KASTAMONU POLİS MESLEK YÜKSEKOKULU MÜDÜRLÜĞÜ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA BÜRO AMİRLİĞİ AYLIK BÜLTEN SAYI :2 KASIM 2014 1 Kastamonu Polis Meslek Yüksekokulu Müdürlüğü Rehberlik ve Psikolojik Danışma Büro Amirliği (Kasım 2014) Sayı: 2 İçerik: Evlilik ve Aile Hayatı.........................…….……………..………………..3.syf. Eşler Arası İletişimi Tehlikeye Sokan Temel Nedenler………………..…8.syf. Eşler Arası İletişimde Altın Kurallar………………………….…………10.syf. Evlilik Sona Erebilir Ama Anne-Babalık Sonsuza Dek Sürer……...…...14.syf. Bizi Biz Yapan İnsana Veda…………………………………………….17.syf. Evlilik İle İlgili Karikatürler…………………………………….……….20.syf. Fıkra…………………………………...………………………………….22.syf Doğum Günü Tebrikleri…………………………………………………24.syf. 2 “Ne mutlu Türk’üm diyene” ifadesi ile bu toprakları yurt edinmiş, bütün insanları kucaklayan bir millet kavramını bize öğreten Büyük ATATÜRK’ün izinden yürümeye her zaman devam edeceğiz. Ulu Önder ATATÜRK’ü Vefatının 76. Yılında Saygı ile Anıyoruz. Evlilik ve Aile Hayatı Sadece İkimiz Evlilik ilişkisi içerisinde eşlerin birbirlerine ayırdıkları zaman ve aralarındaki arkadaşlık ilişkisinin varlığı, evlilik mutlulukları üzerinde etkili olan önemli faktörlerden biridir. Bu konuda özenli davranan çiftlerin evlilikleri daha sağlam ve doyurucudur. Bu bölümde; birlikte kaliteli zaman geçirme konusunda çiftlere yardımcı olabilecek bilgilere ve eşlerin birbirlerine daha fazla ve kaliteli zaman ayırmalarını kolaylaştıracak önerilere yer verilmektedir. Pek çok evli çiftin birbirlerine ayırdıkları zaman günden güne azalır. Oysaki evlilik ilişkisi çiçek yetiştirmeye benzer. Ona yeterince zaman ayırmaz ve bakım göstermezseniz kurur ve sonunda ölür. Evliliklerini güçlendirmek isteyen çiftlerin birbirlerine yeterince zaman ayırma konusuna özen göstermeleri gerekir. Araştırmalara göre birlikte yeterince ve kaliteli zaman geçiren çiftlerin evlilik ilişkilerinde daha az çatışma yaşanır, aralarındaki sevgi bağı daha kuvvetlidir ve ilişkilerindeki stres seviyesi düşüktür. Birlikte zaman geçirme konusunda üzerinde durulması gereken husus, eşlerin serbest zamanlarını ne derece beraber geçirdikleri ve aralarında olması beklenen arkadaşlık ilişkisinin kalitesidir. Eşlerin arasındaki arkadaşlık, aynı zamanda duygusal yakınlığın da bir göstergesidir. 3 Yemek saatleri, alışveriş, arkadaş ve akrabaları ziyaretleri gibi karı kocanın günlük faaliyetlerde birlikte vakit geçirmeleri kadar birbirlerine özel olarak ayırdıkları zaman da aralarındaki etkileşim açısından önemlidir. Uzmanlar çiftlerin baş başa ve aileleriyle birlikte geçirecekleri zamanı planlamalarını; günlük, haftalık, aylık ve yıllık planlar yapmalarını, planlarını dikkatle uygulamalarını önermektedir. Çiftlerin birlikte zaman geçirmeleri, aralarındaki farklılıkları daha iyi anlamalarına ve problemlerini daha kolay çözebilmelerine yardımcı olur. Birbirine Vakit Ayırmak Neler Kazandırır? Daha az evlilik çatışması yaşanır. Eşler birbirlerine karşı daha fazla yakınlık hisseder. Karı koca birbirlerine daha fazla güven duyar. Her iki taraf da evliliklerinden tatmin duyar. Eşlerden her biri kendisini bireysel olarak daha mutlu hisseder. Her iki eşin de psikolojik sağlıkları daha iyi olur. . Evliliğin daha sağlam ve dayanıklı olduğu hissedilir. Anne ve babalarının birbirlerine zaman ayırdıklarına tanık olan çocuklar, evlilik ilişkisinin önemli olduğu fikriyle büyürler. Ya Bireysel Bağımsızlık? Birlik ve beraberlik duygusu içinde ortak hareket etmeyi öğrenmek ne kadar önemliyse eşlerin kendi özerkliklerini koruyarak bireysel hareket edebilmeleri de o derece önemlidir. Zaman zaman her iki eşin de yalnız kalmaya veya kendi arkadaşlarıyla vakit geçirmeye hakkı vardır. Mutlu evliliklerde çiftler, birbirlerinin hayallerini, amaçlarını engellemekten kaçınır ve birbirlerini bu konuda desteklerler. 