Preprints of the Eurasian Research Institute for Social and Cultural Studies KİMLİK ARAYIŞI VE ALFABE TARTIŞMALARI Osman HORATA ERI Working Papers No: ERI_WP-001 (Turkish) Almaty/2014 This paper can be downloaded free of charge from the Eurasian Research Institute website (http://eurasian-research.org) Opinions expressed in this paper are those of the author and do not necessarily reflect views of the institute. ERI Working Papers No: ERI_WP-001 (Turkish) © ERI Almaty, 2014 Eurasian Research Institute of Khoca Akhmet Yassawi International Kazakh-Turkish University Almali, Mamedova 48, 050004 Almaty-Kazakhstan Tel. +7 727 279 97 94 Fax +7 727 279 24 26 http://www.eurasian-research.org Kimlik Arayışı ve Alfabe Tartışmaları* Osman HORATA1 14 Kasım 2014 Özet Kimliği koruma ve kültürel etkileşimi sağlamanın en önemli araçlarından bir olan alfabe, esas itibariyle dilbilimin konusu olmakla birlikte kimlik politikalarındaki rolü sebebiyle siyasetin de önemli nesneleri arasına giren bir alandır. Türkler, İslamiyet’ten önce yaygın olarak Göktürk (Runik) alfabesiyle Soğd yazısından geliştirdikleri Uygur alfabesini kullanmışlardır. İslamiyet’in kabulünden sonra ise Arap alfabesi, yaklaşık on asır boyunca küçük istisnalar dışında bütün Türk halklarının ortak yazısı olmuştur. 20. yüzyıla doğru Doğu Türkleri, Çarlık Rusya’sı Dönemi’nden başlamak üzere bilhassa Sovyetler Birliği Dönemi’nde sistemli bir dil politikasına tabi tutulmuş; önce Kiril sonra da Rus harfleriyle karıştırılmış Latin alfabesine geçmeye zorlanmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1928’de Latin alfabesine geçişinden sonra ise birbirinden farklı Kiril alfabelerini kullanmaya mecbur tutulmuşlardır. Sistemli bir dil ve alfabe planlamasıyla kimlikleri ve tarihlerinden koparılmaya çalışılan Türk halkları, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra dil ve alfabe konusunu kimliklerini yeniden inşa etmenin önemli argümanlarından biri olarak ele almışlardır. Bu çalışma, tarihinde alfabe konusunu kültürel gelişim ve kimlik Türk arayışı bağlamında ele almayı amaçlamaktadır. * Bu çalışma, Türk Yazı Günü Forumu (Türk Akademisi, 19-20 Mayıs 2014, AstanaKAZAKİSTAN)’nda bildiri olarak sunulmuştur. 1 Prof.Dr., Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi; Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı, Ankara/TÜRKİYE; [email protected] Osman HORATA Anahtar Kelimeler: Türk kültür tarihi, alfabe, alfabe-kimlik ilişkisi, Sovyetler arayışları. Birliği’nin alfabe politikaları, Doğu Türkleri ve alfabe 2 Kimlik arayışları ve alfabe tartışmaları 3 Giriş Alfabe, esas itibariyle dilbiliminin konusu olmakla birlikte, kimlik politikalarındaki rolü sebebiyle siyasetin de önemli nesneleri arasına giren bir alandır. Eldeki bilgileri göre, MÖ 3000’li yıllarda Mezopotamya ve Eski Mısır’da icat edilen alfabe (Clausen 2012:163), aynı zamanda medeniyetin başlangıç noktası olarak kabul edilmiştir. Bir dildeki seslerin grafik tasarımından oluşan bir dizge olan bu sistem (Kıran ve Eziler Kıran 2002: 26), bir taraftan kültürel belleği ve kimliği korumanın, bir taraftan da kültürel etkileşim ve değişimi sağlamanın en önemli aracı olmuştur. Bildirimizde, Türk kültür tarihinde alfabe konusu, kültürel gelişim ve kimlik arayışı bağlamında ele alınmaya çalışılacaktır. Bir tarihçi, Bir Kimlik Peşinde