1417 GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE BEYİN GÖÇÜ (BG) ÜNAL, Mesud TÜRKİYE/ТУРЦИЯ ÖZET Küreselleşmeden devlet ve bireyler farklı boyutlarda etkilenmektedir. Bu süreçte, nitelikli insan göçünün ivme kazandığı görülmektedir. Bildiride “beyin göçü”nün hangi boyutta olduğu, hangi ülkeler ve bölgeleri özellikle etkilediği araştırılmaktadır. “Beyin göçü” hakkındaki araştırmalar, bir insan kaynakları sorununun var olduğunu göstermektedir. Sorun, öncelikle Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ)’i ilgilendirmektedir. “Beyin göçü”nün sebepleri, ülkelere göre değişmekte; her ülkenin kendine özgü koşulları çerçevesinde şekillenmektedir. Ayrıca, bilgi toplumu insanının sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamındaki değişiklikler de göçü hızlandırmıştır. Böylece birey, eskiye kıyasla girişimci, yaratıcı ve üretici yeteneğini kanıtlamaya, kendini gerçekleştirmeye ve kendi isteklerini daha çok tatmine yönelmiştir. Bu süreçte, GOÜ’de “beyin göçü” süreklilik arz eden bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Çalışmada, beyin göçünün sonuçları itici ve çekici faktörleri ile yorumlanmış, GOÜ’in bilgi çağı ve küresel süreçten nasıl etkilendikleri ortaya konmuş, küresel eksende beyin göçünün Gelişmekte Olan Ülkeler açısından profili ortaya çıkarılmıştır. Afrika, Asya ve Latin Amerika kıtasından seçilmiş gelişmekte olan ülkelerden “Nijerya, Çin, Hindistan, G.Kore ve Tayvan, Rusya, Arjantin ile Meksika’nın” “beyin göçü”nü önlemeye yönelik projeleri ve uygulamaları incelenmiş; bu şekilde konu, sadece teorik açıdan değil, pratik yönleriyle de ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, bilgi çağı, gelişmekte olan ülkeler, göç, insan kaynakları, kalkınma. GİRİŞ “Beyin göçü” veya “insan kapitali kaçışı”, “eğitilmiş ve yetenekli kişilerin İnsan kapitali”, “anlaşmazlıklar”, “fırsat eksikliği”, “yaşadığı yerdeki yaşamsal tehlike”, “ayırım” veya diğer sebepler nedeniyle diğer uluslara veya yetki alanlarına göçüdür. Tarihsel olarak, en muhteşem beyin göçleri kırsal kesimden şehre ait alanlara doğru oldu. 19’uncu ve 20’nci asırda Avrupa’dan Kuzey 1418 Amerika’ya ve modern zamanlarda özellikle kolonileşmeden sonra gelişmekte olan uluslardan gelişmiş uluslara dikkate değer göçler vardı. Bazen bunun gibi göçler, gelişmiş ülkeler arasında da oldu. 1950’lerin başında, Royal Society of London’ın sözcüsü, “brain drain” terimini, bilim adamları ve teknoloji uzmanlarının Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’ya akışını tanımlamak için türetti. Terimin karşıtı, yetenekli kimsenin göç ettiği yerlerdeki beyin kazancıdır (brain gain). “Beyin göçü” yurt dışında eğitim gören kişilerin kendi ülkesinden daha fazla kaynak emer. 1960’lı yıllarda ilk önce doktorlar ile başlamış, mühendisler ile devam etmiş ve günümüzde ise sosyal bilimleri de içine alacak şekilde tüm bilim dallarını kapsamaktadır. 