TÜRKÇE

‹LKÖ⁄RET‹M
TÜRKÇE
DERS K‹TABI
5. SINIF
Alev MÜFTÜO⁄LU ~ Selahattin BEKTAfi
Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunun 08.12.2011 gün ve 223 sayılı
Kurul Kararı ile 2012-2013 Öğretim Yılından itibaren 5 (beş) yıl süre ile ders kitabı
olarak kabul edilmiştir.
Bulgurlu Mahallesi Üçpınarlar Caddesi Nu.: 89
Küçükçamlıca - Üsküdar / İstanbul
Telefon: 0 216 327 15 42 Faks: 0 216 545 87 69
Editör
Kadriye MÜFTÜOĞLU
Rehberlik Uzmanı
Tahsin İLHAN
Ölçme Değerlendirme Uzmanı
Kenan GEDİK
Dil Uzmanı
Lale Aslı BİÇER
Görsel Tasarım
Özgür MERAL
Program Geliştirme Uzmanı
Okyay DOĞAN
BASKI YERİ VE YILI
Bilnet Matbaacılık Biltur Basım Yayın ve Hizmet A.Ş. Tel: +90 216 444 44 03
Dudullu Organize Sanayi Bölgesi 1. Cad. No: 16 Ümraniye / İSTANBUL
Haziran 2014
İstiklâl Marşı
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl.
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar?
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet;
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
3
Mehmet Âkif Ersoy
Gençliğe Hitabe
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet
muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli
hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve
hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine
düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini
düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür
edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali
görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın
bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış
ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm
ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet
ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî
menfaatlerini, müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret
içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk
istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil
kanda mevcuttur.
4
Mustafa Kemal Atatürk
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
(1881-1938)
5
‹Ç‹NDEK‹LER
‹ST‹KLÂL MARfiI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3
ATATÜRK’ÜN GENÇL‹⁄E H‹TABES‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4
ATATÜRK PORTRES‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5
‹Ç‹NDEK‹LER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6
1. TEMA: B‹REY VE TOPLUM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9
Okulumuz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .11
Üzüntü Paylafl›l›nca Azal›r . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .12
Herkese Güzel Bir Dünya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .14
Kiraz A¤ac›ndaki Çal›kuflu (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . .16
Tatl› Dil (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .19
2. TEMA: ATATÜRK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22
Bugün . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .24
Bu Milletle Neler Yap›lmaz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .26
Atatürk’ün Gözyafllar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .29
Ülkemizde Cumhuriyet (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .32
K›rk As›rl›k Türk Yurdu (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .34
3. TEMA: SA⁄LIK VE ÇEVRE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 36
Orman Tükenirse . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .38
Derinliklerde Yaflam . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .40
Rüzgâr . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .43
Son Mart› (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .44
Kara Toprak (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .48
6
4. TEMA: DE⁄ERLER‹M‹Z . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 49
Söyleflerek Ö¤renme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .50
Kelo¤lan’›n Diliyle . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .54
Vatan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .56
O¤uz Ka¤an Destan› (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .57
Nasrettin Hoca’n›n Köyünde (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . .59
5. TEMA: GÜZEL ÜLKEM TÜRK‹YE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 61
Türkiye’m . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .63
Anadolu’da Kilim Demek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .65
‹stanbul Dünyam . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .67
Edirne (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .69
Bursa (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .70
6. TEMA: YEN‹L‹KLER VE GEL‹fiMELER . . . . . . . . . . . . . . . 71
Telefonun Bulunuflu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .73
Uçak Yolculu¤u . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .75
Ayça’n›n Günlü¤ü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .76
Esrarl› Ada (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .79
Ad›n› Göklere Yazd›ran Çocuk (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . .82
7
7. TEMA: ÜRET‹M, TÜKET‹M VE VER‹ML‹L‹K . . . . . . . . . . . . 86
Enerji Birikimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .88
Çal›flan Halk›m . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .90
Geri Kazan›m . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .93
Ekmek (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .95
Piflirme Araçlar› (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .96
8. TEMA: GÜZEL SANATLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .99
El ‹fllemeleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .101
Ebru Sanat› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .103
Bugün Bayram . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .105
Masal Ülkesinde Irmaklar (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . .106
Sanatkârlar El Öpmezler (Serbest Okuma Metni) . . . . . . . . . . . . . . . . . .108
KAYNAKÇA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .110
TÜRK‹YE HAR‹TASI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .111
TÜRK DÜNYASI HAR‹TASI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .112
8
TEMA
1
B‹REY ve TOPLUM
BU TEMADAK‹ MET‹NLER‹M‹Z
Okulumuz
Üzüntü Paylafl›l›nca Azal›r
Rak›m ÇALAPALA
Sulhi DÖLEK
Herkese Güzel Bir Dünya
Hülya GÖKPALA
Serbest Okuma Metni:
Kiraz Ağac›ndaki Çal›kuflu
Reflat Nuri GÜNTEK‹N
Serbest Okuma Metni: Tatl› Dil
fievket RADO
9
10
OKULUMUZ
Her yerden daha güzel
Bizim için buras›,
Okul, sevgili okul,
Nefle, bilgi yuvas›.
Güzel kitaplar burada,
Birçok arkadafl burada,
‹nsan nas›l sevinmez,
Böyle yerde okur da?
Senin çat›n alt›nda
Girmez kötü duygular,
Bilgi giren yerlerde
Kalmaz art›k kayg›lar.
Her yerden daha güzel
Bizim için buras›,
Okul, sevgili okul
Nefle, bilgi yuvas›!
Rak›m ÇALAPALA
Belirli Günler ve
Haftalar ‹çin fiiirler
11
ÜZÜNTÜ PAYLAfiILINCA AZALIR
Atay’›n s›ra arkadafl› Hüseyin, ders boyunca h›çk›rd› durdu. Ö¤retmenin anlatt›klar›n›
dinlemiyordu, bütün gece a¤lam›fl gibiydi.
Dersin bitti¤ini belirten zil çald›. Ö¤renciler birer ikifler ç›k›p koridora döküldüler. Atay
d›flar› ç›kmad›. S›n›fta kalarak Hüseyin’e yaklaflt›.
“Ne oldu sana Hüseyin? Neyin var?” diye sordu.
Hüseyin karfl›l›k vermedi. S›ran›n üstüne kapanarak a¤lamaya bafllad›.
Atay, elini arkadafl›n›n omzuna koydu. “Ne olursun a¤lama!” dedi. “Neye üzüldü¤ünü
söylersen belki bir yard›m›m dokunur sana.”
Hüseyin, omuzlar› sars›la sars›la a¤l›yordu.
“Söylesene, neyin var? Sana yard›m etmek istiyorum.”
“Ne yapabilirsin ki?” dedi Hüseyin. “Elinden ne gelir sanki?”
Hüseyin do¤ruldu. Elinin tersiyle gözlerini sildi. “Annem hasta.” dedi h›çk›rarak.
“Hastaysa iyileflir. A¤lanacak ne var bunda? Doktora gitmedi mi peki?”
“Gitti. Doktor, ameliyat olursa iyileflece¤ini söyledi.”
“Gördün mü? Demek ki üzülecek bir fley yok.”
“Var!” dedi Hüseyin. Atay’la konuflmak biraz içini açm›flt›. Art›k a¤lam›yordu.
“Annen ameliyat olduktan sonra iyileflecekse neden üzülüyorsun?”
“Çünkü ameliyat için çok para gerek. Bizim hiç param›z yok. ‹ki ayd›r evin kiras›n› bile veremiyoruz. Babam›n bütün kazanc›, ilaç paras›na ancak yetiyor. Babam da iyice zay›flad›. O da hastalanacak diye, ödüm patl›yor.”
12
“Üzülme!” dedi Atay. “Bir çözüm bulunur. Bundan kuflkun olmas›n .”
Hüseyin’in sesi yine titremeye bafllam›flt›:
“Senin için böyle konuflmak kolay. Çünkü hasta olan senin annen de¤il.”
Atay, arkadafl›n›n elini tuttu. “Sana yard›m edece¤im.” dedi. “Söz veriyorum, bir
çözüm bulaca¤›z. Ne olursun, daha fazla üzülme!”
Hüseyin, Atay’›n bu güç duruma çözüm bulabilece¤ine do¤rusu hiç mi hiç inanm›yordu.
Ama yine de girifl zili çald›¤›nda oldukça rahatlam›fl görünüyordu. Üzüntülerini bir arkadafl›
ile paylaflmas›n›n rahatl›¤› içindeydi. fiimdi kendini derse kat›lmaya haz›r hissediyordu.
Sulhi DÖLEK
Güzel Türkçe 5
hzl.: T. O⁄UZKAN, E. ÖZDEM‹R
(Düzenlenmifltir.)
13
HERKESE GÜZEL B‹R DÜNYA
Atila, okula gitmek için evden ç›kt›. Bakkal›n oldu¤u köfleden, ana caddenin yaya kald›r›m›na indi. Trafik ›fl›kl› iflaret cihaz›n›n bulundu¤u yaya kald›r›m›n›n bafl›na ulaflt›. Bekledi. Yürüme engelli bir adam›n engellilere özgü arabas›yla bekledi¤ini gördü.
Az sonra yeflil ›fl›k yand› ve tüm yayalar yürümeye bafllad›lar. Bu s›rada Atila “Ah!” diye bir ses duydu. Hemen sesin geldi¤i yöne bakt›. Bir de ne görsün? Yürüme engelli adam
arabas›yla yola devrilmiflti.
Atila kofltu. Birkaç kifli daha gelmiflti. Engelli adam› arabas›yla kald›rd›lar. O, bir yandan teflekkür ediyor, di¤er yandan da yak›n›yordu:
— Kald›r›mlar bu kadar yüksek yap›l›r m›? Engelliler niçin düflünülmez?
Engelli adam, elleriyle arka tekerlekleri h›zla çevirdi. Yolun karfl› kenar›na geçti. fiimdi ayn› durum yine vard›. Kald›r›mlar yine yüksekti. Üstelik bu s›rada yayalara k›rm›z› ›fl›k
da yanm›flt›. Araçlar h›zla geçiyorlard›. Dikkatli geçmeseler, engelli adama çarpabilirlerdi.
Atila ve birkaç kifli, engelli adam› arabas›yla kald›r›ma ç›kard›lar.
Engelli adam çok korkmufltu. Yüzünden boncuk boncuk akan terleri sildi. Kendisine
yard›m edenlere tek tek teflekkür etti.
Atila okula geldi. ‹lk dersin günlük olaylar bölümünde bunu anlatt›. Ö¤retmen Ayten
Han›m, Atila’y› kutlad›.
14
— Biliyor musunuz, dedi. Benim fakültedeki ö¤retmenlerimden biri görme engelliydi. Mithat Enç
Bey... Hiç unutamam, onun çok güzel bir sözü vard›:
“Herkes bir gün engelli olabilir.”
Bu söz üzerine konufltular. Engelliler için neler
yap›labilece¤ini tart›flt›lar. ‹lginç sonuçlara ulaflt›lar.
Engelliler de hemen her ifli baflarabiliyorlard›. Spor
yapabiliyorlard›. Onlar için yap›lacak çok ifl vard›.
Ancak, yolda, ifl yerinde, evde rahatça hareket edebilecekleri düzenlemelere ihtiyaçlar› vard›. Engellilere güzel ve rahat bir yaflam sunulabilmesi için bu düzenlemelerin hemen yap›lmas› gerekiyordu.
Hülya GÖKPALA
(Bu kitap için yaz›lm›flt›r.)
15
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
K‹RAZ A⁄ACINDAK‹ ÇALIKUfiU
Tatili geçirmek için Kozyata¤›’na gitti¤im zaman, kirazlar yetiflmifl olurdu. Büyük bahçenin caddeye bakan yüzü, bafltan bafla kiraz a¤açlar›n›n yemiflleriyle donan›rd›.
Kiraz› çok severdim. Bu tatil günleri içinde serçe kufllar› gibi yaln›zca kirazla geçinirdim. Yüksek dallar›n uçlar›nda kalm›fl son kirazlar› bitirmeden a¤açtan inmezdim.
Bir akflam üstü; yine bir a¤aç tepesinde kiraz yiyor, çekirdeklerini uzaklara savurarak
e¤leniyordum. Bunlardan biri, yoldan geçen yafll›ca bir komflunun ta burnunun ucuna isabet etmesin mi? Adamca¤›z neye u¤rad›¤›n› anlayamam›flt›. fiaflk›n flaflk›n etraf›na bak›yor, fakat bafl›n› yukar› kald›rmay› ak›l edemiyordu. Sesimi ç›karmasam, oldu¤um yerden
k›m›ldamasam belki de münasebetsiz bir kuflun, tepesinden geçerken düflürdü¤ü bir çekirdek sanarak çekilip gidecekti. Fakat son derece korkmufl ve utanm›fl olmama ra¤men
kendimi tutamad›m. Gülmeye bafllad›m.
Adamca¤›z, iri bir dal›n üstüne ata biner gibi oturmufl, büyükçe bir k›z›n güldü¤ünü
görünce dayanamad›. Hiddetle kafl›n› gözünü oynatarak:
– Bravo han›m k›z›m! Hiç yak›flt›ramad›m. Maflallah, hem de sizin gibi eriflmifl, yetiflmifl koskoca bir han›ma...
16
O dakika yer yar›lsa yerin içine girecektim. Yüzüm kim bilir ne renklere girmiflti?
A¤açtan düflme tehlikesine ra¤men, ellerimi gö¤sümün üzerine kavuflturdum. Hafifçe boynumu büktüm.
– Beni affediniz beyefendi, dedim. Böyle olmas›n› istemezdim. Büyük dikkatsizlik...
Bu masum yalvarmalar›m, ihtiyarc›¤› insafa getirecekti. Tahminimde aldanmam›flt›m... Komflu Bey, benim bu hareketime ve sesimdeki titreyifle dayanamad› yumuflad›.
– Sizin ad›n›z ne, bakay›m?
– Çal›kuflu.
– Bu nas›l isim böyle?
– Beni okulda böyle ça¤›r›rlar da... As›l ismim Feride... Yaln›z flimdilik izin verirseniz,
size birkaç kiraz ikram edebilir miyim?
Bir sincap çevikli¤iyle dallara t›rmanmaya bafllad›m. ‹htiyar komflu, ellerini yüzüne
kapatarak:
– Aman dallar çat›rd›yor... Düflüceksiniz Feride Han›m, diye ba¤r›yordu. Ben bu telafla ald›rm›yor, söyleniyordum:
17
– Merak etmeyin düflmeye o kadar al›fl›¤›m ki...
– Aman k›z›m... Düfleceksiniz...
– Bitti efendim bitti. Yaln›z onlar› size nas›l verece¤im? Buldum efendim, ona da çare buldum.
Önlü¤ümün cebinden mendilimi ç›kard›m, kirazlar› içine doldurarak bir ç›k›n gibi ba¤lad›m.
– Mendili hiç merak etmeyin. Gayet temizdir. fiimdi onu yere düflürmeden tutman›z› rica ederim. Bir... ‹ki... Üç... Yakalam›flt›...
– Çok teflekkür ederim k›z›m, dedi. Yaln›z ben flimdi mendilinizi nas›l geri verece¤im?
– Ziyan› yok... Size hediyem olsun!
Biraz evvel birbirimizle kavga etmemize az bir fley kald›¤› hâlde flimdi ihtiyar komflu
ile gülüflüyor, ayr›l›rken birbirimize el sall›yorduk.
Reflat Nuri GÜNTEK‹N
Uygun Okuma Saatim
18
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
TATLI D‹L
Ma¤aza vitrinlerindeki mankenleri bilirsiniz. Hepsi güler yüzlüdür. ‹çlerinde pek de güzelleri vard›r. Ama dilleri olmad›¤› için so¤ukturlar. Onlar her ne kadar insan benzeri iseler
de sahici insanlar› güzel yapan, s›cak yapan dildir. Ama her dil de¤il. Dilin de tatl›s› olmal›.
Bir insan, her fleyi tatl›; ama dili ac› konufluyor ise ne yapsa kâr etmez. Öylesinin sevimli,
cana yak›n olmas›na imkân yoktur. Çünkü o dil a¤z›n içinde her dönüflünde can yakar, kalp
k›rar, gönül devirir. Üstelik ac› dilin zarar› yaln›z karfl›s›ndakine de¤ildir; kendi sahibini de
dünya güzeli olsa çirkinlefltirir. Nice güzel insanlar vard›r ki dilleri yüzünden sevilmezler.
