ÜNAL, Mesud-GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE BEYİN GÖÇÜ (BG)

1417
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE BEYİN GÖÇÜ (BG)
ÜNAL, Mesud
TÜRKİYE/ТУРЦИЯ
ÖZET
Küreselleşmeden devlet ve bireyler farklı boyutlarda etkilenmektedir. Bu
süreçte, nitelikli insan göçünün ivme kazandığı görülmektedir.
Bildiride “beyin göçü”nün hangi boyutta olduğu, hangi ülkeler ve bölgeleri
özellikle etkilediği araştırılmaktadır. “Beyin göçü” hakkındaki araştırmalar, bir
insan kaynakları sorununun var olduğunu göstermektedir. Sorun, öncelikle
Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ)’i ilgilendirmektedir.
“Beyin göçü”nün sebepleri, ülkelere göre değişmekte; her ülkenin kendine
özgü koşulları çerçevesinde şekillenmektedir. Ayrıca, bilgi toplumu insanının
sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamındaki değişiklikler de göçü
hızlandırmıştır. Böylece birey, eskiye kıyasla girişimci, yaratıcı ve üretici
yeteneğini kanıtlamaya, kendini gerçekleştirmeye ve kendi isteklerini daha çok
tatmine yönelmiştir. Bu süreçte, GOÜ’de “beyin göçü” süreklilik arz eden bir
faktör olarak ortaya çıkmaktadır.
Çalışmada, beyin göçünün sonuçları itici ve çekici faktörleri ile
yorumlanmış, GOÜ’in bilgi çağı ve küresel süreçten nasıl etkilendikleri ortaya
konmuş, küresel eksende beyin göçünün Gelişmekte Olan Ülkeler açısından
profili ortaya çıkarılmıştır.
Afrika, Asya ve Latin Amerika kıtasından seçilmiş gelişmekte olan
ülkelerden “Nijerya, Çin, Hindistan, G.Kore ve Tayvan, Rusya, Arjantin ile
Meksika’nın” “beyin göçü”nü önlemeye yönelik projeleri ve uygulamaları
incelenmiş; bu şekilde konu, sadece teorik açıdan değil, pratik yönleriyle de ele
alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, bilgi çağı, gelişmekte olan ülkeler, göç,
insan kaynakları, kalkınma.
GİRİŞ
“Beyin göçü” veya “insan kapitali kaçışı”, “eğitilmiş ve yetenekli kişilerin
İnsan kapitali”, “anlaşmazlıklar”, “fırsat eksikliği”, “yaşadığı yerdeki yaşamsal
tehlike”, “ayırım” veya diğer sebepler nedeniyle diğer uluslara veya yetki
alanlarına göçüdür. Tarihsel olarak, en muhteşem beyin göçleri kırsal kesimden
şehre ait alanlara doğru oldu. 19’uncu ve 20’nci asırda Avrupa’dan Kuzey
1418
Amerika’ya ve modern zamanlarda özellikle kolonileşmeden sonra gelişmekte
olan uluslardan gelişmiş uluslara dikkate değer göçler vardı. Bazen bunun gibi
göçler, gelişmiş ülkeler arasında da oldu.
1950’lerin başında, Royal Society of London’ın sözcüsü, “brain drain”
terimini, bilim adamları ve teknoloji uzmanlarının Amerika Birleşik Devletleri
ve Kanada’ya akışını tanımlamak için türetti. Terimin karşıtı, yetenekli
kimsenin göç ettiği yerlerdeki beyin kazancıdır (brain gain). “Beyin göçü” yurt
dışında eğitim gören kişilerin kendi ülkesinden daha fazla kaynak emer.
1960’lı yıllarda ilk önce doktorlar ile başlamış, mühendisler ile devam etmiş
ve günümüzde ise sosyal bilimleri de içine alacak şekilde tüm bilim dallarını
kapsamaktadır. 1960’lı yıllarda Avrupa ülkelerine yönelen beyin göçü
günümüzde ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya’ya yönelmektedir. Beyin
göçünün yönünün ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile doğru bir ilişki içinde
olması dikkat çekmektedir. Beyin göçü olarak değerlendirilen insanların büyük
çoğunluğunun lisansüstü eğitim yapmak veya dil öğrenmek amacıyla bu
ülkelere gittikleri gözlenmektedir. 1970-1980’ler boyunca azgelişmiş veya
gelişmekte olan ülkelerde yılda 100 bin beynin göç ettiği tahmin edilmektedir.
