TÜRK EKONOMiSiNDE SON GELiSMELER

TÜRK EKONOMiSiNDE
SON GELiSMELER
'
{Görüşler ve Değerlendirmeler) ·
TÜRKiYE TiCARET, SANA Yi, DENiZ TiCARET ODALARI VE
TiCARET BORSALARI BiRLiGi
Yayın
No: Genel33;
APK- 10
Ankara - 1987
Bu yayınımiZ TOBB Yüksek istişare Kurulunun 13 Mayıs 1987 t;ı.dlıi_nde düzenlediği
Tlirk Ekonomisinde Son Gelişmeler konulu toplantıya sunulan tebliğleri, yapılan müzakere ve
kapsanıaktad ır.
ileri sürülen görüşler kişisel olup TOBB'yi bağlamaz.
iÇiNDEKi LER
Sayfa
1 - ÖNSÖZ .............................................. 5
2 - BAŞKANIN AÇIŞ KONUŞMASI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11
3- PROF. DR. ORHAN M.ORGİL'İN TEBLiG1 ................. 12
4 - PROF. Dr. ASAF SA V AŞ AK.A T'IN TEBL1Ci ............... 2 7
5 -DOÇ. DR. ERDAL TÜRKKAN'IN TEBLiCl ................ 36
6- PROF. DR. EKREM PAKDEMiRLi'NiN KONUŞMASI ........ 45
·7-
TARTIŞMALAR
...................................... 4<,;
ÖN SÖZ
Türkiye Odnlnr ve Borsalar Birliğiınİzin ekonomiınize en yüksek seviyede hizmet edebil!:1e yaklaşımı ve çabaları çerçevesind~. ekonomimizin
güncel konularını bilimsel ~üzeyde incelemek amacıyla. llaşkanlığa bağlı olarak " Yüksek İstişare Kurulu" oh.ıştunılmuştur.
Yüksek İstişare Kuruhıımızı.m toplantıianna TOBB Yönetim Kurulu
ve üyeleri. lstişare Kurulunun devamh üyeleri, Üniversitelerimizin
Öğretim üyeleri ile Kamu ve Özel Kesim temsilcileri katılınaktadırlar. Toplantı sonunda belirlenen görüş ve teklifler Yönetim Kurulumuzeta değerlen­
dirilere.l\ yetkili merciiere uhıştırılmaktadır.
Başk:m
Bu kitapta. Yüksek İstişare Kurulunun 13 Mayıs 1987 günü yaptığı
"Tüı·k Ekonon1isinde Son Gelişmeler" konulu toplantısına sunulan tebliğ­
ler ve yapılan müzakereler yer alm.-ıktadır.
Böylece~·· bir yandan konuyla ilgili muhtelif göıii~ler kamuoyuımız:ı
dııyuru lurken, diğer
yandan iktisat li teratiir(iınüze yeni bir eser
kazandırıl­
mış olmaktadır.
Toplantının gerçekleşınesini ve kitabın yayma hazırlanmasını sağla­
yan Başkanlık Danışmanlarmıızdan· Prof. Dr. Nevzat Yalçmtaş'a, Doç. Dr.
. Tevfik Ertüzün'e, Araşhrma Dairemiz Başkanı Dr. Hasan Lay'a ve bütün
emeği geçeniere teşekkür ediyonım.
Kitabın ekonomi çevrelerine ve ilgililere yro·arlı olmasını temenni ederiın.
Ali
ÇOŞKUN
~=\nılu ~"~km~
TOPLANTlYA KATILANLAR
TOBB Yönetim Kurulu ü
Ali ÇOŞKVN
Güngör YENER
Ali Osman ULUSOY
Cevat BiNGÖLER
Fuat 1\HRAS
A. Rona YIRCAU
Başkan
Başkan
Mümin ERKUNT
İhsan BAUOCLU
Tevfik SOLAKSUBAŞI
Salim MERCİMEK
Mehmetçik PAYKOÇ
Üye
Mehmet l3İNBA Y
Mehmet BAT ALU
Üye
C::ıhit IŞIK
Üye
Asım
Üye
Ak
Vekili
Vekili
Başkan V eki li
il aşkan V ekili
i\hıhasip Üye
Üye
Üye
üye
üye
üye
Yüksek İstişare Kumlu üyeleri
Prof. Dr.
S::ıbahattin
M
Prof. Dr. Nevzat Y ALÇI NT AŞ
Doç. Dr. Tevfik ERTÜZÜN
7
Üniversite öğretim Üyeleri ve Uzmanlar
Prof. Dr. Orhan :\IORGİ L
Prof. Dr. Asaf Savaş A.KA T
Prof Dr. Ekn:nı PAKDE\IiRLi
Doc. Dr. Erd:ıl TÜRKKAN
~
·l
Doç. Dr. TuğrulÇUBUKÇU
Dr. Özcan BOLC.\N
Osman ULUGA Y
Cavit ÇlTAK
Yıldırım AKTüRK
Kemal VAROL
"
;\lahir GüRSOY
İııiinii üniv. i.i.B.F. Dekanı
Enka Holding \lüşaviri
9 Eylül Üniv. Üğr. Üyesi
Hacettepe Üniv. Üğr. Üyesi
Hacettepe Üniv. Öğr. üyesi
Bankacı
Gazeteci
Sanayici
Enka Holding
Altınyıldız
:\lüş;ıviri
i\lens. ve Konf. Fal>. A.Ş.
Genel \-Id.
Kale Porselen Ankara 13ürosu Md.
TOBB :\lensuplan
Naci Ural OCUZ
Doç. Dr. Süleyman TÜRKEL
Dr. Hasan LAY
Dr. Yusuf Ziy;ı İRBEÇ
A. Necip ÜNAL
Nimla LALiK
Neslihan LENGERLi
Arif YURTSEVER
Nesrin COŞAR
Saniye DDii R
Genel Sekreter
Genel Sekreter Yrd.
APK Dairesi Bşk.
Özel Kalem Müdürü
APK Dairesi İst. ve Anket Şub. l\lüd.
Uzman
Uzman
Uzman
Uzman
Uzman
Ali
ÇOŞKUN-
(TOBB
BAŞKANli
Bildiğiniz
gibi, göreve başladıktan sonr:ı kurmuş olduğumuz Yüksek
Kurulunda her ay ülkemizi ilgilendiren en önemli, konuyu böyle
kapalı lıir oturumda ele alıp değişik yönlerden inceliyonız, basma da kapalı
olduğu iç in bir dost meclisi olarakkonuşabiliyor ve rahatlık la t;ırtış:ıbiliyoruz.
Buradaki amaç. Türk hür teşebb-üsiinü temsil eden Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin yönetim kurulunun çalışmalarına ışık tutmak ve yeni politikalan oluşturmak. Çünkü kanununbize verdiği yetkiye istinaden hükümete
lıu konuda, çeşitli konularda rapor hazırlayan. bir yerde ekonomik gelişme
konusunda müşavirlik yapfln bir kuruluş Junımundayız. O bakımdan bazen
de işin içinde biz. işletme körü dunımundayız. Biliyorsunuz işin içinde olanlar konuyu net göremez ler. Bazan dışandan bakan gözlerle meseleleı-e ı­
şık tutmak gerekiyor. Çok değerli vakitlerinizden fedakarlık ederek davetimize icabet ettiğiniz için şahsım ve arkadaşlarım adma şükranbnmızı
arz ediyonır~ı. Gerek bilim adamı olarak, gerek bürokrat olarak çalış tıklan
dönemde Türkiye'nin bugüne gelişinde büyük emeği geçmiş değerli arkadaşlanınız bu toplantıya katılmış bulunuyorlar.inanıyonım ki. bugünkü
toplantı bize çok şey kazandırac::ıktır. Ben, daha fazla değerli vaktinizi kullanmak istemiyonım. dinleyici durumda olmak istiyorum. Oımn için müsaade ederseniz, Başkanlık Başdamşı•1am Saym Profesör Nevzat Yalt~ıntaş
Hocama sözü bırakmak istiyorum, oturum başkanlığı yapması bakımın.ian.
Buyurun Sayın Y::ılçıntaş.
İstişare
Profesör Nevzat
YALÇINTAŞ-Teşekkür
ederim
Sayın
Bakan.
Önce tüm iştirakçi arkadaşlarıma, teşriflerindcn dolayı .teşekkür ediyorum. Bilindiği gibi, bu toplantıya ilk katılan arkadaşlar için bilhassa söylüyorum, biz ayda bir. Türkiye'nin en önemli gördüğümüz ve hükümete müşavirlik fonksiyomımuzu yapmak için seçtiğimiz bir konuyu ele ahyor ve
bu konuyu mütehassıslanndan rica ediyoruz. Kıymetli mütehassıslar bu konuyu hazırlıyorlar. sunuyorlar ve arkasından bir ınünakaşa dönemi açılıyor.
konumuz, Türk ekonomisindeki son gelişmelc.-Jir. D11 konuyu incelemeye çalışacağız. Enteresan. Jeğişik bir dönem için de bulunuyoruz bu
dönem bakımından. göstergeleri-n tefsiri ve tahiilinde fikir aynhl>:lan ortaya
çıkabilir ki, bu makuldm. her zaman olmaktadır, bizatihi Türkiye'de göstergeler hakkında bir münakaşa açılmıştır ve bu da iktisatçıl3rın bu konuda
!3u~,>üııkü
ı ı
daha net fikirler ortaya koymaları. yani eski bir tabirle sahibi rey olmaları­
nın en fazla gerektiği zaman periyodunun içindeyiz. Para politikasındaki
dcğh;~iklikler. emisyon hacminin etkileri üzerindeki tcfsirlcr. fiyatlar genel
seviyesi. entlasyon üzerindeki tartışmalar, hükümetin seçtiği yüztic 20'lik
hedef ki. geçen sene y;ıptığımız bütçe toplantısına sayın bakanıımz da teş­
ı'i f ettiler, özellikle Odalar l3irliği bu hedefi n tuttu nı !ın asında hassasiyetini
üzerinde durarak belirtmişti. dış ticaret hacmimizin muhtelif kalemlerinde
ortaya çıkan d:ılgalanınal:ır. bunların telafi edilip edilıneıne iınl;anlan. istikrar politikasının alınaya başladığı seyir. bunun hem dış istikr:ızda ortaya
çıkardığı mıı nzara. he ın de iç istik,razda yeni ted biriere doğru gidilmc zarureti. bütün bunlar ve sayabileceğimiz diğer ekonomik göstergeleri. bizinı
konuyu !.}erli toplu alıp, bu masa etrafında münakaşa etmemiz zanıretini
ortaya koytlu. Yoksa. aksi halde bu gösterge ımını;azaman neşrediliyor ve iizerinde yine nonnal konuşmalar oluyordu, ama bu dönem bir değişiidik
arz etti.
Tabiatıyla.
ekonomik gelişmelerin tümiinii ele almaınız imkunsız, onun için 3 önemli veçhesini seçtik; parasal gelişmeleri. kıymetli meslekdaşıımz Profesör Orhan Morgil beyefeı)di }(i tfedecekler, arkasından yine ınes­
lekdaşımız Asaf Savaş Beyefendi dış ekonomik ilişkilerdeki gelişmeleri ve
tahlillerini yapacaklar. Erdal Beyefendi ise reel gelişmeleri ele alacak ve gö·
ıiişleriııi açıklayacak.
üç arkadaşıımzın sunuşuclan sonra diğer kıymetli arkadaşl:ırımızın,
bu konularda görüşlerini rica ediyoruz. arkasından da
sualler ve yorumlar olacaktır.
meslekd:ışlannıızın
Zamanlamaya gelince. biz. norm olarak bu toplantınm saat 14.00'te
fakat misafir arkadaşlar vardır. m;ız~ırdurlar. onlar
için b.dki bir yemek arası, 13.00/ 13.30 arası bir ara vei·ıne durumu olur.
Onlar için de zannediyorum 9 uncu katta bir ikram olacaktır.
biteceğini düşünüyoruz
To plan tıy a başlıyoruz ve önce Say m Pwfcsö r Orhan \1 orgil
diden. parasal gelişmeler hakkındaki tahlillerini rica ediyoruz.
Buyunııı
13cyefeıı­
efendim.
Pro fesii ı· Doktor Orhan \lO RG iL - Teşekkür ederim Say ııı Başkan.
Sayın Başkan,
önce Türkiye Odalar Birliğine. böyle bir toplantıyı düzenlediği için teşekkür etn1ek istiyoruın. Böylece ekonomik gelişmeleri
Çc~i tli yiin leriyle tartışmak im ka nı oluyor.
12
TÜRK EKONO:\tiSiNDE PARASAL GELiŞ:\1ELER
Türk ekonomisinde son yollarda ortaya çıkan gelişmeleri daha iyi kavrayabilmck ve daha tu tarh bir ~ ekikle aıtaliz edebilmek için dünya ekonomisinde ortaya çıkan gl?li~mclcri kısaca incelememiz faydalı olacaktıı:.
Dünya ekonomisinde 1986 yılında göriilen en olumlu gelişme enflasyon oranmda önen1li ölçüde azalma olmasıdır. Nitekim. gerek enflasyon oram ve gerekse enflasyon beklentisi OECD ülkelerinde son yirmi yılın en
düşlik noktasmdadır. Bu ülkeleı·de 1985 yılında r,; 4.5 olan ortalama enflasyon oranı I 986'da: 2,7'ye düşmüştür. Enflasyon oranın azalması petrol ve
diğer hammadde fiyatlarının öıtemli ölçüde düşmesinden ve bütçe açıklan­
nın nisbi olarak daralmasından kaynaklanmaktadır. OECD ülkelerinde enflasyon oı•anın önemli ölçüde düşmesi para politikasının 1986 yılında bir
miktar gevşetitmesinc imkan verıni!? tir. Bu d unınuın 198 7 yılında' da devam
edeceği beklenmektedir. Bütçe açık lannın bir ölçüde azaltılması ve para politikasının bir miktar gevşetilınesi 1986 yılında OECD ülkelerinde gerek kısa .
vadeli ve gerekse uzun vadeli reel faiz hadlerinin azalmasına imkan vermiş­
til'. Uzun dönem faiz hadieti ~,; 4-6 oranları arasında olmuştur. Reel faiz
hadierindeki dÜşmenin 1987 yılında da devaı1-ı edeceği tahmin edilmektedir.
Böylece. dlinya ekonomisinde yatınınl::ır ve ekonomik büyüme için önü- .
müzdeki y ıll~rda müsbet bir ortam varolacak tır.
'1986 yılında dünya para sisteminde blr istikraı• sağlanamamışt.ır. Dolar, mark ve yen karşısında önemli ölçüde de,ğer kaybetmiş v~ genel olarak
kambiyo piyasatatında sanayileşmiş ülkelerin parahırının değerinde önemli
dalgalanmalar ohmı~tuı'. Dünya para sisteminde istikram\ sağiamuası için
aşağida belirtilen tedbirler üzerinde d uru lmaktadır.
- Ülkelerin uyguladıklan makı·o ekonomi politikaL'ln arasmda bir
koordinasyon sağlanarak kambiyo piyasalarında ortaya çıkacak dengesizli k le ri n önlenmesi.
- Sanayileşmiş ülkelerin paralannın birbirlel'iyle değişim oranlarınm
belli bir m:uj içinde tutulması ve belirlenen bu ıntu:i üzerinde bir dalg:ılan­
manııı dünya kambiyo piyasalarında ortaya çıkması halinde bu ülkelerin
\ferkel. Bankalarının miilfnhall' ederek, milli paraların m değerlerinin istikrarılll korunmaın:ısım sağlaıııaları.
OECD ülkelcriııiıı 1986 yılında kar;;;ıl:ı~tıgı temel makro ekonomik so-
13
nın bu ülkelerin cari işlemlerinde görülcıı dengesizliklerdir. Nitekim. Amerika Birleşik Devletlerinin cari işlemler açığı 1985 yılında 124 milyar dolardan 1986 yılmda 144 milyar dolara yükselmiştir. *Buna ~arşılık Japonyanın cari işlemler fazlası 1985 yılında 56 milyzır dolardan 1986 yılıncia 86
milyar dolara, Almanyanın cari işlemler fazlası ise aynı yıllarda 29 milyar
dolardan 53 milyar· dobra yükselmiştir. 1986 yılında dünya ekonomisinde
eliğer önemli birgelişme gerek petrol fiyatlannın ve gerekse hammadde fi~
yatlannm azalması ile dış ticaret hacllerinin az gelişmiş ülkeler aleyhine
dönmesi olmuştur. Bu ülkelerin dış ticaret hadlerinde 1986 yılında'.; 16 oranında bir gerileme meydana gelmiştir. Bunun sonucunda 1985 yılmda 6
milyar dolar cari işlemler fazlası veren petrol üreten ülkeler 1986 yılında 30
milyar dolar cari işlemler açığı vermiştir. Petrol ihracatçısı olmayan geliş­
mekte olan ülkelerin cari işlemler açığı ise 1986 yılında 28 milyar dolara ulaşnuştır.
Dünya ekonomisinde ortaya çıkan bu gelişmeler sonucunda gerek az
ve gerekse gelişmekte olan ülkelerin dış borçlan 1985 yılında 950
milyar dolara, 1986 yılında ise 1 trilyon 38 milyar dolara ulaştığı belirtilrniştir. (**)Bu borçlarm büyük bir kısmını bankalarm bu ülkelereaçtığı kre-
gelişmiş
diler teşkil etmektedir. Yapılan incelemeler bankaların yeterli risk hesabı
yapma'da açtıklan bu kredilerin donmuş hale geldiğini ve bunların geri ödenmesinin mümkün olmadığını göstermektedir. Uluslararası ekonomi için
önemli bir sorun olan dış borçların ödenmesi için Daker Planı çerçevesinde
alınacak tedbirlerin uygulanmasının. gerekli olduğu ifade edilmektedir. Buna ~öre dış borçla sorunun çözümlenmesi ancak orta vadede mümkündür.
Bu süre içinde borçlu ülkeler istikrar programları yanında ekonomik büyüınelerini hızlandıncı politikalar uygulamalıdır. Bunun için bu ülkelere uy~un şartlarla uzun vadeli krediler sağlanmalı ve sanayileşmiş ülkeler koruyucu dış ticaret politikalan uygulamalanndan kaçınmalı ve gelişmekte olan
ülkelerden yaptıklan ithalatiamu artırmalıdırlar.Buna uygun olarak Dünya
Bankasının gelişmekte olan ülkelerin büyümelerini hızlandıracak bir kredi
politikasının uygulamaya başladığı görülmektedir.
dünya ekonomisinde görülen önemli bir diğer gelişmede
sermaye piyasasında görülen genişlemeclir. Nitekim. uluslararası
sermaye piyasalanndan tahvil. hisse seneeli ve finansman bonosu ihracı yoluyla 1986 yılında sağlanan finansmanın kaynağı 376 milyar dolara ulaş­
mış tır. Bu rakam bir önceki. yıla göre ~·; 34 oranında bir artış ı ifade etme k1986
yılında
uluslararası
(*) The World B an lı, Arınııal Report, Washington D. C. 1986
(* *) T. C. Jlerilez Bankası, Yı/lı!~ Rapor, Arıhara 198 7
14
tedir. Bunun yanında 1986 yılında uluslararası bankacılık faaliyetleri giderek artmış ve bankalar daha fazla sermaye piyasası ilc ilgili işlemler yapmış­
lardır.
H- Türkiye'de Enflasyon ve Para
Arzı:
Türk ekonomisinin soıl on yıklar bir enflasyon sürecinin içinde bulunduğu görülmektedir. Bazı yıllar
enflasyon oranı bir ölçüde aşağı çekilmekle beraber enflasyonun yeterli bir şekilde kontrol altma alındığını söylemek ınümkün değildir. Enflasyonun ekonomik hayatta bir belirsizlik yaratması ve rasyonel hesap yapmaya imkan vermemesi nedeniyle kaynaklann etkin dağılımının sağlanmasım önlediği, tasarruf ve yatırımları oluınsuz
yönde etkilediği ve gelir dağılımını bozduğu genel olarak ekonomistler tarafından kabul edilmektedir.
Türkiye de 1980 yılmda uygulamaya konan "Yeni ekonomik program" kaynak dağılımında fiyat mekanizmasına ağırlık vermektedir. Fiyat
mekanizmasının bu fonksiyonunu etkin bir biçimde yerine getirmesi ekonomik istikrarın sağlanmasına bağlıdır. l3u nedenle, Türk ekonomisinele
enflasyonun kontrol edilmesi büyük önem arz etmektedir. 1983 - 1986 yıl­
lan ortalama enflasyon oram aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
TABLO: 1
Türkiye'de Enflasyon Oranlan
(1983-1986)
YILLAR
Toptan
1983
19Ş4
1985
1986
30,5
31,4
50,3
43,2
45,0
29,8
Eşya
Fiyatları
Tüketici Fiyatlan
48,4
35,1
Kaynak: Devlet Istatistik Enstitüsü
gibi 1984 yılından itibaren enflasyon hızmda kısmi
meydana gelmiştir. 1986 yılında 1985 yılına göre enflasyon
oranmda önemli sayılacak bir düşme olmuştur. Enflasyonun 1986 'yılmda
azalmasını en önemli sebebleri olarak petrol fiyatlannın büyük ölçüde düş­
mesini, dulann değer kaybmı ve bütçe açıklannın G.S.M.H. ya oranının
bir miktar aplmasım gösterebiliriz. Türkiye'de 1986 yılıncia enflasyon oramnda bir gerileme olmakla beraber, tiim üye olmak için başvuru yaptığı­
mız Avrupa Ekonomi Topluluğu üyeleri veya OECD ülkeleri ile karşılaştırTabloda
görüldüğü
bır yavaşlama
15
dığımızd:t Türkiye'de enflasyon oı·anınn\ çok yüksek olduğunu görmekteyiz. Biiyle bir enflasyon içinde fiyat mekanizılıası ilc kaynakların etkin dağılımını sağlamak ve gelir dağılımının daha iyi hale getirmek pek kolay değilt1ir. 1987 yılının ilk dört aylık vcı·ilerine göre Devlet İst. Enst. sünce hazırlanan Türkiye tüketici fiyatları indeksh1deki artış oranı~( 12 olmuştur.
Bu durum 19H7 yılında Türk ekonomisinde enllasyonist baskmın geçen yı­
la ~üre lıızlandığmı göstermektedir. Bu nedenle entlasyonun nedenlerini
incelememiz faydalı olacaktır.
cini
Türkiye gibi gelişınc~te olaıl ülkelerde kunıınsal olarak enflasyon süreiki görüş vardır.
açıklayan
a-
'{apısal Göı·üş
Bu görüşe güre gelişmekte olan ülkelerde e11flasyon kalkınına süreci
içinde ortaya çıkan darboğaziardan ve buiilkelerde ınal ve hizmetlerin arz
esnekliğinin çok di.işük olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle geliş­
mekte olan ülkelerde entlasyoımn parasal tedbirlerle önlenmesi ıniimkün
değildir. Entlasyoni.ı kontrol etmek için parasal tedbirlere ağırlık verilmesi
ekonomide dmgunluk yaratacak ve yatırımların azalınasına neden olacaktır.
Bu sebeb;e, gelişmekte olan ülkelerde enflasyonun kontrol altına alınması için parasal değil, yapt<;al tedbirlete ağırlık verilmelidir. Türkiye ile ilgili olarak parasal araştırınalarda yapısal bazı faktörleı·in entlasyonist baskı yarat~
tığı be!irlenıniştir. Ancak. yapısal faktörlerin sebep olduğu entlasyonist
baskl smırlıdır. Kalkınma s(ireciıı.de ortaya çıkan daı·boğazlann yarattığı
enflasyonİst baskı ekonomide ~! 6 - 8 oranında bir entlasyoı1a neden olmaktadır. Bu nedenle Türkiye'deki enflasyon olayını sadece yapısal faktörlerle açıklamak mümkün görülmomekteclir. Ancak. Türkiyc'ı-ıin kaikınma
süreci içinde ortaya çıkan yapısal darboğazlan ortaJan kaklıracak tedbirlere ve ekonomik politikalara önem verilmesi ge~'eklidir.
b - Parasal
Görüş:
Bu görüş modern miktar teorisini esas alarak fiyatlarda ortaya çıkan
para· arz ı artışına bağlı olarak açık lamaktadır. Özellik le Türkiye gibi
geli ;tmek te o !:ın ülkelerde para arzınJald ;ı rtış kısa sürede talep olarak ınal
ve hizmctkr piyasasma intikal ~lmektedir. Çünkü. bu ülkelerde sermaye pi:ı rtış ı
16
yasası
yeterli düzeyde gelişmemiş tir. Nitekim, yapılan araştırmalar para :ır­
zındaki artışın fiyatlar genel seviyesini etkileıne süresinin Amerikan ekonomisinde 12 - 18 ay olmasına karşılık, etki gecikmesi süresinin Türkiye ekononıisinde 3 - 9 ay olduğunu göstermektedir. Artan para arzı toplam talebi kısa sürede artırmakta ve arz esnekliği düşük olduğundan fiyatlar genel
seviyesi önemli ölçüde artmaktadır. Türk ekonomisinde enflasyonu parasal
faktörlerle izah eden çeşitli çalışmalar yapılmıştır.* Bu çalışmalarda elde
edilen fiyatlar genel seviyesiyle para arzı. beklentiler ve gayri safi Milli Hasıla arasındaki ilişkiyi belirleyen regresyon denklemi aşağıda verilmiş tir.
dPt= 2,007 = 0,466 dMt
(3.06)
+ 0,367
(0,189)
dMt -l
+ 0,295
(0,172)
dPt -1 -O, 893 Y t
(0,314)
(0,165)
R2 = 0,628
Yukandaki regresyon denklemi fiyatlar genel seviyesindeki değişme­
nin büyük ölçüde para arımdaki değişme ile açıklanabileceğini göstemıek­
tedir.
TABLO: 2 Emisyon, Para Arzı. Enflasyon
(Milyar T.L)
Yıllar
Emisyon
%Artış
Para
%Artış
Arzı
Enflasyon
Oranı
1985
1986
Kaymı.k:
1,394.
2,021
43,3
45,0
42,4
35,9
3,209
4,362
Türkiye Cumhuriyeti Merkez
44,1
32,5
Bankası
Tabloda görü!düğü üzere 1985 ve 1986 yıllarmda emisyon hacminde
yüksek oranlı artışlar olmuştur. Buna bağlı olarak para arzında önemli ölçüde genişleme göstenniştir. Para arzındaki bu artış nedeniyle Türkiye'de
enflasyonu kontrol altına almak mümkündür.
Türk ekonomisinde emisyon hacmi ve
ı.
dolayısıyla
Orhan .' iorgil, "Parasal Büyüme Modelleri ve Para
y mı, J,n/wra 1983.
HüsnüKızılyalı,
Türk Elwnomisindelli
gaziçi ünst. Yaymı İstanbul 1978,
Gelişmelerin
Politi/ıaları
para
arzını
belirle-
", Hacettepe U n st. Ya-
Parasal Fahtörlerle
Açı/danması,
Bo-
yen temel değişken bütçe açıklarıdır. Son yıllarda bütçe gelirlerinde ve özellik le vergi gelirlerinde önemli miktarda artış lar sağlanmış tır. Nitekim,
bütçe gelirleri 1985 yılında 'l 60,7 ve 1986 yılında 'k 53,4 artarak gayri safi milli hasılanın 'Ir 18, 1'ne ulaşmış tır .. Ancak, bütçe giderleri 1985 yılında
~Ir 43,3 ve 1986 yılında ~Ir· 5 6, 7. artarak gayri safi milli hasılanın % 20,8 ne ulaşmış tır. Bu nedenle, Türk ekonomisinde bütçe açıklarının kapatılması
mümkün olmamış tır. Bütçe açıklarının bir kısmı T. C. Merkez Bankası kaynaklanndan finanse edildiği için emisyon hacmi hızla artmış tır.
TABLO: 3. Bütçe Açıkları
(Milyar TL.)
('iq
Yıllar
Bütçe
245
967
772
1277
1983
1984
1985
1986
Kaynak: T.C. Merkez
Açığı·
BA/G.S.M.H Enflasyon
2, ı
30,9
5,3
49,4
2,9
44,1
2,7
32,5
Oranı
Bankası
Tablodan göıüleceği üzere bütçe açığının gayri safi milli hasılaya oranı
1983 yılında % 2,1 iken 1984 yılında büyük bir artışla% 5,3 e yükselmiştir.
Bütçe açığmdaki bu büyük artış enflasyon oranının 1983 yılında% 30'dan
1984 yılında % 50'ye yükselmesini açıklaınaktadır. 1985 yılından itibaren
bütçe açığı azaltılmış, ancak yeterli miktarda bir azalma sağlanamadığm­
dan enflasyon istenilen şekilde kontrol altına alınamamıştır.
1987 yılının ilk üç ayında toplam harcamalar 2 trilyon 401 milyar lira.
toplam gelirler ise 1 trilyon 942 milyar olmuştur. Dolayısıyla, yılın ilk üç
ayındaki bütçe açığı 459 milyar liraya ulaşmıştır. Bu durum, eğer gerekli
tedbirler alınmazsa, 198 7 yılında bütçe açığının büyüyeceğini ve ekonomimizdeki enflasyonİst baskıların şiddetleneceğini göstermektedir.
III. Para- Faiz Politikalan
Para
politikasınm uygulanınası
yönünden 1986
yılında
önemli bir de-
ğişiklik yapılmıştır. Kamu ve özel,kesimi'n partföy yapısına doğrudan mü-·
dahale edilmesi şeklinde uygulanan para politikasından çeşitli Batı ülkelerinde olduğu gibi bankaların toplam rezervlerinin kontrolüne dayanan bir
18
para ve kredi politikasma geçilmiştir. Bankaların kredi vererek, kaydi para
yaratınaları ellerinde bulunan rezerv miktarına bağlı olduğu için yeni uygulanan para politikası Merkez Bankasının para arzını ve kredi hacmini daha etkin bir şekilde kontrol etmesine imkan vermektedir. Daha önce uygulanan para politikasında kamu kesiminin finansman ihtiyacı doğrudan ~ler­
kez Bankası kaynaklarından karşılanmaktaydı. Özel Kesimin ticaret bankalarından talep ettiği kredi ise otomatik olarak Merkez Bankası reeskont sisteminden desteklenmekteydi. Bu durumda Merkez Bankasının para ve kredi aı·zını kontrol etmesi mümkün olmamaktayclı.
Yeni para
politikası
sisteminin geçerli olabilmesi iki temel hususa
bağ­
lıdır.
a) Ticari Bankalarm munzam
karşılık
ve disponibilite konusunda Merkez Bankasının getirdiği yüküınlülüklere tam olarak uyması gereklidir. Bunu sağlamak için 1986 yılında yeni düzenlemeler yapılarak, bu yükümlülüklere uymayan bankalara mali yönden cezai hükümler getirilmiştir. Diğer taraftan munzam karşılık oranı )~. 15'e indirilıniş ve munzam karşılıklanı
Merkez Bankasınca faiz veıilmesi ka1dmlmış tır.
b) Kamu. finansınan açıklannın doğrudan Merkez Bankası kaynaklarından finanse edilmesinin önlenmesi gereklidir. Bu amaçla ihaleli hazine
bo nusu ve devlet tahvili satışı sistemine geçilmiş ve kanıunun finansinan ihtiyacının bu yolla karşılanmasına çalışılmıştır.
Ticaret Bankalannın rezervlerinin kontrol edilmesiyle para ve kredi
hacminin kontrol edilmesi şeklinde uygulamaya başlanan para polİtıkasının
etkin olarak işlemesi ancak açık piyasa işlemlerinin yapısıyla mümkün olacaktır. Bu konuda gerekli düzenleme yapılmış ve T.C. Merkez Bankasına açık piyasa işlemleri yapma yetkisi verilmiş tir. Ancak, bu mekanizma henüz
işler hale gelmemiştir.
Yeni para politikasının bir gereği olarak Bankalararası para piy:ısası
düzenlemesi yapılmış ve böylece rezerv fazlası ve rezerv ihtiyacı olan Bankalar karşı karşıya getirilerek, rezervlerin bankalar arasında optimal Jağılınıı
sağlanmaya çalışılmıştır. (*)
Yeni para
(*) T. C. Merkez
politikası
I3anlwsı, Yıllı/1
çerçevesinde entlasyon
oranı
ve büyüme
lıızı
Rapor, .4nlwra, 198 7
19
gözönüne alınarak para arz ı artış oranı tesbit edilmi ştir. Para arzı artışının bu
tespit edilen oran içinde kalmasına çalışılmıştır. Ancak, bu konuda yeterli
ölçüde başarılı olunaınamıştır. Çünkü, kamu kesimi finansman ihtiyacının
tamamı hazine bonosu ve d~vlet tahvili satılarak karşılanamamış ve doğru­
dan Merkez Bankası kaynaklarına başvurulmuştur. Ru nedenle, 1986 yılın­
da eınisyon hacmi % 45 gibi yüksek bir oranda artmış tır. Aynı eğiliminin
1987 yılında da devam ettiğini emisyon hacminin yılın ilk dört ayında
9(~ 11.6 oranında artarak 2 trilyon 260 milyar liraya çıkmasından anlamaktayız.
Bilindiği
gibi Temmuz 1980 tarihinden itibarcil Türkiye de reel faiz
uygulamasına geçilmiştir. Buna göre faiz hadlerinin finansman piyasalanndaki arz - talep şartlanda gözönüne alınarak enflasyon oranlannın üzerinde
tespit edibnesi esası getirilmiştir. Serbest piyasa ekonomisinde faiz mekanizmasının çok önemli işlevleri olduğu için reel faiz politikasının uygulamaya konması Türk ekonomisi açısından faydalı obnuştur. *Faiz hadlerinin özellikle enflasyon dönemlerinde düşük tutuhnası tasarruf eğilimini zayıflatarak tasarruf- tüketim dengesini bozar, etkin kaynak kullanınuna imkan vermez ve döviz kuru üzerinde büyük bir tazyik yaratır. Bu nedenle,
reel faiz politikasının uygulanmasına devam edihnelidir.
Türk ekonomisinde 1986 yılında faiz hadleri kısmen azalan enflasyona paralel olarak aşağı çekilmiş tir. Nitekim, 1986 yılı başmda% 55 olan bir
yıl vadeli mevduat faiz oranı% 43'e düşmüştür. Ancak,i·eel mevduat faiz oranı istikrarlı tutularak Türk Lirasının aşırı değer kaybının ve vadeli tasarruf mevduatının azalmasının önlenmesine çalışılmıştır. Türk ekonomisinde
1981 - 1986 yıllan arasındaki nominal ve reel faiz hadleri aşağıdaki tabİo­
da gösterilmiş tir.
TABLO: 4 Faiz Hadleri
Yıllar
Nominal Faiz
1981
1982
1983
1984
1985
1986
4'-J,O
50,0
43,0
53,0
55,0.
43,0
Reel Faiz
8,4
13,0
5,6
5,1
6,9
6,2
(*) Orhan 1\forgil, " Türkiye'de Bankacılılı Sistemi ve Faiz Politilwsı, ''Yeni Forum Der-
gisi, Cilt, 8, No. 181, 15 Mart -1987
20
Temmuz - 1980 tarihinden itibaren uygulamaya konulan reel faiz politikasının üç temel aracı vardır. a) Reel faiz politikası ile kaynakların banka
sistemine aktarılması ve böylece altın, döviz, gayri menkul ve dayanıklı tüketim mallan üzerinde spekülasyon yapılmasının önlenmesi amaçlanmıştır.
b) Reel faiz politikası ile tasarrufları artırmak ve böylece tüketim harcamalarının kısarak enflasyonİst baskıların azaltılması istenmiştir. c) Reel faiz
politikasının üçüncü amacını fİrınaların sahip olduklan kaynaklan daha dikkatli ve etkin bir biçimde kullanmaya yönlendirmek ve böylece ekonomide
v?rimliliği artırmak teşkil etmiştir.