Ama tatl› dil öyle mi ya? Y›lan› deli¤inden ç›kar›r, derler. Y›lan pek insan dilinden anlamaz ama tatl› dilin neler yapmaya yetti¤ini anlatmak için herhâlde böyle demifller. Ne kadar öfkeli olursan›z olun tatl› dil sizi yat›flt›r›r. En yapmayaca¤›n›z iflleri size tatl› dille, güler
yüzle yapt›r›verirler. “Haydi flekerim flunu yapar m›s›n?” demek baflka, “Kalk flunu yap!” de-
19
mek baflkad›r. “Kalk flunu yap!” dedikleri zaman “Ne etsem de yapmasam?” diye düflünürsünüz. “Ne diye yapacakm›fl›m? Mecbur muyum? Baflkas› yaps›n! Hep bize mi yükleniyorlar? Yapmayaca¤›m iflte!” dersiniz. Ortada hiçbir sebep olmasa bile dayatman›n yollar›n›
arars›n›z; eninde sonunda yapmaya mecbur olsan›z daha iyi yapmaz, bafltan savars›n›z.
Çünkü bu emir size dilin tatl› taraf›ndan gelmemifltir. Bir de: “Haydi flekerim, ne olur, flunu
yapar m›s›n?” dediklerini düflünün. ‹flleriniz biraz ters gitmifl, eve yorgun gelip koltu¤a henüz s›rt›n›z› dayam›fl bile olsan›z, bu tatl› dil sizi yerinizden kald›r›r. ‹flleriniz ters gitmiflse
“Bunda evdekilerin ne suçu var?” diye düflünürsünüz. Ne kadar yorgun olursan›z olun, ufak
bir zahmetin sizi daha fazla yormayaca¤›na kendi kendinizi inand›rmaya çal›fl›rs›n›z. ‹çinizden bir kuvvet, bu tatl› emri yerine getirmeniz için sizi sanki zorlar. Çünkü tatl› dil surat›n›za çarpmam›fl, kalbinize ifllemifltir. ‹nsan kalbi de pek gevrek bir fleydir. Ac› dil onu nas›l k›r›verirse tatl› dil de onar›r. Tatl› dilin emrini o keyifsiz hâlinizle yerine getiriverirsiniz.
“Mademki tatl› dil her kap›y› açan sihirli bir anahtard›r, öyle ise ne duruyoruz, dilimizi
tatl›laflt›ral›m.” diyen bilmem bulunur mu? Çünkü bu, ha deyince olacak ifllerden de¤ildir.
20
Gönülleri fetheden tatl› dil, bütün gücünü gönülden al›r. ‹nsan›n dilinin tatl› olmas› için gönlünün tatl›, iyi olmas› laz›md›r. Kötü bir adam›n dökece¤i tatl› dil, tilkinin kargaya döktü¤ü
tatl› dil gibidir. ‹nsan› belki k›sa bir zaman için aldat›r ama çabucak da foyas› meydana ç›kar. Hakiki tatl› dil iyi insanda olur. Yüre¤i merhametle, sevgi ile dolu insan›n dili de kendili¤inden tatl›lafl›r. ‹nsan bu geçici dünyada gönül y›kman›n, kalp k›rman›n bofllu¤unu
sezmeli ki en küçü¤ünden en büyü¤üne kadar tatl› dille, güler yüzle seslenebilsin.
fievked RADO
Eflref Saat
(K›salt›lm›flt›r.)
21
TEMA
2
ATATÜRK
BU TEMADAK‹ MET‹NLER‹M‹Z
Bugün
Bu Milletle Neler Yap›lmaz
Uluğ TURANLIO⁄LU
Muammer YÜZBAfiIO⁄LU
Atatürk’ün Gözyafllar›
Sabiha GÖKÇEN
Serbest Okuma Metni:
Serbest Okuma Metni:
Ülkemizde Cumhuriyet, ‹brahim fi‹MfiEK
K›rk As›rl›k Türk Yurdu, Zafer YURT
22
23
BUGÜN
Durmadan dalgalanan flanl› bayra¤›m,
Yurdumun en büyük bayram› bugün!
Ufuklar gül açs›n, gülsün topra¤›m,
Yurdumun en büyük bayram› bugün!
A¤açlar bezensin, dallar süslensin,
Bahçeler donans›n, allar süslensin.
Ata’n›n geçti¤i yollar süslensin,
Yurdumun en büyük bayram› bugün!
Yurt için savaflmak bir flanl› dü¤ün,
Yaflamak duygusu her fleyden üstün,
‹stiklal sevdas› ufkumuzda gün,
Yurdumun en büyük bayram› bugün!
24
Tarihe s›¤mayan flanlar Türk’ündür,
Ölümden korkmayan canlar Türk’ündür,
Bayra¤a renk veren kanlar Türk’ündür,
Yurdumun en büyük bayram› bugün!
(...)
Bayra¤›n alt›nda yatan›m›z var,
Destanlar kayna¤› vatan›m›z var,
Kan›n› topra¤a katan›m›z var,
Yurdumun en büyük bayram› bugün!
Ulu¤ TURANLIO⁄LU
Belirli Günler ve Haftalar
hzl.: Ahmet KÖKLÜG‹LLER
(K›salt›lm›flt›r .)
25
BU M‹LLETLE NELER YAPILMAZ
Cumhuriyete kavuflmak için nas›l bir yol izlenecekti? Neler yap›lacakt›? Atatürk, bu sorular›n yan›t›n› halk içinde, halkla birlikte arad›. Bu amaçla kongreler düzenledi. Kongrelere kat›lanlar›n düflüncelerini dinledi. Onlara, kendi görüfllerini aç›klad›. Cumhuriyete giden
yolu, halkla birlikte kararlaflt›rd›. ‹flte bu kongrelerden birine, Erzurum Kongresi’ne kat›lm›fl
olanlardan birinin anlatt›klar›:
Mustafa Kemal Pafla, 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a geldi. Yüksek rütbeli subaylarla
birlikte, Erzurum’un ileri gelenleri kendisini karfl›lad›lar.
Erzurumlular›n eski ve güzel bir âdeti vard›. fiehre gelen konuklar›, Erzurum’un flirin
göründü¤ü nokta olan Il›ca’da karfl›larlar, yoldafll›k ederlerdi. O gün de böyle oldu. Mustafa Kemal Pafla, arkadafllar›yla birlikte Il›ca’ya gelmiflti. Kapl›can›n önündeki sö¤ütlerin gölgesinde oturdular.
Mustafa Kemal Pafla, yurdumuzun içinde bulundu¤u durumu anlat›yordu. Bir aral›k,
gözleri Il›ca’n›n bat›s›ndaki s›rtlara kayd›. Buradan afla¤›ya do¤ru, bir adam a¤›r a¤›r iniyor-
26
23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi’nin topland›¤› okul binas›
du. Mustafa Kemal’in bak›fllar›, bu gelen adama tak›lm›flt›. Herkes o tarafa do¤ru bakmaya
bafllad›. Az sonra, bize do¤ru gelen adam›n ard›ndan befl on ka¤n› belirdi. Bunlar kad›nl›
erkekli, otuz kiflilik bir göçmen kafilesiydi. Önde yürüyen adam yaklafl›nca adam›n gür ve
ak sakall›, dinç bir ihtiyar oldu¤unu gördük. ‹htiyar, konuklar›n yan›na gelince durdu.
Mustafa Kemal Pafla, ihtiyar›n hat›r›n› sordu. Sonra aralar›nda flöyle bir konuflma geçti:
— A¤a, böyle nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?
— Paflam, y›llarca önce düflman gelirken buradan göçmüfltüm. Çukurova’da idim. fiimdi de köyüme dönüyorum.
27
Mustafa Kemal Pafla, bir an durdu, düflündü. ‹htiyara, yurdun içinde bulundu¤u durumu
anlatt›. Onun, Erzurum’da s›k›nt› çekece¤ini belirtmek istedi. Sonra flöyle devam etti:
— A¤a, yoksa oralarda geçinemedin mi?
‹htiyar, hemen flöyle karfl›l›k verdi:
— Hay›r Paflam, Çukurova cennet gibi bir yer. Bir eken yüz biçiyor. Bize tarla da verdiler, çay›r da. Allah’a flükür, çocuklar›m çal›flkand›r da. Nerede olursa olsun ekmeklerini
ç›kar›rlar. Geçimimiz çok iyiydi. Rahatt›k. Hiçbir s›k›nt›m›z yoktu. Yaln›z, flu son günlerde
iflittik ki düflmanlar Erzurum’u almak istiyorlarm›fl. Kimin mal›n› kimden al›yorlar?
Bu söz Mustafa Kemal Pafla’y› duyguland›rm›flt›. Yan›ndakilere döndü. Onlara flunu
söyledi:
– Bu milletle neler yap›lmaz!...
Sonra, ihtiyarla vedalafl›p ayr›ld›. Ayn› gün ifle koyuldu. Alt› saat süren uzun bir toplant› yapt›. Toplant›da, bize dünyan›n durumunu anlatt›. Yurdumuzun içinde bulundu¤u
güçlükleri bir bir aç›klad›.
O gün, Mustafa Kemal Pafla’n›n yan›ndan ç›karken içimiz rahatt›. Onun sözlerinde,
sesinde ve gözlerinde kurtulufl ›fl›¤›n› görmüfltük. Bu ›fl›k içimizde yerleflmifl, kökleflmiflti.
Cumhuriyete giden yolu bu ›fl›k ayd›nlatacakt›...
Atatürk’ü Anmak
hzl.: Muammer YÜZBAfiIO⁄LU
(Düzenlenmifltir.)
28
ATATÜRK’ÜN GÖZYAfiLARI
Cumhuriyetin 15. y›l dönümüydü. Bayram, bütün ülkede törenlerle kutlan›yordu.
Cumhurbaflkan› Mustafa Kemal Atatürk, Ankara’daki törenlere kat›lmak istemifl, kat›lamam›flt›. A¤›r hastayd›, doktorlar› izin vermemifllerdi. Dolmabahçe Saray›’nda yat›yordu. O günü Atatürk’ün manevi k›z› Sabiha Gökçen flöyle anlat›yor an›lar›nda:
29 Ekim 1938 sabah›... Bütün gayretine karfl›n, Atatürk yata¤›ndan kalkamad›.
Durumu çok a¤›rd›. Yan›na gittim. Beni görür görmez ilk sözü flu oldu:
— Bugün bayram, Cumhuriyet Bayram›.
Sesi titriyordu. Anlat›lmas› güç bir ac› vard› sanki sesinde. Yüzü her zamankinden
daha solgundu. Elleri, bal mumu rengini alm›flt›. Gözlerinin etraf›ndaki mor halkalar birer derin kuyuyu and›r›yordu. Deniz mavisi gözleri, sanki laciverte dönüflmüfl gibiydi.
Akflama do¤ru gençler bayram kutlamas›ndan dönüyorlard›. Kuleli Lisesi ö¤rencileri, öteki lise ö¤rencileri, gençler vapurlara doluflmufl, Dolmabahçe Saray›’n›n önüne
gelmifllerdi. Ata’y› görmek istiyorlard›. “Yaflas›n Atatürk, Yaflas›n Cumhuriyet!” sesleri
ortal›¤› inletiyordu. Bir ara hep birlikte Onuncu Y›l Marfl›’n› söylemeye bafllad›lar.
Türk’üz, cumhuriyetin gö¤sümüz tunç siperi!
29
Türk’e durmak yaraflmaz, Türk önde Türk ileri!
Gençler coflmufllard›. “Atatürk! Atatürk! Atatürk!” diye ba¤r›fl›yor, onu görmek istiyorlard›. Sesler dalga dalga yükseliyor, Atatürk’ün yatt›¤› oday› dolduruyordu.
Odaya, Atatürk’ün doktoru Neflet Ömer Bey ile yaveri Salih Bozok girdiler. Atatürk, onlara bakt›. Yüzünde tatl› bir ifade belirdi. Sonra yan›na ça¤›rd›. Onlara:
— Duyuyor musunuz, diye sordu.
— Duyuyoruz Paflam, dediler.
— Bunlar bizim gençlerimiz, bizim gençlerimiz, dedi.
— Evet Paflam, bizim gençlerimiz, dediler.
— Cumhuriyeti emanet etti¤im gençlerimiz, dedi.
— Evet Paflam, dediler.
— Ne gür sesleri var!.. Güçlü, inançl› bir nesil yetifliyor. Bu neslin heyecan›, yurt
ve bayrak aflk› köreltilmemelidir. Böyle olursa dünyan›n en büyük, en mutlu ülkesi biliniz ki Türkiye olacakt›r, dedi.
— Onu köreltmeye kimsenin
gücü yetmeyecektir Paflam, dediler.
— Ama bunu isteyenler ç›kacakt›r! Tarihe bak›n, uluslar›n mutlulu¤una, esenli¤ine gölge düflürecek
kötü niyetlilerin ç›kt›klar›n› görürsünüz, dedi.
— Fakat Paflam, onlarda sizin
att›¤›n›z temel var, dediler.
Gençlerin sesi durmak bilmiyordu. “Atatürk! Atatürk! Atatürk!”
sözcükleri ortal›¤› inletiyordu. Atatürk dayanamad›:
— Bu çocuklar› görmek istiyorum... Buraya kadar geldiklerine göre hiç olmazsa onlara bir el sallamal›y›m, dedi.
Doktorlara göre k›m›ldamamas›, hareket etmemesi gerekiyordu.
30
— Fakat, dediler.
— Nedir fakat, dedi.
Bunu çok sert bir biçimde söylemiflti. Hemen pencerenin önüne
bir koltuk koydular. Atatürk bu koltu¤a oturdu. ‹flte o zaman k›yamet
koptu d›flar›da. Onu gören gençler
ç›lg›nca alk›fll›yorlar, ellerindeki
bayraklar› sall›yorlard›. Görülecek
bir manzarayd›. Birden gözleri doldu. Gözyafllar› yanaklar›ndan afla¤›
daml›yordu.
Nice zorluklar› yen-
mifl, düflmanlar› dize getirmiflti. Bu
büyük insan, büyük kumandan
cumhuriyeti emanet etti¤i gençlerin
sevgisi karfl›s›nda a¤l›yordu. Ulusunu, gençlerini buradan eliyle selamlad›ktan sonra,
— Yoruldum, dedi. Çok çabuk
yoruluyorum. Beni lütfen yata¤›ma
yat›r›n›z. Onlar› gördüm ya, çok
mutluyum...
Yata¤›na yat›r›ld›...
Sabiha GÖKÇEN
Atatürk’le Bir Ömür
hzl.: Oktay VEREL
(Düzenlenmifltir.)
31
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
ÜLKEM‹ZDE CUMHUR‹YET
Mustafa Kemal Pafla, Samsun’a ç›kt›ktan sonra Erzurum ve Sivas toplant›lar›n› yapm›fl ve Ankara’ya gelmiflti. Bafllataca¤› Kurtulufl Savafl›’na halk deste¤ini sa¤lamak için
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açm›flt›. Her ilden gelen Milletvekilleri, onu Meclis Baflkan›
olarak seçmifllerdi.
Savafl zaferle sonuçlan›nca devletimiz bir süre, 23 Nisanda kurulan Büyük Millet
Meclisi ad›na yönetildi. Ancak bunun baz› zorluklar› ç›kt› ortaya. Bu zorluklar› aflmak için
Mustafa Kemal Pafla, çoktand›r kafas›na koydu¤u cumhuriyet yönetimine geçmek istedi.
28 Ekim 1923 günü Mustafa Kemal Pafla, ‹smet ‹nönü ile birlikte baz› silah arkadafllar›n› Çankaya Köflkü’ne davet etti. Düzenledi¤i toplant›da onlara “Yar›n cumhuriyeti ilân
edece¤iz.” dedi. O gece baz› haz›rl›klar yap›ld›.
(29 Ekim 1923’te Büyük Millet Meclisi topland› ve Anayasa’m›z›n birinci maddesine,
“Türkiye Devleti’nin hükûmet flekli cumhuriyettir.” f›kras› eklendi ve oylanarak kabul edildi.) Arkas›ndan da cumhurbaflkan› seçimi yap›ld›. 158 oyla Mustafa Kemal Atatürk,
Türkiye Devleti’nin ilk cumhurbaflkan› seçildi.
Cumhuriyetin ilan› ve Atatürk’ün cumhurbaflkan› seçilmesi, top at›fllar›yla selamland›
ve yurdun her yerinde çoflkulu flenlikler yap›ld›.
32
O günden beri, 29 Ekim ülkemizde ulusal bayram olarak kutlan›yor.
Mustafa Kemal Atatürk, yurdumuzu düflmanlardan kurtaran, devletimizi kuran ve
bizlere cumhuriyeti arma¤an eden en büyük devlet adam› ve Türk halk›n›n önderidir.
“Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaflatacak sizlersiniz.” diyen Mustafa Kemal Atatürk, vasiyeti
olarak cumhuriyeti, Türk gençlerine emanet etmifltir.
Biz, Türk ulusu olarak Atatürk’ün bize verdi¤i bu mesaj› hiçbir zaman unutmayaca¤›z.
Cumhuriyeti korumak ve kollamak, her zaman bizim en kutsal görevimiz olacakt›r.
