balkan müslümanlarının son durumu

RAPOR
BALKAN MÜSLÜMANLARININ
SON DURUMU
Adnan Ġsmaili
Eylül 2013
1
Balkan Müslümanlarının Son Durumu
GİRİŞ
Balkan Yarımadası, Avrupa ve Asya arasında uzanan bir sınır bölgesi olup, denizlerde de Afrika ile
sınır oluĢmaktadır. Bu bölgeyi Ģu ülkeler oluĢturmaktadır: Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan,
Romanya, Arnavutluk, Makedonya, Kosova, Karadağ, Sırbistan, Bosna Hersek, Hırvatistan ve
Slovenya. Son 7 ülke 90‟lı yıllarda yıkılan Federatif Yugoslavya Cumhuriyetini oluĢturmaktaydı.
Doğu‟da komunizmin çöküĢüyle ve Yugoslavya‟nın dağılmasıyla Balkan Müslümanları yeni
sorunlarla karĢı karĢıya geldi. Hepimizin malumudur ki, Bosna‟da yaklaĢık 200.000, Kosova‟da
onbinlerce müslüman ciddi bir kıyıma uğradı. Özellikle 1995 yılında Srebrenitsa‟da sadece birkaç
gün içinde 7000 müslümanın katledilmesi, Balkan müslümanlarına karĢı yapılacak zülüm ve
katliamın bir nevi mührü oldu.
Dünyada medeniyet ve kültür anlayıĢının üst seviyede olduğu bir dönemde yaĢanan bu korkunç
gerçeklere rağmen, Balkanlarda müslümanlar var olmaya devam etti. Bugün, müslümanlar fedaral
yapıda olan Bosna Hersek‟te hala çoğunlukta olmaya devam etmektedir. Hırvatistan, Slovenya ve
Romanya‟da tartıĢmasız azınlıktadır. Sırbistan (Sancak ve PreĢova Vadisi) ve Karadağ‟da zayıf
derecede azınlık durumundadır. Kosova‟da kesin çoğunluktadır. Makdeonya‟da nüfusun hemen
hemen yarısı müslümanlardan oluĢmaktadır.
Arnavutluk‟ta istatistiklere göre her ne kadar müslümanların çoğunlukta olduğu gösterilse de, bu
gerçek baĢ döndürücü bir Ģekilde değiĢmektedir.
Doğal olarak Bulgaristan ve Yunanistan‟da Batı Trakya olarak bilinen bölgede
azınlıktadır.
müslümanlar
Dolayısıyla, yapılan tüm araĢtırmalara ve istatistiklere göre Balkanlarda 17 milyon müslümanın
yaĢadığı belirtilmektedir (Türkiye dıĢında Balkanların nüfusu toplam 50 milyon cıvarındadır). Bu
Ģekilde Balkanlarda hristiyanlıktan sonra Ġslam‟ın ikinci din olduğu rahatça söylenebilir.
2
BALKANLAR BUGÜN
Durum Tespiti ve Sorunlar
SavaĢlar ve tranzisyon döneminden sonra Balkanlar, bugün artık düzelmeye baĢladı. En azından
siyasi olarak diyebiliriz. Romanya, Bulgaristan, Slovenya ve Yunanistan gibi bazı Balkan ülkeleri
AB üyesi ülkelerdir. Hırvatistan yeni AB üyesi oldu. Sırbistan, Karadağ ve Arnavutluk‟un üyelik
müzakereleri yakında baĢlayacaktır.
Bosna Hersek‟teki iç siyasi istikrarsızlık, Kosova‟daki (Ģu ana kadar 100 ülke üzerinde Kosovayı
tanımıĢtır) siyasi tanınma sorunları ve Makedonya‟nın Yunanistanla isim sorunları yüzünden bu
ülkelerin AB üyeliği ilgili problemler devam etmektedir. Bilindiği üzere Türkiye‟nin üyelik
müzakere süreci baĢlamıĢ olsa da, malum nedenlerden dolayı bu doğrultuda pek te olumlu
geliĢmeler beklenmemektedir. Sırbistan, Bosna Hersek, Makedonya ve Kosova dıĢında tüm Balkan
ülkeleri NATO üyesidir.
Bu siyasi baĢarılara rağmen Balkanlarda sosyal hayattaki durum pek te iç açıcı değildir. Son olarak
Ġtalya‟yı da etkisine alan ve Avrupayı Ģok eden Yunanistan‟daki ekonomik kriz, çok kolay bir
Ģekilde bölgeyi etkileyebilir. Özellikle Ġtalyan ve Yunan sermayesine büyük sayıda sahip olan
Arnavutluk‟u çok kolay etkileyebilir. Ayrıca Yunanistan ve Ġtalya‟da yaklaĢık 500.000 Arnavutluk
göçmeni iĢçi olarak çalıĢmaktadır.
ÇağdaĢ medeniyet değerlerinin entegre edilmesi ve geliĢtirlmesi için önemli adımlar atılmıĢ
olmasına rağmen hala Balkanların geliĢmesinde bazı engeller mevcuttur.
BOSNA HERSEK
Balkanların tarihten ders almadığının en güzel
örneği Bosna Hersek‟tir. Burası 90‟lı
yıllardaki savaĢlardan en çok zarar gören ülke
oldu. Bugün siyasi istikrarsızlığa sahip bir
ülkedir. Bir taraftan Bosna içindeki “Sırp
Cumhuriyeti” (Republika Sırpska), diğer
taraftan BoĢnak, Sırp ve Hırvatların
oluĢturduğu bir federal yapıya sahiptir. (bu
yapı üçlü cumhurbaĢkanlığı rotasyon sistemi
olarak çalıĢmakta olup, bu sistemin çok
baĢarısız olduğu görünmektedir) Siyasi
sistemin bir nevi Sırbistan ve Hırvatistan‟a
bağlı olması ve zayıf ekonomik geliĢmelerden
dolayı Bosna‟yı Balkanların kör bağırsağı
haline getirmiĢtir. Avro – Atlantik entegrasyonlar, ekonomik yatırımlar çok ağır yürümekte olup
savaĢ acılarının hala taze olması hasebiyle bu cumhuriyetin parçalanma fikri canlı tutulmaktadır.
Bosna‟daki “Sırp Cumhuriyeti”, Sırbistan‟la birleĢme isteklerini hala gündeme getirmektedir.
Bunun gerçekleĢmiĢ olmamasının yegane sebebi uluslararası güçlerin varlığıdır. Fakat uzun vadede
3
Çin ve Rusya‟nın güçlenmesi halinde uluslararası dengelerin bozulma durumu olursa Bosna‟nın
parçalanması kaçınılmazdır.
Bundan dolayı Bosna‟nın güçlenmesi için ABD müttefiki ve NATO üyesi Türkiye‟nin etkisi çok
önemlidir. Bosna‟nın NATO ve AB‟ye üyeliği için her halukarda yardımcı olunması gerekir ki,
ancak bu Ģekilde devletin bütünlüğü korunabilir.
Bosna‟yı pozitif yönde ayıran özellik ise dini durumdur, çünkü bu bölge yerli Müslümanların
Avrupa ile sınırını teĢkil etmektedir. Bosna tarihsel anlamda güçlü bir Ġslam ilahiyat kökenine
sahiptir. Çünkü 5 asırlık Gazi Hüsrev Bey Medresesi ve Saraybosna Ġslami Bilimler Fakültesi, bu
topraklarda gerçek Ġslam geleneğinin oluĢmasında büyük rol oynamıĢtır. Doğal olarak savaĢ ve
savaĢ sonrası sorunlar, yeni sorunları getirdi ve Bosna‟da ki bazı dini gruplardan dolayı Bosna‟ya
radikal dinci imajı verilmeye çalıĢılmıĢtır. Fakat gerçek Ģu ki, Bosna, Avrupa‟da ki Ġslam bayrağını
taĢıyacak Balkan müslümanların entellektüel kapasitesi olan en önemli merkezlerinden biridir.
