Muharrem Ayı-Hicret-Aşure Günü (Vaaz)

Muharrem Ayı-Hicret-Aşure Günü (Vaaz)
Muharrem ayı hem İslam gelmeden önce hem de İslam geldikten sonra hep önemli
olan aylardan biridir. Muharrem, Hicri takvimin ilk ayıdır. Sami dinlerde ve Yüce Dinimiz
İslam’da özel bir yere sahip olan Aşure günü muharrem ayı içerisindedir. Sözlükte “haram
kılınan, yasaklanan kutsal olan, saygı duyulan” anlamlarına gelen Muharrem, savaşmanın
haram kabul edildiği dört aydan biridir.( TDV İslam Ansiklopedisi, “Muharrem” md. c. 31, s.4-5)
Sevgili Peygamberimiz hadislerinde haram ayların zilkade, zilhicce, muharrem ve
receb olarak zikretmiş(Buhari, Megazi, 77) ve Yüce Rabbimizde Kuran-ı Kerimin değişik
ayetlerinde bu aylara saygı gösterilmesini emretmiştir.(Bakara, 2/194, Maide,5/2)
Hz. Peygamber Efendimiz Muharrem ayını “Allah’ın ayı” olarak nitelendirmiş ve
ramazandan sonraki en faziletli orucunu bu ayda tutulan oruç olduğunu[1] bizlere bildirmiştir.
Muharrem ayının en önemli özelliklerinden biride Hicri takvime göre ilk ay olarak
kabul edilmesidir. Nitekim Hicri takvim İslam Tarihi açsından önemli hadiselerden biri olan
Hicreti esas almaktadır. Hicret sözlükte terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek, anlamına gelir.
Terim olarak Dini sebeplerle bir yerden diğer bir yere göç etme ve özellikle Hz. Peygamberin
Mekke’den Medine’ye göç etmesi olayı anlamına gelmektedir.[2]
Hicret sadece peygamberimizin hayatında vuku bulan bir olay değildir. Kuran-ı
Kerim önceki peygamberlerin ve onlara inananların da hicret etmeye zorlandıklarını bildirir.
Kuran-ı Kerimde Hz. İbrahim “Doğrusu ben Rabbimin emrettiği yere hicret ediyorum”[3]
buyrulmak suretiyle hicret ettiği bizlere bildirilmiştir. Ayrıca, Hz. Lut,[4] Hz. Şuayb[5] Hz.
Musa[6] ve daha birçok peygamberin hicret ettiği bizlere gelen haberler arasındadır. Ayetler
bize göstermektedir ki, Hicret olayı sadece belli bir döneme ait bir olay değildir. İnsanlığın
varlığıyla beraber vuku bulmuş birçok önemli hadiseden biridir Hicret. Dünde meydana
gelmiş bugünde meydana gelecektir. Önemli olan ise neden, nereye ve hangi niyetle hicret
edildiğidir.
Sevgili peygamberimizi bir hadisinde Hicret yapılırken akılda tutulması gereken en
önemli husususun niyet olduğuna şu şekilde işaret etmektedir.
ِِّّ ‫ فمن كانَت هجرتُه إِّ ََل هللا ورسولِِّّه فهجرتُه إَل هللا‬، ‫ وإِّمَّنَا لِّ ُك ِّل امر ٍئ ما نَوى‬، ‫َعمال بالنِّيمات‬
‫ومن‬
ُ ‫« إمَّنا األ‬
ُ َْ ْ ْ
ْ ، ‫ورسوله‬
ُ
َُ
َ َ
ٍ ‫ أَو‬، ‫كاَنْت هجرتُه ُلدنْيا يصيبها‬
» ‫إلي ِّه‬
ْ ‫اجر‬
َ ‫كحها ْفه ْجَرتُهُ إَل ما َه‬
ُ ‫امرأَة يَْن‬
ُ ُ َ َْ
َ
“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre
alır. Kimin niyeti Allah’a ve Resûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da
Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir
kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.”[7]
Yapacağımız bütün işlerimizde niyetimizin halis olması gerekir. Çünkü güzelliklerin
temelinde, dünya ve ahiret mutluluğunun özünde Allah rızası yatmaktadır. Yaptığımız işlerin
birçoğunda sonucu niyet belirlemektedir. Bu sebeple Hicretin temel amacı da Allah’ın rızası
olmalıdır. Bu önemli husus Kuran-ı Kerimde ise şöyle ifade edilmektedir.
ِ ‫يل‬
ِ ِ
ِ
ِ ‫اغماً َكثِي اًر و َس َعةً ومن ي ْخرْج ِمن ب ْيتِ ِه مه‬
ِ ‫اّلل َي ِج ْد ِفي األ َْر‬
‫اج اًر إِلَى‬
َ ‫ض ُم َر‬
‫َو َمن ُيهَاج ْر في َسبِ ه‬
َُ َ
ُ َ ََ
َ
ِ ‫اّلل ورسولِ ِه ثَُّم يد ِرْكه اْلموت فَقَد وقَع أَجره على‬
ِ
‫ان اّللهُ َغفُو اًر َّرِحيما‬
َ ُُ ْ َ َ ْ ُ ْ َ ُ ُْ
َ ‫اّلل َو َك‬
ُ ََ ‫ه‬
‫ه‬
“Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de.
Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm
yetişirse, şüphesiz onun mükafatı Allah’a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir.[8]
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz, karşılaştığı sıkıntıları gidermek için Allah rızası
doğrultusunda hicret edenler övülmüştür.
َِّ
َِّ ِ
ِ ‫اّلل أُولَـئِك يرجون رحمت‬
ِ ِ
ِ
ِ
‫يم‬
َ ‫اج ُروْا َو َج‬
َ ‫آمُنوْا َوالذ‬
َ ‫إِ َّن الذ‬
ٌ ُ‫اّلل َواّللهُ َغف‬
‫اه ُدوْا في َسبِيل ه ْ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ ه‬
َ ‫ين َه‬
ٌ ‫ور َّرح‬
َ ‫ين‬
“İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın
rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[9]
Kameri aylardan Muharrem ayının onuncu günü ise, Aşure günüdür. Bu günde
birçok Peygamberin hayatında önemli ve olumlu olaylar vuku bulmuştur. Sahih kaynaklarda
zikredildiğine göre; Bu gün, Hz. Ademin dünya yüzüne indirilmesine sebep olan hatası için
tövbesinin kabul edildiği, Hz. Nuh’un gemisinin Cudi dağına oturduğu, Hz. Yunus’un balığın
karnından kurtulduğu, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın doğduğu, Hz. Musa’nın ve kavminin
Firavunun zulmünden kurtulduğu, Hz. Yakup’un oğlu Hz. Yusuf’a kavuştuğu gündür. Bu
sebeple Aşure günü bütün dinlerde ve en son din İslam Dininde önemli bir yere sahiptir.
Hz Peygamberimiz, muharremin onuncu günü hem kendisi oruç tutmuş hem de o
gün oruç tutmalarını ashâbına tavsiye etmiştir.
ُ ‫ص َي ِام يَ ْو ِم عا‬
» َ‫اض َية‬
َّ ‫ « يُ َك ِف ُر ال‬: ‫ فَقَال‬، ‫وراء‬
ِ ‫ش‬
ُ
ِ ‫سنَةَ ال َم‬
ِ ‫ع ْن‬
َ ‫سئِ َل‬
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e aşûre günü tutulan orucun kıymeti soruldu; o
da: "Geçmiş bir senenin günahlarına kefâret olur" buyurdu.
َّ ‫ش ْه ُر‬
‫صالة ُ اللَّ ْي ِل‬
َ : َ‫ضان‬
َّ ‫ض ُل ال‬
َّ
ِ‫اَّلل‬
َ ‫صالةِ بَ ْعد الفَ ِري‬
َ ‫ َوأ َ ْف‬، ‫المحر ُم‬
َ ‫الصيَ ِام ب ْعدَ َرم‬
ِ ‫ض ُل‬
َ ‫أ َ ْف‬
َ : ‫ض ِة‬
"Ramazan orucu dışında en faziletli oruç, Allah'ın ayı muharremde tutulan oruçtur.
Farzlar dışında en faziletli namaz da gece namazıdır."
ْ
َّ ‫ أ َ َّن َرسول‬، ‫اَّلل عنهما‬
َّ ‫رضي‬
، ‫يهو َم عاشهورا َء‬
‫عباس‬
‫ابن‬
ٍ
ْ ‫هام‬
َ ُ‫صلى هللا‬
َ ‫علَيْه ِِ و‬
َ ‫سهلَّص‬
َ ِ‫اَّلل‬
ِ ‫وعن‬
َ ‫ص‬
َ
ِِ ‫ام‬
ِ َ‫صي‬
ِ ِ‫وأ َ َم َر ب‬
İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem aşûre gününde oruç tuttu ve oruç tutmayı tavsiye etti."
Peygamber Efendimiz'e Yahudilerin ve Hıristiyanların sadece onuncu güne tazim
ettikleri, bu sebeple o gün oruç tuttukları haber verilince,
‫ « لَئِ ْن بَ ِقيتُ إِلى قَابِ ٍل‬:
َّ ‫سول‬
َّ ‫ي‬
‫سلَّص‬
ُ ‫ قا َل ر‬: ‫ قَا َل‬، ‫اَّلل ع ْن ُه َما‬
ٍ ‫ابن َعب‬
َ ‫صلى هللاُ َعلَ ْي ِِ و‬
ِ ‫َّاس َر‬
َ ِ‫اَّلل‬
ِ ‫و َع ِن‬
َ ‫ض‬
» ‫صو َم َّن التَّا ِس َع‬
ُ ‫أل‬
"Eğer gelecek seneye kadar yaşarsam dokuzuncu gün oruç tutarım"[10]
buyurmuştur. Bu sebeple Peygamberimizin tuttuğu ve tutmaya niyet ettikleri günleri
birleştirerek muharrem ayının dokuzuncu ve onuncu günlerini oruçlu geçirmek müstehaptır.
Hz. Peygamber'in sünnetine tam anlamıyla uygun hareket etmenin yoluda budur.
Nice Peygamberin hayatında olumlu ve önemli bir yere sahip olan Aşure günü, İslam
tarihinde Hz. Peygamberin torunu. Hz. Hüseyin ve aile fertlerinin 10 muharrem 61’de (10
Ekim 680) Kerbela’da şehit edildikleri bir gün olarak ta hatırlanmaktadır.
-Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin iki çiçeğin yarısı idiler. O çiçek Hz. Peygamberin
çiçeğidir. Nitekim Hz.Ali Efendimiz evlatları için şöyle demiştir.
-“Oğlum Hasan, göğsünden başına kadar olan kısmında, diğer oğlum Hüseyin de
bundan aşağı olan kısmında Hz. Peygamber’e çok benzerdi”
-Hz. Hüseyin yine ağabeyi ile birlikte dedesinin özel dualarına mazhar olmuştur.
Nitekim Hz. Peygamber, her iki torunu için “Allah’ım! Ben, bunları seviyorum. Sen de sev
bunları”
-“Hasan ve Hüseyin, benim dünyada kokladığım iki çiçeğimdir”
-Yine Hz. Peygamber Hutbe okurken içeriye giren torunlarını kucağına almış, sevmiş
ve hutbeye kaldığı yerden devam etmiştir.
Haziran 656 yılında babası Hz. Ali’nin hilafete geçmesiyle birlikte kendisini siyasi
olayların içinde bulan Hz. Hüseyin, babasını takip ederek Kufe’ye geçti, onun bütün
seferlerine iştirak etti. Bu bağlamda Cemel, Sıffîn ve Nehrevân savaşlarına katıldı.
Babasının şehit edilmesinden (28 Ocak 661) sonra ağabeyi Hasan’ın yanında yer aldı.
Onun altı ay sonra Muaviye ile belli şartlar altında anlaşma yapıp hilafetten çekilmesini ise
bazı kaynaklara göre onaylamadı, ancak ağabeyine itaatini sürdürdü. Medine’ye intikal etti.
Orada ilim ve ibadetle meşgul oldu.
Ne var ki Muaviye’nin ölümünden sonra oğlu Yezid’in hilafet makamına oturması
durumu değiştirdi. Yezid Medine valisine mektup yazarak Hüseyin’in kendisine biatını
sağlamasını emretti. Hz. Hüseyin buna şiddetle karşı çıktı. Önce Medine’den Mekke’ye
geldi, orada çeşitli görüşmeler gerçekleştirdi. Bunun üzerine yerinde incelemeler yapmak ve
durumu kendisine bildirmek üzere amcasının oğlu Müslim b. Akil’i Kûfe’ye gönderdi.
Kufe’deki bu yeni gelişmelerden ve Müslim’in öldürüldüğünden haberi olmayan Hz.
Hüseyin, bazı tecrübeli kimselerin “Kûfeliler’e güvenilemeyeceğini” söylemesine aldırış
etmeksizin hazırlıklarını tamamladı ve yakınlarını yanına alarak küçük bir birlikle yola çıktı.
Yolda bilahare Müslim’in öldürüldüğünü öğrenen Hz. Hüseyin, beraberinde
bulunanlarla istişare ederek durum değerlendirmesi yaptı, isteyenlerin dönebileceğini söyledi.
Kendisi samimi adamlarıyla birlikte yolculuğuna devam etti.
Bu arada vali İbn Ziyad, önce Hür b. Yezid komutasında öncü kuvvet hazırlayıp
Hüseyin’i sıkıştırmasını istedi. Hür istenileni yaptı. Arkasından Ömer bin Sa’d komutasında
4.000 kişilik bir kuvveti daha Hz. Hüseyin’in üzerine gönderdi. Bu birlik Kerbelâ’da Hz.
Hüseyin ve adamlarını kuşattı, ikmal yollarını tutarak Fırat’tan su almalarını engelledi.
İnsanlar, özellikle de kadınlar ve çocuklar susuz kaldı. Zulüm had safhaya ulaştı. Bu
arada bazı görüşmeler yapıldı ise de sonuç vermedi. Nihayet 10 Muharrem yani aşura günü
(10 Ekim 680) Ömer b. Sa’d’ın ordusu Hz. Hüseyin’in 23 atlı, 40 piyadeden oluşan sembolik
birliğine bütün gücüyle saldırdı. Hz. Hüseyin’in askerleri yiğitçe mücadele etti, çok geçmeden
sonra teker teker şehit oldular. Hz. Hüseyin’in üzerine yürüdüler, önce onu atından
düşürdüler, ardından da kılıçla mübarek başını gövdesinden ayırdılar. Hz. Peygamber’in öpüp
kokladığı mübarek “baş” önce Kufe’ye, ardından da Şam’a götürüldü (Ağırlıkla anlayışa göre
Hüseyin’in başı daha sonra Medine’ye getirilerek annesi Fatıma’nın kabrinin yanına
defnedilmiştir).
Bu suretle Hz. Peygamber’in nadide çiçeği Kerbela’da koparıldı. O günden beri
kalplere kor düştü. Peygamber’i seven, Peygamber’i sevdiği için onun ehl-i beytini seven, “âli Muhammed” diyerek onlara dua eden bütün Müslümanlar üzüldü. Hüseyin sevginin,
Kerbela da acının adı oldu. Hangi sosyo-kültürel dünyaya mensup olursa olsun bütün
Müslümanlar içtenlikle Hz. Hüseyin’ sevdiler, Kerbela’da onun “baş”ına gelenlerden üzüntü
duydular.
Bütün şehitlerimizin, başta Hz. Hüseyin olmak üzere Kerbela şehitlerinin ruhu şâd
olsun![11]
Tarihin belirli bir kesiminde meydana gelen ve bizleri derinden etkileyen bu olay
hakkında iyi düşünmek ve gerekli dersleri çıkarmak gerekmektedir. Bu husus hepimizin
yüreğini dağlamakta ve derinden üzmektedir. Ama bu üzüntü bizleri bir ayrıma götürmemeli,
intikam duygularının ortaya çıktığı bedenlerimizi tahrip ettiğimiz bir olaya dönüşmemelidir.
Müslümanlara düşen görev, bu gibi olayların tekrar yaşanmaması için gerekli tedbirleri almak
ve belli bir bilinci oluşturmak olmalıdır. Nitekim Yüce Rabbimiz’de bizlere şu tavsiyeleri
bildirmektedir.
ِ ‫ال تَفََّرقُوْا وا ْذ ُكروْا نِعمت‬
ِ ‫صموْا بِحب ِل‬
ِ ْ‫و‬
‫ف َب ْي َن ُقلُوبِ ُك ْم‬
َ ‫اّلل َج ِميعاً َو‬
َ َّ‫َع َداء فَأَل‬
ْ ‫اّلل َعلَ ْي ُك ْم إِ ْذ ُكنتُ ْم أ‬
‫َ ُ َْ َ ه‬
‫اعتَ ُ َ ْ ه‬
َ
ِ
ِ
َّ ‫َصَب ْحتُم بِنِ ْع َمتِ ِه إِ ْخ َواناً َو ُكنتُ ْم َعلَى َشفَا ُح ْف َرٍة ِهم َن‬
‫اّللُ لَ ُك ْم َآياتِ ِه‬
ْ ‫فَأ‬
‫الن ِار فَأَنقَ َذ ُكم هم ْنهَا َك َذل َك ُيَبهيِ ُن ه‬
َ
َّ
‫ون‬
َ ‫لَ َعل ُك ْم تَ ْهتَ ُد‬
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kuran’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.
Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O,
kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.”[12]
Şu ana kadar ifade etmiş olduğumuz bilgiler ışığında şu hususları yeniden gözden
geçirmemiz gerekmektedir.
-Muharrem hicri takvimin ilk ayıdır. Hicret ise Peygamberlerin hayatlarında vuku
bulmuş bir hadisedir. Bununla beraber gerçek hicretimiz ise yanlışlardan doğrulara,
günahlardan sevaplara doğru yol almamızla gerçekleşecektir.
-Muharrem ayında bulunan aşure gününde birçok Peygamberin hayatında önemli ve
olumlu olaylar meydana gelmiştir. Bizlerinde içerisinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulmanın
yolu Allah’ın (c.c.) yardımı iledir. Bu sebeple Rabbimizin emirlerini yerine getirmeli,
yasaklarından kaçmalı O’nun rızasına uygun işler içerisinde olmalıyız.
-Aşure gününde meydana gelen Kerbela olayı, birlik ve beraberliğimizi
kaybetmemek için üzerimize düşen bütün vazifelerimizi yerine getirmemizi göstermektedir.
Müslümanlar arasına atılan bir ayrılık çok kötü sonuçlar doğurmaktadır. Hz. Hüseyin
Efendimizin ve beraberinde bulunan yetmiş kişinin şehadeti bunun en acı örneğidir. Bize
düşen bugünde birlik ve beraberliğimizi korumaktır.
Vaazımızı Kur’an-ı Kerimden ayetler ve Sevgili Peygamberimizin hadisleriyle
sonlandırıyorum.
“Müminler ancak
kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size
merhamet edilsin”
َّ َ‫ َو ُكونُوا ِعباد‬، ‫ وال تَقَاطعُوا‬، ‫ والَ ت َدابَ ُروا‬،‫ وال تحاسد ُوا‬، ‫ضوا‬
َ ‫ال ت َبا‬
‫ وال يَ ِح ُّل ِل ُم ْس ِل ٍص‬، ً ‫اَّللِ إخوانا‬
ُ ‫غ‬
ْ
ٍ ‫أن ي ْه ُج َر أخَاه فَوقَ ثال‬
‫ث‬
“Birbirinize kin tutmayınız, haset etmeyiniz, sırt dönmeyiniz ve ilginizi kesmeyiniz.
Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz. Bir Müslüman’ın, din kardeşini üç günden fazla terk
etmesi helâl değildir.”
ِّ
ِّ ْ ‫ مثل‬، ‫اُح ِّهم وتَعاطُِّف ِّهم‬
ِّ ِّ ِّ ِّ‫مثل الْمؤِّمن‬
ِّ
ِّ
‫بالسه ِّر‬
ْ ُ‫اْلَ َسد إِّذَا ا ْشتَ َكى ِّمْنهُ ع‬
َ َ‫ض ٌو ت‬
َ ُْ ُ َ
َ ‫داعى لهُ ساُِر ا ْْلسد‬
ْ ُ ‫ني ِف تَ َواده ْم وتَ َر‬
ُ ََ ْ
‫اْلُ ممى‬
ْ‫و‬
“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir
vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple
uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”
Erzincan İl Müftülüğü
İrşad Komisyonu
[1] Müslim, Sıyam, 202-203
[2] TDV İslam Ansiklopedisi, “Hicret” md. c. 17, s.458
[3] Ankebut, 29/26
[4] Hicr, 15/65
[5] Araf, 7/88
[6] Taha, 20/77-78
[7] Riyazü’s-Salihin Hadis No:1
[8] Nisa, 4/100
[9] Bakara, 2/218
[10] Müslim, Sıyam, 134
[11] İlyas ÜZÜM, http://www.islamhukukusayfasi.com/?p=3117 sayfasından alınmıştır
[12] Al-i İmran, 103