Türkiye (Ahmed 2006) adlı eserinde Türklerin tarihteki uzun yolculuğunu “kimlik arayışı” olarak nitelendirir. Maddi varlığa, dağa, taşa, toprağa kısacası hayata bir anlam ve derinlik kazandırmak, dil, din gibi ortak paydalar etrafında istikrarlı, büyük birlikteliklere ulaşmak… Bu çabaların hepsi kimliği oluşturur. Bu, değişmez bir insanlık gerçeğidir. Kültürel ve etnik açıdan farklı gruplar da, ortak bir siyasal ideal veya yapı etrafında ortak bir kimlik oluşturabilirler. Fakat her zaman bu birliği taşıyacak, çekirdek bir kültüre ve etnik bir yapıya ihtiyaç vardır.2 Kimliğin belirleyici öğesi, maddi unsurlardan ziyade değer yargıları ve davranışlar gibi manevi unsurlardır. Kültür tarihçileri (Roux 2007: 28), kimliğin temel belirleyicisi olarak “dil”i alırlar. Dilini kaybeden bir toplumun kimliğini de kaybetmesi kaçınılmazdır. “Dil” 2 Kimlik konusunda bk. Korostelina, Karina (20008). “Concepts of National Identity and the Readiness for Conflict Behavior”. National Identities. 10(2): 207-223; Aydıngün 2012: 237’den. Osman HORATA kimliğin temel taşıyıcısı, alfabe ise “kültürlenme” ve “kültürleşme”nin bir aracıdır.3 Toplumsal bellek, gelecek kuşaklara genetik olarak değil eğitim ve davranışlar vasıtasıyla aktarılabilmektedir. Kimlik bilincinin önem kazanması, Fransız İhtilali (1789)’nden sonra burjuvazinin güçlenmesiyle paralellik gösterir. 20. yüzyılda imparatorlukların yerlerini irili ufaklı ulus devletlere bırakmasıyla, kimlik arayışları “çağın sorunu” hâline gelir ve toplumsal bellekler yeniden tazelenmeye, ortak sevinçler ve acılar üzerine kimlikler yeniden inşa edilmeye çalışılır. Bu süreçte alfabe konusu da dille birlikte tartışmaların merkezine oturur. Bu tartışmaların en yoğun yaşandığı ülkeler ise, Sovyetler Birliği coğrafyası ve özellikle Türk halklarının yaşadığı bölgeler olur. Kültürleşme ve alfabe Kültürel değerleri korumak kadar, onu yüksek, evrensel değerler doğrultusunda geliştirmek de önemlidir. Kültürler için asıl handikap, gelişme ve yenileşme değil bu özelliklerini kaybetmektir. Dinamizmini yitiren kültürler önce durağanlaşmakta, sonra da yok olma sürecine girmektedir. “Kültür değişimi” ile “Kültürleşme” yani iki kültürün karşılıklı etkileşimi sonucu yeni sentezler gerçekleştirmesi farklı şeylerdir. “Kültür değişimi”, dil ve din gibi 3 Sosyologlara göre, kültürel etkileşimin “kültürleme”, “kültürlenme”, “kültürleşme” olmak üzere üç aşaması vardır. Bu aşamalardan “kültürleme”, toplumu oluşturan bireyler arasındaki etkileşimi ifade eder ve millî kimliği oluşturmaya dönük çabaların temelini teşkil eder. Farklı çevrelerden kalkıp bir araya gelen akran gruplar arasındaki etkileşim ise ikinci aşamayı oluşturur ve buna “kültürlenme” (culturation) adı verilir. Bu ise, kültürel gelişimin temel dinamiğini oluşturur. Son aşama ise, iki veya daha çok kültür arasındaki karşılıklı etkileşimdir. Buna “kültürleşme” denir. Bu süreçte, toplumsal yapıda değişimler, yeni sentezler gerçekleşir. Kültürel etkileşimin son aşaması ise “kültür değişimi”dir (bu konuda bk. Güvenç 2004: 86-89). 