Kültür ve Edebiyat Dergisi / Sayı: 4 Yıl: 2014 / Bu dergi Sultan Alparslan Koleji yayınıdır. Kesme ümidini sen hiçbir şeyden, kış en çetin çilesini yaşatırken, ummadığın bir yerden gelen, yardımdır Cemre. Dünyadan Mektup İlim Nur Efendimiz Huzur İÇİNDEKİLER 2. Ebü’l-Hasan-ı Harakani Vakfı Başkanı Yavuz Uzgur Beyefendi ile Röportaj 5. Dünyadan Mektup 6. Başarı ve Cömertlik 7. İlim 8. Ne Anlatmaz 9. Babam 10. Tohumlar Yeşerince 12. Dedenin Günlüğü 13. Öğretmen 14. Gerçek İman 15. İsrafsız Dünya 7 16 19 16. Minik Kalbin Seslenişi 17. Nur Efendimiz 18. Anneme Mektup 19. Yardım Edin 20. Asıl Sevgi 21. Dağlar Devrilse Yeniden 22. Sevgi Üzerine 23. Mutsuzum 24. Bilinmeyen Renkler 25. Kuş Olsaydım 26. Kuzen 27. Huzur 28. O’na Mektup 29. Ne Zaman Hayat 30. Aile 31. Uzayın Öbür Ucu Dergi Sahibi Sultan Alparslan Koleji Fatih AKASLAN Yazı İşleri Sorumlusu Hülya KEKLİK Editör Fatma TOPCU Yazı İnceleme Fahri ESEN Selim GÜNDOĞDU Mustafa ERBAŞ Öznur TUĞ Yağmur YILDIZ Tasarım Kardelen Ajans www.kardelenajans.com.tr Baskı “BASKI FİRMASI BİLGİLERİ GELECEK” İletişim Bilgileri Şehitler Mahallesi Turan Çelik Caddesi No: 139 Tıp Fakültesi Karşısı /Kars Tel: 0474 225 14 60-61 Faks:0474 225 11 45 twitter.com/AlparslanKolej EDİTÖRDEN Yeniden Merhaba, Sizlerle yeni bir sayıya daha ulaşmış oluyoruz. Geçen sene ilk sayısıyla sizlerle merhaba dediğimiz Cemre dergimizin dördüncü sayısına kavuşmanın hazzını yaşıyoruz. Birlikte yeni sayılara ulaşacağımızın recasını gönlümüzde taşıyarak... Ne de olsa Cemre baharı bekleme ümitlerinin boş olmadığının habercisidir değil mi? Evet, Cemre, sabrın meyvesidir. Cemre, hiçbir kışın ebediyen sürmeyeceğinin göstergesidir. Cemre, kışın en soğuk anlarında yeryüzüne inen ümittir. Dergimizin de ümitlerinize ümit katacağı ümidiyle... Değerli okuyucularımız bu sayımızı da diğer sayılarımız gibi içeriğini öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz ve velilerimizin güzel çalışmalarıyla bezedik. Bu sayımızda şehrimizin manevi dinamiklerinden Hasan Harakani Hazretlerini Harakani Kültür Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Uzgur Beyefendi’nin ağzından daha iyi tanıyacak, başka bir öğrencimizden Efendimiz(s.a.v) ile ilgili duygularını yazdığı yazısını, bir başka öğrencimizin dünyaya haykırışını, zamanımızın en büyük problemlerinden olan israf konusunu ele alan yazıyı, kendileri küçük yürekleri kocaman öğrencilerimizden anne baba sevgisini paylaştıkları şiirleri ve yazıları ve daha nice el emeği göz nuru yazıları sizlerle paylaşmaktan kıvanç duyuyoruz. Yeni sayılarda görüşmek ümidiyle... Hoşça kalın... 1 www.sultanalparslankoleji.com Röportaj Ebü’l-Hasan-ı Harakani Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Uzgur İle Röportaj Öncelikle ilimizin manevi şahsiyeti Ebü’l-Hasan-ı Harakani Hazretleri’ni - daha iyi tanıyan biri olarak- bize anlatır mısınız? Öncelikle teşekkür ediyorum. Sizlere ve hocalarınıza... Güzel bir çalışma gerçekleştiriyorsunuz. Çok takip edememekle birlikte, derginizin beğenildiğini duyuyorum. Ebü’l-Hasan-ı Harakani Hazretleri’ni daha iyi bilen biri dediniz, iltifat ettiniz teşekkür ediyorum. Fakat öyle demeyelim, ben bildiğim kadarıyla yardımcı olacağım. Ebü’l-Hasan-ı Harakani Miladi 963(Hicri 352) yılında Horasan’ın Rey şehrinin Harakan köyünde dünyaya gelmiştir. Efendimiz (s.a.v.)’in soyundan gelen bir âlimdir. Bununla alakalı Ebü’l Hasan külliyesi mevcuttur. Bunlar Ebü’l Hasan, Ebü’l Hüseyin gibi. Esas adı Ali, Ali Bin Cafer diye geçer, yani altıncı imamın torunu. Altıncı İmam Cafer-i Sıddık Hazretleridir. İmamların isimlerini şöyle bir sayarsak İmam-ı Ali, İmam-ı Hasan , İmam-ı Hüseyin, İmam-ı Zeynel Abidin, İmam-ı Muhammed Baki, İmam-ı Cafer-i Sadık... Ebü’l-Hasan-ı Harakani Hazretleri’nin ço2 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi cukluğu, gençliği Harakan’da geçmiştir. İlim ve irfan eğitimini orada almıştır. Daha sonra Rey şehrinde büyük âlimlerden ders okumuştur. En sonunda Beyazıd-i Bistami Hazretleri’nin ruhaniyetinden icazet alarak Efendimiz (s.a.v.)’den gelen Silsile-i Aliyye’nin yedinci halkasını teşkil etmiştir. Biz buna Silsiletü’l Zeheb diyoruz. Daha sonra Ebü’l-Hasan-ı Harakani Hazretleri Miladi 1023 yılında Çağrı Bey’in Kafkasya Seferi’ne dahil olmuştur. Bu seferden sonra Kars’ta kalmış, İslamiyet’i alperenler, dervişler, gazilerle birlikte yaymıştır. Burada yaşayan Hristiyan Türkler, Gürcüler Müslüman olup, Ebü’l-Hasan-ı Harakani Hazretleri’nin etrafında toplanmışlardır. Miladi 1033 yılında Ani’de yapılan bir muharebede İslam mücahitleriyle; Gürcü ve Rumlar arasında yapılan muharebede iki yerinden yara alarak şehit olmuşlardır. Kars’ın dış kale surlarının batı tarafındaki Kağızman Kapı tarafına defnedilmiştir. İkinci Murat zamanına kadar orada kalmıştır. İkinci Murat’ın emriyle şu anki yerine defnedilmiştir. Büyük bir alim, büyük bir mutasarrıftır. Anadolu’nun fütuhatını yapmak üzere burada İslamiyet’i yaymıştır. Hazretle alakalı bilinen birçok keramet var. Sizin şahit olduğunuz böyle bir keramet var mı? Bizimle paylaşır mısınız? Ben buraya hizmet eden bir sülaleden geliyorum. Babam burayı bana 1993 yılında emanet etti. Babam anlatmıştı. Biz bu külliyenin yapımına başlamaya niyetlenmiştik. Ama ben tereddütlüydüm.” Acaba Hazret izin verecek mi?” şeklindeki düşünceler kafamı kurcalıyordu. Bu düşünceleri babamla paylaştım. Babam Hazretin huzurunda dua ederken yarı ya çok hizmet etmiş bir zattır. Kendi anlatmıştı. Rus işgalinin son döneminde minareye Ezan-ı Muhammedi’yi okumaya çıkmış. Ezan okurken Ermeni askerleri onu kurşunlamaya başlarlar. Hafız Efendi bir an inip inmeme konusunda tereddüt ediyor. Bir anda karşısına dikilen kişi “Oğlum korkma!” diyor. “Ben Ebü’l-Hasan-ı Harakani , kuşağın içinde caminin anahtarı var onlara doğrult ve Ezan-ı Muhamedi’yi sonuna kadar devam et.” dedi. Anahtarı doğrultunca hepsi kaçmaya başlarlar.Sonra da Ezan-ı Muhamedi’yi bitirir. Sizin tasavvuf yolunu seçmeniz nasıl gerçekleşti? uyanık bir halde kabirden kendisine gelen ses “Yavuz bizim için bir gölgelik yaptıracakmış.” der. Biz bunu izin kabul ederek külliyenin yapımına başladık. Başımdan geçen olay ise şöyleydi: Kars’a dönmeden önce İstanbul’da yaşıyordum. Kars’a geldiğimde şöyle bir rüya gördüm. Rüyamda Hazretin kabrine geliyorum. Kabirden kalkıp yanıma geldi. Dişlerini bana hediye etti. Sonra başparmağını şehadet parmağının çizgisine koyarak iki defa bana şöyle dedi:”Bütün dünyaya buradan bildirin, bütün dünyaya buradan bildirin, bütün dünyaya buradan bildirin.” Babama rüyamı anlattığımda babam rüyayı şöyle yorumladı: “Harakani Anadolu’da yaymış olduğu fütüvvet ahlakının, bin yıl sonra yeniden intişarını, kalplerin yeniden dirilmesini, canlanmasını, İslam ümmeti içindeki itilafın yeniden bitmesi, ve tevhit inancının gönüllere ulaşması emridir bu.” Hafız Kurban Efendi-hazirede yatar- bura- Tasavvuf yolu iki türlü seçilir. Birincisi yolu kişi kendi seçer. Daha sonra o