4 Sihirli Reçete Eşlerin birlikte kaliteli zaman geçirmelerinin önündeki en büyük engel zaman problemidir. Ancak bu konuda gerçekten niyetli ve kararlı olduklarında en meşgul çiftler bile mutlaka ortak bir zaman bulabileceklerdir. Bunun için gün içinde nelere zaman ayırdığınızı düşünün. Bunları listeleyin. Hangilerinden vazgeçebileceğinize karar verin. Her hafta belirli bir günde en az iki saatinizi sadece eşinizle baş başa yapacağınız herhangi bir şeye ayırın. Gün ve saati eşinizle beraber önceden kararlaştırın. Kararlaştırdığınız gün ve saate sadık kalarak bir arada olmaya ve bu saatleri baş başa geçirmeye gayret edin. En az üç ay boyunca bu plana sadık kalmaya çalışın. Bunun ilişkinizi ne kadar geliştirdiğini görmekten mutluluk duyacaksınız. Eşinizle geçirdiğiniz zamanın süresi kadar kalitesi de önemlidir. Seçeceğiniz faaliyetlerin eşinizle karşılıklı ilişkinizi güçlendirecek nitelikte olmasına özen gösterin. Eşiniz ve çocuklarınızla birlikte vakit geçirirken harcadığınız paraya değil, geçirdiğiniz zamana odaklanın. Eşlerin sadece birlikte gezmek ve eğlenmek için değil, ailevi sorunlarını, alacakları kararları, çocuklarının bakımı ve disiplinini değerlendirmeyi; aile bütçelerini planlamayı vb. de içeren karşılıklı sohbetlere zaman ayırmaya ihtiyaçları vardır. Peki, Ya Çocuklar? Pek çok çift, çocuklar doğduktan sonra, baş başa kalabildikleri günlerin özlemini çeker. Ancak çocuklarını bırakamayacaklarını düşünerek çocukların yeterince büyümesini bekler. Oysa karı koca ilişkilerinin sağlığına yapılacak yatırımlar, çocukların sağlığına yapacakları yatırımlar anlamına gelmektedir. Her çiftin baş başa, çocuklarından ayrı geçirebilecekleri bir zamana ihtiyacı vardır. İlk defa bebek sahibi olan çiftler bu tip ayarlamaları yapmakta daha isteksiz davranır, bebeklerini bırakıp gidemeyeceklerini düşünürler. Oysa onların tüm çiftlerden daha fazla baş başa kalmaya ihtiyaçları vardır. Yeni bir bebeğin getireceği heyecan ne kadar büyük olursa olsun, uykusuzluğun ve 5 yorgunluğun verdiği yıpranma çiftin evlilik ilişkisine de olumsuz yönde yansır. Dolayısıyla bu tip bir organizasyon ruhlarının beslenmesine ve kendilerini daha iyi hissetmelerine imkân sağlayacaktır. Eşinizle baş başa kalabilmek ve birlikte zaman geçirmek için çocuklarınızı bırakacak bir yer bulmakta zorlanıyor musunuz? Neden mahalledeki komşularınızla ortak bir paylaşım planı yapmayı denemiyorsunuz? Ortak İlgi Alanları Keşfetmek Eşlerin ortak ilgi alanlarının olması, serbest zamanlarını bir arada geçirmelerini kolaylaştırır. Tabii ki bu durum her faaliyetten her ikisinin de aynı zevki alacakları anlamına gelmez. Eşlerin birisinin zevk alıp diğerinin zorla katıldığı bir aktivite, daha fazla çatışmaya sebep olabilir. Karı kocanın her ikisinin de istediği ve zevk aldığı bir aktivitenin seçilmesi, amacına ulaşabilmesi için önemli bir faktördür. Ortak bir noktada buluşmayı denemek veya eşlerin her ikisinin de zevk aldığı alanları sırayla denemek gibi çözümler üretilebilir. Eşlerin kendi-lerine ait özel ilgi alanları olması, zaman zaman birbirlerinden ayrı akti-vitelerde yer almaları da doğaldır, hatta bu da bir ihtiyaçtır. Ancak sağlıklı evlilik işleyişi için eşlerin beraberce yapmaktan zevk aldıkları ortak ilgilerinin de olması gerekir. 