4 Kimlik arayışları ve alfabe tartışmaları 5 temel değerlerin değişmesiyle mümkün olmakta ve uzun bir sürece yayılmaktadır. Türkler, tarihteki uzun yolculuklarında yüzlerce etnik, dinî ve kültürel oluşumla karşılaşmışlar ve kültürlerini yüksek kültürel değerler etrafında sürekli geliştirerek dünyanın sayılı kültür ve uygarlıklarının kurucusu olmuşlardır.4 Türkler, Batılı tarihçilerin önemle vurguladığı gibi (Cahen 1994: 360; Roux 2007: 41-42), bu süreçte bir taraftan güçlü kültürler karşısında ayakta kalmayı başarmışlar, bir taraftan da kurdukları güçlü devletlerle farklı kültürleri asimile etmeden yaşatmışlardır. Bunun temel sebeplerinden biri, Türk topluluklarının büyük çoğunluğunun “dil”lerini her hâlükârda koruyabilmeleri; diğeri de, Hint ve Batı medeniyetinin temelini oluşturan Ârî kültürün, başkalarını, farklılıkları dışlayan sert, hegemonik bir yapıya sahip olmasına karşılık, Arap, Fars ve Osmanlı ekseninde oluşan İslam Medeniyeti’nin başkalarını dışlamayan, diğer kültür unsurlarını paylaşmacı bir özelliğe sahip olmasıdır. Bu sebeple İslam Medeniyeti’ne mensup toplumlarda, çekirdek kültürle birlikte onun içindeki yerel kültürler de kendini geliştirme imkânı bulmuştur. Bağımsızlık sonrası süreçte, Kazakistan ve Azerbaycan Cumhuriyetlerinin farklı etnik ve kültürel yapıları yaşatmaya dönük yasal düzenlemeleri uygulamaya koyması, bu tarihî genetikle uyumlu bir yaklaşımdır. İslamiyet öncesi Türk kültürü, Çin, Hint ve Soğd gibi kültürlerle bir “kültürleşme” süreci yaşamakla birlikte bunların etkisi kısmi kalmış; kitleler hâlinde kültür değişimi ise Türklerin İslamiyet’i kabulüyle gerçekleşmiştir. Türkler, İslamiyet’ten önce, yaygın olarak 4 Türk tarihindeki temel kültürel dönüşüm dönemleri için bk. Horata 2010:3-16. Osman HORATA kökeni tartışmalı olan Göktürk (Runik) alfabesiyle Soğd yazısından geliştirdikleri Uygur alfabesini kullanmışlardır. Bunların yanında, yaygın olmamakla birlikte Uygurlar arasında Soğd, Brahmi, Tibet alfabesi, Tuna Bulgarları arasında da Grek alfabesi kullanılmıştır.5 Bunlar, siyasi, kültürel ve ticari olarak yakın ilişkiler içinde oldukları komşu kültürlere ait alfabelerdir. İslamiyet’in kabulünden sonra ise Arap alfabesi, yaklaşık on asır boyunca, küçük istisnalar dışında bütün Türk halklarının ortak yazısı olmuştur. Türklerin İslamiyet’e girişi, alfabe değişikliğinin yanında doğal olarak bir kültür değişimini de beraberinde getirmiştir. Bu değişiklik, İslam medeniyetini zirveye taşımanın da önünü açmıştır. Aynı dönemde, yakın komşuları Ruslar kendileri icat ettikleri alfabeleriyle tarih yolculuğuna devam ederlerken, İranlılar ise aynı şekilde İslamiyet’i ve Arap alfabesini tercih etmişlerdir. Yaklaşık bin yıl aradan sonra Türkiye Türkleri, yükselen başka bir medeniyet dairesine girmişler, alfabelerini yeniden değiştirmişlerdir. Türk tarihi açısından bu tercihler, bilhassa bin yıllık birikimden sonra Latin alfabesinin kabulü, kültürel süreklilik açısından ciddi bir handikap oluşturmuştur. Fakat bu dönemde, kitlesel anlamda sözlü kültürün hâkim olması ve okuryazar oranının düşüklüğü sebebiyle değişimin olumsuz etkisi sınırlı kalmıştır. Bu köklü değişikliğin üzerinden yüz yıl bile geçmeden, Batılı düşünürler tarafından Avrupa medeniyetine yeni bir atılım yaptıracak taze kanın Türklerde olduğunun konuşulmaya başlanması, bu kritik tercihin de isabetini ortaya koymaktadır. 10. asırdan itibaren Batı Türklüğü ile yolları ayrılan Doğu Türklerinin de, kültürel tercihi ve alfabe seçimi, 20. yüzyıla kadar 5 Türklerin kullandıkları alfabeler hakkında bk. Demir ve Yılmaz 2014: 26-31. 