Beyin göçünün büyük bir bölümünün (% 54) ABD yoğunlaşmasında ekonomiksosyal fırsatlar açısından en iyi konumda ülke olmasının yanı sıra dünya
üniversitelerinin dörtte birine sahip olması ve iyi bir barınma imkânı,
profesyonel yardım ile iyi bir bireysel motivasyon önemli rol oynamaktadır.
Bu olgu belki de en çok, bunun yaygın olarak görüldüğü gelişmekte olan
ülkeler için problemdir.
1980’lere kadar göçmenlerin çoğu vasıfsız, eğitimsiz ve fakir insanlar iken;
günümüzde orta sınıftan daha iyi eğitimli ve nitelikli insanlar göç etmektedir.
Bu nitelikli insanların hemen hemen tamamı gelişmekte ve azgelişmiş
ülkelerden gelişmiş ülkelere göç etmekte ve beyin göçünü ortaya çıkarmaktadır.
II nci Dünya Savaşının ardından Avrupa’dan Amerika kıtasına 100 bin bilim
adamı göç etmiştir. Bu göçte daha iyi çalışma koşulları, kariyer, daha iyi
ücretler rol oynamıştır. Asya ve Pasifik ülkeleri arasında Filipinler 730 bin ile
en büyük grubu oluşturmaktadır. ABD’ye Afrika’dan en büyük göç Mısır, Gana
ve Güney Afrika’dan gelmektedir.
1. Beyin Göçü
“Beyin göçü” kavramının daha iyi ifade edilebilmesi için dört farklı
kategoriye ayırabiliriz;
Beyin Bolluğu (Taşması): Bir ülkedeki nitelikli insan fazlasından
yararlanılmaması ve bu elemanların nitelikli insan talebi bulunan ülkeler
tarafından emilmesidir.
Beyin İhracı:Beynin başka bir ülkeye ihraç edilmesi ile oluşan beyin göçü
şeklidir. Beyin ihracı mukayeseli avantajlara sahip üretimleri gerçekleştirmek
amacıyla ticari ortaklıklar yoluyla ortaya çıkabilmektedir. Barbados, Filipinler
1419
gibi bazı ülkeler bu tür beyinleri ekonomilerinde kullanma olanaklarının
olmaması nedeniyle ihraç etmeye isteklidirler.
Beyin Değişimi: Bu tür bir işlem, ülkeler arasında eğitim, tecrübe, bilgi
edinme açısından karşılıklı fayda elde etmek amacıyla öğrenci, araştırmacı ve
bilim adamı değişimini kapsamaktadır. Bu tür beyin göçüne daha anlamlı olarak
beyin değişimi de denilebilir. Uluslararası “beyin değişimi” yeni bir kavram
değildir ve uluslararası ortaklıklarda, özel bilginin kamu mallarına transferinde
ve fikirlerin yayılmasında önemli bir anlam ifade etmektedir. Bu uygulamalar
günümüzde hızla artmaktadır.
Beyin Kurutma: Az gelişmiş ülkelerdeki (AGÜ) “beyin” göçünü yaratan
önemli faktörlerden biridir. Bir bedel olmaksızın, hayati kaynakların
kaybedilmesi olarak yorumlanan beyin kurutma, aslında gazeteciler ve son
zamanlardaki bilimsel tartışmalarda kullanılan hileli (aldatıcı, kasıtlı) bir
terimdir. Nitelikli insanın kendi ülkesinde yararlı olmayacak bir biçimde
kullanılması, köreltilmesi sosyal faydasının az olması şeklide ifade edilebilir.
