OKUL DERGİSİ - Özel Neslin Değişen Sesi İlkokulu ve Ortaokulu

OKUL DERGİSİ
2013-2014
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici
Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben"
kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin
her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan
aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil
ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri
şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz,
hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması
gereken Mustafa Kemal odur!
OKUL DERGİSİ
OKUMA KÜLTÜRÜ VE YAYIN
KULÜBÜ ÖĞRENCİLERİ
TARAFINDAN
HAZIRLANMIŞTIR
İÇİNDEKİLER............................................
İlham Perisi...................................................1
Hayat Yaşayanlara Güzel............................2
Rock'n Roll...................................................3
Abur Cuburlar.............................................4
Bilim..............................................................5
Yalnızlığa Farklı Bir Bakış.........................6
İhtilal mi İsyan mı ?....................................7
Hayat Üç Gündür.........................................8
Kaybolmak...................................................9
Ağaçlar.........................................................10
Başarı...........................................................11
YAYIN KURULU:
Ada Gülce CANIGÜZ
Bihter ÇÖPLÜ
Buğra BARBAROS
Burak MİRZANLI
Çağla SEZER
Defne AYRANCI
Emre YÜKSEL
İdil ÖZDEMİR
Kerem YÜKSEL
Mert KARAÇANTA
Melis DİREK
Seher Naz ŞAHİN
Yamaç BARDAKLI
Yeraz Lora YENİCE
Zeynep COŞANSU
ÖZEL NESLİN DEĞİŞEN SESİ
OKULLARI
Fırın Sokak No:20 Bomonti
1
BAŞ YAZI : DÜŞÜNCELER BULUT BULUT...
Her insanın her konu hakkında bir düşüncesi vardır. Hiç bilmediği bir konu
hakkında söz söyleyecekse bile, o kelimenin ona çağrıştırdığı bir şey, aklına
getirdiği bir olay, benzettiği bir sözcük vardır. Zaten bunun olmaması normal
değildir.
Sinirler ve hücreler bir yana, beynimizin temelleri kişiliğimize ve düşünce
şeklimize daynır. Yani eğer bir kişi düşünce şeklini değiştirirse ; kişiliği, olaylara
bakış açısı kısaca beyni değişir. Ama maalesef düşünce şekli, insanın değiştirmesi
en zor olan şeylerden biridir. Yani insan nasıl doğduysa öyle gider. İnsanın
düşünce şekli ve kişiliği, yaşadığı çevre, içinde bulunduğu koşullarla şekillenir.
Bu şekillenme insan ölene kadar
devam edebilir. Düşünce şekli, aslında
tahmin ettiğimizden daha fazla şeyi
etkiler. Her insanın kendine has bir
enerjisi vardır. Ve bu enerjinin kuvvetini
ve
oluşumunu insanın düşünce şekli
belirler. Enerjisi iyi olan insanlar
umutludur, sevecendir. Bu enerji özellikle
ilk defa tanıştığınız biri üzerinde
etkilidir. Dürüst ve açıksözlü insanların
enerjisi daha farklı, sorgulayıcı insanların
enerjisi daha farklıdır. Çok fazla iyi
düşünmek sizi daha pozitif biri yapacağı
gibi aptal da yapar. Bunun nedeni de iyi
düşüncenin de kötü düşüncenin de dengeli
olması gerektiği kuralıdır.
Düşünceler düşüncelere bağlanır ve
insanın kişiliğini, enerjisini oluşturur.
Mükemmel düşünmek sandığımız gibi her
şeyi bilmek değil, her şeye her yönden
bakabilmek, kişiliğini düşünce şekliyle
şekillendirebilmektir ; bazen sorgulayıcı,
bazen
umutlu,
bazen
ise
özgün
düşünmektir.
Düşüncenin sınırı yoktur ve bu sınırsızlık içinde sizlerle değişik konularda
farklı düşünceler paylaşmaya çalıştık...
