların yapılması mümkündür.
Özellikle kaynaklarımızın doğru kullanılması
halinde çeşitli etkinlikler ve yayınlar yaparak, Balkanlar konusunda hem Türkiye’deki
duyarlılığın arttırılması hem de Balkan
kökenli insanlarımızın Türkiye’de karşı
karşıya oldukları sorunların çözümünün
kolaylaşması mümkün olabilir.
bilincinin unutulmaması adına önemlidir.
Ancak takip edilen tutum ve politikalarda
bölge halkını ve yönetimlerini olumsuz
etkileyecek, olumsuz yargıların oluşmasına
neden olacak ifade ve davranışlardan da
kaçınılmalıdır.