TIBB-ý NEBEVÎ yazýtlarý gözden geçirilerek hazýrlanan çalýþmada Göktürk tarihine dair bilgilerle yazýtlarýn Danca çevirisi bulunmaktadýr. Bu çeviri Ragýp Hulusi (Özden) tarafýndan Almanca’sýndan Türkçe’ye tercüme edilmiþtir (“Moðolistan’daki Türkçe Kitabeler”, TM, III [1935], s. 81-118). 7. “Aus Ostturkistans Vergangenheit” (UAJ, V [1925], s. 1-24) (Türkçe’si: Köprülüzâde Ahmed Cemal, “Þarkî Türkistan’ýn Mâzisine Dâir”, TM, II [1928], s. 33-59). bulundu. Araþtýrmalarýný daha çok karþýlaþtýrmalý dil bilimi alanýnda yaptý. Macar dilleri konusunu iþlediði ilk bilimsel çalýþmasýný yayýmladýktan sonra (“Det magyariske sprog og dets stammeslaegtskab”, Tidskrift for philologi og paedagogik Aargang, VII [Kobenhavn 1867], s. 149-174) Finlandiya’ya gitti. Burada Fin dili üzerine hazýrladýðý teziyle (Den gotiske sprogklasses Indflydelse paa den finske. En Sproghistorisk undersogelse [Kobenhavn 1869]) doktor un- vanýný aldý; eserin Almanca tercümesiyle de (Über den einfluss der germanischen Sprachen auf die finnisch-lappischen [Halle 1870, 1967]) Berlin Bilimler Akademisi Sever Bopp ödülünü kazandý. 1869-1870 yýllarýnda Güneydoðu Avrupa’yý dolaþarak Slav ve Romen dilleri üzerinde araþtýrmalar yapan Thomsen, Ýtalya ve Fransa’ya uðradý, ardýndan ülkesine döndü. Bir süre lise öðretmenliði yaptý; 1871’de Kopenhag Üniversitesi’nde karþýlaþtýrmalý dil bilimi dersleri vermeye baþladý; 1875’te doçent oldu. 1876’da daha sonra baþkanlýðýný yürüteceði (1909) Danimarka Bilimler Akademisi’ne üye seçildi. 1887’de profesörlüðe yükseldi. 1913’te emekliye ayrýldý; 12 Mayýs 1927’de Kopenhag yakýnlarýndaki Valby’de öldü. Türkoloji tarihine Orhon yazýtlarý üzerine yaptýðý çalýþmalarla geçen Thomsen, Orhon ve Yenisey ýrmaklarýnýn kýyýsýndaki yazýlý taþlarýn dilini çözerek bunlarýn Türkler’den kaldýðýný ispatlamýþ ve 15 Aralýk 1893’te bunu bir bildiriyle açýklamýþtýr. Bildiriyi ertesi yýl yayýmladýktan sonra (“Déchiffrement des inscriptions de l’Orkhon et l’Ienissei: Notice préliminaire”, Bulletin, Ko- penhag 1894) Çin ve Bizans kaynaklarýný derinlemesine inceleyip 1896’da Orhon yazýtlarýnýn tamamýný kitap halinde bir araya getirmiþtir. Öðrencilerinden Kurt Wulf’la birlikte Yenisey yazýtlarýyla ilgili araþtýrmalar da yapmýþ, fakat bunlar yayýmlanamamýþtýr. Thomsen, Vilhelm Grønbech ve oðlu Kaare Grønbech gibi önemli öðrenciler yetiþtirmiþtir. Alman dilcilerinden Willy Bang Kaup’un Germanistik alanýndan Türkoloji’ye geçmesinde de onun çalýþmalarý etkili olmuþtur. Danimarka kralýnýn “elefan madalyasý”, Osmanlý Padiþahý V. Mehmed Reþad’ýn birinci rütbeden “Mecîdî niþaný” verdiði, adýna biri doktorasýnýn yirmi beþinci, diðerleri doðumunun yetmiþinci yýl dönümü münasebetiyle üç armaðan kitabýn yayýmlanýp (Festshrift til Vilhelm Thomsen fra disciple, Kopenhag 1894; Festschrift Vilhelm Thomsen, Leipzig 1912; Studien ... Vilhelm Thomsen zum 70. Geburtstag gevidmet, Helsingfors 1912) Vilhelm Thomsen sekseninci yýl dönümü için baþlýca yazýlarý tekrar basýlan Thomsen’in hayatý ve çalýþmalarý üzerine çeþitli yayýmlar yapýlmýþtýr. Thomsen’in çalýþmalarý toplu olarak Samlede Afhandlinger adýyla neþredilmiþtir (I-IV, Kobenhavn-Kristiania 19191931). Külliyatýn III. cildi hemen tamamen Türkoloji alanýndaki eserlerinden oluþmaktadýr. Türkoloji’yle Ýlgili Eserleri. 1. Inscriptions de l’Orkhon déchiffrées par Vilhelm Thomsen (Helsingfors 1896). Macar-Fin Derneði’nin neþrettiði Orhon yazýtlarýnýn anlatýldýðý eserde Göktürk alfabesi, I ve II. yazýtlarýn çeviriyazýlarý, Fransýzcalar’ý, notlar, düzeltmeler ve dizin bulunmaktadýr (Türkçe çevirisi için bk. bibl. s. 19-302). 