İdil Özdemir 7A
İLHAM PERİSİ
İlham perisi diye bir şey var mıdır, yoksa sadece şans gibi onu da insanlar mı
uydurmuştur? Kanatlı bir zebani gelip kafamızın üstünde bir ampul yakmasa da ilham
perisi gerçekten vardır. Çünkü insan kendine ilham verecek, amaca bağlayacak bir şeyi
olmadan amacına ulaşamaz. İlham insanın kendi içinde var olmaz. Bazen nereden ilham
aldığımızı hatırlamayız ama işte bu kısımda bilinçaltımız devreye girer. Gördüğümüz,
düşündüğümüz, hissettiğimiz her şey bize ilham verir aslında. Sadece bu fikir ve amaç
karmaşası içinde mantıklı olanları bir kenara ayırmak ve gerçekleştirmek için elimizden
geleni yapmalıyız. Bu kafamızdaki süzgeci iyi çalıştırmak bizi başarıya ve hayallerimize
ulaştırır. Bu süzgecin iyi çalışmaması durumunda kendinizi ya hüsran içinde ya da
tımarhanede bulursunuz. İşte bu gibi durumları engellemek için hem ilham almayı, hem
de kafanızdaki süzgeci iyi çalıştırmayı bilmeniz gerekir.
Kafamızdaki düşünceler bir zincir gibidir. Yani
hepsi birbirine bağlıdır. Bir uç diğer uca, diğer uç bir
başka uca. Bu zincirin boyutu ve boşlukların olup
olmayacağı size bağlıdır.
Bazı insanlar kendilerini sadece hesaplamalara
veya bilgilere saplamıştır. Yaratıcı olamazlar, hayatı
monoton ve sıkıcı görürler. Halbuki en sıkıcı durumda
bile tek bir düşünce sizi neşelendirebilir.
Yaratıcı olmayan insanlar çoğunlukla mutsuzdur. Çünkü mutlu olmak istemez ve
kafalarında renkli, değişik düşüncelere yer açmazlar. İlham perisi sizi neşelendirmekle
kalmaz, size yaratıcılık da verirler. Bu nedenle vazgeçilmezdir. Yaratıcı olmayan
insanların mutsuz olmasının bir sebebi de buna alışmış olmalarıdır. Onların ilham perileri
onlara sürpriz yapmaktan çoktan vazgeçmiştir çünkü...
İlham perisinin gelmesi için uğraşırsanız
gelmez. O, doğallara, kendi halinde olan insanlara
yardım
eder.
Planlı
yaşıyorsanız,
çoktan
kaybetmişsiniz demektir. Çünkü hiçbir şey fikir
üstünde çok fazla durarak oluşmaz. Doğaçlamanın
en güzel tarafı da budur. Doğuştan ve
kendiliğinden gelir. İlham perisinin gelmesi için
doğal olmak gerekir, kopyalamak ve yapay olmak
bunu engeller. Siz doğal olunca ilham periniz zaten
kendiliğinden gelecektir.
İdil ÖZDEMİR 7A
1
Hayat, ruhsuz yaşayanlara bir işkencedir. Hapiste kalmış bir kuştur. Sadece
hayatın zevki ve heyecanı bu kafesi kırabilir ve kuşu özgür bırakabilir. Sonradan
anlayanlar ise paniğe kapılır. Çünkü onlar çoktan iki günlük ömürlerini harcamışlardır.
Bir de hayatı önemsemeyenler vardır. Bu
bir yandan iyi bir yandan kötüdür. İyi tarafı,
önemseme duygusu olmayan insanlarda kuşku,
korku ve endişe olmaz. Onlar istedeklerini
istediği
zamanda
kimseyi
umursamadan
yaparlar. Kimse onların cesaretine karşı
duramaz ve saygı duyarlar. Kötü yanı ise, onlar
hayatın iyi yönünü keşfe çıkarken kötü yüzünü
gördüklerinde hayal kırıklığına uğrarlar ve kırılırlar. Bekledikleri yaşantıyı bulamazlar.
Sonra da hayatın acımasız olduğunu söyleyip dururlar.
Hayatı iyi değerlendiremeyenler hep yalnız kişilerdir. Başlarını koyacak omuz
bulamayan, bağırıp yankısını duyan kişilerdir. Onlar sonradan hayatın değerini anlayıp
ellerinden hiçbir şey gelmeyenlerdir. Hayatın önemiyle birlikte
arkadaşlarının, ailesinin, tanıdıklarının da
değerini bilemeyenlerdir. Onlar kaybolduğunda
kendi boşluklarında çürüyüp gideceklerdir.
