OKUL DERGİSİ 2013-2014 İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur! OKUL DERGİSİ OKUMA KÜLTÜRÜ VE YAYIN KULÜBÜ ÖĞRENCİLERİ TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR İÇİNDEKİLER............................................ İlham Perisi...................................................1 Hayat Yaşayanlara Güzel............................2 Rock'n Roll...................................................3 Abur Cuburlar.............................................4 Bilim..............................................................5 Yalnızlığa Farklı Bir Bakış.........................6 İhtilal mi İsyan mı ?....................................7 Hayat Üç Gündür.........................................8 Kaybolmak...................................................9 Ağaçlar.........................................................10 Başarı...........................................................11 YAYIN KURULU: Ada Gülce CANIGÜZ Bihter ÇÖPLÜ Buğra BARBAROS Burak MİRZANLI Çağla SEZER Defne AYRANCI Emre YÜKSEL İdil ÖZDEMİR Kerem YÜKSEL Mert KARAÇANTA Melis DİREK Seher Naz ŞAHİN Yamaç BARDAKLI Yeraz Lora YENİCE Zeynep COŞANSU ÖZEL NESLİN DEĞİŞEN SESİ OKULLARI Fırın Sokak No:20 Bomonti 1 BAŞ YAZI : DÜŞÜNCELER BULUT BULUT... Her insanın her konu hakkında bir düşüncesi vardır. Hiç bilmediği bir konu hakkında söz söyleyecekse bile, o kelimenin ona çağrıştırdığı bir şey, aklına getirdiği bir olay, benzettiği bir sözcük vardır. Zaten bunun olmaması normal değildir. Sinirler ve hücreler bir yana, beynimizin temelleri kişiliğimize ve düşünce şeklimize daynır. Yani eğer bir kişi düşünce şeklini değiştirirse ; kişiliği, olaylara bakış açısı kısaca beyni değişir. Ama maalesef düşünce şekli, insanın değiştirmesi en zor olan şeylerden biridir. Yani insan nasıl doğduysa öyle gider. İnsanın düşünce şekli ve kişiliği, yaşadığı çevre, içinde bulunduğu koşullarla şekillenir. Bu şekillenme insan ölene kadar devam edebilir. Düşünce şekli, aslında tahmin ettiğimizden daha fazla şeyi etkiler. Her insanın kendine has bir enerjisi vardır. Ve bu enerjinin kuvvetini ve oluşumunu insanın düşünce şekli belirler. Enerjisi iyi olan insanlar umutludur, sevecendir. Bu enerji özellikle ilk defa tanıştığınız biri üzerinde etkilidir. Dürüst ve açıksözlü insanların enerjisi daha farklı, sorgulayıcı insanların enerjisi daha farklıdır. Çok fazla iyi düşünmek sizi daha pozitif biri yapacağı gibi aptal da yapar. Bunun nedeni de iyi düşüncenin de kötü düşüncenin de dengeli olması gerektiği kuralıdır. Düşünceler düşüncelere bağlanır ve insanın kişiliğini, enerjisini oluşturur. Mükemmel düşünmek sandığımız gibi her şeyi bilmek değil, her şeye her yönden bakabilmek, kişiliğini düşünce şekliyle şekillendirebilmektir ; bazen sorgulayıcı, bazen umutlu, bazen ise özgün düşünmektir. Düşüncenin sınırı yoktur ve bu sınırsızlık içinde sizlerle değişik konularda farklı düşünceler paylaşmaya çalıştık... İdil Özdemir 7A İLHAM PERİSİ İlham perisi diye bir şey var mıdır, yoksa sadece şans gibi onu da insanlar mı uydurmuştur? Kanatlı bir zebani gelip kafamızın üstünde bir