KAMU SEKTÖRÜNÜN YENİDEN YAPILANDIRILMASINDA ÜÇÜNCÜ SEKTÖRÜN ROLÜ* Ramazan GÖKBUNAR Adnan ERDAL I-GİRİŞ Devletin toplumdaki işlevi ne olmalıdır konusu çağımızın en önemli sorunlarından birisidir. Refah Devleti hakkındaki mevcut tartışmalar ya devlet denetimi ya da özelleştirme alternatifi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Devlet bizzat kendi varlığı nedeniyle zaman içerisinde dinamik olmayan, kendisini yeniden üretemeyen, çok sınırlayıcı, kalıplaşmış bir yapı niteliği kazanmış olup hemen hemen her yerde toplum aleyhine giderek büyümüştür. Bu yapıyı daha dinamik, alternatif üretebilen, daha esnek yapabilmek için belirli ara mekanizmalar, yeni örgütlenmeler ortaya çıkması gereği doğmuştur. Kapitalist ötesi toplum ve kapitalist ötesi politika yeni bir sektör olan sosyal sektöre ihtiyaç göstermektedir. Günümüzde kamu sektörü ve özel sektör yanında bir üçüncü sektörün (sosyal sektör) önemi ortaya çıkmış bulunmaktadır. Üçüncü sektör vatandaşların gönüllü olarak devlete yardımcı olmak amacıyla kamu görevlerine yardımcı olmak için ulusal düzeyde kurdukları gönüllü organizasyonlar vakıflar, dernekler, hayırsever kuruluşlar, kulüpler vb ile uluslararası düzeyde hükümet-dışı kar amacı gütmeyen kuruluşlardan oluşmaktadır. Üçüncü sektör özünde kamu yararına yönelik hizmet anlayışının yattığı farklı bir yapılanma türüdür. Katılımcı ve çoğulcu olan çağdaş demokraside üçüncü sektör giderek büyük önem kazanmaktadır. Vakıflar bireylerin kamu görevlerine gönüllü olarak mal varlığı ile katılımını sağlarken dernekler vb. gönüllü kuruşlar ise bireylerin kamu hizmetlerine gönüllü olarak düşünce ve emek bazında katılmasını sağlamaktadırlar. Artık günümüzde Devletin üstün olduğu bir refah karışımından devletin merkezde olduğu hatta gönüllü sektörün merkezde olduğu bir refah karışımına doğru değişim yaşanmaktadır. Gönüllü kuruluşların doğmasının temel nedenlerinden en önemlisi devletin, halkın tüm sosyal ihtiyaçlarını etkinlik ve verimlilik açısından yeterince karşılayamamasıdır. Refah Devleti'nin günümüzdeki dönüşümüyle birlikte son yıllarda sosyal hizmetlerin temininde kar amacı gütmeyen kurumlar büyük ün kazandı ve daha aktif bir rol oynamaya başladılar. Gönüllü kuruluşlar bugüne kadar yerleşmiş demokrasi, politika anlayışını da değiştirecek güce ulaşarak kişiyi merkez alan * Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Dergisi, Yıl:1997, S:1, Cilt:12 1 sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında halkın yaygın katılımının gerçekleştirilebilmesi için vazgeçilmez rolleri vardır. Son yıllarda, çevre, kadın hakları, etnik grupları korunma ve insan hakları gibi özellikle yeni ortaya çıkan konuların ele alınışında gönüllü kuruluşların rolü artmıştır.. II-DEVLETİN YENİ İŞLEVİ VE GÖNÜLLÜ KURULUŞLAR 1929 Depresyonunun getirdiği koşullara göre yeniden yapılanmanın sosyo-politik alandaki kuramsal yansıması Sosyal Refah Devleti olmuştur. Refah Devleti, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sanayileşmiş ülkelerde çalışan kesimle, iş dünyası ya da işverenler devlet arasında varılan bir uzlaşmaya dayanak olarak ortaya çıktı. Refah Devleti bir anlamda çalışan kesimlerin siyasi örgütlerinin Liberal dogmalara baş kaldırısı biçiminde de tanımlanabilir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaygın bir uygulama alanı bulan Refah Devleti, kamunun sosyo-ekonomik yaşama yoğun müdahalelerini içermekteydi (Şaylan,1995:40-60). Refah Devleti'nin sosyal maliyeti yüksek olmuştur. Refah Devleti'nin görev ve fonksiyonları sonuçta devletin büyümesine neden olarak ve bu durum ciddi ekonomik ve siyasal sorunların kaynağını teşkil etmiştir (Aktan,1995:76). 1970 stagflasyonunun sosyo-politik yaşamdaki etkisi Refah Devleti'nin önemli ölçekte geriletilmesi olmuştur. Bu olgu devletin rolü ve işlevleri alanınında kapsamlı bir değişimi ortaya çıkarmıştır. Uygulamada Refah Devleti gerilerken, kapsamlı bir özelleştirme girişimleri ve devletin küçültülmesi gündeme gelmiştir. 