6 Evlilik Aynı Zamanda Arkadaşlıktır Mutlu evlilikler arkadaşlık temeline dayanır. Eşlerin birbirlerinin varlığından aldıkları zevk ve ortak ilgi alanlarının olması arkadaşlıklarının temel noktasıdır. Eşler arasında arkadaşlık duygusunun gelişmesi, çatışmaları ve çatışmalarının şiddetini azaltır. Eşe gösterilen özen, yakın arkadaşlara gösterilen özenden daha az olmamalıdır. Nasıl ki kişi arkadaşlarını kırmamaya gayret gösteriyor, yeri geldiğinde onları takdir ediyor, iyi hissetmelerini sağlayacak sözler söylüyor, onlara hakaret etmiyor, her zaman destek olmaya çalışıyorsa eşine karşı da benzer şekilde davranmalıdır. Eşiyle arasındaki arkadaşlık duygusunu zedelememeye ve geliştirmeye gayret etmelidir. Eşinizle Beraber Yapabileceğiniz Ne Kadar Çok Şey Var! Aile eğitim programına katılmak, Gülmek, Ağlamak, Deniz kıyısında oturmak, Araba yıkamak, Balık tutmak, Bir hayvan sevmek, Birbirine şiir okumak, Bisiklete binmek, Bulmaca çözmek, Çay bahçesine gitmek, Çay içmek, Dans etmek, Güneşin doğuşunu izlemek, Hayal kurmak, Kahve yapmak, Kitap okumak, Kursa gitmek, Nehirde yüzmek, Oyun oynamak, Parkta oturmak, Radyo dinlemek, Seyahat etmek, Sırtüstü yatıp bulutlara bakmak, Sinemaya gitmek, Spor yapmak, Süt sağmak, Şarkı söylemek, Televizyon seyretmek, Temizlik yapmak, Yağmurda yürümek, Yemeğe çıkmak, Yemek pişirmek, Yürüyüşe çıkmak, Onun istediği herhangi bir şeyi yapmak, Maç izlemek, Maça gitmek, İş çıkışlarında işten almak, Saçını taramak, İnternet’te dolaşmak, Kırlarda dolaşmak, Vitrinlere bakmak, Martılara simit atmak, Dua etmek 7 Eşler Arası İletişimi Tehlikeye Sokan Temel Nedenler Kişilerin Farklı Aile Yapılarının Olması: Özellikle bu coğrafya da yaşayan insanların ilişkilerini evlendikten sonra bile aileleri şekillendirmeye devam edebiliyorlar. Geldikleri ailelerin farklı yapıda olması ve bu farklılığı bir zenginliğe dönüştürmeyi beceremeyen eşler, bu farklılıklardan dolayı büyük sıkıntılar yaşayabiliyorlar. Burada özellikle etkili olan davranış; bireylerin genellikle ailelerinde gördükleri ilişki biçimini model alarak, eşlerinden buna uygun davranmasını beklemeleri oluyor. Aileler de çiftin yaşam tarzına sürekli müdahalede bulunduğunda yeniden yapılanma aşamasında olan çiftin ilişkisi zora girebiliyor. Hal böyle olunca da, çok iyi anlaşmalarına rağmen bazı çiftlerin sürekli olarak ailelerinin etkisi altında kalmaları ilişkilerini bitme noktasına kadar sürükleyebiliyor. Eşler Arasında ki Görev Dağılımının Eşit/Adaletli Olmaması: Günümüzde kadınlar da çalışma hayatına yoğun bir şekilde katılıyorlar. Dolayısıyla rol ve sorumluluklarında da değişiklikler oluyor. Ev işleri, dışarıda çalışsa bile genelde kadına kalıyor. İşinden eve gelen kadınlar ise en çok evdeki eşit olmayan görev dağılımından yakınıyorlar. İşten gelen kadının ev işlerinde eşinden yardım beklemesi ve bunu dile getirmesi sonucunda da gerginlikler yaşanıyor. Ancak zaman içinde kadınlar, ya daha fazla gerginlik oluşmasın diye bu taleplerinden vazgeçip durumu 8 kabullenmeye başlıyorlar ya da eşleriyle sonu boşanmaya kadar gidebilen bir çatışmanın eşiğine geliyorlar. Böylece evlilik kadın için bir yük olmaya başlıyor ve eşler arasına mesafe giriyor. İletişimsizlik: İletişimsizlik eşleri en çok yıpratan sorunlardan biri. Eşi tarafından konuşmaya değer bulunmadığını düşünen eş, kendini zamanla değersizmiş gibi görüyor ve psikosomatik problemler yaşayabiliyor. Eşler bazen partnerlerinin kendilerinden çok fazla şey talep ettiğini düşünüyorlar. Ya da eşlerden biri diğerinin yeteri kadar açık olmadığından ve düşüncelerini paylaşmadığından şikâyet edebiliyor. Çünkü eşler genellikle sorunlarını konuşmaktan, paylaşmaktan ve tartışmaktan kaçınıyorlar. Bu iletişimsizlik ise eşlerin birbirleri ve ilişkileri hakkında olumsuz düşünceler geliştirmesine neden oluyor. Bu durunda olan eşin genellikle iç sesi şöyle oluyor: “Bana karşı yeterince açık değil.” Kaynak: www.aep.gov.tr 9 Eşler Arası İletişimde Altın Kurallar Mutlu çocuk yetiştirmenin en önemli şartı mutlu bir aile, mutlu ailenin şartı mutlu karı kocadır. Evlilikte eşler arası iletişimde sorunlara çözüm olarak sunulan öneriler: 1- Altın orta nokta kuralı: Tarafların beklentileri, fiziksel, ruhsal ve duygusal ihtiyaçları konuşulduğun da; her iki taraf birer adım atarak orta noktada buluşup uzlaşmaya çalışırlar. 