ampul yakmasa da ilham perisi gerçekten vardır. Çünkü insan kendine ilham verecek, amaca bağlayacak bir şeyi olmadan amacına ulaşamaz. İlham insanın kendi içinde var olmaz. Bazen nereden ilham aldığımızı hatırlamayız ama işte bu kısımda bilinçaltımız devreye girer. Gördüğümüz, düşündüğümüz, hissettiğimiz her şey bize ilham verir aslında. Sadece bu fikir ve amaç karmaşası içinde mantıklı olanları bir kenara ayırmak ve gerçekleştirmek için elimizden geleni yapmalıyız. Bu kafamızdaki süzgeci iyi çalıştırmak bizi başarıya ve hayallerimize ulaştırır. Bu süzgecin iyi çalışmaması durumunda kendinizi ya hüsran içinde ya da tımarhanede bulursunuz. İşte bu gibi durumları engellemek için hem ilham almayı, hem de kafanızdaki süzgeci iyi çalıştırmayı bilmeniz gerekir. Kafamızdaki düşünceler bir zincir gibidir. Yani hepsi birbirine bağlıdır. Bir uç diğer uca, diğer uç bir başka uca. Bu zincirin boyutu ve boşlukların olup olmayacağı size bağlıdır. Bazı insanlar kendilerini sadece hesaplamalara veya bilgilere saplamıştır. Yaratıcı olamazlar, hayatı monoton ve sıkıcı görürler. Halbuki en sıkıcı durumda bile tek bir düşünce sizi neşelendirebilir. Yaratıcı olmayan insanlar çoğunlukla mutsuzdur. Çünkü mutlu olmak istemez ve kafalarında renkli, değişik düşüncelere yer açmazlar. İlham perisi sizi neşelendirmekle kalmaz, size yaratıcılık da verirler. Bu nedenle vazgeçilmezdir. Yaratıcı olmayan insanların mutsuz olmasının bir sebebi de buna alışmış olmalarıdır. Onların ilham perileri onlara sürpriz yapmaktan çoktan vazgeçmiştir çünkü... İlham perisinin gelmesi için uğraşırsanız gelmez. O, doğallara, kendi halinde olan insanlara yardım eder. Planlı yaşıyorsanız, çoktan kaybetmişsiniz demektir. Çünkü hiçbir şey fikir üstünde çok fazla durarak oluşmaz. Doğaçlamanın en güzel tarafı da budur. Doğuştan ve kendiliğinden gelir. İlham perisinin gelmesi için doğal olmak gerekir, kopyalamak ve yapay olmak bunu engeller. Siz doğal olunca ilham periniz zaten kendiliğinden gelecektir. İdil ÖZDEMİR 7A 1 Hayat, ruhsuz yaşayanlara bir işkencedir. Hapiste kalmış bir kuştur. Sadece hayatın zevki ve heyecanı bu kafesi kırabilir ve kuşu özgür bırakabilir. Sonradan anlayanlar ise paniğe kapılır. Çünkü onlar çoktan iki günlük ömürlerini harcamışlardır. Bir de hayatı önemsemeyenler vardır. Bu bir yandan iyi bir yandan kötüdür. İyi tarafı, önemseme duygusu olmayan insanlarda kuşku, korku ve endişe olmaz. Onlar istedeklerini istediği zamanda kimseyi umursamadan yaparlar. Kimse onların cesaretine karşı duramaz ve saygı duyarlar. Kötü yanı ise, onlar hayatın iyi yönünü keşfe çıkarken kötü yüzünü gördüklerinde hayal kırıklığına uğrarlar ve kırılırlar. Bekledikleri yaşantıyı bulamazlar. Sonra da hayatın acımasız olduğunu söyleyip dururlar. Hayatı iyi değerlendiremeyenler hep yalnız kişilerdir. Başlarını koyacak omuz bulamayan, bağırıp yankısını duyan kişilerdir. Onlar sonradan hayatın değerini anlayıp ellerinden hiçbir şey gelmeyenlerdir. Hayatın önemiyle birlikte arkadaşlarının, ailesinin, tanıdıklarının da değerini bilemeyenlerdir. Onlar kaybolduğunda kendi boşluklarında çürüyüp