Hani derler ya : '' Kaybedince anlaşılır değeri
her şeyin.'' İşte onlar da yanındaki kişiler
onları bırakırken arkasından ''Gitme !''
diyememişledir. Hayatları ellerinden giderken
tutunamamışlardır...
Hayatın zevkinin farkında değilseniz
sadece pencereden dışarı bakın. İnsanlar nasıl
da mutlu ve hayatından memnun bir şekilde
dolaşıyor. O zaman sizde silkelenin ve
kendinize çeki düzen verin. O saklandığınız
mağradan çıkın ve diğer insanlar gibi sadece
etrafta
dolaşın.
Eğer
insanların
size
tepkilerinden
vedüşüncelerinden
korkuyorsanız, korkmayın. Onlar sizi sevecek.
Mutluluğu
bulamayacağınızdan
kuşkuya
düşüyorsanız merak etmeyin. Mutluluk sizi
bulur.
2
Naz Şahin
ROCK N ROLL
Rock, ''blues'' türünden doğrudan olarak
etkilenen bir müzik türüdür. Blues’u icad
eden siyahlar, beyazlardan gördüğü zulüm
karşısında sitemlerini üstü kapalı bir şekilde
belirtmişlerdir. Sözlerin ve müziğin sitemi
yansıtması artık gittikçe isyan haline
gelmiştir. Böyle bir dönemde rock adını
duyurmaya başlamıştır. Caz’dan etkilenen
Blues artık Rock’ı doğurmuştur.
Devam eden günlerde rock müziğin muhalif yanının gittikçe kaybolduğunu
düşünenler heavy metal çağını başlatmıştır. Heavy metal ise gerek müzik tarzı
bakımından, gerekse düşünceleri bakımından yüzlerce türe ayrılmaya
başlamıştır. Esas olarak hepsi aynı yöne giderken farklı yollara sapmıştır.
Hepsinin kaynağında ''rock'', ''rock''ın kaynağında ''blues'', ''blues''un
kaynağında ''caz'', 'caz''ın kaynağında ''klasik'' müzik vardır.
Chuck Berry ve Elvis Presley ile birlikte rock müzik, zirvedeki yerini
sağlamlaştırmış ve kendisini geliştirmiştir. Daha sonraki dönemlerde grup
mantığının yaygınlaşması ile Beatles, The Rolling Stones gibi dünyaca ünlü
gruplar rock müziğe damgasını vurmuştur. Kendisini sürekli olarak yenileyen
rock müzik kendi içerisinde; hard rock, progresif rock, alternetif rock, pop rock,
punk rock, industrial rock, senfonik rock gibi pek çok farklı alt dallara
ayrılmıştır.
TÜRKİYE'DE ROCK:
Türkiye'de Rock müzik anlayışı, ilk olarak Anadolu halk müziği ile rock
müziğin birleşimi ''adolu rock'' olarak ortaya çıkmıştır. Erkin Koray, Barış Manço
ve Cem Karaca buna örnektir. 90'lı yılların sonunda, Özlem Tekin, Şebnem
Ferah, Teoman gibi solo sanatçıların yanı sıra Mor ve Ötesi, Kargo, Vega gibi
gruplar albüm yapmışlardır. 2000'li yıllarda ise solo çalışmalar yapan Barış
Akarsu, Hayko Cepkin ve bar performansları yapan gruplardan Redd, Duman,
Manga da rock müzik piyasasında yer almışlardır.
3
Çağla SEZER
Abur cuburlar, çocukların en sevdiği yiyeceklerdendir. Her gün annelerimize
yalvararak aldırmaya çalıştığımız, seve seve yadiğimiz o şekerler, çikolatalar, cipsler
bizleri mutlu etmesine rağmen oldukça zararlıdır. Bu şekerleme ve çikolataları
gereğinden fazla yemek obezite gibi çeşitli hastalıklara yol açar.
Günümüzdeki
çocukların
şekerlere,
çikolatalara, kızarmış patateslere veya
hamburgerlere ilgileri fazladır. Onlar üç öğün
abur cubur olsa hayır demeden yiyebilirler. Bu
yiyecekler için o kadar çok reklam yapılıyor ki,
gençler televizyon izlediklerinde hemen
gördüklerini yemek istiyorlar. Bu da bir « abur
cubur pazarlama taktiği ».
