سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم َ َا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم.ل حْ نم ِِ ِم ِ ِ حْ نم ِْا Sayi 1/Yil 1 YIL 3/ SAYI 36 MUHARREM 1436/ KASIM 2014 ب ِ ْس ِم Hediyemiz olsun! kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk k Tek Allah'a inananlara Başörtüsü yasak(tı)... Bayanlarımız; Inanç değiştirip, hem Allah'a, hem T.C. Anayasasına inanınca Başörtüsü serbest bırakıldı. Aylık; Islami, Siyasi ve Ilmi Dergimiz... ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Fihrist Dersler Konular Yazarlar Sayfa — — 2 Hazreti Hüseyin(r.a.)! Editör 3 Tefsir Dersleri Fil Suresi (Giriş) Ebu Abdurrahman 4 Tefsir Dersleri (devam) Fil Suresi (Giriş) Ebu Abdurrahman 5 GARIP GENÇLER! M. Metin Müftüoğlu 6 Temel Meseleler (22) Ibni Abdulhalim 7 Sualler –Cevaplar (10) Ebu Ensar 8 İMKÂNLAR ve HAMLELER-(12) Cemaleddin Hocaoğlu 9 Islam/Ibadet Hayat Metodu Olarak La Ilahe Illellah –(3) Said Havva 10 Siyer/Davet Peygamberimizin Hayatı; B. Çobanoğlu 11 Misafir Kalemler 12 İHYA ERİNİN ÖZELLİKLERİ 5 Ibni Abdulhalim 13 Müslüman Çocuğun Edebi — 14 — 15 Fihrist Gündem/Yorum Gençlerle Başbaşa Suffa Mektebi Beşinci Delil; Istihsan Fetva Köşesi Beyyineler ...Ve Ensar'ın Müslüman Olmaya Başlaması Kadın-Erkek eşitliği (14) Hanımlar Köşesi Çok Evlilik Üzerine Sohbetler/Düşünceler Yarının Büyükleri NAMAZ Basından Seçmeler PKK, Cizre’de özerklik ilan etti... Kobani son durum! IŞİD'ten Kürtlere Kur´an'lı tehdit! Dumanlı'dan itiraf: Cemaat BDP’ye oy verdi .. Esed Güçleri Yine Varil Bombasıyla Katletti... Muhacirun Dergisi: www.muhacirun.net Yazışma Adresimiz: [email protected] Sayfa 2 MUHACIRUN DERGISI– Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan (Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham ediyoruz. YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Gündem/Yorum A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Editör Dünya karşılığında ahiretinizi satmayın diye haykırdı… İnsanlığa imanda samimi ve ihlaslı olmayı gösterdi. İslam tarihin en acı olaylardan biri olan Kerbela faciSatılık olmayın dedi… Hz. Hüseyin yaşamak için her asının (bunun aşureyle veya aşure orucuyla bir alakası türlü alçaklığa boyun eğen zayıf ruhlu insanlara kara bir yoktur) üzerinden 1374 yıl geçti. İslam ümmeti bu acıyı ölümün beklediğini gösterdiği gibi, şahadeti seçme cesahala hissediyor… retinde bulunmayan kimselere de ölümün seçeneğini Hicretin 60. yılında yaşanan Kerbela olayında ve Hz. Hügösterdi ve herkese kıyam rehberi oldu. Demek ki seyin'in ve Ehli Beytten 72 kişinin şehid edilmesi olayının 1374. yıl dönümünde Hz. Hüseyni ve Kerbela Kıyam Şehadeti isteyiştir. Şehadet bilinçli ölümdür, Şehidler ise ölümü yenenlerdir. Kıyamını nasıl anlamalıyız. Hazreti Hüseyin(r.a.) Hicri 60. yıl… O Yüce Resulün Tevhid bayrağını açmasının/burca dikmesinin üzerinden henüz az bir zaman geçmişti. Daha o yüce Resulün ayak izleri silinmemişken islami eğitimini tamamlayamamış, tevhid akidesinin özelliklerini tam anlayamamış müslümanlar, aldatılarak, korkutularak, teslim alınmıştı. (Zamanımızda olduğu gibi) Alim olmadıkları halde alimlik taslayan, Müctehid olmadıkları halde Kur´an ve Sünnetten istinbad yapamaya çalışan Cahillerin göreve geldiği/ getirildiği…Daha düne kadar İslam için canını vermeye hazır, kibir ve gururdan uzak sahabeler ve çocukları samimiyetlerinin ve iyi niyetlerinin kurbanı olmuş ve derin bir sessizlik içinde ahireti beklemeye başlamıştılar. Fakat kibir, gurur ve dünyayı seven çoğu yüzler, çok çabuk dünyaya yönelmiştiler. Böyle bir zamanda Müslümanlardan samimi olanlar ya öldürülmüş, veya inzivaya çekilip insanları alın yazılarıyla baş başa bırakmış, bazıları da Saltanatın maalesef sesi olmuşlardı. Hz. Hüseyin'in Resulullah(SAV)'tan aldığı terbiye, Allah'a ve topluma karşı olan sorumluluğundan dolayı Yezid'e biat etmediğini ve ona karşı huruc ettiğini bildiriyordu. Gerçekten A´zam Imamımızın da dediği gibi; O bana Vasit Mescidinin pencerelerini say derse onu bile yapmam…Çünkü ona göre mesele sadece o günün Müslümanlarının meselesi değil, kıyamete kadar gelecek bütün Müslümanların da meselesiydi. Zira eğer o da biat etseydi/itaat etseydi artık zalime ve zulme destek vermek meşru bir hal alırdı. O da kendisine ve ceddine yakışır bir şekilde davrandı ve zalimlere biat/itaat etmedi. O kendisinden bekleneni yaptı. Yani Dedesi ve Babası gibi davrandı. Hz. Hüseyin'in tüm kaygısının İslam, Allah rızası, Ümmet, Resulün Örnekliği, hak ve adaletli bir dünya idi. Hz. Hüseyin omuzlarına yüklenen ağır yükün hakkını verebilme adına, Allah'a ve topluma karşı sorumluluğunu yerine getirme adına yollara düştü. Hz. Hüseyin ölümü pahasına Peygamberinize/Islama ihanet etmeyin diye haykırdı. Sayfa 3 MUHACIRUN DERGISI– Kerbela katliamı iki insan tipini ve iki anlayışı ortaya çıkarmıştır. Bu mücadelenin bir yanında iyiliğin ve adaletin temsilcisi Hz. Hüseyin ve arkadaşları, diğer tarafında ise kötülüğün, zulmün ve nefsine uyanların tarafı olanlar vardır. Bu iki insan tipi ve bu iki zihniyet 21. Yüzyılda da halen yaşamakta ve yaşatılmaktadır. Bu mücadele iyi insanlar ile kötü insanların tarihi kendi anlayışına göre şekillendirme mücadelesidir. Bu mücadelede zulme, adaletsizliğe ve diktatörlüğe karşı haktan yana tutum alan, insanlığa, hakikate ve adalete siper olmak için‚‘‘Yezid'e biat etmeyeceğiz. Ölmek var, dönmek yok‘‘ diye direnenlerin duruşu vardır. Kerbelada Hz. Hüseyin olmak, hakk için direnişin ışığı olmaktır. Hak ve batıl mücadelesinin tarih boyunca devam ettiğini ve bu sıranın bize kadar geldigini bilmeliyiz. Dün Kerbela'da Yezid'e karşı verilen mücadele, günümüzde de zamanımızın Yezidlerine karşı verilmelidir. Bunu onlara karşı duruşumuzda, ahlakımızda, fikrimizde ve yaşantımızda göstermeliyiz. 7. Yüzyılda halkı Yezid'in zulmüne karşı uyandıran ve ona biat etmemek için onların kurtuluşuna öncülük etmiş olan İmam Hüseyin'in duruşu bugün ülkemizde, bölgemizde ve bütün dünyadaki savaşlara, ölümlere, sömürülere, baskılara, yasaklara inkar ve asimilasyon politikalarına karşı örneğimiz olmalıdır. Bunlar Kerbela'daki mücadelenin bize vermesi gereken dersler olmalıdır. Her nerede Hak ile batılın mücadelesi varsa orası Kerbeladır. Geçmişte Kerbelada yaşananların aynısı bugün Müslümanların yaşadığı tüm ülkelerde maalesef yaşanmaktadır. Müslümanlar zorla İslami hayattan uzaklaştırılmakta, buna karşı çıkanlar öldürülmekte, hapishanelere atılıp çürütülmekte, memleketlerinden sürülmektedir. Dolayısıyla Kerbela faciasını hatırlarken bir an kendimize bakmamız lazım. Hz. Hüseyin'in safında mı? Yoksa Yezid'lerin ve Yezidi zihniyet ve iktidarların safında mıyız? diye kendimizi hesaba çekmeliyiz… YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z TEFSIR DERSLERI A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Ebu Abdurrahman mabetlerine benzer şekilde yaptığın bu mabede öfkelerinden dolayı bunu ancak bazı Kureyşliler yapmıştır." Bunun üzerine Ebrehe, Mekke'deki Beytullah'a gidip teker teker taşlarını sökerek yıkacağına and içti. Mukâtil b. Süleyman'ın bildirdiğine göre; Kureyş'ten bazı gençler o ) اَلَ ْم جَعْ ََُّْ َف ْ َم ْم1( ُّ اَلَ ْم رَ َ َف ََْ َ ََ َُّ ََِصَْ َاَْْ َِاِ ْالkiliseye girip orada ateş yakmışlar. Bu da şiddetli rüzgâr esen bir güne ve kilise yanıp çökmüştür. Ebrehe bu sebeple hazırlık yaptı. ) رَ ْ م م ْم3( َُّ َ) َواَِْ َس َُّ َليَ ْم ْم رَ ْ َا اَََا2( ُّ ى رَلْ يrastlamış Hiç kimsenin kendisine engel olamaması için büyük bir ordu meydana )5( ) َ َع ََيَم ْم َف ََفْ َ َماْف4( ُّ اِة م ْ سع َ َِ َعgetirdi. Beraberinde eşi benzeri görülmemiş iri cüsseli Mahmud denen bir fil de vardı. Bu fili kendisine Habeşistan kiralı Necâşi bu maksatla göndermişti. Rivayete göre Ebrehe'nin yanında sekiz yahut Mahmut'tan başka oniki fil daha vardı. En iyisini Allah bilir. Ebrehe 105- FÎL SÛRESİ bunlarla Kabe'yi yıkmak istiyordu. Zincirlerin bir ucu Kabe'nin Mushaftaki Sıralamaya Göre 105. Sûredir. Mufassal Sûreler Kısmının köşelerine diğer ucu fillerin boyunlarına geçirilecek, sonra filler On Beşinci Grubundaki Üçüncü Sûredir. Beş âyettir. sürülecek ve Kabe'nin duvarları bir defada yerle bir edilecekti. Mekke'de nazil olmuştur. Araplar Ebrehe'nin Kabe'ye doğru yürüyeceğini duyunca bu işe büyük önem verdiler ve Beytullah uğrunda onlarla vuruşmanın ve el-FÎL SÛRESİ (1-5. ÂYETLER) Beytullah'a hile yapmak isteyenleri geri çevirmenin boyunlarının 1. Görmedin mi Rabbinin fil ashabına ne ettiğini? 2. O bunların borcu olduğunu kabul ettiler. düzenlerini boşa çıkarmadı mı? 3. O bunların üzerine sürü sürü kuşlar Yemen halkının ve kıratlarının ileri gelenlerinden kendisine Zûnefr gönderdi. 4. Ki onların üzerine pişkin tuğladan taşlar atıyorlardı. 