ElectroNite Makale

TERMAL ANALİZ İLE DÖKÜM SÜREÇLERİNİN KONTROLÜ
Arda ÇETİN, Tolga TOKMAKCİ
Heraeus Electro-Nite A.Ş., Organize Sanayi Bölgesi, Dağıstan Caddesi, No: 15,
06930 Sincan, Ankara
ÖZET
Termal analiz, dökümcülere ocak başında kalite kontrolü imkânı sunan hızlı ve
güvenilir bir araç olması sayesinde uzun süredir dökümhanelerde kullanılmaktadır.
Katılaşma sırasında elde edilen soğuma eğrisinin analizi, sadece dönüşüm sıcaklıkları
hakkında değil, katılaşma aralığı, aşırı soğuma miktarı ve alaşımın kompozisyonu
yanında, parçanın yapısal ve mekanik özellikleri hakkında da ocak başında bilgi
edinme imkanı sunar Bu makale, dökümhanelerde en yaygın kullanılan termal analiz
yöntemi olması nedeniyle soğuma eğrisi analizi üzerine ve gri dökme demir
katılaşması üzerine odaklanmıştır. Gri dökme demirin termal analizinde kullanılan
temel kavramların aktarılması ve bir durum çalışması üzerinden termal analizin pratik
faydalarının sunumu, bu makalenin ana çerçevesini oluşturmaktadır.
Anahtar sözcükler: Termal analiz, soğuma eğrisi, dökme demir, aşırı soğuma, aşılama
ABSTRACT
Thermal analysis enables direct control of melt quality on the foundry floor in a fast
and reliable manner, and has been used by the foundrymen over a few decades. The
cooling curve of a solidifying alloy can provide information about the phase
transformation temperatures, total duration of solidification, amount of undercooling
and melt composition, as well as the mechanical and structural properties of the ascast alloy. This manuscript focuses on the application of cooling curve analysis, a
widely used thermal analysis method on the foundry floor, to grey cast iron
solidification, and presents some of the basic concepts related to the thermal analysis
and solification of grey cast iron.
Keywords: Thermal analysis, cooling curve, cast iron, undercooling, inoculation
1 1. GİRİŞ
Döküm süreçleriyle üretilen parçalarda mikroyapı kontolü, parçanın istenilen
özelliklere sahip olmasını sağlayabilmek açısından büyük önem taşımaktadır.
Katılaşma sırasında mikroyapı oluşumu birçok farklı süreç tarafından kontrol edilmesi
nedeniyle, oldukça karmaşık bir doğaya sahiptir. Örnek olarak parça ve kalıp
arasındaki ısı transferi, sıvı içindeki sıcaklık eğimi (gradyanı) katı fazın
çekirdeklenme ve büyüme süreçlerinin hızı ya da kompozisyondaki dalgalanmalar
gibi birçok etken, katılaşma sonrasında ortaya çıkan mikroyapı özelliklerini,
dolayısıyla da döküm parçanın özelliklerini önemli derecede etkilemektedir [1].
Döküm parçaların kalitesini ocak başında kontrol etme imkanı sunan, güvenilir bir
araç olması nedeniyle termal analiz yöntemi, dökümhanelerde uzun bir süredir
kullanılmaktadır [2, 3]. Döküm sırasında, içinde bir termokupl bulunan ufak bir kap
içine alınan bir numunenin soğuma eğrisinden alınan veri sayesinde, alaşımın
sıvılaşma (likidus), ötektik başlangıç ve katılaşma sonu sıcaklıkları tayin
edilebilmekte, ilerleyen sayfalarda ayrıntılı olarak ele alınacak olan karbon eşdeğeri
ve doygunluk derecesi kavramları sayesinde, dökülen parçanın kompozisyonu hassas
bir şekilde kontrol edilebilmekte [3], aynı zamanda dökülen parçanın mikroyapısı ve
bazı yapısal özellikleri hakkında da bilgi edinilebilmektedir [4].
Termal analiz, en genel şekliyle, sıcaklığa bağlı olarak malzemelerin özelliklerinde
meydana gelen değişimleri inceleyen, malzeme biliminin bir branşı olarak
tanımlanmaktadır [5]. Farklı termal analiz yöntemlerinde, sıcaklıktaki değişimlere
bağlı olarak birçok farklı özelliğin takibi yapılabilir. Örnek olarak enerji
değişimlerinin takip edildiği yöntemler (DTA, DSC ve soğuma eğrisi analizi gibi),
boyutsal özelliklerin takip edildiği yöntemler (dilatometri gibi), ya da ağırlık
değişimlerinin takip edildiği yöntemler (TGA gibi) gösterilebilir [5].
Bu makale, döküm sanayisinde en sık kullanılan yöntemlerden biri olması nedeniyle
soğuma eğrisi analizi ve bu yöntemin sağladığı pratik avantajlar üzerine
yoğunlaşmaktadır. Yine dökümhanelerde yaygın olarak dökülen bir malzeme olması
nedeniyle, bu makalenin yazarları yalnızca gri dökme demirlerin termal analizi
üzerine bir değerlendirme sunmayı tercih etmişlerdir.
2. SOĞUMA EĞRİSİ ANALİZİNE GİRİŞ
Soğuma eğrilerini temel alarak uygulanan termal analiz yönteminde, dökülen metal ya
da alaşımın soğuma eğrisinin biçimsel özelliklerine bakarak, döküm parçanın
mikroyapısı ve yapısal özellikleri hakkında bilgi edinilebilir.
