(Yol Gösteren Aynalar) Hazırlayan M. Ziya CERAN Sır-rı Velayet-i Muhammedi (S.A.V) Ve Varisleri Elhamd-ü lillah-i Rabb-ül Alemiyn Vessalat-ü vesselam-ü ala Nebiyyina ve Rasülina Muhammedin ve Ala Al-i Muhammed. Ayinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim, Mir’at-ı MUHAMMEDDEN ALLAH görünür daim. Allah-u Azim-üş-şan (c.c) kendisini, yarattıklarına kemaliyle bilmeleri için Zatından Zatına tecelli buyurup Nür-u Muhammedi’yi halk edib, ‘O’,nun Nürundan da, cümle Ervah ve Ecsamı i’cad eyledi. Zat-i Muhammediyyelerini temsil için tenezzül buyurarak Hz. ÂDEM (A:S)’i topraktan yaratıp ‘O’,na Sıfat âlemindeki en güzel süreti verdi ve kendisine HALĐFE kıldı. Mü’minün–12,14 Secde- 7 Đsra–70 Bakara -30,33 Sad–75 Nüh–17,19 Tin- 4 Allah-u Azim-üş-şan (c.c) Hazretleri, marifet-i Đlahiyyesini, yarattıklarına göstermek için âlem-i Ervahtaki bütün RUHLARA hitaben : ‘Ben’ Rabbınız değimliyim ?’’ diye seslendiğinde, bütün ruhlar ; - ‘EVET’ , Rabbimizsin, şahid olduk’ dediler. Bu şahadetin sebebi; Kıyamet günü, bizim bundan haberimiz yoktu, demeyesiniz diyedir. Süre-i A’raf–172,173 ‘Hadis-i Kudsi’ (Âlimlerin halk edilişi) ‘Küntü kenz-in mahfiyyen fe ahbeb-tü an uğraf-e, Mahalak –Allah-u evvel-e min Nür-u MUHAMMED.’ (Keşf-ül Hafa, C.2 S;132 Nu.2016) ( Sohbetname-i Osman-ı Bedreddin, C,3 S; 220) (Halk edilişin sebebleri) ‘Đns ve Cinleri yalnız bana ibadet etmeleri (Beni bilmeleri) için yarattım’ ‘Ve ma halak-tül Cinne vel ins-e illa li yağbuduni (li yağrufüni) [ Đbn-i Abbas (R) rivayeti ile.] Zariyat–56 Furkan- 77 Allah-u Azım-uş-şan (c.c) , âlem-i ervahdaki bu hitabından sonra. Kullarını ĐMTiHAN için DÜNYA’ya gönderdi. Đmtihanın belirli bir zamanından sonra, hesap vermek için, halk ettiği bütün âlemleri yok edip (Kıyamet tecelli ile) huzür-u Đlahisinde hesaba çekecektir. Mükâfat ve cezasına layık olanlar adaletle yerlerine sevkedileceklerdir. (Đmtihanlarla ilgili ayet-i keriymeler :) Mülk–2 Süra–48 Zümer–49 Bakara–155.156.214.284 Al-i Đmran: 186. Ankebüt–1.2.3.10. Ahzab–10,11 Muhammed–4 En’am–165. ÂDEM (A.S)’e, kendi ruhundan üfledi.’ Sümme sevvah-ü ve nefeh-a fih-i min rüh-i-hi.’ Secde–9. ‘Allah, Âdem’e bütün esmasını (yarattığı her şeyin sır ve hikmetlerini, kıyamete kadar insanların kendisinden türeyip, neler olacağını ve her şey :) öğretti’ Bakara–31,den392a kadar. Mü’minün-12,13,14,67 Furkan -54 Zümer-6 Sad-75 ‘Allah’ın bütün melalkesine Âdem’e SECDE etmelerini emretmesi, yalnız 'Đblis’in secde etmeyip kovulması’ Bakara-30’dan 39’a Hicr–31,34 ‘Âdem (A.S)’in Cennet’de yalnızlığının giderilmesi için, sol eğe kemiğinden ilk kadın eş HAVVA (A.S)’nın yaratılması’ Zümer–6 ‘Sümme ceale minha zevceha’ ‘ Đblis’in kovulmasından dolayı Âdem ve Havva’dan (A.S)intikam almak için, onları menedildikleri ağacın meyvasını yedirmek üzere aldatması.’ A’raf-19’dan 22’ye Sad-71’den 83’e. Ta-ha: 121’den 123’e ‘Dünya’ya indirilmeleri. Đlahi emre uymadıklarından dolayı dünya’ya indirilen Âdem (A.S) Seylan adasında, Havva (A.S) Cidde’de 40 yıl (diğer bir rivayette 100 yıl) ağlayıp Allah’a yalvardılar. Dualarını kabul edip Cidde’de buluştular. Duaları şu idi: ‘Kale Rabbena zalemna enfesüna ve in lem tağfirlena ve terhamna le mükenenne minel hasiriyn’ (A’raf -23) ‘Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Sen bizi affetmez ve bağışlamazsan, biz çok ziyan edenlerden oluruz. Dediler’ Âdem (A.S) izdivaçlarından, peygamberlik ile mükellef olan ilk olgun (mütekâmil) insan nesli türedi. Havva (A.S) her hamile kalışlarında çifter, çifter dişi ve erkek evlad dünyaya getirdiler. Nahl–4 Nisa–1 Mü’minün -13,14 mü’min -67 Dikkat: Âdem’in yaratılmasından önce, dünya’da ĐNS ve CĐN’den (insana benzeyen) mahlûklar vardı. Darwin’in uydurma nazariyesi ki, bugün artık çürütülmüştür. Đnsanların maymundan gelmediği, ayrı bir tür olduğu kabul edilmiştir. Đşte kur’an-ı Azimüş-san bu gerçeği çok önceden haber vermiştir. ‘Đnsan’ın ilk yaratılısından sonra, o kadar çok zaman (DEHR) geçti ki insan ilk zamanlarda tanınmaz bir kılıkta idi’ Dehr ( süre-i insan)-1 ‘Âdem’den önce, Cin ve Đns’den ümmetler gelip geçmiştir’ ahkaf–18 Hz. Âdem (A.S)’den başlayarak kıyamete kadar, insanoğlunun dünya hayatındaki ĐMTĐHAN için, Đlahi huzurdan kovulan ĐBLĐS, insanları çeşitli yollardan aldatıp dalalete, isyan’a ve günahlara sokmak ve Cennet nimetlerinden mahrum etmeye çalışmaktadır.Bu nedenle en büyük düşmanımız Đblis’tir. Đblis’in fitnesi hakkındaki ayet-i Keriymeler: Bakara 169,268. Sebe -20 21 Đsra-61’den 65’e. Nisa-118’den 120’ye. Hicr–41.42.31.34 Mü’minün–97 Şuara -95.221.222 Maide–90,91 Nahl–100 Lokman–33 Nür–21 Sebe–21 Sad–85 Nahl–63 ‘Her insanın bir şeytanı vardır’ Meryem–68 Nefs-i eğiterek bu şeytanı Müslüman yapmak lazımdır. (Müslim-C,8. S;3 Ravi-Abdullah Đbn-i Mes’ud (R) ) Ayrıca, her insana ĐKĐ MELEK verilmiştir. Rad–11 Kaf-16’dan 23’e. Đnfitar -10’den 12’ye Buna göre NEFS mertebelere ayrılmıştır.(EMMARE-LEVVAMEMÜLHĐME-MUTHAMĐNNE –RAZĐYYE-MERZĐYYE-NEFS-Đ KAMĐLE) ‘NEFSĐNĐ TEZKĐYE EDEN (ıslah eden, terbiye eden, eğiten) KURTULMUŞTUR. ‘Kad eflahal Mü’minün’ Mü’minün–1 Nefs eğitimi ve tezkiyesi için diğer ayet-i kerimeler. Naziyat–40,41 Meryem–59 Al-i Đmran–15 Teğabun–16 Nisa–71 Tahrim- 9/6 Tevbe–123,125 Ankebüt–6 Fatır–18,37 Đnşikak–6,19 Naziat–40,41 En’am–70 Kıyame–14 Şems–10 Nahl111 Görüldüğü gibi, dünya hayatındaki ‘Büyük Đmtihan’ için Nefs eğitimi şarttır.Bunun için PEYGAMBERLER ve MUKADDES KĐTAPLAR gönderilmiştir. Bütün Peygamberlerin Ruhlarında görülen Nür-u Muhammedi, son Peygamber olarak (Hatem-ül-Enbiya) M.570 yılının 12.ci Rebi-ül-Evvel ayında Pazartesi günü, beşeri vücuda bürünerek, Hz. Đbrahim (A.S) soyundan gelen Hz. Abdullah ve Hz. Amine’nin izdivacları ile dünya’ya teşrif buyurdular. Đnsanlığı irşad için, bedensel fanus’a giren, o yüce Makamdan tenezzül buyurup, sıfat âlemindeki insanı yaşamı ile gereken örneği gösterip, Đlahi Tebliğini tamamladıktan sonra 63 yaşlarında M.633-H.11 yılında Medine Münevvere’de beşeri vücud ömürlerini tamamlayıp, vatan-ı asli-leri olan Nür-ü Zat-ı Đlahiye’ye dâhil oldular. Vücud-u Beşerilerinden önce Allah ile beraber oldukları gibi, vücüd âleminde de beraber idiler. Vücüdlarında soyunduktan sonrada el an Hak ile beraberdiler. Dünya âlem-i, sıfat âlemi, madde âlemi, Allah-u Azim-üş-şanın (c.c) Ezzahir Đsm-i Şeriflerinin tasarruf ve teceli-i Đlahiyyeleri ile birlikte Nür-ü Feyzi Muhammedileri Hayy ve Koyyum’dur… Sallallah-u Aleyh-i Ve Sellem. Allah-u Azim-üş-şan (c.c), Muhammed’in (S.A.V) Ruh-u Nür-undan hiçbir AN ayrılmamıştır. Batın’da, Zahir’de, Evvel’de, Ahir’de bir ve beraberdirler. Bu öyle birlik ve beraberliktir ki, beşeri akıl ile kıyaslanamaz… Bu zahür ve tecelli Ahadiyyet-i Đlahiyenin, Zat’dan Sıfat âlemine tenezzül buyurulan Vahdaniyyet-i Đlahiyenin Muhammedi görüntüsüdür. Bunun içindir ki; Süre-i Al-i Đmran’ın 31ci ayet-i Keriymesinde buyrulduğu gibi; ‘Kul in küntüm tuhibbünallahe fettebi’üniy yuhbibkamüllah-ü ve yağfirleküm zenübeküm, vallah-u gafür-ün rahiym’ Mealen: ‘Deki; Eğer, beni sevmek (Allah-ı sevmek, bilmek, yakiyn olmak) istiyorsanız, hemen bana (Hz. Muhammed’e) tabi olun beni sevin, ‘O’, günahları bağışlar, ‘O’, Gafur’dur, ‘O’ Rahim’dir. Görüldüğü gibi; Allah-ı (c.c) doğrudan doğruya beşeri akıl ile bilmek, tanımak, sevmek ve yakın olmak Muhammedsiz (S.A.V) mümkün değildir. Âdem-i halk edip, mükellef insanı ondan türeten Allah (c.c), insanın akıl, şuür ve gayretinin beşeri kapasitesini bilmektedir. Eğer, beşeri yaratılış gücü yeterli olsaydı Kitab ve Peygamberlere lüzüm ve ihtiyaç olmazdı. Kudsal Kitabların (asıl ve doğruları olması şartıyla) hepside Đlahi VAHĐY ile Peygamberlerler vasıtasıyla bildirilmiştir. Peygamberlerin hepside, diğer normal (tabi-i yaratılıştaki) insanlardan farklı tarafları vardır. Bu fark, Allah’ın bir fazl-ı, bir ihsanıdır. ‘ Kul innema ene beşerün mislüküm YUHA ĐLEYYE…’ Kehf–110 ‘ De ki; Bende sizin gibi bir beşer’im, ancak bana VAHĐY veriliyor…’ ‘ Allah, vahyini dilediği layık kuluna indirir.’ Mü’min-15 Nahl-2 A’raf-128 Enbiya-105 ‘ Vahiyler, hususi bir tecellidir, bir vasıta ile olur. Hiçbir kimse, doğrudan Şua-51,52 doğruya Allah ile konuşamaz. O, Yüce’dir ve hâkim’dir.’ Đlham ile VAHY-Đ karıştırılmamalıdır. Bunun içindir ki; Allah-ı (c.c) layıkı ile bilmek, anlamak, feyz alıp yakiyn hasıl etmek için kesinlikle PEYGAMBERLERE veya bunların VARĐSLERĐNE lüzum vardır. Hadis-i Şerif: ‘ El Ulema-i verese-tül Enbiya.’ Ravi: NU’man Đbn-i Beşir (R). Müslim-C,5 s;163 ‘ Celalim hakkı için, biz Tevrat ve Zebur’da da yazdık ki, arz’a Salih kullarım varis olacaktır.’ Enbiya-105. A’raf-128 ‘ Yarattıklarımızdan öyle Mü’minler vardır ki, Hakka rehberlikte varislerdir.’ A’raf-181 Mü’minun-8,9,10 Hadis-i Şerif: ‘Benden sonra Peygamber yoktur. Ancak HALĐFELERĐM olacaktır. Bunların gerçek olanına bağlanıp BEY’AT ediniz.’ Ravi: Abdullah Đbn-i Amr Đbn-i AS (R) Münlim-C,6 s;41,44. Đmam-ı A’zam Ebu Hanife (Nu’man bin Sabit’ hazretleri; ‘ LEvle-esSenetan Le-helekel Nu’man’ buyurmakla, ma’nevi hilafetin önemine işaret buyurmuşlardır. ‘ Đki senem olmasaydı Nu’man helak olacaktı.’ Şeklindeki itirafları ile, zamanın Manevi Halifesi olan ve Hz. Peygamber soyundan gelen ĐMAM-I CA’FER-Đ SADIK’a (R) işaret olunmuştur. Miftah-ül-Külüb- s;160. Ma’nevi Đmamet Hz. Peygamber’den (S.A.V.) Hz. ALĐ ( K.V.)ye, ondanda 12.ci imam, MEHDĐ’i RASUL’e kadar Zahiri (Bilinen, açık) devam etmekte iken, ondan sonra Batıni (Gizli, Gayb’da) olarak kıyamete kadar devam etmektedir. Ma’nevi Varislerin, Liyakatlarına göre ta’yin buyurdukları ĐRŞADA ME’ZUN zevat-i Kiram, yaşadıkları devirlerde, yine Layık olan Mü’minleri irşad ile sır-rı hakikat-ı Muhammediyyeye nail ve vasıl eylemektedirler. Bu kitabda adı geçen Zevat-ı Muhteremlerin her birisi hakikat yolunun nirengi noktaları olup, bunların her birisine bağlı olan pek çok şubeleri vardır. Biz bu kitaba bir misal olarak Tarikat-ı Nakşiyye kolundaki bir Şübenin silsilesini verdik. Diğer kollarda buna kıyas edilmelidir. Hz. Muhammed (S.A.V.) yaratılışlarında 2. büyük ma’nevi kaynakları mevcuttur. Birincisi ve umumi olanı NÜBÜVVET’leri, ikincisi VELAYET’leridir. Birincisi ZAHĐRĐ (dış), ikincisi BATINI (iç) alem-i temsil eder. Nübüvvet-i Muhammedi, ŞERĐAT-I ĐSLAMĐYYE denilen ĐLĐM-AMEL ve AHLAK-I yaşatırken, VELAYET-Đ MUHAMMEDĐ’leri ise Hikmet-Ma’arifetHakikat gibi tamamen Ahiret âleminin, ruhanı ve nurani hayatı ile ĐLM-Đ LEDÜN’nü yaşatır. Velayet-i Muhammediyye, kendi başına yaşanmaz. Mutlaka Şeriat-ı Muhammediyye ile birlikte uygulanır. Velayetsiz Şeriat yaşanır fakat Şeriatsız Velayet yaşanmaz. Aksi halde Şeytani olur, akli olur, indi (zan ve tahmin ile ) olur, mutlaka sapıklık ve dalalete götürür. Şeriat ile amel ederken, Ahiret hayatına dünya’da iken sahip olabilmek için, lazım olan Huzür, huşü, idrak, irfan, basiret, keşf, ilham, rü’yet gibi melekelere sahip olmak Ruhaniyet-i Muhammedi ve Feyz-i Đlahi ile irtibat kurabilmek ve kendisini manen de denetleyebilmek, murakabe ve muhasebe edebilmek ancak Velayet-i Muhammediyye’nin feyizlerine mazhar olabilmekle mümkün olur. Böyle bir mazhariyet içinde mutlaka Varis-i Muhammediyye’ye ihtiyaç vardır. Đslam uleması derken bu mazhariyet kastedilmektedir. Nice zahir-i şeriat bilginleri vardır da Velayet sahibi değillerdir. Velayet Veli’lik ile muteberdir. Allah’ın Veli kulları, manevi emniyete alınmış has mü’min-i kamil kullardır. Böyle bir mertebe’ye ancak manevi eğitimle mazhariyet sağlanabilir. ‘ Ela inne evliyaallah-i La havfün aleyhim ve La hüm yahzenun.’ Yunus– 62. ‘ Bilmiş olunuz ki, Allah’ın Veli kullarına asla korku ve hüzün yoktur.’ ‘ Ya eyyetühen-nefs-ül-mutmainne. Đrci-i ila rabbi-ki raziyeten merziyye. Fedhuli fi ibadi. Vedhuli Cenneti. ’ Fecr- 27,28,29,30. ‘ EY Nefs-i Mutmainne’ye sahip olan mü’min kulum! Sen Rabbin’den, Rabbin’de senden RAZI olarak gel. Has ve makbul kullarımın arasına gir. Onlarla beraber RIZA CENNETĐME gir. ’ buyrulmakla Velayet-i Muhammediyye’ye işaret olunmaktadır ki, bu mertebe Nefs’in 4.cü mertebesidir. Bu hal-i manevi’de Allah (c.c) kuluna seslenmekte, iltifat ile da’vet buyurmaktadır. Bırakın böyle yüce mazhariyeti, Pek çok Müslüman, daha rü’yasında bile Şefaatcımız, canımızı ruhumuz, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (Sallallahu-aleyhi- ve Sellem) hazretleri ile görüşememiş, görememiş rıza ve iltifatına nail olamamıştır. Düşününüz ki, bütün bu Namaz’lar, oruç’lar, hac’lar zekâtlar, şehadetler ve tüm Đslami yaşam ne içindir, kim içindir… Đşte, bilgi, amel ve tüm yaşamız içinde, doğru ve tamam zannettiğimiz i’man ve i’tikadımızın ne kadar tezkiye, tavsiye ve terbiyeye ihtiyacı vardır. Đnsaf ve düşünelim… Taklidi bir iyman ve amel hakikat’a götüremez. Bilgimizde, amelimizde bizi gerçek yol olan Şuhuda, Tahkik’e sahip kılmadıkça Mü’min-i Kamil vasıflarına erişemeyiz. Zaten, bütün beşeriyet-i iğfal ve ilhamları ile oyalayıp aldatan ĐBLĐS’in te’sirinden kurtulacak, onu mağlup edip, nefsimizi Müslüman yapmadıkça Feyzi Muhammedi’ye, Lutfu, hidayet , Đlahiyye’ye mazhar olmamıza imkan yoktur. Yalnız bilgi ve kıyl-ü-kal, insana yük olmaktan ileri gidemez. Noksan bilgi ve yanlış imanla yapılan amellerde aynıdır. ‘ Meselülleziyne hummilut-tevrat-e sümme Lem yahmiluha kemesellilhımar-i yahmil-ü esfara..’ cum’a-5 ‘ Kendilerine Tevrat verilip’de, onunla amel etmeyenler, kitap yüklü eşek gibidir...’ buyrulmakla taklid-i iyman ve amel-e işaret buyrulmaktadır. Her ilim ve san’at-ı tahsil için bir ustaya ihtiyaç vardır. Bu ustalar, daha önce bu bilgi ve hüneri kazanmış öğretmenlerdir. Her bilim ve san’at-ın sonu olmayan bir olgunluğu vardır. Bu öğrenme aşk-ı, talib olanın ciddiyet ve gayretine bağlıdır. Arayan mutlaka bulur zaten, Sahib-i Yezdan, bu teşvik için bizleri uyarmaktadır. ‘ … Vebteğu ileyh-il Vesile ’ Maide–35 (ona yaklaşmak için vesile arayın ) ‘ VE en Leyse Lil-insani illa ma se-a Necm–39. ‘ Đnsan için kendi sa’yinden (çalışıp, araştırmasından) başka bir şey yoktur. ’ ve ayetin devamında ‘ Sayi’nin (arama, araştırma, yardımcı bulma, yol göstereni bilme hususunda) karışılığı kendisine gösterilecektir.’ Şeklinde ilahi yardımcımdan bahsedilmektedir. SA’Y-I; Kul’a aittir. Đrade-i Cüz’iyyesi bunu kendisine vermiştir. HĐDAYET, sa’yiden sonradır. Eğer, Sa’y-i gibi, daha birçok kendi irademizle yapabileceğimiz mümkün olan şeyleride Hidayet-i Đlahiyye’den bekleme yanlışlığına saplanacak olursak MÜKELLEFĐYET-Đ kaldırmamız lazımdır ki, insan bir ROBOT niteliğine bürünerek, bütün ef’al ve niyetin Allah’a bırakılmasıyla SORUMLULUK kaldırılmış olur ki, zaten bu mümkün değildir… Velayet-i Muhammediyye’nin VARĐSLERĐ asr-ı saadet’te iken Hz. ALĐ (K.V.) ile Hz. EBUBEKR’E (R) tevdi edilerek zamanımıza kadar gelmiş ve Kıyamet’e kadarda devam edecektir. Asr-ı Saadet’ten sonra gerek beşeri ve gerekse Đslami toplum nüfusu arttığından, önceleri tek zat-u varisi Muhammedi tarafından aşikar ( bellibilinen-bilinmesi izin ile olan) me’nevi eğitim yapılmakta iken, sonraki yüzyıllarda, bu şahıslar gizliliği tercih etmişlerdir. Aşikar olma devri, Ehl-i Beyt-i Rasullullah’tan gelen 12.ci Đmam-Đmam-ı Mehdiyy-i zamana kadar devam etmiş, bundan sonra Batın’a gizlenmişlerdir. Zahir’deki (bilinen,izinli Zevat) ilk Tarikat Kurucuları, bu Kudsal Varis-i Velayet-i Muhammedi’nin dünyadaki vekil ve Naibleridir. Kitabımızda, lütuf ve inayetle sıraladığımız Zevat-ı Muhteremler Rasulullah (S.A.V.) Efendimizin Ma’nevi Riyasetleri altında ic’ra-yı irşad’da bulunan yalnız bir Kol’un (tarik’in-yolun) silsilesini göstermektedir. Mübarek isim ve türbelerinin, Resim ve Suretlerinin elde edildiği nisbet’de teşhir-i ile Cenab-ı Hak, Cümle talib-i Hak olanlara bir vesile-i feyz olmasını dilerim… Sadakallah-ül-Aziym… Hak Hizmetkârı M. Ziya Ceran 12.Ramazan.1412 Perşembe 1992 Ankara KÂBE Beytullah Đslam’ın kıblegahı, HAC vazifesi için Mekke-i Mükerreme’ye gelen Hüccac’ın Kabeyi talaf ile başlayan ibadetleri, diğer şartlarınıda yerine getirdikten sonra Hacı olmaktadır. Kâbe bir işarettir. Kıblegah GÖNÜL’dür. Đhram, soyunmak (cümle varlık ve benlikten), Arafat Mahşer, Mina (Nefs-i taşlayıp tezkiye etmek), Müzdelife Nefs-i Kurban etmek Vuslat’a ermektir. Hacer-ül-Esved-i uzaktan yakından musafaha etmekle, Halk ile musafaha etmektir. Bu hal ve rü’yet kulun MĐ’RACI’dır. Her namazında da bu Mi’rac yaşanmalıdır. GÖNÜL’de ALLAH’ın evidir. Hadis-i Kudside buyrulmuştur: ‘Ma vesaani arz-ı vela fissema-i velâkin Vesaani Kalb-i Abd-el-Mü’minin’ ‘Allah-u Azim-üş-şan (c.c) buyuruyor ki; Beni, yarattığım semalarım ve Arz’larım içine olmadı, olmadı da Mü’min Kulumun Kalb-i içine aldı’ Gazali-Đhya. C,3 S;15 Sehavi-El Makasid-ül-Hasene-S;373,374 Miftah-ül-Kulüb: S;239 ‘Dil bedest averd geh hacc-ı Ekberest. Ez hezaran Kâbe yek dil bihterest. Kâbe bünyad-ı Halil-i Azer’est Dil nazar-gâh-ı Celil-i Ekberest Kamil bir Gönül elde etmek, hacc-ı Ekber gibidir, Böyle bir gönül, Kâbe’den daha kıymetlidir, Çünkü, Kabe’yi Azer oğlu Đbrahim (S.S) yapmıştır. Halbuki, Đlahi nazargah olan GÖNÜL-Ü ALLAH yaratmıştır. Mevlana- Mesnevi-Ankaravi Şerh-i: C,1. s;510 Fursüş-ül-Hikem Şerh-i: C,3. s;2 C,4 s;203 M-Vülüt-i Hacı Bektaş-i Veli: s;105 Yunus Emre’den: ‘ Đlim ilim bilmektir,ilim kendin bilmektir, Sen kendin-i bilmezsin, bu nice okumaktır.’ Hacı Bayram-ı Veli’den: ‘ Bayram özünü bildi, bileni AN’da buldu. Bilen Kendi oldu. Sen seni bil, sen seni. ’ Hadis-i Kudsi: ‘ Men aref-e Nefs-ehü, feka aref-e Rabb-e-hü. ’ ‘ Nefsini bilen, Rabbini bilir. ’ Ravi: Đbn-i Uyeyne (R) Keşf-ül-Hafa: C,2. S;262 Nu: 2532 Malakat-ı Hacı Bektaş- S;12,29. Gönül; temiz, pak ve yalnız Allah’a mahsus bir ev olmalıdır. Allah’dan gayr-i hiçbir şey bulunmamalıdır. Mal,mülk,evlad,ıyal,bilim,benlik,hayal gibi şeylerden eser kalmamalıdır. Bu gibi şeylerin hepside ŞĐRK’tir. Kendi benliğimiz, bedenimiz, aklımız, fikrimiz gibi duygularımızda ŞĐRK’tir. Yalnız Allah (c.c.) vardır, Ondan gayr-i hiçbir şey yoktur. Tevhid’in esasıda budur. Zikirlerimizde tekrarladığımız ‘ La Đlahe Đllallah’ın ’ manasına budur. Mekke’nin fethedildiği gün ‘ Resulullah (S.A.V.), ilk iş olarak Kabe’yi putlardan temizletti. Dış etrafındaki 360 put’u ashabına kırdırttı. Đçindeki 2.büyük put’uda Hz. Ali (K.V) ile beraber kendileri kırıp, devirip parçaladıktan sonra, içini ve dışını temizlediler. Đşte ey hakikat yolcusu Mü’minler! Sizlerde gönüllerinizdeki, dünya’ya ait neler varsa zahir ve batın kepsini gönlünüzden süpürüp çıkarmadıkça, Đlahi misafir Rabbımız gelip oturmaz. Ondan gayri şeylerin sevgisi, varlığı izi, bulaşığı mevcutken ne huzur bulabilir, nede ma’nevi feyz alabiliriz. Böyle, kalabalık, kirli, paslı bir gönülle yapılan ibadetlerimizde bize yük olmaktan ileriye geçemez… ‘ Ve men kane fi hazihi a’ma fehüve fil ahiret-i a’ma Ve edallü sebiyla. ’ Đsra-72. ‘ Her kim, bu dünya’da kör davranırsa, (basireti kapalı olursa) O, ahiret-de de kör kalacak, belki daha ziyade delalette olacaktır. ’ Hadis-i Şerif: ‘ Eddünya mezrat-ül-ahire. ’ ‘ Dünya’da ne ekerseniz, ahiret’de onu biçersiniz. ’ ‘ Dünya, ahiretin ekim tarlasıdır. ’ HZ. MUHAMMED MUSTAFA – Sallallah-ü Aleyh-i ve Sellem-in Türbe-i Şeriyfleri ___ Ravza-i Mutahhara ___ Hadis-i Kudsi ‘ Levlake, Levlake vema halak-tül-Eflak ’ ‘ Sen olmasaydın Alemlei halk etmezdim. ’ (c.c.) sözü. Ayinedir bu alem, her şey HAK ile kaim, Mir’at-ı Muhammed’den ALLAH görünür daim. Sebeb-i Kainat, Yaratanın ilk nür-ü, Cümle Melake’nin ve Enbiya’nın ve Cümle Ervah’ın (ins-ü-cinn’in), Cümle Ecsam’ın var oluşlarının mayası, dünya ve ahiret hayatının sebeb-i Cevheri, Cümle asilerin ve müti’lerin Şefi-i, Sırrı-i Đlahinin hazinesi, Füyüzat-ı Rabbani’nin menba-ı hazinesi, Rabbül-Alem’in ilk ve son Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa’ya (S.A.V.) Ehl-i Beytine Sayız Selam ve Salavatlar üzerinizde olsun… Onun yolundan giden ve Onun manevi verasetine bihakkın eil olan Evliyasına, Asfiyasına, Murşidan, Ulema ve Muhibbanın da üzerlerine sayısız selam ve Salâvatlar olsun... O’nun nazar-ı feyz-i olmaksızın, zahir be batın alemde yol almak ne mümkün. Allah (c.c.) için yapılan ve yapılacak her ibadet’de onunla beraber zikredilen yardım beklenen, ancak onun yol vermesiyle Đlahi Huzura çıkabilmek mümkün olan Büyük Kapının Sahib-i Ya! Muhammed (S.A.V.), Ya! Rasulallah… Birkezlik nazarınla Arş’a çıkan Ruhumuz, Senin Nurundan’dır… Seniniz, sendeniz, seninleyiz Ya! ... Fahr-i Alem… Sensiz bir nefes haramdır bize, Senin bizde olman Şerefine, gafletimizi affeyle ki… Sahib-i Yezdan’a yüzümüz olsun... Đnşallah… Sensiz kalmadık dünya’da buradaki vaziyetlerimizi tamamlayınca, seninle senin huzuruna geleceğiz Ya Rasulallah… Seni bilmeyen Allah-ı bilemez, Seni sevmeyen Allah-ı bulamaz, Senden izin alamayan Mü’min olamaz… Az bir gayret-e çok veren Allah… Bir adıma on, on adıma yüz adımla koşan Allah... Gayret bizden inayet senden Allah’ım… Ya Rasulallah! Sensiz ilim dalalette’dir, Sensiz ahlak hıyanet’dir. Sensiz amel Cahalet’dir. Sensiz hayat Şeytani’dir. Dünya, imtihan yeridir aldatmasın seni. Mal, Mülk, Güç, Kuvvet, Şeref, Şöhret, Güzellik kandırmasın seni. Çalış, Bil, kazan fakat alma gönlüne bunları. Đnziva yok, üstün ol düşman’a, alt et Şeytan-ı. Hak sende, Nur sende, Kuvvet sende, Đlim sende, Dalalet önünde diz çöksün, batıl gidip Hak gelsin. Yolunda, izinde ol Muhammed’in, Uyma Şeytan-ı laine, git sırat-ı Mustakım’den Hz. Muhammed (S.A.V.), 28 yaşlarında iken, Kusayy oğullarından Hüveylid’in kızı Hz. Hatice (R) ile M.595 yılında izdivaç buyurupta bu hanımdan Rukıyye, Ümm-ü Gülsüm, Zeynep, Fatımatüz Zehra, Đbrahim, Isak (R) isimlerinde 4 kız, 2 erkek evladı doğup, erkek evladları küçük yaşta vefat etmişlerdir. Rasulullah (S.A.V.) Efendimizin nesl-i pakleri, Hz. Fatıma-Tüz-Zehra (R) ile, Amcası Ebu Talib’in oğlu Hz. Ali (K.V.)’nin izdivaçlarından dünya’ya gelen Hasan ve Hüseyin (R)’den gelmişlerdir. Vahy-i Peygamberi ile ilk Müslümanlar, Hz. Hatice (R) ile Hz. Ali (K.V.)’dir. Hz. Ebubekir (R), 3.cü Müslümandır. Hz. Ali (K.V.), 63. yaşında kölesi (Đbn-i Mülcem) tarafından Küfe’de şehid edilmiş ve Necef’deki yukarıdaki Türbelerine defnedilmiştir. Hz. Hasan (R), Medine-i Münevvere’de şehid edilip Cennet-ül-Baki Kabristanına defnedilmiştir. Hz. Hüseyin (R), Karbela’da şehid edilmiştir. Bugünkü Türbelerine Vucüd-u Şerifleri medfundur. Mubarek Baş’ları, Mısır-Kahire’de Hz. Hüseyin Cami-Türbesine medfundur. Allah Şefaatlarına nail eylesin... Nesl-i Peygamberiye Seyyid denilmektedir. Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan (R),dan itibaren Velayet-i Muhammedi, 12.ci Đmam’dan sonra butuna (Batın’aGizliliğe) çekilmiştir. Adı geçen imamlar sırasıyla aşağıda yazılmıştır. Yaş 1- Đmam-ı Ali. (K.V.)… (M.599-662) 63 2- Đmam-ı Hasan…(R)……(M.623-669) 46 3- Đmam-ı Hüseyn… (R)….(M.624-679) 57 4- Đmam-ı Zeynel Abidin…(R)…(M.656-713) 57 5- Đmam-ı Muhammed Bakır.. (R)…(M.675-722) 47 6- Đmam-ı Cafer-i Sadık…(R)… (M.697-765) 68 7- Đmam-ı Musa-i Kazım...(R)…(M.744-799) 55 55 8- Đmam-ı Ali Rıza…(R)…(M.812-867) 9- Đmam-ı Muhammed Taki…(R).. (M.810-835) 25 10- Đmam-ı Ali Naki... (R)…(M.828-868) 40 11- Đmam-ı Hasan-ı Askeri…(R)… (M.845-873) 28 12- Đmam-ı Muhammed Mehdi… (R)… (M.868-Gayb’da) Bu arada 728 M.de Vefa eden Hasan-ı Basri (R) Hazretleri (doğ. M.648), Hz. Ali (K.V.)’den küçük yaşlarında manevi ders alıp, kendisinden sonraki Tarikat imamlarına önder olmuştur. Keza, Bayezid-i Bistami Hazretleride (95) (D.M. 750-V.M.845= yaşında, Kırıkhan’da medfundur. Küçük yaşınsa Ca’fer-i Sadık Hz.lerinden manesi veraset alarak pek çok veli yetiştirmişlerdir. Đran’ın Geylan şehrinde doğmuştur. h.470-D h.561-v Seyyid Abdülkadir-i Geylani (M.1077 D.- 1168V.) (K.S) 91.yaşında IrakBağdat’da vefat etmiştir. Hem Rasüllah (S.A.V)’dan ve hemde Muhammed mehdi Hz.den ve Hızır (A.S)’dan manevi ders ve Hilafet almıştır. KADĐRĐ Tarikatının kurucusu olup pek çok veli yetiştirmiştir.(R.A) Nakşibendî Tarikatındaki silsileye geçmeden genel olarak Tasavvuf tarihine kısaca değinmekte fayda vardır. Beşeri nüfüs artarken Đslamiyet’de çığ gibi çoğalıp yayılmakta, âlim, âşık, abid ve zahidler arasında da mümtaz şahsiyetler yetişmekteydi. Gelişmeyi yüzyılları izleyerek inceleyecek olursak, Hasan-ı Basri Adeviyye yi hatırlamalıyız (V.M–752) Küfe ve Basra’da iki ayr-ı Tasavvuf kolundan Veliler yetişmekteydi. Çok kısa özetleyip geçeceğiz. 3.cü ve 4.cü hicri yılın meşhurlarından; Ma’rüf-u Kerhi (V.h–200.M.815), Seriyi Sakati ( V.h–253.M.867).Zunnün-u Mısri (V.h–254.M–868). Melami Tarikinin kurucusu Hamdun Kasar (V.h–271.M–884). Cüneyd-i Bağdadi (V.h–297.M–909). Ebü bekr-i Şibli (V.h–334.M–945) Hallac-ı Mansur (V.h–309. M–921). Bu yüzyıllarda kurulan Tarikat isimleri: Sakatiyye-Tayfüriyye-cüneydiyye-Haraziyye-Nüriyye-Melamiyye’dir. 5.ci ve 6.cı hicri yılın meşhurlarından; Đmam-ı Gazali (V.h–505. M.1111). (K.S) Abdülkadir-i Geylani (V.h–561. M–1168) ve Ahmed-El-Ali bin Yahya ELRĐFAĐ’yi (K.S) sayabiliriz. Seyyid Ahmed-ElRifai H.z (K.S) Hz. Peygamber’in (S.A.V) soyundan gelmiş (h.500-M.1106)da Basra’da doğmuş ve (h.578-M.1183) yılımda 78 yaşında vefat emiştir. Rifa-i Tarikatının kurucusu olup ehl- keramet bir zat idi. Abdülkadir-i Geylani Hazretleri ile muasırdır. Pek çok halife yetiştirip Đslam Ülkelerine göndermiştir. Ahmed-i YESEVĐ (K.S.) (h.490-M.1096) ? Türkistan’ın Cunkent Kasabasında (h.510–1116.M.) ? doğmuş ve (h.562M.1166) yılında vefat etmiştir. Nakşî ve Bektaşi Tarikatları Yesevi Tarikatından doğmuştur. Kendisine Türkistan Piri denilir. Yusuf-u Hamedani’den manevi ders alıp yetişmiş ehl-i keramet bir Zat’dır. Ahmed-i Yesevi Hz.-Ahmed-i Rifai Hz. Đle görüşüp ondan feyz ve hilafet almıştır. Yesevi Hz.nın halifesi Lokman-ı Perende olup, Hacı Bektaş-ı Veli Hz.nın Mürşididir. (R.A.). Hacı Bektaş-ı Veli’nin kısa hayatı (33. sayfada) yazılmıştır. Not: [ Ahmed-i Yesevi Hz. Doğum tarihi (h.490-M.1096) olabilir. Çünkü; 63 yaşından sonra Hz. Peygamber’in yaşını tecavüz etmemek için 7-8 yıl, bir çukur Kazarak, dersleri hariç bir mevta gibi yaşamıştır.] (70 yaşında vefat ettiği tahmin edilmektedir.) Dünyalık geçimini tahta kaşık ve kepçe yaparak bunları öküzün üstündeki heybeye koyarak pazara yollardı. Satın alanlar bedelini heybeye bırakırlardı. Akşamleyin doğru eve gelirdi. Kazancını da talebelerine harcardı. Muhyiddin-i Arabî (K.S.) Vahdet-i Vücud anlayışını açıklayarak Ekberiyye Tarikatını kurmuştur. Đspanya’nın Mursiye şehrinde (h.560-M.1164) yılında vefat etmiştir. 500ü aşkın çok kıymetli eser yazmıştır. Meşhurları FÜTUHAT-I MEKKĐYYE ve FÜSUSÜL-HĐKEM’dir. Astronomi, Riyaziye, Biyoloji bilgisi yüksekti. Onu yetiştirmiştir. Bazı eserleri, batılı müşteşriklerce tercüme edilmiştir. Ehl-i Keşif ve Keramet sahibiydi. Muhyiddin-i Arabî’nin (K.S.) Şam’da ( Salihiye)deki Türbe-i Şerifleridir. Ahmed-i Bedevi (K.S.) Afrika’nın Fas Şehrinde (h.596-M.1276) yılında doğmuş ve Mısır- Kahire’de (h.675-M.1276) yılında efat etmiştir. Güneş karşısında uzun süre durur, günlerce yemez ve içmez cezbeli bir zat idi. Aynı isimle Bedevi Tarikatını kurmuş ve pek çok halifeler yetiştirmiştir. Ebül Hasan-ı Şazeli (K.S.) Kuzey batı Afrika’da Şazil Kasabasında (h.593-M.1196)’da doğup, Mısır’ın Nizip Çölünde Kümeye Kasabasında (h.656-M.1258) yılında vefat etmiştir. Kendisi, Ebul Abbas Mursi ve Ataullah Đskenderi’yi yetiştirip Şazili Tarikatını kurmuştur. Anadolu’da Çorum’lu Mustafa Efendi, bu Tarikatın Halifesi olarak Şazili kolunu yaymıştır. 2.ci Abdülhamid Han’dabu Tarikat’a intisab etmiştir. 6.cı ve 7.ci Y.Yıl Mutasavvufları: Bu yüzyılın en meşhur Mutasavvufları Mevlana Celaleddin-i Rumi- Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre’dir. Mevlana Celaleddin-i Rumi: (K.S.) Türkistan’ın Belh şehrinde (h.604-M.1205) yılında doğmuş. (h.672-M.1273) yılında Konya’da vefat etmiştir. Babası devrinin en büyük alimi olan Sultan-ül Ulema Baha-üd-din-i Veled’dir. Ailecek, hicret ederek Bağdat, Mekke, Şam, Malatya, Karaman’dan, Sultan Alâeddin Keykubat’ın daveti üzerine Konya’ya gelip yerleşmişlerdir. Babasından zahir ve batın ilimlerini tahsil etmekler beraber, Burhaneddin Muhakkik Tirmizi’den de tasavvuf ilmini öğrenmiştir. Mevlana’yı Aşkı-ı Đlahi Deryasına katan Mürşid-i Şems-i Tebrizi’dir. (K.S.). Şems-i Tabrizi Hz.leri, bir fitne-i Đlahi ile Şehid edildikten sonra Mevlana dahada coşkun bir cezbe’ye dalarak, bugün bütün dünya’nın takdirini kazanan Mesnevi (6.cild), Divan-ı Kebir (2.cild) Fih-i Mafih, Mecalis-i Seba’a gibi kıymetleri eserleri yanında, tasavvufi Rubaileri mevcuttur. 17 Aralık.1273 yılında vefat etmiştir. Vefatından sonra, fikir ve meşrebini yaşatmak maksadıyla küçük oğlu Sultan Veled, Mevlevi Tarikatını kurmuştur. Mevlana’nın yakın dostu Mesnevi kâtibi Hüsameddin Çelebi ile gelişen Tarikat 600.yıl Osmanlı Hududları içinde Sultanlarında iltifat ve himayeleri altında gelişmiştir. Cumhuriyet’in ilanı ile 1927 yılında Dergâhların hepsi kapatılmış, yalnız Konya’daki Dergâh Müze olarak ziyarete açılmıştır. Her yıl, Hz. Mevlana’nın vefat-ı günü olan 17.Aralık tarihlerinde (Şeb-i Arus, vuslat günü ihtifalleri büyük bir ilgi ve coşkuyla kutlanmaktır. Hacı Bektaş-ı Veli (K.S.) Hacı Bektaş-ı Veli Seyyid olup Đmam-ı Musa-i Kazım Hazretleri soyundan Horasan Hükümdarı Seyyid Đbrahim-i Sani ile Hatem Hatun’dan (h.645M.1247) yılında Nişapur’da dünya’ya gelmiştir. Genç yaşında devrinin zahir (şeriat-Tefsir-Fıkıh-Hadis) ilimlerini tahsil ettikten sonra, Meşhur Türkistan PĐRĐ Ahmed-i Yesevi’nin Halifesi Lokman-ı Perende’den icazet alarak (680 h.-1281 M.) Anadolu’ya (Rum diyarına) Kırşehir’in Sulucahüyük’e gelerek yerleşmiş ve pek çok halife yetiştirmiştir. Mevlana ile gıyabi (Mektupla) görüşmüş, Toptuk Emre’nin halifeliğini havale ettiği Yunus Emre’yi de vasıtalı olarak yetiştirmiştir. Sultan Alâeddin Keykubat’ın sevgisini kazanmış, Sarı Saltuk, Karaca Ahmed, Seyyid Mahmud-u Hayrani ile görüşmüştür. Velâyetname ve Malakat adındaki tasavvuf-i eseri meşhurdur. Şeriat’a sağlamca bağlı bir Mürşid-i Kamil olan Hacı Bektaş-*ı Veli Hazretleri (h.738M.1337) yılında aynı yerde 90 yaşlarında olduğu halde ahiret alemine göç etmişlerdir. (R.A.) Hacı Bektaş-ı Veli’nin vefatından sonra diğer bazı tarikatlarda olduğu gibi, tahrif ve dalalete sapılmış, yanlış te’viller yapılarak Şeriat dışı işler uygulanmıştır. Eserleri tetkik edilecek olursa, bu gibi hoşa gitmeyen şeylere asla müsaade edilmediği görülecektir. Yunus Emre (K.S.) Yunus Emre’nin (K.S.) doğum ve vefatı tarihleri kesin olarak bilinmemekle beraber, Eskişehir’in Sivrihisar Đlçesine bağlı Sarıköy’de vefat ettiği ve sonraları buraya bir Türbe inşa edildiği bilinmektedir. Tarihi kayıtlar Yunus Emre’nin Hacı Bektaş-ı Veli’nin Halifesi Toptuk Emre tarafından inşad edildiğini kaydetmektedir. Mevlana Hz.ni görmüş ve himmetini almıştır. Divan-ı Meşhurdur. (R.A) Yunus Emre’nin bir tarikat idaresi yoktur. Bütün manevi irşad duygularını Đlahi Aşk altında söylemiş ve sonradan Divan haline getirilmiştir. Karaman’da da bir Türbesi vardır. Şemseddin-i Tebrizi (K.S.) Şemseddin-i Tebrizi, Đran’ın Tebriz Đlinde dünyaya gelmiş olup doğum tarihi belli değildir. Doğumundan itibaren kendisinde fevkalade haller zuhur edip Vehbi olarak (ümmi) zahir ve batını bilgilerine sahip kılınmıştı. Hacı Bektaş-ı Veli’nin Mürşid-ı Lokman-ı Perende’den nazar ve irşad gördüğü tahmin edilmektedir. Manevi gözü (basiret-i) açık olduğu gibi, tayy-i mekan sahibi idi. Aşk ve Cezbe’ye geldiği zaman dönerek havalandığı ve gaiblere uçtuğu söylenir. Bu sebeplede kendisine ‘Şemsi Perende’ deniliyordu. Mana aleminde huzur-u Peygamberide; ‘ Aşk-ı Đlahi için ne yapabileceği’ sorulduğunda