bakteri düşmanı naylon

BAKTERİ DÜŞMANI NAYLON
HAZIRLAYAN ÖĞRENCİLER
Ilgın KİŞİOĞLU ( 8- G )
Müge DEMİRSOY ( 8- G )
DANIŞMAN ÖĞRETMEN
GÖKHAN TUFAN
İZMİR - 2014
İÇİNDEKİLER
1. Projenin Amacı
2. Projenin Hedefi
3. İnsan sağlığını etkileyen faktörler nelerdir?
4. Gözle göremediğimiz küçük canlılar (Mikroorganizmlar)
5. Geçmişten günümüze gümüş
6. Gerçekleştirilen faaliyetler
7. Sonuçların değerlendirilmesi
8. Literatür taraması
PROJENİN;
AMACI:
Gümüş metalinin anti bakteriyel özelliğini kullanarak naylonun yapısına katılması ve
oluşturduğumuz naylonla bilgisayar klavyelerinin kaplanması.
HEDEFİ:
Bugünlerde sık sık anti bakteriyel sözünü duymaya başladık. Her gün bir gazete ya da dergi
köşesinde anti bakteriyel ürünlerle karşılaşıyoruz. Biz de bu gazete ve dergilerdeki
yazılardan etkilenerek gümüş metalinin anti bakteriyel özelliğini kullanarak naylon üretmeye
ve ürettiğimiz naylonla da bilgisayar klavyelerini kaplamaya karar verdik.
İNSAN SAĞLIĞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER NELERDİR?
Dünya Sağlık Örgütü tarafından bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olarak
tanımlanan sağlık kavramını etkileyen üç temel unsur insan, hastalık yapıcı etmenler ve
çevredir. İnsanın dışındaki her şey olarak nitelendirilen içinde yaşadığımız çevre, hastalıklara
yol açan en önemli etkenlerin başında gelen mikroorganizmalarla her an temasta
bulunduğumuz ortamdır.
GÖZLE GÖREMEDİĞİMİZ KÜÇÜK CANLILAR (MİKROORGANİZMALAR)
Aslında onları göremiyoruz ama çevremizi, üzerimizi ve hatta kendimizi milyarlarca
mikroskobik canlıyla paylaşıyoruz. Sözünü ettiğimiz canlılar dünya üzerindeki biyokütlenin
%80-90’ını oluşturan mantarlar, bakteriler, mikroplar, virüslerdir. Her gün solunum ve sindirim
yolları ile de binlercesini içimize alıyoruz. Aslına bakarsanız, mikroplar ve bakterilerin dünya
üzerindeki geçmişleri insanoğlundan daha eskidir. Dünya üzerinde bu mikroorganizmalardan
sonra boy gösteren insanoğlu, varlığını ve yokluğunu bir bakıma bu organizmalara borçludur.
İyi olarak sayabileceğimiz bakterilerin elbette birçok faydası bulunmaktadır. Örneğin, yoğurt
ve ekmekte olduğu gibi. Burada söz konusu olanlar ise istenmeyen mikroorganizmalardır.
Onlardan nasıl uzak durabiliriz? Ya da onları kendimizden nasıl uzak tutabiliriz?
Günümüzde yaşam koşullarının değişmesi ve bireylerin zamanlarının çoğunu ev dışında
geçirmeleri, değişen beslenme alışkanlıkları ve ulaşım olanakları, uluslar arası ziyaretler gibi
faktörler, mikroorganizmaların, toplu yaşam alanlarında kolayca bireyden bireye geçişine ve
bulaşıcı hastalıkların artmasına neden olmaktadır. Mikroorganizma miktarının belli oranın
üzerine çıktığı koşullarda, kişisel ve çevresel özelliklere bağlı olarak değişik şiddetlerde
bulaşıcı hastalıklar hatta salgınlar (epidemi) ortaya çıkabilmektedir. Toplumun sağlıklı
olabilmesi için toplumu oluşturan bireylerin sağlıklarının korunması gerekmektedir. Bu
nedenle,
yaşadığımız
ve
çalıştığımız
ortamlarda
kullandığımız
ürünlerde
hijyenin
sağlanması, bir başka deyişle ortamın hastalık oluşturabilecek mikroorganizmalardan
arındırılması giderek önem kazanmaktadır.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GÜMÜŞ
Gümüşün ilk kez M.Ö. 3100 yıllarında Mısırlılar ve M.Ö. 2500 yıllarında Çinliler ve Persler
tarafından kullanıldığı biliniyor. Bu eski uygarlıklar enfeksiyonları ve gıda bozulmalarını
önlemek amacıyla gümüş kap kullanırlarmış. M.Ö. 800 yıllarına doğru gümüş, Nil nehri
civarında para olarak kullanılmaya başlanmış. Fenikeliler döneminde su, şarap ve sirke
gümüş şişelerde saklanarak mikrobiyal bozulmaları engelledikleri söyleniyor. Romalıların
yaralanmalarda, kırılmalarda ve deri hastalıklarında gümüş nitrat kullandığı biliniyor. M.Ö. 69
yılındaki ilaç kitaplarında gümüş nitrat, mikrop öldürücü etkisi ile geçmişti. Kraliyet aileleri ve
zengin aileler günlük hayatlarında gümüş tabaklardan yemek yerler, yemeklerini gümüş
kaplarda saklarlardı. Doktora ihtiyaçları yoktu, halk ise genellikle hastaydı.
“Ağzında gümüş kaşıkla doğmak” diye bir deyim vardır. Bu deyim, şanslı insanlar için
kullanılır. Eskiden zenginler yeni doğan çocuklarına emmesi için gümüş kaşık verirlerdi.
