TÜRK DİN TARİHİ ARAŞTIRMALARINDA KARŞILAŞILAN PROBLEMLER ve ÖNERİLER Prof. Dr. Harun GÜNGÖR Özet Türklük biliminin bir parçası olan Türk din tarihi, Gök tanrı temelinde, yazılı bir kaynağa dayanmaksızın kendi iç kültürel dinamiklerinden doğan ve günümüze kadar varlığını devam ettiren batılıların ifadesiyle tanrıcılıkla başlar. Genel din tarihi dışında Türk din tarihinin kendi temel özelliğinden kaynaklanan problemleri mevcuttur. Bu çalışmada söz konusu zorluklar altı başlık halinde ele alınarak irdelenmiş ve çözüm önerileri sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Türkler, Gök Tanrı, Şamanizm, Geleneksel Türk Dini, Orhun Yazıtları, Türk Kültürü PROBLEMS AND SUGGESTİONS ENCOUNTERED IN TURKISH RELIGION HISTORY RESEARCHES Part of Turkishness, the Turkish religious history of science, with the expression of Westerns starts with the theistic, based on the sky God, without any written sources, arising from its own cultural dynamics and surviving until the present day, Apart from the general history of religion, there are problems stemming from the Turkish history’s basic features . This study was grouped into six topics mentioned difficulties have been analyzed and solutions are presented. Keywords: Turks, The Sky God, Shamanism, Traditional Turkish Religious Inscriptions, Turkish Culture, Orkhon Inscriptions Türk din tarihi Türklerin Gök tanrı temelinde, yazılı bir kaynağa dayanmaksızın kendi iç kültürel dinamiklerinden doğan ve günümüze kadar varlığını devam ettiren tanrıcılıkla başlar. Mitolojik açıdan çok gerilere götürülse de tarihi nesnel dokümanlar esas alındığında tanrıcılık inanışı Türklerin Gök Türkler adı ile tarih sahnesine çıktıkları VI. yüzyılla başlatılabilir. Türklerin tarih sahnesine çıktıkları ilk coğrafya günümüzde Orhon Yazıtları diye de adlandırdığımız İlk Türk yazıtlarının bulunduğu yer, yani kuzey Moğolistan’dır. Hiç şüphesiz ana vatanları burası olsa da ekonomik sistem olarak önce avcılık, sonra hayvancılık daha sonra da tarımla geçimini sağlayan Türklerin sadece bu coğrafyaya bağlı kalıp mevcut bölge ile sınırlı bir hayat sürdüğünü iddia ve kabul etmek imkânsızdır. Onlar zamanla Orta Asya içlerinden Çin, Hindistan, İran sınırları arasında yer alan bölgelere, hatta Orta Avrupa içlerine kadar uzanan alanlara gelip yerleşmiş ve oraları yurt tutmuşlardır. 21 Türkler evrensel dinler adı verilen Budizm, Taoizm, Mani Dini, Hıristiyanlık, Müslümanlık ve genoteist dinler adı verilen Zerdüştilik, Yahudilik ve Hinduizm’le temasa geçmeden önce temelini bazen zoomorfik bazen de antropomorfik biçimde tasavvur ettikleri ruhların oluşturduğu -Şamanizm olarak adlandırmasalar da -böyle bir inanç haritası ile iç içe yaşıyorlardı. Burada hemen şunu ifade etmekte yarar vardır: Günümüzde birçok dini sistem içerisinde-Budizm, Musevilik, Hıristiyanlık, İslam- şamanî unsurlar vardır ve o dinlere mensup çoğu insanlar söz konusu inançları o dinin aslı unsuru gibi görüp yaşamaktadırlar. Bir dinde Şamanî unsurların bulunması o dinin Şamanizm olarak adlandırılmasını gerektirmez. Türk din tarihi genel din tarihinin ve Türklük biliminin bir parçasıdır. Genel dinler tarihi için geçerli problemler Türk din tarihi için de geçerli olmakla birlikte, Türk din tarihinin genel din tarihinin dışında kendi temel özelliğinden kaynaklanan problemleri de vardır. Bu problemleri şöylece sıralamak mümkündür: 1-Şamanizm Yukarıda ifade ettiğim gibi birinci problem Şamanizm meselesidir. Günümüz Türk din, tarih ve folklor araştırmacılardan çoğu Türklerin ilk dinlerinin ne olduğunu, pek de bilmedikleri Şamanizm kavramı ile ifade etmektedirler. Bunların dayanakları Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Abdulkadir İnan, Yusuf Ziya Yörükan…vb .Bu bilim adamlarını bu görüşe götüren temel nedenlerden birinin o dönemde mevcut olan doküman yetersizliği olduğunu ifade etmek yerinde olur. Günümüzde bile bu konuda doğru bir karara varmak için öncelikle Şamanizm’in ne olduğunu, yayıldığı coğrafya, karşılaştığı din ve kültürlerin neler olduğunu, onun bu dinler karşısında takındığı tavrı ve geçirdiği evreleri bilmek gerekir. Bunların bilinmesi için ise dini ve ideolojik saplantılardan uzak, objektif metotlarla yapılmış