2. “Sur le système des consonnes dans la langue ouïgoure” (KSz., II [1901], s. 241-259). Makalede W. Radloff’un Kutadgu Bilig’deki (St. Petersburg 1890) yanlýþlarý da düzeltilmektedir. 3. “Ein Blatt in Turkischer Runen Schrift aus Turfan” (Sit- zungsberichte der Berliner Akademie der Wissenschaften, 1910, s. 296-306). 4. Tur- cica, Etudes concernant l’interprétation des inscriptions turques de la Mongolie et de la Sibérie (Helsingfors 1916). Thomsen bu çalýþmasýnda Orhon ve Yenisey yazýtlarýyla ilgili son görüþlerine yer vermiþ, W. Radloff’un ayný konuda yaptýðý yayýnýn (Die Alttürkishen Inschriften der Mongolei, 1895) okuma ve anlamlandýrma yanlýþlarýna dikkat çekerek Tonyukuk I-II yazýtlarýyla ilgili yeni öneriler getirmiþtir. Büyük ilgi uyandýran eser Willy Bang Kaup, C. Brockelmann, Gyula Németh gibi Türkologlar tarafýndan deðerlendirme makalelerinde ele alýnmýþtýr. 5. Une inscription de la trouvaille d’or Nagy-SzentMiklos (Hongrie) (Kobenhavn 1917). Macaristan’da bulunan bir Peçenek kitâbesiyle ilgilidir. 6. “Grammel-tyrkiske indskrifter fra Mongoliet i oversatteelseog med indledning” (Samlade Afhandlinger, III [Kobenhavn 1922], s. 465-516). Eski Türk BÝBLÝYOGRAFYA : V. Thomsen, Orhon Yazýtlarý Araþtýrmalarý (trc. Vedat Köken), Ankara 2002; A. Dilaçar, Thomsen, Ankara 1963; a.mlf., “Ýskandinav Yurtlarýnda Türkoloji”, TDl., XXVII/257 (1973), s. 377381; Hasan Eren, Türklük Bilimi Sözlüðü I: Yabancý Türkologlar, Ankara 1998, s. 315; a.mlf., “Thomsen, Vilhelm Ludvig Peter”, TA, XXXI, 174-175; Sten Konow, “Obituary Notices Vilhelm Thomsen”, JRAS (1927), tür.yer.; K. Wulf, “Vilhelm Thomsen 25. Jan. 1842-12. Mai 1927”, Arkiv för nordisk filologi, XLVI, Lund 1930, s. 81-104; Abdülkadir Ýnan, “Vilhelm Thomsen”, Türk Dili Belleten, sy. 18-20, Ankara 1943, s. 86-87; Erhan Aydýn, “Vilhelm Thomsen’in Sözlüðü”, Ýlmî Araþtýrmalar, sy. 17, Ýstanbul 2004, s. 69-70; Zeynep Korkmaz, “Vilhelm Ludvig Peter Thomsen’in Hayatý ve Türklük Bilimine Hizmeti”, TK, XXXII/369 (1994), s.1-12; a.mlf., “Vilhelm Ludvig Peter Thomsen (Hayatý ve Türklük Bilimine Hizmeti)”, TDAY Belleten 1993, Ankara 1995, s. 1-11; Cemal Kurnaz, “Vilhelm Thomsen’e Mecîdî Niþaný Verilmesi”, a.e., s. 13-20; Çetin Cumagulov, “Vilhelm Thomsen’in Çalýþmalarý ve Kýrgýzistan’da Bulunan Göktürk Yazýtlarý”, a.e., s. 99-114. ÿA. Azmi Bilgin – — TIBÂK ˜ (bk. TEZAT). – ™ — TIBB-ý NEBEVÎ ( אÀא ) ˜ Hz. Peygamber’in saðlýkla ilgili deðerlendirme ve tavsiyeleri, bunlar üzerine oluþan literatür. ™ Týbb-ý nebevî tabiri, hastalýklarýn tedavisi ve saðlýðýn korunmasý hakkýnda Resûl-i Ekrem’den nakledilen hadislerle bunlara dair literatürü ifade eder. Bu literatüre dahil eserlerde hadislerin yanýnda âyetlere ve kadîm dönemden baþlayarak çeþitli devirlerde yaþamýþ hekimlerin görüþlerine de yer verildiði halde daha çok ilgili hadisler ele alýnarak incelendiði için bu saha “et-týbbü’n-nebevî” þeklinde anýlmýþtýr. Bugünkü bilim tarihçileri, Ýslâm dünyasýnda tarih boyunca geliþmiþ týp ilmini 85 TIBB-ý NEBEVÎ genellikle “et-týbbü’l-Ýslâmî” tabiriyle ifade etmektedir (Ýslâm dünyasýnda bu alanda ortaya konan bazý klasik metinler, Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi’ne baðlý Institute for the History of Arabic-Islamic Science tarafýndan Fuat Sezgin’in editörlüðünde Islamic Medicine baþlýðýyla yeniden neþredilmiþtir: I-XCIX, Frankfurt 19951998). “Tbb” kökü Arapça’da “maharet sahibi olma” anlamýný içerdiðinden maharetli ve kabiliyetli kiþilere tabip denilmiþ, zamanla bu kelime týp alanýndaki uzmanlýðý belirten bir terim haline gelmiþtir. Ayný kökten türeyen kelimeler “týp ilmini