Yaşadıkça Öğrendim

Yaşadıkça Öğrendim
2004 yılında günlerden bir gün sırtım tutulmuştu. Çok şiddetli ağrılarım vardı. Doktora gittim teşhis bel fıtığı
idi. Daha önce oraya giden arkadaşlar oradaki masaj yataklarının bel fıtığına da iyi geleceğini söylediler. Evimin
yanında masaj yatakları tanıtım merkezi vardı tedavi için ben de gitmeye karar verdim dört buçuk ay gittim
gidip geldikçe ağrılarıma iyi geldiğini fark ettim ağrılarım azalmış hatta geçmek üzereydi .
Bu arada 6 aylık bebeğim vardı. Onu emziriyordum. Emzirirken elime bir sertlik geldi. Süt bezesidir üzüntüden
çıkmıştır diye düşünmüştüm. Hem kayınpederimi hem de babamı kaybetmiştim. Çok büyük iki büyük üzüntü
yaşamıştım. Masaj yataklarında görevli bayan arkadaş bana göğsüme projektörü koymamı göğsünde herhangi
bir sıkıntı varsa ortaya çıkarır dedi. Bu uygulamayı yaptım ve10 gün içinde meme ucum kopma noktasına
gelmişti. Ben de bu durumda hemen doktora gittim.
Beni muayene eden doktor göğsümdeki yaraya değil orda olan sertliği fark etti ve bana cebime beş yüz lira
koy gel onu oradan alalım demişti neye uğradığımı şaşırmıştım ne demek istediğini anlamamıştım bile başka
da açıklama yapmadı ben de ne yapacağımı bilmeden bilinçsizce heyecanla hastaneden çıktım. Çevrede
söylenenlere göre sadece ameliyatlardan para kazanmak için hastanın sağlığından veya içinde bulunduğu
psikolojisi düşünülmeden ameliyat edilmesi gerek diyerek bunu yapılanlar vardı, hem paragöz doktor hem de
yaşadıklarım tam bir kâbustu. İşin tuhafı ameliyat olacaktım ama neyim vardı onu bile bilmiyordum. Bu şekilde
bana yaklaşan bir doktora güvenemezdim.
Bu arada ben yeni güvenilir bir doktor arıyordum. Bir kaç hastaneye başka doktorlara gidiyordum kim ne
söylerse oraya gidiyordum özel hastanelere çünkü sağlık güvencem yoktu devlet hastanesinde muayene
olunduğunu bilmiyordum maddi anlamda sıkıntım vardı ve bunu da ailemle bile paylaşamıyordum çünkü
evliydim benim bir eşim vardı. Ya da ben öyle zannediyordum eşim oralı bile değildi ben kendi kendimce yol
ararken zaman geçiyordu ve en sonunda sağlık sigortamın günü dolduve sigortam oldu. Ben de hemen
numune hastanesindeki dayımın yanına gittim, artık kimseye ihtiyacım yoktu dayıma bana yardımcı olmasını
ve iyi bir doktor bulmasını rica ettim yapılan muayeneler sonucunda tahlil ve tetkikler ultrason mamografi kan
tahlili ve biyopsi … biyopsiyi yapan doktor inşallah kan gelmez diye mırıldanıyordu Bütün sonuçları aldım
doktorum Neşet hocama gittim doktorum meme kanseri olduğunu biliyor musun dediğinde bu benim için
tam bir şoktu. Bütün dünya başıma yıkılmıştı. Odadan çıkışta eşim ve arkadaşım anlamsız tartışıyordu onları
bile gözüm görmüyordu merdivenlerden koşarak ayrıldım. Hastaneyi nasıl terk ettiğimi hatırlamıyorum bile.
En son acil servisin kapısında kendimden geçip bayılmışım. Birden başımda tanıdık bir ses bana sesleniyordu.