yolun ilim ve anlayışıyla bir zevke ulaşır. İkinci yol da ise kişi iradesi olmadan Allah’ın sevk ve iradesiyle bu yola girmiş olur. Bizim bu yolu seçmemizde iki yolun da etkisi olmuştur. Birinci yol için bu seçimin bize aileden gelmesi, ikincisi Harakani Hazretlerinin ruhaniyetine ve maneviyatına bağlanarak tevhit yolunu takip etmekle oldu. Kars halkına sorduğumuzda Harakani Hazretleri’ni tanımayan insanlar olduğunu görüyoruz, dışarıdan Hazret’i görmeye gelen insanlar varken... Dediğiniz doğru. Ben buna Efendimiz ‘den (sav) gelen bir sünnet gözüyle bakıyorum. Peygamber Efendimiz(sav) Mekke-i Mükerreme’de, Peygamber olduğunu söylediğinde hiçbir yakını ona inanmadı. Efendimize inananları o kadar zorladılar ki sahabeler Mekke’den ayrılarak başka yerlere hicret ettiler. Peygamber Efendimiz(sav) de tıpkı bir gemi kaptanını bir gemiyi en son terk etmesi gibi Allah’tan almış olduğu emirle Sıddık-i Ekber Efendimizi de yanına alarak Mekke’den Medine’ye hicret etti. Orayı kendisine mescit yaptı. Müslümanlar burada İslam’ı yaşayıp dünyaya yaydılar. 3 www.sultanalparslankoleji.com Bu durum Peygamberlerden kalma bir sünnettir ki alimler, sufiler, mutasarrıflar ya da derya meşrepli insanları, etrafındakiler anlayamayabiliyorlar. Çoğu zaman uzaktakiler daha iyi anlatıyorlar. Bir de tasavvufta şöyle bir hal vardır: Bu vazifeyi yapanlar insanların anlayıp anlamadıklarına bakmazlar. Onlar, Allah’tan gelen ilim ve irfan ile herkese ulaşmak için, herkesin gönlünü şad etmek için uğraşırlar. Ebü’l-Hasan-ı Harakani Hazretleri’nin şöyle bir sözü vardır:” Herkes sabah uyandığında alim ilmini, zahid zühtünü, tacir ticaretini artırmak için uğraşır, çabalar. Ebü’l-Hasan-ı Harakani ise bir kardeşinin gönlüne yücelik ulaştırmanın derdindedir. Yani o uzaktakini yakınındakini seçmez. Onun derdi bir kardeşinin gönlüne güzellik ulaştırmaktır. Efendimiz(sav) şöyle buyurmuştur: “Bela ve musibetin en büyüğünü Peygamberler çeker, sonra evliyalar çeker, sonra da onlara tabi olanlar çekerler.” İslamiyet yolunda, din yolunda, güzel ahlak yolunda insanlar bazı sıkıntılara katlanırlar. Sorduğunuz soru da bununla alakalı. Bazen insanın yakınları akrabaları o insanın ilminden, irfanından faydalanmayabilir. Bize Harakani Hazretleri’yle alakalı meşhur bir menkıbe anlatır mısınız? Gazneli Devleti’nin Hakanı Sultan Mahmut Hasan Harakani Hazretleri’ni ziyarete gelmiş. Padişah olduğundan i Harakani Hazretleri’nin karşılamasını sağlamak için önden bir elçi gönderiyor. Hazret elçiye: “Biz hangahımızdan dışarı çıkmayız. Padişahınız gelip sohbetinize dahil olmak istiyorsa buyursun gelsin.” der ve elçiyi gönderir. Sultan Mahmut Hazreti denemek için hizmetçisiyle kıyafetin değiştirip sonra içeri girer. Hizmetçi önde namaza dururken Sultan Mahmut arkada durur. Harakani Hazretleri arkaya gidip Sultan Mahmut’un elinden tutarak şöyle der: “Ey Mahmut Allah seni padişah etti ve öne geçirdi. Ön tarafa gelsene.” Sonra oturup sohbete başlıyorlar. Sohbetten sonra Sultan, Harakani Hazretlerine hediye vermek istediğini söyleyip bir kâse altın önüne koyuyor. Hazret hizmetçiye işaret ediyor. Hizmetçi bir parça kuru arpa ekmeği getiriyor. Sultan Mahmut’a veriyor, ekmek sert, Sultan yutamıyor. Hazret diyor ki:” Ey Mahmut, sen bu arpa ekmeğini yutamadın, midene inmedi. Olur ya yarın kıyamet 4 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi gününde senin altınlarında boğazımdan aşağı inmez. En iyisi sen al bu altınlarını fakir fukaraya dağıt. Sultan Mahmut ayrılırken: “Bana dua et.” diyor. Hazret: “Ben beş vakit namazda sana dua ediyorum.” diyor. Sultan özel dua isteyince: “Ey Mahmut diyor, sonun Mahmut olsun.” Mahmut övülmüş, demek. Nasihat et diyor:” Cömert ol, şefkatli ol, takva sahibi ol, doğru ol, namazını cemaatle kılmaya devam et.” Uğurlarken Hazret ayağa kalkıyor, dışarıya kadar uğurluyor. Sultan şaşırıyor ve soruyor:” Ey Hazret, geldiğim zaman ayağa kalkmadınız, karşılamadınız; şimdi ise dışarıya kadar uğurluyorsunuz. Hazret şöyle der:” Geldiğinde padişahlık onuruyla, kibriyle geldin ama şimdi dervişlik sıfatıyla, munis bir mü’min sıfatıyla gidiyorsun , onun için seni dervişliğinin ve tevazuun ile uğurluyorum.” Bu olaydan sonra Sultan Mahmut Harakani Hazretlerinin talebesi ve müridi olur. Sonraları Sultan Mahmut Somnat Seferi’ne çıktığında düşman ordusunun daha kuvvetli olduğunu görüyor. Bu durum Sultan Mahmut’un gönlüne korku salıyor. Harakani Hazretleri’nin hırkasını yere seriyor. İki rekât namaz kılıyor ve diyor ki:” Ya Rabbi Harakani hürmetine düşmana karşı bizi muzaffer et. “Savaş bittikten sonra rüyasında Harakani Hazretlerini görüyor. Hazret rüyada kendisine şöyle diyor:” Madem hırkamızı ve bizi aracı kıldın, neden Hint ve Rumun Müslüman olmasını istemedin?” Hintliler o dönemde Hindistan’da, Rumlar ise Anadolu’da yaşıyorlardı. Hazret daha o zamandan Kars’a geleceğini, İslamiyet’i yayacağını Sultan Mahmut’a işaret ediyor. Son olarak da burada yaşayan insanlar olarak, bu mübarek zatı manevi hayatımız adına nasıl değerlendirebiliriz? Bu Allah dostlarının nurları, ilimleri, ruhaniyetleri akan bir kana benzer. Çünkü ilimlerini Allah’tan almışlardır. Onların toprak altında olmasıyla toprak üstünde olması arasında hiçbir fark yoktur. Onların kerametleri devam etmektedir. Onların ruhaniyetine kalben yönelen herkes manevi yardım alır. “Medet ya Ebü-l Hasan” diyene Ebü-l Hasan’ın ruhaniyeti mutlaka yardımcı olur. Bu yardım da Allah’ın izni ve inayeti ile olur. Hazırlayanlar HATİCE ŞEYDA UZGUR SÜMEYYE BÜLBÜL EZGİ ILGIN ÖNAL MERYEM İKBAL TOKUCU Dünyadan Mektup Elif Sena Nur ARASAN - 7/B Merhaba Değerli İnsanlar, Ben ‘’DÜNYA’’ sizin evlerinizin, işyerlerinizin, okullarınızın çeşit çeşit arsalarınızın, değerli malvarlıklarınızın maddi değerdeki her şeyinizin içinde bulunduğu gezegen. Ben bazı insanlar için değerli, bazı insanlar için de değersiz bir varlığım. Değerli olmamın nedeni, ne olursa olsun barış ve kardeşlik için çalışanlar, birbirlerine sevgi ile bakanlar, maddi imkanlarıyla başkalarının yardımına koşanlar, geçici hevesler kurmayıp kalıcı şeylerin peşinden koşanlar.... Halime bakılırsa henüz azınlık gibisiniz, sizin çoğunlukta olacağınız günleri sabırsızlıkla bekliyorum. Çünkü kalmadı halim... Değersizleşmemin nedeni ise yine sizde gizli. Barış ve kardeşliği yok ediyorsunuz, birbirinizden nefret ediyorsunuz, maddi imkânlarınızı başkalarına yardımda kullanmıyorsunuz, cömertlik yapacağınıza, cimrilik yapıyorsunuz, dostluk kuracağınıza, birbirinize savaş açıyorsunuz. Bütün bunlara sebep olarak dünya hırsını gösteriyor, zalime yaranmaya çalışıyorsunuz. Hâlbuki YARADAN’A yaranmanız gerekmez mi? Ben DÜNYA, içinde 7 milyar kadar insanı barındıran, çok yaşlı ve birçok derdi olan kocaman bir gezgenim. Sizleri severim ama beni çok üzüyorsunuz. Hem yalnız beni değil en önemlisi Yaradan’ı üzüyorsunuz. Bence düzeltin şu hallerinizi bir an önce... Yaklaşıyor ‘’kıyamet’’, ben de yaklaşıyorum kıyamete. Sizden