bilme, tedavi usullerinde uzman olma” mânasýnda hadislerde geçer (Wensinck, elMu£cem, “tbb” md.; Miftâ¼u künûzi’s-sünne, s. 298-302). Týbba dair hadislerde saðlýðýn önemi, tedavinin meþruiyeti ve koruyucu hekimlikle ilgili tavsiyeler yer almakta, ayrýca tedavi için önerilen bazý ilâçlar zikredilmektedir. Günümüzde hastalýða yakalanmamak için gerekli tedbirleri önceden alýp saðlýðý korumayý ifade eden koruyucu hekimlik (hýfzýssýhha) Hz. Peygamber’in týp anlayýþýnýn en önemli yanlarýndan biridir. Resûl-i Ekrem’in, “Birçok insan þu iki nimetin kýymetini bilmez: Saðlýk ve boþ vakit” (Buhârî, “Rikak”, 1); “Hasta olmadan önce saðlýðýnýzýn deðerini bilin” (Hâkim, IV, 306); “Bir yerde veba çýktýðýný duyarsanýz oraya girmeyin; bulunduðunuz yerde veba görülmüþse oradan ayrýlmayýn” (Buhârî, “Týb”, 30); “Cüzzamlýdan aslandan kaçar gibi kaçýn” (Buhârî, “Týb”, 19) gibi sözleriyle saðlýðýn korunmasýný tavsiye etmesi modern koruyucu hekimlik ve karantina anlayýþýyla uyum halindedir. Bu tür hadisler týbb-ý nebevî kitaplarýnýn yaný sýra hadis kitaplarýnýn taharet, namaz, oruç, hac gibi fýkýhla ilgili bölümlerinde de incelenmiþtir. Hadislerde ilâçla ve dua ile tedavinin tavsiye edildiði de görülmektedir. Buna baðlý olarak týbb-ý nebevî kitaplarýnda tedavinin dinî hükmü, tedavi metotlarý, þifalý bitkiler, hastalýklar, hastalýklarýn bulaþmasý, zehirlenme, nazar deðmesi ve sihir gibi konularla ilgili hadislere yer verilmiþtir. Dinî metinler týp ilmine kavram ve usul açýsýndan bazý yenilikler getirmekle birlikte özellikle týbb-ý nebevî eserlerinde hadislerin kaynaklarýnýn ve sýhhat durumlarýnýn gösterilmesi amaçlanmadýðýndan o dönemde yaygýn olan týp anlayýþýna uyan bazý zayýf ve uydurma rivayetler de bu kitaplara girmiþtir. Týbb-ý nebevî ile temel unsurlarý kehanet, sihir, muska ve týlsým gibi þeylerden meydana gelen o dönemin týp anlayýþý 86 arasýnda bazý farklar vardýr. Hz. Peygamber en baþta hastalýðýn da þifanýn da Allah’tan geldiðine inanmak gerektiðini bildirmiþ, bu konuda toplumda yaygýn olan yanlýþ telakki ve uygulamalarý düzeltmiþ, þirk alâmeti kabul edilen büyüye baþvurmayý yasaklamýþ, hastalýklardan korunmak için muska ve týlsým kullananlarý uyarmýþtýr. Týpla ilgili hadisler incelendiðinde Resûl-i Ekrem’in tedaviyi bir ilâhî emir olarak gördüðü anlaþýlýr. Resûlullah þifanýn Allah tarafýndan yaratýldýðýný vurgulayarak dualarýnda þifa talep etmiþ, ayrýca tedavi için hekimlere baþvurulmasýný istemiþtir. Ashabýn, “Biz eðer tedavi olmazsak bundan dolayý mesul tutulur muyuz?” sorusu üzerine, “Ey Allah’ýn kullarý, tedavi olun! Allah her hastalýðýn muhakkak çaresini de yaratmýþtýr; yalnýz yaþlýlýðýn çaresi yoktur” dediði rivayet edilmiþtir (Ebû Dâvûd, “Týb”, 1). Hz. Peygamber’in týp alanýna yaptýðý en önemli katký bütün hastalýklarýn tedavi edilebileceðini dile getirmesidir. Her hastalýðýn bir sebepten çýktýðý ve sebep tesbit edildiði takdirde hastalýðýn giderileceði düþüncesi bir yandan týp uzmanlarýný hastalýðýn sebeplerini araþtýrmaya sevketmiþ, diðer yandan hastalýklarýn kökeniyle ilgili bâtýl inançlarýn ortadan kalkmasýný saðlamýþtýr. Hastalýklarýn Allah tarafýndan yaratýldýðýnýn ifade edilmesi, bazý hastalarýn ve hastalýklarýn uðursuz ve lânetli diye kötülenmesi gibi yanlýþ anlayýþlarý da engellemiþtir. Resûl-i Ekrem tedavinin hukukî yönü üzerinde de durmuþtur. O, “Tabâbetten anlamadýðý halde hekimlik yapan kiþi hastaya verdiði zararý tazmin eder” hadisiyle (Ebû Dâvûd, “Diyât”, 23) hasta haklarýný güvence altýna almýþtýr. Hz. Peygamber’in bu uyarýsý týp bilgisinin ve doktorluðun toplumdaki önemini göstermektedir. “Haram olan þeylerle