‹brahim fi‹MfiEK
Ulusal Bayramlar ve
Atatürk Haftas›
33
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
KIRK ASIRLIK TÜRK YURDU
1923 y›l› Mart›n›n 15. Pazar günüydü. Atatürk, Adana istasyonunda trenden inmifl, sa¤› solu dolduran halk›n coflkun alk›fllar› ve “Yafla, var ol!” sesleri aras›nda yaya olarak flehre giriyordu.
Yar› yolda karalar giymifl olan bir kad›n kalabal›¤› göze çarpt›. Sonra kalabal›¤›n aras›ndan, ellerinde pankart tafl›yan dört genç k›z ç›kt›. Atatürk’ün önünde durdular. Arkalar›ndan bir k›z daha göründü ve o da Atatürk’ün önünde durdu. Yalvaran bak›fllarla konuflmaya bafllad›. Bu genç k›z›n flahs›nda henüz esir bulunan ‹skenderun’la Antakya’n›n Türk olan
bütün halk›: “Bizi de kurtar!” diye yalvar›yordu.
Herkesin gözleri yaflarm›flt›. H›çk›r›klar›n› tutamayanlar vard›.
34
Atatürk’ün de gözleri nemliydi. Bafl› e¤ilmifl gibiydi. Genç k›z›n konuflmas› bitince aln›
yükseldi. Mavi gözlerinde ve pembe yüzünde bir çelik par›lt›s› görüldü. Her kelimesi üzerinde kuvvetle durarak:
— K›rk as›rl›k Türk yurdu yabanc› elinde kalamaz! dedi.
On alt› y›l sonra Hatay davas›n›n en heyecanl› günlerinde hasta ve bitkin olmas›na ve
doktorlar›n mutlak istirahat önerisine karfl›n, Hatay’a yak›n olmak için tekrar Adana’ya gitti...
Dört saat ayakta durmak ve çal›flmak gibi ola¤anüstü bir dayan›kl›l›k gösterdi. Hatay
kurtuldu. Fakat Atatürk’ü kaybettik.
‹smail Habib, bu konuyu flöyle tamamlar:
— Hatay, Hatay!... Seni kurtaran ayn› zamanda senin flehidin oldu!
Zafer YURT
Atatürk’ten An›lar
35
TEMA
3
SA⁄LIK VE ÇEVRE
BU TEMADAK‹ MET‹NLER‹M‹Z
Orman Tükenirse
Derinliklerde Yaflam
Orhan ASENA
Dilsaz KOCATÜRK - Dilek MOLBAY
Rüzgâr
Cahit KÜLEB‹
Serbest Okuma Metni:
Serbest Okuma Metni: Kara Toprak
Son Mart›, Ahmethan YILMAZ
Gülağ ÖZ, Bütün Yönleriyle Âfl›k Veysel
36
37
ORMAN TÜKEN‹RSE
Her fley birkaç saat içinde olup bitti. Önce bir ya¤mur bofland›, sonra da da¤lardan köye, yaman bir sel geldi. Önüne ne ç›kt›ysa al›p götürdü. Evlerle birlikte bütün eflyalar da selle gitti.
Bunun üzerine köylüler topland›lar.
— Bu böyle olmaz, dediler. Bu ifl böyle gitmez. Bu
bizim köy, bahts›z bir köy. Çünkü iki da¤ aras›nda.
Ya¤mur bofland› da sel indi mi her fleyimizi sele
veriyoruz. Bir fley yapmam›z gerek.
Bir genç:
— Al›p bafl›m›z› gidelim, dedi. Büyük flehirlere gidelim. Oralarda ifl yok mu? ‹fl bulur çal›fl›r›z.
Bir ihtiyar:
— Olmaz öyle fley, dedi. Evden, yurttan ayr›lmak kolay de¤il. Herkes b›rak›r giderse köy kime kalacak? fiu güzel da¤, flu güzel tepeler, flu bahçeler ne
olacak? Bu köyü b›rakamay›z, baflka yerlere gidemeyiz.
Bir baflka genç:
— Her y›l sel geliyor. Emeklerimiz bofla gidiyor. ‹nsan nerede olsa çal›fl›r, nerede olsa
karn›n› doyurur, dedi.
38
‹htiyar adam k›zd›:
— Sen ne diyorsun o¤ul, dedi. Senin dedi¤in, insano¤luna yak›flmaz. Köyde kalacak,
hep birlikte sele karfl› savaflaca¤›z, bize bu yak›fl›r.
Köylüler aras›nda en yafll›s› Koca Hasan’d›. Koca Hasan dedi ki:
— Bundan y›llarca önce bu köyde, sel nedir kimse bilmezdi. Ama o zamanlar köy böyle de¤ildi. Da¤lar, bay›rlar, tepeler hep ormand›. Her yan yeflillik içindeydi. Daha sonra o
kesti, bu kesti; yavafl yavafl orman tükendi. Da¤lar, tepeler, bay›rlar kelleflti. Böylece olanlar bize oldu. Art›k ya¤mur ya¤d› m› ard›ndan da sel geliyor.
fiimdi yapaca¤›m›z bir ifl var. Köyü a¤açland›raca¤›z. Da¤lara, tepelere, bay›rlara bol
bol a¤aç dikece¤iz. Baflka çaremiz yok.
Koca Hasan sustu. Herkes ona hak verdi. Ertesi gün bütün köylü a¤aç dikmeye bafllad›.
Orhan ASENA
Belirli Günler ve Haftalar
hzl.: Z. P›nar SALAN
(Düzenlenmifltir.)
39
DER‹NL‹KLERDE YAfiAM
Suda yaflam nas›ld›r? Hangi ilginç bitki ve hayvanlar vard›r? Bunlar aras›nda nas›l bir
iliflki bulunmaktad›r? Bu ve benzeri birçok sorunun yan›t› için bilim insanlar› baz› araflt›rmalar yapm›fllar.
Bilim insanlar› araflt›rmalar›n›n birinde, bir su kaplumba¤as› yakalay›p üzerine kamera yerlefltirmifller. Bu kaplumba¤aya da bir ad vermifller: Yeflil. Yeflil’in yolculu¤unu kamera arac›l›¤›yla izleyerek sudaki yaflam›n ve denizalt› dünyas›n›n kimi ilginç yönleri hakk›nda bilgi edinmeyi hedeflemifller. ‹ncelemelerini bir rapora dökmüfller. fiimdi bu rapordan
baz› bölümler okuyal›m:
Su kaplumba¤as› Yeflil, yumurtalar›n› gömdü¤ü s›cak kumsal› yavafl yavafl geçip denize do¤ru ilerledi. Dald›, derin sulara do¤ru yöneldi. Derin bir soluk al›p ci¤erini hava ile
doldurdu. Bu havayla su alt›nda befl saat kalabilecekti. Bu yolculuk Yeflil’i çok heyecanland›r›yordu.
Sonunda Yeflil, su alt›ndayd›. Uzaktan kocaman bir bal›k Yeflil’e do¤ru yaklafl›yordu. Yeflil,
güvenli bir yer aramaya bafllad›. Oysa gelenler
küçücük bal›klard›. Kendi kendine “Yanl›fl alarm!”
derken geçen baraküda sürüsünü paletiyle selamlad›. “Uzaktan sanki tek bal›k gibi görünüyorlar.”
diye düflündü. Baraküdalar sanki bir müzi¤in ritmine uymufl dans ediyorlard›. Hepsi ayn› anda
Baraküdalar
40
sola dönüyor, sa¤a k›vr›l›yordu. Ayn› anda kuyruk sall›yorlard›. Büyük bal›klar›n akl›n›
kar›flt›r›yor, onlara yem olmaktan kurtuluyorlard›.
Baraküdalar› geçen Yeflil, biraz daha dibe dald›. Burada denizgülleri vard›. Rengârenk bir çiçek bahçesini and›r›yordu. Bir bal›¤›n ona yaklaflt›¤›n› gördü. “Ama, ama!”
demeye kalmadan denizgülü vantuzuyla bal›¤› yakalad›¤›
gibi götürdü. Denizgüllerinin vantuzlar›ndan kaçmak, bir
kaplan›n pençesinden kurtulmak kadar zordur.
Denizgülü
Denizin derinliklerindeki yaflam, al›fl›lm›fl›n d›fl›ndaki paylafl›mlarla insan› flafl›rtmaya devam ediyordu.
Bunlardan biri de palyaço bal›klar›n›n, denizgülünün
düflman› olan kelebek bal›¤›n› avlamas›d›r. Onlar da denizgüllerinin vantuzlar›na kendilerini siper etmifl, büyük
Palyaço bal›¤›
bal›ktan saklan›yorlard›.
Yeflil; palyaço bal›klar›n› geçti, mercan kayal›klar›na yöneldi. Bu kayal›klar› su kaplumba¤alar› çok sever çünkü mercan kayal›klar›,
çeflitli canl›lar› içinde bar›nd›r›r. Buralarda dev
kat›rt›rnaklar›, süngerler, denizkestaneleri, istiridyeler ve bin bir çeflit bal›k bulunur.
Mercan kayal›klar›
Yeflil, bir süre bal›klar› izledi. Daha sonra
mercan kayal›klar›nda a¤›r a¤›r hareket etti. Kayal›klar›n yan›ndan geçerken gördü¤ü süngerlere yöneldi.
Ahtapot
Tafl bal›¤›
Pilot bal›¤›
Kelebek bal›¤›
41
Köpek bal›¤›
Yeflil, süngerlerle karn›n› doyurdu. Yan›nda baflka arkadafllar› da vard›. Onlar dururken o yüzeye yükseldi ve kafas›n› sudan ç›kar›p derin bir nefes ald›. Yeniden dald›. Derinlere do¤ru h›zla yüzdü. Yine kayal›klara, arkadafllar›n›n yan›na yöneldi. Kayalar›n aras›na
girdi. Kameran›n hep ayn› yeri göstermesinden hareket etmedi¤i anlafl›l›yordu. Kayalar›n
aras›nda kendini kaybettirmifl, dinleniyor olmal›yd›.
Hareketsiz kamerada bir süre sonra kocaman ve beyaz bir köpek bal›¤› belirdi. Yeflil’e
k›sa sürede yaklaflt›. Onun koca cüssesine tutunmufl pilot bal›klar› seçilebiliyordu. Köpek
bal›¤›n›n onlar›n k›l›na bile dokunmad›¤› görünüyordu.
Yeflil’in su alt›ndaki yolculu¤uyla ilginç hayatlar gördük. Yerküredeki sularda daha nice
ilginç hayatlar var. Örne¤in, Hint Okyanusu’nda yaflayan tafl bal›¤›, s›rt dikenlerindeki zehiri
ile bir insan› kolayl›kla öldürebilir. Omurgas›z hayvanlar aras›nda en karmafl›k beyne sahip
ahtapotlard›r. Denizatlar› ise yumurtalar›n› eflinin karn›na b›rak›r.
Kocaman maviliklerde çok ama çok ilginç bir yaflam vard›r.
Su Canl›lar›
Dilsaz KOCATÜRK-Dilek MOLBAY
(K›salt›larak düzenlenmifltir.)
Su kaplumba¤as›
42
RÜZGÂR
fiimdi bir rüzgâr geçti buradan,
Kofltum ama yetiflemedim.
Nerelerde gezmifl tozmufl,
Ö¤renemedim.
Besbelli, denizden ç›k›p
K›y›lar boyunca gitmifltir,
Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu,
Yüre¤ini allak bullak etmifltir.
Sonra bafllam›fl t›rmanmaya da¤lara do¤ru,
Bulutlar› koyun gibi gütmüfltür.
Okflay›p otlar› yaylalarda,
Büyütmüfltür.
Köylere de u¤rad›ysa e¤er,
Islak, karanl›k odalarda beflik sallam›flt›r.
Günefl alt›nda çal›flanlara,
‹mdat eylemifltir.
...
Kentlere de u¤ram›fl ki yan›mdan geçti,
Haflhafl çiçe¤ine benzer k›zlar görmüfltür.
Bir gülüfl, bir tel saç, all›k, pudra,
Al›p gitmifltir.
fiimdi bir rüzgâr geçti buradan,
Kofltum ama yetiflemedim.
Sorsayd›m söylerdi herhâlde,
Soramad›m.
Cahit KÜLEB‹
Ça¤dafl Türk fiiirleri Antolojisi
hzl.: Mehmet FUAT
(Düzenlenmifltir.)
43
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
SON MARTI
O gün de her gün oldu¤u gibi, ifl ç›k›fl›ndan sonra parka gitmifltim. Buras›, yaflad›¤›m
kentin apartmanlar aras›na s›k›flm›fl, küçük bir park›yd›. Kentin kirli bir denizi vard›. Park,
mavisini yitirmifl bu denizin, yak›nlar›nda bir yerdeydi.
Kentin tek akasya a¤ac› bu parktayd›.
Parkta yaln›z bu a¤aç vard›. ‹nsanlar a¤açlar› önemsememeye bafllay›nca a¤açlar da
birer birer hastaland›lar. Art›k kimse onlara güzel sözler söylemiyordu. Sevilmediklerini ve
istenmediklerini düflünmeye bafllad›lar. Unutulman›n ac›s›yla daha fazla yaflayamad›lar.
Kurudular ve öldüler.
Akasyan›n tozlu yapraklar› vard›. Her yeni gelen bahar, dallar›n› daha geç yeflillendiriyordu. Hep, bir sonraki baharda, onun kurumufl olabilece¤ini düflünerek korkuyordum.
Zay›f ve çelimsizdi. Tek dostu bendim. Her akflamüzeri onu görmeye gidiyor, ona flark›lar
söylüyordum. Onu seviyordum ve yaflamas›n› istiyordum. E¤er o da kurursa bu kentteki
çocuklar›n sonsuza de¤in, akasya a¤ac› göremeyece¤ini düflünüyordum. Bu beni çok korkutuyordu. Söyledi¤im flark›larla, onun yaln›zl›¤›n› ve umutsuzlu¤unu gidermeye çal›fl›yordum.
...
Yine bir gün tam ona flark›lar söylerken birden ard›mdan bir ses duydum:
44
—Ne kadar güzel flark› söylüyorsun!..
Bafl›m› çevirdim ve yafll› bir mart›yla göz göze geldim. Çok flafl›rm›flt›m. Kentte hiç
mart› kalmad›¤›n› san›yordum.
Emin olmak için:
—Çocuklu¤umun mart›lar›na benziyorsun! San›r›m sen de bir mart›s›n!.. dedim.
“Evet” anlam›nda sevgiyle gülümsedi.
Y›llar sonra bir mart› görebilmifl olman›n sevinciyle:
– Seni görünce çocuklu¤umun o güzel günlerini an›msad›m. O zamanlar çocuklar›n
flark›lar›nda, oyunlar›nda kufllar ve a¤açlar olurdu. Gökyüzüne bakt›¤›m›zda par›ldayan
bir günefl görürdük. A¤açlar ve kufllar henüz vard› ve bu deniz o zamanlar masmaviydi.
Yaln›z de¤ildik ve her fley daha güzeldi, dedim.
Yafll› mart›, gri gökyüzüne bakarak konufltu:
– Ben de o zamanlar, çocuklar›n bafllar› üzerinde uçard›m. Kanatlar›m, onlar›n rüzgârda uçuflan saçlar›na de¤erdi. Gençtim. Tüylerim parlak, kanatlar›m gergin ve diriydi.
Güneflin batt›¤› yere kadar uçabilir, kanatlar›m› akflam›n bulutlar›na sürebilirdim. O zamanlar gökyüzü ile deniz aras›ndaki en mutlu mart› bendim. Ama flimdi... Bu denizin tek
mart›s›y›m. Halk›m, y›llar önce bu kirletilmifl denizi terk etti. Okyanusun ötesine, kendilerine yeni sular aramaya gittiler. Ben, onlarla bu uzun yolcu¤a ç›kmayacak kadar, bu deni-
45
zi seviyordum. Onun büsbütün yaln›z kalmas›na dayanamazd›m. Birilerinin kalmas› gerekiyordu ve ben kald›m. ‹nsanlar, bu denizin sular›n› kirlettiler. Bal›k ve yosunlar›n tümü öldü. fiimdi, onunla ilgilenen yaln›z ben var›m. Günde iki kez, ölgün sular›n üzerinde, flöyle
bir uçuyorum. Uçarken yafll› gövdemi, bir kez asitli sular›na de¤diriyorum. Bu kanatlar›ma
çok ac› veriyor. Ama ona hiç bir fley belli etmemeye çal›fl›yorum. Çünkü, bu ona, az da olsa bir yaflama sevinci veriyor. E¤er bundan ac› duydu¤umu anlarsa bu küçük mutlulu¤unu da yitirir. ‹flte benim öyküm bu. Günlerdir bu parka geliyorum ve akasyaya söyledi¤in
o güzel flark›lar› dinliyorum. Kim oldu¤unu, ne ifl yapt›¤›n› bile bilmiyorum. Ama seni seviyorum. Çünkü, bu kocaman kentin tek akasya a¤ac›n›n, yaln›z sen fark›ndas›n.