Mevduat faizlerinde 1986 yılında önemli ölçüde bir düşme sağlanına­
kredi faiz oranları istenilen şekilde aşağı çekileıneıniştir. Reel
kredi faiz oranlarının % 2S - 30 dolayında olduğu görühnektedir. Fizik kapitalin reel getiri oranı % lS - 20 dolayında olabileceği gözözüne alınırsa,
fırınalarımızın büyük bir faiz yükü ile karşı karşıya olduğu anlaşılmaktadır.
Kredi faiz oranlarının düşürülememesinin üç temel nedeni vardır. Bunlardan en önemlisi devletin giderek artan bütçe açıklarını kapatmak için büyük ölçüde hazine bonosu, devlet tahvili ve gelir ortaklığı senetleri satarak .
iç borçlanmaya gitmesidir.
sına karşılık,
TABLO: S Devlet İç Borçlanması
( Milyar TL.)
İç B_orçhınma
Yıllar
249,0
1028,9
2607,1
3216,0
1983
1984
1985
1986
Kaynak: T.C. Merkez
Bankası
Kredi faiz hadlerinin aşağı çekilmemesinin diğer bir nedeni devletin
bankalara topladığı fonların bir kısmını kendisine çekınesidir. Bu husus
bankaların mevduat munzaın karşılıklarını ve yedek akçelerini lVIerkez Bankasına yatırmaları ve '/r. 15 oranında disponilıle değer tutmasından kaynaklanmaktadır. Diğer bir neden ise bankacılık sistemimizin yüksek maliyetle
çalışması ve donmuş kredilerin miktarının oldukça fazla olmasıdır.
IV - Mevduat ve Kredi Hacmindeki
Yukanda
belirtildiği
gibi reel faiz
Gelişmeler:
politikasının uygulanınaya konması-
21
nın
bankal:lra kanalize editınesi ve özellikle yatı­
rımların finansmanında kullanılabilecek vadeli mevduat hacmini hızla geniş­
letmek olımıştur. Uygulamada reel faiz politikasının mevduat hacminde öilemli artışlar sağladığı göıiilmektedir. Mevduat hacmi ve artış oranları aşa­
ğıdaki tabloda gösterilmiş tir.
temel
amacı tasarrufların
TABLO: 6 l\tevduat :'vtiktarı ve
(Milyar TL.)
Y ıli ar
Vadeli
~I evduat
1983
1984
1985
1986
1404
3076
5243
7045
Kaynak: T. C. Merkez
Artış
Artış
Oranlan
Toplam
Mevduat
Oranı
10,4
ı ı 9,.2
70,4
34.4
3109
5007
8038
10390
Artış
Oranı
30,4
6 ı, ı
60,5
29,3
Bankası
reel faiz hadlerinde önemli bir değişme olmamakla beraber. noıninal mevduat faiz hadlerinin azaltılması. mevduat artış oranında önemli bir gcrilcıneye neden olmuştur. Bu durum Türk ekonomisinde mevduat hacminin faiz oranlarına karşı önemli ölçüde duyarlı olduğunu göstermektedir. I 987 yılının ilk üç ayı verilerine göre mevduat hacminin artış
hızındaki gerileme devam etmektedir. Nitekim. otomobil gibi dayanıklı
tüketim ınalları talebinde büyük artışlar göıiilmektedir. Bu durum ülke ekonomisinde enflasyonİst beklentilerin yükseldiğini göstermektedir. Bu nedenle. ı 987 yılında uygulanacak para ve faiz politikalarında çok dikkatli olunması gereklidir.
1986
tış
yılında
T.C. \lerkez
göstermiş tir.
Yıllar
Kamu
Bankası
,,
(
9J LO
1303.1
Pay
985
yılından
Özel
(/
1
Pay
}{csiın
71.6
75.7
Kaynak: T.C. \lcrke'-
,,
ı
itibaren önemli ölçüele ar-
TABLO: 7- T.C. Merkez Bankası
Kredileri ( Milvar TL.)
}~esimi
191-lS
19.S6
kredileri
36H.6
524.9
Bankası
Toplam
'~ Artış
Kredi
2.SA
.24.3
1,.299.6
ı .8.28.0
47.7
40.6
Göıiildüğü gibi toplam Merkez Bankası kredileri 1985 yılmda% 47.7
ve 1986 yılında r~ 40,6 artmıştır. Ancak Merkez Bankası kredilerinin r;:i 75'i
kamu kesimine gitmektedir. Diğer bir ifadeyle T.C. Merkez Bankası son yıl­
larda kamu kesiminin fınansınan ihtiyacını karşılayan bir kurum haline
gelmiştir. Bu durum ekonomimiz için endişe verici bir gelişmeyi ifade etmektedir. Kamu kesimine açılan kredilerin 1985 yılında~;; 85,4 ünü ve 1986
yılında r;; 63,6'nı hazineye verilen kısa vadeli avans kredisi teşkil etmiştir.
Bu durum bütçe açıklarının önemli kısmının Merkez Bankası kaynaklanıı­
dan finanse ediLiiğini ve bu nedenle eınisyon hacminde büyük artışların
meydana geldiğini göstermektedir.
Merkez Bankasının bankalar aracılığı ile firmalara verdiği ve yatınm­
larda kullanılan orta vadeli krediler 1985 yılında % 38,3 ve 1986 yılında
';'( 54,7 artmıştır. Bu kredilerin% 73,4'ü imalat sanayine ve% 9,6 sı turizm
sektöıüne tahsis edilmiştir.
Bankacılık
sektörlinde verimliliğin artması esas amaç olarak alınmıştır.
I3u maksatla bankacılık sisteminde rekabeti arttırıcı tedbirlere ağırlık verilmiştir. Reel faiz politikası bankalan faiz dışındaki maliyetlerini azaltmaya
zorlaınşıtır. Son yıllarda bankacılık kesiminde ileri teknoloji uygulaması
yaygınlaşmaya başlamıştır. Banka sisteminde rekabetin artması için yeni
bankaların kurulmasına ve yabancı hankalann Türkiye'de şube açmasına izin verilmiştir. Bugün Türkiye'de beş adeti yatırun ve kalkınma bankası ve
50 adeti ticaret bankası olmak üzere 55 banka faaliyet göstermektedir. Ülkemizde şube açarak faliyette bulunan yabancı banka sayısı ise 20'ye ulaş­
mı~tır.
Ticaret bankalarının 1984 - 1986 yıllanndaki kredi ve mevduat miktarlan ile artış oranları mukayeseli olarak aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
TAB LO: 8 I3ankalann Mevduat ve Kredi Hacmi
(Milyar TL)
Yı ll ar
19R4
1985
1986
Mevduat
5007
8038
10390
T.C \!erkez
Bankası
Ticaret
bankaları
%Artış
61.1
60,5
29,3
1984
Kredi
3149
5568
8375
yılında kaynaklarının
'Ir
Artış
30.3
76,8
50,4
önemli bir
kısmını
hazi-
1 '
- ·'
ne bonosu ve devlet tahviline plase etmiştir. Ancak, 1985 ve 1986 yılların­
da mevduat faizlerinin azalmasına karşılık, kredi faiz oranlarının değişme­
ınesi ve devlet bono ve tahvillerinin faiz hadlerinin bir miktar azalması nedeniyle, bankalar kaynakl-ırını daha geniş miktarda ekonomideki çeşitli
sektörlere kanalize etmişti. Mevduat munzam karşılıkları oranının son yıl­
larda azaltılması bankalara daha fazla kredi verme imk fııu sağlamış tır. Burada dikkati çeken husus yüksek faiz hacllerine rağmen firmalanmızın kredi
taleplerinin azalmaınasıdır. Firmalarımızın ihracata yönelerck sağladıkları
teşviklerle ve verimlilik artışı ilc yüksek kredi faizlerini karşılayabi!dikleri
anlaşılmaktadır. Bankalar kredi politikasında karlılık. likidite ve güven"irlik
ilkelerini dengeli bir şekilde uygulamalıdırlar. Geçmişte sadece kürlılığa ağırlık verilmesi, likidite ve güvenirlik ilkelerine yeterli bir şekilde önem verilmemesi, verilen' kredilerin bir kısmının donmuş hale gelmesine sebep olımıştur. Edinilen bilgiler bankalarımızın kredi politikasında son yıHarda likitide ve güvenlik ilkelerine daha fazla önem verdiğini göstermektedir. Bankacılığımızın geleceği açısından müsbet bir gelişmeyi ifade etmektedir.
Banka kredilerinin sektör
hazında dağılımı aşağıdaki
tabloda gösteril-
miştir.
TABLO: 9 Banka Kredilerinin Sektörel
(Milyar TL.)
·rarım
Sanayi
İnşaat
iç ticaret
Dış Ticaret
Esnaf ve
Sanatkar
Turizm
Diğer
165
s
82
Toplam
Kaynak: T.C. Merkez
1984
530
861
249
560
697
3149
1985
956
Dağılımı
594
910
977
1986
1062
2149
1136
ı 727
1661
258
8
143
5618
395
10
133
8373
1772
Bankası
üzere l 986 yılınd:ı sektörel bazda en önemli kredi artışları inşaat iç ve dış ticaret sektörlerinde meyd:ın:ı gelmiştir. San:ıyi
kesimine yatınnı ve kalkınnın b:ınkalarının verdiği 881 milyar liralık krediTablodan
24
görüleceği
yi ve Merkez Bankasının verdiği 345 milyar liralık krediyi gözönüne alırsak,
1986 yılında sanayi kesimine toplam 3 trilyon 3 7 5 milyar TL. kredi sağ­
lanmıştır. Kredi dağılımı hükümetin özellikle konut ve ticaret sektörlerine ağırlık verdiğini göstermektedir.
V. Sem1aye
Piyasasında Gelişmeler:
Türkiye'de sermaye piyasasının gelişmesi çeşitli yönlerden büyük önem .taşımaktadır. Sermaye piyasasının gelişınesi ile fırmalarıınız uygun
şartlarla uzun vadeli yatırım fonlan temin etme imkanına sahip olabilecektir. Yine fınnalar özkaynaklarını S~!maye piyasasında hisse :;enedi satarak
arttırabileceklerdir. Böylece, genel olarak piyasa faiz oranının ve özellikle
hankalann kredi faiz oranlarının aşağı çekilmesi mümkün olabilecektir.
Diğer taraftan, sermaye piyasasının gelişmesiyle sanayi mülkiyeti tabana
yayılabilecek ve böylece sosyal hayat daha dengeli hale gelecektir.
1986 yılında seıınaye piyasasında ortaya çıkan en önemli gelişme İs­
tanbul l\lenkul Kıymetler Borsasının kurulması olmuştur. Böylece çeşitli
mali araçların ikincil piyasada kolayca el değiştirmesi mümkün hale gelmiş­
tir. 1986 yılında İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören hisse
senedi miktan 8 milyar 703 milyon lira olmuştur. Burada işlem gören özel
sektör tahvilleri, gelir ortaklığı senetleri ve hazine bonoları gözözüne alındı­
ğında toplam muamele hacminin 1 trilyon 118 milyar olduğu anlaşılmak­
tadır. Bu miktar başlangıç için ümit verici bir gelişmedir.
1986 yılında sermaye piyasasında görülen diğer olumlu gelişme özel
sektör tarafından ihraç edilen menkul kıymetlerin miktarmda örtaya çıkan
önemli artışlardır. Özel sektörün ihraç ettiği tahvillerin tu tan 1984 yılında
12 milyar TL. 1985 yılında 36 milyar TL. ve 1986 yılında 111 milyar TL.
olmuştur. Diğer taraftan uygulanan reel faiz politikası anonim şirketleri
öz kaynaklarını arttırmaya ve bunun için sermaye artışlarına gitmeye teş­
vik etmektedir. Bunun yanında halka açık anonim şirketler hisse senetlerini halka arz ederlerse yönetim kurulu karaıı ve Sermaye Piyasası Kurulu onayı ile sermaye arttırınuna gidebilmektedirlcr. Böylece, seıınaye artırımı
için genel kurul toplanması ve asliye ticaret mahkemesinin tastiki gibi fornıaliteler ortadan kalmıştır. Bu husus seıınaye arttınmını ve böylece hisse
senedi ihracını kolaylaştırmış tır. Anonim şirketlerin sermaye artırım miktan ve dolayısıyle hisse senedi ihracı 1982 yılında 10 milyar TL. iken, bu
miktar 1984'tc 64 niilyar TL. ye 1985 yılında 75 mi.lyar TL.ycvc 19.S6 yı­
lında 1O I mi !yar TL. ye u !aşmış tır.
(1) İsmail Türk "Sermaye Piyasasındaki Son Gelişmeler", Banlw ue E/ıononıil:
Yarıtmları Dergisi, Sayı, 4 Nisan 1987.
1986 yılı sonunda firınalarıınızın kısa vadeli sermaye ihtiyaçlarını uygun faiz haddinden karşılayabilmeleri için "finansman Bonoları" ihraç edebilmeleri için gerekli düzenlemeler yapıJmıştır. 1987 yılının ilk dört ayında fırmalar tutarı 26 milyar TL. olan fınansman bonosu i11racı için Sermaye Piyasası Kuruluna müracaat etmiş ve bugüne kadar 16 milyar TL. lık
finansman bonosu ihraç edilmiştir.
1984 - 1986 yılları arasında kamu ve özel kesim
len mt-nkul değerler aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
tarafından
ihraç edi-
TABLO: 9 ihraç Edilen Menkul Değerler
(Milyar TL.)
I. Kamu Kesim
a. Devlet tahvili
b. Hazine bonosu
II. Özel Kesim
a. Özel tahvil
b. Hisse senedi
c. Kar- zarar ort.
belge.
Kaynak: T.C Merkez
1984
1029
225
794
76
12
64
1985
2747
1416
112
36,0
75,5
1986
3273
1270
1783
214
110.9
102.2
0,5
0,9
1191
Bankası
Tablodan anlaşılacağı üzere özel sektörün ihraç ettiği menkul kıy­
metlerin tutarında önemli bir artış olmakla beraber kamu kesiminin sermaye piyasasındaki büyük ağırlığı devam etmektedir.
Türk ekonomisinde görülen olumsuz bir gelişme dış
giderek artması ve buna bağlı olarak dış borç ödee1elcrinin
büyük miktarlara ulaşmasıdır. Dış borç ödemeleri ekonomimizin fınans­
man kesiminde önemli etkiler ortaya çıkarmaktadır.
Son
yıJlarda
borçlarımızın
1987 - 1991
loda
26
gösterilmiştir.
yılları arasında
ödenecek borç
nıiktarl:.ın aş:.ığıdaki
tab-
TABLO: 10- Dış Borç Ödemeleri
(Milyon Dolar)
1. Toplam
a) Ana para
b i Faiz
]987
4825
1988
5078
3558
1520
3207
1618
Kaynak: T.C. Merkez
1989
4569
3143
1426
1990
3854
2592
1262
1991
3363
2323
1040_
Bankası
Tablodan anlaşılacağı üzere 1987 ve 1988'de Türkiye büyük miktarlarda borç ödemesi yapmak zorundadır. Bu durumun bu yıllarda kamu finansman dengesinin sağlanmasım zorlaştıracağı. özel kesimin yatırım fonları bulmasını güçleştireceği açıktır. Buna bağlı olarak faiz hadlerini yükseltici baskılar ortaya çıkabilecektir.
Teşekkür
ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN: Değerli meslekdaşmı Orhan Morgil'e iç ekonomik gelişme­
lerle ilgili olarak para, kredi ve mevduat konulannda verdiği değerli bilgiler
için teşekkür ederim.
Şimdi Sayın
ilgili
açıklamalarda
Prof. Dr. Asaf
Asaf Savaş Bey Kardeşimiz, dış ekonomik gelişmelerle
bulunacaklar. Buynın Asaf Bey.
Savaş
AKAT
T..:;.ekki.ir ederim. Baştan bir koıh~<hı özür dilemek istiyomm. Bana bu
haber veren arkadaşla aramil la bir yanlış anlama olmuş: Orhan
\Iorgil gibi hazırlıklı gelmedim. Ben bir panelde konuşacağıını zannetmiş­
tim ve daha genel bir hazırlık yaptım. Panallerde zaman kısıtlı oluyor, kendimi az zamana ayarladım. Uzun bir konuşma hazırlayıp hüsrana uğramayı
sevmiyonım, tersine sinirleniyorum.
toplanııyı
Orhan Morgil'den sonra
Onun gibi aynntılı bir tebliğ
belki daha kolay.
Şu
konuşmak
hazırlamak
hakikaten moral bozucu oluyor.
çok zor. Neyseki benim konum
yiintemi izleyeceğim: önce nice! gelişmelere, yani miktarlara bakaondan sonra bunların tefsirine geçeceğim. Geçmişe fazla bakmak,
fazla ii s tü nde durmak istemi yo ruııı. Çünkü. geç mi şi hepiniz biliyorsun uz.
cağım.
Gazeteler dün ne olmuş, evvelsi gün ne alımış, ayrıntısı ile anlatıyorlar. Önemli olan gelecektir. Benim beklentilerinıle biıradaki mümtaz zevatm
beklentileri arasında fark. varsa onlan tartışır, belki gelecek hakkmdaki
bekleı16leriınizin daha sağlıklı olmasını sağlanz.
Nicel qlarak baktığımızda, dış ilişkiler deyince herkesin aklına önce
başka bir şey gelir; Türkiye'de benim aklıma döviz kurlan geliyor. Bunun
sebebini hepiniz biliyorsunuz. Türkiye hastalıklı denecek şekilde dış ticaretinde döviz kurlarını bir iktisat politikası aracı olarak kullanmayı reddetmiş
bir ülke. Tarihi olarak aşırı değerli döviz kurlarını kendine şiar edinıniş ve
bundan da son derece memnun. Sayın Kemal Kurdaş'ın dediği gibi, güçlü
bir aşırı- değerli döviz kuru lobisi var. Bu hikayeyi biliyorsunuz.
1980'lerden itibaren bu hikayenin değiştiğine dair bir rivayet belirdi.
Yani artık biz aşırı değerli döviz kurlan yapmayacakmışız, gerçekçi döviz
kurlan yapacakmışız. Gerçekçi ne demektir? Bu da tartışılabilir. Neyse, dış
ticaret politikamızda döviz kurlan artık bilinçli bir araç olacakmış.
Ben galiba 1978'dc bir takım hesaplar yapmıştım. Türkiye'nin o zamanki dış ticaret politikasını ihracatı engelleme politikası olarak tanımla­
mıştım. Hiç bir ülkenin ihracatını engellemek üzere bu kadar karmaşık bir
politikalar kümesini bir araya getirip uygulamaya koyması bence mümkün
değildi. Türkiye bunu becermişti.
İhracatı engellemenin en belirgin yolu ise, döviz kurunu aşın değerli
yapmaktır. Hiç
bir teknolojik üstünlüğü olıııayan, tam tersine ürettiği bütün
mallar yeryüzünde en geri ülkeler dahil aşağı yukarı herkes tarafmdan imal
ve ihraç edilebilen bir ülkenin döviz kurunu aşırı değerli yapmasının etkileri bellidir. İhracat açısından belli; ithalat açısındanda belli. Gene hepinizin
bildiği gibi aşırı korumacılık tedbirleri geliyor. Jandarmalar sınırlarda, ül~
kede üretilen hiç bir ınal içeri giremez. Bunun iç fiyatlara etkileri biliniyor.
1980'1erde, döviz kurlannın bir dış ticaret politikası aracı olarak kullanılması konusundaki tartışma bitti gibi durdu. Genel kanaat gerçekçi
döviz kurlannın iyi olduğu ve hükümetin ooerçekçi
döviz kuru uyouladıaı
.
o
b
şeklinde oluştu. Hatta hükümetin biraz abarttığı ve aşırı değerli döviz kurlannın tersine, bu sefer Türk Lirasını olması gerektiğinden daha ucuz hale
getirdiği rivayetleri çıkmıştı.
Son dönemlerde gördüğümüz ilk ~ey, döviz kurlannın seyrinin bu geıı~l kamyı cloğnılaınaclığı. Hepiniz iş alemindesiniz, sizler de izlcmişsiniz­
clır. Ben ol:ıyın ~iiyle farkına varclım: çalı~tığıııı şirkette görevlerimden biri
ele döviz kurlarını takip ve tahmin etmek. 3 aylık, 6 aylık, 12 aylık ve 18
28
aylık
diye 4 ayrı etapta döviz kuru tahmin ediyoruz. 1986 yılı ortalanndan
itibaren döviz kurlan benim tahminlerimin altında gerçekleşmeye başladı.
Üstelik ben tahıninlerimde ara seçimler nedeniyle ekonominin gerektirdiği­
nin bir miktar altmda devalüasyon yapılacağını zaten varsaymıştım. Yani
1986 yılı için reel olarak bir revalüasyon bekliyordum.
87 yılı başlannda bu trend hızlandı. Bizim beklediğimizin üstünde
revalüasyon oldu. Türk parası habire değer kazanan bir para niteliği kazandı. Merkez Bankasının yayınladığı rakamlarda çok net olarak gözüküyor.
Ticaret ağırlıklı efektif reel döviz kurlan endeksi 1982 = 100 bazmda 1986da 60'a düşmüş. Bu sene 8 Kasım seçimleri varsa 40'a kadar iner herhalde.
Yani 198 7 'de de enflasyonun altında devalüasyon yapılacaktır.
Bu sayı1am1 anlamı açıktır. Döviz kuıunu bir dış ticaret politikası aolarak kullanmaktan vazgeçiyorsunuz demektir. Tefsire sonradan geliriz. Acaba bu yapısal bir tercih midir? Yoksa konjonktürel bir tercih midir?
Siz cevabını benden iyi bilirsiniz herhalde. Bana yapısal bir tercih değil gibi
geliyor. Yani, bu hükümetin sahip olduğu iktisat politikası anlayışı Türkiye'yi tekrar aşırı değerli döviz kurlarma getirmek istemiyor. Fakat ortada
bir siyasi konjonktür var. Neticede bir miktar ihracatı engellemek ve ithalatı arttırmak pahasına döviz kurlannda revalüasyona gitmekte yarar görülüyor. Velhasıl seçim ekonomisi uygulanıyor.
racı
Seçim ekonomisinin uygulandığının kanıtı ticaret ağırlıklı döviz kurla-.
fazla uzatmaya·gerek yok: 1987'de bu trend devam edecek arkadaş­
lar. Yani 198 7 yılı içinde hükümet Türk parasım revalüe etmeye - devalüe
değil, reel olarak revalüe etmeye - devam edecektiı;. B~ benim gözümde tereddütsüz. Eğer seçim olursa, seçimden sonra tekrar bir reel devalüasyonlar
kümesi bekleyebiliriz. Ama seçiı11e kadar bunu bekleyemeyeceğimiz kanısın­
dayım. Bu konuya daha sonra, tartışmalarda tekrar döneriz belki.
rı. Lafı
Şu
dediğim
andaki uygulama beni şaşırtımyor. "Dur ve
politika tipinin bir yerde olağan sonucu.
Yüıii"
(stop and go)
Döviz kuru ile bağlantılı olarak önemsediğim bir diğer konu, efektif
koruma oranlannın seyridir. Ne yazık k~ bu konuda elimizde yeterli bilgi
yok. İstanbul'da data'ya ulaşmaımz bayağı zor oluyor. Aslında biraz sağı
solu araştırmca hiç bir şey bilmediğimizi gördüm. Eski sayılar bazında yapılmış araştırmalar var. Ama dışa açılmadan sonra ne olmuş, bilmiyoruz.
Bendeki genel kanıyı hemen söyleyeyim: efektif koruma oranlan hala fevkalade yüksekdir. Yani efektif koruma oranlannda ciddi bir düşüş olmadı­
ğıdır. Bu da bizi Türk parasının hala aşırı değerli olduğu sonucuna götürür.
Benim için aşırı değerli olmayan döviz kuru demek, azgelişmişliği ve yapı-
29
sal sorunları da göz önünde tutarak % 20 - 25 civarında koruma düzeyi ile
ödemeler dengesini sağlayan döviz kuru demek. O zaman gerçekçi döviz
kurundan bahsedebiliriz.
Türkiye bu noktadan çok uzaktır. Efektif koruma oranlarını r;, 25'e
ihracattan bir dizi doğrudan- dolaylı sübvansiyonu kaldır­
dığımiz takdirde biz şu aıidaki döviz kunıyla ticaret dengemizi sağlayaına­
yız. Demek ki hala bir sürü cambazlıklar yapıyorsak, bunun sebebi döviz
kurunun aşırı değerli olmasıdır. Eskisi kadar aşırı değerli değil belki, ama
gene gerçekçi de değil. Türkiye 1980'den bu yana çok yol almıştır. Ama alınan yolun yeterli olmadığı gözükıiıektedir.
indirdiğimiz artı
Özetlersek, birinci sorun hala efektif koruma oranlan gibi noktalarda
gözükmektedir. İkincisi piyasa mekanizması tarafından belirlenıneyen bir
döviz kurunun neticede hilkümetin siyasi vs. niyetlerine tabi olduğu ortaya
çık mak ta dır.
Yani sizler maden iş- alemini temsil ediyorsunuz, burada alacağınız bir
karar var: döviz kurunu hükümet mi belirleyecek, yoksa piyasa ını belirleyecek'? Türkiye'de piyasa belirlemiyor, hükümet belirliyor. Hükümet b<dirleyince de, görüyorsunuz, başka yani ekonomi - dışı hesaplada belirleyebiliyor. Kararlan ille ekonominin yararına olmayabiliyor; kendi yararına olabiliyor. Bu önemli bir konudur. Çok net görülmektedir ki bu hükümet gerçekçi döviz kuru politikalan uygulamamıştır. işine geldiği zaman uygulamaktadır ve onun işi ille ekonominin işi değildir. Seçim zamanı geldiğinde
fevkalade rahat bir şekilde parayı revalüe edebilmektedir: Türk ekonomisine faturası ne olursa olsun.
Bu işin piyasa ekonomisi ile de uzaktan yakından alakası yoktur. Bir
adamın oturup döviz kurumı belirlemesidir. Formüle göre belirliyor. Olabilir. Ama formüller bu dövizi kurlarını vermiyor. O formüller bizde de var.
Formül başka, piyasa başka. Demek ki formülleri bile uygulamıyorlar, işle­
rine gelince formlilün altmda değer verebiliyorlar.
Gele li m dış ticarete. Sanıyorum döviz k urları ile ilgili sö yleyecekleriın
yeterli. Döviz kurlarının üstünde biraz fazla durdum çünkü ınantık açısın­
dan önemli, olaya bakış açımızı belirliyor. Dış ticarette sayıları etkileyen
iki faktör vardır. Bunlardan biri dış ticaretin fiyatıdır, yani döviz kurları.
Öbürü de iç ekonominin canlılığıdır. Doğallıkla, bunları söylerken. dış
dünyayı veri alıyoruz.
Bir parantez açayım. Dış dünyayı arkadaşımız anlattı. Fevkalade olumlu bir dış dünya ile karşı karşıyaydık. A.B.D. gibi dev bir ülkenin 140
30
milyar .$'lık inanılmaz bir dış açık verdiği konjonktür her zaman gelmez.
Çünkü Amerika'nın bu dış açığının anlamı yeryüzünde Amerika dışında artık ödemeler bilançosu sorunu olan kalmayacak, herkesin dolar fazlası olacak demektir. Böylelikle siz Fransa'd:ı, Almanya'da, geri kalan bütün dünyada - dünya dediğimde piyasa ekonomilerini anlıyorum - iyi bir konjonktürle karşı karşıyasınız demektir. Amerika da bu açığı verdiğine göre bu açığı istiyor demektir. Amerika'yla da ihracatınızda öyle biiyük sorunlarınız
olmaması gerekir. Başkalan Amerika ile 60 milyar S, 70 milyar S fazla yapıyorken dış ticaret açısından konjonktürün olumsuz olduğunu söylemek
mümkün değildir.
Demek ki olumlu bir dış konjonktür vardır. O zaman geriye kalıyor
döviz kurlan ve iç ekonominin canlılığı. Döviz kurlannı söyledik. İç ekonomiye bakalım şimdi de.
İç
ekonomi 1986 ilkbabanndan itibaren suni bir şekilde canlandınl­
Seçim ekonomisi diyebilirsiniz; beceriksizlikler diyebilirsiniz; sorumsuzluk diye·bilirsiniz. Neticede, bunların hepsi toplandığı zaman Türkiye'nin benim bildiğim 1950'lerden beri klasik kriz senaryo şartlan oluş­
muş demektir. Parayı revaille etmeye başladınız: iç ekonomiye bastınız
pompayı. Bmmn adı krizdir! Halbuki 1986'da kriz olmadı, 1987'de de o anlamda bir kriz yok. Niye olıııadı? Çünkü hükümete Milli Piyango çarptı: petrol fiyatlan düştü.
mıştır.
Hesap basittir. Önce Türkiye'nin 1986 ithalatma 1,5 milyar dolar petrol faturası farkını ekleyi)ı. Sonra 1,5 milyarlık farkı açık veren kamu kesimi toplam finansman açığına ekleyin. Çünkü petrol fiyatındaki düşüş içeriye yansıtılmadı. Ondan sonra bakın bakalım ne oluyor arkadaşlar. Hoşgeldin 1958! Hoşgeldin 1978!
·
Evet, 1958 yada 1978 olıııamıştır, hükümet şanslı çıkmıştır ama uygulanan politikalar yanlıştır. Şu anlamda yanlıştır: iktisaden yanlıştır. Siyasi
olarak çok doğru olabilir. Seçim sonuçları ortadadır: hükümet ara seçimlerde% 43'ten sadece 'ir 33'e uüşmeyi becerıniştir. Bu önemli bir başarı olabilir. Yani işin siyaset kısmına karışmıyorum. Aynca bir hükümetin özgürlüğü olarak da kabul edebiliriz. Demokratik rejimlerde, her hükümetin, ekonomide ufak tefek sorunlar çıkarmak, bir miktar ekonomiyi bozmak pahasına kendisine seçim kazandıracak politikalar uygulaması doğal kabul edilebilir. Bu hükümet için kabul edersek ileride başka hükümetler için de kabul edeceğiz demektir.
Şimdi
rakamlara biraz bakalım. İhracat biliyorsunuz bir üneeki seneye göre düşmüş, ithalat petrol fiyatlarındaki büyük düşüşe rağmen düşme31
miş.
Dünyadan bir enflasyon ithal
ettiğimizi
iddia edebilmemiz münJkün
değil. Dış ticaret hadierindeki değişmenin bize etkisi son derece az. Mor-.i
gil'in söylediği azgelişmiş ülkeler ticaret hadleri tanm malları ve ham maddele-·
ri gösteriyor. Gümbür gümbür bağınyoruz biz sanayi ürünleri ihraç ediyonız diye. Dış ticaret hadlerinin bizi etkilemediği ortada. Başka da söyleyecek bir şey yok.
1987'de ne olacak? Bu yıl ihracatımızda ciddi bir artış beklememek
lazımdır. 7,5 ile 8 milyar dolar arasında tutturabilirsek ne ala. Yapısal olarak geçtiğimiz 6 yılın sağladığı bir dizi mekanizma oluşmaya başlamıştır.
Yani fırmaları.nuz dağıtını kanallan bulmuşlardır, dış piyasa için daha iyi üretmeyi öğrenmişlerdir, zevklere uymayı sağlamışlardır, vs. vs. Yani önemli bir canlılık vardır. Öte yanda Orta- Doğu konjonktürü vardır. Petrol fiyatlarındakj düşüşün bir etkisi Orta Doğu ülkelerine olan ihracatıımzın düşıne­
sidir. Bence olumludur. Bir ülke ihracatının% 30'unun,% 40'ının bir teRadamın rludaklan arasında ithalatı karar verilen ülkelere bağlı olmasma başından son derece karşı çıktıın. İran bugün sizden alıyorum, yann alımyo­
rum der. Libya bugün alır, yarın alımyorum der.
Piyasa ekonomisi öyle değildir. Piyasa ekonomisine giriş zor olur. Bir
ötekine ';{ 1O önemli artışdır, büyük bir artış dır. Öyle 1 yılda 300
milyon S da 5 00 milyon .S'a çıkartam::ızsınız ihracatı İran yada Libya'da olduğu gibi. Ama ertesi yıl büyük düşüş de olmaz. Piyasa ekonomileıinde bu
riskler yoktur. Almanya'ya girdiğiniz zaman kalırsınız orada. Yani piyasa
ekonomilerine yönelik ihracat artışının devam etmesini bekliyorum. Türk
sanayisi özel ve kamu kesimi ile ihracata yönelıniştir, bağlantılannı kurmuştur ve ihracat yapmak istenektedir ve yapacaktır. Ama mevcut politikalarla bu arzunun toplam ihracatıımza yansınıası çok parlak olmayacaktır.
Yani önemli bir artış beklemiyelim. Yapısal bir değişiklik olacak yani Orta
Doğu 'nun güvenilmez - piyasa ekonomisi olmadıkları için güvenilmez ekonomilerinden Batı'nın istikrarlı - piyasa ekonomileri olduklan için yani
dağıtmı kanallanndaki farklılıktan dolayı, siyasi değil- ekonomilerine doğ­
ru ihracatta bir kayma olacaktır.
yıldan
ihracat 8 milyar S civarında bekleniyor. Bizim arkadaşlarla yaptığımız
hesaba göre altmda olabilir. Ancak, bu noktada Türk iktisatçısının büyük
bir sorununa değinmek istiyorum. Olay sadece elde doğru dürüst data olmaması değil. Temel iktisadi büyüklüklerin piyasa gibi objektif mekanizmalarla belirlenmemesi; birkaç kişinin sü bjektif kararianna tabi olınasi bizim gele;::ek hakkında tahmin :'apma'nuzı zorlaştırıyor. Neyse, mevcut şart­
lar devam ederse, 8 milyar S ihracat ve 11 milyar S ithalat bekliyoruz.
Dış borçların fazla üstünde durınayacağını. Çünkü sori bir gelişme yok,
herzaman bildiğimiz gelişme var. Sizler de biliyorsunuz, çeşitli tefsirleri o-
32
kudunuz, ekiiyecek bir şey yoK.
Turizmde bir patlama vardır. Öngörüyorduk, öngördüğümüz obnuş­
tur. Daha da büyük bir potansiyel vardır ve bu büyük potansiyel de gerçekleşecektir. Ama Türkiye büyüklüğünde yani 55 milyon nüfuslu bir ülkenin
turizm geliri ile dış dengesini sağlaması mümkün değildir. Aynı şekilde iş­
çi dÖvizi geliri ile sağlaması da mümkün değildir. Bugünkü devirde büyük
bir ülke dış dengesini ancak ve ancak sanayi ürünleri ihraç ederek sağlar.
Gerisi çerez gibi olur. Demek ki biz turizmi destekiiyoruz ama döviz sorununun turizmle çözülebileceğini düşünmüyoruz. Aynca, sol bir aydın olarak
turizmin artmasnu sosyal ve. kültürel nedenlerle de desteklediğimi belirtmek ihtiyacını duyuyorum.