gideceklerdir. Hani derler ya : '' Kaybedince anlaşılır değeri her şeyin.'' İşte onlar da yanındaki kişiler onları bırakırken arkasından ''Gitme !'' diyememişledir. Hayatları ellerinden giderken tutunamamışlardır... Hayatın zevkinin farkında değilseniz sadece pencereden dışarı bakın. İnsanlar nasıl da mutlu ve hayatından memnun bir şekilde dolaşıyor. O zaman sizde silkelenin ve kendinize çeki düzen verin. O saklandığınız mağradan çıkın ve diğer insanlar gibi sadece etrafta dolaşın. Eğer insanların size tepkilerinden vedüşüncelerinden korkuyorsanız, korkmayın. Onlar sizi sevecek. Mutluluğu bulamayacağınızdan kuşkuya düşüyorsanız merak etmeyin. Mutluluk sizi bulur. 2 Naz Şahin ROCK N ROLL Rock, ''blues'' türünden doğrudan olarak etkilenen bir müzik türüdür. Blues’u icad eden siyahlar, beyazlardan gördüğü zulüm karşısında sitemlerini üstü kapalı bir şekilde belirtmişlerdir. Sözlerin ve müziğin sitemi yansıtması artık gittikçe isyan haline gelmiştir. Böyle bir dönemde rock adını duyurmaya başlamıştır. Caz’dan etkilenen Blues artık Rock’ı doğurmuştur. Devam eden günlerde rock müziğin muhalif yanının gittikçe kaybolduğunu düşünenler heavy metal çağını başlatmıştır. Heavy metal ise gerek müzik tarzı bakımından, gerekse düşünceleri bakımından yüzlerce türe ayrılmaya başlamıştır. Esas olarak hepsi aynı yöne giderken farklı yollara sapmıştır. Hepsinin kaynağında ''rock'', ''rock''ın kaynağında ''blues'', ''blues''un kaynağında ''caz'', 'caz''ın kaynağında ''klasik'' müzik vardır. Chuck Berry ve Elvis Presley ile birlikte rock müzik, zirvedeki yerini sağlamlaştırmış ve kendisini geliştirmiştir. Daha sonraki dönemlerde grup mantığının yaygınlaşması ile Beatles, The Rolling Stones gibi dünyaca ünlü gruplar rock müziğe damgasını vurmuştur. Kendisini sürekli olarak yenileyen rock müzik kendi içerisinde; hard rock, progresif rock, alternetif rock, pop rock, punk rock, industrial rock, senfonik rock gibi pek çok farklı alt dallara ayrılmıştır. TÜRKİYE'DE ROCK: Türkiye'de Rock müzik anlayışı, ilk olarak Anadolu halk müziği ile rock müziğin birleşimi ''adolu rock'' olarak ortaya çıkmıştır. Erkin Koray, Barış Manço ve Cem Karaca buna örnektir. 90'lı yılların sonunda, Özlem Tekin, Şebnem Ferah, Teoman gibi solo sanatçıların yanı sıra Mor ve Ötesi, Kargo, Vega gibi gruplar albüm yapmışlardır. 2000'li yıllarda ise solo çalışmalar yapan Barış Akarsu, Hayko Cepkin ve bar performansları yapan gruplardan Redd, Duman, Manga da rock müzik piyasasında yer almışlardır. 3 Çağla SEZER Abur cuburlar, çocukların en sevdiği yiyeceklerdendir. Her gün annelerimize yalvararak aldırmaya çalıştığımız, seve seve yadiğimiz o şekerler, çikolatalar, cipsler bizleri mutlu etmesine rağmen oldukça zararlıdır. Bu şekerleme ve çikolataları gereğinden fazla yemek obezite gibi çeşitli hastalıklara yol açar. Günümüzdeki çocukların şekerlere, çikolatalara, kızarmış patateslere veya hamburgerlere ilgileri fazladır. Onlar üç öğün abur cubur olsa hayır demeden yiyebilirler. Bu yiyecekler için o kadar çok reklam yapılıyor ki, gençler televizyon izlediklerinde hemen gördüklerini yemek