2- İyi zan kuralı: Eşinizin sinirli, kızgın, öfkeli veya ilgisiz tavırlarında iyi zanlı yaklaşın. Eşinizi yanlış anlayabileceğinizi, sizi incitmek amacı ile yapmadığını öncelikle düşünün. Olumsuz senaryolara inanmak analitik düşünce yeteneğini bozduğu için kişiyi yanlış yargılara götürür 3- Kendini gerçekleştiren ön kabul kuralı: Bir insan, diğer insanın kendisi hakkında kötü düşündüğüne inanırsa farkında olmadan beden dili ile bunu yansıtır. Karşı taraf olumsuzluğu hisseder ve savunma işine girer. Karşılıklı negatif etkileşim ve yersiz düşmanlık duyguları oluşur. Bunun çaresi diyalogu sabırla devam ettirmektir. 10 4- Saldırı hakkı tanımak: Bir insan her zaman neşeli, mutlu olması hoş olurdu ama bu mümkün değildir. Eşinizin sinirli olmasının nedeni sizinle hiç ilgili olmayabilir. Ona saldırı hakkı tanımak gibi güzel bir armağan verirseniz fırtınaya fırsat vermezsiniz. (Nevzat Tarhan Seminerinde evin beyi akşam eve geldiğinde sinirliyse iş stresini ve sinirini yansıtması için biraz fırsat verilmesi gerektiğini söylemişti, saldırı hakkı tanımak yani. Bırakın eşiniz döksün içini biraz, hemen üstünüze alınmayın) 5- Kendinizi kanıtlamanız gerekmez: Her anlaşmazlık genelde tarafların güç mücadelesine dönüşüyor. Kendi kimliğini, özgürlüğünü ispat etmek için fırsat olarak görülür. Bu düşünce tarzı karşılıklı duygusal enerjileri savunmaya harcamaya iter. Sürekli gerilim hali devam eder. Böyle durumlar çok az sevgi sağlar ve ilişkileri sağlamlaştırmaz. Kendine güvenen insan kendisini ispata ihtiyaç hissetmez. Başarıları kendini kanıtlamaya yeter. 6- Aykırı duygulara sahip olma hakkı tanımak: Duygular genelde ak ve kara şeklinde değildir. Gri tonları daha fazladır.İnsan duygu yapısı çeşitli duyguların karışımından oluşur. Şuan sevgi hissetmediğimiz kişi ve olay tekrar sevmeyeceğimiz anlamına gelmez. Sevgi değişkendir, bırakalım karşımızdaki olaylarda farklı duygular gösterebilsin. 7- Avukat gibi değil hakim gibi olmalı: Bir şeyler ters gittiğinde hata nerede objektifliği ile hareket etmek. Benim ? Eşim haksız da olsam beni desteklemeli ? düşüncesini sorgulamak gerekir. Bazen kol kırılır yen içinde kalır ama bu hatayı onaylamak şeklinde olmamalıdır. 8- Ayda bir oturum yapmak: Evlilik anlaşmaya varma sanatıdır. Bunun için gündemli oturumların ihtiyaç sıklığına göre yapılması çok işeyarar. 9-Eşini değiştirmeye çalışmamak: Evlilik sorunlarından önemli bir kısmı kişi kendisi hakkında düşünmez, eşi hakkında düşünür. Onun ruhunu bile kontrol etmek ister. Başkalarının olmalarını istediği gibi olmadıklarına sinirlenmek yanlıştır. Çünkü; sen kendin bile olmak istediğin gibi olamıyorsun. 11 10- Sosyal baskı ve yasaklara sağlıklı tepki: Bastırılmış duygu, duygusal yoksunluk psikolojik hasar oluşturur. Bastırılmış duygular yeni tecrübeler, kendini kanıtlamaya, sevilme, övülme arayışlara itebilir. Doygunluk ve haz için haklı ve mantıklı tepkiler verip veremediğinizi kontrol edin. 11- Boşanma tehdidine dikkat: Şok konuşmalar yapmak, evliliği test etmek tehlikeli yöntemlerdir. Güven ve sevgiyi arttırmaz. Egonuzu tatmin çabasından başka bir şey değildir. Kazananı olmayan bir uygulamadır. 12- Farklı düşünmeyi sağlamak: Sorun olduğunda verdiğimiz tepki karşımızdakini düşündürtüyorsa başardınız demektir. Sorunlu evlilikler de çocuğu kullanmak eğer düşünce kalıplarını değiştirirse faydalıdır. 13- Kontrol duygusunu hesaba katmak: Karşınızdaki kişiye kontrolü kaybediyor hissini uyandırırsanız ilişki zarar görür. Kazan ? kazan ilişkisi için iki tarafta kontrol bende diyebilmelidir. 14- Fırtınalara fırsat verin: Bu adam beni deli etti ? diyorsanız bırakın fırtına essin arkasından sağanak yağış gelsin sonradan çiçekler açacaktır. 