Yabancı
sermayeye gelince, turizm sektörü sayesinde rakamlarda bir
olabilecektir. Onun dışında piyasada ufak tefek bir canlanma vardır
ama son derece sınırlıdır. Görünür gelecekte yabancı sermaye girişlerinde
ciddi bir artış yoktur. Çünkü bir Alman firması 500 bin mark, öbür Alman
firması 50 bin mark, başka Amerika 'lı 100 bin dolarla gelince yabancı
sermaye girişlerinde ·dişe gelir bir yüksebne -olmaz. Yabancı sermaye ne zaman gelir? General Motors 800 milyon Syatınm yapar, Dupont 500 milyon
$yatırım yapar. Türkiye piyasası için bunlar hala söz konusu değildir, bunu
sizler de açıkça görüyorsunuz. Temel sektörlerinizde 7 senedir siz ne yatı­
rıın yaptınız ki yabancı getirip yatırım yapsın. Evet, siz ne yaptınız? Örneğin otomotivde üretim kapasiteniz bundan 8 sene önce 70 bindi; siz bunu
şimdi 600 bine mi çıkartınız ki General Motors da gelip 400 bin eklesin. 8
sene evvel 70 bindi şimdi gene 70 bin. General Motors gelmemekte haklı.
Yabancı sermaye ile ilgili söyleyeceklerim bu kadar.
şişme
1
Nicel olarak söyleyeceklerimi izin verirseniz burada kesiyorum. Biraz
daha fazla polemik yapabibnek için, canlandırmak için ortalığı, birde bu
gelişmeleri nasıl tefsir ettiğimi anlatmak istiyorum.
Sayın 13aşkanım, fazla konuştuğum an kesebilirsiniz. Ben hazırlıksız
geldim diye az konuşacağnn demek istemedim, sadece hazırlıksız geidiğimi
belirtti m.
Şimdi ekonomide ne olduğunun tefsirine geliyonım. Ne olduğunu anlayahın ki gelecekte ne olacağını öngörebilelim. Benim sabıkam çok. Bir ta-
nesi 1982 sonunda Alternatif Büyüme Stratejisi adli çalışınayı kamuoyuna
sunmaktı. Bir başka sabıkam da, hükümet iktidara ueldig~ inde "stoı) and boo"
yada Türkçesi. "Dur ve Yürü" uygulayacaklar demekti. Benim tefsirime gö~
re. hükümet bir süre kemerleri sıktıktan sonra, yanı sağduyulu bir iktisatçı­
siyasi bakışı ne olursa olsun mesleği nedeniyle yapılması gerekir diyeceği tedbirleri seçimi kazanınca uygulayarak ekonomiye sağlık getirdikten
sonra, bütün diğer hükümetler gibi seçim öncesi dönemde benden sonra tufan diyerek ekonominin sağlığını değil seçimi kazanmayı düşünecekti. Bu
iki kere iki dört eder gibi bir şeydi.
nın
Bu hükümetin defaten ifade ettiğim sorunu şu: ilk 2 yılda ekonominin
dengelerini kuracak tedbirleri getiremediler. Mikro düzeyde, son derece ba- ·
şanlı hatta Türkiye açısından devrim sayılacak önemli çözümler ürettiler.
Fakat makro dengelerini tutturamadıklan kanaatindeyim. Bu da zaten sayı­
lardan gözüküyor. Sayın Özal enflasyonu düşürmek bir numaralı hedeftir,
·bunu derhal indireceğiz dedi. Biz çıktık, yanlış tır, in dirilmez dedik. Çok
büyük hata yapıyor dedi bizim için.
Ben bir tek o zaman yanıldım. Çünkü Özal'ın söylediklerini ciddiye
Sheraton'da yerel seçimlerden sonra, demek ki Nisan 1984'te sahneye çıkıp hüküm.et enflasyonu süratle indirebilir dedim. Önce '.'Dur" uygulayacak, ekonomiyi sağlıklı sayılabilecek bir makro dengeye getirecek, sonra
seçim öncesinde "yürü" dönemine geçilecek şeklinde tahmi~1 ettiğimi söyledim. Y aıulmışım. 7 ay sonra yanılmışım diye açıkladım ve buniar makro
dengeleri tutturamayacaklar dedim. Nitekim, .bu hükümet geldikten sonra
hepinizin bildiği gibi enflasyon düşecek yerde hızlandı. Rakamlar ortada.
aldım.
Türkiye 1980 yılında bir istikrar politikasım başlattı ve hemen ardmdan yapısal dönüşüm politikalarmı devreye soktuğunu ilan etti. Yapılanlar
içinde desteklemediğimiz çok şey vardı; ama bir kısnu da yapılması gereken hareketierdi ve itiraz etmedik. Ancak, bu dönemin 7 yılı doldu. Az buz
zaman değil. Diyorduk ki, bu 7 yıllık dönem öyle bir şekilde kullamlsın ki
bunun sonuda öyle bir noktaya gelelimki artık bizim büyümemizin hızlan­
ması iç piyasaya bağnuh olmasın, export- led dediğimiz ihracatın çektiği
büyümeye sürecine geçelim.
Biz ce hedef bu olmalıydı. Başanlı bir büyüme performansı '' exportled" yani ihracatın çektiği büyümedir. Bütün yapısal dönüşümün aniacı da
bu noktaya gelmek olmalıydı. Dikkatinizi çekerim: "export- oriented") a
da ihracata - yönelik büyüme demiyorum. Yapıdan bahsetmiyomm şimdi,
konjonktürden bahsediyonım. Ekonomi ihracat piyasalanndaki talebin
yüksek olınası sayesinde, ihracatın artması sayesinde canlanacak ve ihracat
sektörü artan ihracatı ile ekonomiyi sırtında taşıyacak. Bunun avantajının
ne olduğunu hemen hissediyoruz. Eğer ihracat artışı ile gelen bir canlanma
varsa ödeı~1eler bilançosunda sorunumuz olmayacak demektir. Çünkü ekonomideki canlanmanın kaynağı ihracattaki yani döviz kazançlarmdaki artış.
Türkiye bunu yapamamıştır. 1986 ve 1987 yılındaki canlanma,
1956 - 58 arası yada 1976 sonrası olduğu gibi, tümüyle iç piyasadan kaynaklanmaktadır.
Doğallıkla,
bugünün Türkiye_si 1958'1e yada 1978'le aynıdır demiyoruz. İthalat ve ihracat rakamlanmız çok daha büyüktür. Kommacılıkta,jan­
darma korumacılığından kısmen vazgeçilmiştir. Ama koruma oranı hala çok
yüksektir. Fizik korumadan gümrük korumasına, fon gibi adlarla h>iiınrük
duvarı korumasına geçilmiştir. Sonuçta, rakamlar değişmiştir ama Türkiye
ekonomisi büyümesini export- led tipinde bir raya oturtamamaktadır.
Bundandrr ki, büyümeyi hızlandırdığımz anda ödemeler bilançosunda
kriz çıkıyor. Ödemeler bilançosunda kriz istemiyorsanız büyümeden vazgeçiyorsunuz. Bu yanlış bir politikadır Türkiye açısından. Türkiye büyüklüğünde ve Türkiye ekonomisinin potansiyelini taşıyan bir ekonominh-ı bu
yöntemle uzun vadede bu hükümetin de amaçladığma inandığım Türkiye'ye
ulaşması bence mümkün değildir.
Bugün olanlarla ilgili olarak birinci
söyleyeceğim
budur.
İkinci tema, özellikle AET'ye giriş konusu çerçevesinde ele almamı~
gereken büyük eksiklik olarak, "sanayi politikası" yada "industrial policy"
yokluğudur. İhracat yapan bir ekonominin, hele ve hele bir gümrük birliği­
ne üye olmayı düşünen bir ekonominin mutlaka yapması gereken şey bir
sanayi planlamasıdrr. Bunu artık A.B.D. yapıyor; Dünya Bankası öneriyor.
Birbirleri ile tu tarh sektör tercihleri yapılacak, bu sektör tercihleri bazmda
özel ve kamu mü teşebbisler yönl.endirilecek, tercih yapılmış sektörlerde iç
ve dış rekabet koşullarmm sağlanınasma çalışılacak, bu sektörlerin belli büyüme noktalan ile beraber hangi aşamada hangi sektörlere geçişe izin vereceği bilinecek, vs. Velhasıl, elinizde bir "industrial - policy " paketinizin
olması gerekiyor. "Industrial policy" olmadan bu ihracat olayı yürümez.
Bu konuda yanılıyorsam lütfen beni düzeltiniz; benim bildiğim kadar
en ufak bi -hazırlık yoktur. AET'ye gireceğiz ve ne olacak? Hala geleneksel
piyasaya iman var; biz gireriz, istim arkadan gelir, piyasa bu işi halleder filan. Türkiye ekonomisi başka konularda son derece sofistike hale gelmiştir
35
bu hükü111et sayesinde. Orhan Morgil bunlardan bazılarını anlattı. Bundan
7 sene önce iktisatçının Türk ekonomisine baktığındaki früstrasyonunu hatırlıyoruz. Karşımızda kalitatif olarak kişi başına 1000$' gelir üreten değil
'
i
de SO Ş üreten bir ülkenin bile gerisinde bir ekonomi vardır. Kurumlan olmayan, yasakla yürüyen bir ekonomi idi. Şimdi çok daha kannaşıkbir kurumlar kümesi ile karşı karşıyayız. Bu da, sanayi planlamasının öneı;nini
arttırıyor.
Sayın Başkan,
açtığı
çok uzun konuştu isem özür dilerim. Orhan Morgit'in
yolu izlemeye çalıştım. Saygılarımla.
BAŞKAN - Efendim, çok uzun konuşmadınız.
,
Fevkalade istifadeli şekilde konuştunuz ve bu konuda nasıl bir ehliyet
ve selahiyetle konuya hakim olduğunuzu gösterdiniz. Zevkle dinledik, teşekkür ederiz. Bu tahlillerde iktisadın da çok kuru olmayacağını, zaman
zaman da şürleşebileceğini bile gösterdiler.
Son konuşmacımız Sayın Erdal Türkkan, Kıymetli meslekdaşnnız, ekonomideki reel gelişmeler üzerinde duracaklar. Buyurun efendim.
Doç. Dr. Erdal TÜRKKAN (Hacettepe üniversitesi)
Teşekkür
ederim
Sayın Başkan,
DIE'nin 1987 Mart ayinda yaptığı son tahminlere göre GSMH'nın
1986 yılında % 8 oranmda bir artış gösterdiği -anlaşılmaktadır. Bu sonuç
çeşitli açılardan açıklanmaya ve yorumlanmaya muhtaçtır.
, Gerçekleşen büyüme oranı 1986 ydı için hedeflenen % 5 lik oranın
oldukça üzerindedir. Bu nedenle bu büyümeyi yaratan faktörlerin açıklığa
kavuşturulması gerekmektedir.
ihracatta öngörülen hedeflerin gerisinde kalın­
bir dönemde gerçekleşmiştir. Diğer bir ifade ile bu büyüme iç dina-
% 8 lik büyüme
dığı
oranı
.· mikterin etkisi altında gerçekleşmiştir. Bu durum da, dışa açılma çabaları­
nı ön planda tutulduğu bir dönemde izlenilen ekonomik stratejinin niteliği
açısmdan bazı yorumların yapılmasını gerektirecek nitelikted.ir.
% 8 ük büyüme performansı bir önceki yıla göre daha düşük bir enf-
36
lasyon oranı ile gerçekleştirilmiştir. Bu durum enflasyon ile büyüme
daki ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır.
Bu
tebliğde sırasıyla yukarıda
belirtilen sorunlara
açıklık
arasın­
getirilmeye
çalışılacak tır.
1) 1986 YILINDA üRETİMDEKi GELiŞMELER
% 8 lik büyüme performansı gerek geçgöre gerekse uluslararası karşılaştırmalam göre oldukça yüksek
bir orandır. Bu oran özellikle istikrar politikalarının uygulanmakta olduğu
bir ülke açısından beklenilmesi güç bir performanstır.
1986
yılında gerçekleştirilen
miş yıllara
DIE verilerine göre 1986 yılında gerçekleş tirilen büyüme hızını besliyen en önemli faktör Sanayi sektöründe gerçekleştirilen~;~ 11,1 oranındaki
katma değer artışı olmuştur. Bu şekilde Sanayi sektörünün GSMH içindeki
payı % 28,2 ye yükselmiş tir. Sanayi sektörü içinde madencilik ve taşocakçı­
lığı ile elektrik, gaz ve su alt sektörlerinde sırasıyla% 14,4 ve% 14,9 luk
reel gelişmeler olmuş, imalat sanayiindeki büyüme hızı da% 10,5 oranmda
gerçekleşmiş tir. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanayi sektöründeki
bu gelişnie I., U ve III. plan ortalamalarının üzerinde olduğu gibi 1980 sonrasmdaki yıllık gelişme hızlarnun da üzerindedir.
1986 yılı içinde imalat sanayiinin çeşitli alt sektörlerinde de çift rabüyüme hızlarının gerçekleştirildiği görülmektedir. 1986 yılında en
hızlı büyüyen alt sektörler sırasıyla petrokimya, deri ve kürk işleme, ağaç
mobilya, dokuma, hazır giyim, demir çelik, çimento, plastik ve kimya sektörlerinde olmuştur. Çift rakamh büyüme gösteren bu sektörlere karşılık
çırçıdama, tütün ve gübre alt sektörlerinde negatif ge}işmeler görülmüştür .
. Bu çerçevede imalat sanayiindeki gelişmelerin oldukça yaygın bir biçimde
gerçekleşmesi ve ara manarındaki büyüme hızının tüketim mallarındaki
büyüme hızından daha fazla olınası daha ziyade büyümenin içe dönük karakterinden kaynaklanmaktadır.
kamlı
1986 yılmda büyümeyi besiiyen bir diğer faktör, tanmda 7c 7,4 lük bir
katma değer artışı gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu oran L, Il, ve III. plan
dönemlerinde gerçekleştirilen ortalama büyüme hızlannın iki katmdan fazladn·. Bu nedenle 1986 yılındaki yüksek büyüme performansının en önemli
açıklayıcı faktörlerinden birisi olarak önem kazanmaktadır. Tarımdaki geuşmenin en önemli kaynağı çiftçilik ve hayvancılık sektöründ ~ görülen
37
'l 7,77 lik artış tır. Bu artışın gerisinde tarımın bazı alt üretim dallarında
çift rakamlı büyüme· hızlannın gerçekleşmesidir. Bu a!andaki en önemli büyüme, mısır üretiminde görülmektedir. (1/r) 21,1 ). Buğdayda da j; 1 l ,8 oranında bir artış olduğu görülmektedir. Diğer hububat üretimlerinde de artı;; oranı 'X 13,4 olmuştur. Bu arada, fındık, zeytin gibi üretim alanlannda
'i 67 - 68 lere ulaşan (\retim artı;;lan gerçekleştirilmiştir~ Buna karşılık üzüm ve elma üretiminde negatif gelişıneler olmuştur. Sanayi ve yumru bitkileri üretiminde ise Pamuk ve patates haricinde nispeten küçük üretim artış ları gerçekleşmiştir. Hayvansal ürünlerdeki üretim art ış ları d :ı geç miş yıl­
lardaki üretim artışlarına benzer bir düzeyde gerçekleşmi";;tir. Bu çerçeve
içinde tarımsal üretim artışı esas itibariyle hububat türlerimieki ve bazı
meyve türleriıHleki yüksek oranlı üretim artışlarınd;ın kaynaklanmaktadır.
büyümeyi besiiyen kaynaklardan birisi de şüphe­
Bu sektördeki büyüme hızı
~:; 8,2 ınertebesindedir. Bu sektördeki hızh büyümenin en önemli .kaynaklarından birisi konut sektöründeki yatırımlarm hızlanması olmuştur. t 9R6 yı­
lında konut yatırımlarında 'ir 26,g lik bir artış gözlenmiştir. Gerek bina inşaat nıhsatlarındaki artışlar, gerekse yapı kullanma izin kağıtlannın sayısın­
daki artışlar bu gelişmeyi dognılar nitelikte görünmektedir.
1986
siz
inşaat
yılındaki hızlı
sektöründeki
gelişmeler olınuştur.
Tarım
Sanayi ve inşaat sektörlerinde görülen hızlı üretim artışlannın
dearet sektörüne ve diğer hizmet sektörlerine yansıması doğal bir sonuçtur.
Bu şekilde 1986 yılında toptan ve perakende ticarettc ',19,8 lik bir artış ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu sektördeki artışlar Ö!.ellikle ara ınallarında
kendisini göstermek tc dir.
1986 yılındaki üretim artışları genel olarak değerlendirildiğinde göze
batan en önemli husus üretim artışlarının daha ziyade iç piyasaya yönelik olan alanlarda gerçekleşmiş olmasıdır. 1986 yılı üretim artışlannın bir diğer
özelliği bu artış ların alt sc k törler itibariyle önemli farklı lık lar göstermesidir.
İhracata yönelik üretim artışinn açısından alt sektörler arasındaki bu farklı­
lıkların ekonomicle bir dengesizlik yaratması sözkonusu değildir. Ancak iç
piyasaya yönelik bir büyiimeııiıı sektörler arasında önemli ölçülere varan
faklılıklara dayalı olarak gerçekic-.;mesi :H,·ıklanınaya muhtaç bir husustur.
Ekonominin bazı alanlarda mt:ıı, ·ı nkan yüksek üretim artışlarını absoı·be
edebilmesi iç piyasada lıer al:ııH ;, 1 ıiiyük bir talep baskısı olduğunu ortaya
koymaktadır. Diğer bir ifade ,le ı irk ekonomisi bugünkü ko;;ullarcla dengesit. lıir iliçimele de ger"ekie0se i :eıııli üretim artı~larını absorbe etme kapa;,L.,; :c.' -.:ılıip giiriiıııııektl·dir.
1986 yılındaki üretim artışlannın gerisinde hem arzın kendi talebini
hem de talebin arzı tahrik etmesi dinamiğinin birlikte işlediği göze çarpmaktadır. Tarımsal alandaki, üretim artışları arz cephesindeki gelişmelerle ilgili görünmektedir. Aynı duruın elektirik. pelrokimya gibi alanlarda da kendisini göstermiştir. i3una karşılık inşaat sektöründeki gelişmelerin gerisinde daha ziyade talep cephesinin uyarıcı etkisinin
bulunduğunu söylemek mümkündür.
yaratması dinamiğinin
2) 1986 YILINDA HARCAMALARDAKi GELiŞlVIELER
göstermesi tüketim ve yatırım
harcaınalarında bu ölçüde bir artışın ortaya çıktığıııı ifade etmektedir. 13u
nedenle 1986 yılındaki reel gelişnıelerin daha iyi anlaşılabilııll'si için konuyu harcama cephesinden de incelemek yararlı olacaktır.
1986
yılında
GSMH
nın
S1 8 lik bir
artış
1986 yılında harcama cephesindeki e.n önemli geli~me yatırım harcamalann da görülmüş tür. Sabit fiyatlarla 1986 yılında toplam yatırım harcamalanndaki zincirleme artı~ oranı '; 23,9 olmuş tur. Bu artış 197 5 yılından
bu yana gerçekleşen en yüksek gelişme hızını ifade etmektedir. 13iiylcce
1986 yılı yatınml:ırda 1978 den bu yana göıiilen ve zaman zaman yüksek
negatif değerler alan yatırım gerilemesi ve duraklaması gözönüne alındığın­
da gerçek bir yatırım patlamasını ifade etmektedir.
Yatırım
esas itibariyle s:ıbit serın:ıye yatı­
rımlarmdaki gelişmelerden kaynaklanmaktadır. Sabit snmaye yatırııııları­
ııın GSMH içindeki payı 1980 lerden sonra sürekli olarak 1 ; 20 !erin altmda
seyretmiştir. 1986 yılında ise !ıu oran ri;. 22,3 düzeyinde gen,;eklqrııiştir.
Bu oran 1977 yılı hariçtutulursason 20 yılın en yiiksek oranıdır. Bu oranı
besleyen en önemli husus yatırımların Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
Fonlarıyla desteklenmesi ve dış kaynak kullanımının bir ül<c·üdc :ırtmasıdır.
harcamalanndaki
lıu gelişme
Sabit sermaye yatırımlanndaki bu artış hem özel sektör heın de kamu
sektörünün yatırım çabalannda paralel bir artış ile desteklenmi~ giiriinmektedir. Çünkü 1986 yılında toplam sabit sermaye yatırııııl:ın i<.;inde kamu n·
özel sektör paylarının bir önceki yıla göre değişınediği ve kaımınun p:ıymııı
~; 57,1 özelin payının da geri kalan'} 42,9 luk düzeyini koruduğu giizk·ıı­
nwktedir. Burada dikkat çeken husus üzel sektör yatırım artışlarıııın bc·lli
bir istikrara kavuşmuş izlenimini vcrme:-;idir. Çünkü aslıııc!:ı son on yılda iizel sektörün sabit sermaye yatırımları içindeki payının ~wılıııası yüniıııdc­
ki trendin ters çevrildiğini söylemek mümkün değildir. Ancak 19~ 1 - !9K3
yıllan arasında görülen özel sektör yatırım krizinin önemli ölçüele aşıldığı
bir gerçektir.
Yatırımların alt sektörler itibariyle dağılımına bakıldığında l 986 yı­
lında bazı ilginç gelişmelerin ortaya çJoktığı görülmektedir. Bıı konuda ilk
göze batan husus imalat sanayi yatırımlarındaki nispi gerileme eğiliminin
t9S6 yılında da devam etmiş olmasıdır. Gerçekten 19B6 yılında imalat sanayii yatırımları bir önceki yıla göre reel olarak 'Ir 4,6 lık bir gerileme göstermiştir. Bu gerileme oranı 1985 yılında da 'Ir l ,6 oranında olmuştur. Madencilik sektörü de yatırım harcamalannın gerileme gösterdiği sektörlerden
birisi olmuştur. Bu alanda 1986 yılındaki gerileme oranı '1, 22,9 a ulaşmış­
tır. Genel olarak bu gerileme endişe verici bir faktör olarak değerlendirilebi­
lir. Ancak bu gerilemenin sağlıklı bir yapı değişikliğinide birlikte getirdiği
görülmektedir. Nitekim gerek imalat sanayiindeki gerekse madencilik sektöründe yatırımların gerilemesinin kamu yatırımlarından kaynakhmdığı özel
se k törele ise "bu alanlarda küçümsenmiyecek bir kıpırdamanın ha~ ladığı göze çarpmaktadır. Gerçekten ı 9B6 yılında imalat sanayiinde ve madencilikte kamu yatırımlan sırasıyla ~Ir 26,7 ve 24,5 oranlannda gerilerken aynı sektörler için özel sektördeki gelişme hızlan sırasıyla pozitif olarak ',1, 16,2 ve
ri; 9,3 olmuştur.
Genel olarak yatırımların sektörler itibariyle dağılımına bakıldığında
birinci sırayı, imalat sanayiinin ikinci sırayı, konutun iiçüncü
sırayı ve eneıjinin de dördüncü sırayı aldığı görülmektedir.Uiaştırma sektöründe 19B6 yılındaki sabit yatırımların artış hızı ~,;, J 8,3 konut sektöründe
' ( 26,B enerji sektöründe de 'Ir 3,1 oranındadır. Kamu sektörünün bu alanlara ağırlık vermeye devam ettiği açıkça göıülmektedir. Üzel sektörün de yatırım tercihlerinde bir değişme olduğu ve bu sektörün elindeki kaynakları
cncı:ji, turizm, konut, eğitim, sağlık gibi alanlara kaydırnıayı yeğlediği gözlenmektedir. Böylece genel olarak, gerek özel sektörde gerekse kamu sektöründe altyapı ve hizmetlere doğru bir kayış eğiliminin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu durum özel sektörün karlı yatırım alanlan arayışı içinde olduğunu, nispi karlılık oranlarındaki değişmelere göre elindeki kaynakları
oldukça seyyal bir biçimde kullandığım göstermektedir. Bıı durum aynca
imalat sanayii alanında genel bir kapasite zorlanınası durumu olmadığını da
Ulaştırmanın
kanıtlamaktadır.
Bu arada dikkat çeken bir husus da turizm yatırımlarında ünemli bir
patlamanın ortaya çıkmasıdır. Toplam yatırımlar içindeki 1 payı henüz ol-'
dukça düşük olmakla birlikte 1986 yılında toplam turizm yatırımları
40
artış göstermiştir. Bu artış tüm yatırım alanları içinde en yüksek orandır. Turizme ilgi hem özel kesimde hem de kamu kesiminde en
yüksek düzeyde olmuştur. Özel sektörün turizm yatırımları, 'Ir) 31,9 luk bir
artış gösterirken kamu sektörünün· turizm yatırımlarındaki artış oranı
',; 76,3 e ulaşmıştır. Sağlık alanına yapılan yatırımiann da her iki kesimde
bir patlama gösterdiği işaret edilmesi gereken bir hususiur.
'/r 47,1 lik bir
1986 yılında sabit sermaye yatırımlarının bir önceki yıla göre reel olarak';; 11,6 lık bir artış gösterdiği tahmin edilmektedir. Bu arada özel sektörün sabit sermaye ya tırunları ~:{ 13,5, kamu sektörünün sabit sermaye yatırım lan da 'Ir 10,6 lık bir artış göstermiştir. Toplam yatırımlardaki artış oranı ise 'Ir 8,9 olmuş tur. Buna karşılık tüketim harcamalarındak i artış hızı
'X 7, 7 oranında kalmıştır. Bu arada kamu tüketimi ~; 7,4 özel tüketim· ise
'l 7,8 oranında artmıştır.
Kamumın gerek yatırım gerekse tüketim harcamalannın özel sektöre
paralel bir şekilde arttırmasına karşılık kamu gelirlerinin 1986 yılında',; 1 ,1
oralunda gerilediği özel harcanabilir gelirin ise 'Ir 9,8 lik bir gelişme gösterdiği tahmin edilmektedir. Bu şekilde kamu sektörü artan harcamalarmı özel tasarruflardan yararlanmak suretiyle finanse ettiği gözlenmektedir. Bu
durum, Türkiye'de kamu sektörünün harcamalar yönünden agressif tutumunun sürdürmeye devam ettiğini ve özel sektörün t:ısarnıOannı kullanarak ekonomide ağırlık kazanma eğiliminden vazgeçmediğini kanıtlamaktadır.
Kısaca
özetlemek gerekirse 1986 yılmda harcamalar yönünden ortaya
en önemli değişmenin yatırımlar konusunda ortaya çıktığı ve 1986
yılmda ortaya çıkan yüksek büyüme hızını besleyen esas unsurlardan birisinin yatırım harcamalarındaki hızlı geli~ıne olduğu anla~ılnıaktadır.
çıkan
3) 1986 YILINDA iSTiHDAMDA ORTAYA ÇlKAN
GELiŞMELER
1986 yılında yatırımlardaki hızlı gelişmenin istihdam alanmda olumlu
etkiler yarattığı görülmektedir. Nitekim bu gelişmeler çerçevesinde toplam
i~gücü fazlası oranının yıllardır ilk defa olumlu bir gelişme gösterdiği gözlenmiş ve bu oran 1986 da',~ 15,5 düzeyine inıniştir. Bu şekilde 1985 yı­
lında 2978 000 olan toplam işgücü fazlası 2880 000 düzeyine çekilmiştir.
Yapılan tahminler, istihdamın tüm sektörlerde mutlak olarak geliştiğini, tarım haricindeki tüm alt sektörlerde de hem mutlak hem de nispi bir istihdam geni~lcmesi olduğunu göstermektedir.
4\
Makro düzeyde yapılan tahminler dışmda iş ve işçi Bulma Kurumunun verileri de istihdaında olumlu gelişmeler olduğunu doğrulamaktadır.
Nitekim 1986 yılında iş bulmak amacıyla başvuranların sayısı bir önceki
yıla göre '; 13,1 oranıeta artış gösterdiği halde, işçi aramak için yapılan
başvuruların sayısında j( 61,9 luk bir artış olımış, işe yerleş tirilenlerin sayı­
sında da '/r 64,1 lik bir artış kaydedilıniş tir.
1986 yılında yurt dışına işçi gönderme konusunda geçmiş yıllarda görülen azalma eğilimi kuvvettenerek devam etmiş ve yurt dışına gönderilen
işçi sayısında~; 2{8 lik bir azalma ortaya çıkmıştır. Yurt dışında işçi kabul eden ülkeler Suudi Arabistan başta olmak üzere Ortadoğu ülkeleri o~
muştur.
4) 1986 YILINDA
GELİR
OACILIMI VE K.\ YNAK TAHSiSiNDE
DECİŞ\IELER
1986 yılın cb GS\! H de ~{ 8 lik bir artış olması. genel refah düzeyinde
bu oranda bir artışı ifade eder. Ancak bu artışın çeşitli kesimler ve sektörler
itibariyle dengeli bir biçimde dağıldığını söylemek mümkün değildir: Herşeyden önce !986 da toptan eşya fiyatları eneleksi '; 26 - 29 oranmda geç inme endeksieri de'; 34- 37 oranında bir artı~ göstermiştir. Buna karşılık
TİSK işçi ücret serisi rakamlarına göre ücretier vergi iadesi de dahil olmak
üzere ~; 23,5 lik bir ortalama artış göstermiştir. Bu durum işçi kesiminin
milli gelir artışından yararlanmak bir tarafa reel gelirinde birazalına ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Memur kesimi için ele durumun bundan farklı olduğunu söylemek mümkün değildir. Du çerçeve içinele 1986
da ortaya çıkan gelir artışının daha ziyade k<ir. faiz ve ranılarda ortaya çı­
kan artışlada gerçekleşmesi sözkonusu olmuşhır. Ancak 1986 da istihdam
düzeyindeki artışlar nedeniyle ücretliler kesiminin toplam gelirlerinde negatif gelişmeyi telafi edecek bir artışın ortaya çıkmış olması olasılığı fazladır.
Bu durum 1986 yılında tasarnı fların ar tın ası ve artan ge li ri n daha bii yük
bir kısmının tasarruf edilebilmesi olgusunu da dalıa iyi :ııılaınanıu:a imkan
vermek tcclir.
1986 yılında ortaya çıkan reel üretim ve gelir artı~larınm eııtlasyonist
bir ortamda gerçekleşmiş olması kaynaK tahsisinin de etkin bir biçimde yapılıp yapılmadığı konusunda tereddütler yaratacak mahiyetteclir.
1986 yılında kaynak tahsisinde ünemli değişik likler olduğu gerek ürl'tiınin sektörden sektöre önemli artış farklan göstermesi gerekse yatırımlarm
42
sektörel dağılınıında önemli değişiklikler olmasından anlaşılmaktadır. Ancak bu değİşınelerin kaynakların etkin kullanımı açısından ne anlama geldiğini ortaya koyabilmek için çok daha kapsanılı araştırmalann yapılmasıge­
rekmek tedir.
5) BÜYÜMEDE
iÇ VE DIŞ DiNAMiKLERiN ROLÜ·
1986 yılındaki büyüme. ihracat hedeflerinin gerisinde kalındığı ve bir
önceki yıl ihracatına göre reel bir gerilemenin ortaya çıktığı bir ortamda
gerçekle ş tirilıniş tir.
Türkiye'de geçmiş yıllarda ihracatın motoru olan imalat sanayii ihracatı 1986 yılında bir önceki yıla göre~; 11,2 oranında bir gerileme göstermiştir. Bu gerileme özellikle işlenmiş petrol ürünleri. çimento, deri kösele
ürünleri, orman ürünleri, sentetik dokuma, c:.ım seranıik. demir çelik ürünleri, ·"akine sanayii, taşı.t araçlan sanayii gibi alanlarda önemli boyt~tlara
varmış tır. 1986 yılında pozitif bir gelişme gösteren alt sektörler ise kimya,
lastik, plastik, pamuk ipliği ham bez ve elektirikli aletler olmuş tur. Bu gelişmelere paralel olarak imalat sanayii içinele ihracatın oramnında da bir gerileme olmuş ve bu oran tüm imalat sanayii için 1985 deki '; 16,1 iken
1986 da ~( 14 8 e düs mü s tür. Bu !!eri le me gerek tüketi ın ın :ı ll:ırı gerek ara
mallar gerekse yatınm mallan alanında kendisini göstermiştir.
'
'>
•
-
•
.....
"-'
1986 yılmda ihracatın gerilemesinde dış faktörlerin etkisi olduğu bilinen bir gerçektir. Nitekim islam ülkelerine yapılan ihracat~.; 23, Basra Körtf>zi ülkelerine yapılan ihracat ise ~'r. 39 oranında gerilemeler göstermiştir.
Buna karşılık Türkiye 1986 yılında OECD ülkelerine yaptığı ihracatı'.~ 4,5
oranında arttırabilmiştir. Bu arada İngiltere'ye yapılan ihracatın ';i 38 lik
bir gerileme göstermesine rağmen elde eelilen bu performans küçümsenecek
nitelikte değildir. Bu çerçeveele ihracattaki azalmayı izlenilen dışa açılma
politikalanndan bir sapma olarak değerlendirmek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Türkiy·c'nin Ortadoğu pazarlarına sattığımallarııı iinemli bir bölümünün kısa bir sürede b,atı pazarlarına yiinlendirilecck bir ni teliktc olın:ınıası
nedeniyle. ortaya çıkan boşluğun iç pazar genişlemesi ile telafi eclilmh olmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü iç pazarın
bu telafi ,edici etkisi olmamış olsaydı pek çok sanayi dalında dış talep kısıl­
ması nedeniyle bir krize sürükleııme tehlikesi doğmuş olacak ~)U durum da
bu sanayilerin ge lecek tc yen i dış pazar arama ve yeni pazarlara yü nlennıc
imkanlarını d:ıraltmış olacaktı.
43
6) BÜYÜME VE iÇ iSTiKRAR
1986 yılında gerçekleştirilen •:,; 8 lik büyüme performansı enflasyon oranının da önemli bir gerileme ilc birlikte gerçekleşmiştir. Nikkim 1986 yı­
lında toptan eşya fiyatlan endeksi ~.i 30 ların altına çekilmiş ve bir üneeki ·
yıla göre tO puanın üzerinde bir gerileme göstermiştir. Diğer bir ifade ilc
1986 yılında gerçekleştirilen büyüme, istikrar hedefinden önemli bir sapma
olmadan gerçekleştiritmiş tir. Aslında 1986 yılındaki enflasyon o ram küçümsenecek bir oran değildir ve iktisadi ve sosyal açıdan tehlikeli sayılabi­
lecek bir düze.ydedir. Ayrıca 1986 yılında petrol fiy;tlaruun gerilemesi nedeniyle enflasyon oranının daha da aşağılara çekilmesi imkanı değerlendi­
rilmemiştir. Bu nedenle gerçekleştirilen yüksek büyüme performansının istikrar hedefinden belli bir ödün ver~lerek gerçekleştirildiğini söylemek yan• lış olmayacaktır. Diğer bir ifade ile 1986 yılında Hükümetin büyüme hedefini istikrar hedefine tercih eden bir yaklaşım içine girdiğini söylemek
mümkündür. Esasen bu tercih yetkili ağızlardan yapılan çeşitli beyanlarla
da açık bir biçimde dile getirilmiştir.