5. denilen bir adam, kendi kavmini ve teklifini kabul eden diğer Arapları, Nihayet onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi. Ebrehe ile savaşmaya, Beytullah'ı onun yıkmasına karşı müdafaa etmek üzere cihada çağırdı. Onlar bu çağrıya uydular ve Ebrehe ile Ashâb-ı fil olayı kısaca şöyledir: Ashâb-ı Uhdûd olayında geçtiği savaştılar. Sonunda Allah Teâlâ'nın Beytullah'ın değer ve yüceliğini üzere, Himyer kıratlarının sonuncusu olan Zûnüvas müşrikti. Ve o gösterme hikmetinden dolayı Ebrehe onları yenilgiye uğrattı. Zûnefr hristiyan olan yaklaşık 20 bin kişi dolayındaki ashâb-ı uhdûdu esir alındı. Ebrehe onu da beraberinde götürdü. öldürmüştü, içlerinden sadece Devs Zusa' Lebân kurtulmuş, gidip Şam Bu savaştan sora Ebrehe yoluna devam etti; nihayet Has'am kralı Kayser'den yardım istemişti. Kayser de kendisine daha yakın topraklarına vardı. Burada Nüfeyl b. Habîb el-Has'âmî onun karşısına olması dolayısıyla bir mektup yazıp Devs'i Habeşistan kralı Necaşî'ye çıktı. Nüfeyl'in kavmi içinde Şehrân ve Nâhis kabileleri de vardı. göndermişti. Necâşî onunla birlikte Eryât ve Ebrehe b. es-Sabbah Ebâ Hepsi birlikte Ebrehe ile savaştılar fakat Ebrehe onları da yenip Yeksum adlarındaki iki komutanını büyük bir orduyla Yemen'e Nüfeyl b. Habib'i esir aldı. Önce onu öldürmek istedi; sonra affedip gönderdi. Bunlar Yemen'e girdiler, taş taş üstünde bırakmadılar ve onu kendisine, Hicaz ülkesini göstermesi için yanına aldı. Himyer kabilesinden iktidarı aldılar. Zûnüvas denizde boğularak öldü. Tâif topraklarına yaklaşınca buranın halkı olan Sakîf kabilesi Başlarında Eryat ve Ebrehe adındaki iki yönetici ile Habeşistanlılar Ebrehe'yi karşıladı. Lât dedikleri kendi mabedlerine bir kötülük Yemen'de bağımsız bir idare kurdular. gelmesinden korktukları için Ebrehe'ye iyi davrandılar. Ona ikramda Fakat Eryat ve Ebrehe, krallık konusunda ayrılığa düştüler. bulundular ve Ebû Rigâl'ı kılavuz olarak onunla birlikte gönderdiler. Birbirlerine hücum ettiler, tartıştılar ve savaşmak üzere karşı karşıya Ebrehe Mekke yakınlarındaki Mugammis'e varınca orada konakladı ve geldiler. Biri diğerine dedi ki: "İki ordunun çarpışmasına gerek yok, askerlerini Mekkelilerin deve ve diğer hayvanları üzerine gönderdi. teke tek vuruşalım. Hangimiz diğerini öldürürse bundan sonra o kral Onlar da bu hayvanları alıp getirdiler. Getirilen hayvanlar içinde olsun." Diğeri buna evet dedi ve teke tek vuruştular. Her birinin Abdülmuttalib'in de 200 devesi vardı. Ebrehe'nin emriyle hayvanlar arkasında ok vardı. Eryat, Ebrehe'ye saldırdı. Kılıçla ona vurup üzerine gönderilen kişi öncü birlik komutanı Esved b. Maksud denilen burnunu ve ağzını kesti yüzünü yardı. Ebrehe'nin azatlı kölesi Avtede kişiydi. İbn İshâk'ın zikrettiğine göre; bazı Araplar onu hicvettiler. de Eryat'a saldırıp onu öldürdü. Ebrehe bu çarpışmadan yaralı olarak Daha sonra Ebrehe Himyerîlerden Hunâta'yı Mekke'ye gönderip ona döndü. Yaralarını tedavi ettirip iyileşti. Yemen'deki Habeş ordusunu Kureyş'in reisini getirmesini ve reise şöyle demesini emretti: "Eğer yalnız başına idare etmeye başladı. kiralın Beytullah'ı yıkmasına engel olmazsanız o sizinle savaşmak Necâşî ona mektup yazıp yaptıklarını kınadı ve onu tehdit etti. Yemin niyetiyle gelmedi." Hunâta Mekke'ye gelince ona Abdülmuttalib b. ederek ülkesini ayaklar altına alacağını ve burnunu yere sürteceğini Hâşim'i gösterdiler. O Ebrehe'nin söylediklerini Abdülmuttalib'e tebliğ bildirdi. Ebrehe ise nazik ve kibar davranıp Necaşî'ye bir elçi etti. Bunun üzerine Abdülmuttalib ona: "Allah'a andolsun ki biz gönderdi. Elçiyle birlikte Necaşî'ye hediyeler, içinde Yemen toprağı onunla savaşmak düşüncesinde değiliz. Zaten buna gücümüz de bulunan bir kırba ve kâkülünü kırpıp saçlarını gönderdi. Mektubunda yetmez. Bu Allah'ın bir Beyt-i Haram'ı ve Halili İbrahim'in beytidir. şöyle diyordu: "Kral bu kırbaya bassın, yemini yerini bulsun. İşte bu Eğer Allah korursa orası O'nun beyti ve haramıdır. Yok eğer bırakacak da kâkülüm. Onu da sana gönderiyorum." Bunlar Necaşî'nin eline olursa Allah'a andolsun ki bizde onu savunacak güç yoktur." Hunâta geçince Ebrehe'nin hareketi hoşuna gitti. Ondan hoşnut olup Ebrehe'yi ona: "Benimle birlikte gel. Ebrehe'ye gideceğiz" dedi. O da Hunâta ile işinin başında bıraktı. beraber gitti. Sonra Ebrehe Necaşî'ye bir elçi göndererek şöyle dedi: Yemen Ebrehe onu görünce saygı gösterdi. Abdülmuttalib, iri ve çok yakışıklı topraklarında senin adına daha önce benzeri görülmemiş bir kilise idi. Ebrehe tahtından inip onunla birlikte mindere oturdu ve yapacağım. San'a'da yüksek yapılı yüksek avlulu her tarafı süslü tercümanına: "Söyle ona, ihtiyacı nedir?" dedi. Abdülmuttalib muazzam bir kilise yapmaya başladı. Araplar ona yüksekliğinden tercümana: "Doğrusu benim ihtiyacım, kiralın elegeçirmiş olduğu dolayı Kulleys adını vermişlerdi. Çünkü ona bakanın kasketi binanın bana ait 200 deveyi geri vermesidir." Bunun üzerine Ebrehe yüksekliğinden dolayı nerdeyse başından düşecek gibi oluyordu. tercümanına: "Ona şöyle de: Seni görünce hoşuma gitmiştin. Fakat Yarık dudaklı Ebrehe Mekke'deki Kabe'ye yapılan hac gibi benimle konuşunca gözümden düştün. Ben senin ve atalarının dini haccedilmek üzere Arapların haccını buraya çevirmeye karar verdi. olan Beyt'i yıkmaya gelmişim. Sen benimle bu konuda konuşmuyor; Ülkesindeki insanları buna davet etti. Adnâni ve Kahtanî Arapları ele geçirmiş olduğum sana ait 200 devenin lafını mı ediyorsun?" bundan hoşlanmadılar. Kureyş kabilesi ise buna çok fena içerledi. Abdülmuttalib ona şöyle cevap verdi: "Ben develerin sahibiyim. O Hatta bazı kimseler oraya gidip geceleyin kiliseye girerek içine Beytin ise Rabbi vardır. Onu koruyacak O'dur." Ebrehe: "Bana karşı pislediler ve geri döndüler. Kilisenin hizmetçileri o pisliği görünce koruyamaz" dedi. Abdülmuttalib: "Ben ona karışmam, işte O. İşte durumu kralları Ebrehe'ye iletip ona şöyle dediler: "Senin kendi sen." cevabını verdi. Sayfa 4 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Abdülmuttalib geri dönünce, askerlerin sarkıntısından korunmak için İbn İshak şöyle der: Arabistan'da Kureyşlilerin Mekke'den çıkıp dağ başlarında saklanmalarını emretmiştir. Sonra Abdülmuttalib kalkıp Kabe kapısının halkasını tuttu. Beraberinde Kureyş'ten bir kaç kişi de kalktı. Hepsi Allah'a yalvarıyor, Ebrehe ve ordusuna karşı yardım istiyorlardı. Abdülmuttalib Kabe kapısının halkasını tutarak şöyle dedi: "Ey Allah'ım! Kul kendi ehlini esirger. Sen de ehlini esirge. Onların haçları ve güçleri asla senin gücünü altedemez." İbn İshak der ki: "Sonra Abdülmuttalib kapının halkasını bıraktı. Yanındakilerle beraber dağ başlarına çıktılar. İbn Süleyman'dan rivayet edildiğine göre, Mekkeliler Beytullah'ın yanında gerdanlık takılmış yüz deve bıraktılar. Belki askerlerden bazısı haksız olarak bu develere ilişir de Allah da onlardan intikam alır diye düşündüler. Sabah olunca Ebrehe Mekke'ye girmeye hazırlandı. Mahmud adındaki fiilini de hazırladı. Ordusunu harp düzenine soktu. Fili Mekke'ye doğru çevirdiklerinde Nüfeyl b. Habib gelip filin yanına yanaşmış, sonra onun kulağını tutmuş ve: "Mahmut; çok. Geldiğin yere doğru geri dön. Çünkü sen Allah'ın hürmet edilen bir ülkesindesin" demiş sonra kulağını salıvermişti. Bunun üzerine fil çökmüş, Nüfeyl b. Habib de sıvışıp dağa çıkmıştı. Fili kalkması için dövdüler. Fakat kalkmadı. Teberlerle başına vurdular, ucu kancalı sopalarını boğazına sokup kalkması için bu sopalarla fili çektiler yine kalkmadı. Yemen'e doğru çevirince kalkıp koşuyordu. Şam tarafına çevirdiler koştu; doğuya çevirdiler, yine aynı şekilde koştu. Mekke'ye doğru çevirdiler yine çöktü. Bu sırada Allah Teâlâ deniz tarafından üzerlerine kırlangıçlar ve belesân benzeri birçok kuşlar gönderiverdi. Bunlardan her kuş biri gagasında ikisi ayaklarında olmak üzere nohut ve mercimek benzeri üç taş taşıyordu. Bu taşlar onlardan kime rastlarsa, o ölüyordu. Hepsine de isabet etmiş değildi. Kaçmaya başladılar. Geldikleri yola koşuyorlar ve kendilerine Yemen yolunu göstermesi için Nüfeyl'i soruyorlardı. Halbuki Nüfeyl, Kureyş ile birlikte dağ başında idi. Hicaz Arapları Allah'ın fil ashabına nasıl bir musibet indirdiğini seyrediyorlardı. Nüfeyl şöyle demeye başladı: "Nereye kaçacaksın? Takip eden Allah! Yarık dudaklı Ebrehe ise mağlup, galib değil!" Senediyle birlikte Vâkıdî şöyle anlatır: "Onlar Harem'e girmek için harp düzeni alıp fili de hazırladılar. Fil çevirdikleri her yöne gidiyordu. Ama Harem tarafına çevirdiklerinde çöküyor ve bağırıyordu. Ebrehe, fil seyisine saldırıyor, fili Harem'e zorla sokması için onu azarlıyor ve dövüyordu. Bu konuda söz uzar gider. Diğer taraftan Abdülmuttalib ve aralarında Mut'im b. Adiyy, Amr b. Âiz b. İmrân b. Mahzûm, Mes'ûd b. Amr es-Sekafî'nin de bulunduğu Mekke ileri gelenlerinden bir grup, Hira dağından Habeşlilerin ne yapacaklarını ve garip bir yaratık olan fille ilgili neler olacağını gözetliyorlardı. Onlar bu halde iken Allah, ashâb-ı fil üzerine güvercinden küçük, ayaklan kırmızı sarı ebabil kuşlarını bölük bölük gönderdi. Her kuşta üç taş vardı. Kuşlar gelip onların üzerlerinde halka oldular. Bıraktıkları taşlarla ashab-ı fil helak olup gittiler." Ata b. Yâsir ve diğerleri de şöyle der: "O saatte hepsine azap isabet etmemişti. Aksine onların bir kısmı hemen helak olmuş, diğer bir kısmı da kaçarken organları parça parça dökülmeye başlamıştı. Ebrehe de organları parça parça dökülenlerden biriydi. Nihayet o Has'am diyarında gebermiştir." İbn İshak şöyle der: "Ashab-ı fil kaçışıyorlar, her yolda düşüşüyorlardı. Sığındıkları her yerde helak oluyorlardı. Ebrehe de vücudundan yara almıştı. Onu beraberlerinde çıkardılar. Parmak ucu kadar etler bedeninden dökülüyordu. Nihayet onu San'a'ya kadar öyle götürdüler. Bir kuş yavrusu kadar kalmıştı. Zannettiklerine göre kalbi parçalanıncaya kadar ölmemişti." Mukâtil b. Süleyman der ki: "Kureyşliler onların ölenlerinin üzerindekilerden ve yanlarında getirdikleri şeylerden pek çok mal elde ettiler. O gün Abdülmuttalib bir çukuru dolduracak kadar altın ele geçirmişti." Sayfa 5 MUHACIRUN DERGISI– =الفبةkızamık ve =العمِىçiçek ilk defa o sene görülmüş. Harmel, hanzal ve user denilen acı ağaçlar da ilk defa o sene görülmüş. İbn İshak şöyle der: "Allah Teâlâ, Muhammed (s.a.v)'i elçi olarak gönderince, Kureyş'e saydığı nimet ve lütuflarından biri de, onların sağ salim kalıp bir süre daha yaşamaları için Habeşlilerin belâsını onların başından savmasıdır. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Görmedin mi Rabbinin fil ashabına ne ettiğini? O bunların düzenlerini boşa çıkarmadı mı? O bunların üzerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Ki onların üzerine pişkin tuğladan taşlar atıyorlardı. Nihayet onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi. Kureyş; alıştırıldığı için, yaz ve kış yolculuklarına alıştırıldıktan (için) bu Beyt'in Rabbine ibadet etsinler. Ki O, Kendilerini açlıktan kurtarmış ve korkudan emin kılmıştır." Yani Allah Teâlâ'nın kendileri için hayır murad etmesi sebebiyle önceki durumlarından hiçbir şeyi değiştirmemesi için keşke Muhammed'i kabul etselerdi." İbn Hişâm şöyle der: ُّ َاَا-sürüler demektir. Araplar bu kelimenin tekilini kullanmamıştır. Ama ُّ لسعkelimesi Araplarca, katı sert demektir. Seyyid Kutub: Şüphesiz Allah'ın kanunu sadece insanların alıştığı ve tanıdığı cinsten değildir. İnsanlar Allah'ın kanunlarından ancak uzun zaman içinde tecrübeleri ve duyu organları ile güç yetirebildikleri ölçüde, O'nun kendileri için ortaya çıkardığı çok az bir kısmını bilebilirler. Bazılarının ifadesiyle bu olağanüstü haller Allah Teâlâ'nın kanunudur. Fakat bu onların tanıdığı ve bildiği şeylere kıyasla olağanüstüdür. İşte bu sebeple, rivayet her ne kadar sahih olursa olsun, yahut metinlerde ve olayla ilgili konularda onun insanların alışık oldukları tarzda bulunursa bulunsun, biz bu olay karşısında şüpheci ve onu yorumlayıcı bir tavır takınmıyoruz. Aynı zamanda biz herhangi bir olayın olağan kanunlara uygun olarak cereyan etmesinin, olağanüstü kanunlara göre cereyan etmesinden daha az etkili oluşunu kabul etmiyoruz. Olağan kanun da aslında beşer gücüne göre olağanüstüdür. Güneşin doğuşu ve batışı her gün görüldüğü halde olağanüstü bir olaydır. Aksini savunanlardan denemek isteyenler denesin. Hangisi olursa olsun kızamık veya çiçek mikroplarına bulanmış taşları taşıyan kuşlara hükmetmek, kuşların taşları oraya o anda atması ve orduda Beytullah'ı yıkma-işine girişeceği anda bu hastalığı meydana getirmesi, Allah'ın takdirinin bu şekilde cereyan etmesi, bir değil her biri Allah'ın kudret ve takdirine eksiksiz delâlet eden birçok olağanüstü olaylardır. Bunlar delâlet ve büyüklük bakımından, Allah'ın, belirlenen anda vücutlarda belirli etkiler yapan özel taşlarla yüklü özel kuşları göndermesinden daha az değildir. Bunlar da o cinstendir. Bunlar da onlar da eşit olarak olağanüstü birer olaydır. Bizzat bu olayda biz de işin bilinmeyen biçimde olağanüstü oluşunun ve Allah'ın, vücutlarda bilinmeyen etkiler yapan bilinmeyen taşlarla yüklü bilinmeyen sürü sürü kuşlar gönderdiği görüşünün kabul edilmesine taraftarız. Evet biz buna taraftarız. Ancak bu, mahiyet ve delâlet bakımından daha büyük olduğu için değil; fakat sûrenin havası ve olayla ilgili hususların bunu akla daha çok yaklaştırmasından dolayı buna taraftarız. Allah Teâlâ, bu Beyt'e bir şey murad ediyordu. İnsanların toplanma ve güven yeri olması için Beyt'i korumak istiyordu. Buranın, dışarıdan hiçbir kimse hükmetmeksizin, çağrıyı daha küçükken kıskaca alacak güçlü hiçbir otorite hâkim olmaksızın, hür ve serbest bir bölgede yayılacak olan bu yeni dinin merkezi olmasını istiyordu. Bu olayı bütün nesillerde herkes için açık bir ibret kılmak istiyordu. Nihayet peygamber gönderildikten sonra bu olayı bu sûrede Kureyş'e hatırlatmak ve onun Allah'ın saygıdeğer şeylerini gözetip kıskandığına bir misâl olmasını istiyordu. İşte bütün bu hususların havasına uygun olan şey, olayın bütün unsurları ve bütün bölümleriyle alışılmışın dışında olağanüstü bir şekilde gelmesidir. Bu bakımdan hem kendisi hem de kendisiyle ilgili her şeyi eşsiz olan bir olayda, bunları olağan alışılmış bir şey şeklinde göstermek için uğraşmaya gerek yoktur." YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Gençlerle Başbaşa GARIP GENÇLER Besmele, hamdele ve salveleden sonra!.. Bir ayet ve bir hadis okuyacağım! Bakalım bu okuyacaklarımın manasına ve şümülüne giren garipler mi olacaksınız, yoksa bunların dışında kalan gayr-i garipler mi olacaksınız? "Yoksa siz, sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz?" Burada "Em" edatı, "Murtadia"(çaydırma), "Hemze" ise uzak görme, istifham-ı inkâriye manasına gelir. Yani: "Hayır, hayır! Siz giremezsiniz; Ta ki, sizden önceki kavimlerin başına gelen o zararlar, o belalar sizin de başınıza gelmedikçe -ki yoksulluk, sıkıntı ve sarsıntı onlara dokundu- hem Peygamber hem de Ona iman eden mü'minler şöyle deyinceye kadar: "Ne zaman Allah'ı yardımı?" Burada da Mevlâ'mız tarafından tekid edilmiş! "Ela" bir, "Inne" iki, "Nasrallah" isim cümlesi o da tekid manasına geliyor, tekid olarak kullanılıyor. Üç tekid yanyana gelerek, Mevlâ'mız yardımın kendi tarafından geleceğini kullarına bildiriyor. Bakara Suresi'nin 214. ayet-i kerime'sini çok okumamız lazım. Çünkü, sizin mekânınız, Medrese-i Yusuf olacaktır. Siz o medreseden, o zindandan, o hapishaneden geçeceksiniz ve asla taviz vermeyeceksiniz! A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Emîr’ul Mu’minîn zrak çuvalda durmaz, aziz gençler! Mutlaka o çuvalı delmesi lazım. Mutlaka o duvarların yıkılması lazımdır, mutlaka tabuların kalkması lazımdır! Kimlerin eliyle? Garip olan gençlerin eliyle! "Garib" dedik, "garib olan gençler" diye ifade ettik! Yine Peygamber'in hadis'ine dönelim: "Islam garib olarak doğdu, yine garib olarak avdet edecek. O gariblere müjdeler olsun!" Bir sual var: "Ey Allah'ın Resulü! O garib olanlar kimlerdir?" Dikkat edin ifadesine: "Şol kimseler ki" dedi Peygamber, "Benim sünnet'imi insanlar tarafından ifsad edilenleri ıslah edenlerdir!" Onlar inkilap yaptı, biz ise inkılap yapıyoruz! Yani onlar köpekleşti, kendi köpekliklerini inkilaplarıyla dünya kamuoyuna duyurdular: "Biz köpekleştik!" dediler. Ama aynı mana: Onlar ifsad ettiler, garib olanlar da ıslah edecekler! Işte onlara garib denir! Başka daha ne var? "Ol kimseler ki, benim sünnetimden imate edilenleri tekrar ihya edecekler, diriltecekler!" Işte başta Halife'miz ve ve onun arkasını takib eden, ona uyan, tâbi olan ğarib gençler ve cemaatler olmak üzere, ifsad edilen o Hilâfet Devleti'ni ihya ettiler! Yine başka bir hadis-i şerif'te, o garib insanlardan bahsediyor PeygamberiHâkim sana, "Bunu sen mi yazdın? Bu miz: sözü sen mi söyledin? Bu konuşmayı sen mi yaptın? O to"O garibler öyle insanlardır ki, sayıları az ve öyle insanplantıda o Tekbir'leri sen mi getirdin?" diye sorduğu zaman, lardır ki, onlar salih kişilerdir!" Kimler arasında? Çok "Evet ey hâkim! Ben yazdım, ben konuştum, ben Tekbir ge- olan insanlar arasında! Peygamber'in ifadesi ile salih ve az tirdim!" diyeceksiniz: "Ve şunu da bil ey hâkim! Mahkemede olan insanlara "garib" denir. "Yine o garibler ki, onları sebulunan o kemalizmin, o küfrün kanunlarıyla hükmeden hâ- venlerin sayısı, buğzedenlerin, düşman olanların sayısından kim! Avrupa'da başta Halife'miz olmak üzere sizlere tebliğa- daha az olacak!" diyor Peygamber. Yani, sevenleri az olatını yaptı, ama duymadınız, o sağır kulaklarınız işitmedi. cak, sövenleri, düşman olanları çok olacak!.. Fakat Allah, beni -garib olan genci- zindana attırdı ve senin de yanına gönderdi ki, sana bu tebliğatı duyurmam ve o Şimdi soruyorum size garib olan gençler: Sizlerin düşmanı sağır kulağın da iyice işitsin diye!.." mı fazla, yoksa dostları mı? Tabi ki, düşmanlarınız fazla! O Işte onun için sizleri "garib" gençler" diye ifade ettim! halde sizler Peygamber'in şu hadis'i ile müjdeleniyorsunuz Bakınız bir hadis-i şerif'te şöyle buyurulur: elhamdülillah! "Biz!" diyor, "Allah'ın Resulü'ne şikâyete gittik! O da abasını, cübbesini yastık olarak yapmış, Kâbe'nin gölgesin- Onun için bunun gadrini- kıymetini bilelim! Hep beraber bu de uykuya dalmış yatıyor. Biz ise, zulüm altında inim inim ihya edilen, ilan edilen evrensel cihanşümûl olan Hilâfet inliyoruz. Şöyle dedik: "Bizim için yardım talep etmiyor mu- Devleti'nin sancağı altında toplanalım! Taviz vermeyelim, sun? Bizim için Rabb'imize dua etmiyor musun ey