15- İzle ? bekle yöntemi: Sabırlı olmak diğer bütün erdemlerin geliştiği temel erdemdir. Sabır ve zaman duygusu birbiri ile ilişkilidir. Hayatın kalıcı zevkleri beklemeyi bilenlere verilir. Meditatif bir eylem olan sabır sadece katlanmak 12 anlamına gelmez. İnsan kendisini bir zevkten mahrum bırakıyorsa mantıklı bir nedeni olmalıdır. Aktif sabır dediğimizde de kişi hareket halinde bekler. Ümidini kaybetmez sürekli fikir üretir. Kesinlikle sabır haklı ve mantıklı olmalıdır. Kişiliği ezdirmek, hakkını aramamak sabır değil pasifliktir. Girişimciliği yok eder. Aktif sabır ise sessiz ama soylu bir davranıştır.? Senin yaptığını onaylamıyorum ama evliliğimiz için bu yaptıklarına katlanıyorum? diyebilen insan karşı tarafın kendisini suçlu hissetmesine neden olur ve sonuca yaklaşır. 16- Ah Olsaydı ? sendromuna dikkat: Amerikalılar ? Eğer, umarım, gelecekte ? sözcüklerini çok kullanırlar. Bu kapitale dayalı sistemin daha çok şeye sahip olmayı teşvik için geliştirildiği sistemin sonuçlarıdır. Beklenti düzeyini yükseltir. Çok şeye sahip olduğu halde mutlu olamayan insanlar çoğalır. Sahip olduğu şeyin değerini bilen ama çoğu hedefleyen insan tehlikeden kurtulur. Yetinme duygusu yani kanaat tembelliğe itmemeli ama nankörlük gibi bir çirkin özellik evliliğe çok zarar verir. Daha iyiyi isterken sahip olduğu şeylerin farkına varmayan insana nankör denir. Doyumsuz eşler ciddi evlilik sorunlarına neden olurlar. 17- Şefkatin önemi: Sevgiden farklı bir duygudur. Batı dillerinde tam karşılığı olmayan karşılıksız sevgi olarak da söylenebilir. Annenin çocuğuna verdiği en önemli hediyedir. Ruhsal bir enerjidir ve verdiği kimseyi de vereni de iyi hissettirir, şefkat şefkati doğurur. Vicdana giden duygudur, iç sesi, içteki uyarı sistemini harekete geçirir. Bu duyguya sahip kişi bilerek kötülük yapmaz. Şefkatli kişilerin iyi eş olmaları daha kolaydır. Yumuşak ve sıcak kalpli insanları kim sevmez ki. Şefkatli insan aynı zamanda bağışlayıcıda olur affetmeyi başarır. Sevgide bağışlayıcılık daha azdır. 18- Olgun savunma mekanizmaları: Bunları bilmekte ve sorunlu kişilik tiplerini tanımakta yarar vardır. Sublimasyon ( Yüceltme ): İç çatışma yaşayan kişi yüce değerlere sarılarak ego doyumunu sağlar. 13 Alturizm: İç çatışmadan fedakarlık yaparak çıkmayı başarmaktır. Assetizm: İç çatışma durumunda zevke değer vermemeyi, zevki ertelemeyi başarmaktır. Antisipasyon: Sezinleme ve önsezi özellikleri ile sorunu önceden çözümlemeyi başarmaktır. Supresyon: İç çatışma yaşandığında sorunu çözüp bilinç altının derinliklerine gömmeyi başarmaktır. Kaynak: Makul Çözüm Kitabından, Nevzat Tarhan, Timaş Yayınları Evlilik Sona Erebilir Ama Ana-Babalık Sonsuza Dek Sürer Evli ve çocuk sahibiysek yaşamımızda meydana gelebilecek her türlü değişiklik çocuklarımızı da etkiler. Boşanma söz konusu olduğunda bu durum, çocuklar için yaşayacakları en önemli travmalardan biri olabilir. Onlar sadece ana-babalarının boşanmalarına değil, aynı zamanda onlarda meydana gelen değişikliklere de uyum sağlamak zorundadır. Bu nedenle çocuklarımıza elimizden geldiğince yardımcı olmalıyız. Araştırmalar iki farklı görüş öne sürerler; kimi araştırmalar çocukların ömür boyu yara aldığını öne sürerken, kimileri de çocukların ana baba boşanmasından yararlanabileceği görüşünü savunur. Evliliğiniz kötü gitmeye başladığında ya da boşanmaya dair tehlike baş gösterdiğinde çocuklar bunu hemen sezinlerler. Hatta yetişkinlerden daha fazla farkında olurlar. Aslında çocuklar bu süreçte ailelerine destek bile olurlar. Çoğu zaman üzme-mek için uslu olurlar. Ne kadar acı ve öfke yaşadıklarını belli etmezler, anne-babalarını mutlu etmeye çalışırlar. Anne-babalarını hırpalamamak için kendi uyum süreçlerini bir süre dondururlar. Ne zaman ana-babalar rahatlar, 14 uyum sağlar ve güçlenirse dikkatli olmaları