Böylece, çocuk hastalıklara karşı korunmuş oluyordu. Avrupa 'da, veba salgınında kıtanın
neredeyse 1/3 ’ü ölmüştü. Ancak, çingeneler gümüş ve kalay işleri ile çok uğraştıkları için hiç
bir şey olmamıştı.
Modern tıbbın babası sayılan Hipokrat notlarında gümüşün iyileştirici ve enfeksiyon
oluşumunu azaltıcı bir madde olduğunu belirtmiş. 19. yy’ın sonlarına doğru, bir botanikçi olan
İsviçreli bilim adamı Karl Wilhem von Nageli, gümüşteki bu mikrop öldürücü etkinin gümüş
iyonlarından kaynaklandığını tespit ediyordu. 1900 lü yıllarda ise süt şişelerine gümüş paralar
atılarak sütün uzun süre taze kalması sağlanmaya çalışılmış. Antibiyotikler geliştirilmeden
önce gümüş bileşikleri, enfeksiyonlara karşı kullanılmış.
GERÇEKLEŞTİRİLEN FAALİYETLER
1. Aşama:
20 ml saf su içerisinde 0,12 g hekzadimetilenamin maddesini çözdük. Naylonu oluştururken
birbirine karışmayan hekzadimetilenamin çözeltisi ile adipoilklorür çözeltisini bir araya
getirdiğimizde kullandığımız maddelerin özelliği gereği ortamda bir miktar hidroklorik asit
çözeltisi oluşacağından bunun etkisini yok edebilmek için 20 ml olarak hazırladığımız
hekzadimetilenamin çözeltisinin içine 0,08 g sodyum hidroksit çözeltisi ilave ettik. 20 ml
olarak hazırladığımız bu çözeltiyi 10 ml lik çözeltiler halinde iki behere böldük. Gümüşün
antibakteriyel özelliğini kullanabilmek için oluşturacağımız naylonun yapısına gümüş nitrat
maddesinin katılması gerekiyordu. Bu sebepten sodyum hidroksit ve hekzadimetilenaminden
oluşan 10 ml lik çözeltilerden birinin içine 0,1 g da gümüş nitrat koyduk. Gümüş nitrat ilave
eder etmez çözelti birden koyu bir renk aldı. Çözeltiyi süzgeç kağıdından geçirerek ayrı bir
behere aldık.
2. Aşama:
Adipoilklorür çözeltisini hazırlayabilmek için kloroform, aseton gibi organik bir çözücü içinde
çözmemiz gerekiyordu. Biz de organik bir çözücü olan siklohekzanı kullandık. 20 ml
siklohekzan içine 0,18 g adipoilklorür maddesini koyduk ve çözeltiyi hazırladık. Bu çözeltiyi
de 10 ml lik iki çözelti halinde iki behere böldük.
3. Aşama:
Hekzadimetilenamin ve adipoilklorür çözeltilerinin karıştırılması belki de en önemli aşamaydı.
Çünkü bu iki çözeltiyi bir araya getirirken yoğunluğu büyük olanın üstüne yoğunluğu küçük
olan çözeltiyi katmak gerekiyordu. Bizde son derece dikkatli bir şekilde yoğunluğu büyük olan
sulu çözeltimiz üzerine yoğunluğu küçük olan adipoilklorür çözeltimizi behere dairesel
hareketler yaptırarak döktük. 10 ml lik içinde gümüş nitrat bulunan hekzadimetilenamin
çözeltisi ile 10 ml lik adipoilklorür çözeltisini bir araya getirerek gümüş nitratlı naylon, 10 ml lik
içinde gümüş nitrat bulunmayan hekzadimetilenamin çözeltisi ile de diğer 10 ml lik
adipoilklorür çözeltisini bir araya getirerek normal naylon elde ettik. Çözeltilerin iki ayrı faz
oluşturduklarını gördük. Bu fazlar arasına cam bageti daldırıp yukarı doğru çekip naylonu
cam bagete sardık.
4. Aşama:
4 adet petri kabına Triptik Soya Agar (TSA) besi ortamı hazırladık. Bu besi ortamlarına E.coli
ve S.aureus bakterilerini ektik. Gümüş nitratın antibakteriyel özelliği olduğunu gösterebilmek
için E.coli ve S.aureus bakterisi bulunan 2 adet besi ortamına 20 ml su içinde 0,2 mg olarak
çözdüğümüz gümüş nitrat çözeltisini ilave ederek 24 saat beklemeye bıraktık.
SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Besi ortamlarındaki bakterilerin çoğalması incelendiğinde gümüş nitrat ilave edilen ortamdaki
bakterilerin hemen hemen hiç çoğalmadığı görüldü. Buradan hareketle yapısına gümüş nitrat
katılmış naylon üreterek bu naylonlarla da bilgisayar klavyelerini kaplayıp gümüş nitratın
antibakteriyel özelliği sayesinde daha güvenli bir ortam oluşturularak mikroorganizmaların
yarattığı tehlikelerden en üst düzeyde korunmuş olacağız.
KAYNAKLAR:
1. http://nanoenarge.com.tr/sayfa.asp
2. http://www.das.org.tr/kitaplar/kitap2005/7-05.pdf
3. http://www.nanokar.com/
4. http://ukmk11.ogu.edu.tr/arsiv/ukmk6/sunu/OP024.pdf
5.http://maycalistaylari.comu.edu.tr/kimya2/sunumlar/katilimci/a_grubu_proje_sunumu_grup_
bakteriyofaj.pdf
6. http://www.ctf.edu.tr/stek/pdfs/60/6015.pdf