tedavi olmayýn” buyurarak (Ebû Dâvûd, “Týb”, 11) ilâç yapýmýnda kullanýlmasý dinen yasak olan haram maddelerin veya bazý hayvanlardan elde edilen habis karýþýmlarýn kullanýlmasýný yasaklamýþ, ilâç yapmak için kurbaðalarý öldürmek isteyen bir sahâbîye izin vermemiþtir (Ebû Dâvûd, “Týb”, 11). Resûlullah bazý bitkilerin, yiyeceklerin ve meyvelerin tedavi edici yönüne dikkat çekerek doðal besinlerden yararlanýlmasýný öðütlemiþtir. Öte yandan kadîm týp anlayýþýný bütünüyle yanlýþ saymamýþ, onun bazý prensiplerini kabul etmiþtir. Meselâ saðlýk için perhizin önemine iþaret eden ve eskiden beri bilinen, “Her hastalýðýn sebebi dolu midelerdir” sözünü, “Oruç tutun, sýhhat bulursunuz” ifadesiyle dile getirmiþ (Tabe- rânî, IX, 144), belirli hastalýklardan mustarip olan sahâbîlere perhiz yapmalarýný öðütlemiþtir. Yine o dönemde yaygýn tedavi yöntemlerinden biri olan kan aldýrmaya (hacamat) ehil eller tarafýndan yapýlmasý þartýyla izin verip kendisi de kan aldýrmýþ, yararý kadar zararý da olabilen daðlamaya ise mecbur kalýnmadýkça baþvurulmamasýný istemiþtir. Tâif þehrinde yaþayan hýristiyan hekim Hâris b. Kelede’nin týp bilgisine güvenmiþ, bazý sahâbîleri ona tedavi ettirmiþ, týp alanýnda yalnýz uzman olanlarýn faaliyette bulunmasýný tembihlemiþtir. Bu sebeple týbb-ý nebevî kitaplarý Ýslâm dünyasýnda yaþayan gayri müslim hekimlerin görüþlerini, kadîm týp geleneklerinin birikimlerini, Hipokrat ve Galen (Câlînûs) gibi eski týp otoritelerinin tesbitlerini de ihtiva etmektedir. Hipokrat yemini bazý týbb-ý nebevî kitaplarýnda zikredilmektedir (meselâ bk. Zehebî, s. 65). Diðer taraftan tabiplerin halk saðlýðý açýsýndan yararlý gördüðü bilgilerin âyet ve hadislerle birlikte aktarýlmasý bunlarýn geniþ halk kitleleri tarafýndan benimsenmesini kolaylaþtýrmýþtýr. Týp ilminden yararlanýlmasýný isteyen Resûl-i Ekrem, ilâçla tedavi olan kiþinin duayý ihmal etmemesi gerektiðini de söyleyerek duanýn tedavi edici gücüne iþaret etmiþtir. Duanýn yalnýz Allah’ýn isimlerini anarak ya da Kur’ân-ý Kerîm’deki þifa âyetlerini okuyarak yapýlmasý gerektiðini göstermiþ, insanlarýn bâtýl inanç ve hurafelere yol açan uygulamalara kapýlmasýna izin vermemiþtir. Bir hadiste, “Size þifalý iki þeyi, balý ve Kur’an’ý tavsiye ederim” buyurduðu rivayet edilmiþ (Ýbn Mâce, “Týb”, 7), böylece bedenin þifasý ile ruhun þifasýný birlikte zikretmiþtir. Hastalarýn psikolojik açýdan desteklenmesi için hasta ziyaretlerini teþvik etmiþ, hastalarýn yanýnda onlarý üzecek hususlardan söz edilmemesini tembihlemiþtir. “Hastanýn yanýna girdiðinizde ecel konusunda onu rahatlatacak biçimde konuþun. Bu, onun ecelinin zamanýný deðiþtirmez, ancak hastayý rahatlatýr” demiþ (Tirmizî, “Týb”, 35), yine hastalarý bakýþlarýyla rahatsýz edenleri uyarmýþ, “Cüzzamlý hastalara uzun uzun bakmayýn” buyurmuþtur (Ýbn Mâce, “Týb”, 44). Nekahet dönemindeki hastalarýn yemelerine içmelerine dikkat etmeleri gerektiðini vurgulayýp hastalýk sonrasý bakýmýn önemine iþaret etmiþtir. Diðer taraftan, “Hastalarýnýzý yemek yemeye zorlamayýn, Allah onlarý yedirir içirir” sözüyle (Tirmizî, “Týb”, 4) hastaya bakanlarýn hastanýn psikolojik durumuna özen göstermelerini istemiþtir. TIBB-ý NEBEVÎ Týpla ilgili hadisler, Resûlullah’ýn sözü olmalarý bakýmýndan dinî bir deðer taþýdýklarý gibi týp ilminin Asr-ý saâdet’teki seviyesini göstermeleri açýsýndan tarihî ve içtimaî önemi haizdir. Resûl-i Ekrem hastalarýn tedavi olmasýný istediðinden tevekkül ve kadere rýza gibi dinî gerekçelerle tedavinin ihmal edilmesi doðru deðildir. Ancak týpla ilgili hadisler taabbudî emirler deðil, ta‘lil edilen diðer ahkâm gibi illetleri