Abur cuburların en çok tüketileni çikolatadır. Çikolataların tercih edilenlerin
arasında ilk sırada olmasının nedeni mutluluk hormonu salgılaması ve tatlarının her
insanın sevdiği aromalardan oluşmasıdır. Şeker ve çikolatalar çocukların ilgisini
çekebilmek için farklı şekillerde yapılır. Ülkemizde insan vücuna zarar veren en çok
abur cubur sıralanışı şöyledir; donutlar, cipsler (patates veya mısır), çörekler, aperatif
kekler ve baklavalardır. Kuruyemişler, patlamış mısır, sosipop(corndogs), bitter
çikolata, meyveli yoğurt son olarak dondurma en az kilo aldıran abur cuburlardandır.
Bayılarak yediğimiz bu yiyecekler çocuklar için hep ilk sıradadır. Bunları fazla
tüketmeden dozunda yersek sağlıklı bir hayatımız olur. Bazen küçük bir çocuğa şeker
verdiğinizde yüzüne bir gülümseme yayılır. Abur cuburların ağzımızda bırakacağı tattan
daha güzel olabilecek tek şey verdiği mutluluktur. Bunları fazla tüketmek aklımıza bile
gelmesini istemediğimiz şeylere yol açıyor. Bu yüzden gerektiği kadar tüketterek hem
sağlığımızı koruruz hem de kendimizi motive etmiş oluruz.
4
Lora Yenice
BİLİM
Bilim,doğal evrenin yapısının birtakım yöntemlerle incelenmesidir. Bilime ilim de
denebilir. Bilim, hayatımızda büyük bir yer kaplar. 'Bilim'denince akla ünlü bilim adamı
Albert Einstein gelir. E = mc2 denklemi ile formüle ettiği kütle-enerji eşdeğerliği
yıldızların nasıl enerji oluşturduğuna açıklama getirmiş ve nükleer teknolojinin önünü
açmıştır.
Ulu önder Atatürk de bilime önem vermiş ve 'Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.'
demiştir. Atatürk, bilim ve teknolojiyi geliştirmek amacıyla çeşitli kurumlar açmış,
farklı çalışmalar yapmıştır.Bu kurumları şöyle sıralayabiliriz:
- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
- Türk Hava Yolları
- Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
- İstanbul Üniversitesi
Günümüzde tıp da bilimin gelişmesiyle ilerlemiş ve birçok hastalığa çözüm bulunmuştur.
Bilimde bulunmuş en ünlü teori ise 'E = mc2'dir.
İşte ünlü bilim adamı
Einstein'ın resmi.
1. Konu belirlenir.
2. Sorunun çözümüne yönelik
varsayımlar (hipotezler) yazılır
3. Konuyla ilgili bilgi toplanır
(kitap,
dergi,
gazete
vb.
kaynaklardan. Kaynak adı, yazar
adı, basım tarihi ve yeri, ilgili cilt
ve sayfa numaraları yazılır)
4. Kaynaklardan elde edilen
notlar, konularına göre
sınıflandırılır ve varsayımlar (hipotezler) test edilir
5. Notlar kontrol edilir, metin oluşturulur. Metni oluştururken
kaynaklar dipnot ile gösterilir.
Bilimsel Yöntem
basamakları
Ayrıca Jean-Baptiste de Lamarck,Issac Newton,Galileo Galilei,Charles Darwin ve
Thomas Edison da birçok hizmet sunan ünlü bilim adamlarındandır.
Günümüzde yapılan uzay araçları bilimin her
geçen gün ilerlemesiyle yapılıp
geliştirilmektedir.Yandaki resimde görülen uzay
mekiği günümüzdeki bilim ve teknolojinin
gelişmesiyle yapılmıştırRoket yakıtları bilimin
ilerlemesi sayesinde yapılmıştır.
5
BUĞRA BARBAROS 7-A/348
YALNIZLIĞA FARKLI BİR BAKIŞ
Yalnızlık, bir insanın başına gelebilecek en kötü
durumdur. Onu üzer, acı çektirir ve sevincini elinden
alır. Ona mutlu olabilmesi için hiç fırsat tanımaz. Her
zaman mutsuz hissetmesine sebep olur.