tek isteğim Yaradan’ı üzmeyin, mutlu edin. SAYGILARIMLA… 5 www.sultanalparslankoleji.com Misafir Kalem Başarı ve Cömertlik Fatma BİLGİR - Edebiyat Öğretmeni İnsan, başarmayı ve mutlu olmayı önce sevmeli, sonra istemeli ve bu isteğine erişebilmek için de elinden geleni yapmalıdır. Eğer olduğumuz yerde durup başarının gelip bizi bulmasını beklersek bizi bulan yalnızca hüsran olur. Bana öyle geliyor ki yapamadıklarımızı, başaramadıklarımızı ya yeterince istemiyoruz ya da nasıl isteyeceğimizi bilmiyoruz. Yani umut ettiğimiz başarının, mutluluğun bir şekilde desteklenmesi gerekiyor. Aksi takdirde desteklenmeyen umut hiçbir sonuç vermez. Evrenin bize başarı ve mutluluk borcu olduğunu düşünürsek, hayatımız daima üzüntüyle ve boş bir beklentiyle geçer. Evet, yaratılmışların en şerefli varlığı olan insanız biz. Böylesine şerefli bir varlığa da başarı ve mutluluk yakışır. Ama şunu da bilmeliyiz ki evrende hiçbir şey kendiliğinden gerçekleşmez. Bunun için bir yaratıcıya, bir etkiye ihtiyaç vardır. Başarı ve mutluluk için olduğumuz yerde birilerinin bize bunları vermesini bekleyemeyiz. Bütün bunlara ulaşabilmek için bir etki mekanizması oluşturmalıyız. Azimle, sebatla ve sabırla… Başarılı olunca ne mi olur? Mutlu oluruz. Peki, yalnızca biz mi mutlu oluruz? Tatbikî hayır. Neden mi? Çünkü mutlu olunca güler yüzlü oluruz. Güler yüzlü olunca cömert oluruz. Ne alaka derseniz çok alakası var. Efendimiz “Tebessüm sadakadır.” demiyor mu? Peki, sadakayı kim verir? Yaratılış amacını bilen cömertler. Cömert olanlar kimlerdir? Başarılı ve mutlu olanlar. Size göre de başarı ve cömertlik arasında yakın bir ilişki yok mu? 6 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi İlim Esad CAN - 5/B Hep ilimle ilgilen, Deney yap bilgilen. İlmi, bilimi seversen Adını duyurursun dünyaya. Hayatta en hakiki mürşit, İlimdir demiş Atatürk. Ünlüler, liderler bile önerir, Her yerde ilmi araştır denir. Peygamberimiz bile, İlime önem vermiş. En önemli insan bile, Bilimi çok sevmiş. Biz de bilimi sevelim. Çok önem verelim. Ona önem vermeyip, Ülkeyi düşürmeyelim. Neden ünlü insanlar Bilime önem verir? Çünkü çoğu ülke Bilim ile yükselir. İlim bilim olmasa Dünya nasıl medenileşir? İlkellikte kala kala İnsanlar delirir. Japonlar nasıl yapıyor, O şaşırtıcı robotları? Çünkü ilim var onlarda, Herkesten fazla. Biz de önem vermeliyiz, İlime, bilime, deneye. Yetişmeliyiz biz de, Japonya’ya, Amerika’ya. 7 www.sultanalparslankoleji.com Misafir Kalem Ne Anlatmaz Sedat Aslan Ne anlatmaz, durgun suya dibi, Yediği darbede oluşan halkalar, Unutulmaz acıların mısralarıdır. Ne anlatmaz, ak güvercinin dili, Kanadındaki her tüy, Dosta ulaşmamış, hasret mektuplarıdır. Ne anlatmaz yanan kandilin dili, Süzülen sarı ışık hüzmeleri, Doğacak güneşlerin habercisidir. Ne anlatmaz dertli kalemin dili, Her tükenişi, Yeniden diriltmenin çilesidir. 8 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi Babam Murat Sungur AKASLAN - 3/C En güzel baba, Benim babam. En yakışıklı baba, Benim babam. Sen olmazsan eğer Ben de olmam. Sen üzülürsen, Ben de üzülürüm. Ben doğunca , Yanımda yoktun. Seni o zaman değil, Sonra tanıdım. Benim güçlü, Kocaman babam. Dünyanın en seveceni, Benim babam 9 www.sultanalparslankoleji.com Bir Eğitim Gönüllüsü Tohumlar Yeşerince 1992’de soğuk bir kış akşamıydı. Ay, parlak yüzünü gizlemiş, ortalık zifiri bir karanlığa bürünmüştü. Kasım’ın 25’i idi. Devasa bir okulda, henüz elektrik tesisatı tamalanmamış, öğrenci yemekhanesi jeneratörle ısıtılıtordu. Soğuk kış gecelerinde jeneratörün ürkütücü sesi gecenin derin sessizliğini yırtan bir kurşun gibi iliklerimize kadar...Gecenin ilerleyen saatlerinde jeneratörün sesi kesilmiş, bütün öğrenci ve öğretmenler derin bir uykuya dalmışlardı. Ayakta sadece askerdeki gibi üç beş nöbeti tutan öğretmen ve belletmenden başka kimsecikler yoktu. Kasımın son haftası olduğu için okulumuz eğitim ve öğretime yeni başlamıştı. Aslında Orta Asya’da okular eylülün sonunda açılır fakat okulun inşaatı geç bittiği için kasımın sonunda açabilmiştik. Eğitime başlamıştık ama okulun eksikleri bitmiş değildi. Kayıtlara yazdan başlanmıştı. Yöre insanına da söz verdiğimiz için ne olursa olsun okulumuzu açacak, eğitime başlayacaktık. Hakeza öyle oldu. Köylere kadar gidilmiş, öğrenciler bir kısım sınavlara tabi tutulmuş, kayıtlar yapılmıştı. Anadolu’nun bağrından kopmuş bir grup adanmış öğretmenin aşk ve heyecanı halk üzerinde müsbet bir tesir meydana getirmiş, okul geç açılmasına rağmen hiçbir veli çocuğunun kaydını almayı düşünmemişti. İşte ana yurdun vefakar insanları, ata yurttan gelen adanmış gönülleri bağrına basmıştı. Tam bir Muhacir-Ensar kaynaşması kısa zamanda kendiliğinden oluşmuştu. Soğuk ve uzun bir kış gecesinde ortalığı inleten bir ses duyuldu yatakhaneden .O gece nöbet sırası bendeydi, danışmanlığını yaptığım bir öğrencinin acılar içinde kıvrandığını gördüm. Yanına vardığımda öğrencinin, “Ne olur yardım edin, Hocam, karnım çok ağrıyor.” sesleri beni çok etkilemişti. Hızla okuldan 10 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi kendimi dışarı attım, yakındaki anayoldan güç de olsa bir taksi bulabildim. O yıllarda taksiler gecenin geç saatlerinde pek müşteri almazlardı. Çünkü insanların 100 dolar için diri diri yakıldığı dönemlerdi. İnsanlar çaresizdi. Kimsenin kimseye güvenmediği günlerdi. Alel acele çocuğu taksiye bindirdim, hastanenin yolunu tuttuk. Gittiğimiz hastane şehrin uzağındaydı.Yolda aklıma nasıl geri döneceğimiz sorusu geliyordu. Hastaneye vardığımızda gece saat iki civarıydı. Doktorlar çocuğun apandisinin patladığını, acilen ameliyata alınması gerektiğini söylediler. Ameliyat denince adeta başımdan kaynar sular dökülmüştü. Ya çocuğa bir şey olursa ? Derdimizi kime, nasıl anlatacaktık? Velisinin tepkisi nasıl olacaktı? Bizi suçlar mıydı? Peki ya okulumuzu kapatırlarsa? Sanki sebepler sükût etmişti. Aklıma hep olumsuz şeyler gelip duruyordu. Ta ki doktorlar, velisinin izni olmadan çocuğu ameliyat edemeyeceklerini söyleyene kadar. Bir anda sıyrıldım bu düşüncelerden. Çocuğun ailesi uzak bir şehirde yaşıyordu. Bulunduğumuz şehirde çocuğun dayısı vardı ama evini bilmiyordum. Gecenin bir yarısı aldığım yarım yamalak bir adresle dayıyı aramaya koyuldum. Taksi şoförünün de yardımıyla çocuğun dayısını bulduk. Uzun uğraşlardan sonra dış kapı bir hışımla yüzümüze açılmıştı. Durumu o günkü yarım yamalak Kırgızcamla açıklamaya çalıştım. Dayısına, sizin imzanız olmazsa yeğeninizin ameliyat edilemeyeceğini, durumunun çok kritik olduğunu söyledim. Ama çocuğun dayısı böyle bir sorumluluğu alamayacağını söyledi. Bu saatte neden rahatsız ediyorsunuz der gibi bir yüz ifadesi vardı. Hışımla açılan kapı, aynı hışımla yüzüme kapanmıştı. Bu vurdumduymaz tavır karşısında adeta yıkılmıştım. Alel acele hastaneye geri döndüm. Gecenin kaskatı soğuğu bir o kadar da çaresizlik karşısında dizlerimin bağı çözülmüştü. Ayakta kalmakta zorlanıyordum. Doktorlar