Gülden Gönüllere Tasavvuf Sohbetleri * 2014 Yılı OCAK Ayı * * Resim: Necdet Emekli 2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler. 1 03.01.2014 (Nahl Süresi Okundu) SELAM OLSUN Ne soy ile ne unvan ile, alamazsın dostum bu yolu, ecdadının kimliği ile. Sen sadece bir kulsun, önce insan olmayı dene, insan olup da vasıflarını bil. Gayretin kul olmaya yön bulmalı, hakikatin zuhurunu insanlık vasfından beklemeli. Zatına muhtacız Rabbim dediğinde, her zerrenle ona dönmelisin, aczine muhtaç olduğunu Rabbime ikrar etmelisin. Gerçek nedir bilir misin? Gerçek; seni var edendir aslında, sende onun gerçeğisin ama onun sadece isminin sıfatlarının gölgesisin, bunu bildikte onda o olmanın ne olduğunu görürsün, bunu bildikte kendinden geçer, sadece görüntüden ibaret olduğunu bilmelisin. Aslında o hali de bilemezsin, bilinç gitmiştir, tam bir teslimiyet halidir, onda mahvolmuşsundur, mahviyettir. Seni senden alana, sende varlığı yok edene, artık ona dönük yaşamalısın. Gel dostum gel, sen de gel. Ben ona layığım layık değilim deyip de sınıflandırma, aczini bil yeter, varlığını yok et, öyle gel. Benim, benim dediğinde, Rabbimin sana düzenlediği şu dünya malına sahip çıktığını zannedersin, bir yamalı mintanı buldu isen, ona şükredip, nasibim der Allah’tan bilmelisin. Harun kadar zengin olsan, neye faydan varsa işte sen O’sun. Kalp ilmine vakıf olmayı dilersen, tövbeye gel dostum tövbeye, sadece o ilim Rabbimin izni ile açılır, o anahtar onun elindedir. Gayb ilminden haber vermek Allah’ımın seçeceği kullarına münhasırdır. Ben bilirim dediğinde, hiçbir şeye vakıf olmadığını düşünmelisin. Benim diyen kendini kâinattan silendir dedik, izin vermese konuşabilir misin? İzin vermese, elin ayağın gözün kulağın, işlevini yapabilir mi? Saçının bir teli, onun izni olmadan saçlarından düşebilir mi? Bunları düşün. Düşen tek teli tekrar yerine koyabilir misin? Allah’ımın hakikatine vakıf olmak ve kendi hakikatinden de haberin olması gerekir. Bu bedende neler gizli bir bilsen, o sırrı açmak için, o kapıları ardına kadar açman için bilgiye hacet yok, gönül öyle bir donanıma sahip ki o sana yoldaş olur, açamadığın kapıları gönül yolun ile açarsın. Hele bir dene dene ki göresin, aklım yetmez deme, akıl bir yere kadar önderdir kuluna, akıl gönle uyduğunda doğruyu bulur, bilir ve seçer. Gönle uymayan akıl, 2 cüzi akıldır, günlük olayların peşinde koşar, seni bir yere kadar götürür, sana eşlik eder, oysa kül’e dönmek zorundasın, hakikatin kül’ünde, o bilgilerle, o serzenişle, Hakkı gören, Hakkı bilen, Hak için Hak olan, ilme vakıf olmalısın. Söylediklerimiz nasihat değil sadece içsel duyguları dile getirmek, içsel gözlerin önündeki perdeleri çekebilmek, o dilleri konuşturabilmektir maksat. Oluşa gelen halleri bir gün mutlaka göreceksiniz, az veya çok demeden, o halin, vehbini bilebileceksiniz. Ey dostlar öyle zor, o zorun yanında öyle kolay hallere tanık oluyoruz ki, bu yol zor gibi görünse de, uyduğunda boyun eğdiğinde kolaylığına tanık olacaksınız. Nedir zor gelen uyum olmadıkça, zorluk sana bent olur. Hep ayağına takılır, aşman için o yola varman, için ne olur içsel problemlerinizi dize getirin, dize getirmek uyum sağlamanıza sebeptir. Hasbinallah dediğinde her zerren ona tanık olmalı. Her zerren ile iştiyak etmelisin, işte kulluk, insanlık vasıfları bunu gerektirir. Hayra yönelik işlerde olmanız, hayırlara vesile olacak birçok iştiyaklarda önder olmanızı nasip etsin Rabbim. Hayır, varsa işin ucunda konuştur dili dudağı. Hayır, varsa göreceğin güzelde, kaldır çek perdeyi görsün basiret gözün onu. Bana hayır getirecekse duymalıyım o sesi, bana hayır getirecekse yürüsün ayağım, hizmet göstersin elim, başım ona eğik olsun dik olmasın. Yeter ki ona hayır buldursun. La ilahe illallah Muhammeden Resulullah. İlahi bilgiler serildi dizi dizi, yeter ki alanı bol olsun, yeter ki alana hikmet buldursun. O cevher, her bir canda mevcut, o cevherin alıcılarını kullanmak ise kuluna mevcut. Bu öyle bir ilimdir ki, kendini bilmekten geçer. Kur bakalım o köprüyü, o köprüde neler geçecek, hangi bilgiler sende seni gösterecek. İlim irfan bilenlerin, umulur ki kayıtlarında irşat edeni bulunsun. Eğer irşat edemedi ise, ne unvan ona yaramıştır, ne isim ne sıfat ne etiket. Onların sorumlusudur, hesabını veremeyeceği büyük iştir aslında. Öyle insanı kamiller vardır ki, bir bakış ile nazar eder, gönle öyle bir ilham seli gönderir ki, onu bakışı ile irşat eder. Günümüz insanları çok farklı eğilimler gösterirler, ama öncelik hep madde, maddi çıkar peşinde, karşılık mutlaka maddi çıkar olur. İşte bunların vereceği hiçbir şeye ihtiyaç duyulmaz, ne kulu oldurur ne kulu kendine buldurur. Allah’ım teslim oldukta sana 3 mutlak bir uygun mürşit verir. Onun himayesine sokar, yeter ki sen iste, ona dayan, mutlak bir öğretici yol gösterici ışık tutucu verir. Sen sanma ki yapayalnız kalırsın, öğreticisiz olmaz, gün buna ayarlanmış, nefesleriniz buna ayarlanmış, hiçbir şey ortada değil, buna inanın. Başıboş değil ve bırakılmamışta. Her var edilenin sorumluluğu Rabbimde gizlidir. Her an gözetimindesin, yiyip içeceğine, yolunda yürüyüp yürüyemeyeceğine, hakikatin sırrına vakıf olup olamayacağına, her şey onun bilincinde ve onun iradesindedir. Allah’ımın hayat sıfatını düşün, hayat sıfatı öyle mükemmelliktir, bütün yarattığı arzdan arşa hayat veren, hayat verdiklerini gözeten, olmayanı olduran, insanoğluna mahlûkata her şeyde Rabbimin hayat sıfatı ile onların sorumluluğunu üstlenmiştir. Ona layık kul olmayı nasip etsin. Onlara, meleklerine ve bütün isim ve sıfatlarına heyetlerine, münhasır ve layık olmayı bizlere nasip etsin diyelim. Geliş gidiş ayarlı, Allah’ım sizleri şekilden şekle sokuyor, hiç bunu düşündünüz mü? An be an birçok şekle giriyor, birçok şekilden çıkıyorsunuz. Kuran’da bunları bulmak mümkün, istediği gibi oynar, istediği şekle sokar. Oluş ve bozuluş halleri vardır, bu iki vasfı da kullanır. Kalpleriniz onun iki parmağı arasındadır diye ayette geçer, düşün bir kere, sizi gözeten, her halinizi fiillerinizi niyetlerinizi ölçüp biçen, kayıt melekleri vardır, hem sağ tarafınızda hem sol tarafınızda bekler. Sağ tarafta oturanlar diyelim, sizin güzel amellerinizi yazar, güzel sözlerinizi, güzel fiillerinizi yazar. Solda bekleyenler ise sizin olumsuz hallerinizi yazar. Ama sağda oturan melekler onlara tesir etmeye çalışır, ne olur kötü hallerini yazma onları kayda geçirme, o melek sorar neden? Neden geçirmeyeyim, bununla vazifeliyiz, ola ki tövbeye çekilir, ola ki tövbe eder, ne olur geçirme onun olumsuz hallerini der. Bunlar sıradan sözler değil, sıradan davranışlar değildir. Hepsi birer hakikatin numunesidir. Bunları bilerek yaşayın, nefes aldığın her güne şükredin hamd edin. Çünkü o nefes aldığın her an sana hep yeniden yeniye bir şey öğretecektir. Yeniden yeniye geçirip, yenilikle seni o halden o hale zuhur ettirecektir. La ilahe illallah Muhammeden Resulullah. Hak bir Allah Muhammed Resulullah. Ya Allah ya Muhammed ya Ali. 4 Selam olsun. Dualarımızı gelen varlıkların ruhlarına hediye eyledik Allah’ım cümlesini haberdar eyle, bizlerle olan yazıları yazdıran bize izin veren Allah’ıma hamdı senalar olsun. Şükürler olsun Allah’ım. Şeytanın tuzaklarından bizi mahrum et, hastalarımıza acil şifalar ihsan et ya Rabbim, bildiğimiz bilmediğimiz önce grup içindeki can dostlarımın yakınları ve hastanelerde yatan birçok kardeşlerimize yardım et Allah’ım. Zorda olan maddi sıkıntı içinde olan ve kördüğüm olmuş insanlara yardım et Allah’ım. Yollarını kaybetmişlere yollarını buldur Allah’ım. Önce kendilerini bulmalarını nasip et, sonra da yardım et Allah’ım. Sen büyüksün yaratıcımız sensin Allah’ım. Her şey senden sana senden bizedir Allah’ım. Allah’ım önce iyi insan olmayı bizlere nasip et, doğru insan olmayı nasip et Allah’ım. Amin. Hasbinallah ve nimel vekil. Soru: Yenilenme dendi. Tekamüllerle mi ilgili? Cevap: Bir çok şeyle ilgili, ruhsal gelişim, ruhsal yenilenme, bedensel, zihinsel, idrak, herşeyin, herşeyin yeni. Eskide kalmıyorsun, hep yenilenme hali yaşıyorsun. Her an yenilik içindeyiz. 3 Ocak Sohbetiyle ilgili KUR’AN’DAN BAZI AYETLER: “Allah Her Şeyi Yaratandır, Hayatı Verendir” Hakkında Ayet: 39/ZUMER-62: Allahu hâliku kulli şey’in ve huve alâ kulli şey’in vekîl. 63- Lehu makâlîdus semâvâti vel ard, vellezîne keferû bi âyâtillâhi ulâike humul hâsirûn. 62-Allah Haalik'tir, herşeyin yaratıcısıdır. Herşey üzerine vekil olan da O'dur. 63Göklerin ve yerin kilitleri/anahtarları O'nundur. Allah'ın ayetlerini inkar edenler, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. 2/BAKARA-255: ... Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm. Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. “Allah Her An Bir Şendedir” Hakkında Ayet: 55/RAHMÂN-29: Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard, kulle yevmin huve fî şe’nin. Göklerde ve yerde kim varsa hepsi O'ndan ister. O; her gün bir şe'n üzeredir. 5 “Yanımızdaki Melekleri” Hakkında Ayet: 82/İNFİTÂR-10 Ve inne aleykum le hâfızîn. Kirâmen kâtibîn. Ya’lemûne mâ tef’alûn. Muhakkak ki üzerinizde hafızlar olduğu halde, Kiramen Katibin, Ne fiil yaparsanız bilirler. 43/ZUHRÛF-80: Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn. Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar. 50/KAF-17-18: İz yetelakkâl mutelakkîyâni anil yemîni ve aniş şimâli kaîdun. Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîdun. Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt yapmaktadır. Bir söz sarfetmeye dursun, yanındaki gözcü hemen zaptediverir. 50/KAF-21: Ve câet kullu nefsin meahâ sâikun ve şehîdun. Her benlik, yanında bir güdücü, bir de tanık olduğu halde gelir. 