Bu sözler beni çok duyguland›rd›:
– Sevgili Mart›, dostlu¤un, beni bu kentin en mutlu kiflisi k›lacak. Bundan böyle uçabildi¤ini bilmek, bana sevinç verecek. Ne zaman gökyüzüne bak›p seni düflünsem, yüre¤inin at›fl›n›, kalbimin yan›nda hissedece¤im. Mesle¤ime gelince. Ben bir doktorum. Oysa, çocuklu¤umda uçurtmac› olmak istemifltim. O zamanlar, gökyüzünün en uzak y›ld›zlar›na gidebilecek uçurtmalar yapmay› düfllerdim. Fakat büyüdü¤ümde uçurtmac›l›kla ilgili bir okulun olmad›¤›n› ö¤rendim. Sonra doktor oldum. Art›k, uçurtma yapmay› da unuttum. fiimdi yazar olmak ve bu kentin çocuklar› için bir masal kitab› yazmay› düflünüyorum.
Masallarla büyümüfl çocuklar›n, bir gün bu denize eski mavi rengini vereceklerine; güzel
bir dünya kuracaklar›na inan›yorum. ‹flte o gün, çocuklar›n söyledi¤i flark›lar›n konusu de¤iflecek; a¤açlar›n yeniden dirilip, çiçeklendi¤ini görece¤iz. Sen, art›k benim dostumsun.
Bu güzel günler için birlikte çal›flal›m. Birçok fley duydun, bir çok fleye tan›k oldun. Bunlar› bana anlat, ben de yazay›m. Masallar›m›z, onlara güzel bir dünyan›n varl›¤›n› duyursun.
46
Büyüsünler ve o dünyay› geri getirsinler. Benim öyküm de bu, sevgili Mart›! Önceleri tek
dostum akasyayd›. fiimdi sen de vars›n. Bundan böyle, iki dostum oldu¤u için, iki kez mutluyum, dedim.
Mart›n›n solgun gözleri renklendi:
—Doktor, dedi. “Son nefesimde bile, böyle güzel sözlere inanabilirim ve savaflabilirim. Gök ile deniz aras›nda uçabildi¤im sürece, sana olanlar› anlataca¤›m. Sen de bunlar› yaz! Ama flimdi gitmeliyim doktor!.. Kanatlar›m› denizin solgun sular›na de¤dirip ona yaflad›¤›m›z› an›msatmal›y›m. Biliyorsun o çok yaln›z ve sular› çok derin.”
Ahmethan YILMAZ
Karanfilli Dev Amca
(K›salt›lm›flt›r.)
47
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
KARA TOPRAK
Dost dost diye nicesine sar›ld›m,
Benim sad›k yârim kara toprakt›r.
Beyhude doland›m bofla yoruldum,
Benim sad›k yârim kara toprakt›r.
Nice güzellere ba¤land›m kald›m,
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum,
Her türlü iste¤im topraktan ald›m,
Benim sad›k yârim kara toprakt›r.
Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi,
Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi,
Kazma ile dö¤meyince k›t verdi,
Benim sad›k yârim kara toprakt›r.
Adem’den bu deme neslim getirdi,
Bana türlü türlü meyva yetirdi,
Her gün beni tepesinde götürdü,
Benim sad›k yarim kara toprakt›r.
Karn›n yard›m, kazmay›nan belinen,
Yüzün y›rtt›m, t›rna¤›nan elinen,
Yine beni karfl›lad› gülünen,
Benim sad›k yârim kara toprakt›r.
Güla¤ ÖZ
Bütün Yönleriyle Âfl›k Veysel
(K›salt›lm›flt›r.)
48
TEMA
4
DE⁄ERLER‹M‹Z
BU TEMADAK‹ MET‹NLER‹M‹Z
Söyleflerek Öğrenme
Keloğlan’›n Diliyle
Hülya GÖKPALA
Ahmet UYSAL
Vatan
‹brahim Alâattin GÖVSA
Serbest Okuma Metni:
Serbest Okuma Metni:
Nasrettin Hoca’n›n Köyünde
Oğuz Kağan Destan›, Suat KARADA⁄
Mehmet ÖNDER
49
SÖYLEfiEREK Ö⁄RENME
Hacivat: Karagöz’üm, iki gözüm, gel seninle söyleflelim.
Karagöz: Ne var Hacivat? Hangi da¤da
kurt öldü? Sen benimle konuflur muydun?
Hacivat: fiiirin, tarihin babas› say›lan kifliler
nerede yaflam›fllard›r, bilir misin?
Karagöz: Haa, Hacivat’›m ne bilirim ya...
Söyle de ö¤renelim.
Hacivat: fiiirin babas› Homeros, ‹zmirlidir;
tarihin babas› Heredot, Bodrumludur.
Karagöz: Ben de Bursal›y›m, ne olacak?
50
Hacivat: Karagöz’üm, iki gözüm, sen hiç fabl okudun mu?
Karagöz: Hay›r Hacivat’›m, okumad›m. Sen bu sorular› b›rak da akflam bize yeme¤e
gel. Akflam yemekte kuzu kapama var.
Hacivat: Hem güldüren hem düflündüren hayvan masallar› vard›r ya; onun babas›
Ezop’tur.
Karagöz: Haa, akflam evde kuzu kapaman›n yan›nda ac›l› ezme de var.
Hacivat: Ezme de¤il Karagöz’üm, Ezop. Ezop, 2600 y›l önce Band›rma’da do¤du.
Onun masallar› bugün bile anlat›l›r. Bak sana da bir fabl sunay›m da dinle:
51
Tavflan, ne zaman kaplumba¤ay› görse onunla, k›sa bacakl› oldu¤u ve yavafl yürüdü¤ü için
dalga geçermifl.
Sonunda kaplumba¤a bu
alaylara ve dalgalara dayanamam›fl ve bir gün tavflan›n karfl›s›na
dikilip:
— Dünyan›n en h›zl› koflan
hayvan› sensin zannetme. Ben
senden daha h›zl› koflabilirim, demifl.
Tavflan, bir kendine bakm›fl bir de kaplumba¤aya ve bafllam›fl gülmeye. Çünkü
kaplumba¤an›n s›rt›ndaki kabukla ve k›sac›k bacaklar›yla kendisini geçmesi imkâns›zm›fl.
Tavflan›n güldü¤ünü gören kaplumba¤a:
— Seni geçece¤ime inanm›yor musun yoksa? ‹stersen yar›flal›m. Kim kimden h›zl› kofluyormufl görelim, demifl.
Tavflan, sonuçtan emin bir
flekilde yar›flma teklifini kabul etmifl ve yar›fla bafllam›fllar. Yar›fl›n yar›s›n› tamamlayan tavflan,
içinden, “Nas›l olsa ben onu geçerim. Biraz dinleneyim, sonra
uyan›p bir kofluda kazan›r›m yar›flmay›.” deyip s›rtüstü uzanm›fl
bir a¤ac›n gölgesine.
Kaplumba¤a yar›flmay› kazanmak için var gücüyle çal›flm›fl.
Bu u¤rafl›n sonunda da bitifl yerine tavflandan önce gelmifl. Tavflan uyan›p da kaplumba¤an›n birinci oldu¤unu görünce hatas›n›
anlam›fl ve bir daha, “En h›zl› ben
koflar›m.” diye böbürlenmemifl.
52
Karagöz: Ay, valla çok hofluma gitti. Ben de Ezop Masallar› adl› kitab› al›p okuyay›m.
Hatta bizim han›ma, çocu¤a da okuyay›m.
Hacivat: Sen dur, hele bir de Akflehir’de yaflam›fl Nasrettin Hoca’m›z vard›r. F›kralar›n› tüm
Anadolu hatta tüm dünya bilir.
Karagöz: Haa, bak bu kifliyi bilirim, onu kim tan›maz! Onun f›kralar›ndan birini de ben
sana anlatay›m. Bak, dinle:
Hoca, bir aral›k yumurtan›n dokuzunu bir akçeye toplar, pazarda onunu bir akçeye satarm›fl.
Bir gün sormufllar:
— Yahu, bu ne biçim ticaret?
Hoca cevap vermifl:
— Müflterilerin bana hücumunu görmüyor musunuz? Bundan iyi keyif mi olur? Dostlar
al›flveriflte görsün, bu bana yeter.
Hacivat: Hay, a¤z›na sa¤l›k Karagöz’üm.
Hülya GÖKPALA
(Bu kitap için yaz›lm›flt›r.)
53
KELO⁄LAN’IN D‹L‹YLE
Aradan y›llar geçti. Anam›, köyümü özledim. Köyümün da¤lar›, topraklar› burnumda
tüter oldu. “Varay›m, köyümü, anam› bir yol daha göreyim.” diyerek yönümü ülkemden yana çevirdim. Kervanlardan birine kat›ld›m, kona göçe yol almaya bafllad›k.
Gide gide kervan›m›z görkemli bir kente ulaflt›. Sokaklar adam doluydu. Ba¤›ran, ça¤›ran, gülen, a¤layan belirsizdi. Her yerde büyük bir haz›rl›k göze çarp›yordu. Sorduk, ö¤rendik ki ertesi gün o ülkenin kurtulufl bayram› kutlanacakm›fl. Yar›fllar, gösteriler, flölenler
düzenlenecekmifl. Bizi de davet ettiler.
– Kal›n, e¤lencemize kat›l›n, dediler.
Kervanc›bafl›, kalma karar›n› verince sevindik, bir hana yerlefltik.
Sabah›n erken saatlerinde gürültüler uyand›rd› hepimizi. Gösteriler bafllam›flt›. Biz de
koflup halk›n topland›¤› alana vard›k. Aç›l›fltan sonra yar›fllar bafllad›.
Önce eflek yar›fl› yap›ld›. En arkada kalan efle¤in binicisine arma¤anlar verildi. Halk
gülmekten yerlere yatt›. Ard›ndan s›ra çuval, yo¤urt yeme, deve koflusu gibi yar›fllara geldi. Bütün bu yar›fllar hepimizi güldürdü, e¤lendirdi.
Ö¤leden sonra, bafl› güneflte p›r›l p›r›l yanan iri k›y›m bir adam ç›kt› ortaya. Bafllad›
dolaflmaya. Bu yi¤itle karfl›laflacak bir kel aranm›fl, ama bulunamam›fl. Birden padiflah›n
askerleri beni gördüler, aman zaman dememe f›rsat b›rakmadan yaka paça alana sürüklediler. Kel yi¤idin yan›nda, küçücük kald›m. Halk gülmekten k›r›ld› geçti. Peflrevden sonra yi¤it üstüme yürüdü, s›ksa suyumu ç›karacakm›fl gibi geliyordu. Beni tutmak isterken iri ba-
54
caklar›n›n aras›ndan s›yr›ld›m, kaçt›m. Belimdeki uçlar› dü¤ümlü kufla¤›m› hemen ç›kard›m, savurdum. Kufla¤›n dü¤ümleri kel kafal›n›n bacaklar›na dolaflt›, onu düflürdü. Uzun
kufla¤›, adam›n boynundan geçirdim, bir kördü¤üm att›m, üstüne ç›k›p oturdum.
Halk beni alk›fllad›, alk›fltan yer gök inledi. Öte yandan padiflah, en yi¤it adam›n›n
böyle yenik düflmesine, üstelik halk›n beni alk›fllamas›na öfkelenmesin mi? At›na atlad›¤›
gibi geldi, bafl›ma dikildi:
– Beni rezil ettin Kelo¤lan, en yi¤it adam›m› oyuna getirdin, diyerek at›n› üzerime sürdü.
At geldi, yan›mda flaha kalkt›. Padiflah› üstünden att›, savurdu. Sonra da bafl›n› omzuma dayad›, kiflnedi. O zaman at› tan›y›verdim. Anam›n yoksulluktan satmak zorunda kald›¤›
benim sevgili doru k›sra¤›md› bu. Hemen üstüne atlad›m, sürdüm. Alan alk›fltan k›r›l›yordu.
– Gitme Kelo¤lan. Dön geri! Dön geri!
Dönmedim. Daha da h›zl› sürdüm at›m›. Doru k›srak binicisini bulmufl uçuyordu.
Ahmet UYSAL
Kelo¤lan’›n Diliyle
(Düzenlenmifltir.)
55
VATAN
Bir gün gelir baflka yerler gezersen,
Gönlünde bir yabanc›l›k sezersen,
Annesinden ayr› düflen bir yavru
Gibi s›zlar küçük kalbin; iflte bu
Vatan sevdas›d›r. Bu söze inan.
Hepimizin annesidir bu vatan.
Uzaklardan dönüyorken vatana,
Rüzgâr bir hofl koku getirir sana.
Dalgalar›n lisan›ndan anlars›n,
‹stersin ki gemi uçsun, yaklafls›n.
Bir minare gözükürken sislerden,
Kalbin taflar içindeki hislerden.
Mavi gökler, yeflil sular, flehirler,
Bize fleref f›s›ldayan nehirler,
Uyan diye u¤uldayan korular...
Düflün yavrum bu yerlerde neler var?
‹flte senin bu mübarek memleket,
Annen gibi onu sev de hizmet et.
...
‹brahim Alâ attin GÖVSA
fiiirlerle Türkiye
hzl.: Hüseyin TUNCER
‹smet ALPASLAN
(K›salt›lm›flt›r.)
56
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
O⁄UZ KA⁄AN DESTANI
... O¤uz Kaan’›n yan›nda ak sakall›, k›r saçl›, oldukça zeki bir veziri vard›. Bu vezirin ad›
Ulu¤-Türk’tü. Girdi¤i bütün savafllarda çarp›flmalarda her zaman yan›nda idi. Ulu¤ Türk, bir
gün rüyas›nda bir alt›n yay ile üç gümüfl ok gördü. Alt›n yay, gün do¤usundan gün bat›s›na kadar uzan›yordu. Üç gümüfl ok ise kuzeye do¤ru gidiyordu. Bu rüyadan oldukça etkilenen Ulu¤ Türk rüyas›n› O¤uz’a anlatt› ve sonra dedi ki:
— Ey O¤uz, senin ömrün hofl olsun. fiunu bilmelisin ki Allah bütün yeryüzünü ve gökyüzünü sana ve senden sona gelecek olan nesline ba¤›fllad›. Sen düflmanlar›n hilesine kan›p birbirine düflmüfl halk› derleyip toparlad›n, bir araya getirdin. Türk milleti senden gördü¤ü ve ö¤rendi¤i dürüstlü¤ü, mertli¤i bütün insanlara ö¤retecek gitti¤i her yere götürecektir.
Sana gelince art›k Allah’a s›¤›nma zaman›n yaklaflmaktad›r.
O¤uz Ka¤an Ulu¤ Türk’ün sözlerinden ne söyledi¤ini anlam›flt›:
— Peki flimdiye kadar kime s›¤›nd›¤›m›z› zannediyordun ki, diyerek koca bilgini cevaplad›ktan sonra o¤ullar›n› yan›na ça¤›rd›.
O¤ullar› yan›na gelip s›raland›lar. Bir yan›nda Gün, Ay, Y›ld›z di¤er yan›nda ise Gök,
Da¤, Deniz yer alm›flt›. Onlara flöyle buyurdu:
57
— O¤ullar›m, gönlüm avlanmak istiyor. Ne var ki yaflland›¤›m için gücüm buna yetmiyor. Bu nedenle sözüme kulak verin ve dediklerimi aynen yap›n. Büyük o¤ullar›m; Gün, Ay,
Y›ld›z! Sizler do¤uya gidin. Küçük
o¤ullar›m; Gök, Da¤, Deniz! Sizler de
bat›ya gidin, dedi.
O¤uz’un büyük o¤ullar› do¤uya;
küçük o¤ullar› ise bat›ya gittiler.
Gün, Ay, Y›ld›z ava ç›kt›ktan sonra av avlad›lar. Daha sonra bulduklar› bir alt›n yay› getirip babalar›na verdiler. Gök, Da¤, Deniz de bat›ya do¤ru gidip orada çok av yakalad›lar. S›rtlar› pek kar›nlar› tok, bulduklar› üç gümüfl ok ile geri
döndüler ve bulduklar› gümüfl oklar› babalar›na verdiler. O¤uz Ka¤an pek sevindi, mutlu oldu. Yay› üçe bölerek her bir parças›n› büyük o¤ullar›na da¤›tt›, söyledi:
— Ey büyük o¤ullar›m! Yay sizlerin olsun, yay gibi olup oklar› gö¤e kadar at›n, dedi. Oklar› da küçük o¤ullar› aras›nda paylaflt›r›p söyledi:
— Ey küçük o¤ullar›m! Oklar› size verdim. Yay oku atar sizler de ok gibi olun, dedi.