6 7 Kimlik arayışları ve alfabe tartışmaları Türkiye Türkleriyle paralellik arz eder. Arap alfabesi küçük istisnalar dışında Rusya ve Orta Asya’daki Türk halklarının ortak tercihi olur. Fakat okuryazar oranının düşüklüğü ve siyasi istikrarsızlıklar, bu alfabenin yaygınlaşmasının çok daha sınırlı kalmasına sebep olur. Doğu Türkleri, Çarlık Rusya’sı Dönemi’nden başlamak üzere bilhassa Sovyetler Birliği Dönemi’nde sistemli bir dil politikasına tabi tutulurlar. Rusya, 18. yüzyıldan itibaren toprakları içindeki Müslüman Türk halkları Hristiyanlaştırmak ve onları bağlı oldukları medeniyet dairesinden koparmak amacıyla işe önce alfabeden başlar. Bu amaçla görevlendirilen misyonerler, Türk halklarını Kiril alfabesiyle tanıştırırlar. Çuvaş, Yakut, Tatar, Altay, Şor ve Gagavuzlar, 20. yüzyıldan önce Kiril alfabesiyle tanıştırılan halklar olurlar. Bir süre sonra, “Ruslaştırma”ya duyulan tepkiyi azaltmak için Kiril alfabesinden vazgeçilir ve Türk halkları, Rus harfleriyle karıştırılmış Latin alfabesine geçmeye zorlanırlar (bk. Demir ve Yılmaz: 25-31). Aynı politika Sovyetler Birliği Dönemi’nde de devam eder. Moskova, Latin alfabesinin kullanımını Türk halklarının İslam kültürüyle bağlarını kopartacağı düşüncesiyle hararetle destekler. Bu süreçte, Ruslar arasında bile Kiril alfabesinin yerine Latin alfabesinin kabulü tartışılmaya başlanır. 1926’da toplanan Bakü Türkoloji Kongresi’nde bu doğrultuda karar “aldırtılır” ve bu karar 1929’dan itibaren uygulamaya konulur. Fakat Sovyetler, bu defa da ortak Latin alfabesinin 1930’lardan düşünce, sonra 1928’de Türk dil halklarını politikalarını Türkiye birleştireceği yeniden Cumhuriyeti’nin endişesiyle, değiştirirler. Latin Bu alfabesine geçişiyle birleşince; 1937-1940 tarihleri arasında Türk halkları, birbirinden farklı Kiril alfabelerini kullanmaya mecbur tutulur. Osman HORATA Görüldüğü gibi, Doğu Türklerinin alfabe tercihleri kendi iradeleriyle, kültürel gelişimlerinin doğal bir sonucu olarak değil, siyasetin kendi politikası doğrultusunda yeni bir kimlik inşa etme düşüncesinin ürünü olarak gerçekleşmiştir.6 Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk toplulukları, yapılan bu sistemli alfabe ve dil plânlanmasıyla tarihlerinden ve kimliklerinden koparılarak farklı dil ve topluluklar olma ve bunun daha ötesinde Slavlaşma sürecine girerler. Fakat 1991’den sonra, onlar için tarihî ve kültürel gelişimi yeniden doğal seyrinde akıtacak fırsatlar ortaya çıkar. Jeostratejik olarak bölgedeki hassas dengeleri gözetmek zorunda kalan bu ülkeler, kısa sürede dil ve alfabe konusunda önemli adımlar atarlar ve kültürel belleklerini yeniden tazeleyerek devletlerini ve kimliklerini yeniden inşa sürecine girerler. Dil ve alfabe konusu da, bu dönemde bağımsızlığın önemli argümanlarından biri olarak ele alınır. Dil ve kimlik travmasını en trajik şekilde yaşayan bu halkların alfabe ve dil konusundaki tercihleri, bu defa da onları büyük ölçüde Sovyetler Birliği Dönemi’nde oluşan yazılı kültürleriyle bağların koparılması gibi bir tehlikeyle karşı karşıya bırakır. Bu sebeple, atılan adımlar Sovyetler Birliği Dönemi’ndeki gibi hızlı ve keskin olmaz. Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan, radikal bir kararla Latin alfabesine geçerken; Kazakistan ve Kırgızistan bu geçişi zamana yayar. Bu tercihlerde, ulusal dinamiklerin yanında, küresel dinamikler de belirleyici olur. 6 Sovyetler Birliği’nin dil politikaları konusunda bk. Garibova 2012: 32-41. 