ortaya konularak deðerlendirilmesi gereken naslardýr. Meselâ hadislerde daðlamanýn meþruiyetini gösteren ifadeler bulunmakla birlikte kaný durdurmak için baþka yöntem uygulamak da câizdir. Hz. Peygamber daðlamaya o dönemde daha iyisi bilinmediði için ve ancak zorunlu hallerde izin vermiþtir. Nitekim, “Sizin kullandýðýnýz ilâçlarda bir þifa varsa ya hacamat býçaðýnýn kesiðinde ya ateþin daðlamasýndadýr; fakat ben daðlama yaptýrmayý sevmem” demiþtir (Buhârî, “Týb”, 17). Þifalý bitkilerle ilgili bazý tavsiyeleri ise bedevî Araplar arasýnda bilinen tedavi metotlarýnýn teyit edildiði uygulamalardýr. Resûl-i Ekrem’in týp eðitimi almýþ hekimlere ve týp alanýnda tecrübesi bulunan tabiplere itibar etmesi tecrübî týbba verdiði deðeri göstermektedir. Literatür. Ýslâmî ilimlerin teþekkül devrinden itibaren týbb-ý nebevîye dair eserler telif edilmiþtir. Ýsnâaþeriyye’nin sekizinci imamý Ali er-Rýzâ’nýn er-Risâletü’××ehebiyye’si (nþr. Muhammed Ali el-Bâr, Beyrut 1991), Halife Me’mûn için týbbî tavsiyeler içeren küçük hacimli bir eser olup bu sahanýn en erken örneklerindendir. Ancak Ali er-Rýzâ hadislere neredeyse hiç yer vermemiþ, daha çok kendi tecrübelerini aktarmýþtýr. Ýbn Habîb es-Sülemî’nin e¹ªýbbü’n-nebevî diye tanýnan MuÅta½ar fi’¹-¹ýbb’ý ise (ªýbbü’l-£Arab baþlýðýyla e¹- ªýb ve’l-e¹ýbbâß fi’l-Endelüsi’l-Ýslâmiyye içerisinde, nþr. Muhammed el-Arabî el-Hattâbî, Beyrut 1988; nþr. Camilo Álvarez de Morales – Fernando Girón Irueste, Madrid 1992; nþr. Muhammed Ali el-Bâr, Dýmaþk 1993) içinde hadislerin bulunduðu ilk týp eseri olarak bilinir (DÝA, XIX, 513). Ýbn Habîb, Yunan týbbýndan bahseden bir bölümün ardýndan týpla ilgili hadisleri konularýna göre tasnif etmiþtir. Týbba dair hadisler hadis kitaplarýnda genellikle “Kitâbü’t-Týb” baþlýðý altýnda verilmiþtir. Mâlik b. Enes’in el-Muva¹¹aßý ile Abdürrezzâk es-San‘ânî’nin el-Mu½annef’i gibi nisbeten erken tarihli eserlerde bu baþlýk altýnda birer bölüm bulunmamakla birlikte göz deðmesi, veba, rukye, daðlama, hacamat hakkýnda bilgi bulunan ilâçlar, has- talarýn tedavisinin meþruiyeti gibi alt baþlýklar vardýr. Kütüb-i Sitte’den Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Ýbn Mâce’nin eserlerinde “Kitâbü’t-Týb” bölümü yer almakta, Müslim’in el-Câmi£u’½-½a¼î¼’inde týpla ilgili rivayetler “Kitâbü’s-Selâm” içinde verilmektedir (Ahmed Muhammed Zebîle, TaÅrîcü ve dirâsetü e¼âdî¦i’¹-¹ýbbi’n-nebevî fi’l-ümmehâti’s-sitte adýyla bir yük- sek lisans tezi hazýrlamýþtýr [1988, Câmiatü Ümmi’l-kurâ [Mekke]). Daha sonra Ýbnü’s-Sünnî, Ýbn Habîb en-Nîsâbûrî, Ebû Nuaym el-Ýsfahânî, Müstaðfirî, Alâeddin Ali b. Abdülkerîm el-Kehhâl el-Hamevî, Zehebî, Ýbn Kayyim el-Cevziyye, Süyûtî, Þemseddin Ýbn Tolun, Ebü’l-Hasan Ýbnü’l-Cezzâr ve Kalyûbî gibi âlimler týbb-ý nebevîye dair eserler yazmýþtýr. Ýbn Kayyim’in Zâdü’l-me£âd’ýnýn týp bölümünü oluþturan ve e¹-ªýbbü’n-nebevî adýyla müstakil olarak birçok defa neþredilen eseri týbb-ý nebevî literatürünün en meþhur örneðidir. Bazý týbb-ý nebevî kitaplarýnda zayýf ve uydurma rivayetlerin bulunmasýna tepki gösteren bir kýsým müellifler sadece sahih týp hadislerini cemetmek istemiþlerdir. Meselâ Ziyâeddin el-Makdisî, e½-Øa¼î¼ayn’da geçen konuyla ilgili hadisleri e¹-ªýbbü’n-nebevî adlý eserinde bir araya getirmiþtir. Þemseddin Ýbn Tolun da eserinde týpla ilgili uydurma hadislere yer vermediðini söylemektedir (el-Menhelü’r-revî, s. 7). Osmanlý sahasýnda basýlan týbb-ý nebevî eserlerinden en çok bilineni Hüseyin Remzi’nin Týbb-ý Nebevî’sidir (Ýstanbul 1309, 1324). Günümüzde gerek Batý’da gerek Ýslâm dünyasýnda týbb-ý nebevî üzerine birçok araþtýrma yapýlmýþtýr. Bunlardan bazýlarý konuyu genel anlamda (meselâ bk. Irmeli Perho, The Prophet’s Medicine, Helsinki 1995, Studia Orientalia, LXXIV, özel sayý) veya modern bilimsel veriler ýþýðýnda (meselâ bk. Mahmûd Nâzým en-Nesîmî, e¹ªýbbü’n-nebevî ve’l-£ilmü’l-¼adî¦ I-III, Beyrut 1404/1984; Mohammad Ikram, “Týbb-eNabawi and Modern Scientific Research”, HI, XXVI/3 [1983], s. 3-35) deðerlendir- mektedir; bazýlarý ise çeþitli hadislerde geçen tedavi yöntemleri, ilâçlar ve tedavi amacýyla okunan dualarla ilgili monografilerdir (meselâ bk. Halîl Ýbrâhim Molla Hâtýr, el-ݽâbe fî ½ý¼¼ati ¼adî¦i’××übâbe, Cidde 1405/1985; Ali Mûnis, e¹ªýbbü’n-nebevî fî £ilâci’l-merŠa’l-cihâzi’l-¼azmî ve’l-kebîd, Beyrut 1412/1992; M. Osman Necâtî, el-¥adî¦ü’n-nebevî ve £ilmü’n-nefs, Kahire 1413/1993; Hassân Þemsî Bâþâ, eþ-Þifâß bi’l-¼abbeti’s-sevdâß, Bey- rut 1419/1999; Midhat Muhammed Sâbir Ali, “Min Hedyi’r-Resûl fi’l-vikaye mine’lmaraç”, Mecelletü’l-ba¼¦i’l-£ilmi ve’t-türâ¦i’l-Ýslâmî, III [Mekke 1400], s. 231-254; Nurdeen Deuraseh, “Al-Ruqyah with the Qur’an and the Du‘a [the Prayer] in Islamic Medical Tradition”, Journal of the International Society for the History of Islamic Medicine, IV/7 [Ýstanbul 2005], s. 2732). 5-9 Rebîülevvel 1407’de [9-13 Kasým 1986] Küveyt’te düzenlenen el-Mü’temerü’l-âlemî er-râbi‘ ani’t-týbbi’l-Ýslâmî sempozyumunda týbb-ý nebevî hakkýnda birçok teblið sunulmuþtur. Türkiye’de týbb-ý nebevîye dair teblið, makale, lisans, yüksek lisans ve doktora tezi olarak birçok çalýþma yapýlmýþtýr. Doktora tezlerinden bazýlarý þunlardýr: Mahmut Denizkuþlarý, Týbb-ý Nebevî (1979, UÜ Ýlâhiyat Fakültesi, Peygamberimiz ve Týp adýyla Ýstanbul 1981, Kuran-ý Kerim ve Hadislerde Týp adýyla Ýstanbul 1982); Önder Çaðýran, Ahmed-i Dâî, Týbb-ý Nebevî: Ýmlâ-Fonetik-Morfoloji-Karþýlaþtýrmalý Metin (1992, Ýnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ýstanbul 1996, Ahmed-i Dâî’nin eseri hakkýnda bk. DÝA, II, 57); Mustafa Dönmez, Ebu Nuaym el-Ýsfahânî’nin etTýbbü’n-nebevi Ýsimli Eserinin Tahkiki (2005, UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü). Yüksek lisans tezleri arasýnda Abdullah Köþe’nin Hadislerde Flebotomi (1984, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) ve Ahmet Turhanoðlu’nun Hadislerde Koruyucu Hekimlik (1996, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) adlý çalýþmalarý zikredilebilir. Ali Rýza Karabulut’un Týbb-ý Nebevî Ansiklopedisi (Kayseri 1994), Ýbrahim Canan’ýn Hz. Peygamber’in Sünnetinde Týp (Týbb-ý Nebevî) (Ankara 1995), Celal Yeniçeri’nin Hz. Peygamber’in Týbbý ve Týbbýn Fýkhý (Ýstanbul 2009) ile Veli Atmaca’nýn Hadislerde Rukye (Ýstanbul 2010) isimli kitaplarý da týbb-ý nebevî konusunda yayýmlanmýþ Türkçe eserler arasýnda sayýlabilir. BÝBLÝYOGRAFYA : Miftâ¼u künûzi’s-sünne, s. 298-302; Ýbn Habîb es-Sülemî, MuÅta½ar fi’¹-¹ýb (nþr. ve trc. C. Álvarez de Morales – F. Girón Irueste), Madrid 1992, neþredenlerin giriþi, s. 19-24; Taberânî, elMu£cemü’l-evsa¹ (nþr. Mahmûd Tahhân), Riyad 1415/1996, IX, 144; Hâkim, el-Müstedrek, IV, 306; Ziyâeddin el-Makdisî, e¹-ªýbbü’n-nebevî (nþr. Mecdî Fethî es-Seyyid), Tanta 1989, neþredenin giriþi, s. 19; Ali b. Abdülkerîm el-Hamevî el-Kehhâl, el-A¼kâmü’n-nebeviyye fi’½-½ýnâ£ati’¹-¹ýbbiyye (nþr. Ahmed Abdülganî M. en-Necûlî el-Cemel), Beyrut 1424/2003; Zehebî, e¹-ªýbbü’n-nebevî (nþr. Ahmed Rif‘at el-Bedrâvî), Beyrut 1410/1990, s. 65; Ýbn Kayyim el-Cevziyye, e¹-ªýbbü’n-nebevî (nþr. Abdülganî Abdülhâlik v.dðr.), Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), s. 10-18; Bedreddin elAynî, £Umdetü’l-šårî, Kahire 1972, XVII, 363; 87 TIBB-ý NEBEVÎ Süyûtî, el-Menhecü’s-sevî