Sadece ekonomi, kültür, bilim alanında yeni yatırımlara ihtiyaç vardır.
ROMANYA
Romanya, Güneydoğu Avrupa‟da bulunan
ve 20.1 milyon nüfusa sahip bir ülkedir.
Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra VarĢova
Paktı‟nın bir parçası olan Romanya‟da,
Berlin Duvarı‟nın yıkılmasıyla Romen
toplumunun demokratikleĢme ve ülkenin
Avrupa – Atlantik entegrasyonu süreci
baĢlamıĢtır. Öyle ki, Romanya Mart
2004‟te NATO, Ocak 2007‟de de AB üyesi
olmuĢtur.
Romanya‟da inanç özgürlüğü Anayasa ile
taahhüt edilmiĢ ve her dini topluluğa
mensubu kadar maddi destek sağlanmaktadır. Resmi olmayan bir istatistiğe göre Romanya‟da kırsal
ve Ģehirsel bölgelerde, onlarca farklı topluluk içerisinde 70.000‟e yakın Türk, Tatar, Arnavut v.b.
Müslüman yaĢamaktadır. Günümüzde Romanya‟da 50‟ye yakın müslüman topluluklar mevcuttur.
Müslümanların %80‟i Köstence‟de, %12‟si Tulça‟da, geri kalanları ise BükreĢ, Ġbrail, Galati,
Kalarasi, Yergöğü, Oltenita, Turnu Severin v.b. Ģehirlerde yaĢamaktadırlar. Romen Ġslam
topluluğunda yaklaĢık 35 imam görev yapmaktadır.
Ġslam topluluğunun maddi kaynağı Müslümanların aralarında topladıkları bağıĢlardan, devlet
desteğinden ve yabancı Ġslami kuruluĢların desteğinden oluĢmaktadır.
Romanya‟da bu alanda aktif olarak faaliyet gösteren ve azınlıklardan bağımsız olan kuruluĢ ise,
1990 yılında, Müslüman üniversite öğrencilerinin haklarını muhafaza etmek ve Ġslam‟ın
yaygınlaĢması amacıyla Romanya Müslüman Üniversite Öğrencileri Birliği olarak kurulan
Romanya Ġslami ve Kültürel Birliği‟dir.
4
Müftü dıĢında, Romanya‟da 23 üyeden olĢan bir Ġslam Meclisi de mevuttur. Meclis devamlı olarak
toplanmakta ve din ile ilgili olan kurumsal ve disiplin sorunlarını görüĢmektedir.
Romanya‟da resmi olarak Ġslam topluluğunu temsil eden çok sayıda sivil toplum kuruĢulunn
olmasına rağmen, aralarında aktif olarak faaliyet gösteren STK‟ların sayısı azdır. Bu kuruluĢlar
azınlık toplulukların (Türk ve Tatar) temsilcileri olup, parlamentoda temsil edilme, tüm anayasal
hakların tanınması, devlet kurumlarında anadillerini kullanma v.b. haklara sahiptirler.
Örneğin, Müslüman Türk Demokrat Birliği 1990 yılında, Romanya‟da ki Türk – Tatar halkının
milli ve manevi değerleri alanında faaliyet gösterme amacıyla kurulmuĢtur. Daha sonraları bu
kuruluĢ Türk Demokrat Birliği ve Müslüman Türk ve Tatar Demokrat Birliği olmak üzere iki farklı
kuruluĢa bölündü.
1900‟lerde, sadece Dobruca‟da 238 cami bulunmaktaydı, oysa günümüzde Romanya‟da, sadece bir
tanesi cami olmak üzere (Köstence‟de ki cami) onlarca namaz kılma (mescid) yeri mevcuttur. Fakat
Romanya‟da diğer Ġslami tarihi eserler de mevcuttur. Bunlardan birkaçı Ģunlardır: Köstence‟de ki
Hünkar Camii ve merkezi cami, Mankalya‟da ki Esmahan Sultan Camii, Mecidiye Camii, HarĢova
camii, Babadağ Camii ve Tulça Camii.
SLOVENYA
Slovenya Cumhuriyeti Avrupa‟nın
Güneydoğusunda 20.256 km2 „lik
bir alana yayılan ve 2.05 milyon
nüfusa sahip bir ülkedir.
1945 yılında, Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sona ermesinin ardından
Slovenya diğer 5 ülke ile birlikte
Sosyalist
Federal
Yugoslavya
Cumhuriyeti (SFYC) ‟nin kurucularından biriydi. 1991 yılında
Yugoslavya‟da savaĢların baĢlamasıyla bağımsızlığını ilan etmiĢ ve
yoluna bağımsız ve egemen bir
ülke olarak tek baĢına devam etmiĢtir. Slovenya günümüzde Avrupa Birliği (AB) ve NATO üyesi
statüsündedir ve aynı zamanda Frankofon Ülkeler Birliği‟nde gözlemci statüsünde yer almaktadır.
2004 yılı Nisan ayında NATO üyesi, 2004 yılı Mayıs ayında Avrupa Birliği daimi ülkesi statüsünde
olmasına ve ülkede ki Müslüman toplumunun ülke nüfüsunun %2,4‟nü oluĢturmasına rağman ülke
sınırları içerisinde camisi olmayan ender Avrupa ülkelerinden biridir. Slovenya‟da yaĢayan
Müslümanların Lyublyana‟da bir cami inĢaa etme çabaları 1969 yılından itibaren sürmesine rağmen
bu talep henüz gerçekleĢmemiĢtir.
Müslümanların Slovenya‟ya göç etmeleri 60 – lı yıllarda, Eski Yugoslavya döneminde, ülkede ki
endüstriyel geliĢim nedeniyle gerçekleĢmiĢtir. Bu dönem esnasında, doğrusu 1967 yılında Slovenya
Ġslam Birliği kurulmuĢtur. 1998 yılından itibaren Lyublyana‟da olduğu gibi Koper, Celje, Maribor
5
ve Jesenice Ģehirlerinde de mescidler bulunmaktadır. Dini Topluluklar Dairesinin sunduğu verilere
göre, bu mescidler Müslüman topluluğun %5‟nin bile ibadet ihtiyacını karĢılamamaktadır. Aynı
kurumdan yayınlanan ve Slovenya Ġslam Birliği tarafından derlenen verilere göre 1994 yılında
Slovenya‟da 50.000 Müslüman yaĢamaktaymıĢ (bu rakama Bosna Hersek‟ten gelen mülteciler dahil
değildir). 2002 yılında ki nüfus sayımına göre Slovenya‟da Ġslam Birliğine üye 47.488 (toplam
nüfusun %2.4‟ü) vatandaĢ yaĢamaktadır. Bu rakam Müslümanların Katoliklerden sonra ikinci
büyük topluluk olduğunu göstermektedir. Oysa, Ġslam Birliği günümüzde Slovenya‟da yaklaĢık
60.000 Müslümanın yaĢadığını belirtmiĢtir. Ġslam Birliğine göre, kendilerini Müslüman olarak
beyan eden vatandaĢların sayısının artmasında 2002 yılında ki nüfus sayımının 1991 yılında ki
nüfus sayımına kıyasla daha demokratik atmosferde gerçekleĢmesidir.
