G İ R İ Ş İ M L E R İ OCAK-ŞUBAT-MART 2014 JANUARY-FEBRUARY-MARCH 2014 SAYI 12 ISSUE 12 G İ R İ Ş İ M L E R İ G İ R İ Ş İ M L E R İ TÜRSAB MÜZE GİRİŞİMLERİNDE YENİ DÖNEM NEW ERA IN TÜRSAB MUSEUM ENTERPRISES TÜRKİYENİN İLK DENİZ MÜZESİ THE FIRST NAVAL MUSEUM OF TURKEY ŞANLIURFA ARKEOLOJİ MÜZESİ ŞANLIURFA ARCHAEOLOGY MUSEUM KENT MÜZELERİ CITY MUSEUMS YILDIZ SARAYI YILDIZ PALACE Museum Pass Advantage Points Atelier By Ismail Acar, Museum Shops and Cafés, BlueShuttle, Efendi Travel, Faruk Yalcin Animal Kingdom and Botanical Garden, Ges Shops, İstanbul Archaeological Museums Shop & Café, İstanbul Cooking School, İstanbul Şehir Hatları, Jurassic Land, Maiden’s Tower, The Museum of Innocence, Pera Museum, Rahmi M. Koç Museum, Sadberk Hanım Museum, Sakıp Sabancı Museum, Türvak Cinema-Theatre Museum. G İ R İ Ş İ M L E R İ OCAK-ŞUBAT-MART 2014 JANUARY-FEBRUARY-MARCH 2014 SAYI 12 ISSUE 12 G İ R İ Ş İ M L E R İ içindekiler TABLE OF CONTENTS G İ R İ Ş İ M L E R İ Ocak-Şubat-Mart 2014 Sayı 12 January-February-March 2014 Issue 12 TÜRSAB MÜZE GİRİŞİMLERİNDE YENİ DÖNEM NEW ERA IN TÜRSAB MUSEUM ENTERPRISES TÜRKİYENİN İLK DENİZ MÜZESİ THE FIRST NAVAL MUSEUM OF TURKEY ŞANLIURFA ARKEOLOJİ MÜZESİ ŞANLIURFA ARCHAEOLOGY MUSEUM KENT MÜZELERİ CITY MUSEUMS YILDIZ SARAYI YILDIZ PALACE TÜRSAB-MÜZE Girişimleri tarafından üç ayda bir yayınlanır Published quarterly by the TÜRSAB-MUSEUM Enterprises TÜRSAB-MÜZE Girişimleri adına SAHİBİ TÜRSAB YÖNETİM KURULU BAŞKANI OWNER on behalf of the TÜRSAB-MUSEUM Enterprises PRESIDENT OF THE TÜRSAB EXECUTIVE BOARD Başaran ULUSOY SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ RESPONSIBLE MANAGING EDITOR Feyyaz YALÇIN Başyazı Müze Gişe Yönetimi ve Modernizasyonunda Yeni Dönem Türkiye’nin ilk Deniz Müzesi Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi 3 4 11 16 600 Yıllık Sanat Hazinesi Uffizi Galeri 23 Osman Hamdi Bey Evi ve Müzesi 34 KENT MÜZELERİ 28 Editorial YAYIN KURULU EDITORIAL BOARD Başaran ULUSOY, Arzu ÇENGİL, Hümeyra ÖZALP KONYAR, Ufuk YILMAZ, Özgül ÖZKAN YAVUZ, Özgür AÇIKBAŞ, Köyüm ÖZYÜKSEL ÜNAL, Ayşim ALPMAN, Avniye TANSUĞ, Elif TÜRKÖLMEZ, Ahmet ALPMAN, Pınar ARSLAN, Turgut ARIKAN The First Naval Museum of Turkey TÜRSAB adına YAYIN KOORDİNATÖRÜ EDITORIAL COORDINATOR on behalf of TÜRSAB Arzu ÇENGİL The Uffizi Gallery, The 600 Year-old Art Treasure GÖRSEL VE EDİTORYAL YÖNETİM VISUAL AND EDITORIAL MANAGEMENT Hümeyra ÖZALP KONYAR New era in administration and modernisation of ticket offices Şanlıurfa Archaeology Museum CITY MUSEUMS House and Museum of Osman Hamdi Bey ROSETTA STONE ROSETTA TAŞI 42 Yıldız Sarayı, Korusu ve Müzesi 53 Yıldız Palace, Woods and Museum 59 BAKSI MUSEUM SEYYAHÎNDEN TURİZME BAKSI MÜZESİ ÜÇ GÜZELLER AMASYALI STRABON 46 62 68 Haber turu 74 TÜRSAB-MÜZE Harita 78 TÜRSAB-MÜZE Rehberi 76 HABER ve GÖRSEL KOORDİNASYON NEWS AND VISUAL COORDINATION Özgür AÇIKBAŞ GRAFİK UYGULAMA GRAPHICAL IMPLEMENTATION Semih BÜYÜKKURT FROM SEYYAHÎN TO TOURISM THE THREE GRACES STRABO FROM AMASEIA News in overview TÜRSAB-MUSEUM guide TÜRSAB-MUSEUM map of museums Gazeteciler Sitesi Haberler Sk. No: 15 Esentepe Şişli İstanbul / Türkiye Tel / Phone: (212) 327 13 00 Faks / Fax: (212) 327 13 06 www.muze.gov.tr e-mail: [email protected] Baskı Printing Müka Matbaa MÜZE Dergisi Basın Konseyi üyesi olup, Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir. The Museum Journal is a member of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. MÜZE Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. None of the articles and photographs published in the The Museum Journal maybe quoted without mentioning of resource. M üze ve ören yerlerinin daha fazla ziyaretçi çekmesi için, koleksiyon zenginliğinin ya da doğal güzelliklerin yeterli olmadığı bir çağdayız. Bu yüzden dünyada müzecilik anlayışı değişiyor. Artık sergileme alanlarından ışığa, müze görevlilerinden bilet temin etme biçimine kadar, bir müze ziyaretiyle ilgili her şey daha fazla “ziyaretçi dostu” olmak zorunda. Müzelerin görünürlüğünün artması için “olmazsa olmaz” zorunluluklardan bir diğeri de “tanıtım”. Bizler yıllardır müze ve ören yerlerinde işte bu saydığım değişim ve dönüşümleri uygulayarak, müzelerimizin modernizasyonu için çalışmaktayız. Şimdi sizlerle paylaşmak istediğim bir başka gurur verici gelişme var. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2010 yılında açtığı “49 Müze ve Örenyerinin Modernizasyonu” konulu ihaleyi kazanan TÜRSAB; Bakanlığımızın 2013 yılı Ekim ayında II. Aşama olarak ihaleye çıkardığı “105 Müze ve Örenyerinin Modernizasyonu” ihalesini de kazandı. Müzeciliğe “Sürdürülebilir Turizm” ve “Kültürel Seferberlik” anlayışı ile yaklaşan bir kurum olarak; müzelere ziyaretçi erişimini kolaylaştırmak ve özendirmek üzere satış imkânlarının artırılması ile kültür turizmi hacminin büyütülmesini amaçlıyoruz. Toplamda 154 müze/örenyerinin tanıtımı sayesinde kültür turizminde yeni destinasyonlar doğacağına, yerli ve yabancı turistlere sunacağımız hizmetin daha da zenginleşeceğine inanıyorum. Başaran Ulusoy We are at an age where collection richness or natural beauties are not enough to draw more visitors to museums and ruins. That’s why the art of museology in the world is changing. Now, everything has to be more “visitor friendly” from display areas to light, from museum employees to the way to obtain tickets. Another compulsory “prerequisite“ to increase the visibility of museums is “publicity”. We have been working to modernize our museums for years by applying the change and transformations, I have mentioned, in the museums and ruins. Now, there is another sublime development I want to share with you. TÜRSAB, after winning the tender bid initiated by Ministry of Culture and Tourism in 2010 for the modernization of 49 museums and ruins has also won the 2nd Phase of the Tender Bid initiated by the Ministry in September 2013 for the “modernisation of 105 museums and ruins”. TÜRSAB, as an association, that moves with the concept of “Sustainable Tourism” and “Cultural Mobilisation” is aiming to ease visitors’ reach, encourage museum visits and increase cultural tourism capacity by improving sales potentials. I believe that with the promotion of 154 museums/ruins in total there will be new destinations coming to life in cultural tourism and the service that we are going to present to domestic and foreign tourists will be enriched. ÇAĞIRAN KARŞILAYAN AĞIRLAYAN MÜZELER KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI MÜZE GİŞE YÖNETİMİ VE MODERNİZASYONUNDA YENİ DÖNEM 2010 yılından beri 49 müze ve örenyerinin modernizasyonu ve gişe işletmesini üstlenen türsab müze girişimleri, kültür ve turizm bakanlığı’nın 2013 yılı ekim ayında açtığı ıı. aşama ihalesi’ni de kazandı. şimdi 105 müzemiz daha çağdaş bir kimlik kazanacak. döner sermaye işletmesi merkez müdürlüğü (dösimm) ile üç yıldır başarıyla yürütülen müze modernizasyonu projesi bundan böyle toplam 154 müzeyi kapsayacak. NEW ERA IN ADMINISTRATION AND MODERNISATION OF TICKET OFFICES OF THE MINISTRY OF CULTURE AND TOURISM TÜRSAB Museum Enterprises, that has undertaken the modernisation and ticket office managements of 49 museums and ruins since 2010, has also won the 2nd Phase of Tender Bid initiated by Ministry of Culture and Tourism in September 2013. Now 105 more museums will have a contemporary identification. Rasim Konyar & Shutterstock, mdgn DOSYA Dossier 4 ültürel varlıkların korunması için kaynak sağlamak, ziyaretçi sayısını artırmak ve toplumda müze algısını güçlendirmek amacıyla yola çıkan TÜRSAB’ın çalışmaları kesintisiz sürüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2010 yılında açmış olduğu 49 müze ve örenyerinin modernizasyonu konulu ihaleyi kazanan TÜRSAB; Bakanlığın 2013 yılı Ekim ayında II. Aşama olarak ihaleye çıkardığı “105 müze ve örenyerinin modernizasyonu ihalesi”ni de kazandı. Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü (DÖSİMM) ile üç yıldır başarıyla yürütülen müze modernizasyonu projesi bundan böyle toplam 154 müzeyi kapsayacak. “Sürdürülebilir Turizm” ve “Kültürel Seferberlik” anlayışı ile hareketle, ziyaretçi erişimini kolaylaştırmak, müzelere ziyareti özendirmek, satış olanaklarını artırarak kültür turizmi hacminin büyütülmesi amaçlanıyor. TÜRSAB, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın müze işletmelerindeki girişim ortağı olarak, I. Aşama İhale sonucu modernizasyon ve gişe işletmesini üstlendiği 49 müze ve örenyerini teknolojinin en gelişmiş cihazlarıyla donatmaya, sahip olduğu mirasa yakışır bir kimlik kazandırmaya başlamıştı. Yeni ihale ile gişe işletmesini üstlendiği toplam müze sayısı 154’e ulaşan TÜRSAB The works of TÜRSAB that started with the target to provide funds to preserve cultural assets, increase number of visitors and strengthen the museum perception of the society are still running without interruption. TÜRSAB, after winning the tender bid initiated by Ministry of Culture and Tourism in 2010 for the modernization of 49 museums and ruins has also won the 2nd Phase of the Tender Bid initiated by the Ministry in September 2013 for the “modernisation of 105 museums and ruins”. TÜRSAB that moves with the concept of “Sustainable Tourism” and “Cultural Mobi- Niğde Müzesi’nden bir vazo ve Ana Tanrıça heykelciği (sol sayfa), İstanbul ve Aya İrini (üst solda), Van Akdamar Kilisesi’nden detay (üst sağda) ve Göbeklitepe kalıntıları (yanda). A vase from Niğde Museum and a Mother Goddess figurine (left page), Istanbul and Hagia Irene (above left), detail from Van Akdamar Church (above right) and Göbeklitepe ruins (side). 5 KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI’NIN GİRİŞİM ORTAĞI OLARAK TÜRSAB’IN İŞLETMESİNİ ÜSTLENDİĞİ MÜZELER MUSEUMS THAT TÜRSAB HAS UNDERTAKEN THEIR MANAGEMENT AS THE ENTERPRISE PARTNER OF THE MINISTRY OF CULTURE AND TOURISM 1. ARKEOLOJİ MÜZESİ 2. PİRİN ÖRENYERİ 3. ADIYAMAN MÜZESİ 4. ARKEOLOJİ MÜZESİ 5. İSHAK PAŞA SARAYI 6. MANASTIR VADİSİ ÖRENYERİ 7. AMASYA MÜZESİ 8. HAZERANLAR KONAĞI 9. SARAYDÜZÜ KIŞLA BİNASI MİLLİ MÜCADELE MÜZESİ VE KONGRE MERKEZİ 10. CUMHURİYET MÜZESİ 11. ETNOĞRAFYA MÜZESİ 12. GORDİON MÜZESİ TÜMÜLÜS VE ÖRENYERİ 13. ROMA HAMAMI ÖRENYERİ 14. XANTHOS ÖRENYERİ 15. KARAİN MAĞARASI ÖRENYERİ 16. ARYKANDA ÖRENYERİ 17. ALANYA MÜZESİ 18. PRİENE ÖRENYERİ 19. MİLET MÜZESİ 20. AYDIN MÜZESİ 21. AMASRA MÜZESİ 22. HASANKEYF ÖRENYERİ 23. BATMAN MÜZESİ 24. SAGALASSOS ÖRENYERİ 25. BURDUR MÜZESİ 26. İZNİK MÜZESİ 27. MUDANYA MÜTAREKE EVİ MÜZESİ 28. İSLAM ESERLERİ MÜZESİ 29. ARKEOLOJİ MÜZESİ 30. APOLLON SMINTHEION ÖRENYERİ 31. ÇORUM MÜZESİ 32. ALACAHÖYÜK MÜZESİ VE ÖRENYERİ 33. BOĞAZKÖY MÜZESİ 34. HİERAPOLİS ARKEOLOJİ MÜZESİ 35. ARKEOLOJİ MÜZESİ 36. ARKEOLOJİ VE ETNOĞRAFYA MÜZESİ 37. TÜRK İSLAM ESERLERİ MÜZESİ 38. (YAKUDİYE) TÜRK-İSLAM ESERLERİ MÜZESİ 39. ERZURUM KALESİ 40. ARKEOLOJİ MÜZESİ 41. ETİ ARKEOLOJİ MÜZESİ 42. GAZİANTEP ARKEOLOJİ MÜZESİ 43. ST. PİERRE ANIT MÜZESİ 44. ÇEVLİK ÖRENYERİ 45. ANTİOCHEİA ÖRENYERİ (YALVAÇ) 46. HİSARLAR MÜZESİ (RUMELİ HİSARI) 47. İSLAM BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ MÜZESİ 48. GALATA MEVLEVİHANESİ MÜZESİ 49. YILDIZ SARAYI MÜZESİ 50. FETHİYE MÜZESİ 51. AYA İRİNİ ANIT MÜZESİ 52. AGORA ÖRENYERİ 6 ADANA ADIYAMAN ADIYAMAN AFYON AĞRI AKSARAY AMASYA AMASYA AMASYA ANKARA ANKARA ANKARA ANKARA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA AYDIN AYDIN AYDIN BARTIN BATMAN BATMAN BURDUR BURDUR BURSA BURSA BURSA ÇANAKKALE ÇANAKKALE ÇORUM ÇORUM ÇORUM DENİZLİ DİYARBAKIR EDİRNE EDİRNE ERZURUM ERZURUM ERZURUM ESKİŞEHİR GAZİANTEP HATAY HATAY ISPARTA İSTANBUL İSTANBUL İSTANBUL İSTANBUL İSTANBUL İSTANBUL İZMİR 53. ÇEŞME MÜZESİ 54. BAZİLİKA ÖRENYERİ 55. TARİH VE SANAT MÜZESİ 56. BERGAMA MÜZESİ 57. ARKEOLOJİ MÜZESİ 58. KLAROS ÖRENYERİ 59. KAHRAMANMARAŞ MÜZESİ 60. ANİ ÖRENYERİ 61. YEŞİLHİSAR SOĞANLI ÖRENYERİ 62. ARKEOLOJİ MÜZESİ 63. KAMAN KALEHÖYÜK ARKEOLOJİ MÜZESİ 64. KOCAELİ MÜZESİ 65. SARAY MÜZE (AV KÖŞKÜ) 66. MEVLANA MÜZESİ 67. KARATAY MÜZESİ 68. İNCE MİNARE MEDRESESİ TAŞ VE AHŞAP ESERLER MÜZESİ 69. ARKEOLOJİ MÜZESİ 70. AKŞEHİR BATI CEPHESİ KARARGAHI MÜZESİ 71. ARKEOLOJİ MÜZESİ 72. AİZONAİ ÖRENYERİ 73. ÇİNİ MÜZESİ 74. SARDES ÖRENYERİ GYMNASİUM SİNAGOG 75. ARKEOLOJİ MÜZESİ 76. MARDİN MÜZESİ 77. ASTIM MAĞARASI 78. ST. PAULUS KUYUSU 79. MAĞMURE KALESİ 80. KANLI DİVANE ÖRENYERİ 81. ANAMURİUM ÖRENYERİ 82. ST. PAUL ANIT MÜZESİ 83. KIZ KALESİ (DENİZKALESİ, KARA KALESİ, PLAJ) 84. ZEKİ MÜREN SANAT EVİ 85. MARMARİS MÜZESİ 86. TLOS ÖRENYERİ 87. LETOON ÖRENYERİ 88. BEÇİN KALESİ VE ÖRENYERİ 89. HACIBEKTAŞ MÜZESİ 90. ÇAVUŞİN KİLİSESİ 91. GÜMÜŞLER ÖRENYERİ 92. NİĞDE MÜZESİ 93. ARKEOLOJİ VE ETNOĞRAFYA MÜZESİ 94. GAZİ MÜZESİ 95. TARİHİ SİNOP CEZAEVİ 96. SİNOP MÜZESİ 97. ARKEOLOJİ MÜZESİ 98. ŞANLIURFA MÜZESİ 99. ŞANLIURFA KALESİ 100. HARRAN ÖRENYERİ 101. GÖBEKLİTEPE ÖRENYERİ 102. KOSTAKİ KONAĞI TRABZON MÜZESİ 103. ARKEOLOJİ MÜZESİ 104. AKDAMAR ANIT MÜZESİ 105. CEHENNEMAĞZI MAĞARALARI İZMİR İZMİR İZMİR İZMİR İZMİR İZMİR K.MARAŞ KARS KAYSERİ KAYSERİ KIRŞEHİR KOCAELİ KOCAELİ KONYA KONYA KONYA KONYA KONYA KÜTAHYA KÜTAHYA KÜTAHYA MANİSA MANİSA MARDİN MERSİN MERSİN MERSİN MERSİN MERSİN MERSİN MERSİN MUĞLA MUĞLA MUĞLA MUĞLA MUĞLA NEVŞEHİR NEVŞEHİR NİĞDE NİĞDE SAMSUN SAMSUN SİNOP SİNOP SİVAS ŞANLIURFA ŞANLIURFA ŞANLIURFA ŞANLIURFA TRABZON UŞAK VAN ZONGULDAK lisation” is aiming to ease visitors’ reach, encourage museum visits and increase cultural tourism capacity by improving sales potentials. As a result of the 1st Phase Tender Bid for the modernisation and ticket office management of 49 museums and ruins, TÜRSAB started to create an identity in harmony with the heritage and equipped the venues with the most developed devices of technology. With the new tender bid the total number of the museums that TÜRSAB Museum Enterprises has taken the responsibility to manage ticket offices has reached to 154 and realised remarkable projects in recent years. 4 million 250 thousand Müzekart, 30 million visitors TÜRSAB Museum Enterprises, the enterprise partner of The Ministry of Culture and Tourism in museum management, has realised important projects during the last two years. Museum Passes that have been diversified in coordination with many establishments and banks was the heart of the project. Last year, the total number of Müzekart reached to 4 million 250 thousand and the number of visitors to 30 million. The works of TÜRSAB Museum Enterprises from now on will cover new museums and ruins; our museums, the essential stops of the culture tours, will invite, welcome and host more and more people day after day... Müze Girişimleri, geçtiğimiz yıllarda önemli projelere imza atmıştı. 4 milyon 250 bin Müzekart, 30 milyon ziyaretçi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın müze işletmelerindeki girişim ortağı, TÜRSAB Müze Girişimleri, geçtiğimiz iki yıl içinde de önemli projelere imza attı. Pek çok kurum ve bankayla işbirliği yapılarak çeşitlendirilen Müzekartlar ise projelerin can damarını oluşturuyor. Geçtiğimiz yıl Müzekart sahiplerinin sayısı 4 milyon 250 bine, ziyaretçi sayısı ise 30 milyona ulaştı. TÜRSAB Müze Girişimleri’nin bundan sonraki çalışmaları yeni müze ve örenyerlerini de kapsayacak ve kültür gezilerinin vazgeçilmez durağı olan müzelerimiz artık her gün daha fazla kişiyi çağıracak, karşılayacak, ağırlayacak... 105 yeni müze arasında... Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın müze işletmelerindeki girişim ortağı, TÜRSAB Müze Girişimleri Sagalassos Örenyeri’nden bir detay (sol üstte), Niğde Müzesi’nden eserler (en üstte), Aya İrini’nin içi (üstte), Klaros’dan bir detay (solda) ve Hacı Bektaş Müzesi salonlarından biri (yanda). A detail from Sagalassos Ruins (left above), artefacts from Niğde Museum (topmost), interior of Hagia Irene (above), a detail from Claros (left) and one of the halls of Hadgi Bektash Museum (side). 7 Akdamar Adası ve Kilisesi (sol üstte), Mevlana Müzesi (solda), Şanlıurfa Kalesi (en üstte) ve Kaman Müzesi bahçesi (üstte). Sağ sayfa: Nevşehir Çavuşin Kilisesi’nden bir detay (en üst, ortada), II. Meclis Binası (orta sırada), Trabzon Kostaki Konağı içi (en alt solda), Çorum Müzesi (altta) ve Gılgamış Destanı’nın 2. Tableti, MÖ 1400, Boğazköy Müzesi, Çorum (sağ üst köşede). Akdamar Island and the Church (top left), Mevlana Museum (left), Şanlıurfa Castle (topmost) and garden of Kaman Museum (above). Right page: a detail from Nevşehir Çavuşin Church (topmost, centre), 2nd Parliament Building (mid row), interior of Trabzon Kostaki Mansions (below most, left), Çorum Museum (below) and the 2nd tablet of the Epic of Gilgamesh, 1400 BC, Boğazköy Museum, Çorum (above right corner). tarafından modernizasyon ve gişe işletmesi üstlenilen yeni 105 müze ve örenyeri arasında; gerek iç, gerekse dış turizme hizmet veren, pek çok yerli ve yabancı seyahat acentasının tur listesinde bulunan önemli duraklar var. Anadolu’nun arkeolojik değerlerini gözler önüne seren, tarih öncesi çağlardan günümüze kadar pek çok eser ve anıyı koruyan, etnografik eserler eşliğinde kültürel yaşamımıza büyük bir ayna tutan bu müze ve örenyerlerimizden bazıları şöyle sıralanıyor: Göbeklitepe Örenyeri, Şanlıurfa: Dünyanın en eski tapınak merkezi olarak kabul edilen ve “tarihin sıfır noktası” olarak nitelendirilen Göbeklitepe, Unesco’nun Dünya Mirası Geçici Listesi’nde de yer alıyor. Mevlana Müzesi, Konya: Konya’da bulunan, eskiden Mevlâna’nın dergâhı olan ve 1926 yılından beri faaliyet gösteren ve “Mevlana Türbesi” olarak da anılan Mevlana Müzesi, Türkiye’nin inanç turizmi açısından en önemli duraklarından biri. Hacıbektaş Müzesi, Nevşehir: 105 müzenin yer aldığı listede inanç turizmi adına bir başka önemli durak, “Bektaşilik ve hoşgörüsünün merkezi” olarak anılan Hacıbektaş Müzesi. Bektaşi Dergahı içinde yer alan müzede Bektaşiliğe ait belgeler, günlük eşyalar, el yazmaları, hat örnekleri sergileniyor. Aya İrini Anıt Müzesi, İstanbul: Bugüne kadar yalnızca özel izin ile ziyaret edilebilen ve Bizans’tan günümüze kalmış en önemli kiliselerden biri olan Aya İrini de bu listeye dahil edildi ve artık ziyarete açılıyor. Cumhuriyet Müzesi, Ankara: Türk siyasi tarihinde önemli bir yeri olan II. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası işlevini 27 Mayıs 1960 tarihine kadar 36 yıl boyunca sürdürmüştü. II. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası 1923 yılında Mimar Vedat Tek tarafından Cumhuriyet Halk Mahfeli olarak tasarlanmış ve inşa edilmişti. 1924-1960 yılları arasında, Atatürk ilke ve devrimlerinin gerçekleştirildiği, Cumhuriyetimizin gelişmesi için çok önemli kararların alındığı, çağdaş yasaların çıkarıldığı, uluslararası alanda Türkiye’nin etkinliğini ve saygınlığını artıran antlaşmaların yapıldığı, çok partili sisteme geçişin sağlandığı bu önemli yapı da 105 müzenin yer aldığı listenin içinde. Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi, Kırşehir: Japon Hükümeti tarafından yaptırılan Kalehöyük Arkeoloji Müzesi, ABD’de “En iyi yeşil müze” (Green Good Design) ödülü kazanmıştı. Kırşehir il sınırları içinde yer alan müze, özellikle yabancı turistlerin büyük ilgisini çekiyor. 8 Among 105 new museums... Among the 105 new museums and ruins, that TÜRSAB has undertaken their modernisation and ticket office managements as the enterprise partner of The Ministry of Culture and Tourism in museum management, there are important stops that take place in the tour programmes of many local and foreign travel agencies serving both local and international markets. Some of these museums and ruins that reveal the archaeological values, protect so many artefacts and memories from the prehistoric ages to the present, reflect at large scale our cultural life alongside with ethnographical artefacts are listed as follows: Göbeklitepe Ruins, Şanlıurfa: Göbeklitepe is assumed to be the oldest temple centre of the world, qualified as the “zero point of history” and takes place in The Unesco’s World Heritage Provisional List. Mevlana Museum, Konya: Mevlana Museum in Konya, active since 1926, is one of the most important stops of faith tourism in Turkey that was originally the dervish lodge of Mevlana and also referred to as the “Mevlana Mausoleum”. Hacıbektaş Museum, Nevşehir: Another important stop of faith tourism among the list of 105 museums is the Hacıbektaş Museum, referred to as the “centre for Bektashism and tolerance”. In the museum, that takes place in the Bektashi dervish lodge, documents related with Bektashism, daily articles, manuscripts and samples of calligraphy are displayed. Hagia Irene (Aya Irini) Monument Museum, Istanbul: One of the most important churches that was made in the Byzantine period could only be visited with special permission until now is included to this list and will be opened to visits. Cumhuriyet (Republic) Museum, Ankara: The building of the second Grand National Assembly of Turkey that has an important place in the Turkish political history has served its purpose for 36 years, until May 27, 1960. The building of the second Grand National Assembly of Turkey was designed and built by architect Vedat Tek as the gathering place of the Republican People’s Party. This important edifice where the principles and revolutions of Atatürk were realised, where very important decrees were taken for the development of our republic, where modern legislation were enacted, where agreements that increased the efficiency and Akdamar Anıt Müzesi, Van: Akdamar Adası’nda yer alan Surp Haç Kilisesi, yalnızca mimari özellikleri değil, “Kayıp Haç”ın bir parçasını barındırdığı inancıyla da önem kazanıyor. Öyküye göre, 7. yüzyılda, Kudüs’ten İran’a kaçırılan Hakiki Haç, Van yöresine getirilmişti. Haç’ın bir parçasını barındırmak isteyen Kral I. Gagik, 915921 yıllarında Mimar Manuel’e bu kiliseyi yaptırmıştı. Akdamar Anıt Müzesi yerli ve yabancı turist gruplarının büyük ilgisini çekiyor. Ani Örenyeri, Kars: Cami, kilise ve Zerdüşt tapınağı ile yüzyıllar boyunca değişik ulus ve dinleri bünyesinde barındıran Ani, Anadolu’daki çok kültürlülüğün en güzel örneği. Klaros Örenyeri, İzmir: Apollon adına inşa edilmiş tapınak, bir “Bilicilik Merkezi” olarak önem kazanıyor ve özellikle yabancı turistler tarafından ilgi görüyor. Sagalassos Örenyeri, Burdur: Türkiye’nin UNESCO Dünya Miras Listesi adayları arasındaki Sagalassos, Anadolu’daki Roma uygarlığına ait en önemli kentlerden biri. Alanya Müzesi, Antalya: Alanya Kalesi’ne çıkış yolunun başlangıç noktasında, kent merkezinde yer alan müze, Haziran 2011-Ekim 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilen restorasyondan sonra kapılarını yeniden açmıştı. Pirin Örenyeri, Adıyaman: Nemrut Örenyeri üzerinde bulunan Pirin, Kommagene ülkesinin 5 büyük şehrinden biriydi. 200’e yakın kaya mezarının bulunduğu bir Nekropole sahip kent, Adıyaman turlarının ikinci önemli durağı. Şanlıurfa Kalesi: Türkiye’nin “Sıra Dışı Müze ve Arkeolojik Alanları” kapsamında değerlendirilen Şanlıurfa Kalesi, hazırlanmakta olan yeni tur programları listesine de dahil edilecek. Tarihi Sinop Cezaevi ve Mardin Müzesi: Ağırlıklı olarak yerli turistlerin ilgisini çeken bu iki önemli müze Anadolu’nun yakın ve uzak tarihine ışık tutuyor. prestige of Turkey were signed between the years 1924 and 1960 is among the list of 105 museums. Kaman Kalehöyük Archaeological Museum, Kırşehir: Kalehöyük Archaeological Museum that was made by the Government of Japan has won the “Green Good Design” (The Best Green Museum) award in USA. The museum that is within the boundaries of the City of Kırşehir draws considerable attention mostly of foreign tourists. Akdamar Monument Museum, Van: The Church of the Holy Cross, located in Akdamar Island does not only draw attention with its architectural features but also with the belief that the a piece of the “Lost Cross” is housed. According to the myth The Real Cross that was smuggled from Jerusalem to Iran in 7th century was brought to Van. King Gagik I who wanted to shelter a piece of the cross asked Architect Manuel in 915-921 to build this church. Akdamar Monument Museum attracts great interest of both international and national tourist groups. Ani Ruins, Kars: Ani that housed different nations and religions for centuries with mosques, churches and Zoroaster temples is a very good sample of multi-cultures in Anatolia. Claros Ruins, Izmir: The temple built in the name of Apollo became famous as a “Centre of Prophecy” and draws especially the attention of foreign tourists. Sagalassos Ruins, Burdur: Sagalassos is one of the candidates of Turkey for UNESCO’s World Heritage List and also one of the most important cities of the Roman Civilisation in Anatolia. Alanya Museum, Antalya: The museum that is located in the city centre, at the starting point of the road up to Alanya Castle reopened its doors after the refurbishment works realised between June 2011 and October 2012. Pirin Ruins, Adıyaman: Pirin is located over the Nemrut Ruins and was one of the 5 great cities of the Commagene Kingdom. The city that has a necropolis with almost 200 rock graves is the second important stop for Adıyaman Tours. Şanlıurfa Castle: Şanlıurfa Castle that is evaluated within “Extraordinary Museum and Archaeological Fields” concept and will be included in the new tour programmes to be designed. Historical Sinop Prison and Mardin Museum: These two important museums that enlighten the recent and ancient history draw mainly the interest of local tourists. 9 MÜZELER Museums 10 TÜRKİYE’NİN İLK DENİZ MÜZESİ istanbul’un beşiktaş semtinde bulunan deniz müzesi; kadırgalar, seyir aletleri, sancaklar ve tarihi kayıklar gibi denizcilikle ilgili eserlerden oluşan yaklaşık 20 bin parçalık zengin koleksiyonuyla türkiye’nin en büyük müzelerinden biri... Özgür Açıkbaş THE FIRST NAVAL MUSEUM OF TURKEY The Naval Museum, located at the district of Beşiktaş in Istanbul is one of the biggest museums of Turkey with a rich collection of 20 thousand pieces constituted by artefacts related with the sea; such as galleys, navigation instruments, starboards and historical boats... 11 ahriye Nazırı Cemal Paşa! Deniz Müzesi’nden söz edilecekse ilk önce onun adı anılmalı. Denizcilik alanında yaptığı pek çok reformun yanında, 1897 doğumlu, kadim İstanbul Deniz Müzesi’ni yenileyen, modern bir görünüme kavuşturan da o. Gerçi bu müze, 31 Ağustos 1897’de Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa`nın emirleri ve Tersane Komutanı Amiral Arif Hikmet Paşa’nın destekleri ile Binbaşı Süleyman Nutki tarafından Tersane-i Amire bünyesindeki Mayın Müfreze Komutanlığı’na ait binada “Müze ve Kütüphane İdaresi” adıyla kurulmuştu. Mütevazı bir yerdi o zamanlar. İçinde de tasnifi yapılmamış birkaç parça eşya vardı. 1914 yılında Bahriye Nazırı olan Cemal Paşa, müzede reform yapıp müdürlüğüne Deniz Yüzbaşı Ressam Ali Sami Boyar’ı getirerek, müzenin bilimsel anlamda yeniden düzenlenmesine olanak sağladı. Deniz Müzesi’nin geliştirilmesi ve bugünkü haline gelmesinin temelinde, 1917 yılında müzenin ilk kataloğunu yayınlayan, Türk gemilerinin tam ve yarım modellerinin ve mankenlerin yapılabilmesi için “Mulaj (döküm)-Manken Atölyesi”ni kuran Ali Sami Boyar’ın payı büyük. Savaş Yıllarında Koruma Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı olan müze, 1933 yılında Kasımpaşa’daki Nakkaşhane binasına taşınarak Bahriye Müzesi Müdürlüğü adıyla açılmış. Müze, savaşlardan olumsuz yönde etkilendiği için II. Dünya Savaşı’nda olası bir tahribattan korumak üzere koleksiyon, Ankara, İzmit ve Niğde’ye aktarılmış. Savaş sonunda, 1946 yılında, müzenin tekrar İstanbul’da kurulmasına karar verilmiş. Koleksiyon da önce bugünkü Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binasına depolanmış, sonra da Dolmabahçe Camii Hünkar Mahfili’ne taşınmış. Dönemin Müze Müdürü Haluk Şehsuvaroğlu idaresinde, 1948 yılında Preveze Deniz Zaferi’nin 410. yıldönümü sırasında Deniz Müzesi ve Arşivi Müdürlüğü adı ile ziyarete açılmış. Açıldı ama restorasyon devam ediyor Müze son olarak 27 Eylül 1961’de, Beşiktaş İskele Meydanı’nda Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’nın anıtı ve türbesi yanında, bugün bulunduğu yere taşınmış. Müzeyi ziyaret etmediyseniz bile, hemen meydanda bulunan Barbaros Hayreddin Paşa türbesini görmüşsünüzdür. Şimdi isterseniz gelin, içeri girelim. Türk denizcilik tarihinin güngörmüş kayıklarına, bahriyelilerin o güzel beyaz üniformalarına, 12 Cemal Pasha the Minister of Navy! If we are going to talk about the Naval Museum it has to be his name that we first have to recall. Besides so many naval reforms, he renovated and bestowed a modern look to the old Istanbul Naval Museum that was established in 1897. In fact this museum was established in August 31, 1897 with the order of the Minister of Navy Hasan Hüsnü Pasha from Bozcaada with the support of the Commander of the Navy Yard Admiral Arif Hikmet Pasha by Major Süleyman Nutki at the building that belonged to the Mine Platoon Commandment within the Imperial Shipyard complex with the name “Museum and Library Administration”. In those days it was a modest place. There were only a few unclassified pieces of articles. Cemal Pasha who became the Minister of Navy in 1914 made a reform in the museum and assigned Lieutenant Painter Ali Sami Boyar as the manager and opened the way to the reorganization of the museum in a scientific sense. Ali Sami Boyar, who published the first catalogue of the museum in 1917 and set up the “Casting – Model Atelier” so as to make complete and half ship models and mannequins, had remarkable share in the development and modern appearance of the museum. Preservation during the years of war The museum that is under the authority of the Naval Forces was moved to the House of Muralists in Kasımpaşa in 1933 and was opened with the title Naval Museum Management. As the museum was affected negatively during wars the collection was moved to Ankara, Izmit and Niğde during the World War II so as to keep it away from possible depredation. In 1946, at the end of the war, it was decided that the museum Müzede çocuklar için denizcilik temalı bir çocuk odası düzenlenmiş (üstte). Sergilenen kayıklardan örnekler (altta). A kid’s room has been organized in the museum for children with marine theme (above). Samples from displayed boats (below). çapalara, amforalara, gemici düğümlerine bakalım... 2500 m2 alana sahip, üç kattan oluşan Ana Teşhir Binası, şu sıra restorasyon nedeniyle kapalı. 2014 yılında restorasyon bittiğinde Yeni Müze Binası ve Ana Teşhir Binası toplam 15.600 m2’lik bir alana sahip olacak. Ve iki bina birbirine tüp geçitlerle bağlanacak. Geçtiğimiz Ekim ayında ziyarete açılan yeni müze binası, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından açılan bir mimari proje yarışması neticesinde birincilik ödülünü alan projenin uygulanmasıyla inşa edilmiş. Yeni müze binasında sergilenen en önemli eser şüphesiz “24 Çifte Kürekli Tarihi Kadırga”. Osmanlı sultanlarının yakın sularda kullandıkları tekne olan bu kadırga, dünyada orijinal olarak günümüze kalmış tek kadırga örneği olarak biliniyor. Kadırganın baş kısmı mahmuz şeklinde öne doğru uzanıyor. 40 m. uzunluğunda, 5.70 m. genişliğindeki teknenin baş tarafında varaklı oyma kabartma yıldız, hilal, güneş üçlüsü, stilize yaprak ve çiçekler bulunuyor. İki direkli olan tekne, 24 çifte kürekle çekiliyormuş. Toplam should be re-established in Istanbul. And the collocation was first stored in the building of today’s North Commander Sea Area then moved into the Sultan’s Box of the Dolmabahçe Mosque. In 1948, during the 410th anniversary of the Naval Victory of Preveza it was opened to visitors with the title Naval Museum and Archive under the management of Haluk Şehsuvaroğlu who was the manager of the museum at the period. Opened but the restoration is in progress The museum finally moved to where it still is; on September 1961 to Beşiktaş Iskele (Pier) Square next the Monument and Shrine of Chief Admiral Barbaros Hayrettin Pasha. Even if you have not visited the museum you must have seen the shrine of Barbaros Hayrettin Pasha right at the square. Now, if you want, let’s go in. And look at the sophisticated boats of the Turkish naval history, those beautiful white uniforms of the mariners, anchors, amphora and sailor knots... The Main Exhibition Building that has 2500 m2 area on three floors is Dünyada orijinal olarak var olan tek kadırga olma özelliği taşıyan müzenin en dikkat çeken eseri, “24 Çifte Kürekli Tarihi Kadırga”sı. 16. yüzyıldan kalma kadırganın, Sultan IV. Mehmet devrinde kullanıldığı düşünülüyor (en üstte ve ortada). Saltanat kayıklarındaki süslemeler, kullanıldıkları dönemin sanatını ve Osmanlı’nın ihtişamını sergiliyor (üstte). Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara Gazi Çiftliği’ndeki Karadeniz Havuzu’nda kullandığı sandal (sağda). The most attractive work of art displayed in the museum is the “Historical Galiot with 24 Double Rowers” which is the only original in the world. This galiot is from 16th century and believed to have been used in the period of Sultan Mehmet IV. (topmost and in the middle). The decorations of the Sultanate boats reflect the art of the age and the glory of the Ottomans (above). The boat that Mustafa Kemal Atatürk used in the Karadeniz Pool at Ankara Ghazi Ranch (right). 13 144 kürekçi tarafından çekilen kadırganın bir küreğini 3 kişi çekermiş. Atatürk’ün kayıkları da burada Müzenin diğer önemli parçaları arasında kayıklar var: Mustafa Kemal Atatürk’e ait üç kayık ve Atatürk’ün Florya’da ve Gazi Çiftliği’ndeki havuzlarda kullandığı kayıklar. Saltanat kayıkları ise altın varaklı süslemeleriyle dikkat çekiyor. Bu kayıkların dışında ayrıca piyade kayıkları ve saray halkı tarafından kullanılan diğer kayıklar da var. Tarihi kayıkların yanı sıra “Osmanlı Bahriyesinde Ahşap Sanatı Sergisi ve Türk Deniz Tarihinden Sayfalar” sergilerini de mutlaka görmenizi öneririz. Örneğin Orhaniye Zırhlı Fırkateyni’ne ait 14.5 m. uzunluğunda, dünyanın en büyük gemi baş arması ve İstanbul’un fethinde Bizanslılarca Haliç’in ağzına gerilen tarihi zincir de bu bölümde yer alıyor. Savaşlarda kullanılan top, tüfek, tabanca ve bombalar, torpido ve mayınlar, gemi modelleri, armalar, gemi baş figürleri de görülmeye değer. Sancaklar, Osmanlı Donanması için oldukça önemliydi. Kumandan gemisinin sancağı, savaş gemisi sancağı birbirlerinden farklı olurdu. Şu an sergilenmemekle birlikte, İnebahtı Muharebesi Sancağı ve Barbaros Hayreddin Paşa’nın sancağı da Deniz Müzesi envanterinde yer alıyor. Deniz Müzesi, denizcilik tarihimizi anlamak için gezilip görülmesi gereken bir müze. Belki de her gün önünden gelip geçtiğiniz o kapıdan bu kez giriverin. Büyüleyici bir tarih sizi bekliyor! Hediyelik Eşya Mağazası (en üstte). Saltanat kayıklarında kullanılmış kürekler (üstte solda). Çaka Bey Sergi Salonundan görüntüler (üstte ve ortada). Süleyman Nutki Çok Amaçlı Salonu (üstte). 24 Çifte Kürekli Tarihi Kadırga (solda). Souvenir Shop (topmost). Oars used in Sultanate boats (above left). Scenes from Çaka Bey Exhibition Hall (above and in the middle). Süleyman Nutki Multi Purposed Hall (above). Historical Galiot with 24 Double Oars (left). 14 BARBAROS HAYRETTİN PAŞA TÜRBESİ Deniz Müzesi’ni gezdikten sonra, hemen yanında yer alan büyük denizci Barbaros Hayreddin Paşa’nın türbesini de görmeyi unutmayın. Barbaros Türbesi’nin restorasyon çalışmaları bitti, çok yakında halkın ziyaretine açılacak. Barbaros Hayreddin Paşa’nın naaşı, Mimar Sinan tarafından yapılan bu türbede yer alıyor. 1475 yılında Midilli’de dünyaya gelen Barbaros Hayreddin Paşa (Hızır Reis), Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kaptan paşası ünvanına sahip amirali oldu. Akdeniz’de Osmanlı’nın egemenliğini artırdı ve Akdeniz’in “Türk Gölü” olarak anılmasını sağladı. Barbaros, Kızıl Sakal, Hayreddin, Hızır Reis gibi isimlerle de anıldı. closed for restoration. In 2014, when the restoration is over the New Museum Building and the Main Exhibition Building will have a total area of 15,600 m2. And the two building will be connected to each other with tube passages. The New Museum Building that was opened to visits in last October was built in accordance with the first prize award winner project of architecture contest that was opened by the Turkish Naval Forces. The most important work of art displayed in the new museum building is certainly the “Historical Galiot with 24 Double Rowers”. This galiot that was used by the sultans at close waters is known to be the only original sample galiot that has survived. The front part of the galiot is stretched out in the shape of a spur. At the head of the galiot, that is 40 m long with 5.70 m width, there are a star, a crescent and sun trio, styled leaves and flowers in gilded engraved reliefs. The boat that has two masts was used to be rowed by 24 double oars. The galiot was rowed by a total of 144 rowers, three on each oar. After you visit the Naval Museum do not forget to see the shrine of the great mariner Barbaros Hayrettin Pasha just next to it. The restoration works of the Shrine of Barbaros is over and soon it will be opened to public visits. The dead body of Barbaros Hayrettin Pasha lies in this shrine made by Sinan the Architect. Barbaros Hayrettin Pasha (Captain Hızır) was born in 1475 in Lesbos and he was the first admiral of the Ottoman Empire with the title, captain pasha. He increased the sovereignty of the Ottoman in the Mediterranean and thus enabled the Mediterranean to be called, “The Turkish Lake”. Barbaros was as well called with the names: Red Beard, Hayreddin, and Captain Hızır. Wikipedia Atatürk’s boats are also here Among the other important pieces of the museum are the boats: three boats that belong to Mustafa Kemal Atatürk and the small boats that he used at Florya and the pools at the Ghazi’s Ranch. And the Imperial boats draw attention with their golden gilded decorations. Apart from these there are also the boats of the marine and other boats that were used by the members of the palace. Besides historical boats we recommend that you must also see the Wood Art Exhibition in the Ottoman Navy and Pages from the History of Turkish Marine. For example the figurehead of the Orhaniye Armoured Frigate is the longest figurehead on earth with 14.5 m length and the historical chain that was stretched at the mouth of the Golden Horn by the Byzantine during the conquest of Istanbul are displayed in this section. The cannons, rifles, pistols and bombs, torpedoes and mines, model ships, heraldries and figureheads are worth seeing. For the Ottoman Navy, Flags were quite important. The flag of the commandant ship was different from the flag of the battle ship. Although they are not in display now, the Flag of the Battle of Lepanto and the Flag of Barbaros Hayrettin Pasha are in the inventory of the Naval Museum. You have to visit and see the Naval Museum so as to understand our naval history. May be you pass by it every day but this time just go in through that door. A mesmerising history is waiting for you! THE SHRINE OF BARBOROS HAYRETTIN PASHA Barbaros Hayreddin Paşa’nın türbesi ve 16. yüzyılda yapıldığı düşünülen tabloları. Matrakçı Nasuh’un eserinde ise 1543’te Fransa’nın Toulon limanında, Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı donanması görülüyor. The shrine of Barbaros Hayrettin Pasha and the paintings that are believed to be made in 16th century. In the painting of Matrakçı Nasuh you see the Ottoman fleet under the commandment of Barbaros Hayrettin Pasha in the Port of Toulon, France in 1453. 15 MÜZELER Museums Rasim Konyar ŞANLIURFA ARKEOLOJİ MÜZESİ geçmişten günümüze önemli bir köprü görevi üstlenen şanlıurfa toprakları kültür zenginliği ile göz kamaştırıyor. birbirinden değerli, 66 binden fazla esere sahip şanlıurfa arkeoloji müzesi, 2014 yılında yeni binasına taşınmaya hazırlanıyor. ŞANLIURFA ARCHAEOLOGY MUSEUM The land of Şanlıurfa, an important bridge between the past and the present, is dazzling with its cultural richness. Şanlıurfa Archaeology Museum that houses over 66 thousand pieces, each more valuable than the other, is getting ready to move into its new building in 2014. Göbeklitepe kazılarında bulunan aslan ve yaban domuzu heykelleri (solda). Bozova, Lidar Höyük kazılarında ele geçen balık formundaki heykel (üstte). Lion and boar sculptures found in Göbeklitepe excavations (left). A sculpture in the shape of a fish found in the excavations executed in Bozova, Lidar Tumulus (above). 16 oktanrılı dinler çağlarından başlayarak, üç büyük dinin yeşermesine ev sahipliği yapan, insanlık aleminin inanç yolculuğuna sayısız eser ve efsane armağan eden ve “peygamberler şehri” olarak ün yapan Şanlıurfa, geçmişi günümüze bağlayan önemli bir köprü görevi üstleniyor. Hele 11 bin 500 yıllık tarihi gözönüne alındığında, benzersiz bir birikime sahip bu ilimiz, son yıllarda gerçekleşen bir arkeolojik kazıyla, tüm dünyanın dikkatini bir kez daha üzerine çekti. Göbeklitepe’de devam eden kazılar, dünya arkeoloji tarihinin bilinen tüm doğrularını değiştirdi ve dünyanın en eski tapınağının Türkiye topraklarında yer aldığını kanıtladı. Şanlıurfa’nın Müze’si de göz kamaştıran bu kültürel zenginliğe parlak bir ayna tutuyor. Müzenin tarihi Şanlıurfa’da bir müze açılması fikri 1948 yılına uzanıyor. O zamanlar mevcut olan eserlerin Atatürk İlköğretim Okulu’nda bir depoda toplanması, müze için atılan ilk adımı oluşturmuş. Ancak, bu alanın yetersiz kalması üzerine 1965 yılında, Şehitlik mevkiinde, 1500m2 lik bir alan üzerine bir müze binasının yapımına başlanmış. Binanın tamamlanmasından sonra Şanlıurfa Müzesi 1969’da ziyarete açılmış. Zengin bir tarihi geçmişi olan Şanlıurfa’da, birçok höyük ve eski yerleşim bölgeleri var. İl merkezinin 44 km. güneydoğusunda yer alan, kendine özgü sivil mimarisiyle büyük ilgi toplayan ve MÖ 5 binden günümüze kadar kesintisiz iskan edilen Harran, bunların en önemlilerinden biri. Şanlıurfa Müzesi gerek kendi ekipleri gerekse yabancı ekiplerle işbirliği yaparak yıllardır çok önemli kazı ve araştırmaları sürdürüyor. Bunların en önemlileri arasında 1987’den itibaren Atatürk Barajı’nın suları altında kalan Lidar Höyük ve Hassek Höyük’te yabancı bilim heyetlerince yapılan kazı ile Çavi Tarlası ve Nevali Çori’de Müze Müdürlüğü tarafından yapılan kurtarma kazıları yer alıyor. Tilbeş Höyük, Göbeklitepe, Kazane Höyük ve Gürcütebe, Titriş Höyük ise diğer önemli kazı alanlarından. Bu arada kazı çalışmaları arttıkça, müze yetersiz kalmaya başlamış ve yeni depo ve sergileme alanları eklenerek 1987 yılında yeniden hizmete açılmıştı. Paleolitik Dönem’den başlıyor Şanlıurfa’da şu anda hizmet vermekte olan müze binasının giriş ve üst katında üç arkeolojik, bir etnografik sergi salonu, idari bölümler, çok amaçlı salon, kütüphane, bodrum katında ise depolar, laboratuvar ve fotoğrafhane yer alıyor. Harran Örenyeri’nde yapılan kazı çalışmalarında ele geçen eserler kronolojik olarak ayrı vitrinlerde sergileniyor. Giriş katındaki salonda; Asur, Babil ve Hitit Çağları’na ait taş eserler ile Neolitik Dönem’e ait heykeller var. Arkeolojik seksiyona ait ikinci ve üçüncü salonlarda; Alt ve Orta Paleolitik Dönem’e ait (MÖ 300.000-40.000) çakmaktaşı aletler, Neolitik Çağ’a ait (MÖ 10.000-5.000) çakmak taşından kesici aletler, deliciler, taştan idoller ve kaplar; Kalkolitik Çağ’a ait (MÖ 5000-300) pişmiş topraktan yapılmış boyalı ve boyasız geometrik desenli çanak çömlekler, mühürler, ölü gömme küpleri (pithos) ve fayanstan yapılmış kolye taneleri; Eski Tunç Çağı’na ait (MÖ 3.000-2.000) pişmiş Müzede sergilenen Mezopotamya Uruk eserleri (üstte ve sağda). Mesopotamian Uruk artefacts displayed in the museum (above and right). Şanlıurfa that has been the host of the development of three major religions and bestowed innumerable number of artefacts and legends as of the ages of polytheist religions during the belief voyage of humanity, earned reputation as the “city of prophets” and has undertaken the function of an important bridge between the past and the present. Above all the city that has an unmatchable accumulation when you take into consideration its history of 11 thousand 500 years, has drawn the attention of the world once more to itself with the archaeological excavations executed during recent years. The excavations that are in progress at Göbeklitepe has altered all the facts of the recognised history of archaeology and proved that the oldest temple of the world is in Turkey. And the Museum of Şanlıurfa successfully reflects this dazzling cultural richness. History of the Museum The idea of opening a museum in Şanlıurfa goes back to 1948. The collection of the existing artefacts in a storeage in Atatürk Primary School was the first step put forward for a museum. But, as the space of this area became insufficient a museum building was started to be build in 1965 at Şehitlik (Martyrdom) location on an area of 1500 m2. After the completion of the building the Şanlıurfa Museum was opened to visits in 1969. There are many mounds and old settling areas in Şanlıurfa that has a rich historical past. Harran that is situated 44 km to the southeast of the city centre and draws considerable attention with its unique civil architecture and has been inhabited since 5000 BC is among the most important ones. The Museum of Şanlıurfa is carrying on very important excavations and researches for years both with their own team and in coordination with foreign teams. Among the most important ones are the excavations operated by foreign scientific ŞANLIURFA’NIN YENİ ARKEOLOJİ MÜZESİ Eski ve Orta Tunç Çağı’na ait kap kacaklar ve müzenin salonlarından biri. Pottery from the Old and Medieval Bronze Ages and a hall in the museum. topraktan mühür baskılı küp parçaları, silindir ve damga mühürler, figürinli kap parçaları, hayvan figürinleri, madeni eşyalar, takılar ve idoller gibi çok çeşitli eserler sergileniyor. Haleplibahçe’de 60 bin metrekare alanda, mevcut arkeoloji müzesinin 12 katı büyüklüğünde, 32 bin m2 kapalı alanlı, 3 katlı, yeni “Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi” inşa ediliyor. Haleplibahçe’de ortaya çıkan mozaiklerin sergileneceği 6000 metrekare alanda ise “Edessa Mozaik Müzesi” ve iki müze arasında “Arkeo Park” yer alacak. Hızla yol alan inşaat çalışmalarının 2014 yılı Haziran ayı içinde tamamlanması bekleniyor. Müze projesi tamamlandığında yaklaşık 10.000 eser aynı anda sergilenebilecek. İnşaatın % 80 bölümü tamamlanmış durumda. Haleplibahçe projesinin uygulama sahasının tamamı 200 dönümlük bir alan. Bunun 60 dönümlük kısmı Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edildi. Geri kalan bölgede ise Şanlıurfa Belediyesi tarafından yeşil alan, otopark ve amfi tiyatro çalışmaları yapılıyor. Çalışmalar tamamlandığında, Müzeler ve Arkeo Park’ın bölgede Balıklıgöl’e alternatif bir alan oluşturması hedefleniyor. THE NEW ARCHAEOLOGY MUSEUM OF ŞANLIURFA The new “Şanlıurfa Archaeology Museum” is under construction in Haleplibahçe on an area of 60 thousand m2, 12 times larger than the existing museum, with 32 thousand m2 covered area on three storeys. The mosaics that have been unearthed in Haleplibahçe will be displayed in an area of 6000 m2 in “Edessa Mosaic Museum” and the “Archaeo Park” will be in between the two museums. The construction works that is in progress at full speed is expected to be completed by June 2014. When the museum project will be completed approximately 10,000 artefacts will be displayed at the same time. 80 % of the construction is completed. The complete area of Haleplibahçe project is 200 decares. 60 decares of it is allocated to the Ministry of Culture and Tourism. Şanlıurfa Municipality is carrying on with greenbelt, Auto Park and amphitheatre works on the rest of the area. When the works will be over the Museums and the Archaeo Park are expected to create an alternative area to Balıklıgöl. 18 Yöresel eserler Etnografik eserler seksiyonunda; yörenin özelliklerini taşıyan giysiler, gümüş ve bronz takılar, el sanatlarına ait örnekler, yöreye özgü oymalı, kitabeli ahşap kapılar ve pencere kanatları, hat sanatına ait eserler, el yazması Kur’an-ı Kerim’ler bulunuyor. Arkeolojik eserler kronolojik olarak müze bahçesinde de teşhir ediliyor. Müzenin ön tarafında, hayvan tasvirlerinin yer aldığı mozaik bir havuz yer alıyor. 2007 yılı itibariyle Şanlıurfa Müzesi’nde 2.450 etnografik eser, 44.576 adet sikke, 7 adet tablet, 1.061 adet mühür ve mühür baskısı, 9 adet el yazması kitap, bir adet arşiv vesikası olmak üzere 66.045 adet eser var. Ayrıca 1.124 adet kitap, 2 askeri yapı, 29 dinsel ve kültürel yapı, 431 adet taşınmaz kültür varlığı mevcut. Müzenin sit alanları ise 102 adet arkeolojik sit alanı, 3 adet kentsel sit alanı, 3 adet doğal sit alanı ve 1 adet tarihi sit alanı olmak üzere 109 adet olarak sıralanıyor. Şanlıurfa’nın Arkeolojik Kazıları Şanlıurfa’da yer alan höyük ve arkeolojik kazı alanlarından bazıları şöyle sıralanıyor: Göbekli Tepe: Arkeolojik bir alan olarak ilk kez 1963 yılında fark edilen Göbekli Tepe, Şanlıurfa ilinin 15 km kuzeydoğusunda, Merkez Örencik Köyü yakınlarındaki dağlık alan üzerinde yer alıyor. Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında, Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Klaus Schmidt’in ekibi tarafından 1995 yılından beri sürdürülen arkeolojik kazı çalışmalarında yüzeye çıkarılan buluntular arasında, Erken Neolitik Dönem’e (Çanak Çömleksiz Neolitik) ait yuvarlak plânlı yapılar, en dikkat çekici buluntular oldu. Kültle ilişkili olduğu düşünülen bu yapılar, boyları 5 metreye ulaşan “T” biçimli dikilitaşların belli aralıklarla daire oluşturacak şekilde dizilmesi ve etrafının duvarlarla çevrilmesiyle oluşturulmuş. Bazı dikilitaşların üzerinde, çoğunluğunu yılan, tilki, yaban domuzu ve kuşların oluşturduğu çeşitli hayvan kabartmaları bulunuyor. Kazılar sonucunda çok sayıda hayvan heykeli, çakmaktaşından aletler, taştan boncuklar ve kaplar açığa çıkartıldı. Eldeki bulgulara göre Göbekli Tepe’de bu dönemde, insanların avcılık ve hayvancılıkla geçindiği, henüz tarım yapılmadığı düşünülüyor. Şimdilik en erken tabaka olan III. Tabakanın tarihi MÖ 9000 olarak belirtiliyor. Yerleşim yerinde henüz ana toprağa ulaşılamadı. Harran: Şanlıurfa İl merkezinin 44 km. güneydoğusunda, Harran İlçesi merkezinde yer alır. Tevrat’ta “Haran” olarak geçen şehir hakkındaki en erken bilgiler, Kuzey Suriye’de Mari şehrinde yapılan kazılarda bulunan mektuplardan geliyor. Ayrıca Kültepe ve Ebla’da bulunan tabletlerde de Harran’dan bahsedildiği biliniyor. Hititler ile Mitanniler arasında yapılan bir antlaşmada Harran’daki ay tanrısının (Sin) şahit tutulduğu da bilgiler arasında. Harran’da bugün ayakta olan kalıntılar daha çok şehrin İslami devirlerine ait. İlk üniversitenin kurulduğu bu kentte camiler, surlar ayakta kalan kalıntılar olarak dikkat çekiyor. Önemli ticaret yollarının geçtiği Eski Harran sur duvarıyla çevrili. Ulu Cami ya da yerel adı ile Cami el-Firdevs, giriş kalıntılarıyla ayakta duruyor. Eski mimari geleneği sürdüren kubbeli toprak evler ise Harran’ın karakteristik bulguları. Son yıllarda şehrin ortasında yer alan höyükte gerçekleştirilen kazılar sonucunda prehistorik tabakalara rastlandı. Nevali Çori: Şanlıurfa İli’ne bağlı, Hilvan İlçesi’nde Fırat Nehri’nin bir kolu olan Kantara Çayı kenarında yer alan Nevali Çori, 1992 yılında Atatürk baraj gölü suları altında kaldı. 1983-1991 yılları arasındaki kazılarda en dikkat çekici tabaka Erken Neolitik Dönem (Çanak Çömleksiz Neolitik) oldu. Bu tabakada, dikdörtgen planlı çeşitli yapı tiplerinden ve dörtgen planlı, tabanı mozaik kaplı, içinde çok sayıda T biçimli dikilitaşlar ve heykeller bulunan kült binasından oluşan bir köy yerleşmesi açığa çıkartıldı. Kazılar sonucunda, bu dönemdeki insanların yerleşik hayata henüz geçmeye başladığı, DÜNYANIN EN ESKİ HEYKELİ Balıklıgöl Mevkii’nde bir hafriyat çalışması sırasında bulunan Balıklıgöl Heykeli MÖ 9500 yılına tarihleniyor. Kalkerden yapılmış ve gözlerinde obsidyen kullanılmış olan insan boyutlarındaki heykelin erkekliği simgelediği düşünülüyor. THE OLDEST SCULPTURE OF THE WORLD The Balıklıgöl Sculpture found during an excavation near Balıklıgöl location is dated back to 9500 BC. It is believed that the sculpture at human dimensions made out of limestone with obsidian eyes symbolises manhood. teams at Lidar Tumulus and Hassek Tumulus that have been submerged at Atatürk Dam since 1987 and also the salvation excavations run by the Museum Management at Çavi Field and Nevali Çori. Tilbeş Tumulus, Göbeklitepe, Kazane Tumulus and Gürcütepe, Titriş Tumulus are among those other important excavation sites. Meanwhile, as the excavation works increased the museum started to be insufficient and new store and exhibition areas were annexed and the museum was reopened in 1987. It starts as of the Palaeolithic Period In the ground and upper floors of the museum building of Şanlıurfa that is in service now, there are three archaeological, one ethnographic exhibition halls, administrative sections, a multipurpose hall, library and at the basement there are the storages, laboratory and photography sections. The artefacts discovered during the excavations in Harran Ruins are displayed in chronological order in different display windows. In the hall at the ground floor there are stone artefacts from the Assyria, Babylon and Hittite ages together with sculptures of the Neolithic Period. In the second and third halls that belong to the archaeological section so many different articles are displayed such as; flint stone tools of the sub and mid-Palaeolithic Periods (300,000 – 40,000 BC), cutters, punchers from flint stones, cult figures and cups from the Neolithic Age (10,000-5,000 BC); earthenware, painted or not, with geometrical designs, stamps, pithoi (large cups to bury dead bodies) and necklace beads made out of ceramic from the Chalcolithic Age (5000-300 BC); Pieces of cubes of earthenware that have been stamp printed, cup pieces with figurines, animal figurines, metal ware, jewellery and cult figures. Regional artefacts In the ethnographic artefacts section; there are clothing, silver and bronze jewellery, samples of handicrafts that carry the features of the region, wooden doors with inscriptions and window sashes carved with indigenous figures, calligraphic artefacts and handwritten Holy Korans. Archaeological artefacts are also displayed in the garden of the museum in chronological order. In the front section of the museum there is a mosaic pool with animal figurations. As of 2007 there are a total of 66,045 artefacts consisted of 2,450 ethnographic artefacts, 44,576 coins, 7 tablets, 1,061 stamps and stamp impressions, 9 handwritten books and an archive document in the Şanlıurfa Museum. There are also 1,124 books, 2 military structures, 29 religious and cultural structures and 431 immovable cultural assets. And the site fields of the museum that are 109 in total are listed as 102 archaeological sites, 3 urban archaeological sites, 3 natural archaeological sites and 1 historical archaeological site. Eski ve Orta Tunç Çağı’na ait oyuncaklar (üstte) ve aynı dönemden insan ve hayvan figürinleri (sağda). Toys from the Old and Medieval Bronze Ages (above) and human and animal figurines from the same period (right). 19 The Archaeological Excavations of Şanlıurfa Some of the tumulus and archaeological excavation fields in Şanlıurfa are listed as follows: Göbekli Tepe: Located 15 km to the northeast of Şanlıurfa, Göbekli Tepe was first noticed as an archaeological site in 1963. It takes place on a mountainous area close by Central Örencik Village. Among the most riveting foundlings that have been discovered during the excavations carried out since 1995 by Klaus Schmidt and his team from the German Archaeology Institute under the supervision of the Şanlıurfa Archaeology Museum are the round designed constructions of the Early Neolithic Period (Neolithic without Pottery). These constructions that are believed to be related to cults are constituted by “T” shaped obelisks placed with certain spaces in between so as to form a circle and surrounded by a wall. On some of the obelisks there are reliefs mostly in shapes of snakes, foxes, boars and birds. At the end of the excavations many animal sculptures, tools made from flint stones, stone beads and cups were discovered. According to the existing foundlings it is believed that the people of Göbekli Tepe subsisted on hunting and stockbreeding, agriculture was not yet practiced. For the time being the date of the earliest layer, Layer III is designated as 9000 BC. The main soil of the settlement area has not been reached yet. Harran: Located 44 km southeast of Şanlıurfa City centre and at the centre of Harran Province. The earliest information on the city that is referred to as “Haran” in the Old Testament comes from the letters that were found during the excavations executed in the city Mari in Northern Syria. Also, it is known that Harran is referred to in the tablets that were found in Kültepe and Ebla. In an agreement signed between the Hittites and Mitanni’s we reach to the information that the god of moon (Sin) in Harran was the witness. Most of the ruins in Harran that can be seen today are mostly from the Islamic periods of the city. Mosques and city walls are the ruins that have survived in the city where the first university was established. Old Harran, through which important trade roads passed, is surrounded by city walls. Ulu (Sublime) Mosque or Mosque el-Firdevs, as called by the locals, is still on foot with the ruins of its entrance. And the domed earth houses that sustain the old architectural tradition are the characteristic indications of Harran. At the end of excavations, realised at a tumulus in the city centre, prehistoric layers were met. Nevali Çori: Nevali Çori, located by the Kantara Stream of Euphrates in the Hilvan District of Şanlıurfa, was left under the waters of the Atatürk Dam Lake in 1992. During the excavations held between 1983 and 1991 the most interesting layer found was the Early Neolithic Period (Neolithic without Pottery). At this layer, a village settlement constituted by a cult building with various rectangular planned construction types and quadrilateral planned, mosaic laid bases full of T shaped obelisks and sculptures were discovered. At the end of the excavations it was understood that the people of that period were just stepping into a settled life, agriculture had started alongside hunting and stockpiling as well as taming animals. Halepli Bahçe kazılarından çıkartılan Edessa mozaiklerinden örnekler (solda). İdol örnekleri (üstte) ve müzede sergilenen cam eserlerden bir kaçı (sağda). Samples from Edessa mosaics unearthed from Halepli Bahçe excavations (left). Idol samples (above) and a few of the glass articles displayed in the museum (right). 20 Most of them were left under the water So many other excavations were executed in Şanlıurfa, but most of the tumulus and excavation areas were left under the dam water; those that were saved were taken to the museum. Other tumulus and archaeological sites where excavations were held within the city are as follows: Gürcütepe that is located within the boundaries of Şanlıurfa central Gürcü Tepe village; The Mezraa-Teleilat Tumulus, Gre avcılık ve toplayıcılığın yanı sıra tarım yapıldığı ve hayvan evcilleştirilmeye başlandığı anlaşıldı. Virike, Akarçay tepe, Akarçay Tumulus, Mezraa Tumulus, Hacı Nebi Tepe, Fıstıklı Tumulus, Şavi Tumulus, Tilbes Tumulus, Zeytinlibahçe Tumulus within the boundaries of Birecik District; Hassek Tumulus, Çavi Field in Siverek District; Lidar Tumulus, Kurban Tumulus, Söğüt Field, Biris Cemetery, Şaşkan Tumulus Flat Settlement (Kumar Tepe) in Bozova District; Kazane Tumulus at 4 km to the southeast of the city, Titriş Tumulus at 36 km to the north of city centre and Sultantepe and Aşağıyarımca Tumulus at the southeast of the city centre. Osmanlı Dönemi’ne ait, 18-19. yüzyıllardan kalma el yazması Kuran-ı Kerimler ve eski bir soy ağacı örneği (sol üstte). Şanlıurfa evlerine ait bir kapı (solda). Osmanlı’dan lambalar, porselen ve cam eşyalar (altta). İslami Dönem’i simgeleyen üzüm kabartmalı, işlemeli sütun ve detayı ile bahçede sergilenen lahitler (altta). Handwritten Holy Korans of the 18-19th centuries from the Ottoman Period and an old family tree sample (left above). A door from a Şanlıurfa house (left). Lamps, porcelain and glass articles from the Ottoman (below). Inlaid column with grape reliefs and detail symbolising the Islamic Period and sarcophagi displayed in the garden (below). Çoğu sular altında kaldı Şanlıurfa’da daha pek çok kazı yapıldı, çoğu höyük ya da kazı alanı baraj suları altında kaldı, kazılardan kurtarılanlar müzeye götürüldü. İl genelinde kazı yapılan ve önemli sayılan diğer höyük ve arkeolojik alanlar şöyle sıralanıyor: Şanlıurfa Merkez Gürcü Tepe Köyü sınırları içinde yer alan Gürcü Tepe; Birecik İlçesi sınırları içindeki Mezraa-Teleilat Höyüğü, Gre Virike, Akarçay Tepe, Akarçay Höyük, Mezraa Höyük, Hacı Nebi Tepe, Fıstıklı Höyük, Şavi Höyük, Tilbes Höyük, Zeytinlibahçe Höyük; Siverek ilçesinde Hassek Höyük, Çavi Tarlası; Bozova ilçesinde Lidar Höyük, Kurban Höyük, Söğüt Tarlası, Biris Mezarlığı, Şaşkan Höyük Düz Yerleşmesi (Kumar Tepe); ilin 4 km. güneydoğusunda yer alan Kazane Höyük, il merkezinin 36 km. kuzeyinde Titriş Höyük ve il merkezinin güneydoğusunda yer alan Sultantepe ile Aşağı Yarımca Höyüğü. 21 Floransa kenti, Leonardo da Vinci’nin Beşaret (Müjde) tablosundan detay (sol üst), Floransa kent arması (sağda) ve Michalengelo’nun David heykelinden detay (sağ sayfa). The city of Florence; detail from Leonardo da Vinci’s Annunciation painting (top left); coat of arms of the city of Florence (right) and detail from Michelangelo’s statue of David (right page). 22 Shutterstock&Wikipedia DÜNYA MÜZELERİ World Museums medici ailesi tüm koleksiyonunu floransa kentine bağışlıyor ve ufizzi galeri 1765’de resmen halka açılıyor. dünyanın en şanslı kentlerinden biri olan floransa, rönesans’ın doğuşundan beri yeryüzünün sanat merkezi! RÖNESANS’ın BEŞİĞİ FLORANSA ve 600 Yıllık Sanat Hazinesi Uffizi Galeri FLORENCE, CRADLE OF THE RENAISSANCE and The Uffizi Gallery, the 600 Year-old Art Treasure The Medici Family donates its entire art collection to the city of Florence and Uffizi Gallery officially opens to the public in 1765. Florence is one of the luckiest cities on earth, as the art centre of the world since the dawn of Renaissance! 