1986 yılı için büyüme ile enflasyon arasındaki ilişkileri ele alırken iki
hususun gözönünde bulundurulması gerekir. Bunlardan birincisi büyümenin tırmanan bir enflasyonİst ortamda değil, aşağı çekilen bir enflasyon ortamında gerçekleştirilmiş olmasıdır. Dolayısıyla yapılan siyasi tercih enflasyonun biraz daha aşağıya çekilip çekilmeme.;i ile büyüme arasında yapılmıştır. Burada ekonominin büyüme ihtiyacı ile istikrar ihtiyacı arasında
optimum bir tercihin yapılınası sözkonusudur. Bu tercihin doğru olup olmadığı konusunda bir değerlendirme yapılabilmesi için iktisadi, siyasi ve
sosyal alanda çok sayıda faktörün gözönünde bulundurulması gerektiği açık tu·. Diğer taraftan hızlı bir iktisadi büyümenin arz artışlan yoluyla enflasyonİst baskıları azaltıcı bir etki yapabildiği de gözden uzak tu tulınaınalı­
dır.
Türkiye'nin 1970'1i yılların sonlarından beri alışılımş iktisadi büyüme
ve istikrar amacıyla büyüme hedctini
ikinci plana itmesi her alanda biriken ihtiyaçların baskısını arttırmıştır.
1986 yılında gerçekleştirilen yüksek büyüme hın bu açıdan nispi bir nıh:ıt­
lama yaratarak talep ile arz arasındaki potansiyel dengesizliği bir miktar
hızlarını gcrçekleştirememiş olması
azaltmış tır.
Sonuç olarak 1986 yılındaki enflasyon-büyüme performansları bu ıki
olgu arasındaki ilişkilerin tek yönlü olarak değerlendirilm~nıesi gerektiğini
ortaya koymaktadır. Türkiye'de ödemeler dengesini zorlamayan yüksek büyüme performansının enflasyon üzerinde olumsuz etkiler yanmda btmlan
telafi edebilecek çeşitli olumlu etkileri de beraberinde getirebileceği anlaşılmaktadır. Bu açıdan 1986 tecıiibesinin önümüzdeki yıllarda da dikkatli
bir biçimde tekrarlanması yoluna gidilmesinin uygun olacağı şeklindeki bir
sonuç çıkmaktadır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN:
Biz teşekkür ederiz. Erdal Bey, fevkalade güzel noktalara
buyurdunuz. Bu konuları vaktimiz elverdiğince incelemek istiyoruz
ama, zaman k()nustına önem vermek zorundayız.
teınas
Böylece 3 kardeşimizin kıymetli tahlillerini dinledik. Her şey çok açık
bir şekilde arkadaşlanımz tarafından ortaya kondu. Kaldı ki parasal geliş­
me lerde. yapılan kamunun haddızatında iç borçlanmanın devamı ve devlet
bankalannın, bankalar sisteminde çektiği miktann fazla olnnsının da, milletlerarası standardara güre bir önemli etki olduğunu açıkladılar. Tabii içimizde bugüne kadar devletle ilişkili olm1 arkadaşlanmız var. Ekrem Bey'den başlayalım.
Prof. Dr. Ekrem PAKDEMİRLİ: Teşekkür ederim. son söylenen bir
elinıle vardı; 1986'da devletpiyasadan bor~lanımştu·. Halbuki rakamlar tersini söylüyor. Burada bir tefsir hatası var. herhalde, devlet iç borçlan diye
1985'te 2.747, 1986 da 3.273 rakamlarını vermiş. Bu reel borçlanmanın
olmadığını .bilakis devletin borç Ö'dediğini, ilave para alınarlığını gösterir.
J{azine bonosunda da öyle olmuş; piyasaya arz ettiği hazine bonolarını
1.416 dan t.783'e çıkmıştır. Yine enflasyonun çeşitli rakamlan ·var ama,
30 olarak alsanız yine reel borçlanma yok ..Demek ki 1986'da aslında devlet iç k:ıynaklardan elini belli bir miktar çekmiştir. Bilakis. bir ödeme yapmış veya enflasyonu lehine kullanarak borçlarından bir miktar kurtulmuş­
tur.
Bunun
yansıması,
iç
piyasanın canlanması
ve
~;
8'e
v:ıran artışlarda
olmuştur; büyümenin~·~ 8 e geimesinin sebebi de devletin. bu kaynaklm·dan
elini çekmiş olıilasıdır. Bu kaynaklardan elini çekmiş, reel olarak inşaat
sektörü, iç ticaret sektörü ve dış ticaret sektörü kredi almıştır. Yani kredi
hacimlerini artırmışlardu. ilen yine Orhan Bey'in vem1iş olduğu tabloları
kullanayım, bakın kullananlar tanm sektörünü kuUanmamıştır: tanm sektö-
45
rü reel olarak gcrileıni;;tir. Enflasyonu yine r; 30 dü~ünürsck l 985'te tarım
956 iken 1986' da 1062 oluyor. Dcmekki tarım, büyümeden n asibini almamı~. büyüme (artı) t'ntlasyonclan nasibini almamış; düşmüştür.
Sanayi biraz gerilemiş belki kendisini enflasyona karşı korumaya gayret etmiş ama biraz altında kalmıştır. Büyümeden nasibini alanlar, inşaat
sektörü, iç ticaret ve dış ticaret sektörü olmuştur. Geri kalan sE'ktörlercle
reel olarak krcdilerden daha az olmuş veya borç ödeme yapmışlardır. Yani
krcdileri iade etnıi~;der. ama eliğer üç sektör enflasyon (artı) büyümenin üzerinde kredi almıştır.
Bu tabii iç piyasanın canlanmasına sebebiyet veriyor. İç piyasanın canIanınasına sebebiyet veren başka. faktörler ele var. Maddi faktörlerin yanısı­
ra bir de psikolojik fak törler var. Maddi fak törlerden bir tanesi, ortadoğu
ülkelerine olan ihracatın azalnıasıdır. Üretim var, üretimin içerde tüketilmesi için sektörler çeşitli tedbirlere başvurdu Dolayısıyla iç piyasada reel
faizlerin de düşürülmüş olmasından dolayı paradan psikolojik bir kaçış baş­
bclı, tasarruf. yerine .mala bağlaımı meselesi ortaya çıktı. Dolayısıyla ihraç
edilmeyen mik tar piyasaya sürüldü, reel faizler düş tü, psikolojik faktöde
birlikte. piyasa canlanınaya ba~ladı. Çünkü dayanıklı tüketim malına olan
talep arttı, biri alınca diğeri ben de alayım dedi.
Bir de ihracata yönelik olan kurumların tesislerin sayısı günden güne
artıyor; ihracata yönelik kişi hem kaliteye önem veriyor hem de dış rekabet şartlannda prodüktiviteye önem veriyor. Kalite ve prodüktiviteye önem verdiği için, iç pazarımızda daha kaliteli ve daha ucuza verebileceği
mal arzı başlıyor. Dolayısıyla bu da içerdeki tüketimi kırbaçlıyor. Piyasasının canlanmasına bu da sebep oluyor.
Ben özetlersem. iç piyasanın canlanınası '/c 8 bir büyümeye ulaşmak,
reel faizlerin düşürülmüş olması, Ortadoğu piyasalannda bir kriz doğmuş
olması. reel olarak devletin iç borçlanmadan çekilmiş olması, yani daha az
borçlanması veya tersine. entlasyonu da düştüğümüz zaman borcunu ödemiş, geriye vermiş olması. bir miktar borcu ödemek için dışanya para çıka­
rır tabii ama emisyonu ve dola~undaki parayı artırıyor. dolaşımdaki para artışı da hemen piyasaya yansıyor.
Bir de ihracata yönelik tesislt'r piyasaya daha prodüktif daha kaliteli
mal verdiği için piyasada canlanmaya sebep oluyor ve tarını kesimi de fevkalade yüksek bir üretim seviyesine ulaşıyor. Dolayısıyla planlama~·~ 5 gibi
46
bir gelişme beklerken, r; 8 gibi bir noktaya çıkmı:; olınanıızın faydalan da
var, zararlan da var. Faydalannın en büyüğü geııç nüfusa _iş olanağı yaratnıa­
sıdır. Bu şekilde hiç olmazsa işsizlik oranı bir miktar geriye çekilmiş olmaktadır.
Türkiye'nin fert başına milli geliri tabii ki bu~; 8 ile artacağı için güzel bir gelişmedir. Bunun yanında olumsuz olan yönü de, 1986 'da ihracatın gelişmemiş olmasıdır. Akat Bey söyledi, ihracatımızın düşmesi sözkonusu değil, bilakis artmalar olmuştur ama Ortadoğu ülkelerinde çeşitli siyasi
kararlarla, günlük kararlarla değişebilen ekonomik konjonktürlerden bizim
payımızı alamamış olmamızdan dolayı ihracatııııız düşüş gösterdi. Bu da tabii negatif bir olgu.
Hükümet ne yapmak istiyordu: 3 tane ana büyüklük vardı: o büyüklükleri uygun bir seviyeye çekmek istiyordu. Birinci bedeti enflasyonu r; 20
seviyesine inciİrınekti ikinci, işsizliği aşağı çekmekti. Üçüncüsü de ödemeler dengesini diizeltmekti. Çünkü borçlar oldukça yüksek. Bu borçların ödenmesi için ödemeler dengesinin topartanması lazımclı.
Maalesef bu üç büyüklük, üç çokluk zıt kardeşler bi·rbirlerine ters hareket eden unsurlardır. Yani enflasyonu düşürmeye kalkarsanız işsizliği arttırıyorsumız, ödemeler dengesini düzelteceğim derseniz yine işsizlik enflasyonu tabii ters yönde etkiliyorsunuz. Bunlar birbirleriyle ters etki altmda
olduklan içih maniplasyonu oldukça zor ve matematik modelle de neticeyi hemen alabileceğiniz bir sistem oluştıırulınadı. Bu da makuldür, normaldir; ancak, hükümetin zamanında bu hedefe '( enflasyondaki hedefe) ulaşa­
mayacağını belki görmüş olması ve bunu da açıkça halka söylemiş olmasın­
da fayda olurdu, belki hem politik olarak faydası olurdu, hem de beklentileri ortadan kaldınrdı. Tabii enflasyonun iki çeşidi var, birisi ithal enflasyonu, biri de içerdeki enflasyon. İçerdeki enflasyonun ana bileşenleıi, maliyet entlasyonu (artı) mal arzından dolayı ortaya çıkan enflasyondur. Dı­
şardan ithal edilen enflasyon var. Dolardayapacağınız r; 3 lük bir deveiiiasyon (reel olarak söylemiyonını), Türk parasıyla r.; 3 dev~ılüe edildiği zaman
iç piyasada asgari ~;; l 'e yansıyor. Demek ki devalüasyon meselesinele de rahat değilsiniz: paranızı reel olarak devalüe edeceksiniz. Bunun nedeni de ihracat b'ÜCünü arttırmaktır. Yani mevcut liretimiıııizin. mevcut tesislerimizin
ihraç giiclinii artırmak için reel olatak Türk parasillı devalüe etıııek mecburiyetindt')İZ ama, bunu devaliie ederken ' ihracatı artmıcaüım
derken iceri:;:::,
ye de enllasyon ithal ediyorsamz, asgari ';i 35 oranında yani 100 birim de~
~
't/
valüc ettiğiniz zaman 35'i içeriye enflasyon olarak giriyor. Bunl~ır birbirleriyle hep ters çalışan mekanizmalar. Nereye kadar ters çalışacak'? Belki
Türk ekonomisi tamamen yapt'>al bir uyumsağlayıncaya kadar, yapısını değiştirinceye kadar. Ya da tamamen pazar ekonomisine dönünceye kadar
şimdiki sıkıntılar, bence geçici bir dönemin sıkıntılarıdır. Çünkü, serbest piyasa ekonomisi uygulayacağız dedik, çeşitli sebeplerden dolayı yine koruıpacıhğı devam ediyoruz, yine bazı alt sektörlerde liberasyona gidemiyonız.
politik sebepleri de vardır: mesela birtakım sektörler korudiyor, yalnız arkadaşımızlll dediği gibi, jandarma korumacı­
lığı değil de, gümrük duvar koruması. Mesela otomotiv sanayiinde bir hayli
. yüksektir. Arabada olsun, otobüste olsun korumacılık vardır. Tarıın ürünlerinde de korumacılık artmıştır. Aslında her tarafta üniform olsa, Türkiye'nin korumacıhğı yok. Gümrük gelirlerimiz bunu gösteriyor, ama bazı sektörler de sıfırlamışız, bazı sektörlerde anormal yüksek kalmış.
Tabii
bazı
macılığı artııın
O da çeşitli sebeplere dayanıyor tabii; sektörü. hemen rekabete açamamış olmak gibi. Ben bu son söylediğimi şöyle toparlumak istiyorum;
hü.kümetin reel devalüusyona gitmek mecburiyeti vardır. Neden? Çünkü, ödemeler dengesini dlizeltecek, maınüllerine ihraç gücü kazandıracak. Reel
devalüasyon var arkadaşımız bir fotmülden bahsetti tabii o, formülele birtakım şeyleri değiştirmek gerekir, çünkü Türkiye'nin ticari yapısı değişti. Bir
zamanlar d~lann dışındaki paralar dış ticaretin ~( 5 ağırlığına sahipti. Ha.!~
buki bugü.n dış ticaret, gerek ithalat gerek ihracat yönünden 85-87 civarın­
da dolarla ölçülüyor. Geçen yıl bir azizlik oldu; dolar tepetaklaR gitti ve
3, 4 Marktan, bugü.n 1,72 ye aşağı yukarı yan yanya geldi. Bugü.n dış ticaretimizele Mark önemli bir yer tutmuyor. Böyle olunca arkadaşıınızın bahsettiği formüle göre devalüasyona gittiğimizde Türk Parası dolar karşısında
reel devalüasyon olmasma rağmen değer kaybına uğramış tır. DM buzında ve
Yen bazında reel devalüasyon vur ama dış ticaretimiz onlarla ölçülmüyor.
Hakiki manada Türk parası devalüe edilmiyor, ancak bahsedilen formüle
göre devaliie edilmiş oluyor,';{ 8 civarında birfarkı vardır. Fakat yanlış bir
şekilde yola çıkılıyor; mesel:i bizim enfhlsyoııu ölçtüğümüz yanlışlıklar gibi.
Sepetin içindeki malzeme yanlış olunca soınıç da yanlış oluyor. Evde yapı­
lan yemeğe yanlış bir malzeme götürürseniz, başka bir yemek haline gelir.
Bu da böyle, hükümet reel deva!üasyonu yapmak mecburiyetindedir. B tın­
dan sonraki hükiinıetler bunu idame ettirnıek mecburiyetindedirler: belki
sepetteki yanlışlıkları düzeltirler, daha uygun bir reel devalüasvon kavramına gidebilirler.
.
48
ıtükümet
reel faiz politikasını gütmek mecburiyetindcdir: bundan vazgeçmesi mümkün değildir. Aksi halde enflasyonu tekrar körlikler bundan
sonra gelecek hükümet hangi zilıniyette olursa olsun bunu götürmek dunı­
ımındadır diye dü;;ünüyorum. Aynca hükümetler: enflasyon i;;sizlik ve ödenıeler dengesini bir arada tutup onları bir arnıoni içinde uygun yerlerine oturtmak nıecbuıiyetindedir.
Arz
edecekleriın bunlardır, teşekkür
BAŞKAN: Kıymetli nıiitalaalannız
ederim.
için
teşekkür
ederim. Tabii bu içisınlişah,ıdeleri bir daha teyid
tikrar konusundaki tahlilleriniz. başlangıçtaki
ediyor. Yani konu etrafında çe;;itli yorumlar yapılabilir.
Zannediyoruıiı
bana verilen listedeki arkadaşıa-rı dinleyeceğiz. Sayın
Osman Ulugay Bey'in konu üzerinde hazırlıklı olduğunu hatta bugünlerde
kıymetli bir kitabının neşrini yaptığını biliyoruz. inşallah neşredilince dikkatle okuyacağız.
Osman Bey
Buynın.
Osman ULUGA Y:
Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan.
Pakdemirli'nin değindiği noktadan başlamak istiyorum.
belirttiler, gerçekten Türkiye geçen yıl r;; 8 gibi reel
büyüme hızına erişti ve bunun kuşkusuz çeşitli olumlu yanlan, olumlu yansımaları var, ancak Sayın Pakdemirli'de belirtiler, şunu çok açıklıkla göıii­
yonız. Türk ekonomisindeki hızlıbüyüme hem enflasyon ve istikrarla çelişiyor. ·hem de dış ödemeler dengesindeki geli;;melerle çelişiyor. Yani, biz
hızlı büyüdüğiinıüz zaman bu büyük ölçüde iç ekonomiyi köıiiklememizden
kaynaklanan bir hızlı büyüme oluyor. Çünkü ekonomimizin yapB, son 7 -8
yıldaki bütün çabalara rağmen çok fazla gelişmiş değildir. Ancak parasal
faktörleri de kullanarak iç ekonomiyi canladırabiliriz. İnşaat gibi sektörleri
canlandırdığıınız takdirde ve geçen yılki olumlu tanm konjonktürü gibi etkilerle bu sektörlerdeki yüksek büyümelerle yüksek büyüme hızına erişebili­
Ben
Sayın
Değerli konuşmacılar
rıl.
,\ncak dediğimiz gibi, bur:ıda çok önemli çelişkiler gündeme geliyor.
birincisi enflasyonla olan çelişki cntlasyonun ohunsuz etkileri ise tekrarlamaya gerek yok. kaynak dağılımındaki olumsuz etkileri söylendi, bunun dı­
şında gelir dağılımmdaki olumsuz etkileri samnın herkesçe kabul ediliyor
ve genel olarak da ekonominin bii tiiııünde firmalarda. her iş adaım hesap
49
yapmada problemlerle kar~ıla~ıyor. Yani nerede, hangi noktaya kadar reel
k :.'ırdır, reel varlığın ı k onıyor ımı konıyaınıyor ımı, biiyük tereddü ı ler y :ıra­
tıyor V\' gene tahmin ediyorum ki, geleceğe dönük bakı~ açısını. yatırım niyetlerini de çok olumsuz ~d.ilde etkiliyor, çünkü devamlı bir hl'lirsizlik ortamı var. Yani gelecek yıl~.; 20 olacak dcniliyor •; .35 ya da~; 40 oluyor.
oysa bütün hesaplar .belki 'Ir 20 olmasa bile '.i 27'ye giire yapılıyor diyelim,
'; 40 çıkmca d:ı her~ey allüst oluyor Bu tür çarpıklıklar:ı yol :ı\· :ın çe~ it li
etkileri var. Dolayısıyla bu kararı kesin olarak Vl'rmck lazım: hangisini tercih edeceğiz? Hızlı hüyümeyi mi yoksa enflasyonu dü~ürnıeyi mi ıerciiı edl'"'eğiz'! İkisini hirden yapalım dediğimiz t.uın:ın y:ıpaımyonız. llenüz ekonomimizin yapısı hıın:ı müsait lkğil. Bu tercihi yaparken ııe kendimizi ne
de ba~k:ılarını aldatmayalım. Biz hem yüksek büyüme hızını tuttur:ıcağız,
lı em de enflasyonu dü~iireceği;. dediğimiz zaman biraz kendimizi :ılda tım~
oluruz. Şimdi dediğim gibi, sosyal etkileriyle birlikk bizim içerde yapacağıııııl. tercihler önemlidir. Belki de daha önemli olan hızlı büyiinwyle üdenwler dengesi arasındaki çeli~ki var.
Tabloya bakarsak son yıllarda 1986 gene iyi bir örneği: 19S6 da bencc hızlı bliyümemizin en önemli nedenlerinden bir tanesi de sanıyorum Asa f Sava~ arkadaşımız da belirtti, 1,5 mi Iy ar doi:u·lık petrol ta sa nu fu ve bunun getirdiği bir ek miktar bu birincisi, ikincisi Türkiye'nin gerçekten son
yıllarda dış itibarında yapım~ olduğu sıçrama nedeniyle rahatlıkla temin edebildiği dış krediler. Bu iki unsur geçen yılki ve belki de dıha önceki yıl­
lardaki büyüme hızını tutturabilmcıniz açısından son derece önemli ve klasik bir rol oynadı.
Kamu yatırımlarının niteliğine baktığımızda ne görüyoruz, hüyük ölçüde altyapı yatırımları, belediye yatırımlan giirüyonız. Bunların :ırkasmda
ııc var. Büyük ve klasik projell'r için temin edilmi~ olan dış kaynaklar var.
Bu dış kaynak akı~ı sürdüğü sürece bunu devam ettinnckte mümkün:
acaba bu dı~ kaynak akışının sürmesi bu k'adar garanti mi? Petrol fiyatlarına
bir bakalım geçen yıl ki 12 dolarları tamamen unutmak lazım; 1~ dolar fiyatı yerle~ti, hatta OPEC çevrelerinde şimdi, 20 dolardan bahsedilmckdir.
Geçen yılki, 1,5 milyarlık ek kaynağı da unutmak lazım.
Türkiye'nin dış itibarı sanıyorum ki, hala çok iyi· ancak; yabancı bankaların, kredi müesseselerinin b:ıkı~ aı;ısındaki politik istikrar da çok biiyük
önem taşıyor. Şimdi olaya yine sanıimi olarak bakarsak, önümüzdeki dönemde acaba 1980'den bu yana ~u ya da bu ~ekilde konınımı~ olmı politik
50
isı ik ra mn aynı
güven içerisinde k oru n ması garanti ın i? B u nu n la birlik tc Türkiye'nin dış ödemeler tablosundaki büyümeden k:ıyn:ıklanaıı lıozulınaya
doğru gidişi bu yıl ne kadar diizelıehileceğiz? Biz gc<;·cn yıl dı~ kredi kaynaklannın karşısına çıkarken dedik ki bu yıl bizim için olııııılıı !ıir yıt petrol faturalan düşecek, cari işlemler açığıını1.1 700 - XOO milyon dobr:ı
indireceğiz. Halinı ki sonu~ ta cari işll'ınlcr açığıııı11. 1.5 ıııily:ır dolara çıktı.
Bu yılın ilk üç ayındaki tabloda biraz daha iyiyc doğru gidiş var. i~·e dünük
vey:ı i\· piyasanın can1anm:ısma dayalı büyüıncyi bu yıl da sürdiirdii~iiıııiit
!akdirde acaba somıç olarak bizim ödemeler dcııgcıııit.i nasıl ctkile~·ccek n·
politik istikrarın yaımıra Türkiye'nin ödemeler dengesiııdeki kih;iik iil<;üdeki bozulmalarm gündeme geldiğinin dışardan görülmesi dış kredi :ıkı~ını nasıl etkileyecek? Bence bu çok kritik sonıniardan birisi VL' bu d:ı ııclicede lıi­
zi belki si.iper cihete kadar getirecek, acaba hızlı büyüme ıııi '! ödemeler dengesini düzeltmek mi tercihiylc, ikinci ana tercih olarak kar~ıya gL'icbileceğimizi tahmiı1 ediyonım.
Tabii ki olaylar bir vakum içinde cereyan etmiyor: tamamen ekonomik kriteriere güre karar vermek mümkün değil. Politikaların kendi gerçekleri var ve o hava içinde belli bir yöne girebilecek anı:ı, biz böyle bir değerlendirme yaparken sanıyorum ki bu iki tercih üzerinde çok dikkatle
durmak ve bunun muhtemel sonuçlarını da hesaba katarak bir an:ıliz yapmak zorundayız. Yani; büyüme mi ödeılleler dengesinin diizelmesi nıi tercilı­
lerini çok açık olarak koymamız lazm1 ve bunların hepsini birden İstersek
hedeflere varamayacağınuzı görmemiz lazım.
bir diğer noktada s:ğl:nan '(Wiik biiBurada çok çe~itli sektörlerin temsilcileri var. acaba büyüme tüm sektörlere yaygın bir ~ekilde yansıdı mı, bir fcralılık getirdinıi yoksa o yansıma belli sektörlerde daha fazla, diğerlerinde dalı:ı az ını'!
S biiyiiyen bir ülkede lı:ıkikatcn büyük bir canlılık, bir aktivite ve her alanda fer:ıhlık göıiinınesi lazım. Buna r:ığım·ıı de yine belirtildi: prolcstol:ırın doruya çıktığı bir yıl oldu ve zaın:ıııtaııı:ııı ifl:ısl:ır güııdeııw gl'ldi. Burada 1 1 :)
lik biiyiime ekonominin bütün sektörleri içiıı tek ba~m:ı bir \'Öt.iiııı if:ıdc
elmiyor. Acaba ekonominin yapısında nasıl bir değişiklik geldi ki. lıii.yk' bir
sonııç ortaya çıktı. Belki tartı~ılın:ısınd:ı f:ıyda olur diye dii-;;iiııiiyonıııı. Te;;ekkiir ederim.
Son olarak
değinmek istediğim
yiiıııe lıakkmda.
1 ;
BAŞKAN: Teşekkiir
BliyiiııH'
ederim
Osnı:ın
Bey,
ilc enflasyon birlıiriııi nıııtlak:ı ters yöndv L'tkik·yen·kıir ko-
mısunıın fataıist
bir
açıdan alınması lazıııı
gelir mi gelmet.
ıni tartı~ıhr.
Türkiye'nin geçmiş seneterindeki bazı tecrübelerinden yararlanmak
imkanı da olabilir. Öyle yıllar olmu~tur ki, arka arkaya hüyiiıne de sağlan­
nıı;;tır. Enflasyonda makul Iİ:ıdlerdc ıutul:ıbibııi~tir. 'Yani bu tip modeller
tk' :ıcah:ı tekrar geçerli olahilirıııi, nıiinak:ı;;aları yapılacak.
Doktor Cavit Çıt:ık Beycfendi, TÜlliTAK Bilim Kurulu üyemiz
Efendim ..
Buynın
Dr. Cavit ÇIT AK: " Bir sanayici olarak ekonomik
him probleminin üretimde yattığını ifade etmek isterim.
Acaba üretim
dünyamızın
en mii-
nasıl arttınl:ıcaktır.
İster yeni yatırımlar olsun, ister mevcutların daha fazla üretınesi ol~u1
öncelikli problem sistemin en uygun koşullarda finansmanı olacaktır.
Rasyonalizasyon ve prodiiktivitenin tashihi ku~kusuz fcvkülade önemlidir. Ancak finans maliyetlerinin '1; 80 lere vardığı bir düzende, tiim satış
fiyatı içinde i~çiliğinin 'l 12- 14 olduğu dikkatealınırsa teknol1~i ve mühendislik faaliyetlerinin gelişnwınesi bir ülçlide izah edilebilir.
Kredi faizleri ile m evduat faizleri arasındaki mevcut uçunıımı n tashih
edilcınemesi, üretim ve yatırım için çıkanlan tahvillerde '; 1Ö stop:ıjııı vazgeçilmesi gereğini akla getiriyor. Kanaatİınce bu uygulama sanayide finans
maliyetlerini 'l40 lar mertebesine çekebilecektir.
Aynca ekonomiınizde kaynak kliçüklüğii, gelişme :u·zunıuzla enflasyonun indirilmesini ters diişürmektedir. Kısacası problem çarpımı sabit iki sayı ile bizi karşı karşıya bırakmadır. Bu olu~, ekonomiyi ınakr9 dengelerde
belirli şartların içine çekerken, sosyal kaosa mani olmak için mikro dengelerde bazı ters kararlar verıneğe mecbur tutmaktadır.
Bana göre bu çelişkili görüntü, ekonomik stabilizasyonu teessüs (dene
dek devam edecektir.
Yine
ayrıca teşvik
sisteminin bir
değ·i~ik
yönüne de
değinmek
istiyo-
rum;
Yeni ku nı lacak bir şirkete müracaatmda en gen i~ teşvikler en k ısa za-
,_
-ı
nı:ıııda
timini
verilirken;
aynı
sağlayabilecek
konuda fin:ıns tıkanıklığında olan bir kunıluş:ı üreiçin destck yapılamamasının izahı miinıkiin değildir.
Te~ckkür
ederim.
BAŞKAN
- Ben
tc~ekkiir
ederim
kıymetli açıklamalanıw.dan dolayı.
Efendim saat 13.00'e kadar zaımediyonım iki arkada~ daha koııu~ahi­
lirler: ben Yıldırım B<.'y'i ve Kemal Yanı! Bey'i göıiiyorunı. Tuğrııllky de
söz is li y orlar.
Kcmall3cy'e söz veriyorum, buyui·un efendim.
Kemal VAROL -- Efendim, bir sanayici ol:u·ak konuşmak istiyorum.
Bu son dönemlerde alınan ekonomik kararlarm s:ınayimizi nasıl etkilediğini
anlatmaya çalışacağım.
Bir
arkadaşımız,
maliyet unsurlarm dile getirdi. Bu maliyet unsurlan
anda avantajlı durumda görüldüğümüz husus işçilik tir. O da çoğu sektörlerde yüzde 15'in altındadır. Bunun dışında finansınan giderleri,
hammadde giderleri, eneıji giderleri nazari dikkate alındığında citllen sanayicimiz çok büyük bir özveri içindedir, bu ortaya çıkacaktır rakanıtara
bak tığmuz zaman.
arasında şu
Sayın lıocamızın
ortaya koyduğu gibi, yüzde 30'1ar:ı varan ıcel f:ıi1.ler
hiç bir yerinde yok lur: riııansııı:ın giderleri maliyel i\·erisiııde \'ok
boyutlara varmı~tır ve bunun m• kadar zamanda makul bir seviyeye
hususunda artık sanayici ümidini kaybetıııi~ desem doğrcıdur.
dünyanın
iiııeınli
ineceği
llamnıadde duıı.ıınuna gelindiği z:ımaıı 5anayiiııin lıl'lki y:ın-;ı
yerli
hanı­
madde ile çalışmakta ama, diğer bir yan-;ıda ithiılat ilc ihtiyacını gidL'rnıek­
tedir. Burada da kur poliük:ımız çok ünemli bir etkendir. Bunda da ayrıca
satınalma ı-iiresi
faizler dikkate alındığında yine avııııtajlı bir dıırııınu­
lllll z söz konusu değildir.
ve.
Eneıji
giderleri, özellikle 1983 yılından bu yana çok önemlili ölçiiierde artmıştır. Dünya fiyatlarının, bir ara ortalama yüzde yüz fazlası bir değere
kadar yüksclmi~tir: son bir senedir yapılmayan zanılarla ancak ~imdi'; 50
kadar (özellikle AET ülkelerine göre) yüksek fiyat ödemekteyiz.
Bunun
dı!imda
bizim tabii
c;ınıgiiniilden
tasvip
ettiğimiz
bir
Katına
53
Değer Vergisi ı.ıygulaıııasma gcçıni~ bulunmakt:ıyız. Bıı g.e<,·i~ yirı.' sanayici-
nin büyük özverisiylc ba~arı.va ula~tı denilebilir. Çünkü bu her ne kadar
ıııiistl'lılikten alınan bir vergi ise de zaten serbest ekoııoıııide au: talep kaidesi sonucu biz ~ayet fiy:ıtl:ırııııızı K:ıtııı:ı Değer Vergisi iilçüsiiııde yükselt0lıilsl')'dik huıııı zaten yapacak tık. Dolayısıyla huıııı da lıit.den <.:ıkan birver-
gi o !:ırak giirınek teyiz. Pek çok sanayii k unılıı~ la rı lıl'lk i is tilısal vergisi nı u atiyetinden dolayı belki lıu kül ~'eti kapa tım~ ol:ıbilir :ıııı:ı c;ok iiııeıııli siıııayii
kolları maalesef reel olarak bıı yüküııılüliiğü ta~ımı~ bulımıııaktadır.
Bu da yetmiyor gibi, son zamanlarda beitdiye yatırıııılarına paralel
olarak su giderlerine meydana gelen yeni bir gider kalemi ortaya çıkıııı~tır.
Rakamları özellikle istanbul yöresi için verdiğimiz takdirde, tekstil sanayiinde cııeıji giderleriyle (yaııi elektrik giderleriylc) su giderlerini ıııukaye­
se ettiğiınizde, su giderleri, eneıji giderlerini a~ıııı~ bulunmaktadır. Bu rakam geçen sene yok denecek seviyede idi. Bu ciddi bir problem olarak yine
sanayicinin k:.ır~ıla~tığı bir sıkmtıdır.
Bütün bunların dı~ıııda bir lıusııs daha var: ithal ettiğimiz haııımadde­
lerdc gümrük vergisi vardır: bilıniyorum, çok tekliflerimiz oldu, koruyacaksak, Türkiyede varolan sanayiiyi konımalıyız, olmayan sanayii korunınaz.
\ksdı tckstilde boya ve kiıııycvi maddeler. Üzeilikle boya maddelerinin seni.'lndir imalatı sözkonusudur fakat bir türlü bu teknoloji ne Türkiye'ye gelir ne de bu imal edilir. Fakat, yüzde 50- 60 vergilerle bunu konııııaya özelIikle ısrar ederiz. Buna hir an!anı vermek ddden ıııiiıııkün değildir.
Biitüıı bunlar, nazan dikkate ;ılındığında sanayici, acaba hangi prodiikıivite artı~ıyla
ihraç piyasasıyla rekabet edebilir. Bunıııı güzel bir muhasc-
lıesini yapma!da fayda vardır. Bizim nihayet s:ığlayahileceğiıniz randıman
artı~l:ırı cıı
fazla yüzde 20'yc varan i~çilikte bir tasarruf sağlayabilir. Ger;
kalan diğer kalemlerde önemli bir gelişme beklemeıııl'liyiz. Belki kalite,
ııefaset farkını sağlayabildiğimiz takdirde, diğerlerine üstünlük konusunda,
fiatlarda belki avantajlanmız olabilir, humın dı~ında girdilerde ciddi bir
problem var.
Finansman giderlerine tekrar döıııııek istiyorum; biz (Sayın Pakdemirli Hocamız da burada) izlenen politikalarla terbiye edilmek istendik: tCI't)iyli bir duruma geldiğimizi iddia edebiliriz. Ancak ııiçiıı yalnız sanayici terbiye ediliyor, bankaların acaba hiç terbiye edilmeye ihtiyacı yok ıııu'! Sordıı­
ğıııııuzda diyelim ki ınudilerimiz paralarını sıfır faizierk bankalara yatırsa,
lıa~ka da hiç bir beklentisi olmasa acaba bankalanıııız bunu minimum ka-
ça finanse eder'? Merkez Bankasının en list kademesindeki yctkililcrdl'll bunu münaka~a ettiğimiz zaman yüzde 15 - J6'dan a~ağıya inmcyeceğini
söylüyorlar. Peki, hangi şartlar alıında nasıl oluyor da Batı Almanya'da
yüzde 5 - 6 ile para finanse ediliyor'! Üstelik bunun i~~inden ımıdilere ııwv­
duat faizi de üdenır.ektedir. Nasıl oluyor da Batı Alman hankaları hayatiyellerini devam ettiriyorlar'!Burada lıir çarpıklık var. Bi!:ını,;olannı artık
(skandal olmasın diye) brüt k:ırlarıyla değil. net karlanyla ilan etmek llizuıııumı hisseden bankalarımız vardır.
Üzetlcrsek, sanayi kesiminde bankacılık sektörüne korkun~: bir kaynak
Akan bu kaynakların haddi hududu da yoktur. Ben hu ~artlar
altmda yüzde 16'ya maledilen bu paranın kısa sürede makııl olan yüt.dc 2- J
rakamianna v:ınnasının (mevduat faizi dı~ m daki kısıı1mın kalmasının)
mümkün olmadığı kanaatindeyim. Acaba bu noktada bizim hir beklentimiz
olamaz mı ekonomik kararlan tesbitedenlerimizden'?
akmakt:ıchr.
Süyleyeceklerim bunlardan ibarettir efendim.
BAŞKAN -Teşekkür
Söz
sırası Tuğrul
Doç. Dr.
Tuğrul
Te~ekkür
ederim.
ederim.