80’li yıllar, dünyamızın; yoksulluk, ekolojik sistemlerin bozulması, sosyal kurumların çöküşü gibi sorunlarla dolu olduğunu idrak ettiğimiz yıllar oldu (Korten, 1994:13). Refah Devleti'nin buğün yaşadığı siyasal ve ekonomik kriz nedeniyle, devlet iktidarının sivil toplum karşısındaki istenilir biçimi ve sınırları hakkındaki temel sorunlar gündeme gelmiştir. Devlet ile devlete ait olmayan (piyasa tarafından düzenlenen, özel denetim altında bulundurulan) veya gönüllü biçimde örgütlenmiş bir sivil toplumları arasındaki ayrım son dönemlerde yeniden popülerlik kazanmıştır. Batı Avrupa kapitalist ekonomilerinin halihazırdaki yeniden yapılanması, devlet-sivil toplum ilişkisi konusuna gösterilen yeni ilginin anahtar etmenleri arasındadır (Keane,1988:9). Son yıllarda Devletten bağımsız, özerk toplumsal birimler, örgütlenmeler ve yaşam alanından, yani gönüllü dernekler, sendikalar, meslek kuruluşları, şirketler, haneler, özel ve entellektüel yaşam ve kamuoyundan oluşan ve temel haklar, sözleşme, rekabete dayalı gönüllü,adem-i merkeziyetçi ilişkiler yumağının geçerli olduğu sivil toplum ön plana çıkmaktadır (Alpay,1991:19). Refah Devleti bunalımının çözümünde çoğulcu olunmak zorunluluğu doğmuştur. Bir biçimde kamu hizmeti=devlet denetimi=kar etmeme=eşitlik; ve özel sektör=pazar=kar etme=eşitsizlik şeklindeki yanlış kavramsallaşmanın aşılması gerektiği ortaya çıkmıştır. Refah Devleti'ni ileri götürecek yol, bu farklı ögelerin bir bileşimidir. Millileştirmenin tekelci mantığını terk edip, sosyalizasyon, adem-i merkezileşme ve daha büyük bir özerklik mekanizmalarının dinamik ve üçlü bir bileşiminin benimsenmesi yönünde eğilimler artmaktadır (Rosanvallon, 1988:223); 2 -Daha az bürokrasi aracılığıyla daha esnek sosyalizasyon, temel düzenlemeler ile kamu hizmetlerinin rasyonalizasyonu. -Belirli kamu hizmetlerini kullanıcılara daha ulaşabilir kılmak için yeniden inşa ederek ve dönüştürerek ademi merkezileşme. Amaç yerel toplulukları kültürel ve toplumsal sorunlara daha çok katmak ve bunları daha büyük bir sorumluluk üstlenmeye teşvik etmektir. -Belirli kamusal hizmet sorumluluklarını devlet dışı gruplara (dernekler, vakıflar vb.) devrederek ulaşılacak daha büyük bir kendine yeterlilik. Bu yaklaşım, refah devletinin zorluklarıyla ve gelecekteki toplumsal ihtiyaçlar sorunuyla ilgilenmenin en yenilikçi ve en etkili yolu olmayı vaat etmektedir. Daha geniş şartlarda, Refah Devleti'nin bunalımına yönelik bu seçenek, ancak devlet müdahalesi gerekliliğinin azaltılması, toplumun bir işlevi olarak karşılıklı desteğin yeniden kurulması ve toplumsal olan için daha büyük bir görünürlüğün oluşturulması için üç boyutlu bir yaklaşımın bir parçası olarak anlamlı olmaktadır. Refah Devleti'ni yeniden yapılandırmak için, mevcut alternatiflerin daha ayrıntılı, daha bilinçli tanımlanmalarının elde edilmesi gereklidir. Bu kamuya karşı özel ve devlete karşı piyasa şeklinde olmamalı, fakat daha ziyade bir alternatifler çoğulculuğuna dayanmalı, üçüncü sektörün refah devletinin yenilenmesi sürecine vatandaşları katması için bir kanal açacabileceği şeklinde olmalıdır. Ancak üçüncü sektör ne devlete ne de özel sektöre karşı bir alternatif olarak değil bunların tamamlayıcısı olarak görülmelidir (Pestoff,1995:1). Kamu hizmetlerindeki en son değişimler konusundaki tartışmalarda klasik nötr kamu hizmeti modeline dört alternatif sunulmaktadır. Bunlar (Peters, 1994:26): piyasa modeli, katılımcı devlet, esnek devlet ve deregülasyoncu devlettir. Bu alternatiflerin ortaya çıkma nedenleri; “politik olmayan sivil hizmet ilkesinin ortadan kalkması”, “çeşitli örgütsel güç ve otoritenin çeşitli alternatif kaynakları olduğundan kamu hizmetinde hiyerarşik ve kanunlara dayanan yönetim şeklinin artık uygulanmaması” ve kısmen bu gelişmeler nedeniyle memurlar görünürde patronları olan politikacılar tarafından kendilerine verilen idari emirleri otomatik olarak artık tepki, cevap vermemekte, ama daha çok kendilerinin patronu olmuşlardır. Bu alternatifler hepsi devletin “içinin oyulması”nı ve aktör olarak toplumdaki rolünün azalmasını ima etmektedir. Toplumsal yapıların yeniden inşaası amacıyla bireysel ve kollektif yarara dönük, daha geniş ve daha büyük serbest hareket alanları oluşturmak için yani daha az devlet için, devletçi, kurumsal etkileme alanlarının daraltılması boyutunun yanı sıra, toplumun devletsizleştilip toplumsallaştırılmasına çalışmak için, “daha çok toplum” talebini de “daha az devleti” tamamlayıcı bir talep olarak ön plana çıkarmak gerekmektedir (Cantzen,1994:105). Modern toplumlarda belirli amaçları gerçekleştirmek için “gönüllülük” esasıyla hareket eden kuruluşlar giderek artmaktadır. Dernek veya vakıf adı altında toplanan gönüllü kuruluş mensuplarını bir araya getiren hedeflerin başında topluma birşeyler verebilme arzusudur. Çoğulcu toplum yapısı içinde yer alan gönüllü kuruluşlar, sosyo-politik yaşamın önemli bir parçası haline gelmişlerdir. 