189-220; Aydıngün ve Tüfekçioğlu 2012:94-96. 8 9 Kimlik arayışları ve alfabe tartışmaları Sonuç İnsanlık, günümüzde Toffler’ın ifadesiyle (1981) tarım ve sanayi “dalga”larından sonra üçüncü bir “dalga”nın etkisi altındadır. 1980’li yıllardan itibaren insanlığın gündemine yerleşen bilgi ve iletişim dalgasında en çok etkilenen, kültürel hayat ve millî kimlikler olmuş, insanlar yemekten giyime, eğlenceden dinlenmeye ve konuştukları dile kadar her alanda Batı kültürü merkezinde bir benzeşme sürecine girmiştir. Sanal dünyanın ve sanal otoyolların reel dünya kadar önem kazandığı bu süreç, insanlığı şu ana kadarki tecrübelerinden farklı yeni bir olguyla karşı karşıya bırakmıştır. Kültür hayatımızda, istesek de istemesek de yabancı öğeler davetsiz misafirler olarak yerlerini almaktadır. Bu, en belirgin şekilde harfler konusunda karşımıza çıkmaktadır. Teknolojik ve ekonomik hayat, insanlığı âdeta ortak bir alfabeye doğru zorlamaktadır. Yapılması gereken, dünyadan soyutlanmadan, kimliği oluşturan temel değerleri koruyarak dünya ile bütünleşmek, bilimsel ve teknolojik gelişmelere ve yüksek kültürel değerlere kapıları ardına kadar açmaktır. Bağımsızlığını yeni kazanan Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nden biraz gecikmeli olarak yapmaya çalıştığı da budur. Osman HORATA Kaynaklar Ahmed, Feroz (2006). Bir Kimlik Peşinde Türkiye. İstanbul: bilgi Üniversitesi Yay. Aydıngün, İsmail (2012). “Ne Doğu ne Batı, Hem Doğu Hem Batı: Avrasya’nın ‘Geçiş’ Ülkesi Ukrayna”. Bağımsızlıklarının Yirminci Yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna, Türk Dilli Halklar-Türkiye İle ilişkiler. Avrasya’da Yeniden Çizilen Sınırlar, İnşa Edilen Kimlikler Projesi, I. Kitap. Ankara: AKM Yay. 209-308. Aydıngün, Ayşegül ve Hayati Tüfekçioğlu (2012). “Avrasya’nın Merkezi’nden Dünyaya Açılan Ülke: Kazakistan”. Bağımsızlıklarının Yirminci Yılında Orta Asya Cumhuriyetleri, Türk Dilli Halklar-Türkiye İle ilişkiler. Avrasya’da Yeniden Çizilen Sınırlar, İnşa Edilen Kimlikler Projesi, I. Kitap. Ankara: AKM Yay. 51-132. Cahen, Claude (1994). Osmanlılardan Önce Anadolu. çev. Yıldız Moran. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. Clauson, Sir Gerard (2012). “Türk “Runik” Alfabesinin Kökeni”. çev. Dinçer Apaydın. Dil Araştırmaları, 11(Güz): 163-183. Demir,Nurettin ve Emine Yılmaz (2014). Bitmeyen Öykü: Alfabe Tartışmaları. Ankara: Ahmet Yesevi Üniversitesi – Stratejik düşünce Enstitüsü Yay. Garibova, Jale (2012). Sovyet Sonrası Dönemde Türk Dilli Halklar, Dil Sorunu, Yeniden Biçimlenen Kimlikler. Avrasya’da Yeniden Çizilen Sınırlar, İnşa Edilen Kimlikler Projesi, IV. Kitap. Ankara: AKM Yay. Güvenç, Bozkurt (2004). Kültürün ABC’si. İstanbul: Yapı Kredi Yay. Kıran, Zeynel ve Ayşe (Eziler) Kıran (2002). Dilbilime Giriş. 2.bs. Ankara: Seçkin Yay. Horata, Osman (2010). “Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Kültürel Miras”. Cumhuriyet Dönemi Türk Kültürü – Atatürk Dönemi (1920-1938). Genel Ed. Osman HORATA. Ankara: AKM Yay. 1: 3-16. Roux, J. Paul (2007). Türklerin Tarihi, Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl. 3. bs. İstanbul: Kabalcı Yay. Toffler, Alvin (1981). Üçüncü Dalga.çev. A. Seden. İstanbul: Altın Kitaplar. 10
© Copyright 2024 Paperzz