Basit bir örnek üzerinde açıklayabilmek amacıyla, ötektik kompozisyondan (%4.3 C)
daha düşük miktarda karbon içeren, ötektik altı bir dökme demirin katılaşma sırasında
sıcaklığını takip ederek soğuma eğrisini elde ettiğimizi düşünelim. Böyle bir alaşım
Çizelge 1 üzerinde solda, C0 kompozisyonuna sahip olarak gösteriliyor. Şeklin sağ
tarafında ise, bu alaşımın katılaşma sırasında takip ettiği soğuma eğrisi temsili olarak
veriliyor. C0 kompozisyonuna sahip bu alaşımın denge faz diyagramı üzerindeki faz
dönüşüm sıcaklıklarına dikkat edildiğinde, sağ tarafta gösterilen soğuma eğrisindeki
büküm noktalarına denk geldiğini görülebilir. (Aslında soğuma eğrisi üzerindeki
2 büküm noktaları, denge dönüşüm sıcaklıklarının bir miktar altındaki sıcaklıklara denk
geliyor. Aşırı soğuma adı verilen bu etki, ilerleyen sayfalarda ayrıntılı olarak ele
alınacaktır.)
Çizelge 1. Demir-karbon denge faz diyagramı ve C0 kompozisyona sahip bir dökme
demirin temsili soğuma eğrisi.
Sıcaklığın sıvılaşma (TL) eğrisinin altına düşmesiyle, şekilde gösterilen denge faz
diyagramı uyarınca, sıvı içerisinde ilk olarak östenit kristallerinin çekirdeklenmesiyle
katılaşma başlar. Oluşan bu östenit kristalleri, tek fazlı olmaları nedeniyle dendrit
yapısı sergileyerek büyürler. Östenit dendritleri sıvı içerisinde birçok noktada
çekirdeklenebilirler. Büyüme süreçleri sırasında, sıvı içindeki taşınım hareketine bağlı
olarak konum değiştirip, diğer dendritlerle iç içe geçerek yapıda dendritik bir östenit
ağının ortaya çıkmasına sağlarlar. Katılaşmanın bu aşamasında, dendritler arasındaki
bölgelerde hala sıvı faz bulunmaktadır. Östenit dendritlerinin oluşmaya başladığı bu
sıcaklık (sıvılaşma sıcaklığı ya da likidüs, TL), soğuma eğrisi üzerindeki ilk büküm
noktasına bakılarak tespit edilebilir (Çizelge 1).
Sıcaklığın ötektik çizginin altına düşmesinin ardından, dendritler arasındaki sıvı
içinde ötektik yapı çekirdeklenip büyümeye başlar. Ötektik reaksiyona denk gelen bu
sıcaklık değerinde, soğuma eğrisi üzerinde uzun bir düzlük gözlemlenir. Bu düzlüğün
oluşma nedeni, yani bir süre boyunca sıcaklığın az çok sabit bir değerde kalıyor
olmasının nedeni, ötektik reaksiyon nedeniyle salınan katılaşma ısısıdır. Dendritler
arasında kalan sıvının bu ötektik reaksiyon sonucunda tamamen katılaşmasıyla,
katılaşma süreci tamamlanır ve sıcaklık tekrar düşmeye başlar.
Soğuma eğrileri her ne kadar ilk bakışta sadece dönüşüm sıcaklıklarına dair bilgi
sağlayabilirmiş gibi görünse de, bu alanda uzun bir süredir yapılan araştırmalar
soğuma eğrilerinin dökme demirlerin kompozisyonu, mikroyapıları ve hatta mekanik
özellikleri hakkında da bilgi sağlayabildiğini göstermektedir [4]. Örnek olarak,
Çizelge 1’de verilen denge faz diyagramında, dökme demirlerde gözlemlenen iki ayrı
sistemin dönüşüm eğrileri görülebilir: Çizelge üzerindeki kesik çizgiler, kararlı sistem
olarak da anlandırılan demir-grafit sistemini, düz çizgiler ise yarı-kararlı sistem olarak
3 da adlandırılan demir-sementit (Fe-Fe3C) sistemini temsil etmektedir [6]. Bu iki
sistemin denge ötektik dönüşüm sıcaklıkları arasında 7°C’lik bir fark olduğu
görülmektedir. Soğuma hızının nispeten yavaş ve ötektik çekirdeklenme sürecinin
verimli olduğu durumlarda, grafit ayrışması sayesinde gri dökme demir adı verilen
kararlı sistem oluşurken, nispeten hızlı soğuma koşullarında ya da çekirdek sayısının
az olduğu durumlarda, sıcaklığın 7°C düşük sıcaklıktaki yarı-kararlı denge
sıcaklığının altına düşmesi sonucunda beyaz katılaşma gözlemlenmektedir. Dökme
demirlerde görülen ve soğuma eğrisi üzerinde de gözlemlenebilen aşırı soğuma
miktarı (∆T), bu nedenle, ortaya çıkacak olan mikroyapı üzerinde önemli bir etkiye
sahiptir.
3. DÖNÜŞÜM SICAKLIKLARININ SOĞUMA EĞRİSİNİN TÜREVİ İLE
TAYİNİ
Aşırı soğuma miktarı ve mikroyapı arasındaki ilişkinin ayrıntılarına girmeden önce,
ilk olarak soğuma eğrileri üzerindeki dönüşüm sıcaklıklarının belirlenmesi ve
kompozisyon kontrolü konuları üzerinde duralım. Soğuma eğrileri üzerinde her ne
kadar bazı büküm noktaları gözlemliyor olsak da, bu bükülmeler her zaman tek bir
sıcaklık değerine denk gelecek kadar keskin bir şekilde değil, çoğu zaman yavaş bir
geçiş şeklinde ortaya çıkar. Dolayısıyla bir soğuma eğrisine çıplak gözle bakıp, bir faz
dönüşümünün hangi sıcaklıkta başladığını ve tamamlandığını kesin bir şekilde
söyleyebilmek çoğu durumda mümkün olmaz.
Bu nedenle, soğuma eğrisi üzerindeki faz dönüşümü sıcaklıklarını kesin bir şekilde
tayin edebilmek amacıyla, soğuma eğrisinin birinci türevine dayalı, matematiksel bir
yaklaşım kullanılır [2, 7-9].
Çizelge 2. Soğuma eğrisi (mavi) ve soğuma eğrisinin birinci türevi (kırmızı).
4 Örnek olarak Çizelge 2 üzerinde bir soğuma eğrisi, eğrinin birinci türeviyle birlikte
verilmiş ve soğuma eğrisi üzerinde çıplak gözle görünür olmayan birçok noktanın,
eğrinin birinci türevi vasıtasıyla kesin bir şekilde nasıl belirlendiği gösterilmiştir. Bu
yaklaşımın ardındaki temel düşünce şu şekilde açıklanabilir: Bir eğrinin türevini
alarak elde edilen türev eğrisi, orjinal eğrinin eğimindeki değişimleri temsil eder.
Daha yalın bir ifadeyle, Çizelge 2 üzerinde gösterilen türev eğrisi, soğuma eğrisinin
farklı zaman dilimlerindeki eğimini vermektedir. Eğer, varsayımsal bir durum olarak,
alaşımın herhangi bir faz dönüşümü geçirmeden soğuduğu düşünülürse, bu durumda
eğri üzerinde keskin büküm noktaları gözlemlenmez. Yani böyle bir durumda, yüksek
bir sıcaklık değerinden düşük sıcaklığa doğru asimptotik bir şekilde azalan bir eğri
elde edilmesi gerekir. Bu tariften de anlaşılabileceği üzere, eğri üzerindeki büküm
noktaları faz dönüşümleri nedeniyle ortaya çıktığı için, bu dönüşümlerin başladığı
noktalar eğrinin eğimindeki değişimlere bakılarak net bir şekilde tespit edilebilir.
Örnek olarak Çizelge 2 üzerinde sıvılaşma (likidus) sıcaklığına denk gelen büküm
noktası (Çizelge üzerinde: 1) her ne kadar çıplak gözle de az çok tayin edilebilir olsa
da, ötektik dönüşümün başladığı noktanın (Çizelge üzerinde: 2) çıplak gözle kesin bir
şekilde tayin edilebilmesi mümkün değildir. İşte bu nedenle, eğrinin birinci türevini
alındığında, eğri üzerinde görülmesi zor olan bu dönüşüm noktaları da net bir şekilde
tespit edilebilir hale getirilmiş olur.
4. TERMAL ANALİZ İLE KOMPOZİSYON KONTROLÜ
4.1.
Sıvılaşma Karbon Eşdeğeri (CEL)
Soğuma eğrisi üzerindeki dönüşüm noktalarını önceki bölümlerde anlatılan yöntemler
aracılığıyla tespit ettikten sonra, soğuma eğrisi üzerindeki kritik sıcaklıklardan yola
çıkarak, dökme demirlerin kompozisyonu hakkında da bilgi sahibi olunabilir. Bu
amaçla temel olarak sıvılaşma karbon eşdeğeri (carbon equivelent liquidus, CEL) adı
verilen bir kavramdan faydalanılır. Sadece demir ve karbon ihtiva eden bir dökme
demirin kompozisyonu ve sıvılaşma sıcaklığı arasında net bir ilişki olması gerektiği
Çizelge 1’de gösterilen demir-karbon faz diyagramı üzerinde görülebilir. Alaşımın
içerdiği karbon miktarına bağlı olarak sıvılaşma sıcaklığının değişiyor olması
nedeniye, ölçülen sıvılaşma sıcaklığından yola çıkarak alaşımın içerdiği karbon
miktarı kesin bir şekilde tayin edilebilir. Fakat dökme demirin, başta silisyum ve
fosfor olmak üzere farklı alaşım elementleri de içerdiği gerçek döküm
uygulamalarında, sadece demir-karbon denge faz diyagramı üzerinden böyle bir
değerlendirme yapılamaz. Sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi için, mutlaka
kompozisyonu önemli derecede etkileyen diğer alaşım elementlerinin de dikkat
alınması gerekir.
Sıvılaşma karbon eşdeğeri, ya da CEL, bu tür durumlarda kullanılmak üzere, yani
kompozisyon ve sıvılaşma sıcaklığı (TL) arasındaki ilişkiyi matematiksel bir
çerçeveye oturtmak amacıyla geliştirilmiş bir kavramdır. Yapılan araştırmalar
sonucunda [10] dökme demirlerin sıvılaşma sıcaklığı ve sıvılaşma karbon eşdeğeri
(CEL) arasında Denklem 1’de verilen şekilde bir ilişki olduğu gözlemlenmiştir.
CEL’in ifadesi ise, Denklem 2’de verilmiştir.
5 [1]
[2]
Çeşitli kompozisyonlara sahip dökme demirlerin sıvılaşma karbon eşdeğeri ve
sıvılaşma sıcaklığı verileri üzerinde yapılan analizler sonucunda elde edilen bu
denklemin ±0.047 kadar düşük bir standart sapma değerine sahip olması ve ilişki
katsayısının da r = 0.987 olması, bu denklemin sağladığı sonuçların güvenirliğini teyit
etmektedir. Fakat dikkat edilmelidir ki, farklı kompozisyondaki dökme demirler aynı
CEL değerlerine sahip olabilirler. Dolayısıyla CEL, kompozisyonun tek göstergesi
olarak değerlendirilmemelidir. Dökme demirlerde görülen kararlı (gri) ve yarı-kararlı
(beyaz) sistemlerin ötektik dönüşüm sırasında ortaya çıkması, ve katılaşmanın ilk
kısmında ortaya çıkan östenit dendritleri üzerinde, dolayısıyla sıvılaşma sıcaklığı
üzerinde bir etki yaratmaması nedeniyle, bu eşitlik hem gri, hem de beyaz dökme
demirler için kullanılabilir.