1960’lı yıllarda Avrupa ülkelerine yönelen beyin göçü günümüzde ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya’ya yönelmektedir. Beyin göçünün yönünün ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile doğru bir ilişki içinde olması dikkat çekmektedir. Beyin göçü olarak değerlendirilen insanların büyük çoğunluğunun lisansüstü eğitim yapmak veya dil öğrenmek amacıyla bu ülkelere gittikleri gözlenmektedir. 1970-1980’ler boyunca azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde yılda 100 bin beynin göç ettiği tahmin edilmektedir. Beyin göçünün büyük bir bölümünün (% 54) ABD yoğunlaşmasında ekonomiksosyal fırsatlar açısından en iyi konumda ülke olmasının yanı sıra dünya üniversitelerinin dörtte birine sahip olması ve iyi bir barınma imkânı, profesyonel yardım ile iyi bir bireysel motivasyon önemli rol oynamaktadır. Bu olgu belki de en çok, bunun yaygın olarak görüldüğü gelişmekte olan ülkeler için problemdir. 1980’lere kadar göçmenlerin çoğu vasıfsız, eğitimsiz ve fakir insanlar iken; günümüzde orta sınıftan daha iyi eğitimli ve nitelikli insanlar göç etmektedir. Bu nitelikli insanların hemen hemen tamamı gelişmekte ve azgelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere göç etmekte ve beyin göçünü ortaya çıkarmaktadır. II nci Dünya Savaşının ardından Avrupa’dan Amerika kıtasına 100 bin bilim adamı göç etmiştir. Bu göçte daha iyi çalışma koşulları, kariyer, daha iyi ücretler rol oynamıştır. Asya ve Pasifik ülkeleri arasında Filipinler 730 bin ile en büyük grubu oluşturmaktadır. ABD’ye Afrika’dan en büyük göç Mısır, Gana ve Güney Afrika’dan gelmektedir. 1. Beyin Göçü “Beyin göçü” kavramının daha iyi ifade edilebilmesi için dört farklı kategoriye ayırabiliriz; Beyin Bolluğu (Taşması): Bir ülkedeki nitelikli insan fazlasından yararlanılmaması ve bu elemanların nitelikli insan talebi bulunan ülkeler tarafından emilmesidir. Beyin İhracı:Beynin başka bir ülkeye ihraç edilmesi ile oluşan beyin göçü şeklidir. Beyin ihracı mukayeseli avantajlara sahip üretimleri gerçekleştirmek amacıyla ticari ortaklıklar yoluyla ortaya çıkabilmektedir. Barbados, Filipinler 1419 gibi bazı ülkeler bu tür beyinleri ekonomilerinde kullanma olanaklarının olmaması nedeniyle ihraç etmeye isteklidirler. Beyin Değişimi: Bu tür bir işlem, ülkeler arasında eğitim, tecrübe, bilgi edinme açısından karşılıklı fayda elde etmek amacıyla öğrenci, araştırmacı ve bilim adamı değişimini kapsamaktadır. Bu tür beyin göçüne daha anlamlı olarak beyin değişimi de denilebilir. Uluslararası “beyin değişimi” yeni bir kavram değildir ve uluslararası ortaklıklarda, özel bilginin kamu mallarına transferinde ve fikirlerin yayılmasında önemli bir anlam ifade etmektedir. Bu uygulamalar günümüzde hızla artmaktadır. Beyin Kurutma: Az gelişmiş ülkelerdeki (AGÜ) “beyin” göçünü yaratan önemli faktörlerden biridir. Bir bedel olmaksızın, hayati kaynakların kaybedilmesi olarak yorumlanan beyin kurutma, aslında gazeteciler ve son zamanlardaki bilimsel tartışmalarda kullanılan hileli (aldatıcı, kasıtlı) bir terimdir. Nitelikli insanın kendi ülkesinde yararlı olmayacak bir biçimde kullanılması, köreltilmesi sosyal faydasının az olması şeklide ifade edilebilir. Ayrıca, “beyin göçü” veya “kurutma” işlemi sanat alanında da sanatçının üretememesi anlamında “beyin küsmesi” olgusu ortaya çıkmaktadır . 