Gülden Gönüllere Tasavvuf Sohbetleri 2014

Gülden Gönüllere
Tasavvuf Sohbetleri
*
2014 Yılı
OCAK Ayı
* * Resim: Necdet Emekli
2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve
innâ ileyhi râciûn. O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz
Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler.
1
03.01.2014 (Nahl Süresi Okundu)
SELAM OLSUN
Ne soy ile ne unvan ile, alamazsın dostum bu yolu, ecdadının
kimliği ile. Sen sadece bir kulsun, önce insan olmayı dene, insan olup da
vasıflarını bil. Gayretin kul olmaya yön bulmalı, hakikatin zuhurunu
insanlık vasfından beklemeli. Zatına muhtacız Rabbim dediğinde, her
zerrenle ona dönmelisin, aczine muhtaç olduğunu Rabbime ikrar
etmelisin.
Gerçek nedir bilir misin? Gerçek; seni var edendir aslında,
sende onun gerçeğisin ama onun sadece isminin sıfatlarının
gölgesisin, bunu bildikte onda o olmanın ne olduğunu görürsün, bunu
bildikte kendinden geçer, sadece görüntüden ibaret olduğunu
bilmelisin. Aslında o hali de bilemezsin, bilinç gitmiştir, tam bir
teslimiyet halidir, onda mahvolmuşsundur, mahviyettir. Seni
senden alana, sende varlığı yok edene, artık ona dönük yaşamalısın.
Gel dostum gel, sen de gel. Ben ona layığım layık değilim deyip de
sınıflandırma, aczini bil yeter, varlığını yok et, öyle gel. Benim, benim
dediğinde, Rabbimin sana düzenlediği şu dünya malına sahip çıktığını
zannedersin, bir yamalı mintanı buldu isen, ona şükredip, nasibim
der Allah’tan bilmelisin. Harun kadar zengin olsan, neye faydan
varsa işte sen O’sun.
Kalp ilmine vakıf olmayı dilersen, tövbeye gel dostum
tövbeye, sadece o ilim Rabbimin izni ile açılır, o anahtar onun
elindedir. Gayb ilminden haber vermek Allah’ımın seçeceği
kullarına münhasırdır. Ben bilirim dediğinde, hiçbir şeye vakıf
olmadığını düşünmelisin. Benim diyen kendini kâinattan silendir dedik,
izin vermese konuşabilir misin? İzin vermese, elin ayağın gözün kulağın,
işlevini yapabilir mi? Saçının bir teli, onun izni olmadan saçlarından
düşebilir mi? Bunları düşün. Düşen tek teli tekrar yerine koyabilir
misin? Allah’ımın hakikatine vakıf olmak ve kendi hakikatinden de
haberin olması gerekir. Bu bedende neler gizli bir bilsen, o sırrı
açmak için, o kapıları ardına kadar açman için bilgiye hacet yok, gönül
öyle bir donanıma sahip ki o sana yoldaş olur, açamadığın
kapıları gönül yolun ile açarsın. Hele bir dene dene ki göresin, aklım
yetmez deme, akıl bir yere kadar önderdir kuluna, akıl gönle
uyduğunda doğruyu bulur, bilir ve seçer. Gönle uymayan akıl,
2
cüzi akıldır, günlük olayların peşinde koşar, seni bir yere kadar
götürür, sana eşlik eder, oysa kül’e dönmek zorundasın, hakikatin
kül’ünde, o bilgilerle, o serzenişle, Hakkı gören, Hakkı bilen, Hak
için Hak olan, ilme vakıf olmalısın. Söylediklerimiz nasihat değil
sadece içsel duyguları dile getirmek, içsel gözlerin önündeki perdeleri
çekebilmek, o dilleri konuşturabilmektir maksat. Oluşa gelen halleri
bir gün mutlaka göreceksiniz, az veya çok demeden, o halin, vehbini
bilebileceksiniz.
Ey dostlar öyle zor, o zorun yanında öyle kolay hallere tanık
oluyoruz ki, bu yol zor gibi görünse de, uyduğunda boyun
eğdiğinde kolaylığına tanık olacaksınız. Nedir zor gelen uyum
olmadıkça, zorluk sana bent olur. Hep ayağına takılır, aşman için o
yola varman, için ne olur içsel problemlerinizi dize getirin, dize getirmek
uyum sağlamanıza sebeptir. Hasbinallah dediğinde her zerren ona
tanık olmalı. Her zerren ile iştiyak etmelisin, işte kulluk, insanlık
vasıfları bunu gerektirir.
Hayra yönelik işlerde olmanız, hayırlara vesile olacak birçok
iştiyaklarda önder olmanızı nasip etsin Rabbim. Hayır, varsa işin ucunda
konuştur dili dudağı. Hayır, varsa göreceğin güzelde, kaldır çek perdeyi
görsün basiret gözün onu. Bana hayır getirecekse duymalıyım o sesi,
bana hayır getirecekse yürüsün ayağım, hizmet göstersin elim, başım
ona eğik olsun dik olmasın. Yeter ki ona hayır buldursun.
La ilahe illallah Muhammeden Resulullah.
İlahi bilgiler serildi dizi dizi, yeter ki alanı bol olsun, yeter ki
alana hikmet buldursun. O cevher, her bir canda mevcut, o cevherin
alıcılarını kullanmak ise kuluna mevcut. Bu öyle bir ilimdir ki, kendini
bilmekten geçer. Kur bakalım o köprüyü, o köprüde neler geçecek,
hangi bilgiler sende seni gösterecek. İlim irfan bilenlerin, umulur ki
kayıtlarında irşat edeni bulunsun. Eğer irşat edemedi ise, ne unvan ona
yaramıştır, ne isim ne sıfat ne etiket. Onların sorumlusudur, hesabını
veremeyeceği büyük iştir aslında. Öyle insanı kamiller vardır ki, bir
bakış ile nazar eder, gönle öyle bir ilham seli gönderir ki, onu
bakışı ile irşat eder. Günümüz insanları çok farklı eğilimler gösterirler,
ama öncelik hep madde, maddi çıkar peşinde, karşılık mutlaka maddi
çıkar olur. İşte bunların vereceği hiçbir şeye ihtiyaç duyulmaz, ne kulu
oldurur ne kulu kendine buldurur. Allah’ım teslim oldukta sana
3
mutlak bir uygun mürşit verir. Onun himayesine sokar, yeter ki
sen iste, ona dayan, mutlak bir öğretici yol gösterici ışık tutucu
verir. Sen sanma ki yapayalnız kalırsın, öğreticisiz olmaz, gün buna
ayarlanmış, nefesleriniz buna ayarlanmış, hiçbir şey ortada değil, buna
inanın. Başıboş değil ve bırakılmamışta. Her var edilenin sorumluluğu
Rabbimde gizlidir. Her an gözetimindesin, yiyip içeceğine,
yolunda yürüyüp yürüyemeyeceğine, hakikatin sırrına vakıf olup
olamayacağına, her şey onun bilincinde ve onun iradesindedir.
Allah’ımın hayat sıfatını düşün, hayat sıfatı öyle mükemmelliktir,
bütün yarattığı arzdan arşa hayat veren, hayat verdiklerini gözeten,
olmayanı olduran, insanoğluna mahlûkata her şeyde Rabbimin hayat
sıfatı ile onların sorumluluğunu üstlenmiştir. Ona layık kul olmayı nasip
etsin. Onlara, meleklerine ve bütün isim ve sıfatlarına heyetlerine,
münhasır ve layık olmayı bizlere nasip etsin diyelim.
Geliş gidiş ayarlı, Allah’ım sizleri şekilden şekle sokuyor, hiç bunu
düşündünüz mü? An be an birçok şekle giriyor, birçok şekilden
çıkıyorsunuz. Kuran’da bunları bulmak mümkün, istediği gibi oynar,
istediği şekle sokar. Oluş ve bozuluş halleri vardır, bu iki vasfı da
kullanır. Kalpleriniz onun iki parmağı arasındadır diye ayette
geçer, düşün bir kere, sizi gözeten, her halinizi fiillerinizi
niyetlerinizi ölçüp biçen, kayıt melekleri vardır, hem sağ
tarafınızda hem sol tarafınızda bekler. Sağ tarafta oturanlar
diyelim, sizin güzel amellerinizi yazar, güzel sözlerinizi, güzel
fiillerinizi yazar. Solda bekleyenler ise sizin olumsuz hallerinizi
yazar. Ama sağda oturan melekler onlara tesir etmeye çalışır, ne olur
kötü hallerini yazma onları kayda geçirme, o melek sorar neden?
Neden geçirmeyeyim, bununla vazifeliyiz, ola ki tövbeye çekilir, ola ki
tövbe eder, ne olur geçirme onun olumsuz hallerini der. Bunlar
sıradan sözler değil, sıradan davranışlar değildir. Hepsi birer hakikatin
numunesidir. Bunları bilerek yaşayın, nefes aldığın her güne şükredin
hamd edin. Çünkü o nefes aldığın her an sana hep yeniden yeniye bir
şey öğretecektir. Yeniden yeniye geçirip, yenilikle seni o halden o
hale zuhur ettirecektir.
La ilahe illallah Muhammeden Resulullah.
Hak bir Allah Muhammed Resulullah.
Ya Allah ya Muhammed ya Ali.
4
Selam olsun.
Dualarımızı gelen varlıkların ruhlarına hediye eyledik Allah’ım
cümlesini haberdar eyle, bizlerle olan yazıları yazdıran bize izin veren
Allah’ıma hamdı senalar olsun. Şükürler olsun Allah’ım. Şeytanın
tuzaklarından bizi mahrum et, hastalarımıza acil şifalar ihsan et ya
Rabbim, bildiğimiz bilmediğimiz önce grup içindeki can dostlarımın
yakınları ve hastanelerde yatan birçok kardeşlerimize yardım et Allah’ım.
Zorda olan maddi sıkıntı içinde olan ve kördüğüm olmuş insanlara yardım
et Allah’ım. Yollarını kaybetmişlere yollarını buldur Allah’ım. Önce
kendilerini bulmalarını nasip et, sonra da yardım et Allah’ım. Sen
büyüksün yaratıcımız sensin Allah’ım. Her şey senden sana senden
bizedir Allah’ım. Allah’ım önce iyi insan olmayı bizlere nasip et, doğru
insan olmayı nasip et Allah’ım. Amin.
Hasbinallah ve nimel vekil.
Soru: Yenilenme dendi. Tekamüllerle mi ilgili?
Cevap: Bir çok şeyle ilgili, ruhsal gelişim, ruhsal yenilenme, bedensel,
zihinsel, idrak, herşeyin, herşeyin yeni. Eskide kalmıyorsun, hep yenilenme hali
yaşıyorsun. Her an yenilik içindeyiz.
3 Ocak Sohbetiyle ilgili KUR’AN’DAN BAZI AYETLER:
“Allah Her Şeyi Yaratandır, Hayatı Verendir” Hakkında Ayet:
39/ZUMER-62: Allahu hâliku kulli şey’in ve huve alâ kulli
şey’in vekîl. 63- Lehu makâlîdus semâvâti vel ard, vellezîne
keferû bi âyâtillâhi ulâike humul hâsirûn.
62-Allah Haalik'tir,
herşeyin yaratıcısıdır. Herşey üzerine vekil olan da O'dur. 63Göklerin ve yerin kilitleri/anahtarları O'nundur. Allah'ın ayetlerini inkar
edenler, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
2/BAKARA-255: ... Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm.
Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O,
kudretin kaynağıdır.
“Allah Her An Bir Şendedir” Hakkında Ayet:
55/RAHMÂN-29: Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard, kulle
yevmin huve fî şe’nin. Göklerde ve yerde kim varsa hepsi O'ndan
ister. O; her gün bir şe'n üzeredir.
5
“Yanımızdaki Melekleri” Hakkında Ayet:
82/İNFİTÂR-10 Ve inne aleykum le hâfızîn. Kirâmen kâtibîn.
Ya’lemûne mâ tef’alûn. Muhakkak ki üzerinizde hafızlar olduğu halde,
Kiramen Katibin, Ne fiil yaparsanız bilirler.
43/ZUHRÛF-80: Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve
necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn. Yoksa onların
sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil;
elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.
50/KAF-17-18: İz yetelakkâl mutelakkîyâni anil yemîni ve
aniş şimâli kaîdun. Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun
atîdun.
Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt
yapmaktadır. Bir söz sarfetmeye dursun, yanındaki gözcü hemen
zaptediverir.
50/KAF-21: Ve câet kullu nefsin meahâ sâikun ve şehîdun.
Her benlik, yanında bir güdücü, bir de tanık olduğu halde gelir.
6
10.01.2014 (Nuh Süresi Okundu)
Selam olsun,
İzinli meclise, selam olsun o meclise gelen, dinleyenlere. Selam
olsun ehli iman üzere nefes alıp verenlere. Selam olsun tüm âlemlere. Eli
el ile birle. Dili dil ile bağla. Bir zerre bilgini Hak için halka sun.
Ayırma bilgisiz diye. Sen kendinde var olanı büyük değil, küçük gör.