3 İngilizcede “Non-Governmental Organization” (Hükümet Dışı Kuruluşlar) ve “Volunteer Organizations” (Gönüllü Kuruluşlar) olarak ifade edilmektedir. Gönüllü kuruluş kavramının içinde kamunun veya hükümetin bir parçası olma fikri ve zorunluluğu mevcuttur (Ural, 1994:17).Gönüllü kuruluşlar, kişilerin yaşamlarını pozitif yönde değiştirmeyi amaç edinen ve bu amaca yönelirken bir karşılık, bir maddi çıkar beklemeyen kuruluşlardır .Gönüllü kuruluşlar ne “devlete ait” ne de “ticari” bir yapıdadırlar (Drucker,1993:202).Gönüllü kuruluşlarda kar peşinde değildir dolayısıyla açık seçik amaçları olmak, bu amaçlar, operasyona dönük hedefler haline dönüştürebilmek ve eylemlerde etkinlik sağlayacak ilkeleri belirlemek zorundadırlar. Gönüllü kuruluşların ulaşmayı umduğu sonuçları da iyi tanımlamaları gerekir. Gönüllü kuruluşların parası, bağışcılardan da vergi mükelleflerinden de gelse, vaat karşılığı toplanır. Bu kuruluşlar harcadıkları paranın sahibi değil; yeddi emidirler (Drucker,1992:249). Gönüllü kuruluşlar, yürüttükleri faaliyetlerin sonuçlarına ve etkilerine göre bir baskı grubu olabilirler. Böylelikle idareye ve siyasi kadrolara etki yapma ve devlet organlarını kendi istedikleri yönde karar almaya yöneltme işlevini de üstlenebilmektedirler (Nazlıoğlu,1994:22). Gönüllü kuruluşlar denince gönüllülerden oluşan dernekler, halk kuruluşları, kamu hizmeti sözleşmelileri ve yarı gönüllü kuruluşlar v.b birbirinden farklı gruplardan söz edilmektedir. Çağdaş demokrasiler artık başlıca üç temel sektöre dayalıdır (Baloğlu,1994:8-19); Kamu Sektörü (birinci sektör), Kar Amaçlı Özel Sektör (ikinci sektör), Kar Amacı Gütmeyen ve Kamu Yararına Çalışan Vakıflar ve Dernekler (üçüncü sektör). Günümüzde katılımcılığı ve çoğulculuğu sağlamada üçüncü sektöre büyük görevler düşmektedir. Üçüncü sektör, vatandaşların malvarlığını, dinamizmini, etkinliğini ve yaratıcılığını gönüllü olarak kamu görevlerine yönlendiren kar beklemeden sosyal hizmet sunan sektördür. Bu nedenle bu sektöre aynı zamanda “vatandaşlar sektörü”, “sivil toplum sektörü”, “gönüllü kuruluşlar”, “özerk sosyal sektör” ve “bağımsız sektör” de denilmektedir. Üçüncü sektör kar amacı gütmeksizin gönüllü olarak kamu görevlerine katılan vatandaşlar kamu yararına örgütlendiren sektördür. Bu sektörün aktörleri olan gönüllü kuruluşların uzmanlığı bütünleştirici güç oluşturmalarıdır. Kişiler zaman, para ve diğer kaynaklarını topluma bir katkı olacağına inandıkları için bir gönüllü kuruluşa verirler. Üçüncü sektör, kamu mallarını ikame etmeye yönelik özel mal ve hizmet üreten özel sektöre alternatif mal ve hizmetleri üreten bir sektördür. Üçüncü sektörde ilgi odağı “hayır amaç”larından, performans ve sorumluluğa doğru kaydıran kuruluşların sayısı sürekli olarak artmaktadır.Üçüncü sektörde gönüllü kuruluşlar sorumluluk, güvenirlilik, inanırlılık ve görüntü desteği ile yaşamlarını ve gelişmelerini sürdürmektedirler. Üçüncü sektör hem sosyal ihtiyaçları karşılayarak, hem de anlamlı bir vatandaşlık bilincini, toplum ruhunu yeni baştan yerleştirmektedir (Drucker, 1994:237). Çoğulcu ve katılımcı çağdaş demokrasi, bu üç sektör arasında bir uzlaşmadır. Birinci sektör “iktidar”, ikinci sektör “kar”, üçüncü sektörün merkezinde ise “vatandaş” vardır.Gönüllü kuruluşlar bir yığın veya kalabalıktan öte, sadece bir araya gelmiş bir grup niteliğinden çok bir anlam ifade eden ve gelişen toplumsal şartlara göre değişime ayak uydurabilen aktif, kendini yenileyebilen sivil toplum kuruluşlarıdır. Gönüllü kuruluşların iş hacimlerinin küçüklüğü, bağımsızlıkları ve değişik amaçları olması bu kuruluşlara bir dinamizm ve yenilikleri geliştirme gücü sağlamaktadır. Gönüllü kuruluşlar sosyal en iyiyi yönlendirip kurum ve değerleri yenileyebilmektedirler. 4 Piyasa, devlet, aile ve gönüllü kuruluşlar modern toplumlarda dört temel sosyal düzeni oluştururlar. Piyasa mübadeleyi, refah devleti yeniden dağıtımı, aile yerinden yönetimi, gönüllü kuruluşlar da karşılıklı ilişkileri teşvik etmektedir. Aşağıdaki refah üçgeni şekli bu sosyal düzenleri ve bunların tanımlamaya yardımcı olmaktadır (Pestoff,1995:4); aralarındaki ilişkiyi REFAH ÜÇGENİNDE ÜÇÜNCÜ SEKTÖR Refah üçgenini ve bu sosyal düzenlerin, kamu/özel, kar için/kar amaçsız ve resmi/ resmi olmayan sosyal boyutları büyük önem taşımaktadır. Gönüllü kuruluşlar devlet, piyasa ve resmi olmayan sektörler arasında ortada bulunmaktadır. Yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi bu üç boyut, üç temel sosyal düzeni veya kurumsal modelleri birbirinden ve kuruluşlardan (gönüllü/ kar amacı gütmeyen organizasyonlardan) ayırmaya ve aynı zamanda gönüllü kuruluşları karma bir düzen olarak sınıflandırmaya yardımcı olmaktadır (Pestoff,1995:4). Makro açıdan refah karışımı (welfare mix) düşüncesi soyut düzeyde, toplumun yönetiminde topluluk, piyasa, devlet ve gönüllü kuruluşlara verilen önemdeki değişiklikleri ve somut düzeyde ise, sosyal refah sağlayan çeşitli sektörlerin rolündeki değişikleri ifade eder (Evers,1993). Kamu ve özel, kar-için ve kar amaçsız veya resmi ve resmi olmayan her yerde aynı değildir ya da bütün zamanlar için bir kez belirlenmez, politik, toplumsal ve dönemsel şartlara göre nisbeten değişir. Bir ülkede veya dönemde devlet için uygun görülen başka bir ülke veya dönem için uygun olmayabilir. Bu şekilde, refah karışımının bir çeşidi sosyal politikada diğer bir çeşidi endüstriyel politikada var olabilir üçüncü bir tipi de tüketici politikasını kapsayabilir. Günümüzde politik mücadelenin büyük bölümü, devletin ve piyasanın üçüncü sektörün ne yapması gerektiği konularıyla ilgilidir. Refah devletleri yeniden dağıtım düşüncesi esas alınarak kurulmuştur ve her zaman bir gruptan diğerine kaynak transferini işleme koyarlar, diğer bir deyişle sosyal gruplar arasında bir çeşit dayanışma vardır. Dayanışma, toplumdaki daha genç ve yaşlı kişiler arasında, işi olanlar ve işsizler arasında, toplumda durumu iyi olan ve o kadar iyi olmayanlar arasında, sağlıklı olanlar veya hasta ve sakat olanlar arasında vb. açıkca görülebilir. Birbirinden değişik refah devletlerinde sosyal gruplar arasındaki dayanışma ilişkileri farklı şekillerde ifade edilebilir ve kurumsallaşabilir. Buna ilişkin iki model dikey ve yatay dayanışma ilişkileri aracılığıyla ifade edilebilir (Pestoff,1995:23); Bir sosyal gruptan diğerine kaynak transferine devletin aktif şekilde katılması dikey dayanışmadır. Vatandaşların büyük bölümünden çoğu kez dikey dayanışmadır. Vatandaşların büyük bölümünden çoğu kez artan oranlı olan farklı vergiler devlet tarafından toplanır ve grup dayanışmasındaki unsurlara dolaylı veya dolaysız olarak transfer edilir. Gelir toplayıcı ve sosyal programların finansörü kapasitesine sahip devlet normal olarak dikey dayanışma içine girer, diğer yandan tek birey vatandaşlar bu çeşit dayanışma ilişkilerine normalde doğrudan doğruya katılmazlar. Yatay dayanışma ise refah hizmetleri üretiminde daha fazla bireysel katılımı, vatandaşların aktif şekilde katılımları ve dolaysız olarak daha az devlet katılımı demektir. Yatay dayanışma bireysel veya toplu tercihlerin bir ifadesidir ve farklı nesneleri, amaçları vardır. Çeşitli sosyal hizmetlerin bireysel tüketicileri/müşterileri 5 arasındaki yatay dayanışma “katılımcı”; belli bir kategoride çalışanlar arasındaki dayanışma “ortak-çıkarlı” olarak adlandırılabilir; diğer yandan durumu daha iyi olan vatandaşlar ile daha kötü gruplar arasındaki dayanışmadan “hayırseverce” olarak bahsedilebilir. Bütün refah devletleri hem dikey ve hem yatay dayanışma ilişkilerini az veya çok derecede birbirleriyle birleştirir. Ama refah devletinin çeşidi ile dayanışma ilişkisinin çeşidi arasında çoğu kez bir ilişki vardır. Evrensel Refah Devleti'nde (universal welfare state), dikey bir model içinde kurumlaşmıştır. Evrensel Refah Devletleri hayırseverce dayanışma ilişkilerini dışlamaz. Ama sosyal refah hizmetlerini temelde kamu sektörü aracılığıyla bütün vatandaşlara sağlanan vatandaşlık hakları olarak görürler, böylece hayırseverliğe dayanılması ihtiyacını azaltırlar (Pestoff,1995:24). Evrensel Refah Devletleri gönüllü kuruluşlara daha büyük bir rol verilmesini teşvik etmektedir. Sosyal hizmetlerin daha fazla gönüllü kuruluşlarca üretilmesi, sosyal hizmetlerin ortak üreticileri olarak vatandaşların ve ayrıca vatandaşlığın gelişimini kolaylaştıracaktır. Ortak üreticiler olarak vatandaşların kamusal katılımları, ilgili bazı kişisel sosyal hizmetlerin üretimine doğrudan doğruya katılımı kolaylaştırarak devletsel sürece katılım haklarını genişletebilecektir. Zaman ve hizmet katılımı yapmak sorumluluğuna dayanarak vatandaşlar ve sosyal hizmet tüketicileri olarak görevlerini daha iyi açıklayabilir. Kamu sektörünün merkeziyetçiliğinin dağıtılmasını