00KantinNisan1-18 copy - İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ
DERGİSİ
NİSAN 2014
SAYI: 05
“Medcezir”
için uygun üniversite İKBU
Dinlemek,
okumak,
bakmak...
Uçuyor, dalıyor, koşuyor...
Fahri Hoca
hiç durmuyor!
Rüzgar enerjisi
verimliliğinde
yeni hedef ler
İÇİNDEKİLER
Dinlemek, okumak, bakmak...
Başakşehir İKBU seferleri
Bayan değil, bağyannn hiç değil; sadece kadın
”Dinamik kadro” sloganıydı beni büyüleyen
İngilizce’ye önem verin
“Medcezir” için uygun üniversite İKBU
Bakmak ama gör(e)memek
Uçuyor, dalıyor, koşuyor... O hiç durmuyor!
Üretici fiyatları tüketici fiyatlarını aşarsa?
Ünlü iktisatçı James Galbraith İKBU’da
Küçük bir ısırık, büyük tehlike!
Türkiye bunları konuştu
Dijital dünya
KÜNYE
2
3
4
6
9
11
14
15
17
21
23
25
33
Sahibi: İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi adına Rektör Prof. Dr. Yıldırım Üçtuğ
Genel Yayın Yönetmeni: Sibel Kahraman
Yayın Kurulu: Prof. Dr. Kaan Ökten, Yrd. Doç. Dr. Hasan Sınar, Boğaçhan Çanak
Editör: Banu Gökçe Taşkın
Görsel Tasarım ve Grafik: Onur Sertel
Katkıda Bulunanlar: Öğrenci Konseyi, Öğrenci Kulüpleri
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi
1
Mahmutbey Dilmenler Caddesi No:26 34217 Bağcılar / İstanbul
Tel: 0212 604 01 00
www.kemerburgaz.edu.tr
REKTÖRDEN
Prof. Dr. Yıldırım ÜÇTUĞ
Rektör
Dinlemek,
okumak,
bakmak...
Benim çocukluğum 1960’lı yıllarda geçti. Hani şu televizyon
yayınına, belki halkın zihnine zararlı fikirlerin üşüşmesine yol
açar kaygısıyla izin verilmediği seneler. Radyo başında saat
19:00 ajansını dinlediğimiz, Orhan Boran’ın sunduğu yarışma programlarını takip ettiğimiz, Halit Kıvanç’ın maç
anlatımlarıyla heyecanlandığımız günler. Onun dışında
dünyayı izlemek için okuduğumuz gazeteler ve o zamanki
isimleriyle mecmualar, yani dergiler. Ha tabi, bir de kitaplar.
İlkokul düzeyinde çizgi romanlar, derken ortaokuldan itibaren önce çocuk romanları, sonra lise ve üniversite çağlarında
klasikler.
Teknolojinin hayatımıza
etkisi
Kısacası dinleyerek ve okuyarak
geçen bir çocukluk ve gençlik.
Sonrasında ilerlemenin ve
gelişmenin kaçınılmaz gerçekliğiyle tanıştık bizler. TRT’nin
1971 yılında İzmir’de düzenlenen Akdeniz Oyunları’nı
televizyondan naklen yayınlamaya karar vermesiyle evimize
ilk kez siyah beyaz bir ekran girdi. O güne kadar haftada
bir-iki saat gittiğimiz sinemada filme bakarken birdenbire
evde televizyona bakmaya başladık. Önceleri sınırlı bir
zaman süresinde olsa da bu televizyona bakma fiili giderek
hayatımızın daha önemli bir parçası haline gelmeye başladı.
Yaklaşık bir 15 yıl hiç bıkmadan televizyona baktık; tabi bir
taraftan da dinlediğimiz için artık ilaveten radyoya kulak
kabartmanın bir anlamı kalmamıştı. O yüzden radyolarımızın düğmelerini kapattık ve sinema salonlarını boşalttık. İşte
tam bu sıralarda hayatımıza bir başka teknoloji çok çarpıcı
bir şekilde girdi. “Kişisel bilgisayara ne gerek var ki? İnsanlar
evde bilgisayar başında toplama, çıkarma mı yapacaklar?”
diyen eski IBM yöneticisinin kulakları çınlasın, bilgisayar, en
azından, genç nesillerin gözünde, evlerde televizyonun tahtına kurulmayı başardı. Bilgisayar yetmiyormuş gibi bir de
ekranlı ve bilgisayar özellikli telefonlar yaygınlaştıkça bu kez
dinleme fiilini bile terkedip hep birlikte bakan bir insan
kümesi haline gelmeye başladık.
Kısaca 50 yıllık bir yaşama dinleyerek ve okuyarak başlamışken şimdilerde bakan ve parmaklarını oynatan insanlardan
oluşan bir toplumun içinde buluverdim kendimi. Denilebilir
ki dinlemekle bakmak arasında büyük bir fark yoktur; bu
fiillerin ikisi de, aynı öneme sahip iki duyu organından beyne
bilgi aktarımı için birer yoldur ve amaç kişinin bilgilenmesi
ve bu şekilde kendini geliştirmesi ise, insan ister dinler, ister
bakar. Bu düşünceyi
kabul edebilirim, ama ya
okumak? Tabi burada
kast ettiğim sesli harflerin
yok sayıldığı sms mesajlarını veya 140 karakterli
tweetleri değil, her biri
dünyaya ışık tutan bir
deniz feneri olan yazarların kaleme aldıkları paha
biçilmez öyküleri, romanları, şiileri okumak.
Dünyamızı zenginleştiren klasikler
Şöyle bir geriye dönüp bakıyorum da 12 yaşında Monte
Kristo Kontu’nu okuyup da kötülüklerden, kötülerden
intikam alan kahramanın heyecanını paylaşmasaydım,
içimdeki çocukluk ateşini nasıl söndürürdüm? 17 yaşında bu
kez Sefiller’in sayfalarında gezinerek bağışlamanın hümanizmini tatmadan nasıl ‘ben olgunlaştım’ diyebilirdim?
Steinbeck’in Gazap Üzümleri’ndeki şiirsel İngilizceyi takdir
etmeden, Fareler ve İnsanlar’daki Lennie için ağlamadan,
Moliere’i, Balzac’ı, Shakespeare’i birbirleriyle karşılaştırmadan, Suç ve Ceza’nın felsefesini kavramak için saatlerimi
heba etmeden, bir uzun yolculukta bir Conan Doyle ya da
Agatha Christie bitirmeden nasıl büyümüş
olurdum? Madame Bovary, Anna
Karenina ve Aşk-ı Memnu’daki Bihter
arasındaki benzerliklerin zihnimi
zorlamasından zevk almadan geçselerdi o yıllarım, kayıp hanesine
yazılmazlar mıydı? Divan şairlerinin Arapça ve Farsça’nın
şiirselliğinden
yararlanıp
yazdıkları
anlaşılması
artık
imkansız o dizelerden sonra Nazım
Hikmet’in Türkçe’den harikalar
yarattığı şiirleri hiç görmeden mi insan
oldum diyecektim?
Bize anlatılanları dinlemek, bize gösterilenlere bakmak, ama bizi biz yapmak üzere
oluşturulmuş yapıtları okumak... Keşke 12
yaşında Oliver Twist ile tekrar başlayabilseydim...
2
ÖĞRENCİ KONSEYİ
Cemre KETENCİOĞLU
Öğrenci Konseyi Başkanı
BAŞAKŞEHİR
İKBU
Seferleri
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Öğrenci Konseyi olarak tüm
gücümüzle arkadaşlarımız için
çalışmaya devam ediyoruz. Bu
ay içerisinde uzun bir süredir
üzerinde çalıştığımız ve arkadaşlarımızın Başakşehir’den ulaşımını sağlayacak Başakşehir - Kemerburgaz
Üniversitesi otobüs hattı hizmete
başladı. Bazı eksiklerle hizmete giren
bu hattın iyileştirilmesi için tekrar yetkili birimlerle iletişime geçtik.
Arkadaşlarımızın daha rahat ve güvenli hizmet alabilmesi için gerekli çalışmaları yürütüyoruz.
Ayrıca Öğrenci Konseyi projemiz “üniversite ring servisleri” arkadaşlarımız
tarafından hızlı ve güvenli bir ulaşım aracı olarak çok beğenildi ve kısa süre
içerisinde ağın genişletilmesi ve değişik noktalara da servis hizmeti için çalışmalarımız sürüyor.
Öğrenci arkadaşlarımızın yanında fakültelerimizin etkinliklerinde bize gelen
talepler üzerine de yardımcı oluyoruz. Bunlardan bazıları Yabancı Diller
Yüksekokulu’muzun ortak projelere imza attığı Türkiye Omurilik Felçlileri
Derneği için ay içerisinde Öğrenci Konseyi ve Dans Kulübü ile üniversitemiz
içerisinde Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’nin organize ettiği “Rüya ve
Maskeler” adlı etkinlik için arkadaşlarımıza standlarımızda tanıtımda bulunduk ve katılmak isteyen arkadaşlarımıza bilet temin ettik. Ayrıca Öğrenci Konseyi Başkanı olarak ben, Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’nin Ataköy’de
bulunan merkezine giderek hem oradaki yetkililerden bilgi aldım hem de omurilik felçlilerinin yaptığı atölye çalışmalarını yerinde görme fırsatı yakaladım.
Bir başka fakülte desteğimiz ise İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ne oldu. Bu
ay içerisinde düzenlenen “Erasmus ve Gençlik Programı” semineri için fakülte
ve öğrenciler arasında iletişim köprüsü olduk. Öğrenci Konseyi’mizin sosyal
medya hesaplarından bu etkinlik için gerekli duyuruları yaptık.
Öğrenci Konseyi Başkanları Bir Araya Geldi...
Öğrenci Konseyi Başkanı olarak üniversitemizi sadece okul içerisinde değil,
üniversitemiz dışında da temsil etmeye devam ediyorum. Bu ay Galatasaray
Üniversitesi ve ÖSYM’de gerçekleşen Öğrenci Konseyi Başkanları toplantısına katılımda bulundum. Bu toplantılarda genel üniversite sorunlarını ve ortak
bir şekilde yapılabilecek projeleri konuştuk ve tüm sorunları Türkiye Öğrenci
Konseyi Başkanı’na ilettik.
Bunların yanında 25 Nisan’da gerçekleşecek ve 178 üniversitenin katılacağı
“57. Alay Saygı Yürüyüşü” için üniversitemiz adına gerekli kontenjanları
alarak bu konuda da çalışmalarımıza başladık. Tüm bunların yanında 2 ayrı
kültürel etkinlik düzenledik. Bunlardan biri geçen dönem de üniversitemizde
ağırladığımız “Grup Konsept Konseri 2” ve “Karikatür Söyleşi-İmza Etkinliği”dir.
3
EDİTÖRDEN
Sibel
SibelKAHRAMAN
KAHRAMAN
Bayan değil,
bağyannn hiç değil;
sadece kadın
Kurumsal İletişim Direktörü
Hukuk Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Şükran Şıpka tüm kadınların
bilmesi gereken Anayasal haklarımızı kitapçık haline getirdi. Hepsini bir nefeste okudum. Ben de naçizane yıllardır mücadelesini
verdiğim bayan-kadın çıkmazını ele almak istedim. Neden mi?
Kadına kadın diyemeden bir Dünya Kadınlar Günü’nü daha kutladık da ondan. Çünkü bize kadın demekten utanıp bayan diyenlerin
sayısı giderek artıyor. Kadınlar hızla bayanlaşıyor.
Bir ilçe kaymakamı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü şöyle
kutladı: “Bütün bayan vatandaşlarımızın Dünya Kadınlar
Günü Kutlu Olsun”. Ünlü bir sanatçımız da geçtiğimiz yıl
“Bağyanlar Dünya Kadınlar Günü’nüz Kutlu Olsun”
demişti. Kadına, “kadın” diyemeyecek kadar kibar bir
milletiz ya… Söylemeye bu kadar korkuyorsanız “Dünya
Bayanlar Günü” yapın bari.
Bizler bağyan değiliz kadınız. Bunu söylemek bu kadar mı
zor? Şimdi, "Nezaketen kullanıyoruz" diyenleri duyar
gibiyim. Tabii ki bir kadının arkasından "kadın bakar
mısın?" diyemezsiniz, "Hanımefendi bakar mısınız?" veya
"bayan bakar mısınız?" dersiniz. Tıpkı, “adam bakar
mısınız?” yerine “Beyefendi, bayım bakar mısınız?” denildiği gibi. Bunu hepimiz anlayabiliriz. Çünkü buradaki bayan
kelimesi bir hitap olarak kullanılmıştır. Bizim derdimiz
hitaplarda kullandığınız -ki yine de hanımefendiyi tercih
ederiz- bayan değil, cinsiyet belirtirken kullandığınız bayan.
Neden hala bazı erkekler ve ne yazık ki
bazı kadınlar "kadın" kelimesini
kullanamıyor? Çünkü kadın
kelimesinin cinsiyet değil cinsellik içerdiğini düşünüyorlar.
Yani düşünüldüğü gibi bayan
kadının kibarcası değil.
Cinsel kimliğinden arındırılmış hali.
Hadi diyelim ki kibarlıktan,
nezaketten bayan deniliyor.
Peki kadın olmak kaba bir
şey olmak demek mi? Yani bizim cinsiyetimiz kaba bir cinsiyet mi de kibarlaştırma ihtiyacı duyuluyor?
"x yaşında bir bayanım" dediğinizde kendinizi kibarlaştırmış mı oluyorsunuz? Yoksa utandığınızdan cinsiyetinizi
elemiş mi? Hiç "x yaşında bir bayım" diyen erkek duydunuz
mu?
"Bayanlar tuvaleti"- "Erkekler tuvaleti" Neden? Eğer sorun
kibarlıksa "Baylar tuvaleti" demek gerekmiyor mu?
“bayan”, “kadın”ın ikamesi değildir. Yani kadın doktor
yerine bayan doktor dediğinizde kibarlık etmiş olmuyorsunuz.
Erkeğe erkek denilen durumlarda kadına da kadın denilir.
"Erkekler sağdan bayanlar soldan", "Bayanlar duygusaldır
erkekler değil" denilmez.
Ayıp olan kadın demek değil; kadın kelimesinin çağrışımlarını ayıp bulup bir cinsiyeti nazikleştirmeye çalışmaktır.
Bu arada kadın kelimesini küçük düşürme,
aşağılama anlamında kullananlara ne
demeli? “o kadın yok mu o kadın”,
“Ayyy o kadın mı bırak ya”
“Bırakamadı
oğlumun
peşini şu kadın”…
Kadın kelimesinin pek
çok kişi üzerinde kötü,
kaba, itici bir algısı
var. Ve ne yazıktır ki
günlük hayatta
kullanılmadığı sürece
de öyle kalacak.
4
8
nisan
10
nisan
29
nisan
5
ÇARŞAMBA
CUMA
4
nisan
SALI
nisan
PERŞEMBE
2
SALI
1
nisan
SALI
AJANDA
Celil Oker söyleşi ve imza
Saat: 14.00
Yer: Fatma Altınbaş Konferans Salonu
Film Gösterimi
Fahrenheit 451
Saat: 14.00
Yer: Fatma Altınbaş Konferans Salonu
Yaşar Gürsoy söyleşi ve imza
Saat: 14.00
Yer: Fatma Altınbaş Konferans Salonu
Prof.Dr. Kaan Ökten
Siyaset Nedir?