2. Gelişmekte Olan Ülkelerde “Beyin Göçü”nün Sebepleri “Beyin göçü”nün en temel nedeni dünya ekonomisinin yapısından kaynaklanmaktadır. Bir tarafta yüksek teknoloji endüstrileşmiş ülkeler, diğer tarafta sermaye yetersizliği yaşayan tarımsal üretimin hâkim olduğu kalkınma girişimlerine başlamış gelişmekte olan ülkeler vardır. Dünya ekonomisinin bu dual yapısında insanları göçe zorlayan çekici ve itici faktörler bulunacağı ve beyin göçüne zorlayacağı kaçınılmaz bir gerçektir. İnsanları “beyin göçü”ne zorlayan sosyo-psikolojik faktörler de bulunabilir. Bu azgelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin bürokratik yapısı ile ilgili olmasa bile batı cazibesi ile ilgili olabilir. Buna ilaveten, yabancı akademisyenlerin toplumdaki prestiji ve onlar için promosyon kolaylıkları beyin göçünün sosyal belirleyicileridir. İyi bir araştırma yapmak için en son bilgilere ulaşma kolaylığı ve uzman kimselerle iletişim kurabilme olanağı beyin göçünün psikolojik belirleyicisidir. Bir ülkedeki yabancı öğrencilerin geri dönüp dönmemelerinde en önemli faktörlerden birisi de aile ilişkileri ve arkadaşlık bağlarıdır. Bir ülkenin beyin göçünden fayda sağlayabilmesi için yüksek öğrenime yabancı uyruklu öğrencileri çekebilme yeteneğinin olması gerekmektedir. ABD, Fransa ve Avustralya’da öğrenimlerini sürdüren yabancı uyruklu öğrencilerinin büyük çoğunlunun da OECD ülkeleri dışından gelmesi gelişmekte olan ülkelerde yaşanan öğrenci akınının da önemli bir kanıtıdır.Aşağıdaki tabloda, Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim Genel Müdürlüğü verilerine (2007) göre yurt dışındaki öğrenci sayılarında 27 bin öğrenci ile Almanya'yı ABD, Fransa ve İngiltere izlemektedir. Türkiye'de okuyan 16 bin 656 yabancı öğrenciye karşılık Türkiye dışında okuyan öğrenci 1420 sayısı 44 bin 204. Devlet üniversitelerinde ortalama 21 bin 955 öğrenci eğitim aldığı düşünüldüğünde, 2 devlet üniversitesinin mevcudu kadar öğrencinin yurtdışında okuduğu ortaya çıkmaktadır. YÖK tarafından 1987-2002 yılları arasında 29 değişik ülkeye toplam 3631 öğretim üyesi adayı göndermiş olup, bunların % 50’si ABD, % 38’i İngiltere’de öğrenim görmüştür. Gönderilen adayların 765’i halen eğitimlerini sürdürmekte olup, yalnızca 1667 kişi doktora derecesi alarak yurda dönmüştür. Başarısız adaylardan 351’ini eğitimlerini tamamlayamayanlar, 473’ünü de müstafi salyanlar oluşturmaktadır. Aynı dönemde MEB tarafından gönderilen 664 adayın 541’i ABD’de eğitim görmüştür. YÖK’ün 1996 yılında gerçekleştirdiği hesaplamaya göre, yurtdışına gönderilen araştırma görevlisi başına yılda ortalama 25 bin dolar harcama yapılması devletin yurt dışı eğitimine ne kadar kaynak ayırdığını göstermektedir. Uluslararası Eğitim Enstitüsü tarafından açıklanan rakamlara göre (MEB,2007),toplam 565 bin yabancı üniversite öğrencisinin eğitim gördüğü ABD'de, bu ülkede okuyan öğrencisi bakımından Türkiye 8. sırada yer alırken, listenin ilk sırasında Hindistan bulunmaktadır. ABD üniversitelerinde 2004-2005 eğitim yılında eğitim gören Türk öğrenci sayısı yüzde 9,4 oranında artarken, yabancı öğrencilerin genel sayısı ise yüzde 1 oranındaazalmıştır. ABD'de okuyan yabancı öğrencilerin yüzde 47'sinin Hindistan, Çin, Güney Kore, Japonya ve Kanada olmak üzere beş ülkeden geldiği belirtilirken, bu ülkede 80 bin 466 öğrencisi bulunan Hindistan, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da liderliğini korumaktadır. Hindistan’ı takip eden Çin'in 62 bin 523 öğrencisine karşılık, Güney Kore'nin 53 bin 358 öğrencisi bulunuyor. Dördüncü sıradaki Japonya'nın 42 bin 215, takip eden Kanada'nın ise 28 bin 140 öğrencisi ABD'de öğrenim görüyor. 25 bin 914 öğrenciyle Tayvan ve 13 bin 63 öğrenciyle Meksika da Türkiye'nin önünde yer alan ülkeler arasında bulunmaktadır. Yabancı Öğretim Elemanı açısından ise; Bu arada yabancı öğrencilerin Amerikan ekonomisine yıllık katkısının 13,3 milyar dolar olduğu belirtilirken, ABD üniversitelerdeki yabancı öğretim üyelerinin sayısının da bir önceki 1421 eğitim yılına göre yüzde 8 oranında aratarak 90 bine ulaştığı kaydedilmiştir. Bu alanda 17 bin civarında öğretim elemanıyla Çin ilk sırada yer alırken, bu ülkeyi 8 bin öğretim elemanı ile Güney Kore ve Rusya takip etmektedir. Nitelikli insan transferi her geçen yıl artarken, transferin %90’nı ABD şirketleri tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu payın yüksekliği ABD ekonomisinin büyüklüğü ve ABD şirketlerinin küresel rekabetteki avantajları arasında bir ilişki kurulabilir. Ayrıca, artan şirketler arası birleşmeler ve özelleştirmenin yabancı şirketlere yapılması bu şirketlere küresel rekabette önemli avantajlar sağlamaktadır. Küresel rekabet avantajının korunmasında ve sürdürülmesinde beyin göçü önemli bir yer tutmakta ve beyin göçünü hızlandırmaktadır. Bununla birlikte, Silikon Vadisi gibi alanlarda istihdam edilen yabancı uyrukluların bir müddet sonra ülkelerine teknoloji transferi ile dönebilmesinin teşvik edilmesi göç veren ülkeler açısından önemli bir avantaj olabilir. Silikon Vadisinde çalışan mühendislerin üçte biri yabancı uyrukludur ve Asya ülkesi uyrukluların üçte ikisi de Hindistanlıdır. Silikon Vadisinde yaratılan teknoloji firmalarının 3 bini Hintli ve Çinli müteşebbisler tarafından yaratılmıştır. Teknoloji üretenlerin %29’unu oluşturan bu grup 19,5 milyar dolarlık satış yapmakta ve 72.892 adet istihdam yaratarak bölge ve ülke ekonomisine önemli katkı yapmaktadır. Silikon vadisinde çalışanlar dünyanın en geniş etnik karışımını oluşturmaktadır. Etnik karışım ve yabancıların sayısının artmasında, ABD’nin göçmen politikasının katkısı büyüktür. Günümüzde yeni iletişim ve bilişim teknolojileri en küçük firmaları dahi maliyet-tasarruf-piyasa-teşebbüs konularında denizaşırı şirketlerle bir araya getirebilmektedir. Silikon vadisi gibi uygulamalar bu birleşmeleri hızlandıracak, nitelikli insan hareketliliğini ve göçünü artıracaktır. Çin, dış dünyaya (1978 yılı) açıldığından beri 400 bin vatandaşını yurt dışına eğitime göndermiş ve bu öğrencilerin yarıdan fazlası ülkesine dönmemiştir. Öğrencilerin geri dönüş oranlarını artırmak için “Silikon Vadisi” gibi iler teknoloji bölgelerin ihmal edilmemesi gerektiği belirtilmektedir. Uluslar arası göç organizasyonuna göre, yakın bir gelecekte Afrika’dan 300 bin nitelikli insanın Avrupa ve Kuzey Amerika’ya göç etmesi beklenmektedir. 1997 yılı itibarıyla, Afrika’da 20 milyon, Kuzey Amerika’da 17 milyon, Orta ve Güney Amerika’da 12 milyon, Asya’da 7 milyon, Orta Doğu’da 9 milyon ve Avrupa’da 30 milyon göçmen insan bulunmaktadır. Yabancı ülkelerden göçle gelenlerin sayısı İsviçre nüfusunun % 15’i Almanya ve Avusturya’nın % 9’u, Fransa’nın % 7,5’i ve İngiltere’nin yaklaşık % 4’üdür. ABD’de 15 milyondan fazla Latin Amerika doğumlu insan vardır ve toplam işgününün % 13’ünü oluşturmaktadır. 1 milyon insanın Rusya’dan İsrail’e göç etmesi gibi örnekler geçen yüzyılda göçlerin isteklere ve zorlamaya bağlı olarak oluştuğunu göstermektedir. 1422 Avrupa Birliği’nin 1,6 milyon göçmen işçiye ihtiyacı bulunmaktadır. Bu rakamın emekli olacak eleman sayısının 9 katı olması iş gücü kıtlığını yansıtmaktadır. Nitelikli insan temini için göçmen başvurularında denetim ve nitelikli insan seçme isteği artmaktadır. Bugün Avrupa Birliği bilgi ve iletişim sektöründe 1,7 milyon işgücü açığının bulunduğunu tahmin etmektedir. Bu nitelikli insan açığının bir kısmının gelişmekte olan ülkeler ülkelerinden gelecek göçmenler yoluyla karşılanması düşünülmektedir. Vergi indirimi reformlarının nitelikli insanların ihtiyaç duyulan bölgelere gelmesine yardımcı olacağı beklenmektedir. Almanya, Temmuz 2000 tarihinden beri büyük oranda Hindistan ve Doğu Avrupa’dan 10 bin bilgisayar programcısı temin etmiştir. İrlanda bu konuda yedi yıl öncesine göre 25 kat fazla nitelikli insan temin etmeyi düşünmektedir. 1998 yılından beri 10 binden fazla öğretmen Ekvador’dan ayrılmış, bütün Gana’lı doktorların yarıdan fazlası yurt dışına çıkmıştır. Etiyopya’lı öğrencilerin % 60’ı yurt dışından dönmemiştir. Yalnızca ABD’de 64 bin üniversite mezunu Nijerya’lı vardır. Kuzey Amerika’da yaşayan bütün Afrikalıların % 43’ünden fazlası üniversite diplomasına sahiptir. ABD’de 1990-91 döneminde doktora yapan Hintli öğrencilerin % 79’unun Çinli öğrencilerin % 88’inin 1995 yılında hala ABD’de çalıştıkları görülmüştür. Bun karşın Koreli öğrencilerin yalnızca % 11’i, Japon öğrencilerin % 15’i ABD’de çalışmaya devam etmektedir. (NSF,2003) Değerlendirmeye alınan ülkelerin Türkiye dışında hepsinin gelişmiş ülke olarak değerlendirilebileceği dikkati çekmektedir. Bu ülkelerde Ar-Ge harcamalarına GSYİH’dan ayrılan pay % 1-3 arasında değişmektedir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde Ar-Ge harcamalarının payı (0,63) GSYİH rakamları birlikte değerlendirildiğinde Ar-Ge harcama büyüklüğünün gelişmiş ülkelere kıyasla çok düşük olduğu açıkça görülmektedir. Örneğin; ABD’nin yaklaşık 9,7 trilyon dolarlık GSYİH’dan % 2,7 pay ayırması 263 milyar dolar gibi Türkiye GSYİH’sının 1,5 katına denk gelen büyük bir rakam oluşturmaktadır. Aynı şekilde 4,9 trilyon dolarlık GSYİH’dan % 2,96 pay ayıran Japonya’da bu rakam 141 milyar dolara tekabül etmektedir. Eğitim sonrası insanların ülkelerine dönmemelerinde ABD şirketlerinin % 30 oranında doktoralı eleman istihdam etmeleri önemli rol oynamaktadır (Mahroum). 1960-1987 yılları arasında 825 bin nitelikli insanın Kuzey Amerika ülkelerine göç ettiği ve bu sayı içerisinde gelişmekte olan ülkelerin payının arttığı vurgulanmaktadır. National Science Foundation (NSF)’nin SESTAT verilerin göre 1995 yılında bilim ve mühendislik alanında ABD’de çalışan 12 milyon insanın 1,434 milyonunun (% 12) yabancı uyruklu olduğu, yabancı uyrukluların % 72’sinin gelişmekte olan ülkelerden olduğu belirtilmektedir. Yabancı uyrukluların % 23’ünün doktora derecesine sahip olduğu ifade edilmektedir. Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda ve İsviçre’de büyük oranda yabancı uyruklu araştırmacı olduğu belirtilmektedir. 1423 Nitelikli insanların uluslar arası hareketliliği bilgi akışına ve nitelikli insan teminine global faydalar sağlanmaktadır. Nitelikli yabancı elemanların ekonomiye katkısına ve göç edilen ülkelerdeki başarısına ABD’de yabancı doğumluların Nobel Ödüllerindeki sayıları ve yüksek teknolojili şirketlerin başarısı gösterilebilir. Hatta gelişmekte olan ülkelerden göç edenlerle OECD’den göç edenler arasındaki farkta önemlidir. Beyin göçünün zengin ülkeler açısından riski oldukça düşüktür. Örneğin Kanada nitelikli insanlarını ABD’ye kaptırırken; kendisine diğer ülkelerden göç alarak farkı kapatmaya çalışmaktadır. Gelişmiş ülkeler arasındaki nitelikli insan göçü genellikle kısa bir süreli olduğu için sirkülasyon nedeniyle bu ülkelerin kazançları büyük oranda artmaktadır. SONUÇ Küreselleşen dünyada gelişmiş ülkelerin beyin göçüne gereksinimi ve beyin göçünün yönünü açıkça belirtmektedir. Bu yapı itibarıyla gelişmekte olan ülkelerinden gelişmiş ülkelere gerçekleşen beyin göçünün % 54’ünün ABD’de yoğunlaşması ABD ekonomisi için büyük bir avantaj oluşturmaktadır. Ar-Ge personelinin toplam istihdamdaki payları incelendiğinde gelişmiş ülkelerde bu payın % 10’dan daha fazla olduğu dikkati çekmektedir. Oranın yüksekliği Ar-Ge faaliyetinin büyüklüğünü ve gereksinimini açıkça yansıtabilmektedir. Bu gereksinimin de beyin göçüne ihtiyaç doğurması kaçınılmazdır. Küreselleşmeyle birlikte çok uluslu şirket sayılarının ve işlem hacimlerinin artması, ülkeler arasındaki ekonomik sınırların kalkması gelişmiş ülkelerin nitelikli insan taleplerini artırmaktadır. Dolayısıyla nitelikli iş gücü piyasası hem arz hem de talep açısından hızla globalleşmektedir. Çok uluslu şirketlerin nitelikli insan transferi verimliliklerini, karlarını, performanslarını ve global dünyada rekabet güçlerinin artması dış ülkelerden nitelikli insan temin edebilme gücünü daha da artırmaktadır. Beyin göçünün ortaya çıkmasında en büyük itici unsur olan yabancı ülkelerde eğitim, tüm dünyada artan bir hız sergilemektedir. Büyük miktarda yabancı öğrenciye eğitim veren gelişmiş ülkeler maliyetleri ülkeleri tarafından karşılanan bu nitelikli insanları, Ar-Ge, ücret, sosyal statü gibi çok sayıda faktör ile ülkesinde istihdam ederek beyin göçü olgusunu ortaya çıkarmaktadır. Gelişmiş ülkelerin her geçen gün nitelikli insana olan ihtiyacının artması, bu ülkeleri ekonomik cazibeyle birlikte seçici bir göç politikasına itmektedir. Bunlara ilaveten, gelişmekte olan veya az gelişmiş pek çok ülkede siyasal istikrarsızlıklar ve etnik ayrımcılık göç hareketini artırmaktadır. Bu sebeplerden kaynaklanan göçte nitelikli insanların kabulü daha kolay olmaktadır. Bütün bunlara rağmen, dünyada göçü yasaklamak politik nedenlerle mümkün olmayacaktır. Fakat bazı engelleyici uygulamalar yapılabilir. Bu amaçla; 1424 – Göç geciktirilebilir; bazı meslek dallarında (doktorluk) öğretim sonrası mecburi hizmet getirilebilir. Bu mecburi hizmet yurtdışına çıkışı yavaşlatabilir. – Göç hem göç alan hem de göç veren ülke için zorlaştırılabilir. Göç alan ülkelerdeki temel kısıtlamalar emek piyasası ve göç politikalarında olabilir. Göç alan ülkeler vasıf düzeylerinde bir sınıflandırma yapabilir. Fakat artan bir şekilde bu sınıflandırma uluslar arası sertifika ve imtiyaz işlemleri ile zayıflamaktadır. – Rahat bir tutumla, nitelikli insanların göçünü göz ardı eden ve daha fakir ülkelerden biraz daha nitelikli insanların ülkeye gelişine izin veren piyasa işleyişli bir tavır izlenebilir. – Piyasa çözümünün daha müdahaleci çeşidi ülkeye gelme durumunda olan nitelikli insanları ülkenin kırsal bölgelerine yönlendirilmesidir. – Göç eden nitelikli insanlarla bağlantılar devam ettirilerek beyin göçünün negatif etkilerini azaltmak mümkün olabilir. Fakat, bu çözümlerden hiç birisi problemin kesin çözümü değildir. Bu nedenle, yurt dışına lisans-lisans üstü eğitime gönderilen öğrencinin geri dönmeleri için gerekli yasal-sosyal ortamın sağlanması gerekmektedir. Uzun dönemde yurt dışında eğitim yapan insanların geri dönüşü yalnızca uluslar arası göçün olumsuz etkilerini azaltmayacak aynı zamanda kendine özgü bir ekonomik gelişme stratejisinin devam ettirilebilmesini sağlayabilecektir. Gelişen ve gelişmekte olan şirketlerin teknoloji parkları oluşturması, Çin Taipei’sindeki gibi Bilim ve Teknoloji Bakanlığı kurulmasının geri dönüşlere katkı yapmasına ilaveten geri dönen insanların verimli kullanılmasına, bu amaçla Ar-Ge’lerin artırılmasına yardımcı olacaktır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde beyin göçünün azaltılabilmesi için yüksek lisans ve doktora programları artırılırken, mezun olanlar içinde ücret farklılığının tatmin edici olması gerekmektedir. Yurt dışına nitelikli veya yetenekli insanlarımızın göçünün önlenebilmesi büyük maliyetlerle dışardan transfer edilen teknolojinin ülke içerisinde üretilmesine bağlıdır. Bu teknolojilerin üretimi ise büyük onda maddi-manevi desteğe ve uygun ortama ihtiyaç duyar. Bu amaçla İTÜ’nün DPT desteğiyle “İleri Teknoloji Yüksek Lisans ve Doktora Programları” ilk adım olup, “Silikon Vadisi” gibi diğer teknoloji üretim merkezlerinin de hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir.
© Copyright 2024 Paperzz