Son olarak, Slovenya Ġslam Birliği tarafından 14 Eylül 2013 tarihinde Lyublyana‟da inĢa edilecek
olan caminin temel atma töreninin gerçekleĢeceği bildirilmiĢtir. Caminin inĢaatının 2016 yılında
tamamlanması öngörülmektedir. Aldığımız bilgilere bu cami Katar Emirliği tarafından
desteklenecektir. Böylelikle Slovenya‟da ki Müslümanlar da Balkanlar‟da ve Avrupa‟da yaĢayan
diğer Müslümanlar gibi dini ibadetlerini camilerinde gerçekleĢtirme hayaline kavuĢacaklardır.
HIRVATISTAN
Hırvatistan Avrupa, Akdeniz bölgesi ve
Balkanların ortasında, 56.542 m2‟lik bir
alanda konumlanan ve 4.5 milyon nüfusa
sahip bir ülkedir. Nüfus çoğunluğu
bakımından Balkanların 3. ülkesidir.
Hırvatistan 20 ilçe ve bir il – baĢkent
Zagreb‟ten oluĢmaktadır. Ülke SFYC‟nin
dağılmasının ardından bağımsızlığını ilan
etmiĢ, 1992 yılından itibaren ise BirleĢmiĢ
Milletler Örgütü üyesidir. 2008 yılında
Nato üyesi olan Hırvatistan, 2004 yılında
Avrupa Birliği üyeliği için resmi adaylık
elde etmesinin ardından görüĢmeleri
baĢarı ile tamamlayıp 1 Temmuz 2013 tarihinden itibaren AB teĢekküllü üyesi statüsünü
kazanmıĢtır.
Hırvatistan‟da, Zagreb‟in merkezinde Avrupa‟nın en büyük camilerinden biri bulunmaktadır.
Hırvatistan‟da ki Ġslami topluluk hakkında övgü ile bahsedilebilecek önemli noktalardan biri,
Hırvatistan‟ın neredeyse her Ģehrinde Meclisleri bulunan Hırvatistan Ġslam Birliğidir. Organizasyon
dahilinde özellikle öne çıkan iki merkez, Zagreb ve Riyeka‟da bulunmaktadırlar. Riyeka‟da Mayıs
2013‟te Avrupa‟nın en büyük ve en modern camilerinden biri hizmete sunuldu. Bu cami Katar
Emirliği‟nin desteğiyle yapılmıĢtır.
Hırvatistan‟da yaĢayan Müslümanların sayısı hakkında ise sayının artarak büyüdüğünü
belirtebiliriz. Öyle ki, 1971 yılında 18.487 kayıtlı Müslüman vatandaĢ, 1981 yılında ise 23.470
Müslüman vatandaĢ kaydedilmiĢtir. 1991 yılında ki nüfus sayımına göre bu sayı 43.468 idi.
6
Hırvatistan Ġslam Birliği, günümüzde Hırvatistan sınırları içerisinde 28.000‟i aĢkın Müslüman
çocuğun yaĢadığını, doğrusu 100.000‟i aĢkın vatandaĢın kendilerini Müslüman olarak beyan
ettiklerini bildirmiĢtir.
KOSOVA
Bosna ile aynı kaderi paylaĢan Kosova‟da savaĢ
yaralarını hala saramamıĢtır. Ancak 2008 yılında
bağımsızlığını ilan eden Kosova, 100‟ün
üzerinde ülke tarafından tanınmıĢtır. Fakat hala
hiçbir uluslararası kuruluĢa üye olamamıĢtır.
Özellikle Kosova‟nın kuzeyinde (Mitrovica ve
civari) yaĢayan Sırpların, Kosova‟nın kuzeyini
ayırma isteği önemli bir sorun teĢkil etmektedir.
Burda da bu kırılgan siyasi istikrarı, baĢta
Amerika olmak üzere, uluslararası güçler,
dengede tutmaya çalıĢmaktadır. Türkiye‟nin son
yıllarda Kosova‟ya yönelik ilgisi ve her alanda
attığı adımlar, bazı Batı ülkelerinin denge
politikalarını engellemiĢ, yönünü değiĢtirmeye
sebep olmuĢ, böylece güç anlamında Kosova ve bölgede önemli unsur haline gelmektedir.
Ancak bu bölgenin parçalanma sesleri günden güne artmaktadır. Bunun gölgesinde Nisan 2013‟te
Thaçi-Daçiç arasında yapılan antlaĢmaya göre Kosova‟da bulunan sırpların da bölge politikası
oluĢturma hakkı doğmuĢtur.
Kosova‟nın kültürel, dini ve ilmi durumu çok ilginçtir. 70 – li yıllardan beri faaliyette olan PriĢtine
Üniversitesi, yüksek öğrenim sunmuĢtur. Her ne kadar bu alanda baĢarılı olunsa da, dönemin
sisteminden dolayı Osmanlı devletinden ve geleneksel kültürel Ġslam‟dan uzak, komunist ve atesit
bir nesil yetiĢtirmiĢtir. Geçen dönemlerde Türk Eğitim Bakanı‟nın Kosova tarih kitaplarındaki
Osmanlı karĢıtı kavramlarının okul kitaplarından kaldırılması talebini hepimiz biliyoruz. Bu talep
ciddi tepkilere yol açmıĢ ve yabancı düĢmanlığa (ksenofobiye) kadar varmıĢtır. Bu durum ve
okullarda dini eğitimin dahil etmeme mücadelesi, Kosova‟da dini ve entellektüel alanda daha çok
çalıĢmaların yapılması gereğini göz önüne sermektedir. Eğitim alanında yapılması gereken
çalıĢmalar, kültürel projeler ve özellikle PriĢtine ve diğer Ģehirlerdeki medreselerin (imam
hatiplerin) ve Ġslami Ġlimler Fakültesinin güçlendirilmesi Kosova‟da ki Ġslam potansiyelini daha
güçlü hale getirecektir. BaĢta Kosova Diyanet ĠĢlerine, medyaya ve sosyal hayatın diğer alanlarına
yeni yatırımlar kaçınılmazdır. 1999 savaĢından sonra Hristiyan veya liberal soluklu onlarca Batı
sivil kuruluĢları kuruldu. Bunların çalıĢmalarının Ġslam dıĢı bir geleneğe sahip olunması için
toplumda etkileri mevcuttur.
7
SIRBİSTAN
Yugoslavya‟dan kalan bütün alanlardaki miras
Sırbistan‟a aittir. Tüm savaĢlara ve geçiĢ sorunlarına
rağmen bugün Balkanların en önemli ülkesi haline
gelmektedir. AB, Sırbistan‟ı Rusya ve Doğu Blokuna
bırakmamak için her Ģartta AB‟ye entegre etmeye
çalıĢmaktadır. Fakat bu, bu ülkede yaĢayan Müslüman,
BoĢnak ve Arnavut azınlığına zarar vermektedir.
Sancak ve PreĢova Vadisi Müslümanları ikili
görüĢmelere dahil edilmemektedir. Bundan dolayı
özellikle PreĢova bölgesi günden güne Müslümanlar
tarafından terk edilmektedir. Sadece son 20 yılda 11
köy tamamen boĢalmıĢtır. Buna bir örnek olarak
PreĢova Vadisi‟nin Medveca kasabasında bir zamanlar
çoğunluğu oluĢturulan Müslüman Arnavutların sayısı
bugün ise 5000 (beĢ bin) kiĢinin altındadır.
Sırbistan‟daki kültürel ve dini durumdan bahsederken
Sancak‟taki sorunları vurgulamak gerekir. Her ne kadar Sırbistan bu bölgede uluslararası
terörizmden bahsetse de gerçek sorun bambaĢkadır. Burda paralel olarak iki Diyanet ĠĢleri
mevcuttur. Biri Bosna‟ya ruhani olarak bağlı, diğeri ise Sırbistan devletinin muhatab kabul ettiği
Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığıdır. Bu parçalanma PreĢova Vadisini de etkilemĢtir. Burda da biri
PriĢtine‟ye, biri Belgrad‟a bağlı olan iki Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı faaliyet göstermektedir. Bilindiği
üzere Sırbistan‟ın eğitim sisteminde dini eğitim mevcuttur, fakat burada ancak Sırbistan‟ın muhatab
kabul ettiği Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı‟na bağlı kiĢiler din eğitimi verebilmektedir. Bu bakıĢ açısıyla
Sırbistan Müslümanlarının birliğini sağlamak için Türkiye‟ye önemli görev düĢmektedir. Gerçek Ģu
ki Sancağı birkaç defa ziyaret eden Türk yetkililer PreĢova‟yı hiç denecek kadar az ziyaret etti.
(PreĢova, Buyanovtsa ve Medveca Ģehirlerinden oluĢan PreĢova Vadisi‟nde yaklaĢık 100.000
müslüman Arnavut yaĢamaktadır.) Bu durum ordaki Arnavutların tepkisine sebep olmaktadır. ĠĢte
bütün burdaki durumlardan ötürü bütünlüğü sağlayabilmek adına devletlerüstü bir birlik sağlanması
gerekir. Özellikle Balkan Müslüman Birliği‟nin kurulması bütün bu ayrı gayrılıkları bir kenara
atacak ve Balkan Müslümanlarına daha büyük fırsatlar sunacağına inanmaktayız. Özellikle
bölegede azınlıkta olan Müslümanlar için bu birlik, büyük önem taĢımaktadır. ġu anda bu alanda
küçük çapta ki kültürel, eğitim, bilimsel, yayıncılık, medya projelerine yardımcı olunabilir.
Stratejik öneme sahip olan PreĢova Vadisi‟ne daha çok dikkat çekmek gerekir. Bu da oraya ilginin
arttırılması ve boĢaltılmasına engel olunması gerekmektedir. Bunu da oraları Türkiye
Cumhuriyeti‟nden delegasyonların daha sık ziyaret etmeleri ve kültürel, eğitim ve dini anlamda
yatırımın yapılması, aynı zamanda ekonomik yatırımın gerçekleĢmesi ile mümkün olabilir. Örneğin
TĠKA‟nın Buyanovtsa‟da büyük bir okul ve PreĢova‟da bir mederse binasını inĢa etmesi, eğitim
alanında kalitenin geliĢtirilmesiyle bölge halkına büyük moral ve özgüven sağlamıĢtır.
8
KARADAĞ
Coğrafi durumunu göz önünde bulundurarak, denize çıkıĢı
ve Yugoslavya‟dan ayrılma sürecinin savaĢsız geçmesi
avantajı, Sırbistan‟dan ayrılan yeni devlet Karadağ‟ı önemli
bir ülke konumuna getirmiĢ ve geliĢmesi için önemli
adımlar atmaya baĢlamıĢtır. Ülke AB üyeliği yolunda
önemli mesafeler katetmiĢtir. Nufüsü 1.000.000 bile
olmayan ve ciddi siyasi sorunları olmayan bu ülke büyük
ihtimalle Arnavutluk ve Sırbistan‟dan önce AB üyesi
olacaktır. Dini ve kültürel alanda ise Karadağ nüfusunun %
70‟i Slav Ortodokslardan oluĢmaktadır. Çoğunluğu BoĢnak
ve bir bölümü Arnavutlardan oluĢan Müslümanların oranı
% 25‟tir. Dolayısıyla Karadağ Müslümanlarının dini
haklarını uygulamada ciddi bir sıkıntıları yoktur. Ancak azınlıkta olmaları hasebiyle onlara da, diğer
kardeĢlerin yardım elini uzatması gerekmektedir. Yani bir Balkan Müslüman Birliği onlara çok Ģey
kazandıracaktır, ancak bu Ģekilde çalıĢmaları güçlenecektir. Bu alanda TĠKA‟nın yardımıyla inĢa
edilen medrese (imam hatiplerin) ve diğer projeler önemli bir adımı teĢkil edip, daha çok
çalıĢmaların yapılması gerekir.
YUNANİSTAN
AB ve NATO üyesi ve eski bir kültüre sahip olan
Yunanistan, birkaç alanda sıkıntı çekmektedir. Siyasi
planda ise Yunanistan bu dönemde Balkanlarda
pozitif bir güç oluĢturmamaktadır. Yunanistan‟ın
inkar ettiği Çamriya bölgesindeki Arnavutlara ve
Batı Trakya‟da ki Türklere iĢledikleri insanlık
suçları, tüm dünya tarafından bilinmektedir.
Ekonomi alanında iflasın eĢiğinde bir ülke olan
Yunanistan, AB ve Avro Bölgesini tehlikeye atmıĢ
durumdadır. Bu iflas Arnavutluk ve daha geniĢ
bölgeyi de etkileyebilir. Sokrat‟ın torunları malesef
Sokrat‟a yakıĢmayan hareketlerde ısrarla devam
etmekteler. Onlar hala Batı Trakya‟daki Türklere,
Çamriya Arnavutlarına ve Arnavutluk‟ta ki Ortodoks
Arnavutlara dini sorunlar çıkarmaya devam etmekteler. Yani Yunanlar, Yunanistan‟nın Çamriya
bölgesinde yaĢayan 700 bin Arnavut müslümanları tamamen asimile etmiĢ, ayrıca göçmen
Arnavutların asimile edilmesinde önemli rol oynamakta ve bu asimilasyon politikasını da
Arnavutluk‟un güney kısmına da geniĢletmektedirler.
Bu durumlar Türk devletine görev addetmektedir. Balkan Müslümanlarının koruyucusu olarak
Yunanistan‟daki Müslüman azınlığa yardım etmesi, sivil toplum kuruluĢlarının dini, eğitim ve
kültürel projelerine destek sunma gereğini göz önüne sermektedir.
9
BULGARİSTAN
AB ve NATO üyesi olan Bulgaristan,
Müslümanlara karĢı zülüm geleneği
olan ve komunist tarihini miras
edinmiĢtir.
Orda
azınlıkta
olan
Müslüman Türklerinin ve Pomakların
haklarını hiç saygılamamaktadır. Orası
için de Türk dünyasının ve Diyanet‟in
yardımı çok önemlidir, çünkü AB
değerleri oradaki halkın AB‟ye
entegrasyonu için fırsatlar sunmuĢ olsa
da,
onları
Ġslam
kültüründen
uzaklaĢtırma hedefindeler. Balkan
ülkelerinin azınlıkta olan müslüman sayısının ciddi önem arzetmesine rağmen (Türk ve
Pomaklardan oluĢan 1 milyonun üzerinde) temel insan haklarından bile yoksun durumdadırlar.
Komunist rejiminin baskı politikaları sonucu hala Türkler kendi ana dilinde eğitim hakkına sahip
değildir. Bu gibi örnekler çoğaltılabilir.
MAKEDONYA
Yugoslavya‟nın parçalanmasından sonra
kurulan Makedonya hala devlet olma
sorununu
yaĢamaktadır.
Güneyindeki
bölgeden
dolayı
Yunanistan,
isim
konusunda sorun yaratmaktadır. Bu sorun
Makedonya‟nın AB ve NATO üyeliği
yolunda engel teĢkil etmektedir. Bu ülkenin
kilisesini tanımayan Sırbistan‟la, dilini ve
tarihini tanımayan Bulgaristan‟la da
sorunları vardır. Diğer taraftan Makedonya
devleti antik Makedon kimliği oluĢturması
için 400 milyon Avroluk anıt ve heykel
projeleriyle
(Üsküp
2014
Projesi
çerçevesinde) bu kimliği oluĢturma gayretindedir. Bunun da sadece Hrıstiyan ve Makedon
elementlere yönelik olduğunu vurgulamak gerekir. Bununla Üsküp‟ün bir Osmanlı Ģehir
görüntüsünü yok edip, Antik Slav Ģehir yapısına büründürmek amaçlanmaktadır.
Bu sorunlar Makedonya‟ya bir durgunluk getirmiĢ durumdadır. Bundan dolayı yabancı yatırımlar
eksik, kültür ve etnikler arası hoĢgörü de olması gereken seviyeden uzaktadır.
2011 yılında, Makedonya nüfusunun dini durumunu tespit edecek nüfus sayımı baĢarısız oldu.
Dolayısıyla yapılan analizlere göre Makedonya‟da % 40‟ın üzerinde Müslüman nüfus
yaĢamaktadır. Müslümanların çoğunluğunu Arnavutlar, daha sonra Türk, BoĢnak ve Romlar teĢkil
etmektedir. Ancak saat kulelerine haçların dikilmesi, camilerin yakılması ve inĢaatına izin
10
verilmemesi, Makedonya Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığına vakıf mallarının iade edilmemesi, Makedonya
Müslümanlarının kimliklerinin korunması ve güçlenmesi için de dıĢarıdan bir enjekteye ihtiyaç
duyulduğu aĢikardır. Bu, baĢta Makedonya Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı, Medrese (Ġmam Hatipler),
Ġslami Bilimler Fakültesi ve bilimsel, kültürel, yayıncılık ve medya üzerinden gerçekleĢecek
projelerle mümkündür.
Bütün bu sorunlara rağmen asırlarca devam eden geleneksel Ġslam anlayıĢından ve yapılan bir sürü
çalıĢmalardan dolayı Müslümanlarin durumu çok ta kötü sayılmaz. Ancak dah çok yapılacak iĢler
olduğunu vurgulamak gerekir.
ARNAVUTLUK
En ağır komunist diktatörlük rejiminden geçmiĢ olan
Arnavutluk,
günümüzde
kendi
ayakları
üzerinde
durabilmekte, fakat siyasi birleĢme eksiği, ekonomik
güçsüzlük, ve kültürel, ahlaki ile dini dağınıklık, Kosova,
Makedonya ve Çamriya (Yunanistan)‟da yaĢayan
Arnavutlar için bu bölge (Arnavutluk) az da olsa önemini
yitirmiĢtir. Bugün Arnavutluk, NATO üyesi ülke olmakla
birlikte, Balkanların jeopolitik konumunda çok ta önemli bir
yer teĢkil etmemektedir.
Bilindiği üzere, ekonomik yatırımlar ve Yunanistan ile
Ġtalya‟ya yapılan göçler sebebiyle, adı geçen ülkeler
Arnavutluktaki geliĢmeleri etkileme yönünde güçlü bir
potansiyele sahiptirler. Bu etki, doğal olarak proyunan ve
proitalyan siyasi güçlerine açık destek verme olarak sadece
ekonomik ve siyasi alanda hissedilmekle kalmayıp, eğitim,
kültür ve dini konulara da etkisi çok ciddi görülmektedir.
Bugün Müslüman beyleri tarafından kurulmuĢ bir Ģehir olan
Tirana‟yı ziyaret etme fırsatını bulan herkes, orada bulunan
büyük bir katolik katedralini ve büyük bir ortodoks kilisesini
fark edecektir. Fakat komunist rejimin elinden kurtulan
Ethem Bey camii ve diğer bazı daha küçük camiler, sadece
bu topraklarda Müslümanların varlığına Ģahitlik etmekte,
Tirana‟nın daha geç dönemlere kadar neredeyse 100% Müslüman Ģehri olduğu gerçeğini ise
yansıtmamaktadır. Yapılan yoğun ısrarlar sonucunda geçen yıl (2012) Tiran‟da büyük bir cami
temel atma töreni belediye baĢkanı Lulzim BaĢa tarafından yapılmasına rağmen, inĢaatı hala bir
türlü baĢlamadı. Ne zaman da baĢlayacağı belirsiz. Çünkü 2013 Haziran ayında yapılan seçimler
neticesinde hükümet partisi değiĢmiĢ durumdadır. Demokratların seçimin kaybetmeleri neticesinde
hükümet sosyalistlerin eline geçti.
Vakıf mallarının iadesi konusuna gelince, bu konuda Türkiye Diyanet BaĢkanlığı ile Balkan
ülkelerinin Diaynet baĢkanlıklarıyla birlikte bu konuda yardım edilebilir. Bu yardım gerek
Balkanlardaki ve özellikle Arnavutluktaki lobi icra araçları üzerinden baskı yapmak, gerekse sadece
11
Osmanlı vakfiyeleri iĢleri ile uğraĢacak bir merkez kurup, bu vakfiyelerin kaydı, onların geri
verilmesi için baskı yapılması ve yerel ve uluslararası mahkemelerdeki adli süreçleri desteklemek
Ģeklinde olabilir. Kimi kesimler 90„lı yıllarda önemli bir kısmı özelleĢtirilen Osmanlı vakfiyesinin
geri verilmesi konusunu az da olsa dile getirmekteler ve bu durum Arnavutluk‟ta önemli bir vazife
olarak mevcudiyetini korumaktadır. Aslında Arnavut devletinin kendi Müslüman halkına yapmıĢ
olduğu bu yolsuzluk, günümüzde Arnavutluktaki dini dengeleri ciddi bir biçimde tehlikeye atmıĢtır.
Yapılan tüm analizler, ülkede yapılan son nüfus sayımının (2011) neticesi olarak Müslüman
Arnavutluk imajının yıkıldığı sonucunu göz önüne sermektedirler. Bir dönem % 70‟in üzerinde olan
müslüman nüfus, Ģimdi ise resmi olarak % 57 cıvarındadır. Artık herkes ülkedeki Müslüman
ahalinin sayısının, ayrı bir din olarak kabul ettikleri bektaĢilikten dolayı, ortodoks ile katoliklerden
daha fazla olmayacağı gerçeğinden emindir. Öyle ki, bir dönem sonra ya da komunizm döneminden
baĢlayarak, son 20 yıllık demokratik bir süreçte Arnavutluğun demografik dağılımı akılalmaz bir
Ģekilde değiĢmektedir. Maalesef bu dönemden baĢlayan yozlaĢma, artık temel aile çekirdeğini de
bozmuĢtur. Hatta durum o kadar vahimdir ki karıĢık evlilikler (hristiyan – müslüman evliğiliği)
normal olarak algılanmaya baĢlanmıĢ, bunun yüzdesi günden güne artmaktadır. Varsayımlar
üzerinden düĢünürsek, eğer Türkiye veya diğer Müslüman ülkeler Arnavutluğun geçiĢ döneminde
daha dikkatli olsaydı, eğitim, medya ve kültürel projeler alanında daha aktif olsalardı, bugün farklı
bir gerçekle karĢı karĢıya olacaktık. (örneğin, Arnavutluk günümüze kadar %70‟in üzerinde olan
Müslüman bir ülke olarak kabul edilmiĢtir). Fakat Yunanistan‟ın Arnavut Ortodoks Kilisesi
baĢrahibi Yanulatos vasıtasıyla yaptığı faaliyetler sonucu güneyde (Korça, Girokastra – burada bir
medrese kapatılmıĢ, Sarand vb.) yaĢayan bazı Arnavutların sadece ortodoks olarak değil de, Yunan
olarak da deklare edilmelerini sağlamıĢtır. Bu duruma, Arnavutluğun bu kısmında mümkün
olduğunca fazla sayıda ortodoks ve Yunan olarak deklare edilen ahalinin sayısını arttırma amacıyla
güneyde açılan kabarık sayıdaki Yunan okullarının ve yapılan yunan yatırımlarının da etkisi
büyüktür. Buna örnek olarak Yunanistan devleti Arnavutluğun güney bölgesinde yaklaĢık 18.000
emekli maaĢı vermektedir. Hatta bulunduğu ekonomik krize rağmen parlamentoda bunun devam
etmesi kararı çıktı. Bunun yanısıra farklı eğitim yatırımları, sosyal yardımlar vs. devam etmektedir.