Saat: 14.30
Yer: Fatma Altınbaş Konferans Salonu
Yrd. Doç. Dr. Sevil Acar
"Rio +20 Sonrası Enerji ve Çevre İlişkileri" Çalıştayı
Yer: Fatma Altınbaş Konferans Salonu
Prof. Dr. Kaan Ökten
Üniversite Nedir?
Saat: 14.30
Yer: Fatma Altınbaş Konferans Salonu
KEMERBURGAZ’DA ÖĞRENCİ OLMAK
Asena HİMMETOĞLU
MMF Bilgisayar Mühendisliği
Öğrencisi
İKBU’DA YAŞAM
”Dinamik kadro”
sloganıydı beni büyüleyen
Ancak kitaplarda ve Google sayfalarında rastlayabileceğim Prof. Dr. Gazi Yaşargil, Fatma Altınbaş Konferans
salonundaydı ve “İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi simgesindeki su kemeri gibi nesillere bilgi aktaran bir
kemer görevi görüyor, hızla büyüyor” diyordu. Gurur verici ve muhteşemdi.
Bir fidanın büyütülmesi zahmetli ve şaşılası bir iştir. Hele
yazdan yaza gözlemleme fırsatı buluyorsanız, tohumdan
çıktıktan sonra büyümek bilmezmiş gibi gelir o fidan size.
Sanki bir önceki günün aynısıdır. Fakat zaman geçip de
ertesi sene geldiğinde, inanamazsınız tuhaf bir sevinç kaplar
içinizi. Hiç büyümeyecek sanarken büyür, çiçek açar, meyve
verir o fidan. Kalınlaşan gövdesiyle destek, yeşeren dallarıyla gölge olur size.
Sanırım bizler filizlenmeye şahit olan tayfayız, yepyeni bir
üniversite belki çıplak ve cılız bir gövde gibi kalıyordu
görkemli çınarlarla kıyaslandığında.Tepelikte kalıyor, kar
kışta ulaşılamıyor, bir bina ile olmuyordu, derken yeni dallar
veriyor, tek bina ve tek kişi ile başlayan İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nin dalları yeşerip uzaklara erişiyor artık.
Ben ümitle dolu geldim, çok sonraları keşfettiğim bu üniversiteye. Geometri bölümünü tamamiyle kaydırmış bir sayısal
öğrencisi belki de kaderine küsmeli yahut bir sonraki seneyi
beklemeliydi, fakat iyice tarttım ve beklentimin çok altında
olmasına karşın iyi bir sıralamaya sahip olduğumu elimdekiyle en iyi tercihi yapmam gerektiğini fark ettim. Yaşam
hiçbir zaman kimseyi beklemiyordu, kaybedecek zaman
yoktu anlayacağınız. Ailemin de desteğiyle şehirdışı
ihtimallerini eledikten sonra İstanbul’daki üniversite
tanıtımlarının neredeyse tamamını bir bir gezdim, kimi
bulduysam konuştum sordum ve danıştım ne istediğimi ve
ne bulabileceğimi; öğrenci, okutman, asistan, doçent, profesör yahut dekan kime denk geldiysem... Sonunda tercihlerden bir gün evvel denk geldiğim İstanbul Kemerburgaz
Üniversitesi ilk andan itibaren atmosferiyle sardı beni.
Abartmıyorum, asanın büyücüsünü, büyücünün asasını
seçmesi gibi aklımın ucunda dahi yer almayan bu yerle
seçmiştik birbirimizi. Seçmen şapka binamı fısıldıyordu.
”Dinamik kadro” sloganıydı sanırım beni büyüleyen ve
tanıtımda bulunan öğretmenlerin samimiyeti. Derken işte
Eylül’de hazırlık atlama sınavına giriyor, neticesinde geçmiş
olup ve heyecanla bölüme başlama heyecanını yaşıyorum.
Fidanı yetiştirmek için yerimi alıp bir dönemi ardımda
bırakıyorum. Yetmiyor yeni sayısında ‘Kantin’de yazıyorum. Ve yeşermeye devam ediyor İKBU. Doğrusu en güzel
sözleri Profesör Doktor Gazi Yaşargil söylemişti, ancak
altıncı sınıf sosyal kitabında ve Google sayfalarında rastlayabileceğim Gazi Yaşargil, Fatma Altınbaş Konferans
salonundaydı ve “İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi
simgesindeki su kemeri gibi nesillere bilgi aktaran bir kemer
görevi görüyor, hızla büyüyor” diyordu. Gurur verici muhteşem bir andı. Evet biz İKBU’lular birlikte
büyütüyoruz bu fidanı. En yeni üyelerinizden
ben, sizler ve çok kıymetli akademik kadro
üyelerimiz, belki de yeni yeşermekte
olan bu fidanın gölgesinden heybetli
çınarı seçebiliyorsunuzdur şimdiden. Zamanın gerisinde
kalmamalı ve o günleri
görmek adına
olabildiğince dalmalı
bu
bilgi
kemerine...
6
İKBU’DA YAŞAM
HABER
23 Nisan’da çocuklarımız
Çocuklara bayram armağan eden tek ülkeyiz. Ancak çocuklarımızın kıymetini ne kadar biliyoruz?
Üniversitemiz Hukuk Fakültesi öğrencileri Sinan Özkahraman, Tolgahan Kayhan, Mert Özsoy ve
Eren Güngör Çocuk Hukuku dersinde çocukları suça iten faktörleri araştırdı. Ortaya çıkan sonuç tablonun çocuklarımıza yaraşır şekilde ‘pembe’ olmadığını ortaya koydu.
Çocuğu suça iten faktörler:
• Çocuğun kendisinden kaynaklanan yetersizlikler
• Kimlik bunalımı, kültürel yozlaşma
• Gelir adaletsizliği, yoksulluk ve işsizlik
• Yetersiz ve kalitesiz eğitim
• PC oyunları ve TV
• Büyüklerin çocukları suistimali
• Arkadaş ortamı
• Aile sorunları
Kadınlar Akademisi İKBU’da
Prof. Dr. Kaan H. Ökten
Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı
Dünya Kadınlar Günü Etkinlikleri kapsamında Bağcılar Belediyesi Kadın Meclisi tarafından hayata geçirilen Kadınlar Akademisi Mart ayı eğitimini Rektörümüz Prof. Dr. Yıldırım Üçtuğ
yaptı.
“Bilgili kadın güçlüdür” felsefesi üzerine kurulan Kadınlar
Akademisi kadınların farklı alanlarda bilgi sahibi olmasını hedefliyor. Kadınlar Akademisi’nin eğitim programında siyasetten,
politikaya, spordan sanata alanında uzman bir çok isim yer alıyor.
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yıldırım
Üçtuğ Kadınlar Akademisi’ne “ Bilişim teknolojilerinin etkin
kullanımı ve hayatımıza etkileri” konusunda eğitimini verdi. Prof.
Dr. Üçtuğ, evlerde kullandığımız en basit elektrikli aletin bile
yanlış kullanımda nasıl tehlikeli hale geleceğini, elektrik enerjisinin nasıl hareket enerjisine dönüp insanlığa fayda sağlar hale
geldiğini anlattı. Katılımcıların ilgisini çeken konuşma soru
cevaplarla son buldu.
Yabancı Diller Yüksekokulu Öğrencileri,
TEGV ile Buluştu
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV), 12 Mart Çarşamba
günü, Fatma Altınbaş Konferans Salonu’nda düzenlenen eğitim
toplantısında, Yabancı Diller Yüksekokulu öğrencileri ile bir
araya geldi.
Verilen eğitimle öğrenciler, Suna Kıraç’ın önderliğinde, 1995
yılında kurulan Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın kuruluş
amacı, hedefleri, öğrenme modelleri, eğitim programları, TEGV
Kültürü ve gönüllülük ilkesi hakkında bilgi edinme fırsatını
buldular. Sunumların ardından öğrenciler, TEGV yetkililerine
gönüllülük hakkında sorular yönelttiler.
7
İKBU’DA YAŞAM
HABER
Erasmus’ta yeni dönem
Avrupa Komisyonu’na bağlı Jean Monnet Eğitim,
Görsel-İşitsel ve Kültür Yürütme Ajansı (EACEA) Koordinatörü Franco Burgio, üniversitemiz akademisyenleri
ve öğrencilerine, “Erasmus+ Programı” hakkında bilgi
verdi.
2014-2020 yılları arasında hayata geçirilmesi planlanan
“Erasmus+ Programı” ve altında yer alan Jean Monnet
Burs Programı ile ilgili konuşan Franco Burgio; bu
kapsamda sağlanan proje imkanları ve finansal kaynaklardan nasıl yararlanılabileceği konusunda önemli bilgiler aktardı.
Erasmus+ Programı, eğitim, gençlik ve spor alanlarında
yeni ihtiyaçlara yönelik Avrupa 2020 Stratejisi hedeflerine uygun olarak farklı sektörler arasında işbirliğini teşvik
eden daha etkili araçlar sunmayı amaçlıyor. Yükseköğretim alanına özel olarak ise, yükseköğretimde kaliteyi
artırmayı, yükseköğretim kurumlarının birbirleri ve iş
dünyası ile işbirliğini güçlendirmeyi hedefliyor.
Söyleyemiyor ama acı çekiyorlar
İnsanlar katlettikleri doğanın ardında kalan beton yığınları arasında 'yapay doğa' ile
mücadele ederken bencillikleri ardında ezilen hayvanları da yok ediyorlar. Sadece
adları hayvan diye ''Aman canım, alt tarafı bir hayvan.'' derken kendi varlıkları için
de onları kullanıyorlar. Bunun bir örneğidir hayvan deneyleri.
Kozmetik Firmalarının Uyguladığı Hayvan Deneyi Yöntemleri;
1. Draize Testleri: Bu testlerde her yeni bir ruj, göz farı, şampuan, rimel v.b. gibi
kozmetik ürün için Draize testleriyle binlerce hayvana günlerce acı çektirilmekte ve
gözleri kör edilmektedir.
2. LD 50 (Lethal Dose – Yüksek Doz) Testleri: Örneklem olarak belirlenen hayvan
grupları zehirleniyor. Genellikle, hayvanların yarısının öldüğü noktaya ulaşılıncaya
kadar hepsi şiddetli derecede hastalanarak yoğun bir acı çekiyorlar.
3. Dermal Toksisite Testleri: Ciltlerine madde tatbik etmek amacıyla hayvanların
kürkleri kazınıyor ve madde hayvanın cildine uygulanıyor. Tahriş olan yerlerini
kaşımalarını önlemek amacıyla hayvanlar hareket edemeyecekleri kutulara sıkıştırılıyor veya bir boyunlukla bu engelleniyor.
Hayvan deneylerinin alternatifleri var. Bazı kozmetik firmaları yeni ürünlerini alternatif deney yöntemleri kullanarak test ediyorlar.
Neler yapabiliriz?
Aldığımız ürünlerin üzerinde ''hayvanlar üzerinde test edilmemiştir'' yazmasına mutlaka dikkat edelim, alternatif deney
yöntemleri kullanan kozmetik firmalarının ürünlerini tercih edelim..
Müşterisi olduğumuz firmalardan (kuaför, güzellik salonu) ve alışveriş merkezlerinden de bu konudaki isteklerimizi belirtelim.
Özellikle internet üzerinden PETA, ALF, ELF ve Earth First gibi hayvan özgürlüğü örgütlerinin uluslararası çalışmalarını
ve ülkemizdeki hayvan hakları örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının (HAYTAP,HAYSEV vb.) faaliyetlerini takip edebilir, iletişime geçebilirsiniz.
Miray Yıldız Özk
Hukuk Fakültesi Öğrencisi
8
İKBU’DA YAŞAM
ÖĞRENCİYE MESAJ VAR
İngilizce’ye
önem verin
Yrd. Doç. Dr. Bahadır KAYNAK
İktisadi İdari Bilimler Fakültesi
İngilizce’yi bir ders, bir zorunluluk
haline getirmekten çıkarıp gündelik
hayatınızda zevk aldığınız işlerin bir
parçası haline getirebilirsiniz. Film
veya dizi izleyin, kitap okuyun.
Sevgili Arkadaşlar,
Mutlulukla ve başarıyla geçirmenizi umduğumuz üniversite
yıllarının ardından birkaç yıl içerisinde iş dünyasında yerinizi alacaksınız. Mücadele dolu, kimi zaman yıpratıcı ama
sonunda sizi arzuladığınız yerlere taşıyabilecek bir kariyer
yolu önünüzde açılacak. Bugün, bir yandan öğrencilik
yıllarının tadını çıkarıp kendi gelişiminize yatırım yaparken
diğer taraftan sizi başarılı bir iş hayatına hazırlayacak bazı
ufak ama önemli adımları atabilirsiniz.
Öncelikle, birçoğunuzun derslerde de zaman zaman
başının ağrımasına sebep olan İngilizce konusundaki açıklarınızı kapatmanızı öneririm. Bunun için İngilizce’yi bir
ders, bir zorunluluk haline getirmekten çıkarıp gündelik
hayatınızda zevk aldığınız işlerin bir parçası haline getirebilirsiniz. Bolca film veya dizi izlemek, kitap
okumak benim önerebileceğim yöntemler.
Unutmayın ki İngilizce okuyabilmek,
konuşabilmek ve yazabilmek iş hayatına atıldığınızda her zaman
ihtiyaç duyacağınız bir beceri.
Böylelikle, küresel ekonomide
kalifiye bir çalışan olabilmek
için ilk şartı yerine getirmiş
olacaksınız.
Bugün çokuluslu firmalarda
olduğu kadar yerel firmalarda da yabancı dil bilmeyen
personelin kariyer basamaklarını tırmanması giderek
zorlaşıyor. Nasıl yerel ekonomiler ulusal ekonomilere
dönüştüyse, bugün de,
birkaç istisna dışında, tüm
ülkeler küresel ekonominin parçası haline
geliyor
ve
bu
eğilim sizin iş
9
hayatınızda ilerlediğiniz süreçte daha da güçlenecek. Siz de
bu ölçekte bir oyunun parçası olmak için gerekli donanıma
sahip olmalısınız.
Üniversite yıllarını ilgi alanlarınızı çeşitlendirmek, öğrenmeyi keyif haline getirmek için kullanmanızı öneririm. İyi
bir dersin en önemli özelliği; size çok şey öğrendiğiniz
duygusu vermekten daha çok, merakınızı tetiklemesidir.
Kafanızda daha önce olmayan sorularla bir dersten ayrılıyorsanız ve daha fazlasını öğrenme isteği duyuyorsanız ders
amacına ulaşmış demektir. Neticede bir ders için harcanan
sınırlı süreden sadece belirli miktarda bilgi aktarımı yapılabilir. Ama merakınızı tetikleyen, ilginizi çeken bir ders sizde
sürekli bir öğrenme ve sorgulama açlığı geliştirecektir.
Öğrenme bu anlamda bir sonuç değil, süreçtir.
Üniversite de bir bütün halinde sizde benzer bir bilgi
açlığı ve merak duygusu uyandırmalıdır. Bundan
dolayı, derslere gelip geçici sıkıntılar olarak
bakmamanızı ve algılarınız açık tutmanızı
tavsiye ederim.
Bunun dışında, özellikle yaz tatillerinizde birkaç ayınızı staja ayırabilirseniz
hem iş dünyasını tanımış olursunuz
hem de ileride çalışma imkanınız
olacak firmalara kendinizi gösterebilirsiniz. Bazen biraz sıkıcı olabilmekle beraber, keyifle çalışacağınız
alanları bulmak ve kendinizi tanıtmak için bu kısa tecrübeler
faydalı
olabilir.