bilimsel araştırmalara ihtiyaç vardır. Konuya ışık tutması açısından az da olsa Şamanizm’in ne olduğu hakkında bilgi vermek gerekir. Günümüzde Şamanizm konusunda iki temel çalışma vardır. Bunlardan biri, Romen dinler tarihçisi Mircea Eliade’a ait olan, Le Chamanisme technique archaique de l’extase adlı eserdir. Bu eserinde Eliade, Şamanizm’i, en eski vecd ve istigrak tekniklerinden biri olarak tanımlamakta, bu tanımı ile onu dinle ilişkilendirmektedir1. Bu sebeple Eliade’nin Şamanizm hakkındaki görüşü dinler tarihçi ve din bilimcilerin dikkatini çekmiş bu nedenle de Şamanizme olan ilgi artmıştır. Şamanizm’le ilgili ikinci çalışma ise Fransız araştırmacı Roberte N. Hamayon’a aittir. Hamayon kaleme aldığı La Chasse a`l’âme, Esquisse d’une theorie du chamanisme siberien adlı eserinde Şamanizm’i paleolotik dönemde ortaya çıkmış av ile Avcı arasında ruhi bir ilişki olarak tanımlamaktadır. Hamayon’a göre kısaca “Al gülüm ver gülüm” esasına dayanan Şamanizm asla bir din değildir. Temel teorisini Lev Yakovleviç Şternberg’in teorisi üzerine kuran Hamayon, Eliade’nin vecd tekniğini esas alan görüşüne karşı çıkmakta, vecd’in bir dini tanımlamak için yeterli ve ayırıcı bir özellik olmadığını ifade etmektedir. Hamayon, Şamanizm’in ortaya çıktığı avcılık döneminde insanların hayvan ruhlarına hürmet ettiğini ve ruh tasavvurunda zoomorfizmin egemen olduğunu ifade etmekte, toplumların ekonomik 1 Mircea Eliade, Le Chamanisme technique archaique de l’extase, Payot-Paris, 1951, s.14 22 sistem olarak avcılıktan tarım toplumuna geçişlerini müteakip Şamanî anlayışta da önemli bir değişiklik olduğunu, daha önceleri hayvan ruhlarına kutsiyet atfeden insanların ekonomik sistemin değişimiyle birlikte ata ruhlarını takdise yöneldiklerini anlatmaktadır.2 Farklı Şamani düşünce ve inanışlara kaynaklık etmiş olan Kuzey Asya Şamanizmi veya diğer bir ifade ile klasik Şamanizm, 1917 Sovyet devrimi sonrası Sovyet bilim adamlarının daha çok dikkatini çekmiş, bu bilim adamları Türk-Moğol toplumlarında görülen Şamanî geleneklerle ilgilenmiş etnolojik ve folklorik anlamda sayısız araştırmalar yapıp materyaller toplamışlardır. Ne var ki, toplanılan bu materyaller bilimsel bir teoriden çok politik bir teoriye dayalı olarak değerlendirildiği için bilimsel bir şamanizm tanımı da yapamamışlardır. Şamanizm sadece din olup-olmaması açısından değerlendirilmeye tabi tutulmuş ve sonuçta Sovyet ideolojisi paralelinde ateizmin yerleşmesi ve yayılmasında bir enstrüman olarak kullanılmıştır. Böyle olmakla birlikte özellikle Stalin döneminde Yakut ve Altaylı bilim adamları Şamanizmin kendi kültürlerinin ürettiği bir din olabileceğini ortaya koymaya çalışmışlardır. Bunların başında yaşamını Yakut din ve kültürünün aydınlanmasına adayan Yakut etnologu Gavril Vasilyeviç Ksenofontov gelir. Ksenofontov 1937/38 yılında kaleme aldığı ancak 1992 yılında yayınlanan Şamanizm Izbranni Trudi adlı eserinde Şamanlarla Hz. İsa’nın yaşadığı hayatı karşılaştırmakta, İsa ile şamanların yaşayışları arasında dokuz konuda benzerlik/aynılik tespit etmekte ve Şamanizmle Hıristiyanlık arasında önemli benzerlikler olduğunu ifade edip bu benzerliği şöyle özetlemektedir: 1- Hastaları büyü yoluyla tedavi eden Sibirya Şamanları aynı zamanda halk hekimidirler. Bu tedavinin temel esprisini ise halk felsefesi oluşturmaktadır. Görülüyor ki, Şamanların misyonu yeryüzünde iyiliği hâkim kılmaktır. Şamanı anlamak için onun dilini bilmek gerekir. Şamanların, kalplerin tanrılaştırılması için kullandıkları sembol “Bıarık” haç şeklindedir. 2- İsa da hastaları tedavi eder. Körlerin gözlerini açar. 3-Hıristiyanlar, Hz. İsa’ya “Allah’ın oğlu” adını vermektedirler. Bu husus eski Şaman tasavvurları ile karşılaştırıldığında aynı sonuca ulaşır. 4- İsa sadece halk doktoru değil, aynı zamanda bir peygamberdir ve gelecekten haber verme gücüne sahiptir. Bir bakıma o, “Hayata dönen Musa”dır. Aynı özellikler Yakut Şamanları için de söz konusudur. Çünkü Şamanlar da gelecekten haber verirler. 5- Şamanların doğması ile ilgili mitolojide İncil tasavvurları ile benzerlikler arz etmektedir. Efsanevi Şamanlar gökten gelen “Ulu Toyun’un oğlu” ruhla kadının sevişmesinden veya ihtiyar bir erkeğin eşini öpmesinden doğmuşlardır. Ayrıca küçük/körpe şamanlar inekler arasında bulunur veya onlar arasında kaybolur. Hz. İsa’nın doğumunda da aynı şeyler söz konusudur. 