Büyük kurultay toplanm›flt›. O¤uz Ka¤an, büyük ala gölgelikli k›l çad›r›n›, alan›n en orta
yerine kurdurmufltu. Türkelinde ne kadar ileri gelen beyler, hanlar varsa hepsi toplanm›fl,
hepsi itaat etmiflti.
O¤uz Ka¤an, kurultaya kat›lanlar›n görüfllerini ald›ktan sonra, çad›r›n›n sa¤ yan›na k›rk
kulaç uzunlu¤unda bir a¤aç diktirmiflti. Bu dire¤in üzerine bir alt›n tavuk yerlefltirerek alt›na
da bir ak koyun ba¤latt›. Sol yan›na da k›rk kulaç uzunlu¤unda bir baflka direk diktirmifl, bunun üzerine ise bir gümüfl tavuk koydurmufl alt›na ise kara bir koyun ba¤latm›flt›. Sa¤ yan›na Bozoklar› yani, Gün, Ay Y›ld›z’›, sol yan›na ise üç oklar› yani; Gök, Da¤, Deniz’i alm›flt›. Arkas›nda ise, Ulu¤ Türk ayakta bekliyordu.
Bu öyle bir flölendi ki bu güne kadar, böylesi ne görülmüfl, ne de duyulmufltu. K›rk gün,
k›rk gece yenilip içildi. Daha sonra O¤uz Ka¤an yurdunu o¤ullar› aras›nda paylaflt›rd›:
— Ey o¤ullar›m! Ben çok yaflad›m. Çok savafllar gördüm. Çok karg› ve çok ok att›m. At
üstünde çok yol ald›m. Düflmanlar›m› a¤latt›m. Dostlar›m› güldürdüm. Allah’a olan borcumu ödedim. fiimdi sizlere yurdumu b›rak›yorum.
Suat KARADA⁄
O¤uz Ka¤an Destan›
(K›salt›lm›flt›r.)
58
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
NASRETT‹N HOCA’NIN KÖYÜNDE
Ankara’dan Eskiflehir’e yolunuz düflerse Sivrihisar’a varmadan yol üzerinde bir benzinlik vard›r. Benzinli¤in önünde yüksekçe bir kaideye oturtulmufl Nasrettin Hoca heykeli
görürsünüz. Hoca, “Bozo¤lan” diye ad› geçen efle¤in üzerinde güler yüzle, karfl› yamaçlardaki bir köyü seyrediyor.
Nasrettin Hoca heykelinin burada ne ifli var, diyemezsiniz. Az ötedeki bay›r›n alt›nda
Nasrettin Hoca’n›n do¤up büyüdü¤ü Hortu köyü, flimdiki ad›yla Nasrettin Hoca köyü var.
Ankara-Eskiflehir yoluna dikine inen, dar bir yoldan Hortu’ya gidilir. Uzak de¤il, birkaç
kilometre ötede... Köye girdi¤iniz zaman, bir kahvehane ve bir bakkal dükkan›n›n tahta peykelerinin s›raland›¤› meydanda durmay›, size selam verenlerin selam›n› almay› ihmal etmeyiniz. Hele bir de peykelere oturdunuz, size ikram edecekleri buruk, demli çay› yudumlamaya bafllad›n›z m› dilleri çözülecektir.
Hortu’da herkes bir Nasrettin Hoca torunudur. Herkes, Nasrettin Hoca’dan bildi¤iniz ya
da bilmedi¤iniz, duymad›¤›n›z f›kralar anlat›r. Size Hoca’n›n do¤du¤u evi, okudu¤u medreseyi, imaml›k etti¤i camiyi gösterirlerse flaflmay›n›z. Y›k›lm›fl, göçmüfl de olsalar kerpiçleri
59
yine de ayn› topraktan kesilmifl, ayn› temeller üzerine bir yenisi yap›lm›fl. Burada de¤iflen
sadece zaman...
Nasrettin Hoca’n›n köyü Hortu’da, insanlar hep güler yüzlüdür. Köyün bir ucundaki kerpiç bir evin Nasrettin Hoca’ya ait oldu¤unu ›srarla söylerler. Belki do¤ru, belki yanl›fl. Ne var
ki bu ev olmazsa flu evde Nasrettin Hoca do¤mufltur. Bu sokaklarda oynam›fl, toza bulanm›flt›r. Ve bir gün de babas› ile birlikte Sivrihisar’a gitmifl, Sivrihisar medreselerinde okumufltur. Onun bundan sonraki hayat hikâyesini f›kralar›ndan ad›m ad›m izleyebilirsiniz. Bir
süre Konya’da, daha sonra da Akflehir’dedir. On üçüncü yüzy›l›n sonlar›na do¤ru Akflehir’de ölür. Akflehir’deki türbesine gömülür. Nasrettin için Hortu bir bafllang›çt›r. Akflehir
son...
Sözden öze gelelim ve sohbetimize bir dü¤üm vural›m. Bir gün yolunuz Ankara’dan
Eskiflehir’e düflerse, Sivrihisar’a varmadan yolun sa¤›nda, bas›k daml› kerpiç evleriyle
küçük bir Anadolu köyü göreceksiniz. Hortu köyü, bu köyden bir insan yetiflmifl ve yedi yüzy›l tüm dünyaya insan›, insanl›¤›n iç ve d›fl yap›s›n› anlatm›flt›r. Küçük bir Anadolu köyü
ama ne büyük, ne haflmetli köy böyle!
Kolay m› Nasrettin Hoca yetifltirebilmek...
Mehmet ÖNDER
(K›salt›lm›flt›r.)
60
TEMA
5
GÜZEL ÜLKEM TÜRK‹YE
BU TEMADAK‹ MET‹NLER‹M‹Z
Türkiye’m
Anadolu’da Kilim Demek
Adil TURAN
Mehmet ÖNDER
‹stanbul Dünyam
Nursel SAYGINAR
Serbest Okuma Metni:
Serbest Okuma Metni: Bursa
Edirne, Zeki TUNABOYLU
Celâl S›tk› GÜRLER
61
62
TÜRK‹YE’M
Âfl›k olmuflum topra¤›na tafl›na,
Yerde gezen, gökte uçan kufluna,
Bahar›na, yaz›na, kara k›fl›na,
Âfl›k olmuflum.
Eli kalem, eli kazma, eli kürek tutan,
Yüzü toprak kokan,
S›n›rlar›nda omuz omuza yatan,
‹nsanlar›na...
Benim iyi yürekli kardefllerim.
Senin dostlar›nd›r.
Kötü göz bak›fllar›ndan bellidir sevgilim.
Benim gözümle bakmazlar sana.
Çi¤dem kokulu memleketim.
Ekin biçtim tarlalar›nda demet demet,
Kaval çald›m, koyun güttüm yaylalar›nda.
...
63
Gözlerin ne güzel deniz mavisi!
Ormanlar urban olmufl yeflil yeflil,
Uzan›r kollar›n nehirler boyu.
S›cak kuca¤›nda saadetim,
Benim çi¤dem kokulu memleketim.
...
Elimde saz, dilimde türkü memleketim.
Türkiye, do¤du¤um,
Türkiye, doydu¤um,
...
Türkiye, kondu¤um yurt!
Ve sen, gönlümde yatan memleketim.
Adil TURAN
hzl.: Hüseyin TUNCER ‹smet ALPRASLAN
fiiirlerle Türkiye
(K›salt›lm›flt›r.)
64
ANADOLU’DA K‹L‹M DEMEK
Anadolu halk› düflüncelerini ve duygular›n› flekillerle anlat›r. Bunlara çeflitli renkleri
katarak her birine ayr› bir anlam verir. Bu anlaml› flekilleri, çizgileri; hal›s›na, kilimine, çorab›na var›ncaya kadar ifller. Bu ürünlere el iflleri denir.
El ifllerinde çizgiler, flekiller, renkler konuflur. Yeflil muratt›r, mavi umuttur. Beyaz mutlulu¤u, siyah üzüntüyü, pembe bozuntuyu dile getirir. “Al giyenin gönlü dolu, mor giyenin
çoktur mal›.” derler.
65
Anadolu’da kilim, renk sofras›d›r. Al› al, moru mor, ak› karas›, sar›s› durusu, nesi var
nesi yoksa cömertçe ortaya döker. Evini, çad›r›n› bir bayram flenli¤i, bir dü¤ün alay› gibi
renklerle donat›r. Kilim, Anadolu’da gönül dolusu türküdür, yard›mlaflmad›r, dostluktur.
Sevgidir...
Anadolu kilimlerinde renkler ve desenler gelifli güzel seçilmez. Her yörenin kendine
özgü bir kilimi vard›r. ‹flin ustalar› hal›ya göz at›nca onun nerede, ne zaman dokundu¤unu
kolayca anlarlar.
Anadolu kilim ve hal›lar›n yün ipliklerini boyamada, do¤al boyalar kullan›l›r. Kök boya
dedi¤imiz bu renkler, çeflitli bitkilerin yaprak, meyve veya köklerinden ç›kar›l›r. Bu nedenle
hal›, kilim dokuyan köylerin ve kasabalar›n, boyal›k diye adland›rd›klar› otlaklar› vard›r. Bu
otlaklarda, boya elde edilecek çeflitli bitkiler özel olarak yetifltirilir. Anadolu kilimleri ve hal›lar›, do¤al renk özelliklerini bu otlaklar sayesinde korumufllard›r.
Mehmet ÖNDER
Ald› Sözü Anadolu
Hal›lar, Kilimler ve Bir Yaz›l› Hal›
(Düzenlenmifltir.)
66
‹STANBUL DÜNYAM
O yaz babam bizi ‹stanbul’a götürdü. Teyzemlerde kald›k. Bir buçuk ay boyunca, anam
ve babam ‹stanbul’u bize kar›fl kar›fl gezdirdiler. Ne güzel bir il ‹stanbul! ‹stanbul’da bin bir
çeflit dünya var.
‹stanbul için “Yedi tepeli, iki yakal› flehir...” diyorlar. Bir de “Tafl›, topra¤› alt›n...” diyorlar. Di¤er yanlar›n› tam çözemedim ama “iki yakal› flehir” dedikleri do¤ru. Bir vapura biniyorsun Avrupa yakas›na geçiyorsun. Bo¤az, ola¤anüstü! Öyle sevdik ki Bo¤az’›. Babam bizi kaç kez Bo¤az’da karfl›dan karfl›ya geçirdi. Vapurlar›n güvertesinde Bo¤az’a, denize, su
sesine karfl› çay içtik. Birkaç kez de sandalla gezdik. ‹lk kez bir plaja gittik, denize girdik.
Ben denizden hiç korkmad›m. Daha önce derelerde, havuzlarda çimmifltim ya!
Bir gün hayvanat bahçesine gittik. Uuuuuu! Ne kadar büyük bir bahçe! Neredeyse dünyadaki bütün hayvanlar var orada. Maymunlar, aslanlar, kaplanlar, bal›klar ve daha bir sürü hayvan. Kediler, köpekler, eflekler, y›lanlar bile var. En uzun hayvan zürafa, en büyük
hayvan fil. Onlardan korktum önce ama kafeste olduklar› için korkum geçti.
– Baba, hayvanlar› niçin kafeste sakl›yorlar?
– Hem kaçmas›nlar hem de insanlar onlar› görüp tan›s›nlar diye.
– Özgür olsalar daha iyi de¤il mi?
– Elbette iyi. Ama y›rt›c› olanlar insanlara zarar verebilir.
67
‹stanbul’da bir sürü kocaman yap› var. Öyle de güzeller ki... Camiler, saraylar, çeflmeler ve surlar...
Anamla babam bize Dolmabahçe Saray›’n›, Topkap› Saray›’n›, çeflmeleri, surlar›, Ayasofya’y› ve daha birçok camiyi gezdirdi. Her gezdi¤imiz yerde bize bilgiler verdiler. Ö¤renmekle bitmeyecek bir dünya ‹stanbul.
Anam bana fliir kitaplar› ald›. Kitaplarda birçok ‹stanbul fliiri var.
– Ben de ‹stanbul fliiri yazabilir miyim?
– Yazars›n elbet! ‹yice ö¤ren de...
Bir buçuk ay sonra Gümüflhane’ye döndük. Yüre¤imde ailemle yapt›¤›m›z ‹stanbul gezisinin tatl› bir hat›ras› kald›.
Nursel SAYGINAR
Benim Dünyalar›m
(Düzenlenmifltir.)
68
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
ED‹RNE
Edirne’dir do¤du¤um yer,
Çok severim ben bu flehri.
Ortas›ndan ak›p gider,
Zümrüt gibi Tuna Nehri.
Par›ldar ta uzaklardan,
Dört as›rl›k Selimiye.
Sevinç duyar, her bir insan,
Yaklafl›rken Edirne’ye.
‹nce boylu dört minare,
Sinan’›n dört genç k›z›d›r.
Ufuklarda gönüllere,
Akan Çobany›ld›z›’d›r.
Bir tarafta Sarayiçi,
Yeryüzünün bir cenneti.
Bir yan›nda var Meriç’i,
Ovalar›n bereketi.
Atalar›n arma¤an›,
Bizim yi¤it Edirne’miz.
Ba¤ ve bahçe dört bir yan›.
Gelip onu bir görseniz.
Irmaklar› gümüfl teldir.
Köprüleri alt›n kemer.
Bu memleket ne güzeldir.
Nerede var böyle bir yer?
S›n›rlar› gözetleyen,
Kartallar›n yuvas›d›r.
Kem gözlere olur diken,
Yurdun kopmaz meyvesidir.
Zeki TUNABOYLU
Ünitelere Uygun
Çocuk fiiirleri
69
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
BURSA
Cennetten bir köfledir,
Bursa’n›n her bir yeri.
Mis gibi kokar durur,
fieftali bahçeleri.
Bembeyazd›r yaz ve k›fl
Da¤lar›n dik bafllar›.
Dokur, ifller genç k›zlar,
‹pekli kumafllar›.
Çamlar› Uluda¤’›n,
Hastalara flifad›r.
Çekirge hamamlar›,
Bin bir derde devad›r.
Bir yanda Cem Sultan’›n
Çinili türbesi var;
Bir yanda gür sular›n,
fi›r›ldayan sesi var.
K›vr›m k›vr›m Nilüfer,
Ovalar›n k›z›d›r.
Yeflil, Türk sanat›n›n,
En parlak y›ld›z›d›r.
Kulaklara çarpan ses,
Nilüfer’in sesidir.
fien Bursa yurdumuzun,
Yeflil bir köflesidir.
Celâl S›tk› GÜRLER
Belirli Günler ve Haftalar
70
TEMA
YEN‹L‹KLER VE
GEL‹SMELER
6
BU TEMADAK‹ MET‹NLER‹M‹Z
Telefonun Bulunuflu
Uçak Yolculuğu
Çağlar Boyunca 100 Büyük ‹nsan
Cahit KÜLEB‹
(Komisyon)
Ayça’n›n Günlüğü
Hamdi TOPÇUO⁄LU
Serbest Okuma Metni:
Serbest Okuma Metni:
Esrarl› Ada, Jules VERNE
Ad›n› Göklere Yazd›ran Çocuk
Vehbi BELG‹L
71
72
TELEFONUN BULUNUfiU
“Bay Watson (Vats›n), buraya geliniz lütfen! Sizi görmek istiyorum.”
K›sa boylu ve sakall› ‹skoçyal›n›n a¤z›ndan dökülen bu sözcükler, insanl›k tarihinde
yeni bir 盤›r açacakt›r. Çünkü, Alexander Graham Bell (Aleksand›r Graham Bel), telefonda ilk cümlesini söylemifltir.
Alexander Graham Bell, 1847’de Edinburg’da dünyaya geldi. Edinburg ve Londra’da
e¤itimini tamamlad›. Daha sonra Kanada’ya göç etti.
K›sa zamanda bilgisini ve yeteneklerini çevresine kabul ettiren Bell, Boston Üniversitesi profesörlü¤üne atand›.
O s›ralarda Bell, “telgraf” üzerinde çal›flmalar yap›yordu. Bir hat üzerinden, arka arkaya pek çok mesaj yollamaya çal›fl›yordu. Bir yandan da elektrikten yararlanarak konuflmay› daha h›zl› iletme amac›yla çal›flmalar yap›yordu.
Bell ve yard›mc›s› Watson, tuttuklar› ucuz bir evin iki odas›nda, gece gündüz, durmadan çal›fl›yorlard›. 10 Mart 1876 günü, evin mahzeninde elindeki arac› kula¤›na yap›flt›r›p
dinleyen Watson, birden irkildi. Tek tek anlafl›labilen sözcükler geliyordu kula¤›na. Aç›k seçik bir cümle duyuluyordu araçtan “Bay Watson, buraya geliniz lütfen! Sizi görmek istiyorum.”
73
Ahizeyi elinden f›rlatan Watson, bir çocuk heyecan›yla merdivenleri çifter çifter atlay›p
yukar›ya kofltu. Soluk solu¤a hayk›rarak Bell’in oturdu¤u odaya dald›. “Duydum dediklerinizi! Söyledi¤iniz duyuluyordu!” dedi.