Hepinize
sevgiyle hatırlayacağınız ve
başarılı bir iş yaşamı için
güçlü bir ilk adım atmanızı sağlayacak üniversite öğrenciliği geçirmenizi dilerim.
Sevgilerimle.
BİLİM
Rüzgar enerjisi
verimliliğinde
yeni hedef ler
Yrd. Doç. Dr. Akıner Tüzüner
Mühendislik-Mimarlık Fakültesi
Petrol, kömür, doğalgaz gibi fosil yakıt fiyatları yaklaşık son on yıldır daha önceki “plato”
seviyelerini terk ederek geleceği tahmin edilmesi güç bir artış trendine girmişlerdir ve alternatif
enerji konusu giderek önem kazanmıştır. Alternatif enerji kaynakları arasında rüzgar enerjisi
en başta gelenlerden bir tanesidir. Aslında asırlardan beridir kullandığımız bu enerji kaynağı
(örneğin daha yaklaşık 200 yıl öncesine kadar denizcilik, yelkenli gemiler ile yapılıyordu.)
ancak 2000’li yıllarda ticari açıdan başka kaynaklarla rekabet edebilecek bir düzeye ulaşmayı
başarmıştır. Rüzgar enerjisi teknolojisinin günümüzde geldiği noktada 8 MW’lık maksimum
kapasiteli, 80 m’lik kanat uzunluğu ve 100 m’yi aşan kule yüksekliğine sahip türbinler
üretilmektedir. (yani tam kapasite çalışırken 5.700 tane 4 kişilik Türk hanesinin elektriğini tek
başına sağlayabilen, tek bir kanadı Boeing 747 jetinin kanat açıklığından daha uzun olan ve
kanatlarının uçları 320 km/h gibi bir hızda hareket eden devasa makineler.)
Rüzgar santrallerinin en temel problemi iletim ağlarına entegrasyonudur. Bu konuda çok
araştırma yapılmış olmamasının da verdiği motivasyonla, nicel finans kuramında yaygınlıkla
kullanılanılan ortalama-varyans vb. modelleri rüzgar santrali için yer ve türbin seçiminin
optimizasyonu amacıyla adapte etmek üzere çalışmalara başladık. Doktora tezimi tamamlama
ve mesleğe atılma sürecinde ocağın arka gözüne koyduğumuz bu araştırma fikrini İstanbul
Kemerburgaz Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak katıldığım tarihten itibaren tekrar masanın
üzerine getirdik.
TUBİTAK’tan Projeye Büyük Destek
Bu konuda TÜBİTAK’a 2013 bahar döneminde 1001
programı kapsamında yaptığımız üçüncü proje
başvurumuz desteklenmek üzere kabul edilerek,
200.000 TL’yi aşkın bütçeli, 2 sene süreli ve 3 farklı
üniversiteden toplam 5 araştırmacı öğretim üyesinin ve
2 yüksek lisans öğrencisinin yer aldığı kapsamlı bir
çalışmayı başlattık. Projede ortaya koyduğumuz tez geniş
bir coğrafya üzerinde yerel rüzgar hızları arasındaki
anlık farklılıklardan ve farklı büyüklükteki rüzgar
türbinlerden faydalanarak tasarlanacak olan entegre bir
rüzgar santrali sisteminin toplam elektrik üretiminin
nispeten kararlı bir hale getirilebileceğidir. Projemiz
yatırım alanında varlık portföyü optimizasyonu için
çokça kullanılan ve Amerikalılar’ın halk dilinde “Bütün
yumurtalarını aynı sepete koyma!” diye tanımladığı
“çeşitleme” (İng. diversification”) fikrinin (RES) yer ve
türbin portföyü optimizasyonu
alanındaki ilk
mikro-düzey uygulamasıdır. Türkiye genelinden elde
edilen rüzgar hızı verileri kullanılarak elde edilecek olan
sonuçlar ile ülke genelinde RES kurulması için en uygun
yer – türbin bileşimleri belirlenecek ve ilgili paydaşlara
sunulacaktır. Çalışmanın ana amaçlarından biri de RES
yatırımlarının fizibiletisinin her bir santral bazında ayrı
ayrı değerlendirilmesi yerine ülke genelinde (veya en
azından nispeten geniş bir bölge içinde) entegre bir
sistem olarak değerlendirilmesinin kaynak kullanımı
verimliliği önemli ölçüde artıracağının gösterilmesidir.
10
İKBU’DA YAŞAM
Banu Gökçe TAŞKIN
Medya İlişkileri Uzmanı
RÖPORTAJ
“Medcezir”
için uygun üniversite İKBU
Bu yılın sevilen dizilerinden Medcezir’in yönetmeni Ali Bilgin, dizinin
üniversite sahneleri için İKBU’nun seçilmesini: “Öğrenciler için çok imkan
ve fırsat dolu bir okul. Bence bir üniversiteyi başarılı yapan şey, akademik
kadro ve öğrencilere sunduğu imkanlardır. Sizin okulunuzda her ikisi de
mevcut” şeklinde açıklıyor.
Üniversite sahneleri İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nde çekilen Medcezir dizisi bu
yılın en gözde dizilerinden birisi oldu. Yayınlandığı gün yüksek rating almayı başaran ve
Çağatay Ulusoy ile Serenay Sarıkaya’nın başrollerini paylaştığı dizinin yönetmeni Ali
Bilgin, Kantin’in bu ayki konuğu. Ali Bilgin hem Medcezir hem de kendisiyle ilgili sorularımızı yanıtladı:
- Medcezir dizisi de bugün yer aldığınız
birçok proje gibi oldukça sevildi. Bu
kadar yoğun ilgiyi bekliyor muydunuz?
2012 Kasım ayından 2013 Haziran
sonuna kadar devam eden bir hazırlık
sürecimiz oldu. Bir yönetmenin sektörde
iyi iş yapması için en önemli iki faktör;
senaryo ve yapımcıdır. Bu kadar yoğun
ilgi olması çok sevindirici ama çok da
şaşırtıcı gelmiyor bana.
- Dizinin okul sahnelerinin üniversitemizde gerçekleşmesine nasıl karar verdiniz?
Sizin üniversiteyi tercih etme sebebim,
öncelikle karşılıklı iyi iletişimle başladı.
Öğrenciler için çok imkan ve fırsat dolu
bir okul aslında. Bence bir üniversiteyi
başarılı yapan şey, akademik kadro ve
öğrencilere sunduğu imkanlardır. Sizin
okulunuzda her ikisi de mevcut görünüyor. Keşke bahçenizde daha fazla ağaç
olsaydı. Daha büyük ağaçların gölgesinde çekim yapmayı isterdim. Okul ve ağaç
birbirini çok doğru tamamlıyor. Ama
görünen o ki; orada da zamanla ağaçlar
büyüyecek, okulun gençleri de o ağaçlara
sahip çıkacak.
11
RÖPORTAJ
İKBU’DA YAŞAM
- Diziyi Türk versiyonuna uyarlarken
orijinal öyküye sadık kalıyor musunuz?
Dizinin orijinalinden adapte edemediğimiz sahneler ve hikayeler oluyor. Proje
zaten Türk aile yapısına uygun bir şekilde
adapte edilmek zorunda. Neticede Türk
izleyiciye iş yapıyoruz. Projenin çocuk ve
genç izleyicisi çok fazla. Bu sebeple ekstra dikkat etmek gerekiyor. Örneğin;
alkol, uyuşturucu, eşcinsellik Türk TV’lerinde maalesef işlenemiyor. Anlatmak istediğin şey bambaşka bir durumken, özendirici olarak ceza yeme
ihtimalin yüksek olabiliyor. Türkiye’de, dizilerde ana karakterlere ve izleyicinin sevdiği karakterlere toplumun genel değer yargılarına aykırı bir öykü
yazmamaya özen gösterilmek zorunda.
- Çağatay Ulusoy, Serenay Sarıkaya gibi gençlerin idolü haline gelmiş oyuncular var. Bu isimlerin dizinin başarısında etkisi bulunuyor mu?
Bu konuda çok şanslıyız. Yetenekli ve işini severek yapan oyuncularla çalışıyoruz. Kendi alanında başarılı isimlerle çalışmak sete olumlu bir sinerji
olarak yansıyor.
- Dizinin başrol oyuncusu Çağatay Ulusoy’un canlandırdığı Yaman karakteri sizce neden bu kadar sevildi?
Hikayenin umut vaat eden bir yanın olması seyirciyi işin içine daha çok
alıyor. Çağatay da Yaman karakterine çok iyi ruh veriyor. Yaman’ın kendinden daha güçlülere posta koymasını seviyorlar sanırım.
- Medcezir kaç sezon daha devam edecek?
The O.C (Orange Country) 92 bölümden oluşuyor. Fakat orijinal dizinin
her bir bölümü 45’er dakikalardan oluşuyor. Türkiye’de ise diziler yaklaşık
110 dakika sürdüğü için bizim 92 bölüme çıkmamız için öykünün üzerine
çıkmamız gerekecek. Bu sebeple Medcezir dizisi iki sezon daha devam edip
final yapacak.
12
İKBU’DA YAŞAM
Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyeleri Doç. Dr. Aylin Koçkar ve Yrd. Doç. Dr. Banu
Kavaklı Birdal’ın röportajları, 11 Mart 2014 tarihinde, Kanal 14 haber bülteninde yer
aldı.
Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakülltesi Grafik Tasarımı Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr.
Salih Denli’nin “Eğiti-Yorum” adlı sergi haberi 11 Mart 2014 tarihinde çeşitli yerel
gazetelerde yer aldı.
Mall Report dergisi Mart sayısında, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Öğretim
Üyesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hayri Kozanoğu’nun ekonomik
değerlendirmeleri yer aldı.
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nin “Kırklareli’ndeki Öğrenciler Meslek Tanıtım
Seminerlerine Katıldı” başlıklı haberi, 7 Mart 2014 tarihinde, milliyet.com.tr, renklihaber.com ve haberyurdum.com gibi haber siteleri ve yerel basında yer aldı.
Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükran Şıpka’nın “20 Soruda Kadının Yasal Hakları” konulu haberi, 6 Mart 2014 tarihinde, ihahaberajansi.com ve mynet.com adlı
sitelerde ve yerel basında yayınlandı. Aynı haber 8 Mart 2014 tarihinde Milliyet gazetesinde yer aldı.
Rektör Prof. Dr. Yıldırım Üçtuğ’un, “Üniversiteye Giriş Sınavlarının Önemini Azaltmalıyız” başlıklı röportaj videosu, 4 Mart 2014 tarihinde, medyalog.com, haberler.com ve renklihaber.net gibi internet sitelerinde ve yerel basın kanallarında yayınlandı.
“İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nin Meslek Tanıtım Seminerleri Trakya Bölgesi’nde Devam Edecek” başlıklı haber, 4 Mart 2014 tarihinde, habermonitor.com ve
ihahaberajansi.com adlı sitelerde yer buldu.
Klass Magazin dergisi Mart sayısında, Engelsiz Yaşam Vakfı tarafından “Yılın En İyi
Üniversitesi” seçilen İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nin haberi yer aldı.
İş Dünyası ve Eğitim dergisinin Şubat sayısında yayınlanan “Üniversitelerin Patronları” başlıklı haberde, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ali
Altınbaş’ın görüşlerine yer verildi.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim
Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tolga Demiryol’un “Is The United States Getting Tougher With
Turkey” başlıklı makalesi, 26 Şubat 2014 tarihli Today’s Zaman gazetesinde yayınlandı.
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü
Müdürü Prof. Dr. Hayri Kozanoğu, 24 Şubat 2014 tarihinde, Bloomberg HT kanalında yayınlanan Finans Merkezi adlı programa katılarak, “İç Talep Hız Kesecek mi?”
konusu ile ilgili röportaj verdi.
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yıldırım Üçtuğ’un üniversite ile
ilgili röportajı, www.parlakbirgelecek.com adlı internet sitesinde yer aldı.
Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Hasan Sınar’ın danışmanlığında,
Hukuk Fakültesi öğrencilerinin yaptığı, “Çocukları Suça İten Faktörler” konulu
araştırmanın haberi, 16 Şubat 2014 tarihli Hürriyet İnsan Kaynakları gazetesinde yer
aldı.
Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Banu Kavaklı
Birdal’ın Fethiye’deki saldırılara yönelik değerlendirmeleri, 11 Mart 2014 tarihli
Habertürk gazetesinde yayınlandı.
13
BASINDA BİZ
KARİYER
Bakmak ama
Öğr. Gör. Fırat ARAPOĞLU
gör(e)memek
Türkiye’de sosyoloji, antropoloji ve tarih gibi disiplinler de
dahil olmak üzere hem akademide hem de yaşamın her
alanında görsel sanatlar kültürünün eksikliği netlikle görülebilmektedir. Bunun en önemli nedeniyse görsel sanatlar sanat
eğitiminin gelişmemiş olması. Öyle ya, ülkemizde “sanat”
gereksiz bir eğlence ya da boş zaman aktivitesi olarak algılanıyor. Gerçekten böyle mi? Bundan dolayı mı ilköğretimde
görsel sanatlar dersine üçüncü sınıfa kadar iki saat ayrılırken,
bu sayı dört ve sekizinci sınıflar arası bir saate iniyor? Lise
müfredatında durum nasıl? Resim dersini ancak “seçmeli”
olarak iki saat alabiliyorsunuz.
Halbuki kişisel gelişim açısından ve bireyin
görsel, ruhsal ve estetik yönlerini ve yaratıcılığını geliştirmeye çalışan etkinlikler bütünü olmasıyla birlikte insanın genel eğitimi içerisinde
sanat eğitimi önemli bir yere sahip. Bireyin
estetik eğitimi, onun kişilik kazanmasını amaçlayan bir etkinliktir. Çocukların ve hatta
yetişkinlerin sanat eğitimi alması, onların hayatında kullanabileceği davranışları edinebilmesi
için zorunludur. Böylelikle toplumda, estetik duyarlılığı olan ve
bunu sergileyebilen, nazik, ince ruhlu, zevkli, saygılı, dürüst ve
kişiliği oluşmuş bireylerin sayısının artmasında etkili olunabilir.
Örneğin; bu minvalde sürekli model almaya çalıştığımız
Avrupa ülkelerinde, görsel sanatlar zorunlu eğitimin bir noktasında öğretilir ve seçmeli değil “zorunlu” derstir.
Öğrenme alanı yaratıcılığı etkiliyor
Her alanın öğretisi en etkin biçimde ancak müzelerde gerçekleşmektedir. Bir sanat müzesi ise sanata ait bilgilendirmenin,
sorgulamanın, yeni düşünce şemaları geliştirmenin en önemli
mekanlarından birisidir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar
ve uygulamalar, sanat eğitiminde müzeleri kullanmanın, yaparak ve yaşayarak öğrenmeyi sağladığını, kapalı sınıf ortamın-
Güzel Sanatlar ve Tasarım
dan daha rahat bir sanat atmosferi sunduğunu, eleştirel yaklaşımı kolaylaştırdığı için yaratıcılığı teşvik ettiğini ortaya
koymuştur.
Hayatımızda sanata da yer ayırmalıyız.