teşvik edebilir, sosyal hizmet üreticilerinin kendilerinden yukarıya doğru, politikacılara karşı olan sorumluluğunu devam ettirirken aynı üreticilerin aşağıya doğru tüketicilerine veya kullanıcılarına olan sorumluluğunu da artırabilir. En sonunda vatandaşların bürokrasi ile kamu hizmeti üzerindeki kontrolünü güçlendirebilir (Pesstoff,1995:26). Refah hizmetlerini organize etmenin çeşitli şekilleri ve Batı Avrupa’daki çeşitli tipteki refah devletleri temel sosyal hizmetler ve sosyal sigorta sağlamanın tek bir modeli olmadığını, fakat daha ziyade birkaç modelin karışımı olduğunu göstermektedir. Avrupa ülkelerinde devlet, sivil toplum, bunların sınırları, işlevleri ve rolü hakkındaki tanımlamalara ilişkin güncel bir mücadele vardır. Bu mücadelenin odak noktası açıkça kavramlar ve üçüncü sektör ile sivil toplumun nasıl tanımlanacağına üzerinedir. Bütün ülkelerde ve özellikle uluslararası kuruluşlar nezdinde giderek önem kazanan gönüllü kuruluşlar bugüne kadar yerleşmiş demokrasi ve politika anlayışını da değiştirecek güce ulaşmışlardır (Korten,1994:3). Demokrasilerde gönüllü kuruluşların rolü önemli boyutlara ulaşmıştır. Vatandaşlar bu kuruluşlar aracılığıyla ilgi alanlarını belirleyerek yerel ihtiyaçların karşılanması ve hükümetten talepte bululmasını sağlarlar. Üyelerinin politik yönlerini geliştirerek yeni liderler ortaya çıkarabilmekte, politik katılımı teşvik ederek kamuoyunu ilgilendiren yeni konular ortaya koyarak ve aşırı merkeziyetçilikten uzaklaşılmasında etkin bir rol oynayabilmektedirler. III-KAMU EKONOMİSİ BİRİMİ OLARAK GÖNÜLLÜ KURULUŞLAR Mal ve hizmetlerin üretilmesinde en uygun üretim biriminin tesbit etmek mümkündür. Bunlar aşağıdaki tabloda vermek mümkündür (Aktan, 1995:123); 6 MAL VE HİZMET TÜRÜ OPTİMAL ÜRETİM YÖNTEMİ 1.Tam Özel Mal PİYASA EKONOMİSİ (Özel Sektör) 2.Tam Kamusal Mal KAMU EKONOMİSİ (Kamu Sektörü) 3.Yarı Kamusal Mal PİYASA EKONOMİSİ (Özel Sektör) 4.Doğal Tekel Malları PİYASA EKONOMİSİ (Özel Sektör) 5.Merit/Demerit Mallar ÜÇÜNCÜ EKONOMİ(Üçüncü Sektör) Yukarıdaki tablodan anlaşıldığı üzere kamu ekonomisi sadece tam kamusal mal (savunma, diplomasi, adalet v.b. ) sunumunda en uygun üretim birimidir. Bunun dışında tam özel ve doğal tekel mallarının (elektrik, su üretimi ve dağıtımı, karayolları, demiryolları v.b) üretimi piyasa ekonomisine bırakılmalıdır. Merit mallar (ilkokul eğitimi, huzurevleri, kimsesiz çocuk bakım ve yetiştirme merkezleri, akıl hastaneleri v.b) ve demerit malların (uyuşturucu kullanımı, siğara ve alkol kullanımı, pornografik film ve video klüpleri v.b hizmetler) arzedilmesinde ise en uygun üretim birimi kar amacı gütmeyen gönüllü kuruluşlardır (Devrim,1996:121). Serbest piyasa ekonomisi ülkelerinde zorunlu temel eğitim sonrası başlıca ünlü eğitim kurumları, hastaneler v.b sosyal kurumlar üçüncü sektör elinde ya da desteğindedir. Sağlık, kültür, sanat, spor, çevre, aile planlaması gibi yarı kamusal sayılan diğer alanlar için de durum aynıdır. Üçüncü sektör, kamunun küçültülmesi sonucu bu sektörün ürettiği bazı hizmetleri ve özel sektörün yetersiz ürettiği bazı hizmetleri yeni sosyal refah anlayışına bağlı olarak üretmektedir. Gönüllü kuruluşların hedefledikleri alanlar; yoksullukla mücadele, eğitim ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, kamunun yükünün azaltılması, sosyal refahın artırılması v.b.dir. Üçüncü sektör tarafından üretilen kamusal hizmetlerin temel özellikleri (Weisbrod,1986:12); kamu sektörünün üretiminde ve finansmanında sorunlarla karşılaştığı kamu yararı ağırlıklı hizmetler; kamu mallarını ikame etmeye yönelik özel mal ve hizmet üreten özel sektöre alternatif mal ve hizmet üretimi; tam kamusal mal ve hizmet özelliği taşımayan mal ve hizmet üretimi; belirli bölgelerde yoğunlaşmış kollektif mal ve hizmet üretimidir. Son 20 yılda kamudan da, özel sektörden de yüksek bir büyüme hızı gösteren Amerikan üçüncü sektörü, ABD’nin en büyüyen sektörüdür. ABD’inde 1.1 milyon gönüllü kuruluş 1993 rakamlarıyla tam 125 milyar doları kontrol etmişlerdir. 125 milyar doların yüzde 46’sı dini kurumlara, yüzde 11.3’ü eğitime, yüzde 8.22’si sağlığa, yüzde 7.5’i sanata, yüzde 2.5’i çevreye, yüzde 4.1’i toplumsal amaçlara, yüzde 9.3’ü insan hizmetlerine, yüzde 1.4’ü uluslararası amaçlara, yüzde 10.1’i de değişik amaçlara ayrılmıştır (Mahmatlı,1996: 46). Amerika’da hastanelerin yüzde 70’i kar amacı taşımayan özel kuruluşlardır. Hollanda’da psikiyatrik hastane bakımı, ayaktan mental hastalık tedavisi, toplum hemşireliği ve evde hemşire bakımı hizmetleri için bir sigorta fonu (AWBZ) vardır. Hastalık fonları gönüllü kuruluşlar statüsünde ve genellikle bölgesel düzeyde çalışmaktadırlar (Belek, 1994:109). 