istiyorlar. Bu da bir « abur cubur pazarlama taktiği ». Abur cuburların en çok tüketileni çikolatadır. Çikolataların tercih edilenlerin arasında ilk sırada olmasının nedeni mutluluk hormonu salgılaması ve tatlarının her insanın sevdiği aromalardan oluşmasıdır. Şeker ve çikolatalar çocukların ilgisini çekebilmek için farklı şekillerde yapılır. Ülkemizde insan vücuna zarar veren en çok abur cubur sıralanışı şöyledir; donutlar, cipsler (patates veya mısır), çörekler, aperatif kekler ve baklavalardır. Kuruyemişler, patlamış mısır, sosipop(corndogs), bitter çikolata, meyveli yoğurt son olarak dondurma en az kilo aldıran abur cuburlardandır. Bayılarak yediğimiz bu yiyecekler çocuklar için hep ilk sıradadır. Bunları fazla tüketmeden dozunda yersek sağlıklı bir hayatımız olur. Bazen küçük bir çocuğa şeker verdiğinizde yüzüne bir gülümseme yayılır. Abur cuburların ağzımızda bırakacağı tattan daha güzel olabilecek tek şey verdiği mutluluktur. Bunları fazla tüketmek aklımıza bile gelmesini istemediğimiz şeylere yol açıyor. Bu yüzden gerektiği kadar tüketterek hem sağlığımızı koruruz hem de kendimizi motive etmiş oluruz. 4 Lora Yenice BİLİM Bilim,doğal evrenin yapısının birtakım yöntemlerle incelenmesidir. Bilime ilim de denebilir. Bilim, hayatımızda büyük bir yer kaplar. 'Bilim'denince akla ünlü bilim adamı Albert Einstein gelir. E = mc2 denklemi ile formüle ettiği kütle-enerji eşdeğerliği yıldızların nasıl enerji oluşturduğuna açıklama getirmiş ve nükleer teknolojinin önünü açmıştır. Ulu önder Atatürk de bilime önem vermiş ve 'Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.' demiştir. Atatürk, bilim ve teknolojiyi geliştirmek amacıyla çeşitli kurumlar açmış, farklı çalışmalar yapmıştır.Bu kurumları şöyle sıralayabiliriz: - Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü - Türk Hava Yolları - Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi - İstanbul Üniversitesi Günümüzde tıp da bilimin gelişmesiyle ilerlemiş ve birçok hastalığa çözüm bulunmuştur. Bilimde bulunmuş en ünlü teori ise 'E = mc2'dir. İşte ünlü bilim adamı Einstein'ın resmi. 1. Konu belirlenir. 2. Sorunun çözümüne yönelik varsayımlar (hipotezler) yazılır 3. Konuyla ilgili bilgi toplanır (kitap, dergi, gazete vb. kaynaklardan. Kaynak adı, yazar adı, basım tarihi ve yeri, ilgili cilt ve sayfa numaraları yazılır) 4. Kaynaklardan elde edilen notlar, konularına göre sınıflandırılır ve varsayımlar (hipotezler) test edilir 5. Notlar kontrol edilir, metin oluşturulur. Metni oluştururken kaynaklar dipnot ile gösterilir. Bilimsel Yöntem basamakları Ayrıca Jean-Baptiste de Lamarck,Issac Newton,Galileo Galilei,Charles Darwin ve Thomas Edison da birçok hizmet sunan ünlü bilim adamlarındandır. Günümüzde yapılan uzay araçları bilimin her geçen gün ilerlemesiyle yapılıp geliştirilmektedir.Yandaki resimde görülen uzay mekiği günümüzdeki bilim ve teknolojinin gelişmesiyle yapılmıştırRoket yakıtları bilimin ilerlemesi sayesinde yapılmıştır. 