Bunun yanısıra %90 müslüman olan Arnavut köylerinde hiçbir cami olmamasına karĢın kiliselerin
mevcut olması da örnek olarak gösterilebilir.
Bunun yanında Katolik dünyası, Rahibe Tereza, Pyetır Bogdani gibi önemli Arnavut asıllı katolik
Ģahısları politize ederek, bir katolik kimliği ve kültür oluĢturulmaya çalıĢılmaktadır. Bu duruma
neredeyse görünmez olan bir Arnavut Müslüman Topluluğunun (Arnavutluk Diyanet ĠĢleri
BaĢkanlığı) eksikliği de eklenince, durum daha da acınası bir hal alıyor. Bu topluluk henüz
camilerde Ġslami yaĢam tarzını pekiĢtirememiĢ, kimi müftüler sadece belli cemaatın çıkarlarını
koruyup, genel Arnavut Ġslam bilinciden uzaktırlar. Tüm bunlar bu topluluğu Arnavutluktaki sosyal
hayatın önemsiz bir parçası olmasını sağlamaktadır.
Daha önce de yukarıda ismi zikredilen tüm ülkelerin müslüman kardeĢlerinin, doğrusu Türkiye
Cumhuriyetinin yardımına ihtiyacı vardır, fakat kanımca özellikle Arnavutluk, yapacağımız
çalıĢmaların hedefi olarak kalmalıdır.
Doğal olarak Arnavutluğun günümüzde her alanda yatırımlara ihtiyacı vardır. Ekonomik alanında,
en kısa zamanda fazla atakta olmayan Yunan ve Ġtalyan sermayesiyle dengeleme yapılmalıdır.
Eğitim alanında ise, Türkiye desteğini sadece kolejlerle sınırlılandırmamalıdır. Bu kolejler iyi bir
12
imaj ve baĢarılı bir çalıĢma gösterse de, tüm Arnavut Müslüman ahalisinin sorumluluğunu taĢıma
konusunda yetersiz kalmaktadırlar. Türk devletinin dini konularda güçlü bir katkısı olmadan ve
birçok Ģehirlerde bu görevi üstlenebilecek medreseler olmaksızın, bu konularda yardım ve desteğin
yapılması sadece kolejlerin kurumlarına bırakılması yetersizdir. Arnavutluk, Türk kolejlerinin
eğitim faaliyeti içinde olup dini konularda da faaliyet gösterdikleri belkide yegane ülkedir ve
Müslüman Arnavut Topluluğunun rolü de göz ardı edilmiĢtir, ki, eğer bu topluluk Türkiye Diyanet
BaĢkanlığı ile iĢbirliği içinde olsaydı Arnavutlukta Ġslamın durumu da çok daha olumlu olacaktı. Bu
durum da Arnavutlukta birçok Ģehirde nitelikli okulların, özellikle medreselerin açılması için
desteğin aciliyetini göz önüne sermektedir. Türkiye Diyaneti ise bir Ġslam Üniversitesinin açılması
ve bu üniversitenin Balkanlardaki Arnavutların ilahiyat bilimi yuvası haline gelmesi için destek
vermesi gerekmektedir. Burada Tirana medresesini ve Durs ila ĠĢkodra medreselerini de, (ki bu ikisi
“Hüdai Vakfı” tarafından desteklenmektedir), unutmamak gerekir. Bunlar da önemli rol oynamıĢ,
fakat bu da yeterli değildir.
Eğitim açısından ise Türk devleti, Arnavut gençlerin Türkiye‟deki okullarda eğitilmesi için özel
eğitim projeleri hazırlamalıdır. 5 yıllık paket program Ģeklinde, imam hatip liselerine yılda 100 –
200 öğrenci ile ilahiyat fakültelerine yılda 100 öğrenci alınması,ancak belirli bir dereceye
getirilebilir. Özellikle son 2-3 yılda YTB (YurtdıĢı Türkler BaĢkanlığı)‟nin Türkiye Bursları
program çerçevesinde kabul edilen öğrenciler aslında ciddi ve önemli bir geliĢmedir, ancak kısa
vadede 20 – 30 yıllık boĢluğu kapatmak adına bu yeterli değildir. Balkanlardaki diğer Arnavutların
yüzü Arnavutluğa dönüktür. Eğer Arnavutluk baĢaramazsa, diğer Arnavutlar için de bir umut
kalmayacaktır. Arnavutluk‟ta güçlü entellektüel potansiyelin olması, eğitim, kültür ve medya
kuruluĢları kurmak için önemli bir avantajdır. Doğal olarak Türkiye‟nin farklı kurum ve
kuruluĢlarının, ki bu kuruluĢlar kendilerini bu topraklarda az kabul görmüĢ olarak hissediyorlar,
proje destekleri ve yardımları da çok önemlidir,. Burada özellikle belirtmeliyiz ki, Hristiyan soluklu
sivil toplum kuruluĢları, ister katolik ister ortodoks olsun, yaptıkları kültürel projeler ve
yayınladıkları yayımlarla, en önemli Arnavut yazarların Müslüman olmalarına, Arnavut devletinin
kurucusunun Müslüman olmasına ve Prizren Birliğinin bir camide kurulup bir din alimi tarafından
yönetilmesine rağmen tüm Arnavut kültürünün ve Arnavut milletinin önemli simalarının Hristiyan
olduklarını veya Hristiyan kültürü ile içiçe olduklarının imajını oluĢturmakta baĢarılı olmuĢlardır.
Fakat bu gerçekler birileri tarafından derlenmeli, kitap haline getirilmeli, yayınlanmalı, bu konularla
ilgili seminerler, bilimsel konferanslar düzenmeli ve kamuoyunu bilgilendirmelidir. Bu sebeptendir
ki Türkiye kurum ve kuruluĢları bu tarz ciddi projeleri ve hatta bilimsel konferans ve diğer
aktiviteleri gerçekleĢtirebilecek kapasiteye sahip olan baĢta Arnavutluk Diyanet BaĢkanlığı olmak
üzere, “Alsar” ve “Ardhmëria” gibi sivil toplum kuruluĢlarının projelerini destekleme fikrini gözden
geçirmelidir.