cevaben ‘serimi veririm’ deyince; ‘-Diyar-ı Rum’da bir sevgiliniz var, git onu ışıklandır’ sevabını alınca Konya’ya 1244 M.yılı 25.Ekim. Cumartesi günü teşrif edip Mevlana ile ilk görüşmelerine başladı. Mevlana ile Tasavvufi görüşmeleri çok hızlı ve ateşli gelişmiş, Mevlana artık vaz ve nasihatlerini terk etmişti. Halkın bazı fitnecileri, etraf-u dedikoduya salıp Şemsin katline kadar gitmişlerdi. Bugünkü Türbesi Şehadetlerinden sonra yaptırılmıştır. Mevlana’yı çok üzen bu olay onu ayrılık ateşine düşürüp çok etkili şiirler-gazeller söylemesine sebep olmuştur. Sonraları sakinleşen Mevlana Mesnevi adındaki büyük eserini yazmaya başlamıştır. Sadreddin-i Konevi (K.S.) Babası, Selçuklu Sultan-ı Alâeddin Keykubad zamanı sarayda görevli iken h.607- M.697 yılında Konya’da doğmuştur. Đyi bir terbiye ile büyütülüp, küçük yaşında hafızlık ve fıkıh bilgilerini tahsil etmiş ve babasıda vefat etmiştir. Saray’da Sultanın ve Ulemanın sevgisini kazanan Sadreddin, Sultanın Đslam alimlerini etrafında topladığı sırada, Şam’dan teşrif eden zamanın büyük alim ve mutasavvufu Muhyiddin-i Arabi’ninde üvey evladı şerefine nail olmuştur. Muhyiddin-i Arabî Hz.nin özel eğitimiyle iyi bir kelam ve tasavvuf ilmi tahsil etmiştir. Mevlana Hazretlerine karşı daima saygı besleyen Sadreddin-i Konevi, Mevlana’nın vefatında vasiyyeti üzerine Cenaze namazını kıldırırken kendinden geçmiş ve ‘_ Bu zat diri’dir, ben dirinin namazını kıldıramam’ demiş ve düşüp bayılmıştır. Bu sefer cemaat arasında bulunan alim sofi zat Evhaddüdin-i Kirmani kıldırmıştır. Muhyıddin-i Arabî’nin bazı eserlerini şerh etmiş, kendiside çok kıymetli eserler te’lif etmiştir. Orijinal yazma eserleri Konya-Yusuf Ağa Kitaplığında kayıtlıdır. Sadreddin-i Konevi (1273 M. Yılında h.673) Konya’da vefat etmiş ve bugünkü ismini alan mahalledeki türbesine defnedilmiştir. (R.A) Bir rivayete görede (h.697-M.1297) tarihinde 90 yaşında iken vefat ettiği kayıtlıdır. Şah-ı Muhammed-i Baha-üd-Din Nakşibendî Türkistan’ın Buhara vilayetine bağlı Kasr-ı Arifan’da (h.710-M.1310) yılında dünya’ya geldi. (78 yaşında) Küçük yaşlarında Abdülhalik Gucduvani Hasretlerinden zahir ve batın ilimlerini tahsil edip feyz almıştır. Zamanın Kutbu mevkiinde olan Emir Külal Hz.den de manevi eğitim görüp icazet aldı. Emir külal Hz, Ahmed-i Yesevi Hz. Đtibaren A’rif-i Rigveri, Mahmud-u Fağnevi, Ali Ramiteni, Muhammed Baba Semasi gibi kutublardan sonra gelen varis-i Muhammedilerdendir. Emir külal Hz. Vefat-ı (h.772-M.1370). Tarikat-i Nakşibendiyye zikirleri hafi (sessiz) olup rabitaları kuvvetlidir. Toplu zikirleri (Hatm-ı Hace) şeklindedir. Üç mertebe de 12x3=36 ders ile Makam ikmal olunur. Mertebeleri Fenafişşeyh, Fenafirrasül ve Fenafillâh ile ikmal edilir. Nakşibend Hazretleri damadı Alaeddin Atar-ı (v.h.-802. M-1399 ) birinci halifesi tayin ermiştir. Diğer halifeleri sırasıyla; Yakub-u Çerhi, Ubeydullah Ahrar, Muhammed Zahid Parşa ve Parşa’nın halifesi Molla Đlahi, Nakşi Tarikatını Anadolu’ya getirmiştir. (h.896-M.1491) Muhammedi Bahaeddin-i Nakşibendî Kasr-ı Arifanda vefat ederek buraya defnedilmiştir. (R.A.) (h.791-M.1388) Nakşî Halifelerinden MUHAMMED BAKĐ Hz.nin yerleştirdiği Đslam Tasavvuf ve Tarikat hayatının bir dönüm noktasını teşkil eden, Müceddid-i Elf-i sani payesini kazanan birinci halifesi Ahmed-i Faruk-u Serhandi ĐMAM-I RABBANĐ (K.S.)’dir. ĐMAM-I RABBANĐ Ahmed-i Faruk-u Serhendi (K.S.). Ahmed-i Faruk Serhendi, Hindistan’ın Serhend Şehrinde (h.971-M.1563) yılında doğmuş yine aynı yerde (h.1034-M.1624) yılında 61. yaşında vefat etmişlerdir. Şeriat-u Muhammediyye’yi yeniden kuracak kadar ilim ve içtihat sahibi yüce bir ilim ve ahlak-a sahip olduğundan kendisine Müceddid-i Elf-i Sani (2.ci bin yılının Đslam Din-i Yenileyicisi) denilmektedir. Muhyiddin-i Arabî’nin ‘ Vahdet-i Vücud ’ anlayışına karşı ‘ Vahdet-i Şuhud ’ tezi ile zıd bir yorum gibi anlayanlar oldu ise de, temelde aynı görüşte oldukları eserlerinden anlaşılmaktadır. Meşhur eseri ‘ Mektubat’da ’, yer yer Muhyiddin-i Arabî Hz.ni takdir etmektedirler. Soy itibariyle Hz. Ömer’e (R.A.) bağlı olup pek çok Nakşî Halifesi yetiştirmiştir. Kendisi ayrıca Kadiri, Çeşti, Sühreverdi, Şettari, Bedari ve Kübrevi tarikatlarının da icazet ve Hilafetlerinide almıştır. Kendisinden sonra Hilafetini sırasıyla oğlu Muhammed Ma’sum (v.h. 1080-M.1669), Şeyh Seyfeddin (v.h.1098-M.1686), Seyyid Nur Muhammed Bedvani (v.h.1135M.1722), Habibullah Mazhar-ı Can Şemseddin (v.h.1195) -(M.1780) Hazretleridir. Bu hazretin yetiştirdiği Nakşî Kolunun 2.ci Nakşibendisi Abdullah-ı Dehlevi Hz.dir. (K.S.) Đmam-ı Rabbani-den de feyz alan Seyyid Abdullah-ı Dehlevi (Abdülhakide deniliyor). Muhammed Baki Hz.ninde talebelerindendir. (h.958-M.1551)’de doğmuştur ve (h.1052-M.1642)’de Dehli’de vefat etmiştir. Bu zat’dan sonra, Đmam-ı Rabbanin Halifelerinden Habibullah Mazhar-ı Can’ın yetiştirdiği Abdullah-ı Dehlevi (K.S.) Hazretleri (h.1158-M.1745)’de Pencab’da doğup, Hindistan’ın Dehi’de (h.1240-M1824) yılında vefat etmiştir. Soyları Hz. Ali (K.V.)’ye ulaşır. Ayrıca, Kadiri, Rifai, Çeşti ve Kübrevi tariklerinden icazet ve Hilafet alıp, kendileride pek çok Nakşî Halifelisi yetiştirmiştir. Nakşî Tarikatının Dehlevi kolunun kurulmasına sebep olmuştur. Abdullah-ı Dehlevi Hazretlerinin yetiştirdiği ve Nakşiyye Tarikinin Halidiyye kolunu kurup yüzlerce Halife yetiştiren Zat-ı Muhterem Mevlana Halid-i Ziyaeddin-i Bağdadi’dir. (S,46’da yazılmıştır.) Nakşî Bendiyye Tarikatında gelişen durumu burada keserek 8 ve 9.cu hicri y.y. diğer meşhur Mutasavvuf ve Kutublarını sırasıyla görelim. Aşağıdaki Kabrin resmi bulunan zat’ın ( Abdülaziz Dehlevi), yukarıdaki Abdullah-ı Dehlevi ile muasır olan kıymetli bir Mutasavvuf olarak almış olduk. Somuncu Baba (K.S.) Şey Hamid-i Veli (Aksarayi). Şeyh Hamid-i Veli Hz.ri (h.719-M.1319) yılında Kayseri’de doğmuş, (h.719M.1412) yılında Aksaray’da vefat etmiştir. 93. yıl yaşayan Hamid-i Veli, zahiri isimleri tahsilden sonra, manevi Velayet tahsil ve terbiyesi için Şam, Tebriz ve Erdebil’e giderek devrin Meşayühlerinden feyz almıştır. Erdebil’de Şeyh Safiyeddin Đshak’ın torunu Hoca Alâeddin Erdebili’ye teslim olarak icazed ve Hilafet alarak, kendisinde zuhura gelen fevkalade haller ile Kutbiyyet Makamına yükselmiştir. Erdebil’den bir emilse Bursa’ya gelen Hamid-i Veli Hazretleri, manevi görevini gizleyerek, bugün muhafaza edilen Çilehanesi’nin yanında kendi yaptığı fırında somun pişirip halka satmıştır. Böylece de adı ‘Somuncu Baba ’ olarak kalmıştır. Devrinin diğer iki Veli Kulları olan Emir Sultan ve Molla Fenari’den başkasının bilmediği Hamid-i Veli Hz.ri, Ulu Cami’nin açılışına kadar halktan gizli kalmıştır. Diğer taraftan, Ankara’nın Solsafol (zil-fazl) köyünde (h.770-M.1368) yılında doğup küçük yaşta günlüne düşen ilahi aşkına merhem arayan Nu’man Efendi, zahiri tahsilini Ankara’da ikmal ettikten sonra aldığı ma’nevi bir işaretle Bursa’daki Somuncu Baba’nın gizlice taht-ı terbiyesine girer. Kıza zamanda ma’nevi makamları atlayarak ikmal-i meratib eyler. Yıldırım Beyazıd Han’ın Niğbolu zaferine bir armağan olarak 20. kubbeli Ulu Cami’nin açılış töreni için Damadı Emir Sultan’da rica etmiştir. Molla Fenari (şeyh-ül Đslam)’in de bunduğu kalabalık halk, açılış hutbesini beklerken Emir Sultan’nın- ‘ Aramızda zamanın kutbu Hamid-i Veli Hz.i varken bu hizmet bana düşmez.’ Diyerek Somuncu Baba’yı hutbe’ye da’vet eder. Somuncu baba, zorla Yıldırım Beyazıd Han’ında ricasıyla Kürsiye geçerken Emir Sultan’ın kulağına eğilip – ‘ Benim sırrımı faş ettin, artık bundan sonra buralarda durmam caiz değildir ’ der. Kürside, Fatiha-yı Şerife’ye 7. mana vererek tefsir eden Somuncu Baba’nın bu feyizli va’zından pek çok kimseler cezbeye gelip düşüp bayılmıştır. Namazdan sonra elini öpmek için hücum eden Cemaat-e elini vermemek için Cami’nin 3. kapısından da görünerek ayrılmış ve görünmez olup Aksaray’a yerleşmiştir. Aksaray’a giden Numan Efendi, Somuncu Babanın en yakın halifesi olarak Fenafillâh Makamına yükseldiğinden, Mürşid-i tarafından ma’nevi bir BAYRAM rütbesi verilmiştir. Hac görevinde ikmal eden Nu’man Efendi bundan sonra Hacı Bayram Veli adıyla anılmaya başlanmıştır. Somuncu Baba (h.915-M.1412) yılında Aksaray’da vefat etmiştir. Darende’de ayrıca makamı vardır. Hacı Bayram-ı Veli (K.S.) Asıl adı Nu’man olan Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri, yukarıda kısaca yazıldığı gibi Somuncu Baba’nın ma’nevi irşadları ile Kutbiyyet Makamına kadar yükselen, Velayet-i Muhammedi Varislerindendir. Ankara’nın Zül-Fazl (solfasol) köyünde (h.770-M.1368) yılında doğmuş, yine Ankara’da (h.833-M.1429) yılında 63 yaşında vefat etmişlerdir. ‘Bayramiyye-yi Melamiyye’ tarikatının kurucusudur. Melamiyye Tarikatının ilk kurucusu Hamdun Kasar (K.S.) (V.h–271-M.884)olup, 2.ci Melamiyye Devri Hacı Bayram-ı veli ile açılmıştır. 3.cü Melamiyye Devri Seyyid Muhammed Nür-ül-Arabî ile başlar(h.1225-M.1810)(h.1305-M.1889) ileride kendisinden bahsedilecektir. Hacı Bayram-ı Veli’nin damadı Eşref-i Rümi (iznik’de medfundur), diğer talebesi Akşemseddin Hazretleri de Kutbiyyet derecesine varan Makamları almışlardır. Akşemseddin Hazretlerinin Đstanbul’un fethinde Sultan Fatih’e nasıl bir manevi destek olduğu ve Eyyüb-El-Ensari Hz.nin Kabr-i Şeriflerini keşfetmeleri malumdur. Hacı Bayram-ı Veli ehl-i keşif ve keramet sahibi olmakla beraber, müridanını mutlaka çalışarak kazançlarını te’min etmeleri hususunda teşvik eder, kendiside rençperlik yapardı Şöhret düşkünü olmayıp mütevazi bir insan olarak tarikat hizmetini yürütmüş ve devrinin padişahlarının itimadını kazanmıştır. Emir Sultan Emir Buhari Mehmed Şemseddin Hz. (K.S.). Seyyid Ali oğlu Seyyid Mehmed Şemseddin Buhara’da (h.770-M.1368) yılında dünya’ya teşrif etmişlerdir. Soyları Hz. Ali (K.V.)’ye dayanır. 