Elbette muhafazakar ve tutucu reflekse sahip yönetimlerde
“sanatçılar özgür bir ruha sahip, muhalif ve yerleşik kalıpları
sorgulayan figürler ve bu yüzden engellenmeli ve böylece
görsel sanatlar kültürü ve eğitimi düşük düzeyde tutulmalı”
diyerek özetleyebileceğimiz bir görüş hakim. Çünkü ister
profesyonel ister izleyici olarak, sanata meyleden bireyler siyasi
ve kültürel alanda birçok noktada risk alabilmektedir. Çünkü sanat, uzlaşının değil, “sınırları ihlal etmenin” dışavurumudur. Sanatçı
olmak ya da estetik bir refleks göstermek engellenerek bu sorgulama kanallarından birisinin
önü kapatılabilir. O zaman da işte hem kendi
eğitim dönemlerimizde hem de şimdi etrafımızda daha küçük yaştaki öğrencilerde görebildiğimiz gibi, resim derslerine sadece branş öğretmenleri değil, herkes girebilir ve o derste de sanat üretimi
işlenmez, matematik problemleri çözülür. Aritmetik ve
geometri elbette entelektüel gelişim açısından temeldir ve
öğrenilmelidir ama unutulmamalı ki “harmonia” (uyum) için
sanat bilgisi de gerekmektedir. Bunun için haydi gelin bazı
günlerimizi müzelere ayıralım, müze ve sergi ziyaretleri yapalım. Okulumuzda resim ve heykel sergilerinin ya da çağdaş
sanat sergilerinin sayılarının artması için ön ayak olalım ve
bunu talep edelim. Hatta görsel sanatlar üzerine kulüp
çalışmaları daha da artırılabilir. Yoksa tarih ve edebiyat kültürümüz gelişmişken, “görsel sanatlar kültürümüzün” ne kadar
zayıf olduğunu farklı ülkeleri seyahat ettiğinizde ya da farklı
coğrafyalardan gelen paydaşlarınızla tanıştığınızda netlikle
görebilirsiniz. Gerçekten istediğimiz bunun böyle olması mı?
14
İKBU’DA YAŞAM
BİZDEN BİRİ
Uçuyor, dalıyor, koşuyor...
O hiç durmuyor!
Siz onu MYO ve Sürekli Eğitim Merkezi’nin müdürü olarak
tanıyorsunuz. Hep güler yüzlü ama bir yanıyla da karşısında
hazır olda durmanıza neden olan bir ifade. Hani hemen kanınızın kaynadığı, içinizin ısındığı, bir yandan da saygı duyduğunuz
ender insanlar vardır. İşte, onlardan biri Fahri Hoca.
Röportaj esnasında o kadar çok uğraşı ve hobileri olduğunu öğrendim ki yazıya
nereden başlayacağımı bilemedim. Fahri Erenel bir dalgıç. Aynı zamanda krosçu,
dağcı, AKUT üyesi, engellilerle ilgili pek çok derneğin aktif üyesi. Türkiye’deki tüm
dağlara tırmanmış. Yetmemiş, şimdi İran’a tırmanmaya gidiyor. Bu arada kahverengi kuşak sahibi. Ata biniyor, saz çalıyor, resim yapıyor.
Bunların hepsine nasıl zaman ayırıyorsunuz? Daha da önemlisi, bu bitmez enerjiyi
nereden buluyorsunuz? diye sorduğumda “Ben disiplinli yaşamayı hayat tarzı haline
getirdim. Bu yüzden ekstra bir çaba göstermeme gerek kalmıyor. Bu, bana asker
olmanın kazandırdığı bir özellik. Enerjiye gelince bunu eşim de hep sorar ve bir gün
bana: ‘Sen yaptığın hobilerden o kadar çok zevk alıyorsun ki bu senin yeniden enerjiyle dolmana sebep oluyor’ dedi. Sanırım haklı....” şeklinde cevap verdi.
Fahri Bey’in, engelli insanlara karşı duyduğu özveri ve çabaya hayran kalmamak
elde değil. Görme Engelliler Derneği’ne danışma kurulu başkanlığı ve Sivas Engelliler Derneği’ne onursal başkanlık yapıyor. Sosyal hizmetlerde çocuk gelişiminde
okuyan 40 öğrenciye işitme engellilere yönelik eğitim veriyor. Hepatit ve şeker hastalıklarına bağlı derneklere de destek veriyor.
Fahri Hoca’nın yaptıklarını duydukça benim aslında hiçbir şey yapmadığımı fark
ettim. Sizi sorularla hiç oyalamadan yaptıklarını Fahri Hoca’dan okuyalım:
Dededen Yadigar “Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası”
Harp Okulu’na girdiğimde sağ-sol olayları vardı. Bu sebeple üniversiteyi kazanmama
rağmen askeriyeye yönelmiştim. Asıl etken dedemden bana kalan “kırmızı şeritli İstiklal
Madalyası”dır. Dedem Fahri Erenel, cephede savaşmış İstiklal Madalyası sahibi. Bununla
gurur duyuyorum. İstiklal Madalyası Bakanlık kararıyla, vefatlarından sonra, dedemden
babama, babamdan da bana verildi. Benden de torunum Deniz’e geçecek olması beni
duygulandırıyor.
Doğa Sporları Tutkunuyum
Doğa sporlarına ilgim var. Dağcılık yapıyorum. Türkiye’deki tüm dağlara tırmandım. Şimdi, İran’da bir
dağ tırmanışı yapacağız. Ayrıca Gebze’de yer alan kaya
tırmanma alanı var. Tırmanış programımızı mevsimine göre ayarlıyor,
ön hazırlık aşamasında titizlik gösteriyoruz. Tırmanış bireysel yapılınca başarı
getiren bir spor değil, ekip işidir. Tüm takım arkadaşlarının aynı disiplinde hareket
etmesi, malzeme teminin eksiksiz olması gerekiyor. Bazen 10 dakikada aşacağınız yolu
1 saatte aşarsınız fakat güvenlik esastır. Spora olan ilgim çocukluğuma dayanır. Karatede
kahverengi kuşağa kadar yükselmiştim.
Yükseklik Korkum Yok
Doğa sporlarının yanı sıra hava sporlarıyla da ilgileniyorum. Bu ilgimi Sivas’ta
hayata geçirme fırsatı yakalayıp Türkiye’de ilk hava sporları kurumunu, Türk Hava
Kurumu bünyesinde kurduk. Ben de şu an bu kurumun onursal başkanlığını
yapıyorum. Yamaç paraşütü ve normal paraşütle atlıyorum.
15
İKBU’DA YAŞAM
BİZDEN BİRİ
TESİS BULAMIYORLAR
Derinlere Dalmak Büyük Bir
Keyif
Aynı zamanda su altı dalışıyla ilgileniyorum. Advance derecesinde 2 yıldız sahibi
olan profesyonel dalgıçlık yapıyorum.
Dalışı, Urla ve Saroz Körfezi’nde gerçekleştiriyorum. En çok gece dalışlarından
keyif alıyorum. Batık dalışları da oldukça
heyecan vericidir.
Uzun Maraton Koşuları
Bunların yanı sıra maraton koşuculuğu
yapıyorum. Türkiye’deki tüm maratonlara katıldım. En son Antalya’daki maratona katıldım. Yakın zamanda ise 19
Nisan’da İznik’te 80 km koşum var. Derecelerim kendi yaş grubum için yüksek.
Seviye olarak iyi kondisyonum olduğu
için her gün yaptığım antrenmanlar
yeterli oluyor. Spor benim yaşam
biçimim olduğu için ekstra bir çaba
göstermeme gerek kalmıyor. Uzun maratonların sosyal sorumluluk projeleriyle
birleştiği etkinliklerde yer almaktan keyif
alıyorum. “İyilik Peşinde Koş” etkinliğine
katılıyorum. Bu bir bağış kampanyası.
Tanıdığınız insanlara mektup gönderip 5
farklı sivil toplum kuruluşuyla birlikte
çalışıyorsunuz. Koşunun ardından gelen
bağışlarla 5 sivil toplum örgütü ile ihtiyaç
sahiplerine bu bağışı ulaştırıyorsunuz.
Hem spor yaparak kendiniz için iyi bir
şey yapıyorsunuz hem de ihtiyaç sahibi
insanlara ulaşmış oluyorsunuz.
AKUT Üyesi
Akut üyesiyim. Arama kurtarma ekip eğitimlerine katıldım. Nasuh Mahruki ile birlikte kriz yönetimi merkezinde olası bir kriz durumunda yapılması
gerekenler üzerine eğitim alıp şu an eğitim verebilir durumdayım. Geçen
yıl üniversitemizde AKUT’un ilk yapılanmasını oluşturduk. Öğrencilerimizin sivil toplum kuruluşu içerisinde görev almalarını önemsiyorum. İnsani
değer katan kulüplerde yer almaları benim için çok önemli.
Kayseri’nin Özelliği
Kayseri’ye gittiğinizde iki heykel birden görürsünüz. Biri yamaç paraşütü
yapan ve diğeri dağa tırmanan insan heykeli. Kayseri, iki ekstrem sporunu
aynı mekanda yapabileceğiniz dünyadaki nadir şehirlerdendir. Kayseri’ye
gittiğinizde Alidağ Bölgesi’nde yamaç paraşütü yaparsınız, öğleden sonra
ise Erciyes’e tırmanışa geçebilirsiniz.
Beni Dinlendiren
Hobilerim de Var
Bu kadar ekstrem hobiden sonra bir
koleksiyoneriyim. 1973 yılında babamın çocukken bana devrettiği 8 bin
puldan oluşan bir koleksiyonum var.
Osmanlı dönemine ait pullarım var.
Gençken yurtdışı eğitim değişimi
programı ile Almanya’ya gidecekken,
gerçekleşen Kıbrıs Harekatı ile bu
hayalim yarım kaldı. Bu sebeple
yurtdışıyla sürekli mektuplaşıyordum.
Dolayısıyla Avusturya’dan Almanya’ya uzanan birçok pulum bulunuyor. Onların bakımıyla ilgilenmek
benim için dinlendirici bir zevk.
Bununla birlikte eski dönem paralarını biriktirmeyi seviyorum. Tüm
bunların dışında, hayvanlara duyduğum sevgi çok başka. At binmeyi
severim. Çok profesyonel olmasa da
bağlama çalıp resim yapıyorum.
Semtin
Çocuğuyum
Tam Bir Başak Burcuyum
Askerlikten ve başak burcundan gelen bir titizliğim var.
Arabamdan evdeki kitaplarıma kadar düzeni severim.
Torunum Deniz de başak burcu. Henüz 2 yaşında ama o
da kitapları yamuk görürse kalkıp düzeltiyor. Bugün
gidin ofisime, benim yarın yapılacak işlerim masamda
notlar halinde yazılıdır. Ben olmasam da bir başkası bu
kağıtlardaki notlardan iş takibi yapabilir. Astrolojiye
inanmak istemesem de bazen bu kadarı tesadüf mü diye
düşünüyorum.
Beşiktaş doğumluyum. Dolayısıyla
koyu olarak Beşiktaşlı büyüdüm.
Babam 1.5 yaşındayken Şeref
Stadı’na maça götürmüştü beni ve
“Beşiktaşlı olmazsan hakkımı helal
etmem” diye vasiyet etmişti. Çocuklarım da Beşiktaşlıdır. Futbolu gençliğimden beri oynarım. Halen halı
saha maçına çıkarken Beşiktaş bayrağı ile çıkarım. Aynı zamanda Beşiktaş
kongre üyesiyim.
16
EKONOMİ
Üretici fiyatları
tüketici fiyatlarını
aşarsa?
Ay başında açıklanan enflasyon oranları
üretenlerin ne kadar zor durumda olduğunu gösteren bir sinyal oldu. İçinde
yaşadığımız yüzyılın en önemli konularından biri üreticilerin sürekli artan
üretim maliyetleri ile nazlanan tüketici
arasında bir denge kurabilmeleri olmaktadır. Tüketiciler her geçen yıl tercih
sebeplerini karmaşık hale getirirken,
aynı ürünü aynı kalitede, hatta daha
kaliteli şekilde yarı fiyata, hatta mümkünse daha ucuza almak istiyorlar.
Prof. Dr. Emre ALKİN Bir yandan zayıf talep sebebiyle tüketicilerin fiyata karşı hassasiyetinin artması
TFF Genel Sekreter
diğer yandan da hammadde - aramalı yatırım malı fiyatlarının sürekli yükselmesi büyüme ve kar krizini
beraberinde getiriyor. Açıklanan enflasyon oranları pek yakında
böyle bir durum yaşanacağını ortaya koyuyor. Belki de bazı sektörlerde başladı bile.
Tabi, Türkiye gibi ülkelerde maliyetleri birebir etkileyen döviz kurları
da endişeyle izleniyor. Buradan hareketle "Faizler mi yoksa kurlar mı
büyümeyi bozar?" sorusuna cevap arayalım. Ya da sizi yormayalım,
hemen söyleyelim: İkisi de peş peşe bozar. Her ikisi de yükseldi mi
bireyler tüketim ve yatırım tercihlerini ertelerler.
Kur seviyelerine dikkat
Kötünün iyisi olarak kabul edilecek durum şudur: Faizlerin yüksek ama kurların yatayda seyrettiği durum.
Yatırım yapmayı kafaya koymuş bir kişi faiz oranını
veri kabul eder ve buna göre fizibilite yapar.
Ancak sürekli oynaklık gösteren kurla fizibilite yapılamaz. Buna rağmen TL cinsinden gelir elde eden üreticilerin, kurların bir dönem en yüksek seviyesinden kredi alarak avantaj sağladıkları da görülmüştür. Bunun
karşısında kurların en düşük
seviyesinden kredi alarak
talihsiz tercihler yapan
firmalar da gördük.
17
Bir diğer etki de dış talebin iç talebe göre daha
istikrarlı seyretmesi sebebiyle ihracatın ve sanayi
üretiminin artmasıyla ortaya çıkacak. Türkiye'de
sanayi üretim rakamlarının beklenenin üzerinde
seyretme sebeplerinden bir tanesi de bu. İç talepte
yavaşlama gözle görülür halde ama ihracat artmaya devam ediyor. Ancak kalite / fiyat rekabetinde
yola devam eden Türkiye ekonomisinin teknoloji ve
bilgi rekabetine geçmeden artan maliyetlerle katma
değer ve kar yaratması zor gözüküyor. Hızlı koşan
sektörlere "Arabayı durdur da sana yeni araba
verelim" demek de kolay değil. Planlamadan çok
planlamayı yapanlara karşı bir güven kaybı
mevcut.
Sonuç olarak, enflasyonla mücadele için kurları
dizginlemek isteyen bir para otoritesi faizleri
yükselterek buna bir nebze çare bulur, ancak siyasi
belirsizlik nedeniye yükselen kurlara çare bulacak
olan siyasetten başkası değildir. Dolayısıyla, kısa
vadede kurların, faizin hatta enflasyonun yükselme
sebebi % 40 nispetinde TCMB'nin geç hareket
etmesi olsa da, % 60'ı da siyasetten kaynaklanıyor
desek yanlış olmaz. Yurtdışındaki gerginlik için de
yapacak bir şey olmadığını eklemek gerekiyor.
TANIDIK TANITTIK
İKBU’DA YAŞAM
Lise Seminerlerimiz Hızla Devam Ediyor...
Murat ACET
Rehber Öğretmen
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Görevlisi
Yrd. Doç. Dr Hakkı Özhan, Bayrampaşa Hüseyin Bürge Anadolu Lisesi’nde “Geleceğin Uçan
Trenleri” ve Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim görevlisi Doç. Dr Murat Taş, Büyükçekmece Mimar
Sinan Koleji Bilim Şenliği kapsamında “CERN’de Neler Oluyor” konulu seminerleriyle öğrencilerin güncel teknolojik gelişmeler konusunda bilgilenmelerini sağladılar. Öğrencilerin ilgiyle takip
ettiği seminerler sonrası, rehber öğretmenler ve okul yöneticileri “yenilikçi ve alışılmışın dışındaki
seminerleri öğrencilerin heyecanla takip ettiklerini” söyleyerek üniversitemize ve akademisyenlerimize teşekkürlerini sundular. Ayrıca akademisyenlerimiz “Tematik Teknoloji Seminerleri” ve
“Ekonomi, Yönetim ve Siyaset Sanatı Seminerleri” kapsamında Eyüp Anadolu Lisesi, Ali Akkanat
Anadolu Lisesi ve Örfi Çetinkaya Anadolu Lisesi’ne misafir oldular.