gerekir. Çocuklar ana-babalarının toparlandığını sezinlediklerinde, artık tepki vermeye başlayabilirler. Ağlama, öfkelenme ve içindeki acıyı dışarı atma sırası ona gelmiştir ve şimdi "Sen beni anlamak zorundasın, buna ihtiyacım var!" demek istemektedirler. Çocuklardaki en yaygın kanı "Tek başlarına kalacakları korkusu" dur. "Annem ve babam beni terk ediyor." "Babam evden gidiyor, annem de gidecek mi?" "Ben tek başıma mı kalacağım?" Çocuklarımıza verilmesi gereken açık mesaj şudur: Anne ve babalar birbirinden boşanabilirler, ama çocuklarından asla boşanmayacaklardır. Evlilik sona erebilir ama ana-babalık sonsuza dek sürer. Bu konuda sözleriniz ve hareketlerinizle vereceğiniz güvencenin çok büyük önemi vardır. Boşanma sürecinde çocuklarınızda uyum gösterme davranışında artma olur ve size ana-babalık yapmaya çalışırlar, bazen bu durum yetişkinlerin işine gelir ve bunu teşvik ederler. Bu anlaşılır olmakla birlikte iyi bir fikir değildir. Kendi ihtiyaçlarınızı karşılamak için çocuklarınızı kullanmayınız. Çocuklarımızı anababalarına bakmak yerine kendileri olmalarını sağlamalı ve bağımsız olmaya teşvik etmeliyiz. Çocuklar da anne-babalarının boşanmalarının ardından yalnızlık çekerler. Bu 15 dönemde yeni aile düzeni içerisinde bir yerleri olduğunu, sevildiklerini ve önemli olduklarını bilmelerine yardımcı olunmalıdır. Şurası çok önemli bir gerçektir: Anne-babanın öncelikle kendilerini yeniden toparlamaları gerekir ki, daha sonra çocuklarına etkin bir biçimde yardımcı olabilsinler. Bu yüzden kendi toparlanma sürecinize eğilip, çocukların sizden beklediği sıcak ve destek verici anne/baba davranışını göstermelisiniz. Çocuklar evi terk etmeye karar veren tarafa (anne/babaya) karşı büyük öfke duyarlar. İlişkinin bitmiş olma suçunu onun üzerine atarlar. Ana-babalar çocuklarının farklı yollardan da olsa ilişkinin yolunda gitmemiş olmasının, her iki tarafın da eşit hataları olduğunun farkına varmalarını sağlamalıdırlar. Çocuklar kendilerini yürümeyen evliliğin bir nedeni olarak görebildiklerinden, bundan dolayı suçluluk duyarlar. Çocuklara boşanmanın tamamen yetişkinleri ilgilendiren bir sorun olduğunu anlatmak gerekir. Anababalar, ayrıldıktan sonra da çocuklarıyla anlamlı bir ilişki sürdürebilirlerse, çocuklara bu duygularıyla başa çıkma şansı tanımış olurlar. Çocuklarınıza birbirinizi kötülemeyin! Çünkü; çocuğunuzun yarısı anne, diğer yarısı babadır. Birbirinizi kötülediğinizde çocuğunuzu kötülemiş oluyorsunuz. Çocuklar sandığınızdan daha güçlüdür ve kendileriyle doğrudan iletişim kurulacak olduğunda sunulan gerçekleri kaldırabilirler. Yaşadığınız gerçekleri çocukla paylaşmazsanız size olan güveni sarsılır. Çünkü, çok küçük olanlar dışında diğer çocuklar olan biteni çoktan sezmiş olurlar. Tüm çocuklar aynı olmadıkları gibi, gereksinimleri de farklıdır. Her çocuk ayrı bir bireydir. Gereksinimleri cinsiyetlerine, kültürel birikimlerine, geniş bir aileye, dostlara ve fiziksel çevreye sahip olup olmadıklarına, kendi ana-babalarının evliliklerinin çözülme biçimine ve kişisel özelliklerine bağlıdır. Bu nedenle onların bireyselliklerine saygı göstermelisiniz. 16 Çocukların uyum yetenekleri yetişkinlerden daha iyidir. Yeniden toparlanma sürecinden sizinle birlikte geçerek büyürler. Lütfen çocuklarınızı bu süreçten geçerken destekleyin ve yüreklendirin! Unutmayın iyi bir boşanma kötü bir evlilikten daha iyidir. Kaynak: www.milliyet.com.tr , Uzm. Psikolog, Psikoterapist Ruşen Nur Arıkan köşe yazısı PORTRE (ROBIN WILLIAMS) BİZİ BİZ YAPAN İNSANA VEDA… Bazı oyuncular vardır, sinemanın büyüsü yanlarında sönük kalır… ‘’Ölü Ozanlar Derneği’’ sinema sanatı açısından büyük ya da parlak bir iş sayılmayabilirdi. Fakat Robin Williams’ın aktörlük yeteneği, kurgusu dağınık, senaryosu sorunlu bir yapıtı dünyanın en bilinen, en kült