Bey'de: buyurun efendim.
ÇUBUKÇU-- Efendim çok
teşekkür
ederim.
Saym Ba~kan, doğrusu ben, çeşitli güriişlcri dinlerken, ~alıısları da bir
ölçüde t:ımdığım için bazı güçlükler çektim. Şimdi bir t:ıraft:ııı o giiı.;lülde­
riıııi ifade ederken, bir taraftan da tartışmaları belki canl:ındırac:ık ııoktala­
ra değineceğim.
Önce Asaf Sava~ Bey arkadaşınıızın söylediklerinden başlamak istiyorum: Türkiye'de stop ve go (Dur- Kalk} politikalan uygııl:ınınış mıdır. uygulaımıamış nudır koınısunda
Asaf dedi ki: " Ben hükümetiince stop, snora go şeklinde bir politika u ygııl:ıy:ıcak s:ındıırı, ama öyle yap m ad ı." Bence Asaf fazla yanılmadı; bence hükümet geneldc öyle yaptı. Şöyle: 19R4
yılında gerçekleşme olarak büylime hızımız yüzde 5,9'du. Biliyorsunuz biz.
biiyle yüzde 7'den aşağı büyüme kabul etmeyen millet haline geldik: ama
şimdiki planımızda yüzde 6 koymuşuz. Dcmekki bıı b:ıkıınd:ın kendimize bir sınır koyımışuz, öyle de gcrçekleştirnıişiz. 19ö5 yılıııda yiizdc 5.1
büyüme. Yine gördüğünüz gibi çok yiiksek bir seviye değil, ekonomik canlı­
lığa bir miktar "dur" denilm iş. Fiyatlar itibariyle kontışms:ık i 9S2 'de kl:ı-
55
si k is lik rar politikaları çerçevesinde yüzde 25 'c in dik, sonra Türkiye 'de yeni bir hadise oldu. Türkiye bu ~ekilde devam edebilirdi ve problemi geçici
olarak çözcbilirdi; ama biz farkına vardık ki Türkiye'nin yapısal problemleri var; Türkiye bu yapısal problemleri, uygun da bir zamanelde clmi~ken bu
dilnem içerisinde bir ölçüde halledebilsin. Ulusu hiiklimeti bu yapısaluyum
(diğer bir deyimle yeniden yapısalla~ma) programına geçti. Böyle o.lunca
tabii bıınun maliyetleri ortaya <,_'ıktı ve I982'de 25'e indirdiğinıiz enflasyonu, Hazine rakamlarıyla siiylüyonıın, I983'te 30'a, !9S4'te 52'ye yükseltlik. '{ani Özal !~ükümeti r;; 52 enflasyonla ba;;ladı, sonra I9S5'te 40':ı,
I986'da 26,7'ye indirildi. Şi!ndi deınekki, fıyatların yükselmesi bakımın­
elan da ülkede bir dcflasyonist ortam yaratma çabasından bahsedebiliriz.
Bir toplantıda ben Kaya Erdem Bey ile tartı~ını~tım, Hacettepe Üniversitesinde yapılan bir toplantıda. ihracata iiııcclik veriyorsunuz, halbuki
enllasyonu önleyeceğinizi söylediniz, bu politika vadiniz ile çeli~iyor, ne
dersiniz demiş tim. O zaman bana bir hayli sinirleıııni~ li. Halbuki daha sonra yazılanlar, çizilenler, söylenenlcr, biz de yazdık hepsi ortaya koydu ki,
Im iki arasında böylesine bir trade - off var. Ekrem Pakdemirli Beyin tabiriyle İhracatı artırma politikalarıyla enflasyonuönleme zıt kardeşler ~eklin­
de; bu artık Türkiye'de iyice anlaşıldı. Yalnız büyüme ilc enflasyon değil,
ihracat ve enflasyon arasmda da bu ~ekilde ilişkiler var. Aslında ben hükümetin, enflasyonu ikinci plana ittiğini söylerken ve yazarken demek meseleyi biraz abartmı~ım, çünkü !985 yılında ( 1984'te 5.2 ohm enflasyon) 40'a
19~6'da 26,7'ye inmiş durumda. Aslında bu son ora111 da yüksek buldJğıını için enflasyon öncelikli :ınıaç alınmıyor demi~ tim. 25 diye bir rakanı
konıışulurdu Türkiye'de; bir arkada~amız İstanbul'da iktisatçılar haftası
toplantısında söylemişti. Türkiye'de bir yapısal enflasyon sının var, o da
yüzde 25; oraya kadar kolayca çekebilirsinil, onelan soQrazorolurdemişti.
işte aşağı yukarı oraya gelmi~iz; 1986 yılı sonunda gelinmi~tir. Bir kac:
puan üstündedir. Bir kaç puan üstünde oluşunun sebebi de yüzde 8 büyümeye adeta izin verilmiş olmasıdır. "izin verilme" dedim, i~ tc burada 'kalk"
politikası başlıyor gibi, ama bu hususta bazı söylenecek ~eyler var. Büyüme
ko nusu nu burda konu şu rken Erdal Türkkan arkada~ ını ız acaba bu tesadüfi mi dedi, bunu analiz ederken faktörlerini ortaya koymakta güçlük çekiyonını dedi. Konıı~ulaıılardan derlcdim, bakın ;;öyle sebepler ortaya <,;ıktı:
yine Erdal arkada;;ımız, para arzı artı~ıyla verinılilik artı~ıııı sebep olarak
gösterebildi. Para arzı artışının hızlanması "K.alk" politikasmın en temel i~a­
rctidir. Ekonominin clemekki ihtiyacı ölçüsiindc hir örtü sağl:ınıııt~ ye <jimdi bu su gibi, ilaç gibi yardımcı olmıış dedi. Ekrem Bey baska bir vonım !!.Ct irdi? devlet kaynaklardan eliııi çekti (reel rakamlarla koıı'tı~tıı), dolayısıyla
56
özel kesim bir ölçüde dah:ı fazla yararlandı dediler ve mesela in:;aat kesiminden örnek verdiler; bu suretle de "ilaç" sağlandığı ima edildi. Osman Ulugay arkadaşımız, petrol faturasının azalmasından ve Türkiye'nin kredibilitesi paralelinde borç imkanlarının geni~;deınesinden balıse!lilcr. C:ıvit Çıtak
Bey ataJet kuvvetlerinin kontrolsuzluğundan bahsetti. Bir şey \'OK g:ıribiıne
gidiyor, bana fevkal:ıde umıtulımış gibi geliyor. 19?-;6 yılının lıiiyiiıııe hızı
gerçekten yüzde~ olarak gerçekleşti. Odalar Birliğinin raporuna bakarsak,
sayfa Wc, tarımın büyüme hızı yü1.de 7,7 olıııuş l9S6 yılında. Biz lüıl;i büyük ii lçüde tarım iilkesiyiz. Yani, her ne kadar ın illi lıasılanmııı yünle 25 'i
tarımdan sağlanıyor desek bile, gerek sanayi sektürüniin girdiini bakımııı­
dan, gerek ticaret sc·ktörünüıı ıııalzeıııesi bakıınınd:ın koıııışıırsak. büyük ülçücle tarım tilkesiyiz halfı. ller ne kadar sanayi malhırını ilıracatınıızda yüzde 77'ye çıkarmış isek de, o ayrı bir nıesele: yapıınız itibariyle tanıııla çok
ilişkimiz var. Tarını ne zaman yüzde 7 lıüyiiycbilmi~tir Tlirkiye'de'! Çok nadiren bu düzeyde büyümüş tür. J9K6'd:ı tarıııı yüzele 7,7 büyiiyebilıııiş! YüzdeS'lik genel büyüme hızımızırı si)ylenen unsurlarla ilişkisi yok deıııiyonını:
para arzının artışı gerçekten katkıda bulunımıştur, özel kesimin daha fazla
imkanlardan yararlanması buna yardımcı olmuştur. Bunlar "kalk" politikasıdır. Ama ben tarım sektörünün payının bu büyüme lıızıııdaki önemini hepsinelen üstün görüyorum. Tarım sektöründeki hızlı büyüme ise çok biiyük
ülçüde tesadüfi faktörlere bağlı olduğuna göre, yalnız bu yüzde 8 'lik genel
büyümeye bakarak 1986'da tam manasıyla bi( "kalk" politikasına geçildi
deme k de zor. Öze Ilikle bu 19?-;6 yıh1da enflasyon lı:ızi neye güre yüzde
26,7'ye DiE toptan eşya endeksine göre yüzde 29,6'ya inıııişken! Ama
1 9?-; 7 başlarında tırmanan enflasyona ve yine yüksek olac:ığa beı11.eyen.
büyüme hızına göre "genelde" bir seçim ekonomisi ve ''k)ılk" politikası
sezinliyoruın.
Şimdi, bu biiyüme hızı iyi mi kötü mü konusunu da tartışalım. Ben
Inırcia
Osman Ulagay arkadaşmıızın miitereddit bir ~ekilde ortaya koyduğu (güzel bir şekilde ortaya koyduğu am:.ı kendisi sonuçta çekimser kaldı
bir noktada) bu büyüme konusunda bir tercih koymak istiyorum. Teı:cilı
koynıaınız lazını geldiği kanaatindeyim. Sayın Ba~kan, her ne kadar si1.in
lıüyüıneyle fiyat istikrarını ı beraberce gerçekleştirebilttiğimiz diineıııkr olduğunu söylemiş olmanıza ve haklı olmanıza r:ığıııeıı bunlar c!;ılıa farklı
yıllardı. Türkiye'nin içinde bulunduğu bu dönemde bir tercih ıııeseksi daha Ilariz şekilde ortaya çıkıyor: ;;imdi ikisini beraber gerı,'eklL·;;rirınek bir
hayli daha fazla ıııarifet isteyen bir ;;ey. Aslında fiyat istikr:ımııın <.;e~itlie­
kononıik ve sosyal amaçları, bu arada iktisadi biiyiimeyi gerçd~lcştirıııe­
niıı bir öıı ko~ulu olduğunu ifade cııııek isterim. Bu nedenle bıır:ıd:ı tercihi.
57
kesin ,ıJ:ır:ık, Kaya 13ey ile tartı~ın:ınw.da da siiykdiın. kesin olarak enllasyon t:ır:ırııı:ı koyın:ık zorundayız. Burada garihiıne giden, Asar :ırkad:ı~ınıı­
zııı eski tutuımınu devam etıirınesidir. Sat:ı~ın:ı olacık hl'lki, s:ıta~ın:ı
o da hana s:ıta~ır ~imdi. Vakti\ k bir seminer yapını~tık: lıuıı:ılııııdan lıüyü­
ııwye diye.
iktisat Fakültesi Mezunl:ırı lkrııeğiııiıı bir topl:ıntısıydı. Orada, 19H2'de enllasyond:ı yüzde 25'c iıııni~ıik, J9X3'te artık büyüme dünemine geldik.
lıüyüyelinı diyordu. Anl:ıd1ğını kadarıyla h:"ıl[ı ve her lıalükiırda büyüıneyi
tercih ediyor Asar arkada!jtmız. Ben aynı k:ına:ıtte değilim: ben her ne kadar geti!jınek te ol:m ülke ise k dt', ki~i başına gclirimitj · :ırtırmamız l:ızıms:ı
da, vesaire vesairc olsa da, bunun tehlikelerine işaret etmeliyiz di)orum. Zararları söyleniyor: cnnasyon kaynak dağılımını bozar. gelir dağıhilllll bozar, istikrarlı büyümeyi ünler falan diye. Ondan sonra gelin önce şunu düzeHelim de, ekonomiyi bir rasyon:ılize edelim ondan sonra büyüme heveslerine kapılalım meselesine gelince, yüzde 8'de iyi bir büyüme canım. bu da
ho!jumuza gitti falan diyonız. Bence hiç ho!ja gidecek bir durum değil: ve
bence bu iktisat politikalarınlll ylirütülmcsindc ha~arısız olunma"ının bir
eınaresidir. Yani tarımın ünemini lıiılü aklımda tutuyoruın, tanındaki büyümenin yansımasını da, f:ık:ıt para politikala-mda ve diğer politikalarda
talep yönetimi meselesine gereğince ağırlık veremeyi!-jimiz veya onu gcr<,'eklc!;,itireıncyi!?iınizin bir payı oldıığunıı söyleyerek, hiiylimenin phm hedeli doğrultusunda 6 seviyesinde (hatta program hedefi 6 bile değil 5) bu
seviyede tutulamayı!jını bir ba!?ansızlık olarak giiriiyonıın. Enflasyonun nı­
rarl:ırını gözönünde liulundur:ır:ık bu X'lik bliyünıeyi iyi bir !-jl')' ol:u·:ık görmüyorum. Artık bir tercih koyıııı,ıımz lazım diyorum.
Konıma
konusunda da bir kaç !?CY söylemek istiyorum: Asaf, korunıayı yüksek buldu Türkiye'de, bazı sanayi dallarında. Halbuki bizim alı~tı­
ğıınız daima konıma taratıısı görüşleridir. Demcj(ki şimdi 5-6 yıldır epeycc deği~mi~iz ki, koruma istekkrinden vazgeçer gibiyiz. Kendisi bir tirmada danışmanlık yaptığı için mi acaba bu şekle geldi bilmiyorum ama, ben
hülü değişmed im akadcmisyen olarak. Kendisiyle paylao;; lığım giirli!jlerim
var, bir ölçüde Türkiye'de korumanın gerekli olduğu kanaatindeyim ve bunu devlet de kabul etınİ!j. Ekrem Pakdemirli Bey dedi ki, belli ölçüde koruma yı siirdiirınck zonındaydık, bunun sebepleri vardır, re k :ı be te aça mı, yordıık. Hüla da açamıyonız ve taın manasıyla daha bir süre açaınayacağız.
Firma yönetkileri söylemiyorlar ını ikide birde, ne öl<.;iide kiıruın:ı istediklt'rini? Üzel teşebhiis burada ... ALT'ye giri!jinıize daha hayli vakit var. Bu
,\FT ilc ili~kiler meselesi hepimiz. biliyoruz ki, 2000 yıllarının meselesi. 13
sene az bir vakit değildir Türkiye için. Vaktiyle ağır sanayi fal:n diye bir
~eylerin üzerinde dunıldu, Türkiye'nin sanayi politik:ısıyl:ı da il~li bu. Sanayilqelim: nasıl saııayile;;clim'! Ağır s:ııı:ıyik~L·liın. Aın:ı bu devll't eliyle
olur.
Olmadı. Amblem kaldı
gerisi gelmedi falan dedik. Şiındi sanayinin
yapısınıcia etkileyecek ba~ka bir
yola gidiyoruz: S:ıvunnı:ı sanayii. Bu llll'seil'yi biz biiyük ölçüde, savunma ihtiy:ıçlarımızııı y:ınmda, bir sanayi politikası olarak da istiyoruz ve .~avunııı:ınm sanayiıııize getireceği kalkılırdan
biiyük iilçüde yararlanacağınıın dii~iiııiiyonız. Bir taraftan savunma sanayii
kuracağız diye revkalade hcvcsliyit: iizel te~l'lı\ıiis y:ıııa~nııyor, biiyük ölçiide devlet yapsm falan deniliyor. Bir taraftan ALT'ye gireceği!., konımalan
azaltmak lazım diyoruz ve Cavit Bey haklı olarak soruyor: selektif olnıah­
yız,
ama hangi sanayilerde gcli~eceğiıniJ.i nasıl seı;eccgit.? Vaktinde bunun
tartı~ması şöyle yapılırdı: Efendim, plan yapar, şu, ~.u sanayilerde geli?iriz.
Planıınız kötü yapıldı; bir arkadaşımız söyledi, "Rastgele 'ithal ikamesi yapıldı " dedi. Plancı bu işi yapamadı, seleksiyon i~ini. Piyasa mekanizması­
nın yapacağından da, anladığım kadarıyla Cavit Bey'in hayli kuşkusu var.
benim de ku~kuın var, dolayısıyla burada hiıliı bir açmaz i~·erisindeyiz,
AET olgusu da önümüzde. llangi sanayileri ne ülçlitle konıyacağu., ne kadar vade içerisinde ve hangi araçlarla konıyacağız, bu meseleye de öniimi.izdeki yılların problemi olarak baknıakta hakhyız. Am:ı, şu noktayı söyleyerek bitiriyorum: Batılılar da sanayilerini ve ekonomi lerini. çe~it li sektörlerini koruyorlar ve bu konıy:ıııların bir kısım da yine ALT İ\'erisindc: oııl;u· da
yine büyük ölçüde bu konıma çabası içinde. AET'niıı içinde bultınmak sanayiyi korumaya o kadardamani olmuyor demekki. Bi;. de bunun yollarını
öğreneceğiz ve daha vaktimiz de var diyorum.
Konuşulanlar içinde
Teşekkür
fikir tcatisinde
bulıııımak istedim.
ederim.
BAŞKAN -
Biz teşekkür ederiz. Oldukça faydalı oldu. Bu topl:mtıb­
rm basma, herkese kapalı olmasının bir sebebi İstişare kurulu topl:ntısı olması ve burada her fikri n çok ac~ık bir ~eki kle, çok serbestı,'e söyle nınesi la-
Onun için de tahditler yapııuyonı:t.. Cev:ıplannı lıckkyebilcceğinizi
söylediniz, öğlenden sonra onu da sağlarız. iler~eyi \'ok açık koym:ık faydalı olacak.
ZIIll.
13.45 'te toplanmak üznc oturumu kapatıyorıım.
59
BAŞKAN - Ünce Sayın Yıldırını Bey'den düşiincelerini rica edeceğiz.
Sonra Üzcan Bey meslekdaşımız fikirlerini söyleyecek, arkasından yönetim
kurulu üyelerimiz zaııııediyonım \lüıııiıı Bey var, kendisi a,·ıkl:unalar yapacak
Vl'
Sabahattin Bey hocaınızia kap:ıtacağız.
Son kısımda, tebliğ sahibi 3 :ırk<Hia!j, cevaplarını ve beklentilerini lıelir­
tecekkr. Bu sırayı deği~tireceğiz . .\sar lky,ııc:,~ak biletini erken saate alınış,
ilk siizii kendisine vereceğiz. Ark:ısıııdan ııorıııal sırayı takip ederek, Orhan
Bey'e söz vereceğiz ve Erdal Bey ik kapatacağız.
Buyunııı Özcan Bey.
Dr. Üzcan BOLCAN - Efendim ben bankal:u·la alakah olmak iizere lrJirttiğim noktalardan itibaren lıan şeyler söykmek istiyorum. Biraz enel
Kemal Beyin üzerinde durduğu, s:nıayi kesiminden bankalara iidenııwkte olan, maliyetleri etkileyen, faizler, y:ıııi finans giderleri meselesi var. Doğru:
:ıma, bugünidi b:ıııkal:ırın çalışması ve hükümetin aldığı kararlar mııvacehe ..
sinde hankaların bunları :ı!jağı çekmeleri zannedcriın pek kolay olmayacak.
Belki bir kaç puan daha aşağı indirilehilecck düzeye gl'idlilir. T:ıhii burada
lıiikiinıetlerin tercihleri söz konusu. O kararlarla ancak bankaların faiz hadlerini ve kredileri aşağı çekme duruımı.olabilir.
Esascn son 3 senede gördüğüm, özellikle sanayi yatırıınl:u·ı açısmdan
alakah bir iki nokta var, bunları anlatacağıııı. Orhan Bey de dotayolarak değindilcr. Ekrem Bey biraz evvel zaten izahl:ırıyla bahsettiler.
yakından
lı
Bııgiiıı
sanayi yatırımlarında. sanayici yeni yatırıma gitmemektedir.
yeni yatırımcılar saııayi kesimine girmemektedir. i\liileşcbbis,
bu salıaya itibar etmeınektedir. \!evcut sanayici ise, y~ııi bir yatırıma gitmeıııekte, mevcutlarının ya darboğazını gidermekte', ya da modern düzenleme yapmakta, bu ~ekiklc biraz oyal:uııııaktadir. Zaten Türk sanayi 25 -30
seııelik bir geçmişe sahiptir; bir çok ınakin:ıl:u·ı değişmektedir, teknol(~jiler
geli~ıniştir. Deği~mc ıııechııriyeti vardır. Yeni bir sahaya, yeni bir yatırıın:ı
maalesef gitmemektedir. Biraz evvel arz ettiııı, ınüteşebhisler ise,sanayi kesimine bir kaç senedir girnıeıııektı.:-dir. Bu çok tehlikeli boyutu olan bir
noktadır. Buııuı Orhan Bey'in tebliğinin 11 inci sayfasında görmek ınüın­
künclür. Bakın tarım sanayi, t9g5'te 956'cbn 1062'ye çıkıyor, sanayi 1772den 2 149'a ı,:ıkıyor; yüzde 10- 12'1ik lıir artı~. Fakat hizmet sektörü çok
başka ~ekilde,
60
hızla artmaktadır. Dolayısıyla son 2 - 3 senede hizmet sektörü diğer kc.
s imiere nisbetle bir artı~ yapmak ta, bir ba~ka i fade ilc ya tırını c ı, sanayi yerine özel sektörü tercih etmektedir. Bu iç ticart'ttc görülınektedirve turizm
yatırımlarma, sağlık yatırımiarına doğru kayıııaktadır. Dolayısıyla önümüzdeki yıllar için yeni üretimler söz konusu olamayacağından mevcut kapasite artışlarıyla sürcccğindcn, orada zaten Türkiye'nin nüfus artış hızına
ilave mal imkaniarım karşılayabilccekler, önüıniizddd yıllarda mal arzında
bir daralma olacağı kanaatindeyim. Bu i.se gerek, dı~ ticarete açıhnad:ı, gerekse hizmet sektörü dolaşınıında bir sıkıntıya götürebilecek. bir başka ifade ilc üretim olmazsa neyin alınıp satılacağı sonısu ortaya çıkacaktır. l3u,
Türkiye için çok önemli sayılabilecek bir noktadır c;ünkü ileride üretimierin artma ihtimali azalmak ta dır. Yapılacak ~ey, gene sanayi k esi mi ili n bu
ıcrcihler!ni veya teşebbüslerin sanayiye olan tercihlerini artıracak, onlm·ı
teşvik edecek bir modeli bulmak olacaktır. Bu model nasıl olabilir, onların
tercihleri modekle neler olabilir. Üretimin, yatırımın tutarını etkileyecek,
ımısraf kabnlerinde maliyet küçültücü tedbirler alınmaktadır. 1\lesela hükümetler, Özal Hükümeti, kur garantili bir ölçü çıkarttı; yüzde 26'sı faiz
hadleri, kurda, dövizlerde bu oranda. Yüzde JS biraz fazla olduğu için
maalesef eski hızını durdurmadı. Her halükürda sanayiciyi yeni yatırımlm·a
itecek, sanayi kesimini sektörlere itecek bir pozisyonda var. Müteşebbisle­
rin de hizmet sektörüne
akınılll
bu tarafa
doğru c;ekebilecek, dolayısı)ia
mal arzını artıracak tedbirlerin alınması lazımdır.
Benim bu noktada söyleyeceklerim bunlar. Bir de konuştuk; enflasyonla büyüme arasın~aki tersorantı gibi görünüyor ancak t,ir terslik yoktur;
büyüme ile enflasyon konusunda, enflasyon azaltılabilir, büyüme de mümklin olabilir ama malüuet odur ki, bu ikisini sağlayabilecek bir politika tat-·
bi k eden bulıımır. Geçmi~te bir çok zamanlarda yakından ~ahit olduk, gördük, her ikisi de bu iki zıt gibi görünen mekanizma rahatlıkla yürütülcbildi.
Elverirki, bu işe ciddi y:ıkla~ımlaı: olsun.
Teşekkiir
ederim,
BAŞKAN -
Ben te~ekkür ederim açıklanıal:ırmızdan dolayı. Buyurun
Yıldırım Beyefendi.
Yıldırım AKTÜRK - Tqekkiir ederim. Özcan Beyin bu ilavesi benim
i~inıi biraz daha kolayla~tırdı; siiylcıııck istediklerimden bir t:ıııesiycli: (,'ok
net bir şekilde ifade buldu.
Şöyle başlamak istiyorum: Birincisi, ekonomi. kaynaklarnı dağılıını
61
lıadisesidir: konu'?macılar
prodüktivite meselesine, dcği~ik biçimlerde bu
hususa yer verdiler. Bu noktadan bakarsak iki sıkıntımız var genelde: birisi,
kaynakları tevzi eden kunılu~!:ırın hclli ba'?lıları olan ticari bankalar, (Kaımı bankası, üzel, küçük, biiyük diye ayırdetmiyorum) genelde mü~ teriye
dönük portföylerinde bir verimsizlik, tabiri caizse tavuğa vermek yerine
lıoroza vermek olayı var, dolayısıyla üretime gitmiyor k:ıynüklar. Bunun
sebepleri, portföylerinde, bazı mli'?tcrilcrle donuk kredi olayını a~ınak için
faiz kadar limitleri genişletme şeklinde bir uzlaşmaya varıl~or ve refinansınan denen olay oluyor. Bunu dış dünyada da göriiyorıız: biiyük b:ınkalarla,
biiyük borçltı memleketler arasında. Bir mahkiiıniyet olayı gibi, iki taraf
da birbirine katlanıyor. Fiyat yüksek fakat, alan, bunun duyarlılığııu kaybetmiş durumda. Bir nevi aşırı bir alı~kanlık hadisesi lıali1c gelmiş,alterna­
tifini oluşturamadığı için satıcı tarafından dikte ediliyor: yüzde 80 -90
kaynak maliyeti fakat, sonunda geriye dönüşünü beklemek iyimserlik oluyor. Bu, bazı hallerde baştan beri biliniyor, bank:ıl:ırımı:,ın bihnçolarını
güzel gösterme vesaire, geçmi1ten gelen alışkanlıklan gibi, bu problemleri
ileriye kaydırma devamlı tehir etme, yarın çözeriz yaklaşımı, köklü bir
bünye değişikliği ihtiyacını devamlı erteliyor. Halbuki 2,5 sene evvel çı­
kan Bankalar Kanununda, şeffaf bankacılık, dışarıdan ımırakabc sistemleri
ilc yeni prensipler getirildi; Merkez Bankasının yeni sistemiyle, erken uyarı
sistemiyle en azından hadise kokuşmadan önlemler alınacak bazı tedbirler
vazedilmek te. Ben birinci mesaj olarak bankalar birliği mi zin fonksiyonunu
icnı edemediğini ifade etmek istiyorum. Bu kulüp, kendisine çeki düzen
vermeli, bu sektörü daha iyiye götürecek reel faiz b:ınkacılığı, modern bankacılık ne demekse onu yapma yöniinde üyelerini, mensupların dirije etmeli
ve topluca bazı kararlar almalılar; maliyetleri dü~iirmek i<,·in şubeleri azaltmak, otomasyona geçmek, daha kaliteli personelle çalı~mak ves:ıirc, vesaire.
Bunu yapabilen belki küçük bank:ılarııııız var, onların da sektördeki ağnlığı
son derece dlişiik; yabancı bankalar geldiler, biraz iyi diyelinı, teknolojiele
lıir ~elişme oldu, ama mesela dış ticaret mekanizması icindeki :ığııiıkları
topluca yüzde 8 -9 civarında. Dolayısıyla çok kiiçük biryol oynuyorlar. öyle bir durum var ki, iş Bankasıyla Ziraat llankaımzı daha iyi ye götiirmeden,
ekonomimizi hızlandırırız ve daha ba~ka bir li1:,ıe geçiririz dersek iyinıserli k
yapıınş oluruz.
ikincisi, Sayın Özal seçimden evvelki mes:tiınd:ı ve daha evvel de sık
sık şunu vurguladı: Küçük devlet. Devleti küçül tmek l:izıın. Devlet, karar
verici olarak verinıli çalışamıyor, kaynak kullanıcı olarak, miisrif, dolayısıy­
la devleti ki.içiilteliın, özel sektiire daha fazla imk:ın tanıy:ıhıı ve biiylece
ekonomimizin uzun vadeli geli~ıne anahtarını elde etnıi~ oluruz. Fakat ra-
62
k:ıııılar onu gösteriyor. Sayın \lorgil'in ı,;ok gcni~ l.':dı~ıııa-;ı
i •..
ııı ll':)ckkür
ederim, gayet :ıı;ık, raporda da rak:ııııl:ır var; kaııw kt·siıııi, lııın:ı iıl·kdiyl'ic­
ri Vl' toplu konııL kamu ortaklığı gibi tkvktc y:ıkııı yüııkııdirikıı kunılıl'j­
ları da dahil edersek kamu kcsiıııi gi(krek büyüyor. ll:ıllıııki. aıı:ı strateji olarak d:ı, S:ıym \lorgil'in ifade ctti:,.d gihi, inı:ıl:ıt saıı:ıyiiııdcıı lıir cl \·ekım
var: XO/ X3 döneminde alınan asli k:ır:ırlard:ııı lıirisi, dcvk·ı artık iııı:ıl:ıt -.:ı­
nayiine girmesin, asli fonksiyonu ol:ııı :ıltyapıl:ır:ı ağırlık 1ersiıı iist yapıyı ii·
zel sektöre bır:ıksın ~eklinde idi. Fakat burada !ı:ıdise, y:ıııi iııı:ıl:ıl -.:ııı:ıyiiıw
girmemekle elde ettiği imkaniann l:ım:ııımı ve lıir ıııikt:ır ıla ra;bıııı. :ıll\:1pı diyelim, helediyeler de dahil. lıu tip yatırıırbra VL'riyor. Bıınıııı s:ıkıncısı.
pratik olarak dii~ünürsek ~u: Birdcıı bire diiııe l·.:ıd:ır 3 s:ırkdl'll lıir ıııiit'.'-·'~·­
seniıı iııık:ııılarıııı JJ'c çık:ınlıııı1. hıımınlı:ırc:ıııı:ı k:ılıilivetintk nıııtlak:ı !ıir
verimsizlik vardır, yani birinci dııııkıııe döııliyonını, kaynakları sarfctııwkll
ıııutlak:ı böyle bir gcııi~lcllll'ııiıı ~l'tırdigi ciddi lıin niııısi;lik olayı ik L:ı:>ı
kar!?ıyayız. Planlama olarak, yıllar yılı konuta vcriııısi; bir seldür ol:ır:ık
bak tık. Hatta konut, çimento, demir. tuğla tükeıir, yarı tiikeıiın sa~ ıl:ılıilir.
Yatırımdır da, yalınından soıır:ı bir hasıla pek sözkonusu değildir. stısyal
amaemın dı~mda: aç açıkta oluran da.olmadığııı.:ı giirc. gjderek d:ıh:ı ı~ılıat­
lıyoruz. daha gcııi~ konutlara. k:ıloriferli, miibkli ycrkrC' gc<,:iyorıll. kiiıniir­
den ve bu imkan geni~lemesine hir kerl~ milli hiit<;cmi/ elveriyor ımı. hıııı:ı
biraz ciddi bakmamız lazım. Ben toplu konut yakl:ı~mıını siyasi tıl:ır:ık t,"<ıl-.
güçlü bir şey olarak göriiyoruııı, mesaj olarak. Bunu y:ıp:ın nwııılckeılcrdc
Singapur, Güney Kore'de hakik:ıteıı yapan siyasi iktidarl:ır politik JHTslij
k:ızanmı~lardır, doğrudur ama giiniil arzı edC'rdi ki, 60 meırek:ırvlik ol:ıya
b:ığlayalmı i~i de, üretken ve \Trinıli lıarc:ıyalıııı: 100 lllL'Irl'k:m'knk dol:ı~ı­
yonız. Bunun getirdiği veriın~izlik ortada. Bir 'k im -;ektöre :ı~ırı poınp:ıla­
nan kaynakların getirdiği sektiirel bir eııl'lasyoıı nr. lıtillli Sayııı Ulııg:ıy lıi­
raz dile getirdi, yani yüt.dc i-llıiiyiiım· dalı:ı disiplinli \t' do\urııcıı bir ':'cki!tk
üretken sektörlerin büyümesiyle l'ldl' cdikl>ilir: tl'k:·;ıildv. iıı~:ı.ıı ıııaiiL'ııwk-•ri sektöründe, gıda da, ihraç L'dilerck makina s:ınayiiııdl'. Btııı:ı k:ır':'ılık lii/.de X: kabaca siiyleycyiın, 100 milyarlık konut sektiiriillL' y:ıtırıııı yaptıııı;
ise 100 milyarlık çimento s:ınayiiıll' yatırıııı y:ıpınaııu :ır:ı..,ıııd:ı lıl·rlı:ıldc
neticede bir fark oluyor, bunu kavramak pek gii<,· olmasa gl'rck. Y:ırıııııııı;
o açıdan, Üzc:ın Bey'e miite~ckkirinı, hir:ıt. daha karanlık \l'y-aliııt d:ı lıu :ııı­
l:ımda problemli güriiliiyor, bu gcııi~:dcıneııiıı geıirdiği prıııııkııık·r \'arın k:ır­
~ımız:ı daha net <,'ıkacak tır.
Sayın Özal' :ı bir taraflan lı:ıksıt.lık da etmeyelim. I 9S3 soııuııd:ı ekonominin ipleri kaçar lıir durıııııda idi: lıat;rl:ır:-.ak lrah.':ı ilır:ıt·:ııt:ı, iidl'nwkr
dengesinde ciddi bir krizin L'~igiııl' gl'!ıııi~tik. alıı;ıııa-.ı ~l'rl'kL'II lı:ıtı ll'dlıir-
ler alınınaım~tı. Dolayısıyla 191-l4 ba:;;ında bunl:ırı düt.dlen bir yeni paketle
ortava çıkıldı. 1984 yılının talihsizliği, mademki kapalı bir olurum, açık açık ~öyleyebiliriz, Sayın Arıkan'ın Maliye Bakanlığı diinenıinde gelirler nıe­
sclesine hiç bir ~ekilde dikkat edilmemesi ve Celirlcr ve hınhrr İdaresi diye
tahir edilen modern dinamik bir müessese ye kavu~:ım:ınıı~, (ilanı:ınıız vergi
gelirleri toplama müessesemiz bugün de yoktur: yavai> y:ıva~ han adımlar
:ıllık ama mekanize olmak vesaire, KDV'ye sığınarak vat:ınd:ı~ıır.vla yürütiiyonız vergi talı<>ilatını. Hal:"! veren veriyor, vernıcyeııi arkasından takip eden bir sistem kunılnıuş değil. Yani, Amerika'da v:ıt:ıııda~m korktuğu kunılu~tur vergi müessesesi; polisten daha fazla bıı müesseseden kork:ır.
gctirmedikçe ileri bir toplum olaııı:ıyız. Yani, nıüessesde:;;mede mutlaka gelir adnıinistrasyonunu köklü bir ~ekilde, ba~tan aşağı. modern birsistemle
takip edecek :;;ekilde kurmaınız lazım.