Meslek Tanıtım Seminerleri Trakya Bölgesinde...
Gençleri bilinçlendirmeyi ve hayatlarında bir dönüm noktası olan kariyer seçimleri konusunda
yardımcı olmayı hedeflediğimiz “Meslek Tanıtım Seminerleri” 04 – 07 Mart 2014 tarihlerinde
Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli’nde öğrencilerin ve öğretmenlerin katılımıyla gerçekleştirildi.
Seminerlere katılan öğrenciler “Seminerleri büyük bir keyifle dinlediklerini, akademik yaşam ve
meslek seçimi konusunda çok şey kazandıklarını ve akademisyenlerimizin enerjilerini çok güzel bir
şekilde yansıttıklarını” ifade ettiler.
Beylikdüzü Kariyer Günleri’nde Standımız
Büyük İlgi Gördü
Beylikdüzü İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Beylikdüzü Belediyesi işbirliğiyle gerçekleştirilen
“Kariyer Günleri”nde standımız ziyaretçiler tarafından büyük ilgi gördü. Üniversitemizin fakülte
ve bölümleri, burs ve sosyal yaşam olanakları gibi konularda gelen sorular rehber öğretmenlerimiz
ve öğrencilerimiz tarafından cevaplandırıldı. Aynı etkinlik kapsamında Hukuk Fakültesi Öğretim
Görevlisi Doç. Dr Leyla Ateş “Üniversitede Hukuk Eğitimi” konulu bir seminer verdi.
Atölyeler Başlıyor: Yaparak Öğrenme için
Deneyimlerimizi Paylaşıyoruz
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, İKBU Robotik Kulübü ve İKBU Mimarlık Kulübü tarafından
düzenlenen “Robotik Atölyesi” ve “Mimarlık Atölyesi” 25 - 26 Mart 2014 tarihlerinde gerçekleştirilecek. Liseli gençlerin bilim ve teknoloji alanlarındaki ilgi ve yeteneklerini geliştirmeyi amaçlayan
atölye çalışmalarının geribildirimlerini heyecanla bekliyoruz.
18
İKBU’DA YAŞAM
ETKİNLİKLERİMİZ
AKADEMİK PANO
İstiklal Marşı
Üniversitemizde “İstiklal Marşı’nın
Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma
Töreni” düzenlendi.
Eczacılık Fakültesi, Araştırma Görevlisi Melike Fırlak’ın "Removal of Ag(I)
from Aqueous Solutions by Thiol-ene-Based Hydrogel and Its Application
to Radiographic Films" başlıklı makalesi Water, Air & Soil Pollution adlı,
SCI indeksli dergide yayımlandı.
Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr.
Nazan Maksudyan'ın yazdığı “Cihan Harbi Yıllarında Almanya’da Osmanlı
Yetimleri: Mavi Kep ve Pelerin" başlıklı makalesi, Toplumsal Tarih dergisinin Mart 2014 sayısında yayımlandı.
Psikoloji seminerleri devam ediyor
Fen Edebiyat Fakültesi’nin “IKBU-FAS,
Psychology Talk Series” kapsamında,
üniversitemiz Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Muniarajan
Ramakrishnan, öğrencilere “Sleep and
Neurocognition in Patients with Schizophrenia” konulu seminer düzenledi.
Nasıl Marka Olunur?
Üniversitemizin Girişimcilik Kulübü’nün düzenlediği “Nasıl Marka
Olunur?” konulu seminerde, Marka
Yönetim Derneği Başkanı Uğur Ünal
ve Türkiye Gençlik Platformu Kurucu
Başkanı İsmail Hilmi Adıgüzel marka ve
markalaşma sürecini anlattılar.
Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Grafik Tasarım Bölüm Başkanı Yrd.
Doç. Dr. Salih Denli, "Eğiti-yorum" başlıklı kişisel karikatür sergisini, 04
Mart- 27 Nisan 2014 tarihleri arasında Anadolu Üniversitesi Eğitim Karikatürleri Müzesi'nde gerçekleştiriyor.
Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Sınar, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Bilimleri ve İnsan Hakları Araştırma
ve Uygulama Merkezi tarafından düzenlenen “Yeni İnternet Kanunu
Çerçevesinde İnternet ve Sansür” temalı etkinlikte bir sunum gerçekleştirdi.
Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükran Şıpka, İstanbul Üniversitesi Sürekli Eğitim, Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen “Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Sempozyumu: I” adlı etkinliğe konuşmacı
olarak katıldı.
Türkiye Barolar Birliği'nin organize ettiği, Kırklareli/Edirne/Tekirdağ
barosu avukatlarına yönelik gerçekleştirilen “Aile Hukuk ve Mal Rejimleri”
konulu seminerde, Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükran Şıpka sunum
yaptı.
Türkiye Barolar Birliği'nin organize ettiği, Batman, Diyarbakır ve Siirt
Barosu avukatlarına yönelik “Borçlar Kanunu’nda Getirilen YeniliklerArsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi ve Kira ile İlgili Yeni Hükümler"
konulu seminerde, Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Umut
Yeniocak sunum yaptı.
Hukuk Fakültesi’nin düzenlediği “1982 Anayasası’nın 30. Yıl Bilançosu”
başlıklı sempozyum kitabı Oniki Levha Yayınevi tarafından basıldı ve dağıtıma girdi. İlgili kitabın editörlüğü, Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim
üyesi Yrd. Doç. Dr. Nihan Yancı Özalp ve Ar. Gör. Sinem Şirin tarafından
yapıldı.
Kadın Hakları
Üniversitemizin Sosyoloji Kulübü’nün
düzenlediği etkinlikle Yrd. Doç. Dr.
Banu Kavaklı seminer verdi. Kadın
hakları konusunda öğrencilerin bilinçlenmesini sağlamayı amaçlayan seminere öğrenci ve akademisyenler katıldı.
Bilim Teknoloji Seminerleri
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi’nin
Bilim, Teknoloji ve Toplum (BTT)
Seminerleri kapsamında, Yrd. Doç. Dr.
Kerem Altun “Self-contained Human
Localization by Activity-based Map
Matching” başlıklı çalışmasını sundu.
19
Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Bianca Kaiser'in B. Pusch'un
editörü olduğu "Transnationale Migration am Beispiel Deutschland und
Türkei" adlı çalışmayı incelediği kitap eleştirisi "Jahrbuch für deutsch-türkische Studien: Jugendbilder – Repräsentationen von Jugend in Medien und
Politik" adlı dergide (2013: Cilt 4, sayfa: 177-79) yayınlandı.
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim
Üyesi Yrd. Doç. Dr. Bekir Oğuz Bartın'ın "Simulation of Vehicles' Gap
Acceptance Decisions Using Reinforcement Learning" başlıklı bildirisi,
"International Conference on Engineering and Applied Sciences Optimization” isimli konferansta sunulmak üzere kabul edildi.
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim
Üyesi Yrd. Doç. Dr. Bekir Bartın'ın, "Empirical Evacuation Response Curve
During Hurricane Irene in Cape May County, New Jersey" başlıklı makalesi
Transportation Research Record adlı SCI Explanded indexi tarafından
taranan dergide basılmak üzere kabul edildi.
İKBU’DA YAŞAM
İKBU’DAN KARELER
Bırak bütçeyi şimdi, ayna ayna söyle bana benden güzeli var mı bu dünyada
Bakarmısınız arkadaşımı güldüremiyorum.
Hele şu okul bitsin söz...
Benim bu konferansta
ne işim var ya, ben gider!
Saçlarım yapıldı, birazdan beni görün
makyajım yapılınca çekimlere hazırım.
Tek elimle 200 tane kutu
kola eziyorum:)
Hayat Maksimumda
Modayı zor takip ediyorum valla
Kampanya çekimi dediniz, saça makyaja
girdiniz.
Hayatın zorluklarına şimdiden alışın. Okul sadece dört
tarafı duvarla çevrili üstünde damı olan yer değildir.
Halaydan sonra dönücem ben sana...
[email protected] e-posta adresimize resimlerinizi mail atın,
fotoğraflarınızı bu sayfada yayınlayalım.
20
KAPAK KONUSU
Ünlü iktisatçı
James Galbraith
İKBU’da
Galbraith Türkiye’de Dolar ve Euro’daki yükselişin bir süre
daha devam edeceğini söyledi.
Dünyaca ünlü Amerikalı iktisatçı Prof. Dr. James Galbraith, Kemerburgaz Üniversitesi’nin düzenlediği “Ekonomik Krizin Yedinci Yılında Amerika, Avrupa ve Türkiye'deki Olası Yansımaları” adlı konferansta krizin Türkiye’ye olan yansımalarını
anlattı. Konferans sonrası açıklamalarda bulunan Galbraith, son dönemde Türkiye’de yaşanan aşırı Dolar ve Euro artışının bir süre daha devam edeceğini belirtti.
Dünya çapında tanınan bir iktisatçı olan ve Texas - Austin
Üniversitesi, Lyndon Johnson Kamu Yönetimi Okulu’nda
Hükümet - İş Dünyası İlişkileri Kürsüsü Başkanı olan Galbraith, konferansta yaşanan ekonomik kriz ve dünyadaki
etkileri hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Galbraith,
Türkiye’nin son 10 yılda ekonomik alanda belirli büyümeler
yaşadığını kaydederek “Türkiye ekonomik alanda uzun
süreli bir büyüme yaşadı. Bu da, ABD ve AB’nin etki alanı
içerisinde bulunmayan ve Euro Bölgesi krizini tecrübe
etmeyen ülkeler için alışılmadık bir durum değil. Türkiye
küresel ekonomik kriz ve ardından gelen resesyon döneminde yüksek risk ve yüksek faizli kredi krizini yaşamadı” dedi.
Türkiye’de son dönemde artış gösteren Euro ve Dolar
hakkında da açıklamalarda bulunan Galbraith, Euro ve
Dolar’da bir süre daha artış yaşanabileceğini ifade ederek
“Euro ve Dolar’ın yükselmesini uluslararası finansal koşulların değişmesinin bir parçası olarak görüyorum ve bu değişimin, ABD veya Avrupa’daki şartlar değişene kadar devam
edeceğini düşünüyorum. Bu yakın bir süre içerisinde olmayacaktır. Bunun değişmesi için zorlayıcı bir sebep olması
gerekiyor. Şu an ABD’deki koşullar zayıflıyor ve ben Merkez
Bankası’nın bunu henüz kabullenmeye hazır olduğunu
düşünmüyorum” dedi.
Dünya ekonomisinin gelecekte yaşayabileceği değişimler
hakkında da konuşan Galbraith, yakın gelecekte dünya
ekonomisinde köklü değişiklikler yaşanacağını düşünmediğini belirterek “İkinci Dünya Savaşı’ndaki gibi bir durumda
değiliz. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda uluslararası bir
anlaşma yapabilirdiniz fakat şu an çok sofistike ve karmaşık
türev enstrümanlara bulanmış bir dünya var ve bu enstrümanları oluşturan kuruluşların kontrol edilmesi çok zor. Bu
nedenden dolayı yakın zamanda kapsamlı bir değişim göreceğimizi düşünmüyorum” şeklinde konuştu.
Galbraith yoksulların haline, dünyanın yoksul ülkelerinin
haline göz yummanın eskisi kadar mümkün olmadığını
21
belirterek konuşmasının sonuç bölümünde şunlara yer
verdi:
“Finansal istikrarsızlık açıldıkça durum daha da vahim bir
hale geliyor. Bence çok karamsar bir manzara ile karşı karşıyayız. Bu gerçeği aklımızda bulundurarak politikalar
üretmek durumundayız.
Ne olmalı bu politikalar? Kesinlikle neo-liberal politikaların
zıttı olmalı bunlar ki bu bahsettiğimiz neo-liberal politikalar
kriz dönemi boyunca öne çıktılar. Dolayısıyla da artık geri
çekilmek durumundayız. Popülasyonumuzun zayıf kesiminin desteğine artık güvenemeyiz. Roosevelt tarafından
uygulanan politikalar bunların tam tersiydi. Sosyal sigorta
programları güçlendirilmeli, toplumun en zayıf, en alt
kesimleri güçlendirilmeli, aynı şekilde dünyada da buna
benzer bir yol takip edilmeli.
Bunu yaparsak eğer içinde bulunduğumuz bu sürecin bir
adım ötesine geçebiliriz. Karşı karşıya kaldığımız küresel
ısınma gibi sorunları da aslında bu şekilde atlatabiliriz. Aksi
takdirde tüm sistemi çökertecek bir felaketle burun buruna
geleceğiz.
Sosyal sigorta, altyapılar, çevresel yatırımlar, finansal sektörün boyutunun küçültülmesi - ki bu sektör artık bize hizmet
etmiyor tam anlamıyla – ve askeri müdahalelerin sona
erdirilmesi atmamız gereken adımlar. Bunlardan bazıları
Türkiye ve Avrupa için de söz konusu olacaktır”.
KAPAK KONUSU
Türkiye,
“cinsiyet uçurumu”
raporunda 120. sırada
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi ve Aile Hukuku Derneği’nin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla ortaklaşa
düzenlediği "Cumhuriyetin 90. Yılında Türk Kadınının Siyaset ve Toplumdaki Yeri" konulu konferans, Türkiye’deki
kadın haklarının mevcut durumunu ve kadınların başlıca sorunlarını masaya yatırdı.
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nin ev sahipliği yaptığı "Cumhuriyetin 90. Yılında Türk Kadınının Siyaset ve
Toplumdaki Yeri" konferansı, CHP İstanbul Milletvekili Ayşe Danışoğlu, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yıldırım Üçtuğ, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükran Şıpka, Aile
Hukuku Derneği Başkanı Prof. Dr. Bahadır Erdem, İstanbul Barosu'ndan Av. Sevim Akat ve İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Günseli Öztekin Gelgel’in katılımıyla gerçekleşti.
Prof. Dr. Yıldırım Üçtuğ: En çok kadın akademisyen bulunduran ülkelerden biriyiz
Konferansın açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Yıldırım
Üçtuğ, Türkiye’nin kadına seçme ve seçilme hakkı tanıyan
ilk ülkelerden biri olduğunu, ancak bunun kağıt üzerinde
kaldığını söyledi. Üçtuğ “Kadınlarımızın siyasette ne kadar
temsil edildiği ve toplum mekanizmalarında ne kadar yer
aldığı oldukça tartışmaya açık. Üniversiteler ise bunun tam
tersi örneği. En çok kadın akademisyen bulunduran birkaç
ülkeden bir tanesiyiz. Sanırım kadınlar akademide kendilerini daha özgür hissedebiliyor. Temennimiz bunu diğer
alanlara da yayılması yönünde” ifadelerini kullandı.
Kadının siyasetteki ve toplumdaki yerinin iç içe geçtiğini ve
birbirinden çok farklı olmadığını belirten Ayşe Danışoğlu,
“Meclisteki çalışmalar toplumun bir yansıması olarak
devam ediyor. Toplumda şiddet, bölünmüşlük ve çözümsüzlük yaşanıyorsa mecliste de mikro bir düzeyde devam
ediyor. Mecliste yer alan kadın milletvekillerinin sayısına
baktığımızda, toplumda kadının zayıf olan yerinin bir karşılığını görüyoruz” şeklinde konuştu.
Mecliste 79 kadın milletvekili
Dünya Ekonomik Forumu’nun araştırmaları doğrultusunda hazırlanan 2013
Cinsiyet Uçurumu raporunda Türkiye’nin kötü bir karnesi olduğunu belirten
Danışoğlu “136 ülke arasından ilk sırada İzlanda’nın yer aldığı raporda, Türkiye
120. oldu. Bu sıralamada eğitim, sağlık, kadının siyasetteki ve ekonomideki
konumu gibi kriterler bulunuyor” dedi.
Meclisteki kadın milletvekili istatistiklerine de yer veren Danışoğlu, “Bugün
mecliste 5 siyasi parti temsilcisi, iki de bağımsız olmak üzere 79 kadın milletvekili
var. Meclisteki 79 kadın milletvekili, 38 ili temsil ediyor. İstanbul 19 milletvekiliyle ilk sırada yer alırken daha sonra 7 vekille Ankara, beşer vekille ise Diyarbakır
ve İzmir bulunuyor. Kalan illeri temsilen maalesef kadın vekil yer almıyor” ifadelerine yer verdi.
Prof. Dr. Şükran Şıpka: Çocuk gelinler konusunda
duyarlılığı artırmak gerekiyor
Bu tür etkinliklerle kadın sorunlarına dikkat çekmek istediklerini belirten Prof.
Dr. Şükran Şıpka “Ülkemizde keşke hiç kadın sorunu olmasa, insanlar her
alanda eşit olabilse ama maalesef gerçek böyle değil. Özellikle erkek öğrencilerin, çocuk gelinler konusunda duyarlılığını artırmak için dünkü dersimde bu
konuyu işledim. Toplumumuzda kadın haklarına duyarlı bir avuç erkeğin sayısını
artırabilirsek, ‘iki avuç’ hatta ‘bir kucak’ yapabilirsek hep birlikte omuz omuza bu
sorunları çözebiliriz” şeklinde konuştu.
22
SAĞLIK
Yrd. Doç. Dr. Barış Ata Borsa
Tıp Fakültesi
Küçük bir ısırık,
büyük tehlike!
Çoğunlukla tropik iklim kuşağını etkileyen vektör kaynaklı hastalıklar arasında en çok ölüme neden olan sıtmadır. Yılda yaklaşık
660 bin kişi sıtma nedeniyle hayatını kaybediyor.
Birleşmiş Milletler’in 1945 yılında bir
“uluslararası sağlık örgütü” kurma
kararının ardından, 7 Nisan 1948
tarihinde Dünya Sağlık Örgütü, üye 26
devletin onayı ile resmi olarak kurulmuş
oldu. Bu nedenle 7 Nisan tarihi, 1950
yılından bu yana her sene “Dünya
Sağlık Günü” olarak kutlanıyor.
Sağlık alanında küresel olarak öncelikli bir konuya dikkat
çekmek amacıyla her yıl bir tema seçiliyor ve konu ile ilgili
etkinlikler düzenleniyor. Geçen yılın teması olan “Hipertansiyon”, bu yıl yerini giderek önem kazanan “Vektör
Kaynaklı Hastalıklar” temasına devretti.
Vektörler, hastalık yapıcı bir mikroorganizmayı bir canlıdan
diğerine taşıyan organizmalar olmakla beraber en iyi
bilinen örnekleri; sivrisinek, kene, bit ve pire gibi artropodlardır. Çoğunlukla tropik iklim kuşağını etkileyen vektör
kaynaklı hastalıklar arasında en çok ölüme neden olan
sıtmadır. Sadece resmi verilere göre dünyada yılda 200
milyon üzerinde sıtma vakası görülürken, çoğunluğu Afrikalı çocuklar olmak üzere yılda yaklaşık 660 bin kişi sıtma
nedeniyle hayatını kaybediyor.
Vektör Kaynaklı Hastalıklarda
Görülen Artış Endişe Verici
Son yıllarda artan seyahat olanakları ve
değişen iklim koşulları nedeniyle daha
önceleri nadiren rastlanan birçok vektör
kaynaklı hastalık beklenmedik şekilde
artış gösterdi. Bunların arasında sivrisinekler tarafından taşınan “Deng Ateşi”nin görülme sıklığı son 50 yılda 30 kat
artmış olmakla beraber dünyanın %40’ının bu hastalık açısından risk altında
olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca “Batı Nil
Ateşi” ve “Chikungunya Ateşi” gibi
sivrisinek kaynaklı diğer viral hastalıkların da görülme sıklığı giderek artıyor.
Leishmaniasis ise tatarcıklar tarafından
taşınan ve dünyada yaklaşık 12 milyon
kişiyi etkilediği, 20-50 bin kişinin ölümüne neden olduğu düşünülen bir parazit
23
hastalığıdır. Değişik şekillerde kendini gösterebilen hastalığın “Şark Çıbanı” olarak bilinen yüzeyel formu ülkemizde
de bazı bölgelerde yaygın olarak görülüyor. Özellikle
ülkemiz açısından önemli olan vektör kaynaklı başka bir
hastalık ise bazı kene türleri aracılığı ile taşınan Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi’dir. Ülkemizde sıklığı azalmakla birlikte
halen, özellikle de bahar aylarında, görülmekte olan hastalığa ilk olarak 2002 yılında Tokat ilimizde rastlandı. Hastalık
2010 yılına kadar yaklaşık 4 bin 500 kişiyi etkiledi ve bu
hastalardan yaklaşık % 5’i kaybedildi.
Neredeyse tüm dünyada ciddi sağlık sorunlarına neden olan
vektör kaynaklı hastalıklarda çoğu zaman ısırık yerini tespit
etmenin zor olması ve hastalık belirtilerinin başlangıçta çok
da özgün olmaması tanıyı geciktiriyor ve dolayısı ile tedaviyi
zorlaştırıyor. Bu hastalıkları engellemenin en etkili yolu
vektörlerle mücadele ve risk altındaki kişilerin vektörlerden
korunma önlemlerini uygulaması. 2014 Dünya Sağlık
Günü’nün hedefi ise bu hastalıkların sık görüldüğü bölgelerde yaşayan ve bu bölgelere seyahat edecek kişilerin korunma yöntemleri ile ilgili bilgilerinin artırılması, aynı zamanda
vektör kaynaklı hastalıkların takibinin endemik ve risk altındaki ülkeler tarafından etkin biçimde yapılması gerekliliği
konusunda farkındalık yaratmak.
SAĞLIK
Polen
alerjileri
baharınızı
Doç. Dr. Ahmet AKÇAY
Çocuk Alerji ve Göğüs
Hastalıkları Uzmanı
mahvetmesin!
Bahar aylarının gelmesiyle hapşırma, burun tıkanması, nezle ve
gözlerde sulanma gibi belirtileri olan birçok kişi görmeye başladık.
Polen alerjimiz varsa mutlaka önlem almalıyız.
Polen alerjisi, bahar aylarında polenlerin havaya yayılmasıyla birlikte bazı alerjik belirtilerin ortaya çıkmasıdır. Bu
nedenle polen alerjisine bahar alerjisi de deniliyor.
olduğu için uyku kaliteleri de bozulur. İyi bir uyku alamayanlar gün boyu kendilerini yorgun ve halsiz hissederler. Bu
da okul ve iş başarısını ciddi bir şekilde etkilemektedir.
Polen Alerjisinin Belirtileri
Polen Alerjisi Teşhisi Nasıl Konulur?
Polen alerjisi Mart, Nisan ve Mayıs aylarını kapsayan bahar
aylarında kendini çeşitli belirtilerle göstermektedir. Sık
nezle, burun tıkanması, peş peşe hapşırma, burunda kaşınma, damakta kaşıntı, kulakta kaşıntı, sık burun kanaması
gibi alerjik nezle belirtileri, kokulara karşı hassasiyet, gözlerde sulanma, kaşınma gibi göz alerjisi belirtileri, sık öksürük,
nefes sıkışması gibi astım belirtileri polen alerjisinin en
önemli belirtileridir.
Yol Açtığı Sonuçlar
Bahar alerjisi; alerjik nezle, astım ve göz alerjisine neden
olabilir. Bahar alerjisi yorgunluk yapar ve okul başarısını
etkiler. Bahar alerjisi olanların genellikle burunları tıkalı
Bahar alerjisi belirtisi gösterenlerin, alerji uzmanları
tarafından dikkatli bir şekilde değerlendirilmeleri gerekmektedir. Teşhis koymak için bazı testler yapılmaktadır. Bu
testlerden en önemlisi ciltten yapılan alerji testidir. Alerji
testleri doğumdan 18 yaşına kadar olan çocuklarda çocuk
alerji uzmanlarınca, 18 yaşından büyüklerde yetişkin alerji
uzmanlarınca değerlendirilmesinde fayda vardır.
Kandan alerji testleri çok doğru sonuç vermeyebilir. Ayrıca
kandan yapılan testler çok pahalıdır. Bu sebeple en doğru
sonucu ciltten yapılan alerji testleri verdiği için kan yerine
ciltten yapılan alerji testleri tercih edilmektedir. Sadece
cildinde problemi olan veya cilt testlerini etkileyen ilaç
kullanan çocuklarda bu kan testi tercih edilmektedir.
Polen Alerjisinden Nasıl Korunabilirim?
Polen mevsiminde polen alerjisi olanlar veya ailesinde alerjik hastalığı yoğun olanların bazı
önlemler alması gerekir:
• Polen mevsiminde polenlerin yoğun olduğu saatlerde dışarıda olmamaya gayret gösterilmeli,
ağız yerine burundan nefes alıp verilmelidir.
• Akşamları eve gelince mutlaka kıyafetler değiştirilmeli ve duş alınmalıdır.
• Evden işe gidilince yüz yıkanıp ağız ve burun su ile gargara edilerek polenler uzaklaştırılmalıdır.
• Bahar mevsiminde çamaşırlar açık havada kurutulmamalıdır çünkü polenler kıyafetlere
yapışabilir.
• Bahar aylarında rüzgarlı havalarda ve gündüz vakti pencereler açılmamalıdır. Gün batımında
ve rüzgarsız havalarda havalandırılmalıdır.
• Gözlerin polenlerden korunması için bahar aylarında güneş gözlüğü veya normal gözlük
kullanılmalıdır.
• Otomobillerin polen filtresinin değiştirilmesi, hepa filtreli klimaların kullanılmas uygundur.
• Su ve meyve suyunu bolca tüketmek çocukların daha zinde olmasını sağlayacaktır.
24
GÜNCEL
Dünya 13 Yaşındaki Bu Çocuğu Konuşuyor!
Arkadaşları bilgisayarlarında oyun oynarken 13 yaşındaki
bu çocuk bakın neler yaptı neler...
Dünyada 13 yaşında çok az çocuk, "Hobi olarak ne
yapıyorsun?" denildiği zaman "Amatör nükleer bilim
adamıyım" gibi bir cevap verebilir. Onun yaşındaki birçok
çocuk evlerinde bilgisayar oyunlarına kilitlenmişken, Jamie
Edwards gece geç saatlere kadar okulda kalarak oluşturduğu nükleer füzyon reaktörünün kontrollerini yapıyor. O,
aynı zamanda 14 yaşındaki Taylor Wilson'dan “bilinen en
küçük nükleer füzyoncu” unvanını da almış durumda.
Edward'ın hayallerinin peşinde koşma serüveni, ilk olarak
geçen yıl, okulu Penwortham Priory Academy'de yaptığı
bir sunum ile başladı. Sunumu esnasında gözler önüne
serdiği ve ileride yapacağı nükleer füzyon reaktörü için
bağış isteyen genç, okulu tarafından tam 3.350 dolarlık
destek bursu kazandı.
HDP’ye Yönelik Saldırılar
Mart ayında Halkın Demokratik Partisi’ne çeşitli kentlerde yapılan saldırılar gündemi yaratan konulardan birisi oldu.
Üniversitemiz Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal; Karadeniz, Urla, Aksaray, Fethiye’de
yaşanan Halkların Demokratik Partisi’ne yönelik saldırılarla ilgili olarak şunları şöyledi: “Bu saldırıları en yalın haliyle ırkçılık
olarak değerlendirebiliriz. ‘Biz’ ve ‘onlar’ olarak kutuplaştırılan bir toplumda ‘biz’den olmayana duyulan öfke ve tahammülsüzlük şiddet yüklü olarak sahneye çıkıyor. Bu öyle bir tahammülsüzlük hali ki meşru zeminde siyaset yapmakta olan yasal
bir partinin binalarına, seçim otobüslerine, tabelasına dahi yöneliyor; var olmasına ve sesini duyurmasına engel olmaya
çalışıyor. Tabi, bu son olaylarda gerginliğin tırmanmasında ve saldırılara müdahale edilmekte geç kalınmasında kimi kamu
görevlilerinin de dahlinin olduğu iddiaları, bunu galeyana gelen sıradan vatandaş tepkisi olmaktan çıkarıyor, ırkçılığın, nefret
söyleminin sistematik bir uygulaması haline getiriyor”.
Nükleerde
imzayı attık
Türkiye, Rusya ile imzaladığı ilk nükleer anlaşmanın ardından, ikinci imzayı Japonya ile attı.
Sinop’ta yapılacak santral için varılan anlaşmaya göre, 3 aylık mutabakat süreci başladı. Japonya
Ekonomi-Ticaret ve Sanayi Bakanı Akihiro Ohata, kurulacak nükleer santralın depreme dayanıklılığı konusunu Japonya’dan örneklerle ortaya koydu.
Sinop’ta ikinci bir nükleer santral inşası için Güney Kore ile yapılan görüşmelerin olumsuz
sonuçlanmasının ardından devreye giren Japonya ile imzalar atıldı. İlk anlaşmayı Ruslar’la
Mersin Akkuyu’da nükleer santral kurulması için yapan Türkiye, ikinci santral için de
Japonlarla işbirliği mutabakatı imzaladı. Nükleer santralin mutabakat süreci 3 ayda tamamlanacak.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Japonya Ekonomi-Ticaret ve Sanayi
Bakanı Akihiro Ohata ile birlikte mutabakata imza attı. Yıldız, “Coğrafi olarak iki uzak
ülkenin gönül ve siyasi bağla yakın olduğunu söyleyebilirim. İnşallah tarihi projeye imza
atacağız” dedi. “Japonya’daki nükleer güç santralleriyle ilgili tecrübenin Türkiye’de somutlaşmasını istiyoruz” diyen Yıldız, Japonya’da kamu ve özel sektörle yapılacak işbirliğinin bu
konuya ışık tutacağının altını çizdi.
Japonya’daki nükleer güç santrallerinin güvenliği konusuna değinen Akihiro Ohata, Japonya’nın nükleer teknolojisini ilk olarak İngiltere’den aldığını, bu teknolojiyi alırken Japonya’nın deprem bölgesi olmasını göz önüne aldıklarını ve bu anlamda depreme dayanıklı
teknolojiler geliştirildiğini kaydetti. Japonya’daki 5 numaralı tesis tasarımında kendisinin de
bulunduğunu kaydeden Ohata şöyle devam etti: “Bildiğiniz gibi bu yörede büyük deprem
oldu ve 7 tesis güvenli şekilde kendini durdurdu. Japonya da sözden fazla ispata yer verilir.
Yerinde görün santralımızın deprem dahil ne kadar güvenilir olduğunu hassas Türk kamuoyuna iletin.”
25
GÜNCEL
Türk Futbolunun Cinnet Gecesi
Trabzonspor - Fenerbahçe karşılaşması bordo mavili seyircilerin
sahaya attığı cisimler yüzünden tatil edildi.