ve’l-menhelü’r-revî fi’¹-ªýbbi’n-nebevî (nþr. Hasan M. Makbûlî el-Ehdel), Beyrut 1406/1986, neþredenin giriþi, s. 22, 27-35; Þemseddin Ýbn Tolun, el-Menhelü’r-revî fi’¹-¹ýbbi’n-nebevî (nþr. Züheyr Osman el-Cuayd), Beyrut 1416/1996, s. 7; Mahmud Denizkuþlarý, Peygamberimiz ve Týp, Ýstanbul 1981, s. 113144; M. Ali el-Bâr, el-Ýmâm £Alî er-Rý²â ve risâletühû fi’¹-¹ýbbi’n-nebevî, Beyrut 1991, s. 5-9; elEb¼â¦ ve a£mâlü’l-müßtemeri’l-£âlemiyyi’r-râbi £ £ani’¹-¹ýbbi’l-Ýslâmî, Küveyt 1407/1986, tür.yer.; Raþit Küçük, “Týbb-ý Nebevî Literatürü Üzerine Bir Deneme”, Ýlim ve Sanat, I/3, Ankara 1985, s. 6-8. ÿAyhan Tekineþ – — TIBB-ý RÛHÂNÎ ( À ) ˜ Ahlâkýn bir ruh saðlýðý ilmi olduðu düþüncesinden hareketle bu ilme verilen ad. ™ Ýslâm düþüncesinde insanýn varlýk bütünlüðünün beden ve ruhtan (nefis) oluþtuðu kabul edilmiþ, bazý kaynaklarda beden saðlýðýný korumayý ve hastalýklarý tedavi etmeyi amaçlayan bilgi dalýna “týbb-ý cesedânî”, ruh saðlýðýný korumayý ve ruhu faziletlerle bezeyip erdemsizliklerden arýndýrmayý amaçlayan bilgi dalýna da “týbb-ý rûhânî” denilmiþtir. Seyyid Þerîf el-Cürcânî týbb-ý rûhânîyi “mânevî mükemmellikleri, hastalýklarla bunlarýn tedavi yollarýný, mânevî saðlýðýn ve itidalin nasýl korunacaðýný öðreten ilim” þeklinde tanýmlar (etTa£rîfât, “et-Týbbü’r-rûhânî” md.). “et-Tabîbü’r-rûhânî” dediði ahlâk eðitimcisini de “irþada ve mânevî olgunlaþtýrmaya muktedir uzman kiþi” diye tarif eder (a.g.e., “et-Tabîbü’r-rûhânî” md.). Tehânevî ayný tabirleri sûfîlere mal ederek Cürcânî’ninkine yakýn ifadelerle tanýmlamýþtýr (Keþþâf, II, 899). Literatürde ahlâk ilmi için et-týbbü’r-rûhânî terkibinin kullanýlmasý Eflâtun’a dayanan anlayýþtan kaynaklanmaktadýr. Eflâtun’a göre kötülük saðlýklý bir davranýþ olmayýp bir tür ruh hastalýðýdýr ve bu hastalýk gerçek bilgi olan felsefe ile tedavi edilir (meselâ bk. Gorgias, s. 60-65, 109110; Timaios, s. 118-122, 125-126; benzer görüþler baþka Yunan filozoflarýnda da vardýr, meselâ bk. Câlînûs, s. 42-43; ayrýca bk. Abdul Quasem, LXXI/3-4 [1981], s. 216217). Grek mirasýnýn Ýslâm dünyasýna aktarýlmasýndan itibaren bu anlayýþ müslüman düþünürlerce de benimsenmiþtir. Nitekim Ya‘kub b. Ýshak el-Kindî Risâle fi’l¼île li-def£i’l-a¼zân’da ahlâký bir ruhanî týp olarak ele almýþtýr. Kindî, daha sonra Ebû Bekir er-Râzî ve diðer müelliflerin eser88 lerine ad olarak vereceði bu terkibi kullanmamýþsa da kontrolsüz öfke ve þehvet gibi duygularýn baskýsýyla ortaya çýkan taleplerin ve üzüntü, kaygý, ölüm korkusu gibi tezahürlerin ruh hastalýklarýna yol açmasý yanýnda insanýn ahlâkî yetkinliðine engel olacaðý ve onu mutsuz kýlacaðý fikrini iþlemiþtir. Bilindiði kadarýyla Ýslâm düþüncesinde e¹-ªýbbü’r-rû¼ânî baþlýðýyla eser yazan ilk düþünür Ebû Bekir er-Râzî’dir. Râzî eserinde týp ilminin biri bedenî, diðeri ruhî þeklinde iki dalýndan bahseder. Bunlarýn ilki fizyolojik hastalýklarý önlemeyi ve tedavisini, ikincisi ahlâkî hastalýklardan korunmayý, bunlarý tedavi ederek insaný erdemli kýlmayý amaçlar. Râzî bedenle ruh arasýndaki iliþkide yönetimin ruha ait olduðunu düþünmüþ, insanda geliþen psikolojik uyarmalarýn ve ruhun çektiði elemlerin fizyolojik belirtilerle açýklanabileceðini ifade etmiþ, bu sebeple beden tabibinin ayný zamanda ruh tabibi olmasý gerektiðini söylemiþtir. Bu maksatla mânevî hekimlik için bazý kurallar koymuþtur (De Boer, s. 149). Râzî’nin e¹-ªýbbü’r-rû¼ânî’yi telif etmesinin sebebi bedenî hekimlikle mânevî hekimlik arasýnda bir bað görmesidir. Eserini, daha çok rezîletlerin el alýndýðý yirmi bölüme ayýran Râzî insanýn tutkularýný aklýn buyruðuna vermesi gerektiðini düþünür. Eflâtun’da