4.2.
Karbon Eşdeğeri (CEV)
Bu noktada, sıvılaşma karbon eşdeğeri (CEL) ile sıklıkla karıştırılan bir başka kavram
olan karbon eşdeğeri (carbon equivalent value, CEV) üzerinde de kısaca durulması
faydalı olabilir. Sıvılaşma sıcaklığı (TL) ve kompozisyonu ilişkilendirmek için
kullanılan sıvılaşma karbon eşdeğerinden farklı olarak karbon eşdeğeri, dökme
demirlerin kompozisyonunu değerlendirmek için kullanılan bir başka kavramdır [11].
Karbon eşdeğeri, bir dökme demirin kompozisyonunun ötektik kompozisyondan ne
kadar farklı olduğunu ifade eder. Dökümhane koşullarında üretilen dökme demirlerin
sadece demir ve karbon elementlerini değil, silisyum ve fosfor gibi farklı alaşım
elementlerini de içermesi nedeniyle, bu alaşımların kompozisyonunu değerlendirirken
sadece Fe-C denge faz diyagramından faydalanılamaz. Bu durumlarda, silisyum ve
fosfor elementlerinin dökme demirin kompozisyonunu ne şekilde etkilediğini
belirtmek için karbon eşdeğeri (CEV) kavramı kullanılır. Karbon eşdeğerinin ifadesi
Denklem 3’de verilmiştir. Bu kavram uyarınca bir dökme demirin ötektik
kompozisyona sahip olabilmesi için, karbon eşdeğerinin 4,3’e eşit olması
gerekmektedir.
[3]
Karbon eşdeğeri ötekik kompozisyondan (%4,3) düşük olan dökme demirler “ötektik
altı”, ötektik kompozisyonun üzerinde olan dökme demirler ise “ötektik üstü” olarak
sınıflandırılır.
4.3.
Doygunluk Derecesi (Sc)
Karbon eşdeğeriyle benzer bir değerlendirme imkanı sunan bir diğer kavram da
doygunluk derecesidir (saturation degree, Sc). Daha ziyade Alman dökümcüler
tarafından tercih edilen bu kavram ile kompozisyonu değerlendirirken, dökme
demirin içerdiği karbon miktarı, ötektik kompozisyona sahip bir dökme demirin
içerdiği karbon miktarına oranlanır (Denklem 4):
6 [4]
Bu eşitlik uyarınca, ötektik kompozisyona sahip bir dökme demirin doygunluk
derecesinin Sc = 1 olması gerekmektedir. Doygunluk derecesi 1’den düşük olan
dökme demirler “ötektik altı”, 1’den yüksek olan dökme demirler ise “ötektik üstü”
olarak sınıflandırılır.
4.4.
Sıvılaşma Karbon Eşdeğerinin Sınırları
Sıvılaşma karbon eşdeğeri (CEL) her ne kadar sıvılaşma sıcaklığı ve kompozisyon
arasında başarılı bir ilişki kuruyor olsa da, bu kavram karbon eşdeğeri (CEV) gibi
bütün dökme demirler için kullanılamaz. Bunun nedeni, sıvılaşma sıcaklığının (TL)
bütün dökme demirlerde net bir şekilde gözlemlenmiyor olmasıdır. Ötektik altı bir
dökme demirin karbon eşdeğeri ötektik kompozisyona yaklaştıkça, sıvılaşma sıcaklığı
da ötektik dönüşüm sıcaklığına yaklaşır. Ötektik kompozisyona sahip bir dökme
demirde ise katılaşma sadece ötektik tanelerin çekirdeklenmesi ile gerçekleştiği için,
yapısında östenit dendritleri gözlenmez; soğuma eğrisi üzerinde de sıvılaşma
sıcaklığına denk gelen bir bükülme gerçekleşmez. Ötektik üstü kompozisyona sahip
dökme demirlerde ise katılaşmanın grafit ayrışması ile başlaması nedeniyle, ötektik
altı kompozisyona sahip dökme demirlerin soğuma eğrilerinde görüldüğü şekilde bir
sıvılaşma sıcaklığı bükülmesi gözlenmez: Bunun nedeni, bu ayrışma sırasında salınan
katılaşma ısısının soğuma eğrisi üzerinde bir bükülme yaratacak kadar etkili
olmamasıdır. Dolayısıyla, bu ifadelerden de anlaşılabileceği üzere, sıvılaşma karbon
eşdeğeri yalnızca karbon eşdeğeri %4,3’den düşük olan ötektik altı dökme demirler
için kullanılabilir.