6 10.01.2014 (Nuh Süresi Okundu) Selam olsun, İzinli meclise, selam olsun o meclise gelen, dinleyenlere. Selam olsun ehli iman üzere nefes alıp verenlere. Selam olsun tüm âlemlere. Eli el ile birle. Dili dil ile bağla. Bir zerre bilgini Hak için halka sun. Ayırma bilgisiz diye. Sen kendinde var olanı büyük değil, küçük gör. İnsan küçüldükçe büyür. Sakın bunu hiç hiç unutma. Aldığın ile gururdan uzak, verdiğin ile sakın böbürlenme. Her şey ilahi bilginin izni dışında değil. Bilakis, içinde olduğunu unutma. Ahde vefa gösterdi isen, yaşadığın her hali, ahdin bir parçası olduğunu hatırladıysan, her zorluk sana kolay kılınır. Tam teslimiyet halinde olunur. Şikâyet bolca olduğunda, ahde vefa göstermediğin bilinir. Ne sevgide, ne saygıda kusurun olmasın. Her zarurette Allah demen sana izin olsun. Seherin her vakti gül gülistandır kuluna. Boş geçirme, uyan gafletten. Uykusuzum deyip de öfkelenme. Sana ayrılmış bir zaman ise, onu değerlendir. Uyanışına tanıklık edecek melekleri sakın incitme. Bugünün yarını da var. Bugün bildiğini yarın yaşarsın. Dün konuşmuştum bugün bununla karşılaştım, deyip şaşırma. Onun için bugün her ne fiil işlersen işle, hep yarına hayrı olsun. Bunu çok iyi belle. Hay diye geldik. Hu diyerek gideceğiz. Kaygıdan murat almayan, günün güzelliğini seçemeyecek, bir bilse ki gönlümü, eriş vaktidir, o an uyanana, bir bilse ki gönlün içindeki sezgilerin uyanış vaktidir. Bunları değerlendirebiliyorsan Allah’ımın sana bahşettiği bütün güzellikleri sıra ile yaşarsın. Tasavvuf ehli olmaya bak. Çünkü tasavvuf bilgisi çok önemlidir. Peygamberimizin tasavvuf ilmi ile ilim ettiğini sakın unutma. Her biri oradan geçti. Yol hakikat yoludur. Hakikat ağaç ise, meyvesi tasavvuftur. Neyi biliyorsan bil. Allah demeyi ve dedirtmeyi öğren. Seviyorum seviyorum dediğinde, bir sınavla karşı karşıya gelirsin. “Allah dilerse severim, bu sevgiden Allah’a sığınırım” demeyi öğrenmelisin. Sevgide hata olmaz, Sevgide kusur hiç dikkate alınmaz. Sevgi özden gelir. Öze gönderilir. O sevgi pürüzsüz tektir. Onda riya olmaz. Riya ile olan sevgide çok çabuk hata meydana çıkar. Kendini bir şekilde gösterir ama gönle bile inmez. Sevgide riya yoksa o gönle girer. Orada yerini yapar. Allah’ım riya olan her şeyden muhafaza kılsın. Hakikatin yolunda riyaya yer verilmesin, bundan da Allah’a 7 sığınalım. Bilgi bilgiyi doğurur. Bilgi yaşandıkça hale geçtikçe, sana değer buldurur. Nereden biliyorsun dediklerinde, bilmiyorum hiçbir şey bilmiyorum, demelisin. Gerçek tevazu sahibi, laf olsun diye, boyun eğmez. Ben değilb bunu Allah verdi demez. Ama bu tevazuda katıksız özveri varsa, “o Allah’ın kuluna bahşettiğidir”, der bunu da dile vermez. Hayırdır bilinsin. Hayırlı geceler hayırlı güne müjdesini versin. Ülkemiz zor durumda, her an, her gece demiyorum. Her an topluca dua edilsin. Seyirci olun dendi ise duasız kalmayın. Zorlar kolaylansın. “Allah doğru kişilerle bizi karşılaştırsın” diyerek dua ediniz. Bir bilene danıştım. Hakikatin yolu nasıl yürünür? O yol her kuluna mı açıktır? O bilen dedi ki, o yolu, bütün âlemlerin Rabbi, yaratılmış her varlığa açmıştır. O yolu yürüyebilmek için seçime uğramanız gerekir. İstidat, kabiliyet, istek, arzu sadece gönül yolu ile Allah’ı bulur. Allah da o kuluna gel kulum, seni kendime ayırdığımdır der ve o yolda yürüyüşünü hazırlar. Onu birçok hallerde destekler. Çok zorluk da çeker. Ama öyle bir tevekkel haline getirir ki, her şeye rıza gösterir. Allah ondan razı, o ise Allah’tan razıdır. Makamı elbet yüce olur. Makamı elbet Allah katında, seçilmişlerin makamı olur. Allah’ım bu yolda rıza gösteren ve rıza gösterilen halleri yaşatsın. Zoru kolay kılsın. Allah’ım umduğumuza cümlemizi ulaştırsın. Âmin. La ilahe illallah Muhammeden Resullullah. Kuralım halkayı Besmele ile, tutalım elleri hizmet ile. Bütünün hayrınadır yapılan her eylem. Allah diyen yanılmaz. Gidiş O’nadır, bunu idrak eden. Kal zevalden uzak. Kalma hayırdan mahrum. Bilen bilmeyene öğretecek. Yol münasiptir, bilene bu yol tez geçilecek. Varsa sorunuz, sorabilirsiniz. Soru cevap yerini bulsun. Soru sormanızı istiyorum. Soru: Safer ayı, Hz. Hasan’ın ayıdır bilgilendirebilir misiniz? Harre olayıyla ilgili var mı? dediniz. Biraz Cevap: Hasan’ın irşada başladığı döneme rast gelir safer ayı. Desturu safer ayında almıştır Hz. Ali’den sonra. Normal günden, normal aydan bir farkı yok ama o günün önemi sadece irşada başladığı günün ilk günü. Herkesin uğursuz dediği onun mübarek bildiği bir gün. Bir şeyler sormayacak mısınız? 8 Allah insana hem keder elbisesi hem de öfke elbisesi hem zulmet elbisesi hem rahmet hem huşu hem takva elbisesi daha isimlerini say say bitmeyecek kadar çok birçok elbiseler giydirir. Değişim bu sayede kendini belli eder. Bunun maddi mi manevi mi elbise olduğunu kendi fark eder. Kader-i mutlağı anlatabilir misiniz bana, mutlak kaderi? (Değişmeyen kader, ezelde takdir kader.) Kader-i muallak dediğimizde? (Değişebilen kader, fiillerle, niyetlerle). Doğru bildiniz. Kaç çeşit ölüm olduğunu bilir misiniz? İhtiyari ölüm, bedeni ölüm, ahlaki ölüm, ölmeden önce ölmek, bir de her halin ölümü var. Halleri devreye sokmayıp, ne kabiliyet, ne istidat diridir belki ama mana da ölmüştür. (Nefisten mi kaynaklanıyor?) Dünya ile alakalı. Manaya yönelik hiç bir çalışması olmayan. Cüzzi irade, külli irade, onu biliyor musunuz? (Kulun iradesi, cüzzi irade; Allah’ın iradesi külli irade). Peki sizde külli irade var mı? İnsanoğlunda? Allah’ta ne varsa bizde var. Öyle düşünürsen, yani külli irade ile iradeni kullanmak var bir de cüzzi, sadece madde kalıp, manaya geçiş yapmamak. O kulun kabiliyet, istidatı. Çok defalarca verdik. Kabiliyet, istidat... Ölü gibi ise, hiç bir şekilde üzerindeki perde kalkmıyorsa, çünkü Allah her şeyi, kendinde var olanı, kulunda da mevcut etmiş. Çok güzel bir donanıma sahip ise, onu devreye sokmadığı müddetçe o kullanılmaz hale geliyor. Soru: Bizim dua etmemiz bile Allah’ın isteği ile oluyor ama.. Cevap: Dua ile o alakalı değil ama. Çok ayrı şeyler. İstidat, kabiliyet, kulun kendi elinde. Zaten Allah bilir. O’na dönük, Onun vechine yönelik, her hal ve hareketin o istidatın açılımını sağlıyor. Allah’da ona göre destekliyor, her hareketinde, fiilinde. Ama sen hiç birini işleve sokmuyorsan, kör kalıyor, kapatmış oluyorsun tamamen. Sadece o hali kullanmamak, umursamamak, red etmek. (Olaylarla çıkartıyor.) Uyanabilirse ne mutlu, uyanmazsa. Zaten uyanamaz ise el çekiyor, hiç kulundan el çekilir mi? O çekiyor. Çünkü el çektiği de, 9 şuradan kendini gösteriyor “Onlar isteseler de anlayamazlar, onlar isteseler de göremezler, isteseler de duyamazlar” Yani o çektiği için, o istidati kabiyeti devreye sokmadığı için, üzerlerine perde çektiği için, o zaten köreldi. O kördür. Orada da kör olarak uyanacak. Demek oluyor ki, her şey bizim, eylemlerimizle meydana çıkıyor. Zuhura çıkıyor. Soru: Bu da bir şekilde ruhun tekamülü mü Dünya’da. Cevap: Bunları çıkarmak mı? Tabii ki tekamülün bir parçası. Tekamül sadece kabiliyet, istidat ile de sınırlı değil. Bütün her zerre ile, bütün zerre ile, bütün donanımlarla. Allah sizlerin tekamülü için, tekamülünüzü çoğaltmak için o kadar çok imkanlar önünüze sermekte ki. İyilikler, kötülükler. Nice kötülükler vardır ki tekamülü sağlar. Nice iyilikler vardır ki tekamülü oluşturmaz. İyilik mi kötülük mü... Onu biz öyle görüyoruz. Allah’ın takdiri, hiç buna yönelik değil. Her gördüğü şerdeki, iyiliği, hayrı görebilseydik, bugün şer diye bakmazdık. (Okul ile hayat arasında fark, okul önce ders verir sonra imtihan; hayatta önce imtihan sonra ders). Tabii, alabilene. (Kul Allah işbirliği oluyor değil mi?). Önce kul gelişimini sergiliyor, sonra Allah devreye girip, kulu ile birlikte müşahede ediyor.(Allah’ın iradesi ile mi?) Onu sana verdi ise, aklı da devreye soktuysa, aklı niye verdi, mantığı niye verdi, bir çok duyguları niye verdi. Bunların her birinin işlevi, faaliyeti... Ama sen Allah bana yardım etsin, ben o şeyimi geliştireyim. Sen de istek, ona yönelik olmadıkça nasıl gelişecek hallerin, kabiliyetin, istidatın... Ben Allah’ı çok seviyorum diyorsun, oraya çekiliyorsun. Anladın mı? O’nu sen istiyorsun. Soru: Levh-i mahfuz’da, bu Dünya’da yaşayacağımız her olayın belirlendiğini, anne karnında, 4 aylık iken, Allah ruhumuzu üflerken, bunların belirlendiğini öğrendik.Dolayısıyla yaşayacaklarımız önceden belirlenmişti ve biz bunlara ahid yaparak geldik. Söylenen, siz bir şeyler yapacaksınız. Bizim yapmamız gereken şey, o ahidin ortaya çıkarılması mıdır? Cevap: Ahid zaten kendiliğinden çıkıyor ortaya. Allah, bu zaman dilimini ayırmış. Bugün bunu yaşayacan, iki ay sonra bir başka şeyi yaşayacan. Bir oluş, bozuluş hadisesi var. O sizin dediğiniz kader planı. 