TĠKA‟ya gelince, TĠKA Arnavutluk, Makedonya, Kosova ve bölge için tüm özellikleriyle bir Türk
USAĠD‟i olmuĢtur. TĠKA tüm yatırım alanlarında faal olmuĢtur. Dolayısıyla TĠKA baĢlatmıĢ
olduğu bu atılımı ve giriĢimleri daha geniĢ sahalara ve alanlara hızla yayması elzemdir. Bunu
sadece Türk devletinin dıĢa karĢı imajı için değil, (ki bu imaj Arnavutluk‟ta yeniden düzeltilmesi ve
güçlenmesi gerekiyor) ki aslında her geçen gün bu imaj düzeltilmektedir , gerçekten de burada en
önemli sorumlulukları almak için yapmıĢtır.
13
Arnavutluk‟ta ki bir diğer önemli faaliyet aracı de medyadır. Burada SOROS gibi prohristiyan ve
proyahudi liberal vakıflar tarafından 1990 yılndan beri kurulan ve finanse edilen medya ve medya
kuruluĢları bulunmaktadır ve bunlar Avrupa‟nın en güçlü medya kuruluĢları ile rekabet içinde olup
Yunan ve Ġtalyan lobilerinin hizmetindeler. Ya da baĢka bir deyiĢle Arnavutluk‟ta ki Osmanlı –
Türk imajına ve Osmanlı – Ġslam kültürüne karĢı savaĢmaktadırlar. Bu yüzdendir ki, bir medya
kuruluĢunun, özellikle de bir televizyon kanalının kurulması ve güçlenmesi yukarıda bahsedilen
davamızın hizmetinde olacaktır ve bu Arnavutluk‟ta atılması gereken birincil ve en önemli adımdır.
Özellikle Arnavutluk‟taki televizyon kanallarının Kosova, Makedonya ve bölgedeki diğer tüm
Arnavutlar (7 milyonluk yerli Müslüman Arnavut nüfus) tarafından ilgiyle ve dikkatle izlendiğini
göz önünde bulundurursak bunun Arnavutluk‟ta ki durumun düzelmesi yönünde atılması gereken
en önemli adım olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Arnavutluk‟ta özellikle bilimsel projeler, sanatsal projeler de ona keza, yayıncılık projeleri de önem
arzetmektedir . Dini açıdan ise, bir diğer önemli nokta Sünni ve BektaĢi Müslümanların daha fazla
iç içe olmaları ve birleĢmeleri, çünkü Sünni ve BektaĢi Müslümanlar, yıllardır, ayrılmaları ve farklı
dine mensup olarak deklare edilmeleri için kıĢkırtılmıĢtır. Oysa burdaki BektaĢilik anlayıĢı hiçbir
Tasavvufi değerlere sahip değildir. Ancak gerçek BektaĢi değerlerini gün yüzüne çıkarabilmek için
Türkiye‟deki kurum ve kuruluĢlarla çeĢitli çalıĢmalar yapılamsı gerekmektedir.
Genel olarak bakıldığında, kanımca Balkanlardaki tüm ülkelerde bu konu ile ilgili belli bir Ģey yapılmıĢ
ve bunu hepimiz biliyoruz, Ģimdi hedefimiz ve ilgi odağımız Arnavutluk olmalıdır, çünkü burada söz
konusu olan Müslümanların kimliğini kurtarmak ve daha parlak bir geleceğin temellerini atmaktır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ KURUM VE KURULUŞLARIN RÖLÜ
Türkiye Cumhuriyeti‟nin son yıllarda gerçekleĢtirdiği dıĢ politikası çerçevesinde Balkanlarda etkisi
pozitif yönde ciddi Ģekilde artmıĢtır. BaĢta Türk ĠĢbirliği ve Koordinasyon BaĢkanlığı – TĠKA‟nın
10 yıldır bölgede yapmıĢ olduğu altyapı, tarihi eserler restorasyonu, eğitim, kültürel vs. alanlardaki
projeler ciddi etkileĢime sebep olmuĢtur. Özellikle Osmanlı – Türk eserlerinin restorasyon projeleri,
bu bölgelerdeki bir taraftan Osmanlı mirasını daha belirgin hale getirmiĢ durumdadır, diğer taraftan
da yerel projelerle de bölgedeki halkların özgüven kazanmasına vesile olmuĢ aynı zmanda sevgisini
ve saygısını kazanmıĢ durumdadır. Bunun yanısıra Yunus Emre Türk Kültür Merkezinin Son 3 – 4
yılda yapmıĢ olduğu çalıĢmalar ile Türkiye‟nin etkisi daha da artmıĢtır. Özellikle Türkçe
konuĢmayan diğer toplumlara yönelik Türkçe kurslarla ciddi bir ivme kazanılmıĢ, diğer kültürel
faaliyetlerle de bazı önyargıları yıkma anlamında önemli adım olmuĢtur. Diğer taraftan YurtdıĢı
Türkler ve Akraba Toplulukları BaĢkanlığı – YTB‟nin son 2-3 yılda burslu öğrenci kabulüyle bu
topraklardaki toplumların yüzünü Türkiye‟ye çevirmek için önemli etken olmuĢtur. Bunların
yanısıra Türkiye Diyanet BaĢkanlığı‟na bağlı olarak elçiliklerdeki dini ataĢelerin çalıĢmaları da
pozitif yönde etki yaptığını söyleyebiliriz.
Ayrıca ĠRCĠCA‟nın kültür, tarih, sanat gibi alanlarda gerçekleĢtirdiği bilimsel toplantıları,
Balkanlara ayrı bir önem verildiği vurgulamak gerekir.
Ancak bu çalıĢmalar uzun vadede anlamında büyük adım olsa da kanımca yeterli değildir. Özellikle
Türkiye Diyanet BaĢkanlığı‟nın bu anlamda daha yapacağı çok çalıĢmalar var. Bölgedeki dini
hayatın geliĢmesinde en önemli çalıĢmaları muhakkaktır ki diyanet baĢkanlıklarının yapacağı
14
çalıĢmalardır. Zaten bu rapor adı üzerine müslüman toplumların dini durumu ile ilgilidir. Bundan
dolayı Türkiye Diyanet BaĢkanlığı‟nın bu anlamda sistematik bir Ģekilde daha büyük ve uzun
vadelik projelere imza atması gerekir. Hatta bölgedeki diyanet baĢkanlıkların bu anlamda daha fazla
güçlendirilmesi elzemdir. Acil olarak yapılması gereken bir çalıĢma, Tükiye Diyanet BaĢkanlığı
Balkan Diyanet BaĢkanlıklarının Kur‟an Kurslarının yeniden canlandırması önem arzetmektedir.
Diğer taraftan Ģunu özellikle vurgulamak gerekir ki, bölge müslümanlarının kalkınmaları için
ekonomik ve ticari yatırımların yapılması için teĢfik çalıĢmaları yapmak ciddi önem taĢımaktadır.
Çünkü ekonomik zorluklar, özellikle son yıllarda Avrupa‟da patlak ekonomik kriz en çok bu
bölgeleri etkilemiĢ, bu bölgede de en çok etkilenen yine müslümanlar olmuĢtur. Örneğin Doğu
Makedonya bölgesinde yaĢayan Yörük Türkleri, her ne kadar son dönemde baĢta TĠKA ciddi
çalıĢmalar yapmaya baĢlamıĢ, ayrıca Aziz Mahmud Hüdai Vakfının medrese faaliyetiyle önemli
adım atmıĢ olsa da, ekonomik sıkıntılardan dolayı bölgeyi sessizce terketmektedir. Bu sessiz göç
bölgenin boĢaltılmasına sebep olmaktadır.