filmlerinden biri haline getirdi. Özellikle 80 kuşağının duygu ve varoluş dünyasını inşa eden benzersiz insanı kaybettik… Psikiyatrinin çözümleyici özelliğiyle gündeme gelmiş olması, Robin Williams’ın intiharında kendini iyice hissettirdi. Bildiğimiz, bu ünlü ve yetenekli, ışıklı oyuncunun kokain, alkol ve depresyonla hayatının çeşitli 17 safhalarında ciddi mücadeleler verdiğiydi. Başarıların, ona yönelen sevginin bü-yüklüğüyle bu büyük-lüğün içine taşıdığı hiçlik arasında salınıp durmasına sebep olan iki uçlu bir sarkaçta yaşamını idame ettir-meye çalıştı demek ki… 63 yaşında intihar eden Robin Williams, oğlu doğduğunda kokaini bıraktı; bir daha da bu alışkanlığına geri dönmedi. Aynı zaman da alkole de veda etti Ta ki 2004 yılında ‘’dünyanın sonu olmasa da dünyanın sonunu görebildiğiniz’’ uzak bir Alaska kasabasında ki üç ayrı film çekimi sırasında minik bir viski şişesini açana kadar… Bu sapmanın arkasından aktörün alkol sorunundan dolayı yeniden rehabilitasyon merkezine girdiği duyulmuştur. Ama başarılı olmamıştır. Diğer düşmanı klinik depresyondu ve kamuoyuna açık sayılmazdı. Sonunda, sakin bir yaz akşamı evine gitti ve depresyona yenildi. Zengin bir aileden gelen, akıllı ve çalışkan bir öğrenciydi. Aynı yıl içinde hem sınıf başkanı hem de okulun güreş takımına seçilmişti. Sonraki yıllar okulun serserileri tarafından hor görülmeye başlayınca, komediye olan doğal yeteneğini bir korunma mekanizması olarak kullanmaya başladı. Üniversitede politika okurken okulu bıraktı; birkaç sene sonra New York’taki 18 dünyaca ünlü oyunculuk akademisi olan Juilliard School ‘a tam burslu olarak girmeye hak kazandı. Klasik oyunculuk eğitimi almıştı. Robin Williams, oyunculuk sanatına olan saygısı ve emprovize komediye olan yetenek ve tutkusunu en iyi performanslarında kusursuz bir şekilde harmanladı.Micheal Ritchi’nin ‘The Survivors’ filminde Reagan Amerikası’nın temel taşı olan orta sınıf bir ‘baby boomer’ ı oynarken de mükemmeldi. Sanatsal olarak Williams’ın kariyeri 1980’lerin sonunda 1990’ların ortasına kadar sürekli en üst seviyedeydi. İlk Oscar adaylığını aldığı ‘’Good Morning Vietnam’’da radyo stüdyosunda estirdiği fırtına, hala unutulmazlar arasında. 2009 ‘da vizyona giren ‘World’s Greatest Dad’ aktörün son iyi filmi oldu. Kaynak: Popüler Psikiyatri Dergisi, Sayı 81; sayfa 34-36. 19 Evlilik İle İlgili Karikatürler 20 21 Fıkra (kıssadan hisse) Güve Kozası Bir çocuk sekropia denilen bir tür güve kozalarını topluyor ve bahar gelince, güvelerin kozalardan nasıl çıktıklarını hayretle ve ilgi ile seyrediyordu. Fakat güvelerin kozadan çıkarken sarf ettikleri gayret, çırpınma karşısında da içinde bir acıma hissi gelişiyordu. Babası bir gün, bu böceklerin bir tanesinin kozadan çıkmasını güçleştiren ipeği makasla kesti. Fakat sonuç şaşırtıcı idi; çok geçmeden böcek öldü. Baba bu olay üzerine oğluna şu hayat dersini verdi: oğlum, bu böcek kozasından dışarı çıkarken sarf ettiği gayret neticesinde, vücudundaki zehri dışarı verir. Eğer o zehir dışarı verilemezse böcek ölür. Aynı zamanda da bu çırpınışlar sayesinde ileride kendisi için çok gerekli olan kasları güçlenir. İnsanlar da, daha güçlü, daha dayanıklı ve daha iradeli olmak ve böylece istediklerini yapabilmek için önlerine çıkan zorluklarla mücadele ederek olgunlaşır, gelişir ve güçlenirler. Eğer insanlar, arzularına kolayca ulaşırlarsa karakterleri zayıflar, adeta, içlerinde bir şeyin ölmüş olduğunu hissederler.” Kaynak: http://www.hikayeler.gen.tr/2010/07/05/guve-kozasi/ Sorumluluk Vaktiyle her türlü maddi imkâna sahip olmasına rağmen can sıkıntısından, hayatın yaşanmaya değmez olduğundan yakman bir prens vardı. Kardeşleri, arkadaşları gezer, ava gider, eğlenirken o odasına kapanır, sürekli düşünürdü. Oğlunun bu haline hükümdar babası çok üzülüyordu. Bir gün hükümdar, ülkesinin en bilge kişisini sarayına çağırtıp ona oğlunun durumunu anlattı ve buna bir çözüm bulmasını istedi. Bunun için bilgeye bir hafta mühlet verdi. Bir hafta içinde bir formül bulamazsa bunun hayatına mal olabileceğini de hatırlattı. 