O y›l Bell, Philadelphia (Filedelfiya)’da düzenlenen bir fuarda büyük bir heyecanla
buluflunu sergiledi. Ne var ki kimse pek ilgilenmemiflti bu araçla. Fakat bir gün, Brezilya imparatoru ahizeyi eline ald›. Telin öbür ucundaki Bell’in konufltuklar› duyuluyordu.
“Aman Tanr›’m!” diye hayk›rd› imparator, “Konufluyor bu!”
‹flte o andan sonra telefon, fuarda tüm dikkatleri üzerine toplad›.
Ça¤lar Boyunca 100 Büyük ‹nsan
Komisyon
(Düzenlenmifltir.)
74
UÇAK YOLCULU⁄U
Bir uça¤›m olmal› benim.
Binip üstüne binip üstüne,
fiu dünyay› gezmeliyim,
Gidip Akdeniz sahillerine,
Merhaba demeliyim.
S›cak s›cak denizlerde,
Çimen gemici çocuklara.
Bir uça¤›m olmal› benim,
Binip üstüne binip üstüne,
Daha uzaklara gitmeliyim,
Ta Fransa’ya, Berlin’e.
Selam demeliyim dört iklimden,
...
Bir uça¤›m olmal› benim,
Binip üstüne binip üstüne,
Diyar diyar gitmeliyim.
Cahit KÜLEB‹
Bar›fl Koyun Çocuklar›n Ad›n›
hzl.: Refik DURBAfi
75
AYÇA’NIN GÜNLÜ⁄Ü
2 Temmuz 2011 Cumartesi
Aylard›r bekledi¤im gün geldi. Uça¤›m›z saat 12.15’te Köln’den havalanacak. Onun için iki
saat önce havaalan›nda olmam›z gerek. Tüm haz›rl›klar› son bir kez daha gözden geçirdik. Heyecandan elim aya¤›m dolafl›yor. Tam üç y›ld›r görmedi¤im yurdumu öyle özledim ki...
D›flarda sicim gibi ya¤mur ya¤›yor. ‹stanbul’daki hava durumunu merak ediyorum.
Teleteksi aç›yorum. ‹stanbul’da s›cakl›k 36 derece, hava aç›k. Bir ›fl›nlanma olsa da bir an
önce yurduma varsam diyorum.
Güzel bir yolculuktan sonra
Türkiye saatiyle 18.15’te Atatürk
Hava Liman›’na indik. ‹stanbul’un
gökyüzünden görünüflü harika...
Hava p›r›l p›r›l...
5 Temmuz 2011 Sal›
Dün Sultan Ahmet Camisi’ni,
Topkap› Müzesi’ni, Ayasofya’y› gezdik. O kadar yorgun olmam›za ra¤men gece s›caktan bir türlü uyuyamad›k.
76
11 Temmuz 20 11 Pazartesi
Didim’e geleli bir hafta oldu. Hayat güzel
olunca zaman ne çabuk geçiyor. Deniz, kum, günefl... Hele akflamlar› sahilde yapt›¤›m›z yürüyüfller... Ya önceki gün gezdi¤imiz Apollon Tap›na¤›... Babam bu tap›na¤›n ‹lk Ça¤’da yap›ld›¤›n›
söyleyince çok flafl›rd›m.
12 Temmuz 2011 Sal›
Ne televizyon, ne radyo, ne gazete... Kitap
bile okumuyorum. Kapatt›m dünyaya kap›lar›m›.
Tam bir Robenson olmak istiyorum derken... Her
akflamüstü yapt›¤›m gibi yine balkona ç›kt›m.
Ege’nin mavi sular› yakamozlar içindeydi. Birden
yan yollar›n birinde, bir adam›n boyan›p süslenmifl bir koçu çekerek götürdü¤ünü gördüm.
Eyvah, ne yapt›m ben! ‹ki gün sonra Kurban Bayram›. Hiç kimseye ne bir kart, ne bir
mektup gönderdim. Hiçbir arkadafl›m benim burada oldu¤umu bilmiyor. Kim bilir ne kadar
k›zacaklar bana?
15 Temmuz 2011 Cuma
Bugün al›flverifl yapmak için çarfl›ya ç›kt›k. Deri ceket almak için bir ma¤azaya girdik.
Sat›c›, Almanya’da oturdu¤umuzu ö¤renince Köln’deki bir firmaya gönderdi¤i mallar›n paras›n› alamad›¤›n› yana yak›la anlatmaya bafllad›. Babam da, “Benim k›z›m Almancay› iyi
bilir. ‹sterseniz size yard›m edebilir.” deyince sat›c› çok sevindi. Benden telefon etmemi ve
paray› niçin göndermediklerini ö¤renmemi istedi. Hemen oradan Almanya’ya telefon açt›k.
Karfl›ma, firman›n sekreteri ç›kt›. Durumu anlatt›m. Sekreter, paray› gönderdiklerini söyledi. Ben de söylenenleri sat›c›ya çevirdim.
Sat›c›:
“Öyleyse paran›n gönderi makbuzunu bize fakslas›nlar. Biz bankadan araflt›ral›m.”
dedi.
“Ama ben adama “Faks ne, Almanca nas›l denir? Bilmiyorum.” dedim.
Babam:
“Sen faks de, anlar onlar.” deyince ben de denileni yapt›m.
Aradan befl dakika geçmemiflti ki yak›n›mdaki bir makinenin kendili¤inden çal›flt›¤›n› ve içinden bir k⤛t ç›kt›¤›n› gördüm. Ben flaflk›n flaflk›n bakarken sat›c› k⤛d› ald›: “‹flte bekledi¤imiz kopya bu. Bu araç da fakst›r.” dedi. Ben de böylece
faks› ö¤renmifl oldum.
77
21 Temmuz 2011 Perflembe
Bugün P›nar’dan bir mektup ald›m. Bayram kart›m› alm›fl. Hem bayram geçti¤i için
hem de uzun uzun yazabilmek düflüncesiyle mektubu tercih etmifl.
Mektubu iki gün önce postaya vermifl. Hayret ettim. Bu kadar k›sa bir süre içinde Almanya gibi uzak bir yerden mektup gelebiliyor. Acaba o filmlerde gördü¤ümüz posta arabalar›yla gönderilseydi kaç günde gelirdi bu mektup?
3 A¤ustos 2011 Çarflamba
Didim’deki son günüm... Bir ayd›r do¤ru dürüst gazete bile okumad›m. Dünyada olan
bitenden haberim yok.
Dinlenmesine dinlendim, ama bu ça¤da Robenson olmak çok zor. ‹nsan dünyada olan
biteni izlemezse kendisini yapayaln›z hissediyor.
Elveda Didim, elveda tatil...
Merhaba gazeteler, dergiler, kitaplar, radyolar, televizyonlar dünyas›... Merhaba bilgisayar›m.
Tema Destekli Türkçe
hzl.: Hamdi TOPCUO⁄LU
(Düzenlenmifltir.)
ar,
adafl›m P›n
rk
A
i
il
g
ev
S
r;
ram›’n› kutla
Kurban Bay
.
uluklar dilerim
sa¤l›k ve mutl
Gön: Ayça ÖNER
Cumhuriyet Cad. Nu.: 4/1
Baflar› Apt. 34440
Didim / AYDIN
Say›n: P›nar GÜR
Blumen str. 3 7613 Hav sach
DEUTCHLAND
78
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
ESRARLI ADA
...
– Yüzbafl›m!.. Yüzbafl›m!.. Alçalmaya bafllad›k. Durum çok kötü!..
– Hemen safra at›n!
– Fakat, zaten son safray› da att›k efendim!
– Peki, balon yükseliyor mu?
– Hay›r...
– Dalgalar›n sesi duyulmaya bafllad›.
– Demek ki deniz hemen balonun alt›nda...
– San›r›m; deniz hemen aram›zda sadece yüz elli metre bir mesafe var! Ne bulursan›z
hepsini afla¤› at›n!
Balon, f›rt›na bafllamadan önce havalanm›flt›. Çok uzaklardan geliyordu. F›rt›na ise hiç
dinmeden befl gündür devam ediyordu.
79
Akflama do¤ru saat dört civar›nda, balon denizden yaln›zca yüz yirmi metre kadar yüksekliyteydi. Bu durum yolcular›n kaç›n›lmaz sona yaklaflt›klar›n› gösteriyordu. ‹flte bu s›rada
korkudan eser olmayan, kararl› bir erkek sesi duyuldu:
– fiimdi herkes a¤lara tutunsun! Balonun sepetini atmal›y›z!
Balonda bulunan ve davran›fllar›yla hiç de sesin sahibinden geri kalmayan adamlar bu
emre uyarak a¤lara tutundular ve sepetin iplerini kestiler. Yükten kurtulan balon metrelerce
yükseldi. Fakat bir süre sonra tekrar alçalmaya devam etti.
O s›rada bir havlama sesi duyuldu. A¤lara tutunmufl adamlardan biri:
– Top bir fleyler sezdi san›r›m! diye ba¤›rd›.
Buna gür bir ses karfl›l›k verdi:
– Kara! Kara!..
Gerçekten, ufukta, engebeli bir kara parças›n›n silueti görünüyordu.
Aralar›nda elli kilometre kadar mesafe vard› ve oraya ulaflabilmeleri için afla¤› yukar› bir
80
saatlik yol almalar› gerekiyordu. Oysa tutunduklar› balon art›k kendilerini tafl›makta iyice
zorlan›yordu. Her yan› buruflmufl, pörsümüfltü. Sadece üst k›s›mlar›nda hava kalm›flt›. K›sa
bir süre sonra dalgalar a¤›n iplerini yalamaya bafllam›flt›. Bu s›rada flans eseri olarak balonun a¤lar›ndan üst k›sm› bir cep verdi ve içeri dolan hava balonu yelkenli gibi sürüklemeye
bafllad›. Aniden iri, kaya gibi sert bir dalga büyük bir gürültüyle balona çarpt› ve onu birkaç
yüz metre yüksekli¤e itti. ‹ki üç dakika sonra balondakiler k›y›ya indiler ve kendilerin balonun a¤lar›ndan kurtard›lar.
Balonda befl kifliydiler ancak flu an dört kifli kalm›fllard›. Herhâlde dalga balona çarpt›¤›
zaman denize düflmüfltü. Balon da onun a¤›rl›¤›ndan kurtuldu¤u için birkaç yüz metre yükselmiflti.
Dört arkadafl, ayn› kararl›l›kla konufltular:
– Arkadafllar! Mühendis Smith(Simit)’i hemen aramal›y›z! Belki flu an yüzerek buraya
ulaflmak için dalgalarla bo¤ufluyordur! O korkunç f›rt›nada sürüklenen ve flu an karaya
ç›kmay› baflaran bu insanlar ne sporcu ne seyyaht›. Bunlar, kaderin garip koflullar› içinde
bir araya gelmifl, savafl tutsaklar›yd›.
Jules VERNE (Jul VERN)
Esrarl› Ada
(K›salt›larak düzenlenmifltir.)
81
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
ADINI GÖKLERE YAZDIRAN ÇOCUK
Japon Kaoru ‹keya daha küçük bir çocukken akl› hep göklerde idi. Y›ld›zlarla dolu gök
kubbede neler vard›?
Kaoru’nun babas› bal›kç› idi. Bu meslekle gökler aras›nda hiçbir iliflki yoktu. Baba ‹keya’ya sorarsan›z, o¤lunun kendi gibi bal›kç› olmas›n› isterdi. Kaoru, ailenin en büyük evlad› idi. Ana babas›n›n ve üç kardeflinin yükünü onun çekmesi gerekiyordu. Bal›kç›l›k küçük
görülecek bir meslek de¤ildi. Onun da incelikleri vard›. Kaoru, babas› sa¤ iken mesle¤in inceliklerini çok iyi ö¤renebilirdi.
Aile, bir ara sanayi kenti Nagoya’dan Bentenjima kasabas›na tafl›nd›. O¤ul o s›rada henüz alt› yafl›nda idi. Yeni ev, arad›¤› tüm özellikleri tafl›yordu. Evin dam› dümdüzdü, y›ld›zlar› izlemeye uygundu. Kaoru yollarda çocuklarla oynayacak yerde, günlerini damda geçiriyordu.
Do¤ru söylemek gerekirse küçü¤ün gök merak› annesinin de hofluna gitmiyordu. Ne ç›kacakt› gökleri izlemekten? Ama Kaoru için gökyüzü kitapt›. Kaoru on iki yafl›na do¤ru, okulun kitapl›¤›na dadand›. Gök bilim ile ilgili ne varsa okuyor, not al›yordu. Gök haritalar›n› nerede bulursa al›yor, bunlara kendi gözlemlerini iflliyordu.
82
Gökleri durmadan gözlemekle fazla bir sonuç al›namazd›. Küçük de
olsa bir teleskop gerekliydi. Kaoru yine okul kitapl›¤›na dald›, teleskop
yap›m› ile ilgili fizik, kimya, optik bilgilerini adeta yuttu. Sonra eski makine parçalar›n›n sat›ld›¤› pazardan, teleskop parçalar› toplay›p kendi
teleskopunu yapt›.
Gökyüzü, flimdi Kaoru’nun önüne y›ld›zlar›, gezegenleri, düflen y›ld›zlar›, kuyruklu y›ld›zlar› ile aç›lmaya bafllad›. O andan itibaren genç
Kaoru karar›n› verdi. Yeni bir kuyruklu y›ld›z bulacak ve buna ad›n›n verilmesini sa¤layacakt›. Amatör birçok gök bilimci yok mu idi? Bunlar›n
içinde kuyruklu y›ld›z bulmufl birçoklar› vard›. Kendisi de bunlardan biri olacakt›. Kaoru daha büyük bir h›zla çal›flmaya bafllad›. Bu arada
genç Kaoru babas›n› kaybetti.
Ailenin yükü flimdi Kaoru ile annesinin omuzlar›na çökmüfltü. Kaoru,
ortaokulu bitirir bitirmez kendine ifl arad›. Bir piyano fabrikas›nda tufl
üretiminde çal›fl›yordu. ‹yi para kazanam›yordu. Fakat kazand›¤› ile hiç
olmazsa kendi masraf›n› ç›kar›yor, kalan›n› da ailesine veriyordu.
83
Yaz, k›fl, bofl vakitlerini damda geçiriyordu Kaoru. Dal gibi bir çocuktu.
Her an hastalanabilirdi. Sabahlara kadar uykusuz kald›¤› için benzi de
sapsar› idi. Annesi o¤lunun sa¤l›¤› ile o kadar ilgili idi ki gecenin hangi saatinde olursa olsun her dama ç›k›fl›nda, o da uyan›yordu.
Bu arada Kaoru, bofl vakitlerinde teleskopu için bir de ayna tasarlam›flt›.
Kaoru kendisi gibi amatör ve profesyonel gök bilimcilerle çal›flt›. Bunlardan biri, ünlü Minoru Honda idi. Kaoru yeni bir kuyruklu y›ld›z bulma düflüncesini ona açt›. Cevap, pek iç aç›c› de¤ildi, fakat gerçek pay› tafl›yordu: “Sevgili Kaoru, kuyruklu y›ld›z bulaca¤›m diye her gece gökleri taramak bofl bir gayrettir. Sen her fleyden önce sadece gökyüzünü incele.
Ama her fleyi ile... Bakars›n bir gün karfl›na istedi¤in y›ld›z ç›kar.”
Minoru Honda do¤ru söylüyordu. Birçok bulufl rastlant› biçiminde yap›lm›yor mu idi?
Kaoru 1963 bafl›nda iyice giyinerek dama ç›kt›, gö¤ü taramaya bafllad›. Önce gö¤ün do¤u taraf›n› tarad›, sonra güney kubbesine çevirdi teleskopunu. Bir ara toz duman aras›nda
bir ›fl›k sezer gibi oldu. Önündeki gök haritalar›na bakt›: Öyle bir fley görünmüyordu. Kaoru
birden dikkat kesildi. Toz bulutunu bir daha, bir daha inceledi. Karar›n› verdi: Kimsenin bilmedi¤i bir kuyruklu y›ld›z idi bu. Kaoru sabah erkenden telgrafhaneye kofltu, buluflunu Tokyo Gözlemevi’ne bildirdi.
Haber bir anda bütün dünya gözlemevlerine yay›lm›flt›.
84
Kaoru buluflunu Tokyo Gözlemevi’ne bildirdikten sonra piyanocular›n, sinemac›lar›n,
radyocular›n ak›n›na u¤ram›flt›. Bulufla annesi de flafl›rm›flt›. O¤lunun adresini verdi. Bu sefer piyano fabrikas›n›n önü mahfler yerine döndü. Müdür flafl›rm›flt›. Kimdi bu Kaoru? Hemen dosyas›n› getirtti. fiunlar yaz›yordu içinde: “Kimse ile konuflmaz. Herkesle iyi geçinir.