6-Yakutlara göre büyük Şamanlar üstün akla sahip olduklarından küçük yaşta kendilerini belli ederler. Hz. İsa da ilk tartışmasını 12 yaşında yapmıştır. Aynı zamanda Yakutların tabiatın canlanması şerefine kutladıkları ilkbahar bayramı “Isıah” ile Yahudi Pesah, Hıristiyan Paskalyası arasında zaman ve araç açısından benzerlik bulunmaktadır. Aynı zamanda bu bayramda Tanrı adına “Kumıs-Kımız” sunulur. Şamanlarda üç günlük ölüm ve ondan sonra dirilme söz konusudur. Aynı durum Hz. İsa için de geçerlidir. 7- Bütün Avrupa halklarının ortak adeti olan Yılbaşı kutlamalarını yılbaşı ağacından ayrı 2 Roberte N. Hamayon, La Chasse a`l’âme, Esquisse d’une theorie du chamanisme siberie, Nanterre, 1990 23 düşünmek mümkün değildir. Buryat ve Yakut efsanelerinde Şamanın ruhla eğitimi küçük yaşta ağaçla başlamaktadır. 8- Hz. İsa’nın peygamberlik misyonu Vaftizci Yahya’nın İsa’yı Ürdün nehrinde vaftizi ile başlamaktadır. Yakutlar da buna benzer “Usuyuu” âdetini muhafaza etmişlerdir. Buryat adetlerinde ise “Omoveniya” adı verilen Su ile vaftiz yapan Şaman-Baba’lar söz konusudur. 9- Şamanların en önemli özelliklerinden birisi de ölülerle konuşmasıdır. Bu konuşmayı başaramayanlar Şaman olamazlar. Tunguz ve Yakut Şamanları daha önce dillerini bilmedikleri toplumlara nüfuz ettikleri zaman vecd halinde olanların da dillerini konuşabilirler. Burada ruh geçmesi söz konusudur. Kutsal ruh Hz. İsa’ya Ürdün nehrinde vaftizden sonra beyaz bir güvercin şeklinde gelmiştir. Yakut Şamanizminde de Şamanların beyaz kuşları vardır. Ancak Kara Şamanlıkta bu kuş kargadır. Bütün bunlardan sonra Hrestos ve Hristos kelimeleri üzerinde duran Ksenofontov, Hıristiyanlığın çarpıtıldığını anlatmakta, hatta daha da ileriye giderek Şamanizmin bütün dinlerin anneannesi olduğunu ifade etmektedir.3 Ne var ki, Ksenefontov’un bir yandan bunları açıklarken diğer yandan şamanların ayin sırasında kendinden geçmelerini bir delilik olayı olarak göstermesi ilginçtir. Altay Şamanizmi üzerinde yaptığı çalışmalarla tanınan L.P. Potapov ise özel bir form olarak gördüğü Altay Şamanizmini arkaik dualist bir dünya görüşü üzerine kurulmuş bir din olarak kabul etmektedir. Adı geçen araştırmalar kendi bütünlükleri içerisinde okunup değerlendirildiği zaman bu eserlerin mevcut ideoloji içerisinde bazı peşin yargılara bir tepki olarak kaleme alındığını ifade etmek mümkün gözükmektedir. Şamanizm söz konusu olduğunda üzerinde durulması gereken diğer bir husus, Şaman adını verdiğimiz kişilerin isimlendirilmesidir. Şaman kelimesi Türkçe olmadığı gibi kökeni de pek belirgin değildir. Bu kavramı Sramana/Şa-men kavramı ile ilişkilendirenler olsa da günümüzdeki anlamda ilk kullanan bir Rus Ortodoks papazı olan Avvakum’dur. Kelime Avvakum tarafından Rus literatürüne girmiş ve oradan da bütün dünyaya yayılmıştır.4 Klasik Şamanizm’in egemen olduğu Türk bölgelerinde Yakutlar Şaman karşılığı Oyun, Altay Türkleri Kam/Gam, Moğollar Buge, Buryatlar Bö, Tunguzlar Şaman/Haman kelimesini kullanmaktadırlar. Kadın şamanları ifade için ise Türkçe Udagan kelimesi kullanılmaktadır.5 Yukarıda görüldüğü gibi bu kavramlar bir yandan şamanları ifade ederken, diğer yandan da toplumların etnik teşekküllerinin meydana geliş biçimlerini, etnogenetik durumlarını anlatmaktadırlar. Türklerin Müslümanlığı kabulleri ile birlikte, onunla bağdaşarak yaşamaya devam eden ve islamize edilmiş/müslümanlaştırılmış Şamanizm olarak adlandırılan Orta Asya Şamanizminin egemen olduğu Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Doğu Türkistan’da ise şaman kelimesi yerine Baksı, Bahşi, Bübü, Darger, Karamurt ..vb kelimeleri kullanılmaktadır.6 Maalesef Türkiye’de hemen her gün Şamanizm üzerine ahkâm kesenlerin 3 Gavril Vasilyeviç Ksenofontov, Şamanizm Izbranni Trud, Yakutsk, 1992, s. 115-130 http://emscat.revues.org/index1815.html 5 Yöngsiyebü Rintchen,Noms des Chamanes et des chamanesses en Mongolie, L’Etnographie Voyages Chamaniquses Un, 1985, s.74-75,s.151;Roberte Hamayon, La Chasse a l’ame, Esquisse d’une theorie du chamanisme siberien, Nanterre,1990,s.142-143 6 Yaşar Kalafat, Altaylardan Anadoluya Kamizm Şamanizm, İstanbul,2004, s.61 4 24 Baksılık ve klasik Şamanizm arasındaki farkı bilmediklerini de burada ifade etmek gerekir. Bu hususları göz önüne alarak Kuzey ve Orta Asya Şamanizmi’nden bahsederken bu farklı kavramlara dikkat etmemiz ve kavramları yerli yerinde kullanmamız, Malov’un da belirttiği gibi etnik köken birlikteliğine rağmen, karşılaşılan din ve kültürün farklı olması Şamanî anlayışlarda da farklılaşmaya neden olmaktadır. Görüldüğü üzere Türk Din tarihinin temel problemlerinden biri işte bu Şamanizm konusu olup araştırmacıların, ilk bakışta bir biri ile aynı imiş gibi gözüken ve birçok bilim adamı tarafından da, aralarında hiç bir ayrım yokmuş gibi kabul edilen Gök Tanrı dini ile Şamanizm’in farklı fenomenler olduğunu bilmesi ve bu ayrımı iyi yapması lazımdır. Ayrıca üzerinde durulması gereken bir diğe husus da bir din olarak Şamanizmi tartışmakla, Şamanizmin bir din olup olmadığını tartışmanın ayrı şeyler olduğunun bilinmesidir. Şamanizmle ilgili üzerinde durulması gereken önemli bir husus da ahlak problemidir. Bütün spritüel vizyonlarda olduğu gibi Şamanizmde de uyulması gereken ahlaki kurallar mevcuttur. Ruhlar asılları itibarıyla temiz varlıklardır. Her ne kadar bazı folklorik anlatılarında “ak” ve “kara” şamanlardan bahsedilse de bu anlayış daha sonraki bir döneme aittir. Zira ruhani güçlerini birilerine haksızlık yapmak, birilerini aldatmak için kullanan şamanlar ya şamani güçlerini belli bir süre kaybederler ya da yaptıkları kötülükler onlara tekrar döner. Bir hastalığı iyileştirme faaliyeti gerçekleştiren bir şamanın uyması gereken önemli husus onun saf ve temiz niyetidir. Şamanî ahlak hem insanlar arası sosyal ilişkilerde hem de insan tabiat ilişkilerinde bir uyumu hedefler ve bunu gerçekleştirmeye çalışır. 2- Türk dininin adlandırılması Yukarda da anlatıldığı üzere dün olduğu gibi bugün de Türkler Şamanî inanışlarla iç içe yaşamalarına rağmen inandıkları yüce varlığa Tanrı, Tengri, Dingir, Teri, Tenir, Tangara adını vermiş onun varlık ve birliğine inanmıştır. Günümüzde hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan bilimsellikten uzak araştırmalar da söz konusudur. Bu eserlerdeki iddiaların tersine7 Türkler, Tanrı’yı hep soyut olarak düşünmüş, O’nun resim ve heykellerini yapmamışlardır.8 Tanrı kelimesi Türk kültürünün bütün Türkleri birleştirici tek kültür kavramıdır. Ne var ki, günümüzde din eğitim ve öğretimi yapan kurum ve kuruluşlar başta olmak üzere birçok kişi Tanrı kelimesinin Sümerce Lilitu9 kelimesinden türeyip değişikliklere uğrayarak Arapça’ya geçmiş olan Allah kelimesinin anlamını karşılayamayacağı gerekçesi ile kullanılmamasını istemekte bu görüş doğrultusunda fetvalar verilip yayınlar yapılmaktadır. Şimdi asıl problem, merkezinde Tanrı’nın yer aldığı bu dinin nasıl isimlendirilmesi gerektiğidir. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, Rus bilim adamları bu dini Tengriyanstvo, batılı 7 Keneş Cusupov, Bayırkının İzderi, Bişkek 2001, s.102;Murat Adji, Polin Polovestkogo, Polya, Moskva,1994,s,195;Kıpçaklar( Türklerin ve Bozkırın Kadim Tarihi), Çev: Zeynep Bağlan Özer, Ankara, 2002, s.210; Mişşi Yuhma, Drevnei Çuvaşi Bogi İ Geroy, 1996, s.1-203 8 Harun Güngör, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, (II. Baskı), İstanbul, 2008, s.22-28 9 http://secretebase.free.fr/civilisations/sumeriens/religions/religions.htm * Gülnara Aitpaeva,Mazar Worship in Kyrgyzstan:Rituals and Practitioners in Talas , Bişkek 2007,s.107:Çoyon Ömurali Uulu,Tenircilik, Bişkek, 1994;Tengrianstvo i epiçeskoye nasledie narodov Evrazii:iztoki i sovremennost Material III Mejdunarodnoy nauçno-prakticeskoy konferentsii,Kızıl,2011 25 bilim adamları Tengrizm olarak adlandırırken bu dinin isimlendirilmesi konusunda özellikle Türk araştırmacılar arasında bir fikir birliği mevcut değildir. Biz de rahmetli hocam Hikmet Tanyu gibi Orhon Yazıtlarını esas alarak bunu Gök Tanrı Dini veya Tanrıcılık olarak adlandırabiliriz. Ancak burada bir hususa da dikkat çekmek gerekir. Burada sözünü ettiğimiz Tanrıcılığın son zamanlarda Kırgızistan, Tataristan gibi bazı Türk ülkelerinde Batılı araştırmacıların neo-paganizm olarak nitelendirdikleri animist inançlar paralelinde Tenir Ata, Kambar Ata, Boztektir Ata… gibi koruyucu bir ruh olarak algılayan Tanrıcılıktan farklı olduğunu belirtmek lazımdır. Zira Sovyetler birliği döneminde yetişmiş ama hiçbir dini eğitim almamış araştırmacıların konuya folklorik olarak yaklaşıp Tengrizme adını veren tanrı başta olmak üzere bütün ruhları koruyucu ruhlar olarak algılayıp aynı kategoride değerlendirmiş olmaları ilginçtir. Bu bakış açısı Türk din tarihinde hiç rastlamadığımız politeist bir anlayışı da beraberinde getirmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da Tengricilik/Tanrıcılığın yeniden ortaya çıkma eğilimi gösterdiği Orta Asya Türk ülkelerinde Fars kültürünün etkisi ile Tanrı/Tengri kelimesinin Farsça Huda/Kuday kelimesi ile yer değiştirmesi, hatta kalıplaşmış bazı atasözleri, deyim ve dua metinlerinin dışında Tengri/Tenir/Tanrı kelimesinin kullanılmaması, hatta unutulmaya yüz tutmuş olmasıdır. Bilinmelidir ki, bir dinsel anlayışta yapılan en büyük devrim, daha önceki dinde yer alan kutsal kavramın anlamı aynı kalmak -Tenir/kuday’da olduğu gibi- üzere başka bir isimle anılmasıdır. Bu durum toplumsal hafızanın silinmesi ve geçmiş kültürle var olan bağların koparılması anlamını ifade eder. 3- Türk Dinin Adlandırılmasında Eski Din, Yeni Din Kavramlarının Kullanılması Türklerin dinini adlandırırken, Türk din tarihi ile ilgilenen araştırmacıların çoğunun tarihçi olması böyle bir problemin ortaya çıkmasında birinci derecede rol oynamaktadır. Çünkü tarihçiler dini sebep-sonuç bağlamında, tarihi bir dönemde ortaya çıkmış sırf tarihi bir fenomen olarak görmekte, onun transhistorique özelliğini göz ardı etmektedirler. Böyle bir anlayış Türk dininin adlandırılmasında Eski Türk Dini gibi ne anlama geldiği belli olmayan bir sonucu doğurmuştur. Eski Türk dini yerine bizim teklifimiz Geleneksel Türk Dini kavramının kullanılmasıdır. Zira bu kavram Türk dinin geçirdiği bütün tarihi süreci içine alır. Tanrı inanışı etrafında şekillenmiş bu dinde -Türk toplulukları hangi dini benimseyip kabul etmiş tanrı için, hangi kelimeyi kullanmış olurlarsa olsun-Tanrı tasavvuru hep aynı kalmıştır. Konu ile ilgili bir diğer husus da, Türk Din tarihi araştırmacılarının dinin dinamik bir yapıya sahip olduğunu göz ardı etmeleridir. Dinin iki yönü vardır. Bunlardan biri statik, diğeri de dinamik olan yönüdür. Statik yönünü bir yana bırakırsak din de diğer sosyal kurumlar/olaylar gibi dinamiktir. Bazen iç dinamikleri vasıtası ile bazen de dış etkenler sebebi ile değişikliğe uğrayabilir. Geleneksel Türk dini de aynı sebeplere dayalı olarak değişikliğe uğramış ve halen de uğramaktadır. Ancak, onun belli bir zaman içinde kazandığı formu bütün zamana yayarak sanki mevcut dini anlayış bütün zamanlarda aynı idi diye bir iddiada bulunmak yanlıştır. Din, hem tarihi, hem de sosyal bir gerçekliktir. Tarihi olayların ortaya çıkmasına neden olan olaylar olduğu gibi, bir dinin ortaya çıkmasına neden olan olaylar da vardır. Aynı zamanda bir dini araştırırken onu tarihi, coğrafi ve sosyal şartlardan bağımsız düşünemeyiz. 26 Drevnie turki adlı kitabında Gumilev, Türk dininin incelenmesi esnasında dikkat edilmesi gereken durumu şöyle özetlemektedir: Roma’da sonuncu soylu, İseteg Boetsi’nin “Müdriklikle Teselli” eserini okuyordu. İstanbul’da kuruyup heykele dönmüş Suriye zahitleri ciddi görünüşlü Yunan papazları ile İznik konsülüne, Kadıköy ilavesi hakkında münakaşa ediyorlardı. Stesifon’da artık hem Hürmüz’e hem de Ehrimen’e inanışlarını yitirmişti. Iran seçkinleri, hükümdar ile imamların ittifakını uzun mızraklarıyla sağlıyorlardı. Sogd’da dehganlarının kalelerinde nefsin öldürülmesini telkin eden Maglar’ın, azap verdikleri peygamberleri Mani’nin methini göklere yükselten solgun benizli dünyevi din tebliğcileri geziyorlardı. Çin’de başları temiz bir biçimde tıraş edilmiş Buda dini mensupları, Buda rahipleri, Konfüçyüs dinini tebliğ eden tebliğcilerin itirazlarına olduğu kadar onların davranış ve idare sanatı hakkında parlak ipek kumaş üzerine mürekkepli divitle yazılmış hikmetli sözlerine aldırmadan imparatoriçeye dünyanın faniliği ve geçiciliği hakkında telkinde bulunuyorlardı. Kervan yolu Aralık Denizinden Sarı Denize kadar uzanıyordu. İpek ve ıtriyatla birlikte bu yolda idealar, fikir ve düşünce, öğreti sistemleri de dağlar ve ovalardan geçerek başka ülkelere ulaşıyordu. Bu toprakların sahipleri olan Türkler bütün ülkelerin vaizlerinin dediklerini işitmeyebilirler mi idi? Onların San Irmağı sahillerinden çıkmış ecdatları medenileşmiş Çin’i, çiçeklenen Sogd ülkesini, mukaddes Turfan’ı didip parçalayan savaşlardan habersiz kalabilirler mi idi? Diğer taraftan Sibirya’da her zaman sıcakkanlı ve hâkimiyet altına çabuk düşen çoban dövüşçülere tesir eden büyük sakin ve sessiz Sibirya uzanıyordu. Bütün bu âmilleri dikkate almadan Eski Türklerin dünya görüşü, onun gelişme sürecinde uğradığı değişiklikleri anlamak mümkün değildir.10 Türk din incelemelerinde karşılaşılan diğer bir husus ise, Geleneksel Türk dinini İslamlaştırma gayretidir. İran’ın Arap orduları tarafından işgali sonrasında eşek, it ve mevla/mevali’nin aynı statüde kabul edildiği dönemde11 İranlı tarihçiler nasıl ki, İslami inanışları kendi kültürel geçmişleri ile uzlaştırmaya çalışmışlarsa son dönem Türk araştırmacılardan birçoğu da aynı düşünceden hareketle Türk dinin Haniflik olduğunu ileri sürmüş, Türk din sisteminde var olan tek Tanrı’ya inancı esas alarak İslam’ın empoze ettiği teolojik anlayış doğrultusunda bu dinin Müslümanlık olduğunu, peygamberleri bulunduğunu ifade etmişlerdir. Bu tür iddiaların ciddiye alınır bilimsel bir yanı yoktur. Bu tür iddiada bulunanlar din biliminin, dinler tarihinin ne olduğundan pek de haberi olmayan amatör araştırmacılardır ve konulara ideolojik olarak bakmaktadırlar. 4-Kutsalın Toponimisi/Topografisi/ Alan Üzerinde Dinin Etkisi Onomastiğin bir dalı olan toponimi yer adlarını; bunların kökenini, söz konusu yer adlarının geçmiş ve var olan dille ilişkisini ortaya koyan bir bilimdir. Tek başına tarihi bir doküman olan toponimi, aynı zamanda büyük bir bölümü dini inanışların ifadesi ya da yansıması olan yer adlarını araştırma konusu yapar.12 10 Lev Nikolayevich Gumilev, Drevnie turki, Moskva, 1993, s.76 William F.Mc Cants, Kültür Mitleri,Tanrıları yaratmak,ulusları icat etmek, Çev: Merve Tabur, İtaki, 2012, s.138 12 De Vries Jan. La toponymie et l'histoire des religions. Revue de l'histoire des religions, tome 145 n°2, 1954, s. 207-230. 11 27 Dinin kendini gösterdiği en önemli alanlardan birisi bu yer adlarıdır. Her din veya inanç sistemi halka açık alanlara varlığının izini bırakmaya gayret eder. Bu im ve izler bir tapınak ( tengrilik, bia, kilise, mecit/mescit), bir heykel olabildiği gibi, bir dağ, tepe( Hasan dağı, Ali kayası, Evliya dağı.),bir yerleşim yeri adı ( Bahşılı, Bahşılar, Gavur deresi) da olabilir. Hatta bunlara peygamberlere ait mezarları, yatırları vs de eklemek mümkündür. Buraların aynı zamanda birer kült merkezleri olduğunu da unutmamak gerekir. Bu adlandırmalardan hareketle araştırılan coğrafyada hakim olmuş dini/dinleri, yayılma alanlarını, karşılıklı dinsel etkileşimleri ve bu dinlerin sembollerini tespit imkanı verir. Tarihi veriler her dönemde söz konusu alanların karşılıklı dini etkileşim ve düşüncelerin kendini gösterebildiği, sergilendiği, dini kimliklerin ortaya çıktığı yerler olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Türk din tarihçisi özellikle geleneksel dini inanışları ele alıp incelerken inançların üst üste bindiği ya da kesiştiği inançların toprağa, yaşadığı yurda nasıl yansıdığını, mevcut alanların isimlendirilmesinde ne tür bir rol oynadığını dikkate alıp incelemelidir. 5- Mezarlar Gumilev’in tanımı ile Türk Medeniyeti bir mezar taşı medeniyetidir. Bu nedenle önce mezarların isimlendirilmesi hususu önem arz etmektedir. Türkler ölülerini gömdükleri yere kurgan, sin, mola, kesene, mörzö, mezar, meşhed, türbe, yatır, dede… gibi isimler vermişlerdir. Her ne kadar bu kelimeler genel anlamları ile ölü gömülen yeri ifade etseler de hem yapısal olarak hem de muhtevaları bakımından bir birlerinden farklıdırlar. Türk kültürünün açığa çıkarılması, ortaya konulması açısından en önemli mezarlar Türkçe “koru” sözünden türemiş olup kale ve korumalık yer anlamına da gelen Kurgan/Korgan adı verilen mezarlardır. Türk kültürünün yayılma alanlarını göstermesi açısından olduğu kadar içinden çıkan eşyalar açısından da önemli olan kurganların üzerinde önemle durmak, yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen materyalleri dinler tarihi açısından incelemek gerekir. Ayrıca mezar üzerine konulan eşyalar, mezar taşları, bu taşlar üzerine çizilmiş semboller, yazılmış yazılar, yapılmış resimler de özenle araştırılıp incelenmelidir. Mezarlar ve kutsal alanlara bağlı olarak gelişen Atalar kültü de araştırma alanına dahil edilmeli, bunların tarihi süreç içerisinde geçirdiği değişiklikler dikkatle ele alınmalı, yapılan araştırmalar takip edilmelidir.13 Ülkemizde mezar taşları ile ilgili yapılan araştırmaların bir kaçı hariç14 diğerleri daha çok Anadolu’ya ait amatörce yapılmış araştırmalardır. Ayrıca özellikle orta çağ boyunca doğudan batıya bütün Türk ülkelerinde gördüğümüz ve çoğu zaman Türk araştırmacıların da hiçbir şekilde inceleme konusu yapmadıkları ve önem vermedikleri Kamennaya babı=Taşnine geleneği ile Balbal arasında yapılamayan ayrımdır. 13 G.P. Snesarev, Reliktı Domusulmanskix Verovanii i Obryadov u Uzbekov Horezma, Moskva, 1969, s.266 vd. 14 Beyhan Karamağaralı, Ahlat Mezar Taşları, Ankara 1992; Sedat Veyis Örnek Türk Folklorunda Ölüm, Ankara 1971;Edward Tryjarsky, Zwyçzaje progrzebowe ludov tureckich na tle ich wierzen,Warszawa 1991:Türkçesi ;Türkler ve Ölüm, çev:Hafize Er,İstanbul 2012; Jean-Paul Roux,La Mort Chez Les Peuples Altaiques Anciens et Medievaux d’apres les documents ecrits, Paris, 1963; Mustafa Ünal, A Comparative Study of Funeral Customs in Turkey and Azerbaijan with Particular Referance Pre-islamic Turkic Aspects,(Yayınlanmamış Doktora Tezi) ,Birmingham 1996 28 Rahmetli Abdulkadır İnan bu ayrıma dikkat çekmiş, batılı araştırmacılar Jean Paul- Roux, Edward Tryjarsky bu ayırım üzerinde özellikle durmuşlardır. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, Türkiye’de yayımlanmış birçok kitapta sözünü ettiğimiz taş baba/ninelerin altına Balbal yazılmış olmasıdır. Yapılan araştırmalara bakıldığında bir husus dikkat çekmektedir: Bu da araştırmacıların araştırmalarda kullandıkları kavramların ne anlama geldiğini bilmediklerini ya da konuyu ciddiye almadıklarını gösterir. Ancak bilinmesi gereken en önemli şey, ilmin kavramlarla yapıldığı gerçeğidir. Türk din tarihi araştırmalarında mezarlar dışında kutsal, ıduk/ıyık/ızık yerler, kutsal ağaçlar, su kaynakları, taş ve kayalarla ülke toponimisinde yer alan kutsal adlar da araştırma konuları içerisinde yer almalıdır. Bunlar da kültürel kimliğimizin oluşmasında yer alan temel unsurlardır. Bilindiği üzere Sovyet idaresi ülkede egemen olduğu zaman, ilk yaptığı işlerden birisi Şamanizm’i çağrıştıran yer adlarını ortadan kaldırmak olmuştur. 6- Araştırma konularının seçimi Türkiye’de Türk Dünyası ile ilgili birçok araştırma yapılmaktadır. Ancak yapılan araştırmalar bir plan ve program doğrultusunda olmadığı gibi, konu seçimi de keyfilik arz etmektedir. Daha da önemlisi, Türkiye’den Türk Dünyasına araştırmacı olarak gönderilen elemanlara verilen araştırma konuları bu konuyu çalıştıracak çoğu hocaların o ülke ve konu hakkında söz konusu ülkelerde daha önce verdikleri konu ile ilgili araştırma yapılıp yapılmadığını bilmedikleri için tekrarlar oluşmakta, hatta Türk araştırmacılar bir tür adaptasyon çalışması yapmaktadırlar. Bu da yapılan araştırmaların yüzeysel olmalarından dolayı pek de bir anlam ifade etmediğini göstermektedir. Araştırmalarda kullanılacak kaynak konusuna gelince, bu da pek iyi anlaşılamamakta, hikâye, roman, şiir edebiyat gibi dokümanlar din tarihi araştırmalarında yararlanabilinecek dokümanlar olarak görülüp kabul edilmemektedir. Ülkemizde yaşayan bir takım inanç grupları ise araştırma alanı dışında tutulmakta ve bu alanlarda yapılan çalışmalar dinler tarihi araştırması sayılmamaktadır. Türk araştırmacıların araştırma alanları ile ilgili dil eğitimi, dili bilmemeleri ve bu nedenle de araştırma alanlarında yaşayan halkla iletişim kuramamaları da ayrı bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Öneriler Yukarıda sıraladığımız problemlere rağmen Türk Din tarihi alanında sağlıklı bir araştırma yapabilmek için, araştırmalarda süreklilik esası benimsenmeli, Tanrıcılık ve Şamanizm ile ilgili olarak yapılan ve yapılmakta olan inceleme ve araştırmalar kongre ve sempozyumlar mutlaka takip edilmelidir. Araştırmalara demografik durumlarına ve dini inanışlarına bakılmaksızın mutlaka bütün Türk toplulukları dahil edilmeli, doğru bir sonuca ulaşmak için araştırma yapılırken onların din tarihi açısından geçirdiği süreçler, karşılaştıkları problemler de göz önüne alınmalıdır. Burada bir hususun özellikle altını çizmek gerekir. Yaptığımız gözlemler sırasında birçok Türk akademisyen ve araştırmacının Sovyetler Birliği dönemindeki 29 araştırmaları ideolojik buldukları için pek ciddiye almadıklarını gördük. Bunun doğru bir anlayış olmadığını ifade etmek gerekir. Şüphesiz o dönemde bazı araştırmalar ideolojinin emri ile o doğrultuda yapılmış olabilir ama bütün yapılan araştırmaları aynı kategoriye koymak ve öyle değerlendirmek doğru değildir. Bu hususları göz önüne alarak daha önce yapılan araştırmaları da göz ardı etmemelidir. Araştırılacak konuların kaynak dilleri mutlaka bilinmeli, daha önce yapılmış ve yapılmakta olan araştırmalar da bilimsel değere sahip eski ve yeni literatürden faydalanılmalı, detaylar dikkatlice takip edilmelidir. Araştırma konuları ideolojik anlayıştın uzak, bilimsel ve objektif esaslar temelinde ele alınmalı, araştırmalarda mutlaka akademik dil ve üslup kullanılmalı, araştırılan konu ile ilgili kavramlara dikkat edilmelidir. Bütün bunlar Türk kültürünün özünü esasını tespit için önemlidir. Unutmamak gerekir ki, her ağaç kendi kökü üzerinde yükselir. Türk ülkelerinden ülkemize gelip özellikle dinler tarihi ve halk bilimi konularında yüksek lisans ve doktora yapan araştırmacıların yaptıkları tezler, öncelikle o bilim dallarında kullanılan kavramlar açısından değerlendirilerek daha sonra ortaya çıkabilecek kavram kargaşasına meydan verilmemelidir. Türk Din Tarihçisi, sadece dini inanışların tasviri ile değil, bu inanışların neden ve niçinleri ile de ilgilenmeli; bu inanışların oluştuğu coğrafi bölgenin sosyo-ekonomik yapısını göz önüne almalı, Eliade’nın genel dinler tarihi için ifade ettiği dinler tarihi araştırmalarını “antikacı dükkanı” olmaktan kurtarmalıdır prensibini Türk din tarihi araştırmaları için de kullanmalıdır. KAYNAKÇA Adji, Murat, Polin Polovestkogo, Polya, Moskva,1994. Cants, William F.Mc, Kültür Mitleri,Tanrıları yaratmak,ulusları icat etmek, Çev: Merve Tabur, İtaki, 2012. Cusupov, Keneş, Bayırkının İzderi, Bişkek 2001. De Vries Jan. La toponymie et l'histoire des religions. Revue de l'histoire des religions, tome 145 n°2, 1954. Eliade Mircea, Le Chamanisme technique archaique de l’extase, Payot-Paris, 1951. Gumilev, Lev Nikolayevich, Drevnie turki, Moskva, 1993. Gülnara, Aitpaeva, ,Mazar Worship in Kyrgyzstan:Rituals and Practitioners in Talas , Bişkek 2007. Güngör, Harun, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, (II. Baskı), İstanbul, 2008. Hamayon,Roberte N., La Chasse a`l’âme, Esquisse d’une theorie du chamanisme siberie, Nanterre, 1990. http://emscat.revues.org/index1815.html . http://secretebase.free.fr/civilisations/sumeriens/religions/religions.html. Kalafat, Yaşar, Altaylardan Anadoluya Kamizm Şamanizm, İstanbul,2004. 30 Karamağaralı, Beyhan, Ahlat Mezar Taşları, Ankara 1992. Kıpçaklar( Türklerin ve Bozkırın Kadim Tarihi), Çev: Zeynep Bağlan Özer, Ankara, 2002. Ksenofontov, Gavril Vasilyeviç, Şamanizm Izbranni Trud, Yakutsk, 1992. Örnek, Sedat Veyis Türk Folklorunda Ölüm, Ankara 1971. Rintchen, Yöngsiyebü,Noms des Chamanes et des chamanesses en Mongolie, L’Etnographie Voyages Chamaniquses Un, 1985. Roux, Jean-Paul, La Mort Chez Les Peuples Altaiques Anciens et Medievaux d’apres les documents ecrits, Paris, 1963. Snesarev, G.P., Reliktı Domusulmanskix Verovanii i Obryadov u Uzbekov Horezma, Moskva, 1969. Tryjarsky, Edward, Zwyçzaje progrzebowe ludov tureckich na tle ich wierzen,Warszawa 1991. ________, Türkler ve Ölüm, çev:Hafize Er,İstanbul 2012. Uulu, Çoyon Ömurali,Tenircilik, Bişkek, 1994. Ünal, Mustafa, A Comparative Study of Funeral Customs in Turkey and Azerbaijan with Particular Referance Pre-islamic Turkic Aspects,(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Birmingham 1996. Yuhma, Mişşi, Drevnei Çuvaşi Bogi İ Geroy, 1996. 31
© Copyright 2024 Paperzz