10 Soru: O zaman şöyle bir şey açığa çıkıyor: Benim bir şey yapmama gerek yok, nasıl olsa, ben o yaşacaklarımı yaşayacağım. Cevap: Allah onuda istemiyor. O kadar çok şey vermiş ki. Bunları kullanmamız gerekir. Tabii ki bizim cennet ehli mi, cehennem ehli mi olacağımızı Allah ilahi mecliste takdir etti. O biliyor ne olacağımızı. Peki de niye uğraşıyoruz o zaman. Biz bilmiyoruz ama Allah biliyor. Uğraşmamıza gerek yok. Rızkımı da o ayarlamış, o biliyor. O zaman niye çalışıyım ki. Bunu demememiz lazım. O zaman Allah niye bizi var etti. Biz bilinmeze doğru gidiyoruz. Ama bilinmeze bilmeden gidiyoruz. Allah’ı biliyor muyuz, biliyoruz, ama O’nu görmüyoruz. O bizi biliyor ve görüyor. Onun için çalışmak, didinmek, kendini geliştirmek, sadece bizim istememizle, Allah’ın istemesiyle oluyor. Bizde bir ışık gördü mü Allah o kapıyı hemen açıyor, hemen destek geliyor. Sonra sonra bu iştiyak daha da çoğalıyor. Daha da ona meyilin dönüyor. Bu defa ne oluyor. Sen Allah’ı seviyor musun? Peki Allah seni seviyor mu? Seviyor ki sevdiriyor, anladın mı? Anladın mı, karşılıklı oluyor bu defa. Ama önce seni sana bırakıyor. Onu sen geliştireceksin. (Kurallarını da göndermiş). İşte o kadar. Biliyor bizim şu Dünya’da sefil mi olacağımızı vezir mi olacağımız biliyor, ama çalışmak, didinmek... Bak, o kadar, sefil mi dedik, vezir mi dedik, her şeyi bilen Allah’ım, sefilliği de yaşatıyor, bak şimdi, sefilliği de yaşıyorsun, ama biz diyoruz ki, insan olarak, beşer olarak, Allah’ım bunu bana niye verdi. Ben ne yaptım da bunu böyle görüyorum, hayır, bunu böyle düşünmeyip, “Allah’ım sen herşeyin hayrını bilensin”, bu benim kurtuluşum mu bilmiyorum. Bak şimdi, çünkü bir şeyde, diyor ki, Allah sizin üzerinizde ne fazla ise onları alır. Aslında sizin kurtuluşunuzu temin etmek için, burada sizi alacaklı kılmak için, yatırımızı bu şekilde, bunu canla yaparsın, hastalıkla, sağlıkla yaparsın, bunu maddi imkânsızlıklarla yaparsın, sağlarsın. Burada tam teslimiyet, büyük bir sabır gerekiyor. Yani öyle düşün, hem böyle düşün. Sen paralarını kumarda kaybetmişsin. Allah sana kumar oyna demedi. O tamamen sana bağlı bir irade. Öbür taraftan da Allah sana ait ne varsa aldı. Öyle güzel yapıyor ki, Necdet’i sana musallat ediyor. O yolla, senin elinde, neyin var, neyin yok alıyor. Bunu idrak edebiliyorsan, Necdet’e niye kızacaksın. O rolünü oynuyor. O kadar ilginç şeyler var ki. Ufacıcık ayrıntılar var ya onlara dönmek lazım. Şimdi burada bu böyle diyor Allah. Burada, ben kumar oynadım, kaybettim. Burada kurtuluşumu temin edecek diye elimden aldı. O kadar çok şey, unsurlar var ki. 11 Soru: Şimdi diyelim ki, hapiste olan birini öldürmüş birini düşünelim. Kaderinde, hapse girmek, bu adamı öldürmek vardı ki, bu oldu, gerçekleşti. Şimdi cüzzi kaderini kullanarak, bunu yapmaya bilir miydi? Cevap: Tabii. (Kaderini değiştirmiş olmayacak mı?) Niyeti kaderine uydu. Niyeti kaderine uydu. Niyetinde kader oldu. Niyetinde, şimdi, sen birine çok kızarsın, öyle kızarsın ki, hiç mi olmuyor. Onu öldürmek gelmiyor mu içinizden, pekala geliyor, öldüresiye öfke duyuyorsunuz öldüresiye, niyette bu mevcut ama uydu niyetine öldürdü, o ayrı. Tamam. Kader-niyet işbirliği içinde o öldü. (Uymadı, sabretti). O zaman tabi ki, yani, o öfkeyi. Ama o niyette o olduğu için niyetten sorumlusun fiilden değil. Soru: Bu kişinin kaderinde adam öldürüp hapse girmek var ise, nasıl niyetini değiştiripte, sabrettiği zaman kaderi değiştiştirmiş olmuyor mu? Cevap: Şimdi, onu kaderine uydurdu. Niyet kadere uydu. Kader oldu bitti. Onu öldürdü. Öldürmeseydi de o öfkeyi yenmiş olsaydı da, ama önceden yapılmış bir eylem var, ne var, niyet var. Niyete onu koydu. Hep geliştirdi, hep geliştirdi. Şeyleri geliştirdi. O şeyleri bekledi. O günü bekledi öldürmek için zaman bekledi. Ha öldüremedi, orada temizlenmesi gereken niyet var. İşin en ilginç yanı da, ölen var ya öldüreni karşılıyor. Cehennem azabına bakar mısın? Öldüğünde, ölen öldüreni karşılıyor. İşte, öldürenin cehennem azabı orda başlıyor. Soru: Niyetlerimizi nasıl temizleyeceğiz. Cevap: Tövbelerle, iptal ediyorsan, tövbe ediyorsun, ondan sonra, tekrar aynı niyete dönmemek için çok direniyorsun. “Allah’ım ben yanlış yapıyorum” diyebilmek, biliyorsun, nefsi emmareden levvameye geçiş. Yanlış yaptığının bilincinde. Soru: O adamın kaderinde öldürmek vardı. Gerçekten öldürdü, hapse girdi. Sorum şu. Bu adam, niyetini değiştirdi, öldürmedi. Sabretti. O zaman levh-i mahfuzdaki kaderinin dışında bir olay olmuş olmuyor mu bu durumda. 12 Cevap: Şimdi, Allah, ne katili orda, yaratılmış insana katillik damgasını vurur, ne canilik, bunların hepsi bedenin yaptığı fiillerdir, bedenin işleyişidir. Yani ruhta, ruhsal durumda böyle bir şeye yer vermez Allah. Muallâkta var, mutlak ta böyle bir şey yok (Mutlakta nasıl bir insan olacağı, inançlı inançsızlığı, nefes sayısı ...) Evet, evet. Allah ne diye yazsın ki, kendi, nur nur. Nurdan bir parça, ona niye katilliği yazsız ki. Hepsi o bedenin halleridir. Yanlış eylemler, yanlış niyetler bedenin. Orda biz niyet mi kuruyorduk, niyet burada oluştu. Duygular burada mevut. Tekamül burada başlıyor. Orda da sonsuza kadar devam edecek, zorunluyuz tekamül etmeye. Burada da orda da. Soru: O eylemi gerçekleştirdiğinde tekamülü ne oluyor Cevap: Başaşağa, başaşağa. Düşme oluyor, düşme. (onu düşünmek bile düşünmek düşme o zaman). O kadar ilginç ki, niyete girdiği an zaten sarsıntı yaratıyor. “Allah’ım bu şeytanın verdiği bu vesveseden sana sığınıyorum Allah’ım. Nasıl, niye geldi bu benim aklıma, tövbe estağfurullah, tövbe estağfurullah”, her an her dem. Niyetlerimizden sınanıyoruz, başka şeyden değil ki. Soru: 2 aylık çocuğun yanına 2 biberon bırakıp ayrılmak zorunda kalmış, sonra da çocuk ölmüş. Şimdi 2 aylık çocuğun kaderinde anneye bir ders verme şeyi mi vardı? Yoksa annenin niyeti mi? Cevap: O çocuğun ölümü anneye yüklendi. Onun sınavı, annenin sınavı, bebekle hiç alakası yok. Hiç bir şey olmadan da, Allah’ın takdir ettiği günde, o bebek öldü. Hiç bir günah yok. Allah istedi aldı çocuğu. Peki madem ki her doğan için sınav için geliyor. Evet, sınav için geliyor, sınav aracı oluyor anneye babaya, sınav aracı. (Burada annenin niyetiyle oldu.) Burda anneye yüklendi, tamamen anneye yüklendi. Burda masumiyet yok. Annenin de cuzzi kaderiyle o, bedensel (yapamadığı, idare edemediği, kontrol edemediği ...) evet, evet, durduramadığı nefis, nefsi sıfatlarını devreye soktu ve çocuğunu görmedi. Aklını kullanmadı. Olay bu. Evet var mı başka. Sohbet ederek daha güzel oluyor. Soru: Biz daha farklı biliyorduk. Levhi mahfuzda, her şeyin, ne yaşayacağımızın belirlendiğini biliyorduk. 13 Cevap: Doğru, doğru. Ama Allah kötü bir şey vermiyor kuluna, ona katil damgasını vurmuyor, cani damgasını vurmuyor, hırsız damgasını vurmuyor. Hep bedenin olumsuz halleri bu dünyada oluyor. Onlar bu Dünya’da gelişiyor. Soru: O zaman ülkemizde yaşanan bu olaylarda cüzzi kader ile ilgili. Cevap: Evet, evet, evet. Tamamen, nefsi, kaderi de kirletmeyelim, cuzzi kaderi de kirletmeyelim.. Bu tamamen, nefsi sıfatlarının olumsuz istekleri, onlara sebebiyet vermek. Kendini kurtarayım derken, insanlığı yok etmek. Hiç düşünmemek. Sadece ben kurtulayım, ailem kurtulsun, gerisi ne olursa olsun. O Allah ile Allah’ı kandırmak. Riya çok önemli. Hele hele onu bilip de, onu savunan kişilerin, çifte günah işliyor onlar. Biliyor musun? Bile bile onları savunmak. Birçok kişiyi sıkıntılara sokmak. Soru: Bir bekçimiz vardı, her sene çocuğu oluyordu. 13.-14. Çocuğuydu. Bir ara sordum. Nasılsa Allah onların rızkını veriyor. Benim bir şey düşünmeme gerek yok. Dolayısıyla böyle devam edecek. Bu da onun cüzzi kaderi... Cevap: Burda her ne kadar teslim olmuş Rabbine gibi görünse de, burda teslimiyet yok. Burda aklını kullanmama var. Aklını kullanmadığı için kendi egosuyla, kendi bencilliğiyle, o çocukların hayatına da siyah perde çekti. Aklını kullanmadı. Cahil, cahilane. (Kendi çocuğuna kötülük yapmakta). Yapar, tabii. Ne dualar varki, insan oğlu dua eder, şeri davet eder dedik bir yazımızda, şeri davet eder (biz ona nasıl yardımcı olabiliriz). O çok ayrı bir şey, ona kimse yardımcı olamaz, kendinden başka. İdrakinin açılması gerekiyor. Soru: Birinci bölümde sevgiden, riyadan bahsedildi. Şu an ülkemizin durumuda o şekilde mi? Cevap: Şirk, riya, bencillik, sömürücülük, hırsızlık, canilik, sen biliyor musun? Bir çok şeylerin başına daha neler gelecek. Şimdi Allah diyen insan bunu yapıyor. Allah sizin gizlediklerini açığa çıkartır diyor. Ayet bu. Bu bir çok kişinin, hayrına da oldu bu çıkış. Bunlar kim bilir ne zamandır böyle bir şey yapıyordu, ama bilinmiyordu. Dur bakalım. Neylerse Allah güzel eyler. 14 Allah büyük, yeterki Allah’a sımsıkı sarılın, O’nun uzattığı ipe, sımsıkı sarılın, elinizi çekmeyin ondan. Belki sizlerde onlar kadar üzüleceksiniz, diğer insanlar gibi. Sizde sıkıntı çekeceksiniz. Ama o sevgi bütünlüğü var ya. Allah ne eylerse benim hayrımadır demek, teslimiyeti var ya. Onunla hafif atlatmak, olay bu. Evet. La ilahe illallah Muhammed en Resulullah. Bizden de selam olsun. Cümle erlere, cümle meclistekileri. Meclis izni alan yere selam olsun, selam olsun. Adın gibi hayırlı kıl gecemizi ya Rabbim. Hastalara acil şifalar ihsan et Allah’ım. Arzdan arşa duyulsun sesimiz Rabbim. Bildiğimiz bilmediğimiz, derdini söyleyen söylemeyen, bütün kullarına acil şifalar ihsan eyle ya Rabbim. Grup içinde, aile içinde, yakınlarımızda çevremizde, hasta olan, hastalığı ne şekilde olursa olsun, Allah diyen, senden yardım, medet bekleyen, bütün can dostlarıma şifalar ihsan eyle ya Rabbim. Allah’ım bir çok hastalara, okuyoruz, dualar gönderiyoruz, bunların iyileşmesi, senin için hayır, kendilerini içinde hayır mı, şer mi bilmiyoruz, sadece şifa diliyoruz. Ama yine de sen bilirsin demeyi bize unutturma ya Rabbim. Onlara şifalar ihsan eyle, ruhsal ve bedensel şifalar. Allah’ım devamlı o şifaları, hiç bir karşılık beklemeden yapmamızı nasip et Allah’ım. Coşku ile, istekle, yalnız sana sığınır, senden yardım bekleriz Allah’ım. Ağrıları, acıları dinsin. Senin için hizmet edebilsinler. Sensin Rahim, sensin Kerim Allah’ım. Hepimizi sana uzattık elimizi. Dünya ve ahiret için isteklerimizi, yaptığımız her işleri, sen hayra yönelt Allah’ım. Ev sahibinin, dünya işlerini, güzel Allah’ım, hayırlara vesile et, işlerini oldur, sıkıntıları bertaraf et Ya Rabbi Ya Resulullah. Hayır gelen günden şerleri bizden uzak tut Allah’ım. Şer gelecekse önümüze, onları kabullenmeyi, hafif geçirmeyi, bize nasip et, hepimize Allah’ım. Sensin Allah ım, bizleri var eden. Senden medet bekliyoruz, bizleri unutma Allah’ım, ne olur unutma, el çekme ya Rabbi. Amin. Amin. Ülkemize gitsin Allah’ım. Allah’ım gönül dolusu sevgiler, gönül dolusu olumlu haller gitsin ya Rabbim. Huzur içinde olmamızı nasip et, amin 15 10 Ocak Sohbetiyle ilgili KUR’AN’DAN BAZI AYETLER: “Ahid” Hakkında Ayet: 6/EN'ÂM-152-153: ... ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn. Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh, ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn. ... Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti. Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti. “Seher Vakti” Hakkında Ayet: 51/ZÂRİYÂT-16: Âhizîne mâ âtâhum rabbuhum, innehum kânû kable zâlike muhsinîn. 17-Kânû kalîlen minel leyli mâ yehceûn. 18-Ve bil eshârihum yestağfirûne. 19-Ve fî emvâlihim hakkun lis sâili vel mahrûmi. 16- Rablerinin kendilerine verdiğini almış kişiler olarak. Doğrusu, onlar bundan önce de iyilik ve güzellik sergilemekteydiler. 17- Gecenin pek azında uyumaktaydılar. 18Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar. 19- İhtiyaç sahibi için, yoksul için bir hak vardı mallarında onların. “Sınavlar” Hakkında Ayet: BAKARA-155: Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât, ve beşşiris sâbirîn. 156-Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. 157- Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn. 155-Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma ile deneriz. 156-Sabredenleri müjdele ! Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler. 157-İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır. 2/BAKARA-216: Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrehû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn. Hoşunuza gitmemekle birlikte, savaş üzerinize yazılmıştır. Bir şey sizin için hayırlı olduğu halde siz ondan tiksinebilirsiniz. Ve bir şey sizin için şer olduğu halde siz onu sevebilirsiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. “Allah Dilediğini Seçer” Hakkında Ayet: 16 42/ŞÛRÂ-13: ... Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb . ... Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir. “Kalp, Kulak, Göz Perdeleri” Hakkında Bazı Ayetler: 2/BAKARA-6: İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn.7- Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh, ve lehum azâbun azîm. 6-Şu bir gerçek ki, o küfre batmış olanları sen korkutsan da korkutmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler. 7- Allah onların kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür. “Allah’ın Razı Oldukları” Hakkında Bazı Ayetler: 89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh. 28- İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh. 29-Fedhulî fî ibâdî. 30- Vedhulî cennetî. 27- Ey huzura kavuşmuş (mutmaine) nefis! 28- Razıye, mardiyye olarak Rabbine dön! 29- Kullarım arasına katıl. 30- Ve cennetime dahil ol! “Vesvese Geldiğinde Allah’ın Hatırlanması” Hakkında Ayet: 7/A'RÂF-201: “İnnellezînettekav izâ messehum tâifun mineş şeytâni tezekkerû fe izâhum mubsırûn Korunup sakınanlar, kendilerine şeytandan bir görüntü/dürtü gelip dokunduğunda, hemen Allah'ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler. “Şeri Çağıran Dualar” Hakkında Ayet: 17/İSRÂ-11: Ve yed’ul insânu biş şerri duâehu bil hayr, ve kânel insânu acûlâ. İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir. 17 17 Ocak 2014 (İbrahim Süresi Okundu) Selam olsun Kur’an elde dualarsa dilenen dilde, gönül ise emin ellerde, var git sen de iman ehline. Bir sohbet tezgahı kur orada, ama sohbetin tadı lezzeti, kula kendini buldura. Giyme mintanı tersten. Bu dünyaya gelişin unutma yüceden düz geldin doğru kal. Ters giydiğinde elbiseni perde elinde, sakın çekip durma, tövbeni de yerli yersiz sakın bozma. Kaalu Beladan beri ne iniş çıkışlar yaşarsın. Bazen kaderim der, bazen isyana takılırsın. Soy sop değildir seni kurtaracak. Ne yatır, ne dedeler. Ne mürşitlerdir, seni orada kurtaracak. Sadece kendi amelindir, niyetindir. Seni sende bulduracak. Var git yoluna, kurduk köprüyü Hak muradıdır dedin. İşte o sana yeter. Kim karşılar diye düşünme, sen burada kimleri karşıladın ise orada onlar o kuvvette. Allah’ım bilenle bilmeyeni ayırır. Allah’ım küfür ehli ile iman ehlini ayırır. Aralarına Berzah’tan bir set kor. Tıpkı, Zülkarneyn setti gibi. Unutmayın, zulüm ehli ile, küfür ehli ile, iman ehli, bir arada duramaz. Aralarında mutlak bir Berzah vardır. Hayatın türlü çeşit halleri, türlü çeşit menzilleri vardır. Sen hangi menzili takip edersen o senin bir parçan olur. Bunu unutma. Unutulan nedir aslında yaptığın yanlış işler. Onları da unutma. Unutman mubah değil. Daim hatırlaman sana yol aldırır. Hatırlamandan kazancın nedir? Bunu da diyeyim sana. Her an dilin tövbede gönlün bu dile hükmetmede olmalı. İnsan geçmişi unutursa, yaptığı günahları unutur perde çekerse, bunun tövbesi nasıl olur. Sonraya mı kalır? Sonradan edilecek tövbeyi Rabbim kabul etmiyor. Sevap yaptığında bile tövbe et. Bir gönül aldığında bile tövbe çek. Bir iyilikte, bir hizmette, mutlak tövben gönülden dile dönsün. Olması gerekendir, bu bilinsin. Allah’ım cümlenizden razı olsun. Er olmayı, bu meydanda erliğe soyunmayı, her bir can dosta, cemaat dostlarına nasip olsun. Az olalım, saf olalım. Çoktan maksat, riyaya, küfre varmadan gerçek yolu bulalım. Hakikatin menzilinde olmamızı, niyetlerimize uymamızı ve “kaderim niyetime uysun Allah’ım” duasını, hiç mi hiç dilden eksiltmeyelim. Zaruret nedir bilir misin? Zaruret senin niyetinde var olan, yeryüzünde de vücut bulandır aslında. O senin zaruretin, oluşturduğun zaruret. Allah’ım tecelliyatını yapacağında önce zemini 18 hazırlar. Her şey hazır, her şey tamam oldukta, tecelliyat oluşur. Hiçbir şey hazırlıksız olmamıştır. Kulun gönül muradı, bu tecelliyatın hep olmasıdır. Şunu unutma gönül sukutta ise tecelliyat sana vakıf olmuştur. Gönül hep küfürde, dil küfürde, akıl küfürde, niyette bozukluk dilde fütursuzluk var ise tecelliyatı nasıl beklersin bu gönle, bu dile. Selam olsun La ilahe illallah Muhammeden resullullah. Soru: Şimdi burada Yunus’un bir sözü vardır ya ete kemiğe büründüm. Yunus diye göründüm. Buradaki gösterilen yolda selatü daimin’dir bunu öğrendikten sonra her şeye açık oluyor, çünkü her an Allah her dem Allah. Soru: Yazıda dediniz ki küfür ehli ile iman ehli bir arada durmaz, Cevap: Durur görürsün, sen onların bir arada olduğunu görürsün ama Allah’ım onların arasına bir berzah çekmiştir. Soru: Bu yaşadığımız gün içinde dünya günü içinde geçerli, Cevap: orada da geçerli burada da geçerli. Orada dediğim, cennet cehennem dediğiniz her yerde hem o âlemde hem bu âlemde geçerlidir. Orada da ayrılıyorsun, bir arada oluyor musun orada olmuyorsun burada da ayrılırsın. Soru: Çoğunlukla bize geriye dönmeden hep ileri hep ileri önümüze bakalım denmişti bugünkü yazıda da geçmişi düşünerek yapılan yanlışlarda Cevap: …Tabi o yazı ile bunun arasında çok fark var. Düşünürsen bulursun. İleriye derken, sevgide, hizmette, bütünlükte hep ileri. Şimdi bir çok iyilik yaptığımızı düşünürüz, öyle sohbete girelim, iyilik yaptığımızı düşünürüz, acaba o iyilik gerçekten Hakk’ın rızasını almış mıdır? Hak razı olmuş mudur? Hakk’ın razı olduğu şeyleri yapmaya Allah’ın bizlere nasip etsin. Duamız bu olsun. Yaparsın ufacık bir yanlış düşünce akla takıldığında keşke o hizmeti hiç yapmamış olsaydın. 19 Soru: Şey oluyor o zaman az önceki ayette bahsedilen rüzgârda savrulan kül... Cevap: Hepsi gidiyor. Hepsi gidiyor. Ha belki o yaşadığın hayatta bunu anlayamayabilirsin. Düşüşü anlayamayabilirsin ama bomboş oluyorsun. Soru: Şimdi burada müspetin ta kendisidir. efendim. Menfi gibi düşündüğün şey, Cevap: Eyvallah Evet. Her şeyin en doğrusunu o bilir. İbadetleri yaparken çok zor gibi gelmemeli. (Angarya telakki edilmemeli) Çok zorluk içinde değil. Sadece sevgi ile. Sevgi ile. Yapmadığın ibadeti yapıyormuş gibi dile vermek, göstermek hiç hoş değil. İşte riyanın ta kendisidir bunlar. Sevgi ile yapmıyorsan zaten o ibadetin hayrı olmaz. O ibadet, senden davacı olur. Bunları da düşünün. Bir görev alındıysa, o görevi yerine layıkıyla getirmek. Allah her kuluna nasip etsin. O görev yapılmadıysa, “Allah yardımcımız olsun” deyip duacı olalım. Amin. Bitti. Sorabilirsin açığım. Gezdirip durma içinde sürekli...Yaşanıyor bu, hallerin nereden değiştiğini, o duyguların nasıl bir anda değiştiğini, altüst olduğunu, bunları fark etmek durumundayız o zaman insanoğlu kendini çözebiliyor. Soru: Bu değişmesi ölüm mü demektir? Cevap: Hayır o ayrı, çok ayrı şeyler. Sürekli değişkenlik, sürekli değişkenlik biz de değişim içindedir, biz insan olarak değişim içerisindeyiz. Her şey her şey. Allah her şey. Zaman yani hep yenilikten yana. Siz şurada yaşadığınız kadar yaşayacaksınız tamam yaratıldık bittik. Hayır bitmiyor. Allah her an yeni yaratılış içinde. Neler yaratıyor, bizim benzerlerimizi yaratıyor, ne yaratıyor acaba, ne yaratıyor göklerde ne canlılar var insana benzeyen insanoğlu gibi canlılar var. Yerde gökte Neler Allah’ım öyle büyük şeyler yaratıyor ki, her an yeni bir şendedir diyor ayeti kelimede. Ondan sonra işte bunları bunlar için kafayı yorup tefekküre dalacaksınız, bunlar için. Bunlar için sadece neden değişiyorum ben şimdi ne oldu da ben değiştim. Biraz önce çok yumuşacıktım, biraz önce iyiydi pozitif düşünüyordum neden bir anda içimi bütün zerrelerimi öfke sardı. 20 Sarmıyor mu olmuyor mu? Değişkenliği yaşıyoruz. Bunları düşünmek lazım nereden geliyor ne tetikledi de ben bu hale geldim. Selam olsun, Günden geceye geçtik, Hak huzurunda gönülleri birbirine ekledik. Bir haber değiliz, varlığını hissetmedeyiz, neyin varlığı diye sorarsan, onu da sen bul diyelim. Hakikat meşalesini tutuşturduk, kol kol ayrıldı yollar, her birinde ilahi nurdan bir Murat eklendi, oraya bayrağımız dikildi. Hakikatin bayrağı dedik, onun etrafında halkayı kurduk. O günler gelecek, yövmil kader deyip o günlerin izinde, birçok işaretler seyredilecek. Dilin Hak dese de, gönlünde olan belirlenecek. Üstadım dediğin, sınıfından ötürü paye verdiğin hiçbir er gülmeyecek. Allah’ım neyi murat etti ise o görülür, bunda hiç şüphe yok. Payeden uzak, kisveden uzak, gerçek tevazu örneği insanlara, Rabbin ilahi emri gösterilecek. Ne ah ile ne vah ile bu yol alınmaz, ah vah neye çekmelisin? Sadece geç kaldığın için. Gün güzeldir, günü güzel bitirmek kula özeldir, o hali geceye götürmek o, ondanda özeldir. Birlikte yazdık alın yazısını, birlikte çizdik bu yolun bekasını, birlikte istedik Allah’ımdan gelen ilahi muradı. Her şey Hak ile birlikte oldu, ne sendin ne de Allah senden uzak yazdı, niyetler birlendi, hakikatler birlikte izlendi. Cürümün kadar yer yakarsın denildi ise de, sen cürümden ibaret değilsin. Sen Allah’ımın varlığı üzere yaratıldın, hakikatin nurusun güneşisin, ne göze sığar, ne gönülden uzak kalır. Ama sen yine de hiç olduğunu unutma. Zerre zerre verilir, zerreler dile gelirde, hakikatleri kuluna seyrettirir. Zerreler nerede çözülür bilir misin? Kabirde, o zerrelerin çözümü orada olur. Öyle çözülür öyle çözülür ki, sonra da öyle güzel toplanır. Öyle güzel bir toplanış, kabrin ötelerine geçer, uzar gider o enerjisi, şimdi sizlere bununla yetinin diyelim, gecenizi hayırladık, gecede özel halleri yaşatalım. La ilahe illallah Muhammeden Resulullah, Allah Allah diyelim dostu her hal ile bilelim. Zevalden uzak kalalım yedi gün sonraya birlikte olalım. Bu günden sayalım, bu güne gün bir diyelim. La ilahe illallah muuhammed en resulullah. Bir duamız için bir arada olalım bir sohbet için bir arada olalım. 21 Soru: Kabirdeki zerrelerden bahsedildi beden midir acaba? Cevap: Evet, bazı cesetlerin çürümediği söylenir, o zerreler Hak için hizmette olduğu için orda da dile gelir. Hala dipdiridir, yepyeni gömülmüş gibidir. Düşün, sahabelerden o canın cesetleri bir yerden bir yere gönderilir, kabirleri değiştirilir, bakarlar ki kimi kefenli kimi elbiseleri ile gömülmüş. Kefeninden bir parça heba olmamış, bedenleri hala sağlam, onlar o zaman, nerede o cesetleri koruyucu ilaçlar sürüp, o bedenler nasıl korunur. Öyle hizmeti bol, öyle hakikat nuru ile onunla hem hal olmuş insanın ölüsü dirisi, ilahi nur ile beslenir. Soru: Bozulmuyor. O cesedin yaşayan insanlara ne gibi hizmeti olur. Cevap: Ölmüş halindeki hizmetinde mi? Ondan hizmet beklemek Allah’a ters düşer. Her ne olursa olsun, cesedi bozulmuyorsa, Dünya halinde yaptığı hizmetlerin neticesidir o. Her şey Allah’tan istenir. Mezarlardan, toprak altında yatanlardan değil. Her ne olursa olsun. Onlar anılmak için, evet, dualar edilir. Karşılığında hayırlar yapılır, ziyaretlerde bulunulur, ama bir şey istersen şirk olur. Allah’a eş mi koşuyorsun. (Ama günümüzde çok yapılıyor.) Sen yapma, ben yapmayım. Bir başkasının ne yaptığı hiç ilgilendirmiyor. Şimdi gidipte bana bir araba nasip et ne olursun, arabam yok. Bana bir çocuk nasip et. Bunu istemek mi Evliyaların hizmeti. Hayır. Aracı istemez Allah’ım. Araca gerek yok, direkt Allah’tan istemeniz yeterli. Onları yad edin, güzel şeylerle sohbetlerini edin. Ama ne çocuk, ne para, ne aş, ne pul, ne ev araç, bunlar istenmez. Soru: Ziyaret ediyoruz, “Allah’ım sevdiğin kulunu ziyaret etmeyi nasip ettiğin için teşekkür ediyorum Allah’ım sana” diye dua ediyoruz. Cevap: Benim dediğim bu işte. Dua edin, Fatiha, Kur’an oku. Allah’ın hoşuna gider unutulmadı. Ama sen ona gidip, Dünya işlerini, Dünya istek ve arzularını onlardan talep edersen, Allah’a şirk koşarsın. Onun için aracı koymayın. Soru: Bizler hepimiz sınavlardan geçiyoruz, her zaman, her an. İşte bu sınavlar sonucunda da tekamül ediyoruz, Ruhumuz belli bir mertebeye geliyor veya gelemiyor. Bir insan tekamülünü yapamazsa, yani sınavlarında da geçemez ise, sonra bir daha mı geliyor tekamül etmek için Dünya’ya. 22 Cevap: Onu öyle düşünme, eğer tekamül edilmiyorsa, sınava da tabii tutulmuyorsa, Allah ondan el çekmiştir. Eğer bir kişi çok sık üzülüyor, çok sık yaşadıkları ile sınav oluyorsa, etrafı ile sınav oluyorsa... Sizin Dünya diliniz de, aslında manada acı çekmek yok, bu değildir acı çekmek, ama Dünya gözü ile ne kadar çekiyor, ne kadar zor günler yaşıyor diyebilirsiniz. Çünkü Dünya gözü ile baktığınız için. Allah onu çok sevdiği için, büyük bir görevin, hizmetinin karşılığı sınav olma. Daha da bir üste çıkarmak için. Daha da bir güzelini vermek için. Her an sınava tabii tutulur, her an sınava tabii tutulur, onun için bir de şu var: Eğer bir şeyden üzüntü duyuyorsa, çetin bir sınav geçiriyorsa, onu murakaba etmek zorundadır. Acaba yanlış fiillerimin neticesi bir sınav mı? Yoksa ilahi takdirden, Allah’ımın bana gösterdiği bir sınav mı? O idrakte ise bunu anlar. O idrakte değil ise. Şimdi onu anlamak çok kolay nasıl anlarsın, Allah’tan mı, kuldan mı? Şimdi şöyle düşüneceksin. Ben bu üzüntüyü, neden çekiyorum. Ne oldu da buna muhatap kılındım. Bilirsin ya Ayşe seni üzmüştür, ya Fatma, peki sen ona ne yapmışsındır bundan dolayı. Bunları tahlil etmek kolay, herkes için söylüyorum. Ama ben yapamıyorum demek olmaz. Tembelsin derim. Onu idrak etmek kulun elindedir. Bir de var ki, ben bunda hiç kendime bir şey görmüyorum, ben bunları yapmadım ki Allah’ım dediğin zaman, bu sınavın O’ndan gönlün sınavıdır. Her an Allah gönül yoklaması yapar, bunu unutma. Neden, çok sevdiği için. Onu bir çok süreçten getirir. Elekte, eler eler eler eler, e tabii elekte elenirken bayağı sarsıntı geçirecek, olay bu. Soru: O zaman tekamül edemiyorsak bir kaç kez Dünya’ya geleceğiz diye duymuştum, o zaman bu doğru değil o zaman. Cevap: Şimdi doğru değil dersek de olmaz, doğrudur dersek de olmaz. Soru: Tekamül edememek, bizim zanlarımızdan, bizim düşüncelerimizden kaynaklanır, mutlaka bir çıkış kapısı vardır her halde. Cevap: Uyanık olmanızı ister Rabbim, akıllı, uyanık, uyanık, uyanık. Her an, dediğim gibi, kendini murakaba edeceksin. (Ve en yakınından sınav oluyorsun) En büyük sınav nedir bilir misin? Arif ile cahilin bir arada yaşaması, en büyük sınav, evlat sınavı ama bu sınav en büyük, 23 cendere içinde, cenderenin içindesin. Allah kurtarmaktan aciz mi? Ol demesine bağlı, ama orada olmanı istiyor, hiçbir şey kolay değil, bak hayat dört dörtlük geçmiyor, rahat hele, rahat olmayacaksın, hep diken üstünde oturman gerekiyor. Ohhh çok şükür, hiç bir şey yok, ne derdim, ne güzel, ama, diyeceksin, rahat olanlar yok mu? Dört dörtlük görünenler yok mu? Tabii var. Ama işte, bir de bunları biliyoruz. Allah el çekti ise, işi orada zor. Onu biz bilemeyiz. Onun özenilecek bir tarafı yok. O hale hiç özenmiyelim. Biz kendimize bakalım. Onlar hiç sıkıntı çekmiyorlarmış. Çocuklar söylüyor bunu. Uzağa gitme, onlar hiç sıkıntı çekmiyormuş, oh, istediklerini yapıyorlarmış, istedikleri yerlere gidiyorlarmış. Bunları hiç, başkaları değil. Biz kendimize, Biz kendimiz ne yapıyoruz, ne yaptık bu güne kadar. Onları görmeyeceğiz. Ne yapamadık. Neleri kaçırdık, ne imkânlar kaçtı bu ellerden. Soru: Zaruretler yansımasıdır... sizin kendi oluşturduğunuz niyetlerin Cevap: Şimdi iki zaruret vardır. Bak murakaba yapın dedim. Senden mi, ondan mı o zaruret. Ben kendi niyetlerimle, düşüncelerimle o zarureti oluştururum. Bir de var ki Allah’ımın takdir ettiği bir sınavın zaruretidir, bir parçasıdır. O da bir zarurettir. Peygamberlerin sınavları kadar diyor, hiç bir insanoğlu sınava tabii tutulmamıştır. Velilerin, Ariflerin, sıraya koymuş, en son insanoğlunun sınavı, çetin sınavı. Velilerde var, Ariflerde var, bir çok evliyalarda var, sınava tabii, sürekli. İşte uyanık olacaksın, ne yaptım da acaba, ben bunun karşılığını gördüm. Bu olay bu, onu bildiğin an, işte o zaman, “Allah’ım, sen bu verdiğin halden razıysan...” (Bedel mi?) Yok, hiç bedel değil. Sevdiği talebesini çok sık imtihan ediyor ki, geleceğe hazırlasın diye. Sınavları verdikte, bir kurtuluş, hafifliyorsun, elbisen düşüyor üstünden, elbise, elbise. Yüzlerce elbise yok mu, beden elbiseleri, ooo. Her imtihan sonucu verdi ise o elbise düşüyor, yeni bir kaftan giyiyorsun. 24 17 Ocak Sohbetiyle ilgili KUR’AN’DAN BAZI AYETLER: “Allah Her An Bir Şendedir, Herşey Ondan İstenir” Hakkında Ayet: 55/RAHMÂN-29: Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard, kulle yevmin huve fî şe’nin. Göklerde ve yerde kim varsa hepsi O'ndan ister. O; her gün bir şe'n üzeredir. “Sınavlar” Hakkında Bazı Ayetler: 67/MULK-2: Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ, ve huvel azî zul gafûr. Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O'dur. Azîz'dir O, Gafûr'dur. 64/TEGÂBUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh, ve men yu'min billâhi yehdi kalbeh, vallâhu bikulli şey'in alîm. Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz. Kim Allah'a inanırsa Allah O'nun kalbini doğruya ve güzele kılavuzlar. Ve Allah her şeyi en iyi biçimde bilmektedir. BAKARA-155: Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât, ve beşşiris sâbirîn. 156- Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. 157- Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn. Yemin olsun ki sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvalardan eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele. 156- İşte o sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: “Biz Allah için varız, ve biz sonunda O'na döneceğiz.” derler. 157- İşte Rabblerinden bağışlamalar ve merhametler hep onlaradır. Ve yalnızca onlar doğru yolu bulmuşlardır. 25 23 Ocak 2014 (Enbiya Süresi Okundu) Selam Olsun, Hesap sormaz kimseye, sende ne var diye, düşte gördüğüne bağlanır gönül, uyacak bu yarın ki güne. Gerçeğin dışında sanma, alt tarafı rüya deyip de boşa atma. Bilinen odur ki, alacağın mutlak bir haber vardır. Sen onu izle. Ne ayrıdayız, ne gayrı da, bir kırık gönül gideriz topluca, o menzile. Bağladık elleri, ama önce gönülleri. Gün güzeldir dedik, bekledik yarına, belki bir müjde gelir, belki bir işaret, delil verilir. Olmazsa da kime şikâyet edelim. Sen söyle, sen dinle. Hepsi o bütünün içinde değil mi? Sen ayrı da mı görürsün? Soruyu o sorar, cevabı sen verirsin, hepsi sende mevcut, söyleyen söyleten, dinleyen, hepsi sende mevcut. İşte sen O’sun, O’nu bil. Göçmüşleriniz, rüya ile işaret verir. Yakınları ile görüşmek ister. Onu belirtir. Allah diyelim. Her hal ile ne göçmüşümüzü, ne göçeceğimizi unutmayalım. Onu sevgi ile özleyelim. Göçen göçtüğüne yanmaz. Döner geriye, bıraktıklarına yanar. Çünkü yaşadıklarınla, onlarında ne yaşayacağını bilir. Onlar için üzülür. Onun için ah eder, vah eder. Böyle bir hazine içinde olduğunuzu da unutmayın. Mutlak varlığın, sizlere açtığı güzel bir yoldasınız. O yolun değerini bilin, bulduğunuza sevinmeyin, hamd edin, şükredin. Burası mekânlardan farklı bir yer. Ne dünya, ne ahiret, ikisi bir bütünün içinde, bilmeyene cehalettir, hepsi bir bütün, onları ayıran bir çizgi, biri diğerine nispette. Elinden gelenin en güzelini yap. Allah için, secdeye koy başını. Yapamadığın için pişmanlık duyma. Tanıklar var, onlarla yüz yüze geleceksin oğul. O tanıklar var ya, elest den beri izlemekte, şahittir her hareketinize, her davranışınıza. Onları bertaraf edemezsiniz. Hepiniz Allah’a emanet olun. Hayırlara var edilmiş günler için duacı olun, o günlerin içinde yaşayın. Ama burada anne oğul, baba oğul, anne kız, baba kız ilişkisi çok farklı. Nasıl elest meclisinde hep bir aradaydı ruhlar, şimdi yine aynı durumdayız. Tanış olmak sadece dünya için geçerli, buraya da yansır ama farklı bir yansıma. Çok bilgilendik bu konuda, mukayese edilemez. 26 Dua edin “Allah’ım yanlış düşüncelerden, yanlış eylemlerden affına, mağfiretine sığındım”, cümlemiz sığınalım. Hakikati bilmeyenden değil, bilenlerin yanında yeralalım. Herkes gibi özlem hep mevcut. Mutlak vuslatı hep yaşayacağız. Biz sizleri, sizlerse bizi özlüyorsunuz. Bu mevcut, bu olgu, her birimizde mevcut. Gecenizi hayırlara emanet ediyorum. Hayırlı günler, geceler yaşayın. Hak için Allah, Allah deyin, sadece onun için ibadetlerinizi yapın. Eyvallah. Dostun babası da duada. Bu nedir bilir misin? İnsanın evladı, kendi ahirette iken, çocuğu onun arkasından, karşılık beklemeden yaptığı duaları, cümle Muhammed ümmeti iştirak eder. Bunu unutmayın. Hiç bir beklenti olmaz ise dua öyle bir geçerli olur ki, Allah her birinize böyle bir hizmeti yaptırmayı nasip etsin. Birine dua edecek misiniz, hiç bir şey beklemeden dua edin. Yakınlarınız da katılır duaya iştirak eder, ve onlar çok hoşnut olur, bunları bilin, öğrenin. Yarın hepiniz bir arada olacaksınız, hepiniz bu günlerin gelmişine geçmişine bakıp, neler uçup gitti elimizden, neleri kaydettik, koyduk mizan terazisine, hangisi ağır geldi acep, diyeceksiniz. Bunlarla meşgul olacaksınız. Şimdi hayırlı geceleriniz olsun. Hayırlı günleriniz olsun. Hak için halka hizmet edin. Allah’a emanet olun. Allah’a emanet olun. Kitap yazılır, elif elif diye. O kitabın içindeki mana, der ki elif Haktır, ehil olan, bu biline. Alır gönülden uyarıyı, dil ile değil, gönül ile zikreder. Bütün duyulan kulaklara, gönlün hitabıdır. Bu böyle biline. Hak kitabıdır yazılmış, her kulun eline, ikram diye verilmiş, sen onu kapatır korsan bir köşeye, olmaz mı davacı kulundan. Cansız mı sanırsın, boş yere mi yazıldı bilirsin. Onun için her an okunmalı, her satırı hal edip dokunmalı. La ilahe illallah Muhammed Resulullah. Yani şeriat anlamında furkanı öyle düşünün şerikat, tarikat, marifet hakikat. Şimdi, Furkan’ı basamaktaki... verdik dedikleri, yani, ilk adımda, birinci 27 Furkan’da kitap, Kur’an demektir. Ama İslam, Furkan, incil İsa’ya, Furkan’daki bilgilerden, onlara da verdik, size de verdik. Kur’an’da ne varsa, onlara da aynı şeylerden verildi, İncil’de de bahsediliyor, Tevratta da. O kadar çok hüküm var ki orda da. Hep doğru hükümler, okuduğunuz zaman anlayacaksınız, hep doğru, yapılması, İslam üzerinde yaratılmış, var edilmiş, hıristiyan olarak var edilmiş, hiç mezhebi, milleti, dini, ne olursa olsun, hüküm aynı hükümler uygulanması lazım ve herkesin okuması bilmesi lazım, incili de, Zebur, şimdi bir tek evlerde yok, Tevrat’ın okunması lazım. Böyle okumaya kalktığınız zaman biriniz bitirdi mi diğerine versin onu, çok önemli çünkü. Yani bilin, oradaki hükümleri görün. Allah’ın muhkem ayetleri, değişmeyen, muhkem ayetleri. Soru: Tefekkür ile tezekkür arasında fark nedir? Açıklar mısınız? Ayrı şeyler. Tefekkür, kul kendi içindeki, batındaki, uyarıları, batında olup biteni, hani kendini bilen rabbini bilir deniyor ya, kendini bu sayede tanıyabilirsin. Bir de bir veli hakkındaki düşüncene cevap gelir, o da ne zaman, tefekkür halinde. Ya seni veli tetikler, destekler, ya kendi batındaki sendeki var olan destekler, bilemediğini bildirir, çözemediğini çözdürür. Tezekkür, tefekkür değildir. Tezekkür, tefekkürün bir benzeridir. Ama tefekkür çok önemlidir. Onu her an yapın diyemiyorum, çünkü Dünya işleriyle meşguliyetiniz çok fazla. Ama tefekkürsüz ne uykuya dalın, ne elinizi aşa uzatın. Her an değilse bile sıkça tefekkür edip içinizde gezinin. Yumun gözlerinizi, seyredin içinizi. Bir şey görmüyorum da diyebilirsin, bırak karanlık gör, hiç bir şey görme. Şekilleri bir şeye benzetemeyebilirsin. Ama gün olur o alışkanlık sana birçok şeyler açar orda. Tezekkür sözleşme ile de alakalıdır. Soru: Ulül Elbab’lar, Muhsinler, Muttakiler mi yapar? Şimdi evet, Ulül Elbab, çok ileri derecede bilgi sahibi kişilere ulül elbab denilir. Onlar hem tezekkürle hem tefekkürle birebir olmuşlardır. Çok ileri safha da bilgisi olan bilgelerdir, Ulül Elbab. 28 Muhsinler; Muhsin bir kere temiz safiyet içinde olan, veli kişilere takılan, insandır, saf temiz, ağır başlı, hiç kimsenin hiç bir şeyine karışmayan, sadece kendi doğru bildiği yolda yürüyen; safiyetlik, yumuşak huyluluktur muhsin kişi. Kalbi selim, akl-ı selim kişilerdendir. Muttakiler; Allah’a inanan, nasıl ki muhkem ayetler, onlar tartışmaya açık değildir, Allah’ın ayırdığı muhkem ayetler vardır, onlar üzerinde hiç bir açıklama yapamazsın, muttakiler de öyledir. Allah’ın yolundan bir adım ne ileri ne geri, sadece Allah’ın yolunda yürüyen, doğru, yani öyle muttaki insanlarda, insanı kâmiller de vardır, Muttaki melektir aslında, meleklerdir. Ama öyle melek saffında olan insanlar vardır ki, yoldan bir adım, her ne pahasına olursa olsun, ne geri dururlar ne Allah’ın izni olmaksızın ileri gidebilirler, kesin kararlı varlıklardır. Karar bulmuş gönüllere muttaki denir. Ulül Elbab, isimlerinden biridir. Ulül Azim... Azim Allah’ın sıfatı biliyorsun, Soru: Vahid, Ferd ve Ehad isimlerini açıklayabilir misiniz? Cevap: Ehad Allah’a mahsus bir isimdir. Ehadiyet meratibi. O insanla çok ayrı şeylerdir. Vahid de Allah’ın isimlerindendir. O insana nispeti yoktur. Ferd insandır. Vahid ve Ehad ismi Allah’a mahsus meratiplerdendir. Ehadiyet meratibi, ululuk meratibi. (İnsana tecelli etmez yani) Tecelli eder ama Ehad ismi değil, ehadiyet değil, O O’na mahsus bir isim. Nasıl ki Kudret, İrade, Semi, Basar, Kelam bunlar Allah’ın subuti sıfatları ise, onlar insan da mevcut değil. Mevcut değil de demek doğru değil. Onlarda da vardır, ne kadarı, onu Rabbim bilir. O ölçüyü, sadece Allah’ım... Allah’ın bir çok isimleri, siz sadece 99’u biliyorsunuz değil mi? O 99, sen getir bir 99 isim, o getirsin bir 99 isim, Esma’ül Hüsna, o kadar çok, arada farklı isimler bulacaksınız ki, onunla sınırlı olmadığını gösterir. Kaç 199, kaç iki yüz bin doksan dokuz ismi vardır Allah’ın, Esma’ül Hüsna’sı vardır. Onun için ehadiyet, uluhiyet, vahdaniyet bunlar Allah’ın kudretine ait isimlerdir. Basar, kulun da vardır. O mevcuttur onda. Bir mana kulağı vardır, bir madde kulağı vardır. Basiret, basar basirettir. Basiret gözü, basiret kulağı, basiret dili, bunlar bizlerin görünmez tarafıdır. Bir ses duyarsın, ama sana hiç bağıran yok, sessizliğin içinde o ses nerden gelir 29 o ses. İlahi mesajdır. Allah nereye seslenir, basiret kulağına seslenir. Melekler, basiret kulağına seslenir. Onu algılayabilmekte nasip işidir. Size neler söyleniyor. Allah o kulağı açsın inşallah. Şimdi bir dostun seninle konuşuyor veya sen bir dostu konuşuyorsun, karşına pat çıktığı zaman, bu ne oluyorda bu olay olur. Mesela, dün dostum kalktı çok acele birini aradı. Aradı, biraz önce uzun uzun onu anlatıyorlarmış, sinyalleri aldı. Şimdi buna siz ne dersiniz, telepati deniyor. Bırakın bu batı özentilerini. Bu nedir biliyor musunuz? Allah’ın basiret gözüne, kalbine, o konuşmaların yansımalarıdır. İyiliği de, kötülüğü de, her ne konuşuluyor ise, algılaması olağanüstü haldir veya normal bir haldir anladın mı? Ama herkes algılayabilir mi diye sorarsan, işte onu, o perdeyi, algılamak isteyen açması lazım. O da neyle açılır, Allah’ın zikri ile, Allah’la ne kadar çok meşgul olursan, Allah’ta seni bir çok şeylerinde yardımcı kılar, gösterir, öğretir, duyurur, işittirir. Şimdi bunu duyur demek de değil. Sen onla ne kadar çok meşgul oluyorsun, O onu biliyor. Ondan sonra, çıkarsız ibadetlerini, neyle ne kadar meşgul, birini atlıyor musun, sen kendinden eminsin. Allah’ta görüyor. Atla, yalan söyle, ama o biliyor, kayda geçirmiş seni. Şimdi bunları yaparsan, Allah’ta seni bir tarafından, sana bir güzellik göstermeyecek mi? (Çalışan kazanır). Aynen öyle. Sen gece uykunu bozup kalkıyorsun, Allah için, soğuk demiyorsun, sıcak demiyorsun, her ne olursa olsun. Artık, soğuktu, sıcaktı, artık öyle evlerde yaşanıyor ki, hiç bunun konuşması bile yapılmaz. Barakalarda, kapısız evlerde yaşanıyordu. Karları eritip, karlarla abdest alınıyordu. Siz bunların hiç birini yapmıyorsunuz, onun için, rahatlık içinde, hala mutsuz olabiliyorsanız, bu sizin tembelliğiniz gösterir. Şükürler olsun demeyi, önce öğrenmeliyiz. O insanların yaşadıklarını hiç birimiz yaşamıyoruz, bunu demeyi bilmeliyiz. Ne zorluklar yaşamışlar, hiç şikâyetleri olmamış. Bir gece kalkıp, abdest almak, soğuk suya elini ayağını yıkamak, ne zor, 2 dakika sürmüyor, ısınıyor, hemen ısınıyor. Sen al bakalım, Allah seni soğukta bırakır mı? Karların içine sok ayağını, yıka ayağını karlarla, Allah seni ısıtmayı bilmez mi? Yazıda verdik bunu “Kırpılmış koyunun rüzgârını yumuşak estirir Allah”. Yani sen Allah için ne yapıyorsan Allah seni elbet düşünür, buna inanın. Bunu niye böyle yaptı deme hakkına da sahip değiliz, evet çok acı yaşanıyor, çok sıkıntı çekiliyor, bir şeyler oluyor. “Niye ben bunu yaptım da, bana bunu” dedin mi? Keşke o ibadetlerin, o zikirlerin hiç birini yapmasaydın, ama bunu dememiş olsaydın: “Ben o kadar namaz kılıyorum, bu 30 kadar dua ediyorum, hiç bir şey olmuyor” sakın, sakın bundan sakının. Bu şirktir biliyor musun? Allah’ın yapacağı işi Allah’a öğretmektir, işte Allah bundan muhafaza etsin cümlemizi. Bu bedenin, yere yakın olan, sufli aleme ait düşüncelerdir bu, ulvi aleme ait düşünceler değil. Yukarısı ulvi alem, toprağa bakan sufli alem. O kadar çok şirk koşuluyor ki: “bunları ben hak ettim mi?” bir kere Allah’a burda kafa tutmak var. “Ben bunları hiç hak etmedim”; sen biliyon ya bütün günahlarını, levh-i mahfuzun kilidi sana verildi ya. Belki hak ettin, çok daha fazlasını hak ettin de Allah seni birazcık kurtardı orda. O’nun işine karışmayacaksın, O’na bırakacaksın. “Allah beni süründürmesin biran önce canımı alsın” Allah Allah, Allah’a iş öğretmek bu. Sakın ha Allah’a iş öğretmek bu. “Sakın ha onu yapma, bunu yap.” Tabiki şirkin içine bulaştın, nasıl kurtaracağız kendimizi. Belki senin sürünmende bir hayır var, bu hiç kimse göremiyor. “Beni süründürme Allah’ım.” Bırak sürün. O istiyorsa sürün. Allah’ım, şöyle dua edin, “Allah’ım senin razı olduğun, ne varsa bana ver. Bana da onlara katlanmamı nasip et Allah’ım. Yeter ki sen razı ol, ben onları çekmeyi, bana nasip et Allah’ım. Sabrımı daim diri tut. Yeter ki senin razı olduğun işlerde olmamı nasip et. Amin.” İşte bu kadar. “Şunu yapma, bunu yapma.” Gencecik insanlar, yaşlanacakta öleceği günü düşünür, “Süründürmesin, evlat eline bıraktırmasın, yok şunun eline...” Bak oda öyle diyordu. Bir yerde çok Allah diyen var ise o ülkeye batmak nasip olmuyor, Allah öyle bir şey murad etmiyor. Allah diyen ne kadar az, o ülkeye batmak şey oluyor. (Bir araya toplanıp dua edin demiştiniz). Hep dilinizde, hep dilinizde, sokağı çıkın, evinize girin, “Allah’ım güzellik nasip et. o işkence görüp öldürülmüş, vucütlarının her bir yanı, yanık içinde, o cesetleri, ne olursun Allah’ım. Onların her biri müslüman, her biri müslüman. Yani müslüman müslümana bunu yapar mı? Ne olursun Allah’ım, yeter artık, ne olur barış nasip et. Sebep halk et, barış olsun Allah’ım, barış olsun.” Ama bir şeyde olmuyorsa vardır bir nedeni. Ona sığınacağız. “Yok, dua ettikte o kadar olmadı.” Allah Allah, bunları geçin geçin. Soru: Hay Allah Hu Allah zikri verildi yazılarda. Bununla ilgili açıklama yapabilir misiniz? 31 Cevap: Hu, biliyorsunuz, Allah’ın uluhiyeti. Deryalar, denizler bir Hu dese ki, ne derya alır, ne denizler alır. Öyle büyük bir zikirdir ki O. Hiç bir zikirle ölçülemez. Hele kulun gönlüne indiğinde, kul kendinde var olanı bile keşfedemez. Hay demek, daim diriliktir, her zerrenin diri olması. Doğarken Hayyyy deyip nefes alıryorsun, Hu deyip nefes verip, gidiyorsun. Ama ille de Hu. Hu’yu çok fazla zikrettiğin zaman, izinli değil isen, zorluk çekebilirsin. Çok fazla, çok uzun, uzun, uzun sayılara vurmayın, sayıya gelmez. Evet şimdi söyleyin, Hay mı çekelim, Hu mu çekelim. Soru: Torunumu uyuturken Hu, Hu diye uyutuyorum. Cevap: Çok güzel. Hiç bir sakıncası olmaz. Eşler birbirlerini Hu diye çağırırlar, konu komşular birbirlerini Hu diye çağırırlar. Her şeyin içinde olmak güzel. Dışına çıktın mı, her şey öyle zor geliyor ki, nefes almak bile zorlaşıyor. İçinde olmak güzel. Soru: Hay anlamı diri, Hu diriden de büyük..... Cevap: Çok büyük. Hu ne demek biliyor musun? Sonsuz yaşama gidiş izni almak, destur almak. Giyeceğin elbise, beden elbisesi, aynı bunun benzeri. Soru: Geldiğimiz yer ile döneceğimiz yer arasında fark var mı? Cevap: Olmaz mı. Bu defa değişik yerlere, fiil cenneti var, hizmet cenneti var, duygu cenneti var, safiyet cenneti.... Cennetler öyle iki tane, üç tane, on beş yirmi tane değil. Bir çok cennetler var, o cennetlerin bir çok ırmakları var. Her ırmağın isimleri, mertebeleri var. Soru: Geldiğim yerden daha iyi yere de gidebiliriz, daha kötü yere de Cevap: Evet. Buraya onları hazırlamak için geldik, temel atmak için geldik. İnşaatı nasıl yapacağız, o bilinci öğrenmeye geldik. BİZ BURDA HER BİLİŞTE ORDA BİR DUVAR ÖRÜYORUZ. Soru: Eyvah, eyvah, burda ne yaparsak yaptık, yapamazsak... 32 Cevap: Çok zor işiniz, orda çok zor işiniz işte. Allah nasip etsin, sebep dünyasında oluşunuzu, çünkü sebepten neticeye geçeceğiz. Anladın mı? Soru: Allah’ım ben bu Dünya’ya neyi geldim demenin çok anlamsız olduğu çıkıyor ortaya. Cevap: Tabii... Allah dilemeseydi getirmezdi, diledi ki getirdi, biz istemedik. Bizim böyle bir talebimiz yoktu. O var etti, gönderdi. Anne babalarını seçme Hakkı da yoktu, olduk işte, çıktık. Kimimiz anneli büyüdü, kimimiz annesiz büyüdü. Hep bunlar yazının birer parçası. Kimimiz kardeşsiz, tek olarak büyüdü, kimimiz 10 kardeş içinde büyüdü. Kimimiz müslüman, kimimiz hırıstiyan büyüdük. Hepimiz müslüman doğduk, sonra dinleri ayırdı Allah’ım. Ondan sonra yine dönüş O’na’dır. Herkes yine İslam üzere ölecek. Ne büyük bir şeref biliyor musun İslam üzere varolmak. Soru: Hırıstiyan bilmeyecek mi? doğup, büyüyenler, İslam üzere öldüğünü Cevap: Orada uyanacak, gerçek âlemde. Hiç uyanmayan, uykuda olan kimse kalmayacak. O zaman uyanacak. Bugün Peygamberimiz için alay edenler, onu türlü çeşit resimlerini yapanlar, orada onun yanlışını, ooo.... Soru: İslam üzere doğanlar biraz daha sanşlı mı oluyoruz? Cevap: Tabi ki. Allah İslam üzere olanları seviyor. Hırıstiyanları sevmiyor. Hırıstiyan, keşke İslam üzere doğsaydım diyecek, nerede, orada. Soru: Hırıstiyanlık bir geçiş midir? Bir zamanlar ... Cevap: Yok, şimdi, Allah dinlerini, birçok söylenti var. Bunlar üzerine kitaplar da yazıldı. Çok eski kitaplar. Babilin kulesini biliyor musun? Firavun, Allah’ın mesajlarını, Kur’an da yazılıyor ki, öyle bir büyük merdiven yapmış ki, metrelerce, ulaşıp, o bilgileri o alıp, o yazacak, tabii olmamış. Bakmış ki her biri şey, orda dinlerini ayırmış. Neyse siz bunlarla meşgul olmayın. Sadece Allah için ben ne yapabilirim, o güzeller güzelini nasıl mutlu edebilirim? O güzel kitabı getiren Resule nasıl layık 33 ümmet olabilirim. Hazreti Ali’nin şahadeti altında, o bayrağın altında nasıl kalabilirim? Hep bunu, bir araya geldiniz mi, bilene bilmeyene, ufak ufak fısıldayın, ufak ufak fısıldayın. Evet bu kadar. Siz hep bunu istiyorsunuz aslında benden demi. Soru: Son yazılarda “hasbinallah ve ni'mel vekil, hasbinallah ve ni'mel mevla, hasbinallah ve ni'mel nasır” dendi, açıklayabilir misiniz? Cevap: Bana sen yetersin, yetecek olan nedir? Yaratıcı büyük Mevlam, Allah’ım bana yeter. Nasır var. Hemen Nasr suresini aç oku. Aç bakalım oku. Bu kulluk icabınız. Yoksa onun ne olduğunu söylemek zor değil. Araştırırsanız zevkine varabilirsiniz. Hiçbir zaman hazır, emeksiz bir şeye sahip olundu mu zevk vermez, bak Nasr’da ne yazıyor. “(110/Nasr-1) Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde, (110/Nasr-2) Ve insanları kitleler halinde Allah'ın dinine girerken gördüğünde, (110/Nasr-3) Tespih et Rabbini O'na hamd ile! Ve O'ndan af dile! Çünkü O, Tevvâb'dır, günahları affeder sınırsız bir şekilde” işte bu kadar basit. Zikir, fetih var. İlle fetih savaşta kazanılacak fetih değil bu, işyerinde, evinde, analığında, komşuluğunda, hep bir şeyleri feth etmek, nefsi alaşağı etmek. İşte bak zikir var orda, fetih var orda. Çünkü bu Nasr süresi, peygamberimizin veda hutbesinde, o Gadiri Humm’dan önce, önce Mina’da, dua edelim demiş, orda oturup, ziyarette bir şey mırıldanıyormuş. Sahabelerden sormuşlar, “Ya Resullallah, veda hutbesi, ne söylüyorsunuz, dua mı ediyorsunuz” demişler. “Nasr iza ca’yı okuyorum” demiş. Anladın mı? İşte Nasr süresidir o. Ondan sonra o hutbeyi vermiş ve herkesinde de onu okumasını emretmiş. Bak şimdi açıldı. Söylüyorum. “Hasbinallah ve ni'mel vekil, ve ni'mel mevla, ve ni'men nasır” bitti, bu kadar basit. Murat, bunu diyecek, “Hasbinallah ve ni'mel vekil “ deyince aklına Nasr süresi gelecek. Oku okuduğunda nasıl zikredileceğini öğrenecek. O kadar güzel ki... Allah tezkiye ve bizi takviye etsin Ya Rabbim. Soru: Nefsin tezkiye, terbiye ve tasfiyesi var herhalde. Cevap: Tasfiyenin anlamı nedir? Emmaraden geçip levhameye taşımak. Birini bırakıp birine geçiyorsun. İşte o. Tezkiye 34 de onları teskin etmek, onları bir hale sokmak, bir yola sokmak. Ondan sonra da tavkiye destek alırsın. Soru: Kontrol altında tutmak değil mi? Cevap: Kontrol altında Murakaba oluyor, kontrol altında tutmanın anlamı Murakaba etmek, sürekli tetkikte. Gül sakın onu deme, Gül sakın aklına böyle şeyler getirme filan. Sürekli şey halinde. Neler geliyor akşama kadar, neler geliyor yatıncaya kadar. İşte o murakaba oluyor, bunu yap, bunu yapma. Sen bilemezsin hangi mertebede olduğunu, emmaredemiyiz, levvameye geçtik mi, kaldık mı, hiç bir kul onu bilemez. O löçüyü koyamaz. Biz kuluz. Ne kendi mertebeni bilebilirsin, 23 Ocak Sohbetiyle ilgili KUR’AN’DAN BAZI AYETLER: “Dua” Hakkında Bazı Ayetler: 2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn . Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğruyu ve iyiyi bulabilsinler. 40/MU'MİN-60: Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn. Ve Rabbimiz, şöyle buyurdu: "Bana dua ediniz ki size icabet edeyim. Bana kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelil olarak cehenneme girecekler. “Nefs Tezkiyesi” Hakkında Ayet: 4/NİSÂ-49: E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ. Kendilerini temize çıkaranlara ne dersin! Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl payı kadar haksızlık görmez. “Tezekkür Edenler, Ulûl elbâb” Hakkında Ayet: 2/BAKARA-269: Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb. O, hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz. 35 3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb. 191- Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard, rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ, subhâneke fekınâ azâben nâr. 190-Şu bir gerçek ki, göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, aklını ve gönlünü işletenler için çok ibretler vardır. 191-Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi." “Muhsinler” Hakkında Ayet: 3/ÂLİ İMRÂN-147: Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn. 148- Fe âtâhumullâhu sevâbed dunyâ ve husne sevâbil âhireh, vallâhu yuhibbul muhsinîn. Sözleri yalnız şu olmuştur: "Ey Rabbimiz! Bağışla bizim günahlarımızı, affet işlerimizdeki taşkınlığımızı, sağlam bastır ayaklarımızı ve yardım et bize küfre sapan topluma karşı!" 148- Allah da onlara, hem dünya nimetini verdi hem de âhiret sevabının en güzelini. Allah, güzel düşünüp güzellik sergileyenleri sever. “Muttakiler” Hakkında Ayet: 78/NEBE-31: İnne lil muttekîne mefâzâ. Takva sahipleri için bir kurtuluş ve bir zafer vardır. “VAHİD” ismi Hakkında Ayet: 2/BAKARA-163: Ve ilâhukum ilâhun vâhid, lâ ilâhe illâ huver rahmânur rahîm. Sizin İlâh'ınız Vâhid'dir, bir tek İlâh'tır. İlâh yoktur O'ndan başka. Rahman'dır O, Rahîm'dir. “Göz, Kulak ve Kalpteki Mühürler” Hakkında Ayet: 45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh, fe men yehdîhi min ba’dillâh, e fe lâ tezekkerûn. Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah'tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir. Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz? 36 31.01.2014 (Mü’minûn Süresi Okundu) Selam olsun, Dost odur ki, gönül göz kulak hep dost arar. Dost odur ki, seninle her dem aynı paylaşan, dost odur ki Hak için halka bağlanan, her şeyi Hak için o kula ayan olan. Selam dedikte girdik sofraya, sen ben demeden bir lahza daldık mana havasına. Her an onu soluruz. Bilerek yaşar, bilerek kayıtta olanı hatırlamaya çalışırız. Kayıtta var olan nedir dersen? senin önceden yaptığın ahittir. Onu bildikte, ona döndükte o zaman dünyada şikâyetin kalmaz. Kimseyi tanık tutmazsın, her şey ayan beyan ortada, ne söylediğin, açık seçik Hakkın huzurunda. Sen kendinde var olanı, bildikçe hakikatin nuruna nur, dedikçe her sözün nur üstüne nur oluşturur. İnandığın iman ettiğin her güzel şeyi yaşarsın. Önce içinde yaşar, dile vermez, sırrı ifşa etmezsin. Bu öyle bir sırdır ki, ifşa edilirse yakar yıkar. Sadece sende kalmalıdır. Senin gönlünde, yer bulup ağırlanmalıdır. Gün gelecek ayan-ı sabitende var olan, senin sır diye sakladığın, sana aşina, o ana zuhur edecek. O zaman şaşırmazsın ben bununla neden karşılaştım deyip de, hadiseyi sorgulamazsın, ama o bilinçte olan kişi, Hak yolunda yürüyen, boyun eğen kişi, her şeyde Hakkın nazarı olduğunu düşünür. Her olayın bir nimet üzere verildiğini bilir. Aksi halde ondan şikâyeti silmiştir. Silmek zorundadır. Mesaişte yaşayan insan, Hakkın huzurunda, her an her dem, Hakkın huzurunda olduğu gibi, kalben hisseden kişidir. Allah’ı görürüm, Allah’ı bilirim veya Allah’ı görecek ve bileceğiz demek çok büyük yanlıştır. Bundan Allah’a sığınalım. Allah’ın ne zamanı, ne mekânı, ne evi ne yurdu ne barkı, onu kul, kulluk makamında ne çözebilir ne bilebilir, sadece Allah’ım dilediği kalbe nazar eder, müminin gönlünde yer aldığı gibi oradan ayrılmaz. Onun için kapıları her dem açık tutalım. Ola ki misafirimiz gelecektir. Kapı açık olsun ki davetsiz girsin. Onun gelişi kuluna yeni bir elbise giydireceğidir. Yeni bir hilat, yeni bir bilgi yeni bir bilgelik nasip edeceğindendir. Hep kapıları açık tutalım. Yedi yoldan bahsedilir. Yedi yol insanın hakikatini anlatan yollardır. Yedi merhale, düşünün nereden nereye geliyorsunuz. Önce ne oldunuz maden, buradan yola çıkarak o yolları tasvir etmeniz, o yolların çözülmesini bu sayede sağlayabilirsiniz. Bu yorumun bir tanesi, ikinci yorum ise hakikatin yolu 37 nefislerin sonucunda hangi yolda olduğunu belirler. Yedi merhale, yedi mertebe, yedi tezkiyedir. Yedinin önemi de büyük olduğuna göre, bağlantıları hep bu şekil kurun. Daha önce bunu söyledik. İnsanın yaradılışını düşünün nereden nereye gelişini düşünün. Hep sonunda yedi çıkacaktır. Bir tek düşünceye bağlı kalmayın, Allah’ım talep ettiğin her güzel şey için sana mutlak destek gönderecek. Bunu unutma. Neyi diliyorsan mutlaka yardımı o nispette gelir. Ben yardımsız kaldım. Bir türlü bende açılamadı deme, açılamadı dediğinde bile farkında olmadan örtülü şirke girersin. Nereden biliyorsun, önce bu sorulur sana, kulluğunu bilmelisin. Kulluk mintanını giydin ise onu kirletmeden yürüyebilmelisin. La ilahe illallah Muhammeden Resullullah. Bu yazının farkını bulun bakalım. Muhammed Selam olsun. Hu deyip de Hak deryasında kendimizi bulalım. Derya deryayı alır içine, sorma nasıl diye, bir döndün mü o mübarek zata iç içe olursun, onun sırrında. Bildiğini biliyorum deme, bilmediğini de öğren, bilgiye muhtaç olduğunu sakın unutma. Zaafların üzere davranışlarda bulunma. Zaaflar seni daima yanıltır. Sadece hakikate dön. Onda seyri tamamla. Seyir nasıl tamamlanır diye sorarsan seyir, senden sana ondan ona. Sen sanma ondan ayrısın. Birlikte ikilikten uzak, hele bir dön tevhide dedik. Sözde öz ararsan önce kendi özüne dön. Kendi özünde neyi buldu isen, okuduğunda ara, Kur’an’ın önüne geçmesin Kur’an’ın bilgisiyle gönüller mutmain olsun. La mevcude illallah, La mevcude illallah, La maksude illa hu. Allah’ıma emanet olunuz. Sofralar açık olsun. Gönül kapıları kapanmadan uyanışta olunsun. Sil gönlündeki kavgayı “kin uzak olsun benden” de, “Bana sen lazımsın sen yetersin Allah’ım” de. Her kararda daima düşünerek hareket et. Acele etme. Sabır ile tevekkel ol. Allah ile birlikte kararını ver. La ilahe illallah Muhammend en Resullullah. Ya Muhammed Ali Yazıdaki fark neydi? Çok güzel, güzel dedi ben de güzel dedim. Zikirde için sana dur der, için sana devam et der. Ona uy. 38 Soru: Her zikri okuyabilir miyiz? Cevap: Her zikir tabiki yapılır ama onların da belli meratipleri var. Herkes her zikri, okuyamaz. Kaldırabilir misiniz, kaldıramaz mısınız. Birer tesbih, birer tesbih. Önce tövbe estağfurallah, Allah, La ilahe İllahlah. La ilahe İllahlah’ı her dem, hiç bırakmadan. Peygamberimize Allah diyor ki, ben önce senin sayılmanı, senin sevilip, senin övülmeni istedim Ya Muhammed. Ondan sonra en çok sana dönmelerini istedim, kendimden önce. Olur mu Allah’ım, bundan kendimi tenzih ederim. Diyor ki sen sorarsan, niye bana tapılsın, niye beni övsünler, niye beni sevsinler dersen, “ben senim, sen de bensin” diyor. Soru: Peygamberimiz önce kul sonra peygamber. Cevap: Evet, Abduhu ve Resuluhu diyor. Önce insan olduğunu ve peygamber olduğunu... “Allah’tan nasıl vahiy alıyorsun” diyor, Cebrail Aleyhisselam’a soruyor Peygamberimiz, “Onu bana anlatır mısın, vahiy nasıl gerçekleşiyor”. “Ben, perdenin arkasından alıyorum ve size getiriyorum” ya Muhammed diyor. Ondan sonra, peygamber efendimizde, o perdenin arkasına kendi giriyor, Cebrail’in yerine. bakıyorum ki diyor, “veren ben, alan ben”. 31.Ocak Sohbetiyle ilgili KUR’AN’DAN BAZI AYETLER: “Göz, Kulak, Gönül” Hakkında Ayet: 32/SECDE-9 : Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh, kalîlen mâ teşkurûn. Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için, işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz! 17/İSRÂ-36: Ve lâ takfu mâ leyse leke bihî ilm, innes sem’a vel basara vel fuâde kullu ulâike kâne anhu mes’ûlâ. Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır. “Nur Üstüne Nur” Hakkında Ayet: 39 39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih, fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh, ulâike fî dalâlin mubîn. Allah'ın, göğsünü İslam'a açtığı kimse, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı? Allah'ın Zikri'ne/Kur'an'a karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlardır, açık sapıklık içindekiler. 24/NÛR-35: Allâhu nûrus semâvâti vel ard, meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr, nûrun alâ nûr, yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm. Allah, göklerin ve yerin Nur'udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah herşeyi bilmektedir. 2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr, vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât, ulâike ashâbun nâr, hum fîhâ hâlidûn. Allah, iman sahiplerinin Velî'sidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların dostları tağuttur ki, kendilerini nurdan karanlıklara çıkarır. Bunlar cehennemin dostlarıdır. Orada sürekli kalacaklardır onlar. “Allah’ın Kalbe Hideyet Vermesi” Hakkında Ayet: 64/TEGÂBUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh, ve men yu'min billâhi yehdi kalbeh, vallâhu bikulli şey'in alîm. Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz. Kim Allah'a inanırsa Allah O'nun kalbini doğruya ve güzele kılavuzlar. Ve Allah her şeyi en iyi biçimde bilmektedir. “Yedi Yol-Bina” Hakkında Ayet: 23/MU'MİNÛN-17: Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn. Yemin olsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık! Ve biz yaratılıştan/yaratılmışlardan gafil de değiliz. 78/NEBE-12: Ve beneynâ fevkakum seb'an şidâdâ. Üstünüzde yedi sağlam/aşınmaz kurduk. 40
© Copyright 2024 Paperzz