Onun arkasından t985'c geldik: KDV dolayısıyla fiyatlar kürüklendi
biliyoruz fakat, belki gözden kaçan yan bir faktör, 1985 Mart ayında IMF
ilc Stend By ili~kimizi kestik. Yani o güne kadar disiplinli, rejimii para İdı­
resinin belki bir sebebi de onların sık sık gelip, bize ~u miktarda anl:ı~nıı~­
tık, onu t:ışnıayın. yapıyorsanız izahını yapm, dı~ardan bon;lanıyorsanız
bazı şeyleri dikkate alın::ınız lazım gibi uyarılarda bulunınaları idi. Bıı korseyi çıkarıverince bizim yakLı:;;ıınım11., efendim biz para politikasııun idraki içindeyiz, bunun verimli olması gerektiğinin ~ınını içindeyiz. Olgun bir
çağa eri~tik, biz kendi kendimizi diizeııleriz. lhı rejimi kendimiz tatbik ede- ·
riz. Burada yanıldığımız hJJStıs, yava~ yavaş plancı Sayııı Özal'dan politika
ağırlıklı Özal'a bir geçiş ~ır. BunuR tesiriyle, ~unu da yapalım, tliine kadar
dü~ünülmemi~ bu altyaı)ı projesi, bir tane clüşünülmü~ k en 3 tane da ha gel~
yor, onlar da düzenlensin, onlara da cl atalım, bunları biraz hızlandımlım,
hızlandırır gibi görünelük başta ama, bu sene ve önümüzdeki sene maalesef
aym y:ıtırımhu·ın yavaşladığmı görmek durumuna da gireceğiJ'.Çiinkü, tekrar, 80/81 başındaki tablo diyeceğim, kamucia aşırı bir yaygın tatbikat var
ve kuruluşlara verilen kaynaklar bu yatırımları uyum içinde götürmeye
yeterli değil, onun için 3- 4 ayda ödenekler harcamyor, ondan sonra ne olacak'? Sayın Pakdemirli'den bir noktada biraz :ıynlacağıın, 84'te kamu kesiminin borçlanınası 1 trilyon ikeu 1985'te 2,1 trilyon olmuş. Ben o rakama daha fazla bakarım; !986'da dı~ faktör var olumlu olarak, 1.5 milyar
dolarlık petrol faturası listtimüze gelmediği için akaryakıt fonu vesairesiıı­
den biraz fazlalağıınız var, faizler birden bire düşmüş, yani devletin borç ödemesine bakarsak oradan bir avantajımız var, dolar biraz zayıflamı~. dolayısıyla yine dı~ borç ödemelerinde oradan beklemediğimiz bir dı~ kazancı­
mız var. Dolayısıyla ben şu anda 3,3 ve 3,2 'ye sığınmış olmak çok büyük
64
bir başarı değil diyorum. Asıl rahatsızlık burada, mesela Sayın Varol'un
veya başta Sayın Morgil'in işaret ettiği yüzde 25 -30 red f:ıizlcborçlanı­
yonız. Bunu devlet de yapıyor, sanayi k~simi de yapıyor, ticaret kesimide
yapıyor. Bu çark, bu aritmetik dönme7. çünkü toplayın, çıkarın, çarpırı, böliin, tutmuyor; iki sene sonra bir bilanço yapsak, birişletme bunu getiremiyor ve devlet de buna yüzde 50'1crlc, bir de vergiden muaf borçlariıyor ise
vergi kaybının da hesaba katarsanız, yüzde 75 ilc birfon elde ediliyor, bunu
maı:jinal olarak nereye harcıyor derseniz, biraz acı konuşacağıın ama kanalizasyon projesi diyoruz, yani bir şey taşıyonız ama, bu yerin altuıla ve üretime direkt katkısı yok.Bir mühendis olarak proje eksikleri, aksaklıklaı·ı
olduğunu görüyoruz.Bir verimsizlik varsa enflasyon da oradadır. Başka yerde aramayalım hadiseyi.
(
ihracat yapamadık, iyi ki yapamadık yoksa içerjde fiyatlar daha da
fırlardı diyorum. Bazı dengeler hadiscsi de, 1986'da iç .11iyasada bu fiyatlarI
la başarabiidiysek ihracatımızın da tcklcmcsiyle içeride mal arzının rahatlaması vardı fakat giderek bir iç piyasanın rehaveti ve ısınma dışında aı·tık,
işadamımızm ihracat mesleğine pek meraklı olmamasıolayına geleceğim.
ihracatmuz 1983'ii de dahil edelim, ik dönemde nadide bir çiçek gibi,
çok hassas bir bakımla özenle büyüttük, ama son iki senede maalesef bir
başıboşluk ve bir sahipsizlik süregeldi ve ondan da öteye bir hayali ihracat
vesairc gibi kamuoyunda imaj yıpratıcı konular alabildiğine işlenerck, biraz
daha toplumun alt tahakalarında sosyal statü olarak yer alır duriıma geçti;
vergi iadesi dcr, alamaz, herhangi bir olayda aksini ispat eelineeye kadar
suçludur denilir, bir reeskport yapmıştır, bir mermi kaçakçısıyla aynı muamelcye tabi tutulur. Bunun gibi şeylerle sektör yıl:lı, bıktı, biz bu işi niy
yapıyoruz deme noktasına geldi. Herhangi bir kuruluş cirosuna bakıkhğın­
da, bu, ihracatçıların hemen hemen tamamı için d>ğnı, bir iki tane i<;tisnası
olabilir, onlar belki özel bir mal grubu bulmuşlardu, net karlılıkta, toplmn
ciromın yüzde 1'inin altmda kalmmıştır. Halbuki bir ithalatta karlıhk yüzde 8- lO'Iardadır. Bunu yan yana yapan müesseselerimiz de var, biryanda
ihracat, bir yanda ithalat yapıyorlaı·; bir idareci olarak siz, istediğiniz kadar,
ihracatııııız artı~ ı makro yüzde 1O'larda olacak deyin, mikro seviyede lhraçatçı şirket yöneticisi büyüme bir yana bulunduğu yerden bile memnun
değil.
Bir miktar daralınayı aktif olarak dii~iiniir durumda: zaten kurlarla.
faizlerle banka limitini doldurıııu~. Dolar ~~~anda da zayıf'ladığı için, Sayın
Akat'tan orada biraz ayrıhyonım; doların dışarıda zayıllaıııası dolayısıyla
devalüasyon yapmadık, sadece doların peşine takılıp gitmedik ama, teorik
65
olarak enflasyon farkını giderecek şekilde uygun bir kur ayaklaması yaptık
sanıyorum. Çok fazla şuurlu bir Türk Parasını kuvvetkııdirıne olayı yok diye görüyorum, aslında mesele artık bir fiyat hassasiyeti olayı da değil, ba1.1
idari sıkıntılarımız var, misali, işte İran, Irak, eskiden bir uçak dolusu İ!;> :ı­
damıınız, bir bürokratımızın veya bakanımızm yanmda gidip ban hağlaııtı­
larda bulunuyordu, yani bir nevi yiinlendirilırıiş bir ihracat yapıyordu; tamamen serbest piyasada, bileğimizin gücüyle ınal satıyor değildik. lıir miktar onları alınaya ikna ediyorduk, idari makamların desteği ile. Bu da yavaş
yavaş bir Jimilc dayandı. Mesela bir İran piy:ısasmm aksanı ası. sackcc ihracat olarak değil, nakliye sektörü olarak da durınuştıır, ayrıca radyasyoııuıı
tarım ürünlerine getirdiği sıkıntı ortada, turizmde, beklenen gelişmeyi güstereınemiş olmamız ortada. Buna rağmen ödemeler dengesinde bir şey olmamış olması bir anlamda başarı, bir anlamda bu faktörlerin bütünüdür, aına bir erken s eç im de ufuk ta görülüyor. Bugün özel se k tör olarak ülkemizde ne gibi bir telkinele bulunalım dersek, öyle çok olağanüstü tedbirler açık­
lamak yine gerçeklerle bağdaşmaz. Dolayısıyla ekonomiyi çok fazla sulandırmadan, yozlaştırmadan bir erken seçime gidilmeli, ondan sonra bir ımı­
hasebesi yapılınalı işin.
Bir mımarada ağırlık, kamu sektörü büyük bir iştahla piyasaya girerse,
kimse de başka bir iş görecek kabiliyet kalmıyor. Bunun aşmanm yolu,
kamu sektörü de dahil borçlanan kuruluşların daha akılcı olarak piyasaya
girmeleri. Prodüktif çalışan sektörler dışandan borçlanıyor, dolara bağlı
dövizler maliyeti biraz daha kaldırabilir nitelikte. Aslında yavaş yavaş bankacılığın nimetlerinden istifade edilebilir. ama banka sektöriiniın bir zorlu{;u
da yavaş yavaş bu iyi müşterilerin, "biz kendi başıınızm <.;are~iııL" hakac:ığ11.
diye" finansman bonosu gibi direkt araçlarla piyasaya girmeleri, dolayısıyla
yavaş yavaş ban kalarımızın mü ş teri portföyleri performansı ağ ırlaşma teınayülü gösterecektir.
Üretim konusunda Özcan Beyin söylediğine, bir ilave yapmak istiyorum. Şirket kurtarma tabiri bir fobi haline geldi, yani bizim siyasetimizele
kurtarma yoktur deniyor. Bir örnek vereyim alın bir fayans imalatını, bugün artık ihtiyaç olduğu ortada olan bir imalatı, bir tesisin kapısına kilit asılmış diyeli ın 4 mi Iy ar değerinde, üç tane banka alacak boyu nd uru ğu nu
takmışlar, diyelim 1,5 milyar alacakları var; Bu tarafta 4 milyarlık yeni bir
te~viği veriyoruz. Bıımakinaların ithaline evet diyoruz, sonra özel sektör imalat sanayi bayağı gelişiyor diyoruz. Yani yatırımla iiretiıııi birbirine kanştırmadan konuşacak olursak, üretimde gideceğimiz daha iyi adresler var,
bunlara yöneldiğimiz ölçiide, tekrar birinci cliınleıne geleceğim, prodiiktiviteyi artırınamız lazım, bu da çok gizli, şifreli bir ~ey değiL bir ara konu-
66
S' uı· onibi olduk • bu lisana tekrar dönmemiz lazım. Te~ckkür ederim.
BAŞKAN - Ben kıymetli. teorik ve uygulamalı izahlarınızdan dolayı
te~('kkür
ederim.
Şimdi
IVIlimin Bcyi rica ediyorum.
Mümin ERKUNT - Türkiye'nin temel konusunun ne olduğuna tcmas etmeyi faydalı buluyorum. Türkiye'de, en ınühim ıncselc kaynak kıtlı­
ğıdır. Fevkalade kısıtlı kaynağa sahip bir ülke. ikincisi. fcvkaladc nı:ıhdu t
ycti!jmiş insanlar vardır, hatta tam yetişmiş olduğu d:ı süylcncıncz, revkalade ınahdut. Şimdi, böyle bir ülkede neler yapılınası lat.ım'! Üncc. bu öt.kaynağıınızı n·asıl artıracağız, bunun y;ılu nedir'! isterseniz mikrodan başla­
y alım.
Bir müessese, eğer belli bir işi yapmaya kararlı ise, bunu yaı>arken ünımıkul bir yatırımla işe başlaınalıdır. Eğer ı 00 üretccekse, bu I OO'ü eIc almalı, bu ı OO'ün gereklerini yerine getirmelidir ama. Türkiye'de hele son
1S senedir başlayan sürat li bir büyümeden sonra, hiç değilse 100 ürctccckse
IOO'Ilik bir ünite kurmayı düşünmemektedir.. 200'Iük, 300'1iik bir iiniteyc
yönelmektedir. Ondan sonra teknoloji ve buna hakim olma yani lc)\.nik bakınundan üretimini yapınaya karar verdiğiniz malı üretecek bir teknolojiyi
biliyor musunuz bu mesele geliyor. Yoksa onu başkalarının yardımıyla ını
yapacaksınız. Eğer başkalarının yardımıyla yapıyorsanız. hele bir de yabancı ortaklarla bu işe girmişseniz, lmrada biiyük riskieric karşı karşıyasınız
demektir, yapmanız gerekenin bir kaç misli ni size ödetİyorlar ve önce yatı­
rımı fevkalade pahalı yapıyoruz. Eğer bizim bu ıneselede, çok iyi yetişmiş
insanlarıınız olsaydı bu yatırımı çok daha makul seviyede tutmak imkanı­
na sahip olacak, daha makul bir yatırım yapacaktık. Biiyük bir adım atıyo­
rıız. israfa doğru yola çıkıyorıız, k:ıyn:ığımız, yeti~ıni~ insanıımz t.:ıtcn
ın:ıhdut. yatırım yaptıktan sonra. mesela dışarıda, ileri sanayi ülkesinde
100 lirctim yapıyors:ı, siz 20- 30 yaptığınız zaman scviniyorsumıt.. Böylecc Türkiye'de bir kaynak isr:ıfı var, fiyatlrirı :ı~ağı doğnı çekememek var,
d ezavan tıtiıınız, yetişmemiş insanla ürettiğimiz bu malın dünya sıand:ırtla. rında olmaması; temel :ıksaklıklanmız arasında sayılabilir. Tabii dünyaya
açıldığınız zaman bu malı fevk:ılade kötü fiyatlarla salınaya ınecbursuıuız.
diğer t:ıraftan da Tiirk vatandaşını tatmin edemiyorsunuz: kapıları :ıç lığı­
mz zaman Tiirk vatandaşı dışarıyı tercih etmeye başlıyor.
cc en
Şimdi, diğer
taraftan
şuna
gelelim; diyelim ki
vatandaş.
belli
kaL:ınç-
67
lar elde etti, ne yapıyor? Bu kazançlar genellikle dönınüyor, bu israf içinde
ba!?ka türlü harcanıyor; villalar alınıyor, arsalar alımyor veya ba!?ka şeyler
yapılıyor, bunun istisnaları elbette var, böylece bir israfın içinde oluyoruz,
özkaynağı büyütcmiyoruz. Öz kaynak denildiği zaman yabancı kaynağa
devamlı nıuhtacız. Yabancı kaynakta Türkiye'de bir şanssızlık var, fevkalade pahalı; arkadaşlarım temas ettiler, reel faiz, kredi faizleri yüzele 30 dediler, benim hesaplarıma göre bu yüzde 40- 45 civarında, çünkü normal banka faizlerinin 55, 56 olduğunu kabul ediniz, 2 de komisyon giriyor, devletin yükleri, faizlerle bu yüzde 89 faize tekabül ediyor; 85- 89 arasında, yüzde 30 enflasyon olduğunu da kabul ederseniz bunun karşılığı yüzde 45 reel
faize tekabül ediyor. Bu yüklin altından kalkamazsınız. Bir de enflasyon sizin kazançlarınızı yiyip bitiriyor. Çünkü senenin başında ve sonunda bir
enflasyon muhasebesi yapmak izni vermiş olsalardı durum farklı idi fakat
belli stoklarınızı korumak imkanına dahi kavuşamıyorsunuz. Uence teknik
kazançlarınızla, nominal kazançlarınız üzerinden vergi vererek. aslında çok
i.btun bir vergidir, bunu eritmiş oluyorsunuz.
Buradan makroya geçelim; aynı şeyi devlette göıiiyoruz, Him sanayide
görüyoruz. Devletin imkanlannın üstünde bir borçlanınanın içine giriliyor,
tabii kim arzu etmez, Türkiye'nin her tarafı gayet mükemmel limanlar, hava meydanları, otobanlarla sarılmış olsun, büyük sayıda bir hava filosu, deniz filosu ... Bunların hepsini''kim arzu etmez? Santraller tamam ... Bütün
bunlar çok arzu ettiğimiz şeyler ania, bunların altından kalkmak için Türkiye'nin potansiyeli yetmiyor, o zaman da borcumızu artırıyorsuıuız. Bu
mühim olmayabilir, ne kadar ınühim olmayabilir? Ödeyebildiğiniz müddetçe. Ama ödeme durduğu zaman birdenbire krize gireceksiniz; Türkiye bunu bir kaç defa yaşadı. Ödeme imkansız hale geldiği zaman, borçlarınızı ödeyemez hale geldiğiniz zaman bir krizin içine sürükleniyorsıınuz. O zaman
Türkiye tekrar bir çıkınaza giriyor. Efendim, enflasyon biraz yüksek olunca ne güzel yatırım da yapıyoruz, bütün işler yürüyor diyorsunuz ama
nereye kadar yürüyor, önce biraz hızlanıyorsunuz, büyüme imkanı sağlıyor­
sumız fakat bir yere gelince tıkanıyorsunuz, o zaman da derhal sıfıra doğru
iniyorsunuz. Bunları yaşadık. Öyleyse çok daha akıllı davranmaya, enflasyomı muhakkak aşağı indirmeye, yatırımlarımızı akıllı yapmaya, tasaınıf
etmeye, döviz olarak da sağlam kaynaklara dayanarak yatırımlar yapmaya,
ımıkul ölçülerde ödeyebileceğimiz kadar boı:çlanmaya ınecbunız. Bunu yapamadığıınız zaman, Türkiye'ninin iktisadi kriziere bir süre sonra da siyasi
kriziere girdiği görülüyor; müdahaleleler birbirini takip ediyor. Öyleyse
Türkiye kendine bir hayat tarzı seçmeye mecbur; içinde yaşadığımız standardı Türk insanları henüz hak etmiş değil benim gözüıncle; bu kadar üstün
68
bir hayat standardı süremeyiz; bakıyorsunuz bütün sahiller özel evlerle dolu, otomobiliere bakıyorsunuz, muazzam, bütün güzel kullanma aletlerimiz,
TV' miz, videoımız, fazlasıyla tam, en fakir evlerde bile görüyorsunuz, ama
Türkiye'nin potansiyeli bu değil, Çok daha uzun bir süre kısa kısa adımlarla
yürümeye mecburuz. Bunları hedef olarak almasın ckıniyonız, alsııı, bunlara zaman içinde eri~eceksiniz ama, 3 - 5 sene içinde Türkiye'nin eri~eceği
noktalar olmaması gerekirdi, insanlar felaket ~ekilde ~artlandırılını~ durumda, politikacılar da bundan faydalanarak birbirlerini kı~kırtıyorlar. O yapamadı, ben sana yapayım; hayır, o da yapama yacak, öbürü gelsin o da y:ıpa­
mayacak. Bunların hiç birisi mümkün değil, çıkıp da insanlara, yapılınası
gerekenleri bir şekilde anlatabilseyelik daha yararlı olurdu, mesela ben Sayın
Özal'ın yerinde olsaydım, neler yaptığımı anlatmak yerine, ne yapılması gerektiğini anlatsa idim, insanlan ikna edebilseydim daha faydalı işler yapardım diye düşünüyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN:
Biz teşekkür ederiz. Efendim. Asaf Bey zannediyorum binizdan ayrılacak, şu anda başka söz isteyen yoksa kendisine söz vereceğim.
Buyrun.
Prof. Dr. Asaf Savaş AKAT- Çok
teşekkür
ederim
Sayın Başkan.
Tarhşmalardan
çok yararlandım. Bu tür diyalogların son derece yararlı
olduğunu düşünüyorum. iktisatçı olarak bu tartı~malar doğallıkla bizi lıe­
yacanlandırıyor, tahrik ediyor.
Bir genel gözlemle başlamak istiyorum. Çevrede, komı~malardan eclinintiba sanki hala bir kapalı ekonomi geleneği içinde, yani 1950'1eriıı.
60'1ann, 70'1erin etkisi altmda iktisat politikalarına bakmaya devam edildi-
diğim
ği.
Fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Sayın Pakdemirli değindi, diğer arkada~­
, lar da değindiler: bir tarafta büyüme öte tarafta enflasyon vardır. Türkiye'de
ycrle~mi~
kanaat bu: büyüme hızlanıı-sa enflasyon muhakkak lıızlaıur:
şekilde, büyüme hızlanıı·sa ödemeler bilançosu nda da açık olur.
aynı
iktisatta böyle bir kural yok ! Ampirik olarak da, dünyada böyle bir kural yok! Türk ekonomisinin böyle bir kuralı var. Bunun sebepleri iyi anlamalıyız: Türkiye büyümesini tarihi olarak daima para basarak finanse etmi~.
Reel kaynak arama yoluna gitmemi~. Az önce bir komışmacııım açıkladığı
gibi, tüketimi kısıp, kısılan tüketimi yatırımcılara :ıktarma biçiminde reel
kaynak yaratarak büyümeyi finanse etme yoluna gitnıeıni~. Demek ki. birinci gelenek büyümeyi daima para basarak gerçeklc~tirnıek.
ikincisi, büyümeyi bu şekilde para basarak finanse ederken genellikle
döviz kurları da sabit tutulmuş. Yani bir yandan para basarken öbür yandan enllasyon olmasın korkusu ik enflasyonu uzun dönemde azdıracağı
bütün iktisatçıların bildiği bir yöntem kullanılıyor. Kısa vadede buna izin
veren bir kaynak dağılım mekanizması- ben buna komuta ekonomisi diyonıın - ithalat yasaklan aracılığı ile devreye giriyor. Sonuçta, dünyanın en
kapalı ekonomilerinden biri oluşımış. Özel nıülkiyctle merkezi planlamayı
birleştirıncye çalışan nerdeyse yeryüzünde tck ekonomi diyebiliriz. Uu teş­
hisi çok önceden, özel teşebbüsc geçmeden koyımıştuın. Hala da o yıllarla
ilgili bu tcşhisim devam ediyor. Bence, iktisat politikalarını değerlendirir­
ken o temeli kullanınaya devam ediyoruz. Hallmki açık ekonomiler çok
farklı, bu farklılığı iyi görmemiz lazım.
İktisatm bazı kuralları vardır. Bir malın hem fiyatını hem miktarını ön-
ceden sabit tu tamazsınız. Eğer mik tar sa bi tse. fiyat ı serbest bırakacaksın ız
ki arzı talebine C~?itlcnsin. Eğer fiyatı sabit tutuyors:ınız o zamaıı talep miktarına eşit miktarda arzının olması gerekiyor. Türkiye'de bilinmeyen iktisat
ki.ırallarından biri gibi geliyor bana. Özellikle makro politikaya geldiğimiz­
de. Mikro düzeyde piyasaya geçtik falan filan diyoruz ama en önemli fiyat
olan faiz haddini devlet belirliyor gene. ikinci önemli fiyat döviz kurunu da
devlet belirliyor.
İki de önemli miktar var. Birincisi kanm kesimi toplam finansman :H,;ığı.
Bu sadeec bütçe açığı değildir: KİT sektörü vardır, belediyeler vardır. fonlar vardır. Bu miktarı da devlet belirliyor. üstelik keyli bir şekilde belirliyu r. ik ineisi dış açığın finansmanı. Onu da borç lanarak vey :ı bo n,; !:ının :ı­
yara k devlet belirliyor. Şimdi bu garip bir piyasa ekonomisi yani. Esas piyasada belirlenmesi gereken şeyler piyasa dışıııd:ı bir yerde belirlenecek.
Ondan sonra da şunu yapıyoruz: bunların dördünü birbiri ile tutarlı olmayacak şekilde belirleme eğilimlerimiz beliriyor. Bıı dört biiyükliiğii birbiri
ik tu tarh belidesek başarılı olacağız. Nitekim, Türkiye'de başarılı dediği­
mit. dünemler bunların devlet tarafından belirlendiği :ını :ı iyi - kötü birbiri
ilc tutarlı bir şekilele belirlendiği düneınlcrdir. B:!şarısız dünemlerimiz ise bıı
tu tariılığın
olmadığı
dönemlerdir.
Süylediğiın iktisadın
kur:ıll:ır:ı uyııı:ık
-:-o
temel kurallarından biridir.
gerekiyor. Gerisi bir tercih sorunudur.
Açık
ekonomilerde
Örneğin, ben reel kaynağa gidemiyeceğim, zaten siyasi nedenlerim var
ve reel kaynakla büyümenin yaranna inanmıyorum diyebilirsiniz. Hatta, bizim zenginlerimiz aslında o kadar zengin değildir, tam tersine çok vergi ödeme ktcdirler de diye bilirsiniz. Sayın Özal 'ın kan aa ti buydu; Türk halk ı
çok vergi ödüyor, vergileri azaltmak lazım diyordu. Am:ı büyüme de lazım.
O zaman kanlll kesimi toplam finansman açığı büyüme nedeni ile belli büyüklükte tutuluyor.
bana ımıkul geliyor. Benim Alternatif Büyüme Stratejisi
da benzer bir süreç vardı. Sorun bu noktadan sonra ba~lı­
yor. Kamu kesimi finansman açığını varken. dövizkurunu da sabit tutabilirmiyim? Ben serbest bırakınayı önerdim. Serbest bırakalım ki ödemeler bilan~~osunda sorun çıkmasın. Artık dolar kaça çıkarsa çıkar. O büyümenin
ödemeler bilançosu na y ansımamasmı ba~ka türlü sağ hy amam. Dolar 1300
mü olur, 1800 mü'? Reel kaynak bulamadan hızlı büyümeye geçmenin fatur:ısıdır. ödemek zorundayım. /\ynı ınantık faizler için söz konusu. Hem para arzıııı ~; 50 arttınp sonra da faiz haddini düşük tu tm ak mümkün değildir.
B ızlı: büyüıneyi finanse etmek iç in kamu kesimi toplam finansman açığı
ve dolayısı ilc para arzını artiırmışsak, faiz hadlerini serbest bırakmak zoBuraya
kadarı
adlı çalı~mamda
nınludur.
Bu belli bir mantıktır, belli iç tutarlılığı vardır. Bunları destekliyorum
demiyorum, bence uygulanması gereken politikalar bunlardır anlamında demiyorum; bu dahi y:ıpılnıaımştır diyorum.
anlamında
Amerika iktisat mantığının bir örneğini uygul:ıdı. Bütc:;e açığı var.
Ama para arzı artışı yok. Faizler r;. 1S'e çıktı; olurdu olmazdı, oldu.
olmak zorundayız. Piyasa
mekanizmasına inanmıyorsak bile, açık bir özel mülkiyet ekonomisinde yaşıyorsak gene oyuının kuralları bellidir. Bunlara dikkat etmek zorundasınız.
Hükümet bunlara dikkat etmemiştir, onu anlatmaya ç:ılı~ıyoruz.
Piyasa
mekanizmasına
inanıyorsak
tutarlı
Sayın Yıldırım
Ak türk s ord u: Türk parası gerçek ten revaiii c oldu ımı"?
Merkez Bankasının yayınladığı rakamlara göre 191-)5 yılında Türk Parası
~; 6' nın üstünde revalüe edilmi~tir, değer kazanmı~tır. i986'da ise 'i IO'unun üstünde değer kazanmı~tır. TERK diyor buna Merkez Bankası: Ticarc·t
Ağırlıklı Efektif Reel Kur. Ticaret ağırlıklı olduğuna göre, dolar mark paritesindeki değişmeden fazla eıkilenmcycccktir. Demek ki bir revaiiiasyon o-
7ı
layı olmuştur.
Dediğim,
makro iktisat politikası açısından hedefler ve araçlar arasında
tu tarsızlıklar vardır. Değerlendiririrken de, kapalı ekonomi geleneği içinde
kalarak, eski tecıiibelerimizin, gözlüğünden bakarak eleştiriyoruz. Alternatif Uüyüıne Stratejisi'nde, Türkiye'de büyüme hızının bu sorunlar çıkmadan
yükselebileceğini söylüyorum. Çünkü getirdiğim çözüm reel kaynaklara dayanmaktadır, yani iç tasarruf oranını yükseltmek tir. Hep tekrarladım, burada da söyliyeceğiın: eğer birülkede iç tasarruflar ',; 15- 16 ise bunun fakirlikle alakası yoktur. Hindistan herhalde Türkiye'den daha zengin bir ülke
değildir. Benim bildiğim kadar kişi başma milli geliri Türkiye'nin beşte biri; 200 $\n biraz üstü. Ama, Hindistan'ın iç tasarruf oranı yani milli gelirde
yuıi içi tasarruf oranı% 20'dir efendim. Uizimki Sir 15- 16 dır, hadi ~Ir 17'dir.
iç tasarruf oranı zenginliği göstermez. iç tasarruf oranı ülkenin sanayiiradesini gösterir. Kendi kaynaklarıyla sağlıklı bir şekilde sanayileş­
me iradesini gösterir. Türkiye'de bu irade yoktur. Olmadığı rakamlarda gözükmektedir. Bunu ben söylemiyorum, Türkiye'nin rakamları söylüyor. Japonya 'ir 36 iç tasarruf yaparken - bunu bugün yapmıyor, bundan 30 sene
öncede yapıyordu zaten- Almanya% 28 yaparken siz 'ir 15 tasarruf yapı­
yorsanız bu hikayenin sonu bellidir. Yani boş yere burda laf üretmeyelim.
Kimseyi yakalayacağımız, yetişeceğimiz, geçeceğimiz fılaİ1 yok. En basit
sermaye / hasıla katsayılan ile yapacağınız hesaptan dahi hikayenin sonu
belli. Kaynak soruını budur; iç tasarruf oranıdır. iç tasarruflarınızı 'X 8 büyüme için zorunlu olan 1lr 25 yatırım oranını sağlayacak şekilde~:; 25'e çı­
kartırsanız entlasyonsuz büyürsünüz. İç tasarrutlar ~;; 17 iken, ~;;. 22, ';( 24
yatırım yapmaya kalkarsanız ve büyümenizi ancak bu şekilde finanse ederek yapabiliyorsanız o zaman sonınunuz vardır, açınazınız vardır.
leşme
Tekrar edelim. Açmaz Türkiye'nin yapısındrm kayn..'lklanımnnaktadır, uygulanan iktisat politikalanndan kaynaklanmaktadır. İyi iktisat politikalan
uygulayan ülkeler enflasyonsuz hızlı büyürler. Kötü iktisat politikası uygulayan ülkeler ya hızlı büyüyeınezler, ya da bir kaç yıl hızh büyüseler bile arkasından büyük bir krize düşerler ve hikaye orda biter. Sekiiler büyüme hız­
. ları da düşük olur. Bunun piyasa ekonomisi ile de bir alakası yoktur. Hem
piyasa ekonomisi olup hem de son derece düşük iç tasarruf oranlarına sahip
ve büyüme hızı düşük ülkeler vardır. Aıjantin, en güzel örneklerden biridir.
Piyasa ekonomisine benzemeyip Güney Kore gibi fevkalade süratli büyüyen
ülkeler de
vardır.
iç tasarruf oranınız önemlidir. Yaptığınız değerlendirmelerde gene
mikronun detaylarına takılıp kahyoruz ve ağaçlara bakarken ormanı gözden kaçırıyoruz gibime geliyor.
Gelelim enflasyon sorunun:t Enflasyon iyidir diye hiç birimiz söylcmeyiz. Bir iktisatçmın enflasyonun lehi.ne konu~m:t<ıı mümkün değildir. Enflasyon kötüdür, sosyal olarak kötüdür, iktisadi olarak kötüdür, politik olarak kötüdür ve her iktisatçı enflasyonun dü~mesini ister.
i~letmeler açısından son derece kötüdür. işte en basit örnek finansman
maliyeti dediğiniz hikayedir. Bugün Türkiye'de i~letmelerin uzun vadeli finansman yapmalan mümkün değildir. Enflasyon r;, SO iken, ~; 50 ile borç
alsanız sıfır reel faiz gibi durur ama aynı anda aldığınız borcu 2 yılda reel olarak geri ödüyorsunuz demek tir. 1O yıllık borç alanııy orsıı n uz deJnektir.
Dolayısıyla enflasyon yatırımcı için. de kötüdür.
Hükümetle ilgilitutumumuda açıklamak istiyorum. 1982 yılında, arkadaşlar siz bu enflasyonu tutamayacaksınız, onun için bari enflasyonu tutamay acağınızı kabul edip, enflasyonu tu tamayacak şekilde kendinizi planlayın dedim. istikrar paketini özel bir konjonktürde bir, iki yıl götürdünüz
fakat şimdi başka baskılar gelecek ve bu hikaye yürümeyecek dedim. Mpntıken, önlerinde iki alternatif vardı. Ya yapacağım zannederek yapamayacaklardı. Yani, yapacaklarını zannettikleri için bir sürü yanlış karar alarak,
yanlı~ politikalar un,>ıılayacak. Yada, ba~tan yapılmayacağını görüp, politikalarını ona göre ayarlayacaklardı. Bu takdirde daha az hata olurdu.
Yoksa enflasyon düşürülmesin demedik. Enflasyon düşürülemez de deAma daha 82'de baktığımızda, Sayın Başbakanın- o zaman Baş­
bakan değildi - yüzüne de söyledik: enflasyonun bir sonraki dönemde hız­
lanacağını görüyorduk, tutulamayacağını görüyorduk. Dolayısıyla ben enflasyomı indireceğim varsayımlan üstüne kurulmuş bir iktisat politikasının
daha sonr:.ı ciddi sorunlar varatacağı ve bizzat amaçladığı sonuçlara kendi
içinde tutarsızlık nedeniyle ulaşamayacağı kanaat;·~~r>ydik.
miyonız.
Yanılmış olmayı
isterdim ama maalesef benim dediklerİnı çıktı. Enflasyon tu !ulamadı. Siyasi sebeplerden olabilir, başka sebeplerden olabilir.
Bunlar önemli değil. İşletme yönetenler bilir; ekonomi politikasını yöneten-
73
ler de bilmek zorundadır: Dı~; dünya değişkendir, şarllar değişir. iyi bir yönetici şartların değişeceğini bilerek yönetir, aksi takdirde iyi yönetici değil­
dir, iyi bir plan program yapmamıştır.
l\Iakro dengenin önemi burada: Mikroda ne
yaparsanız yapın ıııakronuz
başarılı değilse sonuçlarını alaınazsmız. Geçtiğimiz
7 yılda. özellikle so11
3 yılda mikro düzeyde önemli şeyler yapılmıştır. Fakat bunların somıçlan
almamaınıştır. Çünkü, bir konuşmacı Beyefendi siiyledi, sınai yatırımın
olmadığı yerde kaynak dağılını mekanizmaları daha iyi işiesc m· olur, daha
kü Hi işlemesc ne o lur.
oldu deniyor. Bildiğim kadar yapı fizik bir
kavramdır. Yapısal değişim, 7 sene evvel 70 bin adet olan otomobil üretim
kapasitemiz 570 bin oldu demektir. Başka sektörde 350 bindi, vazgeçtik o
sektörden ve ISO bine indi demektir. Yapısal değişim eninde sonuunda
ekonomide üretim kapasitesinde değişime tekabül etmek zorundadır. Şimdi
size soruyorum, sizler işadamlarısınız, oldu ımı bıı? Olmadı.
Türkiye'de
yapısal değişim
Konfeksiyon hariç deniyor. Ama konfcksiyomın 55 milyon nüfuslu
Tiirk ekonomisindeki yerini düşünmek lazun. Yapılan şeyler mikro düzeyde
iyi olsa bile, bunların somıç verınesi için makro dengelerin düzgün tutulması
~arttır. Uu hükümetin gözden kaçırdığı ve göreınediği budur. l\lakro dengeler eğer tuttunılabilseydi mikroda yapılanların sonuçları da alınabilirdi.
Halbuki iktidara gelmeden önce ne kadar emin komıı;;uyorlardı. 1983
seçim öncesi, seçimlerden soma gelen paketler, helediye seçimlerindeki komışınalar ... 19H4 Nisan'da galiba bu adamlar enflasyonla mücadeleyi uygulayacak lar, çok eminler, hedefleri çok net koyuyorlar dedim. Hatta kullandığım sözcükleri çok iyi hatırlıyorum: ekonominin boğazına oturacaklar
dediıni - ı .5 yıl, öldürme pah:ısma, fiyatı ne olursa olsun entlasyonu kıra­
caklar diye düşiindüm. Enflasyonu ilk 24 ayda 'i IO'I:ıra '>; J5'1ere çekchildikten sonra, sınai kapasiteyi değiı;;tirecek sınai yatırımları açma imkanlarınız elinize geliyor. Artık faizleriniz ',; 20'1ere diişınüş, biraz sübvansiyon
verdiğiniz zaman ~.;, I S'lere gelmiş. Şimdi ekonomiyi sınai yatırımlardan
başlayan bir yatırım hamlesiyle canlandırmak mümkün olabilir.
O kadar emin konuşuldu ki! Üstelik Dünya Bankası deneyimi var, gerçekten teknik olarak göz dolduran bir kadro var, herhalde yapacaklar dedik. Siyasi faturası ne olursa olsun, oturacaklar ekonominin boğazına, dü~ü-
74
recekler enflasyonu, ondan sonra seçime 2 yıl kala yani 24 iincü aydan itibaren evvel:ı selektif bir yatırım lı:ımlesi ile imalat sanayinde. bilahare ekonomide genel bir canlanma ile 19H 7 - 88 seçimlerine son derece ha~:ırılı bir
ekonomi ile gidecekler zannettim.
Hatta, acaba 87 -- 88 boom' nun export- !ed yapabilirler mi diye şiip­
helendim. iyimser bir senaryo <,'İzerken, aynı zamanda lııı hükümetin neleri yapamadığını da sonıu t bir ~;ekilde anlatmaya çalışıyorum sizlere. Neyin
yapılabileceğini saptamak. nelerin yapılmadığmı anlanıamızda en büyük
y ard ımcımızdı r.
Yapılabilecekler yapılmadığı
için Türkiye bir anlama boş yere 7 yıl
Çünkü 7 yıllık istikrar dönemi sonunda, ba~langıçtan çok uzak olmayan bir yere gelinıni~ tir. 13üyiimemizde bir hızlanma oldu mu enflasyon hızl:ınıyor; hala Türkiye büyümesini kamu kesimi finansman ::ıçığı
;;eklinde reel olmayan kaynak lanlan finanse ediyor; biiyiimede en u fak bir
lıızlanmada ihracatımızm ci d d i sonıniarı o lduğu görülüyor. Us teli k. bii tlin
piyasa ekonomisine geçiş iddialarına rağmen faiz !iaddi, döviz kurıı. vs. gibi
temel fiyatlar üstünde iktidarın yetkileri olduğu gibi duruyor ve ilvtidar
yetkilerini pekala eski usul kullaııabi}iyor. Sayın Yıldırım Ak türk 'de banu
çok veciz bir şekilde ifade etti: bir kere bunlar b:ı~layınca yava~ yava•_; adet
haline gelir dedi. Bunlar adet haline gl'lecek mi, gelmiyccck mi'? K:ıfaınızda
böyle bir soru yok, çünkü zaten adcttilcr.
kaybetmiştir.
Fazla vaktinizi almak istemiyorum. burada değinilen çok konu vardı,
hepsine de cevap vcrebilmem miimkiin değil. Ancak hir konu dalı:ı var, onu
da Sayın Yıldırım Ak türk söyledi. çok katılıyonını: erken seçim ~arttır.
Yani Türkiye ekonomisinin sağlığı açısından mümkün olduğu kadar erken
bir seçim ;;arttır; kim gelirse gelsin, biraz freniere bassın, ekonomiyi toparlasın. Yani seçimler i988'e kalır ve bu hikaye böyle SR sonbahaı-ma giderse.
tekrar öyle 1 yıllık, 2 yıllık değil belki 5 yıllık bir istikrar dönemine Türkiye'nin ihtiyacı olabilir. Şu anda yapılan hataların faturaları. istikrar dünemini tek:ır uzamasındır. Bu yıl seçim yapılırsa, aklı b:ı~ında bir iktidarın bir
yılı feda ederek ki o iktidar ıııevcuı iktidar da olabilir: gcçmi~ten ders aldıklannı varsayıyorum- ;;u ge<,·tiğimiJ: 2 yılın (hatta lıelki dört yılın) hatalarmı topariayıp
tikrarlı
yani istikrar dilnemini
bir büyüme siirecine otıırt:ıbilir.
Efendimiz,
zamanınızı aldığını
uzatnıadan
ic,·in çok
tc~ekkür
Türkiye'yi nisbeten is-
ederim.
75
BAŞKAN - Biz teşekkür ederiz. Mazeretinizi bildiğimiz için size öncelikle söz verdik. Çok kıymetli katkılarıniZ oldu efendim. Hayırlı yolculuklar temmenni ediyoruz ve inşallah başka İstişare kurullarında yine beraber
olmayı ümit ediyoruz.
Mehmet Bey
huynın
efendim.
Mehmet BiNBAY - Değerli hocalarım, değerli arkadaşlar, sabahten berı dinlediğimiz ekonomik tahlilleri büyük bir zevkle dinledik ama verilen
bazı rakamlar bizi üzdü. Şöyleki; 1988 yılında ödenecek dış borç 5,78 milyar dolar, yanlış not alınaınışsan1, 1989'da 4,5 milyar dolar ve bu böyle gidiyor; 90'da, 91 'de biraz dü~üyor. Halihazırdaki durum da şu: ihracatımızia
ithalatmuz arasında 3 - 4 milyar civariılda bir açık var. Demekki önümüzdeki günlerde ve yıllarda kemeri biraz daha sıkınamız lazım gelecek. Peki,
bu tabıo bunu gösterdiğine güre
,ıcaba ne yapmak lazım'? Ekonomik
tedbirleri nasıl almamız !azmi? Sayın arkadaşım biraz değindiler; Türkiye'de bence en büyük sorun, eğitim sorunu. İhracatı yapacaksınız ama hangi
kadro ile yapacaksınız, hangi !isan bilen personelle yapacaksınız?
Belki sermaye şirketlerinde
ğınız zaman bu sayı çok azdır.
malıdut sayıda vardır
ama tabana
yayıldı­
Diğer büyük sorun kaynak meselesi. Şirketiei-imizin durumu ınalum;
belli bir ihracat yapabilmek için ımı tlaka bankalardan kredi kullanma zorundayız. Şimdi para maliyeti de ortada. Yapılabilecek işin karlılığı ortada. Yüzde 70 - 80'e varan veya yüzde 40'lara varan bir para maliyeti ile
ne dereceye kadar üretimi artırabilirsiniz ne dereceye kadar ihracatı artirabilirsin iz'? Şimdi, herşeyden önce, benim kanaatİine göre bankalara bir çeki
düzen vermek lazım. Arkadaşlardan biri değindi, Almanya'da mevduat faizi yüzde 3, kredi faizi yüzde 7 yani yüzde 2'lik bir puan farkıyla bu işi yabancı ülkeler getiriyor ama bizde maaselef bu yüzde 45'1ik bir maliyet, yüzde 80 krediye dönüşüyor ve yıl sonunda bilançolar çıktıktan sonra, çok
büyük bir mesele halletmişiz gibi, banka reklaınlarında, İş Bankası 87 milyar kiir etti veya bankanın 6 milyar ödenmiş sermayesi vardı. 7 milyar kar
etti gibi sözler kullanıyoruz. Bu kür nereden geliyor? Bu para, sanayiden
emiliyor, ticaret hacminden emiliyor ve dolayısıyla bu yüksek maliyetli para bence ekonoiniyi daha hasta bir duruma getiriyor. Biiyiimemizde en büyük sorunlardan bir tanesi, banka sektörüdür, düzeltmek gerekiyor.
Diğer
76
önemli komt,
verimliliği
hiç
düşünmüyoruz,
bir tarafa i ttik çünkü,
düşünecek zamanımız kalmadı;
o kadar finansman sıkıntısı içinde günlerimizi geçiriyonız ki, hani sanayi kesimi olsun, ticaret kesimi olsun acaba ayakta durabilmek için ne yapayın1 diye finansman sorununu çözmekten
verlmliliğe bakamıyonız.
Benim
değinceeğim
bir başka husus; Türkiye'de entlasyon kavgası yapı­
lıyor-ama, enflasyon acaba talep enflasyonundan mı kaynaklanıyor? Bence
o değildir, Türkiye'deki enflasyonun büyük bir nedeni, maliyet enflasyonudur. Yani, bu maliyetleri biz aşağıya çekmediğimiz müddetçe, para maliyetini diişünınediğimiz müddetçe enflasyonun önüne geçmek miimkün değil. Şöyle deniliyor, Türkiye'de artık tekerleme oldu, faiz hadleri düşünce
para hacmi artınca dayanıklı tüketimlerde artış oluyor. Piyasanın içinde
yaşayan birisi olarak ben şunu görmüşümdür; para hacmi ne kadar artarsa,
para piyasadan o kadar çekiliyor. Yani, emisyon hacmi arttı dedikleri zaman biz piyasada para bulamıyoruz. O zaman para sıkıntısı başlıyor. Para
hacmi artınca otomobil ve diğer dayanıklı tüketimiere talep artıyor ama bir
noktayı mikro düzeyde düşünmek lazım, Sayın Asaf Bey belirttiler, otomobil piyasası kurulduğundan bu yana üretimde bir artış olmadı. Türkiye'de
otomobil piya~ası kuruldu, bugüne kadar üretimde fevkalade bir artış olmadı ama, kmulduğundan bu yana nüfus artışı olmadı mı, gelir seviyesinde bir
.
\
yükseklik olmadı mı, bunları nazan itibare aldığımız 'zaman otomobile karşı olan talep biraz artacaktır.
Diğer
bir husus,
dayanıklı
tüketimele artış olu.Yor deniliyor ama, bir
süresi 15 yıldır. 15 yıldan sonra, yenileme piyasası
vardır, mutlaka dayanıklı tüketimde bir yenileme durumu olacaktır. Son iki yılda toplu konutta önemli sayısal artışlar oldu. TojJh: konutun getirdiği
bir talep doğdu; yeni ev alan bir dolap daha alıyor veya oğlumı evlendiriyor, çocuğunu evlendiriyor, onun neticesinde de yine mikro düzeyde diyebileceğimiz makro ekonominin getirdiği bir talep oluyor. Nüfus artışı Türkiye'de belli; onun da getirdiği bir talep oluyor; yeni ev kurulmasından dolayı da talep oluyor. Bunların ışığında dayanıklı tüketime karşı belli sayıda
..bir ~rtış oluyor. Türkiye'de dayanıklı tüketimele artış, bence para hacminin artmasından değildir. Diğer faktörleri denazarı itibare almakta yarar
var.
buzdolabının dayanına
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
-
Teşekkür
ederiz Mehmet Bey.
77
Sayın Hocamız
Sabahattin Bey buyurun.
Prof. Dr. Sabahattin ZAiM- Te!?ekkür ederim Sayın Başkan, çok istifadeli bir gün geçirmiş bulunuy()ruz. Bendeniz şahsen bir hayli faydalandım.
ülkemizin en önemli iktisadi meseleleri mevzuunda yetkili arkadaşlarımız­
dan izahatlar dinlemi!? olduk.
Bendeniz de aynı konulara kısaca temas etmek istiyorum. Görülüyor ki,
Türkiye'de iktisadi bakımdan 1960'dan bu yana, veya bütün Cumhuriyet
döneminde bir gelişme olımı~tur ve olmaktadır. 1980'den bu yana da süratli gelişıneler vardır; yapısal durumda, müesseselerde, fonksiyonlarda ... Bir
hayli mesafe alınmıştır, fakat buna rağmen bir çok problemler de mevcuttur. Zaten iktisadi hayat problemsiz olmaz; her cemiyette, gelişme seviyesi'
ne olursa olsun, iktisadi hayatta problem daima vardır. l\Hihin~· olan, bu
problemleri imkan nispctindc azaltmaya çalışnıaktır. iktisadi politikaların
fonksiyonu budur.
Türkiye'de, mevcut bir hükümetimiz, mevcut bir iktisadi politikamız
var. Bunun için de hangi problemler bizi en fazla rahatsız ediyor ve bunların azaltılması için ne gibi tedbirler alınması gerekir'! Bu hususta ışık tutulmak istenıniştir ve görülüyor ki burada bütün dünyada olduğu gibi, bizim
ülkemizin de belli başlı hedetleri var, bunları dörtgruba ayırabili riz.
Birincisi, istihdam hedefi; yani iktisadi kalkınınalar bizatihi bir amaç
değildir; kalkınma bir vasıtadır ve insan içindir. insanlarımızın daha müreffeh hayat sürmeleri için bir vasıtadır. Dolayısıyla her ülke isterki, iktisadi
kalkınma ile insaniarına iş, gelir imkanı sağlasın. O bakımdan tam istihdam
hedefi beniınseniyor.
İkinci olarak, gelir seviye:nizi de artıralıın, aynı seviyede kalmayalım.
Hızlı büyüınek lazım. Adam başına reel gelir artışmı, reel üretim artışını
çoğaltalıın.
Üçüncüsü, bunların gerçekleşıneşi için ve aynı zamanda istikrarlı bir geistikrar derken iç fiyatta istikrar, enflasyon olmasın, dış para
kurunda istikrar, dış ticaret elengesinde bir gelişme, istikrar: hepsi birden istikrarlı kalkınma olsun.
lişme lazım;
Dördüncü olarak doı, bazı ülkeler diyorki, bu iiç hedefi demokratik bir
78
rejim içinde
gerçekle~tireliın;
çok partili demokratik rejim. 13u dört hedefin
son 50 yıldan beri bütiin dünya lilkelerinin üzerinde
devamlı kafa yorduğu bir hadisedir ve bu işin de kati reçetesi yoktur; her
ülke kendi şartlarına göre bunlara ulaşınaya çalışıı·, zaıııan zaman ulaşır.
uzaktaşır ama devamlı bir şekilde bir ınücadele hepsinde vardır; ya enflasyonda bir sapma olur, ya istihd:ımda, ya istikranla, veya demokraside. Yani,
bütün müesseselere hürriyet imkanı verdiğiniz zaman, haskı gruplarını tam
serbest bıraktığınız zaman bu ii<,~ temel hedefte birtakım sapmalar ortaya
gerçekleşmesi esasmd:ı,
çıkıyor.
Türkiye'ye haktığınuz zaman genel hatlarıyla goruyonız ki, istihdam
hedefinde, 16.5 tan 15.5 a doğru bir düşme var yani, istilıdamda hiç olmazsa bir artışı frenlemişiz de, hafif bir diişme olmuş. Demek ki orada,
kısmi de ot'ia bir iyileşmeye doğru, zarardan azaltınaya doğru bir
demekki bu noktaya önem vl'rmişiz ve azaltmaya ç<ılışmışız.
gidi~
var,
İkinci noktaya bakıyonız, hızlı büyümeye, hatta ~ikayet edici olacak
kadar da büyümü~üz diyoruz. Demekki o noktada efa bir başarı sağlanama­
Tezahürleri şu veya bu olabilir.
mış.
Üçüneüye bakıyonız, istikrar noktasına, o-rada başarısız olduğumuz en
ünemli nokta; yani hem iç t:iyatta, enflasyonda ist'enilen hedeflere düşiin~- ·
mcınişiz, hem döviz kurlarında hedefleri devamlı yükselterek erişememişiz,
hem dış ticaret, hem ödemeler dengesinde. Demekki üçlü hedeften, üçüncü
hedefte arzu edilmesine rağmen Türkiye istenildiği kadar h:ış:ınlı değil.
Dördüncü hedef, demokrasi, 1980'den bu yana varolan bazı hususları
tedricen azaltm:ık suretiyle demokrasiyi de geliştirmeye çalışıyoruz.
Bunların içinde de bendenizce en önemli nokta, bu iiçüncü nokta. Yani,
istikrar içinde kalkınma, cnnasyon noktası oluyor. Uzun uzun izah edildi;
enllasyon noktası üzerinde durmak lazım. Ben geçen bütçe kıımışm:ısında
da aynı şeyleri arz etmiş tim. Ent1asyon problemi, kontrolden çıkiırsa sonucuda hem iktisadi kalkınnı:ıyı, büyiimeyi engelleyecek noktalara varır hem
de sosyal bakımdan kalkınma, araç olan insan i~'in kalkınm:ıyı yaptığımız
he<.lefe bizi ulaştırmaktan alıkoyar, çünkü ins:ınımız hu takdirde enflasyon
altında, ezilir. Demokratik rejim içinde de kalkmın:ık istiyorsak, o zaman
diirdüncü hedef tehlikeye girer, eğer buna rağmen kalkııııııayı gerçekleştir­
mek istiyorsak, veya demokrasi tehlikeye girıneyecekse o zaman halk re-
-;- l)
aksiyonlar gösterir, hükümetlerin bu hedefe varmasını engeller veya daha
kötüsü, demokratik rejim içinde bunların gerçekleşmesinden ümit kesildiği
zaman rejimlerde ihtilaf ortaya çıkar. O bakımdan enflasyonda taviz vermemek lazım; tabii verilmiyor, huyurulduğu gibi hiç bir hükümet, hiç bir
iktisatçı isteyerek enflasyona müsaade edelim demez. Demez de burada kısa
vadeli, orta vadeli birtakım tedbirler gereklidir. Türkiye'de baktığıınız zaman, hakikaten, Cavit Bey çok güzel bir noktaya temas ettiler, herkesin katıldığı bir nokta zannediyorum, üretim gücümüzün üstüode bir tüketim içinde yaşıyoruz. Bu belki Osmanlıdan müdeveer bir Türkiye oluşuımızdan, biraz da belki insanımızın yapısından oluyor fakat. buradaki enflasyon konusundaki problem şuradan kaynaklanıyor, eğer üretim gücümüzün üstünde
bir tüketime yönelmek bütün kütleler için sözkonusu olmuş olsa, sonunda
bundan enflasyon meydana gelse, o zaman herkesin buna karşı manız kalacağı reel düşüklük dengeli olabilirdi. Fakat böyle olmuyor; Türkiye'ye
baktığımızda, gelirlerde reel faiz politikası uygulayalım, yani belli tasarruf
gücü olan vatandaşlarımızın reel gelirleri düşınesin;.Ona göre bir faiz politikası uygulayalım. Diğer yandan yatırımcılanmızın, işverenleriınizin, tasarruf etmesi, kalkınması için oıuın da reelkarını muhafaza etmesi lazım diyoruz. Hamdolsun şehirleşme hareketi var; bu yüzden rantlarda da reel gelirler oluşuyor, o zaman geriye kalıyor, reel ücret meselesi, orada reel ücreti
muhafaza edemiyoruz. O zaman ne oluyor, maaşlı, ücretli, işçi, memur gibi kesimlerin de ve bir de teşebbi.islerin küçük gruplannda reel düşmeler
meydana gelebiliyor. O zaman enflasyonun yi.iki.i bunların omuzlarına binince tabii reaksiyonlar başlıyor. O bakımdan Türkiye'de bence özel teşeb­
büs eliyle iktisadi kalkınınaımz yürüyecektir inşallah fakat bu kalkınmanın
yükünü çeken kütlelerin tahammül gücünü taşırmamak lazım. Niçin kalkın­
ma hızlarını hesaplark~n planlamada 7, 8, I O hesap lıyoruz'? Hesaplamada
temel hedef, kaynaklarımızın imkanı, halkımızın tahammül gücü. Şimdi,
'l 8 kalkınına hızı dediğimiz zaman, zaten bu kalkınmanın yükseldiği aynı
zamanda da sosyal dengenin bozukluğunun bir sebebi oluyor. Çünkü kalkınmalar bir fedakarlık işidir. İnsan durduğu zaman denge halindedir, yürümek için bir adım atarız denge bozulur. Kalkum1ada dengeyi muhafaza
etmek gayreti gerekir. Ama Türkiye'de 'Ir} 8,:. ile kalkındığıınız zaman bunun manası şudur; nüfus başına reel gelirİe üretim 'i 8 artmış. Nasıl arttı'?
Bir evvelki yıldaki gelirlerin daha çok tasarruf edilmesi ve yatırıma gidilmesiyle veya mevcut yatırımların daha üretken kullanılmasıyla veya atıl
kapasitelerin üretime geçirilmesiyle, her Ilalükarda bir üretim artışı ile sağ­
lanmıştır. Öyle ise bir evvelki dönemde demekki üretimelen sağlanan gelirlerden çok tasarruf etınişiz. Karşıtı, az tiiketmişiz. Öyle ise tasarruf oranı
80
yükselmiş
ki, bu hususta bir zorlanma
olmuş.
Tabii
kaynaklannıızı aşan
bir
zorlanıila olmi.ış. Dolayısıyla bu hızlı kalkınma sonucunda da tiikctim ba-
kumndan bazı kitleler yükün altında kalmışlar. Yani Türkiye'de hızlı büyü. me dediğimiz zaman, bu biiyiinıede aym zamanda şikayet ettiğimiz sosyal
dengesizliğin de sebebini bulmak mümkün ama, burada ziraattaki payın
yüksekliği, reel bir artıştır, bunun telafi edici fonksiyonu <ilması gerekir ama diğer sektörlerde enflasyonu artıncı bir tesir de sözkonusu oluyor. 13<."niın görebildiğim kadarıyla, bilhassa Türkiye'de yatırım diyoruz, kalkınına
hesaplanırken ama, bunların içinde gayri miistahsil bazı sahalara da konsantrasyon sözkonusu oluyor. Bahsedildi zaten, bunların içinde bir kısmı,
ııninıı .'iaiıa.•;ııııla: ( ;oıın·dt· lıillı:ı\.~:ı. mıı:ın:mı bfill;iivlni, .~ildn iıış:ı ~·dili­
yor ve ımralara muazzam yalırmılar yapılıyor. Uuıılar kısa vadede gayri
müstahsil sahalardır, kısa vade enflasyon baskısı yapacaktır ve diğer yandan konut sahasında, sosyal bakımdan da çok güzel uygulamalar, bunlar da
kısa vadede enflasyon baskısı yapacak yatınmlardır. Diğer yandan, mahalli
idarelerını bütün yatırımiannın çoğuhluğu altyapıya, inşaata dönük, çevreyi düzenleme gibi yatırımlardır, hepsi gayri müstahsil yatırımlar ve tabii
enflasyonu hızlandıran yatırımlardır. O bakımdan Türkiye'deki kalkınnı:.ıda
yatırımların gayri müstahsıl sahalara yönelmesi de eriflasyonun sosyal bakımdaı'ı menfi tesirlerini azaltıcı bir tesir yapmaktadır. O zaman bunlara
önem verip bu noktaları telafi edici tedbirler üzerinde düşünmek gerekir
sanıyorum.
Diger nokta, ki, .Orhan Bey de belirttiler, para, nakdi problemlerle bünyevi problemler içinde bilhassa üretim arzını gerektiğince artıramayışımız
yatıyor; sanayici kardeşlerimiz de bunu uzun uzun anlattılar, burada yüksek
faiz ve bankacılık sektörleriyle ilgili problemler üzerinde dunnamız gerekiyor. Nitekim bazı arkadaşlarıımı belirttiler, evvelce biz enflasyonsuz kalkınınayı da sağladık dediler, o devrenin en önemli farkı da, yüksek faiz ve
banka uygulamalan bugünkü gibi değildi. Dolayısıyla bu yüksek faiz hadleriyle yatırımları yükseltmek hakikaten fevkalade güç çünkü, verilen rakarnlar çok çarpıcı, Türkiye'de üretimde, maliyet faktörlerinde, işçilik faktörü,
emek faktörii 'ir 10, 12, 15 .ırasında dolaşıyor. Finans maliyetini eğer 1/r SOnin iistüne, % 60'a çıkarırsak, çok çarpık bir maliyet yapısı ortaya çıkıyor.
Bummla verimliliği artırıp fıyatlan düşürmek, üretimi artırmak, iç talebi,
dış talebi canlandırmak son derece güç; ama, diişüniiniiz bizim bugünkü imkanlarımızda, fınansman maliyetini 1/r 60'tan, 1/r 70' ten 'ir 30 diişürebilsek,
muazzam bir maliyeldüşüşü ortaya çıkabilir, muazzam bir fıyat avantajı
sağlanabilir. Demekki şu anda ekonomide iktisadi bakımdan caniandımı ·
8
sağlamak
için bu en büyük maliyet faktörü üzerinde durınamız lazım; bunun da adı faiz ve bankacılık sistemi. Demekki birtakım iyi işlemeyen uıı-,
surlar muhakkak var ve bunlar~n düzeltilmesi için çare aranması gerekiyor.
başka
nokta,
işverenlerimiz
bu açmaz içinde, yüksek faiz politikaama buna rağmen dt" yeni öz kaynaklar aranınası
noktasına geldikleri zaman, bilhassa karlı, başarılı işletmelere halkı hisse
satmak suretiyle, sıfır maliyetli kaynak sağla~nak yerine, 'ir 40, r/r 50 faizli
tahvil satınayı tercih ediyorlar. O zaman ben bunun sebebini sormak istiyorum; mademki sıkıntıdayız, mantık derki öyleyse halkımızcia da bu hususta
talep de var, sermaye piyasası da gelişiyor, o zaman tahvil yerine hisse senedini, öz sermayeyi artırmaya doğru niye yönelmiyorsunuz'? Demekki burada da işverenlerimizin davranışında bir problem var.
Bir
sı karşısında sıkıntıdalar
Müm in ERK UNT - Bir tanesi tahvilin %1 O ve kurum larm yüzde 48 vergiye tabi olması meselesi. İkincisi, hisse senetlerine verebileceğiniz temettü,
hiç bir zaman bugün rx, 48'i bulmaz. Öyleyse siz çıkıp da ne
söyleyeceksicvniz, nasıl iddia edeceksiniz? Çıkarttığınız zam~n bunu sataın\l~sınız.
BAŞKAN-
Hocam buyurun.
Prof. Dr. Sabahattin ZAİM - O noktada bir araştırma yapılrı;ıış mıdır
onu bilemiyorum, Mümin Bey kardeşim belki kendi iş sahası içinde bunu
yapmıştır, bütün işletmeler için bu problem böylemidir bi~emiyorum, bir
inceleme noktası olarak dikkatimi çekmiş bulunuyordu. DOlayısıyla özetlersek, enflasyon ile büyüme arasında illa bir çatışma ol111ası,, veya arz ettiğim hedefler arasında illa bir çatışma olması, bir kaziye değildir, Türkiye'de şartlar gereği bu hadise ortaya çıkmıştır. Arz ettiğim gibi, ama bu tedbirler inşallah alınabildiği ölçüde bu hedeflere belli oranda müşte~eken
varma imkanıarı da sağlanabilir.
Teşekkür
BAŞKAN
ederim.
- Ben
teşekkür
ederim hocam.
Ali ÇOŞKUN - Efendim, müsaade edersemz ım maruzana DulunmaK
istiyorum, ben tekrar teşekkür etmek istiyorum, şahsen beniın için ve arkadaşlarım için değişik bir gün yaşadık. Çok değerli katkılarda bulunuldu.
İzin almak dunımundayıın: Milli Prodüktivite Merkezinde bir toplantı var,
82
beni bekliyorlamuş, ancak
niz, katıldmız.
yetişirim.
Tekrar
teşekkür
ederim. zahmet <'tti-
Doç. Dr. Tevfik ERTÜZÜN - Efendim, Türk ekonomisi bugün bir müşahade altına yatırıldı; teşhisler yapıldı, çareler söylendi, pek söylenecek
bir şey kalmadı; ama, bir kaç noktaya belki neticeye doğru götürmek açı­
sından, işaret etmek istiyorum.
Friedman diyorki, alkolizmle enflasyon arasında büyük bir benzerlik
var? Her ikisi de önce geçici bir rahatlık siığlarlar. Yani, alkol önce keyiflendirir. Para arzı ve emisyon da böyledir; evvela bir mik tar verdiğiniz zaman, ekonomi rahatlar, fakat bu rahatlık geçici bir rahatlıktır ondan sonra,
sıkıntılar başlar bünye üzerinde. insanın alkole alışkanlığı gibi ekonomi de
paraya alışır. Miktarlar arttıkça büyüme üzerindeki tahribatta giderek büyür.
Tiir.k ekonomisi aşağı yukarı böyle bir süreç içinde; biraz para veriyoruz eko'llimiye, bir rahatlama oluyor, ama arkasından bir sıkıntı, aynı süreç sürüyor. Türkiye'de, belki bir şanssızlık, istikrar politikası para politikası ağır­
lıklı olarak uygulamaya konuluyor. Niçin böyle oldu? Asaf Bey'e katılıyo­
rum; politikalarda yanlışlıklar yapıldı. Ben çok kısa olarak söyleyeyim, para politikası, maliye politikasımn hatta bütçenin emrine girdi: onun bir aracı haline geldi. Bağımsız bir para politikası uygulanamadı n· ~artlar tahakkuk etmediği için de para politikası reel sonuclar yaratmadı. lktisadın kuralıarı var, aynen devalüasyonda olduğu gibi, şartlarını koydııgunuz zaman sonucu alıyorsumız. Devalüasyomın, çok basit bir şartı var; arkadaşlarım biliyorlar, 1\'larshall Lerner koşulu dediğimiz, ithal mallan talep esnekliği
ile ihraç mallan talep esnekliği toplamınm birden büyük olması. Eğer böyle
olursa devalüasyon, ödemeler bilançosu üzerinde olumlu bir rol oynuyor.
Para politikası da böyle; şartlan ortaya koyamadığmız zaman para politikasmdan beklediğiniz sonuçlan alamazsınız.
Yapısal değişiklik konuşuldu,
bu değişikliğin yüksek faiz ve esnek kur
da bir şanssızhk olmuştur, Türk ekonomisi hesabına. Yapısal değişikliği bu araçlarla sağlama için piyasanın, serbest piyasamn işlemesi lazımdır. Serbest piyasa işlemezse bu politika araçlanndan netice almak mümkün değildir.
ile
sağlanmaya çalışılması
I 980/ 86 döneminde geniş tanımlı para arzı; 13 kat. fiyatlar da 1O kat
83
artmı~ tır. Yani Türkiye çok ciddi' bir enflasyon tazyiki altındadır. Bunu
tahrik eden ba~ka şeyler de oldu; mesela fon uygulaımılan entlasyonu tahrik etmiştir, çünkü fon uygulaınaları bütçe dışındaki nakit akışını hızlan­
dırımş tır, bir yandan da kolay harcama, alışkanlığı yaratmıştır ekonomide.
Bir ınühim nokta daha bana göre, devletin ekonomiye müdahalesinin bu
dönemde artnnş olmasıdır. Plan piyasa ilişkileri kunılaınamı~ tır, ekonomide
genelde iktisat politikalarıyla ilgili kararlar günlük olarak alınmıştır. Kaynak
dağılıını plan hedeflerine göre mi yapılıyor, yoksa piyasa mekanizmasının
belirlediği tercihlere göre mi yapılıyor'? Bu belli değildir. Yani, Türk ekonomisinin sistem tercihi de henüz yapılamamıştır, bir sistemden bir başka
sisteme birden bire geçilmek istenmiştir. Mesela sübvansiyonlanı alışıldığı
bir dönemde sübvansiyonlar birden çekilmiştir. KİT zamları çok büyük ölçülere vardmimıştır ve yüksek faiz politikasına geçilmi~tir ve bunların hepsi aynı anda olmuştur, yani kadeıneli bir geçiŞ uygulanmamıştır.
Bütün bunların sonunda, fırmalar zor duruma düşmüş, krediler geri öhatta bankalar zor duruma "düşmüş, ~irket sermayeleri aşınmış
ve Türk malı sistemi zortanır hale gelmiştir.
denmemiş,
Türk ekonomisindeki asıl sorun, sistem sorunudur, yani evvela sistemi
bilmeniz lazım; hangi sistem içinde kaynak dağılımını ya1jacağız. Piyasa
mekanizması işliyor mu, işiemiyor mu'? işlemiyorsa, aslında kaynak israfı­
na yol açan sistemin kendisidir. Türk ekonomisindeki kaynaklar yetersiz,
daha önemlisi kaynakları çok kötü kullanıyoruz. O noktaya yine temas edeceğim; dış borç itibarıyla Türk ekonomisi fevkalade kötü bir noktaya
gelmi~tir, hatta ekonominin geleceğini ipotek altına almıştır, manzara bu
kadar kötüdür. 198l'de dı~ borçl<irın milli gelire oranı yüzde 18 civarında­
dır ve Türkiye, az gelişmiş ülkelerden iyi durumdadır, çünkü o ülkelerde yapılan çalışmalar var, bu oran ortalama yüzde 22 civarındadır. Bugün ise, Türkiye'de bu oran yüzde SO'nin üzerine çıkmıştır, dış borçların milli gelire oranı. Halbuki az gelişmiş ülkelerin ortalaması yüzde 30 civarındadır. Türkiye
bundan sonra daha çok borçlanacak diye bir beklenti içinde olmamaımz
lazımdır. Yabancı sermayede de beklenen geli~ıne olmamış tır. Yabancı
sermayede hizmet kesimine doğru büyük bir kayış vardır. Bunu çok açık
olarak görüyoruz.
Bir de Türkiye'de kanştırılan bir hadise olmuştur; dışa açılma ile dışa
dönük ekonomi birbirine kai·ış tırılmış tır. Dışa açılma yüzeyde olan bir o-
laydlr, ithalatınızı artırırsınız yine dışarı, açılmış olursunuz, yahut kısa
vadeli sermaye hareketlerini geliştirirsiniz yine dışa açılmış olursunuz.
Türkiye'deki olay dışa açılmadır. Dış talep ge.nişlemiştir ama dışa dönük
üretim yapısı, ihracata dönük bir üretim yapısı bir sanayi ve ekonomi yapısı
_oluşturulamanuştır .. Bu yapı 5 yılda falan olu_şmaz ama, ortada böyle bir iddia vardır, gelişmeler ise böyle olmuştur.
İç
tüketim meselesi var; bugün pek konuşulmadı ama bence önemli bir
Türk ekonomisi lüks tüketim malı kullanınaya alışınıştır. llugün
binlerce çeşit tüketim malı vardır piyasada, sadece 3 kaleııı; sigara, içki.
otomobil250- 300 milyon dolardır. Türkiye Inigün clüviz sıkmtısı içindedir.
bu gelecekte bu alışkaniık nasıl sürdürülecektir, cıddi sıkıntılar olabilir.
ıneseledir.
Yüzde 8'lik büyüme üzerinde de çok duruldu, ben açık söylüyorum, geçen sene Türk ekonomisindeki bu büyüme inandırıcı değildir. Tarımdaki
yüzde 7 büyüme de inandırıcı değildir.. Çünkü mühendislerin kontrol aletleri varsa iktisatçıların da vai·, yani biz de bunları teste tabi tutuyoruz. Zaten tarımda bir azami büyüme oranı vardır; Türkiye'nin en iyi olduğu dönemde, hava şartları iyi, gübre kullanımı iyi .. bu yıllarda tarım, ancak yıl­
da yüzde 5,5 büyüyebilmiştir. Üıiin değerlerindeki artışlara baktığınız zamanda, bu yüzde 8'1ik artışın inandırıcılığından şüphe etmek lazım. Ayrıca,
yüzde 8 lik büyümelerde üretim artışı, arzın genişlemesi demektir, bollaşma
demektir. llu.!,Yiin enflasyonun patlamaması gerekirdi enflasyon patlamıştır
ve tabii geniş kesimlerin hiç biri halinden memnun değildir. Ekonomi
~(8 büyüyor diyorsunuz ama herkes halinden ş_ikayctçi. Köylü, memur, işçi.
esnaf vesaire şikayetçi, sanayici şikayetçi. Düşünmek gerekir.
~konomide
dengesiz bir kalkınma modeli tercih edilmiştir.Ahyapı yatı­
konutun tercih edilmesi, buna ımıkabil imalat sanayiinin gerilemesi, prodiiktif yatırımların gerilemesi, dengesiz bir kalkınma sürecine gidildiğinin göstergesidir. O itibarta Türkiye için hızlı büyüme değil de sağlıklı
büyüme ço)<. daha önemli olmalıdır.
rımlarının,
Yapısal gelişmelerle ilgili olarak, ihracatta da ben reel bir artı~ olmadığı
kanaatindeyim; yani bu 7, milyar dolar ihracat o boyutta değiLBunun içinde kimsenin inkar edeıneyeceği bir hayali ihracat olayı var. Artı, doların
da değerinde düşüşler var. Yani doların düşüşlerini dikkate aldığınız zaman
Türkiye'nin ihracat artış hızının azaldığını, hatta gerileme içinele olduğunu
rahatlıkla göıiiyoruz. Tabii, dış ticaret hadlerinden hiç bahsetmiyoruz, bü-
tü n geli~mekte olan ülkeler için yüzde 16 rakamını verdiler, zannediyorum
birim fiyatlarındaki dü~meler çok daha aleyhiınize olduğunu göstermektedir.
13ütün bunlar dünya konjonktürünün çok iyi "olduğu bir dönemde olımı~tur. Şimdi sıkıntı nereden geliyor, ha~ta da süylediın, politikalardan
geliyor. IMF ve Dünya 13ankası telkinleri altında politikalanla hata yapıl­
nıı~tır. Son yıllarda, özellikle Stand- By anla~ınalarının yapıldığı yıllarda
Tiirk ekonomisinde para politikası, maliye politikası, dı~ ticaret hatta tarım,
sanayi politikası uluslararası kurulu~lar tarafından belirlenmi~tir. 13u kurulu;;ların tavsiyeleri altında olan ülkelerin hepsi sıkıntı iı;·indedir, bu sıkıntı­
lardan kurtulma yolunu bulan ülke olmadığını görüyoruz.
Sonuç itibariyla, Türk ekonomisinin arz esnekliğini yükseltmeelen sağ­
lıklı büyümeyi sürdürn~ek mümkün görülınemektedir. Türk ekonomisinde
arz esnekliğinin yükselmesi ise tasarrufların artmasına, ama, çok daha önemli olarak yatınlabilir fonların, kaynaklann genişlemesine ve bunların
etkin kullanımına bağlıdır. İnsanlar, üretmeden de zengin olabilirler, gelir
d:ığılımını deği;;tirirseniz b:ızı gunıpları zenginleştirebilirsiniz, ama ülke ekonomileri üretmeden zengin olamaz. 13u gerçeğin altını çizmemiz gerekir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Tc~ekkür ederiz.
Son olarak iki tebliğ sahibi arkadaşımızı dinlcycccğiz.
Ünce Saym Erdal 13cy buyursunlar, ondan sonra Orhan hocamız koını
yu
bağlasınlar.
Doç. Dr. Erdal TÜRKKA>.;
Gerçekten çok güzel fikirler ortaya atıl-
dı.
Ünce bir noktayı belirtmek istiyorum; Türk ekonomisinin hızlı bir büyümeye ihtiyacı vardır. Basit bir hesap yaptığımız zaman, 1980'dcn 1987'ye kadar Türk ekonomisinin ortalama büyüme hızı yiizdı 4 civarında kalmış­
tır. Halbuki geçıni~te Türk ekonomisi yüzde 6,5 - 7 oranında büyümüştür
ve lıu lıüyüme yetmemiştir. Tiirk insanı her şeyi istemektedir, dolayısıyla
Türkiye de bi;yüıneyi belli bir oranın altında tutma imkanı yoktur. Üzcllikk' Türkive'de nüfusun yüzde 2,5 hula arttığı düşünülürse kişibaşma geliri
ı1m tlaka artırma gereği vardır.
Türkiye önemli-bir dış borç yükü altına girmiştir ve bu borcu ödemek
Bir taraftan kişi başına gelir artarken, diğer t:mıftan dış borç
ödeyebilmek için Türkiye büyümesini belli bir seviyede tutmak zorundadır.
Benim kanaatim, Türkiye'nin bu ihtiyaçlannı karşılamak için yüzde 5'lik oranı yeterli olmadığıdır. Nüfus yüzde 2,5 artıyorsa ve GSMH'nin yüzde 510 una yakın bir kısmını da dış borç ödemesine vermek zonındaysanız o
zaman yüzde 5 lik ölçü yeterli değildir. Bu bakımdan ekonomide bir zorlama vardır; ertelenmiş büyümeler bir noktada ekonomiyi sağlıksız gelişme­
lere doğru itm_ektedir. Önce bu tespiti yapmak lazım.
zorundadır.
O halde Türkiye, nasıl daha yüksek bir hızla büyüyebilir; en azından
yüzde 6'lara değen bir oranla s_ürekli olarak nasıl büyiiyebilir. Bu konuda
Türk ekonomisindeki önemli bir dengesizliğe değinmek istiyorum, bu da
ree 1 ve parasal büyüklükler dengesidir. Türkiye' de bir gerçekçi faiz politikası izlenmiştir; Rakamlara baktığımız zaman Türkiye'de bir çok insan bugün
bankalarda önemli bir kaydi servete s;ıhip olmuş durumdaclır ve bu servetİn parasal ve reel bir örtüsü yoktur. Eskiden vatandaşın toprağı, evi, bağı
vardı ama bunlar paraya süratle çevrilmek durumunda olan servetler değildi,
Oysa bugün vatandaş bankaya parasını yatırmıştır, bir gün gelip bu parayı
çekecektir. Diğer taraftan devlet vatandaştan borçlanmıştır. Bir gün gelecek, bu borcu Devlet ödeyecektir. Oysa piyasadaki mevcut p:ıralar bu serveti örtecek durumda değildir. Siz kağıt üzerinde serveli yaratırsanız, bunun
parasal karşılığını da bulmak zorundasınız, Şu anda Türkiye'de tedavüldeki
para miktan toplam milli gelirin yüzele 4'ü civarındadır. Oysa bu oran, gelişmiş ülkelere baktığımız zaman yüzde 40 , SO'Iere kadar çıkabilmektedir
yani, servetin ve gelirin önemli bir kısım parasallaştırılınış dunımdaclır. Bunun bir sonucu olarak Türkiye'de bugün mesela bir sanayicinin SO milyar liralık serveti vardır, malı mülkü vardır fakat 1 milyar liraya nıuh~aç durumdadır, başka birisini ortak etmek istediğinde, ortak olacak kişinin de serveti vardır ama bunu ortaklık için taze para olarak karşı tarafa verememek tedir.
Ekonomicle her yıl önemli ölçüde parasal gcnişme olmaktadır, bu para nereye gitmektedir? Bu para bankalara gitmektedir. Ben bir tuzağın ~e­
ımısını çizmek istiyorum. Çünkü Türk ekonomisi bir tuzağa girmiştir, şu
anda bankalar vadeli mevduata ve vadesiz mevcluata para vermektedir. Dolayısıyla, eline para geçen süratle parayı bankaya yatırnıaktadır. l3ankada
S7
bu para , faize tekrardan faiz tahakkuku yoluyla gittikçe şişmektedir.
Bankalar bu parayı pahalılaştırarak sanayiciye kredi olarak vermektedir.
Sanayici bu krediyle iş yapıp, pahalıtaşmış bir üretim yapmakta, kürını da
tekrardan bankalara vermektedir. Dolayısıyla sanayici bir yatırım yapacak
durumda değildir. Yani, Türk ekonomisinin şu anda içinde bulunduğu sı­
kmtıların bence c,~özüm yolu buradadır.
1986 yılında çok önemli bir kaç gelişme olmuş tur; Hükümet 1986 yı­
birkaç kez faizleri bir kaç puan aşağıya çekmiştir, bunhır belki psikolojik olarakmevduattabir azalma yaratmıştır. Ancak bence bu olumlu bir
gelişmedir. Çünkü eskiden faiz geliriyle tüketim yapan vatandaş, bu sefer
parasını çekip doğrudan doğruya firmaya vermiştir. Bu şekilde firma, bankadan finansman temin etmek yerine, doğrudan doğruyasattığı kişiden para almak suretiyle finansman '!emin etmek imkanını bulabiimiştir ve bu şe­
kilde ekonomideki çarklar biraz daha normal dönmeye başlamıştır.
lında
Benim şahsi ~anaatiın, yapılması gereken şey bu politikanın devam ettirilmesidir. Yani 1987 yılında Hükümet, belli aralıklarla mevduat faizlerini
yavaş yavaş aşağı çekerek bankalardaki bu kaydi (karşılığı olmayan) ve pahalılaştınlarak firınaya aktanlan para yerine, firmalara para transferinin yolunu açmalıdır.
Diğer
taraftan Hükümet, borçlarını ödemek için yeniden borçlanınak­
müteahhitlere borcu vardır, bu borcu ödemek için parasal geııi~leıneyi bir miktar artırmaktan kaçınmamalıdır. Çünkü bu parasal geniş­
leme, nihayet yapılan harcaınaların karşılığıdır, harcama yapı lım~ tır bir kere, harcamayı yaptıktan sonra bu parayı vermemek ekonomide birtakım
anormallikler çıkarır, vatandaş kendi parasını kendisi basıyor; senet yazı­
yor. karşılıksız çek yazıyor, bunları kullanıyor. Dolayısıyla bunlar da banka sistemine taze olarak dönmelidir. Finnaya taze paranın girmesi, firınala­
rııı bankalara olan borçlarını ödemelerine ve bankaların da normal olarak
nakit ve mevduat dengesini kurmalarına imkan verecektir. Türkiye'nin
19;..\7 yılına girerken en önemli problemi bu nakit ve nakit olmayan varlık­
lar arasındaki dengesizliktir: gerek firma düzeyinde, gerek bütün ekonomi
düzeyinde bunun mutlaka kurulması lazımdır.
tadır, ayrıca,
Diğer bir nokta, enflasyonla büyüme çelişkisidir. Enflasyonla büyüme
herzaman çelişınez; bazı durtımlarda çelişebilir, bazı durumlarda çelişınez.
Türkiye, 1970'1i yıllarm ortasından beri enflasyon yaşamaktadır. Bence
88
yıllar itib:.ırıyla yaşanılan entlasyomın niteliği farklıdır;
evet, hasta ateşlidir
nedenleri daima farklı olmuştur. Uu nedenle enflasyonla büyüme arasındaki ilişki sürekli olarak değişmiştir. Uu bakımdan bu kadar kal ego ri k davranmamak lazımdır; !983 'te Türkiye' nin ihracatı yüzde O artmıştır, ama aynı yıl enflasyon 4 puan artmış, ekoııomide yüzde 3 büyüycbilmiştir. Demekki bütün hedefler gayet kötü bi.r şekilde gerçeklcştirilıniş­
tir, bir çelişki olınaclığmı da burada görmekteyiz. Halbuki bu yıl bakıyoruz,
yüzde ~ biiyümüşiiz, geçen senekinden daha düşük bir enflasyon oranı ger-
aııı:ı hastalığın
çekleştirmişiz.
Ben Türk ekonomisinin yüzde 25 lik bir enflasyona mahkum olduğu
kanaatinde değilim; Uu bir kaynak yaratma meselesidir, bunun için de verimlilik meselesine değinmek gerekir. Türkiye'de bugüne kadar, bizim yaptığımız tespitiere göre ne verimlilik ölçülmesi söz konusudur, ne verimliliğin teşviki söz konusudur; Türk teşvik sisteminde verimliliği teşvik aracı
yoktur, Türkiye'dP. bir yatırım alışk~nlığı vardır, yatırım aksadığı zaman
herkes size, yardım ediyor ama verimliliği artırmak isteyene bir teşvik getirilmiş değildir, bir verimlilik piyasası oluştunılabilmiş değildir. Verimiilikle
ilgili hizmetlerin arzı ve talebi oluşturabiimiş değildir. Bu da üzerinde dıı­
rulması gereken önemli noktalardail birisidir.
inşaat çok önemli bir istihdam kaynağıdır, nüfus artışı gözönünde bulundurulduğunda.İnşaat sektörü ekonomiye dinamizm veren sektör durumundadır ve döviz darboğazı yaratınayan bir sektördlir. Türkiye'de sanayide düğmeye bastığınız anda sanayi büyümesi mutlaka bir döviz darboğazı
getirir, oysa özellikle konut sektörünün büyümesi önemli bir döviz ihtiyacı
yaratmaz niteliktedir. Bu bakımdan ben inşaat sektörünün ekonomiye katkıları olduğuna inanıyorum, bu alanda yatırımları canlandırmada Türkiye
gecikmemiş olsaydı, muhtemelen bugün daha iyi bir dunımda olabilirdik.
Toplu konut sistemine geç kurduğumuz için geçikmiş olduk.
Son olarak da tasarruf meselesine
para
değineceğim,
tasarruf, harcanmayan
tasarruf vardır. Aksi
değildir. Tüketmediğiniz şeyi yatırabiliyorsanız
takdirele milli geliriniz, harcamalannız azalmış olur bu bilinen bir şeydir.
Biz az yiyelim, az kullanalım yaklaşımınalayık değiliz, biz daha çok yatıra­
Jım ve bunu finanse edelim anlayışı daha olumlu bir yaklaşıımhr.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Ben
Teşekkür
ederim.
89
Buyurun
Sayın
Orhan Bey.
Prof. Dr: Orhan MORGİ L - Zannediyorum tartı~ malarda bazı ortak
noktalar ortaya çıktı. Onlara kısaca değinmek istiyorum.
Birinci nokta, ekonomik istikrarın önemi konusunda bir genel konsenTürk ekonomisinde olsun eliğer ekonomilerde ol~ un, ekonomik
istikrarın çok önemli olduğu, hem sosyal, hem ekonomik hem de kaynakların kullanıını yönünden. Arkada~larımız özellikle bu hususu vurguladılar.
Tabii, bu konuda gerekli· tedbirler neler olabilir konusunda ımıyı-telif fikirler
ortaya kondu. Maliyet enflasyonu konusu üzerinde durulclu. Fakat şunu
söylemek istiyorum. Eğer, talep baskısı olmazsa maliyet unsuru olan konularda ortaya çıkmaz. Meseleniıı temelinde yine talep enflasyonu var. Kur
diyelim :ıı·tıyor, niye artıyor? Talep enflasyonu var, kuru ona uydurmak zorundasınız. Enflasyon varsa, faiz hadlerinin buna göre yükseltilmesi gerekiyor. Dolayısıyla temel fonksiyonel ilişkileri gözden kaçırmazsak sorunları, istikrar sonıniarını belki daha iyi çözebiliriz. Bunu buyada vurgulamak
istiyorum.
sus
doğdu;
İkinci bir nokta, başlangıçta enflasyon, büyüme, dış ödemeler bilanço-
su dengesinin birbiri ile çelişkili konular olduğu söylendi. Fakat, daha sonraki tartışmalarda büyüme stratejisine bağlı olarak böyle bir çelişkinin pek
söz konusu olmadığı belirtildi. Bu konuyu vurgulamak gerekir. Eğer enflasyon yatırımları ve tasarruflan ınenfi yönde etkiliyorsa. kaynakların dağı­
lımını bozuyorsa, verimliliği düşürüyorsa, firmalarda birtakım sorunlar ortaya çıkarıyorsa ve fiyat mekanizmasının işleyi~ini bozuyorsa enllasyonla
büyümenin sağlanınası mümkün değildir. Türkiye'nin geçmi~ tecıiibelerine
baktığımızda enflasyonun düşük olduğu dönemlerde büyüme hızının yüksek
olduğunu görüyoruz. Fakat bu husus çok tartışmalı bir konudur; araştır­
malar var, hızlı enflasyonla hızlı kalkınınalar var, hızlı enflasyonla çok düşük kalkınmalar var dünyada, ama genelde enflasyonla kalkınmanın mümkün olmadığını ancak, çok kısa dönemde bazı başarılar olabileceğini görüyonız. Türkiye'nin yaşadığı deneyler de bunu gösteriyor; en yüksek enflasyon dönemlerinin Türkiye'de en düşük büyüme dönemleri olduğunu görüyoruz.
13u açıdan, enflasyon- büyüme çeli~kisini çok katı olarak ortaya koymamak lazım, çünkü tam tersine, sağlıklı ve sürekli bir büyüme arzu ~diyor-
90
sak, o zaman enflasyonsuz, yani istikrar içinde bir büyümenin sağlanması
gereklidir. Yoksa, Türkiye'de gördüğümüz gibi, ekonomik lmnalıınlara dii~üyonız. Ent1asyonist kaynaklarla kısa bir büyüme sağlanıyor. Fakat kısa
bir süre sonra kesintiye uğnıyor. /una. enflasyonun_olınadığı bir yapı içinde kalkınma sürecini i~letebilirsek bu tür sorunlar olmaz kanaatindeyim.
Aym ~ekilde dı~ ticaret dengesi ile büyüme arasında bir çeli~kinin ortaya çıkıp çıkmaması kalkınma stratejisine bağlıdır. ihracata dönük bir
büyüme stratejisi içinele bu tip çeli~kiler ortaya çıkmaz. Türkiye'de kalkın­
ma stratejisi açısından bir hususu belirtmek istiyorum; Türkiye tamamen
ihracata dönük bir büyüme stratejisine gitmeli midir? Saym Sava~ Akat buna taraftar olduğunu söyledi; Benim kanaatime göre, Türkiye büyüklüğün­
de ülkelerde iç ve dış talebi dengeli biçimde esas alan bir büyüme staretejisine gitmek lazım. Mesela Amerika veya büyük ülkelerin ekonomilerine
baktığımızda ihracata dönük bir büyüme stratejisinin olmadığını görüyoruz.
Türkiye de nüfusuyla, potansiyeliyle büyük bir ülke, meseleye çok küçük ülkeler gibi, tamamen dışanya dönük bir kalkınma strateji olarak bakmamak
lazım. Ben iç ve dış dengeleri sağlıyacak biçimde bir kalkınma strateji olması gereğine inanıyorum. Önemli olan, döviz darboğazına dü;;ıneyecek biçimde bu dengeyi ayartamak lazım. Yoksa tamamen ihracata dönük bir büyüme Türkiye için çok fazla geçerli değildir. Zaten tamamen dı~a dönük
bir büyümeyi sağlayabileceğimiz kanaatinde değilim.
~·
Diğer
bir nokta, şunu belirtmek istiyorum, Sayın Çıtak, çok spesifik
olarak bizi teşvik sistemine getiriyor, bazı tahvillerde yüzde sıfır stopaj olsun, bazısında yüzde lS olsun şeklinde birtakım teklitler getirdi. Bu bizi piyasaya müdahaleye ve teşvik sistemine gö !ürüyor. Bu mümkün değil. Türkiye'de bu bakımdan piyasa mekanizması derken, tamamen serbest fiyat te~ekküllinii öne sürınüyonız ama, piyasa mantığı içerisinde yetkili organların karar vermesi ve fiyatiann bu mantık içerisinde tespitini zannediyorum
kastediyoruz. Ben, sanayi genel müdürü iken hiç unutmuyonım şöyle bir
durum ortaya çıkmıştı. Gübrede öyle bir sübvansiyon verilmeye başlanmış­
tı ki, gübrenin torbası, gübreli olarak alındığı fiyattan daha pahalıydı. Yani
gü bre alıyorsunuz, torbasını satıyorsumız 1O - 15 lira k ür ediyorsunuz. Dolayısıyla herkes gübre alıyor, bilinçsizce tarlasına atıyor veya atmıyor, kar
ediyor. Bu, Türkiye'deki aşırı sübvansiyonİst politikaların küçük bir örneği­
dir. Bu açıdan, sübvansiyon meselesinde çok dikkatli olmamız gerekir. Her
sübvansiyon piyasa mekanizmasını bozar ve hiç beklenmeyen öngörülmeyen sonuçlara bizi götiirebilir. Bu açıdan ben şunu söylüyô'ruın, sübvansi-
91
yon politikasında, selektif sanayi ve kredi politikalarında çok dikkatli olmamız lazımdır. Ve bunları mümkün olduğu kadar sınırlandırmamız gerekir.
Piyasa mantığı içinde fiyatları, kur olsun, faiz olsun tespit etnıek ve biiyük
bir kısmını da yine piyasaya bırakmakta faychı vardır. Çok selektif politika~
lanı ve sonuçlarını bilemeycccğimiz, sübvansiyon ve te~viklere gitmememiz faydalıdır. Geçmişte bunun çok sıkıntısını çektik. Son zamanlarda politik baskılarla bu dikkatimizden taviz veriliyor. Bu konuda Sayın Yıldırım
Aktiirk dik ka timizi çekti; ipin u cu kaç tığı zaman tu tu laınıyor.
Yine spesifik bir konu olarak bu tahvil ve hisse senedi üzerinde biraz
durmak istiyorum; Sayın Sabahattin Zaim Bey de söyledi, bazı itirazlar oldu. Türkiye'deki sonın şu; firmalar maalesef hisse senetlrnne yeteri kadar
kfır veya değer· artışını intikal ettirmeliler. Zannediyorum yeniden değer­
lendinne bu imkünı vermektedir. Şu anda firmalar yeniden değerlendirme­
lerleelde edecekleri fonlan isterlerse sermaye artışında kullanmak isterlersc ~ür olarak dağıtma imkanına sahipler. Dolayısıyla Türkiye'de artık hisse
senedi değerlerini enflasyon oranında artırmak ve dolayısıyla enflasyonun
üzerinde net bir kür getirişi sağlamak mümkündür. Şu andaki muhasebe
sistemi içinde bu yapılabilir. Bu yapılınadığı için, hisse senedi değil tabiatıyla tahvil alınıyor. Diğer bir :.ınlatımla, hisse senedinin değeri normal olarak enfla<>yon kadar artması gerekirken, bu artış olmadığı için kimse hissc senedi alınıyor. Firmalar yeniden değerlendirme yapmadıklan için değer artışlarını hisse senetlerine yansıtaınlyorlardı. Bu imkan getirilmiştir.
Burada firmalar zannediyorum biraz kapalı kalmak istiyor, şu veya bu şe­
kilde teşekkül eden aşırı k ür! an kendi b lin yelerin de tu tm ak istiyorlar, halka açılıp bunu hisse sahiplerine intikal ettinneme gibi bir eğilim görüyorum.
Ama uygulama yeni başlamıştır. Bundan sonra hisse senedi satışlarında gelişme bekliyorum.
Mümin
Erkıınt-
BAŞKAN-
Efendim bir
şey
arz etmek
istiyonım, kısaca.
Buyurun efendim.
Mümin ERKUNT - Zaten kanun gereği yaptığımız yeniden değerlen­
dinnelerden doğan fonları sermaye ilave ediyor ve kim hangi nisbetlerde ortak ise onlara veriyoruz. Ama, yeni ortaklara intikal ettiremiyorsumız ve
taze kaynak getiremiyorsunuz, ortada taze kaynak yok, taze para yok eskiden, 1 000 liralık bir hisse senediınİzin yanında bir 1 000 lira daha size bedava diye veriyorsunuz, hisse'lerine dahil ediyorsunuz ama firmaya bir para
92
ginniyor, eski ortağın cebindeki hisseler 1 000 liradan 2 000 liraya çıkıyor.
Bu ekonomiye bir şey kazandınmyor ki; olsa olsa piyasayı biraz rahatlatı­
yorsumız, yani sermayeniz 1 milyardakalmıyor 2 milyar oluyor.
·~
Prof. Dr. Orhan MORGiL- Benim söylemek istediğim şu: yeni hisse
senedinin satılabilmesi hisse senetlerinin değerlerinin en az enflasyon oranmda artmasına bağlıdır. Bankada param var, banka bunukredi olarak sizde
yüzde 80 ile veriyor. Eğer ben hisse senedinin değerinin artacağına kani isem, y~ni benim hisse senedimin değerinin enflasyon oranında artacağını
biliyorsam, tahvil'de alınam döviz'de almam; gider hisse senedi alınm. Onun
değeri enflasyon oranında artar ve bana net kar dağıtırsııaız. Bu hususa henüz halkı inandıramadığımz için yeni hisse senetlerinin se!rmaye piyasasında
satılması güç oluyor. Geçmişte bakın hisse senedi endeksierinde değer artışı yok, aynen tahvil gibi hisse senedinin nominal değeri ne ise piyasa değeri
de öyle kalmış ve tahvilden düşük bir kazanç getirmiş. Bin liraya aldığım
hisse senedinin değeri zaman içinde en az enflasyon oranında artarsa mesele yok. O zaman yeni hisse senedi satınanız ve buna talep olması mümkün
olacaktır. Fakat, halkm bu konuda ikna olması gerekir. Çünkü geçmişte,
firmalar çok büyük karlar elde etmiş, ancak bunlar tamamen finn:.ı bünyesine absorbe edilmişti. Bu eğilim psikolojik olarak belki devam ediyor ohıbilir. Onun için hisse senedi satma ınümkün olmuyor. Sermaye piyasası baskam İsmail Türk son açıklamalarında talep var, hisse senedı v:ol( diyor.
Çünki firmalar pek fazla hisse senedi piyasaya çıkaramyoriar pek fazla şey
Daha çok finansman bonosu sunuyorlar. Firmalanmızın bu yaklaşımı yanlıştır. l;lem özkaynaklar geliştiriiemiyor hem de
sermayenin biraz tabana yayılmasl mümkün olmuyor. Bu husus sosyal yönden gereklidir.yafımıyorlar, sunınuyorlar.
yine finansn1an yönünden belirtmek isterim, k~ir ve faizlerin kullanılması. Faiz, firma için bir maliyet ama, birileri içiı1 de gelir.
Bu gelir tasarruf edilip ekonomiye kazandırıhyorsa, yatınma gidiyorsa sonın yoktur. Firma bunu kazanmıyor ama birtakım kişiler bu geliri elde edip yatırıma dönüştürmüş oluyor. Türkiye'de karlar da, bu faiz gelirleri de
yani yüksek gelirler genellikle veteri kadar yatırıma dönüşmüyor. Lüks tüketime gidiyor veya arsaya vesaireye gidiyor. Tabi bu yapının da değişmesi laBurada
şunu
zun. Faiz gelirlerinin de Türkiye'de çok rasyonel kullaıııldığını söyleyemeyiz, bilmiyorum bunda nasıl bir te~vik sistemi g~tirilir.
Tüketici olarak yeterli tasarruf eğilimimiz yok, ama iş adamlarımızın
93
da yeterli tasaruf eğilimi ve kaynak kullanımında di~katli olma eğilimi gözükmüyor. Burada iki tarafı da aynı şekilde düşünmekte fayda görüyorum.
Kur politikası çok önemli. Zannediyorum ihracatın teşvikini ve korubiz selektif politikalar ve fonlarla y::ıpacağıınıza giderek kurlara kaydırmamız lazım. Yüksek kıır politikası ihracatı teşvik edeceği gibi, hemde
bir kot-umadır; Yüksek kur sanayiyi konınıadır. O zaman kaynaklar daha
dengeli biçimde dağıtılmış olacak tır. Bu bizi şu na getiriyor. Denildi ki, öncelikli sektörler nasıl tespit edilecek. Buuu Planlama tespit edemedi, piyasa
da tespit edemedi. Fakat burada şunu söylemek lazım. piyasaya yeterli
miktarda imkan verilmiyor. Eger kurlannızı ve eliğer bazı fiyatlan doğru
tespit etmiyorsanız, piyasa mekanizması doğru olarak hangi sektörlere öncelik verileceğini belirleyemez. Bu açıdan giderek konıma politikasının, kur
politikası içinde düşünülmesini ve ortak pazara da gireceğimize göre bıı·ta­
kıın konıma tedbirlerini en azından yasal olarak gelecekte uygulayamayacağımızı düşünürsek bu yöne doğru gitmek, koruma ve dış ticareti kur
politikasıyla (yönlendirmekte ben büyük fayda göıüyorum. Buradaki teş­
viklerin sınırlı tutulması kaynak dağılımındaki birtakım bozuklukları önleyecek ve hayali ihracat tartişmalan da büyük ölçüde zaman içinde ortadan
kaldırabilecektir.
·- •
Yatırım politikasına da biraz değınınek istiyorum. l-Hiküınete çok altyapı yatırımı yapılıyor, konut yapılıyor diye yükleniliyor. Fakat 3- 4 sene
önce en büyük darboğazlar altyapı darboğazlanydı ve devamlı olarak btmdan şikayet ediyorduk. Dolayısıyla fon uygulamasıyla altyapı yatırımları­
nın hızlanınası zannediyorum Türkiye için yanlış değildir. çünkü encıji çok
büyük sonındu, istediğiniz kadar fabrika kurun, işletemeyecck durlınıdaydı­
nız, haberleşme, hem imalat hem turizm sektörü için çok büyük sonnndu. ulaşıııı aynı şekilde idi. Bu açılardan ben altyapı yatırımianna hükümetin önem vermesini doğru görüyorum. Hatta belediyelerin, tabii bazı aşırılıkları
var, ama şehireilik yönünden bazı yatırımlarını da yine müspet kı:ırşılıyo­
rum. Bir kanalizasyon hastalığı önler. oradan insan sağlığı yönünden kazanacağıniz çok şeyler vardır. Bunların getirisi o ancla parasal olarak gözükmüyor ama o kadar büyük getirileri vardır. Fakat bu getiriler dışsal ekonomi olarak firmalma ve kişilere yansıyordur kaçınılmaz olarak. Yalniz konut içinde zannediyonim Türkiye'de ölçü biraz kaçırıldı. Büyük bir israf
var; Batıkentte binlerce konut var; hepsi boş duruyor. gerçi altyapıları tam
yapılmamış ama bana öyle geliyorki kişiler konut yaptırmak için konut
yaptınyor, çünkü birtakım imkanlada çok aşırı sübvansiyonlar sağlanmış.
Bti nedenle konut yapılıyor ama boş duruyor.. Bu konuda da gösteriyor
mayı
94
ki, sübvansiyon olayını çok sınırlı tutmamız lazım; aşınya gittiği an mu tlaka kaynak israfı ortaya çıkıyor ve lüzumsuz birtakım yatırımlar yapılmış
oluyor, yine bunu da ekonomik politikalar çerçevesinde düşünmek lazım
ama onun dışında altyapı ve turizmdeki yatırımların faydalı olduğu kanaatindeyim.
Devletin imalat sanayinden çekilip giderek altyapıya kayması da doğ­
nı bir politika, ama burada özel sektörün verimliliğini artıracak bir teşvik
politikasıyla özel imalat sanayi yatırımianna ağırlık verilmesi gerekiyor.
Son olarak da tasarruf meselesine geliyoruz. Türkiye'nin hızlı bir kalkıi1maya ihtiyacı var; bakıyoruz Türkiye bir çok konularda tüketim olarak
Batı ülkelerinden geride, ama onlardan farklı olarak altyapısını tam:ımlaya­
caktır, su lama iş lerini tamamlayacak tır, üniversitelerini yapacak tır, sağlık
hizmetlerini geliştirecektir. Kısaca, Türkiye hızlı kalkınmak zorundadır. Fakat, bunun finansmanını daha çok kendi milli kaynaklarına da istinat ettirmesi gereklidir. Zannediyorum Türkiye'de bizim hataımz, hem kalkınalım
diyoruz, hem aşırı tüketim yapalım, hem de kaynakları istediğimiz gibi israf edelim, bu mümkün değil elbette. Burada hükümetlerin çok dikkat etmeleri gerekiyor. Belld bütçenin yüzde 20'siııi kcssek fevkaladc rahatlıkla
yaparız, hizmetlerde 1 milimetre azalma olmaz, bu açık olarak israf olarak
görülüyor. Heı:kes sübvansiyon istiyor ama üretimimiz nedir, veriıüimizi ne
kadar artırdık, ne kadar tasa11..ntf yaptık, hangi anıştırmal::ın yaptık demiyor. Bu hususlan toplum olarak biraz daha dikkatli düşünmemiz gerekiyor.
Ekonominin gelqiği bu noktada istikrar terbirierine ve ciddi kaynak
kullanımına Türkiye'nin dönmesi lazım, aksi halde krize gidebiliriz. Erken
bir seçimle, 4 - 5 senesi olan.güçlü bir hükümetle anc.ak bu meseleler çözlile bilir.
·
Türkiye, dünya ülkeleriyle karşılaştırıldığında genelde oldukça başarı­
h, iyi performans gösteren bir ülkedir. Elbette bir sürü eksikliklerinıiz, yanlışlıklanımz var. Ama, çok fazla kötümser olacak durumda d.a değiliz. Mevcut kaynaktanınızla bir çok şeyi başanyonız, bundan sonra da başarabili­
riz. Devlet niçin bütçesinin iki yakasım bir araya getircmiyor. Çünkü Türkiye stratejik konuımı nedeniyle büyük savunma harcamalan yapmak Lorunda kalmıştır. Ve dışarıdan Türkiye buna özellikle zorlanıyor. Bunların altından kalkabilmek için bunları çok iyi anlatmaımz gereklidir. Türk msam
biraz daha tasarrufltı yaşamak zorundadır. Çünkü savunma harcamalarını
devlet yapmak durumundadır. Bunu da unutmamamız lazım.
95
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Ben
teşekkür
ederim efendim.
Böylece Türk ekonomisindeki son geli~meler konulu ilmi İstişare toplantımız sona eriyor, benInırada bir özetleme yapınayı katiyen düşünmüyo­
rum, çünkü Orhan Bey bunu fevkalade güzel bir :;ıekikle yaptı, görülüyor ki,
ekonomide bazı endikatörlerin bir kısmı kırmızı ı~ık veriyor, bir ~'ısım henüz kırmızı ışık olmasa bile turuneti ı:;ııklar veriyor tabii z:ııııan zaman da
yeşilışıklardan bahsettik ki, en büyiik yeşil ışığı Orhan Bey, güsterdi, Türkiye'nin başanianna işaret ederek noktaladı. Kırmızı ve turunculara baktı­
ğıınız zaman· tesirli ve etkili yeni bir istikrar programına ihtiyaç olduğu
:;;eklinde bir yaklaşım gereği ortaya çıkıyor. Ben şahsen bu dersi aldım, bu
yeni, tesirli istikrar programı herhalde faiz politikası üzerinde, para politikası üıerinde, kredi konusunda bütçe anlayışımız ve tatbikatı, gelirler üzerinde birtakım yeni yaklaşımlar, yeni tedbirler getirmek durumunda olacak, Elbette herşey monater sahada halledilecek değil, derhal bunun kqrşı
kanadı olan yatırımlar, özellik le üzerinde d urulan, üretken sanayi ye dönük
yatırımlarm hızlanması, üretimin artırılınasına dönük tedbirleri de getirecek.
Böyle bir paket, böyle yeni bir istikrar politikası herhalde çok hissediliyor
ki, bunun bir an evvel yapılması zanıreti, bir erken seçimi sonunda hepimiz
söylüyoruz, onsuz da olacağa benzemiyor; herhalele olacak, arkasından bir
paket getirilecek.
Bu toplantımız her zamankilere benzer şekilde fevkalade iyi olmuştur;
Erdal Bey verimlilik üzerinde çok durdu, zannediyorum bizim bu toplantı­
larımızda verimliliği mümkün mertche fikri alanda sağlamaya çalışıyoruz.
Bundan önceki toplantılanmızın hem tebliğleri, hem mlinakaşaları çözüldü ve ikisi çıkmak üzere; bütçe üzerine yaptığımız toplantı, arkasından
faiz politikası üzerinde yine çok kıymetli tebliğler ve yine yetkili hükümet
erkanının katıldığı toplantılar da çıkacaktır. Tebliğler tamamlanacak ve
herkesin istifadesine su nu lacak tır.
Ben meslekdaşlanmıza, bunlar karşısında kendi düşüncelerinde yorumlar yapan kıymetli meslekdaş ve kardeşlerimize ve diğer müdahillere, hepinize teşekkür ediyor, bu toplantıların devamlı ve hayırlı olması temennisiyle toplantıyı kapatıyorum efendim.
96