İnsan küçüldükçe büyür. Sakın bunu hiç hiç unutma. Aldığın ile
gururdan uzak, verdiğin ile sakın böbürlenme. Her şey ilahi bilginin
izni dışında değil. Bilakis, içinde olduğunu unutma. Ahde vefa gösterdi
isen, yaşadığın her hali, ahdin bir parçası olduğunu hatırladıysan,
her zorluk sana kolay kılınır. Tam teslimiyet halinde olunur.
Şikâyet bolca olduğunda, ahde vefa göstermediğin bilinir. Ne
sevgide, ne saygıda kusurun olmasın. Her zarurette Allah demen sana
izin olsun.
Seherin her vakti gül gülistandır kuluna. Boş geçirme, uyan
gafletten. Uykusuzum deyip de öfkelenme. Sana ayrılmış bir zaman ise,
onu değerlendir. Uyanışına tanıklık edecek melekleri sakın incitme.
Bugünün yarını da var. Bugün bildiğini yarın yaşarsın. Dün konuşmuştum
bugün bununla karşılaştım, deyip şaşırma. Onun için bugün her ne fiil
işlersen işle, hep yarına hayrı olsun. Bunu çok iyi belle. Hay diye
geldik. Hu diyerek gideceğiz. Kaygıdan murat almayan, günün güzelliğini
seçemeyecek, bir bilse ki gönlümü, eriş vaktidir, o an uyanana, bir
bilse ki gönlün içindeki sezgilerin uyanış vaktidir. Bunları
değerlendirebiliyorsan Allah’ımın sana bahşettiği bütün güzellikleri sıra ile
yaşarsın.
Tasavvuf ehli olmaya bak. Çünkü tasavvuf bilgisi çok önemlidir.
Peygamberimizin tasavvuf ilmi ile ilim ettiğini sakın unutma. Her biri
oradan geçti. Yol hakikat yoludur. Hakikat ağaç ise, meyvesi
tasavvuftur. Neyi biliyorsan bil. Allah demeyi ve dedirtmeyi
öğren. Seviyorum seviyorum dediğinde, bir sınavla karşı karşıya
gelirsin. “Allah dilerse severim, bu sevgiden Allah’a sığınırım”
demeyi öğrenmelisin. Sevgide hata olmaz, Sevgide kusur hiç dikkate
alınmaz. Sevgi özden gelir. Öze gönderilir. O sevgi pürüzsüz tektir.
Onda riya olmaz. Riya ile olan sevgide çok çabuk hata meydana çıkar.
Kendini bir şekilde gösterir ama gönle bile inmez. Sevgide riya yoksa o
gönle girer. Orada yerini yapar. Allah’ım riya olan her şeyden muhafaza
kılsın. Hakikatin yolunda riyaya yer verilmesin, bundan da Allah’a
7
sığınalım. Bilgi bilgiyi doğurur. Bilgi yaşandıkça hale geçtikçe, sana değer
buldurur. Nereden biliyorsun dediklerinde, bilmiyorum hiçbir şey
bilmiyorum, demelisin. Gerçek tevazu sahibi, laf olsun diye, boyun
eğmez. Ben değilb bunu Allah verdi demez. Ama bu tevazuda katıksız
özveri varsa, “o Allah’ın kuluna bahşettiğidir”, der bunu da dile
vermez. Hayırdır bilinsin. Hayırlı geceler hayırlı güne müjdesini versin.
Ülkemiz zor durumda, her an, her gece demiyorum. Her an
topluca dua edilsin. Seyirci olun dendi ise duasız kalmayın. Zorlar
kolaylansın. “Allah doğru kişilerle bizi karşılaştırsın” diyerek dua
ediniz.
Bir bilene danıştım. Hakikatin yolu nasıl yürünür? O yol her kuluna
mı açıktır? O bilen dedi ki, o yolu, bütün âlemlerin Rabbi, yaratılmış
her varlığa açmıştır. O yolu yürüyebilmek için seçime uğramanız
gerekir. İstidat, kabiliyet, istek, arzu sadece gönül yolu ile Allah’ı
bulur. Allah da o kuluna gel kulum, seni kendime ayırdığımdır der ve o
yolda yürüyüşünü hazırlar. Onu birçok hallerde destekler. Çok zorluk da
çeker. Ama öyle bir tevekkel haline getirir ki, her şeye rıza
gösterir. Allah ondan razı, o ise Allah’tan razıdır. Makamı elbet yüce
olur. Makamı elbet Allah katında, seçilmişlerin makamı olur. Allah’ım bu
yolda rıza gösteren ve rıza gösterilen halleri yaşatsın. Zoru kolay kılsın.
Allah’ım umduğumuza cümlemizi ulaştırsın. Âmin.
La ilahe illallah Muhammeden Resullullah.
Kuralım halkayı Besmele ile, tutalım elleri hizmet ile. Bütünün
hayrınadır yapılan her eylem. Allah diyen yanılmaz. Gidiş O’nadır, bunu
idrak eden. Kal zevalden uzak. Kalma hayırdan mahrum. Bilen bilmeyene
öğretecek. Yol münasiptir, bilene bu yol tez geçilecek. Varsa sorunuz,
sorabilirsiniz. Soru cevap yerini bulsun. Soru sormanızı istiyorum.
Soru: Safer ayı, Hz. Hasan’ın ayıdır
bilgilendirebilir misiniz? Harre olayıyla ilgili var mı?
dediniz.
Biraz
Cevap: Hasan’ın irşada başladığı döneme rast gelir safer ayı.
Desturu safer ayında almıştır Hz. Ali’den sonra. Normal günden, normal
aydan bir farkı yok ama o günün önemi sadece irşada başladığı günün ilk
günü. Herkesin uğursuz dediği onun mübarek bildiği bir gün. Bir şeyler
sormayacak mısınız?
8
Allah insana hem keder elbisesi hem de öfke elbisesi hem
zulmet elbisesi hem rahmet hem huşu hem takva elbisesi daha
isimlerini say say bitmeyecek kadar çok birçok elbiseler giydirir.
Değişim bu sayede kendini belli eder. Bunun maddi mi manevi mi
elbise olduğunu kendi fark eder.
Kader-i mutlağı anlatabilir misiniz bana, mutlak kaderi?
(Değişmeyen kader, ezelde takdir kader.)
Kader-i muallak dediğimizde?
(Değişebilen kader, fiillerle, niyetlerle).
Doğru bildiniz. Kaç çeşit ölüm olduğunu bilir misiniz? İhtiyari
ölüm, bedeni ölüm, ahlaki ölüm, ölmeden önce ölmek, bir de her
halin ölümü var. Halleri devreye sokmayıp, ne kabiliyet, ne istidat
diridir belki ama mana da ölmüştür. (Nefisten mi kaynaklanıyor?)
Dünya ile alakalı. Manaya yönelik hiç bir çalışması olmayan.
Cüzzi irade, külli irade, onu biliyor musunuz?
(Kulun iradesi, cüzzi irade; Allah’ın iradesi külli irade).
Peki sizde külli irade var mı? İnsanoğlunda? Allah’ta ne varsa
bizde var. Öyle düşünürsen, yani külli irade ile iradeni kullanmak
var bir de cüzzi, sadece madde kalıp, manaya geçiş yapmamak. O
kulun kabiliyet, istidatı. Çok defalarca verdik. Kabiliyet, istidat... Ölü gibi
ise, hiç bir şekilde üzerindeki perde kalkmıyorsa, çünkü Allah her şeyi,
kendinde var olanı, kulunda da mevcut etmiş. Çok güzel bir
donanıma sahip ise, onu devreye sokmadığı müddetçe o
kullanılmaz hale geliyor.
Soru: Bizim dua etmemiz bile Allah’ın isteği ile oluyor ama..
Cevap: Dua ile o alakalı değil ama. Çok ayrı şeyler. İstidat,
kabiliyet, kulun kendi elinde. Zaten Allah bilir. O’na dönük, Onun
vechine yönelik, her hal ve hareketin o istidatın açılımını sağlıyor.
Allah’da ona göre destekliyor, her hareketinde, fiilinde. Ama sen
hiç birini işleve sokmuyorsan, kör kalıyor, kapatmış oluyorsun tamamen.
Sadece o hali kullanmamak, umursamamak, red etmek. (Olaylarla
çıkartıyor.) Uyanabilirse ne mutlu, uyanmazsa. Zaten uyanamaz ise el
çekiyor, hiç kulundan el çekilir mi? O çekiyor. Çünkü el çektiği de,
9
şuradan kendini gösteriyor “Onlar isteseler de anlayamazlar, onlar
isteseler de göremezler, isteseler de duyamazlar” Yani o çektiği için, o
istidati kabiyeti devreye sokmadığı için, üzerlerine perde çektiği için, o
zaten köreldi. O kördür. Orada da kör olarak uyanacak. Demek oluyor ki,
her şey bizim, eylemlerimizle meydana çıkıyor. Zuhura çıkıyor.
Soru: Bu da bir şekilde ruhun tekamülü mü Dünya’da.
Cevap: Bunları çıkarmak mı? Tabii ki tekamülün bir parçası.
Tekamül sadece kabiliyet, istidat ile de sınırlı değil. Bütün her
zerre ile, bütün zerre ile, bütün donanımlarla. Allah sizlerin
tekamülü için, tekamülünüzü çoğaltmak için o kadar çok imkanlar
önünüze sermekte ki. İyilikler, kötülükler. Nice kötülükler vardır ki
tekamülü sağlar. Nice iyilikler vardır ki tekamülü oluşturmaz.
İyilik mi kötülük mü... Onu biz öyle görüyoruz. Allah’ın takdiri, hiç buna
yönelik değil. Her gördüğü şerdeki, iyiliği, hayrı görebilseydik,
bugün şer diye bakmazdık. (Okul ile hayat arasında fark, okul önce
ders verir sonra imtihan; hayatta önce imtihan sonra ders). Tabii,
alabilene. (Kul Allah işbirliği oluyor değil mi?). Önce kul gelişimini
sergiliyor, sonra Allah devreye girip, kulu ile birlikte müşahede
ediyor.(Allah’ın iradesi ile mi?) Onu sana verdi ise, aklı da devreye
soktuysa, aklı niye verdi, mantığı niye verdi, bir çok duyguları niye
verdi. Bunların her birinin işlevi, faaliyeti... Ama sen Allah bana yardım
etsin, ben o şeyimi geliştireyim. Sen de istek, ona yönelik olmadıkça
nasıl gelişecek hallerin, kabiliyetin, istidatın... Ben Allah’ı çok seviyorum
diyorsun, oraya çekiliyorsun. Anladın mı? O’nu sen istiyorsun.
Soru: Levh-i mahfuz’da, bu Dünya’da yaşayacağımız her olayın
belirlendiğini, anne karnında, 4 aylık iken, Allah ruhumuzu üflerken,
bunların belirlendiğini öğrendik.Dolayısıyla yaşayacaklarımız önceden
belirlenmişti ve biz bunlara ahid yaparak geldik. Söylenen, siz bir şeyler
yapacaksınız. Bizim yapmamız gereken şey, o ahidin ortaya çıkarılması
mıdır?
Cevap: Ahid zaten kendiliğinden çıkıyor ortaya. Allah, bu
zaman dilimini ayırmış. Bugün bunu yaşayacan, iki ay sonra bir başka
şeyi yaşayacan. Bir oluş, bozuluş hadisesi var. O sizin dediğiniz
kader planı.
10
Soru: O zaman şöyle bir şey açığa çıkıyor: Benim bir şey
yapmama gerek yok, nasıl olsa, ben o yaşacaklarımı yaşayacağım.
Cevap: Allah onuda istemiyor. O kadar çok şey vermiş ki. Bunları
kullanmamız gerekir. Tabii ki bizim cennet ehli mi, cehennem ehli mi
olacağımızı Allah ilahi mecliste takdir etti. O biliyor ne olacağımızı. Peki
de niye uğraşıyoruz o zaman. Biz bilmiyoruz ama Allah biliyor.
Uğraşmamıza gerek yok. Rızkımı da o ayarlamış, o biliyor. O zaman niye
çalışıyım ki. Bunu demememiz lazım. O zaman Allah niye bizi var etti.
Biz bilinmeze doğru gidiyoruz. Ama bilinmeze bilmeden gidiyoruz. Allah’ı
biliyor muyuz, biliyoruz, ama O’nu görmüyoruz. O bizi biliyor ve görüyor.