Dökme demirin kompozisyonu ötektik kompozisyona çok yakın olduğu durumlarda,
soğuma eğrisi üzerinde sıvılaşma sıcaklığına denk gelen bükülme, ötektik dönüşüm
sıcaklığında ortaya çıkan düzlük ile çakışarak, sıvılaşma sıcaklığının tayinini zor bir
hale getirebilir. Bu tür durumlarda da sağlıklı veri alabilmek amacıyla, güçlü bir
karbür oluşturucu element olan telleryum kullanılarak gri dökme demirin, beyaz
dökme demir olarak katılaşması sağlanır. Telleryumun sağladığı etki Çizelge 3
üzerinde görselleştirilmiştir. Bu Çizelge üzerinde (a) demir-karbon denge faz
diyagramı; ve (b) ötektik noktanın detayı büyük ölçekte gösterilmektedir. Çizelge
üzerinde de görüldüğü gibi, dökme demire telleryum katkısı yapılarak beyaz dökme
demir olarak katılaştırıldığında, ötektik noktanın Eg noktasından Eb noktasına kayması
sağlanır. Bunun sonucu olarak C0 kompozisyonuna sahip bir dökme demirde,
sıvılaşma sıcaklığı ile ötektik dönüşüm sıcaklığındaki düzlüklerin çakışması
engellenerek, sıvılaşma karbon eşdeğeri (CEL) ölçümü yapılması sağlanabilir.
7 Çizelge 3. (a) Demir-karbon denge faz diyagramı; (b) Ötektik noktanın yakından
gösterimi: telleryum katkısı sayesinde katılaşma aralığı genişletilerek, ötektik
kompozisyona yakın dökme demirlerde de CEL tayini mümkün olabilmektedir.
5. AŞIRI SOĞUMA (ΔT)
5.1.
Aşırı Soğumanın Tanımı ve Nedeni
Katılaşma sürecinde gerçekleşen bir faz dönüşümünün, denge faz diyagramı üzerinde
gösterilen denge dönüşüm sıcaklığından daha düşük bir sıcaklıkta gerçekleşmesi
durumuna aşırı soğuma (ΔT) adı verilir [12]. İster birincil östenit dendritleri olsun,
ister ötektik dönüşüm sırasında ortaya çıkan taneler olsun, tüm katılaşma süreçleri,
katılaşan fazın çekirdeklenmesi ve ardından büyümesi ile gerçekleşir. Diğer bir
deyişle, soğuyan bir sıvı metal ya da alaşımın katılaşmaya başlayabilmesi için, denge
dönüşüm sıcaklığına gelindiğinde sıvı içinde yeterli seviyede çekirdeğin oluşmuş
olması gerekir. Katılaşmanın kendiliğinden bu şekilde, yani denge koşullarına yakın
bir işleyişle gerçekleşebilmesi için, sıvı alaşımın çok yavaş bir şekilde soğutulması
gerekir. Fakat, katılaşmanın bu şekilde gerçekleşmesini mümkün kılacak kadar yavaş
soğuma koşullarının dökümhane ortamında sağlanması kolay bir durum değildir. Bu
nedenle, sıvı alaşımlar denge dönüşüm sıcaklıklarının altına soğuyarak, yani aşırı
soğuma yaparak, katılaşmanın başlamasını mümkün kılacak çekirdek sayısını arttırma
yoluna giderler.
Aşırı soğuma, dökme demirlerin mikroyapıları, dolayısıyla da mekanik özellikleri
üzerinde önemli etkilere sahiptir. Aynı kompozisyona sahip iki dökme demir bile,
katılaşma sırasında ortaya çıkan aşırı soğuma miktarına bağlı olarak ötektik hücre
sayısı, grafit tipi gibi mikroyapı özellikleri yanında çekme dayanımı ve sertlik gibi
mekanik özellikler açısından önemli farklar sergileyebilirler. Bu nedenle katılaşma
sırasında ΔT’nin takip edilmesi, süreç kontrolü açısından büyük önem taşımaktadır.
5.2.
Aşılama
Bir dökme demirin istenilen mikroyapı özelliklerini, dolayısıyla da mekanik
özellikleri sergileyebilmesi için, yalnızca kompozisyonunun doğru bir şekilde
ayarlanması yeterli değildir: Katılaşma sürecinin istenilen mikroyapıyı ortaya
çıkarabilmesini sağlamak için, katı fazın ilk olarak oluşmaya başladığı çekirdeklerin
8 de yeterli düzeyde olması gerekmektedir. Dökme demirlerde grafit ayrışması her ne
kadar karbon eşdeğeri, özellikle de alaşımın içerdiği silisyum miktarına bağlı bir
süreç olsa da, dökülen parçanın ince kesitlerinde ya da köşelerinde soğuma hızının
yüksek olması nedeniyle, bu kısımlarda grafit ayrışması mümkün olmayabilir ve
kırılgan bir doğaya sahip olan beyaz dökme demir görülebilir. Aynı zamanda, aşırı
soğuma miktarına bağlı olarak gri dökme demirin yapısında istenmeyen aşırı soğumuş
grafit de (D tipi) ortaya çıkabilir.
Bu tür istenmeyen durumların önüne geçebilmek amacıyla, dökme demirlerin döküm
öncesinde aşılanması gerekmektedir. Aşılama işleminde, sıvı haldeki alaşıma toz
kıvamında, ötektik tanelerin üzerinde daha rahat çekirdeklenebilecekleri ufak
partiküller eklenir. Bu ufak partiküllerin üzerinde çekirdeklenen ötektik taneler
sayeside grafit ayrışması kolaylıkla gerçekleşebilir ve dökme demirin fazla miktarda
aşırı soğuma yapmasına gerek kalmaz [13, 14].
Ötektik katılaşma sırasında ortaya çıkan aşırı soğumanın miktarı, denge faz diyagramı
üzerinde görülen denge dönüşüm sıcaklığı, yani 1150°C referans alınarak
değerlendirilir. Diğer bir deyişle, aşırı soğuma miktarı, yani ΔT, ötektik katılaşma
sırasında soğuma eğrisi üzerinde görülen en düşük sıcaklık (TEMIN) ve 1150°C
arasındaki farka eşittir.
Çizelge 4. (a) Dökme demirin aşılamadan önce; ve (b) aşılama sonrasındaki soğuma
eğrileri. Aşılama sonrasında aşırı soğumanın (ΔT) nasıl azaldığına dikkat ediniz.
Aşılama işleminin etkisini değerlendirmek için, aşırı soğuma parametresi (quotient of
undercooling, QU) adı verilen bir kavramdan faydalanılır. Bu parametre, aşılama
öncesinde dökme demirin yaptığı aşırı soğuma miktarıyla, aşılama sonrasındaki aşırı
soğuma miktarını oranlayarak elde edilir. Örnek olarak Çizelge 4 üzerinde (a)
aşılamadan önce, ve (b) aşılamadan sonra aynı kompozisyona sahip bir dökme
demirin soğuma eğrileri gösterilmektedir. Çizelge üzerinde de gösterildiği gibi,
aşılama yapıldıktan sonra ΔT ile gösterilen aşırı soğuma miktarında bir azalma
gerçekleşir. Bu durumlarda, QU üzerinden aşılamanın ne ölçüde etkili olduğu şu
şekilde değerlendirilebilir:
9 •
•
•
•
QU < 1.25: Aşılamanın etkisiz olduğunu ifade eder. Aşı miktarının yetersiz
olduğu ya da yanlış aşılayıcı kullanıldığı şeklinde yorumlanabilir.
1.25 < QU < 1.50: Aşılamanın mükemmele yakın, fakat yine de yüksek
soğuma hızına sahip ince kesitler için yetersiz olabileceğini belirtir.
1.50 < QU < 2.50: Aşılamanın optimum düzeyde olduğunu ifade eder.
2.50 < QU < 4.00: Aşılamanın gereğinden fazla olduğunu belirtir.
5.3.
ΔT Ölçümü ile Elde Edilebilen Bilgiler
Soğuma eğrilerinin sağladığı bilgiler, malzemenin yapısal ve mekanik özelliklerinin
tahmini için birçok ipucu içerir. Basit bir örnek olarak, soğuma eğrisi üzerinde
gözlenen sıvılaşma sıcaklığı (TL) ve minimum ötektik sıcaklık (TEMIN) arasındaki
fark, dökme demirlerin çekme dayancı hakkında fikir verebilir. Genel bir kural olarak,
bu iki sıcaklık değeri arasındaki fark arttıkça, yapıdaki östenit dendrit miktarının
artması ve dendritlerin daha iç içe geçmiş bir ağ yapısı ortaya çıkarması nedeniyle,
çekme dayancında bir iyileşme gözlenir.
Dökme demirin çekme dayancında bir artış gerçekleşmesi, sertliğinin de artacağı
anlamına gelmez. Benzer çekme dayancına sahip dökme demirlerin sertlik değerleri
arasında farklar gözlemlenebilir. Benzer çekme dayancına sahip iki dökme demir
arasında daha yüksek sertliğe sahip olan dökme demirin işlenebilirliği düşük
olacaktır. Genel bir kural olarak, sabit kompozisyona sahip bir dökme demirde aşırı
soğuma miktarı azaldıkça çekme dayanımın arttığı, fakat sertliğin azaldığı gözlenir.
Aşırı soğuma miktarı arttığında ise çekme dayanımı azalırken, sertlik değerlerinde bir
artış meydana gelir.
Teknik literatürde, dökme demirlerin mekanik ve yapısal özelliklerinin soğuma
eğrileri analiziyle tahmin edilmesine olanak sağlayan birçok eşitlik sunulmaktadır.
Fakat bu eşitlikler, genellikle ya bazı kompozisyon aralıkları için, ya da, belli bir
grafit tipi gibi belli mikroyapı özellikleri için geçerli olmaktadır. Bu denklemlerin
genel durumları yansıtmaktan ziyade özel durumlara yönelik olmaları nedeniyle, bu
makalenin yazarları, bu özellikleri tahmin etmek için kullanılan çeşitli eşitliklerin bir
derlemesini sunmak yerine, bir durum çalışması üzerinden pratik bir örnek vermeyi
tercih etmişlerdir.
6. DURUM ÇALIŞMASI
Gri dökme demirlerin kimyasal kompozisyonu, soğuma eğrileri ve mikroyapıları
arasındaki ilişkileri pratik bir örnek üzerinden de açıklamak maksadıyla, bu çalışmada
bir de durum çalışmasına yer verilmiştir. Bu çalışma kapsamında 3,60 sıvılaşma
karbon eşdeğerine (CEL) sahip bir gri dökme demirden ilk olarak aşısız, ardından
%0,10 ve %0,20 aşı eklenerek birer soğuma eğrisi ve spektrometre analizi numuneleri
alınmış, ardından her bir aşı yüzdesi için bir merdiven numunesi dökülmüştür.
Çalışmada kullanılan merdiven modelin ölçüleri Şekil 1 üzerinde verilmiştir.
Spektrometre sonuçları ise Tablo 1’de listelenmiştir. Dökümlerde aşı olarak IM 75 –
B (%74 - %79 Si, %0,8 - %1,2 Ca, %0,8 - %1,2 Ba, %1,2 – max. Al) kullanılmıştır.
10 Şekil 1. Dökümlerde kullanılan merdiven modelin ölçüleri.
Tablo 1. Spektrometre analizi sonuçları.
Aşı
%0
%0,10
%0,20
%C
3,26
3,25
3,23
%Si
1,72
1,81
1,85
%Mn
0,733
0,738
0,735
%P
0,037
0,038
0,038
%S
0,1203
0,1025
0,1213
%Cu
0,106
0,101
0,102
%Al
<0,001
<0,001
<0,001
%Ti
0,014
0,014
0,014
%Pb
0,002
0,002
0,001
Değişen aşı miktarlarına bağlı olarak elde edilen soğuma eğrileri Çizelge 5 üzerinde
gösterilmiş, soğuma eğrilerinden elde edilen çeşitli parametreler ise Tablo 2’de
listelenmiştir.
Tablo 2. Soğuma eğrilerinden elde edilen çeşitli parametreler.
Aşı
%0
%0,10
%0,20
TL (°C)
1218,6
1220,5
1218,9
∆T (°C)
13,9
10,2
9,2
∆TM (°C)
8,6
4,9
5,2
TS (°C)
1098,0
1104,8
1106,6
CEL
3,60
3,59
3,60
Sc
0,871
0,867
0,871
QU
1,36
1,43
Çizelge 5 ve Tablo 2 üzerinde görülebileceği üzere, aşılama miktarı arttıkça, ötektik
katılaşma sırasında görülen aşırı soğuma miktarında (∆T) bir azalma meydana
geliyor. Daha önce belirtildiği üzere, sıvı metal ve alaşımlar katılaşmanın başlamasını
mümkün kılacak çekirdek sayısını arttırabilmek için denge dönüşüm sıcaklıklarının
altına soğuyabiliyorlar; diğer bir deyişle, aşırı soğuma yapıyorlar. Aşırı soğuma (∆T)
değerinde bir azalmanın meydana gelmesi, eklenen aşı miktarına bağlı olarak sıvıdaki
çekirdeklenme potansiyelinin arttığını, yani katılaşmanın daha kolay
başlayabileceğini gösteriyor. Tablo 2’de verilen değerlerde, aşılamanın sadece ötektik
katılaşma sürecini etkilediğine ve östenit dendritlerinin ilk çekirdeklenmeye başladığı
sıvılaşma (likidüs, TL) sıcaklığının aşılamadan etkilenmediğine dikkat ediniz.
Yapılan çalışma kapsamında elde edilen numunelerde, aşılama miktarına bağlı olarak
gözlenen aşırı soğuma miktarı azaldıkça, dökme demirin mikroyapısında da bazı
değişimlerin meydana geldiği tespit edildi. Aşı miktarı ve merdiven numunenin kesit
kalınlığına (dolayısıyla da soğuma hızına) bağlı olarak gözlenen bu farklılıklar, Tablo
3 üzerinde listelenmiştir.
11 Çizelge 5. (a) Aşısız, (b) %0,10 aşılı, ve (c) %0,20 aşılı numunelerin soğuma (mavi
renkle gösteriliyor) ve birinci türev eğrileri (kırmızı renkle gösteriliyor).
12 Tablo 3. Merdiven numunelerin metalografik inceleme sonuçları.
Aşı
%0
%0,10
%0,20
Kesit kalınlığı (mm)
5
10
15
20
5
10
15
20
5
10
15
20
% Karbür
%50
%25
%25
%5
-
Grafit tipi
D, E
D, E
%25 A, %75 D, E
%70 A, %30 D, E
D, E
%90 A, %10 D, E
%90 A, %10 B
%95 A, %5 B
D, E
%95 A, %5 B
%100 A
%100 A
HB Sertlik
315
269
225
209
260
266
233
216
253
269
229
208
Metalografik inceleme sonucunda, yapıda karbür (sementit) oluşma riskinin soğuma
hızı ve aşılama miktarıyla ilişkili olduğu gözlendi. Soğuma hızının yüksek olduğu
ince kesitlerde daima bir miktar karbür oluştuğu tespit edildi. Fakat aşılama miktarı
arttıkça, oluşan karbürlerin yüzdesinde ciddi bir azalma meydana geldiği görüldü:
Örneğin, aşısız dökülen merdiven numunenin en ince kesitinde %50 oranında karbür
tespit edilirken, %0,10 aşılı dökülen numunede bu değerin %25’e, %0,20 aşılı
dökülen numunede ise %5’e düştüğü tespit edildi. Karbür miktarındaki bu düşüş,
yukarıda da belirtildiği üzere, aşılanan sıvıdaki çekirdeklenme potansiyelinin artması
nedeniyle aşırı soğumanın (∆T) azalmasından kaynaklanıyor.
Mikroyapıda görülen grafit türünün de hem soğuma hızından, hem de aşılama
miktarından etkilendiği görüldü. Genel bir kural olarak, eğer karbür oluşumu
engellenmiş ve grafit ayrışması sağlanabilmişse, aşılamanın yetersiz ve soğuma
hızının yüksek olduğu durumlarda, aşırı soğumuş grafit tipi olarak da bilinen D ve E
tipi grafit yapısının ortaya çıktığı gözlendi. Aşılama miktarı arttıkça ve soğuma
hızının nispeten yavaş olduğu durumlarda ise, ağırlıklı olarak A tipi grafit yapısının
ortaya çıktığı görüldü. Oluşan grafit tipi ve yapıdaki karbür yüzdesine bağlı olarak,
aşılama miktarının yüksek ve soğuma hızının yavaş olduğu durumlarda, numunelerin
sertliğinin azaldığı tespit edildi. Merdiven numunelerin farklı kesitlerinden alınan
Brinell sertlik değerleri Tablo 3’de görülebilir. Mikroyapılarda gözlemlenen farklı
durumlara birer örnek vermek adına, aşısız numunenin en ince kesitinden ve %0,20
aşılı numunenin en kalın kesitinden alınan birer mikroyapı fotoğrafı Şekil 2’de
verilmiştir.
Bu çalışmada dökme demire eklenen aşı miktarlarının yeterli olup olmadığını
değerlendirmek için, daha önce bahsi geçen aşırı soğuma parametresinden (quotient
of undercooling, QU) faydalanılabilir. Tablo 2’de verilen aşırı soğuma değerleri
üzerinden aşırı soğuma parametreleri hesaplandığında, %0,10 aşı için bu parametrenin
1,36, %0,20 aşı için ise 1,43 değerine sahip olduğu görülebilir. Bu değerlerin
gösterdiği sonuç, Bölüm 5.2’de de açıklandığı üzere, aşılamanın mükemmele yakın
düzeyde olduğu, fakat yine de ince kesitler için yetersiz olabileceği şeklinde
yorumlanabilir. QU parametresinin optimum seviye olarak değerlendirilen 1,50 – 2,50
aralığına çekilebilmesi için aşırı soğumanın bir miktar daha azaltılması, diğer bir
deyişle aşılamanın bir miktar daha arttırılması gerektiği, bu değerlendirmeden
anlaşılabilir.
13 Dökülen parçanın soğuma eğrisi ve mekanik özellikleri arasında da bazı ilişkiler
kurulabilir. Örnek olarak bir gri dökme demirin sertliği ve kompozisyonu arasında
Denklem 5’te gösterilen şekilde bir ilişkinin bulunduğu, Heraeus Electro-Nite
tarafından yapılan birçok çalışma sonucunda tespit edilmiştir:
HB = 538.6 – 354,75 × Sc
[5]
Bu eşitlik sadece A tipi grafit içeren dökme demirler için geçerlidir. Bu eşitlik
kullanılarak, bu çalışmada dökülen numunelerin doygunluk derecesi (Sc = 0,870 ) için
sertlik değeri hesaplandığında, teorik Brinell sertlik değerinin 230 HB olması
gerektiği görülebilir. Deneysel sonuçlara bakıldığında, sadece A tipi grafit içeren
kısımlardan alınan tüm sertlik değerlerinin ortalamasının 222 (± 9) HB olduğu, yani
teorik beklentiye oldukça yakın olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuç, soğuma
eğrilerinden elde edilen bilgilerin, dökülen bir parçanın mekanik özelliklerini
değerlendirmek için de güvenilir bir araç olduğunun görülmesi açısından önemlidir.
(a)
(b)
Şekil 2. (a) Aşısız numunenin en ince (t = 5 mm) kesitinde görülen masif sementit
(beyaz) ve perlit fazları; (b) %0,20 aşılı numunenin en kalın (t = 40 mm) kesitinde
gözlemlenen perlit matris ve A-tipi grafit.
TEŞEKKÜR
Bu çalışmada sunulan durum çalışmasının tüm döküm ve analizleri Ay Döküm’de
(http://aydokum.com) gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmaya yaptıkları katkılar ve
sağladıkları çok değerli bilgiler için öncelikle Sayın Rıdvan Erdil ve Sayın Orhan
Aral olmak üzere, çalışmada emeği geçen diğer tüm Ay Döküm çalışanlarına teşekkür
ederiz.
14 KAYNAKÇA
[1] W. Kurz, D.J. Fischer, “Fundamentals of Solidification”, Trans Tech Publications,
Aedermannsdorf, Switzerland, 1992, pp 1-16
[2] I.G. Chen, D.M. Stefanescu, “Computer Aided Differential Thermal Analysis of
Spherodial and Compacted Graphite Cast Irons”, AFS Transactions, 92, 1984, pp
947-964
[3] U. Ekpoom, R.W. Heine, “Thermal Analysis by Differential Heat Analysis (DHA)
of Cast Iron”, AFS Transactions, 89, 1981, pp 27-38
[4] L.E. Menawati, R.W. Heine, C.R. Loper Jr., “Relationship of Gray Iron Macro
and Microstructures to Cooling Curves”, AFS Transactions, 78, 1970, pp 363-373
[5] T. Hatakeyama, Zhenhai Liu (Eds.) “Handbook of Thermal Analysis”, John Wiley
& Sons, England, 1998, pp 1-6
[6] M. Hillert, V.V.S. Rao, “Gray and White Solidification of Cast Iron”
Solidification of Metals: Proceedings of the Conference on Solidification of Metals,
Brighton, 1967, pp 204-211
[7] K.G. Upadhya, D.M. Stefanescu, K. Lieu, D.P. Yeager, “Computer-Aided Cooling
Curve Analysis: Principles and Applications in Metal Casting”, AFS Transactions, 97,
1989, pp 61-66
[8] J.O. Barlow, D.M. Stefanescu, “Computer-Aided Cooling Curve Analysis
Revised”, AFS Transactions, 105, 1997, pp 349-354
[9] E. Fras, W. Kapturkiewicz, A. Burbielko, H.F. Lopez, “A New Concept in
Thermal Analysis of Castings”, AFS Transactions, 101, 1993, 505-511
[10] J.R. Davis, “ASM Speciality Handbook: Cast Irons”, ASM International, 1996, p
6
[11] C. Balasingh, “Effect of Carbon Equivalent and Inoculation on Residual Stresses
in Grey Iron Castings”, Journal of Mechanical Working Technology, 9, 1984, 53-66
[12] D.A. Porter, K.E. Easterling, “Phase Transformations in Metals and Alloys”,
Chapman & Hall, London, 1992, pp 185-188
[13] D.M. Stefanescu, “Science and Engineering of Casting Solidification” Kluwer
Academic / Plenum Publishers, New York, 2002, pp 122-125
[14] J.R. Brevick, J. Davis, “Applying Delta T Measurements to Gray Iron
Innoculation”, AFS Transactions, 98, 1990, p 379
15