61. yaşında idiler. Đlk zahiri tahsilini yaptıktan sonra Babasından müntesb oldukları Halveti Şehy-i Mahmud-u Nur Bahşi Hz.ne intisab ederek icazet ve hilafet almışlardır. Haz vazifeleri sırasında Hz. Peygamber’in (S.A.V.) izin ve işaretleriyle Bursa’ya giderek kurulan Osmanlı Devletine hem yardım hem de akraba olması emrini alır. Ehl-i Keşif ve Keramet sahibi olan Mehmed Şemseddin Hazretleri Yıldırım Beyazıd’ın Niğbolu Zaferini kazanmasına yardımcı olup, bir sabah vakti tebdil-i kıyafet içinde düşman kalesinin kapısını Sultan’a açmıştır. Rü’yasında aldığı emir üzerine Yıldırım Beyazıd’ın haberi olmadan Valide Sultan’dan kızını istemiş ve Molla Fenari’ninde Şahadet-i ile kızı Hundi Fatma sultan ile evlenmiştir. Bunu işiten Yıldırım Beyazıd çok hiddetlenmiş fakat Molla Fenari’nin bir mektubuyla biraz teskin olmuştur ise de, harb dönüşü damadını görünce, onun kale kapısını açan Veli Zat olduğunu anlayıp özür bile dilemiştir. Bu izdivaçtan sonra Emir ünvanını da alan Emir Sultan Hazretleri Tarikatına intisap eden müridanın tekâmülü ile meşgul olmuştur. Daima manevi saygı gösterdiği Somuncu Baba ve Molla Fenari’yi sık sık ziyaret ederdi. Kerametleri pek çoktur. Hundi Hatuna Mehir olarak fakirliği gizleyerek, önündeki mangaldan aldığı kor halindeki ateşleri bir çevreye sararak Valide Hanıma gönderdiğinde hepsinin en kıymetli iri birer yakut olması bilinen Kerametlerindendir. Kendisi aslında çok mütevazi bir insan idi. Mevlana’yı çok sever ve onun Mesnevisinin Şerh ederdi. (h.833-M.1429) yılında vefat etmiş ve bugünkü türbesine defnedilmiştir. Hanımı ve çocukları aynı Türbe’dedir adına yaptırılan Cami ve Türbesi daimi ziyaret yerlerindendir. Hacı Şa’ban-ı Veli (K.S.) Hacı Şaban-ı Veli (h.913-M.1507) yılında Taşköprü’de doğmuş (h.976M.1568) yılında 61.yaşında Kastamonu’da etmiştir. Đstanbul’da akrabaları tarafından büyütülmüş ve Şeriat ilimleri tahsil edilmiştir. Boluda Hayreddin Tokadi’nin müridi olup buradan icazet ve hilafet almıştır. Haleveti Tarikatının Cemaliye koluna bağlı (Cemaleddin AksarayiV.M.1494) Şa’baniyye kolunu kurmuştur. Kendisi ile muasır olan Sünbül Sinan Efendi’de (V.M.-1530) Sünbüliyye Tarikatının kurucusudur. Aslına Halveti Tarikatı, Sünni mezhep üzerine Abdullah Sıraceddin Ömer bin Ekmeleddin Lahici tarafından (h.775-m.1373)’de kurulmuştur. Halvetiyye’nin ayrıca Nasuhiyye ve Đbrahimiyye (Kuşadalı) şubeleri vardır. Şa’ban-ı Veli Hz.i, ehl-i beyt aşığı bir kimse olup, gayb aleminde Cinlere hükmeden bir Sultan idi. Bir çok halifeler yetiştirdikten sonra Kastamonu’da (h.976-M.1568) yılında 61. yaşında ahiret alemine göç etmişlerdir. (R.A.). Mehmed Muhyiddin Üftade (K.S.). Hz. Üftade (h.895-M.1489) yılında, Manyaslı Mehmed Efendinin oğlu olarak Bursa’da doğdu. Mütevazi bir aile ferdi olarak ailesine yardım için ipek bükmekle gençliğini geçirdi. Hafızlığa’da çalışan M.Muhyiddin davudi sesi ile Ulu Cami’de müezzinlik yaptı. Hızır Dede’ye mürid olması: Hızır Dede diye anılan ce çobanlık yapan bu Ümmi zati Karacabet’de koyun güderken ayaklarının donması üzerine, Ulu Cami’nin minaresi altında münzevi bir hayat geçirmekte iken gönlüne düşen Đlahi aşk ile Mürşid aramaya başlar. O sırada, Emir Sultanı ziyarete gelen Hacı Bayram-ı Veli’li duyar ve ilk görüşmesinde, Đlahi bir cezbe arasına hazretin olgun nazarına mazhar olur. Kısa zamanda manevi makamları geçerek Hacı Bayram-ı Veli’nin Bursa’da Halifesi olur. Đşte bu sırada ayn-ı Đlahi Aşk Hz. Üftade’ye de düşer ve ma’nevi dermanını Hızır Dede’de bulur. Onun müridi olur. Az zamanda ma’nevi terakkiler gösteriri. O sırada, Mehmed Muhyiddin’in müezzinlikden aldığı aylık 2.akçe’yi, din işlerinden dolayı haram sayan Mürşidi Hızır dede, manen kovuldun diyerek Muhyiddin-i azarlar. Mehmed Muhyiddin işte, tarikat imtihanından sonraki üzüntü ve çilesi onu yüce mevkilere götürür. Mürşidi ona ‘Üftade oldun’ (kovuldun) demişti. Bundan sonra, tevazu ve yokluk hırkasını giyen Mehmed Muhyiddin, artık kendisinin halk arasında ÜFTADE diye anılmasını ister. Hızır Dede (h.910M.1504) ‘de vefat etmiş ve Üftade Hazretleride bugün isminin anıldığı mahallede inziva’ya çekilmiştir. Manevi derecesi Kutbiyyet makamına kadar yükselen Üftade Hazretleri, Keşif ve kerametleri ile pek çok hak aşığını etrafında toplamış ve kendisine mürid olanları kısa zamanda irşad ile olgunluğa yükseltmekteydi. Mevlana Hz.nin manevi himmetiyle bir gecede Farsça’yı belleyip Mesnevi derside vermeye başlamış ve sema halinde ayakları yerden kesilerek yükseldiği olmuştur. Bu maksatla genişleyen çevresi ve müntesipleri için bir cami ve dergâh ile birde Semahane inşa edilmiştir. Bu sıralarda Bursa Kadılığı yürüten Aziz Mahmud Hüdai kendisinden feyz almak istediyse de, Üftade Hazretleri; ‘ varlık ve benliğinden soyunmadıkça mümkün olamayacağını ’ söyler. Hüdai Efendi tekrar birkaç kere aynı ricasını tekrar ederek manevi soyunmak için ne gerekirse yapacağını söyler. Üftade Hazretleri öyleyse; ‘ hemen yarın Kasaplardan ON ciğer alıp bir sırığa takarak sokaklarda satarak nafakanı temin et ve kadılıktan da istifa et ’der. Böyle zor bir imtihanı, içine düşen Đlahi Aşk ile tereddütsüz uygulayan ders ve sülukun da yardımı ve Şeyhinin himmetiyle yüksek derecelere vasıl olarak Üstadının baş halifesi olur. Bugün Üsküdar’da Dergâhı kendi ismiyle alınıp, devrin Padişahı bile Hudai Hazretlerinin Müridi olmuştur. Aziz Mahmud Hudai Hazretlerinin hayatı ayrı bir kıssadır. Biz yine Nakşî kolunun şubelerine geçelim. Üftade Hazretleri (h.988-M.1580) yılında Bursa’da bugünkü Türbesinde medfundur. (R.A.). Đsmail Hakkı Bursavi (K.S.) (h.1063-M.1652) yılında Edirne’nin Aydos kasabasında doğup, (h.1137M.1724) yılında 72 yaşında Bursa’da vefat etmişlerdir. Aydos’da, Meşhur Mutasavvuf Şumnu’lu Osman Fazlı’nın öğrencilerinden Abdulbaki efendiden Arapça, Fıkıh, Tefsir, Akaid bilimlerini tahsil ederek küçük yaşta kalb ve fareseti açılmıştı. 20. Yaşında Đstanbul’a gelerek üstadı Osman Fazlı’nın manevi eğitimine girdi. Güzel yazı yazmayı ve müsiki ile de iştigal etti. Aziz Mahmud Hüdai’nin bazı ilahilerini besteledi. Üstadının emriyle 1675 M. Yılında 23. yaşında iken Üsküb’e oradan, Manastır be Köprülü’ye irşad maksadıyla görevlendirildi. Üsküb’de Mustafa Usşaki’nin kızı Ayşe Hatun’la evlenmiş ve sonra Edirne’ye gelmiştir. Bura da Muhyiddin-i Arabi’nin Fusül-ül-Hikem adındaki eserini okumaya başlamıştır. Üstadının Bursa’daki Halifesi Sun’ullah Efendi’nin vefatıyla ve üstadının emriyle 33. yaşında iken 1685 tarihinde Bursa’ya gelerek Celvetiyye Tekkesi Şeyh-i olmuştur. Osmanlı ordusu, 2.ci MUSTAHA Sultan’ın ricasıyla, Nemse seferi için Đsmail Hakkı’yı, askere güç ve iyman aşılması maksadıyla Edirne’ye da’vet etmiştir. Bu sebeple bu tarihteki seferlere katılmış ve yara bile almıştır. Tekrar Bursa’ya dönen Đsmail Hakkı Hazretleri 1699 M. Yılında bir rü’ya görerek Hz. Peygamber’in (S.S.V.) emriyle hac görevini ifa ederek dönüşünde yine manevi emir üzerine Şam’a inmiş burada 3 yıl kalmıştır. Çok sevip takdir ettiği Muhyiddin-i Arabî’nin Türbesine ziyaret ederek feyizlerini almış ve bu zaman içinde ‘Kitab-Ül-Hitab’, ‘Kitab-Ün-Necat’ ve ‘Varidad’ adındaki kitaplarını yazmıştır. Şam’dan Mısır’a geçmiş tanınmış mutasavvuflarla görüşmüş ve bazılarına Celvetiyye icazeti vermiştir. 1720 M.de Üsküdar’a yerleşmiş burada 3 yıl kalmış ve durmadan yazmıştır. 1723’de Bursa’ya gelerek son yerleşmesini yapmıştır. ‘Muhamme Camisi’ ile bir tekke yaptıran Đsmail Hakkı Hazretleri, kendi Çilehanesinde intiva hayatı yaşayarak 72 yaşında olduğu halde (h.1137-M.1724) yılında ahiret alemine intikal etmişlerdir. Kabr-i Şeriyfleri Camisinin kıble tarafında bahçededir. Aile fertleri de bu küçük kabristandadır. Đsmail Hakkı Hazretlerinin yazmış olduğu eserlerin sayısı 150yi aştığı tahmin edilmektedir. En meşhurları 3 cilt halindeki ‘Ruh-ül-Beyan’ adındaki 4636 sayfalık Tefsiri, 712 sahifelik ‘Muhammediyye Şerh-i’, ‘Mevlana’nın Mesnevi’sinden 740 beyitlik tercüme ve şerhini toplayan (Ruh-ül-Mesnevi)si ve 1257 yılında Kahire’de basılan (Divanı)nı sayabiliriz. El yazıları ile çoğu eserleri Bursa Orhan Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir. (R.A.). Đbrahim Hakkı Erzurumi (K.S.) Đbrahim Hakkı Hazretleri Siirt’in Tillo Köyünde (h.1115-M.1703)’de doğmuş, yine aynı köyde (h.1195-M.1780) yılında 77 yaşında iken vefat etmişlerdir. (R.A.) Babası, Erzurum’un Hasan kalesinde doğan Derviş Osman ve annesi Seyide Şerife Hanife Hatun’dur. Babasının vefatından sonra Erzurum’a dönerek burada Arapça, Farsça lisanı ile zahiri ilimleri tahsil etmiştir. Babasının da müntesibi bulunduğu, zamanın ümmi kutublarından ‘Şeyh Fakirullah Hazretleri’nin ma’nevi celbi ile Đbrahim Hakkı Efendiyi çağırarak ona Teveccüh buyurup, bütün Meratib ve Makamları ikmal ettirip, 15 yıllık hizmetten sonra Hilafet vermiş, Varis-i Muhammedi sınıfına dahil olmuştur. I.ci Sultan Mahmud, Đbrahim Hakkı Hazretlerini Đstanbul’a da’vet edip görüşmüş ve sohbetinden feyz almıştır. Buradan Haz görevi maksadıyla Arabistan’daki meşhur alim ve mutasavvuflarla da görüşmüştür. Evli ve 3 çocuk babası olup, hayatının diğer yıllarını Erzurum ve Tillo’da geçirmiştir. Kendisi Tıb, Riyaziye, Astronomi bilimine de meraklı olup birçok eserler yazmış aletler geliştirmiş ve Rasathane görevi yapan Kümbedi’ne de vefatında vasiyeti üzerine defnedilmiştir. Senenin bir gün ve bir saatinde, güneş sularının kabri üzerine düşmesini sağlayan bir hesapla, kapalı taş örgü Kümbed’in yukarıdaki dar bir yarıktan girmesini te’min etmiştir ki, bu zaman ölçüsü kendisinin vefat ettiği gün ve saattir. (R.A.) ‘Usul-ü Hamse’ ve ‘Maarifetname’ adlı eserleri meşhurdur. Maarifetnamesi birçok yabancı eserlere tercüme edilmiştir. (h.1195-M.1780) yılında 77 yaşında olduğu halde Şeyhinin ayakucuna yaptırdığı türbesine defnedilmiştir. (R.A.) ______ Not: Bir açıklama: Kitabımızın baş taraflarında Nakşî Bendiyye Tarikatına aid Meşayihin Silsilesinden misal vereceğimizi yazmış, fakat başka Tarikat kurucu ve şubelerinden bazı zevatından kısa hayatından örnek göstermiş olduk. Aslında; birbirinden ayrı olmayan, hele önceki yüzyıllarda tek vazifeli zevatın, kendilerinden feyz alma mecburiyet-i ile ayn-ı Tarikat’a görmenin lüzumunu anlamışızdır Đnşallah… Bu arada, bazı Zevatı-ı Kiram, kendilerinden önceki, başka isim altında kurulan Tarikat’ın Şeyh ve ya Halifesinden de ma’nevi ders alıp çalıştıkları ve hatta, kabiliyetlerine güvenilerek birkaç Tarikat’ın Halifeliğini bile verdiklerini (aldıklarını) gördük, duyduk ve okuduk. (okudunuz). Böyle üstün kabiliyet sahipleri, bilhassa 6,7 ve 8.ci y.yılarda başlayıp, sonraki yakın y.yılarda daha da çok örneklerine rastlamaktayız. Bu zevatın, yen, mübtediler hariç olmak üzere mütekâmil kimselerde, halife ve şeyhlerde daha çok görülmektedir. Aslında, mütekâmil Şeyh (Yönetisi Mürşid) her Tarikat’ın uzül, erkân, edeb, bilgi ve gayelerinin ne olduğunu hem bilmeli, gem yaşamalı hem de ona sahip olmalı. Bu umumi bir tasarrufdur. Zaten, her Tarikat kurucuları ALLAH ve Peygamberin yolunda ve rızasındadır. Hz. Peygamber’in (S.A.V.), kendisinden önceki bütün peygamberlere ‘kardeşim’ diye yad ederek onlardan ayrı olmadığını birçok defalar beyan buyurmuşlardır. Tarikat kurucuları, Mezheb