çocuğu ameliyat odasına almış beni bekliyorlardı. Doktoru tenha bir köşeye çağırıp durumu anlattım. Sonra bütün sorumluluğu üzerime aldığıma dair kâğıdı imzaladım. Çocuk, dayısının gelmediğini görünce mahzun ve çaresiz yüzüme bakıyordu. Ben el işaretiyle bir problem olmadığını bir an önce iyileşeceğini söyleyerek ameliyat odasından ayrıldım. Yaklaşık kırk dakika sonra ameliyat bitmişti. Allah yüzümüze gülmüş, bir aksilik yaşanmamıştı. O günün şartlarında her nedense hastanede sabaha kadar kalmak için uygun bir yer bulamadım. Gece yarısı okula dönmek için dışarı çıktım. Nasıl olsa bir taksi görebilirim diye yola koyuldum. Gelip geçen bütün taksilere el kaldırdıysam da hiçbiri durmadı. Zaten o saatte yoldan geçen taksi sayısı çok azdı. Artık yürüyerek gitmekten başka çarem kalmamıştı. Geçtiğim köşe başlarında geceden duvar diplerine sızmış sarhoşlardan başka kimsecikler yoktu. Muhtemelen çoğu o soğukta donarak ölecekti. Zaten bu tür vakaların çok yaşandığı bir dönemdeydik. Akşam alel acele okuldan çıktığımdan üzerime kalın elbise de alamamıştım. Hem gecenin yorgunluğu hem de soğuk beni bitap düşürmüştü. Yolun yarısına gelmiştim. Bir ara ayaklarımın bir şey hissetmediğini fark edince içimi donarak ölme korkusu sardı .Bir mahalleden geçerken bir ara evlerden birinin kapısını çalıp “Donuyorum, ne olur beni kurtarın.” diyesim geldi. Hadi diyelim ki kapıyı çaldım, derdimi nasıl anlatabilirdim ki... Hepsi yabancı. Hem sonra kim bana inanır içeriye alırdı ki.... Zaten çok sağlıklı bir fikir değildi ama ölüm korkusu insanın aklına her türlü düşünceyi getiriyordu. Yolun yarısına gelmiştim, en azından öyle tahmin ediyordum. Tek çarem kalmıştı: Donmamak için koşarak okula ulaşmak. Ama ya yolun yarısında yorulup bir yerlere düşüp kalırsam. Bu arada bir dergide donmak üzere olan bir insanın neler hissettiği ile ilgili, bir makale okumuştum. Zihnim bu düşüncelerle meşgul olurken son bir kere “Ey Allah’ım! Yolda kalmışların, çaresiz olanların, darda kalanların sahibi Sensin. Ne olur beni okuluma ve öğrencilerime kavuştur.” diye bağıra bağıra dua ederek var gücümle koşuyordum. Bir ara yorganın altında titrediğimi, ısınmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Okula ne zaman, nasıl geldiğimi, okula gelirken kapıda kimin olduğunu, yatakhaneye nasıl girdiğimi hiç hatırlamıyordum. O günlerde güvenlik gerekçesiyle bütün dış kapılar kilitlenirdi. Güvenlikten de geldiğimi gören olmamış. Allah’ın izni ve inayetiyle o gece donarak ölmekten kurtulmuştum. Rabbime karşı imanım bir kez daha kuvvetlenmişti. Sözünü ettiğim öğrenciyle yıllar sonra bir Türk Koleji’nde öğretmenlik yaparken karşılaşmıştım. O gece yaşadıklarımı kendisine anlatmıştım. Mahcup bir edayla: “Biz bu hizmetin ve hizmete gönül verenlerin hakkını ödeyemeyiz.” demişti. 11 www.sultanalparslankoleji.com Dedemin Günlüğü Ebru Aleyna YILMAZ - 7/A O gün yine dedemlere gitmiştik. Dedemi ve babaannemi çok severim ama misafirler geldiğinde çok sıkıcı oluyor ve ben de sıkılıyorum doğal olarak… Yine sıkılınca dedemlerin odasına girdim. Orayı burayı karıştırırken gazete ile kaplı kitap gibi bir şey gördüm. Merak ettim ve açtım içini… İçinde dedeme ait bir günlük vardı. Sayfalarını karıştırmaya başladım ve bir sayfa dikkatimi çekti çünkü sayfada yer yer dağılmış mürekkep lekeleri vardı. İlk başta tabi ki onun gözyaşı olacağını düşünememiştim. Okumaya başladım: “Sevgili Günlük, Bugün nedense ev halkı bir garip. Bir kişinin öldüğünü duymuştum ama ev halkını bu kadar etkileyecek değildi, herhalde… Ama garip olan şey şu: Annem ortalıklarda yok. Oysa o hep evde olurdu… (16 Aralık 1955) Diğer sayfa okunacak gibi durmuyordu mürekkep lekelerinden… Bu yüzden birkaç paragrafı atladım ve dedemin diğer yazısına geçtim. “Sevgili Günlük, Eski bir anım aklıma geldi bu akşam. Biliyor musun? Ben 6 yaşındayken bir köpeğim vardı… Adı Karabaş’tı. Onu pek severdim. Aslında herkes onu çok severdi. Canım annem hariç… Onun pislik yuvası olduğunu ve namaz kıldığımız yerleri kirlettiğini düşünürdü… Karabaş ile yaklaşık 3 yıl geçirdim. Onunla yatıp onunla kalkıyor, hatta yemeğimi bile onunla paylaşıyordum. Bir gün köyümüze bir oyuncakçı geleceğini duydum. Bir hafta boyunca dükkânın 12 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi açılmasını bekledim ve kendimi ve Karabaş’ı hazırladım. Hazırladım dediğim de kendi kafama ve Karabaş’ın her tarafına limon sürmemdi. Bayramlıklarımı giydim ve oyuncakçıya gittim. Ancak dükkân sahibi buraya hayvanların giremeyeceğini söyleyince Karabaş’ı eve götürüp evimizin bahçesine bıraktım. O zamanlar evimiz bahçe ile bitişikti. Karabaş’ı bırakıp gittim ama aklım hala onda kalmıştı. Eve geldiğimde bahçeye koştum. Bahçenin ortasında bir köpek cesedi vardı. Evet, bu oydu. Onun derisi yanarak kıpkırmızı olmuş, derisinin üzerinde ve yanında deterjanlı su kalıntıları vardı. Bir anda hıçkırıklara boğulmuştum. Sesimi duyan annem yanıma geldi ve gözünden bir damla yaş süzüldü. Meğer annem bulaşıkları yıkadıktan sonra kalan sabunlu kaynar suyu benim biricik köpeğim Karabaş’ın üzerine boşaltmış ve oda köpeğin derisini yakmış. Beni asıl üzen olay yaklaşık 6-7 yıl boyunca anneme soğuk davranıp onu üzmemdi. Bu olayı anlatmamın sebebi açık: Bahsettiğim bir kişi vardı ya ölmüştü ve bizim ev halkını çok etkilemişti meğer o annemmiş! Ah canım anam! Eğer birkaç yıl çok değil birkaç yıl önceki zamana dönebilseydim emin ol üzerindeki çiçekleri sulamaktan daha çok şey yapardım… (3 Ocak 1956)” Bu okuduklarımdan sonra zaten okumaya devam edemedim. Gözümden birkaç damla yaş süzüldü. Günlüğü hemen gazeteye sarıp geri yerine koydum. Çünkü misafirler gitmiş ve bir çift ayak sesi bana doğru yaklaşıyordu. Kendimi bir anda yatağa fırlattım ve sırtımı kapıya doğru döndüm çünkü ağladığımı anlamalarını istememiştim. Öğretmen Zeynel Abidin KAYA - 2/D Canım öğretmenim benim, Ben sizi çok severim. Siz benim kardeşim, Annem, babam oldunuz. Bir gün yalnız kalsam, Bütün dünyanın umurunda değil. Siz benim kardeşim, Annem, babam oldunuz. En çok sevdiğim öğretmenim, Beni koruyan öğretmenim. Siz benim kardeşim, Annem, babam oldunuz. 13 www.sultanalparslankoleji.com Abdülkadir Volkan ARSLAN - 7/C Gerçek İman İnsanlar, birbirleriyle iç içe yaşarlar. Birbirlerinin temel ihtiyaçlarını gidermek ve bazı isteklerini yerine getirmek zorundadırlar. Barınma, giyinme, beslenme gibi ihtiyaçlardır bunlar. Ancak, bu ihtiyaçları karşılanmamış insanların sayısı da az değil. Yaşlılar, yoksullar, çocuklar... Afrika/Somali’de açlıktan, susuzluktan sefil bir hayat süren, ya da süremeyenler... Bu yüzden de ölen milyonlarca insan… Hepimiz yiyip içerken, eğlenirken, sıcacık evimizde sıcacık çorbamızı içerken, mağazalara gidip yazlık-kışlık elbiselerimizi alırken; diğer yandan onlar, çadırda yaşayıp, üstleri giyecek bir şey bulamayıp, geceleri soğukta donuyorlar. Bu kader miydi? Yoksa kader sözcüğünün altına sığınılmış bir ihmal miydi? Siz de bilirsiniz her gün milyonlarca açlıktan ölen insanların olduğunu... Peki, vicdanlar nerede? Peygamber Efendimiz ’in (s.a.v) hadisinde: “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyurmaktadır. Bu yüzden, artık bu işe son vermeliyiz. Komşumuz açken tok yatmamalıyız ki, imanın hakikatine ermiş olalım. 