7 Gönüllü kuruluşların iş hacimlerinin küçüklüğü, bağımsızlıkları ve değişik amaçları olması; devlet ve iş dünyası kuruluşlarında pek bulunmayan bir dinamizm ve yaratıcılık sağlamaktadır. Kalkınmanın yeni zenginlikler yaratmasına, bunlara aracı olmaya ve yenilikçi gönüllü hareketlere ihtiyaç vardır. Gönüllü kuruluşlar sosyal eniyiyi yönlendirip kurum ve değerleri yenileyebilmektedirler (Clark, 1994:27). IV-KAMU HİZMETLERİNİN ÖZELLEŞTİRİLMESİNDE GÖNÜLLÜ KURULUŞLAR Devlet, pazar ve toplum arasındaki denge ve bölüşümün düzeltilmesi yönünde yeniden düzenlenmiş bir kamu sektörü önem taşımaktadır. Bu açıdan kamu hizmetlerinin sunumunda üçüncü sektörün rolü ve gönüllü kuruluşların nasıl örgütleneceği konularına esnek ve pragmatik bir yaklaşımı geretirmektedir. Refah hizmetlerinin gönüllü kuruluşlara bırakılmasıyla buğünkü refah devleti uygulamalarına son verilirse vergi yükü azalacaktır. Öte yandan buğün bireyler, devlet eliyle yürütülen ve vergi ile finanse edilen bir yardım mekanizması olduğunu bildiği için gönüllü yardıma ilgi duymamaktadır. Devletin bu alandasn çekilmesi, hem vergi yükünü azaltacağı ve hem de bireyin sorumluluğunu yükselteceği için gönüllü yardım mekanizması gerek duyulan boyutta işlemeye başlayabilmektedir (Savaş,1994:204). Özelleştirme, gönüllü kuruluşların mal ve hizmet sağlamasına dayanılarak da yapılabilir. Kurum ya arzu edilen faaliyeti üstlenmek için özellikle kurulmuş olabilir ya da zaten mevcuttur. İnsanların biraraya gelerek bu işleri yapacak bir kurum oluşturmalarına ve para, zamanlarını gönüllü olarak harcamalarına neden olacak ortak bir amacın olması gerekmektedir. İlgi grubu coğrafi olabilir. (Örneğin, daha çok yerel güvenlik, daha temiz caddeler, daha fazla yerel dinlence olanakları vb. için konut sahipleri ve komşuların kurdukları birlikler gibi.) Gönüllü gruplar bazı değerli özel malların-o mal coğrafi olarak yerelleştirilmiş olsa bile- kollektif olarak kullanımı için biraraya gelebilirler. Belirli hastalıklar (kalp, akciğer v.b) ve bazı sosyal sorunlar (aile planlaması, evli olmayan anneler, uyuşturucu bağımlılığı gibi) konusunda belirli endişeleri olan bazı insanlar biraraya gelerek yardım kurumları kurabilir. Bu yardımseverlik yoluyla özelleştirmedir (Savas,1995:148). Gönüllü örgütler aşağıdaki durumlarda hizmet sağlayabilir (Savas,1994: 149): “ihtiyaç ve talep belirgin ve sürekli ise”, “yeterli sayıda kişi hizmeti vermeye istekliyse”;“hizmet grubunun teknik ve maddi olanakları hizmeti vermeye elveriyorsa”, “sonuçlar grup için önemli ve manevi bir haz sağlayacak ise. Gönüllü katılım yönteminde, kamu hizmetlerinin bir bölümü vakıflar, dernekler, meslek kuruluşları, kooperatifler ve diğer gönüllü kuruluşlar tarafından yerine getirilmektedir. Bu yöntemle yerel idareler açısından çok değerli bir insan gücü kaynağı oluşturulabilmektedir. Daha önceki yıllarda geleneksel olarak itfaiye, ilk yardım, okul yapımı, cadde temizleme, koruyucu devriye ve kütüphanede çalışmak gibi alanlarla sınırlı kalan gönüllü hizmetler, günümüzde çevre koruma ve çevresel etki değerlendirmesi çalışmaları, bilgisayar yazılım programlarının hazırlanması, büyük çaplı kamu projelerinde danışmanlık gibi alanlara yayılmış bulunmaktadır (Muter, 1994:155). Yardımsever örgütler, gönüllü çabaları ile yardıma muhtaç kimselere birçok hizmet sağlamaktadır. 8 Özellikle gelişmiş birçok ülkede kamu hizmetlerinin önemli bir kısmı gönüllü kuruluşlar aracılıyla yerine getirilmekte ve bu yolla devlet devlet bütçesinde büyük miktarda tasarruf sağlanmaktadır. Kamu ekonomisi, piyasa ekonomisinin ve üçüncü sektörün ürettiği mal ve hizmetlerin üretimine müdahale etmemelidir. Ancak, bu iki kesimin yetersizliği ve başarısızlığı durumunda kamu ekonomisi devreye girmelidir. Kişisel sosyal hizmetler sağlamakta üçüncü sektörün rolü, sivil toplumun yapısı ve üçüncü sektör ile sivil toplum arasındaki ilişki hakkındaki çoğu güncel tartışmalar, üçüncü sektör ve devlet veya sivil toplum ve devlet arasında çarpıtılmış veya yanlış yorumlanan bir rekabet modeline ve /veya çelişkiye dayanan açık bir Neo-Liberal sapmayı yansıtmaktadır. Neo-Liberal yaklaşımda