Ayrıca, “beyin göçü” veya “kurutma” işlemi sanat alanında da sanatçının
üretememesi anlamında “beyin küsmesi” olgusu ortaya çıkmaktadır .
2. Gelişmekte Olan Ülkelerde “Beyin Göçü”nün Sebepleri
“Beyin göçü”nün en temel nedeni dünya ekonomisinin yapısından
kaynaklanmaktadır. Bir tarafta yüksek teknoloji endüstrileşmiş ülkeler, diğer
tarafta sermaye yetersizliği yaşayan tarımsal üretimin hâkim olduğu kalkınma
girişimlerine başlamış gelişmekte olan ülkeler vardır. Dünya ekonomisinin bu
dual yapısında insanları göçe zorlayan çekici ve itici faktörler bulunacağı ve
beyin göçüne zorlayacağı kaçınılmaz bir gerçektir.
İnsanları “beyin göçü”ne zorlayan sosyo-psikolojik faktörler de bulunabilir.
Bu azgelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin bürokratik yapısı ile ilgili olmasa bile
batı cazibesi ile ilgili olabilir. Buna ilaveten, yabancı akademisyenlerin
toplumdaki prestiji ve onlar için promosyon kolaylıkları beyin göçünün sosyal
belirleyicileridir. İyi bir araştırma yapmak için en son bilgilere ulaşma kolaylığı
ve uzman kimselerle iletişim kurabilme olanağı beyin göçünün psikolojik
belirleyicisidir. Bir ülkedeki yabancı öğrencilerin geri dönüp dönmemelerinde
en önemli faktörlerden birisi de aile ilişkileri ve arkadaşlık bağlarıdır.
Bir ülkenin beyin göçünden fayda sağlayabilmesi için yüksek öğrenime
yabancı uyruklu öğrencileri çekebilme yeteneğinin olması gerekmektedir.
ABD, Fransa ve Avustralya’da öğrenimlerini sürdüren yabancı uyruklu
öğrencilerinin büyük çoğunlunun da OECD ülkeleri dışından gelmesi
gelişmekte olan ülkelerde yaşanan öğrenci akınının da önemli bir
kanıtıdır.Aşağıdaki tabloda, Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim Genel
Müdürlüğü verilerine (2007) göre yurt dışındaki öğrenci sayılarında 27 bin
öğrenci ile Almanya'yı ABD, Fransa ve İngiltere izlemektedir. Türkiye'de
okuyan 16 bin 656 yabancı öğrenciye karşılık Türkiye dışında okuyan öğrenci
1420
sayısı 44 bin 204. Devlet üniversitelerinde ortalama 21 bin 955 öğrenci eğitim
aldığı düşünüldüğünde, 2 devlet üniversitesinin mevcudu kadar öğrencinin
yurtdışında okuduğu ortaya çıkmaktadır.
YÖK tarafından 1987-2002 yılları arasında 29 değişik ülkeye toplam 3631
öğretim üyesi adayı göndermiş olup, bunların % 50’si ABD, % 38’i İngiltere’de
öğrenim görmüştür. Gönderilen adayların 765’i halen eğitimlerini sürdürmekte
olup, yalnızca 1667 kişi doktora derecesi alarak yurda dönmüştür. Başarısız
adaylardan 351’ini eğitimlerini tamamlayamayanlar, 473’ünü de müstafi
salyanlar oluşturmaktadır. Aynı dönemde MEB tarafından gönderilen 664
adayın 541’i ABD’de eğitim görmüştür. YÖK’ün 1996 yılında gerçekleştirdiği
hesaplamaya göre, yurtdışına gönderilen araştırma görevlisi başına yılda
ortalama 25 bin dolar harcama yapılması devletin yurt dışı eğitimine ne kadar
kaynak ayırdığını göstermektedir.
Uluslararası Eğitim Enstitüsü tarafından açıklanan rakamlara göre
(MEB,2007),toplam 565 bin yabancı üniversite öğrencisinin eğitim gördüğü
ABD'de, bu ülkede okuyan öğrencisi bakımından Türkiye 8. sırada yer alırken,
listenin ilk sırasında Hindistan bulunmaktadır.
ABD üniversitelerinde 2004-2005 eğitim yılında eğitim gören Türk öğrenci
sayısı yüzde 9,4 oranında artarken, yabancı öğrencilerin genel sayısı ise yüzde 1
oranındaazalmıştır.
ABD'de okuyan yabancı öğrencilerin yüzde 47'sinin Hindistan, Çin, Güney
Kore, Japonya ve Kanada olmak üzere beş ülkeden geldiği belirtilirken, bu
ülkede 80 bin 466 öğrencisi bulunan Hindistan, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da
liderliğini korumaktadır. Hindistan’ı takip eden Çin'in 62 bin 523 öğrencisine
karşılık, Güney Kore'nin 53 bin 358 öğrencisi bulunuyor. Dördüncü sıradaki
Japonya'nın 42 bin 215, takip eden Kanada'nın ise 28 bin 140 öğrencisi ABD'de
öğrenim görüyor. 25 bin 914 öğrenciyle Tayvan ve 13 bin 63
öğrenciyle Meksika da Türkiye'nin önünde yer alan ülkeler arasında
bulunmaktadır.
Yabancı Öğretim Elemanı açısından ise; Bu arada yabancı öğrencilerin
Amerikan ekonomisine yıllık katkısının 13,3 milyar dolar olduğu belirtilirken,
ABD üniversitelerdeki yabancı öğretim üyelerinin sayısının da bir önceki
1421
eğitim yılına göre yüzde 8 oranında aratarak 90 bine ulaştığı kaydedilmiştir. Bu
alanda 17 bin civarında öğretim elemanıyla Çin ilk sırada yer alırken, bu ülkeyi
8 bin öğretim elemanı ile Güney Kore ve Rusya takip etmektedir.
Nitelikli insan transferi her geçen yıl artarken, transferin %90’nı ABD
şirketleri tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu payın yüksekliği ABD
ekonomisinin büyüklüğü ve ABD şirketlerinin küresel rekabetteki avantajları
arasında bir ilişki kurulabilir. Ayrıca, artan şirketler arası birleşmeler ve
özelleştirmenin yabancı şirketlere yapılması bu şirketlere küresel rekabette
önemli avantajlar sağlamaktadır. Küresel rekabet avantajının korunmasında ve
sürdürülmesinde beyin göçü önemli bir yer tutmakta ve beyin göçünü
hızlandırmaktadır. Bununla birlikte, Silikon Vadisi gibi alanlarda istihdam
edilen yabancı uyrukluların bir müddet sonra ülkelerine teknoloji transferi ile
dönebilmesinin teşvik edilmesi göç veren ülkeler açısından önemli bir avantaj
olabilir.
Silikon Vadisinde çalışan mühendislerin üçte biri yabancı uyrukludur ve
Asya ülkesi uyrukluların üçte ikisi de Hindistanlıdır. Silikon Vadisinde yaratılan
teknoloji firmalarının 3 bini Hintli ve Çinli müteşebbisler tarafından
yaratılmıştır. Teknoloji üretenlerin %29’unu oluşturan bu grup 19,5 milyar
dolarlık satış yapmakta ve 72.892 adet istihdam yaratarak bölge ve ülke
ekonomisine önemli katkı yapmaktadır. Silikon vadisinde çalışanlar dünyanın
en geniş etnik karışımını oluşturmaktadır. Etnik karışım ve yabancıların
sayısının artmasında, ABD’nin göçmen politikasının katkısı büyüktür.
Günümüzde yeni iletişim ve bilişim teknolojileri en küçük firmaları dahi
maliyet-tasarruf-piyasa-teşebbüs konularında denizaşırı şirketlerle bir araya
getirebilmektedir. Silikon vadisi gibi uygulamalar bu birleşmeleri hızlandıracak,
nitelikli insan hareketliliğini ve göçünü artıracaktır.
Çin, dış dünyaya (1978 yılı) açıldığından beri 400 bin vatandaşını yurt dışına
eğitime göndermiş ve bu öğrencilerin yarıdan fazlası ülkesine dönmemiştir.
Öğrencilerin geri dönüş oranlarını artırmak için “Silikon Vadisi” gibi iler
teknoloji bölgelerin ihmal edilmemesi gerektiği belirtilmektedir. Uluslar arası
göç organizasyonuna göre, yakın bir gelecekte Afrika’dan 300 bin nitelikli
insanın Avrupa ve Kuzey Amerika’ya göç etmesi beklenmektedir.
1997 yılı itibarıyla, Afrika’da 20 milyon, Kuzey Amerika’da 17 milyon, Orta
ve Güney Amerika’da 12 milyon, Asya’da 7 milyon, Orta Doğu’da 9 milyon ve
Avrupa’da 30 milyon göçmen insan bulunmaktadır. Yabancı ülkelerden göçle
gelenlerin sayısı İsviçre nüfusunun % 15’i Almanya ve Avusturya’nın % 9’u,
Fransa’nın % 7,5’i ve İngiltere’nin yaklaşık % 4’üdür. ABD’de 15 milyondan
fazla Latin Amerika doğumlu insan vardır ve toplam işgününün % 13’ünü
oluşturmaktadır. 1 milyon insanın Rusya’dan İsrail’e göç etmesi gibi örnekler
geçen yüzyılda göçlerin isteklere ve zorlamaya bağlı olarak oluştuğunu
göstermektedir.
1422
Avrupa Birliği’nin 1,6 milyon göçmen işçiye ihtiyacı bulunmaktadır. Bu
rakamın emekli olacak eleman sayısının 9 katı olması iş gücü kıtlığını
yansıtmaktadır. Nitelikli insan temini için göçmen başvurularında denetim ve
nitelikli insan seçme isteği artmaktadır. Bugün Avrupa Birliği bilgi ve iletişim
sektöründe 1,7 milyon işgücü açığının bulunduğunu tahmin etmektedir. Bu
nitelikli insan açığının bir kısmının gelişmekte olan ülkeler ülkelerinden gelecek
göçmenler yoluyla karşılanması düşünülmektedir. Vergi indirimi reformlarının
nitelikli insanların ihtiyaç duyulan bölgelere gelmesine yardımcı olacağı
beklenmektedir. Almanya, Temmuz 2000 tarihinden beri büyük oranda
Hindistan ve Doğu Avrupa’dan 10 bin bilgisayar programcısı temin etmiştir.
İrlanda bu konuda yedi yıl öncesine göre 25 kat fazla nitelikli insan temin
etmeyi düşünmektedir. 1998 yılından beri 10 binden fazla öğretmen
Ekvador’dan ayrılmış, bütün Gana’lı doktorların yarıdan fazlası yurt dışına
çıkmıştır. Etiyopya’lı öğrencilerin % 60’ı yurt dışından dönmemiştir. Yalnızca
ABD’de 64 bin üniversite mezunu Nijerya’lı vardır. Kuzey Amerika’da yaşayan
bütün Afrikalıların % 43’ünden fazlası üniversite diplomasına sahiptir.
ABD’de 1990-91 döneminde doktora yapan Hintli öğrencilerin % 79’unun
Çinli öğrencilerin % 88’inin 1995 yılında hala ABD’de çalıştıkları görülmüştür.
Bun karşın Koreli öğrencilerin yalnızca % 11’i, Japon öğrencilerin % 15’i
ABD’de çalışmaya devam etmektedir. (NSF,2003)
Değerlendirmeye alınan ülkelerin Türkiye dışında hepsinin gelişmiş ülke
olarak değerlendirilebileceği dikkati çekmektedir. Bu ülkelerde Ar-Ge
harcamalarına GSYİH’dan ayrılan pay % 1-3 arasında değişmektedir. Türkiye
gibi gelişmekte olan ülkelerde Ar-Ge harcamalarının payı (0,63) GSYİH
rakamları birlikte değerlendirildiğinde Ar-Ge harcama büyüklüğünün gelişmiş
ülkelere kıyasla çok düşük olduğu açıkça görülmektedir. Örneğin; ABD’nin
yaklaşık 9,7 trilyon dolarlık GSYİH’dan % 2,7 pay ayırması 263 milyar dolar
gibi Türkiye GSYİH’sının 1,5 katına denk gelen büyük bir rakam
oluşturmaktadır. Aynı şekilde 4,9 trilyon dolarlık GSYİH’dan % 2,96 pay
ayıran Japonya’da bu rakam 141 milyar dolara tekabül etmektedir.
Eğitim sonrası insanların ülkelerine dönmemelerinde ABD şirketlerinin
% 30 oranında doktoralı eleman istihdam etmeleri önemli rol oynamaktadır
(Mahroum).
1960-1987 yılları arasında 825 bin nitelikli insanın Kuzey Amerika
ülkelerine göç ettiği ve bu sayı içerisinde gelişmekte olan ülkelerin payının
arttığı vurgulanmaktadır. National Science Foundation (NSF)’nin SESTAT
verilerin göre 1995 yılında bilim ve mühendislik alanında ABD’de çalışan 12
milyon insanın 1,434 milyonunun (% 12) yabancı uyruklu olduğu, yabancı
uyrukluların % 72’sinin gelişmekte olan ülkelerden olduğu belirtilmektedir.
Yabancı uyrukluların % 23’ünün doktora derecesine sahip olduğu ifade
edilmektedir. Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda ve İsviçre’de büyük oranda
yabancı uyruklu araştırmacı olduğu belirtilmektedir.
1423
Nitelikli insanların uluslar arası hareketliliği bilgi akışına ve nitelikli insan
teminine global faydalar sağlanmaktadır. Nitelikli yabancı elemanların
ekonomiye katkısına ve göç edilen ülkelerdeki başarısına ABD’de yabancı
doğumluların Nobel Ödüllerindeki sayıları ve yüksek teknolojili şirketlerin
başarısı gösterilebilir. Hatta gelişmekte olan ülkelerden göç edenlerle
OECD’den göç edenler arasındaki farkta önemlidir.
Beyin göçünün zengin ülkeler açısından riski oldukça düşüktür. Örneğin
Kanada nitelikli insanlarını ABD’ye kaptırırken; kendisine diğer ülkelerden göç
alarak farkı kapatmaya çalışmaktadır. Gelişmiş ülkeler arasındaki nitelikli insan
göçü genellikle kısa bir süreli olduğu için sirkülasyon nedeniyle bu ülkelerin
kazançları büyük oranda artmaktadır.
SONUÇ
Küreselleşen dünyada gelişmiş ülkelerin beyin göçüne gereksinimi ve beyin
göçünün yönünü açıkça belirtmektedir. Bu yapı itibarıyla gelişmekte olan
ülkelerinden gelişmiş ülkelere gerçekleşen beyin göçünün % 54’ünün ABD’de
yoğunlaşması ABD ekonomisi için büyük bir avantaj oluşturmaktadır.
Ar-Ge personelinin toplam istihdamdaki payları incelendiğinde gelişmiş
ülkelerde bu payın % 10’dan daha fazla olduğu dikkati çekmektedir. Oranın
yüksekliği Ar-Ge faaliyetinin büyüklüğünü ve gereksinimini açıkça
yansıtabilmektedir. Bu gereksinimin de beyin göçüne ihtiyaç doğurması
kaçınılmazdır.
Küreselleşmeyle birlikte çok uluslu şirket sayılarının ve işlem hacimlerinin
artması, ülkeler arasındaki ekonomik sınırların kalkması gelişmiş ülkelerin
nitelikli insan taleplerini artırmaktadır. Dolayısıyla nitelikli iş gücü piyasası
hem arz hem de talep açısından hızla globalleşmektedir. Çok uluslu şirketlerin
nitelikli insan transferi verimliliklerini, karlarını, performanslarını ve global
dünyada rekabet güçlerinin artması dış ülkelerden nitelikli insan temin edebilme
gücünü daha da artırmaktadır.
Beyin göçünün ortaya çıkmasında en büyük itici unsur olan yabancı
ülkelerde eğitim, tüm dünyada artan bir hız sergilemektedir. Büyük miktarda
yabancı öğrenciye eğitim veren gelişmiş ülkeler maliyetleri ülkeleri tarafından
karşılanan bu nitelikli insanları, Ar-Ge, ücret, sosyal statü gibi çok sayıda faktör
ile ülkesinde istihdam ederek beyin göçü olgusunu ortaya çıkarmaktadır.
Gelişmiş ülkelerin her geçen gün nitelikli insana olan ihtiyacının artması, bu
ülkeleri ekonomik cazibeyle birlikte seçici bir göç politikasına itmektedir.
Bunlara ilaveten, gelişmekte olan veya az gelişmiş pek çok ülkede siyasal
istikrarsızlıklar ve etnik ayrımcılık göç hareketini artırmaktadır. Bu sebeplerden
kaynaklanan göçte nitelikli insanların kabulü daha kolay olmaktadır.
Bütün bunlara rağmen, dünyada göçü yasaklamak politik nedenlerle
mümkün olmayacaktır. Fakat bazı engelleyici uygulamalar yapılabilir. Bu
amaçla;
1424
– Göç geciktirilebilir; bazı meslek dallarında (doktorluk) öğretim sonrası
mecburi hizmet getirilebilir. Bu mecburi hizmet yurtdışına çıkışı yavaşlatabilir.
– Göç hem göç alan hem de göç veren ülke için zorlaştırılabilir. Göç alan
ülkelerdeki temel kısıtlamalar emek piyasası ve göç politikalarında olabilir. Göç
alan ülkeler vasıf düzeylerinde bir sınıflandırma yapabilir. Fakat artan bir
şekilde bu sınıflandırma uluslar arası sertifika ve imtiyaz işlemleri ile
zayıflamaktadır.
– Rahat bir tutumla, nitelikli insanların göçünü göz ardı eden ve daha fakir
ülkelerden biraz daha nitelikli insanların ülkeye gelişine izin veren piyasa
işleyişli bir tavır izlenebilir.
– Piyasa çözümünün daha müdahaleci çeşidi ülkeye gelme durumunda olan
nitelikli insanları ülkenin kırsal bölgelerine yönlendirilmesidir.
– Göç eden nitelikli insanlarla bağlantılar devam ettirilerek beyin göçünün
negatif etkilerini azaltmak mümkün olabilir. Fakat, bu çözümlerden hiç birisi
problemin kesin çözümü değildir. Bu nedenle, yurt dışına lisans-lisans üstü
eğitime gönderilen öğrencinin geri dönmeleri için gerekli yasal-sosyal ortamın
sağlanması gerekmektedir.
Uzun dönemde yurt dışında eğitim yapan insanların geri dönüşü yalnızca
uluslar arası göçün olumsuz etkilerini azaltmayacak aynı zamanda kendine özgü
bir ekonomik gelişme stratejisinin devam ettirilebilmesini sağlayabilecektir.
Gelişen ve gelişmekte olan şirketlerin teknoloji parkları oluşturması, Çin
Taipei’sindeki gibi Bilim ve Teknoloji Bakanlığı kurulmasının geri dönüşlere
katkı yapmasına ilaveten geri dönen insanların verimli kullanılmasına, bu
amaçla Ar-Ge’lerin artırılmasına yardımcı olacaktır.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde beyin göçünün azaltılabilmesi için
yüksek lisans ve doktora programları artırılırken, mezun olanlar içinde ücret
farklılığının tatmin edici olması gerekmektedir. Yurt dışına nitelikli veya
yetenekli insanlarımızın göçünün önlenebilmesi büyük maliyetlerle dışardan
transfer edilen teknolojinin ülke içerisinde üretilmesine bağlıdır. Bu
teknolojilerin üretimi ise büyük onda maddi-manevi desteğe ve uygun ortama
ihtiyaç duyar. Bu amaçla İTÜ’nün DPT desteğiyle “İleri Teknoloji Yüksek
Lisans ve Doktora Programları” ilk adım olup, “Silikon Vadisi” gibi diğer
teknoloji üretim merkezlerinin de hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir.