TARİH / Resul KESENCELİ Sultan IV. Murad Han ve Ahmed-i Velî Hazretleri “Sefer hazırlıklarını gören padişah da Sivaslı Abdülmecid Efendi’nin elinden Hazret-i Ömer’in kılıcını kuşandıktan sonra harekete geçti. 8 Mayıs 1638 günü Üsküdar ordugâhından, yanında 86 yaşındaki Şeyhülislâm Yahya Efendi, âlimler ve velîler olduğu halde Bağdat’ı fethetmek niyetiyle hareket etti.” Maneviyatın Bağdat’ın Fethindeki Etkisi Hızr âsâ geldi yetdi himmet-i kutb-ı zaman Bî taab feth eyledim Bağdad şehrin râyekân Sultan IV. Murad Han I rak topraklarının önemli bir kısmı Hz. Ebu Bekir (r.a.) döneminde Halid ibni Velîd (r.a.) komutasındaki İslâm ordusu tarafından fethedildi. Irak’ın tamamının fethi ise, Hz. Ömer (r.a.) zamanında gerçekleştirildi. Tarihte önemli birer ilim ve ticaret merkezi görevi üstlenmiş olan ve günümüzde de bu özelliklerini koruyan Basra ve Kufe şehirleri ise Hz. Ömer (r.a.) zamanında kurulmuştur. Müslümanların dördüncü halifesi Hazreti Ali’nin kabri Necef’tedir (Kufe). Oğlu Hazreti Hüseyin Kerbelâ’da şehit düşmüştür. Bağdat’ın birçok özelliklerinin yanında en önemli bir özelliği de velîler ve evliyalar diyarı olmasıdır. Birçok İslâm büyüğü Bağdat’ta metfundur. Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife, büyük mutasavvıf Abdulkadir Geylani, Musa Kâzım, Cüneyd-i Bağdadî, Ahmed bin Hanbel, Marufu Kerhi, Bişri Hafi, Behlül Dânâ ve daha birçok İslâm âlimi ve büyüğü Bağdat’ta medfun bulunmaktadır. hinde ise Bekir Subaşı’nın oğlu Mehmed, Şah Abbas’ın kendisine Bağdat valiliğini vaat etmesi üzerine şehri Safeviler’e teslim etti. Şah Abbas verdiği sözün aksine şehirdeki Sünnî halka büyük zulüm ve katliam hareketinde bulundu. Şehrin büyük kısmını tahrip etti. İmam-ı Azam ile Abdülkadir-i Geylanî Hazretlerinin türbelerini yıktırdı. Ahmed-i Velî Hazretleri ve Dördüncü Murad İlişkisi Ahmed-i Velî Hazretleri, Şeyh Hamid-i Velî (Somuncu Baba) neseb-i aliyesindendir. 17. yüzyılda Darende’nin Zaviye Mahallesinde yaşamış, ecdadına layık hizmetlerde bulunmuş, postnişin olmuştur. Kabri Darende’de Somuncu Baba Camii haziresinde bulunmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman, Bağdat’ı fethettikten sonra dört ay Bağdat’ta kaldı. Sultan kaldığı süre içinde Bağdat’ta imar ve inşa faaliyetleri ile meşgul oldu. Kâzımiyye’de yarım kalan bir camiyi tamamlattı. İmam-ı Azam’ın mezarını buldurup burada türbe, cami ve medrese inşa ettirdi. Abdülkadir-i Geylanî’nin cami ve türbesi için zengin vakıflar tayin etti. 1623 tari- 36 ŞUBAT 2014 somuncubaba 37 Bağdat Seferi/Bağdat’ın Fethi Sultan Dördüncü Murad, İran’ın doğuda yeni işgallere başlaması ve bin bir güçlükle geri alınan Revan’ın kaybedilmesi üzerine, yeniden Bağdat Seferine çıkmaya karar verdi. İran hükümdarı Şah Safi’nin sulh tekliflerini şiddetle reddeden genç Osmanlı Hükümdarı kendisinden önce Sadrazam Bayram Paşa’yı gerekli tertibatı alması için Anadolu’ya gönderdi. Sefer hazırlıklarını gören padişah da Sivaslı Abdülmecid Efendi’nin elinden Hazret-i Ömer’in kılıcını kuşandıktan sonra harekete geçti. 8 Mayıs 1638 günü Üsküdar ordugâhından, yanında 86 yaşındaki Şeyhülislâm Yahya Efendi, âlimler ve velîler olduğu halde Bağdat’ı fethetmek niyetiyle hareket etti. Yol güzergâhında olan ve Allah dostlarının yoğunlukta bulunduğu Somuncu Babanın diyarı Darende’ye uğradı. Burada Somuncu Baba Hazretlerinin ahfadından Ahmed-i Velî Hazretleri ile görüştü, dua ve himmet istedi. Şeyh Hamid-i Velî Hazretlerinin Türbesini ziyarette bulundu. Darende’den ayrılmadan önce Ahmed-i Velî Hazretlerinden nasihat istedi Haz- ret de “Akşamın işini sabaha bırakma.” nasihatini verdi ve “Gönlümüz sizinle.” buyurdu. Ayrıca Hazret tarafından Dördüncü Murad’a bir ibrik hediye edildi. İbriğin kapağının iç bölümünde Osmanlı Türkçesi ile “Akşamın işini sabaha bırakma.” ibaresi yazıyordu. Böylece seferden önce dua alınmış, nazara matuf olunmuş, oldu. Dördüncü Murad abdestlerini hatıra olarak verilen bu ibrikten alıyordu. Her namaz vaktinde Hazretin nasihatini hatırlıyor çalışmalarını ve istikametini yeniden gözden geçiriyor, tertip ve düzenini alıyordu. Fetih’te Önemli Anlar Osmanlı Ordusu, seferin yüz doksan yedinci günü olan 16 Kasım 1638’de Bağdat önlerine geldi. Bağdat Kalesi kırk gün boyunca kuşatıldı ve kahramanca çarpışmalar yapıldı. Sultan Dördüncü Murad, genel saldırıya geçilmesine karar verdi. İmam-ı Azam türbesinin bulunduğu kısım surların dışında olduğundan daha önceden ele geçirilmişti. Padişaha öncelikle İmam-ı Azam Hazretlerinin türbesini ziyaret etmenin iyi olacağı söylenince genç hükümdar ağlamaklı bir şekilde: “Bağdat şehri sapıkların pis ayaklarıyla kirlenirken yüce İmamımızın kabrini ziyarete gitmekten hayâ ederim.” cevabını verdi. azamını huzuruna davet ederek; “Hendekler doldu niçin yürüyüş edilmiyor?” diyerek tekdir etti. Sadrazam: “Padişahım, sabrederseniz, yakında şehir fethedilir. Yürüyüşe zaman vardır. Acele ile askeri kırdırmayalım.” deyince Padişah: “Senin namın, dilâverliğin ve şecaatin bu mudur? Tehirin manası nedir?” deyince Vezir-i azam: “Ben canımı padişahıma feda etmişim. Tayyar kulun ölmekle bir şey olmaz. Hemen Cenab-ı Hak ihsan buyursun.” sözleriyle ertesi gün kaleye yürüyüşü başlattı. Bütün gece Osmanlı askerlerinin gözüne uyku girmedi. Geceyi dua, niyaz ve yakarışla geçirdiler. Sabah namazını kılıp güneşin doğması ile beraber ‘Allah Allah’ sedalarıyla yayından fırlayan ok gibi Bağdat üzerine atıldılar. Vezirler, yeniçeri ümerası, beylerbeyi ve sancak beyleri hendeklerden çıkarak en önde kuleler üzerine gittiler. Şiddetli çarpışmalar sonucunda bazı kuleler ele geçerek bayrak dikildi. Tayyar Paşa da daima ilk safta olmak üzere kılıcıyla Acemlerin başlarını uçurmakta iken, alnına bir kurşun isabetiyle şehid düştü. Sultan Murad bunu duyunca teessür içerisinde kalarak: “Ah Tayyar! Bağdat gibi bin kaleye değerdin.” dedikten sonra vezirine rahmet ve minnetle anmıştır. Tayyar Paşa İmam-ı Azam türbesinde, eskiden Bağdat valisi olan pederinin ayakucuna defnolundu. Naima onun için “Said olarak yaşadı, şehid olarak öldü.” ifadesini kullanmaktadır. Hücumda Sultan’ın bir kumandanı başsız bir halde iki kılıç ile savaşmaktadır. Yaşlı bir kadın bu kumandanı görünce hayretle şöyle söyler, “Nasıl oluyor da başsız bir kumandan savaşıyor?” Savaşçı bunu duyunca attan düşer ve şehid olur. Düştüğü yere bu savaşçı defnedilir, o yere ise “Abuseyfeyn” yani iki kılıçlı denmiştir. Yapılan Kasr-ı Şirin Antlasması’yla Azerbaycan ve Revan Safevilerde, Bağdat Osmanlılarda kaldı. İki ülke arasında ki Zağros Dağları sınır kabul edildi. Bugünkü Türk-İran sınırı büyük ölçüde bu antlaşmayla çizilen sınırdır. Bu antlaşmayla on dört sene on bir ay önce bir ihanet sebebiyle Safevilere geçen Bağdat, artık kesin olarak Osmanlı idaresine geçti. Sultan Dördün- Padişahın otağı Dicle’ye yakın bir tepenin üzerinde, İmam-ı Azam Kalesi karşısına kuruldu. Ancak Murad Han otağına girmeden her gruba bulunacağı yeri göstermek üzere asker arasına karıştı. Daha önce Hafız Ahmed Paşa Bağdat’ı, aşağı tarafındaki Karanlık Kapı’dan ve Hüsrev Paşa ise İmam-ı Azam Kapısı tarafından kuşattıklarından bu mevkiler daha ziyade tahkim edilmişti. Vezir-i azam Tayyar Paşa bu durumu padişaha arz ile kuşatmanın, pek muhkem olmadığı, kuşatmanın Ak Kapı tarafından yapılmasını arz eyledi. Mütalaası kabul olunarak hemen o gece asker siperler kazıp metrislere girdi. Diğer kale kapıları da kuşatıldı. Muhasaranın 37. gününe gelindiğinde hendekler dolmuş kale duvarları pek çok yerden yıkılmış bulunuyordu. Genç padişah vezir-i 38 ŞUBAT 2014 somuncubaba 39 mizin reisi Ebu Hanife Hazretleri’ni ziyarete yüzümüz oldu.” dedikten sonra bütün maiyetiyle birlikte Hazret-i İmam-ı Azam’ın türbesine yüz sürdüler. Sultan IV. Murad, Safeviler elinde çok tahrip gören Bağdat’ı imar etmek için büyük para harcadı. İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerinin türbesi bakımsız ve perişan bir haldeydi. Padişah, atası Süleyman Han’ın yaptırdığı türbenin aynı şekilde inşasını emretti. Bütün kafes şebekesi som gümüşten yapıldı. Altın ve mücevherli yüzlerce kandil kondu. Kapısı ve eşiği gümüşten yapıldı. İmam Musa Kazım, Abdülkadir Geylanî, Şeyh Şihabüddin Sühreverdî Hazretleri ve diğer İslâm büyüklerinin türbeleri de aynı güzellik ve muhteşemlikte inşa olundu. Bağdat yeniden imar edildi. İslâm Medeniyeti içerisindeki muhteşem yerini aldı. IV. Murat’ın Bağdat’ı fethetmesi İstanbul’da coşkuyla karşılandı. Ramazan’ın onundan sonuna kadar (15 Ocak-4 Şubat 1639) kutlamalar ve şenlikler yapıldı. IV. Murat da “Fatih-i Bağdat” unvanını kazanmıştır. Diğer taraftan Padişah sefere çıkarken yapılmasını emrettiği Topkapı Sarayı Sofa-i Hümayundaki iki Kasr-ı âli’de “Bağdat ve Revan Köşkleri” ismiyle tamamlanmıştır. Günümüzden Tarihe Bir Hatıra cü Murad bu zaferden sonra “Bağdat Fatihi” diye anıldı. Büyük Velî Somuncu Baba Hazretlerinin torunu Ahmed-i Velî Hazretleri’nin himmet ve dualarının bereketiyle fütuhat gerçekleşmiş, tarihe altın harflerle geçmiştir. Öyle ki fütuhatla birlikte imar hareketi başlamış, pek çok İslâm büyüğünün türbesi restore yapılmıştır. İmar/Restore Bağdat Fatihi Sultan IV. Murad tebrikleri kabul ettikten sonra büyük bir gönül huzuru içerisinde maiyetine dönerek: “İşte şimdi mezhebi- 40 ŞUBAT 2014 Günümüzde Devlet erkânı, devlet büyükleri Darende’mizdeki Somuncu Baba (Şeyh Hamid-i Velî) Külliyesi’ne ziyarete geldiklerinde, Hazretin türbesini ziyaret edip, Külliye’yi gezdiklerinde; çok farklı bir manevî hava, ayrı bir huzur, sanat, estetik ve temizliğin üst düzeyde olması buradaki fikriyatın ve ufuk derinliğinin mükemmelliği sebebiyle bu güzide mekândan ayrılmak istemiyorlar ayrı bir huzur ve huşu buluyorlar. Her şey çok güzel ve mükemmel, demekten kendilerini alamıyorlardı. Öyle ki, Hazretin ve evlatlarının manevî tesiri açıkça hissediliyordu. Yakın zaman dilimi içerisinde devlet büyüklerimiz Somuncu Baba Külliyesi’ni ziyarete gelmiş çok memnun kal- mışlardı, bu ziyaret sırasında tıpkı Ahmed-i Velî Hazretleri’nin IV. Murad’a hediye ettiği ibrik gibi bir hediyede yine Şeyh Hamid-i Velî evlatlarından Hamit Hamidettin Efendi tarafından hediye edilmişti. Hediye edilen bu ibriğin üzerinde ise şu nasihat yazıyordu. Abdestsiz yere basma, akşamın işini sabaha bırakma Sizinledir dualarımız ve evlad-ı Muhammedi Mustafa Burada tarihî bir an ve tarihten altın bir tablo yaşanıyor, burada bulunanlar da buna şahitlik ediyorlardı. Dipnot 1. Ahmet Şimşirgil , “Ordu-yı Hûmayûn Bağdat Önlerinde” isimli Makalesi 2. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, (Hz: Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul, 1986. 3. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Ankara 1972. 4. Hacı Mustafa Rıdvan, El-Bağdadi Tavarih-i Feth-i Name-i Bağdad, (Tarihsiz). 5. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, 2011. 6. Mustafa Nuri Paşa Netâyicü’l--vukuat, C.2, ( Hz: Neşet Çağatay), Ankara 1992. 7. Peçevi İbrahim Paşa, Peçevi Tarihi, C.2, (Hz: Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1992. 8. Resul Kesenceli, Velîler ve Hükümdarlar, Ankara 2013. 9. Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, İstanbul 1970. 10.h t t p : / / w w w . b a k t a b u l . n e t / t u r k - d u n y a s i - v e kulturu/133893-sultan-dorduncu-muradin-bagdatseferi somuncubaba 41
© Copyright 2024 Paperzz