22 Yaşlı bilge üç beş gün düşünüp taşındı; aklına hiç bir çözüm gelmedi. Bu nedenle canını olsun kurtarmak için ülkeyi terk etmeye karar verdi. Üzgün, dalgın bir şekilde ülkeyi terk ederken, bir köyün yakınında koyunlarını, keçilerini otlatan küçük yaşta bir çobanla bir süre ahbaplık etti. Bundan cesaret alan küçük çoban yaşlı dostuna “Amca şu hayvanlarıma biraz göz kulak oluver de, ben de şu görünen köyden azık alıp geleyim, bugün azık almayı unutmuşum” dedi. Bilge de zevkle kabul etti. Bilge, kafası, karşılaştığı olaylarla meşgul bir halde hayvanlara göz kulak olurken, bir keçi yavrusu kenarında oynamakta olduğu uçurumdan aşağı yuvarlanıverdi. Aşağı inip onu kurtarmadıkça kendi kendine kurtulması da mümkün değildi. Bilge küçük çobana verdiği sözü doğru dürüst tutabilmek için kuzuyu kendisi kurtarmaya karar verdi. Bu amaçla uçurumun dibine indi. Önce kuzuyu sırtına bağladı, sonra tırmanmaya başladı. Birkaç tırmanma başarısızlıkla sonuçlandı. Ama bilge yılmadı. Uğraştı, didindi, zorlandı ama sonunda kuzuyu yukarı çıkarmayı başardı. Küçük dostuna verdiği sözü tutabilmek, bunun için de kuzuyu uçurumdan çıkarmak bir süre kafasını öyle meşgul etti ki, kendini bu işe o kadar verdi ki başından geçmekte olan olayı, canını kurtarabilmek için ülkeyi terk etmekte oluşunu unuttu. Fakat bu durum onun kafasında bir şimşek çakmasına sebep oldu. Şöyle düşündü: “Bir kimse ciddi olarak bir işle meşgul olur, bir girişimde bulunup onu başarı ile sonuçlandırmak arzusu benliğini tam olarak kaplarsa, o kimse için can sıkıntısı, eften püften olayları kafasına takmak diye bir şey söz konusu olamaz”. Bu gerçek herkes, dolayısıyla hükümdarın oğlu için de geçerlidir. Bilge artık kaçma fikrinden vazgeçip hemen geri döndü ve hükümdarın huzuruna çıkarak şu çözümü sundu: “Hükümdarım, eğer oğlunuzun can sıkıntısından kurtulmasını, hayata bağlanmasını istiyorsanız ona bir sorumluluk yükleyin, zamanını kaplayıcı bir meşguliyet verin. Can sıkıntısının, yaşamaktan şikayet etmenin ana sebebi başıboşluktur. Oğlunuza yükleyeceğiniz sorumluluk ne derece ciddi, sonucu ne derece ağır olursa, kendini o ölçüde can sıkıntısından kurtaracak, yaşama mücadele ve azmi o derece artacaktır”. Kaynak: http://www.hikayeler.gen.tr/2007/09/22/sorumluluk/ 23 Doğum Günü Tebrikleri… Yeni bir yaşın önce sağlık, sonra diledikleri tüm mutlulukları getirmesi dileğiyle; Kasım ayında doğan bütün personel ve öğrencilerimizin Doğum Günü Kutlu Olsun! NiCE YILLARA... ÖĞRENCİLERİMİZ: 12.11.1988-2/L Yunus KOÇ 12.11.1990-2/A Tuna ARSLAN 11.11.1991-2/C Erkan DEMİR 16.11.1991-2/C Emrah ÇAKMAKLI 23.11.1991-2/K Burak GÜRBÜZ 26.11.1992-2/C M. Burak ÇİMEN 26.11.1991-2/G Emre İshak SOY 28.11.1992-2/C Yavuz Selim KIŞ 01.11.1993-2/A Sezer KILIÇLI 03.11.1993-2/G Soner SÜRE 07.11.1993-2/C Emre BACACI 15.11.1993-2/N Abbas YÜKSEL 18.11.1993-2/B Murat AKMAN 29.11.1993-2/B Ali SARI 01.11.1994-2/E Evren KÜÇÜK 04.11.1994-2/E Hüseyin ATMACA 24 06.11.1994-2/A Cihat GÖCEOĞLU 06.11.1994-2/C Burak MANGALTEPE 07.11.1994-2/H Erdi KILIÇGİL 11.11.1994-2/H Hilmi ERMİŞ 15.11.1994-2/C Yunus DOĞAN 15.11.1994-2/G Ahmet ERDOĞAN 17.11.1994-2/M Bekir SALLAN 25.11.1994-2/H Ferhat DİZEN 27.11.1994-2/H Abdülkadir YILMAZ 27.11.1994-2/İ Onur KÖKTAŞ 30.11.1994-2/F Burak ERCAN 29.11.1992-1/C Hakan ERTEKİN 10.11.1994-1/C Bilgin BAŞAR 21.11.1994-1/D Oğuzhan HEPER 29.11.1994-1/B Ünal ŞEYİHOĞLU 17.11.1995-1/E Abdullah Enes KARA 13.11.1995-1/C O. Çağlar ÇAVDAR 22.11.1995-1/B Basri ÇÖMLEK Hazırlayan: Reh. ve Psk. Dan. Br. A. 25
© Copyright 2024 Paperzz