‹fllerini çok iyi yapar.”
Fabrika müdürünün tepkisi, bu de¤erli iflçisi için bir fon açt›rmak oldu. Kaoru’nun buldu¤u kuyruklu y›ld›za “‹keya Kuyruklu Y›ld›z 1963-a” resmî ad› verildi. Kaoru ikinci buluflunu,
yine kendi yapt›¤› bir teleskopla, 1964 y›l› Temmuz ay›nda yapt›. Buna da “Kuyruklu Y›ld›z
1964-f” ad› verildi. Genç amatör gök bilimci üçüncü y›ld›z› kendisi gibi amatör gök bilimci
Tsutomu Seki ile yapt›, buna da “‹keya-seki” ad› verildi.
Kaoru ‹keya, emeklerinin bofla gitmedi¤ini herkese göstermifl oldu. Ad›n› da o zaman
için tam üç kez, göklere yazd›rd›... Kaoru ‹keya ilk kuyruklu y›ld›z› buldu¤u s›rada on dokuz
yafl›nda idi. Genç ‹keya, bir anda üne ve paraya kavufltu. Babas›n›n yapt›¤› borçlar› ödedi,
annesini otel ifllerinden kurtard›.
1938 Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan Pearl S. Buck’›n (Pörl S. Bak) flu sözü ‹keya’n›n
durumuna çok uyuyor: “Gençler en olmayacak iflleri baflarmaya kalkarlar, iflin tuhaf›,
baflar›rlar da.”
Vehbi BELG‹L
(Bir dergi yaz›s›d›r.)
85
TEMA
7
ÜRET‹M, TÜKET‹M
VE VER‹ML‹L‹K
BU TEMADAK‹ MET‹NLER‹M‹Z
Enerji Birikimi
Çal›flan Halk›m
Nesrin SIRMATEL
Talip APAYDIN
Geri Kazan›m
Asl› ZÜLÂL
Serbest Okuma Metni:
Serbest Okuma Metni:
Ekmek, Hasan Ali YÜCEL
Piflirme Araçlar›, Komisyon
86
87
ENERJ‹ B‹R‹K‹M‹
Zenginlik kaynaklar›,
Düflünülenden çok az.
Bu gidiflle dünyam›z›
Beklemekte bir ç›kmaz!
Petrol tükeniyor h›zla
Aman biraz yavaflla!
Korkar›m ki arabam›z,
Kal›verecek yolda.
Dikkat! Muslu¤u az aç,
Ak›tma suyu bofla.
De¤ilsen sen odada,
Elektri¤i kapa.
Ya, o en ac›mas›zca
Tüketilen k⤛tlar!
A¤açlar sihirbaz m›
Ölünce k⤛t yapar?
88
‹nsan nas›l olur da
Zamana önem vermez!
Para kazan›l›r ama
Zaman geriye gelmez.
Ça¤dafl insan eme¤ini
Harcamamal› bofla.
Unutma ki birikim,
Olmaz yaln›z parayla.
Nesrin SIRMATEL
Nesrin Ö¤retmenden
Çocuklara fiiirler
89
ÇALIfiAN HALKIM
Mevsim boyunca hep halk›m› düflündüm. S›n›rs›z bir gayretle ifllerine sar›lan halk›m,
beni durmaks›z›n meflgul etti. Konuflurken, yürürken gözlerimin önünde onlar vard›. Kalbim
hep onlar›n sevgisiyle doldu. Onlara gönlümden kolayl›klar diledim, hep baflar›l› olmalar›n›
istedim, durdum.
Karfl› ovadaki tarlalara bak›yordum, her gün de¤ifliyorlard›. Tarlalar bir gün sar› birer
bulut gibiyken ertesi gün biçilmifl, yer yer y›¤›n olmufllard›. Bu uzak y›¤›nlar kaybolmufltu.
Oradaki harmanlar her gün eriyor, küçülüyordu. Baflka bir gün bak›yordum, tarlalar kararm›flt›. Da¤lardan serin bir hava geliyordu. Bu hava ›slak toprak kokuyordu. Halk›m ölçülmez
bir çaba içinde oralarda çal›fl›p duruyordu. Bir gün ekin biçiyorlard›. Bir gün sap tafl›yorlard›. Baflka bir gün çift sürüyorlard›.
Irmak boylar›nda insanlar gördüm, yar› yerlerine kadar ç›plakt›lar. Buzlar› k›r›p a¤aç
sürüyorlard›. A¤açlar, bulan›k suda devrile devrile gidiyorlard›. Halk›m, ellerinde uzun de¤nekleri ile bu a¤açlar› itiyorlard›. Bir yere tak›lan olursa onlar› kurtar›yorlar ve sular›n ak›nt›s›na veriyorlard›. Ç›plak bacaklar› so¤uk sular›n içinde k›pk›rm›z› olmufltu. Yine de büyük
çabayla ifllerine devam ediyorlard›. ‹nsan›n içi titriyordu.
90
Bir köy yolunda kamyonla yolculuk yapm›flt›m. Yollar bozuktu. Üstelik keskin dönüfller vard›. fioför, o kocaman kamyonu küçük yuvarlak direksiyonu ile nas›l da çevire çevire
sürüyordu. Korkunç uçurumlar›n k›y›lar›ndan dünyay› tafl›r gibi yürütüyordu. Gözleri, boyuna ilerdeydi. Dikkat kesilmiflti. Sinirli aln›ndan gayret terleri ak›yordu. Bu yüz, belle¤ime iyice ifllendi. Bu floförün gayretini hiçbir zaman unutam›yorum.
Bir tütün tarlas›n› geçerken tütün k›ran, yaprak dizen kad›nlar görmüfltüm. Dikkatleri
bütün gün ifllerindeydi. Bafllar›n› kald›rm›yorlard›.
Tar›m araçlar› yapan bir atölye görmüfltüm. Orada örsler ve çekiçler konufluyordu. Ustalar ve ç›raklar karfl›l›kl› ter döküyorlard›. Tar›m araçlar›nda toprak hasreti seziyordum.
fiimdilik bekliyorlard›.
Bir gün bir küme iflçiye rastlam›flt›m. Üstlerinde ayn› çeflit ifl elbiseleri vard›. Bir fabrikada çal›flmaktan dönüyorlard›. Yorgun ve mutluydular. O fabrika, bu y›lki kampanyas›nda fleker yap›m rekorunu k›rm›flt›. ‹flçilerin yüzlerinde çok çal›flm›fll›¤›n, gayretin o, silinmez
izi vard›.
91
Bir gün de küçük öküzlerin çekti¤i bir ka¤n› görmüfltüm. Ka¤n›da, çuvallar içinde bir
fleyler yüklüydü. Koca a¤aç tekerler bir türlü dönmek bilmiyorlard›. Boyundurukta koflulu
öküzler s›ska ve cans›zd›lar. Zavall›lar bütün gayretleri ile çekiyorlar, ama ka¤n›y› k›m›ldatam›yorlard›. Asker pantolonlu adam boyunduru¤a geçti. Ka¤n›ya öküzlerle birlikte as›l›rken
bütün adaleleri belli oluyordu. Vücudu sanki sinirden bir yayd›. Ka¤n›y› tek bafl›na çekiyormufl gibi gayret sarf ediyordu. Sonra her yerinden ter ak›yordu.
Memleketimin üstünde hummal› bir çal›flma ortam› vard›. Halk›m, büyük bir gayretle ifle
sar›lm›flt›. Bu “gayret” beni etkiliyordu. Çal›flan bir ulusun çocu¤u idim. ‹çimde anlat›lmaz bir
coflkunluk; çal›flmaya, hak etme¤e karfl› derin bir istek vard›. Çal›flmay› alk›fll›yordum.
Talip APAYDIN
Bozk›rda Günler
(Düzenlenmifltir.)
92
GER‹ KAZANIM
Hepimiz her gün birçok fleyi çöpe atar›z. Bir kez çöp kutusuna att›ktan sonra bu nesneler bir daha hiç akl›m›za gelmez. Biz insanlar hiç görmedi¤imiz çöpler de üretiriz ya da
bunlar›n üretilmesinde rol oynar›z. Bir insan bir günde ne kadar çöp üretiyor dersiniz? Ya
binlerce insan ne kadar çöp üretiyor?
Zaman içerisinde insanlar›n çöpe att›klar› nesneler ve çöp kavram› çeflitli de¤iflimlerden geçmifl. Örne¤in, 1950’li y›llara kadar pek az ailenin evinde çöp kutusu bulunurmufl.
Mutfaktan ç›kan yiyecek art›klar› evde beslenen hayvanlara yedirilirmifl. Di¤er çöpler ise
genellikle yak›l›rm›fl.
1950’li y›llardan sonra ekonomik koflullar de¤iflmeye bafllam›fl. Yeni ifl alanlar› do¤maya ve farkl› gereksinimleri karfl›lamaya yönelik çok de¤iflik ürünler üretilmifl. Motorlu
araçlar›n yayg›nlaflmas›yla bu ürünler çok say›da insana ulaflt›r›l›r olmufl. Eskiden insanlar›n, do¤al kaynaklar›n s›n›rl›l›¤› ve çevre kirlili¤i gibi konular› düflünmelerine gerek yokmufl.
Bugünse bizlerin yaflam›n›n da öteki canl›lar gibi do¤al kaynaklar›n korunmas›na ba¤l› oldu¤u bilincindeyiz.
Bugün dünya üzerindeki kentlerin büyük ço¤unlu¤unda çöplerin en az›ndan bir bölümü geri kazan›m yoluyla yeniden kullan›l›yor. Geri kazan›m yoluyla elde edilen hammad-
93
deler genellikle yine ayn› ürünün elde edilmesinde kullan›l›yor. Geri kazan›mla en çok kullan›lan maddeler, alüminyum, plastik, k⤛t ve camd›r.
Sat›n ald›¤›m›z baz› ürünlerde flöyle bir iflaret görürüz. “
” Bu iflaretin ne anla-
ma geldi¤ini hiç merak etmifl miydiniz? Bu iflaret geri kazan›m halkas›n›n simgesidir. Üzerinde bu iflaret bulunan ürünleri al›nca geri kazan›ma siz de katk›da bulunmufl olursunuz.
Geri kazan›m›n ilk aflamas› dönüfltürülecek malzemelerin toplanmas›d›r. Geri kazan›m halkas›n›n ilk oku bunu simgeler. Evlerden, geri kazan›m kumbaralar›ndan, ifl yerlerinden malzemeler toplan›r. Türlerine göre grupland›r›larak geri kazan›m tesislerine götürülür. Buradan da yeni ürünlere dönüfltürülecekleri fabrikalara götürülür. Yeniden üretim geri kazan›m
iflaretinin ikinci okuyla gösterilir. Üçüncü ok, bu ürünün tüketilmesini simgeler.
Ormanl›k alanlar›n gün geçtikçe küçüldü¤ünü, fosil yak›tlar›n ve madenlerin azald›¤›n› hepimiz biliyoruz. Bu gidiflata tamamen engel olmak belki mümkün de¤il. Ancak çeflitli
konulardaki bilgi birikimimizi bu durumu en az›ndan yavafllatmak için kullanabiliriz. Geri kazan›m yoluyla üretilmifl ürünleri kullanmak da yavafllatman›n önemli bir yolu olabilir. Ne dersiniz?
Asl› ZÜLÂL
Bilim Çocuk, Haziran 2001
(Düzenlenmifltir.)
94
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
EKMEK
Çiftçi sürer tarlay›,
Sonra eker bu¤day›,
Boy verir azar azar,
Saplar gittikçe uzar,
Baflaklar olgunlafl›r,
‹çleri dolgunlafl›r.
Yaz›n art›nca s›cak,
Sarar›r her bir baflak,
Biçerler ekinleri,
fienlenir harman yeri,
Olup bitince harman,
Ayr›l›r bu¤day saptan.
Güzel kokulu ekmek,
Olmaz seni sevmemek,
Sensin yemeklere bafl,
Her yeme¤e arkadafl...
Hasan AL‹ YÜCEL
Belirli Gün ve
Haftalar ‹çin fiiirler
95
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
P‹fi‹RME ARAÇLARI
Eski y›llarda odunla ›s›t›lan ocak, tand›r ve kuzine
kullan›l›rd›. Yemekler, topraktan, bronzdan, bak›rdan,
demirden yap›lm›fl tencere ve tavalar›n içerisinde piflirilirdi. Günümüzde ise havagaz›, bütan gaz›, elektrikle çal›flan ocaklar, ocakl› f›r›nlar, kuzine, ocak ve tand›r›n yeKuzine
rini alm›fl bulunmaktad›r.
Ocak, Tand›r ve Kuzine
Ocak flöminenin ilkel fleklidir. Oca¤›n içine tencere ve
tava yerlefltirmek için sacaya¤› veya topraktan bölüm yap›lm›flt›r. Piflirme, tencerenin ilgili ayakl›k veya bölmeye yerlefltirilerek alt›nda odun yak›lmas› suretiyle gerçeklefltirilir.
Tand›r, topraktan yap›lm›fl, tepesi aç›k ve alt›nda külün
ayr›labilmesi için yeri bulunan bir kuyuya benzer. Odun, tand›r›n içinde yak›l›r. Yanan odunun duman› bitip tand›r k›z›nTand›r
ca yemek, toprak kap (güveç) içinde tand›ra sark›t›l›r, tand›r›n
kenarlar›na mayal› hamur yap›flt›r›larak burada ekmek de piflirilebilir. Tand›r›n ikinci bir türü de bir yan› aç›k ve üç taraf› kapal› olan›d›r. Aç›k taraf›na kapak yap›lm›flt›r. Bu tür tand›rlar, genellikle tepsi içinde ekmek ve börek piflirmek amac›yla kullan›l›r.
Kuzine hem ›s›tmaya hem de üzerinde veya içinde yemek piflirmeye yarayan büyük
mutfak sobas›d›r. Yak›lan odunun veya kömürün duman› boru arac›l›¤›yla bacaya verilir.
Ayn› zamanda ›s›tma arac› olarak kullan›ld›¤› için aç›k ocak ve tand›rdan daha iyidir.
Tencere, tava ve tepsiler
Güveç, s›rl› toprak kaplardand›r. Son y›llarda güvecin yerini paslanmaz çelikten yap›lan tencerelerle, emaye tencere, tavalar almaya bafllam›flt›r. Bunun yan›nda kalayl› bak›r
tencere, tavalar da hâlâ kullan›lmaktad›r.
Son y›llarda teflon tava, tencerelerin kullan›m› da artm›flt›r.
Sac, demirden yayvan flekilde yap›lan
bir gereçtir. Genellikle aç›k ocaklarda, üzeToprak güveç ve bak›r tava
96
rinde ekmek (yufka) piflirmek için kullan›l›r. Sac
ayr›ca, üzerinde ince, tek kat yap›lm›fl börek
(sac böre¤i), etli ekmek, gözleme, pide ve katmer piflirmek için de kullan›l›r.
Tahta ve metalden (kalayl› bak›r veya paslanmaz çelik) kafl›k ve kepçeler, yeme¤i kar›flt›rTeflon tencere tak›m›
mak, tencereden servis tabaklar›na ve oradan
kiflisel tabaklara aktarmak için kullan›l›r.
Servis Gereçleri
Eskiden de¤iflik büyüklükte, kalaylanm›fl, bak›r tas ve
tabaklar kullan›l›rken günümüzde bunlar›n yerini porselen,
cam ve paslanmaz çelikten yap›lanlar alm›flt›r. Yemekler
ço¤unlukla sulu oldu¤undan kafl›k bafll›ca yeme arac›d›r.
Taslara veya genifl tabaklara (servis tabaklar›na) konulan yemekler "sini" ad› verilen büyük bir tepsi (genellikle
Bak›r tencere
kalayl› bak›rdan yap›lm›fl) üzerine yerlefltirilir. Her bireyin
önüne kafl›k ve yerine göre çatal- b›çak konur.
Herkes kendi kafl›¤› ile ortadaki yemekten al›p yer. Çorba, et, sebze, pilav, börek servisinden sonra tatl› servisi yap›l›r. Siniler, 30 - 40 cm yükseklikte bir altl›k üzerine yerlefltirilir. Misafirlerin önüne sofray› boydan boya çevreleyen uzun el dokumas› sofra bezi konur.
Yemekten önce ve sonra eller y›kan›r. Kentlerde yemek
servisi, ayr› kaptan ve modern yöntemlerle yap›l›r.
Besinlerin saklanmas›nda, tahtadan yap›lm›fl sand›k ve kutular, s›rl› topraktan yap›lm›fl küpler, bez torbalar, cam kavanozlar, cam bidon ve flifleler ile plastik bidon ve kaplar kullan›lmaktad›r. Ayr›ca sazlardan, ince
a¤aç dallar›ndan, bu¤day sap›ndan yap›lan çeflitli büyüklükteki sepet ve seleler sebze ve meyvenin tafl›nmas› ile
Porselen yemek tak›m›
kurutulmufl sebze ve meyvenin saklanmas›nda kullan›l›r.
Mutfak
Yeme¤in yap›ld›¤› yer, geleneksel kesimde "mutfak, ocakl›k, aflevi, afldam›, ocak vb."
adlar al›r. Bazen ekmek, çörek ve uzun süreli ›s› kullan›m›n› gerektiren yiyecek çeflitleri
tand›r, ocak, ocakl›k vb. adlar alan ayr› bir bölümde piflirilir. Mutfak yaln›z yemek piflirilen
bir mekân de¤ildir. Bir bölümünde ailece yemek de yenir.
97
Kent yerleflimlerinde mutfak ayr› bir bölümdür. Mutfa¤›n geniflli¤i elveriflli ise aile, yemeklerini bu mekânda yer. Yemek eve konuk geldi¤inde genelde salonun bir bölümünde
bulunan ve "yemek odas›" olarak adland›r›lan bölümde yenir. Bu uygulaman›n yan›nda
kentte de yer sofras›nda yemek yeme gelene¤inin devam etti¤i gözlenmektedir.
(Bu kitap için yaz›lm›flt›r.)
98
TEMA
8
GÜZEL SANATLAR
BU TEMADAK‹ MET‹NLER‹M‹Z
El ‹fllemeleri
Ebru Sanat›
Tahsin ÖZ
Ömer Faruk DERE
Bugün Bayram
Bar›fl MANÇO
Ser­best Oku­ma Met­ni:
Ma­sal Ül­ke­sin­de Ir­mak­lar
Ah­met KAH­VE­C‹, Meh­met SAY­DUR
Serbest Okuma Metni:
Sanatkârlar El Öpmezler, Avni ALTINER
99
100
EL ‹fiLEMELER‹
‹fllemecilik, insanlar›n süsleme arzusundan do¤an çok eski sanatlardan biridir.
Memleketimizde ifllemecili¤e yüzy›llardan beri önem verildi¤i bilinmektedir. ‹flleme
saraylarda kaftanlardan pabuçlara kadar her eflyaya uygulanm›fl, halk aras›nda da
çok yay›lm›flt›r. Eskiden, gelin olacak k›zlar›n en k›ymetli çeyizlerini el ifllemeleri
olufltururdu. Bir k›z, yatak tak›m›ndan k›fll›k torbas›na kadar eflyalar›n›n tümünü iflleyerek süslerdi. Bunlar baz› flehirlerimizde, dü¤ün günü, bir köflede sergilenirdi.
‹flleme yapan bir köylü k›z›n elindeki i¤ne, onun f›rças›; iplikler, boyas›; modeli ise do¤ad›r. Bu saf ruhlu sanatkâr, çevresindeki her fleyi, elindeki kumafl üstüne
diledi¤i gibi ifller. ‹flte bu duyufl ve iflleyifl sonucunda motifler meydana gelir. Bu nedenle, iflleme motifleri, di¤er sanatlardakinden çok daha çeflitlidir.
Türk ifllemelerindeki motifler aras›nda en çok lale, sümbül, karanfil, gül, menekfle gibi çiçekler vard›r. Motiflerde selvi, ç›nar, mefle, asma gibi a¤açlar; üzüm,
armut, kay›s› gibi meyveler; ay, günefl, bulut gibi do¤a varl›klar› ve köflk, saray gibi
yap›lar görülür.
101
Türk ifllemelerindeki motiflerden baz›lar› eski zamanlardan kalmad›r. Baz›lar›
ise çok yenidir. Her milletin motifleri farkl›d›r. Onun içindir ki el ifllemelerinde, her zaman›n ve her milletin zevkini görebiliriz.
Müzelerimizde, Türk ifllemecili¤inin sanat ve zevk bak›m›ndan ne büyük baflar›lara eriflmifl oldu¤unu gösteren pek çok eser vard›r. Bunlar aras›nda inci, zümrüt
ve yakut ile ifllenmifl olanlar›na birer sanat harikas› diyebiliriz.
Tahsin ÖZ
Sana da Yeter Bana da
hzl.: A. KAHVEC‹, M. SAYDUR
102
EBRU SANATI
Ebru, k›vaml› suyun üzerine, gül dal› ve
at k›l›ndan elde edilen f›rçalar yard›m›yla s›¤›r
ödü ilave edilerek ayarlanm›fl, suda erimez boyalar›n serpilip k⤛da al›nmas›yla oluflan k⤛t bezeme sanat›d›r.
K⤛t yüzeyinde buluta benzer flekiller
olufltu¤u için bu sanat›n ad›na bulutumsu manas›na gelen Farsça “ebrî” denilmifltir. XX. asr›n bafllar›na kadar “ebrî” ismiyle an›lan bu sanat›n ad›, ebruya dönüflmüfltür.
Herkes ebru yapabilir, f›rçay› sallay›p,
boyalar› dökebilir ama sanatkâr olamaz. Sanatkârl›k baflka bir ruh gerektirir. Yoksa boyal›
k⤛tlardan baflka bir fley yapmam›fl oluruz. O
ruhu eserimizin alt›na verebiliyorsak sanatkâr›zd›r.
103
Sanatç› Mustafa Düzgünman’›n
Papatyalar ebrusu
Ebru, denge gerektiren bir sanatt›r. F›rça
darbelerinde, boya ayarlar›nda, elde ve ruhta
denge sa¤lanmal›d›r.
Çok eski tarihli kitap ciltlerinde yan k⤛d›
(kapak ile kitab› birbirine ba¤layan k⤛t) olarak rastlanan ebruyu, eski albümlerin içindeki
yaz›lar›n kenarlar›nda ve pervazlar›nda da görmek mümkündür.
Matbaan›n icad›, bask› kitaplar›n› ortaya
ç›karm›flt›r. Bu durum ciltçili¤in ve ebrulu süslemelerin azalmas›na yol açm›flt›r. Bu arada
bask› ebrular›n›n ortaya ç›kmas›, Anadolu’daki
ebru sanat›n›n gerilemesine neden olmufltur.
Cumhuriyet Döneminde, Güzel Sanatlar
Akademisinde ders olarak okutulmaya bafllanmas›, ebru sanat› için önemli bir ad›m olmufltur.
Sanatç› Peyami Gürel’in Güller ebrusu
Ömer FARUK DERE
Ebru Sanat›
(K›salt›larak d üzenlenmifltir.)
104
BUGÜN BAYRAM
Sen gittin gideli içimde öyle bir s›z› var ki
Yaln›z sen anlars›n.
Sen flimdi uzakta cennette meleklerle bizi düfller a¤lars›n.
Bugün bayram, erken kalk›n çocuklar,
Giyinelim en güzel giysileri,
Elimizde taze k›r çiçekleri, üzmeyelim bugün annemizi.
Sen yaz geceleri y›ld›zlar içinde,
Ara s›ra bize göz k›rpars›n.
Sen so¤uk günlerde kalbimi ›s›tan en s›cak an›s›n.
Bugün bayram, çabuk olun çocuklar,
Annemiz bugün bizi bekler.
Bayramda hüzünlenir melekler,
Gönül al›r bu güzel çiçekler.
Bar›fl MANÇO
Funda E¤lenceli Tatil
hzl.: A. KAHVEC‹, S. KAHVEC‹
105
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
MASAL ÜLKES‹NDE IRMAKLAR
Bir masal ülkesinde üç ana renkte, üç ›rmak akarm›fl. Biri k›rm›z›, di¤eri sar› ve
üçüncüsü de mavi renkteki bu ›rmaklar sulad›klar› yerleri kendi renklerinde gösterirmifl. Ülkenin geri kalan yerleri bembeyazm›fl.
Bir gün, ›rmaklar›n yan›na Ali, Veli ve Selami ad›nda üç çocuk gelmifl. Ali, k›rm›z›
›rmak ile sar› ›rma¤› bir kanal kazarak birlefltirmifl. Birleflen su turuncu oluvermifl. Veli
de sar› ›rmak ile mavi ›rma¤› birlefltirince bu kez yeflil renk do¤uvermifl. Selami ise mavi ›rmak ile k›rm›z› ›rma¤› birlefltirmifl. Sular mor renge dönüflüvermifl.
Üç kafadar, k›rm›z›, sar› ve mavi akan ana renklerdeki ›rmaklardan oluflan turuncu, yeflil ve mor renklerdeki ›rmaklar› seyre dalm›fllar. K›rm›z›, turuncu ve sar› ›rmaklar çocuklara s›cak gelmifl. Mavi, mor ve yeflil ise so¤uk etkisi yapm›fl.
106
Y›llar sonra çevredeki beyazl›k de¤iflmifl. Yeflil sular›n akt›¤› yerlerde yeflil ormanlar oluflmufl. Turuncu ›rmak kolunun sulad›¤› arazide yüzlerce turuncu tonda
kufllar uçmaya bafllam›fl. Yeflil ile mavinin tonlar›nda çay›rlar, çimenler büyümüfl.
Ana ve ara renklerden oluflan çiçekler yetiflmifl.
Suyu bol mavi ›rmak en uzun akan›ym›fl. Çok uzaklardaki çukurlar› doldurmufl,mavi denizler oluflmufl. Denizin rengi gökyüzüne vurmufl. Beyaz bulutlu mavi
gökyüzünde s›cak renkli kufllar uçmaya bafllam›fl.
Zamanla, mavi ›rmak d›fl›nda di¤er ›rmaklar kurumufl. Kuruyan ›rmaklardan
geriye çevremizde gördü¤ümüz renkler ve canl›lar kalm›fl. Bugüne kadar tüm canl›lar› mavi ›rmak yaflatm›fl.
Resim–‹fl Çal›flmalar› 3
(hzl.: A. Kahveci, M. Saydur)
107
SSeerrbbeesstt OO
kukummaa M
Meettnnii
SANATKÂRLAR EL ÖPMEZLER
fiehir tiyatrosu sanatkârlar›ndan Vasfi R›za Zobu Atatürk’ün sohbet toplant›lar›nda, sofras›nda bulunmufl ve onun sanatkâra ne kadar önem verdi¤ine, sanatkâr› nas›l ön planda tuttu¤una flahit olmufltu... ‹flte Zobu, sanatsever Büyük Ata’y› flu
olayda dile getiriyor:
— Ankara’daki Gazi Çiftli¤i Marmara Köflkü’ndeydik. Atatürk o zaman daha
Gazi Mustafa Kemal Pafla idi. Dr. Reflit Galip de daha Maarif Vekili olmam›flt›. Birtak›m devlet adamlar› ve birkaç sanatkârla geçen bir gecenin yar›s›ndan sonra ayr›lma zaman› gelince Atatürk kalkt›, bizi ayakta u¤urlamak istedi...
— Paflam, dedi. Müsaade ederseniz sanatkâr arkadafllar ayr›lmadan önce elinizi öpmek istiyorlar...
O masmavi gözleri birden karard›... Yüzünün o tatl› yumuflak ifadesi aniden
kayboldu... Kafllar› çat›ld› ve fliddetle:
— Hay›r, diye gürledi sanki...
Birden içime korku girdi... Bir suç ifllemifl hissettim kendimi. O gene sert bir
sesle:
— Hay›r, diye tekrarlad›. Çünkü sanatkârlar el öpmez. Biz hepimiz mebus oluruz, vekil oluruz, reisicumhur oluruz, ama sanatkâr olamay›z. ‹flte bunun içindir ki
sanatkâr el öpmez ama onun eli öpülür. Bu sözler hepimizi flafl›rtt› ve hatta a¤latt›.
Hiç birimizde ona cevap verecek bir hâl kalmam›flt›. O s›rada Dr. Reflit Galip imdad›m›za yetiflti:
108
— Evet paflam, dedi. Hepimiz mebus
oluruz, vekil oluruz, hatta reisicumhur oluruz
ama hiçbirimiz Mustafa Kemal olamay›z...
Bunun için müsaade edin de elinizi öpelim
flimdi...
Cevap, Ata’y› fazlas›yla memnun etmiflti. Önce onun elini öptük, sonra da duydu¤umuz mutlulu¤u birbirimizi kucaklayarak
perçinledik.
Avni ALTINER
109
KAYNAKÇA
Alt›ner, Avni, Sanatkarlar El Öpmezler, Bak›fl Kütüphanesi, ‹stanbul, 1981.
Apayd›n, Talip, Bozk›rda Günler, Varl›k Yay›nlar›, ‹stanbul, 1972.
Büyükkoyuncu, Ziyaettin, Ünitelere Uygun Çocuk fiiirleri, Bu Yay›nlar›, ‹stanbul, 2003.
Dere, Ömer Faruk, Ebrû Sanat›, ‹SMEK, 2007.
Durbafl, Refik, Bar›fl Koyun Çocuklar›n Ad›n›, Sabah Kitaplar›, ‹stanbul, 1998.
Fuat, Memet, Ça¤dafl Türk fiiiri Antolojisi, Adam Yay›nlar›, ‹stanbul, 2002.
Güntekin, Reflat Nuri, Uygun Okuma Saatim , Sad›k Uygun E¤itim Yay›nlar›, ‹stanbul, 2005.
Kahveci, Ahmet, Sana da Yeter Bana da, Funda Yay›nlar›, ‹stanbul, 1999.
Kahveci, Ahmet, Saydur, Mehmet, Funda E¤lenceli Tatil 3 , Funda Yay›nlar›, ‹stanbul, 2006.
Kahveci, Ahmet, Saydur, Mehmet, Resim ‹fl Çal›flmalar› , Funda Yay›nlar›, ‹stanbul, 1996.
Karada¤, Suat, O¤uz Ka¤an Destan›, Damla Yay›nlar›, ‹stanbul, 2003.
Kocatürk, Dilsaz, Molbay, Dilek, Su Canl›lar›, Abra Do¤a Dizisi 5, ‹stanbul, 2001.
Komisyon, Ça¤lar Boyunca 100 Büyük ‹nsan, Milliyet Yay›nlar›, ‹stanbul, 1971.
Köklügiller, Ahmet, Belirli Gün ve Haftalar, Özyürek Yay›nevi, ‹stanbul, 2005.
Önder, Mehmet, Ald› Sözü Anadolu, Elips Kitap, Ankara, 2005.
Öz, Güla¤, Bütün Yönleriyle Âfl›k Veysel, Ayy›ld›z Yay›nlar›, Ankara, 1994.
Özafflar, Sabahattin, Belirli Günler ve Haftalar, Murat Yay›nc›l›k, ‹stanbul, 2004.
Özdemir, Emin, Güzel Türkçe 5, ‹nk›lap Kitabevi, ‹stanbul.
Rado, fievket, Eflref Saat, Elips Kitap, Ankara, 2005.
Salan, Z. P›nar, Belirli Günler ve Haftalar, Salan Yay., ‹stanbul, 2001.
Sayg›nar, Nursel, Benim Dünyalar›m, Bu Yay›nlar›, ‹stanbul, 1997.
S›rmatel, Nesrin, Nesrin Ö¤retmenden Çocuklara fiiirler, Alifl Yay›nlar›, Ankara, 2006.
fiimflek, ‹brahim, Ulusal Bayramlar ve Atatürk Haftas›, Polat Yay›nlar›, ‹stanbul, 2001.
Topçuo¤lu, Hamdi, Tema Destekli Türkçe, Nobel Yay›nlar›, Ankara, 2004.
Tuncer, Hüseyin, Alpaslan, ‹smet, fiiirlerle Türkiye, T.C Kültür Bakanl›¤›, Ankara, 1995.
TÜB‹TAK, Bilim ve Çocuk Dergisi, Say›: 42 , Tübitak Yay›nlar›, Ankara, Haziran, 2001.
Uysal, Ahmet, Kelo¤lan'›n Diliyle, Bilgi Yay›nevi, Ankara, 1996.
Ünlü, Harun, Belirli Günler ve Haftalar ‹çin fiiirler, Pati Kitap, Ankara, 2006.
Verel, Oktay, Atatürk'le Bir Ömür, Alt›n Kitaplar Yay›nevi, ‹stanbul, 1996.
Verne, Jules, Esrarl› Ada, Nurdan Yay›nlar›, ‹stanbul, 2000.
Yalç›n, Alemdar, Aytaç, G›yasettin, Çocuk Edebiyat›, Akça¤ Yay›nlar›, Ankara, 2003
Y›lmaz, Ahmethan, Karanfilli Dev Amca, Beyan Yay›nlar›, ‹stanbul, 1990.
Yurt, Zafer, Atatürk’ten An›lar, Nurdan Yay›nlar›, ‹stanbul, 2001.
Yüzbafl›o¤lu, Muammer, Atatürk'ü Anmak, Remzi Kitabevi, ‹stanbul, 1971.
‹NTERNET KAYNAKÇASI
www.meb.gov.tr
110
TÜRK‹YE HAR‹TASI
111
TÜRK DÜNYASI HAR‹TASI
112