14 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi İsrafsız Bir Dünya Beste Zeynep KARACA - 7/B İki yıl önceydi. Kahvaltıda güneş ışınları yüzümüze tatlı tatlı vuruyor, adeta bana gülümsüyordu. Kahvaltı masasında çeşit çeşit zeytinler, içimi ısıtan yeni dökülmüş tavşan kanı çaylar, kardan bile beyaz peynir ve fırından yeni çıkmış çıtır çıtır ekmekler... Bu kahvaltı masası sanki saray kahvaltısı gibiydi. Herkes masaya oturmuş annemi bekliyordu. O sırada gözümüz televizyondaki bir habere ilişti. Somali’deki çocukları gösteriyordu. Sanki boğazıma bir düğüm atılmış, ben yutkundukça adeta büyüyor ve boğazımda çoğalıyordu. Bu masa gözümde çirkinleşiyor, çirkinleşiyordu. Onlar açlıktan ölürken biz burada güzel güzel yemekler yiyor, sonra onları çöpe atıyorduk. Açıkçası o an kendimden iğrenmiştim. Aslında, kimse ben israf etmiyorum diyemez. Çünkü biri ekmekten etmişse, diğeri zamandan israf ediyor. En çok israf ettiğimiz şey: Ekmek… Herkes üç beş tane alıyor günlük. Yarın bayatlıyor, atıyorlar çöpe. İşte insanoğlu ne çok bulduysa alıyor ve sonra atıyor. Hiç düşündünüz mü?: “Ben atıyorum ama bazıları sırf bu ekmek için canını feda ediyor.” diye. Onların açlıktan karınları şişerken, bizim karnımız tokluktan şişiyor. Biz annelerimiz ve babalarımız istediğimizi almıyorlar diye ağlarken, onlar ise açlıktan ölen anne ve babalarına ağlıyorlar. Bir düşünün ekmeksiz bir insan ne kadar yaşayabilir. İlk hali çıtır çıtır olan ekmekleri açgözlülüğümüzden fazlaca alıyoruz sonra bayatladığı için olduğu gibi çöpe atıyoruz. Bencilliğimizden aç olan insanlar aklımıza bile gelmiyor. Belki bazen gördüğümüz bir haber bizi biraz kendimize getiriyor. Ama sonra unutulup gidiyor ve akabinde çöpten ekmek toplayan insanlar…. Bilemiyorum bunu her zaman nasıl aklımızda tutabiliriz. Bazen diyorum ki hepimiz ekmeklerimizi her gün aldığımızdan bir tane eksik alıp çöpten ekmek toplayan kardeşimize versek, aramızdaki kardeşlik hukukunu geliştirsek….Böylece dünyamızı güzelleştirsek. Kardeşlerim gelin yeni bir dünya için ilk işimiz israf etmemek olsun. 15 www.sultanalparslankoleji.com Minik Kalbin Seslenişi Nisanur AYDIN - 7/A Elimi tutamadın şehidim, Varamadım sana, Korktum ben de uyumaktan, Uyanıp sana varamam diye, Sen niye istedin ki? Ebedi uyumayı, Ama değerdi değil mi? Vatan için... İçim buruk, yıkkın ve bıkkın , Sevginden unutamadım ki seni, Veremedim kara toprağa ellerini, Hain insanlar daha da çoğaldı , Senden sonra. İnsanlar muhtaç kaldı sana, Bu kapkara dünyada. Ağladı yine toprak senin için, Vurdu göklere tekbirler, Senin için. Bir bahar daha bitti. Ama onların zulmü bitmedi. Sen gittin diye , Yine vurdular,yine acımadılar... Güneşimiz doğmadı senden sonra, Kara günler bitmek bilmedi, Senden sonra. Ama ben yılmayacağım , Sizin için hep uğraşacağım. 16 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi NUR Cemil Meriç TAŞKIRAN - 6/B 20 Nisan; hüzün dolu, Ama gül kokulu, İnecek dünyaya melek ordusu, Görmeye Rabbin Sevgilisini. Alnı parlak, yüzü ak, Hiç eline almadı o bıçak, Çünkü ALLAH için ağlayacak, Uhud’da kırılan dişi;yerde kalmayacak. Cahillerin yanında kitap, Alimlere hoş hitap, Fatma’sına güzel ahlak, Ona göre çok yakışacak. Hira mağarasında, Ahlaksızların arasında, Cebrail görünecek ona, Ve diyecek ki ’İKRA’ Olmasına rağmen ümmi, Okuyacak ilk dizeleri, Nedeni ise ALLAH’IN kerimliği, İnmiş oldu ilk Ayet-i Kerimesi. Bu olayla beraber, Müslümanlık için oldular seferber. Ancak yolda bir dert o da müşrikler, Acaba o engeli nasıl geçecekler? Boykotu yaptılar müşrikler, Müslümanlığı yok edecekler, Ama ALLAH’ın kerim olduğunu, Zamanla öğrenecekler. Hicrete gittiler Habeşistan’a, Necaşi kabul etti ama, Memleket sevgisi hele de, Kabesi çok başka. Uhud, Bedir, Hendek, Savaşlar geliyor barış gelecek, Kanlar dökülüyör, ölümün arkasında, Şehitlikle cihad yürüyecek. Ardında Mekke’nin fethi, Çok sevinecek, Tüm Müslüman cemaati, Yanlarında peygamberi 17 www.sultanalparslankoleji.com Anneye Mektup Aslı Nur ÇAVLİ - 3/C Seni çok seviyorum. İyi ki benim annemsin. En zor anlarımda hep yanımdasın. Bize bakan, bizi büyüten sensin, sana çok şey borçluyuz anneciğim. Seni sevdikçe daha çok mutlu oluyorum. Seni hep seveceğim. Bizim canımız acırsa, yaralanırsak bizden çok üzülen sensin. Şimdi anlıyorum meğer ne çok yükün varmış. Çaresizliğimin ilacı oldun. Her zaman yanı başımda duran, sıkıntılarıma derman bulan sensin. Dünyanın en güzel annesi, benim için çok önemlisin! En iyi kalpli, temiz yürekli, annelerin en güzeli sensin. Ben seni ne kadar sevsem senin bana olan sevginden azdır. Senin yanındayken kendimi güvende hissederim. Canım annem, iyi ki varsın. Hep mutlu ol istiyorum ama bazen üzülebiliyorsun. Nedenini bilmem ama hep mutlu hep güler yüzlü ol. Canım annem, sen mutluysan bende mutluyum. Dünyanın en güzeli canım annem. Sana duygularımı anlatamam. Asude ve Asım onları da çok seviyorum. Sana ev işlerinde veya kardeşlerime bakarak, onlarla oyun oynayarak yardımcı oluyorum. Umarım bu şekilde yardım ediyorumdur. Seni ve o güzel kalbini çok ama çok seviyorum annelerin annesi. UZAT AYAKLARINI CANIM ANNEM CENNET KOKUSU DUYAYIM 18 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi Yardım Edin Feyza URLUNÇ - 5/C Benim komşum aç, Ben rahat uyur muyum? O hala çok üşüyor, Ben huzurlu olur muyum? Yardım istiyorlar, El ele verin diyorlar, Bir kuru ekmeğe bile, İhtiyaç duyuyorlar. Cimrilik etmeyin, Her şeyinizi verin. O aç çocuklara, Yardım edin. Neden yardım etmiyoruz? Bencillik mi yapıyoruz? Aslında bu bencillik değil, Merhametsizliktir! Ne olur kör olmayın, O çocukları görmemek için. Bunun yerine, Onlar için dua edin. Ne demiş atalarımız, İyilik eden iyilik bulur. Hadi biz de iyilik edelim, Küçücük çocukları öldürmeyelim! 