5 BUĞRA BARBAROS 7-A/348 YALNIZLIĞA FARKLI BİR BAKIŞ Yalnızlık, bir insanın başına gelebilecek en kötü durumdur. Onu üzer, acı çektirir ve sevincini elinden alır. Ona mutlu olabilmesi için hiç fırsat tanımaz. Her zaman mutsuz hissetmesine sebep olur. İnsanlar mutluluklarını paylaşarak çoğaltır, üzüntülerini paylaşarak azaltır. Ama yalnız insanların mutluluklarını veya üzüntülerini paylaşabilecekleri kimseleri yoktur. Her daim mutsuz olmaya mahkûmdurlar. Bazı insanlar vardır, onlar yalnızlığı tercih eder. Çünkü kendilerinin öyle daha mutlu olduklarını iddia ederler. Ama bu sadece onların kendilerini avutmak için söyledikleri bir sözdür. İnsanlar, onlarla arkadaşlık kurmak istediklerinde hiçbir şey düşünmeden reddederler. Ben de kendimce yalnızım. Bir sürü arkadaşım var. Ancak hâlâ gerçek bir arkadaş bulamadığımı düşünüyorum. Dertlerimi anlatabileceğim, mutluluğumu veya üzüntümü paylaşabileceğim... Bu durum gerçekten mutsuz ve yalnız hissetmeme sebep oluyor. Bazen ise bunun beni mutlu ettiğini söyleyebileceğim nadir durumlar meydana gelebilir. Nasıl bir durum olabileceği hakkında benim de pek bir bilgim yok. Ancak bazen yalnız kalmak insana kendini iyi hissettirir. Gerçekten üzgün hissettiğim anlarda bunu paylaşmak yerine kendi içime kapanıp ne kadar mutsuz olduğumu kendime tekrar ve tekrar hatırlatıyorum, sonra uyuyorum ve uyandığım zaman üzüntüm geçmiş oluyor. Aslında gerçek bir arkadaşa sahip olmadığım için sevinebilirim de. Çünkü beni arkamdan bıçaklayabilecek kimse olmuyor. 6 Mert KARAÇANTA İnsanların isyan etmeleri için birçok sebep vardır. Zor bir yaşam sürmeleri, devletin onlara adaletsiz davranması, refah ve huzur ortamı içinde yaşamlarını sürdürememeleri insanların isyan etme nedenlerindendir. İsyan kavramının oluşması için insanların toplu halde hareket etmesi gerekir. Her insanın isyan etmesi için kendince geçerli bir nedeni vardır. Saçma nedenler, isyan edenleri haksız duruma düşürür. İsyan etmek bir ihtiyaçtır. Duyguların ve düşüncelerin dışarı yansımasıdır. Tarihte büyük isyanlara rastlanır. Her milletin yaşadığı ve gerçekleştirdiği isyanlar vardır. Bu büyük isyanlar devletin rejimini değiştirebilir. Buna en iyi örnek Fransız İhtilali'dir. Fransız halkındaki sosyal sınıf farklılıkları, açlık ve dönemin kralının adaletsizliği bu ihtilalin nedenleri arasındadır. Fransız İhtilali'nde çok kan dökülmüştür. Türk milletinde de isyanlar yaşanmıştır. Günümüze en yakın olarak « Gezi Parkı » olaylarını örnek verebiliriz. Türk gençliği hükümetin yanlış hareketler gerçekleştirdiğini düşündüğü için bu isyanı çıkarmıştır. Nerdeyse çoğu isyanın nedeni hükümetin, liderin ya da kralın devleti kötü yönetmesidir. Her isyan iyi sonuçlanmaz. Otoriter bir devlet yöneticisi her şeyi değiştirebilir. Kendi fikirlerini savunarak ülkedeki yönetim kolunu devam ettirmek isteyebilir. Devlet adamlarının çıkarları şeklinde sonuçlanan isyanlar bir zaman sonra çok daha büyük bir şekilde patlak verir. Çünkü bu sefer insanlar duygularını içlerinde daha büyütmüşlerdir. Bu tür isyanlar evrenselleşir ve dünyada çok büyük yankılar uyandırır ya da tarihe geçer. Dünyadaki süpergüç devletlerin çıkarları doğrultusunda bu isyanlar yön değiştirebilir. Cahil insanların fikirlerini kendi çıkarları doğrultusunda değiştirirler ve devletin parçalanmasına yol açarlar. Buna Osmanlı Devleti örnek verilebilir. Osmanlı'da yaşayan azınlıklar güçlü Avrupa Devletleri tarafından kışkırtılırlar sonucunda da devlet parçalanır. Osmanlı Devleti'nin parçalnma nedenleri arasında isyanlar önemli bir rol oynar. İsyanların sonuçları çok büyüktür. Olumlu ya da olumsuz şekilde sonuçlanırlar. İhtilallerin büyük bir boyut almaması için liderlerin halkı dinlemesi gerekir. Aslında herkesin birbirini dinlemesi gerekir. İsyanların olumlu sonuçlanması için etkili bir iletişim lazımdır. İsyanlar ölüm öncesi sessizliktir. İsyanlar sessizse bir ihtilal nedir ? İhtilal cehennemin ateşindeki ufak bir kıvılcımdır. 7 EMRE YÜKSEL HAYAT ÜÇ GÜNDÜR Bazen bitmek bilmeyen hayat çok kısadır aslında. Sadece üç gündür. Doğduğumuz an ilk günümüzün başlangıcıdır. İkinci günde büyürüz, gelişiriz, yetişkin oluruz. Üçüncü günde ise yaşlanırız, onca deneyim yaşamışızdır ki bu iki günde. Bu iki gün sonunda da yaşadığımız deneyimlerle, onca zaman kazandığımız şeylerle başbaşa kalırız. Emeklerimizin karşılığını alırız. Yaşamımızın ilk günü hepimiz çok saf, çok temizizdir. Bazı şeyleri anlamıyoruzdur. Öğrenmeye çalışırız hep. Hiçbir deneyimimiz yoktur. Bilinçlenmeye yavaş yavaş başlarız ama. Bazı şeyleri farketmeye başlarız. Günün sonunda gerçek bir birey olmaya başlarız. İkinci güne geçtiğimizde artık birçok şeyi anlıyoruzdur, bilinçli bireyler olmuşuzdur. Okulumuz, saf ve temiz olduğumuz günler bitmiş, toplumda daha fazla sözümüzün geçtiği, geleceğimizi, toplumu değiştirebilecek insanlar olmuşuzdur. Biz gerçekten bir birey olmuşuzdur. Hayatımızın bu döneminde, yani ikinci gününde çok fazla deneyim kazanırız. Yeni aşklar, çocuklar, yeni insanlar, arkadaşlar gibi o kadar çok şey girer ki hayatımıza. Hayatımızın son gününde onca zaman yaşadığımız tecrübelerle ve bunlarla kazandıklarımızla başbaşa kalırız. Bir çeşit yapıp yapmadıklarımızla başbaşa kalırız da denebilir. Pişman olduklarımız da bizimledir o zamanlarda. Yaşadığımız kısacık hayatı değerlendirecek zamanımız olur. Sevdiklerimiz de yanımızda olur o zmaanlarda. Zamanla kazandığımız dostlarımız, ailemiz bizimledir son günümüzde. Zaten bizi sevenler o gün yanımızdaysa, en güzel üç günü yaşamışızdır. Bize upuzun gelen hayat işte sadece üç gündür. Sadece üç günde yüzlerce belki binlerce deneyim kazanır. Yüzlerce insanla tanışır, onların sevgisini kazanırız. Bazen üzülür, bazen çok mutlu oluruz ama sonunda yanımızda sevdiğimiz, değer verdiğimiz varsa, çok mutlu biter son günümüz de. Ada Gülce CANIGÜZ 8 KAYBOLMAK Herkes ve her şey kaybolur: anahtarlar, televizyon kumandası, kâğıtlar, verilen sözler, arkadaşlıklar, sokaktaki küçük kız... Bu da herkesin ''kaybolmayı'' farklı algılamasına sebep olur. Ama kaybolmak bir şeyin yerini unutmak veya nerede olduğu hatırlamamak değil, daha çok insanın kendi içinde kaybolmasıdır. Kalabalık bir yerde annesinin elini bırakan kız, onu sonsuza kadar kaybedeceğini sanar. Ama o annesini ararken annesi de onu arar. Karşılıklı dolaşırken birbirlerini bir şekilde bulurlar. İnsanın içindeki durum farklıdır. O, doğruyu