görüldüðü gibi nefsin melekelerini inceler ve nefsin kusurlarýný bilmenin önemi üzerinde durur. Cinsel aþk, kendini beðenme, kýskançlýk, öfke, yalan, cimrilik, kaygý, üzüntü, hayâsýzlýk, þehvet düþkünlüðü, bir þeye körü körüne baðýmlýlýk gibi kötü huylarý tahlil eder ve bunlardan kurtulmanýn yollarýný gösterir. Hamîdüddin el-Kirmânî, Râzî’nin eserini eleþtirmek amacýyla el-Ašvâlü’×-×ehebiyye fi’¹-¹ýbbi’n-nefsânî baþlýklý bir eser kaleme almýþtýr. Ebü’l-Ferec Ýbnü’lCevzî de e¹-ªýbbü’r-rû¼ânî adýyla muhtasar bir eser yazmýþ, otuz bölümden oluþan eserinin tamamýnda Râzî’nin e¹-ªýbbü’r-rû¼ânî’sinden bol miktarda faydalanmasýna raðmen ne onu ne de eserini anmýþtýr. Ahlâký týbb-ý rûhânî olarak ele alan düþünürlerden biri de Kindî’nin öðrencisi Ebû Zeyd el-Belhî’dir. Onun iki bölümden meydana gelen Me½âli¼u’l-ebdân ve’l-enfüs adlý eserinin ilk bölümü beden saðlýðýnýn korunmasýný ve fizyolojik hastalýklarýn tedavisini, ikinci bölümü ahlâkî saðlýðý koruma ve ahlâkî hastalýklarý tedavi etme yollarýný gösterir. Belhî’nin bu kitabý yazmasýnýn sebebi bedenle ruh arasýndaki iliþkinin ahlâkî sonuçlarýný incelemek olmalýdýr. Belhî, kendisinden önce beden saðlýðýna dair birçok eser yazýldýðý halde ruh saðlýðýnýn ihmal edildiðini belirterek eserinin bu alanda öncü bir rol taþýdýðýný ileri sürmektedir (DÝA, V, 413414). Ruh-beden iliþkisi hakkýndaki geleneksel anlayýþý sürdüren Fârâbî, ahlâk için ettýbbü’r-rûhânî terkibini kullanmamýþsa da konuya geniþ yer ayýrdýðý Fu½ûlü’l-medenî’nin baþýnda bu ilmi mânevî tabâbet olarak ele almýþ, et-Tenbîh £alâ sebîli’ssa£âde adlý eserinde de ayný yaklaþýmý sergilemiþtir. Buna göre beden gibi ruh için de saðlýk ve hastalýk söz konusudur. Beden saðlýðý, bedenin ve bedenî unsurlarýn yapýsýnýn nefse fiillerini en mükemmel þekilde yapma imkâný verecek biçimde kusursuz olmasýdýr. Bunun gibi ruh saðlýðý da ruhî melekelerin iyi ve güzel fiiller yapmaya elveriþli olmasý, ruhun hasta olmasý ise melekelerinin kötülükler ve çirkin davranýþlar yapmasýna yol açacak durumda bulunmasýdýr (Fu½ûlü’l-medenî, s. 103). Bedenî hastalýklarý tedavi edecek tabibin öncelikle bedeni, onun organlarýný tanýmasý, daha sonra bunlardaki hastalýklarý, bu hastalýklarýn nasýl giderileceðini bilmesi gerektiði gibi nefsin tedavisiyle uðraþacak kiþinin de nefsi ve onun çeþitli melekelerini tanýmasý, bunlarda çýkabilecek kusurlarý ve sebeplerini bilmesi gerekir (a.g.e., s. 105). Bir siyaset felsefecisi olan Fârâbî ahlâk ilminin bir tabâbet sayýldýðý þeklindeki düþüncesini medenî hayata uygulayarak toplumun da saðlýklý veya hasta olabileceðine iþaret etmektedir. Toplumun saðlýklý olmasý halkýn dengeli bir ahlâkî hayat yaþamasý, hasta olmasý da bu hayattan sapmasý demektir. Buna göre bireylerde ve toplumlarda baþ gösteren mânevî hastalýklar için bir tabibe gerek vardýr. Fârâbî’ye göre nefislerin tabibi medenî insandýr; buna melik de denir (a.g.e., s. 104-105). Ýhvân-ý Safâ’nýn Resâßil’inde nefsin arýndýrýlmasý ve ahlâkýn düzeltilmesinden bahsedilirken yanlýþ inanç ve düþüncelere kapýlmýþ insanlarý aydýnlatan kiþinin onlarý yumuþaklýkla tedavi etmeye çalýþan bir tabip gibi davranmasý gerektiði belirtilir (Resâßil, IV, 10). Ýhvân-ý Safâ peygamberlerle sahâbîlerini ve halifelerini ruh tabipleri diye niteler (a.g.e., IV, 16, 29). Bu ilk düþünürlerden itibaren ahlâkýn bir ruh saðlýðý ilmi kabul edilmesi gelenek halini almýþtýr. Meselâ Ýbn Miskeveyh, týp bilimiyle ahlâk arasýnda bað kurarak koruma tedbirleri ve tedavi açýsýndan ahlâkî eðitimde týptan yararlanýlmasý gerektiðini söylemiþtir. Zira bedenî týp gibi ahlâ-
© Copyright 2024 Paperzz