19 www.sultanalparslankoleji.com Mezun Kalem Asıl Sevgi Belkıs Gökçen YEŞİLYURT - Kars Fen Lisesi Birine sevdiğini söylemek ne kadar kolaydır öyle değil mi? Samimi olduğunuz birine kolayca söyleyebilirsiniz. Anneniz, babanız istediğiniz bir şeyi yapınca başlarsınız sevgi gösterilerine. Ağızdan dökülmesi kolaydır bu iltifatların: “Seni seviyorum, çok iyisin, iyi ki varsın…” Kabul edelim ki bu sözcükler kişisel çıkarlarımız için dilimize pelesenk ettiğimiz yapmacık klişeler. Birine sevgi göstermek, arkadaş olmak önemsiz görünüyor artık. Sevginize bağımlı hale getirdiğiniz insanlarla işiniz bitince hiçbir şey yapmamış gibi çekip gidiyoruz, o kişinin kalbinde bulunan acıyı önemsemeden. Onun gözünden akanları sıradan yağmur damlaları gibi seyrederken. Hızlanan nabzını, sizi görünce eli ayağına dolaşmalarını görmezden geliyorsunuz. Her zaman ki gibi umursamıyorsunuz. Tabi niye umursayasınız ki? Güzellik yönünden noksan, ortalama başarıda biri sonuçta. Çokça var olanlardan. Diğer20 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi lerinden ayrılan özelliği ise size duyduğu hassas sevgisi. Tabi işin ucunda çıkarınız yoksa kimin umurunda hassas sevgi, değil mi? Eğer bu düşüncelere katılıyorsanız sevgiye dair en ufak bir kıvılcım bile hissedemezsiniz yüreğinizde. Siz, bunlara katılmayan hassas dostlarım! Belki hayat size gülmeyecek, çok sevdiğiniz dostlarınız sizi bırakıp gidecek ama üzülmeyin. Kalbinizdeki acı onu görünce depreşse de “Her işte bir hayır vardır.” sözünü aklınızdan çıkarmayın. Belki bu kadar üzülmenizin sebebi sevginizi yanlış yönde kullanmanızdır. Yaratılana Yaratan’dan çok değer vermenizdir. Bırakın onlar sizi üzsün, sevgi göstermesin. Uzaklarda bir yerde sizden sevgisini ne olursa olsun esirgemeyecek bir güç var. İşte o güç sevgisini asla esirgemez ve her ne yaparsanız yapın o sizi çok sever. Ve o sizi asla kırmaz. Dağlar Devrilse Yerinden Hülya KEKLİK - Türkçe Öğretmeni Dağlar devrilse yerinden, İnsan doğsa yeniden… Hayat, ilmek ilmek işlense mutlulukla… Gözleri nem, yüreği gam dolu büyüklerin ayak izleri üzerinde yürümeye çalışan minik bir kız çocuğu gülümsese aniden… Sormasak her zamanki gibi mutluluğa neden… Alıversek çocuk gülüşleri gibi içimize hayatı… Sarsak, sarmalasak… Bütün öcülerin ödü kopsa… Dağlar devrilse yerinden… Zalimlerin zulmü, çocuk gülüşlerine müebbet yese… Minik bedenlerden yükselen sevimli kahkahalar, zalimlerin gönlüne şimşek olup inse… Torlayıp toplasa bütün kini, nefreti, öfkeyi… Atsa Kaf Dağı’nın ardına… Bin şehzade gelse de bulamasa hani.. Bu masalın sonu mutsuz bitse… Sırf çocuklar mutlu olsun diye… Dağlar devrilse yerinden… Yeniden… En derinden… İçten… Bir çocuk gülümsese dünyaya.. Ve dağlar devrilse yerinden… 21 www.sultanalparslankoleji.com Selim GÜNDOĞDU - Türkçe Öğretmeni Sevgi Üzerine Sevgi, bir insanın başka bir insana ya da varlığa duyduğu en yüce hislerden biridir. Sevginin yüzlerce tanımı yapılabilir. Bazıları için Kâinatın varoluş sebebi, bazıları içinse hayatın tadı, tuzu... İnsanlarda merhamet duygusunun en üst seviyede olmasını, paylaşma ve yardımlaşma gibi erdemlerin açığa çıkmasını sağlayan güç sevgidir. Sevgi çok çeşitlidir: Vatan sevgisi, çocuk sevgisi ve daha yüzlercesi… Çeşitleri ne kadar çok olursa olsun sevgi denilince hepsinde de ortak olan bir nokta vardır ki o da koruma içgüdüsü. İnsan neyi severse sevsin, amacı her zaman sevdiğine zarar verilmesini engellemek ve her şeye karşı onu korumaktır. Sevilen varlık el üstünde tutulup, tabiri caizse “gözden bile sakınıyor.” İnsanoğlunda sevgi denen duygu olmasaydı, herhalde tüm insanlar sadece kendi 22 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi için yaşar, başkalarını düşünme ihtiyacı hissetmezlerdi. Sevgi, insanın sadece kendisini düşünmesini engelliyor. Etrafına bakmasına yardımcı oluyor. Sevgi, şefkat ve merhametin kalplerimize üflenmesidir. Tüm yaratılmış varlıklarda güzel tarafları görebilmek. Bazen bir kuşun kanadında, bazen bir ağacın yaprağında... Sevgi baktığın her şeyde Yaratıcıyı görebilmektir. Yaratıcıyı görüp de yarattıklarına muhabbet duyabilmek. Sevgi, Yunus Emre, Mevlana gibi gönül insanlarının nazarında “Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü.” şeklinde ifadesini bulmuştur. Onların nazarında sevgi, çıkar ve menfaatten uzaktır. Her şeye karşı koşulsuz bir kabul ediş ve her şeyi anlama çabasının sonucudur. Bugün biz de “sevgi” kavramına onların gözüyle bakmalıyız. Sizce de öyle değil mi? Mutsuzum Aybuke EREN - 8/C Nedeninin ne olduğunu bilmediğim bir his içindeyim. Sanırım adı mutsuzluk. Sebebini gerçekten bilmiyorum ve kendimi yalnız hissediyorum. Nerede olduğum önemli değil gülemiyorum. Gülmek istiyorum ama ancak biraz tebessüm edip tekrar ağlamaya başlıyorum. Çok çaresiz durumdayım beni bu durumdan kurtarabilecek hiç kimse yok. Sadece sahilde kulaklığımla yürümek ve haykırmak istiyorum kimseye anlatamadığım derdimle... Böyle bir duyguya daha önce hiç rastlamamıştım. Aslında ben karamsar biri değilim. Sürekli berrak bir dere- nin yanında beni anlayan biriyle beraber olduğumu hayal ediyorum. Bunu yapmak beni rahatlatıyor. Gel gör ki etkisi uzun sürmüyor. Çünkü yanımda olduğunu sandığım kişi yok, yüzünü göremiyorum. Ben yalnız ve tek başıma yürüyorum, yürüyorum. Her yer yemyeşil. Fark etmeden yanağımdan bir damla süzülüyor. Ağlamıyorum, yağmur yağmaya başlamış. Hüznüm daha da artıyor. Yanımda olduğunu sandığım kişi çok uzaklarda beliriyor. Yanında başka biri de var. Oraya oturuyorum ve düşünmeye dalıp gidiyorum. İşte kurduğum hayal bu. Beni hiçbir şarkı neşelendirmiyor. İçimdeki sıkıntıyı anlatmaya çalıştıkça o sıkıntı daha derinlere iniyor. Bu defa başka bir hayal kuruyorum. Bu sefer bir okyanusun tam ortasındaki bir adacıktayım. Sadece yanımda siyah, metal bir anahtar var. Ne işe yarayacağını bilemiyorum. Aniden bir fırtına çıkıyor. Tam anahtarı boynumdan çıkarırken anahtar kopuyor ve gökyüzüne yükseliyor. Ben arkasından bakarken fırtına diniyor. Tekrar kendimi yalnız hissediyorum. Yüzünü göremediğim kişi şimdi yanımda oturuyor ve bana doğru dönüp gülümsüyor. Sonra okyanusun derinliklerine doğru yola çıkıyoruz. Hayalim bitiyor. Hayal kurmanın beni rahatlattığını anlıyorum. 23 www.sultanalparslankoleji.com Bilinmeyen Renkler Yıldız Aleyna BİNGÖL - 8/B Bence mutluluk kucağında uyuyan çocuğuna bakan annenin hissettiğidir. Askerden dönen babasına bakışıdır çocuğun. Okunmamış kitapların mükemmel kokusudur. Dinlenmemiş müziklerin keşfedilmesidir. Sakız beş kuruşa düştüğünde çocuğun gülüşüdür. Hasretten yanıp tutuşan annenin evladına sarıldığındaki duygularıdır. Müzik dinlendiğinde kurulan hayallerdir. Üniversiteyi kazanan öğrencinin düşünceleridir. Dokuz ay beklenen bebek dünyaya geldiğinde babasının çığlıklarıdır. Kör birinin renkleri hayal etmesidir. Küçük bir çocuğun çizdiği resimdeki duygularıdır. Kanserli birinin kanserden kurtuluşudur. Ufak bir pikniktir. Bazen uçan bir balonun ipinden son anda tutmaktır. Arkadaşlarınla vakit geçirmektir. Masmavi gökyüzünü seyretmektir. Akşam dışarı bakarken yıldızın kaydığını görmektir. Korkusunu yenmektir bazen mutluluk. İstediğin bir şeyin alınmasıdır. Sevinçten yerinde duramayıp zıplamaktır. Uzun süredir görmediğin arkadaşınla buluştuğunda içindeki kıpırdamadır. Kuran-ı Kerimi okurken içindeki aşktır. Dondurma yiyen bir çocuğun her tarafı battığı halde umursamamasıdır. 24 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi Televizyonu açtığında sevdiğin programın çıkmasıdır. Çarpışan arabalarla çarpışmaya çalışmaktır. Delice dans etmektir. Yarışmada doğru soruyu bilmektir. Baban eve geldiğinde poşetleri karıştırıp çikolata bulmaktır. Kardeşinle geçirdiğin eğlenceli vakitlerdir. Annenin sevinç gözyaşlarıdır. Akşam yemeğinde sevdiğin yemeğin olmasıdır. Sofrada geçen eğlenceli vakitlerdir. Jelibon verildiğinde mahsun teşekkürdür. Tarlada çalıştıktan sonra içilen soğuk sudur. Yaptığın işe karşılık verilen paradır. Bayram ziyaretleridir. Yeni arkadaşlıklar devam eden dostluklar ve bitmeyen kardeşliktir. Eski hatıraların aklına gelmesidir mutluluk. Üzüntülü olaylara olumlu bakmaktır. Huzurlu bir yuvadır. Oyuncak bebeğine elbise yapmaya çalışan çocuğun umududur. Annen ağzındaki sakızı şişirdiğinde patlatmaya çalışmaktır. Eve geldiğinde annesinin kucağından inen çocuğun ilk adımlarıdır. Arkadaşınla sesin kötü olduğu halde şarkı söylemektir. Bulduğum deniz kabuğundaki sesi dinlerken duyduğun sevinçtir. Mutluluk çok küçük şeylerdir. Son olarak da bu yazıyı okuyup gülmektir mutluluk. Kuş Olsaydım Arif Efe TAZEGÜN - 3/B Kuş olsaydım, Gezerdim her tarafı, Kuş olsaydım, Bakardım her tarafa. Kuş olsaydım, Baharın güzelliklerinde, Uçardım güzel güzel, Eğ er kuş olsaydım. Kuş olsaydım, Gezerdim dünyayı, Dünyanın güzelliklerine, Bakardım her zaman. 25 www.sultanalparslankoleji.com Kuzen Nursena DEMİR - 3/B Soğuk bir kış akşamı günlerden 28 Şubat’tı. Köydeydik. Kuzenimin hediyelerini ondan önceki gün anneciğimle beraber hazırlamıştık. Bu akşam da kuzenimin ne zaman doğacağını bilmememize rağmen hediyeleri yanımızda getirmiştik. Tek tek hediyeleri açıyor, yengemin heyecanına şahit oluyorduk. Akşam olmuştu. Yengemin gözünde heyecanlı bekleyiş vardı. Sonra aniden yengeme bir şeyler oldu, çok ağrısı vardı. Annem, amcam, yengem ve ben hastaneye gidiyorduk. Kuzenim de gelmişti. Kuzenim ve ben evden eşyaları aldık. Yolda birkaç soru sordum.” Adı ne?” “Taha.” “Soyadı?” “Zaten biliyorsun.” dediler. Evet, gerçekten biliyordum. Soyadı Demir’di. Her neyse 26 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi hastaneye ulaşmıştık. Taha doğmuştu, tahmin ettiğimden çok daha tatlıydı. Cennet kokusunu alıyordum onda. Bu durum beni heyecanlandırıyordu. Meleğimizi kucağıma almak istiyordum. Bunun için erken olduğunu söylediler. İnanamazsınız ama birkaç saat sonra Taha’ yı da yengemi de hastaneden çıkardılar. Biz de köye gittik. Köydeyken Taha’ yı görmeye birçok misafir geldi. Bir hafta sonra Erzurum a giderken, ablam Taha’yı kucağına tuttu. “Ben de kucağıma alabilir miyim?” diye sordum “Erzurum’ a gidince alabilirsin” dediler. Erzurum’ a nihayet gelmiştik. Çok heyecanlıydım çünkü hayatımda tutacağım ilk bebek Taha’ydı. Huzur Tuğçe Naz AKGÜL - 5/A Masmavi bir deniz, yemyeşil ağaçlar, etraftaki mis kokulu rengârenk çiçekler, masmavi gökyüzü, cıvıldaşan kuşlar, toprağın tazeliği, kıyıya vuran dalgalar… Etraf sessiz…Geyikler ceylanlar su içiyor ve güneş sımsıcak. Sanki burası dünyanın en huzurlu yeri. Buradaki dünya başka bir dünya. Her gün canım sıkıldığında buraya gelirim. Çünkü burası insanı mutlu ediyor. Dertlerim kafamdan uçup gidiyor. Çok mutluyum çok. Bugün, en yakın arkadaşımla tartışmıştım ve yine buraya geldim. Hava rüzgarlıydı. Rüzgar saçımı savuruyordu. Sanki benim sıcaktan bunaldığımı anlamış, beni serinletiyordu. Her zamanki gibi dertlerimi unutmuştum. Arkadaşım beni anlar gibi yanıma geldi. O da huzurluydu. İkimizde bir- birimizden özür diledik. Güneş batıyordu. Güneşin batışını seyredip oradan ayrıldık. Çok mutluydum. Çünkü arkadaşım beni seviyordu. Sabah uyandığımda kahvaltımı yapıp dışarı her zaman gittiğim yere gittim. Arkadaşım da orada beni bekliyordu. İkimizde toprağa yatıp bulutlardan şekil oluşturduk. Sonra denizin kıyıya vuruşunu seyrettik ve birkaç kuşla arkadaş olduk. Oradaki ağaçların meyvelerinden yedik. Hiçbir zaman kendimi bu kadar mutlu ve huzurlu hissetmemiştim. O gün benim için dünyanın en güzel günüydü. Bir dahaki hafta yine buraya gelip kuşlarla arkadaş olmak ve güneşin batışını seyretmek üzere oradan ayrıldık. 27 www.sultanalparslankoleji.com O’na Mektup Kübranur KARAKURT - 4/B Güzel Peygamberim, Sizin hakkınızı nasıl ödeyeceğimi bilemiyorum. Ne hediye vereyim diye düşünürken aklıma size mektup yazmak geldi. Ne de olsa çam sakızı çoban armağanı. Siz Allah’ın en sevdiği kulusunuz. Belki size çok mektup geliyordur. Siz de bunların her birinden haberdarsınızdır. Biliyorum ki siz sevgi peygamberisiniz. Size önce inanan çok kimse yoktu ama siz pes etmediniz. En çok da bu özelliğinize hayranım: ‘’SABRINIZA’’ Bıkmadan usanmadan doğruyu, iyiyi, güzeli anlatıp durdunuz. Sadece anlatmadınız aynı zamanda yaşadınız, en güzel örnek oldunuz. Müşrikler akıllarını hiç kullanmadılar.’’Ancak bu kadar dürüst,güvenilir ve sabırlı biri peygamber olabilir’’ diyemediler.Ya da kalplerini susturdular.Onlar biliyordu ki sen asla yalan söylemezsin.Zaten deli dediler,mecnun dediler ama yalancı diyemediler... Hep sizin gibi olmak isterim. Sünnetlerinizi uygulayıp öğrenmeye çalışıyorum. Bu arada sizi çok meşgul etmeden şunu söylemek istiyorum: SİZİ ÇOK SEVİYORUM. 28 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi Ne Zaman Hayat? Kübra ÇİTİL - 8/A Bazen bakıyorum da ‘’Bu hayat yaşanılacak kadar güzel mi?’’ diye. Hayır, aslında değil. Her gün yeni bir güne gözlerimi açıyorum. Sabahın ışıklarıyla beraber uyanıyorum. Yüzüme vuran güneşin ışığı başta güzel gelse de bir süre sonra rahatsız ediyor. Aynı hayat gibi… Her sabah çoğu insan gibi ben de yeni bir güne umutlarla, sevinçlerle gözümü açıyorum. ‘’Bugün her şey güzel olacak.’’ Ama gün içinde tek güzel haber duymak için can atıyorum, atıyoruz. Günüm, kendi yaşantım belki güzel geçmiştir ama her duyduğum, insanların yaşadıkları, ölümler, savaşlar, kazalar… Hangi insan bu gibi şeyleri duyduğunda kötü olmuyor? Bu gibi şeyler duyan insanın yüreği sızlamıyorsa, içi acımıyorsa ‘’BEN İNSANIM’’ diyebilir mi? Hayır, bu gaddarlık… Bu insanlık olmaz. Neden bu halde dünya? Neden kötülük var? Kötülükler olmasa hayat, yaşanabilecek kadar güzel olur muydu? Bazen düşünüyorum da her şeyin bir zıttı olmak zorunda mıydı? Sevincin neden üzüntüsü var? Peki, sevginin nefreti? Ya da neden dostluğun düşmanlığı? Beyazın siyahı? Yaşamın ölümü… Her şey bir gün bitip tersine dönüşüyor. İnsanlar neden her şeyin olumlu yönünde değil? İnsanlar kötülüğün peşinde koşmaktan zevk alıyorlar belli ama karşıtını denemeden nasıl karar verebiliyorlar? Belki kötüler, kötülükler olmasa her şey daha güzel olurdu. O zaman her gün yaşamaktan zevk almayıp hayatını sonlandıranlar olmazdı. Herkesin içinde yaşama sevinci olurdu. Belki de güzelliklerin farkında olmak için vardır hepsi. Kötülük iyiliğin olduğunu anlamak için… Kötülükler olmasa belki de diğer yönünü, iyiliği, görmezdik. Ama bir şeyin iyi olduğunu anlamak için zarar görmek bizi incitmez mi? İncitiyor da zaten. İnsanlığı öldürmeden iyiliği anlasak belki de her şey daha güzel olacak. Belki de en iyisi böyledir. Sanırım biz hayata ikilemler içinde olmak için geldik. ‘İYİ OLAN MI KÖTÜ OLAN MI?’’ belki de bütün mesele budur. Evet, belki hayatın acı kuralları yüzünden bu haldeyiz ya da insanların yapamadığı ters giden bir şeyler var. Bunu ne zaman öğreneceğiz? NE ZAMAN HAYAT OLACAK? Aslında hayat yaşanabilecek kadar güzel ama yaşanılacak kadar güzel değil. 29 www.sultanalparslankoleji.com Aile Eylül KORAL - 4/B iyi ise toplum da iyi ancak Aile toplumun en küçük birimi. Aile nu düşünmek zordur. Bu sözü aile kötüyse o toplumun iyi olduğu zetebiliriz. Aile içinde anne ve ‘’Balık baştan kokar’ ‘atasözüne ben öyle davranırlar. Yani çocuklar baba nasıl davranırsa çocuklar da Ailede bireyler iyi geçinmeli, toplum içinde ailelerini yansıtırlar. ılmalıdır. Örneğin; baba işe gidip ayrıca aile içinde iş bölümü yap malı, çocuk ise odasını toplayıp para kazanmalı, anne yemek yap etmelidir. Ailede herkes sorumgücü yettiğince annesine yardım uk yatağını toplamadan okula luluğunu bilmelidir. Örneğin: Çoc lidir. Aile bağlarının güçlenmesi gidip annesine zahmet vermeme lar: Çocuk kardeşiyle oyuncağını için bir takım görevler vardır. Bun lidir. Anne yemeğini yapmayı paylaşmalı ve onunla kavga etmeme eye zor durumlarda yardımcı olihmal etmemeli ve baba ise ann malıdır. balık bağları vardır. AkrabalaAile bağlarının içinde bir de akra a dinimizde sıla-i rahim denir. rımızı ziyaret etmemiz gerekir. Bun önem verir ve ‘’Ailenizle iyi gePeygamberimiz aile bağlarına çok çinin’’ dermiş. 30 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi lenmesi için ailemizin kıySonuç olarak aile bağlarımızın güç eliyiz. metini bilmeli ve onlarla iyi geçinm Uzayın Öbür Ucu Esat Tuna ERDAĞI - 6/A Uzay… Özellikle çocuklar için büyük bir merak konusudur. Peki uzay nedir? le uzay teleskopunun çektiği bazı görüntüler kara deliklerin varlığını kanıtlıyor. Evren: Evren içinde her şeyin bulunduğu sınırsız boşluktur. Galaksi: Galaksi veya Gökada, devasa boyutta, İçinde pek çok yıldız. Nebula, yıldızlararası madde içeren gökcismi. Tipik galaksiler 10 bin ila 1 trilyon arasında yıldız barındırır. Bizim galaksimiz Samanyolu 400 milyar yıldıza ev sahipliği yapar. Evren İkiye Ayrılır: Görülen ve görünmeyen evren. Şimdi evreni oluşturan bileşenleri dıştan içe doğru sırasıyla inceleyelim. Görünmeyen Evren: Görünmeyen evren kara enerjiden ve kara maddeden oluşur. Kara enerji evrenin sınırlarının genişlemesini sağlar. Kara madde yalnızca kütle çekimiyle fark edilir. Görünen Evren: Görünen evren, tüm evrenin %5’ini oluşturur. Yıldız: Yıldızlar büyük kütleli, devasa boyutta gaz toplarıdır. Yıldızların çekirdeğinde hidrojen, helyuma dönüşür. Aşırı büyük yıldızlar öldüğü zaman bir karadelik oluşur. Kara Delik: Kara delikler aşırı büyük kütle çekimleri olan ölü yıldızlardır. Sarmal galaksilerin merkezlerinde bulunur. Çekim gücü o kadar güçlüdür ki ışık bile ondan kaçamaz. Eskiden kara deliklerin gerçekten var olmadığı düşünülürdü, ancak son zamanlarda Hubb- Kuasar: Kuasarlar evrenin en uzak köşelerinde akıl almaz bir enerjiyle parlayan gökadalardır. Merkezlerindeki inanılmaz boyuttaki karadelikler nedeniyle parladıkları sanılmaktadır. Evrenin genç ve çalkantılı dönemlerinde oluşmuşlardır. Blazar: Blazarlar, aktif, dev eliptik galaksiden daha büyük kuasarlardır. Genellikle iki veya daha fazla kuasarın çarpışmasıyla oluşmuşlardır. Yıldızların Ölümü: Yıldızlar, boyutlarına göre çeşitli şekillerde ölürler. Güneş gibi orta kütleli yıldızlar, öncelikle şişip bir kırmızı dev oluştururlar. Ondan sonra basit bir nova patlamasıyla yok olur ve geriye bir beyaz cüce kalır. Zamanla beyaz cüce, kalan yakıtını da tüketir ve bir kara cüceye dönüşür. Ancak, kara cüceye dönüşmesi için evrenin oluşumundan daha uzun bir süre geçmesi gerekmektedir. Bu yüzden evrende hiç karacüce yoktur. 31 www.sultanalparslankoleji.com Daha büyük kütleli yıldızlar, örneğin Rigel, süper novayla yok olur. Geriye yıldızın çekirdeği ve patlamanın kalıntılarının oluşturduğu Nebula kalır. Zamanla yıldızın çekirdeğinin etrafındaki gazlar, çekirdeğin etkisine kapılır ve onu küresel bir biçimde çevreler. Ardından sıkılaşır ve yeniden yıldızın çekirdeği hidrojeni helyuma dönüştürerek ısı ve ışık yaymaya başlar. Böylece ana yıldız kadar büyük olmasa da yeni bir yıldız doğmuş olur. Daha büyük yıldızlar ise Hipernova ile ölür. En küçük süper dev ve Hiper dev yıldızlar, Hipernovadan sonra içe çökerek Nötron yıldızını oluşturur. Daha büyük yıldızlar yani, üst dev (Örneğin VVCephei a gibi) ve üstün devler (Evrendeki en büyük yıldız VY Canis Majoris gibi) yıldızlar ise hipernovadan sonra nötron yıldızı halinde kalmaz. Daha da hızlı çökmeye başlar ve en sonunda ışığın bile kaçamayacağı kadar bir kütle çekimi olan karadelik oluşur. Bir yıldız ne kadar büyükse, kara delik de o kadar büyük olur. VY CMa: Evrende bilinen en büyük yıldızdır. Çapı güneşin çapının 2100 katıdır. Samanyolu galaksisinde ve Büyük Köpek Takım Yıldızındadır. Galaksi Kümesi: Galaksi kümeleri, içinde pek çok galaksi barındıran, bunun dışında bağımsız yıldızlar da bulunan gök cisimleridir. Bizim galaksimiz yerel grup adı verilen aynı zamanda Başak da denilen kümededir. Adını Başak takımyıldızından alır. Süper Küme: Süper kümeler, içinde en az 100 adet galaksi kümesi barındıran gök cisimleridir. Bu gök cisimleri evrende dağılmamış, süper küme kompleksi veya süper küme iplikçiği denilen daha büyük yapılara bağlıdır. Bizim süper kümemiz adını merkezdeki Başak kümesinden alan Virgo (Başak) Süper Kümesindedir. Bu kümeye yerel süper küme de denir. Süperküme İplikçiği: İçinde pek çok süper küme bulunduran gök cisimleridir. Bizim gökadamızda yine yerel süper küme iplikçiği de denilen Virgo (Başak) süperküme iplikçiğindedir. Bunlar yine tek başına değildir. Evrendeki bilinen yapıların çoğu büyük duvar veya Sloan Seddi denilen, CfA 2 yapısına bağlıdır. Büyük Duvar (CfA2): Evrendeki bilinen en büyük yapıdır. 5 Süperküme iplikçiği, bunun dışında yüzlerce süper küme, gökada kümesi, galaksi ve hatta serbest yıldız içeren gök cismidir. Bundan büyük bir yapı varsa da henüz hiçbir insan bunu keşfedememiştir. Ancak, çoğu gökbilimcinin tahmini şöyledir: “Eğer evreni iç içe geçmiş toplar olarak düşünürsek, büyük duvar, büyük ihtimalle; o toplardan biridir. Belki en dıştaki toptur, belki de daha ortalardadır.” Evrendeki Yerimiz: Dünyanın, evrendeki yeri şöyledir: Dünya- Yer Uzay- Yörünge- İç Güneş Sistemi- Güneş Sistemi- HelyosferAvcılar Yıldız Kümesi- Oryon Kolu- Yıldız Yörüngesi- Samanyolu- Av Köpekleri GrubuYerel Grup- Virgo Süper Kümesi- Virgo Süper Küme İplikçiği- Büyük Duvar- Görünen EvrenEvren. Evren, sandığımızdan daha geniş bir yerdir. Görünen evren yaklaşık olarak 28.000 megaparsek (7 desilyondan fazladır) boyutundadır. Evrende aslında burada anlatılmayan pek çok şey var. Hepsini buraya yazmaya kalksam, bunun üstüne bir de burada yazılan her şeyi tüm detaylarıyla anlatsam, bırakın bu dergiye, koskoca bir ansiklopediye bile sığmaz. O yüzden, burada sadece en önemli ve en ilginç şeyler var. BUNLAR VE BİRAZCIK FAZLASINI İNSANLAR BİLİYOR. KALANINI DA ALLAH... 32 SULTAN ALPARSLAN KOLEJi Yararlanılan Kaynak Baş Döndürücü Uzay ve Şaşırtıcı Gerçekler - Adem Dönmez
© Copyright 2024 Paperzz