içinde ararken kendi aklı ona oyun oynar. Doğruyu bulmaya hem çabalar, hem de çabalarken gerçekten uzaklaşır. Adeta bir bataklığa gömülüyordur. Ne kadar uğraşırsa o bataklığa o kadar gömülür, başladığı durumdan o kadar kötüye gider. İnsan kaybolduğunu başta farketmez. Zihnindeki labirent karıştıkça o ilerler, bir çıkmaza gelince artık çok geç olduğunu fark eder. Dışarıdan bakıldığında bu durum komik görülebilir. Ama o kişinin olayı çözmek isterken harcadığı çabayı veya bulmak istediği fikir için yoğunlaşmasını hiç kimse anlayamaz. Kaybolan insanlar, doğru kararı verebilmek için bir şeye tutunmak zorunda kalırlar. Bazen bir insanı kırmamak için hareket ederken, bazen de kendilerini düşünürler. Kaybolmamanın tek yolu, kontrölü kaybetmemek ve zekice davranmaktır. Yunan mitolojisindeki bir efsanede de somut bir labirent hikayesi zihnimizi anlatır: Hikayeye göre Girit kralı Minos, her yıl deniz tanrısı Poseidon'a kurban kesmektedir. Bir yıl, kurban kesilecek kar beyazı ineği çok beğenir ve Poseidon'a cılız ve çelimsiz bir inek keser. Poseidon buna çok sinirlenir ve Minos'un karısını o beyaz ineğe âşık eder. Kadın doğum yaptığında da insan vücutlu, ancak boğa kafalı bir çocuk doğar. Bu bebek, doğduğu andan itibaren katildir. Minos,bu yarı-çocuk için mimar Deadalus'a kendini yenileyen çok güçlü bir labirent inşaa ettirir. Minotaur'u da oraya hapseder. Her yıl, yedi erkek ve yedi kız Minotaur'a yem edilmeye başlar. Labirentten sağ çıkabilen olmaz. Bir yıl, bir yarı-tanrı olan Theseus da kurbanların arasına girer. Bu canavarı öldürmeye kararlıdır. Asla korkuya kapılmaz. Ölümlü bir prensesin evinde konaklarken prenses ona uzunca altın bir ip yumağı verir. Bunu kullanmasını söyler. Theseus, labirente gitince ipin ucunu kapıya bağlar ve yürüdükçe ipi arkasından salar.Böylece yolunu bulabilecektir. İyi bir savaşçı olduğu için Minotaur'u yener. Sonra ipi toplayarak çıkışa ulaşır. Ona ipi veren prensesle evlenir ve mutlu bir hayat yaşar. Herkes ve herşey kaybolur. Nasıl, nerede ve ne zaman kaybolursak kaybolalım tek yapmamız gereken şey arkamızda bir ipucu, tutunacak bir şey bırakmaktır. Bunu yapmazsak zaten sonsuza kadar kaybolmuşuz demektir. Zeynep COŞANSU 9 AĞAÇLAR Ağaçlar olmasa ne yapılır ? Bu soruyu kendimize sorduğumuzu pek sanmıyorum. Ben yine de cevaplayacağım. Ağaçlar bizim gölge, solunum, gizlenme ve yakacak araçlarımızdır. Kısaca hayatın temel kaynaklarının başında gelirler. Ancak bizler ağaçları yok etmek için adeta yarış halindeyiz. Her inşaatta yaklaşık olarak 95 ağaç katlediliyor. Az gibi durabilir ama daha iskandinav eğlencelerini ve noel gibi kutlamaları saymıyorum. Onları da dahil edersek 164 milyon ağaç kesiliyor. Düşünsenize her yıl birkaç saatlik eğlenceler için 164 milyon ağaç ve bir de her inşaat için 98 ağaç kesiliyor. Geri kalanını siz hesaplayın... Ağaç sayısı her yıl o kadar, bazen ise daha fazla sayıda azalmakta. İnsanlar genelde yaşanılan zamana odaklı olduğu için geleceği pek düşümezler. Ağaçlar olmadan dünyadaki tüm insanlara yetecek hava kalmayacak sonra da havasızlıktan dünya ve yer yüzü her geçen gün