başlıca amac, İskandinav ülkelerinde refah devletini gayri meşru kılmak, küçültmek ve sonunda bunun yerine asgari bir sosyal güvenlik neti koymak olarak görülmektedir. Dolayısıyla bu çabaların başlıca hedefi politik ve ideolojiktir (Pestoff, 1995:1). Benzer şekilde, kamu sektörüne piyasa mekanizmaları sokulması, kişisel sosyal hizmetlerin özelleştirilmesi ve hizmetlerin kontratlara bağlanması ile sivillere daha fazla “tercih özgürlüğü” sağlamak hakkındaki çoğu tartışmadda, piyasa verimliliğinin politik mekaniznmalardan üstün olduğu modeline dayanan benzer bir Neo-Liberal sapmayı yansıtır. Refah Devleti'ni yeniden şekillendirmek için, mevcut alternatiflerin daha ayrıntılı, daha bilinçli tanımlamaları gerekmektedir. Bu kamuya karşı özel ve devlete karşı piyasa şeklinde olmayıp, fakat daha ziyade bir alternatifler çoğulculuğuna dayanmalı, üçüncü sektörün refah devletinin yenilenmesi sürecine vatandaşları katması ve aralarında yatay dayanışma için daha fazla yer açabileceği şekilde olmalıdır. Ancak üçüncü sektör ne devlete ve ne de devlete karşı bir alternatif olarak değil, bunları tamamlayıcı olarak görülmelidir. (Pestoff,1995:1). Kişisel sosyal hizmetlerin özelleştirilmesi, üçüncü sektör bırakıldığında, bu hizmetlerin temini demokratik duruma getirilecektir. Sosyal hizmetlerin sağlanmasında gönüllü kuruluşlara daha fazla yer verilmesi otomatik olarak devletin rolünü azaltmaz. Sosyal hizmetler kontratlı yapılsa veya rekabetçi organlar tarafından temin edilse bile, yine de devlet sosyal hizmetlerin başlıca finansörü olarak görülmektedir. V-SONUÇ Yirminci yüzyılın sonunda, ulusal ve uluslararası üçüncü sektör hareketi ile yönetilen vatandaşın yöneten aşamasına geçiş dönemi ve ekonomik, toplumsal ilişkilerde devletten daha çok toplumun kendi içsel dinamikleri tarafından yönlendirilmesi gerektiği görüşü ön plana çıkmıştır. Vatandaş rolündeki bu değişim, 2000’li yılların üçüncü sektörün egemenlik yılları olacağını göstermektedir. Gönüllü kuruluşlar devletin çeşitli konulardaki hizmetlerine katkı sağlayarak devletin yükünü azaltabilirler. Dolayısıyla özellikle gelişmekte olan ülkeler gönüllü kuruluşları sayesinde eğitim, sağlık gibi konularda eksikliklerini kapatabilmeleri mümkündür.. Üçüncü sektörün gelişmediği toplumlarda demokratik gelişme azdır. Demokraside vatandaşlar örgütlenmedikçe bu boşluktan anarşi, terör ve yolsuzluklar kolaylıkla artmaktadır. Çözüm sivil toplum örgütlenmesidir. Her çağdaş demokrasi ancak üçüncü sektörü kadar güçlüdür. Çoğulcu toplum yapısı içinde yer alan gönüllü kuruluşlar, sosyo-politik yaşamın önemli bir parçasıdır. Üçüncü sektör, hem ulusal 9 hem de uluslararası düzeyde bilinçli ve duyarlı bir kamuoyu oluşturulmasında ve siyasal irade üzerinde baskı grubu oluşturulmasında, tabandan başlayan vatandaşlar hareketi olarak da etkilidir. Sosyal refah hizmetlerinin ortak üreticileri olarak vatandaşların daha fazla işe katılmalarını teşvik etmenin temel bir yolu, üretim sürecinin kendisi içinde onlara daha büyük bir toplu etkileyiş ve pazarlık gücü sağlamaktır. Topluma birşeyler verebilme, yönlendirebilme etkileme gibi düşüncelerden hareket eden gönüllülük anlayışı, aslında, toplumumuzda da uzun bir geçmişe sahiptir. Yüzyıllar öncesinden, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde var olan vakıf müessesesi, bu anlayışın Türk toplumunda çok köklü bir şekilde yerleşmiş olduğununıun en güzel örneğidir. Ülkemizde yerelleşme, özelleştirme v.b yapısal reformlar yanında gönüllü kuruluşların sağlıklı bir biçimde geliştirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde devlete bağlı birimler mevzuatın kısıtlayıcılığından aşmak için vakıf kurup resmi işlemlerin akışını daha hızlı sağlamayı hedefliyorlar. Bu çercevede vakıf, bürokrasiyi engellemede bir araç olarak kullanılmakta ayrıca vakfa bir şirket kurarak devlet ticari alana girmektedir. Ancak teori ve uygulamada vakıf devlet dışıdır. Dolayısıyla ülkemizde vakıf kurumu yeniden yapılandırılmalıdır. Çoğulcu demokrasinin sağlıklı işlemesi için örgütlü toplum gerekir. Ülkemizde demokrasinin yerleşip, daha da kökleşmesi için örgütlenme ve gönüllü kuruluşlar büyük önem taşımaktadır.