Onun için çalışmak, didinmek, kendini geliştirmek, sadece bizim
istememizle, Allah’ın istemesiyle oluyor. Bizde bir ışık gördü mü
Allah o kapıyı hemen açıyor, hemen destek geliyor. Sonra sonra bu
iştiyak daha da çoğalıyor. Daha da ona meyilin dönüyor. Bu defa ne
oluyor. Sen Allah’ı seviyor musun? Peki Allah seni seviyor mu? Seviyor ki
sevdiriyor, anladın mı? Anladın mı, karşılıklı oluyor bu defa. Ama önce
seni sana bırakıyor. Onu sen geliştireceksin. (Kurallarını da
göndermiş). İşte o kadar. Biliyor bizim şu Dünya’da sefil mi olacağımızı
vezir mi olacağımız biliyor, ama çalışmak, didinmek... Bak, o kadar, sefil
mi dedik, vezir mi dedik, her şeyi bilen Allah’ım, sefilliği de yaşatıyor,
bak şimdi, sefilliği de yaşıyorsun, ama biz diyoruz ki, insan olarak, beşer
olarak, Allah’ım bunu bana niye verdi. Ben ne yaptım da bunu böyle
görüyorum, hayır, bunu böyle düşünmeyip, “Allah’ım sen herşeyin
hayrını bilensin”, bu benim kurtuluşum mu bilmiyorum.
Bak
şimdi, çünkü bir şeyde, diyor ki, Allah sizin üzerinizde ne fazla ise onları
alır. Aslında sizin kurtuluşunuzu temin etmek için, burada sizi
alacaklı kılmak için, yatırımızı bu şekilde, bunu canla yaparsın,
hastalıkla, sağlıkla yaparsın, bunu maddi imkânsızlıklarla yaparsın,
sağlarsın. Burada tam teslimiyet, büyük bir sabır gerekiyor. Yani
öyle düşün, hem böyle düşün. Sen paralarını kumarda kaybetmişsin.
Allah sana kumar oyna demedi. O tamamen sana bağlı bir irade. Öbür
taraftan da Allah sana ait ne varsa aldı. Öyle güzel yapıyor ki, Necdet’i
sana musallat ediyor. O yolla, senin elinde, neyin var, neyin yok alıyor.
Bunu idrak edebiliyorsan, Necdet’e niye kızacaksın. O rolünü oynuyor. O
kadar ilginç şeyler var ki. Ufacıcık ayrıntılar var ya onlara dönmek lazım.
Şimdi burada bu böyle diyor Allah. Burada, ben kumar oynadım,
kaybettim. Burada kurtuluşumu temin edecek diye elimden aldı. O kadar
çok şey, unsurlar var ki.
11
Soru: Şimdi diyelim ki, hapiste olan birini öldürmüş birini
düşünelim. Kaderinde, hapse girmek, bu adamı öldürmek vardı ki, bu
oldu, gerçekleşti. Şimdi cüzzi kaderini kullanarak, bunu yapmaya bilir
miydi?
Cevap: Tabii. (Kaderini değiştirmiş olmayacak mı?) Niyeti
kaderine uydu. Niyeti kaderine uydu. Niyetinde kader oldu.
Niyetinde, şimdi, sen birine çok kızarsın, öyle kızarsın ki, hiç mi olmuyor.
Onu öldürmek gelmiyor mu içinizden, pekala geliyor, öldüresiye öfke
duyuyorsunuz öldüresiye, niyette bu mevcut ama uydu niyetine
öldürdü, o ayrı. Tamam. Kader-niyet işbirliği içinde o öldü. (Uymadı,
sabretti). O zaman tabi ki, yani, o öfkeyi. Ama o niyette o olduğu için
niyetten sorumlusun fiilden değil.
Soru: Bu kişinin kaderinde adam öldürüp hapse girmek var
ise, nasıl niyetini değiştiripte, sabrettiği zaman kaderi değiştiştirmiş
olmuyor mu?
Cevap: Şimdi, onu kaderine uydurdu. Niyet kadere uydu. Kader
oldu bitti. Onu öldürdü. Öldürmeseydi de o öfkeyi yenmiş olsaydı da,
ama önceden yapılmış bir eylem var, ne var, niyet var. Niyete onu
koydu. Hep geliştirdi, hep geliştirdi. Şeyleri geliştirdi. O şeyleri
bekledi. O günü bekledi öldürmek için zaman bekledi. Ha öldüremedi,
orada temizlenmesi gereken niyet var. İşin en ilginç yanı da, ölen
var ya öldüreni karşılıyor. Cehennem azabına bakar mısın?
Öldüğünde, ölen öldüreni karşılıyor. İşte, öldürenin cehennem azabı orda
başlıyor.
Soru: Niyetlerimizi nasıl temizleyeceğiz.
Cevap: Tövbelerle, iptal ediyorsan, tövbe ediyorsun, ondan
sonra, tekrar aynı niyete dönmemek için çok direniyorsun.
“Allah’ım ben yanlış yapıyorum” diyebilmek, biliyorsun, nefsi emmareden
levvameye geçiş. Yanlış yaptığının bilincinde.
Soru: O adamın kaderinde öldürmek vardı. Gerçekten öldürdü,
hapse girdi. Sorum şu. Bu adam, niyetini değiştirdi, öldürmedi. Sabretti.
O zaman levh-i mahfuzdaki kaderinin dışında bir olay olmuş olmuyor mu
bu durumda.
12
Cevap: Şimdi, Allah, ne katili orda, yaratılmış insana katillik
damgasını vurur, ne canilik, bunların hepsi bedenin yaptığı
fiillerdir, bedenin işleyişidir. Yani ruhta, ruhsal durumda böyle bir
şeye yer vermez Allah. Muallâkta var, mutlak ta böyle bir şey yok
(Mutlakta nasıl bir insan olacağı, inançlı inançsızlığı, nefes sayısı ...) Evet,
evet. Allah ne diye yazsın ki, kendi, nur nur. Nurdan bir parça, ona
niye katilliği yazsız ki. Hepsi o bedenin halleridir. Yanlış eylemler,
yanlış niyetler bedenin. Orda biz niyet mi kuruyorduk, niyet
burada oluştu. Duygular burada mevut. Tekamül burada başlıyor.
Orda da sonsuza kadar devam edecek, zorunluyuz tekamül
etmeye. Burada da orda da.
Soru: O eylemi gerçekleştirdiğinde tekamülü ne oluyor
Cevap: Başaşağa, başaşağa. Düşme oluyor, düşme. (onu
düşünmek bile düşünmek düşme o zaman). O kadar ilginç ki, niyete
girdiği an zaten sarsıntı yaratıyor. “Allah’ım bu şeytanın verdiği
bu vesveseden sana sığınıyorum Allah’ım. Nasıl, niye geldi bu
benim aklıma, tövbe estağfurullah, tövbe estağfurullah”, her an
her dem. Niyetlerimizden sınanıyoruz, başka şeyden değil ki.
Soru: 2 aylık çocuğun yanına 2 biberon bırakıp ayrılmak zorunda
kalmış, sonra da çocuk ölmüş. Şimdi 2 aylık çocuğun kaderinde anneye
bir ders verme şeyi mi vardı? Yoksa annenin niyeti mi?
Cevap: O çocuğun ölümü anneye yüklendi. Onun sınavı, annenin
sınavı, bebekle hiç alakası yok. Hiç bir şey olmadan da, Allah’ın takdir
ettiği günde, o bebek öldü. Hiç bir günah yok. Allah istedi aldı çocuğu.
Peki madem ki her doğan için sınav için geliyor. Evet, sınav için
geliyor, sınav aracı oluyor anneye babaya, sınav aracı. (Burada
annenin niyetiyle oldu.)
Burda anneye yüklendi, tamamen anneye
yüklendi. Burda masumiyet yok. Annenin de cuzzi kaderiyle o,
bedensel (yapamadığı, idare edemediği, kontrol edemediği ...)
evet, evet, durduramadığı nefis, nefsi sıfatlarını devreye soktu ve
çocuğunu görmedi. Aklını kullanmadı. Olay bu.
Evet var mı başka. Sohbet ederek daha güzel oluyor.
Soru: Biz daha farklı biliyorduk. Levhi mahfuzda, her şeyin, ne
yaşayacağımızın belirlendiğini biliyorduk.
13
Cevap: Doğru, doğru. Ama Allah kötü bir şey vermiyor
kuluna, ona katil damgasını vurmuyor, cani damgasını vurmuyor,
hırsız damgasını vurmuyor. Hep bedenin olumsuz halleri bu
dünyada oluyor. Onlar bu Dünya’da gelişiyor.
Soru: O zaman ülkemizde yaşanan bu olaylarda cüzzi kader ile
ilgili.
Cevap: Evet, evet, evet. Tamamen, nefsi, kaderi de
kirletmeyelim, cuzzi kaderi de kirletmeyelim.. Bu tamamen, nefsi
sıfatlarının olumsuz istekleri, onlara sebebiyet vermek. Kendini
kurtarayım derken, insanlığı yok etmek. Hiç düşünmemek. Sadece ben
kurtulayım, ailem kurtulsun, gerisi ne olursa olsun. O Allah ile
Allah’ı kandırmak. Riya çok önemli. Hele hele onu bilip de, onu savunan
kişilerin, çifte günah işliyor onlar. Biliyor musun? Bile bile onları
savunmak. Birçok kişiyi sıkıntılara sokmak.
Soru: Bir bekçimiz vardı, her sene çocuğu oluyordu. 13.-14.
Çocuğuydu. Bir ara sordum. Nasılsa Allah onların rızkını veriyor. Benim
bir şey düşünmeme gerek yok. Dolayısıyla böyle devam edecek. Bu da
onun cüzzi kaderi...
Cevap: Burda her ne kadar teslim olmuş Rabbine gibi görünse de,
burda teslimiyet yok. Burda aklını kullanmama var. Aklını
kullanmadığı için kendi egosuyla, kendi bencilliğiyle, o çocukların
hayatına da siyah perde çekti. Aklını kullanmadı. Cahil, cahilane. (Kendi
çocuğuna kötülük yapmakta). Yapar, tabii. Ne dualar varki, insan oğlu
dua eder, şeri davet eder dedik bir yazımızda, şeri davet eder (biz
ona nasıl yardımcı olabiliriz). O çok ayrı bir şey, ona kimse yardımcı
olamaz, kendinden başka. İdrakinin açılması gerekiyor.
Soru: Birinci bölümde sevgiden, riyadan bahsedildi. Şu an
ülkemizin durumuda o şekilde mi?
Cevap: Şirk, riya, bencillik, sömürücülük, hırsızlık, canilik, sen
biliyor musun? Bir çok şeylerin başına daha neler gelecek. Şimdi Allah
diyen insan bunu yapıyor. Allah sizin gizlediklerini açığa çıkartır diyor.
Ayet bu. Bu bir çok kişinin, hayrına da oldu bu çıkış. Bunlar kim bilir ne
zamandır böyle bir şey yapıyordu, ama bilinmiyordu. Dur bakalım.
Neylerse Allah güzel eyler.
14
Allah büyük, yeterki Allah’a sımsıkı sarılın, O’nun uzattığı
ipe, sımsıkı sarılın, elinizi çekmeyin ondan. Belki sizlerde onlar
kadar üzüleceksiniz, diğer insanlar gibi. Sizde sıkıntı çekeceksiniz. Ama o
sevgi bütünlüğü var ya. Allah ne eylerse benim hayrımadır
demek, teslimiyeti var ya. Onunla hafif atlatmak, olay bu.
Evet.
La ilahe illallah Muhammed en Resulullah.
Bizden de selam olsun. Cümle erlere, cümle meclistekileri.
Meclis izni alan yere selam olsun, selam olsun.
Adın gibi hayırlı kıl gecemizi ya Rabbim. Hastalara acil şifalar ihsan
et Allah’ım. Arzdan arşa duyulsun sesimiz Rabbim. Bildiğimiz
bilmediğimiz, derdini söyleyen söylemeyen, bütün kullarına acil şifalar
ihsan eyle ya Rabbim.
Grup içinde, aile içinde,
yakınlarımızda
çevremizde, hasta olan, hastalığı ne şekilde olursa olsun, Allah diyen,
senden yardım, medet bekleyen, bütün can dostlarıma şifalar ihsan eyle
ya Rabbim. Allah’ım bir çok hastalara, okuyoruz, dualar gönderiyoruz,
bunların iyileşmesi, senin için hayır, kendilerini içinde hayır mı, şer mi
bilmiyoruz, sadece şifa diliyoruz. Ama yine de sen bilirsin demeyi bize
unutturma ya Rabbim. Onlara şifalar ihsan eyle, ruhsal ve bedensel
şifalar. Allah’ım devamlı o şifaları, hiç bir karşılık beklemeden yapmamızı
nasip et Allah’ım. Coşku ile, istekle, yalnız sana sığınır, senden yardım
bekleriz Allah’ım. Ağrıları, acıları dinsin. Senin için hizmet edebilsinler.
Sensin Rahim, sensin Kerim Allah’ım. Hepimizi sana uzattık elimizi.
Dünya ve ahiret için isteklerimizi, yaptığımız her işleri, sen hayra yönelt
Allah’ım. Ev sahibinin, dünya işlerini, güzel Allah’ım, hayırlara vesile et,
işlerini oldur, sıkıntıları bertaraf et Ya Rabbi Ya Resulullah. Hayır gelen
günden şerleri bizden uzak tut Allah’ım. Şer gelecekse önümüze, onları
kabullenmeyi, hafif geçirmeyi, bize nasip et, hepimize Allah’ım. Sensin
Allah ım, bizleri var eden. Senden medet bekliyoruz, bizleri unutma
Allah’ım, ne olur unutma, el çekme ya Rabbi. Amin. Amin. Ülkemize
gitsin Allah’ım. Allah’ım gönül dolusu sevgiler, gönül dolusu olumlu haller
gitsin ya Rabbim. Huzur içinde olmamızı nasip et, amin
15
10 Ocak Sohbetiyle ilgili KUR’AN’DAN BAZI AYETLER:
“Ahid” Hakkında Ayet:
6/EN'ÂM-152-153:
... ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum
vassâkum bihî leallekum tezekkerûn. Ve enne hâzâ sırâtî
mustekîmen fettebiûh, ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum
an sebîlih, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn. ... Allah'a
verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları
emretti.
Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun.
(Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte
sakınmanız için Allah size bunları emretti.
“Seher Vakti” Hakkında Ayet:
51/ZÂRİYÂT-16: Âhizîne mâ âtâhum rabbuhum, innehum
kânû kable zâlike muhsinîn. 17-Kânû kalîlen minel leyli mâ
yehceûn. 18-Ve bil eshârihum yestağfirûne. 19-Ve fî emvâlihim
hakkun lis sâili vel mahrûmi. 16- Rablerinin kendilerine verdiğini
almış kişiler olarak. Doğrusu, onlar bundan önce de iyilik ve güzellik
sergilemekteydiler. 17- Gecenin pek azında uyumaktaydılar. 18Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar. 19- İhtiyaç sahibi için,
yoksul için bir hak vardı mallarında onların.
“Sınavlar” Hakkında Ayet:
BAKARA-155: Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel
cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât, ve beşşiris
sâbirîn. 156-Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi
ve innâ ileyhi râciûn. 157- Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim
ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn. 155-Andolsun ki sizi biraz
korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma ile
deneriz. 156-Sabredenleri müjdele ! Biz Allah’ın kullarıyız ve biz
O’na döneceğiz, derler. 157-İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet
hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.
2/BAKARA-216: Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun
lekum, ve asâ en tekrehû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en
tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ
ta’lemûn. Hoşunuza gitmemekle birlikte, savaş üzerinize yazılmıştır. Bir
şey sizin için hayırlı olduğu halde siz ondan tiksinebilirsiniz. Ve
bir şey sizin için şer olduğu halde siz onu sevebilirsiniz. Allah bilir,
siz bilmezsiniz.
“Allah Dilediğini Seçer” Hakkında Ayet:
16
42/ŞÛRÂ-13: ... Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî
ileyhi men yunîb . ... Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka
yönelenleri kendisine iletir.
“Kalp, Kulak, Göz Perdeleri” Hakkında Bazı Ayetler:
2/BAKARA-6:
İnnellezîne
keferû
sevâun
aleyhim
e
enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn.7- Hatemallâhu alâ
kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh, ve lehum
azâbun azîm. 6-Şu bir gerçek ki, o küfre batmış olanları sen korkutsan
da korkutmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler. 7- Allah onların
kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri
üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap
öngörülmüştür.
“Allah’ın Razı Oldukları” Hakkında Bazı Ayetler:
89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh. 28- İrciî ilâ
rabbiki râdıyeten mardıyyeh. 29-Fedhulî fî ibâdî. 30- Vedhulî
cennetî. 27- Ey huzura kavuşmuş (mutmaine) nefis! 28- Razıye,
mardiyye olarak Rabbine dön! 29- Kullarım arasına katıl. 30- Ve
cennetime dahil ol!
“Vesvese Geldiğinde Allah’ın Hatırlanması” Hakkında Ayet:
7/A'RÂF-201: “İnnellezînettekav izâ messehum tâifun mineş
şeytâni tezekkerû fe izâhum mubsırûn
Korunup sakınanlar,
kendilerine şeytandan bir görüntü/dürtü gelip dokunduğunda,
hemen Allah'ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler.
“Şeri Çağıran Dualar” Hakkında Ayet:
17/İSRÂ-11: Ve yed’ul insânu biş şerri duâehu bil hayr, ve
kânel insânu acûlâ. İnsan, hayra davet eder gibi şerri
çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir.
17
17 Ocak 2014 (İbrahim Süresi Okundu)
Selam olsun
Kur’an elde dualarsa dilenen dilde, gönül ise emin ellerde, var
git sen de iman ehline. Bir sohbet tezgahı kur orada, ama sohbetin tadı
lezzeti, kula kendini buldura. Giyme mintanı tersten. Bu dünyaya gelişin
unutma yüceden düz geldin doğru kal. Ters giydiğinde elbiseni perde
elinde, sakın çekip durma, tövbeni de yerli yersiz sakın bozma. Kaalu
Beladan beri ne iniş çıkışlar yaşarsın. Bazen kaderim der, bazen isyana
takılırsın. Soy sop değildir seni kurtaracak. Ne yatır, ne dedeler. Ne
mürşitlerdir, seni orada kurtaracak. Sadece kendi amelindir,
niyetindir. Seni sende bulduracak. Var git yoluna, kurduk köprüyü Hak
muradıdır dedin. İşte o sana yeter. Kim karşılar diye düşünme, sen
burada kimleri karşıladın ise orada onlar o kuvvette. Allah’ım bilenle
bilmeyeni ayırır. Allah’ım küfür ehli ile iman ehlini ayırır. Aralarına
Berzah’tan bir set kor. Tıpkı, Zülkarneyn setti gibi. Unutmayın, zulüm ehli
ile, küfür ehli ile, iman ehli, bir arada duramaz. Aralarında mutlak bir
Berzah vardır.
Hayatın türlü çeşit halleri, türlü çeşit menzilleri vardır. Sen hangi
menzili takip edersen o senin bir parçan olur. Bunu unutma. Unutulan
nedir aslında yaptığın yanlış işler. Onları da unutma. Unutman mubah
değil. Daim hatırlaman sana yol aldırır. Hatırlamandan kazancın
nedir? Bunu da diyeyim sana. Her an dilin tövbede gönlün bu dile
hükmetmede olmalı. İnsan geçmişi unutursa, yaptığı günahları
unutur perde çekerse, bunun tövbesi nasıl olur. Sonraya mı kalır?
Sonradan edilecek tövbeyi Rabbim kabul etmiyor. Sevap yaptığında
bile tövbe et. Bir gönül aldığında bile tövbe çek. Bir iyilikte, bir
hizmette, mutlak tövben gönülden dile dönsün. Olması gerekendir,
bu bilinsin. Allah’ım cümlenizden razı olsun. Er olmayı, bu meydanda
erliğe soyunmayı, her bir can dosta, cemaat dostlarına nasip olsun. Az
olalım, saf olalım. Çoktan maksat, riyaya, küfre varmadan gerçek yolu
bulalım. Hakikatin menzilinde olmamızı, niyetlerimize uymamızı
ve “kaderim niyetime uysun Allah’ım” duasını, hiç mi hiç dilden
eksiltmeyelim.
Zaruret nedir bilir misin? Zaruret senin niyetinde var olan,
yeryüzünde de vücut bulandır aslında. O senin zaruretin,
oluşturduğun zaruret. Allah’ım tecelliyatını yapacağında önce zemini
18
hazırlar. Her şey hazır, her şey tamam oldukta, tecelliyat oluşur.
Hiçbir şey hazırlıksız olmamıştır. Kulun gönül muradı, bu tecelliyatın
hep olmasıdır. Şunu unutma gönül sukutta ise tecelliyat sana vakıf
olmuştur. Gönül hep küfürde, dil küfürde, akıl küfürde, niyette
bozukluk dilde fütursuzluk var ise tecelliyatı nasıl beklersin bu
gönle, bu dile.
Selam olsun
La ilahe illallah Muhammeden resullullah.
Soru: Şimdi burada Yunus’un bir sözü vardır ya ete kemiğe
büründüm. Yunus diye göründüm. Buradaki gösterilen yolda selatü
daimin’dir bunu öğrendikten sonra her şeye açık oluyor, çünkü her an
Allah her dem Allah.
Soru: Yazıda dediniz ki küfür ehli ile iman ehli bir arada durmaz,
Cevap: Durur görürsün, sen onların bir arada olduğunu görürsün
ama Allah’ım onların arasına bir berzah çekmiştir.
Soru: Bu yaşadığımız gün içinde dünya günü içinde geçerli,
Cevap: orada da geçerli burada da geçerli. Orada dediğim,
cennet cehennem dediğiniz her yerde hem o âlemde hem bu
âlemde geçerlidir. Orada da ayrılıyorsun, bir arada oluyor musun orada
olmuyorsun burada da ayrılırsın.
Soru: Çoğunlukla bize geriye dönmeden hep ileri hep ileri
önümüze bakalım denmişti bugünkü yazıda da geçmişi düşünerek
yapılan yanlışlarda
Cevap: …Tabi o yazı ile bunun arasında çok fark var. Düşünürsen
bulursun.
İleriye derken, sevgide, hizmette, bütünlükte hep ileri. Şimdi
bir çok iyilik yaptığımızı düşünürüz, öyle sohbete girelim, iyilik
yaptığımızı düşünürüz, acaba o iyilik gerçekten Hakk’ın rızasını almış
mıdır? Hak razı olmuş mudur? Hakk’ın razı olduğu şeyleri yapmaya
Allah’ın bizlere nasip etsin. Duamız bu olsun. Yaparsın ufacık bir
yanlış düşünce akla takıldığında keşke o hizmeti hiç yapmamış
olsaydın.
19
Soru: Şey oluyor o zaman az önceki ayette bahsedilen rüzgârda
savrulan kül...
Cevap: Hepsi gidiyor. Hepsi gidiyor. Ha belki o yaşadığın hayatta
bunu anlayamayabilirsin. Düşüşü anlayamayabilirsin ama bomboş
oluyorsun.
Soru: Şimdi burada
müspetin ta kendisidir.
efendim.
Menfi
gibi
düşündüğün
şey,
Cevap: Eyvallah Evet. Her şeyin en doğrusunu o bilir. İbadetleri
yaparken çok zor gibi gelmemeli. (Angarya telakki edilmemeli) Çok
zorluk içinde değil. Sadece sevgi ile. Sevgi ile. Yapmadığın ibadeti
yapıyormuş gibi dile vermek, göstermek hiç hoş değil. İşte riyanın ta
kendisidir bunlar. Sevgi ile yapmıyorsan zaten o ibadetin hayrı
olmaz. O ibadet, senden davacı olur. Bunları da düşünün. Bir görev
alındıysa, o görevi yerine layıkıyla getirmek. Allah her kuluna nasip etsin.
O görev yapılmadıysa, “Allah yardımcımız olsun” deyip duacı olalım.
Amin. Bitti.
Sorabilirsin açığım. Gezdirip durma içinde sürekli...Yaşanıyor bu,
hallerin nereden değiştiğini, o duyguların nasıl bir anda
değiştiğini, altüst olduğunu, bunları fark etmek durumundayız o
zaman insanoğlu kendini çözebiliyor.
Soru: Bu değişmesi ölüm mü demektir?
Cevap: Hayır o ayrı, çok ayrı şeyler. Sürekli değişkenlik, sürekli
değişkenlik biz de değişim içindedir, biz insan olarak değişim
içerisindeyiz. Her şey her şey. Allah her şey. Zaman yani hep yenilikten
yana. Siz şurada yaşadığınız kadar yaşayacaksınız tamam yaratıldık
bittik. Hayır bitmiyor. Allah her an yeni yaratılış içinde. Neler
yaratıyor, bizim benzerlerimizi yaratıyor, ne yaratıyor acaba, ne
yaratıyor göklerde ne canlılar var insana benzeyen insanoğlu gibi
canlılar var. Yerde gökte Neler Allah’ım öyle büyük şeyler yaratıyor ki,
her an yeni bir şendedir diyor ayeti kelimede. Ondan sonra işte
bunları bunlar için kafayı yorup tefekküre dalacaksınız, bunlar için.
Bunlar için sadece neden değişiyorum ben şimdi ne oldu da ben
değiştim. Biraz önce çok yumuşacıktım, biraz önce iyiydi pozitif
düşünüyordum neden bir anda içimi bütün zerrelerimi öfke sardı.
20
Sarmıyor mu olmuyor mu? Değişkenliği yaşıyoruz. Bunları düşünmek
lazım nereden geliyor ne tetikledi de ben bu hale geldim.
Selam olsun,
Günden geceye geçtik, Hak huzurunda gönülleri birbirine ekledik.
Bir haber değiliz, varlığını hissetmedeyiz, neyin varlığı diye
sorarsan, onu da sen bul diyelim. Hakikat meşalesini tutuşturduk, kol kol
ayrıldı yollar, her birinde ilahi nurdan bir Murat eklendi, oraya bayrağımız
dikildi. Hakikatin bayrağı dedik, onun etrafında halkayı kurduk. O
günler gelecek, yövmil kader deyip o günlerin izinde, birçok işaretler
seyredilecek. Dilin Hak dese de, gönlünde olan belirlenecek. Üstadım
dediğin, sınıfından ötürü paye verdiğin hiçbir er gülmeyecek. Allah’ım
neyi murat etti ise o görülür, bunda hiç şüphe yok. Payeden uzak,
kisveden uzak, gerçek tevazu örneği insanlara, Rabbin ilahi emri
gösterilecek.
Ne ah ile ne vah ile bu yol alınmaz, ah vah neye çekmelisin?
Sadece geç kaldığın için. Gün güzeldir, günü güzel bitirmek kula
özeldir, o hali geceye götürmek o, ondanda özeldir. Birlikte yazdık alın
yazısını, birlikte çizdik bu yolun bekasını, birlikte istedik
Allah’ımdan gelen ilahi muradı. Her şey Hak ile birlikte oldu, ne
sendin ne de Allah senden uzak yazdı, niyetler birlendi,
hakikatler birlikte izlendi. Cürümün kadar yer yakarsın denildi ise de,
sen cürümden ibaret değilsin. Sen Allah’ımın varlığı üzere yaratıldın,
hakikatin nurusun güneşisin, ne göze sığar, ne gönülden uzak
kalır. Ama sen yine de hiç olduğunu unutma. Zerre zerre verilir, zerreler
dile gelirde, hakikatleri kuluna seyrettirir. Zerreler nerede çözülür bilir
misin? Kabirde, o zerrelerin çözümü orada olur. Öyle çözülür öyle
çözülür ki, sonra da öyle güzel toplanır. Öyle güzel bir toplanış, kabrin
ötelerine geçer, uzar gider o enerjisi, şimdi sizlere bununla yetinin
diyelim, gecenizi hayırladık, gecede özel halleri yaşatalım.
La ilahe illallah Muhammeden Resulullah,
Allah Allah diyelim dostu her hal ile bilelim.
Zevalden uzak kalalım yedi gün sonraya birlikte olalım. Bu günden
sayalım, bu güne gün bir diyelim.
La ilahe illallah muuhammed en resulullah.
Bir duamız için bir arada olalım bir sohbet için bir arada olalım.
21
Soru: Kabirdeki zerrelerden bahsedildi beden midir acaba?
Cevap: Evet, bazı cesetlerin çürümediği söylenir, o zerreler Hak
için hizmette olduğu için orda da dile gelir. Hala dipdiridir, yepyeni
gömülmüş gibidir. Düşün, sahabelerden o canın cesetleri bir yerden bir
yere gönderilir, kabirleri değiştirilir, bakarlar ki kimi kefenli kimi elbiseleri
ile gömülmüş. Kefeninden bir parça heba olmamış, bedenleri hala
sağlam, onlar o zaman, nerede o cesetleri koruyucu ilaçlar sürüp, o
bedenler nasıl korunur. Öyle hizmeti bol, öyle hakikat nuru ile
onunla hem hal olmuş insanın ölüsü dirisi, ilahi nur ile beslenir.
Soru:
Bozulmuyor.
O
cesedin
yaşayan
insanlara
ne
gibi
hizmeti
olur.
Cevap: Ölmüş halindeki hizmetinde mi? Ondan hizmet beklemek
Allah’a ters düşer. Her ne olursa olsun, cesedi bozulmuyorsa, Dünya
halinde yaptığı hizmetlerin neticesidir o. Her şey Allah’tan istenir.
Mezarlardan, toprak altında yatanlardan değil. Her ne olursa olsun. Onlar
anılmak için, evet, dualar edilir. Karşılığında hayırlar yapılır,
ziyaretlerde bulunulur, ama bir şey istersen şirk olur. Allah’a eş mi
koşuyorsun. (Ama günümüzde çok yapılıyor.) Sen yapma, ben
yapmayım. Bir başkasının ne yaptığı hiç ilgilendirmiyor. Şimdi gidipte
bana bir araba nasip et ne olursun, arabam yok. Bana bir çocuk nasip et.
Bunu istemek mi Evliyaların hizmeti. Hayır. Aracı istemez Allah’ım. Araca
gerek yok, direkt Allah’tan istemeniz yeterli. Onları yad edin, güzel
şeylerle sohbetlerini edin. Ama ne çocuk, ne para, ne aş, ne pul, ne
ev araç, bunlar istenmez.
Soru: Ziyaret ediyoruz, “Allah’ım sevdiğin kulunu ziyaret etmeyi
nasip ettiğin için teşekkür ediyorum Allah’ım sana” diye dua ediyoruz.
Cevap: Benim dediğim bu işte. Dua edin, Fatiha, Kur’an oku.
Allah’ın hoşuna gider unutulmadı. Ama sen ona gidip, Dünya işlerini,
Dünya istek ve arzularını onlardan talep edersen, Allah’a şirk
koşarsın. Onun için aracı koymayın.
Soru: Bizler hepimiz sınavlardan geçiyoruz, her zaman, her an.
İşte bu sınavlar sonucunda da tekamül ediyoruz, Ruhumuz belli bir
mertebeye geliyor veya gelemiyor. Bir insan tekamülünü yapamazsa,
yani sınavlarında da geçemez ise, sonra bir daha mı geliyor tekamül
etmek için Dünya’ya.
22
Cevap: Onu öyle düşünme, eğer tekamül edilmiyorsa, sınava
da tabii tutulmuyorsa, Allah ondan el çekmiştir. Eğer bir kişi çok sık
üzülüyor, çok sık yaşadıkları ile sınav oluyorsa, etrafı ile sınav oluyorsa...
Sizin Dünya diliniz de, aslında manada acı çekmek yok, bu değildir acı
çekmek, ama Dünya gözü ile ne kadar çekiyor, ne kadar zor günler
yaşıyor diyebilirsiniz. Çünkü Dünya gözü ile baktığınız için. Allah onu
çok sevdiği için, büyük bir görevin, hizmetinin karşılığı sınav
olma. Daha da bir üste çıkarmak için. Daha da bir güzelini vermek
için. Her an sınava tabii tutulur, her an sınava tabii tutulur, onun
için bir de şu var: Eğer bir şeyden üzüntü duyuyorsa, çetin bir sınav
geçiriyorsa, onu murakaba etmek zorundadır. Acaba yanlış
fiillerimin neticesi bir sınav mı? Yoksa ilahi takdirden, Allah’ımın
bana gösterdiği bir sınav mı? O idrakte ise bunu anlar. O idrakte değil
ise. Şimdi onu anlamak çok kolay nasıl anlarsın, Allah’tan mı, kuldan mı?
Şimdi şöyle düşüneceksin. Ben bu üzüntüyü, neden çekiyorum. Ne oldu
da buna muhatap kılındım. Bilirsin ya Ayşe seni üzmüştür, ya Fatma,
peki sen ona ne yapmışsındır bundan dolayı. Bunları tahlil etmek kolay,
herkes için söylüyorum. Ama ben yapamıyorum demek olmaz. Tembelsin
derim. Onu idrak etmek kulun elindedir. Bir de var ki, ben bunda hiç
kendime bir şey görmüyorum, ben bunları yapmadım ki Allah’ım
dediğin zaman, bu sınavın O’ndan gönlün sınavıdır. Her an Allah
gönül yoklaması yapar, bunu unutma. Neden, çok sevdiği için. Onu bir
çok süreçten getirir. Elekte, eler eler eler eler, e tabii elekte elenirken
bayağı sarsıntı geçirecek, olay bu.
Soru: O zaman tekamül edemiyorsak bir kaç kez Dünya’ya
geleceğiz diye duymuştum, o zaman bu doğru değil o zaman.
Cevap: Şimdi doğru değil dersek de olmaz, doğrudur dersek de
olmaz.
Soru:
Tekamül edememek, bizim zanlarımızdan, bizim
düşüncelerimizden kaynaklanır, mutlaka bir çıkış kapısı vardır her halde.
Cevap: Uyanık olmanızı ister Rabbim, akıllı, uyanık, uyanık,
uyanık. Her an, dediğim gibi, kendini murakaba edeceksin. (Ve en
yakınından sınav oluyorsun)
En büyük sınav nedir bilir misin? Arif ile cahilin bir arada
yaşaması, en büyük sınav, evlat sınavı ama bu sınav en büyük,
23
cendere içinde, cenderenin içindesin. Allah kurtarmaktan aciz mi? Ol
demesine bağlı, ama orada olmanı istiyor, hiçbir şey kolay değil, bak
hayat dört dörtlük geçmiyor, rahat hele, rahat olmayacaksın, hep
diken üstünde oturman gerekiyor. Ohhh çok şükür, hiç bir şey yok,
ne derdim, ne güzel, ama, diyeceksin, rahat olanlar yok mu? Dört
dörtlük görünenler yok mu? Tabii var. Ama işte, bir de bunları biliyoruz.
Allah el çekti ise, işi orada zor. Onu biz bilemeyiz. Onun özenilecek bir
tarafı yok. O hale hiç özenmiyelim. Biz kendimize bakalım. Onlar
hiç sıkıntı çekmiyorlarmış. Çocuklar söylüyor bunu. Uzağa gitme, onlar
hiç sıkıntı çekmiyormuş, oh, istediklerini yapıyorlarmış, istedikleri yerlere
gidiyorlarmış. Bunları hiç, başkaları değil. Biz kendimize, Biz kendimiz ne
yapıyoruz, ne yaptık bu güne kadar. Onları görmeyeceğiz.
Ne
yapamadık. Neleri kaçırdık, ne imkânlar kaçtı bu ellerden.
Soru:
Zaruretler
yansımasıdır...
sizin
kendi
oluşturduğunuz
niyetlerin
Cevap: Şimdi iki zaruret vardır. Bak murakaba yapın dedim.
Senden mi, ondan mı o zaruret.
Ben kendi niyetlerimle,
düşüncelerimle o zarureti oluştururum. Bir de var ki Allah’ımın
takdir ettiği bir sınavın zaruretidir, bir parçasıdır. O da bir zarurettir.
Peygamberlerin sınavları kadar diyor, hiç bir insanoğlu sınava tabii
tutulmamıştır. Velilerin, Ariflerin, sıraya koymuş, en son
insanoğlunun sınavı, çetin sınavı. Velilerde var, Ariflerde var, bir çok
evliyalarda var, sınava tabii, sürekli. İşte uyanık olacaksın, ne yaptım da
acaba, ben bunun karşılığını gördüm. Bu olay bu, onu bildiğin an, işte o
zaman, “Allah’ım, sen bu verdiğin halden razıysan...” (Bedel mi?) Yok,
hiç bedel değil. Sevdiği talebesini çok sık imtihan ediyor ki,
geleceğe hazırlasın diye. Sınavları verdikte, bir kurtuluş, hafifliyorsun,
elbisen düşüyor üstünden, elbise, elbise. Yüzlerce elbise yok mu, beden
elbiseleri, ooo. Her imtihan sonucu verdi ise o elbise düşüyor, yeni
bir kaftan giyiyorsun.
24
17 Ocak Sohbetiyle ilgili KUR’AN’DAN BAZI AYETLER:
“Allah Her An Bir Şendedir, Herşey Ondan İstenir” Hakkında Ayet:
55/RAHMÂN-29: Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard, kulle
yevmin huve fî şe’nin. Göklerde ve yerde kim varsa hepsi O'ndan
ister. O; her gün bir şe'n üzeredir.
“Sınavlar” Hakkında Bazı Ayetler:
67/MULK-2: Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum
eyyukum ahsenu amelâ, ve huvel azî zul gafûr. Hanginizin daha
güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere
ölümü ve hayatı yaratan O'dur. Azîz'dir O, Gafûr'dur.
64/TEGÂBUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh, ve
men yu'min billâhi yehdi kalbeh, vallâhu bikulli şey'in alîm.
Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz. Kim Allah'a
inanırsa Allah O'nun kalbini doğruya ve güzele kılavuzlar. Ve Allah her
şeyi en iyi biçimde bilmektedir.
BAKARA-155: Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel
cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât, ve beşşiris
sâbirîn. 156- Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi
ve innâ ileyhi râciûn. 157- Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim
ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn. Yemin olsun ki sizi korku,
açlık; mallardan-canlardan-meyvalardan eksiltme türünden bir
şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele. 156- İşte o
sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: “Biz Allah için varız,
ve biz sonunda O'na döneceğiz.” derler. 157- İşte Rabblerinden
bağışlamalar ve merhametler hep onlaradır. Ve yalnızca onlar doğru yolu
bulmuşlardır.
25
23 Ocak 2014 (Enbiya Süresi Okundu)
Selam Olsun,
Hesap sormaz kimseye, sende ne var diye, düşte gördüğüne
bağlanır gönül, uyacak bu yarın ki güne. Gerçeğin dışında sanma, alt
tarafı rüya deyip de boşa atma. Bilinen odur ki, alacağın mutlak bir haber
vardır. Sen onu izle. Ne ayrıdayız, ne gayrı da, bir kırık gönül gideriz
topluca, o menzile. Bağladık elleri, ama önce gönülleri. Gün güzeldir
dedik, bekledik yarına, belki bir müjde gelir, belki bir işaret, delil verilir.
Olmazsa da kime şikâyet edelim. Sen söyle, sen dinle. Hepsi o bütünün
içinde değil mi? Sen ayrı da mı görürsün? Soruyu o sorar, cevabı sen
verirsin, hepsi sende mevcut, söyleyen söyleten, dinleyen, hepsi sende
mevcut. İşte sen O’sun, O’nu bil.
Göçmüşleriniz, rüya ile işaret verir. Yakınları ile görüşmek
ister. Onu belirtir. Allah diyelim. Her hal ile ne göçmüşümüzü, ne
göçeceğimizi unutmayalım. Onu sevgi ile özleyelim. Göçen göçtüğüne
yanmaz. Döner geriye, bıraktıklarına yanar. Çünkü yaşadıklarınla,
onlarında ne yaşayacağını bilir. Onlar için üzülür. Onun için ah eder, vah
eder.
Böyle bir hazine içinde olduğunuzu da unutmayın. Mutlak varlığın,
sizlere açtığı güzel bir yoldasınız. O yolun değerini bilin, bulduğunuza
sevinmeyin, hamd edin, şükredin.
Burası mekânlardan farklı bir yer. Ne dünya, ne ahiret, ikisi
bir bütünün içinde, bilmeyene cehalettir, hepsi bir bütün, onları ayıran bir
çizgi, biri diğerine nispette. Elinden gelenin en güzelini yap. Allah için,
secdeye koy başını. Yapamadığın için pişmanlık duyma. Tanıklar var,
onlarla yüz yüze geleceksin oğul. O tanıklar var ya, elest den beri
izlemekte, şahittir her hareketinize, her davranışınıza. Onları bertaraf
edemezsiniz. Hepiniz Allah’a emanet olun.
Hayırlara var edilmiş günler için duacı olun, o günlerin içinde
yaşayın.
Ama burada anne oğul, baba oğul, anne kız, baba kız ilişkisi çok
farklı. Nasıl elest meclisinde hep bir aradaydı ruhlar, şimdi yine aynı
durumdayız. Tanış olmak sadece dünya için geçerli, buraya da yansır
ama farklı bir yansıma. Çok bilgilendik bu konuda, mukayese edilemez.
26
Dua edin “Allah’ım yanlış düşüncelerden, yanlış eylemlerden
affına,
mağfiretine
sığındım”,
cümlemiz
sığınalım.
Hakikati
bilmeyenden değil, bilenlerin yanında yeralalım.
Herkes gibi özlem hep mevcut. Mutlak vuslatı hep yaşayacağız. Biz
sizleri, sizlerse bizi özlüyorsunuz. Bu mevcut, bu olgu, her birimizde
mevcut.
Gecenizi hayırlara emanet ediyorum. Hayırlı günler, geceler
yaşayın. Hak için Allah, Allah deyin, sadece onun için ibadetlerinizi yapın.
Eyvallah.
Dostun babası da duada. Bu nedir bilir misin? İnsanın evladı,
kendi
ahirette
iken,
çocuğu
onun
arkasından,
karşılık
beklemeden yaptığı duaları, cümle Muhammed ümmeti iştirak
eder. Bunu unutmayın. Hiç bir beklenti olmaz ise dua öyle bir
geçerli olur ki, Allah her birinize böyle bir hizmeti yaptırmayı nasip
etsin. Birine dua edecek misiniz, hiç bir şey beklemeden dua edin.
Yakınlarınız da katılır duaya iştirak eder, ve onlar çok hoşnut olur, bunları
bilin, öğrenin. Yarın hepiniz bir arada olacaksınız, hepiniz bu günlerin
gelmişine geçmişine bakıp, neler uçup gitti elimizden, neleri kaydettik,
koyduk mizan terazisine, hangisi ağır geldi acep, diyeceksiniz. Bunlarla
meşgul olacaksınız. Şimdi hayırlı geceleriniz olsun. Hayırlı günleriniz
olsun. Hak için halka hizmet edin. Allah’a emanet olun. Allah’a emanet
olun.
Kitap yazılır, elif elif diye. O kitabın içindeki mana, der ki elif
Haktır, ehil olan, bu biline. Alır gönülden uyarıyı, dil ile değil, gönül ile
zikreder. Bütün duyulan kulaklara, gönlün hitabıdır. Bu böyle biline. Hak
kitabıdır yazılmış, her kulun eline, ikram diye verilmiş, sen onu kapatır
korsan bir köşeye, olmaz mı davacı kulundan. Cansız mı sanırsın, boş
yere mi yazıldı bilirsin. Onun için her an okunmalı, her satırı hal
edip dokunmalı.
La ilahe illallah Muhammed Resulullah.
Yani şeriat anlamında furkanı öyle düşünün şerikat, tarikat,
marifet hakikat.
Şimdi, Furkan’ı
basamaktaki...
verdik
dedikleri,
yani,
ilk
adımda,
birinci
27
Furkan’da kitap, Kur’an demektir. Ama İslam, Furkan, incil İsa’ya,
Furkan’daki bilgilerden, onlara da verdik, size de verdik. Kur’an’da
ne varsa, onlara da aynı şeylerden verildi, İncil’de de bahsediliyor,
Tevratta da. O kadar çok hüküm var ki orda da. Hep doğru hükümler,
okuduğunuz zaman anlayacaksınız, hep doğru, yapılması, İslam üzerinde
yaratılmış, var edilmiş, hıristiyan olarak var edilmiş, hiç mezhebi, milleti,
dini, ne olursa olsun, hüküm aynı hükümler uygulanması lazım ve
herkesin okuması bilmesi lazım, incili de, Zebur, şimdi bir tek evlerde
yok, Tevrat’ın okunması lazım. Böyle okumaya kalktığınız zaman
biriniz bitirdi mi diğerine versin onu, çok önemli çünkü. Yani bilin,
oradaki hükümleri görün. Allah’ın muhkem ayetleri, değişmeyen,
muhkem ayetleri.
Soru: Tefekkür ile tezekkür arasında fark nedir? Açıklar
mısınız?
Ayrı şeyler. Tefekkür, kul kendi içindeki, batındaki, uyarıları,
batında olup biteni, hani kendini bilen rabbini bilir deniyor ya, kendini
bu sayede tanıyabilirsin. Bir de bir veli hakkındaki düşüncene cevap
gelir, o da ne zaman, tefekkür halinde. Ya seni veli tetikler, destekler,
ya kendi batındaki sendeki var olan destekler, bilemediğini bildirir,
çözemediğini çözdürür.
Tezekkür, tefekkür değildir. Tezekkür, tefekkürün bir benzeridir.
Ama tefekkür çok önemlidir. Onu her an yapın diyemiyorum, çünkü
Dünya işleriyle meşguliyetiniz çok fazla. Ama tefekkürsüz ne uykuya
dalın, ne elinizi aşa uzatın. Her an değilse bile sıkça tefekkür edip
içinizde gezinin. Yumun gözlerinizi, seyredin içinizi. Bir şey
görmüyorum da diyebilirsin, bırak karanlık gör, hiç bir şey görme.
Şekilleri bir şeye benzetemeyebilirsin. Ama gün olur o alışkanlık sana
birçok şeyler açar orda.
Tezekkür sözleşme ile de alakalıdır.
Soru: Ulül Elbab’lar, Muhsinler, Muttakiler mi yapar?
Şimdi evet, Ulül Elbab, çok ileri derecede bilgi sahibi kişilere ulül
elbab denilir. Onlar hem tezekkürle hem tefekkürle birebir
olmuşlardır. Çok ileri safha da bilgisi olan bilgelerdir, Ulül Elbab.
28
Muhsinler; Muhsin bir kere temiz safiyet içinde olan, veli
kişilere takılan, insandır, saf temiz, ağır başlı, hiç kimsenin hiç bir şeyine
karışmayan, sadece kendi doğru bildiği yolda yürüyen; safiyetlik,
yumuşak huyluluktur muhsin kişi. Kalbi selim, akl-ı selim kişilerdendir.
Muttakiler; Allah’a inanan, nasıl ki muhkem ayetler, onlar
tartışmaya açık değildir, Allah’ın ayırdığı muhkem ayetler vardır, onlar
üzerinde hiç bir açıklama yapamazsın, muttakiler de öyledir. Allah’ın
yolundan bir adım ne ileri ne geri, sadece Allah’ın yolunda
yürüyen, doğru, yani öyle muttaki insanlarda, insanı kâmiller de vardır,
Muttaki melektir aslında, meleklerdir. Ama öyle melek saffında olan
insanlar vardır ki, yoldan bir adım, her ne pahasına olursa olsun, ne
geri dururlar ne Allah’ın izni olmaksızın ileri gidebilirler, kesin kararlı
varlıklardır. Karar bulmuş gönüllere muttaki denir.
Ulül Elbab,
isimlerinden biridir.
Ulül
Azim...
Azim
Allah’ın
sıfatı
biliyorsun,
Soru: Vahid, Ferd ve Ehad isimlerini açıklayabilir misiniz?
Cevap: Ehad Allah’a mahsus bir isimdir. Ehadiyet meratibi. O
insanla çok ayrı şeylerdir. Vahid de Allah’ın isimlerindendir. O insana
nispeti yoktur. Ferd insandır. Vahid ve Ehad ismi Allah’a mahsus
meratiplerdendir. Ehadiyet meratibi, ululuk meratibi. (İnsana
tecelli etmez yani) Tecelli eder ama Ehad ismi değil, ehadiyet değil, O
O’na mahsus bir isim. Nasıl ki Kudret, İrade, Semi, Basar, Kelam bunlar
Allah’ın subuti sıfatları ise, onlar insan da mevcut değil. Mevcut değil de
demek doğru değil. Onlarda da vardır, ne kadarı, onu Rabbim bilir. O
ölçüyü, sadece Allah’ım...
Allah’ın bir çok isimleri, siz sadece 99’u biliyorsunuz değil mi? O
99, sen getir bir 99 isim, o getirsin bir 99 isim, Esma’ül Hüsna, o kadar
çok, arada farklı isimler bulacaksınız ki, onunla sınırlı olmadığını gösterir.
Kaç 199, kaç iki yüz bin doksan dokuz ismi vardır Allah’ın, Esma’ül
Hüsna’sı vardır. Onun için ehadiyet, uluhiyet, vahdaniyet bunlar
Allah’ın kudretine ait isimlerdir.
Basar, kulun da vardır. O mevcuttur onda. Bir mana kulağı vardır,
bir madde kulağı vardır. Basiret, basar basirettir. Basiret gözü, basiret
kulağı, basiret dili, bunlar bizlerin görünmez tarafıdır. Bir ses
duyarsın, ama sana hiç bağıran yok, sessizliğin içinde o ses nerden gelir
29
o ses. İlahi mesajdır. Allah nereye seslenir, basiret kulağına
seslenir. Melekler, basiret kulağına seslenir. Onu algılayabilmekte
nasip işidir. Size neler söyleniyor. Allah o kulağı açsın inşallah. Şimdi bir
dostun seninle konuşuyor veya sen bir dostu konuşuyorsun, karşına pat
çıktığı zaman, bu ne oluyorda bu olay olur. Mesela, dün dostum kalktı
çok acele birini aradı. Aradı, biraz önce uzun uzun onu anlatıyorlarmış,
sinyalleri aldı. Şimdi buna siz ne dersiniz, telepati deniyor. Bırakın bu
batı özentilerini. Bu nedir biliyor musunuz? Allah’ın basiret gözüne,
kalbine, o konuşmaların yansımalarıdır. İyiliği de, kötülüğü de, her
ne konuşuluyor ise, algılaması olağanüstü haldir veya normal bir haldir
anladın mı? Ama herkes algılayabilir mi diye sorarsan, işte onu, o
perdeyi, algılamak isteyen açması lazım. O da neyle açılır, Allah’ın zikri
ile, Allah’la ne kadar çok meşgul olursan, Allah’ta seni bir çok
şeylerinde yardımcı kılar, gösterir, öğretir, duyurur, işittirir.
Şimdi bunu duyur demek de değil. Sen onla ne kadar çok meşgul
oluyorsun, O onu biliyor. Ondan sonra, çıkarsız ibadetlerini, neyle ne
kadar meşgul, birini atlıyor musun, sen kendinden eminsin. Allah’ta
görüyor. Atla, yalan söyle, ama o biliyor, kayda geçirmiş seni. Şimdi
bunları yaparsan,
Allah’ta seni bir tarafından, sana bir güzellik
göstermeyecek mi? (Çalışan kazanır). Aynen öyle. Sen gece uykunu
bozup kalkıyorsun, Allah için, soğuk demiyorsun, sıcak demiyorsun, her
ne olursa olsun. Artık, soğuktu, sıcaktı, artık öyle evlerde yaşanıyor ki,
hiç bunun konuşması bile yapılmaz. Barakalarda, kapısız evlerde
yaşanıyordu. Karları eritip, karlarla abdest alınıyordu. Siz bunların
hiç birini yapmıyorsunuz, onun için, rahatlık içinde, hala mutsuz
olabiliyorsanız, bu sizin tembelliğiniz gösterir. Şükürler olsun demeyi,
önce öğrenmeliyiz. O insanların yaşadıklarını hiç birimiz yaşamıyoruz,
bunu demeyi bilmeliyiz. Ne zorluklar yaşamışlar, hiç şikâyetleri
olmamış. Bir gece kalkıp, abdest almak, soğuk suya elini ayağını
yıkamak, ne zor, 2 dakika sürmüyor, ısınıyor, hemen ısınıyor. Sen al
bakalım, Allah seni soğukta bırakır mı? Karların içine sok ayağını,
yıka ayağını karlarla, Allah seni ısıtmayı bilmez mi? Yazıda verdik bunu
“Kırpılmış koyunun rüzgârını yumuşak estirir Allah”. Yani sen Allah
için ne yapıyorsan Allah seni elbet düşünür, buna inanın. Bunu niye böyle
yaptı deme hakkına da sahip değiliz, evet çok acı yaşanıyor, çok sıkıntı
çekiliyor, bir şeyler oluyor. “Niye ben bunu yaptım da, bana bunu”
dedin mi? Keşke o ibadetlerin, o zikirlerin hiç birini yapmasaydın,
ama bunu dememiş olsaydın: “Ben o kadar namaz kılıyorum, bu
30
kadar dua ediyorum, hiç bir şey olmuyor” sakın, sakın bundan
sakının. Bu şirktir biliyor musun? Allah’ın yapacağı işi Allah’a
öğretmektir, işte Allah bundan muhafaza etsin cümlemizi.
Bu bedenin, yere yakın olan, sufli aleme ait düşüncelerdir bu, ulvi
aleme ait düşünceler değil. Yukarısı ulvi alem, toprağa bakan sufli alem.
O kadar çok şirk koşuluyor ki: “bunları ben hak ettim mi?” bir kere
Allah’a burda kafa tutmak var. “Ben bunları hiç hak etmedim”; sen
biliyon ya bütün günahlarını, levh-i mahfuzun kilidi sana verildi ya. Belki
hak ettin, çok daha fazlasını hak ettin de Allah seni birazcık kurtardı
orda. O’nun işine karışmayacaksın, O’na bırakacaksın. “Allah beni
süründürmesin biran önce canımı alsın” Allah Allah, Allah’a iş öğretmek
bu. Sakın ha Allah’a iş öğretmek bu. “Sakın ha onu yapma, bunu
yap.” Tabiki şirkin içine bulaştın, nasıl kurtaracağız kendimizi. Belki
senin sürünmende bir hayır var, bu hiç kimse göremiyor.
“Beni
süründürme Allah’ım.” Bırak sürün. O istiyorsa sürün. Allah’ım, şöyle dua
edin, “Allah’ım senin razı olduğun, ne varsa bana ver. Bana da
onlara katlanmamı nasip et Allah’ım. Yeter ki sen razı ol, ben
onları çekmeyi, bana nasip et Allah’ım. Sabrımı daim diri tut.
Yeter ki senin razı olduğun işlerde olmamı nasip et. Amin.” İşte bu
kadar. “Şunu yapma, bunu yapma.” Gencecik insanlar, yaşlanacakta
öleceği günü düşünür, “Süründürmesin, evlat eline bıraktırmasın, yok
şunun eline...” Bak oda öyle diyordu.
Bir yerde çok Allah diyen var ise o ülkeye batmak nasip olmuyor,
Allah öyle bir şey murad etmiyor. Allah diyen ne kadar az, o ülkeye
batmak şey oluyor. (Bir araya toplanıp dua edin demiştiniz). Hep
dilinizde, hep dilinizde, sokağı çıkın, evinize girin, “Allah’ım güzellik
nasip et. o işkence görüp öldürülmüş, vucütlarının her bir yanı, yanık
içinde, o cesetleri, ne olursun Allah’ım. Onların her biri müslüman, her
biri müslüman. Yani müslüman müslümana bunu yapar mı? Ne olursun
Allah’ım, yeter artık, ne olur barış nasip et. Sebep halk et, barış olsun
Allah’ım, barış olsun.” Ama bir şeyde olmuyorsa vardır bir nedeni. Ona
sığınacağız. “Yok, dua ettikte o kadar olmadı.” Allah Allah, bunları
geçin geçin.
Soru: Hay Allah Hu Allah zikri verildi yazılarda. Bununla ilgili
açıklama yapabilir misiniz?
31
Cevap: Hu, biliyorsunuz, Allah’ın uluhiyeti. Deryalar, denizler
bir Hu dese ki, ne derya alır, ne denizler alır. Öyle büyük bir
zikirdir ki O. Hiç bir zikirle ölçülemez. Hele kulun gönlüne
indiğinde, kul kendinde var olanı bile keşfedemez.
Hay demek, daim diriliktir, her zerrenin diri olması.
Doğarken Hayyyy deyip nefes alıryorsun, Hu deyip nefes verip,
gidiyorsun. Ama ille de Hu. Hu’yu çok fazla zikrettiğin zaman, izinli değil
isen, zorluk çekebilirsin. Çok fazla, çok uzun, uzun, uzun sayılara
vurmayın, sayıya gelmez. Evet şimdi söyleyin, Hay mı çekelim, Hu mu
çekelim.
Soru: Torunumu uyuturken Hu, Hu diye uyutuyorum.
Cevap: Çok güzel. Hiç bir sakıncası olmaz. Eşler birbirlerini Hu
diye çağırırlar, konu komşular birbirlerini Hu diye çağırırlar. Her şeyin
içinde olmak güzel. Dışına çıktın mı, her şey öyle zor geliyor ki, nefes
almak bile zorlaşıyor. İçinde olmak güzel.
Soru: Hay anlamı diri, Hu diriden de büyük.....
Cevap: Çok büyük. Hu ne demek biliyor musun? Sonsuz
yaşama gidiş izni almak, destur almak. Giyeceğin elbise, beden
elbisesi, aynı bunun benzeri.
Soru: Geldiğimiz yer ile döneceğimiz yer arasında fark var mı?
Cevap: Olmaz mı. Bu defa değişik yerlere, fiil cenneti var,
hizmet cenneti var, duygu cenneti var, safiyet cenneti.... Cennetler
öyle iki tane, üç tane, on beş yirmi tane değil. Bir çok cennetler var, o
cennetlerin bir çok ırmakları var. Her ırmağın isimleri,
mertebeleri var.
Soru: Geldiğim yerden daha iyi yere de gidebiliriz, daha kötü yere
de
Cevap: Evet. Buraya onları hazırlamak için geldik, temel atmak
için geldik. İnşaatı nasıl yapacağız, o bilinci öğrenmeye geldik. BİZ
BURDA HER BİLİŞTE ORDA BİR DUVAR ÖRÜYORUZ.
Soru: Eyvah, eyvah, burda ne yaparsak yaptık, yapamazsak...
32
Cevap: Çok zor işiniz, orda çok zor işiniz işte. Allah nasip etsin,
sebep dünyasında oluşunuzu, çünkü sebepten neticeye geçeceğiz.
Anladın mı?
Soru: Allah’ım ben bu Dünya’ya neyi geldim demenin çok
anlamsız olduğu çıkıyor ortaya.
Cevap: Tabii... Allah dilemeseydi getirmezdi, diledi ki getirdi, biz
istemedik. Bizim böyle bir talebimiz yoktu. O var etti, gönderdi. Anne
babalarını seçme Hakkı da yoktu, olduk işte, çıktık. Kimimiz anneli
büyüdü, kimimiz annesiz büyüdü. Hep bunlar yazının birer parçası.
Kimimiz kardeşsiz, tek olarak büyüdü, kimimiz 10 kardeş içinde büyüdü.
Kimimiz müslüman, kimimiz hırıstiyan büyüdük. Hepimiz müslüman
doğduk, sonra dinleri ayırdı Allah’ım. Ondan sonra yine dönüş
O’na’dır. Herkes yine İslam üzere ölecek. Ne büyük bir şeref biliyor
musun İslam üzere varolmak.
Soru: Hırıstiyan
bilmeyecek mi?
doğup,
büyüyenler,
İslam
üzere
öldüğünü
Cevap: Orada uyanacak, gerçek âlemde. Hiç uyanmayan, uykuda
olan kimse kalmayacak. O zaman uyanacak. Bugün Peygamberimiz için
alay edenler, onu türlü çeşit resimlerini yapanlar, orada onun yanlışını,
ooo....
Soru: İslam üzere doğanlar biraz daha sanşlı mı oluyoruz?
Cevap: Tabi ki. Allah İslam üzere olanları seviyor.
Hırıstiyanları sevmiyor. Hırıstiyan, keşke İslam üzere doğsaydım diyecek,
nerede, orada.
Soru: Hırıstiyanlık bir geçiş midir? Bir zamanlar ...
Cevap: Yok, şimdi, Allah dinlerini, birçok söylenti var. Bunlar
üzerine kitaplar da yazıldı. Çok eski kitaplar. Babilin kulesini biliyor
musun? Firavun, Allah’ın mesajlarını, Kur’an da yazılıyor ki, öyle bir
büyük merdiven yapmış ki, metrelerce, ulaşıp, o bilgileri o alıp, o
yazacak, tabii olmamış. Bakmış ki her biri şey, orda dinlerini ayırmış.
Neyse siz bunlarla meşgul olmayın.
Sadece Allah için ben ne yapabilirim, o güzeller güzelini
nasıl mutlu edebilirim? O güzel kitabı getiren Resule nasıl layık
33
ümmet olabilirim. Hazreti Ali’nin şahadeti altında, o bayrağın
altında nasıl kalabilirim? Hep bunu, bir araya geldiniz mi, bilene
bilmeyene, ufak ufak fısıldayın, ufak ufak fısıldayın.
Evet bu kadar.
Siz hep bunu istiyorsunuz aslında benden demi.
Soru: Son yazılarda “hasbinallah ve ni'mel vekil, hasbinallah
ve ni'mel mevla, hasbinallah ve ni'mel nasır” dendi, açıklayabilir
misiniz?
Cevap: Bana sen yetersin, yetecek olan nedir? Yaratıcı büyük
Mevlam, Allah’ım bana yeter. Nasır var. Hemen Nasr suresini aç oku.
Aç bakalım oku. Bu kulluk icabınız. Yoksa onun ne olduğunu söylemek
zor değil. Araştırırsanız zevkine varabilirsiniz. Hiçbir zaman hazır,
emeksiz bir şeye sahip olundu mu zevk vermez, bak Nasr’da ne yazıyor.
“(110/Nasr-1) Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde, (110/Nasr-2)
Ve insanları kitleler halinde Allah'ın dinine girerken gördüğünde,
(110/Nasr-3) Tespih et Rabbini O'na hamd ile! Ve O'ndan af dile!
Çünkü O, Tevvâb'dır, günahları affeder sınırsız bir şekilde” işte bu
kadar basit. Zikir, fetih var. İlle fetih savaşta kazanılacak fetih değil bu,
işyerinde, evinde, analığında, komşuluğunda, hep bir şeyleri feth etmek,
nefsi alaşağı etmek. İşte bak zikir var orda, fetih var orda. Çünkü bu
Nasr süresi, peygamberimizin veda hutbesinde, o Gadiri Humm’dan
önce, önce Mina’da, dua edelim demiş, orda oturup, ziyarette bir şey
mırıldanıyormuş. Sahabelerden sormuşlar, “Ya Resullallah, veda hutbesi,
ne söylüyorsunuz, dua mı ediyorsunuz” demişler. “Nasr iza ca’yı
okuyorum” demiş. Anladın mı? İşte Nasr süresidir o. Ondan sonra o
hutbeyi vermiş ve herkesinde de onu okumasını emretmiş. Bak
şimdi açıldı. Söylüyorum. “Hasbinallah ve ni'mel vekil, ve ni'mel
mevla, ve ni'men nasır” bitti, bu kadar basit. Murat, bunu diyecek,
“Hasbinallah ve ni'mel vekil “ deyince aklına Nasr süresi gelecek. Oku
okuduğunda nasıl zikredileceğini öğrenecek. O kadar güzel ki...
Allah tezkiye ve bizi takviye etsin Ya Rabbim.
Soru: Nefsin tezkiye, terbiye ve tasfiyesi var herhalde.
Cevap:
Tasfiyenin
anlamı
nedir?
Emmaraden
geçip
levhameye taşımak. Birini bırakıp birine geçiyorsun. İşte o. Tezkiye
34
de onları teskin etmek, onları bir hale sokmak, bir yola sokmak.
Ondan sonra da tavkiye destek alırsın.
Soru: Kontrol altında tutmak değil mi?
Cevap: Kontrol altında Murakaba oluyor, kontrol altında
tutmanın anlamı Murakaba etmek, sürekli tetkikte. Gül sakın onu
deme, Gül sakın aklına böyle şeyler getirme filan. Sürekli şey halinde.
Neler geliyor akşama kadar, neler geliyor yatıncaya kadar. İşte o
murakaba oluyor, bunu yap, bunu yapma.
Sen bilemezsin hangi mertebede olduğunu, emmaredemiyiz,
levvameye geçtik mi, kaldık mı, hiç bir kul onu bilemez. O löçüyü
koyamaz. Biz kuluz. Ne kendi mertebeni bilebilirsin,
23 Ocak Sohbetiyle ilgili KUR’AN’DAN BAZI AYETLER:
“Dua” Hakkında Bazı Ayetler:
2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb ucîbu
da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum
yerşudûn . Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok
yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap
veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğruyu ve
iyiyi bulabilsinler.
40/MU'MİN-60:
Ve
kâle
rabbukumud’ûnî
estecib
lekum,
innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn.
Ve Rabbimiz, şöyle buyurdu: "Bana dua ediniz ki size icabet edeyim. Bana
kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelil olarak cehenneme
girecekler.
“Nefs Tezkiyesi” Hakkında Ayet:
4/NİSÂ-49: E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu
yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ. Kendilerini temize çıkaranlara
ne dersin! Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl payı kadar
haksızlık görmez.
“Tezekkür Edenler, Ulûl elbâb” Hakkında Ayet:
2/BAKARA-269: Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete
fe kad ûtiye hayran kesîrâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb. O, hikmeti
dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır
verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp
anlayamaz.
35
3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli
ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb. 191- Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen
ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel
ard, rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ, subhâneke fekınâ azâben nâr.
190-Şu bir gerçek ki, göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri
ardınca gelişinde, aklını ve gönlünü işletenler için çok ibretler vardır. 191-Aklı
ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep
Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin
düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin.
Ateş azabından koru bizi."
“Muhsinler” Hakkında Ayet:
3/ÂLİ İMRÂN-147: Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir
lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel
kavmil kâfirîn. 148- Fe âtâhumullâhu sevâbed dunyâ ve husne sevâbil
âhireh, vallâhu yuhibbul muhsinîn.
Sözleri yalnız şu olmuştur: "Ey
Rabbimiz!
Bağışla
bizim
günahlarımızı,
affet
işlerimizdeki
taşkınlığımızı, sağlam bastır ayaklarımızı ve yardım et bize küfre sapan
topluma karşı!" 148- Allah da onlara, hem dünya nimetini verdi hem de
âhiret sevabının en güzelini. Allah, güzel düşünüp güzellik sergileyenleri
sever.
“Muttakiler” Hakkında Ayet:
78/NEBE-31: İnne lil muttekîne mefâzâ. Takva sahipleri için bir
kurtuluş ve bir zafer vardır.
“VAHİD” ismi Hakkında Ayet:
2/BAKARA-163: Ve ilâhukum ilâhun vâhid, lâ ilâhe illâ huver
rahmânur rahîm. Sizin İlâh'ınız Vâhid'dir, bir tek İlâh'tır. İlâh yoktur O'ndan
başka. Rahman'dır O, Rahîm'dir.
“Göz, Kulak ve Kalpteki Mühürler” Hakkında Ayet:
45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve
edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ
basarihî gışâveh, fe men yehdîhi min ba’dillâh, e fe lâ tezekkerûn.
Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah
onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış,
gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah'tan sonra ona kim kılavuzluk
edecektir. Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?
36
31.01.2014 (Mü’minûn Süresi Okundu)
Selam olsun,
Dost odur ki, gönül göz kulak hep dost arar. Dost odur ki,
seninle her dem aynı paylaşan, dost odur ki Hak için halka bağlanan,
her şeyi Hak için o kula ayan olan. Selam dedikte girdik sofraya, sen ben
demeden bir lahza daldık mana havasına. Her an onu soluruz. Bilerek
yaşar, bilerek kayıtta olanı hatırlamaya çalışırız. Kayıtta var olan nedir
dersen? senin önceden yaptığın ahittir. Onu bildikte, ona döndükte o
zaman dünyada şikâyetin kalmaz. Kimseyi tanık tutmazsın, her şey ayan
beyan ortada, ne söylediğin, açık seçik Hakkın huzurunda. Sen
kendinde var olanı, bildikçe hakikatin nuruna nur, dedikçe her
sözün nur üstüne nur oluşturur.
İnandığın iman ettiğin her güzel şeyi yaşarsın. Önce içinde yaşar,
dile vermez, sırrı ifşa etmezsin. Bu öyle bir sırdır ki, ifşa edilirse yakar
yıkar. Sadece sende kalmalıdır. Senin gönlünde, yer bulup ağırlanmalıdır.
Gün gelecek ayan-ı sabitende var olan, senin sır diye sakladığın,
sana aşina, o ana zuhur edecek. O zaman şaşırmazsın ben bununla
neden karşılaştım deyip de, hadiseyi sorgulamazsın, ama o bilinçte olan
kişi, Hak yolunda yürüyen, boyun eğen kişi, her şeyde Hakkın
nazarı olduğunu düşünür. Her olayın bir nimet üzere verildiğini
bilir. Aksi halde ondan şikâyeti silmiştir. Silmek zorundadır.
Mesaişte yaşayan insan, Hakkın huzurunda, her an her
dem, Hakkın huzurunda olduğu gibi, kalben hisseden kişidir.
Allah’ı görürüm, Allah’ı bilirim veya Allah’ı görecek ve bileceğiz demek
çok büyük yanlıştır. Bundan Allah’a sığınalım. Allah’ın ne zamanı, ne
mekânı, ne evi ne yurdu ne barkı, onu kul, kulluk makamında ne
çözebilir ne bilebilir, sadece Allah’ım dilediği kalbe nazar eder,
müminin gönlünde yer aldığı gibi oradan ayrılmaz. Onun için
kapıları her dem açık tutalım. Ola ki misafirimiz gelecektir. Kapı
açık olsun ki davetsiz girsin. Onun gelişi kuluna yeni bir elbise
giydireceğidir. Yeni bir hilat, yeni bir bilgi yeni bir bilgelik nasip
edeceğindendir. Hep kapıları açık tutalım. Yedi yoldan bahsedilir. Yedi
yol insanın hakikatini anlatan yollardır. Yedi merhale, düşünün
nereden nereye geliyorsunuz. Önce ne oldunuz maden, buradan yola
çıkarak o yolları tasvir etmeniz, o yolların çözülmesini bu sayede
sağlayabilirsiniz. Bu yorumun bir tanesi, ikinci yorum ise hakikatin yolu
37
nefislerin sonucunda hangi yolda olduğunu belirler. Yedi merhale, yedi
mertebe, yedi tezkiyedir. Yedinin önemi de büyük olduğuna göre,
bağlantıları hep bu şekil kurun. Daha önce bunu söyledik. İnsanın
yaradılışını düşünün nereden nereye gelişini düşünün. Hep sonunda
yedi çıkacaktır. Bir tek düşünceye bağlı kalmayın, Allah’ım talep
ettiğin her güzel şey için sana mutlak destek gönderecek. Bunu
unutma. Neyi diliyorsan mutlaka yardımı o nispette gelir. Ben
yardımsız kaldım. Bir türlü bende açılamadı deme, açılamadı dediğinde
bile farkında olmadan örtülü şirke girersin. Nereden biliyorsun, önce bu
sorulur sana, kulluğunu bilmelisin. Kulluk mintanını giydin ise onu
kirletmeden yürüyebilmelisin.
La ilahe illallah Muhammeden Resullullah.
Bu yazının farkını bulun bakalım. Muhammed Selam olsun.
Hu deyip de Hak deryasında kendimizi bulalım. Derya
deryayı alır içine, sorma nasıl diye, bir döndün mü o mübarek zata
iç içe olursun, onun sırrında. Bildiğini biliyorum deme, bilmediğini
de öğren, bilgiye muhtaç olduğunu sakın unutma. Zaafların üzere
davranışlarda bulunma. Zaaflar seni daima yanıltır. Sadece hakikate
dön. Onda seyri tamamla. Seyir nasıl tamamlanır diye sorarsan seyir,
senden sana ondan ona. Sen sanma ondan ayrısın. Birlikte
ikilikten uzak, hele bir dön tevhide dedik. Sözde öz ararsan önce
kendi özüne dön. Kendi özünde neyi buldu isen, okuduğunda ara,
Kur’an’ın önüne geçmesin Kur’an’ın bilgisiyle gönüller mutmain
olsun.
La mevcude illallah,
La mevcude illallah,
La maksude illa hu.
Allah’ıma emanet olunuz. Sofralar açık olsun. Gönül kapıları
kapanmadan uyanışta olunsun. Sil gönlündeki kavgayı “kin uzak olsun
benden” de, “Bana sen lazımsın sen yetersin Allah’ım” de. Her
kararda daima düşünerek hareket et. Acele etme. Sabır ile tevekkel
ol. Allah ile birlikte kararını ver.
La ilahe illallah Muhammend en Resullullah. Ya Muhammed Ali
Yazıdaki fark neydi? Çok güzel, güzel dedi ben de güzel dedim.
Zikirde için sana dur der, için sana devam et der. Ona uy.
38
Soru: Her zikri okuyabilir miyiz?
Cevap: Her zikir tabiki yapılır ama onların da belli meratipleri var.
Herkes her zikri, okuyamaz. Kaldırabilir misiniz, kaldıramaz mısınız. Birer
tesbih, birer tesbih. Önce tövbe estağfurallah, Allah, La ilahe
İllahlah. La ilahe İllahlah’ı her dem, hiç bırakmadan.
Peygamberimize Allah diyor ki, ben önce senin sayılmanı, senin sevilip,
senin övülmeni istedim Ya Muhammed. Ondan sonra en çok sana
dönmelerini istedim, kendimden önce. Olur mu Allah’ım, bundan kendimi
tenzih ederim. Diyor ki sen sorarsan, niye bana tapılsın, niye beni
övsünler, niye beni sevsinler dersen, “ben senim, sen de bensin”
diyor.
Soru: Peygamberimiz önce kul sonra peygamber.
Cevap: Evet, Abduhu ve Resuluhu diyor. Önce insan olduğunu ve
peygamber olduğunu...
“Allah’tan nasıl vahiy alıyorsun” diyor, Cebrail Aleyhisselam’a
soruyor Peygamberimiz, “Onu bana anlatır mısın, vahiy nasıl
gerçekleşiyor”. “Ben, perdenin arkasından alıyorum ve size getiriyorum”
ya Muhammed diyor. Ondan sonra, peygamber efendimizde, o perdenin
arkasına kendi giriyor, Cebrail’in yerine. bakıyorum ki diyor, “veren
ben, alan ben”.
31.Ocak Sohbetiyle ilgili KUR’AN’DAN BAZI AYETLER:
“Göz, Kulak, Gönül” Hakkında Ayet:
32/SECDE-9 : Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve
ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh, kalîlen mâ teşkurûn.
Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin
için, işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az
şükredersiniz!
17/İSRÂ-36: Ve lâ takfu mâ leyse leke bihî ilm, innes sem’a vel
basara vel fuâde kullu ulâike kâne anhu mes’ûlâ. Hakkında bilgin
olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi
bundan sorumlu tutulacaktır.
“Nur Üstüne Nur” Hakkında Ayet:
39
39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe
huve alâ nûrin min rabbih, fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min
zikrillâh, ulâike fî dalâlin mubîn. Allah'ın, göğsünü İslam'a açtığı
kimse,
Rabbinden
bir
ışık
üzerinde
olmaz
mı?
Allah'ın
Zikri'ne/Kur'an'a karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte
onlardır, açık sapıklık içindekiler.
24/NÛR-35: Allâhu nûrus semâvâti vel ard, meselu nûrihî ke
mişkâtin
fîhâ
mısbâh(mısbâhun),
el
mısbâhu
fî
zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun,
yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ
garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr,
nûrun alâ nûr, yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul
emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm. Allah, göklerin
ve yerin Nur'udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir
kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız
gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin
ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık
saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna
kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah herşeyi bilmektedir.
2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez
zulumâti ilen nûr, vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum
minen nûri ilâz zulumât, ulâike ashâbun nâr, hum fîhâ hâlidûn. Allah,
iman sahiplerinin Velî'sidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
Küfre sapanlara gelince, onların dostları tağuttur ki, kendilerini nurdan
karanlıklara çıkarır. Bunlar cehennemin dostlarıdır. Orada sürekli kalacaklardır
onlar.
“Allah’ın Kalbe Hideyet Vermesi” Hakkında Ayet:
64/TEGÂBUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh, ve
men yu'min billâhi yehdi kalbeh, vallâhu bikulli şey'in alîm.
Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz. Kim Allah'a
inanırsa Allah O'nun kalbini doğruya ve güzele kılavuzlar. Ve Allah
her şeyi en iyi biçimde bilmektedir.
“Yedi Yol-Bina” Hakkında Ayet:
23/MU'MİNÛN-17: Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika
ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn. Yemin olsun, biz sizin üstünüzde
yedi yol yarattık! Ve biz yaratılıştan/yaratılmışlardan gafil de değiliz.
78/NEBE-12: Ve beneynâ fevkakum seb'an şidâdâ. Üstünüzde
yedi sağlam/aşınmaz kurduk.
40