Allah'ın taviz yoluna gitmeyelim! Resulü?" Ve şunu da genç kardeşlerim, garib olan gençler iyi bilmeAllah'ın Resulü o anda doğrularak ve kaşlarını çatarak şyle miz lazım: Bir kişi kürsüde olsun, minberde olsun, eğer dedi: "Sizden önceki milletler, ümmetler için yeryüzünde Hilâfet Devleti'nden, "Şirk Fetvası"ndan, 12 ilimden ve ilim çukurlar kazıldı ve o çukura atıldınız. Demir taraklar geti- seferberliğinden bahsediyorsa, o hocanın elini öpeceksiniz. Aksi takdirde Hilâfet Devleti'nin lafını ağzına almayan, rildi, demir taraklarla etiniz ve kemiğiniz birbirinizden "Şirk Fetvası"na karşı çıkan, ilme hürmet etmeyen, hor ayrıldı. Et ve kemik birbirinden ayrıldı da bu sıkıntılara bakan kişilerin de karşısına dimdik olacaksınız Allah'ın izrağmen dinlerinden, davalarından zerre kadar taviz verniyle! Çünkü bu hareket ilim hareketidir, bu hareket iman mediler. "Allah birdir!" dediler de zerre kadar taviz verhareketidir, bu hareket sırtını imana ve ilme dayayan ve mediler!" "Ben bu yazıyı yazmadım!" demedi, "Ben bu konuşmayı yap- bundan dolayı da kimsenin sırtını yere getiremediği bir hamadım!" diye inkâr etmedi, inkâr yoluna gitmedi. Artık mı- rekettir evvelallah! Sayfa 6 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Suffa Mektebi Temel Meseleler-22 (Nisa: 4/12) ayet-i kelimesiyle bu umumi kaideden istisna edilmiştir. "Malım sadakadır" diyen kişi bu İstihsan lügatte bir şeyi güzel bulmak sözüyle malının tamamını tasadduk etmiş olması gerekir, kıyas bunu gerektirir. Ancak "Onların demektir. mallarından zekat olarak al." (Tevbe: 9/103) ayet-i Usûlcülerin ıstılahında ise: Bir delile kerimesi gereğince istihsan onun bu sözüyle zekata binaen hafî kıyası celî kıyasa tercih etmektir. Veya tabi mallarını kastettiğine hükmeder. istisnayı gerektiren hususî bir delile binaen cüz'î bir Nassın Sünnetten almasına misal, unutarak yemehükmü küllî bir hükümden veya umumi bir kaideden içmenin orucu bozmayacağı hükmüdür. Kıyasın yani istisna etmektir. Meselâ yırtıcı kuşların, karga, doğan ve dölengeç kuşlarının artıkları temizdir. Çünkü bunlar umumi kaidenin muktezası orucun bozulmasıdır. Çünkü "oruç bozan şeylerden kendini tutmak" esasına havadan süzülerek suya inerler (yani gagalari pisliğe muhalif olarak içeriye bir şey girmiştir. Ancak bunun bulaşmaz). "Olmayan şeyin üzerine yapılan akid batıldır" hükmünden istisna olarak selem, istisna, kira, bir istisnası olarak "Kim unutarak bir şey yer veya mudâraa ve musâkât akidlerinin sıhhatine hükmetmek içerse orucunu tamamlasın, Allah ona yedirmiş ve içirmiştir." hadis-i şerifiyle orucun devamına de bu cümledendir. hükmedilmiştir. Bu(Istihsan) ince bir fakahate, düşüncedeki derinliğe Selem akdinin cevazı. Umumi delilin muktezasına göre ve meseleleri anlama kudretine delâlet eder. bu caiz olmamalıdır. Çünkü Bu, aklına, heva ve heveslerine selem olmayan şeyi satmaktır. göre hüküm koymak değildir. Rasulullah (a.s.) insanın elinde Çünkü bu ancak uzak görüşlü, olmayan şeyi satmasını ufku geniş, tefekkürü derin bir nehyetmiştir. Ancak selem kişinin farkedebileceği kuvvetli husûsi bir delille bundan bir delille amel etmektir. istisna edilmiştir ki o da: "Kim İstihsan kıyastan ve masalih-i bir meyvada selem yaparsa mürseleden farklıdır. Çünkü ölçeği belli tartısı belli olsun." gördüğümüz gibi kıyas hadisi şerifidir. nasslarda veya icmâda benzeri Hıyâr şart akidlerdeki "lüzum = veya misli olan olaylarda bağlayıcılık esasına ters cereyan eder. Halbuki istihsan olmaktadır. Ancak Hibbân ibni benzeri olan fakat bir delilden Münkız hadisi ile, ona üç güne dolayı umumî bir hükümden kadar hıyar = tercih etme istisna edilen bir meselede hakkı verilmek suretiyle buna cereyan eder. Masâlih-i mürsele cevaz verilmiştir. ise dinde üzerine kıyas ŞER'Î DELİLLER BEŞİNCİ DELİL; İSTİHSAN edilebilecek bir benzeri olmayan olayda tatbik edilir. Masâlih-i mürselede hüküm ancak bazı nasslarin tamamından elde edilen manaya veya küllî esaslara uygunluğuna binaen müstakil olarak sabit olur. Çeşitleri Dayandığı delile göre istihsan çeşitlere ayrılır. Bu delil, nass veya icmâ veya zaruret veya hafî kıyas veya örf veya maslahat olur 1- Delili nass olan istihsan: Bu, umumî delil ile sabit olan küllî hükme veya umumi kaideye muhalif olarak, bir mesele hakkında bir hüküm ifade eden muayyen bir nassın bulunmasıdır. Bu nas ya Kur'andan olur veya Sünnetten olur. Nassın Kur'an'dan olmasına misal; vasiyettir. Kıyasın veya umumi kaidenin gereğince vasiyet caiz olmamalıdır. Çünkü vasiyet mülkiyetin bittiği an olan ölümden sonrasına izafe edilerek temlik etmektir. Ancak vasiyet "yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra" Sayfa 7 MUHACIRUN DERGISI– 2- Delili icmâ olan istihsan: Bu şer'î bir meselede icmâ hasıl olması sebebiyle kıyasın muktezasının terkedilmesidir. Alimlerin istisna akdinin cevazı üzerine icmâ etmeleri buna misaldir. İstisna bir sanatkarla muayyen bir ücret mukabili bir şey yapmak üzere anlaşmaktır. Kıyasa göre bu akit batıl olmalıdır, çünkü yapılacak eşya akid esnasında mevcut değildir. Ancak insanların buna olan ihtiyacına ve her devirde yapılagelmiş olmasına binaen icmâ ile buna cevaz verilmiştir. 3- Delili örf olan istihsan: Bu, insanların ihtiyaçların zorlaması altında kıyasa veya umumî kaideye muhalif olarak bir şeyi örf haline getirmeleridir. Meselâ: Kullanılacak su mikdarı ve içerde ne kadar kalacağı belli olmadığı halde ücretle hamama gitmek. Kıyasa göre bu caiz olmamalıdır, çünkü bu bazı unsurları meçhul bir kira akdidir. Ancak insanları sıkıntıya sokmamak için ihtiyaçtan dolayı cevaz verilmiştir. YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Fetva Köşesi Sualler –Cevaplar (10) Sual: Fıkıh dersi veren bir kişi için Kur'an okumak mı yoksa ders okutmak mı efdaldir? Cevap: Fetvalarda şöyle zikredilmiştir. Ebu Bekir'den soruldu: Fıkıh dersi veren bir kimse için Kur'an okumak mı, yoksa ders okutmak mı efdaldir? O, şöyle dedi: Ebu Mutî'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Bizim âlimlerimizin, kitablarına (fıkıh kitaplarına) bakmak, gecenin tamamını ibadetle geçirmekten efdaldir" buyuruyor. Hülâsa'da böyledir. (Fetevay-i Hindiyye, Kitab'ül-Kerahiyyet) Sual: Hıristiyan komşusu bir seferden geri döndüğinde onunla musafaha edebilir mi? Aksırdığı zaman ne söylenir? Kendilerine selam verilebilir mi? Cevap: Hıristiyan komşu, bir ara gözden kaybolup döndükten sonra müslüman komşusunun kendisiyle musafaha etmesinde bir beis yoktur. Çünkü musafahada bulunmaması halinde rahatsız olabilir. Aksırdığı zaman, müslüman komşusu „Allah seni hidayet etsin!“ ifadesiyle ilgisini belirtir. Ve ona bir ihtiyacı düştüğünde de kendisine selam verir. Ancak „şira“ adlı eserde, „Zımmilere selam verilirken, Esselamü alâ menittebaa-l Hüdâ şeklinde verilir ve yazılarda da aynısı yazılır!“ yazmaktadır. Müslümana, bir yahudi veya bir hristiyan selam verirse, reddinde bir beis yoktur. Ancak „Ve aleyke“den başka bir şey söylemiyecek denilmektedir. (İbn-i Abidin’in oğlu Talikat, El-Hediyyet’ül-Aliye, sf. 327) Sual: Hocam! Alım-satım ve bunun gibi muamelelerde adalet şart mıdır? Yani fasıkların ve gayr-i müslimlerin sözleri de geçerli midir? Cevap: Alım-satım ve bunun gibi benzer muamelelere gelince, bunlarda adalet şart değildir. Fasıkların ve gayr -i müslimlerin sözleri de bu işlerde kabul edilir. Hatta bunların bu muameleler içinde saklı helal ve harama ait sözleri de geçerlidir. Mesela; Bir gayr-i müslim, yanında bulunan bir et hakkında: „Ben bunu bir müslümandan veya bir kitap ehlinden aldım!“ dese, o eti bir müslümanın yemesi helal olur. Aksine olarak „Bir mecusiden aldım!“ dese helal olmaz. Muamelât denilen işler, çok geniş ve çok kapsamlıdır. Onun için bu işlerde gayr-i müslimlerin de sözlerini kabul etmek sosyal bir zarurettir. Sayfa 8 MUHACIRUN DERGISI– A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Ebu Ensar Sual: Bir müslüman şöyle yemin etse: „şart olsun, ben bu kapıdan girersem“ (bu yemin kendi kapısında yapılıyor) ve zaman geçtikten sonra yapmış olduğu yeminin, yani o kapıdan girmenin dinen hiç bir sakıncası olmadığı anlaşılsa ve o kapıdan kendi caiz olduğunu öğrendikten sonra içeri girse, önceden yapılan şartlı yeminin bir hükmü kalır mı? Cevap: Dilimizde „Şart olsun“ demek "Karım boş olsun" demektir. Herhalde bu manada söylenmiştir. Zamanın geçmesiyle yemin kalkmaz. Zaman sonra o kapıdan içeri girerse iki veya üç veyahut üçten dokuza demek suretiyle söylemiş ise iki talak veya üç talak vaki olur. Hiç sayı dememiş ise bir ric’i talak vaki olmuş olur. Yani zamanın geçmesiyle yeminin hükmü kalkmaz. Sual: Hocam! Bir kimse bir âlime sebebsiz yere buğzederse, o kişinin durumu ne olur? Cevap: Bir kimse bir âlime sebepsiz yere buğzederse, Allah muhafaza küfründen korkulur. Onun için ağzımıza sahip olup gerçek âlimlere düşman olmayalım. Sual: Bir kimse Beytullah’daki ve Mescid-i Nebevi’deki imamların arkasında herhangi bir namazı kılabilir mi? Cevap: Buralardaki imamların arkalarında namaz kılınabilir. Zira İmam-ı Azam Ebu Hanife “El-Âlim vel-Müteallim” isimli eserinde şunu kaydetmektedir:“Tanımadığımız halde, mescidlerde bulunan, kıbleye yönelerek namaz kılan kimseleri gördüğümüz zaman onları mü’min olarak isimlendiririz, kendilerine selam veririz. Bununla beraber onların yahudi ve hıristiyan olmaları da mümkündür. Keza, Hz. Peygamber devrinde lisaniyle iman ettiklerini açıklayan münafıkları ashab mü’min olarak isimlendiyordu. Halbuki onlar, kalblerindeki inkâr ve tekzibden dolayı Allah (c.c.) katında kâfirdirler. ışte bundan kâfir olmaları mümkün olduğu halde, insanların açığa vurdukları iman alâmeti ile, onların mü’min olduklarına hükmedeceğimiz neticesini çıkaracağımızı iddia ediyoruz.” (El-Âlim velMüteallim, sf. 22) Sual: Doğum günü olan birisine kutlamadan hediye vermek günah mıdır? Cevap: İslam'da yaş günü kutlaması yoktur. Olmayan bir şey adına da hediye vermek caiz değildir. Hediyeleşmek bu ve benzeri günlere has bir şey değildir. Zira Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Hediyeleşiniz ki, sevişesiniz." (Muvatta, Fil Muhacere) Kanaatimizce şu zamanda en münasip hediye kitap hediye etmektir. Dinî, ilmî kitapları eşe, dosta, hatta gayr -i müslimlere hediye etmek, hediyeleşmenin yanında en büyük tebliğdir. Bu vesile ile hem eşinin hem dostlarının gönlünü alır, hem de dinin yayılmasına sebep olur. YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Cemaleddin Hocaoğlu Beyyineler İMKÂNLAR ve HAMLELER-(12) Emir olmanın şartları: Herkes emir olamaz. Emir olmak için birtakım şart ve vasıfların emir olacak zatta bulunması lazımdır. Bunlardan başlıcaları şunlardır: 1- Erkek, müslüman, hür, akıl ve baliğ olacak, 2- Bütün şartlarıyla adalet sıfatına sahip olacak, 3- Duyu organları ve beden yapısı sağlam olacak, 4- Millet siyasetini ve cemiyetler idaresini normal bir şekilde yürütebilecek fikir ve kabiliyete sahip olacak, 5- Olaylar ve hadiseler karşısında cesaretini gösterebilecek, 6- İlim ehli olacak 7- Üzerine aldığı görevin ağırlığını ve mesuliyetinin idraki içinde olup takva ehli olacaktır. Emir olacak zat; yukarıdaki şart ve vasıflara sahip olmanın yanında şu meziyetlere de sahip olmalıdır. a) Kendisi emirliğe talip olmayacak: b) Adalete harfiyyen riayet: c) Faal ve aksiyoner olacak: d) Ahlak-ı Hamide’ye sahip olacak: e) Pisikolog olacak: f) Daima ümitvar olacaktır: anlattıktan sonra, görevinin ne olduğuna da özet olarak temas edelim: Emirin başlıca iki vazifesi vardır: Bunlardan biri teşkilatıyla ilgili, diğeri de dava ile ilgilidir. Teşkilat ile ilgili görevleri: a) Teşkilat üyelerine teşkilatın, teşkilatlanmanın önemini bütün teferruatıyle anlatacak ve öğretecektir. b) Onları ruhen ve ilmen yetiştirecektir. Bunun için teşkilat mensuplarının hem kendilerini hem de aile ve efradını eğitim ve öğretime tabi tutacaktır. c) İnsanoğlunun vaaz ve nasihata şiddetle ihtiyacı vardır. Tebaanın bu ihtiyacını karşılayacaktır. d) Ümitsizliğe düştüğü zaman veya bir kederi olduğu zaman hemen imdadına koşup teselli ederek onu ümitvar edecek, cemaatın heyecanını her zaman taze tutacak; bunun için de yeni yeni heyecan vesileleri bulacaktır. e) Emir her zaman tebaasına karşı merhametli davranacak; ihtiyaçları karşılamada, işleri yürütmede onlara yardımcı olacaktır. g) Affedici olacaktır: h) Hayırhâh olacak: Hülasa: İyi ve şuurlu bir emir; adab-ı muaşeretin bütün gereklerine tam manasıyla riayet eden bir emirdir. Üzerine almış olduğu mesuliyetin ağırlığının daima idraki içinde olup çok dikkatli, çok uyanık olacaktır. Bir geminin kaptanı, bir uçağın pilotu durumunda olduğunu ve azıcık ihmalin hem kendisinin hem de maiyyetinin hayatına mal olacağını hatırdan çıkarmayacaktır. Söz, fiil ve hareketlerinde ve icraatında şeriat-ı garra’ya uyacak, kafadan emirler verip tavsiyeler yapmayacaktır. İştişarelere son derece önem verecek, fetva almadan, şer’î hükmünü bilmeden talep, teklif ve beyanlarda bulunmayacaktır. Müzakere ve istişarelerde kendi görüşünü izhar etmede acele etmeyecek, fikirleri dinleye dinleye hakkın tecellisini sabırla bekleyecektir. Medeni cesarete sahip olup zaman zaman hizmet sahalarında hamleler yapacak, cemaatının güvenini, ümit ve heyecanını daima ayakta tutacaktır. Etrafinı sevecek ve sevilecektir. Tebaasına hayır dua edecek ve onların duasını daima alacaktır... f) Emir tebaasını; aldatma, zulmetme, zarar verme, şiddet gösterme, sert çehre ile karşılama gibi hareketlerden son derece sakınacaktır. h) Maslahatlarını gözetme, menfaatlerini sağlama, ihtiyaçlarını karşılamada ihmalkâr olmayacak ve gaflet etmeyecektir. ı) Ve nihayet teşkilat mensuplarına, yukarıda mealini verdiğimiz ayet-i celile gereğince kanat gerecek ve onların üzerine toz kondurmamaya çalışacaktır. Dava ile ilgili görevleri: a) Her şeyden önce davanın hali hazırdaki durumunu muhafaza edecek, onun için gereken tedbirler nelerse onları vaktinde alacaktır. b) Davanın duyurulmasında ve yayılmasında günün neşir ve yayın vasıtalarından azami derecede faydalanma yollarını arayacak ve bulacaktır ve bu sahada yeni yeni hamleler yapacaktır. c) Teşkilatın asıl kuruluş gayesi Kur’an’ı anayasa, İslam’ı devlet yapmaktır. Tabii bu kolay bir iş değildir. İşte böyle bir emirin yardımcısı, hem Allahü Teala’dır Terlemek ister, gözyaşı ister, kan ister. Emir bütün hem de cemiyet ve cemaatlardır ve nihayet başarılı bir bunları göze alacak ve maiyyetinin bunları göze almalarını tavsiye edecektir. emir böyle olan bir emirdir. Emirin görevleri: Emirde bulunması gereken şart ve vasıfları Sayfa 9 MUHACIRUN DERGISI– d) Ve nihayet; davayı, yani Hakk’ın hakimiyetini malından da canından da aziz addedecek, üzerine titreyecek ve üstüne toz kondurmayacaktır. YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Islam/Ibadet A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Said Havva çıkmış, yeni bir toplumun yeniden doğuşu gerçekleşmiş olur. Yeni toplum, bu inanç temeline dayanacağı gibi « İşte o zaman ve yalnız o zaman bu cemaat, Müslüman Lâ ilahe illellah, Muhammedün Resulullah » cümleleri bir cemaat olur. Bu cemaatın oluşturduğu toplum da, ile ifade edilen Islâmın birinci ilkesinin, her iki yarısı ile, aynı şekilde, İslâm toplumu olur. Fakat insanların temsilcisi olur. içinden bir grup, anlatıldığı biçimde ihlâslı olarak Eski cahiliye toplumu tüm olarak yeni İslâm toplumuna Allah'ın kulluğunu benimsemedikçe bu fertler katılabilir de katılmaz da. Cahiliye toplumunun yeni Müslüman olamayacağı gibi, bu ilke uyarınca İslâm toplumu ile barış içinde de savaş halinde hayatlarını düzenlemedikçe de bu fertlerin toplumu olabileceği gibi, Gerçi tarihî gelenek, hem kuruluş da İslâm toplumu olamaz. Çünkü, Islâmın dayanağı dönemindeki öncü fertlere ve gruplara karşı ve hem de olan birinci temel ilke, aynı zamanda Müslüman toplumun varolma şartı olan ilk prensip —ki bu da «Lâ Müslüman toplumun fiilen kurulmasından sonra cahiliyye toplumuyla kesintisiz bir savaşa giriştiği ilahe illellah, Muhammedün Resulullah» dır— her iki şeklindedir. Bu durum. Hz. Nuh'dan Peygamber'imize yarısı birarada olarak gerçekleşmemiş olur. (SAV) kadar, İslâmın bütün davet tarihi boyunca, Buna göre İslama dayalı bir sosyal düzen kurmayı, ve istisnasız olarak, hep böyle olagelmiştir. bu düzene dayanan, bir Müslüman toplum Tabiîdir ki, gerek ahlâk ve ferdi karakter yönünden gerçekleştirmeyi düşünmeden önce fertlerin olsun, gerek sosyal düzen ve toplum yapısı açısından vicdanlarını her ne biçimde olursa olsun, Allah'dan olsun ve gerekse diğer güç kesimleri bakımından olsun başkasına kul olmaktan kesinlikle eski cahiliye toplumunun baskısına karşı arındırmaya ve vicdanları Allah'dan koyup onu yenecek ya da hiç olmazsa başkasına kul olmaktan kesinlikle onunla boy ölçüşebilecek bir güç arınmış olan bu fertleri Müslüman derecesine ulaşmadıkça yeni İslâm bir cemaat halinde biraraya toplumunun varoluşu gerçekleşemez. getirmeye önem vermek gerekir. İşte gerek inanç yönünden, gerek Fakat «Cahiliye Toplumu» nedir? İslâm ibadet bakımından ve gerekse bu topluma hangi metodla karşı koyar? kanun koyma açısından fert fert vicdanları Allah'dan başkasının Cahiliye toplumu, Müslüman kulluğundan kesinlikle arınmış olan toplumunun dışında kalan her çeşit cemaatten Müslüman toplum toplumdur. Objektif bir tarif yapmak doğar. İnançta, Ibadette ve Yasa istersek şöyle deriz. Gerek inanç ve sisteminde bu toplum içinde düşünce tarzında, gerek ibadet kasdı yaşamak isteyen kimse, ortaksız Allah'a kul olma taşıyan davranışlarda ve gerekse hukukî ilkesini yansıtan, başka bir deyimle Lâ ilahe illellah, Muhammedün Resulullah şahadetini temsil eden bu yasalarda belirecek ortaksız Allah'a kul topluma katılır. olma ilkesine dayanmayan bir toplum Hayat Metodu Olarak La Ilahe Illellah –(3) İlk Müslüman toplumu kuran Müslüman cemaatın doğuşu böyle olmuştur. Her Müslüman cemaatın doğuşu da böyle olur. Her Müslüman toplum da böyle kurulur. cahiliye toplumudur. Böyle bir objektif tarife göre günümüzde fiilen varolan bütün toplumlar, «Cahiliye Toplumu» kategorisine girer! Komünist toplumlar başlıca iki gerekçe ile bu kategoriye girer: Önce bu toplumlar ulu Allah'ı kökten Müslüman toplum ancak, bir takım fertlerin ve insan inkâr ettikleri için, O'nun varlığını kesinlikle gruplarının Allah'dan başkasının kulluğundan sıyrılıp ortaksız ve tek Allah'ın kulluğu ilkesine yücelmesi ile ve tanımadıkları için, varlık bütününün gerek meydana arkasından bu grupların hayat düzenlerini sözkonusu gelmesini, gerek gelişip devam etmesini «madde»ye veya «tabiatla dayandırdıkları için, insanın ve tarihin kulluk ilkesi uyarınca düzenlemeyi benimsemeleri ile doğabilir. O zaman eski cahiliye toplumundan koptuğu oluşmasını ve gelişmesini «ekonomi» ye veya üretim araçları» na dayandırdıkları için. halde yeni bir inanç ve bir hayat düzeni ile ona karşı Sayfa 10 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Siyer/Davet 9- Resûlullahın Kendini Kabilelere Takdim Etmesi Ve Ensar'ın Müslüman Olmaya Başlaması Resûlullah (s.a.v.) bu dönemde, her yıl Kabe'yi ziyarete gelen kabilelere, hac mevsimi süresince, kendisini arz ediyor, onlara Kur'an okuyor ve onları Allah'ın birliğine çağırıyordu. Ama hiçbir kimse ona cevab vermiyordu, lbn Sa'd, Tabakat'ında diyor ki: Nebi (SAV), her yıl hacc mevsimi gelince, konak yerlerindeki hacıların ardından Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarına gidiyor, onlara Rabbinin emirlerini tebliğ edinceye kadar kendisini korumalarını istiyor. Buna karşılık da kendilerine Cennet verileceğini va'dediyordu. Yine de kendisine yardım edecek bir kimseyi bulamıyordu. Hz. Peygamber onlara; «Ey insanlar! La ilahe illallah, deyiniz ki kurtuluşa eresiniz. Onun sayesinde Arapların başına hükümdar olasınız, Arap olmayanlar da size boyun eğer... Eğer siz iman ederseniz Cennetin sahipleri olursunuz» diyordu. Ebû Leheb de, Peygamberimizin arkasından gidiyor, o sözlerini bitirince hemen: «Sakın ha, ona boyun eğmeyin, onun sözlerine ku-lak asmayın. Çünkü o, yalancıdır, sâbii (yıldıza tapan) bir kişidir» diyor. Onlar da en çirkin sözlerle Resûlullah'ı reddediyorlar ve ona hakaret ediyorlardı. Ibn İshâk, Zührİ'den şunu naklediyor: Resûlullah (s.a.v.), Ukaz panayırında Âmir bin Sa'saa oğulları oymağına geldi. Onları Allah'a çağırdı. Kendisini korumalarını teklif etti. Onların arasında Beyhara bin Firas adında bir adam, «Vallahi, eğer ben Kureyş kabilesine mensub olsam, bu genci tutar elde eder ve bütün Araplara hakim olabilirim» dedi. Peygamberimize de dönüp: «Eğer biz, senin üzerinde bulunduğun işde, sana tabi ve yardımcı olur da, Allah seni muhaliflerine hâkim kılacak olursa, senden sonra bu hâkimiyet bize kalır, bizim olur mu?» diye sordu. Peygamberimiz de ona cevaben: «-Emir ve irade Allah'ındır. O hakimiyeti dilediğine ihsan eder» buyurdu. Bunun üzerine Beyhara: «Biz senin için bütün Arapların oklarına, düşmanlıklarına göğüs gerip, hedef olalım, Allah seni başarıya eriştirince de bu içe bizden başkaları konsun, senin işinin bize gereği yokdiyerek yüz çe-virdi. B.Çobanoğlu etmişti. Resûlullah (s.a.v.) Akabe (Mina ile Mekke arasında bir yer, Akabe taşları orda atılır) de İken, Allah'ın kendilerine hayır murad ettiği Hazrec kabilesinden küçük bir kafileye rastladı. Onlara: - Siz kimlersiniz? diye sordu. Onlar da: - Hazrec kabilesinden bir kafileyiz, dediler. Peygamberimiz: «Yahudilerin komşuları ve müttefikleri misiniz?» diye sordu. Onlar da: - Evet, dediler. Peygamberimiz onlara: «Sizinle konuşmak üzere biraz oturmaz mısınız?» diye rica etti. Onlar da: -Olur» dediler ve Peygamberimizle birlikte oturdular. Peygamberimiz onları, Allah'ın birliğine iman etmeye da'vet etti. Onlara İslâm'ı sundu ve bir miktar Kur'an okudu. Hazrecliler Yahudilerle birlikte aym şehirde yaşadıklarından dolayı gönülleri İslâm'ı kabul etmeye hazırdı. Yahudilerin kitab ve ilim sahibi oldukları bilinmekteydi. Yahudilerle onlar arasında ne zaman bir "anlaşmazlık veya savaş çıksa, Yahudiler onlara: «Şimdi bir peygamber gönderilmek üzeredir. Vakit iyice yaklaştı. Biz ona tabi olacağız, İrem ve Ad kavmi gibi sizin de kökünüzü kazıyacağız» diyerek tehdit ediyorlardı. Resûlullah (s.a.v.) bu birkaç kişiyle konuşunca ve onları İslâm'a da'vet edince birbirlerine bakarak şöyle dediler:. «Dikkat edin! Vallahi bu, Yahudilerin size, geleceğini haber verdiği ve onunla sizi tehdit ettikleri peygamber olsa gerek. Sakın Yahudiler ona inanmak ve tâbi olmakta sizi geçmesinler! Bunun üzerine hemen Peygamberimizin da'vetini kabul ve İslâm dininden kendilerine anlatılmış olan şeyleri tasdik ettiler. Peygamberimize hitaben: «Biz kavmimizi hem kendi aralarında, hem de yabancı bir topluluğa karşı düşmanlık ve kötülük üzerine bırakıp geldik. Belki Allah, onları da senin sayende biraraya toplar. Biz hemen dönüp onları da senin buyruğuna da'vet edecek, bu dinden kabul ettiğimiz şeyleri onlara da anlatacağız. Eğer Allah onları bu din üzerinde toplar, birleştirirse; senden daha aziz ve şerefli bir kimse olmaz» dediler. Sonra gelecek hac mevsiminde tekrar buluşmayı va'dedeResûlullah'ın bi'setin onbirinci yılında her yıl olduğu gibi yine kabilelere kendisini korumalarım teklif rek izin alıp gittiler. Sayfa 11 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Hanımlar Köşesi Kadın-Erkek eşitliği (14) Çok Evlilik Üzerine Bu başilğı zamanımız müslümanlarına gerekli olduğu için değil, üzerinde çok tartışılan ve özellikle İslam düşmanı merciler tarafından sık sık suistimal edilen bir mesele olduğu için açıyoruz. İslam'a göre çok evlilik meselesi, müslümanlar arasında dahi yeterince açıklık kazanan bir mesele değildir. Meselenin günümüz cahili toplumlarındaki pratiği ve yansıması ile gerçek İslam'ın hakim olduğu toplumlardaki pratiği ve yansıması hiç şüphesiz ki birbirinden farklı olacaktır. Dolayısıyle meseleyi öncelikle İslam'ın hakim olduğu toplumlara göre değerlendirecek ve bu İslam toplumlarındaki pratiğine açıklık getirmeye çalışacağız. Çok evlilik meselesini İslami toplumda ve İslami ölçülere göre kadın ve erkek boyutundan ayn ayrı değerlendirdiğimiz zaman, birden fazla evliliği genel olarak iki ayrı başlıkta ele alabiliriz.. Birincisi dünyevi sıkıntıları gidermek, fıtri ihtiyaçları karşılamak ve sosyal problemleri halletmek için yapılan çok evliliklerdir. Savaş, ölüm veya belli bir sayısal dengesi olmayan doğum gibi nedenlerle erkeklerin kadın-lara nazaran az olduğu dönemlerde (ki genel olarak tarihin her döneminde ve günümüzde de durum aynıdır), kadınları gayrimeşru bir yola itmeden onlara meşru bir statü kazandıran bu hüküm, yeterince ve İki taraflı düşünüldüğü zaman erkeklerden ziyade kadınların maslahatını gözeten bir hükümdür. Zira çok evliliklerde, kadınlardan ziyade erkeklerin sorumlulukları artmaktadır. Dünyevi sıkıntıları gidermek, fıtri ihtiyaçları karşılamak ve sosyal problemleri halletmek için yapılan bu gibi çok evliliklerde; bir hanımının şer'i ihtiyaçlarını karşılarken zorlanan bir erkeğin, ihtiyaç sahibi ikinci bir hanımı alması, bu sosyal dertlerin çözümlenmesi değil daha da büyütülmesidir. Dolayısıyle ihtiyaç sahibi mü'mine bir kadını nikahlama sorumluluğu, adil olmak vasfıyla birlikte bu kadının ihtiyaçlarını giderebilecek güçte olan müminlerin öncelikli sorumluluğudur. İkinci, dünyevi ihtiyaçların veya fıtri beklentilerin fevkinde, İslami hareketin maslahatı için yapılan çok evliliklerdir. Efendimiz (s.a.v.)'in sosyal kariyeri bulunan veya kişisel özellikleri yüksek olan annelerimizle evliliği, bu başlığa Örnek gösterebileceğimiz evliliklerdir. Bu evliliklerde İslami hareketin maslahatına öncelik verilmekte ve buna paralel olarak kadın dünyasıyla ilgili birçok boşluklar, diğer kadınlara Örnek olabilecek yetkinlikteki böylesi mü'minelerin yetiştirilmesiyle doldurulmaktadır. Nitekim hem kendi çağdaşlarının ve hem de günümüz kadınlarının birçok sorusuna cevap veren ve bütün müslüman kadınlara örnek olan annelerimiz, Resulullah (s.a.v.)'e eş olan, kendi kişisel gayretleriyle beraber Efendimiz (s.a.v.)'in kutlu Öğretisiyle bu aşamaya yükselen annelerimizdir. İslami hareketin maslahatıyla ilgili olan bu evliliklerde, maddi konumdan ziyade ilim ve kişisel özellikler esas alınmaktadır. Dolayısıyle bu gaye ile yapılabilen çok evlilikler, özellikle ilmi yetkinlikteki dava adamlarının ve bazı konumlara talip olmakla birlikte, bunun gereğini de yapabilecek hasletlere sahip olan mü'minelerin gerçekleştirebildikleri evliliklerdir. İslami düzlemde ve İslami gayelerle yapılan bu evlilikler ile, kadın ve erkek dünyaları arasında ciddi ve bilinçli köprüler kurulabilmektedir. Yaşın pek önemsenmediği veya ön plana çıkarılmadığı bu gibi evliliklerde, hanımından daha yaşlı bir müminin veya kocasından daha yaşlı bir mü'minenin uzun yıllar yaşayarak ve düşünerek kazandığı olgunluk, kendileriyle evlenen gençlere ve dolayısıyie genç nesillere daha aktif ve daha pratik bir yolla intikal edebilmektedir. Günümüzdeki anlayışlara göre yukarıdaki ifadeleri anlamak ve Sayfa 12 MUHACIRUN DERGISI– A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Misafir Kalemler toplumsal hayatta uygulamak tabi ki mümkün değildir. Fakat bu ifadeler anlaşılsın veya anlaşılmasın, müslüman olan veya olmayan toplumbilimciler tarafından dikkate alınsın veya alınmasın özellikle asr-ı saadet döneminde açıkça müşahade edilen bu toplumsal gerçeklikleri tekzip edecek değiliz. Çünkü asr-ı saadet döneminde, günümüzde olduğu gibi kadın dünyası ile erkek dünyası arasında önemli bir ayrılık ve gençlerin dünyası ile yaşlıların dünyası arasında kutuplaşmaya varan bir uzaklaşma yoktu. Toplumsal ahengi ve toplumsal olgunluğu engelleyen bu gibi olumsuzlukların olmayışında ise, yukarıda anlatmaya çalıştığımız yönelişlerin önemli bir etkisi bulunmaktadır. Çok evlilikle ilgili olarak kısaca ifade ettiğimiz bu değerlendirmeler, çok evliliğin İslami düzlemde değerlendirilmesidir. Günümüz toplumunda ise yaşanan şartlar ve anlayışlar oldukça farklıdır. Hiç şüphesiz ki bir müslüman olarak bu farklılıkları ileri sürerek "Birden fazla evlilik hükmü neshedilmiştir veya birden fazla evlenmek haramdır" diyemeyiz. Dolayısıyle böylesi evliliklere niyet eden ve bunu gerçekleştirmek isteyen kimselerin; iyimser temennileri veya nefsi temayülleri bir kenara bırakarak yukanda belirttiğimiz hususlarla birlikte içinde yaşadığımız cahili toplumun yadırgayıcı baskısını da dikkate almaları ve karşılaşabilecekleri sorunların üstesinden gelip-gelemeyeceklerini gerçekçi olarak tesbit etmeleri gerekir. Kaldı ki İslam'a göre çok evlilik, müslümanlann teşvik edildikleri bir eylem değildir. Ayeti kerimeden de anlaşılacağı gibi, müslümanlar adalete daha yakın olan tek evliliğe teşvik edilmektedirler. İslam'daki çok evlilikten ziyade bizatihi İslam'ı yadırgayan ve her fırsatta "İslam gelirse, erkekleriniz üç-dört evlilik yapacak!" diyerek kadınları İslam aleyhine kışkırtmaya çalışan küfür odakları ise küfrün tabiatında bulunan sahtekarlığı yaşamaktadırlar. Satılmış sanatkarlarca kaleme alman yazılarda "Erkek iki-üç kadın alabilir. Ama kadın iki-üç koca alamaz. Bu nasıl eşitlik?" sorusunu devamlı gündemde tutan resmi ideoloji, günümüzdeki uygulaması ile acaba kadınlara ve erkeklere eşit mi davranıyor? Resmi uygulamaya göre kadınlar ve erkekler sadece bir evli mi? "Tabi ki bir evli!." diyeceklerdir. Peki, şu Genelevler kimlerin hizmetinde!. Resmi olarak bir evli gözüken T.C. nin erkek vatandaşları, istedikleri zaman girecekleri Genelevler… Kadın erkek eşitliğini savunanlara soruyoruz, bu nasıl eşitlik? Resmi ideoloji, kendisini benimseyen kadın vatandaşlarına da bu hizmeti neden götürmüyor? Diyelim ki götüremiyorsunuz!. O halde sadece erkeklere açık olan ve erkekleri birden fazla evli durumuna getiren Genelevlerini de kapatmanız gerekmez mi? Kapatmanız gerekir, gerekir ama, siz kapatmazsınız. Çünkü ahlaki değil ekonomik nedenlerle iki-üç evliliğe karşı çıkan sizler, evlenmeden, kadınların geçimini ve sorumluluğunu üzerinize almadan, yüzlerce kadından, yüzlerce kızdan faydalanmak isteyen namussuzlarsınız!. İhtiyaç içersindeki bir kadını nikahınıza alıp, onun geçimini tek başınıza karşılamak erkekliği yoktur sizlerde. Sizlerin eline düşen böyle bir kadının aç kalmaması ve karnını doyurabilmesi için, sizlerden birisine değil, hepinize karılık yapması ve hepinizi memnun etmesi gerekir. Cevap verin beyler!. İslam'daki çok evlilik hadisesi mi yadırganacak bir şey, yoksa sizlerin bu iğrenç uygulamalarınız mı? Garsoniyerlerde metres hayatı yaşayan, erkekler arasında paslaşılan, düştükleri genelevlerde binlerce erkeğin maskarası olan kadınlara mı acımak gerekir, yoksa, İslam toplumundaki bir müslümana kendi isteği ile ikinci hanım olup, tertemiz bir yaşantı süren kadınlara mı? YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Sohbetler/Düşünceler Ibni Abdulhalim müstevli tağutlar tarafından işgal edilse de, kendileri zalim tağutların esareti altına girseler de, kesinlikle umutları kesilmez ve tükenmez… Onlar, Allah’ın yardımı ve izniyle bu esaretten, bu işgalden kurtulacaklarına inanırlar… Yine Allah’ın izniyle insanların hidayet bulacaklarına inandıkları için İslâm’ı tebliğ etmeye ve İslâm’a davet etmeye durmadandinlenmeden devam ederler… Her günün fecr-i sadıkı ile yepyeni umutlarla hayata başlarlar… Allah ile rabıtalarını sağlamlaştırır, imanlarını kuvvetlendirir ve azimlerini güçlendirirler… Önderleri Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ni işlemeye ve O’nu izlemeye devam ederler… Muğire (r.a.) anlatıyor:Rasulullah (s.a.s.)’i tanıdığım ilk günde ben ve Ebu Cehil, Mekke sokaklarının birinde 7) Ümitvar Olmak yürümekteydik. Rasulullah’la karşılaştığımızda, Ebu Muvahhid, Âlemlerin yegâne Rabbi Allah’ı şeksiz, Cehil’e şöyle dedi:“Ya Ebu’l-Hakem, Allah’a ve şübhesiz ve ortaksız birlemiş, O’ndan başka rabb, melik Rasulü’ne gel! Seni, Allah’a davet ediyorum.” ve ilâh tanımamış, kabul etmemiş Tevhid ehli bir Ebu Cehil, O’na şöyle karşılık verdi:- Ya Muhammed, şahsiyettir… Mü’min, böyle sapasağlam ve katıksız bir sen, bizim ilâhlarımıza küfretmekten vaz geçmeyecek şekilde Rabbi Allah’a iman etmiş, şirki, küfrü ve tağutu misin? Senin, daveti tebliğ ettiğine şehadet etmemizi mi bir yönüyle reddetmiş, izzet sahibi bir inanmış insan-ı istiyorsun? Senin, tebliğ ettiğine şehadet ediyoruz. Ancak kâmildir… Müslüman, bu katıksız imanının gereği olan, Allah’a andolsun ki, söylediğin şeylerin gerçek olduğunu Allah’a tam teslim olmuş, bilseydim sana tabi olurdum. emirlerini emrolunduğu ve Emirü’l-mü’minin Ali (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.)’den gördüğü gibi Rasulullah (s.a.s.), Hacc ve panayır yapan, nehyettiklerinden zamanlarında Arab kabilelerine baş alabildiğince kaçı-nan, ihlâs sahibi vurup onları İslâmiyete davet ediyor ve bir yüce değerdir… hiç-bir kimse, O’nu dinleyip davetini Her muvahhid bir mü’min, her kabul etmiyordu. mü’min bir müslümandır!.. Rasulullah (s.a.s.), Mecenne, Ukaz ve Muvahhid mü’minler, Rabbleri Minâ panayırla-rında kabilelere birer Allah’dan yana hiçbir zaman birer gidiyor ve her sene bunu tekrarümitleri kesilmez... Onlar Allah'dan lıyordu. Hatta o duruma geldi ki, bu kabilelerden kimisi, ümitlerini kesmeyen ve Rableri Allah'dan rabıtaları asla kendisine:- Sen, hâlâ bizden umudunu kesmedin mi? kopmayan değerli şahsiyetlerdir… Onlar, üzerlerine düşen kulluk vazife-lerini, bütün imkânlarını kullanarak demeye başladı. Habbab b. Eret (r.a.) anlatıyor:(İslâm’ın ilk günlerinde) yerine getirmeye gayret eder, sonra Allah’a tevekkül Rasulullah (s.a.s.), Kâbe’nin gölgesinde kaftanını yastık ederler… yaparak dayandığı bir sırada kendisine, şikayet ettik: Katıksız imanlarını koruyup, her gün salih amellerle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Sizden önceki kuvvetlendirmeye çalışırken, üzerlerine düşen vazifeyi ümmetler içinde öyle (mazlum) kişi bulunmuştur ki, yap-tıklarında, Rabbleri Allah’ın kendilerine yardımcı olduğundan hiçbir zaman şübhe etmezler… Her anda bir müşrikler tarafından onun için yerde bir çukur kazılır, o imtihanda olduğunun farkına varan muvahhid mü’minler, kişi bu çukura (başı meydanda kalarak) gömülürdü. Sonra Allah Teâlâ’nın şu emirlerini idrak etmişlerdir: “Allah’ın büyük bir testere getirilir, başı üstüne konulur, ikiye bölünürdü de (bu işkence) o mü’mini dininden rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler top döndüremezdi. (Bir başkasının da) demir taraklarla etiluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut (Yusuf,87) nin altındaki kemiği ve siniri taranır da bu işkence, o kesmez.” İnsanı ihya vazifesiyle meşgul olan muvahhid mü’minler, mü’-mini dininden çeviremezdi. Allah’a yemin ederim ki, O, şu İslâm Dini’ni muhakkak Allah’ın şu va’dının her zaman ve her mekânda gerçekkemâle erdirecektir. Öyle bir derecede ki, bir süvari leştiğine ve bu zamanda da gerçekleşeceğine katıksız iman ederler:“Ey iman edenler, eğer siz, Allah’a yardım (yalnız başına) San’a’dan Hadramevt’e kadar (selâmetle) gidecek, Allah’dan başka hiçbir şeyden korkmayacak, ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı (Muhammed, 7) yahud koyun sahibi yolcu, koyunu üzerine kurt sağlamlaştırır.” saldırmasından korkacaktır. Fakat sizler, acele Muvahhid mü’minler, İslâm’ın egemen olduğu ülkeleri ediyorsunuz!” İHYA ERİNİN ÖZELLİKLERİ 5 Insanı ihya vazifesi ile mükellef olan muvahhid mü’minler maddî ve mânevî yönleriyle çok iyi yetişmelidirler… Bir mü’min-i kâmil, bir insan-ı kâmil ve örnek bir şahsiyet olmalıdırlar… Böyle olgun bir şahsiyet için, çok iyi bir öğretim ve eğitim gereklidir…Bu katıksız iman sahibi muttaki mü’minin belli başlı özellikleri şunlardır: 1)Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman 2) Yeterli İlme Sahib Olmak 3) Takvalı Olmak 4) Tevazu 5) Dosdoğru Olmak 6) Sabır Etmek 7) Ümitvar Olmak 8) Ekonomik Bağımsızlık Sayfa 13 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Yarının Büyükleri mazın Miraç’da farz edilmesi sebebiyle Peygamberimiz: NAMAZ “Namaz, mü’minin miracıdır” buyurmuştur. Bu kutsal Namaz, Islamın beş şartından biridir. "Iman" dan heibadetin farziyetini inkar, küfürdür. men sonra ikinci sırada yer alır. Akıl ve baliğ olan her müslüman mutlak surette Namaz Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde daima, imanla kılacak. birlikte zikredilmiştir. Namaz Dinin direğidir. Böylece yüce Allah’a karşı kulluğunu ve O’nun emirKalbin nuru, müminin miracıdır.(Mümin Namazda rulerine bağlılığını gösterecektir. hen yücelip yükselir). Namaz, manevi kirleri temizleyen bir su gibidir. Mümin Namazın terk edilmesi kalplerin kararmasına ve insanın küfre yaklaşmasına sebep olacağından çok tehonunla günde beş defa temizlenir ve ferahlanır. Nalikelidir. maz, Müslüman, akıllı, ergenlik çağına gelmiş (bàliğ) Bir Insana Namazın farz olması için üç şartın bulunher erkek ve kadına farzdır. Allah'ın emridir. Cenàb-ı ması gerekir: Hak,Kur'an-ı Keriminde "Namaz kıl" emrini vermiş, 1.) Müslüman olmak. Peygamberimiz de Namazı en ince teferratuatına kadar anlatmıştır. Mezhep imamları ve büyük Din alimleri 2.) Erginlik çağına gelmiş olmak. 3.) Akıllı olmak. de, Peygamberimizden duyulanları ve görülenleri derGünde beş vakit Namaz vardır. leyip toparlamışlar ve bizlere kadar ulaştırmışlar. Bunlar: Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı Namazlarıdır. NAMAZIN ÖNEMI Hadisler; Insanların ilk görevi, Allah'ın “Kıyamet gününde mü’minin varlığına ve birliğine, Hz. Muhamsuàline önce Namazdan başmed (s.a.v.) peygamberliğine inanlanır. Mü’min Namazın hemaktır. Imandan sonra farzların en sabını doğru verebilirse, onun önemlisi Namazdır. bu cevabının doğruluğu diğer Namaz ruhu temizleyen, kalbi amellerinin de kabul olunmasıaydınlatan, insanı Allah'ın huzuruna yardımcı olur. na yükselten bir ibadettir. Aksi takdirde dàvà bunun tam Namaz, bize beden ve ruh temizliği aksi olur.” kazandıran bir nurdur. “Her şeyin bir alàmeti vardır, Bu sayede müslüman günah kirleimanın alàmeti de Namazdır.” rinden Arınır ve cennete girmeye “Ibadet eden mü’min ile küfür làyık temiz bir kul olur. arasında Namaz vardır.” Namaz kalblere Allah korkusunu yerleştirerek insanı günah işlemekKÖTÜLÜKLERIN DÜŞMANI NAMAZ ten korur. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirilMuhakkak Namaz kişiyi fuhuş ve münkerattan menemektedir: "Sana vahyolunan kitabı oku,Namazı dosder.Vakt-i saadette bir adam varmış, doğru kıl. Gerçekten Namaz, hayasızlıktan ve fenalıkNamaz kıldığı halde bazı kötü işler yaparmış. Efenditan alıkoyar." Namazın doğru kılan bir kimse günah işlemekten kur- mize şikayet etmişler. Peygamberimiz de: tulur. Imanını kuvvetlendirir. Allah'ın rızasını kazanır. Cennetin aydınlık yolu kendisine açılır. Müslüman Na- -Namaz onu bir gün meneder buyurmuş. Hakikatten maz kılmakla mükellef olduğu gibi, çocuklarına da Na- az bir müddet sonra adam kendiliğinden bütün kötü huylarını terk etmiş. O zaman Cenab-ı Peygamber mazı öğretmek zorundadır. Efendimiz: Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: -Ben size söylemiştim: Bir gün, Namazı onu her kötü"Çocuklarınıza yedi yaşına gelince Namaz kılmasını lükten menedecektir. emredin." Bakınız yukarıdaki baş söz “muhakkak” ile başlar. Anne ve baba yedi yaşına giren çocuklarına Namaz Bu Kur’an-ı azimüşşanın sözüdür. kılmayı öğretmeye başlarsa, çocuklar erginlik çağına Demek ki biz Namazı dürüst kılamıyoruz ki Ramagelince Namaza iyice alışmış olurlar. zandan sonra Camilerimiz- Mescidlerimiz boşalıyor. Ve sonra yine herkes kendi aleminde. NAMAZ KIMLERE FARZDIR? Namaz; Sevgili Peygamberimiz tarafından “Dinin di- Senelerden beri bu böyledir. Bu da bize anlatıyor ki, biz Namazı şuurla kılamıyoruz. reği” olarak tarif edilmiştir. “Namazını kılan Orucunu tutan, Zekatını veren, Haccını Miraç’da farz kılınmış ve o gece, bütün müslümanların elli vakit sevabına denk olmak üzere her gün beş yapan kimseye müslümandır diye şehadet edilir.” Hadis ! vakit Namaz kılmaları kesinlikle emredilmiştir. Na- Müslüman Çocuğun Edebi Sayfa 14 MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Basından Seçmeler gruptaki bir eylemci, “Biz serhildanlarla ÖSO mensupları bölgenin doğu, güney ve batı cephelerinin PKK, Cizre’de özerklik ilan etti hepsinde IŞİD’e karşı mücadele veriyor. 26 Ekim 2014, Pazar Terör örgütü PKK, yıllardır konuşulan Güneydoğu’da özerklik hedefinin ilk adımını attı. Örgütün şehirlerdeki asayiş birimi YDG-H, Şırnak’ın Cizre ilçesinde özerklik ilan ettiklerini açıkladı. Caddelerde askerî düzende yürüyüş yapan silahlı ve yüzü maskeli kalabalık grup, iki mahalleye güvenlik güçlerinin sokulmayacağını duyurdu. PKK, Cizre’de özerklik ilan etti PKK’nın şehirlerdeki asayiş birimi olarak bilinen Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) Şırnak’ın Cizre ilçesinde özerklik ilan etti. Yüzleri kapalı örgüt militanları, önceki gece kalabalık bir grupla Sur ve Nur mahallelerinde ‘askerî düzenle’ yürüyüş yaptı. Tek tip elbise ve YDG-H tişörtü giyenlerin yer aldığı Dumanlı'dan itiraf: Cemaat BDP’ye oy verdi Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’dan cemaatin hangi partilere oy verdiği ile ilgili itiraf gibi açıklama geldi. MHP'den yanıt geldi 13 Kasım 2014 Perşembe Saat 15:21 Dumanlı, Hürriyet Gazetesi'nden Ahmet Hakan Coşkun'a verdiği röportajda 30 Mart Yerel Seçimleri’nde Fethullah Gülen grubundaki kişilerin Güneydoğu’da BDP’ye oy verdiğini ağzından kaçırdı ve “Cemaate sempati duyan insanlar oylarını Güneydoğu’da BDP’ye verdi..” dedi. DUMANLI'YA OY İTİRAFI YAPTIRAN SORU Ekrem Dumanlı, Ahmet Hakan'ın "Hükümetle kavgaya giriştiniz. Ama kavganın ardından yapılan her seçimde AK Parti, oyunu korudu. Sizin tabanda pek gücünüz yok galiba..." sorusuna şöyle yanıt verdi: Cemaat'e sempati duyan insanların hatırı sayılır miktarda oyu olduğunu düşünüyorum. Benim gördüğüm şu: Cemaat'e sempati duyan insanlar oylarını Sayfa 15 sokaklarımızı devletin bütün kirli politikalarından temizledik. Bu mahalleler kendini yönetecektir.” dedi. İki mahalleye güvenlik güçlerinin girmesine izin verilmeyeceği belirtildi. Törene katılanlar, KCK ve PKK bayrakları eşliğinde ‘Biji serok Apo’ sloganları attı. .................................. Kobani son durum! IŞİD'ten Kürtlere Kur´an'lı tehdit! KOBANİ SON DAKİKA EN KRİTİK TEPE EL DEĞİŞTİRDİ IŞİD, Kobani’nin Cerablus yolu üzerinde bulunan ÖSO ve peşmergenin bulunduğu noktaya saldırı düzenledi. Peşmerge saldırıya Katyuşa füzeleriyle karşılık verdi. IŞİD'DEN BARZANİ VE PKK'YA TEHDİT: KAFANIZI KURAN'LA KESECEĞİZ IŞİD, pazartesi günü yayınladığı yeni bir video kaydında Kobani’ye savaşmak üzere Rakka'dan takviye silahlı mensuplarını gönderdiğini söyledi. Videoda Kobani'ye gönderilmek üzere hazırlanan havan topları da görülürken IŞİD militanlarının ilginç ifadeleri dikkat çekti. Barzani ve PKK'yı tehdit eden IŞİD'liler "Kuran ve kılıçla kafanızı kesmeye geliyoruz" dediler. HAVAN SİVİLLERİ VURDU Kobani'nin batı tarafında süren çatışmalar sırasında atılan dört havan mermisinden biri, Türkiye sınırı yakınında bekleyen sivillerin arasına düştü. 3 kişinin öldüğünü 18 kişinin yaralandığı bildirildi. Havan mermilerinden biri de Türkiye tarafında boş alana isabet etti. PEŞMERGE VE ÖSO'DAN DESTEK Kobani'deki son durumu yansıtan haberlere göre IŞİD Kürt güçlerine karşı havan topu saldırılarını yoğunlaştırdı, Peşmerge'den Katyuşa'lı yanıt geldi... Rojava'daki Kobani savaşında IŞİD, peşmerge, ÖSO ve YPG hedeflerine yönelik havan saldırılarını sıklaştırdı. MHP'ye, Saadet'e, hatta Güneydoğu'da BDP'ye verdi ama bu partilerin tabanından AK Parti'ye kaymalar oldu. Bir geçişkenlik söz konusu yani. Bu yüzden Cemaat'in oyu tam olarak bilinemiyor. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi tarafından Kobani'de IŞİD'e karşı savaşmak üzere gönderilen peşmergeler iki hafta önce Urfa'da iki günlük beklemenin ardından Kobani'ye girmişti. Araçlar Kobani'ye beşli gruplar halinde ve Yumurtalık köyü üzerinden geçmişti. ÖSO tarafından kasabaya gönderilen yaklaşık 200 kişilik grup IŞİD’e karşı cephede savaşıyor. Saldırı düzenlenen bölgede yakıt istasyonu olması, ölü sayısının artmasına ve bazı cesetlerin y MHP'DEN DUMANLI'YA OY YANITI GELDİ MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Gülen Cemaati'nin oy oranına ilişkin açıklama yapan Ekrem Dumanlı'ya yanıt verdi. Dumanlı'nın "Cemaat'in hatırı sayılır oyu var" sözlerini MHP Kocaeli anmasına neden oldu. Hava saldırısının Milletvekili Lütfü Türkkan, sosyal medya ardından havan topu atışlarına başlayan üzerinden değerlendirdi. rejim birlikleri, bölgeye kurtarma ................................. ekiplerinin ulaşmasını engelledi. Esed Güçleri Yine Varil Saldırılar sırasında okulda ders gören Bombasıyla Katletti çocuklar da kaçmaya başladı. Bu sırada 13.11.2014 07:15 bir çocuk ağır yaralandı. Tedavi altına Suriye'de Esed güçleri tarafından alınan çocuğun hayati tehlikesinin devam düzenlenen saldırıda 6 kişi öldü, 24 kişi ettiği belirtildi. yaralandı. Rastan, Esed rejiminin Humus'un Suriye'de Esed rejimine ait helikopterin kırsalında saldırılarını artırdığı ilçelerden Humus'un Rastan bölgesine düzenlediği biri. Rejimin bir hafta önce Rastan'a varil bombalı saldırıda aralarında bir düzenlediği hava saldırısında 16 kişi çocuk ve bir kadının da bulunduğu 6 kişi ölmüş, 10'dan fazla kişi yaralanmıştı. hayatını kaybetti, 12 kişi yaralandı. MUHACIRUN DERGISI– YIL-3/ SAYI– 36 MUHARREM 1436 / KASIM 2014
© Copyright 2024 Paperzz