Ülkemizde devlet-sivil toplum dengesi, devlet lehine çok fazlasıyla bozulmuştur. Dolayısıyla siyasette, ekonomide, kültür hayatımızda devletin yeri ve rolü azaltılmalıdır. Ülkemizde üçüncü sektörün kısa zamanda yeni sorumluluklar kabul etmesi için gerekli kapasite ve sorumluluğu artırılması sağlanmalıdır. Özellikle kamusal sosyal refah hizmetlerinin büyük çaplı yeniden organizasyon süreçleri sırasında, vatandaşlar refah hizmetlerinin ortak üreticileri olarak katılımını kolaylaştırmak amacıyla gerekli yapılar veya kurumlar oluşturulmalıdır.Gönüllü kuruluşların artması ve mevcutların faaliyetlerinin gerilemesi demokrasinin sağlamlaşmasını güçlendirerecektir. Toplumumuzda gelişme, siyasetteki gelişmenin önüne geçmiştir. Artık tüm çözümleri devletten bekleme alışkanlığının aşılmaya başlandığı toplumuzdaki gelişmelere, toplumun içinden çıkan çözüm arayışlarını ön plana çıkaracak üçüncü sektörümüzün çağdaş demokrasilerdeki gelişmesi paralelinde bağımsız bir sektör olarak örgütlenmesini sağlayacak mekanizmalar kısa sürede sağlanmalıdır. 21. Yüzyılda hükümet dışı örgütler bir çok sorunu çözümleyecek ve bu yüzyıl bir kalkınma gücü olduğu görülen gönüllü kuruluşların misyonunu daha çok ışık tutacaktır. Devlet ve toplum, özel ve kamusal arasındaki sınırlar katı bir şekilde kaldıkça, işlerliği göreli olarak daha azalan ve yetersizleşen bir Refah Devleti'ne daha çok şey ödemek zorunda kalacağız. 10 YARARLANILAN KAYNAKLAR AKTAN, Coşkun Can (1995), 21.Yüzyıl İçin Yeni Bir Devlet Modeline Doğru Optimal Devlet, Kamu Ekonomisinin ve Yönetiminin Yeniden Yapılanması ve KüçültülmesineYönelik Öneriler, İstanbul: TÜSİAD Yayınları AKTAN, Oşkun Can (1995), 21. Yüzyıl İçin:”Yeni Toplumsal Sözleşme, İzmir : T Yayınları ALPAY, Şahin (1991), “Türkiye’de Devlet-Sivil Toplum Dengesi Yeniden Kurulmalı”, Sivil Toplum, (Ed. Yurdakul FİNCANCI), İstanbul: TÜSES Yayınları, BALOĞLU, Zekai (1996), “Dünya’da kopan Fırtına: Üçüncü Sektör”, III. Sektör Dergisi, Nisan BALOĞLU, Zekai (1994), Türkiye Üçüncü Sektör Raporu-Sorunlar ve Çözüm Önerileri, İstanbul: Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı Yayın. No.:1 BELEK, İlker (1994), Sosyal Devletin Krizi ve Sağlığın Ekonomi Politiği, İstanbul: Sorun Yayınları. CANTZEN, Rolf (1994), Daha Az Devlet Daha Çok Toplum, (Çev. Veysel Atayman), İstanbul:Ayrıntı Yayınları CLARK, John (1994), Kalkınmanın Demokratikleşmesi-Gönüllü Kuruluşların Rolü, Ankara: T. Çevre Vakfı yayınları DEVRİM, Fevzi (1995), Kamu Maliyesi, Ankara:Rem Matbaası DRUCKER, Peter F. (1994), Kapitalist Ötesi Toplum,(Çev.Belkıs Çorakçı), İstanbul: İnkılap Kitabevi Yayınları DRUCKER, Peter F. (1993), Yeni Gerçekler, İstanbul:TÜrkiye İş Bankası Yayın No.:315/25 (Çev. Birtane Karanakçı), DRUCKER, Peter F. (1992), Gelecek İçin Yönetim, (Çev. Fikret Üçcan), İstanbul: Türkiye İş Bankası yayın No.:327/34. KEANE, John (Der.)(1988), Sivil Toplum ve Devlet-Avrupada Yeni Yaklaşımlar, (Çev.E.Akın, A. Çiğdem vdg.), İstanbul: Ayrıntı Yayınları KORTEN, David C.(1994), 21. Yüzyıla Yaklaşırken Gönüllü Hareket ve Küresel Gündem, Ankara: T. Çevre Vakfı Yayınları NAZLIOĞLU, Meral D. (1994), “Gönüllü Kuruluşların Toplumdaki Yeri”, Gönüllü Kuruluşlar Toplantısı, 22 Şubat 1994, Ankara: Türkiye Çevre Vakfı. MAHMATLI, Serap (1995), “Dünyada Yeni Salgın ve NGO Cenneti ABD”, III. Sektör Dergisi, ekim 11 MUTER, Naci (1994), “Yerel Yönetim Hizmetlerinin Özelleştirme Sempozyumu, Ankara:Takav Matbaası Özelleştirilmesi”, PESTOFF, Victor A. (1995), “Beyond Exit and Voice: Citizens as Co-Producers”, The EGOS Colloquium in İstanbul, 6 July, 1995 PETERS,B. Guy (1994), “Alternative Models of Governance: the Changing State and Public Service”, Berlin:IPSA World Congress, Paper RC 27. ROSANVALLON, Pierre (1988), “Toplumsal Görünürlüğün Çöküşü”, (Çev. Ahmet Çiğdam), Sivil toplum ve Devlet-Avrupadaki Yeni Yaklaşımlar, (Der.John KEANE), İstanbul: Ayrıntı Yayınları SAVAS, E. S. (1994), Daha İyi Devlet Yönetiminin Anahtarı: ÖZELLEŞTİRME (Çev. Ergün YENER) , MPM Yayın No.:517 SAVAŞ, Vural (1994),” Politik Yozlaşma ortamında Refah Devleti’nden Minimal Devlet’e”, Politik Yozlaşma ve Şeffaf Yönetim Sempozyumu, İzmir, 14/15 Nisan 1994. ŞAYLAN, Gençay (1995) Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi,Ankara: İmge Kitabevi. URAL, Engin (1994), “Gönüllü Kuruluşlar Kavramına Genel Bir Bakış”, Gönüllü Kuruluşlar Toplantısı, 22 Şubat 1994, Ankara: Türkiye Çevre Vakfı Yayını. WEISBROD, Burton A. (1986), “Toward a Theory of The Voluntary Nonprofit Sector in a Three-Sector Economy”, The Economics of Nonprofit Institutions, Susan Roce-(Ed.), Newyork: Oxford University. 12
© Copyright 2024 Paperzz