Yukarıda da zikrettiğimiz gibi özellikle TĠKA‟nın bölgedeki faaliyetlerle kazandığı ivmeyi,
YurtdıĢı Türkler ve Akraba Topluluklar BaĢkanlığı‟nın ve özellikle Türkiye Diyanet BaĢkanlığı‟nın
bu tempoya bir an önce ayak uydurması gerekir. Hızlı bir Ģekilde sahaya inmeleri önem arz
etmektedir.
Bu noktada özellikle Türkiye mezunu gençlerin toparlanması ve organize edilmesi açısından bir
Balkan Türkiye Mezunlaru Birliği gibi bir oluĢum da kurulabilir.
Diğer önemli bir konu da Türkiye kurum ve kuruluĢların son dönemde faaliyetlerinin artması ve hız
kazanmasıyla birlikte, en azından uzun vadeli stratejilerde ortak hareket ve koordinasyon eksikliği
hissedilmektedir. Bu noktada ortak hedef nokatalarında bir yol haritası yapılması kanımca
gereklidir.
Yukarıda zikrettiğimiz kurumların yanısıra Türkiye merkezli STK‟ların da ciddi çalıĢmaları
olmuĢtur. Bosna savaĢıyla 20 yıldır ĠHH‟nın faaliyetleri Balkanlarda hemen her yerinde
bilinmektedir. Bunun yanısıra son dönemde ĠDSB‟nin aktif rölü, bölgedeki müslümanların
sorunlarını, Ġslam dünyasında gündeme getirmesi önemli atılımdır. Hatta bu noktada yapılan son
gençlik çalıĢmaları özellikle vurgulamak gerekir.
Diğer taraftan Hüdai Vakfı‟nın imam hatip ve kuran kursu çalıĢmaları, Rumeli Türkleri Vakfı‟nın
eğitim ve kültürel faaliyetleri, Ġlim Yayma Cemiyeti‟nin yurt çalıĢmaları ve diğer kuruluĢların
çalıĢmaları bölge için pozitif adımlar olduğunu belirtmek gerekir.
BALKANLARDA SİVİL TOPLUMUN ROLÜ
Komunizmin yıkılmasıyla ve sivil sektörün Balkanlarda rahat hareket etme imkanların oluĢmasıyla
farklı alanlarda birkaç STK kuruldu. 20. asırda savaĢların olmasından dolayı ağırlıklı olarak
yardımlaĢma alanında dernekler kuruldu. Daha sonra yayıncılık, kültürel ve diğer alanlarda STK‟lar
kuruldu. Ancak burda iki noktaya vurgu yapmak gerekmektedir. Birincisi, Batı menĢeli yüzlerce
kuruluĢlar kuruldu. Bu değerler sisteminin dengesini altsüt etmiĢ durumdadır. Uzun vadeli ve
sistematik olmasa da Arap kuruluĢların bazı faaliyetleri bizleri az çok memnun etti ise de, tam
anlamıyla uzun vadeli ve kalıcı faaliyetlerin yapılmadığı apaçıktır. Bundan dolayı manevi değerlere
15
sahip yerel kuruluĢlar hala ciddi anlamda topluma etkisini geliĢtirememiĢtir. Ancak Balkanlarda
komünizmin çöküĢünden sonra, ilk dönemlerde, Ġslami çalıĢmalara baĢlarken Arap vakıf ve
derneklerin katkılarını özellikle vurgulamak gerekir.
Bundan dolayı Türkiye menĢeli STK‟ların birikim ve mevcut olan tecrübelerinden dolayı bu
derneklere ciddi anlamda yön verip destekleyebilirler. Bu sadece proje destekleriyle değil de, tecrübe
aktarımı ile de oalbilir. Bu da toplumun mentalitesini de etkileme durumu getirebilir. Örneğin ĠDSB,
ĠHH, RUTEV, Hüdai Vakfı gibi STK‟ların daha çok iletiĢim ve çalıĢmalarıyla bu mümkün olabilir.
Bu alanda Türkiye‟deki kurum ve kuruluĢların bölgede iĢbirliği yapabileceği, baĢta tüm ülkelerin
Diyanet ĠĢleri BaĢkanlıkları ve kurumları, bunun yanısıra Arnavutluk‟ta ALSAR, ARDHMERĠA
gibi, Kosova‟da AKEA gibi, PreĢova Vadisi‟nde DĠTURĠA gibi, Bosna‟da MLADĠ MUSLĠMANĠ,
CNS gibi, Karadağ‟da HORĠZONTĠ gibi, Sancak – Yeni Pazar‟da BOġNAK KÜLTÜR BĠRLĠĞĠ
gibi, Makedonya‟da MERHAMET, ENSAR, VĠZYON M, KÖPRÜ, ELĠTA gibi derneklerle
çalıĢmalar yapılabilir. Yukarıda zikrettiğimiz çoğu vakıf ve dernekler merkezi Ġstanbul‟da olan
ĠDSB üyesidir.
SONUÇ
Yukarıda zikrettiğimiz bilgiler ıĢığında bölge müslüman kimliğinin muhafazası ve güçlendirilmesi
için çeĢitli alanlarda yatırımlara ihtiyaç olduğu sonucuna varabiliriz. Balkanlarda hangi alanlarda
yatırım yapılmasına gelince ekonomi alanında yatırım, siyasi destek, medya ve kültürel yatırımlar
yanısıra özellikle uzun vade için insan yatırımı olarak sayılabilecek kadro yetiĢtirme konusu büyük
önem arzetmektedir. Bundan dolayı Balkan ülkeleri, her yıl Türkiye‟deki imam hatiplere en az 100
talebe, ilahiyat fakültelerine de en az 50 talebe göndermesi, yerli medrese ve Ġslami ilimler
fakülteleri ile diyanetlerin güçlendirilmesi gerekir. Bunun yanısıra YTB‟nin de hem ilahiyat hem de
diğer branĢlarda öğrenci kabul sayısını da arttırması gerekmektedir.
Sonuç olarak, Ģunu ifade etmek isterim ki, müslümanlar Ġspanya‟da tam 8 asır hüküm sürdü.
Hristiyanlar Endülüse saldırınca, dönemin halifelerinden yardım talep ettiler. Tarihte, Ġslam
dünyasından yardım talebinde bulunmak üzere Endülüs müslümanlarca gönderilen onlarca
mektupları herkes tarafından bilinmektedir. Ancak dönemin müslümanları kendi dertleriyle
uğraĢtıkları ve parçalandıkları için Endülüs‟ün Ġspanya‟dan kovulmasına, katledilmesine ve asimile
edilmesine göz yumdular. Diğer taraftan Afrika müslümanlarının Pirin yarımadasındaki 8 asırlık
hükmüden sonra, bugün burda hiçbir müslüman ülkesinin olmaması acı bir gerçektir.
Diğer taraftan Balkanların 6 asır boyunca Osmanlı devleti içinde olmuĢ olması, Osmanlının
buralardan çekilmesinden bir asır geçmesine rağmen Osmanlı hayat anlayıĢı hala canlı olduğu
görünmektedir. Özellikle asırlar boyu dini, kültürel ve hoĢgörü anlayıĢının birlikte yaĢanmıĢ
olmasından dolayı, bölge halkları açısından Türkiye etkisinin daha kolay kabül görüleceği bir
gerçektir. Bundan dolayı Türkiye‟nin kurum ve kuruluĢlarının Balkanlara daha fazla yoğunluk
göstermeleri önem arzetmktedir.
Son olarak, bu kısa yazıda, inĢallah Balkan müslümanlarının Avrupa ile sınır olduğu bu bölgedeki
vahim durumu anlatan bir uyarı niteliğinde olur.
16
17