Kalk kalk beni rezil ettin tek kanser olan sen misin? diyen bir ses. Evet! Eşimdi ve bu inanılmaz sözleri bana
söylüyordu. Bu sözler bana yaşadığımdan çok daha büyük bir şok olmuştu. Bu sözleri duyunca hemen
toparlandım, o an tek başıma olduğumu ve eşimden hiçbir manevi destek gelmeyeceğini acı bir şekilde
anlamıştım. Hayat bana bir oyun sunmuştu ve ben bu oyunu oynamak zorundaydım. Sonuçta arkada iki tane
çocuk vardı. Onlar için başarmalıydım iyileşmeliydim. Onlar henüz neyin ne olduğunu bilmiyorlardı ve bir
tanesi o kadar küçüktü ki hiçbir şey anlayamazdı.
Hayat beni çok üzmüştü iki büyük acı bunun yanında çay, sigara, uykusuzluk huzursuz bir ortam hepsi bu
kaçınılmaz sonu hazırlamıştı. Yaşamak çok zordu büyük darbeler yemiştim. Her şeye rağmen masaj yataklarına
hayatımı borçluyum. Her şey orada ortaya çıkmıştı. Keşke bunu zamanın da kontrollerimi yaptırıp daha erken
teşhis ettirseydim diyorum bir yandan da zararın neresinden dönersen kardır.
Tetkikler yapıldı bu zaman uzundu dayım sayesinde bir çok şeyi daha kolay yaptırıyordum şanslıydım kaç kişi
kanser olurdu ve dayısı doktordu. Yapılan tetkiklerde ameliyata karar verildi. Bu sefer doğru yerde doğru
insanların elinde olduğunu biliyordum ve içim rahattı. Bu arada ilk şoku da üzerimden atmıştım ve ameliyat
günü gelmişti büyük heyecan ve korkuyla ameliyat hanenin yolunu tuttuk ameliyatım başarılı geçmiş 4 saate
yakın sürmüştü ameliyat sonrası yavaş yavaş ayılmaya başladım teyzemin çığlıklarını duyuyordum göğsünü
almamışlar diye bağırıyordu sevinçten bense zaman zaman gözümü açıyordum bir ara gözümü açtığımda
başımın ucunda kan torbasını gördüm işin ciddiyetini daha da anladım ve eyvah dedim ve kendime gelmeye
başladığımda kolumun ağrısından duramıyordum ve bağırıyordum bir süre sonrada koltuk altındaki direni
fark etim bir hemşire koluma iğne yaptı ancak bir süre sonra ameliyat sonrası muayenesinde doktorlar geldi
ve direnin bir hafta kalacağını ve sol koluma hiçbir müdahale yaptırmamam gerektiğini söylediler oysaki
hemşire hanım koluma iğne yapmıştı bile daha sonra onkoloji doktoruna gitmem gerektiğini söylediler ama
niçin gittiğimi bilmiyordum tekrar dayımdan yardım istedim ve bana onkoloji doktoru Taflan hocayı önerdi
şunu da belirti kemoterapi görmelisin dedi. Onkoloji doktorum Taflan hoca ameliyatın çok başarılı geçtiğini
kemoterapi göreceğimi saçlarımın döküleceğini bana söyledi. Ben de olsun ben kuaförüm bu seferde saçsız
gezerim diye espiri yaptım başıma gelecekleri bilmiyordum hoca da bu bakış açıyla hastalığı kısa sürede
yeneceğimi ve güçlü bir kadın olduğumu söyledi. Tedavide nasıl bir süreçten geçeceğimi izah etti ve altı kür
kemoterapi göreceğimi daha sonrasında tahlillerin sonucuna göre kemoterapiye devam edip etmeyeceğimi
benimde anladığım dilden anlattı. Tedavi olmaya karar verdim fakat bu kontrolleri tek başıma yapıyorum
eşim yanımda değil. O zamana kadar eşim deyip aynı yastığa baş koyduğum adam benim dışımda dünyevi
her şeyle ilgileniyor arada göz göze geldiğimizde ah vah diyor ama benim neler yaşadığımı anlamıyordu.
Bunun yani sıra kendi isteklerinin olmasını bekliyordu benim ne yaşadığım onun umurunda bile değildi
bunları yaşarken o tuttuğu takım olan Beşiktaş’ın maçlarındaydı. Eşi kimyasal tedavi almış saçı dökülmüş
umurunda değildi. Bütün yaşananlara rağmen beni onun ilgisizliği umursamazlığı çok üzmüştü. Bu kadar zor
olmasına rağmen bütün kemoterapilerim de kontrollerimde her şeyde hep yalnızdım. İşin kötüsü eşimin bu
ilgisizliğini kimseye söyleyemiyordum. Nedense kendimi suçlu gibi hissediyordum. Bu sebeple herkese yalan
söyleyip tiyatro oynuyordum. İyi numarası yapıyordum ama madalyonun diğer yüzü öyle değildi. Bu kadar
sıkıntının yanında sen hastalıkla mücadele ediyorsun birileri de seni teselli edecekler ya ah ah vah vah çok
gençsin inşallah ölmezsin diyorlar. Ya nasıl bir şeydir bu durum. İnsanlar daha nasıl moral vereceğini bilmiyor
ama vermeye de çalışır. Kemoterapim başladı. İlkin de bir şey anlamamıştım işimi yapabiliyor çalışıyordum.
Çalışmasam olmuyordu saçlarım banyoda elime geldi tek tük anladım ki dökülecek hemen kuaför arkadaşımı
çağırıp saçlarımı sıfıra vurdum Saçlarımın kesildiği o gün çok ağladım ama yine de kendimi toparladım ve
kimseye belli etmemeye çalıştım. Herkesin tuhafına gitti neden kestin belki dökülmezdi diyorlardı özellikle
annem çok üzülmüştü. Ya ne olacak gene uzar diyerek geçiştiriyordum. İçimde fırtınalar kopuyordu yinede
hep böyle ayakta durma direnme oyununu iyi oynamak zorundaydım başka çarem yoktu. İkinci kemoterapi
de bayağı sarsıldım doktorum bol su ve ayran içersem zehri çabuk atacağımı söylemişti. Ben de onun
dediklerini yaptım daha hafif geçirmeye başladım ama her alışımda direncim azalıyordu sıkıntılar
çoğalıyordu. Ayaklarımda uyuşmalar kolumda damarlar inceliyor ve şişmeye başlamıştım. Bu da insanı
rahatsız ediyordu annem bir yerden duymuş ısırgan ottu suyunun hastalığa iyi geldiğini ben içmeye başladım
fakat her geçen gün vücudum şişmeye başladı. Bir arkadaşım televizyon da yapılan bir programda ısırgan
otunun bu hastalığa iyi gelmediğini duymuş içmeyi bıraktım her gün tedaviye giderken bir bardak nar suyu
içmeye başladım. Kemoterapi sonrasında dişlerimi tek tek kaybettim. Gözümde katarak oluştu. Bu hastalık
benden çok şey almıştı çok şey de öğretmişti. Hele insanların bana bakışı vebalıymışım gibi davranıyorlardı
bir gün bana eşim ‘’kanser bulaşıcı mı’’ diye sordu bende evet dedim sakın ha benim odama bir daha girme
bu soruyu soran insana bu cevap verilirdi, şuna karar verdim “hayatımdan o insanları tek tek çıkaracaktım
eşim de dahil ve ben beş yıl evimi otel olarak kullandım. Doktorum bana iyisin dediğinde de boşandım
hemen.
Kemoterapinin bitişinden 21 gün sonra radyoterapiye başlamam gerekiyordu. Radyoterapiye muayeneye
gideceğim ilk gün çok kar yağıyordu ve yollar kapanmıştı İdeal tepe de doktorla görüşmeye gittim beni
muayene etti ve vücudumu çizdi. Yıkanmamam gerektiğini söyledi ve ışına başladım. Sabahın erken
saatindeydi randevularım. 30 gün boyunca devam edecektim cumartesi pazar hariç. Her gün gidiyordum.
Gene başıma ne geleceğini bilmeden gidip geliyordum.
Radyoterapiden dolayı yavaş yavaş kararmaya başladı yanık et gibiydi ve öyle kokuyordu. Derilerim sonunda
patlamaya başladı. Hiçbir şey kullanamıyordum çünkü yasaktı vücudumuzun yarısını yıkayamıyordum. İyice
canım acımaya başlayınca doktor son üçüncü günü ara verelim dedi. Bende ara vermeyelim acıya
dayanabilirim bitsin dedim. Tamam dedi ve onu da öyle bitirdim ama o zamanla hakikaten kimseyi görmek
istemiyordum sebebiyse kötü kokmam. Aslında bana öyle geliyordu. Bir yandan saçlarım çim adam gibi bebek
saçı gibi çıkıyordu. Bu saçlarımın sıkışı hoşuma gidiyor ve beni mutlu ediyordu. Birilerinden kemoterapi görüp
saçı çıkanın iyileşti demek diyorlardı. Tekrar yeniden doğmuş gibi hissediyordum.
Kendimi, kanserin benden aldıklarını tekrar geri almak istiyordum. Dişlerimi yaptırdım göz ameliyatı geçirdim.
Spor yaparak fazla kilolarımdan ve ödemden kurtuldum. Bu beni çok mutlu ediyordu ve iyileştiğime her geçen
gün yeniden hissediyordum. Gün geçtikçe hem iyileşiyordum hem de kişilik olarak değişiyordum. Radikal
kararlar almaya başladım. Bu süreçte hep çalıştım ev çocuklar hep bana bakıyordu. Kendime zaman
ayıramıyordum bile. Sonunda kontrollerim iyi çıkıyordu. Kontroller önceleri 3 ayda birde daha sonra kontroller
6 aya çıktı. Daha sonra 1 seneye çıktı.
Zaman geçti bir gün Telefon çaldı açtım karşımda sesiyle bana enerji veren beni mutlu eden Tülin Hanım vardı.
Bana Marmara üniversitesinde yapılacak çalışmadan bahsetti ve bununla ilgili bir sürü sorular sordu bana
soruları sordukça kendimi çok önemli biri gibi hissettim. Ben de kanser hastaları için özel bir çalışmaya katılıp
fikirlerimle katkı yapabilecektim. Tülin hanımla yaptığım görüşmenin üstünden bir sene geçmişti ve beni
tekrar aradı kendimizi anlatacağımız fikirlerimizi söyleyebileceğimiz toplantılar yapacağını bu çalışmalara
katılmamı söyledi ve 6 hafta boyunca grup birlikteliği çalışmasında diğer meme kanseri olmuş kadınlarla
beraber bizleri dinledi. Kendisiyle yaptığımız konuşmalarda hepimiz çok mutlu oluyorduk. Mutlu olduğumuzu
diğer arkadaşlarımla yaptığım konuşmadan anlıyordum. Hepimizi bir araya getirmişti ve hepimiz aynı dili
konuşup birbirimize yaşadıklarımızı anlatıyorduk. Birbirimizi, yaşantılarımızı, hastalıkla beraber yaşadıklarımızı,
komşularımızı, arkadaşlarımızı, eşlerimizi, işimizi, doktorlarımızı, tedavilerimizi konuşuyorduk birlikte çok
rahat konuşuyorduk
Keşke bu tedavi daha önce olsaydı Tülin hanım hayatımıza daha önce girip bize terapi yapsaydı. Tedavi
esnasında Psikoloğa gitmeme rağmen bana Tülin hanım gibi yararlı olamamıştı.. Onu geç tanımış olsak bile her
zaman Tülin Hanım bize büyük bir kazançtır. Keşke bu tedavileri alan herkesin terapi alma imkanı olsa
da ha önce olsaydı Tülin hanım hayatımıza daha önce girip bize terapi yapsaydı.
Yalnız yaşamıştım yaşadıklarımı ve yaşadıklarımın diğer insanlar için önemi yoktu. Her şeye rağmen hayat
devam ediyor. Sonunda her şey yoluna girmişti. Bu günler sanki hiç gelmeyecekmiş gibiydi.
İyi ki
varsınız
Nesrin Baysal
Kadın
Yaşı: 48
Mesleği: Kuaför