Tasavvufta Renklerin Dili

SÛFİ PERSPEKTİF / Kadir ÖZKÖSE*
K
ur’ân-ı Kerîm’de sık sık tekrarlanan; “Biz
âyetlerimizi ufuklarda ve kendi nefislerinde insanlara göstereceğiz.”1 “Gece ve gündüz, güneş ve ay O’nun âyetlerindendir.”2 gibi
ilâhî buyruklar bağlamında sûfîler, yaşadığımız
zâhirî âlemin sonsuz çeşitliğiyle Hakk’ın birliğine işaret eden birer âyetler dizgesi olduğunu,
eşyaya ilâhî ve hakîkî birlik gözüyle bakılması gerektiğini dile getirmektedirler. Âleme bu
şekilde tevhîd nazarıyla bakan sûfî, âlemdeki
âyetleri ilâhî sıfatların tecellîleri olarak görür.
Hakîkate ulaşma çabası güden sûfîler kendi
nefisleri ile dış âlem arasında bağlantı kurarlar,
kendi iç dünyalarındaki hakîkatleri dış âlemden
seçtikleri sembollerle ifade ederler. Sembolik
ifadeler bazen sözlü, bazen yazılı, bazen ritüel boyutta harf, sayı ve farklı figürlerle temsil
edilirler. Sembolik ve alegorik işaretler tekke
mimarisinde, dervişlerin giyim kuşamlarında,
âyîn-i şerîflerde, tasavvuf musikîsinde ve hat
sanatında bâriz bir şekilde gözükmektedir.3
Renklerin Kişilik Üzerine Etkileri
Tasavvufta Renklerin Dili
“Tasavvufta renkler genelde birtakım hâlleri, makamları ve
seyr ü sülûk esnâsındaki merhaleleri simgelemektedir.
Hangi rengin hangi anlama geldiği sûfîden sûfîye, tarîkattan
tarîkata değişiklik gösterebilmektedir.”
26 ŞUBAT 2014
İnsanın kendini, eşyayı ve nesneleri tanımlamak ve belirgin hâle getirmek için kullandığı unsurlardan biri de renk sembolizmidir. Zira bir nesneyi veya en geniş anlamda, bir fikri diğerinden
ayırt etmek için kullanılan en kolay yol renktir.
Zamanla renklerin sadece zâhirî bir tanımlamayla
sınırlı olmadığı, insanların iç dünyası ve psikolojileriyle de yakinen ilişkili olduğu anlaşılmıştır.
Günümüzde psikoloji ve modern bilim, renklerin,
insanların ruh halleri ve kişilikleri üzerinde bazı
etkilerinin olduğu iddiasındadır. Ayrıca renkler,
insanların tedâvilerinde ve mânen rahatlamalarında da kullanılan bir araçtır.4 Yirminci asrın ilk
yarılarından itibaren artık “color science/renk bilimi” denilen bir bilim dalı bile ortaya çıkmıştır.
Modern dünyada hızla yayılan pozitif düşünce
merkezleri, psikolojik ve ruhsal tedâvi merkezleri,
psikolojik ve ruhsal tedâvi tekniklerinde renklerin
insanlar üzerindeki etkilerini de kullanmaktadır.
Renklerle kişilik ve karakter analizleri yapılmakta,
her kişiye özgü bir rengin olduğu belirtilmektedir. Hatta renk tercihlerimiz bile tesâdüfler üzerine değil, kişiliğimiz ve bundan doğan ihtiyaçlar
üzerine yapılmaktadır. Buna göre, kırmızı sevgi,
irâde ve atak kişilik; turuncu, duygusallık, yapıcı
ve neşeci arayış; sarı, entelektüel güç, yöneticilik,
hırs; yeşil ise denge, huzur, güven ve istikrar gibi
anlamlara gelmektedir.5
Kur’an’da Renkler
Kur’ân-ı Kerîm renk kelimesinin karşılığı olarak “Sıbğa” kavramını kullanmaktadır. “Allah’ın
boyası! O’nun boyasından daha güzel boyası
olan kim?”6 âyet-i kerîmesi ile hakîkî renk vericinin yalnızca Allah olduğu ifade edilmektedir.