23 ir süre İtalya Krallığı’na, tarih boyunca İtalya’nın sanat ve kültürüne başkentlik yapmış, Toscana bölgesinin başkenti Floransa (Firenze), “Yeniden Doğuş; Rönesans”ın da başkenti! Floransa yüzlerce yıl, her türden sanatçıyı kendine çektiğinden, diğer şehirlerle kıyaslanamayacak zenginlikte sanat eseri burada birikmiş. Geç Gotik ile Erken Rönesans’ı birbirine bağlayıp, perspektif ve doğal renklendirme teknikleriyle plastik sanatlara büyük yenilik getiren, resme üçüncü boyutu sokan Floransa Okulu da burada gelişmiş. Floransa’nın şansı; bütün bunların mesenlik yarışındaki zengin ailelerce desteklenmesinde saklı. Floransa’yı nasıl gezmeli? Adını bahar tanrıçası “Flora” dan alan Floransa, tarihi dokusunu koruyarak sunduğu çağdaş şehircilik ve toplu taşım olanaklarıyla cıvıl cıvıl bir şehir. Bir Floransa Kartı edinmek ise hem para hem zamandan tasarruf demek. Klasik Ortaçağ şehir planı, Floransa’ya egemen. Tam ortasındaki katedral “Duomo” merkezi oluşturuyor. Onun tam karşısındaki Vaftizhane’nin tavan mozaiklerini, Signora Meydanı’nda Cellini’nin bronz Perseus heykelini, Giambologna’nın tek mermer bloğundan yontuğu Sabina Kadınlarına Tecavüz şaheserini, su perileriyle çevrilmiş Neptün Çeşmesi’ni yaya gezmek çok kolay. Floransa Belediyesi, şehir için kolaylaştırıcı rotalar öneriyor: Michelangelo’nun Floransası, 19. yy Floransası: Meydanlar ve Müzik, Tarihi Trenle Floransa- Ortaçağ ve Rönesans, Bisikletle Floransa Rönesans Turu ve engelli gezginler için düzenlenmiş Floransa Deneyimi. “Dan Brown’un Floransası”, müzeler, müze biletleri Dan Brown’un “Inferno” romanındaki adreslere uğramayı içeren turlar var. Porta Romana, Sanat Enstitüsü, Gümüş Müzesi ve Boboli Bahçeleri’nden başlayan bu turlar, Pitti Sarayı ile Uffizi Galeri’yi bağlayan Vasari Koridoru’ndan geçiyor, Vecchio Sarayı’nda duraklıyor, genellikle Dante’nin Floransası diye adlandırılan Dante’nin Evi ve Kilisesi’nde son buluyor. Hatta bunlar için bir de özel birim kurulmuş. Buraya kadar sözünü ettiğimiz tüm rota önerileri ve kaynaklar, Rönesans’ın en önemli eserlerini içeren Uffizi dahil Akademi, Bargello, yeni onarılan Bardini gibi belli başlı diğer Floransa müzelerini, Vecchio Sarayı ve Köprüsü, Pitti Sarayı gibi tarihi binaları ve sanat galerilerini de içeriyor. Ufizzi’nin öyküsü: Neye niyet neye kısmet! Floransa’nın önde gelen mesenlerinden Toskana Dükü Cosimo de’Medici, 1564’de yargıçlar ve devlet erkânı için ofis ve toplantı salonları içeren bir devlet binası yapılması için bir emir vererek bu işle mimar, ressam ve tarihçisi Giorgio Vasari’yi görevlendiriyor. Vasari, Medici Sarayı’na bitişik olarak tasarladığı yapıyı Arno Nehri’ne kadar uzatarak Ponte Vecchio köprüsüne bağlıyor ve içindeki uzun iç avluya Dorik revaklar, nişler, kesintisiz saçaklarla o tarihe kadar hiç görülmemiş bir sokak peyzajı kazandırıyor. Bununla yetinmeyip, Uffizi Sarayı’nı Vecchio Köprüsü’nün üstünden geçen bir geçitle de nehrin karşı yakasına, Pitti Sarayı’na bağlıyor. Vasari Koridoru diye anılan bu geçit ve saray, sonradan aile koleksiyonunun sergilendiği bir galeri, daha sonra da Floransa ve Avrupa’nın en önemli müzesi oluyor ve ilk niyet -ufizzi; ofisler demek- yalnızca adında kalıyor! Vasari’nin ardından... Vasari 1574’de ölünce inşaat onun tasarımı doğrultusunda Alfonso Parigi ve Bernardo Buontalenti tarafından sürdürülüyor. 1584’de Dük Francesco de’Medici ana binaya ek olarak bir devlet arşivi olması amacıyla Tribuna degli Uffizi veya Tribuna Ottagonale olarak bilinen muhteşem sekizgen platformun inşa edilmesini emrediyor. Bu yapının tasaFloransa’nın tarihi sokakları, Santa Maria del Fiore Katedrali (sağ sayfa, üstte). Historic streets of Florence, Santa Maria del Fiore Cathedral (right page, top). 24 Capital of the Kingdom of Italy for a while, capital of Italian art and culture throughout history, capital of the Tuscany (Toscana) region, Florence (Firenze) is the place of birth of the “Rebirth: the Renaissance”! Since Florence was attracting artists of all categories for hundreds of years, it accumulated a rich collection of artwork beyond comparison with any other city. It is the city where flourished the renowned Florence School, which connected Late Gothic with Early Renaissance, innovated plastic arts through the introduction of perspective and natural colouring techniques, and integrated the third dimension into the art of painting. Florence owes this privileged status regarding art to the race between the city’s wealthy families to be the better patron of the arts. How should Florence be visited? Florence, named after the goddess of spring “Flora”, is a lively city with all the blessings of contemporary urbanism and modern transport facilities that it offers, which, at the same time, preserved its original historic fabric. To purchase a Florence city card will allow you to save both money and time. The city is structured around its classic medieval city plan, with the the cathedral, the “Duomo “at its centre. It is very convenient to tour all the wonders of the city in pedestrian walk, beginning with the mosaics of the Baptistery right across the cathedral, Cellini’s bronze Perseus statue on Signora Square, Giambologna’s masterpiece carved out of a single block of marble, “The Rape of the YAPMADAN DÖNMEYİN! • Şehri kuş bakışı görebileceğiniz en güzel nokta; Michelangelo Tepesi’ne çıkmadan, • Michalengelo’nun Davut Heykeli’nin replikasının bulunduğu Piazza Signori yani Senyörler Meydanı’nı, Akademi Müzesi’nde bu heykelin orijinalini, Loggia del Mercato pazar yerinde, burnu uğur getirsin diye okşanmaktan altın gibi parlayan bronz yaban domuzu heykeli ve çeşmesini, aynı yerde eskiden borçluların bağlanıp kırbaçlandığı Utanç Taşı’nı görmeden, • Roma Sokağı’nın başındaki Caffé Gilli’de Tiramisu, Faenza Sokağı’ndaki Trattoria Nerone’de Floransa Bifteği, L’Antico Trippaio’da 15. yy Floransa’sının fukara yiyeceği işkembeli sandviç; “Lampredotto”, Mafia Sokağı’ndaki Munaciello’da has pizza yemeden, Chianti, Brunello di Montalcino veya Vino Nobile di Montepulciano içmeden, • Il Papiro adlı el yapımı kağıt dükkanlarından kağıt-obje, dericilerden de bir çift eldiven almadan Floransa’dan dönmeyin! DO NOT LEAVE FLORENCE WITHOUT • Climbing on the Michelangelo Hill, the best spot offering a splendid panoramic view of the city; • Seeing the replica of Michelangelo’s David statue at Piazza Signori i.e. Seniors’ Square, the original David statue at the Academy Museum, the bronze wild boar statue with a nose shining like gold for being stroked to bring luck and its fountain located at the Loggia del Mercato market place, where there is also the Stone of Shame used in the past to tie and whip delinquent debtors; • Tasting the Tiramisu at the Caffé Gilli on Roma Street, the Florence Steak at the Trattoria Nerone in Faenza Street, the 15th century Florentine peasant dish, the tripe sandwich “Lampredotto” at the L’Antico Trippaio, eating authentic pizza at the Munaciello in Mafia Street, sipping Tuscany wines such as Chianti, Brunello di Montalcino or Vino Nobile di Montepulciano; • Buying handmade paper – objects from the Il Papiro store, a pair of high quality Florentine leather gloves! 25 rımı da Buontalenti’ye veriliyor. Sonuçta, hava elementine gönderme yapan tepesindeki rüzgar gülüyle, su ve ateş elementlerine gönderme yapan mavi kubbe ve kırmızı döşemeleriyle, merkezinde 1589’dan beri korunmakta olan antik masasıyla ortaya olağanüstü sekizgen bir yapı çıkıyor. Tarihi değiştiren bir bağış ve günümüzde Uffizi... Bu arada Medici ailesi yeni eserler toplamakta olduğundan gittikçe artan koleksiyon sarayın başka bölümlerine doğru genişliyor. 17. yy başında 2. ve 3. kat koridor tavanları bitirilip, sonraki çağlarda Porselen Oda ve Otoportre Salonu inşa ediliyor. Sonuçta bugünkü, U plânlı kompleks ortaya çıkıyor. 1737’de III. Cosimo’nun kızı Anna Maria Luisa de Medici, bir “Patto di famiglia” (Aile Paktı) imzalayarak halka sergilenmekte olan tüm Medici koleksiyonunu Floransa şehrine bağışlıyor. 16. yy’dan beri ancak özel izinle gezilebilen galeri de 1765’de resmen halka açılıyor. Uffizi Galerisi 13. yy’dan günümüze ve Avrupa’nın birçok bölgesine uzanan muazzam bir resim koleksi26 Sabine Women” and, the Fountain of Neptune lined up with water fairies. Florence Municipality offers a series of different itineraries to assist tourists in their visit of the city such as: Michelangelo’s Florence; 19th century Florence: Squares and Music; Medieval and Renaissance Florence by historic train, bicycle tour of Renaissance Florence and Florence Experience for disabled travellers. “Dan Brown’s Florence”, museums, museum tickets Some tours specifically target addresses mentioned in Dan Brown’s novel “Inferno”. These tours starting from Porta Romana, the Art Institute, the Silver Museum and the Boboli Gardens go through the Vasari Corridor which connects Pitti Palace to the Uffizi Gallery, pause at Vecchio Palace and usually end at Dante’s House and Church referred to as Dante’s Florence. All suggested route options include the city’s major museums and art galleries such as the Uffizi Gallery housing the most important works of art of the Renaissance, the Academy, the Bargello, the newly repaired Bardini and Florence’s important historic buildings such as the Vecchio Palace, the Vecchio Bridge and the Pitti Palace. Uffizi’s story: a fate different than the original plan! In 1564, Cosimo I de’Medici, Grand Duke of Tuscany, who was one of Florence’s leading patrons of art, ordered the construction of an administration building to include offices and meeting rooms for judges and state officials and, appointed architect, painter and historian Giorgio Vasari for the task. Vasari, who designed “Uffizi” as a contiguous structure to the Medici Palace, extended the building down to the Arno River and connected it to the Vecchio Bridge and, with the Doric colonnades, niches, continuous roof cornices in the “Cortile”, the long internal courtyard, created an until then unprecedented streetscape. Still not satisfied with this, he connected the Uffizi Palace to the Pitti Palace located on the other side of the River Arno, through an elevated enclosed passageway built above the Vecchio Bridge. The Uffizi Palace and that passage referred to as the Vasari Corridor were later converted into a gallery housing the family collection and, eventually into Florence’s and Europe’s most important Renaissance museum. The original purpose of the construction of the palace as office building survived solely in its name “Uffizi”, which means offices! After Vasari... After Vasari ‘s demise in 1574, the construction work is being carried on by Alfonso Parigi and Bernardo Buontalenti in line with Vasari’s original plans. In 1584, Duke Francesco de’Medici orders the addition of a state archive space to the main building. Thus the magnificent octagonal platform designed by Buontalenti, the “Tribuna degli Uffizi” aka “Tribuna Ottagonale” was erected, with the weather vane atop alluding to the element air, and the blue dome and red tiles representing the elements of water and fire and, the antique table at the centre of the hall, which is under protection since 1589. The structure shelters an exquisite selection of the collection’s outstanding masterpieces. yonuna sahip olmasının yanı sıra MÖ 3. yy’dan 1800’lere kadar gelen zengin bir heykel koleksiyonuna da evsahipliği yapmakta. Ufizzi’yi nasıl gezmeli? Ufizzi, en seri biçimde 2 saatte gezilebiliyor. Daha keyifli ve sakince gezmek isteyenler için sesli rehber cihazlarını kullanmak, özel rehber eşliğinde gezmek gibi seçenekler bol. Mobil cihazlar için yapılmış özel uygulamaları önceden indirmek ise herhalde çağımıza en uygun çözüm (Bkz. artfirstguide.com). Ufizzi’de fizik ve görme engelliler de unutulmamış. “Touch Tour” diye adlandırılan bu özel turda eldiven giyerek kimi heykellere dokunmak, Braille ile yazılmış açıklamaları okumak mümkün. En önemli başyapıtların olduğu katta “olmazsa olmaz”lar şöyle: Giotto ve 13. Yüzyıl: Ognissanti Madonna (Tüm Azizler ve Meryem), Uluslararası Gotik, Erken Rönesans, Filippo Lippi: Çocuklu Meryem ve İki Melek, Botticelli: İlkbahar, Venüs’ün Doğuşu, Leonardo da Vinci: Meryem’e Müjde, Büyücü Kralların Tapınması, Michelangelo ve Floransalılar: Doni Tondo. Sonra kafeterya ve balkonda dinlenip Mavi ve Kırmızı salonlarında Tiziano ve Sebastiano del Piombo, Raffaello, Andrea del Sarto ve Caravaggio’nun başyapıtlarının geçici olarak sergilendiği 1. kata iniyorsunuz. Kaynak: www.uffizi.org A legacy which changed history and, Uffizi today... Meanwhile, since the Medici family continues to gather new art treasures, the space occupied by their ever-increasing collection expands towards the other parts of the palace. The ceilings of the second and third floor hallways are completed at the beginning of the 17th century; the Porcelain Room and Self-Portrait Lounge are being constructed at later periods. At the end emerges the existing palace complex in a “U” form configuration, as we see it today. In 1737, the daughter of Cosimo III, Anna Maria Luisa de Medici, the last Medici heiress, bequeathed her family’s large collection of art treasures to Florence, “provided that no parts from it would ever be removed from Florence”, as stipulated in the terms of the famous “Patto di famiglia” (Family Pact) she signed with the Tuscan State. Subsequently, the Uffizi Gallery which could be visited only by special permission since the sixteenth century was officially opened to the public in 1765, forming one of Europe’s first modern museums. Uffizi Gallery is home to a huge collection of paintings originating from various parts of Europe dating from the 13th century up to the present day, as well as a rich collection of sculptures dated to as early as the the 3rd century BC up to the 1800’s. How should one visit the Uffizi? The fastest Uffizi visit lasts at least 2 hours. Audio-guide devices or private guided tour options are offered to those who would like to enjoy a more pleasant and unhurried visit. Custom made applications to download for mobile devices are also available as the most appropriate solution for our hi-tech age (See: artfirstguide.com). The physically and visually impaired are not forgotten at the Uffizi either. It is possible to touch some statues wearing gloves and read explanations engraved in Braille alphabet within the framework of these special tours called the “Touch Tour”. Uffizi’s major “must see” masterpieces are as follows: Giotto and the 13th Century: The Ognissanti Madonna (All Saints and Mary); International Gothic, Early Renaissance, Filippo Lippi: Madonna and Child with Two Angels; Botticelli: Primavera (Spring), The Birth of Venus; Leonardo da Vinci: Annunciation, the Adoration of the Magi; Michelangelo: the Doni Tondo (Doni Madonna). After relaxing at the café and on the balcony you may step down to the 1st floor’s Blue and Red halls to admire the masterpieces of Tiziano and Sebastiano del Piombo, Raffaello, Andrea del Sarto, and Caravaggio. Source: www.uffizi.org Sol sayfa: Ufizzi Galerisi (sol başta üç resim), “Girolamo Savonarola’nın asılması ve yakılması” sahnesini aktaran isimsiz tablo kentin 1498 yılını gösteriyor (sağ üstte) ve Vinci’nin Beşaret tablosu. Sağ sayfa: Michalengelo’nun David heykelinden detay (sol üst), kentin en önemli mimari yapılarından Ponte Vecchio (sağ üst) ve Ufizzi’nin dışında sıralanan heykellerden sırasıyla Dante, Makyavelli, Michelangelo ile Leonardo da Vinci. Left page: Ufizzi Gallery (three pictures on the left)), the anonymous painting depicting the scene of Girolamo Savonarola’s hanging and burning shows the city in 1498 (top right) and da Vinci’s Annunciation painting. Right page: Detail from Michelangelo’s statue of David (top left); Ponte Vecchio, one of the city’s most important architectural treasures (top right) and the statues respectively of Dante, Machiavelli, Michelangelo and Leonardo da Vinci, lined up outside the Uffizi Gallery. 27 SÖYLEŞİ Interview yaşamını anadolu uygarlıklarının korunması ve yaşatılmasına adamış bilim ve kültür insanı, çekül vakfı başkanı prof. dr. metin sözen, kent müzeleri ve tarihi kentler birliği’ni anlatıyor... Kültür Mirasını Yarına En İyi Aktaran Araç: Kent Müzeleri The Best Tool that Transfers the Cultural Heritage to Tomorrow: City Museums Prof. Dr. Metin Sözen, President of ÇEKÜL Foundation, a man of science and culture, who has devoted his life to preserve and keep alive the Anatolian Civilisations is commenting on city museums and the Union of Historical Towns... Tarihi Kentler Birliği - Çekül Arşivi 28 uruluşundan bugüne Tarihi Kentler Birliği’ne öncülük eden, Cumhurbaşkanlığı 2013 yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün sahibi, ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen sorularımızı şöyle yanıtladı: MÜZE Dergi: Sayın Sözen, TKB nasıl doğmuştu? Prof. Dr. Metin Sözen: Türkiye’de kültürel miras bilinci ve korumacılığın geçmişi 70’li yıllara uzanır. Koruma ve yaşatma çabası uzun yıllar aydınlar, akademisyenler ve gönüllü uzmanların özverili çabaları ve küçük adımlarla gelişti, 90’lı yıllardan sonra sivil kuruluşlarla ivme kazandı. 2000’e girerken Avrupa Konseyi’nin Avrupa Bir Ortak Miras kampanyası, bu çabaları tetikleyen adım oldu. Kampanya projelerinden biri de, “tarihi kentler arasında kültürel miras alanında işbirliğinin geliştirilmesini öngören birlikler” kurulmasıydı. Böylece Türkiye de 1999’da Strasbourg’daki Avrupa Tarihi Kentler Birliği kuruluş toplantısına davet edildi. Bursa Büyükşehir Belediyesi de Türkiye Tarihi Kentler Birliği’nin kuruluş çalışmalarını başlattı. Kültür ve İçişleri Bakanlıkları, ÇEKÜL Vakfı ve Mimarlar Odası’nın katkılarıyla tamamlanan kuruluş aşamasında Dışişleri, Orman ve Milli Eğitim Bakanlıkları ile UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Arkeoloji ve Arkeologlar Derneği, Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği TKB’nin yanında yer almıştı. 2000 Temmuz’unda Bursa’da, 54 tarihi kent belediyesi tarafından kabul edilen Birlik Tüzüğü ve Kuruluş Bildirgesi’yle TKB, 2001’de Avrupa Tarihi Kentler Birliği’nin 12. üyesi oldu. O zamandan bugüne TKB nasıl yönetildi de bugüne gelindi? Başarınızın sırrı nedir? Birliğin organları bir Meclis, Encümen, Plân Bütçe Komisyonu, Başkan, Genel Sekreterlik ve Danışma Kurulu’ndan oluşuyor. Başkan, üye büyük şehir belediye başkanları arasından seçiliyor. 2000-2004 arasında Erdoğan Bilenser (Bursa), 2004-2010 arasında iki dönem Mehmet Özhaseki (Kayseri) ve 2010 yılından bu yana da Dr. Asım Güzelbey (Gaziantep) Başkanlık görevini üstlendi. Danışma Kurulu’nda ise bilim insanlarımız; Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu, Prof. Dr. Ülkü Azrak, Vali Nurullah Çakır, Mahalli İdareler Genel Müdür Yrd. Süleyman Elban, Prof. Dr. Cevat Geray, Prof. Dr. Zekai Görgülü, Vali Kayhan Kavas, Prof. Dr. Ruşen Keleş, mimar Mithat Kırayoğlu, belgesel yönetmeni Hasan Özgen, uzmanlar Fikret Toksöz ve Dr. N. Fikret Üçcan, birliğin geçmişteki başkanları Erdoğan Bilenser ve Mehmet Özhaseki yer alıyor. Kısa Prof. Dr. Metin Sözen, President of ÇEKÜL Foundation, owner of 2013 Grand Award of Culture and Arts of the Presidency and the leader of Union of Historical Towns since its establishment has answered our questions as follows: MUSEUM MAGAZINE: Dear Mr. Sözen, how did TKB (Union of Historical Towns born? Prof. Dr. Metin Sözen: In Turkey, the roots of the conscious of cultural heritage and preservation go back to the 70’s. The efforts of preservation and keeping alive developed at a very low pace, through many years by the unselfish works of the intelligentsia, academicians and volunteer specialists. Following the 90’s, with the non-governmental organisations it gained acceleration. As going into 2000, the campaign, “Europe, A Common Heritage” of the Council of Europe was the triggering step for these efforts. One of the projects of the campaign was the setting up of “unions that foresee to develop cooperation on cultural heritage among historical towns”. Thus, Turkey was also invited to the establishment meeting of European Historical Towns Union in 1999 in Strasbourg. And the Greater City Municipality of Bursa started the works to establish the Turkish Historical Towns Union. During the establishment phase that was completed with the contribution of Culture and Interior Ministries, ÇEKÜL Foundation and the Chamber of Architects while Foreign Affairs, Forestry and National Education Ministries, UNESCO Turkish National Commission, Archaeology and Archaeologist Associations, Union of “Başarının sırrı, izlenen stratejidir. Yani kamu, yerel, sivil ve özel kesimin işbirliği. Üye belediyelerin siyasal görüş ayrılıklarını yansıtmadan ortak hedeflerle birbirlerini desteklemeleridir...” “The secret of success is the strategy followed. In other words is the cooperation of public, local, civilian and private sectors. Supporting each other of the member municipalities, regardless of their different political views at common targets...” Sol sayfa: Tarihi Kentler Birliği’nin Sanatçı Tan Oral tarafından çizilen logosu ve Gaziantep Kent Müzesi. Sağ sayfa: Prof. Dr. Sözen ve Kültür Öncelikli Yol Haritaları toplantısı. Left page: The logo of the Union of Historical Towns drawn by Artist Tan Oral and Gaziantep City Museum Right page: Prof. Dr. Sözen and Meeting for Road Maps with Culture Priorities. 29 Yol Haritası hem harita hem de bir mecaz! Aynı coğrafya ve değerleri paylaşan kentler, böylece ortak çözüm geliştirme arayışına girdi. Road Map is a map and also a metaphor! The towns that share the same geography and values thus started to look for common solution development searches. bir süre önce yitirdiğimiz Oktay Ekinci de Kurul üyemizdi. Onu ve artık aramızda olmayan Edirne Belediye Başkanı Cengiz Varnatopu’nu, Prof. Dr. Uçkun Geray’ı, Avukat Derviş Parlak’ı da bu vesileyle sevgi ve saygıyla anıyorum... Ortadaki başarının sırrına gelince, o izlenen stratejidir. Yani kamu, yerel, sivil ve özel kesimin işbirliği. TKB yerel yönetimlerden oluşan Municipalities of Marmara and Straits supported the Turkish Historical Towns Union (THTU). In July 2000 The Codes of the Union and the Establishment Declaration were accepted by 54 historical town municipalities and THTU became the 12th member of European Historical Towns Union in 2001. How was THTU administered since then and came to this day? What is the secret of your success? The organisation of the Union was constituted by a Council, a Committee, Planning and Budget Commission, General Secretariat and an Advisory Board. The president is chosen from member mayors. The presidency was carried out by Erdoğan Bilenser (Bursa) between 2000 and 2004, Mehmet Özhaseki (Kayseri) from 2004 to 2010 for two terms and by Dr. Asım Güzelbey (Gaziantep) since 2010. And there are scholars in the Advisory Board; Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu, Prof. Dr. Ülkü Azrak, Governor Nurullah Çakır, Assistant General Manager to the Local Administrations Hangi Belediyeler Tarihi Kentler Birliği Üyesi Olabiliyor? Her isteyen belediye değil, ancak bünyesindeki tarihi, kültürel doğal varlıkları doğru korumaya azimli olup, bunu kanıtlayan belediyeler Birliğe üye olabiliyor. Üyelik koşulları şöyle: • Yerel yönetim politikalarında, tarihi ve doğal çevre korumasına önem ve ağırlık verilen kentler; bu konuda kent kültürünü, sivil toplum katılımını ve toplumsal duyarlılığı geliştirme çabaları içindeki kentler. • Yerleşme dokusunun önemli ve etkin bir kesimi “kentsel sit, arkeolojik sit, tarihsel sit ve doğal sit” olarak tescil edilmiş kentler; • Güçlü ve önemli anıtsal yapılara sahip olan ve özellikle bu yapılarıyla tanınan kentler; Bir ya da birkaç antik kentle üst üste ve iç içe yaşayan kentler; • Diğer ülkelerdeki tarihi kentlerle “Kardeş Şehir” ilişkisi kurmuş tarihi kentler; • Önemli tarihsel olayların cereyan ettiği tarihsel kentler; • Geçmiş uygarlıklara başkentlik yapmış olan kentler; • UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’ne girmiş kültür değerlerinin bulunduğu kentler; • Tarihsel metropoller. bir yapı ise de Kültür ve Turizm Bakanlığı ve valiliklerle kamunun desteği, ÇEKÜL ve çevresindekilerin sivil desteği ve duyarlı hemşehrilerle özel kesimin işbirliği harekete ivme kazandıran en önemli etkenlerden biridir. Bu başarıda, bugüne kadar üye belediyelerin siyasal görüş ayrılıklarını yansıtmadan ortak hedeflerle birbirlerini desteklemeleri de yer alıyor. Dilerim bu davranış kültürü geleceğe de taşınır. Marka mı kimlik mi ikilemi gibi yanıltıcı hedeflere de dikkat çeken Sürdürülebilir Kültür Turizmi İçin Kamu - Yerel - Sivil - Özel İşbirliği başlıklı kılavuz kitapçığımız, bu stratejinin nasıl hayata geçirilebileceğini ve yönetileceğinin ipuçlarını özetliyor. Günümüzde çoğu kent markalaşma eğiliminde, öyle değil mi? Maalesef öyle. Oysa markalaşma, kendini, kitlesel üretim içindeki benzerlerinden ayırt etmeye çalışan bir ürüne kimlik yakıştırıp pazarlamak içindir. Kültürünü yaşatan bir kentin zaten kendine has bir kimliği var. Onu benzerlerinden ayırdeden şey de işte o zaten. Kentin, kentlilerin hatta kırsalın kimliği. Anadolu’da Kırsal Mimarlık başlıklı kitapçıkta da kırsal kesimdeki mimarinin nasıl korunabileceğine dikkat çektik. TKB üyeleri arttıkça işbirliği ve koordinasyon sağlanması nasıl mümkün oldu? Politik aidiyetlerin değil ortak proje amaçlarının öne çekilmesi, tarihi dokuların ve kentsel-kültürel mirasın korunması amacıyla deneyim alışverişi, ödentilerden sağlanan gelirin, yine üyelerin projelerine paylaştırılması ve sürekli iletişim işbirliğini pekiştirdi. ÇEKÜL tarafından 2001’den beri yayınlanan Geçmişten Geleceğe Yerel Kimlik ve Eğitim 30 Kaynak: tarihikentlerbirligi.org Which Municipalities can be Members to the Union of Historical Towns? Not any municipality that wants to, but those who have the will and prove to accurately preserve the historical, cultural and natural assets in their structures. Conditions of membership are: • The cities that care and insist on historical and natural environment in their local administration policies; those that are in struggle to develop the city culture, participation of civil society and social sensibility; • Those cities that an important and effective part of the settlement texture has been registered as “urban site, archaeological site, historical site and natural site”; • Cities that have and are especially known by strong and important monumental edifices; • Cities in which one or more antique cities are one over the other or those that live in one another; • Historical cities that have set “Sister City” relations with historical cities from other countries; • Historical cities where important historical events occurred; • Cities that were capitals of past civilisations; • Cities with cultural values that have joined UNESCO’s World Heritage List; • Historical metropolises. Reference: tarihikentlerbirligi.org Sol sayfa: Prof. Dr. Sözen. Sağ sayfa: Müze eğitimlerinden görüntüler ve Kastamonu Gazetesi’nin içten ve çarpıcı haberi. Left page: Prof. Dr. Sözen. Right page: Scenes from Museum educations and the sincere and striking news of Kastamonu Newspaper. amaçlı Kilittaşı dergileri ortak dil oluşturdu. Eskiden bloglar üzerinden başlatılan dijital iletişim ise şimdi hem web siteleri hem de sosyal ağlarda gelişerek sürüyor. Yıllık toplantılar, “Buluşma” dediğimiz büyük toplantılar, seminerler, iç ve dış eğitim gezileri, vizyon ve strateji geliştiren yol haritaları ve yayınlar biçiminde çeşitlenen çalışmalar da koordinasyonu pekiştiriyor. “Yol Haritaları” derken? Yol Haritası hem harita hem de bir mecaz! Biz tekil yapı korumasını, sokak, mahalle ve kent ölçeğine, oradan da bölge/havza ölçeğine taşıdık. Aynı coğrafya ve değerleri paylaşan kentler, böylece ortak çözüm geliştirme arayışına girdi. 2012’de Türkiye Belediyeler Birliği’nin desteği ile başlayan Kültür Öncelikli Bölgesel Yol Haritaları aşaması ise TKB adına ÇEKÜL Vakfı tarafından, Kentsel Strateji ile birlikte yürütülüyor; bir üst hedef ise ülke bütününe yönelmek. Her bir yol haritası, bölgesel değerleri oluşturan yerel çeşitliliği, yeni bir vizyon çerçevesinde geleceğe taşıyacak olan kalkınma stratejilerini ve eylemleri ortaya koyuyor. Şimdiye kadar tamamlanan strateji ve vizyon belirleyen yol haritaları şöyle: Trakya; Altın Üçgen; Aydın-Denizli-Muğla; Göller Bölgesi; Afyon-Burdur-Isparta; Kapadokya. 2013 yılında bu çalışma, Trakya Ağ Eylem Planı, Muğla Doğa ve Kültür Öncelikli Vizyon Planı, Çukurova Vizyon Planı, Güney Marmara Kırsal Miras Strateji Planı ve Van Gölü Havzası Kültür Öncelikli Vizyon Planı Kendini tekdüze, birbirine benzer özelliklerle tanıtan kentler değil de özgünlüğünü koruyan, farklı kültürler, farklı kimlikler taşıyanlar daha çok merak ediliyor. The cities that preserve their originality, have different cultures and carry different identities arise more curiosity than those that have uniform and similar characteristics. Süleyman Elban, Prof. Dr. Cevat Geray, Prof. Dr. Zekai Görgülü, Governor Kayhan Kavas, Prof. Dr. Ruşen Keleş, Architect Mithat Kırayoğlu, Documentary Director Hasan Özgen, Specialists Fikret Toksöz and Dr. N. Fikret Üçcan, old presidents of the Union Erdoğan Bilenser and Mehmet Özhaseki. Oktay Ekinci, who recently passed away, was also a member of our Board. I hereby commemorate him and those who are no longer among us; Mayor of Edirne Cengiz Varnatopu, Prof. Dr. Uçkun Geray and Lawyer Derviş Parlak with respect and love... The secret of success is the strategy that is followed. In other words it is the cooperation of public, local, civilian and private sector. Although THTU is an organisation of local administrations the support of the public with the Ministry of Culture and Tourism and governorships, the civilian support of ÇEKÜL and its surroundings, the cooperation of the sensitive citizens with the private sector is one of the most important factors that accelerated the movement. In this success the common support of the member municipalities, regardless of their different political views, is an important issue. I hope that this behaviour culture will be carried to the future. Our guidance pamphlet titled, “Cooperation of the public – Local – Civilian – Private for a Sustainable Tourism of Culture” that draws attention to the deceptive targets such as branding or identity dilemma summarises the clues to materialise and manage this strategy. (Van, Bitlis, Muş, Hakkari) şeklinde devam etti. 2013’ün son planı ise Siirt, Tillo oldu. Tüm bu çalışmaların bir sonucu olarak Kültür Rotaları planlamasına devam edeceğiz. Elbette, klâsik anlamda fakat tarihikültürel kimlikli yol haritaları da yapılıyor. İpek Yolu, Kültür Yolu ve Sinan’a Saygı haritaları bunun son örneklerinden. ÇEKÜL Akademi eliyle düzenlenen eğitimler, Yarışmalar ve Ödüller de bu yaklaşımı teşvik edici rol oynadı. İlk yıllarda TKB proje yarışmalarına katılanlar sayılı iken son Şanlıurfa Buluşması’nda yarışmaya sunulan projeleri sergilemeye alanlar yetmedi. Today most of the towns are in the tendency of branding, aren’t they? Unfortunately yes. Whereas branding is for marketing a product by matching it an identity so as to distinguish it from it’s similar in the massive production. The town with a living culture has already got a specific identity. This is what differentiates it from the alike. The identity of the town, the citizens or even the rural. We have drawn attention to how to preserve the architecture of the countryside in our pamphlet titled, “Rural Architecture in Anatolia”. Adınıza konulan “Metin Sözen Koruma Büyük Ödülü”nü de Şahinbey Belediyesi kazanmış, Gaziantep de böylece bir müzeler kenti oluyor. Bizi bütün bu çalışmaların içinde en çok mutlu edeni de Kent Müzeleri! Onları ben de çok seviyorum ve her dönemde öncelik tanıdım. Kent Müzeleri, her şeyden önce kentin yaşam serüvenini, tarihsel ve kültürel birikimini her yaştan insanla paylaşan, baktığını gören kuşaklar How cooperation and coordination were made possible as the number of THTU members increased? Neglecting political concerns and giving priority to the common project targets, exchange of experience to preserve historical textures and urban-cultural heritage, sharing the dues collected among the projects of the members and continuous communication reinforced the cooperation. Local Identity from Past to Future (Geçmişten Geleceğe Yerel Kim31 KENT MÜZESİ SAHİBİ TKB ÜYESİ BELEDİYELER BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİ: Antalya, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Samsun. İL BELEDİYELERİ: Çanakkale, Giresun, Kastamonu, Kütahya, Osmaniye. İLÇE BELEDİYELERİ: Adalar, Bigadiç, Burhaniye, Erbaa, Kemaliye, Odunpazarı, Ödemiş, Safranbolu, Selçuk, Yenipazar, Cevizli (Belde), Yalova. THTU MEMBER MUNICIPALITIES THAT HAVE CITY MUSEUMS GREATER CITY MUNICIPALITIES: Antalya, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, Izmir, Kayseri, Samsun. CITY MUNICIPALITIES: Çanakkale, Giresun, Kastamonu, Kütahya, Osmaniye. DISTRICT MUNICIPALITIES: Adalar, Bigadiç, Burhaniye, Erbaa, Kemaliye, Odunpazarı, Ödemiş, Safranbolu, Selçuk, Yenipazar, Cevizli (Town), Yalova. yetiştirmek için oluşturulan bir eğitim ortamı. Kültür mirası da öncelikle bir kimlik mirası. Bunu en kestirme yoldan anlatıp, yarına en iyi aktaran araç; kent müzeleri. Adı “müze”dir ama onlar durağan bir sergi alanı değil, sürekli devinim halinde bilgi aktarıp üreten, koleksiyonunu, bilgi kaynaklarını, iletişim teknolojilerini yenileyen mekânlardır, öyle olmalıdırlar. 21. yy’da herkes internetten bilgi ediniyor. Kendini tekdüze, birbirine benzer özelliklerle tanıtan kentler değil de özgünlüğünü koruyan, farklı kültürler, farklı kimlikler taşıyanlar daha çok merak ediliyor. İşte Kent Müzeleri bu konuda da kentlerin yaşam kalitesi ve gelirini yükseltmesine yardımcı oluyor. Bir kent müzesi nedir, koleksiyon, arşiv ve kütüphane nasıl oluşturulur, işlevi, yönetimi, mimarisi, dekoru nasıl olmalıdır? Kent bellek merkezlerinin tanımları, türleri nedir? Bütün bunları özetleyip ÇEKÜL Vakfı-TKB Yayınları, Kent Tarihi Müzeleri ve Arşivleri başlıklı kitapçıkta yayınladık. Her ölçekteki kent için işe yarar bir rehber oldu. Türkiye’de hangi kentlerde Kent Müzesi var? İlk adımı ÇEKÜL, 1999’da gönüllüleriyle birlikte Kemaliye’de atmış, TKB Meclisi de 2002’de bir Yönerge ile bu konuya öncelik vermişti. Ardından Vilayet öncülüğü ve halk desteğiyle Vedat Tek eseri Kastamonu Hükümet Konağı’nda Kastamonu Kent Müzesi lik) and education targeted Keystone (Kilittaşı) magazines that have been in print by ÇEKÜL since 2001 constituted the common language. Digital communication that was initiated in the old days on blogs is now carried growingly both on web sites and social networks. The works that are diversified as annual meetings, great meetings we call, “Rendezvous”, seminars, domestic and international education tours, road maps that develop vision and strategy and publications as well reinforce coordination. By saying “Road Maps”? Road Map is a map and also a metaphor! We have carried the singular construction preservation to road, quarter and town scales and from there to region/basin scale. The towns that share the same geography and values thus started to look for common solution development searches. The phase of Regional Road Maps with Cultural Priorities that started with the support of Turkish Municipalities Union in 2012 is carried out in the name of THTU by ÇEKÜL Foundation together with Urban Strategy (Kentsel Strateji); the next target is to gravitate to the country as a whole. Each road map exposes development strategies and activities that will carry local diversity that constitute the regional values to the future within a new vision frame. The road maps that designate strategy and vision and completed by now are as follows: Thrace; Golden triangle; Aydın-Denizli-Muğla; Lake District; AfyonBurdur-Isparta; Cappadocia. In 2013 this study continued as Thrace Network Action Plan, Muğla Nature and Culture Preferential Vision Plan, Çukurova Vision Plan, South Marmara Rural heritage Strategy Plan and Lake Van Basin Culture Preferential Vision Plan (Van, Bitlis, Muş, and Hakkari). The last plan of 2013 was Siirt, Tillo. As a result of all these works we will keep on carrying out the Culture Routes Planning. Of course road maps in classical sense but with historical-cultural identification are also in progress. Silk Road- Culture Adana Buluşması, Safranbolu ile Tokat kent müzeleri (sol üstte). Ormana (solda). Adana Rendezvous, Safranbolu and Tokat city museums (left above). To the forest (right). 32 Kent müzeleri durağan bir sergi alanı değil, sürekli devinim halinde bilgi aktarıp üreten, koleksiyonunu, bilgi kaynaklarını, iletişim teknolojilerini yenileyen mekânlardır. City museums are not stable exhibition areas, they are places in motion where data is produced and transferred, where the collection, information sources and communication technologies are renewed. kuruldu. Onları 2004’de İzmir’de onarılan eski İtfaiye Binası’ndaki ileri teknoloji destekli İzmir Kent Arşivi ve Müzesi APIKAM izledi. Aynı yıl, tarihi Adliye Binası’nda Bursa Kent Müzesi tamamlandı. Ardından Bigadiç geldi. Daha sonraki yıllarda, Kayseri, Gaziantep, Antalya’da Elmalı, Kaş ve Akseki, Karabük’te Safranbolu, Ankara’da Beypazarı, Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi ve Dilek Sabancı Sanat Galerisi, Çanakkale, İnegöl, Kütahya, Erbaa, 2012’de Ödemiş Kent Müzeleri ve Selçuk-Efes Kent Belleği açıldı. 2012’de Araç, Buldan, Antalya, Havran, Niksar, Side, Sivas, Sultanhisar, Şanlıurfa, Uzunköprü, Yalova ve Yalvaç kent müzelerinin kuruluşuna başlanmıştı. O sırada Eskişehir, Cevizli, Adalar, Adapazarı, Odunpazarı, Giresun, Yalova, Yenipazar Kent Müzeleri tamamlandı ve hizmete girdi. 2013’te Karadeniz Ereğlisi’nde bir tarihi binanın Kent Müzesi, Kastamonu Taşköprü’de Redif Taburu binasının Kent Tarihi ve Müzesi, Konya Sille’de, Sille Şapeli’nin Zaman Müzesi, Siirt, Tillo’nun bir açıkhava müzesi kurgusunda Tillo Işık Yolu olması için projeler hazırlandı. Keza Tokat Zile’de de bir bağ evi Pekmez Müzesi, Yemeniciler Hanı’nın da Kent Müzesi olması planlanıyor. Son olarak Samsun Kent Müzesi, 2013 Eylül’ündeki Samsun Buluşması’nda “Ben Samsun’um, Samsun Benim” sloganı ile kapılarını açtı. Hayranlık verici bu mekân antik çağlardan günümüze kentin 15 bin yıllık öyküsünü anlatıyor, öyle ki bu müzeyi gören çocuklar da tarih derslerinde artık hiç sıkılmayacaklar. Bursa Kent Müzesi ve Niksar’dan bir tavan detayı. Bursa City Museum and a ceiling detail from Niksar. Road and Respect Sinan maps are the last samples of this. Educations, Contests and Awards realised by ÇEKÜL Academy have played encouraging role to this approach. During the first years the number of participants in THTU project contests were limited whereas there wasn’t enough space to exhibit the projects presented to our last Şanlıurfa Rendezvous. “Metin Sözen Preservation Grand Award” that is organised in your name was won by the Municipality of Şahinbey; thus Gaziantep in on the way to become a city of museums. What pleases us most among all these works is the City Museums! I do as well love them and gave them priority at every stage. City Museums are first of all education atmospheres constituted to breed generations, who share the life adventure of the city, historical and cultural accumulation with anybody at any age and internalise what they see. Cultural heritage is primarily a heritage of identity. City Museums are the best tools to recite and transfer this to tomorrow from the shortest way possible. The name is “museum” but they are not stable exhibition areas, they are places in motion where data is produced and transferred, where the collection, information sources and communication technologies are renewed; and they should be so. In 21st century everybody gathers information from the internet. The cities that preserve their originality, have different cultures and carry different identities arise more curiosity than those that have uniform and similar characteristics. The City Museums help to raise the quality of life and the income on this issue. What is a city museum, how can a collection, archive and library be constituted, what would be its function and how would be its architecture and decoration? What are the descriptions and types of city memory centres? We have summarised all these and published in a pamphlet under the title, ÇEKÜL Foundation, THTU Publications, City Historical Museums and Archives. It is a useful guide for cities at any scale. Which cities in Turkey have City Museums? The first step was put forward in 1999 by ÇEKÜL with the volunteers in Kemaliye. And the Council of THTU had given priority to this issue with a Directive. And then with the leadership of the Governorship and the support of the public Kastamonu City Museum was established in the Kastamonu Government Office, the artefact of Vedat Tek. It was followed in 2004 by APIKAM, Izmir City Archive and Museum, supported by the advanced technology, in the refurbished old Fire Brigade Building. In the same year Bursa City Museum was completed in the historical Court House. Then came Bigadiç. In the years to follow Kayseri, Gaziantep, Elmalı, Kaş and Akseki in Antalya, Safranbolu in Karabük, Beypazarı in Ankara, Sakıp Sabancı Mardin City Museum and Dilek Sabancı Art Gallery, Çanakkale, Inegöl, Kütahya, Erbaa, in 2012 Ödemiş City Museums and Selçuk Ephesus City Memory were opened. In 2012 Araç, Buldan, Antalya, Havran, Niksar, Side, Sivas, Sultanhisar, Şanlıurfa, Uzunköprü, Yalova and Yalvaç city museums were started to be established. Meanwhile Eskişehir, Cevizli, Adalar, Adapazarı, Odunpazarı, Giresun, Yalova, Yenipazar City Museums were completed and put into service. In 2013 projects were prepared to turn a historical building in Karadeniz Ereğli into City Museum, the building of the aged soldiers’ battalion in Taşköprü into City History and Museum, Sille Chapel into Time Museum in Konya Sille, Tillo in an open air museum set up into Tillo Light Road. Likewise a wine estate in Tokat Zile into Molasses Museum and the Yemeniciler inn is planned to be turned into a City Museum. Finally, Samsun City Museum opened its doors in September 2013 during the Samsun Rendezvous with the slogan, “I am Samsun and Samsun is Me”. This admirable venue recites the 15 thousand years story of the city from the antique ages to the present, in such a manner that the children will not be bored in history lessons after they visit this museum. 33 anadolu uygarlıklarının koruyucusu, ilk türk kazılarının öncüsü, ilk güzel sanatlar akademisi sanayi-i nefise’nin kurucusu, türk müzeciliğinde çığır açan, bugünkü istanbul arkeoloji müzeleri’nin temelini oluşturan “müze-i humayun”un yöneticisi, ilk türk figüratif ressamı osman hamdi bey burada yaşadı... Kocaeli Belediyesi&Wikipedia OSMAN HAMDİ BEY EVİ VE MÜZESİ MÜZELER Museums The protector of the Anatolian civilizations, the pioneer of Turkish excavations, the founder of the first fine arts academy, “Sanayi-i Nefise”, made a breakthrough in Turkish Museology, the administrator of the Imperial Museum, “Müze-i Humayun” that set the foundation of today’s Istanbul Archaeological Museum, the first Turkish figurative painter Osman Hamdi Bey lived here... HOUSE AND MUSEUM OF OSMAN HAMDİ BEY Osman Hamdi Bey (sağda), Eskihisar’daki müze evi (üstte) ve orijinali Pera Müzesi’nde sergilenen ünlü tablosu Kaplumbağa Terbiyecisi (sağda). Osman Hamdi Bey (right), Museum mansion at Eskihisar (above) and his famous painting “Tortoise Trainer”, the original is displayed at Pera Museum (right). 34 üyük Türk müzecisi ve ressamı Osman Hamdi Bey’in Eskihisar’daki köşkü günümüzde bir müze olarak hizmet veriyor... Osman Hamdi Bey Evi ve Müzesi, Kocaeli’ne bağlı Gebze ilçesine 5 km. mesafede ziyaretçilerini bekliyor... Hani ünlü şairlerin, ressamların, yazar ya da gazetecilerin yaşadığı evlerin üzerinde pirinç levhalar asılıdır: “Ünlü ressam bu evde yaşamıştır” diye... O ev ister müze olarak kullanılıyor olsun, ister içindeki insanlarla yaşayıp giden canlı bir yer olsun fark etmez, o levha, o evi sıradan bir yapıdan ayırıp özel bir yere dönüştürür. Önünden öylece geçip gitmek mümkün olmaz artık... Durup bir fotoğraf çeker, o ünlü şair ya da sanatçının burada çalıştığı günleri düşünürsünüz. Fransız mimarisinin özelliklerini taşıyor İşte Türk resminin önemli ismi, bu ülkede müzecilik denilince akla gelmesi gereken ilk kişi, Kaplumbağa Terbiyecisi gibi dünyanın en ünlü tablolardan birinin ressamı Osman Hamdi Bey’in Kocaeli, Eskihisar’da yaşadığı köşk de böyle, müzeye dönüştürülen bir yapı. Osman Hamdi Bey’in, 1884 yılında yaptırdığı köşk, resimhane, kayıkhane ve müştemilat olarak inşa edilmiş. Planları, Fransız mimarisi etkisinde, Osman Hamdi Bey tarafından çizilen köşkün yapı malzemelerinin birçoğu yurtdışından getirilmiş. Osman Hamdi Bey, burayı The Great Turkish Museum curator and painter Osman Hamdi Bey’s mansion in Eskihisar is now in service as a museum... Osman Hamdi Bey’s Mansion and Museum is waiting for its visitors at a 5 km distance to the district of Gebze of the city of Kocaeli... You know, there are brass signs on the houses where famous poets, painters, writers or journalists once lived: as, “Famous painter lived in this house”... Whether that house has been turned into a museum or is still a lively place where people keep on living, that sign carries it from being an ordinary to a special place. You can no longer just pass by it... You stop a while, take a photograph and think of the days that famous poet or artist worked there. Bearing the features of the French architecture The mansion where Osman Hamdi Bey -the important name of Turkish painting, the first person to remember in this country when you talk of museology, painter of a worldwide renowned painting: “The Tortoise Trainer”- lived in Eskihisar, Kocaeli is one of such constructions that have been turned into a museum. The mansion that was built by Osman Hamdi Bey in 1884 was designed as a drawing office, a boat house and an outbuilding. The plans of the construction were drawn by Osman Hamdi Bey under French architecture influence and most of the material was brought from abroad. Osman Hamdi Bey designed this residence as a summer house and an atelier. He monitored the construction closely so that every square meter was made with utmost care. For example every flower painting on the panels of the wooden doors on the ground floor are at painting value… When 35 Osman Hamdi Bey kimdir? Osman Hamdi Bey, Sadrazam İbrahim Edhem Paşa’nın en büyük oğludur. Kardeşleri İsmail Galib ve Halil Edhem Beyler, ardından oğlu Edhem ve yeğenleri Cemal ve Ekrem Reşit Rey kardeşler, bir sonraki kuşakta mimar Sedad Hakkı Eldem ve yaşayan Eldem’lerden tarihçi Edhem Eldem gibi Türk kültür ve sanatının önemli kişileri onun ailesindendir. Osman Hamdi Bey 1842’de İstanbul’da dünyaya geldi. İlkokul öğrenimini Beşiktaş’ta tamamladı, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. Daha 16 yaşında iken yaptığı kara kalem resimlerle çevresinin dikkatini çekti. 1860 yılında Paris’e hukuk eğitimine gönderildi. Ancak o asıl eğilimi olan ressamlıktan vazgeçemedi ve dönemin ünlü ressamlarından Boulanger ve Gerome’nin atölyelerinde resim dersleri aldı. Ayrıca Paris’teki eğitimi sırasında arkeoloji derslerine de devam etti, o sırada açılan Paris Sergisi’nde Osmanlı hükümetinin temsilcisi olarak görev aldı. 1869’dan sonra İstanbul’da, devletin üst kademelerinde çeşitli görevler yaptı. Prof. Celal Esat Arseven’in araştırmalarına göre Osman Hamdi Bey 1869 yılında Şehremaneti olarak kurulan Kadıköy’ün (13. Daire) ilk Şehiremini yani Belediye Başkanı idi. Bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ni oluşturan Müze-i Hümayun’un müdürü Alman Dr. Philip Anton Dethiér’in ölümünden sonra, 1881 Eylül’ünde II. Abdülhamid tarafından müzeye müdür olarak atandı. Osman Hamdi Bey’in 1910 yılına kadar süren 29 yıllık müdürlüğü zamanında müze, dünyanın sayılı müzeleri arasında girerek arkeoloji bilimi için pek çok önemli keşfe imza atmıştı. 1884 yılında eski eserlerin yurt dışına çıkarılmalarını yasaklayan ve eski eserlerin korunması bakımından büyük bir adım olan Asar-ı Atîka Nizamnamesi’ni hazırlayarak uygulamaya koydu. Arkeolojik çalışmaları tek elden kontrol eden disiplinleri oluşturdu ve ilk Türk kazılarını başlattı. 1883-95 yılları arasında Bergama, Nemrut Dağı, Sayda, Lagina Hekate Tapınağı ve Sayda Kral Nekropolü’nde yapılan kazılar ile koleksiyon çarpıcı bir hızla gelişti. Osman Hamdi Bey müzecilik ve arkeoloji ile yoğun olarak ilgilendiği müdürlüğü sırasında resim çalışmalarını da ihmal etmedi. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk güzel sanatlar fakültesi olan Sanayi-i Nefise’yi (şu anda Eski Şark Eserleri Müzesi) açarak orada da müdürlük yaptı. Ressam olarak sağlığında üne kavuşan Osman Hamdi Bey, figürlü kompozisyonlar ve porteler üzerinde çalışarak Türk resminde ilk kez figür kullanan ressamdır. Resimlerinde mimari detaylar ve dekorasyon oldukça yoğun olarak yer alır. Tablolarında sık sık kendine de yer verir, çeşitli kıyafet ve pozlar ile çektirdiği fotoğraflarını çizimlerinde kullanır. Osman Hamdi Bey, 1910 yılında Kuruçeşme’deki yalısında hayata gözlerini yumdu ve kendi vasiyeti üzerine Eskihisar’daki evinin bahçesine gömüldü, mezarının iki ucuna isimsiz Selçuklu mezar taşı dikilerek kitabesi ayrı bir taşa işlendi. Ölümünün 100. yılı 2010’u UNESCO “Osman Hamdi Bey Yılı” ilan etti ve adına bir özel site açıldı: osmanhamdibey.gov.tr. 36 Who is Osman Hamdi Bey? Osman Hamdi Bey is the eldest son of Grand Vizier Ibrahim Edhem Pasha. Important people of Turkish culture and art such as his brothers Ismail Galib and Halil Edhem Beys, then his son Edhem and nephews Cemal and Ekrem Reşid Rey brothers, architect Sedad Hakkı Eldem of the next generation and living historian Edhem Eldem are all from his family. Osman Hamdi Bey was born in Istanbul in 1842. Completed his primary school education at Beşiktaş and started at Maarif-i Adliye (School of Justice) in 1856. He drew the attention of his entourage with the charcoal drawings. In 1860 he was sent to Paris for law education. But he did not give up his tendency in painting and trained in the ateliers of the famous painters of the period: Boulanger and Gerome. Besides, he followed archaeology lessons during his education in Paris and was appointed as a representative of the Ottoman Government during the Paris Exhibition held at that time. After 1869 he took various high level governmental assignments in Istanbul. According to the researches of Prof. Celal Esat Arseven Osman Hamdi Bey was the first Mayor of Kadıköy (13th District) in 1869. Following the death of German Dr. Philip Anton Dethiér, manager of the Imperial Museum, who set up today’s Istanbul Archaeology Museum he was appointed as the manager to the museum in September 1881 by Abdülhamit II. During his management that lasted 29 years, until 1910, the museum became one of the remarkable museums of the world and he made many discoveries in the science of archaeology. In 1884 he prepared and put into action the Ancient Monuments Act, a gigantic step in the preservation and prohibiting the old artefacts to be smuggled out of the country. He constituted the discipline to take into control the archaeological works in one hand and started the first Turkish excavations. Between 1883 and 1895, with the excavations realised in Bergama, Mount Nemrut, Sidon (Sayda), Temple of Hekate at Lagina, and the Necropolis of King Sayda the collection developed at a striking pace. Osman Hamdi Bey did not neglect his works on painting during his management years he was intensely occupied in museology and archaeology. He established the first faculty of fine arts (now in use as Old Eastern Arts Museum) and became the dean of the faculty as well. Osman Hamdi Bey became famous when he was still living and he worked on figured compositions and portraits and was the first artist who used figures in Turkish painting. In his paintings architectural details and decorations play an intensive role. He frequently displays himself in his paintings, he uses the photographs he had taken in various outwear and different postures in his drawings. Osman Hamdi Bey passed away in 1910 in his waterside residence at Kuruçeşme and buried in the garden of his mansion at Eskihisar as he requested by his will; two blank Seljuk tombstones were placed at each end of the grave and his epitaph was inscribed on a different stone. The 100th anniversary of his death, 2010 was declared as “The Year of Osman Hamdi Bey” by UNESCO and a special web site was opened in his name: osmanhamdibey.gov.tr. Osman Hamdi Bey ve eşi Naile Hanım’ın portresi. Osman Hamdi Bey and his wife Lady Naile’s portrait. we come to answer the question why he only spent the summers here... In the final stage of the Ottoman Empire Gebze and villages in its vicinity were favourite summer resort areas for the rich and the members of the ruling class. Father of Osman Hamdi Bey has also had a mansion in the Eskihisar village. The famous painter has loved Eskihisar in his childhood. In years to follow he bought a land of 28 decares at the sea side and had this mansion in French Architecture style built. This house where Osman Hamdi Bey spent his summers for 26 years has also great historical importance. The mansion was allocated to the military headquarters during the World War I, Ismet Inönü spent some nights here on his way to the War of Independence, in 1933 Atatürk visited the mansion and its gardens... In the green woods Many refurbishments had to be made at the mansion of Osman Hamdi Bey since it was first constructed. For instance, in 1945 there was a fire in the drawing office and the upper hem yazlarını geçireceği bir ev hem de bir atölye olarak tasarladığı için özenle, her bir metrekaresini ince eleyip sık dokuyarak yaptırmış. Mesela giriş katındaki ahşap kapıların tablalarına yaptığı çiçek resimlerinin her biri bir tablo değerinde... Neden sadece yaz aylarında burada kaldığına gelince... Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Gebze ve civar köyleri hali vakti yerinde olanlar ve yönetici sınıfları için gözde sayfiye yerleri idi. Osman Hamdi Bey’in babasının da Eskihisar köyünde bir konağı vardı. Ünlü ressam, daha çocukluğunda Eskihisar’ı sevmişti. Sonradan da aynı yerde deniz kenarından 28 dönüm arazi satın alarak Fransız mimarisi üslubundaki bu köşkü yaptırmıştı. Osman Hamdi Bey’in, 26 yıl boyunca yaz aylarını geçirdiği, en ünlü tablolarını yaptığı bu yapının tarihi önemi de büyük. Köşk, I. Dünya Savaşı sırasında karargâh komutanlığına tahsis edilmiş, İsmet İnönü Kurtuluş Savaşı’na giderken birkaç gün burada kalmış, 1933 yılında da Atatürk, köşkü ve bahçeyi ziyaret etmiş... Osman Hamdi Bey’in tabloları: Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız (üst solda) ve Naile Hanım portresi. Osman Hamdi Bey’s paintings: Two Young Girls Visiting a Shrine (above left) and portrait of Lady Naile. 37 Yemyeşil bir korunun içinde Osman Hamdi Bey köşkünde ilk yapımından bu yana pek çok yenileme yapılmak zorunda kalınmış. Mesela, 1945 yılında resimhanede yangın çıkmış, ahşap üst kat yanmış. Bu yüzden de üst katta geniş bir yenileme çalışması yapılmış. Bu çalışmalarda öncelikli olarak ön bahçe ve çevre düzenlemesi yapılmış. Daha sonra “Osman Hamdi Bey Evi” olarak bilinen yapı “Osman Hamdi Bey Evi ve Müzesi” olarak yeniden düzenlenip 18 Mayıs 2006 tarihinde halkın ziyaretine açılmış. Köşkün müzeye çevrilmesinde Kocaeli Belediyesi’nin katkısı büyük. Müze düzenlenirken teşhir detaylarına büyük önem verilmiş. Dönemin özelliklerini yansıtan mobilya ve döşemelik kumaş ve dokumalar kullanılmış. Müzede Osman Hamdi Bey’in hem Türkiye’de hem de yurt dışındaki müze ve özel koleksiyonlarda yer alan tablolarının tuval üzerine basılmış röprodüksiyonları sergileniyor ve üç boyutlu çalışmalar ve canlandırmalar da yer alıyor. Osman Hamdi Bey’e ve ailesine ait fotoğraflar, resim yaparken kullandığı malzemeler, fırçalar, boyalar da ilgiyle izleniyor... Müzenin en önemli özelliği, yemyeşil bir korunun içinde bulunuyor olması. Evet, müzenin içinde Osman Hamdi Bey’in eserlerinin orijinalleri yok ama onun kullandığı eşyaları görmek, onun yaşadığı odalarda soluk almak da önemli. Türk resminin, arkeolojisinin ve müzeciliğinin önemli isimlerinden biri olan bu kültür sanat insanının yaşamını geçirdiği evi en yakın vakitte görmeniz dileğiyle... Ziyaret: 08.30-16.30, Pazartesi hariç her gün. Osman Hamdi Bey ve Kızı Nazlı (sol üstte), Köşkteki atölyesi (üstte) ve tabloları: Haremden (üstte ortada), Silah Taciri (üstte) ve Feraceli Kadınlar (solda) ve Mihrap (sağda). Osman Hamdi Bey and his Daughter Nazlı (left above), his atelier at the mansion (above) and his paintings: From the harem (above centre), Weapon Merchant (above) and Women with Veils (left) and Mihrab (right). 38 wooden floor was seriously burned. That’s why a thorough renovation was made in the upper floor. During these works the front garden and the environmental planning were taken into consideration. Then, the building known as “The House of Osman Hamdi Bey” was rearranged and opened to public visitation on May 18, 2006 as “The House and Museum of Osman Hamdi Bey”. The Municipality of Kocaeli had remarkable contribution in transforming the mansion into a museum. During the arrangements of the museum maximum care was spent on display details. Furniture and upholstery fabrics that reflect the features of the period were used. Reproductions on canvas of the works of Osman Hamdi Bey, both in Turkey and abroad in the museums and in private collections, are displayed alongside three dimensioned works and animations. Photographs of Osman Hamdi Bey and his family, his painting material, brushes, paints are scrutinised... The most important feature of the museum is that it is located in the middle of very green woods. Oh yes, the original works of Osman Hamdi Bey are not in the museum, but it is important to see the articles he used and also breathe in the air of the rooms he once lived. We wish you will soon visit this house where one of the important characters of culture and art of Turkish painting, archaeology and museology had lived Visiting hours: 08.30-16.30, Every day except Mondays. ARKEOLOJİ Archaelogy ROSETTA TAŞI HİYEROGLİF’İN SIRRINI ÇÖZEN TAŞ Bütün zamanların en eski ve en sağlam bilgi deposu olarak kabul edilen, geçmişi ve geleceği birbirine bağlayan bir uygarlık anahtarı Rozetta Taşı. Bugün British Museum’da bulunan, üç ayrı yazı ile yazılmış, tarihin en eski sözlüğü... Shuterstock & wikipedia.org 40 eçmişin bulgu ve bilgisine fizik olduğu kadar içerik olarak da erişmek kolay bir iş değil. Yapılar, resim ve heykeller, metal ve toprak eşya bu bağlamda çok ipucu verdi bugüne kadar. Yazı uygarlığına geçenlerin bıraktıklarından da daha net bilgilere ulaşıldı. Geçmiştekilerin kendi dil ve yazı sistemleri ile kaydettiği bilgiyi okumak, tarihin her döneminde önemliydi. Daha da önemli olan eski uygarlıkların bilgi depolamada kullandıkları teknik idi. İşte bu noktada geçmiş uygarlıkların veri deposu olarak kullandığı en sağlam, en kalıcı, organik bellek; “taş” ile karşılaşılıyor! Hiyeroglif’in sırrını çözdürüp, 4000 yıllık bilgiyi anlaşılır kılan “Rosetta Taşı” da bu bağlamda çığır açan bir anahtar sayılıyor. Raşid Kalesi’nden British Museum’a 1799 yılı Temmuz’u… Fransız işgali altındaki Mısır… Fransızlar, Napoleon Bonaparte ordusunun adını “Fort Julien” olarak değiştirdiği yıkık dökük Raşid Kalesi’ni onarmaya çalışıyor. O sırada bir teğmen, yıkılan bir duvarda, baştan aşağı yazı ve şekillerle kaplı bir taş levhaya rastlıyor. Onun sıradışı olduğunu farkedip komutanına haber veriyor. Komutan Ange d’Hautpoul, bir üstüne, General Menou’ya başvuruyor ve sonunda levha, mühendis Lancret’ye teslim ediliyor. Lancret, levhadaki Yunanca ve Hiyeroglif’i tanıyor ama hiç tanımadığı bir alfabeyle yazılmış bir başka yazı daha farkediyor. Üçüncünün ne olduğunun anlaşılması için levha diğer bilginlere iletiliyor. Çünkü Bouchard, D’Hautpoul, Menou ve Lancret, Napolyon’un Mısır seferine katılan 40 bine yakın asker, 200’e yakın bilim insanı ve sanatçıdan sadece dördü! Napolyon, Fransa’nın önde gelen mimar ve mühendis, matematikçi ve fizikçi, arkeolog, jeolog ve ressamlarını da yanına almış, çünkü onlar Mısır uygarlıklarını araştırıp belgelemekle görevli. Bu amaçla Kahire’de kurulan Mısır Enstitüsü’nde çalışan ekibin üç yıllık araştırmasıyla toplanan bilgiler, 1809’dan itibaren Fransa’da “Mısır’ın Betimlemesi” (Description de l’Egypte) başlıklı 23 ciltlik dev eserde yayınlanmış. Yazıların çözülmesi ile birlikte de “Egyptology” diye adlandırılan Eski Mısır Bilimi doğmuş. Mısır’daki Fransız bilgin heyeti bulunan taştaki Antik Yunanca’yı kolayca çözüyor. Fakat Hiyeroglif ve üçüncü yazı bir türlü anlaşılamıyor. Bunun üzerine, diğer pek çok bulgu ile birlikte 1 metrekare civarında, 800 kilo ağırlığındaki bu taş da İskenderiye’den kalkan gemilerle Paris’e doğru yola çıkarılıyor. Kimilerinin Raşid veya Reşid taşı dediği taşa Fransızca bir ad da takılıyor: “Rosetta Taşı”! Ancak, gemiler yolda İngiliz donanmasının eline düşünce, taş da Louvre yerine, British Museum’a gidiyor. Londra’da Hiyeroglifler’in bazı bölümlerini önce Thomas Young çözüyor. Mısır Bilimi uzmanı, Fransız Jean-François ROSETTA STONE THE STONE THAT SOLVED THE SECRET OF HIEROGLYPH Rosetta Stone, a key of civilisation that connects the past to the future, is assumed to be the oldest and the strongest information store of all times. The oldest dictionary of history written in three different scripts in now in the British Museum... It is not easy to reach the findings and information of the past neither physically nor content wise. In this context, constructions, drawings and sculptures, metal and earthenware have supplied us many clues until now. And more clear information is gathered from the remains of those that moved into written civilisations. It has been considered important, in every period of history, to read the information of the past civilisations recorded in their own languages and scripts. The more important thing was the technique they used in information storage. At this stage we come across “stone”; the strongest, the most durable organic memory that was used by the past civilisations as data storage. In this context, “Rosetta Stone” is assumed to be trailblazer key that solved the secret of Hieroglyphs and made it possible to reach to information 4000 years old. From the Rashid Castle to the British Museum July of 1799... Egypt under French occupation... The French are trying to renovate the ruined Rashid Castle that was renamed by the army of Napoleon Bonaparte as “Fort Julien”. During the works a lieutenant came across a stone plate in a broken down wall covered with some figures and scriptures from top to bottom. He thought that was extraordinary and he informed his commander. The commander Ange d’Hautpoul took 41 Champollion da Young ile aynı zamanda aynı konuda Fransa’da çalışmaya başlıyor. Çünkü taş İngiltere’de ama Fransızlarda bir kopyası var! Nitekim, bu taştaki Hiyeroglifler’in sırrını ancak 1824’de ve tümüyle çözen de Champollion oluyor. 2000 yıldır erişilemeyen, anlaşılamayan Eski Mısır uygarlığı bilgisi de böylece evrenselleşiyor. Rosetta Taşı’ndan, günümüzde bile anlamlı bulunabilecek bazı alıntılar: • Kral Ptolemy ve Kraliçe Arsinoe’nin oğlu, Ptah’ın sevdiği, sonsuza dek yaşayacak, Kral Ptolemy, Mısır’a daha da çok bolluk ve refah getirmek için daha fazla harcama yapmayı ve tapınaklar kurmayı üstüne almıştır… • Tapınaklara da onların içinde ikamet edenlere de onun hükmü altında olan diğerlerinin hepsine olduğu gibi iyiliklerde bulunmuştur… • Mısır’da mecburi olarak toplanan gelir ve vergi borçlarını bağışlamış, diğerlerini hafifletmiş, bu düzenlemeyle insanlar ve tüm diğerlerinin onun saltanatı boyunca mal-mülk sahibi olabilmesi mümkün hale gelmiştir. • O rahiplere yönelik saygıyla, rahipliğe kabul ediliş için ödenen verginin, kendi saltanatının ilk yılında, babasının saltanatı boyunca belirlenip uygulanandan daha fazla olmamasını emretmiştir ve rahipliğin buyruğundakilerin yılda bir defa İskenderiye şehrine gelme zorunluluğunu da kaldırmıştır. • O Mısır’da ve krallığın geri kalanında bulunanların borçlarını, çok uzun zamandır hapishanelerde bulunanları ve suçlamalar nedeniyle gözaltında bulundurulanları affetmiştir. • Onun saltanatının sekizinci yılında Nil daha önce olduğu gibi ovalara doğru taşmak üzere büyük bir yükselme gösterdiğinde, O, kanalın çıkış noktalarına hiçte az sayılamayacak miktarda paralar harcayarak yaptırdığı setlerle bu taşmayı engelledi. • Bu ferman sert taştan yapılmış dikili taşın üstüne kutsal dilde, yerlilerin dilinde ve Yunanlıların dilinde işlenecek ve birinci, ikinci ve üçüncü sıradaki tapınaklarda sonsuza dek yaşayacak olan kralın tasvirinin yanına yerleştirilecektir. Rosetta Taşı’nda Ne Yazıyor? Eski Mısır, MÖ 1539-1075 yılları arasındaki Yeni Krallık zamanında en güçlü dönemini yaşayıp sonra zayıflamış. MÖ 525’te Persler’in, MÖ 332’de Makedon ve Yunan askerlerden oluşan ordusuyla gelen Büyük İskender’in hakimiyetine girmiş. İskender’in ölümünden sonra Some quotations from the Rosetta Stone that can still be meaningful even today: • King Ptolemy, son of King Ptolemy and Queen Arsinoe, lover of Ptah, who is going to live forever, has undertaken to set up temples and spend more to bring abundance and prosperity to Egypt... • Bestowed favours to temples, to those in the temples and to all those under his sovereignty... • Granted the income and tax debits that are mandatorily collected in Egypt, alleviated the others and thus, with these arrangements, made possible for all the people and others to own property during his sovereignty. • With respect to clergy he ordered that, during his first year, the tax to join clergy would not be over what his father had collected during his sovereignty and the annual compulsory visit of the minions of the clergy to Alexandria would be annulled. • He forgave the debts of those in Egypt and elsewhere in his Kingdom and the sentences of those who had been in prison or under custody for long periods. • In the eighth year of his sovereignty, as the Nile had the tendency to rise and overflow to the valleys, he spent remarkable amount of money to build barriers at the overflow points of the canal and prevented the overflows. • This rescript will be carved on a obelisk made of hard stone in the holy language, in the language of the natives and in Greek and will be placed next to the description of the eternal King in the first, second and third row temples. Duvarları ve sütunları Hiyeroglif yazı ve desenlerle kaplı Mısır, Luxor’dan bir görüntü. A scene from Luxor, Egypt where the walls and columns are covered with Hieroglyph writings and designs. 42 TARİH ÖNCESİNDEN BİLGİ ÇAĞINA: ROSETTA PROJESİ Kayıp dillerin anahtarı Rosetta Taşı, kaybolmakta olan diller için de esin kaynağı olmuş. ABD Long Now Vakfı, Stanford Üniversitesi Kütüphanesi, Ulusal Bilim Dijital Kütüphanesi ve Ulusal Bilim Vakfı Rosetta Taşı’ndan esinlenerek “Rosetta Projesi” başlıklı bir çalışma başlatmış. Dünyada bilinen, yaşayan ya da kayda geçmiş tüm dillerin gelecek kuşaklara aktarılmasını amaçlayan proje, geçmişte taş levhalara işlenen bilgiyi şimdi bilgi çağının teknolojisiyle nikel disklerle geleceğe taşıyor. Projenin çevrimiçi arşivi dünyanın en geniş dilbilim bilgi deposu. Toplanan 14 bin sayfalık bilgi ve 7000 dil, 2002’de Rosetta 1.0 adı verilen 7,5 santim çapındaki diskin üstüne işlenmiş. Asıl amaç başta kaybolmakta olan dilleri konuşanlarla yapılanlar olmak üzere ses kayıtlarının, Genesis’in ilk üç babının çevirisinin ve değişik kültürlerle ilgili belli başlı kavram ve değerlerin de üzerine mikro boyutlarda kazınacağı Rosetta 2.0’u çıkarmak. Bu diske 1000 x bir mercek ile bakıldığı zaman 30.000 sayfa belge ortaya çıkacak ve disk bu verileri en az 2000 sene koruyabilecek dayanıklılıkta. Long Now Vakfı’nın 10.000 dolar bağışta bulunanlara bir adedini hediye ettiği Rosetta 1.0 diskine, projenin web sitesinden serbestçe erişilebiliyor: rosettaproject.org FROM THE PREHISTORICAL AGE TO THE AGE OF KNOWLEDGE: THE ROSETTA PROJECT Rosetta Stone, the key of lost languages has also been the source of inspiration for the languages that are almost lost. A study, “Rosetta Project” was initiated by USA Long Now Foundation, Stanford University Library, National Scientific Digital Library and National Science Foundation inspired by the Rosetta Stone. The project aims to relay all the languages known, living or recorded in the world to future generations, the information that was once on stone plates, now on nickel disks with the help of the contemporary technology of the age of knowledge. The online archive of the project is the largest grammar data storage of the world. The gathered information of total 14 thousand pages and 7000 languages were recorded in 2002 on a disk of 7.5 cm in diameter named Rosetta 1.0. The primary objective is to issue Rosetta 2.0 on which recordings made in languages that are almost lost, the translation of the first three sections of the Genesis and principal concepts and values of different cultures are recorded in micro dimensions. When this disk is inspected under a 1000x magnifying glass 30,000 document pages will be displayed and this disk will have the durability to survive 2000 years. Long Now Foundation presents Rosetta 1.0 disk to those who donate 10,000 Dollars; the disk is reachable freely at the web site of the project: rosettaproject.org British Museum’da bulunan, 1874 yılında düzenlenen Uluslararası Oryantalistler Kongresi’nde Rosetta Taşı’nı inceleyen uzmanları gösteren ilüstrasyon (üstte). Rosetta Taşı’nın dev bir kopyası JeanFrançois Champollion’un doğum yeri olan Figeac, Fransa’da sergileniyor (altta). The illustration that shows the experts examining the Rosetta Stone in the British Museum at the International Congress of Orientalists held in 1874 (above). A gigantic copy of the Rosetta Stone is exhibited in Figeac, France, the birth place of Jean-François Champollion (below). 43 Bugün Mısır’ın Raşit Köyü meydanında dikili olan Rosetta Taşı kopyası (üstte). Pullarda hala Champollion ve Rosetta Taşı’nın görüntüleri yer alıyor. 1972 yılı Mısır pulu (üstte, Shutterstock, rook76) ve 1972 Fransız pulu (altta, Shutterstock, Boris15). British Museum’da sergilenen Rosetta Taşı (sağda) ve taşın yan yüzleri (altta). Today, a copy of Rosetta Stone is erected at the square of Rashid Village in Egypt (above). Still the images of Champollion and Rosetta Stone take place on stamps. 1972 Egyptian stamp (above, Shutterstock, rook 76) and 1972 French stamp (below, Shutterstock, Boris 15). The Rosetta Stone displayed in the British Museum (right) and lateral facades of the stone (below). imparatorluk, generalleri arasında paylaşılmış. Mısır, İskender’in en güvendiği generali Ptolemi’nin payına düşmüş. Ptolemi bir süre sonra firavun olmuş, soyundan gelen bütün erkekler Ptolemi ve bütün kadınlar da Kleopatra olarak adlandırılmış. İşte MÖ 196 tarihli Rosetta Taşı, Memfis Tapınağı’nın başrahibi tarafından yazılmış bir “firavun Ptolemi’ye övgü” belgesi. Herkesin anlayabilmesi için aynı metin, üç değişik yazıyla yazılmış: Üstte Hiyeroglif, ortada Demotik ve altta yönetimin resmi dili olan Eski Yunanca. V. Ptolemi’nin hükümdarlığının dokuzuncu yılında, onun bağışladıklarını ve yaptığı güzel işlerin listesini sunuyor, ona övgüler düzüyor. Esasen o dönemin rahiplerine, çok eskiden beri geleneksel olarak tanınan vergi muafiyetinin tekrar tanındığını müjdeliyor. Kaynaklar: Rosetta Taşı ve Antik Mısır’ın Yeniden Doğuşu, John Ray, Doruk Yayınları, 2010, www.khanacademy.org.tr, www.descegy.bibalex.org, www.britishmuseum.org, rosettaproject.org, wikipedia.org. Champollion’a ait bu belgede Hiyeroglif ve Demotik yazıların işaretleri yer alıyor. In this document that belongs to Champollion the signs of Hieroglyph and Demotic writings take place. 44 the matter to a higher rank officer, General Menou and finally the plate was delivered to engineer Lancret. Lancret recognised the Greek and Hieroglyph on the plate but noticed a third alphabet that he had never met before. To understand what the third alphabet was the plate was passed on to other scholars. Because Bouchard, D’Hautpoul, Menou and Lancret were only the four out of 40000 soldiers, 200 scientists and artists who participated at Napoleon’s military exhibition to Egypt! Napoleon took with him the leading architectures and engineers, mathematicians and physicists, archaeologists, geologists and painters whose duties were to investigate and document the Egyptian civilisations. The data collected at the end of three years’ studies performed by this team who worked at the Egypt Institute that was set up with this aim in Cairo and were published as of 1809 in France under the title “Description of Egypt” (Description de l’Egypte) in a 23 volumes of great work. Together with the decoding of the scripts the Old Egypt Science, “Egyptology” came to life. The team of French scholars that were in Egypt decoded the Ancient Greek on the stone that was found. But Hieroglyph and the third script could not be understood. So this stone of approximately 1 meter square and weighing 800 kilos, together with very many other findings were shipped on ships that left from Alexandria to Paris. Some called this stone Rashid or Reshid and also a French name was given to it: “Rosetta Stone”. But as the ships fell into the hands of the English Navy the stone was taken to the British Museum instead of the Louvre. In London some sections of the Hieroglyph were first decoded by Thomas Young. The French Egyptologist Jean-François Champollion started to work on the same subject, at the same time as Thomas Young, in France. The stone is in England but the French have a copy! But it was Champollion who completely solved the secrets of the Hieroglyphs in 1824. And thus the Old Egyptian Civilisation data that could not be understood and reached for 2000 years has been universalised. Mısır’da taş üzerine kazılmış Hiyeroglif çeşitlemeleri (altta) ve papirüs üzerine yazılmış bir Demotik yazı örneği (en altta). In this document that belongs to Champollion the signs of Hieroglyph and Demotic writings take place. What is written on Rosetta Stone? The Old Egypt lived the strongest period between 1539-1075 BC during the New Kingdom time and then declined. In 525 BC the Persians, in 332 BC the Alexander the Great and his army of Macedonian and the Greek soldiers dominated Egypt. After the death of Alexander the Empire was shared among the generals. Egypt was in the share of Ptolemy, the general that Alexander trusted most. Soon after Ptolemy became a Pharaoh and all his male descendants were called Pharaoh and females Cleopatra. The Rosetta Stone dated 196 BC was a document “to praise Pharaoh Ptolemy” written by the Pontiff of the Memphis Temple. The text was written in three different scripts so that everybody would understand: Hieroglyph was on top, Demotic Script in the middle and the official language of the administration, Old Greek at the bottom. He lists and praises all Ptolemy V had donated and the good deeds he had practiced on the ninth year of his sovereignty. He heralds the tax exemption of the priests of the period again, which in fact had been a tradition for ages. Bibliography: The Rosetta Stone and The Rebirth of the Ancient Egypt, John Ray, Doruk Publications, 2010, www.khanacademy.org.tr, www.descegy.bibalex.org, www.britishmuseum.org, rosettaproject.org, wikipedia.org. Çetrefil Hiyeroglif ve Halkçı Türevleri Eski Mısırlılar ve Mezopotamyalılar yazıyı ilk kullanan uygarlıklardan. Mısırlıların “Tanrı’nın sözleri” diye nitelediği yazı sistemine “kutsal yazılar” anlamına gelen “Hiyeroglif” (hieros: kutsal, gli-fikos: yazı) adını Eski Yunanlılar vermiş. Mürekkep ve fırçayla sazdan yapılmış papirusler üzerine yazılan Hiyeroglif, simgelerle oluşan bir yazı sistemi. Harflerden oluşan bir alfabe yerine 700 kadar işaret ve resim kullanılıyor. İşaretler nesneleri, bazen de belli sesleri, kimileri de tek bir sözcüğü simgeliyor. Bu bilgiler, 1824’te yayımladığı sözlükte, Hiyeroglifin anahtarının “yazının bir metinde, bir cümlede hatta bir sözcükte hem simgesel hem de fonetik özellikler taşıması” olduğunu açıklayan Champollion sayesinde ortaya çıkmış. Ancak özel eğitimli “yazıcı”lar tarafından yazılabilen Hiyeroglif, hem soldan sağa hem de sağdan sola okunuyor. Okumaya nereden başlanacağını, insan ya da hayvan yüzlerinin sola ya da sağa dönük oluşu belirliyor. 300 yıllık Ptolemi hanedanı döneminde Mısır’da hem Eski Yunanca hem de Eski Mısır dili konuşulurmuş. Hiyeroglifi rahipler, Eski Yunanca’yı da yöneticiler kullanırmış. Yazı olarak da halkın okuyup anlaması ve yazabilmesi için Hiyeroglifin daha basitleştirilmiş versiyonu olan “Hiyeratik” ve günlük işlerde “Demotik” kullanılırmış. Ne var ki MÖ 30’da Mısır Romalılar’ın eline geçtikten sonra yalnızca Latince, ender olarak da Yunanca kullanılmış. Yüz yıl içinde Hiyeroglif de Demotik de unutulmuş, öyle ki bir süre sonra o işaretlerin bir yazı olduğunu Romalılar bile unutmuş... The Complicated Hieroglyph and Populist Derivatives The Old Egyptians and the Mesopotamians are from the first civilisations that used writing. The writing system that was described as the “words of God” by the Egyptians was given the name “Hieroglyph” by the Ancient Greeks that meant “sacred writings” (Hieros: sacred, gli-fikos: writing). Hieroglyph is a writing system constituted by symbols and written on papyrus, made of reed, by ink and brush. Instead of an alphabet composed by letters some 700 signs and drawings are used. The signs symbolise objects, sometimes certain sounds and sometimes a single word. These data were emerged in 1824 by the courtesy of Champollion who explained that the key of Hieroglyph was in “the text of writing, in a sentence or even in a word that carry both symbolic and phonetic character”. Hieroglyph that can only be written by specially educated “writer”s is read both from left to right and from right to left. The point to start reading is designated by the direction of human or animal faces. During the 300 years of Ptolemy Dynasty both Ancient Greek and Ancient Egyptian were talked. Hieroglyph was used by the clergy whereas Ancient Greek by the administrators. In writing the simplified version of Hieroglyph, “Hieratic” was used for the ease of the people, to let them read and write easily, and “Demotic” in everyday life. However, after Egypt was conquered by the Romans in 30 BC only Latin and scarcely Greek were used. During the century both Hieroglyph and Demotic were forgotten to such an extent that after a while even the Romans forgot that those signs were once a script... 45 SÖYLEŞİ Interview Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kuruluşunun 50. yıldönümü nedeniyle düzenlenen etkinlikler arasında çok ilginç bir sergi var. “From ‘Seyyahîn’ to Tourism” Exhibition is one of the events organized on the occasion of the 50th anniversary of the Culture and Tourism Ministry’s establishment. “FROM SEYYAHÎN TO TOURISM”, AN EXHIBITION HIGHLIGHTING THE HISTORY AND CULTURE OF TOURISM IN TURKEY N E D ÎN AH Y Y SE ME Z İ TUR TUR ÜRÜ T L R TÜ KÜ E V İHİ TAR İDE G R SE BU Eski bir kartpostalda gemi ile İstanbul’a gelen turistler. Old postcard showing travellers on a ship approaching İstanbul. 46 İN İN İZM E KİY ültür ve Turizm Bakanlığı’nın kuruluşunun 50. yıl dönümü vesilesiyle düzenlenen ve araştırmacı yazar Gökhan Akçura’nın küratörlüğünde 23 Aralık’ta açılan “Seyyahînden Turizme” sergisi turizm kültürü ve tarihiyle ilgili bilinmeyenleri gün ışığına çıkarıyor. Akçura ile “Seyyahînden Turizme” sergisini konuştuk. MÜZE Dergi: Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kuruluşunun 50. yılı dolayısıyla açılan bu sergide neler sergileniyor, bize biraz anlatır mısınız? Gökhan Akçura: Serginin adı “Seyyahînden Turizme”. Düzenlenme nedeni ise Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kuruluşunun 50. yıldönümü... Ama şu son 50 yılı içeren bir sergi açmak yerine, daha geniş, turizmin neredeyse arkaik denilecek dönemlerine kadar inmeyi tercih ettik. Sergi ilk seyyahların, buharlı vapurlar kullanarak İstanbul’a ve oradan da Anadolu’ya ulaştığı yıllara kadar uzanır. 19. yy. ortalarından söz ediyoruz. O zamanlar için örgütlü bir turizmden söz etmek neredeyse imkânsız elbette. Ama 1863 yılında, yani bundan tam 150 yıl önce, İstanbul’da açılan “Sergi-i Umumi-i Osmani” vesilesiyle, hem organize gruplar Türkiye’yi ziyaret etti, hem de Türkiye’den Avrupa’ya doğru ilk organize tur düzenlendi. Milât olarak bu tarihi almak mümkün. Osmanlı Dönemi’nde vapurlardan sonra trenlerin de yaşama girdiği görülüyor. Orient Ekspres önemli bir dönüm noktası. Zaten hemen ardından ilk büyük oteller geliyor. Savaşlar her zaman turizmin en önemli düşmanı. Bu nedenle I. Dünya Savaşı yıllarında büyük bir The exhibition entitled “From ‘Seyyahîn’ to Tourism” inaugurated on 23rd December 2013 on the occasion of the 50th anniversary of the institution of the Ministry of Culture and Tourism sheds light on the various aspects of the culture and history of tourism. We discussed this exhibition with its curator, researcher and writer, Gökhan Akçura. MUSEUMS JOURNAL: Would you describe for us the exhibits included in that event organized on the occasion of the Culture and Tourism Ministry’s 50th anniversary? Gökhan Akçura: The title of the exhibition “From ‘Seyyahîn’ to Tourism” constitutes a reference to the original name of the “Touring and Automobile Club of Turkey” which was created right after the proclamation of the Republic in 1923 under the initial name of “Turkish Travel Association” (Turkish: Türk Seyyahîn Cemiyeti) and later renamed to “Touring Club Turc”. Although the occasion of the exhibition is the 50th anniversary of the establishment of the Ministry of Culture and Tourism, we did not confine its contents to the history of tourism of the last 50 years, but preferred to reach as far back as possible, so as to cover even the most archaic period of travel history. The exhibition includes material from the time when the first travellers visited İstanbul using steamboats and continued to Anatolian destinations in mid-19th century; a time when an organized tourism industry was out of question. However in 1863, organized groups visited Turkey on the occasion of the “Sergi-i Umumi-i Osmani” (General Ottoman Exposition), which opened in İstanbul 150 years ago. The same year, the first organized tour from Turkey to Europe took place. Therefore, the year 1863 can be considered a historic milestone. Following steamboats, railroads entered into service in the Ottoman Empire. 1950’li yıllarda Yataklı Vagonlar’ın ününü kullanarak reklam yapan bir uçak firması: SAS (en üstte), Orient Express’in İstanbul konulu afişi (üstte). Scandinavian Airlines SAS advertisement from the 1950’s referring to the legendary comfort of Wagons-Lits (top). İstanbul themed Orient Express poster (above). 47 İç turizmin ilk süperstarı: Erdek (en solda), Bakanlığın Nemrut’u tanıttığı afişlerinden (ortada) ve Messageries Maritimes gemilerinin İstanbul gezisi ile ilgili broşür (sağda). Erdek, first superstar destination of domestic tourism (far left); Mount Nemrut poster published by the Ministry of Culture and Tourism(centre); Messageries Maritimes brochure on their cruise to İstanbul (right). duraklama yaşanıyor. Bundan sonraki silkinme ise Cumhuriyet Dönemi’nde... Sergilenen objeleri neye göre seçtiniz, nasıl bir sergileme düzeni uyguladınız? Türkiye’de böyle bir sergi yapmaya karar verdiğinizde sıfır noktasından yola çıkmanız mümkün değil. Çünkü bu konuda elimizin altında bir devlet arşivi ya da bir akademik merkez yok. Öncelikle kendi birikiminize, koleksiyonunuza dayanmak zorundasınız. Benim bu konuya merakım neredeyse 30 yıl önceye kadar uzanıyor. 1980’li yıllarda TÜRSAB dergisinin editörlüğünü üstlenmiştim. Dergide turizm tarihine ilişkin bir şeyler yazmaya heves ettim. Ama kaynaklar çok yetersizdi. Rahmetli Çelik Gülersoy bana Turing’in arşivini açtı. Buradan edindiğim belgeler ve malzeme ile özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerinde turizm hareketlerine ilişkin bir dizi makale hazırladım. Daha sonra da bunları “Turizm Yıl Sıfır” başlığıyla kitaplaştırdım. O zamandan bu yana da görsel malzeme ve belge toplamaya devam ediyorum. “Seyyahînden Turizme” sergisi de işte bu birikimim üzerine kuruldu. Elbette Bakanlığın elindeki son dönemlere ilişkin broşürler, kütüphanelerdeki afişler ve bazı koleksiyoncuların katkıları da sergiyi zenginleştirdi. Turizm, obje çeşitliliği konusunda zengin bir alan mı? Türkiye’de arşivcilik çok ihmal edilmiş bir konu. Aslında her sektör kendi geçmişini 48 toplamalı, bu konuda enstitüler kurmalı. Araştırmacılar da bunlara dayanarak sektörlerin tarihlerini yazmalı. Ama böyle olmuyor, olamıyor. Özel koleksiyoncular olmasa, hiç bir konuda ayrıntılı çalışma yapmak mümkün değil. Çünkü devlet olarak da, millet olarak da arşiv düşmanıyız. Biriktikçe çöpe atıyoruz. Bu alışkanlık şimdilerde de bilgisayarlardaki bilgilerin “delete” edilmesi biçiminde sürüyor. Bu genel sorun turizm alanı için de fazlasıyla geçerli. Çünkü turizm efemerası, yani günlük kullanımda tüketilen malzemesi, örneğin broşürler, afişler, sirkülerler vs. alışılmış koleksiyon malzemesi değil. Belki biraz bavul etiketleri toplanıyor, biraz da kartpostallar. Diğer malzemeleri ısrarlı olarak “Türkiye’de arşivcilik çok ihmal edilmiş. Her sektör kendi geçmişini toplamalı. Araştırmacılar da buna dayanarak sektörlerin tarihlerini yazmalı...” “In Turkey, archives are much-neglected. Actually, every sector should gather data on their past enabling researchers to write their history…” The famous Orient Express has been a major turning point in this regard. This development was immediately followed by the establishment of the first palace hotels in our country. War has always been the worst enemy of tourism. First World War marked a significant phase of interruption. The subsequent recovery occurred within the Republican era... MJ: According to which criteria did you select the items to be exhibited and what kind of exhibition scheme did you apply? GA: Since a government archive or academic centre in this field was not available in Turkey, I had to rely on my personal collection. My interest in this subject goes back to almost 30 years ago. During the time when I was the editor of TÜRSAB Magazine in the 1980’s, I set out to write about the history of tourism. But resources on the subject were rather scarce. The then Director of the Turkish Touring Club, the late Çelik Gülersoy, let me use the club’s archives. I have prepared a series of articles relating to tourism activities especially in the first period of the Republic of Turkey, based on the documents and material I found there. Later I published these articles in a book entitled “Tourism Year Zero”. Since then, I continue to collect visual material and written documents. The current exhibition is based on that personal collection of mine. Of course, brochures, posters published by the Ministry of Culture and Tourism in recent years as well as various materials from libraries and other individual collectors’ contributions expanded the contents of the exhibition. MJ: Is tourism a rich area in terms of the variety of objects? Were you able to work easily or was it difficult to find the pieces? GA: In Turkey, archives are a much-neglected subject. Actually, every sector should collect Türkiye’nin ilk büyük seyahat acentası olan NATTTA’nın New York Sergisi gezisiyle ilgili broşür (solda), Avrupa’ya otobüs seferleri yapan Bosfor Turizm’in broşürü (ortada) ve Turing’in İbrahim Çallı tarafından yapılan ilk afişi. Turkey’s first major travel agency NATTA’s brochure on its tour to the 1939 New York World’s Fair (left); brochure of travel company “Bosfor Turizm” operating regular bus services to European destinations (centre) and first ‘Touring Club Turc’ poster designed by renowned painter İbrahim Çallı (right). toplayana daha rastlamadım. “Siz nereden topladınız?” diye sorarsanız, “Yıllar içinde karşıma çıktıkça” diye cevaplarım. Eskiden sahaflar eskiciler; şimdilerde müzayedeler, İnternet satışları... Buralardan tek tek topladım koleksiyon parçalarını. Elbette kütüphanelerde, kurum arşivlerinde neler var diye de araştırıp, buralarda karşıma çıkan malzemeleri de kopyaladım. Türkiye’de turizm nasıl ilerlemiş? Sergiyi izleyenler bunu objeler üzerinden değerlendirebilecek mi dersiniz? Soruya Cumhuriyet Dönemi’ni esas alarak cevap vereyim. 1923 yılında kurulan Turing kurumu bu sektörün öncüsü. İlk afişler, ilk broşürler ve kılavuz kitaplar onun eseri. Hemen ardından ilk seya- “1923 yılında kurulan Turing kurumu bu sektörün öncüsü. İlk afişler, ilk broşürler ve kılavuz kitaplar onun eseri...” “The 1923 established Turkish Touring Club was the pioneer of the industry. They published the first posters, brochures and guide books…” hat acentaları geliyor. Özellikle de NATTA (National Turkish Travel Agency). O yıllara göre oldukça ciddi çalışmalar yürütüyorlar. Avrupa, Amerika turları, özenli yayınlar vb. Ama şartlar uygun değil. Ne ulaştırma araçları yeterli, ne yollar, ne de konaklama tesisleri... 10-15 yıl sonra da II. Dünya Savaşı başlıyor. Bütün çabalar sıfırlanıyor elbette... 1950’li yıllarda bir silkinme var. Hem dünyada, hem de ülkemizde. Jet uçakları havayolu taşımacılığında büyük bir atılım yapıyorlar. Devlet yavaş yavaş konuya ilgi gösteriyor. Ama özel bir bakanlığın kuruluşu için 1963 yılını beklememiz gerekiyor. O yıllardan itibaren plânlı döneme geçiyoruz. Çabalar artıyor. Gerçek dönüşüm, suyun kaynadığı nokta ise seksenli yıllar. Yani liberal ekonomiye geçişimiz. Son otuz yıldır sürekli gelişen bir ivme ile bugünlere geliyoruz. Çok önemli bir noktada olduğumuzu, dünyanın en önemli turizm aktörlerinden biri olduğumuzu sanırım kimse inkâr edemez. Sergide en sevdiğiniz obje/objeler hangisi ve neden? Bu bir babaya en çok hangi çocuğunu sevdiğini sormaya benziyor. Hemen hemen her önemli görselin özel bir öyküsü var. Kimi Turing arşivinde çalıştığım dönemi, kimi ise Selâhaddin Giz’in fotoğraf arşi- data on their own history and establish institutes to this end. Researchers should then be able to write the history of each industry on the basis of these available data. But that does not happen. If there were no private collectors, it would be impossible to make detailed studies about anything. We are unfriendly vis-à-vis archives. We’re throwing away what we accumulate. This habit takes now the form of “deleting” information gathered in computers. This general problem is certainly prevailing in the area of tourism as well. Tourism material consists basically of ephemera consumed in everyday use, such as brochures, posters, circulars, etc. Those are not the usual collection items, with the exception of maybe, luggage tags and postcards. Up to this date I met no one who would collect any other objects in a consistent manner. If you ask me how I put together my collection, I would answer that I gathered material over the years as I came across it. Formerly second-hand booksellers, junk dealers were my initial sources and now auctions and internet sales are my new sources. I gathered the pieces of my collection one by one from these sources. Of course, I also searched what was available in libraries and institutional archives and made duplicates of relevant documents and material I found there. MJ: Can you describe the evolution of tourism in Turkey? Will the current exhibition allow its visitors to grasp that evolution? GA: Let me answer your question on the basis of the Republican Period. The 1923 established Turkish Touring Club was the pioneer of the industry. They published the first posters, brochures and guide books. They were followed by the first travel agencies. Among them NATTA (National Turkish Travel Agency) stood out particularly. They achieved substantial work for those years. They organized tours to Europe and America, released remarkable publications. But the conditions were not suitable. Neither the means of transport, nor roads, nor accommodation facilities were adequate. Moreover, 10-15 years later all efforts were interrupted due to the Second World War. There is a renewal in the 1950’s both in the world and our country. Jet planes represent a major breakthrough in air transport. Government starts gradually showing interest 49 vindeki negatifleri taradığımız günleri hatırlatıyor. Örneğin yazıları Arap harfleriyle basılmış olan ilk Turing afişlerini Turing’in alt katlarında bir köşede Çelik Bey’le birlikte bulmuştuk. Eski Türkçe yazıların üzerine, Lâtin harfleriyle hazırlanmış yeni başlıklar yapıştırılmıştı. Belli ki harf devriminden sonra da bu yeni biçimiyle kullanılmış afişler. Bu yapıştırılmış kağıtları özenle kaldırıp, ilk basıldığı hale getirmiştik afişleri... Sivil havacılık şirketleri konusunu çalışırken ilk ipuçlarını, bu konudaki filatelik malzemelerin koleksiyoncusu rahmetli Albert Haskiya’dan almıştım. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’ne ilk hava seferlerini yapan, Büyükdere’de denize inen uçaklarıyla Aero Espresso’yu; Şark Oku adıyla posta ve yolcu seferi yapan CIDNA’yı öğrenmiştim mesela... İkinci kuşaktan da olsa NATTA seyahat acentasının kurucularının eski fotoğraflarına ulaşmıştım... Bu öyküleri sayfalarca sürdürebilirim. Bu anıları nedeniyle özellikle erken dönem malzemelerin benim için özel anlamları var. Türkiye’de böyle tematik sergiler pek fazla olmuyor, olmamasının nedeni nedir? Bu tür tematik sergilerin fazla olmamasının birinci nedeni arşivlerin olmayışı. Buna daha önce değinmiştim. İkinci nedeni ise kurumların ilgisizliği. Gerçi son on-on beş yıldır ilgi arttı, ama yine de yetersiz. Sürekli değişen, gelişen bir ülkeyiz. Ama bu hızlı değişim, geride kalanı da toz toprak içinde bırakıyor bir ölçüde. Günü kurtarmaya çalışmaktan, düne bakmaya pek zaman bırakmıyor. Biraz arz-talep meselesi belki de. “Kendi geçmişim konusunda tarih çalışması yaptırsam, sergi hazırlatsam ne kadar ilgi görecek?” diye de düşünülüyor olabilir. Şu ya da bu nedenle, ilgi hâlâ yeterli değil. Bana sorarsanız, bırakın sergi yapmayı, her sektörün, konunun, hatta objenin bir müzesi olmalı. Son olarak Stockholm’de gezdiğim “Kibrit Müzesi”, küçücük bir objenin bile, ne denli önemli bir tarihe tanık olabileceğini göstermişti. 1930’lu yıllarda deniz uçakları ile İstanbul seferi yapan Aero Espresso şirketinin tanıtım broşürü (sol üstte), Emek Otelleri’nin en şık oteli: Büyük Efes Oteli (sol ortada), Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Antalya’yla ilgili ilk broşürlerinden (sol altta). Devlet Hava Yolları’nın otuzlu yıllarda Yeşilköy’e yolcu taşıyan otobüsü (sağ üstte). Brochure of the Italian civil aviation company Aero Espresso, operating seaplane flights to İstanbul in the 1930’s (above left); Grand Hotel Efes, flagship of Emek Hotels chain (left centre); brochure on Antalya published by the Ministry of Culture and Tourism (below left). State Airlines coach carrying passengers to İstanbul Yeşilköy Airport (above right). 50 in the subject. But we need to wait until 1963 to see the establishment of a ministry devoted to that field. Thereafter we enter the era of planned development. Efforts are increasing. But the actual turning point comes when Turkey performs its transition into free market economy in the eighties. The constantly evolving momentum of the last thirty years has progressively brought us to our current stance. No one can deny the point where we find ourselves at this juncture as one of world’s major players in the field of tourism. MJ: Which items in this exhibition are personally your favourite objects and why? GA: This is like asking a father whom of his children he loves the most. There is a special story behind each important visual. Some of them date from the period where I worked at the archives of the Touring Club, others remind me of the days when I was scanning negatives at the photo archives of Selâhaddin Giz. For instance, there were these early touristic posters written in Arabic alphabet that we found together with Çelik Gülersoy in a deep corner of the lower floors of Touring Club archives. They had been later affixed with new headers printed in Latin letters and used in this new format, obviously following the alphabet reform. We then carefully removed these glued headers to return the posters to their original printed form. On the other hand, I gathered the first clues concerning civil aviation companies, from the late Albert Haskiya who was collecting philatelic material on this topic. This is the way I learned about a company called Aero Espresso organizing the first flights to the Republic of Turkey and which used to land its seaplanes at the Büyükdere shore of the Bosphorus; and about CIDNA, the “Compagnie Internationale de Navigation Aérienne” which was organizing scheduled postal and passenger flights under the name of Flèche d’Orient –Orient Arrow. I also came across photos of the second generation founders of the above-mentioned NATTA travel agency. I could continue for pages with these stories. The early period paraphernalia is certainly quite dear to my heart due to all these memories. MJ: Why do you think that such thematic exhibitions are not very frequent in Turkey and do you expect a positive development in the future in this regard? GA: The first reason for the infrequency of this type of thematic exhibitions is the lack of archives, as I mentioned earlier. The second reason is the lack of interest of the institutions. Though in the last ten to fifteen years, interest has increased, but it is still insufficient. We are a constantly changing, evolving country. But this rapid change leaves in a way everything left behind in a smoke of dust. The haste to save the day does not leave a chance to look at yesterday. Perhaps people think in terms of supply and demand. Maybe the institutions have second thoughts on the opportunity of preparing such exhibitions regarding their own history in the sense that they doubt if such an undertaking would yield any interest. For that matter, if you ask me, I would advocate not only the holding of exhibitions, but the establishment of a museum for each industry, each sector of activity or even each object. Allow me to share with you how much I was impressed by the “Match Museum” I recently visited in Stockholm, demonstrating that even a tiny object can witness to a magnificent history. MÜZELER Museums 52 BOĞAZİÇİ’nin YÜKSELEN YILDIZ’ı YILDIZ SARAYI, KORUSU ve MÜZESİ Araziye uyumlu dağılmış, farklı yaşlarda, çok mimarlı, yapılar; saraylar, köşk ve kasırlar; ağaçlar, kuşlar, sular... Bütünü ile zaten canlı bir müze olan Yıldız Sarayı ve Korusu’nun klâsik anlamdaki “müze” bölümleri de hızla gelişiyor... RISING STAR (YILDIZ) OF THE BOSPHORUS YILDIZ PALACE, WOODS and MUSEUM Structures, palaces, mansions and pavilions of different periods and architectural styles; trees, birds, waterways deployed in harmony with the landscape, the “Yıldız Palace and Woods”, already a living museum as a whole, has also its “museum” sections in usual sense developing rapidly... Yıldız Sarayı salonlarından biri ve Saray’da sergilenen 19. yüzyıla ait Taht-Kanape. A hall at the Yıldız Palace and the 19th century Throne Couch on display at the Palace. Rasim Konyar & Wikipedia 53 ugünkü Beşiktaş-Ortaköy yamaçları ve Balmumcu arasındaki tepelerde yer alan Yıldız Korusu ve Yıldız Sarayı kompleksi, Osmanlı tarihinin 500 yılının sırlarını saklıyor. Bizans Dönemi’nde ormanlık olan bu alanı, Kanuni Sultan Süleyman’dan itibaren padişahlar av sahası olarak kullanırmış. Günümüze ulaşmayan bazı sultan yapıları dışında 19. yy başına kadar doğal bitki örtüsünü koruyan bu alanda bilinen ilk girişim III. Selim’in annesi için yaptırdığı “Yıldız” kasrı ki ondan sonra semt de Yıldız diye anılmaya başlamış. O kasır şimdi yok ama çeşmesi İç Bahçe’de duruyor. Yıldız, Lale Devri’nin “Çerağan” eğlencelerine, II. Mahmut’un yeni ordusunun talim, ok atışı ve güreşlerini seyredişine, Abdülaziz’in 5 bin m2’lik göl yaptırıp, içindeki motorlu sandallarla gezintilerine, eklenen yeni köşk ve yapılarda kralların ağırlanışına tanık olmuş. II. Abdülhamit kendine üs edindikten sonra iyice büyüyen ve gelişen, nüfusu 12 binin üzerine çıkan Yıldız, “Yıldız Saray-ı Hümayunu” adını almış. Eski Saray, Topkapı Sarayı ve Dolmabahçe Sarayı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin dördüncü devlet merkezi olmuş. Her metrekaresine altın dökülen, şehir içinde şehir... II. Abdülhamit’in 33 yıllık iktidarı sırasında Saray, onun özel yaşam mekânlarının yanı sıra, görevli binaları, tamirhaneler ve Sultan’ın hobisine de uygun marangozhane gibi çeşitli atölyeler, tiyatro, müze, kitaplık gibi kültür sanat yapılarını da kapsayan bir komplekse dönüşmüş. Koruya da dünyanın dört bir yanından nadide ağaçlar, kuşlar hayvanlar getirilmiş. Eklenen farklı işlev ve üslûptaki yapı grupları 54 Situated on the hills between the slopes of today’s Beşiktaş and Ortaköy neighbourhoods and the Balmumcu area, the Yıldız Palace complex with the Yıldız Woods is hiding the secrets of 500 years of Ottoman history. The area of Yıldız used to be a forest in Byzantine times. Starting with the reign of Süleyman the Magnificent, the sultans made it their hunting grounds. In the following centuries, it remained as a grove behind the seaside palaces. The neighbourhood began to flourish in the wake of the construction of the palace in the 19th century. It took its name from the first pavilion, namely Yıldız Kasrı (Star Pavilion), commissioned by Sultan Selim III in early 19th century for his queen mother. Since then, the neighbourhood began to be referred to as Yıldız. That pavilion is not there anymore, but its fountain survived and is located at the palace’s internal garden. Yıldız Palace witnessed the “Çerağan” lantern illumination festivals of the Ottoman Tulip Era (1718-1730), Sultan Mahmut II watching his new army’s training, archery and wrestling performances, the motor boat rides of Sultan Abdülaziz on the 5 thousand- square-meter lake he had built on the premises, the welcoming of kings and dignitaries in the supplementary new pavilions and mansions. The Yıldız Complex began to substantially grow and develop after Sultan Abdülhamit II decided to establish base there and its population rapidly surpassed 12 thousand. It became the fourth State headquarters of the Ottoman Empire under the name of “Yıldız Saray-ı Hümâyûnu” (Yıldız Imperial Palace) following the The Old Palace, the Topkapı Palace and the Dolmabahçe Palace. City within a city with each square meter covered with gold… During the 33 years of Sultan Abdülhamit II’s reign, the palace evolved into a large complex including, besides the sultan’s private living quarters, a series of staff buildings, repair shops, various workshops such as the carpenter’s workshop befitting the Sultan’s hobby, cultural and art eğimli araziye uyumlu dağılarak, Yıldız’a, bir “şehir içinde şehir” özelliği de kazandırmış. II. Abdülhamit’in yeni yapılar ile yerli ve yabancı uzmanlara büyük paralar harcayarak düzenlettiği koru için hatıra defterine “her metre karesine altın döküldü” diye yazdığı söyleniyor. Cumhuriyet’in Yıldız’ı Son padişah Vahdettin’in İstanbul’u terki ve Cumhuriyet’in ilanından sonra boş kalan saray binaları, 1924’de Erkân-ı Harbiye Mektebi’ne ayrılmış. 1941-1946 arasında Silahlı Kuvvetler’in yerleştiği Yıldız Sarayı, 1946’da Harp Akademisi’ne, 1978’de Kültür Bakanlığı’na bağlanmış. Bu arada Şale Köşkü TBMM’ye, Koru, Malta ve Çadır köşkleri ise İstanbul Belediyesi’nin yönetimine verilmiş. 1979’da Çelik Gülersoy ve İstanbul Belediyesi arasında imzalanan bir protokol ile bu köşkler ve park TURİNG tarafından restore edilerek kullanıma açılmış, halk da bundan çok hoşnut olmuştu… 1993’den itibaren devraldığı Yıldız Sarayı’nı müzeleştiren Kültür ve Turizm Bakanlığı ise günümüzde de bu konuda hummalı bir çalışma yürütmekte. En Görkemli: Büyük Mabeyn Köşkü İki ana giriş Valide Sultan ve Saltanat kapılarına eşit uzaklıkta konumlanan dinlenme köşkü “Büyük Mabeyn”; Abdülaziz tarafından 1866’da Agop ve Sarkis Balyan’a yaptırılmış. Sarayın I. Avlu’sundaki köşkün plânı merkezi sofalı ve eyvanlı klâsik şemanın bir çeşitlemesi. Dış cephede klâsik çizgiler yeğlenmiş. II. Abdülhamit Dönemi’nde devlet yönetim binası olan köşk, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi’nde devlet konukevi olarak da kullanılmış. II. Abdülhamit, Avusturya-Macaristan Veliahtı Rudolf ve eşini, Alman İmparatoru II. Wilhelm’i bu binada ağırlamış. II. Meşrutiyet’in ilân kararı da burada alınmış. Atatürk’ün son buluşması II. Abdülhamit’in II. Avlu’daki özel bölümde yaptırdığı iki katlı kâgir Küçük Mabeyn Köşkü, dikdörtgen yalın bir plâna sahip. Geniş giriş holünün ana motifi çiçek dallarıyla süslü trabzanları ile gösterişli Art Nouveau merdiven dikkat çekiyor. Dönerek yükselen merdivenle çıkılan üst kat holündeki pencerelerde Fransız Bonet’nin, “Belle Epoque” tasarımı vitrayları görülmeye değer. II. Abdülhamit’e tahttan indirildiği haberi bu köşkte verilmiş. Mustafa Kemal Atatürk de 15 Mayıs 1919’da, 3. Ordu Müfettişi sıfatıyla Samsun’a gitmeden önce Sultan Vahdettin ile son kez bu köşkün bir odasında görüşmüş. Ada Köşkü ve Hasbahçe Hasbahçe’de, II. Abdülhamit’in güven içinde seyredebilmesi için etrafı tellerle çevrili, kafesler içinde aslan, zürafa, ayı gibi vahşi hayvanlar barındıran küçük hayvanat bah- facilities such as a theatre, museum and library. And the grove was endowed with rare trees, birds and animals from around the world. The various groups of structures of different architectural styles and functionality, added progressively at different periods and spread out on the grounds in harmony with the sloping landscape, lent Yıldız the character of a “city within a city”. It is said that Abdülhamit noted down in his diary that “each square meter of the palace grounds was poured with gold” with reference to the luxurious arrangements in the woods and the supplementary pavilions and mansions he commissioned from local and foreign professionals by spending large sums of money. Yıldız under the Republic The palace buildings left vacant in the wake of the departure from İstanbul of the last Ottoman Monarch, Sultan Vahdettin, and the Proclamation of the Republic, were allocated to the General Staff War College in 1924. Settled in by the Armed Forces between 1941 and 1946, the Yıldız Palace was attached to the Military Academy in 1946 and was finally placed in 1978, under the administration of the Ministry of Culture. In the meantime, the Palace’s Chalet Pavillion was Sol sayfa: Sarayın dışı, salonlarından biri ve Çadır Köşkü. Sağ sayfa: Sultan II. Abdülhamit tuğralı, 19. yüzyıl yapımı Yıldız Porselen yapımı saat ve meyvelik. Atatürk’ün Sultan Vahdettin ile son kez görüştüğü oda, II. Abdülhamit’in portresi ve müzede sergilenen III. Ahmet Çeşmesi maketi. Left page: The Palace Exterior; one of its halls and the “Tent Pavilion”. Right page: 19th century clock and fruit vessel with monogram of Sultan Abdülhamit II produced at the Yıldız Porcelain Factory. The room where Atatürk met with Sultan Vahdettin for the last time; Portrait of Sultan Abdülhamit II and, the model of the Sultan Ahmet III Fountain on display at the museum. 55 Saray Fotoğrafları II. Abdülhamit dendiğinde genellikle akla ilk gelen, onun kuşkuculuğu, sansürleri bir de yasakları olur. Öyle ki bir ara “Yıldız” sözcüğü bile yasakları arasındaymış. Öte yandan, II. Abdülhamit çok yönlü bir insan olup meraklarından biri de fotoğrafçılıkdı. Kültür A.Ş. ve IRCICA (İslam, Tarih,Sanat Ve Kültür Araştırma Merkezi) onun arşivinden 500’ün üzerindeki fotoğrafı geçtiğimiz yıllarda bir kitapta yayınlamıştı. Seçki, 19. yy İstanbulu’nun 100 yıllık değişimini gözler önüne seriyor. istanbulkitapcisi.com, II. Abdülhamid’in Saray Fotoğrafları Palace photos What usually comes first to mind when the name of Sultan Abdülhamit II is pronounced, are his excessive suspicions, the censorship and bans prevailing during his reign. So much so that even the word “Yıldız” figured on the list of prohibited words for some period of time. On the other hand, one of the fields Sultan Abdülhamit II, who had a versatile personality, was keenly interested in, was the art of photography. İstanbul Municipality’s Kültür A.Ş. (Culture Inc.) and IRCICA (Research Centre for Islamic History, Art and Culture) recently published a book with 500 photos from the Sultan’s own archives. The selection in the book highlights İstanbul’s evolution throughout the 19th century. Source: istanbulkitapcisi.com, Abdülhamit II’s Palace Photos. çesi ile aynı yerdeki Art Nouveau üslûplu Ada Köşkü’nün tasarımı da Raimondo D’Aronco’ya ait. Ana motifi ortasında bir adacık bulunan, 300 m uzunluğunda doğal bir su yolu görünümündeki yapay göl olan Hasbahçe’nin arşiv fotoğraflarında ve tablolarında kuğular, gezinti sandalları hatta yelkenliler de var. Dünyanın farklı ülkelerinden ağaçların da getirildiği Yıldız Sarayı’ndaki bahçeler, 1850’den sonra genellikle Alman peyzaj mimarları tarafından düzenlenmiş. Bu bahçelerde Barok tarzı egemen olup, grotto göletler, fıskiyeli havuzlar, deniz kabukları ile süslenmiş su kanalları, yapay kayalıklar, ağaç kakmalı köprüler yer alıyor. Cihannüma Köşkü “Neo Ottoman” üslûbun erken bir örneği, ahşap yapı sanatı ve süsleme elemanlarıyla sarayın en önemli yapılarından biri olan bu köşk, Boğaz ve Marmara’ya açılan son derece geniş bir görüş alanına sahip olduğu için Cihannüma adını almış. II. Abdülhamit, dinlenme ve seyir köşkü olarak kullanılan bu yapının üst katından, güçlü bir dürbünle İstanbul’u ve Boğaz’ı izlermiş. Yıldız Sarayı Müzesi 8 Nisan 1994’te müze olarak ziyarete açılan bina, 90 m uzunluğunda büyük bir galeriden oluşuyor. Bu binanın, yine müze olarak kullanıldığı ve değerli objelerin bu mekanda sergilendiği II. Abdülhamit Dönemi’ne ait fotoğraflarda da görülüyor. Müzede sergilenen eserler arasında II. Abdülhamit’in kişisel eşyaları ve marangoz aletleri, bahçede gezdiği fayton, tahtadan yapılmış bir paravan, kendisine armağan edilen objeler ve yine Yıldız Saray kompleksi içinde yer alan dönemin placed under the administration of the Turkish Grand National Assembly and the Woods as well as the Malta and Tent Pavilions were placed under the administration of the İstanbul Municipality. The park and the above-mentioned pavilions were restored by the Turkish Touring and Automobile Club in accordance with a protocol signed in 1979 between Touring’s late President Çelik Gülersoy and the Municipality of İstanbul. Following the completion of the restoration project, the park and mansions were opened to public use; a development which was wholeheartedly welcomed by the general public. The Ministry of Culture and Tourism who took over Yıldız Palace in 1993, is currently in the process of conducting intensive work with a view to completing the conversion of the palace into a museum. The Most Glorious Great Mabeyn (Interval) Pavilion The “Great Mabeyn” Pavilion (Interval Pavilion), initially conceived as a resting lodge situated at equal distance between the two main entrances, the Queen Mother Gate and the Sultanate Gate, was commissioned in 1866 by Sultan Abdülaziz from the famous architects of the era, Agop and Sarkis Balyan. The architectural plan of this last Turkish-Ottoman pavilion located on the First courtyard of the palace is a variant of the classical layout centred on a porticoed hall. Classical lines prevail also on its exterior. Having served as official State headquarters building under the reign of Abdülhamit II, the pavilion was also used as State Guesthouse during the Ottoman and Republican periods. Austro-Hungarian Crown Prince Rudolf and his wife, and German Emperor Wilhelm II were hosted in this building by Sultan Abdülhamit II. The decision for the Proclamation of the Second Constitutional Monarchy was also taken here. Atatürk’s last meeting with the Sultan The Small Mabeyn Pavilion which had been built by Abdülhamit II in a special section of the Second Courtyard is a two-storey masonry building with a lean rectangular plan. The large entrance hall features a flamboyant “Art Nouveau” staircase with eye-catching handrails decorated with flower branches as main motifs. French “Belle Epoque” design stained-glass windows at the upper floor hall reached through the spiralstaircase are worth seeing. Abdülhamit II was forwarded the news of his dethronement in this small pavilion. On 15 May 1919, Mustafa Kemal Atatürk met for the last time with Sultan Vahdettin in a room of this mansion, before leaving for Samsun in a capacity as Inspector for the 3rd Army. Island Pavilion and Imperial Gardens The Art Nouveau style Island Pavilion as well as the small zoo wired around to allow the Sultan to watch in security the lions, giraffes, bears and other wild animals harboured in cages; both located on the grounds of the Imperial Gardens, were designed by the renowned Italian architect Raimondo Tommaso D’Aronco who was the chief palace architect to Sultan Abdülhamid II for 16 years. Swans, excursion boats and even sailboats are viewed on the archival photographs and paintings of the Imperial Gardens featuring an artificial lake shaped like a 300 m long natural waterway with an islet in the middle. The garden arrangements of the Yıldız Palace, endowed with rare trees brought from different countries of the world were usually designed after 1850 by German landscape architects. Dominated by the Baroque style, these gardens feature grotto ponds, pools with sprinkler fountains, water channels decorated with sea shells, artificial rocks, inlaid wood bridges. The “Cihannüma” Belvedere Pavilion An early example of the “Neo-Ottoman” style, the Belvedere Pavilion which is one of the most important buildings of the palace representing a refined wooden construction art and featuring exquisite decoration elements was named “Cihannüma”- Belvedere Pavilion since it possessed an extremely wide field of view overlooking the Bosphorus and the Sea of Marmara. Sultan Abdülhamit used to observe, with powerful binoculars, İstanbul and the Bosphorus from the upper floor of this structure utilized as resting and observation kiosk. 56 Yıldız Porselen Fabrikası ürünleri bulunuyor. Saray kompleksi içinde, Raimondo D’Aronco tarafından yapılan Kaskat Köşkü, şimdi “Art Nouveau Seksiyonu” olarak ziyaret ediliyor. Zamanında Padişah’ın özel mekânı olan bu köşkte, Türkiye’de üretilen Art Nouveau eserlerin en iyi örneklerinden Yıldız Çini ve Porselen Fabrikaları yapımı bazı objeler sergileniyor. Yıldız Sarayı Tiyatrosu II. Avlu’daki Tiyatro, günümüze ulaşabilen tek saray tiyatrosu. Tiyatroya ve Batı müziğine düşkün II. Abdülhamit’in, yaptırdığı bu tiyatro, saray mensuplarının “sinema” ile tanıştığı yer olma özelliği de taşıyor. Dikdörtgen ve üç tarafı sütunlarla taşınan tiyatro, sahnenin tam karşısındaki Padişah’a ait olan localarla çevrili. Yan localar şehzadelerle davetlilere mahsus. Harem halkı, Padişah locasının iki yanındaki galerilere yerleştirilen kafeslerin ardında otururmuş. Burada İtalyan ve Türk sanatçılardan meydana gelen oyuncu gruplarının yanı sıra, İstanbul’a gelen yabancı tiyatro grupları ve bazı yerli oyuncular da sahneye çıkmış. Aralarında Sarah Bernhardt ve Coquelain Cadet ile Rus şantör Feodor Challapin, Güllü Agop Efendi ve Naşit Efendi de var. Tiyatroda Sevil Berberi, Norma, Rigoletto, Traviata, Carmen ve Aida gibi operalar sahnelenmiş.. yildizsarayi.com.tr Sol sayfa: Japon İmparatoru tarafından II. Abdülhamit’e armağan edilen marangozluk takımları ve Sultan tarafından yapıldığı düşünülen ayna. Sağ sayfa: Venedik yapımı olduğu düşünülen Valide Sultan Koltuğu, II. Abdülhamit’e ait araba ve Sultan’ın araba gezisi. Left page: The set of carpenter tools sent as a gift to Sultan Abdülhamit II by the Emperor of Japan and a mirror thought to have been manufactured by the Sultan himself. Right page: A Queen Mother’s Seat thought to be made in Venice; Sultan Abdülhamit II’s carriage and carriage ride of the Sultan. Şehir Müzesi Yıldız Saray Müzesi’nin yanında, Osmanlı Dönemi İstanbulu’nun sosyal yaşamını yansıtan objelerin sergilendiği Şehir Müzesi var. Bu müzedeki objeler 1939’da Beyazıt Belediye Kütüphanesi’nde sergilenmeye başlanmış, 1945’de Saraçhanebaşı’ndaki Gazanfer Ağa Külliyesi’ne taşınmış, 1988’de ise şimdiki yerine getirilmişti. Müzenin koleksiyonu içinde hat levhalar, kumaşlar, cam bastonlar ve çeşitli cam eşya, mutfak eşyası, kahve takımları, kadın sigara ağızlığı, mühürler, cilt kalıpları, ölçek, terazi ve ağırlıklar, keramik eserler, türünün ender örneklerinden bir 16. yy kandili de var. Tabloları sergilenen ressamlardan birkaçı; Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sami Boyar, İbrahim Çallı, Ferruh Başağa, Zeki Kocamemi. Hat koleksiyonunda ise; Sultan Abdülmecit, Mehmed Raşid, Mustafa İzzet, Mahmut Celaleddin, Hamit Aytaç, İsmail Hakkı Altunbezer gibi imzalar taşıyan parçalar var. City Museum There is a City Museum next to the Yıldız Palace Museum, where objects reflecting İstanbul’s social life during the Ottoman Period are exhibited. The items which are in this museum were initially exhibited at the Beyazıt Municipal Library in 1939, were moved to the Saraçhanebaşı Gazanfer Ağa Complex in 1945, and finally brought to their present location in 1988. The museum’s collection includes calligraphic plates, fabrics, glass canes and various glassware, kitchen utensils, coffee sets, women’s cigarette holders, seals, bookbinding patterns, measuring tools, scales and weights, ceramic objects, and a 16th century oil lamp which is a rare example of its kind. Some of the painters whose canvases are on display at the museum are: Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sami Boyar, İbrahim Çallı, Ferruh Başağa, and Zeki Kocamemi. The calligraphy collection includes pieces bearing well-known signatures such as Sultan Abdülmecit, Mehmed Raşid, Mustafa İzzet, Mahmut Celâleddin, Hamid Aytaç and İsmail Hakkı Altunbezer. Yıldız Palace Museum The building inaugurated as museum on 8 April 1994 consists of a large gallery with a length of 90 meters. This space was already used as a museum where valuable objects were exhibited during the time of Sultan Abdülhamit II, as seen on archive photos of the period. Among the objects on display at the museum are Abdülhamit’s personal belongings and carpenter tools, the carriage he used for rides in the gardens, a screen made of wood, gifts which were presented to him, and products of the period’s Porcelain Factory located also on the premises of the Yıldız Palace complex. The “Cascade Pavilion” built by Raimondo D’Aronco currently serves as the “Art Nouveau Section” of the museum. A group of objects produced by the Yıldız Tile and Porcelain Factories are on display at this formerly private quarter of the Sultan, representing the best examples of Art Nouveau works of art made in Turkey. Yıldız Palace Theatre The theatre located on the Second Courtyard of Yıldız Complex is the only palace theatre having survived up to the present-day. This theatre which had been built by Abdülhamit II, who was fond of theatre and western classical music, also bears the distinction of being the place where the members of the court were acquainted with cinema. The boxes reserved to the Sultan are lined right opposite the stage of the rectangular shaped theatre building supported by columns on three sides. The lateral boxes were reserved for crown princes and guests. The inhabitants of the Harem were seated behind latticed partitions in galleries situated on both sides of the Sultan’s lodge. Groups of Italian and Turkish artists, as well as foreign theatre troops and personalities who came to Istanbul for guest performances took the stage at Yıldız Palace Theatre. Among them were the era’s world- famous artists such as international French actress Sarah Bernhardt, French actor Coquelin Cadet and the Russian opera singer Feodor Ivanovich Chaliapin and local performers such as Güllü Agop Effendi and Master Naşit Effendi. The Barber of Seville, Norma, Rigoletto, la Traviata, Carmen and Aida were among the operas staged at this theatre. Source: yildizsarayi.com.tr 57 58 Baksı Müzesi Arşivi Avrupa’nın 40 önemli müzesinin yarıştığı Avrupa Konseyi Müze Ödülü 2014, Baksı Müzesi’nin! Türkiye bu ödülü 3. kez kucaklıyor. BAYBURT’TAN TÜRKİYE’YE DAĞILAN SEVİNÇ TURKEY CHEERS BAYBURT’S SUCCESS Bayburt’s Baksı Museum wins the 2014 Council of Europe Museum Prize, amongst 40 top European museums participating in the contest. Turkey enjoys this award for the third time. MÜZELER Museums 59 eçtiğimiz 2013 yılının son ayında, ülkemizde önce geniş çaplı bir heyecan ve ardından coşkulu bir sevinç yaşandı. Heyecan büyüktü çünkü Bayburt’taki Baksı Müzesi, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından 2014 yılı için verilecek “EMYA” (European Museum of the Year Award) “Avrupa Yılın Müzesi Ödülü”nün finaline kalmıştı ve sonuçlar 3 Aralık’ta açıklanacaktı. Sanatçı ve akademisyen Hüsamettin Koçan’ın 2010 yılında Bayburt’ta kurduğu Baksı ile birlikte finale kalan diğerleri; Umeå’da (İsveç) Bildmuseet ile Riga’da (Latviya) Zana Lipkes Memorials idi. Aynı ödülü bir önceki yıl Liverpool Müzesi (Birleşik Krallık), ondan önce Rautenstrauch-Joest Müzesi (Köln, Almanya), 2010’da da Portimão Müzesi (Portekiz) kazanmıştı. Bayburt Postası’nın Twitter üzerinde başlattığı #AvrupaMüzeÖdülüBaksıMüzesineGeliyor etiketi sosyal ağlarda hızla paylaşılırken, heyecan dozunu da aynı hızla yükseltiyordu. Sevinç çok daha yaygın yaşandı çünkü Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Kültür Komisyonu’nun Paris’te yaptığı oylama sonucunda Avrupa’nın en prestijli bu müze ödülünü Baksı Müzesi kazanmıştı. Haber dünyada da Türkiye’de de hızla yayıldı. Internette o akşamın en çok paylaşılan içeriklerinden biri oldu. Ödül gerekçeleri “Avrupa Yılın Müzesi Ödülü”nün raportörü, Vesna Marjanovic, ödülü Baksı Müzesi’nin kazanmasının gerekçesini şöyle açıkladı: “Müze, yönetimi ve düzenlediği etkinlikler ile, Avrupa Konseyi Faro Sözleşmesi’nin kültürel mirasın yaşatılmasına yönelik prensiplerinin yerelde nasıl uygulanabileceğini gösteren, çok etkileyici ve ilham Baksı Müzesi Ehram Atölyesi (altta) ve müzeden görüntüler. Baksı Museum Gown Workshop (bottom) and views from the museum. Towards the end of last year, we were eagerly waiting for the outcome of the contest for the “European Museum of the Year Award” (EMYA) to be announced on 3rd December 2013, the Baksı Museum from Bayburt, Turkey being one the nominees for the finals. Eventually, our impatient excitement culminated into exuberant joy. The Baksı Museum established in 2010 by artist and scholar Prof. Dr. Hüsamettin Koçan in Bayburt, at Turkey’s Eastern Black Sea Region was among the finalists together with Bildmuseet from Umeå (Sweden) and Zana Lipkes Memorials from Riga (Latvia). The same prize was awarded the previous year to the Liverpool Museum (United Kingdom) and there before to the Rautenstrauch-Joest-Museum (Cologne, Germany) and to the Portimao Museum (Portugal) in 2010. The excitement was rising while the relevant Twitter hashtag created by Bayburt’s local newspaper was being abundantly shared on the social networks. Finally, when the outcome of the rating by the Culture Commission of the Parliamentary Assembly of the Council of Europe in Paris was announced, presenting the most prestigious European museums award to Baksı Museum, the news has spread rapidly in Turkey and around the world. It was one of the most shared contents on the internet that evening. Award rationale The rapporteur of the “European Museum of the Year Award”, Vesna Marjanovic, explained the reasons for the granting of the award to Baksı Museum as follows: “With its management and the type of events it organizes, Baksı Museum represents an impressive and inspiring model illustrating the way in which the principles for the perpetuation of cultural heritage as enshrined in the Council of Europe Faroe Convention can be implemented at local level.” The Council of Europe Parliamentary Assembly, Culture, Science, Education and Media Commission (PACE) declared: “This museum is testimony to the vision of its founder Hüsamettin Koçan and his 160 fellow contemporary artists who imported a high standard of art and design into a lesser-developed rural area of Anatolia. The Baksı Museum aims at establishing a bridge between centre and periphery, by helping local populations to economically and culturally strengthen hold on their soil through the revitalization of the traditional weaving and textile production, thereby contributing to the sustention of cultural memory.” MUSEUMS JOURNAL had already heralded That “bridge between centre and periphery” function was already dwelt upon in detail in the January-February-March 2012 of our Museums Journal in an article entitled “A very special private museum…” : “By hosting yearly exhibitions aimed at bringing together traditional and contemporary artists on the same ground, Prof. Dr. Koçan intends to display the creative pursuit of mankind in different environ- 60 verici bir model sunuyor.” Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Kültür, Bilim, Eğitim ve Medya Komisyonu’nun (PACE) açıklamasında ise şöyle deniyordu: “Bu müze, yüksek standarttaki sanat ve tasarımı Anadolu’nun az gelişmiş bir kırsal bölgesine götüren kurucusu Hüsamettin Koçan’ın ve onun etrafındaki 160 çağdaş sanatçının sahip olduğu vizyonu gösteriyor. Müze, yerel halkın kültürel ve ekonomik olarak kendi toprağında kök salmasına ve geleneksel dokuma ve tekstil üretimini canlandırarak kültürel hafızanın sürdürülebilmesine destek verip, merkez ile taşra arasında bir köprü oluşturmayı amaçlıyor.” MÜZE DERGİ de müjdelemişti “Merkez ile taşra arasındaki köprü” işlevi, dergimizin de 2012, Ocak sayısında “Çok özel bir özel müze” başlığı altında, ayrıntılı olarak işlenmişti: “Her yıl yeni bir sergiye ev sahipliği yapacak olan müze, bu sergiler ile çağdaş sanatçılarla geleneksel sanatçıları aynı zeminde buluşturmayı hedefliyor ve Prof. Dr. Koçan’ın ifadesiyle, ‘Bu tutumuyla akademik hiyerarşi sorununu kapsamın dışında’ tutarak, insanoğlunun farklı ortamlarda yaratma uğraşısını sergilemek istiyor. Bayburt’un Bayraktar Köyü, Çayırlar mevkiinde sıradışı görüntüsü ve sıradışı hedefleriyle Baksı Müzesi, yalnızca müzeciliğin değil, Anadolu topraklarının da en hoş sürprizlerinden birini oluşturuyor”. Bayburt’ta bir Miro EMYA yarışmasının “Yılın Müzesi” ödülü bir diploma ile Joan Miro’nun “La femme aux beaux seins” (Güzel göğüslü kadın) adı verilen bronz heykelciğini 1 yıl boyunca sergileme hakkı. Aralık ayına kadar Liverpool Müzesi’nde sergilenen heykelcik artık Bayburt’lu oluyor. Ödül, Paris’te yapılacak takdim töreninin ardından Bayburt’a getirilecek ve 1 yıl süreyle Baksı Müzesi’nde kalacak. Diğer Baksı projeleri Baksı, kuruluşunun ikinci yılını tasarım, moda, yemek kültürü ve sanatı biraraya getiren “Mesafe ve Temas” sergisi ile kutlamıştı. Törenle açılan Depo Müze ve bir yıl boyunca ziyaretçilere açık kalan “Mesafe ve Temas” dört ana bölümden oluşuyordu. Serginin tasarım bölümü Faruk Malhan, moda bölümü Arzu Kaprol, yemek kültürü bölümü Engin Akın, sanat bölümü ise, aynı zamanda serginin genel çerçevesini de belirleyen Fırat Arapoğlu, Mürteza Fidan ve Kurucu Koçanoğlu tarafından hazırlanmıştı. Etkinlik danışmanlığını ise Ayşegül Sönmez, Emre Zeytinoğlu ve Hüsamettin Koçan üstlenmişti. Öte yandan, Baksı Kültür ve Sanat Vakfı tarafından yürütülen “Çözgüdeki Anadolu” başlıklı proje kapsamında hazırlanan “kilim” temalı iki kitap birbiri ardına yayınlandı. Baksı Müzesi Yayınları’ndan çıkan kitaplar, kökleri Orta Asya’ya dek uzanan ancak bugün unutulmaya yüz tutan bir el sanatını, Anadolu kilim geleneğini çeşitli yönleriyle ele alıyor. Kaynaklar: http://goo.gl/xriWFD, www.baksi.org, http://goo.gl/4CpbEm, www.bayburtpostasi.com.tr ments ‘without hinging on academic hierarchy matters’... At Bayburt Bayraktar village’s meadows area, the Baksı Museum with its unusual appearance, is not only an unexpected surprise in terms of a museum, but also one of the most extraordinary and pleasant surprises on the Anatolian soil.” Miró in Bayburt EMYA contest’s “Museum of the Year” award is associated with a diploma and the right to display for one year Joan Miró’s bronze figurine called “La femme aux beaux seins” (Fine-breasted women). The figurine displayed in Liverpool until the end of 2013, brought to Bayburt following the award presentation ceremony in Paris, will remain on display at the Baksı Museum until the end of 2014. Other Baksı projects The Baksı Museum celebrated in 2012 the second year of its establishment with an exhibition combining design, fashion, food culture and art called “Distance and Contact”. The “Depot Museum” inaugurated with a ceremony and the “Distance and Contact” exhibition remaining open to visitors throughout the year consisted of four main sections. The exhibition’s design section was realized by Faruk Malhan, the fashion section by Arzu Kaprol, the food culture section by Engin Akin, and the art department by Fırat Arapoğlu, Mürteza Fidan and Museum’s founder Prof. Dr. Koçan who also defined the general framework of the exhibition. Ayşegül Sönmez, Emre Zeytinoğlu and again Prof.Dr. Hüsamettin Koçan acted as the advisers of the event. On the other hand, two books on the theme of “rugs” were published in the framework of the “Anatolia in the Weaving Warp” project carried out by the Baksı Foundation for Culture and Arts. The books released by Baksı Museum Publications deal with the various aspects of a nowadays nearly forgotten handicraft with roots extending as far as Central Asia, the Anatolian “kilim” tradition. Sources: http://goo.gl/xriWFD, www.baksi.org, http://goo.gl/4CpbEm, www.bayburtpostasi.com.tr 61 MİTOLOJİ mythology TARİHE YÖN, SANATA ESİN VERDİLER ÜÇ GÜZELLER Rasim Konyar, Wikipedia, Shutterstock üç yunan tanrıçası hera, afrodit ve athena’nın çekişmesi, on yıldan fazla süren truva savaşı’na sebep olmuştu. onlar bu ünlü mitolojik hikayenin baş kahramanları, sanatın da her zaman ilham perisi oldular… 62 ç Güzeller; yani Tanrı Zeus’un karısı Hera, aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit, zeka ve sanat tanrıçası Athena… Tarihin “en güzel” çekişmesinin kahramanları... Binlerce yıl pek çok dalda sanata ilham verdiler. Rubens, Picasso, Botticelli onlardan etkilendi. Resim ve heykelleri yapıldı. Peki kimdi bu “güzeller”, efsane ne der? Yunan mitolojisi zengin efsanelerle dolu. Bunlardan en önemlisi de “Paris’in Seçimi”. Filmlere ve kitaplara da konu olan Truva efsanesinin kaynağı olan bu hikayeye göre, Kötülük Tanrıçası Eris havaya, üzerinde “En Güzele” yazan bir altın elma fırlatır. Hepsi de en güzelin kendisi olduğunu söyleyerek, elmayı almak üzere atılır ve aralarında kavga çıkar. Zeus’tan kimin en güzel olduğuna karar vermesini isterler. Zeus, Hermes’in rehberliğinde tanrıçaların üçünü de İda Dağı’nda yaşayan Paris’e gönderip seçimi onun yapmasını ister. Hera, Paris’e kendisini seçerse ona Asya İmparatorluğu’nu vereceğini söyler. Athena, bilgelik ve gireceği tüm savaşlarda zafer; Afrodit ise dünyanın en güzel kadını olan Spartalı Helena’nın aşkını vaat eder. Paris elmayı Afrodit’e verir ama buna karşılık olarak dünyanın en güzel kadını, Zeus’un kızı ve Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helena’yı Troya’ya kaçırır. İşte ardından da tarihin en büyük savaşlarından Truva Savaşı patlak verir. Üç Güzeller bundan sonra yalnızca tarihin değil, mitoloji ve sanatın da en yaygın sembolü olur. THE THREE GRACES WHO SHAPED HISTORY AND INSPIRED ART The quarrelling between three Greek goddesses, Hera, Aphrodite and Athena led up to the Trojan War which lasted more than a decade. The rivalry between the three goddesses, who inspired art at all times, was the mythological origin of this war. Neşe, Görkem, Övünç… Üç Güzeller mitolojide güzellik ve yaratıcılığın simgesi olmuş. Antik Yunan ve Roma’da dansın ve müziğin tanrıçaları olarak anılmış. Bu dönemden kalan en önemli sanat eserleri mozaikler ve heykeller. Üç Güzeller burada genellikle çıplak olarak dans edip şarkı söylerken tasvir edilir. Mitolojide Zeus ile Eurynome’nin kızlarından da “Üç Güzeller” diye söz edilir. Dionysus ile Afrodit’in ya da Helios ile Aegle’nin kızları da bu adla anılır. Bazı mitolojik hikayelerde ise sayıları artar. Onlara başka tanrıçalar da eklenir. Tüm çağlarda üretilen “Üç Güzeller” efsaneleri güzelliği kutsamak içindir. Bu üç güzel tanrıça Neşe, Görkem ve Övünç adlarıyla güzellik, doğa, cazibe, insan yaratıcılığı ve doğurganlığı sembolize eder. İtalya, Toskana’dan Üç Güzeller heykel detayı (solda). Sanat tarihinin Üç Güzeller’i betimleyen en ünlü eserlerinden biri, Botticelli’nin İlkbahar (Primavera) tablosu ve detay (üstte ve sağda). Detail of a Three Graces statue in Tuscany, Italy (left). One of the most famous works of art depicting the Three Graces, Botticelli’s Primavera (Spring) and detail (above and right). 63 Botticelli, Rubens ve Raphael Üç Güzeller konseptini resme yansıtan ünlü sanatçılardan Botticelli, Rubens ve Raphael’in eserleri bugün hala sanat tarihinin başyapıtları arasında sayılır. Botticelli’nin “Primavera” (İlkbahar) tablosunda renkler dramatik, güzeller çarpıcıdır. 1482 tarihli bu muhteşem eser bugün Floransa, Uffizi Müzesi’nde sergileniyor. Rubens ise Üç Güzeller temasını defalarca işlemiştir. 1630-1639 yılları arasında yaptığı “The Judgement of Paris” (Paris’in Seçimi), “The Three Graces” (Üç Güzeller) gibi tabloları bugün Londra National Gallery ve Prado Müzesi’nde sergilenmekte. 1515 yılında yapılan bir başka yorum da İtalyan sanatçı Marc’Antonio Raimondi’nin eseri gravürdür. Kübizmde Üç Güzeller Üç Güzeller, her dönemde, zamanın estetik ve güzellik anlayışına göre yorumlanır. Antik ve Orta Çağ’da çıplaktır, 19. yüzyıl başında dolgun, Picasso’nun tuvalinde kübik ve mavi... Renoir’ın ünlü “Das Urteil des Paris”i 1910 yılında yapılmış, bu konseptin görece daha geç bir versiyonudur. Picasso’nun 1925 yılında Aydın Aphrodisias Müzesi’nde sergilenen Üç Güzeller kabartması detayı (üstte), aynı müzeden “Aphrodisias Afrodit”i ve detayı (solda ve altta), Pamukkale Hierapolis Müzesi’nden antik tiyatro kabartması (sağda). Sağ sayfa: Raphael’in tablosundan detay (sağ en üstte) ve Rubens’in iki farklı yorumundan detaylar (sağ üstte). Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden Üç Güzeller betimlemeli bir “Tarsos, Kilikia” parası (sağ altta). Detail of the Three Graces relief on display at the Museum of Aphrodisias in Aydın (above); “Aphrodite of Aphrodisias” statue from the same museum and detail (left and bottom); the ancient theatre relief displayed at the Museum of Hierapolis, Pamukkale (right). Right page: Detail from Raphael’s painting (top right) and the details from the two different Rubens paintings (top right). A “Tarsus, Cilicia” coin minted with a Three Graces description from the Museum of Anatolian Civilizations in Ankara (bottom right). 64 The Three Graces, the goddess Hera, wife of Zeus, Aphrodite, the goddess of love and beauty and Athena, the goddess of wisdom, inspired art for centuries. They inspired Rubens, Picasso, and Botticelli. They were depicted in many paintings and sculptures. So, who were these three graces according to the myth? The “Judgement of Paris” telling their story is a fundamental episode of Greek mythology. It is recounted that Eris, the goddess of discord threw an apple upon which was the inscription “for the fairest one”, into the crowd of a banquet offered by Zeus. Three goddesses claimed the apple: Hera, Athena and Aphrodite. They asked Zeus to judge which of yaptığı “The Three Graces”i ise kübik bir eser olarak sanat tarihinde ayrı bir sayfa açar. Müzikte, edebiyatta, sinemada... Efsane sadece plastik sanatlara konu olmamış. İngiliz sanatçı William Congreve tarafından, 1700-1701 yıllarında opera olarak sahnelenmiş. Romancı Gore Vidal ise 1952 yılında “The Judgement of Paris” adlı bir kitap yazmış, bu kitap 1954 yılında bir müzikale uyarlanmış ama biraz çağdaş bir yorumla. Müzikalde üç kadın, bir erkekten en güzel keki kimin yaptığını seçmesini ister ve öykü devam eder... 2003 yılında “Truvalı Helen” başlıklı bir dizi ise aynı mitolojik öyküyü televizyonlardan ulaştırdı dünyaya ve büyük beğenini topladı. “Hercules: The Legendary Journeys” adlı tv dizisinde de üç tanrıçanın hikayesi işleniyordu. them was fairest, and eventually he, reluctant to favour any claim himself, declared that Paris, a Trojan prince, would judge their cases. Thus it happened that, with Hermes as their guide, the three candidates went to see Paris on Mount Ida. While Paris inspected them, each attempted with her powers to bribe him; Hera offered to make him king of Europe and Asia, Athena offered wisdom and skill in war, and Aphrodite, offered the world’s most beautiful woman. This was Helen of Sparta, wife of the Greek king Menelaus. Paris accepted Aphrodite’s gift and awarded the apple to her, receiving Helen as well as the enmity of the Greeks and especially of Hera. The Greeks’ expedition to retrieve Helen from Paris in Troy is the mythological basis of the Trojan War. Hence, the Three Graces became a popular art topic depicted in dozens of paintings and sculptures. 65 Joy, glory, pride... The Three Graces became symbol of beauty and creativity in mythology. In ancient Greece and Rome they were known as the goddesses of dance and music. The most important works of art from this period were mosaics and sculptures portraying them dancing and singing naked. In mythology, the daughters of Zeus and Eurynome were referred to as “Three Graces”. The daughters of Dionysus and Aphrodite or of Helios and the naiad Aegle were also referred to by this name. In some mythological accounts, other goddesses were also added to the group of three. The common denominator of the myths originating from different ages is the blessing of charm and beauty. These three beautiful goddesses of joy, glory and pride symbolize charm, beauty, nature, human creativity, and fertility. Sol sayfa: Lucas Cranach the Elder’in tablosundan bir detay (en üstte), Antonio Canova’nın mermer heykelinden detay (ortada), Paul Cezanne’ın tablosu (altta), Indianapolis Sanat Müzesi’nde Üç Güzeller heykeli (sağ üstte). Jacques-Louis David’in “Helen ile Paris’in Aşkı” adlı tablosundan detay (altta). Sağ sayfa: Üç Güzeller’in giyimli olarak resmedildiği ender yapıtlardan biri, Sandro Botticelli’nin eseri (üstte) ve Angelica Kauffman’ın yağlı boya tablosu (altta). Left page: Detail from the painting by Lucas Cranach the Elder (top); detail from the marble statue by Antonio Canova (centre); Paul Cezanne’s painting (below); Three Graces statue at the Indianapolis Museum of Art (top right). Detail from Jacques-Louis David’s “The Love of Helen and Paris” painting (below). Right page: Sandro Botticelli’s painting which is one of the rare clothed descriptions of the Three Graces (above) and the oil painting by Angelica Kaufmann (below). Botticelli, Rubens and Raphael The canvases of the famous artists Botticelli, Rubens and Raphael depicting the Three Graces are among the masterpieces of art history. In Botticelli’s “Primavera”(Spring) painting, the colours are dramatic and the beauty of the goddesses is striking. Today this magnificent work dated 1482 is exhibited in the Uffizi Museum in Florence. Rubens has repeatedly portrayed the Three Graces. “The Judgement of Paris” and “The Three Graces” he painted between the years 1630-1639, are today exhibited in the National Gallery, London and the Prado Museum in Madrid. Another interpretation of the subject is the 1515 engraving by the Italian artist Marcantonio Raimondi. Three Graces in Cubism The theme of Three Graces was interpreted according to the understanding of aesthetics and beauty of each era. In the Middle Ages they were portrayed nude, in the beginning of the 19th century they were fuller bodied, they look blue and cubic in Picasso’s canvas. Renoir’s “Judgment of Paris” painted in 1910, is a relatively late version of this mytheme. Picasso’s 1925 “Three Graces” opened a new page in the history of painting as a cubic work of art. In music, literature and theatre... The myth was not only a theme in plastic arts. It was staged as opera in the years 1700-1701 by British artist William Congreve. In 1952, the novelist Gore Vidal wrote a book entitled “The Judgement of Paris”; a musical was adapted from that book in 1954 in a somewhat contemporary interpretation of the story. Three women were asking a man to judge who, among the three of them, baked the best cake and the story went on... In 2003, a television series entitled “Helen of Troy” brought once again the same mythological story to the attention of the whole world and gathered great acclaim. The myth of the three goddesses was also the subject of yet another TV series called “Hercules: The Legendary Journeys”. Anatolia’s Three Graces In Turkey, the best-known Three Graces painting is the canvas of the same name by contemporary Turkish painter Nuri İyem, renowned for his portraits 66 Anadolu’nun Üç Güzeller’i Türkiye’de ise en bilinen Üç Güzeller tablosu, Anadolulu kadın portreleriyle ünlü ressam Nuri İyem’in “Üç Güzeller” adlı eseri. Aslında Anadolu’da Üç Güzeller’in izine pek çok yerde rastlamak mümkün. Örneğin, Mersin Narlıkuyu’daki Poimenios Roma Hamamı’nın zemininde yer alan Üç Güzeller mozaiği... Doğu Roma İmparatorluğu’nda yüksek rütbeli bir devlet görevlisi olan Poimenios, koydaki tatlı su kaynağından yararlanarak bir hamam ve zeminine de Üç Güzeller’in tasvir edildiği bir mozaik yaptırmış. Bu mozayiğe en güzel gönderme ise Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden geliyor: Vitrinlerde yer alan bir Tarsos (Tarsus) Kilikya parası üzerinde üç güzel kadın figürü açıkça farkediliyor... Aphrodisias Antik Kenti içinde yer alan Aphrodisias Müzesi’nde de Üç Güzeller yorumuna örnekler var. Sevgi Gönül Salonu’nda sergilenen dev rölyefte Üç Güzeller alışılmış Helenistik komposizyonla betimleniyor. Bu yorumda üç güzel, Afrodit’in hizmetkarlarıdır. İsimleri ise karakterlerini açığa vurur: Euphrosyme (Neşe), Aglaia (Görkem) ve Thaleia (Tazelik). Gene aynı müzede, MS 2. yüzyıla ait ünlü heykel Aphrodisias Afroditi’nin göğsünde de Üç Güzeller yorumu var. Denizli, Pamukkale Hierapolis Arkeoloji Müzesi de bir başka Üç Güzel rölyefini konuk ediyor. Hierapolis Antik Tiyatrosu buluntularından olan mermer eserde güzeller bu kez giyinik olarak tasvir edilmiş... of Anatolian women. In fact, traces of the Three Graces can be found in many places in Anatolia. The Three Graces mosaic on the floor of the Poimenios Roman Baths in Mersin Narlıkuyu is a good example. Poimenios, a high-ranking government official of the Eastern Roman Empire, had a bath built there, utilizing the fresh water springs in the vicinity and commissioned a mosaic portraying the Three Graces for its floor. The Three Graces clearly recognizable on a Tarsos, Cilicia coin placed in a showcase at the Museum of Anatolian Civilizations in Ankara, constitute the best cross-reference to this mosaic. The museum located in the ancient city of Aphrodisias also offers various versions of the myth. The giant relief located at the Sevgi Gönül Hall, presenting a conventional Hellenistic composition, depicts the three graces as the attendants of Aphrodite, with names revealing their characters: Euphrosyne (joy, festivity or mirth), Aglaea (splendour and glory), and Thaleia (freshness, good cheer and charm). Another Three Graces portrait is also to be found in the same museum, on the chest of a famous 2nd century AD statue of Aphrodite of Aphrodisias. The Hierapolis Archaeology Museum at Pamukkale, Denizli is home to yet another Three Graces relief found in the ruins of the Ancient Theatre of Hierapolis. The marble relief portrays them as clothed females this time around. Louvre’dan bağış çağrısı Fransa’nın dünyaca ünlü müzesi Louvre’da ise Üç Güzeller ile ilgili “ilginç” bir olay yaşanmış, müze tarihinde bir ilke imza atılmıştı. Louvre, Alman ressam Lucas Cranach’ın 16. yüzyılda yaptığı “Drei Grazien” (Üç Güzel) adlı tabloyu, müzeye kazandırabilmek için sanatseverlerden yardım talep eden bir kampanya başlatmış ve bu parayı gerçekten de toplayarak eseri koleksiyonuna kazandırmıştı. Resim sanat tarihçileri tarafından ulusal miras olarak değerlendiriliyordu. Resimde, heykelde, sinemada ya da diğer sanat dallarında bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Üç Güzeller, zamansız ve evrensel hikayeleriyle sanata da hayata da ilham vermeye devam edecek gibi görünüyor. Mitolojinin, gerçeği nasıl da beslediği, dönüştürdüğü ve etkilediğine iyi bir örnek… Call for donations from the Louvre An unprecedented event, breaking new ground in museum history, took place at France’s world-famous Louvre Museum with regard to the Three Graces. The Louvre launched a campaign to collect donations from amateurs of art in order to acquire the famous painting “Drei Grazien” (The Three Graces) of 16th century German painter Lucas Cranach. The campaign yielded success so that the museum was indeed able to include in its collection the canvas referred to as national heritage by art historians. Obviously, the timeless and universal adventures of the Three Graces did not and will not cease to inspire art and life in its various forms. It is a vivid example of how mythology can feed, influence and convert reality. 67 TARİH History Dünyanın ilk coğrafyacısı AMASYALI STRABON tarih ve felsefe de ilgi alanıydı ama esas uzmanlığı coğrafya oldu. mısır’ı, roma’yı, iskenderiye’yi karış karış gezdi, antik dünyanın coğrafyasını, dünyanın ilk coğrafya kitabı olan 17 ciltlik geographika’yı yazdı. amasyalı strabon bu toprakların gurur kaynağı... Wikipedia Geographica’nın Isaac Casaubon başlıklı 1620 tarihli baskısı (sağda). Geographika’s 1620 edition titled Isaac Casaubon (right). 68 STRABO FROM AMASEIA, The world’s first geographer ugünkü Amasya ilinin bulunduğu topraklarda, güçlü bir ailenin çocuğu olarak, MÖ 64 yılında dünyaya geldi Strabon. Bu durum, onun özel ilgi alanlarını geliştirmesine yardımcı oldu. Çalışması gerekmedi. Gezip görmek, düşünmek ve yazmak için vakti oldu. İyi bir eğitim aldı. Aristodemos’un hitabet derslerine katıldı. Eğitimini sürdürmek için Roma’ya gitti ve orada başlangıçta Aristoteles’in görüşlerini benimsese de daha sonra Stoacı söylemi kendine yakın buldu. Stoacılık, doğaya yakın yaşamayı savunur. İnsanın doğanın bir parçası olduğunu ifade eder. Stoacılar dünya vatandaşlığı fikrini savunur, sınırları gereksiz bulur. İşte bu felsefe, gezmeye ve bilmeye zaten ilgisi olan Strabon’u gezip görme konusunda daha da yüreklendirdi. Felsefesini okuduğu “sınırlar”ın bir de kendilerini görmek istedi. Yanına çıkınını alıp gezmeye başladı. İlk durağı MÖ 29’da Yunanistan oldu. Burada bir yıl kaldıktan sonra Mısır’a geçti. İskenderiye’de uzun süre geçirdi. Karadeniz’i, Akdeniz’i gezdi. Bugünkü Kadıköy toprakları hakkında bile notlar aldı. Kadıköy’den, yani Antik Çağ’daki adıyla söylersek, Kalkhedon’dan bahsederken “Denizden biraz içerde, içinde küçük timsahların yaşadığı bir pınar vardı” diyor. Bu timsahlı pınarın, Kurbağalıdere’nin (Kuşdili Deresi) yatağı alüvyonla dolmadan önce, bugünkü Uzunçayır civarında bulunması pek olası. Strabo’s main area of expertise was geography, although he was also interested in history and philosophy. He travelled to faraway lands including Egypt and Rome; eventually composing world’s first geography book in 17 volumes under the title of “Geographika”, describing the geography of the ancient world. Strabo of Amasya (Amaseia) is a source of pride for his homeland. Strabo was born in 64 BC to an affluent family from Amaseia in Anatolia’s Black Sea area (modern day Amasya, Turkey). The fact that he did not have to earn a living helped develop his special interests. He had time for travelling and sight-seeing; time to think and write. He received an excellent education, studied under several prominent teachers of various specialties throughout his early life, such as the era’s master of rhetoric Aristodemos. He went to Rome to pursue his education where he first embraced Aristotelian views but later found himself close to the Stoic philosophy. Stoicism advocates a life style close to nature, defines the human being as part of nature. Stoics proffer the idea of world citizenship, qualify territo- Tarihin ilk coğrafya kitabı: Geographika İlkçağdaki Anadolu toprakları hakkında var olan en eski kaynak, Strabon’un yazdığı Geographika (Coğrafya) adlı eseridir. “Antik Çağ’ın Evliya Çelebisi” diyebileceğimiz Strabon, dünya üzerindeki pek çok yeri gezdikten sonra Amasya’ya dönmüş ve burada 43 ciltten oluşan Historika Hypomnemata (Tarihi Hatıralar) ve 17 ciltten oluşan Geographika (Coğrafya) kitaplarını yazmış. Ancak Strabon’un yazdığı tarih kitaplarından yalnızca 19’u bugüne kadar gelmiş. Geographika’nın en önemli tezi, dünyanın tek bir okyanustan oluştuğu ve sürekli batıya gidildiğinde Hindistan’a varılabileceğidir. Kitapta Strabon, dağların oluşumu hakkında da bilgiler vermiş, yanardağlar 69 hakkında notlar yazmış. Akdeniz’deki adaların oluşumunu da yanardağ patlamalarıyla açıklamış. Erozyondan bahsetmiş, denizlerle karaların yer değiştirme kuramını anlatmış. Kitapta, ülkelerin sınırları, birbirlerine olan uzaklıkları dikkatlice belirtilmiş. Her yöreye özgün ekonomik, dini, politik ve etnografik özellikler yazılmış. Göçlerin nereye, ne zaman ve hangi durumlarda yapıldığı anlatılmış. Strabon, Anadolu, Mısır ve bir ölçüde İtalya’yı bizzat gözlemleyerek yazmış. Hiç gitmediği Hindistan, İran ve Mezopotamya gibi bölgeleri de daha önceki Antik Dönem eserlerine dayandırarak anlatmış. Strabon ayrıca, “referans verme”nin önemine inanan bir düşünür. Döneminin bilim insanlarından Eratosthenes, Hipparkhos, Epheros, Polybios ve Poseidonios, onun sık sık referans verdikleri arasında bulunuyor. Geographika’nın en önemli özelliği ise Roma İmparatoru Augustus Dönemi’ndeki Roma toprakları ve yabancı ülkelerle ilgili olarak bilgi veren tek eser olması. Strabon’un Geographika’sının bugünkü bilimsel bilgilerle okunduğunda şüphesiz eksiklikleri çok. Ama dönemin coğrafi ve kültürel iklimini kaba hatlarıyla da olsa çizmesi açısından eşsiz bir kaynak. Amasya’da bir de heykeli bulunan ünlü Strabon’un gerçek adının bilinmediğini, “gözü kayan” anlamına gelen “strabon”un ise onun lakabı olduğunu da söyleyelim. Bu durum, günümüz dünyasında yeri olmayan, nahoş bir isimlendirme yöntemi belki, ama o dönemlerde insanların isimlerinden çok, fizik görünümleriyle ilgili lakaplarla çağrıldığını da hatırlayalım. Hepimizin ortak “coğrafya öğretmeni” Strabon, gezip görme ve öğrenme konusunda bugün ve bütün zamanlar için ilham verici. Anadolu toprakları için ise her zaman gurur kaynağı! Nuremberg Kronolojik Tarihi’nden (yukarıda), Strabon’un Avrupa haritası (sağda), Dünya Haritası (sağ sayfa, üstte) ve Amasya’da Yeşilırmak kıyısına dikilen Strabon heykeli. Strabo’s map of Europe (right), from the Chronological History of Nuremberg (above); World Map (right page, top) and the Strabo statue erected on the shores of the Yeşilırmak river in Amasya. Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından yayınlanan ve Anadolu toprakları hakkında da geniş bilgi veren eser Prof. Dr. Adnan Pekman tarafından Grekçe’den Türkçe’ye çevrilmişti. Profesör Pekman’ın deyimiyle kitap, “bir yandan Antik Dönem’in ansiklopedisi, öte yandan coğrafyanın da felsefesidir”. The work released by Archaeology and Art Publishing, offering extensive information on Anatolia as well, was translated from Greek into Turkish by Prof. Dr. Adnan Pekman. In the words of Professor Pekman, the book is to be regarded as “an encyclopaedia of the Antiquity on the one hand, and the philosophy of geography on the other hand.” 70 rial borders as superfluous. That philosophy encouraged a Strabo, already eager to travel and to know, to undertake extensive journeys into different corners of the world. In 29 BC, Greece was his first stop. After staying there for a year, he went on to Egypt. He spent a long period of time in Alexandria. He also toured the Mediterranean and the Black Sea. He took notes on today’s Kadıköy neighbourhood of İstanbul, called Kalkhedon in ancient times, referring to the existence there, of a “water fount slightly inland from the sea, inhabited by small crocodiles”. That spring with small crocodiles could well have been located near today’s Uzunçayır (Longmeadow) area before the stream bed of “Kurbağalıdere” (the Frogs Creek)-(Kuşdili-Rosemary Stream) was filled with silt. History’s first book of geography: Geographika The oldest existing source on Anatolia in Antiquity is the book Geographika written by Strabo. After having travelled around the world, Strabo who can be called the “Evliya Çelebi of Antiquity with reference to the Ottoman Turkish traveller Evliya Çelebi (16111682) – returned to Amaseia where he composed his “Historika Hypomnemata” (Historical Memories) consisting of 43 volumes and wrote his “Geographika” consisting of 17 volumes. However, only 19 of the history books written by Strabo have survived up until the present-day. Geographika’s principal thesis was that the whole world consisted of a single ocean and that India would be reached by continuously travelling towards the west. In the book, Strabo provided theories about the formation of mountains and volcanoes. He explained the emergence of islands in the Mediterranean through the eruption of volcanoes. He mentioned the phenomenon of erosion, expounded the theory of the shifting occurring between continents and oceans. The borders of different countries, their distance from each other were all carefully specified data in the book. Each region’s specific economic, religious, political, and ethnographic characteristics were meticulously described therein. The book also explained the circumstances under which migrations take place. Strabo described Anatolia, Egypt, and to some extent Italy, based on his personal experience and observations. He described lands such as India, Iran and Mesopotamia which he never personally visited, on the basis of earlier sources of the Antique Age. Strabo is an author who appreciates the value of making reference to previous thinkers and scholars. Eratosthenes, Hipparkhos, Epheros, Polybios and Poseidonios, are among the scientists of the period frequently cited by Strabo. An essential particularity of Geographika is the fact that it is the only source providing information on Roman territories and foreign lands during the reign of Roman Emperor Augustus. Strabo’s Geographika is certainly missing several points compared to today’s knowledge. But it is a unique source outlining, albeit in rough traits, the geographical and cultural environment of the era. Let us emphasize that the city of Amasya is hosting a statue of its fellow countryman Strabo whose real name remains unknown. Strabo, which means “squint-eyed”, is a nickname. This may be perhaps an unpleasant naming method which has no place in today’s world, but let us remind that people in that era were often referred to by monikers related to their physical appearance rather than their real names. Our common “geography teacher” Strabo is inspiring for all times in terms of travelling and learning. He remains an eternal source of pride for the Anatolian lands! 71 Şubat 2014 T.C. T.C. ANKARA ANKARA Gün Gün 11 Ct Ct ARDABOYLARI BOYLARI ARDA YARASA YARASA İSTANBUL İSTANBUL Modern Modern Dans KÜLKEDİSİ Dans KÜLKEDİSİ Operet Operet 22 Pz Pz NASREDDİNHOCA HOCA(**) (**) NASREDDİN M.Ç. M.Ç. KİTAP AŞKINA! Oyunu KİTAP AŞKINA! Oyunu 33 Pt Pt DONGIOVANNI GIOVANNI DON Opera Opera 44 ARŞIN MALALAN ALAN(*)(*) Sa ARŞINMAL Sa 55 Çr Çr TÖRE TÖRE 66 Pr Pr KONTDRACULA DRACULA KONT ŞAN-PİYANO -PİYANOKONSERİ KONSERİ 77 ŞAN Cm (***) Cm (***) 88 Ct Ct 99 Pz Pz 10 10 Pt Pt BİRYAZ YAZGECESİ GECESİRÜYASI RÜYASI BİR ÇOCUKOYUNU OYUNU(**) (**) ÇOCUK SESLERLEANADOLU ANADOLU(*)(*) SESLERLE MACBETH MACBETH 11 11 TÜRKÜNÜNÖYKÜSÜ ÖYKÜSÜ(*)(*) Sa TÜRKÜNÜN Sa 12 12 Çr Çr YARASA YARASA 13 13 Pr Pr SEVGİNİNBEDELİ BEDELİ SEVGİNİN 16 16 Pz Pz 17 17 Pt Pt BREMEN Bale BREMEN Bale MIZIKACILARI MIZIKACILARI Bale MANÇALI MANÇALIŞÖVALYE ŞÖVALYE Bale Konser Konser MANÇALIŞÖVALYE ŞÖVALYE MANÇALI Modern Modern DANS MAVİ Dans DANS MAVİ Dans M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu KİTAPAŞKINA! AŞKINA! KİTAP Müzikli Müzikli Oyun Oyun Bale MANÇALI MANÇALIŞÖVALYE ŞÖVALYE Bale Müzikal Müzikal 24 24 Pt Pt LABOHÈME BOHÈME(P) (P) Müzikal LA Müzikal DONPASQUALE PASQUALE DON M.Ç. M.Ç. Oyunu LA BOHÈME Oyunu LA BOHÈME Opera Opera BALENİNBÜYÜLÜ BÜYÜLÜDÜNYASI DÜNYASI BALENİN (*)(*) Çocuk Çocuk Balesi Balesi BALENİNBÜYÜLÜ BÜYÜLÜDÜNYASI DÜNYASI BALENİN (*)(*) Çocuk Çocuk Balesi Balesi SİHİRLİDÜNYA DÜNYA SİHİRLİ Operet AŞK AŞKİKSİRİ İKSİRİ Operet Opera Opera Bale AŞK AŞKİKSİRİ İKSİRİ Bale Opera Opera M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu ARŞINMAL MALALAN ALAN(*)(*) ARŞIN Operet Operet NOTREDAME’IN DAME’IN NOTRE KAMBURU KAMBURU Opera PARİS'TE PARİS'TEBİR BİRGECE GECE Opera Opera AIDA AIDA(**) (**) Opera Opera Opera AIDA(**) (**) AIDA BREMEN Konser BREMEN Konser MIZIKACILARI MIZIKACILARI Opera ARKEOLOJİ Opera ARKEOLOJİ MÜZESİ MÜZESİ DİNLETİLERİ55(***) (***) DİNLETİLERİ ARŞINMAL MALALAN ALAN(*)(*) ARŞIN Operet Operet FINDIKKIRAN FINDIKKIRAN Modern Modern Bale Bale Konser Konser M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu Opera Opera Bale Bale KERBELA(DP) (DP) KERBELA KÜLKEDİSİ(*)(*) KÜLKEDİSİ ALİSYILDIZLARIN YILDIZLARIN ALİS ALTINDA Opera ALTINDA Opera (P)(*)(*) (P) HOFFMANN’IN Bale HOFFMANN’IN Bale MASALLARI MASALLARI M.Ç. M.Ç. OPERA ATÖLYESİ Oyunu OPERA ATÖLYESİ Oyunu Bale Bale Eğt. Eğt. Etkinliği Etkinliği Eğt. Eğt. Etkinliği Etkinliği SENFONİKKONSER KONSER Konser Konser SENFONİK M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu Bale BACH BACHALLA ALLATURCA TURCA Bale Bale OPERA OPERAZAMANI ZAMANI(*)(*) Bale Bale Bale M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu Eğt. Eğt. Etkinliği Etkinliği Eğt. Eğt. Etkinliği Etkinliği Bale KUKLACI KUKLACI Bale M.Ç. M.Ç. IV. MURAT Oyunu IV. MURAT Oyunu Eğt. Eğt. Etkinliği Etkinliği Dans Dans Tiyatrosu Tiyatrosu OPERAATÖLYESİ ATÖLYESİ OPERA Opera Opera Eğt. Eğt. Etkinliği Etkinliği FİGARO’NUN FİGARO’NUN DÜĞÜNÜ DÜĞÜNÜ Opera Opera KUKLACI KUKLACI M.Ç. BATI BATIYAKASI YAKASI M.Ç. Oyunu HİKAYESİ HİKAYESİ Oyunu Müzikal Müzikal Müzikal OPERA OPERATUR TUR Müzikal Eğt. Eğt. Etkinliği Etkinliği Çocuk Çocuk Balesi Balesi Modern Modern Dans Dans HOFFMANN’IN HOFFMANN’IN MASALLARI MASALLARI OperetSahnesi Sahnesi * *Operet LeylaGencer GencerSahnesi Sahnesi ****Leyla *** Cer Modern *** Cer Modern HAYDİ ÇOCUKLAR Opera HAYDİ ÇOCUKLAR Opera OPERAYA OPERAYA MASALŞATOSU ŞATOSU MASAL FINDIKKIRAN FINDIKKIRAN ULUSALGENÇ 7.7.ULUSALGENÇ SOLİSTLERŞAN ŞANYARIŞMASI YARIŞMASI SOLİSTLER 28 28 Cm Cm Müzikal UYUYAN UYUYANGÜZEL GÜZEL Müzikal Opera Opera Modern Modern Bale Bale 25 25 Sa Sa HAREM HAREM Opera ALİ ALİBABA BABA&&40 40 Opera MURAT V.V.MURAT Bale AFİFE AFİFE Bale M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu 27 27 Pr Pr LATRAVIATA TRAVIATA LA Opera ANADOLU ANADOLUSİHRİ SİHRİ Opera Konseri Konseri NASREDDİNHOCA HOCA(**) (**) NASREDDİN ATTİLA ATTİLA Opera Opera Müzikli MURAT(P) (P) Opera SESLERLE SESLERLEANADOLU ANADOLU Müzikli V.V.MURAT Opera Oyun Oyun OPERAOKULDA OKULDA OPERA 26 26 Çr Çr TOSCA TOSCA OPERATUR TUR OPERA OPERAZAMANI ZAMANI OPERA ARDABOYLARI BOYLARI ARDA M.Ç. M.Ç. ALİŞ VE MAVİŞ Oyunu ALİŞ VE MAVİŞ Oyunu M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu Konser Konser AFİFE AFİFE 23 23 Pz Pz Opera Opera Opera Opera NASREDDİNHOCA HOCA(**) (**) NASREDDİN ATTİLA(P) (P) ATTİLA Müzikal SİHİRLİ SİHİRLİFLÜT FLÜT Müzikal Müzikal Müzikal 21 21 Cm Cm 22 22 Ct Ct HAYDİ ÇOCUKLAR Konser HAYDİ ÇOCUKLAR Konser OPERAYA OPERAYA Bale Bale Bale DANS DANSMAVİ MAVİ Bale Opera AŞK AŞKİKSİRİ İKSİRİ Opera SEVGİNİNBEDELİ BEDELİ SEVGİNİN M.Ç. M.Ç. TANGOPERA Oyunu TANGOPERA Oyunu SAMSUN SAMSUN M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu 19 19 Çr Çr 20 20 Pr Pr ANTALYA ANTALYA Dans Dans Tiyatrosu Tiyatrosu DONGIOVANNI GIOVANNI DON 18 18 TÜRKÜNÜNÖYKÜSÜ ÖYKÜSÜ(*)(*) Sa TÜRKÜNÜN Sa MERSİN MERSİN ATATÜRKEVİ EVİ ATATÜRK KONSERİ KONSERİ AŞKİKSİRİ İKSİRİ AŞK MACBETH MACBETH Opera KÖSEM KÖSEMSULTAN SULTAN(***) (***) Opera Operet DANS DANSMAVİ MAVİ Operet 14 14 Cm Cm 15 15 Ct Ct İZMİR İZMİR 7. ULUSAL GENÇ Modern 7. ULUSAL GENÇ Modern SOLİSTLER ŞAN YARIŞMASI Dans SOLİSTLER ŞAN YARIŞMASI Dans GALAKON. KON. GALA Opera KERBELA KERBELA Opera M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu Konser LÜKÜS LÜKÜSHAYAT HAYAT Konser Konser OPERA OPERAOKULDA OKULDA Konser Dans Dans ÇALIKUŞU Tiyatrosu ÇALIKUŞU Tiyatrosu Opera Opera *FulyaSanat SanatMerkezi Merkezi *Fulya ***İstanbul İstanbulArkeoloji ArkeolojiMüzesi Müzesi *** SENFONİKKONSER KONSER SENFONİK KarşıyakaOpera Operave veTiyatro TiyatroSahnesi Sahnesi * *Karşıyaka AdnanSaygun SaygunSanat SanatMerkezi Merkezi ****A.A.Adnan *** D.E. Üniv. Sabancı Kültür Sarayı *** D.E. Üniv. Sabancı Kültür Sarayı Müzikal TANGOPERA TANGOPERA Müzikal Eğt. Eğt. AYIN KONSERİ Etkinliği AYIN KONSERİ Etkinliği Bale LALE LALEÇILGINLIĞI ÇILGINLIĞI Bale Konser MASAL MASALŞATOSU ŞATOSU Konser Opera SİHİRLİ SİHİRLİFLÜT FLÜT Opera M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu Opera Opera Konser Konser SamsunAKM AKMKüçük KüçükSahne Sahne * *Samsun (P)Prömiyer Prömiyer (P) (DP)Dünya DünyaPrömiyeri Prömiyeri (DP) A T.C. T.C. İSTANBUL İZMİR MERSİN ANKARA İSTANBUL İZMİR ANKARA İSTANBUL İZMİR HOFFMANN’IN Opera HOFFMANN’IN MASALLARI HOFFMANN’IN Dans Opera Opera Opera KERBELA MASALLARI MASALLARI Dans SARAYDAN KIZ Tiyatrosu Dans SARAYDAN ALİSKIZ YILDIZLARIN Modern Opera KERBELA Opera KERBELA Tiyatrosu KAÇIRMA Tiyatrosu KAÇIRMA ALİS YILDIZLARIN Modern ALTINDA(*) Dans ALİS YILDIZLARIN Modern ALTINDA(*) Dans ALTINDA(*) Dans M.Ç. Mart 2014 Mart2014 Mart 2014 ANTALYA MERSİN MERSİN V. MURAT SAMSUN ANTALYA ANTALYA Bale V. MURAT V. MURAT Gün 1 Ct BaleBale SAMSUN SAMSUN GünGün 1 1 Ct Ct M.Ç. Oyunu M.Ç. Gençlik 2 NASREDDİN HOCA NASREDDİN HOCA (**)(**) DAHİ Oyunu MOZART KÜÇÜK Pz OyunuOyunu Gençlik Müzikli 2 2 MOZART KÜÇÜK DAHİ Gençlik MOZART KÜÇÜK DAHİ Pz Pz Oyunu Oyunu Müzikli Oyun Müzikli SESLERLE ANADOLU SESLERLE ANADOLU (*) (*) Oyun Oyun BALENİN BÜYÜLÜ Çocuk HAYDİ ÇOCUKLAR M.Ç. YENİ BALE BALENİN Çocuk 3 DÜNYASI(*) Balesi ATATÜRK BALENİN BÜYÜLÜ Bale Pt Opera EVİBÜYÜLÜ KONSERİÇocuk Konser YENİ BALE HAYDİ ÇOCUKLAR M.Ç. (TP) OPERAYA Oyunu YENİ BALE HAYDİ ÇOCUKLAR M.Ç. DÜNYASI(*) Balesi 3 3 Balesi DON GIOVANNI Opera ATATÜRK KONSERİKonser Konser BaleBale DON GIOVANNI Opera ATATÜRK EVİEVİ KONSERİ KANLI NİGAR Müzikal DÜNYASI(*) Pt Pt OPERAYA Oyunu (TP)(TP) OPERAYA Oyunu KANLI NİGAR Müzikal KANLI NİGAR Müzikal Modern AFİFE Modern Bale Modern OPERA Eğt. 4 AFİFE AFİFE Operet KANLI NİGAR Müzikal LA BOHÈME Opera V. MURAT Bale Bale Bale OPERA Etkinliği Sa Bale OPERA Eğt. Eğt.4 4 Eğt. ARŞIN MAL ALAN (*) Operet KANLI NİGAR Müzikal BOHÈME Opera V.ZAMANI MURAT ARŞIN MAL ALAN (*) Operet KANLI NİGAR Müzikal LA LA BOHÈME Opera V. MURAT Bale OKUL MATİNESİ (*) Sa Sa ZAMANI Etkinliği ZAMANI Etkinliği Eğt. Etkinliği Eğt. OKUL MATİNESİ (*) OKUL MATİNESİ (*) Etkinliği Etkinliği M.Ç. M.Ç. 5 Operet KANLI NİGAR Müzikal BREMEN MIZIKACILARI KUKLACI Çr M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu BREMEN MIZIKACILARI M.Ç. M.Ç. 5 5 Operet KANLI NİGAR Müzikal KUKLACI YARASA Operet KANLI NİGAR Müzikal BREMEN MIZIKACILARI KUKLACI YARASA Çr Çr Oyunu Oyunu Oyunu Oyunu Modern Modern 6 AFİFE ANADOLU SİHRİ Müzikal YENİ BALE Bale Pr ModernBale Modern Dans Modern Modern 6 6 ARDA BOYLARI AFİFE ANADOLU SİHRİ Müzikal YENİ BALE ARDA BOYLARI ANADOLU SİHRİ Müzikal YENİ BALE BaleBale Pr Pr DansAFİFE Bale Dans Bale Dans Eğt. Eğt. 7 ) Konser KERBELA OPERA OKULDA OPERA TUR Dans Tiyatrosu Etkinliği Etkinliği Cm Dans Eğt.Eğt. Eğt. Eğt.7 7 ŞAN-PİYANO KON. (***) Konser KERBELA OPERA OKULDA OPERA ŞAN-PİYANO KON. (***) Konser KERBELA OPERA OKULDA OPERA TURTUR CmCm Tiyatrosu Etkinliği Etkinliği Tiyatrosu Etkinliği Etkinliği Modern AFİFE UMUT Modern Bale Modern 8 Dans DÜNYA KADINLAR SENFONİK AFİFE AFİFE UMUT Opera KERBELA Konser Bale Konser Ct DÜNYAKADINLAR KADINLAR UMUT Bale Bale Dans DÜNYA SENFONİK 8 8 Tiyatrosu GÜNÜ KONSERKADINLAR Dans DÜNYA KADINLAR SENFONİK MDT ÖZEL PROGRAM Opera Modern MACBETH Opera KERBELA Konser Bale Konser DÜNYA GÜNÜ Ct Ct MACBETH KERBELA Konser Bale Konser DÜNYA KADINLAR Tiyatrosu GÜNÜ KONSER Tiyatrosu GÜNÜ KONSER MDT ÖZEL PROGRAM Modern Modern (Dünya Kadınlar Günü) (*) Dans MDT ÖZEL PROGRAM GÜNÜ GÜNÜ (Dünya Kadınlar Günü) Dans (Dünya Kadınlar Günü) (*) (*) Dans M.Ç. Gençlik 9 MOZART KÜÇÜK DAHİ Pz M.Ç. Gençlik Oyunu M.Ç.Oyunu 9 9 ÇOCUK DÜNYASI MOZART KÜÇÜK DAHİ Gençlik ÇOCUK DÜNYASI (**)(**) Pz Pz OyunuMOZART KÜÇÜK DAHİ Oyunu Oyunu Oyunu MASAL M.Ç. 10 Opera MASAL ŞATOSU Oyunu Pt MASAL M.Ç.M.Ç. 10 10 ATTİLA Opera ATTİLA Opera Pt Pt ŞATOSU Oyunu ŞATOSU Oyunu Müzikal YUNUS EMRE CARMINA Sahne OPERA Eğt. 11 Oratoryo Sa MüzikalYUNUS YUNUS EMRE CARMINA Sahne OPERA Eğt. Komedi ORATORYOSU BURANA Kantatı ATÖLYESİ Etkinliği Müzikal EMRE CARMINA Sahne OPERA Eğt. 11 11 BİR TENOR ARANIYOR Oratoryo BİR TENOR ARANIYOR (*) (*) Oratoryo Sa Sa KomediORATORYOSU ORATORYOSU BURANA Kantatı ATÖLYESİ Etkinliği Etkinliği Komedi BURANA Kantatı ATÖLYESİ 12 Opera GISELLE Bale Çr SARAYDAN KIZ SARAYDAN KIZ 12 12 OperaGISELLE GISELLE Bale Opera Bale Çr Çr KAÇIRMA KAÇIRMA BATI YAKASI YUNUS EMRE ELHAMRA 13 Konser FINDIKKIRAN Bale Müzikal Pr Oratoryo BATI YAKASI YUNUS EMRE ELHAMRA HİKAYESİ ORATORYOSU KONSERLERİ BATI YAKASI YUNUS EMRE ELHAMRA 13 13 Konser FINDIKKIRAN Bale Müzikal Oratoryo Konser FINDIKKIRAN Bale Oratoryo HİKAYESİ Müzikal Pr Pr ORATORYOSU KONSERLERİ HİKAYESİ ORATORYOSU KONSERLERİ Eğt. 14 GISELLE Bale OPERA OKULDA Cm Etkinliği OPERA OKULDA Eğt.Eğt. 14 14 GISELLE Bale GISELLE Bale OPERA OKULDA CmCm Etkinliği Etkinliği ALİS YILDIZLARIN Modern TÜRKİYE ALİS YILDIZLARIN Modern 15 Dans ALİS YILDIZLARIN Modern DON GIOVANNI (P) Opera Bale ALTINDA(*) Konser Ct TÜRKİYE RENKLERİ TÜRKİYE ALTINDA(*) Dans 15 15 Dans DON GIOVANNI Opera COPPELIA BaleALTINDA(*) Konser DON GIOVANNI (P) (P) Opera COPPELIA (P)(P) Bale Konser GISELLE Bale Ct Ct RENKLERİ RENKLERİ GISELLE Bale GISELLE Bale M.Ç. M.Ç. Oyunu M.Ç. Çocuk MASAL M.Ç. 16 ÇOCUK DÜNYASI ÇOCUK DÜNYASI (**)(**) FINDIKKIRAN Oyunu Oyunu Çocuk MASAL Balesi ŞATOSU Oyunu Pz Çocuk MASAL M.Ç.M.Ç. Müzikal 16 16 FINDIKKIRAN FINDIKKIRAN (*) Pz Pz Balesi ŞATOSU Oyunu Balesi ŞATOSU Oyunu Müzikal Komedi Müzikal BİR TENOR ARANIYOR BİR TENOR ARANIYOR (*) (*) Komedi Komedi SİHİRLİ Dans ÇANAKKALE’DE BARIŞ Konser Opera 17 Pt SİHİRLİ Dans ÇANAKKALE’DE BARIŞ FLÜT Tiyatrosu (*) SİHİRLİ Dans ÇANAKKALE’DE BARIŞ 17 17 TÖRE Konser Opera TÖRE Konser Opera Pt Pt FLÜT Tiyatrosu (*) FLÜT Tiyatrosu (*) ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ ANMA 18 ÇANAKKALE ÇANAKKALE Konser Konser ŞEHİTLERİ ŞEHİTLERİNİ Konser ÇANAKKALE ÇANAKKALE Sa ANMA KONSERİ ŞEHİTLERİ ANMA 18 18 Konser Konser ŞEHİTLERİNİ Konser ŞEHİTLERİNİ ANMA KONSERİ Konser Konser ŞEHİTLERİNİ Konser ŞEHİTLERİNİ Sa Sa KONSERİ KONSERİ ANMA KONSERİ ANMA KONSERİ ANMA KONSERİ ANMA KONSERİ OPERA Eğt. 19 Operet OPERA ZAMANI (*) Etkinliği Çr OPERA Eğt. Eğt. 19 19 YARASA Operet YARASA Operet Çr Çr ZAMANI Etkinliği ZAMANI (*) (*) Etkinliği GISELLE Bale GISELLE Bale GISELLE Bale MADAM NOTRE DAME’IN UYUYAN Opera Bale MDT ÖZEL PROGRAM Bale NOTRE DON GIOVANNI Opera Bale 20 Modern Pr MADAM DAME’IN UYUYAN BUTTERFLY (P) KAMBURU GÜZEL MADAM NOTRE DAME’IN UYUYAN MDT ÖZEL PROGRAM (NEVRUZ/IRK AYRIMI/ MDT ÖZEL PROGRAM 20 20 Opera COPPELIA Bale Bale DON GIOVANNI Opera COPPELIA Bale Bale DON GIOVANNI Opera BaleBale Modern BUTTERFLY (P) Opera Dans Modern Pr Pr KAMBURU GÜZEL BUTTERFLY (P) KAMBURU GÜZEL (NEVRUZ/IRK AYRIMI/ ŞİİR) (*) (NEVRUZ/IRK AYRIMI/ Dans Dans ŞİİR) (*) ŞİİR) (*) OPERA Eğt. 21 Konser LÜKÜS HAYAT Müzikal OPERA Etkinliği Cm OPERA Eğt. Eğt. 21 21 ÖZSOY QUARTET (***) Konser LÜKÜS HAYAT Müzikal ATÖLYESİ ÖZSOY QUARTET (***) Konser LÜKÜS HAYAT Müzikal CmCm ATÖLYESİ Etkinliği Etkinliği ATÖLYESİ ALİS YILDIZLARIN Modern ALİS YILDIZLARIN Modern MADAM ALTINDA(*) Dans ALİS YILDIZLARIN Modern 22 Bale Opera DON GIOVANNI Opera Ct MADAM ALTINDA(*) Dans BUTTERFLY MADAM Dans 22 22 COPPELIA BaleALTINDA(*) Opera DON GIOVANNI Opera COPPELIA Bale Opera DON GIOVANNI Opera GISELLE Bale Ct Ct BUTTERFLY BUTTERFLY GISELLE Bale GISELLE Bale M.Ç. Gençlik M.Ç. M.Ç. Oyunu 23 M.Ç. MOZART KÜÇÜK SİHİRLİ DÜNYA NASREDDİN HOCA NASREDDİN HOCA (**)(**) DAHİ Oyunu Pz Gençlik M.Ç. Oyunu M.Ç. OyunuOyunu 23 23 MOZART KÜÇÜK DAHİ Gençlik SİHİRLİ DÜNYA MOZART KÜÇÜK DAHİ SİHİRLİ DÜNYA Opera Pz Pz Oyunu Oyunu Oyunu Oyunu ECZACI Opera ECZACI (*)(*) Opera MADAM Eğt. ALİ BABA Opera OPERA ZAMANI Opera 24 Opera Pt MADAM ALİ BABA BUTTERFLY Etkinliği OPERA ZAMANI MADAM Eğt.Eğt. & 40 ALİ BABA 24 24 Opera Opera ATTİLA Opera Opera Opera OPERA ZAMANI ATTİLA Opera Pt Pt BUTTERFLY Etkinliği & 40 BUTTERFLY Etkinliği & 40 M.Ç. 25 (*) Konser KUKLACI Sa M.Ç. Oyunu M.Ç. 25 25 TÜRKÜNÜN ÖYKÜSÜ Konser KUKLACI TÜRKÜNÜN ÖYKÜSÜ (*) (*) Konser KUKLACI Sa Sa Oyunu Oyunu M.Ç. M.Ç. 26 KÜLKEDİSİ (*) BREMEN MIZIKACILARI AYIN KONSERİ Konser Çr M.Ç. M.Ç. Oyunu Oyunu M.Ç. 26 26 KÜLKEDİSİ BREMEN MIZIKACILARI M.Ç. AYIN AYIN KONSERİ Konser KÜLKEDİSİ (*) (*) BREMEN MIZIKACILARI KONSERİ Konser Çr Çr Oyunu Oyunu Oyunu Oyunu MASAL M.Ç. 27 Bale MEVLANA’NIN ÇAĞRISI Bale UMUT Bale Pr MASAL M.Ç. ŞATOSU Oyunu MASAL M.Ç. 27 27 COPPELIA Bale MEVLANA’NIN ÇAĞRISI Bale Bale UMUT COPPELIA Bale MEVLANA’NIN ÇAĞRISI UMUT BaleBale ŞATOSU Pr Pr Oyunu ŞATOSU Oyunu Eğt. 28 **) Konser AYIN KONSERİ Konser OPERA TUR Cm Eğt. Etkinliği Eğt. 28 28 BAŞKENT ODA ORK.(***) Konser AYIN KONSERİ Konser OPERA BAŞKENT ODA ORK.(***) Konser AYIN KONSERİ Konser OPERA TURTUR CmCm Etkinliği Etkinliği JUL SEZAR (TP) Opera JUL SEZAR (TP) Opera JUL SEZAR (TP) Opera ALİS YILDIZLARIN Modern Modern ALTINDA(*) BACH ALLA ALİS YILDIZLARIN Modern Dans ALİS YILDIZLARIN Modern P) GISELLE Bale TANGOPERA Müzikal Bale 29 Ct Modern ALTINDA(*) BACH ALLA Dans TURCA BACH ALLA 29 29 Dans SANATIN İFADESİ (TP) Modern ALTINDA(*) GISELLE Bale TANGOPERA Müzikal Dans SANATIN İFADESİ (TP) GISELLE Bale TANGOPERA Müzikal BaleBale Ct Ct Dans TURCA TURCA ARKEOLOJİ MÜZESİ Dans Konser ARKEOLOJİ MÜZESİ DİNLETİLERİ 6 (***) ARKEOLOJİ MÜZESİ Konser Konser DİNLETİLERİ 6 (***) DİNLETİLERİ 6 (***) 30 Pz 30 30 Pz Pz 31 Bale GISELLE Bale SENFONİK KONSER Konser Pt 31 31 HAREM Bale GISELLE Bale SENFONİK KONSER Konser Konser HAREM Bale GISELLE Bale SENFONİK KONSER Pt Pt * Samsun AKM Küçük Sahne *Fulya Sanat Merkezi * Karşıyaka Opera * Operet * Samsun Küçük Sahne *Fulya Sanat Merkezi * Karşıyaka Opera * Operet Sahnesi * Samsun AKMAKM Küçük Sahne (P) Prömiyer ***Sahnesi İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Sanat Tiyatro Sahnesi *Fulya Merkezi * Karşıyaka Opera Leyla Gencer Sahnesi (P) Prömiyer İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Tiyatro Sahnesi ** ** Leyla Gencer Sahnesi (P) Prömiyer ****** İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Tiyatro Sahnesi (TP) Türkiye Prömiyeri Cer Modern ****** Cer Modern Türkiye Prömiyeri Türkiye Prömiyeri Genel Müdürlük gerektiğinde programda değişiklik yapabilir. (TP) (TP) Müdürlük gerektiğinde programda değişiklik yapabilir. GenelGenel Müdürlük gerektiğinde programda değişiklik yapabilir. (*) Zorlu Center’da Forever Tango HABER TURU NEWS IN OVERVIEW Efes her zaman turistlerin gözdesi İzmir bu yıl 3 milyona yakın kişiyi ağırladı. Efes, Akropol ve St. Jean gibi önemli örenyerleri ve müzelere sahip olan kent turistik cazibesini hiçbir zaman kaybetmiyor. Kuruluşu MÖ 6000’li yıllara dayanan Antik Yunan kenti Efes, toplam ziyaretçinin yüzde 63’ünü kendisine çekti. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü verilerine göre, Ocak-Kasım 2013 döneminde İzmir’deki müze ve örenyerlerini 2 milyon 868 bin 862 kişi ziyaret etti. Kentin bu ziyaretçilerden sağladığı gelir de 13 milyon 175 bin lira oldu. Ephesus is always the favourite of the tourists Izmir has hosted almost 3 million people this year. The touristic city that has important ruins like Ephesus, Acropolis, St. Jean and museums never loses its touristic charm. The Ephesus Antique City that was established back in the years 6000 BC has appealed 63 % of the total visitors. According to the data of the Provincial Directorate of Culture and Tourism, during the period of January-November 2013 2 million 868 thousand 862 people visited the museums and ruins in Izmir. And the revenue procured by the city from these visitors was 13 million 175 thousand liras. Broadway’in önemli müzikallerinden Forever Tango, 21, 22, 23 Mart 2014 tarihleri arasında Zorlu Center ana tiyatro sahnesinde olacak. Üç gün sürecek bu büyüleyici müzikali kaçırmayın. Forever Tango at Zorlu Centre Forever Tango, one of the important musicals of Broadway will be on the main theatre stage of Zorlu Centre on 21, 22, 23 March 2014. Do not miss this mesmerising musical that is going to last for three days. İstanbul Modern’den “Komşular” İstanbul Modern’in kuruluşunun 10. yılı kapsamında hazırlanan ve 9 Ocak-8 Mayıs 2014 tarihleri arasında açık kalacak “Komşular-Türkiye ve Çevresinden Güncel Anlatılar” sergisi, Türkiye ve çevresindeki güncel sanatçıları bir araya getirecek. Sergi; günümüz sanatının, Türkiye ile tarihi, siyasal ve kültürel bağları olan Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu gibi komşu coğrafyalardaki öncü sanatçılarını ve yapıtlarını aynı anda görme imkânı sunuyor. 17 ülkeden 35 sanatçının çalışmalarına yer veren Komşular sergisini mutlaka görün. Sergide Adrian Paci, Michail Pirgelis, Turhan Selçuk, Mona Hatoum gibi önemli sanatçıların eserleri olacak. “Neighbours” at Istanbul Modern The exhibition, “Neighbours – Current Narrations from Turkey and Surrounding”, that has been prepared within the scope of the 10th anniversary of Istanbul Modern will be open from January 9 - May 8, 2014 and bring together the contemporary artists from Turkey and its surrounding. The exhibition; enables the displaying of current Turkish art together with the arts of the pioneering artists from the neighbouring geographic countries like the Balkans, Caucasia and the Middle East that have historical, political and cultural ties with Turkey. You have to see the Neighbours exhibition where 35 artists from 17 countries will take place. In the exhibition, works of important artists such as Adrian Paci, Michail Pirgelis, Turhan Selçuk and Mona Hatoum, will be displayed. Museum Frauenkultur’e Kadın Destekleme Ödülü Uzunköprü Kent Müzesi açıldı Uzunköprü’nün de artık bir Kent Müzesi var. Belediye Başkanı Av. Enis İşbilen tarafından açılışı yapılan müze, kentin ruhunu yansıtacak. Halise Hatun Mahallesi’nde bulunan tarihi binada konumlanan müze için 2010 yılından bu yana çalışılıyordu. Müzede, Uzunköprü tarihinden eserler ve yerel halkın yaşam kültürünü yansıtan objeler bulunuyor. City Museum opened in Uzunköprü Uzunköprü now has a City Museum. The museum that was opened by Lawyer Enis İşbilen, the Mayor, will reflect the spirit of the city. Studies have been carried out since 2010 for the museum situated in a historical building at Halise Hatun Quarter. In the museum there are artefacts from the history of Uzunköprü and articles that reflect the cultural life of the local people. 74 2003 yılında Almanya’nın Bavyera kentinde bulunan Fürth belediyesinde kurulan Kadın Müzesi, Nürnberg kenti tarafından Kadın Destekleme Ödülü’ne layık görüldü. Bu yıl 15.’si verilen ödül, oybirliği ile kadınların gündelik yaşamına ve kültürüne odaklanan bir müze olan Kadın Müzesi’nin oldu. Bu müzeyi kuran, Türkiye’ki Kadın Müzesi’nin küratörü Meral Akkent ile 2013/10. sayımızda bir söyleşiye yer vermiştik. Tüm Almanya içinde (devlet müzesi olmayan müzeler arasında) kültürlerarası çalışma konseptiyle öne çıktığı için ödüle layık görülen müze tamamen gönüllülerin desteğiyle işliyor. Ödül töreni 26 Mart 2014 tarihinde Nürnberg Belediye Binası’nda yapılacak. “Support Women Award” to Museum Frauenkultur The Woman Museum established in 2003 in the Bavaria State of Germany by the support of Nurnberg city has been found worthy for “Support Women Award”. This year the 15th award has been given by unanimous vote to the Woman Museum, a museum that focuses on the culture and daily life of women. We had published an interview with the founder of the museum Meral Akkent who is at the same time the curator of the Woman Museum in Turkey in the issue 2013/10 of our magazine. In Germany (among the nongovernmental ones) this museum that takes action only with the volunteer teams has stepped forward with intercultural working concept, was found worthy for the award. The award ceremony will be held on March 26, 2014 in Nurnberg Municipality Building. CATS Müzikali İstanbul’a geliyor Broadway’in en uzun soluklu müzikallerinden, en son 2008’de İngiltere çapında çok başarılı bir turne yaparak kapalı gişe oynayan CATS, yoğun istek üzerine bu yıl yeniden turneye başlayacak ve turne duraklarından biri de İstanbul olacak. CATS, 21 Ocak-2 Şubat, 2014 tarihleri arasında İstanbul Zorlu Center’da müzikal severlerle buluşacak. Bugüne kadar 300’den fazla şehirde, 50 milyondan fazla kişi tarafından izlenen ünlü müzikal bugüne kadar toplam yedi kez TONY Ödülü kazandı. Aksaray Ulucami’nin minber kapıları Türkiye’de 22 Şubat 1998’de yerinden sökülerek götürülen Aksaray Ulucami minber kapısının kanatları, 15 yıldır İnterpol aracılığıyla aranıyordu. İşte o kapı kanatları hummalı çalışmaların ardından yurduna döndü. Türkiye dışına yasa dışı yollarla çıkarılan kapı kanatları, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ait olduğu topraklara geri getirildi. Eser Kasım ayında Ankara Etnografya Müzesi Müdürlüğü’nde koruma altına alındı. Kapı kanatlarının Aksaray Ulucami’ye ait olduğuna yönelik değerlendirmenin teyit edilmesi amacıyla, uzmanlar tarafından yerinde incelemelerde bulunuldu. İnceleme sonucu hazırlanan raporda, kapı kanatlarının Aksaray Ulucami minberinin kapısına ait olduğu kesin olarak tespit edildi. Minberin kapı kanatlarında Selçuklu Dönemi sülüsü ile Fatiha ve İhlâs sureleriyle, Bakara Suresi’nin 256. ayetleri ve Ayetü’l-Kürsi yazılı. CATS Musical is coming to Istanbul CATS, one of the most long-running musicals of the Broadway that completed a very successful tour within England in 2008 and will soon set out for a new tour this year, upon intensive demand. One of the tour stops will be Istanbul. CATS is going to meet the musical lovers between January 21 and February 2, 2014 at Istanbul Zorlu Centre. This famous musical that has won the TONY Award seven times in total has been watched in more than 300 cities by over 50 million people. The Minbar doors of Aksaray Ulucami are in Turkey The wings of the minbar door of Aksaray Ulucami that were taken away on February 22, 1998 were being searched for 15 years by the Interpol. Those door wings came back to their own country after intensive labour. The door wings that were carried out of Turkey by illegal methods were brought back to the land where they belonged by the Ministry of Culture and Tourism. The artefacts were taken under protection by Ankara Ethnography Museum Management in November. Examinations have been carried out at site by specialists so as to confirm the evaluations that the door wings belonged to Aksaray Ulucami. In the report prepared as a result of these examinations it has been definitely designated that the door wings belonged to the minbar of Aksaray Ulucami. On the minbar door wings there are Seljuk Period Calligraphy, Al-Fatihah and Al-Ikhlas Surats, verse 256 of Sura AlBaqara and a verse from the Holy Koran are inscribed. Andrea Bocelli için yerinizi ayırtın Dünyanın en önemli tenorlarından Andrea Bocelli, 22 Şubat 2014’te İstanbul’da olacak. Bocelli, İstanbul konserinde en ünlü operalardan klasik aryaların yanı sıra son albümü “Love in Portofino”dan da şarkılar seslendirecek. Most Production tarafından organize edilen konser; 22 Şubat 2014, Cumartesi günü, saat 20.30’da Ülker Sports Arena’da verilecek. Aynı gece TEMA Vakfı’nın 20. kuruluş yılı da kutlanacak. Reserve your seat for Andrea Bocelli Andrea Bocelli, one of the most important tenors of the world, will be in Istanbul on February 22, 2014. Bocelli, during his Istanbul concert, will perform songs from his latest album, “Love in Portofino”, alongside the classical arias of the most famous operas. The concert, organised by Most Production will be held on February 22, 2014 Saturday at 20.30 hrs at Ülker Sports Arena. At the same night the 20th Anniversary of TEMA Foundation will be celebrated. Süreyya Operası’nda oda müziği keyfi Kadıköy’de bulunan Süreyya Operası’nda yeni yılın ilk aylarında da önemli konserler izleyebilirsiniz. 20 Ocak’ta gerçekleşecek “Gürer Aykal’a Saygı Gecesi”nde birçok konuk sanatçı sahne alacak. 27 Ocak’ta yapılacak “Brahms Akşamı” da bestecinin eserlerini sevenlerin kaçırmaması gereken bir konser. Konserde Pelin Halkacı Akın (keman) ve İris Şentürker (piyano) Brahms’ın scherzo, sonat ve danslarını seslendirecek. The pleasure of Chamber Music at Süreyya Opera House You can watch important concerts at Süreyya Opera House in Kadıköy during the first months of the New Year. Many quest artists will take stage on “Respect Gürer Aykal Night” on January 20. The concert at “Brahms Night” on January 27 should not be missed by those who love the works of the composer. Pelin Halkacı (violin) and Iris Şentürker (piano) will perform the scherzo, sonatas and dances of Brahms. 75 MÜZE REHBERİ MUSEUMS GUIDE İL CITY MÜZE MUSEUM KAPALI CLOSED KASIM-MART NOVEMBER-MARCH NİSAN-EKİM APRIL-OCTOBER İLETİŞİM CONTACT Aksaray Ihlara Vadisi Örenyeri Ihlara Valley • 08:00 - 17:00 08:30 - 18:30 (382) 453 7701 Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Museum of Anatolian Civilizations • 08:30 - 17:30 08:30 - 19:00 (312) 324 3160 Alanya Kalesi Castle of Alanya • 08:30 - 17:00 09:00 - 19:30 (242) 735 7337 Aspendos Örenyeri Aspendos Archaeological Site • 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 238 5688 08:00 - 17:30 09:00 - 19:00 (242) 871 6820 Noel Baba Müzesi St. Nicholas Museum Pazartesi Monday Simena Örenyeri Simena Archaeological Site • 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 874 2022 Antalya Müzesi Antalya Museum • 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 238 5688 Myra Örenyeri Myra Archaeological Site • 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 871 6821 Olympos Örenyeri Olympos Archaeological Site • 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 892 1325 Patara Örenyeri Patara Archaeological Site • 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 843 5018 Perge Örenyeri Perge Archaeological Site • 08:00 - 17:30 09:00 - 19:00 (242) 426 2748 Phaselis Örenyeri Phaselis Archaeological Site • 08:30 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 821 4506 Side Müzesi Side Museum Pazartesi Monday 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 753 1006 Side Antik Tiyatrosu Side Antique Theatre • 08:00 - 17:00 08:00 - 17:00 (242) 753 1542 Termessos Örenyeri Termessos Archaeological Site • 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 423 7477 Afrodisias Örenyeri Aphrodisias Archaeological Site • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (256) 448 8086 Milet Örenyeri Miletus Archaeological Site • 08:00 - 19:00 08:00 - 19:00 (256) 875 5562 Didim Örenyeri Didyma Archaeological Site • 08:00 - 19:00 08:00 - 19:00 (256) 811 5707 Assos Örenyeri Assos Archaeological Site • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (286) 721 7218 Troia Örenyeri Troia Archaeological Site • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (286) 283 0061 Gaziantep Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi Gaziantep Zeugma Mosaic Museum Pazartesi Monday 08:00 - 17:00 08:00 - 17:00 (342) 324 8809 Hatay Hatay Müzesi Hatay Museum Pazartesi Monday 08:00 - 16:30 09:00 - 18:30 (326) 214 6168 Antalya Aydın Çanakkale 76 İstanbul İzmir Mersin Muğla Nevşehir Trabzon İstanbul Arkeoloji Müzeleri İstanbul Archaeological Museums Pazartesi Monday 09:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (212) 520 7740 Ayasofya Müzesi Hagia Sophia Museum Pazartesi Monday 09:00 - 16:30 09:00 - 19:00 (212) 522 1750 Kariye Müzesi Chora Museum Çarşamba Wednesday 09:00 - 16:30 09:00 - 19:00 (212) 631 9241 İstanbul Büyük Saray Mozaikleri Müzesi İstanbul Mosaic Museum Pazartesi Monday Türk ve İslam Eserleri Müzesi Museum of Turkish and Islamic Arts Pazartesi Monday 09:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (212) 518 1805 Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum Salı Tuesday 09:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (212) 512 0480 Topkapı Sarayı Müzesi Harem Dairesi Harem Apartments Salı / Tuesday 09:00 - 15:30 09:00 - 17:00 (212) 512 0480 Bergama Asklepion Örenyeri Bergama Asklepion Archaeological Site • 08:00 - 17:30 08:30 - 19:00 (232) 631 2886 Efes Müzesi Ephesus Museum • 08:00 - 17:00 08:30 - 19:00 (232) 892 6010 Efes Örenyeri Yamaçevler The Terrace Houses • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (232) 892 6010 St. Jean Anıtı St. Jean • 08:00 - 17:00 08:30 - 19:00 (232) 892 6011 Bergama Akropol Örenyeri Bergama Akropolis Archaeological Site • 08:00 - 17:00 08:30 - 19:00 (232) 631 0778 Efes Örenyeri Ephesus Archaeological Site • 08:00 - 17:00 08:30 - 19:00 (232) 892 6010 Cennet-Cehennem Örenyeri Chasm of Heaven and Hell • 08:00 - 17:00 08:00 - 20:00 • Kayaköy Örenyeri Kayaköy • 08:30 - 20:00 08:30 - 20:00 (252) 614 1150 Sedir Adası Sedir Island • 08:00 - 18:00 (252) 214 6948 Kaunos Örenyeri Kaunos Archaeological Site • 08:30 - 20:30 08:30 - 20:30 (252) 614 1150 Knidos Örenyeri Knidos Archaeological Site • 08:30 - 19:00 08:30 - 19:00 (252) 726 1011 Bodrum Mausoleion Anıt Müzesi Mausoleion Pazartesi Monday 08:00 -17:00 08:00 -19:00 (252) 316 1219 Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Bodrum Museum of Underwater Archaeology Pazartesi Monday 08:00 - 17:00 08:00 -19:00 (252) 316 2516 Göreme Açıkhava Müzesi Karanlık Kilise The Dark Church • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 271 2167 Özkonak Yeraltı Şehri Özkonak Underground City • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 513 5168 Derinkuyu Yeraltı Şehri Derinkuyu Underground City • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 271 2167 Göreme Açıkhava Müzesi Göreme Open Air Museum • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 271 2167 Kaymaklı Yeraltı Şehri Kaymaklı Underground City • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 278 2500 Zelve Örenyeri-Paşabağlar Örenyeri Zelve - Paşabağlar Underground City • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 271 3535 Sümela Manastırı Sümela Monastery Pazartesi Monday 09:00 - 16:00 09:00 - 16:00 (462) 531 1064 (212) 518 1205 77 İSTANBUL Ayasofya Müzesi Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Sarayı - Harem Dairesi Kariye Müzesi İstanbul Arkeoloji Müzeleri Türk ve İslam Eserleri Müzesi Mozaik Müzesi Hisarlar Müzesi İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Galata Mevlevihanesi Müzesi Yıldız Sarayı Müzesi Fethiye Müzesi Aya İrini Anıt Müzesi ANKARA Anadolu Medeniyetleri Müzesi Cumhuriyet Müzesi Etnoğrafya Müzesi Gordion Müzesi ve Örenyeri Roma Hamamı Örenyeri KOCAELI Kocaeli Müzesi Saray Müze (Av Köşkü) ZONGULDAK Cehennemağzı Mağaraları BURSA İznik Müzesi Mudanya Mütareke Evi Müzesi Türk İslam Eserleri Müzesi BARTIN Amasra Müzesi EDIRNE Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi Türk İslam Eserleri Müzesi ÇANAKKALE Troia Örenyeri Assos Örenyeri Arkeoloji Müzesi Apollon Smintheion Örenyeri ESKIŞEHIR Eti Arkeoloji Müzesi KÜTAHYA Arkeoloji Müzesi Aizonai Örenyeri Çini Müzesi MANISA Sardes Örenyeri Gymnasium Sinagog Arkeoloji Müzesi AFYON Arkeoloji Müzesi İZMIR Efes Örenyeri Akropol Örenyeri Efes Yamaçevler Asklepion Örenyeri St. Jean Anıtı Efes Müzesi Agora Örenyeri Çeşme Müzesi Bazilika Örenyeri Tarih Ve Sanat Müzesi Bergama Müzesi Arkeoloji Müzesi Klaros Örenyeri MUĞLA Bodrum Sualtı Müzesi Sedir Adası Mausoleion Örenyeri Kaunos Örenyeri Kayaköy Örenyeri Knidos Örenyeri Zeki Müren Sanat Evi Marmaris Müzesi Tlos Örenyeri Letoon Örenyeri Beçin Kalesi Ve Örenyeri AYDIN Afrodisias Müze ve Örenyeri Didim Örenyeri Milet Örenyeri Priene Örenyeri Milet Müzesi Aydın Müzesi 78 DENIZLI Hierapolis Arkeoloji Müzesi Hierapolis (Pamukkale) Örenyeri BURDUR Sagalassos Örenyeri Burdur Müzesi ISPARTA Antiocheia Örenyeri (Yalvaç) UŞAK Arkeoloji Müzesi ANTALYA Aspendos Örenyeri Alanya Kalesi Myra Örenyeri Noel Baba Müzesi Perge Örenyeri Phaselis Örenyeri Antalya Müzesi Side Tiyatrosu Olympos Örenyeri Patara Örenyeri Side Müzesi Simena Örenyeri Termessos Örenyeri Xanthos Örenyeri Karain Mağarası Örenyeri Arykanda Örenyeri Alanya Müzesi KONYA Mevlana Müzesi Karatay Müzesi İnce Minare Müzesi Arkeoloji Müzesi Akşehir Batı C. Müzesi AMASYA Amasya Müzesi Hazeranlar Konağı S. Düzü Milli M. Müzesi NEVŞEHIR Göreme Açık Hava Müzesi Kaymaklı Yer Altı Şehri Derinkuyu Yer Altı Şehri Karanlık Kilise Zelve Örenyeri-Paşabağlar Örenyeri Özkonak Yer Altı Şehri Hacıbektaş Müzesi Çavuşin Kilisesi SINOP Tarihi Sinop Cezaevi Sinop Müzesi TRABZON Sümela Manastırı Kostaki Konağı Trb Müzesi SAMSUN Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi Gazi Müzesi ÇORUM Çorum Müzesi Alacahöyük Müzesi ve Örenyeri Boğazköy Müzesi KARS Ani Örenyeri KIRŞEHIR Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi AĞRI İshak Paşa Sarayı SIVAS Arkeoloji Müzesi VAN Akdamar Anıt Müzesi KAYSERI Yeşilhisar Soğanlı Örenyeri Arkeoloji Müzesi K. MARAŞ Kahramanmaraş Müzesi BATMAN Hasankeyf Örenyeri Batman Müzesi MERSIN Cennet-Cehennem Örenyeri Astım Mağarası St. Paulus Kuyusu Mağmure Kalesi Kanlı Divane Örenyeri Anamurium Örenyeri St. Paul Anıt Müzesi Kız Kalesi ŞANLIURFA Şanlıurfa Müzesi Şanlıurfa Kalesi Harran Örenyeri Göbeklitepe Örenyeri AKSARAY Ihlara Vadisi Örenyeri Manastır Vadisi Örenyeri MARDIN Mardin Müzesi ERZURUM Yakudiye Türk-İslam Eserleri Müzesi Erzurum Kalesi Arkeoloji Müzesi GAZIANTEP Gaziantep Zeugma Müzesi Gaziantep Arkeoloji Müzesi HATAY Hatay Müzesi St. Pierre Anıt Müzesi Çevlik Örenyeri DIYARBAKIR Arkeoloji Müzesi TÜRSAB-MÜZE GİRİŞİMLERİ’NDEKİ MÜZE ve ÖRENYERLERİ ADANA Arkeoloji Müzesi NIĞDE Gümüşler Örenyeri Niğde Müzesi ADIYAMAN Pirin Örenyeri Adıyaman Müzesi MUSEUMS AND ARCHAEOLOGICAL SITES UNDER THE MANAGEMENT OF TÜRSAB-MUSEUM ENTERPRISES 79 İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ KOLEKSİYONUNDAN Dünyanın EN ESKİ AŞK ŞİİRİ 4 bin yıl önce Sümer diliyle yazılmış sevgi sözcükleri: “...Kalbimin sevgilisi, güzelliğin büyüktür, Aslan, kalbimin kıymetlisi...” Ana Sponsor İstanbul Arkeoloji Müzeleri TÜRSAB’ın desteğiyle yenileniyor İstanbul Arkeoloji Müzeleri Osman Hamdi Bey Yokuşu Sultanahmet İstanbul • Tel: 212 520 77 40 - 41 • www.istanbularkeoloji.gov.tr
© Copyright 2024 Paperzz