daha da yaşanılmaz olacak. Biz bunu göremiyoruz ve inadına ağaç katlediyoruz. Ağaçlar bizim için yaşam kaynağıdır. Ağaçlar bitince bizim nefes almamız güçleşecektir ve ardından da nefes almadan ölümler başlayacak ve sonra da dünya yaşanılmaz olacak. Biz bu ağaçları katlederken ağaçların sınırsız olmadığını unutuyoruz. Sonra da katlettiğimiz ağaçları sanki yenisi bir anda uzayacakmış gibi unutup gidiyoruz. Başka şekilde bakacak olursak kendimizi yavaş yavaş öldürdüğümüzü unutuyoruz. Her şeyin bir türü olacağı gibi ağaçların da türleri vardır. Sarıçam, karaçam, kızılçam, çam, fıstıkçamı, ladin, porsuk, servi, ardıç, sedir, meşe, kayın, gürgen, kızılağaç, akça ağaç, dişbudak, kestane, çınar, huş, ıhlamur, sığla, kavak örnek olarak verilebilir. Her ağaç türünden farklı kaynaklar elde edilir. Bu nedenle de isimleri farklıdır. Kiminin tahtası daha dayanıklıdır, kiminden besin elde edilir. Kimi daha iyi yakacakken kiminden daha iyi eşya yapılır. Sonuç olarak ağaçlar türlerine ve özelliklerine göre isimlendirilir.Tarihte de bir çok şey tahtadan yapılmıştır. Yani tahta da teknolojinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Sonuç olarak ağaçlar yaşamımızda önemli bir role sahiptir. 10 Yamaç Bardaklı BAŞARI Başarının en büyük sırrı çalışmaktır. Rahat olmak, kendine güvenmektir. Başarılı olmanın ne zekâ ne de şansla alakası vardır. Sadece belirli özellikleri kazanamak ve onlara sahip olmak yeterlidir. Bir insanı görüp onu kıskandıysanız, bir özelliği öne çıkıyor demektir. Kıskançlık iyi bir şey değildir tabii ki. Hırçınlığa, çekememezliğe sebep olur. Eğer kıskanılan sizseniz, dışlanan siz de olabilirsiniz. Bunlar bir yana, başarı elde etmek için azme, iradeye ve istikrara sahip olmanız gerekir. Bunun dışında sabırlı da olmalısınız. Yandaki grafikte de görüldüğü gibi başarı çizgisi düz değildir. Ancak yükseliş aynıdır. Başarılı şirketler bu tarz tablolara sahiptir. Başarı elde edilirken düşüşler de olabilir. Bu bizi üzse de kaybetmenin de bir faydası vardır : Kazanmak kaybetmek ile öğrenilir. Bunun sonrasında elde edilen başarı bizi daha da kamçılar ve yükselişimizi artırır. Dolayısıyla başarımız da artar. Başarıların sonunda ödüller elde edebiliriz. Bu ödülller bizi motive edebilir ve başarımızı artırabilir. Bazen hiç ödül olmasa da, kazanmanın zevki bize yeter. Bunun tek bir zararı olabilir, çalışmalarımızı boşlamak. Başarının sarhoşluğu bizi etkilememeli. Bu büyük bir hatadır çünkü başarımızı düşürür ve bizim daha da aşağılara inmemize sebep olur. Başarı özgüvenin artmasını hatta kontrolden çıkmasını sağlayabilir. Bu sebeplerden dolayı kendimizi kontrol etmeyi ve düzenli çalışmayı bir alışkanlık haline getirmeliyiz. 11 Burak Mirzanlı 7-B Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksıız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her yaratık için tabii bir durumdur, fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir güç vardır ki, işte bu güç yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani yeni Türkiye'nin gençleri, yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz.
© Copyright 2024 Paperzz