Kurucuları gibidir. Din-i Đslamın, Ahlak-ı Muhammediyye’nin emir ve nehiylerini bihakkın bilen Müçtehitlerdir bunlar. Bilgisi, ameli, muşahadesi, huzuru, manevi irtibatı az ve zayıf olanlar, Şahsi bilgi ve görüşlerinden ancak kendileri mes’uldürler. Bu mevzuu fazla uzatmadan hülasa edecek olursak, hak yolunun sevgili Velilerinin hiçbirisinin feyzinden faydalanmak için onlara muhtaç olduğumuzu bilmeli ve inanmalıyız. Tefrika ve dedikodular daima ilim ve amel noksanlığından kaynaklanır. Đhtilafler Hak ve hakikata götürmüyorlarsa Şeytanın fitnesi hazırdır bilmiş olalım… Mevlana Ziyaeddin-i Halid-i Bağdadi (K.S.) Mevlana Halid-i Bağdadi, Bağdad’ın Zorun Kasabasına bağlı Süleymaniye yakınındaki Karadağ’da (h.1190-M.1776) yılında doğmuştur. Hz. Osman (R.A.) soyundan gelen dedesi ‘Pir Kamil’ diye anılan bir Veli idi. Babası Hüseyin b. Ahmed’dir. Pir Kamil Efendi ‘Altı Parmak’ hoca diye anılırdı. Genç yaşında Arabi derslerini görüp, hafız olmuş ve devrinin alimleri olan Şeyh Abdülkerim Berzenci ve Molla Đbrahim Beyari’den ilim tahsil etmiştir. Hac görevini ifadan sonra Medine’de Şeyh Muhammed Kuzbari ve Mutafa Kürdi’den Kadiri tarikat-ı icazet ve hilafetini almış. Bunun aşk-ı ile Rasulullah (S.A.V.) için Farsça bir Kaside yazmıştır. Hac’dan döndüğünde, kendisini manen çağıran ve meratibinin ikmal-i ile emanetinin verileceğini bildiren, Hindistan-Delhi’den Abdullah-ı Dehlevi’nin da’vetine hemen uyar, yola çıkar Hazrete vasıl olur. Đki denizin kavuşması gibi, büyük hakikatlara mazhar olarak kısa zamandaki teslimiyet ve terakkisi ile Velayet-i Muhammediyyenin emanetine erişir. Ayrıca, Dehlevi Hazretleri Sühreverdi, Kübrevi ve Çeşti tarikatlarınında icazet ve hilafetini tevdi buyurduktan sonra 1226 h.-1811 M. Tarihinde 35 yaşında iken bir Mürşid-i Kamil olarak Bağdad’a döner. Buradan bir emirle Şam’a göç edip bir cami ve medrese inşa ettirip, irşad-ı Nakşiyye’ye başladılar. Bu arada DĐVAN ile meşhur Cibril Hadisini Şerh ettiler. Hızır (a.S.) ile sık görüşürlerdi. Keşif ve Keramet sahibi Ahlak-ı Peygamberi ile muttasıf mutasarrıf bir zat-ı Ali idiler. Zamanlarında 84. Kamil Halife yetiştirip bütün Đslam Ülkelerine gönderip Nakşî Tarikatının usül ve edeblerini yaymışlardır. Yalnız Anadolu’ya gönderdiği kıymetli Halifelerinden bazılarının Halifelik Tarihleriyle beraber isimlerini bilgi için aşağıya yazıyoruz. ĐSĐMLERĐ Halifelik tayin Tarihleri Đsmail Kürdi……….........................h.1242-M.1826 Ahmed-i Süleyman Ervadi………...h.1240-M.1824 Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi…..h.1258-M.1842 Şeyh Mustafa Trabzoni……………h.1239-M.1823 Şeyh Hasan Kudsi…………………h.1230-M.1814 (Konya Bölgesinden) Hasan Kudsi Hazretleri, Konya’nın Bozkır Đlçesine bağlı, Aliçer köyünden ve manevi Kabiliyeti çok yüksek olan Memiş Efendi’yi irşad ettikten sonra Şam’a manevi emanetini almak için gönderilir. Yol boyunca Mevlana Halid Hazretleriyle RABITA gücüyle bütün Makamat-ı ikmal ederek Hazretine kavuşup emaneti olan ‘Velayet-i Muhammediyye’yi teslim alırlar. Memiş Efendi, küçüklüğünde Zahiri ilimlerimi tahsil edip Tefsir ve Hadis alimi olduktan sonra Şeyh Đbrahim Efendiden de Tasavvuf ilmini öğrenmiştir. Hilafet-i Nakşiyyeleri sırasından, büyük oğlu Muhammed-i Bahauddin ile 40–50 halide yetiştirerek Mevlana Halid Hazretlerinin yollarını devam ettirmişlerdir. Memiş Efendi Hz.nin, 7 erkek 4 kız evladı olmuştur. Erkek evladlarının diğer 6sı-Abdullah, Mustafa, Halid, Zeynel Abidin, Ubeydullah, Hasan Kudsi’dir. Memiş Efendi Hz.i, Bozkır’ın Hocalar köyünde 17 yıl irşaddan sonra, Seydişehir’in Çavuş köyünde inzivaya çekilip, 71 yıllık ömürlerinden sonra da kabirlerini hatırlatıp (h.1269-M.1852) yılında ahiret âlemine göç buyurmuşlardır. Đstanbul’da ikamet eder ve aslen Silistre’li olan mutasavvuf ‘Hacı Feyzullah Efendi’ye de manevi icazet vermişlerdir. Feyzullah Efendi (D.h.-1220-M.1805) (V.h.-1293-M.1876) olup Fatih-Halıcılar Dergâhında medfundur. Đstanbul da pek çok Nakşî Halifesi yetiştirmiş ehl-i keramet bit zat idi. Malatya ve Harput’a da teşrif edip birçok müridanı irşad buyurmuşlardır. Memiş Efendi Hazretlerinin büyük oğlu Muhammed-i Bahauddin Hz.i ayrıca yazılacaktır. Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri iki büyük halifesi olan Mahmud-u Saib ve Aliyi Sebti Hz.ni Malatya ve Elazığ’a ta’yin etmişlerdir. Diğer taraftan şu Halifelerini de; S.Taha’yı Hakkari’ye, Seyyid Ubeydullah ve Şeyh Kübrevi’yi de Van-Bitlis bölgelerine ta’yin etmişlerdir. Ahmed Ziyaeddin Efendi’yi de Gümüşhane’ye ta’yin buyurmuşlar ve kendileri vefat-ı tarihlerini Cenab-ı Hak’dan niyaz edip, Kabirlerini ve kitabesini hazırlattırdıktan sonra, üç günlük bir taun hastalığı geçirerek Şahadet mertebesiyle (h.1242-M.1826) tarihinin zilkade ayı 15.ci Cuma gecesi dar-ülBeka’ya intikal buyurmuşlardır. (R.A.). (50–52) yaşlarında. Kabr-i şerifleri Şam Vilayet merkezinin Kosiyon Tepesindeki Türbesine defnedilmişlerdir. (R.A.) D. Mahmud-ı Sahib (K.S.) Aslen Diyarbakır’lı olan Mahmud-u Sahib Hz. (h.1200-M.1785)’de doğmuş ve (h.1260-M.1844) yılında 60 yaşında Şam’da vefat etmiştir. Mevlana Halid Hznin baş halifelerinden olup feyizlerini doğu Anadolu’ya götürmüştür. Küçük kardeşi Ali Septi (K.S.) ağbeyisinin irşadlarıyla kemale ermiştir. Her iki kardeşte Peygamber Soyundan olup Seyyiddirler. Ali Septi Hz.i (h.1210-M.1795) yılında Diyarbakır’da doğmuş ve Elazığ’ın Palu ilçesinde vefat etmiş (h.1275-M.1858) yılında 65. yaşında, Murad Suyu kenarında yüksek bir tepe üzerine defnedilmiştir. (R.A.) Đcazet ve Hilafetnamesi ağbeyisi tarafından hazırlanıp, Hz. Halid’in talebesi ‘Abdullah-ı Mekki’ ile Palu’ya götürülüp, Ali Septi Hz.ne teslim edilmiştir. Tasavvuf bilgisine eşsiz olan Ali Septi Hz.i Palu ve çevresinde binlerce talebe yetiştirmiştir. Cum’a namazlarını 5–6 bin kişiyle kıldırıp kendisini sevdirmiştir. Talebeleri arasında fevkalade kabiliyetli ve Rabıtası kuvvetli olan Mahmud-u Samini Hz. Üstadının halifesi olmuştur. Diğer kıymetli talebelerinden ikisi ise; Abdullah-ı Melekani ve Seyyid Ahmed Çabakçuri’dir. Namaz’a çok ehemmiyet veren Ali Septi Hazretleri ‘Namazı terk eder iyiliği terk eder’ nasihatını sıkça tekrar ederdi. Mürşid-e Rabıtası kuvvetli olanın, Peygamber’e ve Allah’a da kuvvetli olur telkini hiç eksik etmezdi. Makam-ı Velayetine Mahmud-u Samini Hazretlerini ta’yin buyuran Ali Septi Hazretleri 65 yaşında iken (h.1275-M.1858) yılında ahiret âlemine intikal etmişlerdir. (R.A.) S. Mahmud-u Samini (K.S.) Elazığ’ın Polu ilçesine bağlı Hun köyünde (h.1230-M.1814) doğup, zahiri ilimlerine burada tamamlayarak, manevi ilimlerini de Rasulullah (S.A.V.) Efendimizin işareti ile Ali Septi Hazretlerinden tahsil eder. Kendisindeki fevkalade Allah sevgisi ve Rabıta kabiliyeti ile Nakşî Tarikatının bütün mertebe ve makamlarını büyük bit vukufla ikmal ederek Velayet-i Muhammedi’ye mazhar olurlar. Kendileri Şafi-i mezheb olup Seyyiddir. Ali Septi Hazretlerinin vefatından sonra dergâhında müridanı irşad eder. Hazretin sağlığında bu vazife kendisine verilmiştir. Talebeleri arasında Osman-ı Bedreddin çok kabiliyetli olmakla ona ayrı bir teveccüh gösterirler. Daima talebelerine dünya sevgisini gönüllerine almamalarını ve velilerin zahiri hallerindeki acayipliklere takılmamalarını tembih ederdi. Böyle bir durum has talebelerinden, başlangıçta özünü zahiri bir hükme bağlamakla hataya düşen Osman-ı Bedreddin Edendi arasında geçmiştir. O da; Samini Hazretlerinin kendisini halk arasında gizlemek için bir perdelenme alameti olmak üzere kullandığı tütün içmek idi ki bu asla bir tiryakilik ve iptila değil idi. Bu hale gönülden takılan Osman-ı Bedreddine Samini Hz.i- ‘ Bizim çubuğumuzu düşüneceğine Allah’ı düşünsün…’ şeklinde uyarıda bulunurlar. Manevi Kutbiyyet görevinde ve diğer cümle görevlerde, görevin ağırlığı içinde veli kullarda buna benzer Perdelenme alametleri bulunabilir, bu gibi kimselere rastlayarak takılmamak lazımdır. Mahmud-u Samini Hazretlerinin 3 erkek evladı olup isimleri Süleyman, Yusuf ve Mecid efendilerdir. Soyları Mecid Efendi’den devam eder. Mecid Efendi’nin irşadınıda Osman-ı Bedreddin Efendi tamamlar. Hazret bütün ma’nevi Vekâletini Osman-ı Bedreddin Hazretlerine devredip (h.1313-M.1895) yılında 80 yaşlarında ahiret âlemine göç eyleyip, Murad Nehri kenarındaki tepe de (Polu’da) hocası Ali Septi Hz.nin 500 metre aşağısında küçük bir tepe üzerine defnedilmiştir. (R.A.) S. Osman-ı Bedreddin (K.S.) (Đmam Efendi) Osman-ı Bedreddin Hazretleri (h.1274-M.1858) yılında Erzurum da dünyaya gelmişlerdir. Đlk tahsillerini babası Seyyid Selman Süküti Hazretlerinden almışlar ve küçük yaşta Hafız olmuşlardır. Đlk manevi ve tasavvufi terbiyesini Buhara’dan gelen Nakşî Halifesi Seyyid Ahmed Merami Hz.den almıştır. Diğer taraftan Seyyid Taha-yı Hakkari, Şeyh Ubeydullah Küfrevi, Gümüşhaneli Ahmed Ziyaeddin Efendi, Erzincan’lı Terzi Baba (Şeyh Hayati) ve Hacı Fehmi Efendilerden manevi ders ve icazet almışlardır. 1877 (93) harbinde Ruslarla çarpışmış halkı uyarmıştır. Bu hallerini beğenen Gazi Ahmed Muhtar Paşa, kendisine Tabur Đmamlığı görevini vermiştir. 1882 tarihinde Polu’ya tayin edilip burada S. Mahmud-u Samini Hz. Đle tanışıp kendisine mürid olmuş ve bu koldan icazet ve hilafet almıştır. 1909 yılında emekli olup Harput’a yerleşmiş ve ömürlerinin sonuna kadar burada irşad görevini sürdürmüşlerdir. Samini Kolundan, iki yüz bine yakın müridana Nakşî dersi vermiş ve pek çok Halife yetiştirmişlerdir. 1911 yılında Hac görevlerini ikmal edip Mekke, Medine ve Şam’da birçok âlim ve mutasavvuflara görüşüp, Hilafetler vermiştir. Halifeler; her tarikte olduğu gibi bağlı bulundukları Mürşidler adına ders ve icazet vermeye yetkili kişilerdir, fakat Hazretlerinin Velayet yetkilerine sahip değillerdir. Bu yetki mevcuda göre yüzlerceden bir kişiye nasip olur. Đşte Osman-ı Bedreddin Hz.nin Velayet-i Muhammedilerinin Varisi, Dağıstanlı Ahmed-i Samini (Ahmed Ertem Efendi’ye) Hazretlerine nasip olmuştur. (R.A.) Osman-ı Bedreddin Hz.nin sohbetleri 3 cild bir kitap haline zapt edilip sonra tab edilmiştir. Bedreddin Hz.nin 2 oğlu olup isimleri Nureddin (D.D. Yollarından emekli), Ziyaeddin (Hukuk Me’zunu olup son defa Elazığ Ceza Başk. Görevinden emekli olmuşlardır) her ikisinin de sağlıklarında görüşmek ve sohbet etmek nasib olmuştur. Her ikisi de babalarının türbelerinde medfunlardır. Osman-ı Bedreddin Hazretleri (h.1340-M.1921) yılında 63 yaşlarında dar-ül Beka’ya göç eylemişlerdir. Türbeleri Harput’da Metris kabristanında bir tepe üzerindedir. (R.A.) Osman-ı Bedreddin (Đmam Efendi) Hazretlerinin; Gülzar-ı Samini (Mektubat), Gülbun-u Đrşad, Mecalis-i Saminiyye ve Kasideleri mevcuttur. Kendilerine varis olan Ahmed-i Samini Hazretlerinin hayatı ayrıca yazılacaktır. Ahmed-i Samini Hazretleri (K.S.) Dağıstan’da (h.1300-M.1884) yıllarında dünyaya gelen Ahmed Hilmi Efendi zahiri tahsilini burada ikmal etmekle beraber çok mütevazı bir aileye mensup olmakla, gençliğinde sarraciye mesleğiyle ev nafakasına katkıda bulunmuşlardır. Gönlünde doğuşundan itibaren Allah ve Peygamber sevgisini gizlice yaşatan Ahmed Hilmi Efendi, o zamanlar ünü bütün Đslam Ülkelerine yayılan Đmam Efendi’nin (Osman-ı Bedreddin) ismini duymuş ve muhabbetini önce gıyabi mektuplarıyla Hazrete izhar buyurmuşlardır. Bedreddin Hazretleri kendisinde fevkalade halin bulunduğunu takdir ederek Ahmed Hilmi Efendiyi mektuplarıyla irşad etmeye ve hususi teveccül göstermeye başlamışlardır. Sonraları Vicahen Harput’a giderek Osman-ı Bedreddin Hazretleriyle görüşmüşler icazet ve hilafetlerini almışlardır. Hazretin emriyle, Đlmiye sınıfına mensup bulunmaları dolayısıyla, Türkiye’ye gelmelerini ve Diyanet görevlisi olarak zahirde bir vaiz olmalarını, batınen de istidatlı kimseleri irşad ermelerini emir buyurmaları üzerine Tokad’a gelip yerleşmişler ve buradaki Ali Paşa Cami-i Merkez Vaizliği görevini sürdürmüşlerdir. Tokad’da bir taraftan da manevi irşadlarına layık ve uygun olan evlatlarını yetiştirmeye devam etmişlerdir. Đlk kabiliyetli Müridleri Tekel Müdürü Emin Özbel ile Berber Ahmed Gül olmuştur. Emin Özbel Efendi sonra Konya’ya tayin olup bu bölgedeki kıymetli zevatı da gizlice irşad etmişlerdir. Bu sırada, daha önce bahsettiğimiz Memiş Efendi Hazretlerinin büyük mahdumları olan Muhammed-i Bahaeddin (R.A.) Konya’daki medresesinde Hz. Halid (R.A.)’in feyizlerini Nakşi Tarikatı usulüne göre tevzi etmektelerdi. Bu hazretin yetiştirdiği mümtaz ahlak ve ilim sahibi ve tek halifesi Fahri Kulu Hoca Efendi Hz. Đdi. Đşte bu Hazretin Emin Özbel ile buluşmaları aynı Tarikatın Samini Kolunda birleşerek daha müessir bir şekilde irşad yenilenmiş oldu. Çünkü zaman icabı Konya’da o tarihlerden çok önceleri devam edip gelen bir Tarikat yasağı bulunmakta ve Fahri Efendi Hz. Gizli bir hazine gibi kendilerini saklamaktalardı. Muhammedi Bahaeddin Hz. Osmanlının son devirlerinde çok kıymetli evladlarından Müderris payesinde Ziya Efendi Hz. ‘Islah-ı Medaris’ adı ile Batı Tedrisatına uygun bir Medrese (Üniversite Đlahiyat Fakültesi) açmışlar, ancak 4 yıl devam edip Cumhuriyetin ilanı ile kapatılmıştı. Đşte Fahri Efendi Hoca’da bu Medresede, Hacı Üveys Zade Mustafa Efendi ile beraber öğretmenlik yapıyorlardı. Medrese de Fen Bilimleri, Fransızca gibi derslerde okutulmakta idi. Đtilaf Devletlerinin Anadolu’yu işgalleri ile yurdun birçok yerinde karışıklıklar olunca bu medrese ile Muhammedi Bahaeddin Hz. Medresesi de kapatılmış ve Ziya Efendi Hz. Medine’ye giderek orada vefat etmiştir. Muhammedi Bahaeddin Hz.nin diğer evladları Zeynel Abidin, Kudsi-Rifat efendilerdir. Muhammed-i Bahaeddin Hz. ne Şeyh Efendi’de denilmekteydi. Rahmetli dedem Hacı Mehmed Ceran ve babam Abdullah Zühdü Ceran’da bu hazretin müridleri arasında feyz almışlardır. (R.A.) Muhammed-i Bahaeddin (Şeyh Efendi) Hz.i (h.1324-M.1906) yıllarında vefat edip, Konya’nın Hacı Fettah Kabristanına defnedilerek, üzerine bir açık Türbe inşa edilmiştir. (R.A.) Bu yazıyı yazan fakirde Fahri Hoca Efendi (Kulu) Hz.ne ve dolayısıyla Ahmed-i Samini Hz. Đntisab ederek pek çok feyizlerine nail olmuşumdur Elhamdülillah… Diğer taraftan Ahmedi Samini Hz. Tokad’dan Bursa’ya oradan da Đstanbul’a geçerek, son zamanlarında ani bir rahatsızlık sebebiyle 88 yaşlarında olduğu halde vefat etmişler. (Ankara’da tedavi maksadıyla gelip burada vefat etmiş be Đstanbul’a götürülmüştür) ve Karaca Ahmet kabristanına, bugünkü türbelerine defin buyrulmuştur. (Rumi-1389-M.1973: Haziran’ın altıncı Perşembe günü) (R.A.) Hanımları Saliha’dan tek erkek evladları Halil Ertem Bey hukukçu olup Yargıtay Başkanlığından emekli olmuşlardır. Fahri Kulu (Hoca Ef. Hz.), Konya’nın kulu kazasında (h.1298-M.1880) yılında doğup, Konya’da (R.137/1366-M.1950) (27.7 Perşembe) 70 yaşlarında vefat edip Hacı Fettah Kabristanına defnedilmişlerdir. (R.A.). Kendileri çok mütevazi ve münzevi idiler. Sohbetlerinde fakiri daima yanlarında oturtarak bana hitaben konuşurlardı. Đki sene geceleri yatsı namazından sonra çok sevdikleri Muhyiddin-i Arabî Hz.nin ‘Futuhat-ı Mekki’ eserini sanki Türkçe okur gibi tercüme ederek şerh etmişlerdir. Diğer taraftan Ahmed-i Samini (Ahmed Ertem) hazretlerini defalarca Tokat, Bursa ve Đstanbul’daki evlerinde ikamet ederek irşadları altında feyizlerine nail olmak şerefine erişenlerdenim Elhamdülillah. Manevi perdelenmem ve varisleri olmam için zahiren uzak bulunmam için gizlenmem maksadıyla bir tertip olay tanzim buyurmuşlardı. Gizlice buluşup görüşmemiz dışında, ihvan-ı yaran bunun iç yüzünü bilmeden fakirden uzak kalmışlardır. Manevi Nakşî derslerimiz Mahmud-u Samini Hz. Tertibi ve Osman-ı Bedreddin gibi 36 ders idi. Bunlar 3 gruba ayrılıp 12x3=36 ders olarak Fenafişşeyh-Fenafirrasul-Fenafillâh mertebelerine göre tatbiki ve halini yaşayarak ikmal edilen çok azim dersler idi… Fakirin de kısaca hayatından birkaç yaprak yazmama müsaadelerinizi istirham ederim… Seyyid Muhammed Nur-ul Arabi (K.S.) (h.1225-M.1813) yılında Kahire’de doğup, (h.1307-M.1889) yılında Usturumca’da ahiret’e intikal etmişlerdir. Seyyid soyundan olup, ilk tahsilini Hasan-ül-Kuveysni’den alıp, Nakşi Şeyh-i Ahmed Efendiden ilk icazetlerini almışlardır. Hz. Kuveysi’nin emriyle Yugoslavya’ya gitmiş ve Osmanlı’nın Balkanlardaki Şehit halkını irşad etmiş pek çok Arapça ve Türkçe eserler te’lif etmiştir. Kendileri Đslam Tasavvufun Vahdet-i Vucüd anlayışını benimsemiş ve Muhyiddin-i Arabi Hz.nin pek çok eserini şerti etmiştir. 1240 h. Yılında birinci Hac vazifesini ifa ettiğinde Cami-ut-Turuk Şeyh Đbrahim Şamarki Hz.den, Halveti, Şa’bani-Üveysi ve Ekberi tariklerinin hilafetlerini almıştır. Melamiye Tarikatının kurucusu Hamdun Kasrar (R.A.) ve Hacı Bayram-ı Veli Hz.nin görüşlerini benimseyen Seyyid Nur-ul-Arabî Hz.i, melamiyyenin 3.cü devre Pirlerindendir. Sultan Abdül Mecid’in iltifatlarına mazhar olup Đstanbul’a defalarca gelip gitmiş Nakşi ve Melami tariklerinin ders ve icazetlerini ehil kimselere tevali etmiştir. Đstanbul da Melamiyye-yi Nakşibendiyye üzerine hilafet verdikleri zevat arasında ‘Abdulkadir-i Belhi’, Ahmed Amış, Abdulaziz Mecdi Tolun, Hacı Maksud Hulusi Efendileri sayabiliriz. Seyyid Hz.nin damadı Hacı Abdurrahiym Fedai Hz. Đle torunu Hacı Hakkı Efendiler, Müridanından Hacı Vehbi Efendiler Tarikatını devam ettirmişlerdir. Vehbi Efendi sorgu hakimi olup Osmanlı Devlet adamı olarak Ankara’ya gelmiş ve ummi bir kabiliyet olan Ayaşlı-Arabacı Đsmail Efendi’yi yetiştirip Halife kılmışlardır. Diğer taraftan Yugoslavya da iken Hacı Hakkı Ef.nin talebesi olan Mustafa Yener Ali Ef.di de Anadolu’ya gelip Ankara da Nehiye Müdürlüğü yapmış ve Arabacı Đsmail Ef.den de icazet ve hilafet almışlardır. Sarıkamış’ta yetişip zahiri ilimlerini tamamlayan Fazıl Güvenç Efendi’de (1950) Mustafa Yeneral’dan Melamiyye icazet ve hilafetini almışlardır. Fazıl Güvenç Efendi bir mutasavvuf olarak Seyyid Nur-ül-Arabi’nin pek çok eserini toplayıp fakirin de yardımı ile bazını tab, bazılarını özel fotokopiler ile çoğaltıp bazı müntesiplere tevzi etmişlerdir. Elhamdülillah, fakir de Melamiyye-yi Nakşiyyenin feyz ve icazetini Muhterem üstadım Fazıl Güvenç Hz.den almışımdır. Kendileriyle pek çok mahrem Halvetilerim olmuştur. Fani dünyadan (31.10.1985-perşembe-sefer-1406) tarihinde 67. yaşlarında) beka alemine göç etmişlerdir (R.A.) Cebeci Kabristanına defnedilmişlerdir. Seyyid Muhammed Nur-ül-Arabi (K.S.) Hazretleri, Mevlana Halid (K.S.) Hazretlerinin halifelerinden Ahmed Ziyaeddin Gümüşanevi, Mustafa Trabzoni Ef. Đle görüşmüştür. Daha önce de Ahmed ve Đbrahim Şamarki Ef.den Nakşi ders ve Hilfetlerinide almış idi. Kendileri ayrıca Delaül-ül-Hayrat-ı okur ve tavsiye ettikleri gibi Şerhini de yapmışlardır. Seyyid M.Nur-ül-Arabi Hz. Ve Fazıl Güvenç Ef. Hz.nin tafsilatlı hayat hikâyeleri ile eserlerini özel koleksiyondan ta’kib edebilirsiniz. (Not: 59.cu sayfa al açıklamasına bakınız.) Kitabımızın buraya kadar olan kısmında Rasulullah (S.A.V.) Hazretlerinden itibaren Velayet-i Muhammediyye’ye varis olan zevat-ı Kiramın kısaca isim ve tariklerini zikredip yazmakla, yalnız Nakşibendiyye-i Melamiyye’ye ait olanlarının bazılarını öğrenmiş olduk. Yalnız Nakşîliğin veya Kadiriliğin bilinen isimlerini ve tarihleri ile yer ve halifelerini yazacak olsak bu kitabın iki, üç hacmi Kafi gelemez. Kitab’ın yazarının müntesib-i bulunduğu zevat-ı Kiramlarının hangi kök ve kaynaklardan feyz aldığını açıklamak için bu gayretle girildiği bilinmelidir. Zaten bundan sonra Fakir’in kısa özgeçmişi ile feyz alıp tekâmülüne hizmet veren zevat-ı Kiramı arz edeceğiz bi iznillah… Yazarın özgeçmişi ve te’lif ettiği kitaplarını tetkik etmek lutfunda bulunanlar yine bi iznillah zuhur ederse oralardan ta’kib etmeleri rica olunur… Not: S.Muhammed Nur-ül-Arabî (K.S.) Hz.leri 1879 M.den itibaren 5 defa Đstanbul’a gelmişler bazı zevatı irşad ile icazet ve hilafet vermişlerdir. Bunlar arasında S.Abdülkadir-i Belhi – Ahmed Amış Ef. – Abdülmecd-i Balıkesirli, H.Maksud Hulusi Ef. Sayabiliriz. Diğer taraftan, Torunu Hacı Hakkı Ef. Hz.i ve Hacı Vehbi Ef. Hz.nin irşad-ı ile Hilafetlerini, Ankara’da Ayaşlı Arabacı Đsmail Ef. Ve Nuri Yeneral Ef. Hz.ne tevdi buyurmuşlardır. Fazıl Güvenç (R.A.) Nuri Ef. Hilafet almışlardır. Fakir de Fazıl Bey’den icazet ve hilafet aldım. (R.A.) M. Ziya Ceran (Gaferallah-u-Zünübihi) Ceddimiz baba soyu, Mekke’nin Taif şehrinde Rasulullah (S.A.V.) Hazretlerinin sütanneleri Halime (R.A.)’nın Kabilesinin bağlı bulunduğu CERAN kasabasından, Anadolu’ya göç eden dedemin babası Azmi Efendi’den gelmektedir. Dedem Hacı Mehmed Ceran, babam bu dedemizin büyük oğlu Abdullah Zühdü Ceran’dır. Anne soyumuza, Sille eşrafından Hacı Süleyman Efendi tarafından gelmektedir., Gerek dedem ve gerekse babam zahir ilimlerini tahsilden sonra Konyamızın tek Nakşî Mürşidi Halidiyye Kolundan Muhammedi Bahauddin Hz.den ahz-ı feyz eylemişlerdi. Dedem aynı zamanda nafaka kapısı olarak bakkaliye işleriyle intikal etmektelermiş. Kendileri 80 yaşlarında iken 1920 tarihinde ahirete göç eylemişler (R.A.) Babam, çok sevdiği Islah-ı Medaris’dekihocası Şeyhzade Ziya Ef. Hz.nin ismine