İnsanlar mutluluklarını paylaşarak çoğaltır,
üzüntülerini paylaşarak azaltır. Ama yalnız insanların
mutluluklarını veya üzüntülerini paylaşabilecekleri
kimseleri
yoktur.
Her
daim
mutsuz
olmaya
mahkûmdurlar.
Bazı insanlar vardır, onlar yalnızlığı tercih eder. Çünkü kendilerinin öyle daha
mutlu olduklarını iddia ederler. Ama bu sadece onların kendilerini avutmak için
söyledikleri bir sözdür. İnsanlar, onlarla arkadaşlık kurmak istediklerinde hiçbir şey
düşünmeden reddederler.
Ben de kendimce yalnızım. Bir sürü arkadaşım
var. Ancak hâlâ gerçek bir arkadaş bulamadığımı
düşünüyorum.
Dertlerimi
anlatabileceğim,
mutluluğumu veya üzüntümü paylaşabileceğim... Bu
durum gerçekten mutsuz ve yalnız hissetmeme sebep
oluyor.
Bazen ise bunun beni mutlu ettiğini
söyleyebileceğim nadir durumlar meydana
gelebilir. Nasıl bir durum olabileceği hakkında
benim de pek bir bilgim yok. Ancak bazen yalnız
kalmak insana kendini iyi hissettirir. Gerçekten
üzgün hissettiğim anlarda bunu paylaşmak yerine
kendi içime kapanıp ne kadar mutsuz olduğumu
kendime tekrar ve tekrar hatırlatıyorum, sonra
uyuyorum ve uyandığım zaman üzüntüm geçmiş
oluyor. Aslında gerçek bir arkadaşa sahip
olmadığım için sevinebilirim de. Çünkü beni
arkamdan bıçaklayabilecek kimse olmuyor.
6
Mert KARAÇANTA
İnsanların isyan etmeleri için birçok
sebep vardır. Zor bir yaşam sürmeleri,
devletin onlara adaletsiz davranması,
refah ve huzur ortamı içinde yaşamlarını
sürdürememeleri insanların isyan etme
nedenlerindendir.
İsyan
kavramının
oluşması için
insanların toplu halde
hareket etmesi gerekir. Her insanın isyan
etmesi için kendince geçerli bir nedeni
vardır. Saçma nedenler, isyan edenleri
haksız duruma düşürür. İsyan etmek bir
ihtiyaçtır. Duyguların ve düşüncelerin
dışarı yansımasıdır.
Tarihte büyük isyanlara rastlanır. Her milletin yaşadığı ve gerçekleştirdiği
isyanlar vardır. Bu büyük isyanlar devletin rejimini değiştirebilir. Buna en iyi
örnek Fransız İhtilali'dir. Fransız halkındaki sosyal sınıf farklılıkları, açlık ve
dönemin kralının adaletsizliği bu ihtilalin nedenleri arasındadır. Fransız
İhtilali'nde çok kan dökülmüştür. Türk milletinde de isyanlar yaşanmıştır.
Günümüze en yakın olarak « Gezi Parkı » olaylarını örnek verebiliriz. Türk
gençliği hükümetin yanlış hareketler gerçekleştirdiğini düşündüğü için bu isyanı
çıkarmıştır. Nerdeyse çoğu isyanın nedeni hükümetin, liderin ya da kralın devleti
kötü yönetmesidir. Her isyan iyi sonuçlanmaz. Otoriter bir devlet yöneticisi her
şeyi değiştirebilir. Kendi fikirlerini savunarak ülkedeki yönetim kolunu devam
ettirmek isteyebilir. Devlet adamlarının çıkarları şeklinde sonuçlanan isyanlar bir
zaman sonra çok daha büyük bir şekilde patlak verir. Çünkü bu sefer insanlar
duygularını içlerinde daha büyütmüşlerdir. Bu tür isyanlar evrenselleşir ve
dünyada çok büyük yankılar uyandırır ya da tarihe geçer. Dünyadaki süpergüç
devletlerin çıkarları doğrultusunda bu isyanlar yön değiştirebilir. Cahil insanların
fikirlerini kendi çıkarları doğrultusunda değiştirirler ve devletin parçalanmasına
yol açarlar. Buna Osmanlı Devleti örnek verilebilir. Osmanlı'da yaşayan azınlıklar
güçlü Avrupa Devletleri tarafından kışkırtılırlar sonucunda da devlet parçalanır.