Trabzonsporlular’ın sahaya attıkları taşlar, meşaleler ve hatta kapı
kolu sebebiyle ilk yarıda maç iki kez durdu. Hakem 45+10’uncu
dakikada Volkan’a atılan meşaleler yüzünden maçı tatil etti.
Sokağa taşan olaylarda çok sayıda kişi yaralandı.
Maç öncesi çalınan Kurtlar Vadisi müziği sonrası maç gergin
başladı. 1. ve 4. dakikada sahaya yabancı madde ve Volkan Demirel’e kapı kolu atılınca oyun yaklaşık 3 dakika durdu. Bülent Yıldırım oyunu tekrar başlattı.
22. Dakika… Emenike’nin golünün ardından da sahaya yabancı
madde atan bordo mavili taraftarlar maçı iki dakika daha durdurdu. Bu sırada kaptan Onur ile Mustafa Yumlu, kale arkası tribünlerine giderek taraftarları sakinleştirmeye çalıştı.
26. Dakika… Kale arkasındaki taraftarlar direkleri indirdi, ağları
yırttı. İlk yarıya 10 dakika ilave edildi.
42. Dakika… Trabzonspor ceza sahası içinde yer alan Emenike’ye
kale arkasından atılan bir madde isabet etti. Bu olay sonrası yerde
kalan Emenike bir süre sonra ayağa kalktı.
45+9… Volkan’a atılan yanıcı maddenin ardından, hakem Bülent
Yıldırım soyunma odasına gitti. Fenerbahçeli futbolcular ve teknik
heyet de koşarak hakemi izledi. Sahaya geri dönmeyen Bülent
Yıldırım 45+10’da Fenerbahçe 1-0 öndeyken maçı tatil etti.
Akademik Başarı Düştü
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) işbirliği ile Eğitim
Reformu Girişimi (ERG) kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen
zorunlu kademeli eğitim sistemini inceledi.
“Temel Eğitimin Kademelendirilmesi Sürecinin İzlenmesi” başlıklı
araştırma raporunda, pilot uygulama yapılmadan hemen geçilen
4+4+4 sistemiyle ilgili görüşler yer aldı. Rapordaki sonuçlar kısaca
şöyle:
- Öğrenciler okuldan geç çıkıyor.
- Dikkatleri dağıldı, sıkıldılar.
- Öğretmenlere de uyum eğitimi gerekiyor.
- Derslik yapımına bütçe ayrılmalı.
- 26 bin öğretmene ihtiyaç var.
26
KÜLTÜR SANAT
Müzik
Son albümü Zümrüdüanka'dan
şarkılar seslendirecek olan rock
sanatçısı Aylin Aslım'ın konseri
17 Nisan'da IF Performance
Hall'da
Rock vokalisti ve şarkı yazarı Aylin Aslım, 13 yıllık
müzik kariyeri boyunca dört solo albüm yayımladı.
Düet ve cover çalışmalarındaki özgün yaklaşımıyla
adından sıkça söz ettirdi. Üçüncü albümünden
sonraki üç yıllık sessizliğini Zümrüdüanka (2013)
ile bozan Aslım, Teoman'ın da eşlik ettiği çıkış
parçası “İki Zavallı Kuş” ile müzikseverlerden tam
not aldı. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan ikinci
videosu“İşte Sana Bir Tango” ile adından sıkça
bahsettirmeye devam ediyor.
Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say,
21 Nisan akşamı BKM Sahnesi'nde!
Fazıl Say'ın klasik müzik bestecilerinden eserler seslendireceği resital,
dinleyicilere unutulmaz bir gece yaşatacak.
Birbirinden eğlenceli gösterilerin, eğitici atölyelerin ve heyecanlı oyun alanlarının
yer alacağı 23 Nisan Çocuk Festivali Küçük Çiftlik Park’ta sizleri bekliyor!
Dev pop-up masal kitapları, masal labirenti, düşünce gücüyle araba
yarışı gibi birbirinden çarpıcı ve sıradışı içeriklerin bulunduğu festival,
unutulmaz bir 23 Nisan şöleni vadediyor.
Konusunda deneyimli 40 kişilik uzman pedagog, çocuk terapisti, psikolog ve danışman ekip tarafından oluşturulan workshop ve atölyelerde
çocuklar; kukla atölyesi, resim atölyesi, geri dönüşüm saksı yapımı, dans,
ritim, resim, tiyatro, atölyeleri, çocuk tiyatrosu, palyaço, kukla şovu,
animasyonlar, konserler, yüz boyama workshopları ve sihirbazlık atölyeleri gibi birbirinden renkli, hepsi eğitici ve öğretici içerikler ile eğlenecek,
öğrenecekler.
Duman, 23 Nisan'da Bostancı
Gösteri Merkezi'ni sallayacak
Milyonların takip ettiği rock grubu Duman, son
çıkardığı Darmaduman isimli albümünden ve
eski hitlerinden oluşan şarkılarla Bostancı Gösteri Merkezi'nde sizlerle olacak.
27
KÜLTÜR SANAT
Sergi
Ahmet Özparlak’ın “Hatçe Harikalar Diyarında”
isimli heykel sergisini 2 - 30 Nisan 2014 tarihleri
arasında Galeri Selvin 2’de görebilirsiniz.
Ahmet Özparlak, Hatçe Harikalar Diyarında isimli sergisi ile ilgili şöyle
bahsetmektedir;Toplumsal kuralların özlerini, bir takım düzenleyici ve denetleyici mekanizmalar oluşturur. Toplumun en küçük birimi olan ailenin oluşumunda evlilik önemli bir aşama olup, her toplumda farklı gelenek ve göreneklerle ifade bularak devam eden bir süreçtir. Çeyiz konusu, toplumların
sosyo-ekonomik koşullarına göre türlü biçimler almış, bunun yanı sıra örf,
töre, gelenek, görenek ve yasalara dek genişleyen bir etkileşim aracı olmuştur.
Kavram ya da form olarak çeyiz kültürüne, çağdaş batı sanat geleneğini,
kendi kültüründen öğelerle beraber kullanarak farklı açılardan bakan sanatçı,
gerçek yaşam örneklerini, göstergeleri, gösterenleri ve gösterilenleriyle ortaya
koymaktadır.
Yer: Galeri Selvin 2
Adres: Bebek Arnavutköy Cad. (1. Cadde) 20/A Arnavutköy, Beşiktaş/İstanbul
Mail: www.galeriselvin.com
Civan Özkanoğlu - Bizzat Fotoğraf Sergisi
Civan Özkanoğlu’nun solo sergisi “Bizzat” 13 Mart – 26 Nisan
2014 tarihleri arasında Elipsis Galeri ev sahipliğinde gerçekleşiyor.
Çalışmalarına New York’ta devam eden sanatçı, fotoğrafı günlük
olarak kullanıyor; fotoğrafların hamlığını malzeme ve anlatım aracı
olarak tanımlıyor.
Civan Özkanoğlu, ilk solo sergisinde ışığın işlenebilirliğinden faydalanıyor. Fotoğraflarındaki ışık, gündeliğin teatralliğini ön plana
çıkarıyor. Çoğu zaman insanların olmadığı fotoğraflar, hikayenin
kendisini, öncesini, sonrasını gösteriyor.
Yer: Elipsis Gallery
Adres:Hoca Tahsin Sok. Akçe Han. No: 10 Karaköy, Beyoğlu/İstanbul
Mail: [email protected] Faks: 0212 244 89 06
“Atatürk – Beni Hatırlayınız”
Atölye Tiyatrosu, 2014 sezonunda, dramatik eylemin
gerçek yaşamdan kaynaklanan belgelerle desteklendiği yeni bir oyun olan "Atatürk - Beni Hatırlayınız"ı
sahneliyor.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşamının
son dönemlerini konu alan oyunun yönetmenliğini,
senaryosu da kendisine ait olan Savaş Mutlu yapıyor.
Oyunda, Mehmet Tokat Atatürk'ü, Sertaç Ekici ise
askeri canlandırıyor.
Tiyatro
Dolmabahçe Harita Odası'nda geçen oyunda; Atatürk'ün anılarına, kendisi ile olan
hesaplaşmalarına, hayallerine ve hayal edemediklerine şahit olacaksınız. Kimi zaman
duygulanacağınız, kimi zaman düşüncelere dalacağınız oyunda özel bir insanı göreceksiniz. Atölye Tiyatrosu'nun yeni oyunu 25 Nisan'da Haldun Dormen Tiyatrosu'nda
sahnelenecek.
28
KÜLTÜR SANAT
Bir Delinin Hatıra Defteri
Soyluların dünyasında kendine yer açmaya çalışan minnacık bir
memur, sınıflara bölünmüş bir ülkenin çocuğu Poprişçin. Üstlerine
gereken saygıyı göstermesine rağmen kendi alt sınıfından “hak
ettiği saygıyı” göremez bir türlü. Bu yüzden durmadan bulunduğu
konuma lanet eder, herkes gibi o da kısa yoldan bir üst sınıfa
geçmenin hesapları peşindedir hep... Sınıf atlamaya çalışan bir
memurun hikayesini anlatan “Bir Delinin Hatıra Defteri”, Haldun
Dormen Tiyatrosu tarafından sahneleniyor.
* Oyun, 2014 yılı Rusya Arkhangelsk Festivali'nde Türkçe olarak sahnelenecektir.
Yazan: N. Gogol
Yöneten: Savaş Mutlu
Oynayan: Erdem Topuz
Bilet için detaylı bilgiyi www.biletix.com sitesinden alabilirsiniz.
a
m
e
n
i
S
Fast & Furious
Tüm hızıyla devam eden Fast & Furious
serisinin 2014 yılında yapımı tamamlanacak olan son filminde yeni isimlerle karşılaşıyoruz. Serinin altıncı filminde yaşanan
olayların ardından devam eden filmde
Jason Statham tarafından canlandırılan Ian
Shaw karakterinin intikam mücadelesine
tanık oluyoruz.
Filmin yönetmen koltuğunda sürpriz bir isim olarak James Wan bulunuyor. Genç yönetmen daha önce “Saw” ve “Insidious” gibi önemli
filmlere imza atmıştı.
Gösterim tarihi: 10 Nisan 2014
İnanılmaz Örümcek Adam 2
2012'de büyük sükse yapan İnanılmaz Örümcek Adam'ın devam filmi olan The
Amazing Spider Man 2'de Peter Parker'ın işi hayli zor ve her günü yoğun. Zira
Örümcek Adam olarak kötü adamların peşini bırakmıyor. Ama bir yandan da büyük
aşkı Gwen'e zaman ayırmaya çalışıyor. Lise mezuniyeti ise henüz ufukta görünmüyor.
Gwen'ın babasına verdiği sözü unutmayan Peter, Gwen'e zarar vermemek için
elinden geleni yapıyor ama kötü Electro'nun ortaya çıkması, Harry Osborn’un geri
dönüşü bu sözünü tutmasını oldukça zorlaştıracaktır. Peter Parker'ın geçmişine dair
ortaya yeni ipuçları Örümcek Adam'ın gidişatını da derinden etkileyecektir...
Gösterim tarihi: 25 Nisan 2014
Evrim
Bilim insanı Will, istedikleri teknolojik yardımı yapmadığı için bir terörist grubun saldırısına uğrar
ve cinayete kurban gider. Kendisi gibi bilim insanı olan eşi Evelyn, Will'in beynini gelişmiş bir süper
bilgisayara entegre eder. Will'in bedeni ölmüştür ama beyni eşiyle yeniden iletişime geçer. Dahası,
Will bağlı olduğu bilgisayardan internet aracılığı ile tüm dünyayı, yaklaşan terörist tehlikeye karşı
uyarmaya başlar. Fakat terörist grup Will'in hala hayatta olduğunu fark edince, süper bilgisayarı yok
etmek için harekete geçerler...
Yönetmenliğini Wally Pfister'ın üstlendiği filmin senaryosu Jack Paglen'e ait. Başrolde ise bu türde
görmeye alışık olmadığımız bir isim olan Johnny Depp yer alıyor..
Gösterim tarihi: 18 Nisan 2014
29
İKBU’DA YAŞAM
KÜTÜPHANE
Bugün 23 Nisan:
Okudukça Bilgileniyor İnsan!
Dünyanın ilk ve tek
çocuk bayramı olan
“Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı” 23 Nisan’da
ülkemizde büyük coşku ile
kutlanırken; evrensel boyutta
da 23 Nisan “Dünya Kitap
Günü” olarak kutlanmaktadır.
Cervantes, Shakespeare,
Vega, Nabokov gibi
birçok ünlü yazarın doğum ya da ölüm
gününe denk gelen “23 Nisan” daha da edebi
bir önem kazandırılarak, UNESCO ve Uluslararası Yayıncılar Birliği girişimleri ile 1995’te
“Dünya Kitap ve Telif Hakları Günü” olarak
ilan edilmiştir.
Dünya Kitap Günü’nün tarihi de oldukça ilgi
çekicidir. İspanya’nın Katalonya bölgesinde
1436’dan beri sevgililerin birbirine güller
vermesi gibi geleneksel olarak çeşitli etkinliklerle kutlanan “Gül Günü” (Saint George
Günü), 1926’da Cervantes’in anısına, şölenlerinde kitap da hediye edilmesi kararı ile
“Kitap Günü” adını da almıştır. Böylece güller
kitaplarla buluşmuş, “Güller aşk için, kitaplar
sonsuza kadar” mesajı ile sevgililer birbirlerine
kitap arasına sıkıştırılan güller hediye etmeye
başlamıştır.
Bu kutlamalar ışığında UNESCO’nun ilanı ile
“Dünya Kitap Günü” her yıl dünyanın 100
ülkesinde, bireylere; okuma kültürünü - bilincini aşılamak, kitap okuma alışkanlığı kazandırmak ve yayıncı/yayınevi ilişkisini vurgulamak amacı ile kütüphanelerde, kitabevlerinde
ve sokaklarda çeşitli etkinliklerle kutlanmaya
başlanmıştır. 23 Nisan Dünya Kitap günü
2001 yılı itibari ile Türkiye’de de kutlanmaktadır.
Maksim Gorki der ki: “Kitaplar kendinize ve
başkalarına saygı duymayı öğretecek, yüreği
ve aklı, dünya ve insanlık sevgisiyle dolduracaktır”. Gelin biz de bu duygularla Çocuk
Bayramı’nda tüm çocuklarımıza kitap hediye
edelim! Gelin, biz de “Oyuncaklar sevgi için,
kitaplar sonsuza kadar” mesajı ile çocuklarımızı kuşkusuz en güzel hediyeler olan kitaplarla buluşturalım!
Ve unutmayalım: Bal suyu tatlıdır, şeker iyidir;
ama kitabin tadı ikisinden de iyidir. (Kiril
Turof Psikoposu)
Bu vesile ile tüm çocuklarımızın “23 Nisan
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı” ve
tüm kitap dostlarının “Dünya Kitap
Günü’nü” kutlarım.
Yazgı CİHANGİR
Kütüphane Direktörü
Yakında Gelecekler
1)
2)
3)
4)
5)
6)
İstanbul’u Geziyorum Gözlerim Açık / Haldun Hürel
Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru / Heinrich Böll
Felsefeye Giriş / Ahmet Arslan
Hayal / Ayşe Kulin
Kelebeğin Rüyası [DVD] / Yönetmen Yılmaz Erdoğan
Tamam mıyız? [DVD] / Yönetmen Çağan Irmak
En Yeniler
(Kütüphaneye Yeni Gelenler)
1)
2)
3)
4)
5)
6)
Her Şey Ekonomi Değil / Emre Alkin - Yalın Alpay
Stres - Kendine Güven - Mücadele Ruhu / Cengiz Erşahin
Dünden Bugüne Dokuma Resim Sanatı / Suhandan Özay
1982 Anayasası’nın 30. Yıl Bilançosu / Nihan Yancı Özalp - Sinem Şirin
Cesur Yeni Dünya / Aldous Huxley
Bülbülü Öldürmek / Harper Lee
14 Şubat - 12 Mart 2014 tarihli kütüphane kullanım bilgileri:
1) En çok okuyan öğrenci: Gamze Sevinç (Mimarlık Bölümü)
2) En çok okuyan akademisyen: Yrd. Doç. Dr. Atilla Çifter (Uluslararası Ticaret Bölümü)
3) En çok okuyan idari personel: Özkan Özer (Öğrenci İşleri Direktörlüğü)
4) En çok okunan roman: Suç ve Ceza / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
5) En çok okunan ders kitabı: Türk Medeni Hukuku : Aile hukuku / Turgut Akıntürk
6) En çok bağış yapan kişi / kurum: Fahri Erenel (Meslek Yüksekokulu Müdürü)
30
TEKNOLOJİ
The Zero Theorem 25 Nisan’da Beyazperdede…
Gerçek bir bilgisayar dehası olan Qohen Leth, eski bir şapelin yıkıntıları içerisinde içine
kapanık, yalnız bir hayat sürmektedir. Tek kişilik hayatındaki tek tutkusu ise gizlice yürüttüğü ilginç bir projedir. Bu gizli proje kapsamında insan varlığının nedenlerini, 'The Zero
Theorem'i keşfetmeye çalışmaktadır. 'Management' denilen bir figürün eşliğinde, hayatın
gerçekten anlamının olup olmadığını açığa çıkaracak bir bilgisayar formülü için çalışmaya
başlar. Ancak bu süreç Bainsley isimli bir kadının ve Bob adında yetenekli bir adamın ortaya
çıkmasıyla tuhaflaşmaya başlar. Monty Python and the
Holy Grail ve Brazil gibi sevilen yapıtların yönetmeni
Terry Gilliam'ın yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerini
Christoph Waltz, Tilda Swinton, Mélanie Thierry ve
David Thewlis paylaşıyor.
Yeni HTC One'ın Çift Kamerasının
Sırrı Çözüldü
Teknoloji
HTC’nin önümüzdeki günlerde tanıtacağı amiral gemisi yeni HTC One’da şimdiye kadar sızdırılan görüntü ve bilgilere göre iki kamera olacağı kesin. Peki bu iki kameranın sırrı ne ve çift kamera
ne işe yarayacak? Şimdiye kadar çift kameranın ne işe yarayacağı hakkında bir bilgi yayınlanmamıştı ancak, Avustralya’nın büyük operatörü Telstra tarafından yayınlanan broşür telefonun özelliğini detaylandırıyor ve doğruluyor.Sözde çift kamera, kullanıcıya odak noktasını seçmesini ve
bokeh efektleri oluşturmasını sağlayacak. Kamera aynı zamanda 3D efektler özelliğine sahip
olacak ve bu özellik muhtemelen, 3D efektli fotoğraflar, videolar ve daha fazlası anlamına geliyor.
İnsan gözü kaç Megapixel? Duyunca çok şaşıracaksınız!
Günümüz teknolojisi ile karşılaştırıldığında insan gözünün çözünürlük değerinin ne
olduğu hep merak konusuydu. Gözümüz, küçük açılarla, anlık hareket eder ve etrafımızdaki detayları beyne yansıtmak için sürekli kendisini günceller. Ayrıca iki tane
gözümüz vardır ve beynimiz, çözünürlüğü daha da arttırmak için her iki gözden
gelen sinyalleri toplamaktadır. Daha fazla bilgi toplamak için de haliyle gözümüzü,
gördüğümüz şeyin etrafında hareket ettiririz. Şimdi önünüzde 90’a 90 derecelik
açıda (gözümüzün açıları yani) bir görüntünün olduğunu farz edelim, aynen pencereden dışarıdaki bir manzarayı seyredermiş gibi. Bu durumda piksel sayıları ortalama bir göz için:
90 derece * 60 arc-dakika/derece * 1/0.3 * 90 * 60 * 1/0.3 = 324.000.000 pixels
(324 megapiksel) olur.
Gerçekte her an bu kadar çok çözünürlük elde etmiyoruz ama gözümüz bir manzarada istediğiniz tüm detayları görmenize
olanak sağlamak için sürekli istediğiniz detayın etrafında hareket eder. Ama insan gözü, bu açıdan çok daha fazla bir açı
görür ki bu da 180 dereceye yakındır. Biraz küçük düşünüp 120 derecelik bir açıyla bakabildiğimizi varsayacak olsak bile:
120 * 120 * 60 * 60 / (0.3 * 0.3) = 576 megapiksel verisini elde ederiz.
İnsan gözünün görebileceği gerçek açı değeri şüphesiz ki çok daha fazla çözünürlüğe tekabül eder. Bu yapıdaki (çözünürlükteki) bir veriyi kaydetmek içinse çok fazla alana kayıt imkanı sağlayabilecek kadar gelişmiş bir kamera olması lazım.
Bir robot, üniversite sınavını kazanabilir mi?
Japon bilim insanları, Tokyo Üniversitesi’ne giriş sınavını geçebilecek donanıma ve “zekaya”
sahip bir bilgisayar programı üretti. Japonya Ulusal Bilişim Enstitüsü’nden Noriko Arai’nin
başında olduğu proje, yapay zekanın insan beyni yerine geçip geçemeyeceğini araştırıyor.
Araştırma sonuçlarına göre de insanların daha farklı araştırma alanlarında çalışmaları hedefleniyor. Kyodo haber ajansına konuşan Arai, “Eğer tüm toplum gelecekte bir değişim ihtimali görüyorsa, biz de ona göre hazırlıklı oluruz” diyor. Bir robot, Tokyo Üniversitesi’ne girebilir
mi? adlı proje 2011 yılında başladı. Noriko Arai, robotların insanlar kadar gelişmiş seviyeye
ulaşamaması durumunda da “neyin eksik olduğunun tespit edilebileceğini ve gerekli teknolojinin geliştirilebileceğini” söylüyor. Geçen yıl geliştirilen bir robot Japonya’nın en zorlu
üniversite sınavıyla benzer bir sınava girmiş, yüzde 50’nin altında puan kaydetmişti. İngiliz
Observer gazetesine konuşan Google’ın mühendislik bölümü müdürü Ray Kurzweil, “robotların insan zekâsını 2029 yılına kadar alt edebileceğini” söyledi.
32
DİJİTAL MEDYA
Dijital dünya
Geçmiş dönemlerde Google’ın gerçekleştirdiği satın almalarla dijital pazarda
fırsatlar ve yenilikler oldukça artmaya
başlamıştı. Oyuna sonradan giren ve
inanılmaz bir ivmeyle büyüyen Facebook da bu pazarda söz
sahibi olduğunu 2012’de yaptığı 1 Milyar dolarlık Instagram
satın almasıyla kanıtlamıştı. Beklenmeyen bu yatırım haberiyle Facebook fotoğraf paylaşımı tarafını güçlendirmeyi ve
yeni bir platforma hakim olmayı hedeflemişti. Bu bağlamda
Instagram’ın son dönemde sosyal medyanın parlayan yıldızı
olduğunu hatırlatmakta fayda var.
20 Şubat 2014 günü ise sadece dijital pazar değil tüm dünya
Facebook’un yaptığı 19 milyar dolarlık WhatsApp satın
Murat AŞIKLAR
Dijital Pazarlama ve
Sosyal Medya Uzmanı
almasıyla bir şok yaşadı. Felsefesi gereği reklama karşı olan
ve uygulamasında da reklama hiçbir şekilde yer vermeyen
WhatsApp’ın kurucuları, herhangi bir pazarlama ve reklam
masrafı yapmadan 4 yılda 419 Milyon kullanıcıya ulaştıkları
bu projenin 19 milyar dolar değerleme ile satın alınmasıyla
yeni bir çağda farklı yollara ışık tutmuş olabilirler.
Genci yaşlısı herkes artık bir şekilde sosyal medya ile tanıştı
ve aktif ya da pasif olarak bu mecralarla etkileşime giriyorlar.
Biz de dergimizin bu köşesinde dijital dünyada yaşanan
gelişmeleri derleyip sizin bilgilerinize sunacağız. Lütfen
yorum ve önerilerinizi Facebook ya da Twitter sayfamızdaki
mesajlar bölümünden ya da [email protected]
adresinden bize ulaştırın.
Sosyal Medya Top 5
Instagram Top 5
Ülkemizde özellikle son dönemlerde aylık aktif
kullanıcı sayısı inanılmaz şekilde artan Instagram’ı
markalar pazarlama stratejilerine de eklemeye başladılar. Sosyal medyanın sivrilen platformu Instagram
dünya genelindeki etkisiyle kendi kültürünü ve ünlülerini yaratmaya devam ediyor. Instagram’daki en çok
kullanan 5 ülkeyi listeledik.
-ABD
-Japonya
-Brezilya
-İspanya
-Almanya
Facebook Sayfalar Top 5
Şubat 2014, Facebook’ta bizi bir ilkle tanıştırdı.
Facebook’ta 10 milyon beğeni sayısına ulaşan ilk Türk
sayfası Galatasaray Spor Kulübü’nün resmi Facebook
sayfası oldu.
-Galatasaray
-Fenerbahçe
-Cem Yılmaz
-Emre Aydın
-Candy Crash Saga
Facebook Markalar Top 5
Şubat 2014 yılında Facebook sayfalarında ilk sırada
Almanya’da yatırımlarına hız veren ve bunu da dijital
ve sosyal pazarlama stratejisiyle entegre eden Volkwagen markası yer almakta.
- Volkswagen Türkiye
- Turkcell
- Avea
- Nokia Türkiye
- bukombin.com
Twitter Takipçi Sayısı Top 5
Spor kulüplerimizin dünya genelinde olduğu gibi
ülkemizde de toplum üzerindeki etkisini sosyal
medyaya taşıması olağan bir durum olmakla birlikte,
ülkemizde Galatasaray Spor Kulübü’nün bu anlamda
sosyal medyayı en doğru kullanan kulüplerin başında
geldiğini söylemek yanlış olmaz.
-Galatasaray
-NTV Spor
-Fenerbahçe
-CNN Türk
-Zaytung
33
Rakamlarla Sosyal Medya
19 milyar dolar, Facebook’un WhatsApp’ı satın almak ayırdığı kaynak
241 milyon, Twitter aylık aktif kullanıcı sayısı
1,23 milyar, Facebook aktif kullanıcı sayısı
2,5 saat süreyle Türkiye günlük sosyal medyada zaman geçiren ülkeler arasında
9. sırada
130. sıra; eğer iTunes bir şirket olsaydı en değerli şirket sıralamasındaki yeri
100 milyon, Facebook’taki sahte hesap sayısı
Facebook’ta Kemerburgaz
Üniversitesi
En fazla etkileşim alan paylaşımlarımız:
Okulumuzun yeni tanıtım filminin
kamera arkası fotoğrafları... Yakında
tanıtım filmimizi de sizinle paylaşacağız...
Üniversite dergimiz Kantin'in dördüncü
sayısı çıktı. Kantin bu ay da dopdolu!
"Tarih Nedir?" Konferansı, 26 Şubat
Çarşamba günü saat 14:30’da Fatma
Altınbaş Konferans Salonu’nda
gerçekleştirilecektir. Detaylar için
http://bit.ly/1c0Upmt
Twitter’da Kemerburgaz
Üniversitesi
En fazla etkileşim alan Tweetlerimiz:
Ekonomik Krizin Yedinci Yılında Amerika, Avrupa ve Türkiye’deki Olası Yansımaları
Konferansı bit.ly/1fUR33q pic.twitter.com/KNAB1RxX0O
@Kaan_H_Okten'in Tarih ve Felsefe Konuşmaları” serisinin ikincisi "Felsefe Nedir?"
10 Mart Pazartesi saat 14:30'da.. bit.ly/1hZv5MU
İKBU Sosyoloji Kulübü'nün organize ettiği 8 Mart Dünya Kadılar Günü Söyleşisi 07
Mart Cuma 13:00'da Fatma Altınbaş Konferans Salonunda...
PRATİK YEMEK TARİFLERİ
SÜZME MERCİMEK ÇORBASI
Yasemin ARIK
Yasemin
ARIKYazarı
Yemek Kitapları
Yemek Kitapları Yazarı
MALZEMELER
1,5 su bardağı kırmızı mercimek
1 yemek kaşığı tepeleme un
7 - 8 bardak tavuk suyu veya su
Tuz, karabiber, kimyon
Yarım çay bardağı zeytinyağı
Sosu için:
Yarım yemek kaşığı tereyağı
Kırmızı toz biber
YAPILIŞI
Mecimekleri bol suda iyice yıkayın. Tencerede zeytinyağını kızdırıp unu ekleyin. Kokusu gidene kadar kavurun. Suyu süzdürülmüş
mercimekleri kavrulmuş una ekleyip iyice kavurun. Suyu (tavuk suyunu) ekleyin. Mercimekler iyice eriyene kadar pişirin. Blander’dan
geçirin. Bir süre daha, özleşinceye kadar pişirin. Servis sırasında tereyağı eritip içine toz biber karıştırın ve çorbanın üzerine dökün.
ZEYTİNYAĞLI FASULYE
ARPA ŞEHRİYE SALATASI
MALZEMELER
1 kg yeşil (taze) fasulye
4 - 5 yemek kaşığı zeytinyağı
2 adet kesme şeker
2 - 3 adet domates
2 adet soğan
Tuz
MALZEMELER
1 kase arpa şehriye
Yarım yemek kaşığı tereyağı
1 adet salatalık
3 sap maydanoz
1 adet havuç
4 adet taze soğan
Yarım limon suyu
2 adet domates
YAPILIŞI
Yeşil fasulyelerin saplarını koparıp yıkayın. Tencereye
zeytinyağını koyun. Üzerine yemeklik doğranmış
soğanları, fasulyeleri, rendelenmiş domatesleri, kesme
şekerleri ekleyin. Tencerenin kapağını kapatıp, fasulyeler yumuşayıncaya kadar kısık ateşte pişirin. Ara sıra
suyunu kontrol edip çok azalmışsa sıcak su ekleyebilirsiniz. Fasulyeler yumuşayınca tuzunu ekleyin. Soğuk
servis yapın.
YAPILIŞI
Bir kase arpa şehriyesini önce tereyağında kavurun. Üstüne 2 kase kaynar su
dökün. Pilav gibi suyunu çekene kadar pişirin. Soğuduktan sonra üstüne malzemeleri doğrayıp yağ, limon, tuz ekleyin ve karıştırın. Domateslerle süsleyin.
UN HELVASI
MALZEMELER
5 çay bardağı un
2 çay bardağı zeytinyağı
3 çay bardağı su
1 tatlı kaşığı dolmalık fıstık
YAPILIŞI
Bir kasede şeker ve suyu, şeker eriyene kadar karıştırın. Teflon tencereye
zeytinyağını koyup fıstıkları kavurun. Üzerine unu ekleyin ve 15 - 20
dakika boyunca unu da kavurun. Kasedeki şekerli suyu ekleyin. Suyunu
çekene kadar karıştırın. Suyunu çekince ocaktan alın. Kaşık yardımıyla
servis tabağına koyun.
34