hürmeten 8 kardeşimden ki (6 erkek, 2 kız) 5. erkek çocuğuna da ikinci adları değişik olarak hepsine de Ziya adını vermişler ve hepside 3-5 yaşları arasında muhtelif sebeplerle ahirete intikal etmişlerdir. (R.A.) Fakir 6.cı erkek evlad olarak halen berhayatım. (17 Aralık.1338–1922) tarihinde dünyaya gelmişim, getirilmişim… Elhamdü-lillah… Babam manifaturacılık ile iştigal etmekte iken 63. yaşlarında olduğu halde 1948 yılında ahiret-e intikal ettiler. (R.A.) Küçük yaşlarımda iken diğer arkadaşlarıma bakarak manevi duygu ve düşüncelerim de farklılıklar belirmişti. Burada detayına girmeyeceğim (öz geçmişime bakılsın). Đçimdeki Đlahi aşkın tatmini için Babamın Islah-ı Medar istedi hocası da olan Fahri Kulu Hoca’nın Ziya Efendi ve babası Muhammed-i Bahaeddin’in halifesi olmak haşebiyle kendi izinleri ile Nakşî Tarikatına girerek 13.yaşımda Fahri Hoca Efendimize intisab ettim. Kısa zamanda ihvan-ı yaran arasında ikmal-i Meratib ederek, o zaman Tokad da bulunan Ahmed-i Samini Hz.nin hilafetlerini kabul buyuran Hoca Efendimizin izniyle kabul buyuran Hoca Efendimizin izniyle Tokad’a Hazten nezdine misafir oldum. Çok farklı bir irşad altında Hazretin teveccühünü kazanıp Bursa ve Đstanbul hayatlarında vefatlarına kadar devam ettim. Böylece Halidiyye Kolunun Samini derslerini de ikmal ederek Osman-ı Bedreddin Hz. Feyizlerini almış oldum. Yukarılarda bilgi verilmişti. Fakir, Hz.tinde izniyle başka tarikat Mürşidleriyle gayet rahat görüşmekte ve onlara da Konya da ihvan arasında olduğu gibi sohbetler yapmaktaydım. Bunlar arasında Üsküdar’da Ahmed Cemaleddin Ef.di, Fatih-Şehzade Başında Hazı Süleyman Efendi, Beyazıd da Đstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen Hoca ve Müsevvid-i Tokat’lı Bekir Haki Ef, Beyazıd Kütüphanesi Md.Yrd.sı Melami Hacı Tahir Ef.di, Şair A’ma Osman Kemali Ef.di gibi zevat-ı hem ziyaret etmiş, hem de dersler almış çalışmış ve icazetlerini almıştım. Bir defasında meşhur Es’adi Tarikinin Halifesi Sami Ef. Đle Müsevvid Bekir Haki Ef.nin evelerinde mühendis okulu talebesi Kayserili Ömer Kirazoğlu ihvanımla (sonradan Sami Ef.nin damadı olmuştu R.A.) elini öpüp ders ve teveccühünü almıştım. Konya da Müze Asistanı iken komşumuz, sevip saydığım Halıcı Sabri Ef. Đle Bediüzzaman Said-i Nursi Hz. Görüşüp teveccühünü almış, onlara gizlice öğle saatinde Mevlana Hz.ni ziyaret ettirmiştim. 5-6 yaşlarında iken Konya – Cevizaltı Mahallesindeki evimizde daima geçişlerini bekleyip elini öptüğüm Mesnevihan Sıtkı Dede Ef. Hususi dua ve teveccühlerini aldım (R.A.) Çok sonraları, gerek Müzede, son Mevlevi Dedesi Mehmed Arısoy ve dışarıda hususi evi ile Ruhi Dedelerden, Đstanbul da Yaman Dede ihvanımızla ziyaret ettiğimiz, duasını, teveccühünü ve Mevlevi dersini aldığımız Üsküdar Mevlevihanesi Son Postnişini Ahmed Celaleddin Ef. Hz.nin de ziyaretimiz arasında olduğunu hatırlatmak isterim. Lise’den sonra Đstanbul Güzel Sanatlar Akademisini; Mürşidimin bir sınav olarak geçmem lazım olan tahsilini ikmal ettikten sonra Yd. Subay görevimi 2.ci Cihan Savaşı yıllarında Hadımköy de istihkâm subayı olarak tamamladım. Terhisten sonra da Konya Askeri Okul’da Resim Öğretmenliği yapıp, Lağvedilmesiyle Mevlana Müzesi Asistanlığına geçtim. Konya da ilk defa açılan Đmam-Hatip okulunda da öğretmenlik yapıp (7 yıl), Akşehir- Ankara (Etnografya Müzesi Md.) Müzelerindeki vazifelerimden sonra 1971 yıllında emekli oldum. Evli ve iki çocuk (kız-erkek) babasıyım. Onları okuttuk, evlendiler çoluk çocuk sahibi oldular. (Allah ve Đnanç) (Đlahi Yakınlık) isminde iki kitabım yayınlanıp, daktilo edilmiş basıma hazır (Kur’an-dan ve Hadislerden Seçmeler – Alfabetik), (Tarikatların Gelişmesi) (Cihad-ı Ekber) gibi hazırlanmış çalışmalarım kitaplığımdadır. Haftanın muayyen günlerinde sohbetlerimi sürdürmekte, tanıyanlarımla sorunlarına mektupla cevaplar vermekte ve bazı sohbetleriminde zapdedilip, sesli ve görüntülü kasetlerini de ihvan-ı yaran tesbit etmektedirler… Anne tarafımdan; Dayım Hasan Kudsi Berksoy, Sille Eşrafından Musa Efendi Hoca diye anılan ve Mevlana Halid-i Bağdadi (K.S.)’nin halifesi olup Dayım bu zat’dan ikmal-i Meratip eylemiş, fakat Müderrislik payesine eriştiği halde 1.ci Cihan Savaşının etkileriyle sonradan Sarrafiye mesleğine dönüp ömrünü tamamlamıştır. (R.A.) Musa Ef. Hoca Sille’de medfundur. Bu zat’ın torunuda ailemdir. Musa Ef. Hocanın vefatı 1930 M.yılıdır. Diğer taraftan Akademi tahsilinde iken meşrebimize uygun arkadaşlar Đstanbul’un üstündeki ve altındaki zevat-ı Kiramı gezer ve feyizlerine nail olurduk. Bu meyanda Eyyüb Sultan’da tanıştığım Abdulhakim Arvasi Hz.den çok faydalandım. (R.A.) Akademi de Edebiyat Hocam Necip Fazıl Kısakürek hocamı da, Kadıköy’deki Poker masasından ayırıp, inanç dünyasına yönelmesi ile Aziym çalışmaları arasında Abdulhakim Efendi Hz.ne götürmekle ne kadar büyük bir hizmet yaptığımı sonra daha iyi analdım. (R.A.) Yaşam yıllarını burada keserken, küçüklüğüm, ailem ve tanıştığım zevatın bazılarının hatıralarını şu naciz kitabıma dercetmekle şeref bulacağım… Bi iznillah… Öz geçmişim, daha tafsilatlı olarak ayrı bir dosya halinde daktilo edilmiştir. Gerektiğinde o dosyaya bakılması rica olunur. M.Z.C Necib Fazıl Kısakürek (R.A.) Necib Fazıl Kısakürek 1905 yılında doğmuş ve 1983 yılında 78 yaşına Đstanbul da vefat etmiştir. Son Osmanlı devri ile cumhuriyet devrinde yetişmiş müstesne kabiliyetli şair ve edebiyatçılarımızdandır. (doğ:26.5.1905) (vef:25.51983) Đstanbul Cumhuriyetin laiklik ilkesinin yanlış anlaşılması ve tatbikatı sonucu, büyük Osmanlı tarihimizde Asr-ı Saadet’den beri dünyaya yayılan Đslam Nurunu koruyarak geliştiren Türk Đslam Devletleri Topluluğu, Anadolu’da geçici bir süre Đslami tahsile ara vererek bir fetret devri yaşanmıştı. (1923-1950) Đşte bu zamanda, Anadolumuzdaki imanlı vatandaşlarımızın Đslami hasret ve iştiyak dolu duygularına büyük azim ve gayretiyle katkıda bulunan Necib Fazıl Kısakürek olmuştur. Yaşamlarının 1940 tarihinden önceki batı’ya dönük duygularını terk ederek, maneviyat hayatına dönmesiyle unutulmaz hizmetler vermiştir. Edebi kabiliyeti ile zekâ ve hafızasının üstünlüğüne sarsılmaz bir azim katan bu dönüm noktasının sebebi, şüphesiz Nakşî Bendi Şeyh-i Seyyid Abdulhakim Arvasi Hz. Đle tanışarak onun feyz ve nazarlarını almasıyla başlamıştır. Kendisinde bir çığ gibi büyüyen bu iyman aşkı, Anadolumuzda bağrı yanık Müslümanlara bir deva, bir merhem olan ‘Büyük Doğu’ mecmuası milletimize bir uyanış ve feyz kaynağı olmuştu. Đşte fakirin, Güzel Sa’natlar Akademisi tahsili sırasında edebiyat dersi hocamız olarak tanışıp mahrem sohbetlerimizin devamıyla, kendilerinde bir volkan gibi gizli bulunan Nur-u Đslam cevheri, üstadım S.Abdulhakim Arvasi Hz. Đle tanıştırmaya vesile olduktan sonra açılıp parlayama başlamıştır. Fakat bu Şeyh-i Kamil Arvasi Hz.nin ömrünün sona ereceği yıllara rastlamasıyla, daha fazla sohbetlerinin devamına imkân bulunamamıştır. Buna rağmen fazlasıyla feyizlerine nail olan üstad Kısakürek Seyyid Hz.nin bazı eserlerini Türkçeleştirerek yayınlamışlardır. Bunlardan ‘Rabıta-ı Şerife’ meşhurundandır. Rahmetullah-ı aleyh… Seyyid Ahmet Hüsameddin Hz. (K.S.) Soyları Hz. Ali (K.V.)’ yükselen seyyidlerden olup (1848.M)-(1265.h) yılında Dağıstan’da dünyaya gelmişlerdir. Babası Seyyid Rükkali Hz.dir. Baba dostu Şeyh Hacı Mustafa Efendi’den Uluborlu’da zahiri ve Batıni ilimlerini tahsil edip, Sivrihisar, Ankara, Đstanbul ve Bursa’da halkı irşad buyurmuşlardır. Đlmi Ledün bilgisine sahib bulunan Seyyid Hazretlerinin 100den fazla eseri vardır. Son defa Đstanbul da Cerrahpaşa da (h.1341)-(M.1925) yılında vefat ederek Edirnekapı’daki aile Kabristanına defnedilmiştir. (R.A.) 12 evladı olmuş ( 9 erkek, 3 kız) bunlardan Mehmed Đsmetullah Hz. ile fakir 1942 yılında müşerref olup ders almış feyizlerine nail olmuşumdur. Kendileri 1969 yılında vefat edip Edirnekapı kabristanına defnedilmişlerdir. (R.A.) (100 yaşında). Nakşî Tarikatının bir temsilcisi olan Seyyid Ahmed Hüsameddin ve Đsmetullah Efendiler birçok müridan yetiştirmişlerdir. Ahmet Hüsameddin Hz.nin halifelerinden, alim ve müderris bir zat olan H.Lutfullah Beydoğan Hz., Mustafa Fehmi Ef. Dersini ikmal edip Đstanbul medrese-i âlisinden yüksek derece de mezun olmuştur. Ankara ve Đzmir de vaazlar verip talebeler yetiştirmiştir. 10.Eylül.1966 yılında M.Kemal Paşa’da vefat etmişlerdir. (R.A.) Birçok eserleri neşredilmiştir. S.Ahmet Hüsameddin Hz.nin evlatlarından Musa Kazım Öztürk Efendi babasının ilim ve irfanını yaymaya, sohbetleriyle irşladlarını sürdürmüşler ve bazı eserlerini yayınlamışlardır. (R.A.) __Hatime__ Elhamdü Lillahi Rabb-ül Alemiyn. Vessalat-ü vesselam-ü ala Nebiyyina ve Rasulina Muhammedin ve Ala Al-i Muhammed Şeriat-ı Đslamiyyeyi tahsil ve amel etmekle beraber, yapılan her türlü ibadet, taat ve muamelet’dan ‘ecr-i sevab’ kazanmak ve ‘huzur’ bularak, dünya ve ahiret hayatımızda basiret-i açık, (kör değil, kalb gözü kapalı değil) Cennet ve Cemal-i Đlahiyi taleb ediyor isek; mutlaka bir ‘vesile’ (rehber-sebeb) aramamız, bulmamız ve itaat ederek Islah-ı Nefs etmemiz lazımdır. ‘Vebteğu ileyil Vesile’ (Maide–35) (Đsra-57) Aksi halde; dünyada A’ma (kör) olan, ahirette de A’ma olarak haşrolacaktır. ‘ Ve men kane fi hazibi a’ma fehüve fil-ahiret-i a’ma ve edalü sebiyla.’ (isra– 72) (ta-ha:124–125) Đlim ve akıl lazım fakat kafi değildir. Alim olsun,cahil olsun, hoca olsun hacı olsun ‘Şeytanını-Nefsini’ Müslüman yapmadıkça kurtuluş yoktur. Đster Kâbe de ister dağ başında ol, Đblis’in hilesinden kurtulamazsın. Şeytanımızı Müslüman yapmak için ‘Vesile’yi bulmak ve ona uymak lazımdır. Şu kitabın başından beri anlatılmak istenen şey vesile’lerin kıymetini önemi hakkındadır. Bu zevat-ı Muhtereme’nin her birisi Varis-i Muhammedi (A.S.M.) olup, ne büyük gayret ve çaba göstererek bu mertebelere erişmişlerdir. Lütfen kabul buyurup onlara talebe olmak ne büyük şereftir… ‘Vesile-i Hakikiler’ bu zamanda gizlenmişlerdir. Onlar bizi ve her şeyi görürüler amma bizler göremeyiz, bilemeyiz… Bütün gücümüzle, iltica ve dualarımızla irşad olacağımız bu mümtaz ve kıymetli zat-ı Muhteremleri her vesile ile aramalıyız… ‘Allah (C.C.), cümlemizin yardımcısı olsun… Amin... ve Müin… Sadakallah-ül-Azim. Süphane Rabbike Rabb-ül izzet-i amma yasifun ve selamun alel Mürselin Velhamd-ü Lillah-il Rabb-ül Alemiyn… Hak Hizmetkârı M.Ziya Ceran 27 Ramazan 1412 Leyle-i Kadr 1 Nisan 1992 Çarşamba Gecesi saat: 1.30 Ankara ( Demetevler–12.ci cad. Havacılar Sitesi 1 blok no:12)
© Copyright 2024 Paperzz