“Sıbğatullah” kavramı; din, akıl, iman, İslâm ve
fıtrat rengini ve insan yaratılışına hâkim olduğu
özelliği; ezelde insanın ruhuna konan inanç, fıtrat ve tevhîdi ifade etmektedir.7 Dolayısıyla biz
rengi Allah’tan alırız. Yunus Emre bu durumu;
Yanmışam aşkuna tâ kül olunca
Boyandum rengüne, solmazam ayruk.8
diyerek dile getirmektedir. Mevlânâ Celâleddîn-i
Rûmî de “O benden nerededir ki, can ile aynı renge bulanmıştır?”9 demektedir.10 Kesret âleminin
renk tonlarına dikkat çeken âyet-i kerîmelerden
birkaçını şu şekilde sıralayabiliriz:
“Görmedin mi Allah gökten su indirdi. Onunla
renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan
(geçen) beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve simsiyah yollar (yaptık). İnsanlardan, hayvanlardan ve
davarlardan da yine böyle çeşitli renkte olanlar
somuncubaba 27
var. Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür,
çok bağışlayandır.”11
“Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi, onu
yerdeki kaynaklara ulaştırdı, sonra onunla renklerde ekinler yetiştiriyor. Sonra onlar kurur da
sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru
bir kırıntı yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri
için bir öğüt vardır.”12
“Bu defa ‘Bizim için Rabbine dua et, bize onun
rengini açıklasın.’ dediler. ‘O diyorsun ki, ‘Sarı
renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir
inektir.’ dedi.”13
“Yeryüzünde sizin için rengârenk yarattıklarında da öğüt alan bir toplum için gerçek bir ibret
vardır.”14
“Sonra meyvelerin her birinden ye, Rabbinin
sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir
şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır.
Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir
ibret vardır.”15
Mutasavvıfların Tecrübelerini
Aktarırken Renk Sembolizmini
Kullanmaları
Tasavvufta renkler genelde birtakım hâlleri,
makamları ve seyr ü sülûk esnâsındaki mer-
28 ŞUBAT 2014
haleleri simgelemektedir. Hangi rengin hangi anlama geldiği sûfîden sûfîye, tarîkattan
tarîkata değişiklik gösterebilmektedir.16 Meselâ
Hâtemu’l-Asamm (ö.237/851), ölümün türlerini
renklerle ifade etmiştir. Şöyle ki: “Bizim bu tasavvuf mezhebimize giren, ölümün şu dört nevini
kendine mal etsin. Beyaz ölüm, bu açlıktır; kara
ölüm, bu halkın ezâ ve cefâsına tahammüldür;
kızıl ölüm, bu hevâ ve hevese karşı koyarken her
nevi şâibeden uzak hâlis ameldir; yeşil ölüm, bu
yama üzerine yama atılmış hırka giymektir.”17
Atvâr-ı seb’a usulünü esas alan tarîkatlarda
renk sembolizminin baskın olduğu görülmektedir.
Nefsânî tarîkatlarda nefsin yedi mertebesinin ayrı
ayrı birer zikri, hâli ve nuru vardır. Buna göre nefs-i
emmârenin mavi, nefs-i levvâmenin sarı, nefs-i
mülhimenin kırmızı, nefs-i mutmainnenin beyaz,
nefs-i râziyyenin yeşil, nefs-i marziyyenin sıyah
nuru vardır. Nefs-i kâmiledeki nur ise renksizdir.18
Nakşibendîlere göre ise zikirle meşgul olan
sâlikin kalbinde sırasıyla sarı, kırmızı, beyaz, siyah ve yeşil renkte nurlar zuhûr etmektedir.19
Seyr ü sülûk eğitiminde mücâhede safhalarını bir bütün olarak mârifet bağlamında ele
alan Necmeddîn-i Kübrâ, gerçekleşen keşf
hallerini renk boyutunda dile getirmekte ve
tasavvufî hâller elde edilirken algılanan renkli ışıklar üzerinde durmaktadır.20 Bunun örneği
Fevâtihu’l-Cemâl isimli eseridir. Necmeddîn-i
Kübrâ bu eserinde tasavvufî hayata intisâb ettikten sonraki zamanlarda tecrübe ettiği renkli
gaybî hâdiselerden, karşılaştığı zorluklardan ve
tattığı zevklerden sıklıkla bahsetmektedir. Eserinde bu hususları belli başlıklar altında tasnif etmektedir. Seyr ü sülûk sürecinde insanın
önündeki üç perdeden bahseden Necmeddîn-i
Kübrâ, vücut, nefis ve şeytan isimli bu üç perdeden kurtulurken yaşananları renk sembolizmine başvurarak anlatmaktadır.21 VIII/XIV.
yüzyıl Kübrevî şeyhlerinden Simnânî yedi
latîfeye karşılık gelen yedi renkten bahsetmektedir. Letâifu’l-kalıbiyyenin rengi karanlık
ve koyu, latîfetü’n-nefsiyyenin mavi, latîfetü’lkalbiyyenin kırmızı, latîfetü’s-sırrıyyenin beyaz,
latîfetü’r-rûhiyyenin sarı, latîfetü’l-hafiyyenin
nûrânî siyah ve nihâyet latîfetü’l-Hakkıyye’nin
ise yeşil veya renksizdir.
Reklerin Dili
Sûfîlerin renk analizine bakacak olursak
meselâ, Necmeddîn-i Kübrâ’ya göre beyaz,
İslâm, iman ve tevhîdi sembolize etmektedir. O,
insan vücudunun ilk anda zifiri karanlık olduğunu, daha sonra kırmızılaştığını ve ıslâh edildiğinde de saflaşıp beyaz hale geldiğini ileri sürmektedir. Beyaz genelde saflığı, temizliği çağrıştırmakta ve huzurlu bir ruh halini göstermektedir.
Bundan dolayı beyaz nefs-i mutmainnenin rengidir.22 Nakşibendiyye’de ise sır latîfesinin rengi
beyazdır.23 Şeyh Gâlib’e göre ise beyaz, Allah’ın
yaratma irâdesinin sembolüdür.24 İsmail Hakkı
Bursevî’ye göre ise beyaz renk cemâl sıfatının
rengidir ve bunda gündüze işaret vardır.
taki bu belirsizlikten dolayı, Hakk’ın nurunun
renksiz ve keyfiyetsiz olduğu da söylenir.26 Bu
gerçekten hareketle İsmail Hakkı Bursevî, siyah
rengi Celâl sıfatının rengi olarak değerlendirmektedir.27
Yeşil rengin kullanımı eski zamanlardan
beri çok yaygındır. O, gönlü ve gözü dinlendiren bir renktir. Günümüz psikolojisinde yeşil,
denge, huzur, güven ve istikrârı temsil etmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de de bu renk bolluk ve
bereket anlamında ve cennet tasvirlerinde kullanılmaktadır. İstihâre yaparken beyaz ve yeşil görmek, hayra; siyah ve kırmızı görmek de
şerre yorulur. Hızır’ın kelime mânâsının yeşil
olduğunu ve dünya siyâsetinde yeşilin İslâm’ın
rengi kabul edildiğini biliyoruz.28 İsmail Hakkı
Bursevî’ye göre yeşil, kemâl rengidir. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.v.) yeşil cübbe giyerlerdi.
Şeyh Üftâde’ye göre yeşil, seyitlerin libâsı olduğundan edeben terk olunup yalnızca taçta
bulunması tercih olunmuştur. Bundan dolayı,
Celvetiyye Tarîkatı’nda hâlen, yeşil taç ile teberrük ederler. Tahkîk ehli, bazen yeşil hırka da
Siyah renge gelince Necmeddîn-i Kübrâ siyahı; küfür, şirk ve şüphenin ifadesi olarak görmektedir. Yine ona göre, koyu ve karanlık ortam
türâbî hazzın bekâsının, bedenlerin kuvvetinin
ve nefs-i hayvânînin duhûlünün delîlidir. Bu
arada tasavvufta siyahın, biri maddî siyah, diğeri belirsizlik anlamındaki siyah olmak üzere iki
anlamının olduğunu ve Necmeddîn-i Kübrâ’nın
siyahın ilk anlamını kastettiğini belirtmek gerekir. İkinci anlamıyla siyah, esas itibariyle bir
renk değil, bütün renklerin kaynağıdır.25 Siyah-
somuncubaba 29
giyerler. Hicâb ehlinin yeşil yünden hırka giymeleri, onları taklit etmek içindir. Yoksa hallerinin gereği, önce siyah, sonra beyaz, sonra yeşil
giymektir.29 Yeşil, Necmeddîn-i Kübrâ’nın renk
sembolizmindeki en mühim renktir. Çünkü o,
vücûdun karanlık kuyusundan çıkışı ve kurtuluşu sembolize etmektedir. Bitkinin yeşil oluşu,
onun canlılığını gösterdiği gibi, yeşil renk de
kalp hayatını, yani kalbin canlı ve çalışır olduğunu simgelemektedir. Şeyhe göre, yeşil sonuncu renktir. Bu renkten şimşek çakması gibi
parıltılar ve aydınlıklar doğar. Yeşillik saf da
olabilir, bulanık da. Saf oluşu, Hakk’ın nurunun
galibiyetinden, bulanık oluşu ise vücut ve varlık karanlıklarının hâkimiyetinden meydana gelir. Nakşibendiyye tarîkatında Seyr ü sülûk kalp
latîfesiyle başlamakta ve ahfa ile sona ermektedir. İşte bu son latîfenin nuru yeşildir.30
Necmeddîn-i Kübrâ’ya göre mavi renk, nefsin
kuvvet ve safâsına delâlet etmektedir. Zira nefs
zuhûr ettiği zaman rengi mavidir. Mavi, nefsânî
tarîkatlarda nefs-i emmâreyi simgelemektedir.31
Sarı renge gelince bu renk, tasavvufî hâlin
zaafına, sûret ve bastın varlığına işarettir. Nasıl
ki bir bitkinin sararması, onun bazı arızalardan
dolayı za’fiyete uğradığını gösteriyorsa, sarı
renk de seyyarın gidişâtındaki zaafı ve zayıflığı
simgeler. Halvetiyye’de nefs-i levvâmenin rengi, Nakşibendiyye’de ise kalbin nûru sarıdır.32
Necmeddîn-i Kübrâ altın renginin, halâsın ve
ihlâs makâmının; gümüş renginin ise sıdk ve
istikâmetin delîli olduğunu söylemektedir.33
30 ŞUBAT 2014
Tasavvufî hâlin şiddet ve kuvvetine yönelik
delil ise kırmızı renktir. Diğer yandan saf ateş
rengi olan kırmızı, himmet işaretidir.34 Kırmızının nefs-i mülhimeyi, rûhu, vuslatı, yani Allah’a
kavuşmayı ve varlık âlemini simgelediği de söylenmektedir.35 Mevlevîlikte şeyhin postu kızıl
renkte olur. Güneş batarken kızıl renge büründüğü ve Hz. Mevlânâ da güneşin gurup ettiği
sıralarda Hakk’a vasıl olduğu için bu renk “vuslat rengi” olarak benimsenmiştir.36 Rûzbihân-ı
Baklî, Hakk’ın güzelliğini kırmızı gül renginde
gördüğünü; Allah’ın cemâlini ve celâlini çeşitli
sûretlerde temâşâ ettiğini söyler.37
Tütüyorsa Ocağın
Yüzünde güller açar
Tütüyorsa ocağın
Gönlün hep ışık saçar
Tütüyorsa ocağın
Hasrete alışırsın
Aşk ile çalışırsın
Aşını bölüşürsün
Tütüyorsa ocağın
Dipnot
Kederini yel alır
Ümidin diri kalır
Kalbin mutmain olur
Tütüyorsa ocağın
Hayat hareketlenir
Ömrün bereketlenir
Sevincin kanatlanır
Tütüyorsa ocağın
Ele avuç açmazsın
Özveriden kaçmazsın
Akşam, hüzün biçmezsin
Tütüyorsa ocağın
Her mevsimin bir bahar
Olur acıların buhar
Mutlusun leyl-ü nehâr
Tütüyorsa ocağın
Hızır İrfan ÖNDER
* Prof. Dr. Kadir ÖZKÖSE
1. 41/Fussilet, 53.
2. 41/Fussilet, 37.
3. Uludağ, “Kâdiriyye Tarîkatında Sembolik Ögeler”, Keşkül, Sayı: 18, 2011 Bahar, s. 75.
4. Yıldırım, “Renk Simgeciliği ve Şeyh Galib’in Üç Rengi”,
Milli Folklor, c. 18, S. 72, s. 130.
5. Gökbulut, Necmeddîn-i Kübrâ, s. 269.
6. 2/Bakara, 168.
7. Şahinler, Siyah ve Yeşil, s. 13-15.
8. Tatçı, Yunus Emre Divanı, s. 150.
9. Mevlânâ, Divân-ı Kebîr-Seçmeler, c. I, s. 79.
10.Gökbulut, Necmeddîn-i Kübrâ, s. 270.
11.35/Fâtır, 27-28.
12.9/Zümer, 21.
13.2/Bakara, 69.
14.16/Nahl, 13.
15.16/Nahl, 69.
16.Gökbulut, Necmeddîn-i Kübrâ, s. 271.
17.El-Kuşeyrî, er-Risâle, s. 393.
18.Muslu, Mustafa Kemâleddîn Bekrî, s. 154-175.
19.Türer, “Letâif-i Hamse”, DİA, XXVII, Ankara 2003, s. 143.
20.Corbin, İslam Felsefesi Tarihi, c. II, s. 87.
21.Gökbulut, Necmeddîn-i Kübrâ, s. 262-263, 272.
22.Muslu, Mustafa Kemâleddîn Bekrî, s. 166.
23.Türer, “Letâif-i Hamse”, DİA, c. XXVII, s. 143.
24.Yıldırım, “Renk Simgeciliği ve Şeyh Galib’in Üç Rengi”,
Milli Folklor, c. 18, S. 72, s. 140.
25.Şahinler, Siyah ve Yeşil, s. 13-19-27.
26.Gökbulut, Necmeddîn-i Kübrâ, s. 273.
27.Döner, Tasavvuf Kültüründe Hz. Peygamber Tasavvuru,
s. 131.
28.Şahinler, Siyah ve Yeşil, s. 69-102.
29.Döner, Tasavvuf Kültüründe Hz. Peygamber Tasavvuru,
s. 131.
30.Türer, “Letâif-i Hamse”, DİA, c. XXVII, s. 143.
31.Muslu, Mustafa Kemâleddîn Bekrî, s. 155.
32.Muslu, Mustafa Kemâleddîn Bekrî, s. 160.
33.Gökbulut, Necmeddîn-i Kübrâ, s. 274-275.
34.Gökbulut, Necmeddîn-i Kübrâ, s. 273.
35.Muslu, Mustafa Kemâleddîn Bekrî, s. 161.
36.Top, Mevlevî Usûl ve Âdâbı, s. 97.
37.Gökbulut, Necmeddîn-i Kübrâ, s. 270-271.
somuncubaba 31