Osmanlı Devleti'nin parçalnma nedenleri arasında isyanlar önemli bir rol oynar.
İsyanların sonuçları çok büyüktür. Olumlu
ya da olumsuz şekilde sonuçlanırlar.
İhtilallerin büyük bir boyut almaması için
liderlerin halkı dinlemesi gerekir. Aslında
herkesin
birbirini
dinlemesi
gerekir.
İsyanların olumlu sonuçlanması için etkili
bir iletişim lazımdır. İsyanlar ölüm öncesi
sessizliktir. İsyanlar sessizse bir ihtilal
nedir ? İhtilal cehennemin ateşindeki ufak
bir kıvılcımdır.
7
EMRE YÜKSEL
HAYAT ÜÇ GÜNDÜR
Bazen bitmek bilmeyen hayat çok kısadır aslında. Sadece üç gündür. Doğduğumuz
an ilk günümüzün başlangıcıdır. İkinci günde büyürüz, gelişiriz, yetişkin oluruz. Üçüncü
günde ise yaşlanırız, onca deneyim yaşamışızdır ki bu iki günde. Bu iki gün sonunda da
yaşadığımız deneyimlerle, onca zaman kazandığımız şeylerle başbaşa kalırız.
Emeklerimizin karşılığını alırız.
Yaşamımızın ilk günü hepimiz çok saf, çok temizizdir. Bazı şeyleri anlamıyoruzdur.
Öğrenmeye çalışırız hep. Hiçbir deneyimimiz yoktur. Bilinçlenmeye yavaş yavaş başlarız
ama. Bazı şeyleri farketmeye başlarız. Günün sonunda gerçek bir birey olmaya başlarız.
İkinci güne geçtiğimizde artık birçok şeyi anlıyoruzdur, bilinçli bireyler
olmuşuzdur. Okulumuz, saf ve temiz olduğumuz günler bitmiş, toplumda daha fazla
sözümüzün geçtiği, geleceğimizi, toplumu değiştirebilecek insanlar olmuşuzdur.
Biz gerçekten bir birey olmuşuzdur. Hayatımızın bu döneminde, yani ikinci
gününde çok fazla deneyim kazanırız. Yeni aşklar, çocuklar, yeni insanlar, arkadaşlar
gibi o kadar çok şey girer ki hayatımıza.
Hayatımızın son gününde
onca
zaman
yaşadığımız
tecrübelerle
ve
bunlarla
kazandıklarımızla başbaşa kalırız.
Bir çeşit yapıp yapmadıklarımızla
başbaşa kalırız da denebilir. Pişman
olduklarımız
da
bizimledir
o
zamanlarda. Yaşadığımız kısacık
hayatı değerlendirecek zamanımız
olur. Sevdiklerimiz de yanımızda
olur
o
zmaanlarda.
Zamanla
kazandığımız dostlarımız, ailemiz
bizimledir son günümüzde. Zaten
bizi sevenler o gün yanımızdaysa,
en güzel üç günü yaşamışızdır.
Bize upuzun gelen hayat işte sadece
üç gündür. Sadece üç günde yüzlerce belki
binlerce deneyim kazanır. Yüzlerce insanla
tanışır, onların sevgisini kazanırız. Bazen
üzülür, bazen çok mutlu oluruz ama sonunda
yanımızda sevdiğimiz, değer verdiğimiz
varsa, çok mutlu biter son günümüz de.
Ada Gülce CANIGÜZ
8
KAYBOLMAK
Herkes ve her şey kaybolur: anahtarlar, televizyon kumandası, kâğıtlar, verilen
sözler, arkadaşlıklar, sokaktaki küçük kız... Bu da herkesin ''kaybolmayı'' farklı
algılamasına sebep olur. Ama kaybolmak bir şeyin yerini unutmak veya nerede olduğu
hatırlamamak değil, daha çok insanın kendi içinde kaybolmasıdır.
Kalabalık bir yerde annesinin elini bırakan kız, onu sonsuza kadar kaybedeceğini
sanar. Ama o annesini ararken annesi de onu arar. Karşılıklı dolaşırken birbirlerini bir
şekilde bulurlar. İnsanın içindeki durum farklıdır. O, doğruyu içinde ararken kendi aklı
ona oyun oynar. Doğruyu bulmaya hem çabalar, hem de çabalarken gerçekten uzaklaşır.
Adeta bir bataklığa gömülüyordur. Ne kadar uğraşırsa o bataklığa o kadar gömülür,
başladığı durumdan o kadar kötüye gider.
İnsan kaybolduğunu başta farketmez. Zihnindeki
labirent karıştıkça o ilerler, bir çıkmaza gelince artık çok
geç olduğunu fark eder. Dışarıdan bakıldığında bu durum
komik görülebilir. Ama o kişinin olayı çözmek isterken
harcadığı çabayı veya bulmak istediği fikir için
yoğunlaşmasını hiç kimse anlayamaz.
Kaybolan insanlar, doğru kararı verebilmek için bir
şeye tutunmak zorunda kalırlar. Bazen bir insanı
kırmamak için hareket ederken, bazen de kendilerini
düşünürler.
Kaybolmamanın
tek
yolu,
kontrölü
kaybetmemek ve zekice davranmaktır.
Yunan mitolojisindeki bir efsanede de somut bir labirent hikayesi zihnimizi
anlatır: Hikayeye göre Girit kralı Minos, her yıl deniz tanrısı Poseidon'a kurban
kesmektedir. Bir yıl, kurban kesilecek kar beyazı ineği çok beğenir ve Poseidon'a cılız
ve çelimsiz bir inek keser. Poseidon buna çok sinirlenir ve Minos'un karısını o beyaz
ineğe âşık eder. Kadın doğum yaptığında da insan vücutlu, ancak boğa kafalı bir çocuk
doğar. Bu bebek, doğduğu andan itibaren katildir. Minos,bu yarı-çocuk için mimar
Deadalus'a kendini yenileyen çok güçlü bir labirent inşaa ettirir. Minotaur'u da oraya
hapseder. Her yıl, yedi erkek ve yedi kız Minotaur'a yem edilmeye başlar. Labirentten
sağ çıkabilen olmaz. Bir yıl, bir yarı-tanrı olan Theseus da kurbanların arasına girer. Bu
canavarı öldürmeye kararlıdır. Asla korkuya kapılmaz. Ölümlü bir prensesin evinde
konaklarken prenses ona uzunca altın bir ip yumağı verir. Bunu kullanmasını söyler.
Theseus, labirente gitince ipin ucunu kapıya bağlar ve yürüdükçe ipi arkasından
salar.Böylece yolunu bulabilecektir. İyi bir savaşçı olduğu için Minotaur'u yener.
Sonra ipi toplayarak çıkışa ulaşır. Ona ipi veren prensesle evlenir ve mutlu bir hayat
yaşar.
Herkes ve herşey kaybolur. Nasıl, nerede ve ne zaman kaybolursak kaybolalım
tek yapmamız gereken şey arkamızda bir ipucu, tutunacak bir şey bırakmaktır. Bunu
yapmazsak zaten sonsuza kadar kaybolmuşuz demektir.
Zeynep COŞANSU
9
AĞAÇLAR
Ağaçlar olmasa ne yapılır ? Bu soruyu kendimize
sorduğumuzu pek sanmıyorum. Ben yine de
cevaplayacağım. Ağaçlar bizim gölge, solunum, gizlenme
ve yakacak araçlarımızdır. Kısaca hayatın temel
kaynaklarının başında gelirler. Ancak bizler ağaçları
yok etmek için adeta yarış halindeyiz. Her inşaatta
yaklaşık olarak 95 ağaç katlediliyor. Az gibi durabilir
ama daha iskandinav eğlencelerini ve noel gibi
kutlamaları saymıyorum.
Onları da dahil edersek 164 milyon ağaç kesiliyor. Düşünsenize her yıl birkaç
saatlik eğlenceler için 164 milyon ağaç ve bir de her inşaat için 98 ağaç kesiliyor. Geri
kalanını siz hesaplayın... Ağaç sayısı her yıl o kadar, bazen ise daha fazla sayıda
azalmakta. İnsanlar genelde yaşanılan zamana odaklı olduğu için geleceği pek
düşümezler. Ağaçlar olmadan dünyadaki tüm insanlara yetecek hava kalmayacak sonra
da havasızlıktan dünya ve yer yüzü her geçen gün daha da yaşanılmaz olacak. Biz bunu
göremiyoruz ve inadına ağaç katlediyoruz.
Ağaçlar bizim için yaşam kaynağıdır. Ağaçlar
bitince bizim nefes almamız güçleşecektir ve ardından
da nefes almadan ölümler başlayacak ve sonra da dünya
yaşanılmaz olacak. Biz bu ağaçları katlederken ağaçların
sınırsız olmadığını unutuyoruz. Sonra da katlettiğimiz
ağaçları sanki yenisi bir anda uzayacakmış gibi unutup
gidiyoruz. Başka şekilde bakacak olursak kendimizi
yavaş yavaş öldürdüğümüzü unutuyoruz.
Her şeyin bir türü olacağı gibi ağaçların da türleri vardır.
Sarıçam, karaçam, kızılçam, çam, fıstıkçamı, ladin, porsuk,
servi, ardıç, sedir, meşe, kayın, gürgen, kızılağaç, akça
ağaç, dişbudak, kestane, çınar, huş, ıhlamur, sığla, kavak
örnek olarak verilebilir. Her ağaç türünden farklı
kaynaklar elde edilir. Bu nedenle de isimleri farklıdır.
Kiminin tahtası daha dayanıklıdır, kiminden besin elde
edilir. Kimi daha iyi yakacakken kiminden daha iyi eşya
yapılır. Sonuç olarak ağaçlar türlerine ve özelliklerine
göre isimlendirilir.Tarihte de bir çok şey tahtadan
yapılmıştır. Yani tahta da teknolojinin gelişmesinde önemli
rol oynamıştır. Sonuç olarak ağaçlar yaşamımızda önemli
bir role sahiptir.
10
Yamaç Bardaklı
BAŞARI
Başarının en büyük sırrı çalışmaktır.
Rahat olmak, kendine güvenmektir. Başarılı
olmanın ne zekâ ne de şansla alakası vardır.
Sadece belirli özellikleri kazanamak ve onlara
sahip olmak yeterlidir.
Bir insanı görüp onu kıskandıysanız, bir
özelliği öne çıkıyor demektir. Kıskançlık iyi
bir şey değildir tabii ki. Hırçınlığa,
çekememezliğe sebep olur.
Eğer kıskanılan sizseniz, dışlanan siz de olabilirsiniz. Bunlar bir yana, başarı
elde etmek için azme, iradeye ve istikrara sahip olmanız gerekir. Bunun dışında
sabırlı da olmalısınız.
Yandaki grafikte de görüldüğü
gibi başarı çizgisi düz değildir. Ancak
yükseliş aynıdır. Başarılı şirketler bu
tarz tablolara sahiptir. Başarı elde
edilirken düşüşler de olabilir. Bu bizi
üzse de kaybetmenin de bir faydası
vardır :
Kazanmak kaybetmek ile
öğrenilir. Bunun sonrasında elde edilen
başarı bizi daha da kamçılar ve
yükselişimizi
artırır.
Dolayısıyla
başarımız da artar.
Başarıların sonunda ödüller elde
edebiliriz.
Bu ödülller bizi motive
edebilir ve başarımızı artırabilir. Bazen
hiç ödül olmasa da, kazanmanın zevki bize
yeter.
Bunun tek bir zararı olabilir,
çalışmalarımızı
boşlamak.
Başarının
sarhoşluğu bizi etkilememeli. Bu büyük
bir hatadır çünkü başarımızı düşürür ve
bizim daha da aşağılara inmemize sebep
olur. Başarı özgüvenin artmasını hatta
kontrolden çıkmasını sağlayabilir. Bu
sebeplerden dolayı kendimizi kontrol
etmeyi ve düzenli çalışmayı bir alışkanlık
haline getirmeliyiz.
11
Burak Mirzanlı 7-B
Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat
arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu?
Elbette yorulacaksıız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak
değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek,
yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir.
Yorgunluk her insan, her yaratık için tabii bir durumdur, fakat
insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir güç vardır ki, işte bu
güç yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani yeni
Türkiye'nin gençleri, yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz.