“Ülkemiz kristal bir küredir. Ben Josip Broz Tito, bu küreyi ellerimle tutarak değil alttan nefesimle üfleyerek havada tutuyorum. Umarım benim nefesim tükendiğinde birisi bu görevi devralır. Yoksa kristal küre yere düşer ve tuz buz olur... İşte o zaman dünyanın kaderinin korunması başka bağımsız ülkelere kalır. Nasır, benim dostumdur ancak ondan önce dünyanın geleceğinin korunması Anadolu’ya düşer. Anadolu’da Kemalistler tarafından kurulan devletin temeli bağımsızlıktır. Bu yüzden Anadolu, dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır.” (12 Mart 1978, Tito’nun Yugoslavya’nın Kuruluş Yıldönümü’nde yaptığı konuşmadan.) JOSIP BROZ Stj. Av. Erdal ARAP – Stj. Av. Selcen BAYÜN T ito, 7 Mayıs 1892 tarihinde Kumerovec (Zagreb yakınları), Hırvatistan’da doğdu. On beş çocuklu yoksul bir ailenin çocuğuydu. Babası Hırvat, annesi Slovendi. Gençlik yıllarında Trieste, Bohemya ve Almanya’da metal işçiliği yaptı. Çalıştığı yerlerdeki sendikalarda görev aldı. Birinci Dünya Savaşında Avusturya – Macaristan İmparatorluk Ordusunda savaştı ve bu esnada Ruslara esir düştü. Rus İç Savaşında Bolşeviklerin safında savaşa katıldı. 1937 yılında Yugoslav Komünist Partisinin yeniden teşkilatlanmasıyla görevlendirildi. Tito, Partizan adı verilen gerilla kuvvetleriyle Alman işgaline karşı direnişi örgütledi, Yugoslav halklarını “kardeşlik ve birliğe“ çağırarak bağımsızlıktan sonra halklara eşitlik sözü verdi. Tito, yaşadığı çağın bir büyük devlet adamıydı. Tito’nun bir ülkenin değişimine oynadığı ve oynamakta olduğu rol nedir? Tito bir röportajında şunları söyledi; “Bir kişiliğin tarihteki rolünün çok önemli olabileceğine inanıyorum. Aksini öne sürmek saçma bir dereceye kadar da gerçeğin reddedilmesi demek olur. Ancak, bir kişiliğin, tarihsel rolü, belli bir anda halkının sahip olduğu bilinçle doğru orantılıdır. Bir kişinin rolü, halkının eğilimlerini yansıttığı ve halkın istediklerini karşıladığı ölçüde önemlidir. Fakat kişilik harekete geçirici bir güç değildir. Gerçekte bu güç halkın kendisidir. Bir kişiliğin karamsar sorunlar ortaya çıktığında bir düzenleyici olarak bazı şeyleri formül biçiminde açıklamasına karşı, onlar bir kişiliği veya bütün her şeyi eyleme kaldırabilirler.” 82 Hukuk Gündemi | 2014/2 29 Kasım 1943 tarihinde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetini kurdu. Ulusal Sosyalizm anlayışını ortaya attı. Bu anlayış Titoizm akımının temelini oluşturdu. Tito, 13 Ocak 1953’te Yugoslavya’nın ilk devlet başkanı seçildi. 1974 yılında ömür boyu devlet başkanlığına getirildi. 1980 yılının 4 Mayısında hayata veda etti. TITO NASIL BİR İNSANDI ? Tito, onbeş kardeş olması sebebiyle yaşayamadıklarını yaşamak isteyen, insan hayatına değer veren, insanların insanca yaşaması gerektiğine inanan ve savunan, kadının toplumda olması gereken yerine önem ve değer veren, kendisi de işçi olduğu için emeğe saygı duyan, doğanın yaşama hakkını kabul eden, hayvanlarla vakit geçiren, giydiği kıyafetleri özenle seçen, koruyan ve hakkıyla taşıyan biriydi. Tarihler 9 Ekim 1944’ü gösterdiğinde Time dergisi Josip Broz Tito’yu kapağa taşıdı.1 Tarihler 1959’u gösterdiğinde, Ernesto Che Guevara, Tito’dan şu şekilde bahsetti: “Mareşal Tito öyle samimi bir insan ki… Onunla birkaç söz ettikten sonra dostane ilişkilere girebilmek çok kolaydır.” Tarihler 1970’i gösterdiğinde ise Zambiya Devlet Başkanı K. Kaunda, “Biz Tito’yu özgürlük savaşçısı, yeni Yugoslavya’nın kurucusu, Yugoslav halklarının önderi, sosyalizme yepyeni insancıl boyutlar 1http://content.time.com/time/covers/0,16641,19441009,00. html kazandıran, insanlığa layık olduğu onuru sağlayan kişi olarak tanıyor, değerlendiriyoruz” demişti. TITO NASIL LİDER OLDU ? Tito, gençliğinin son baharında, 1937 yılında Komünist Parti Genel Sekreterliğine seçildi.2 Partiye girişi ise, 1929 ekonomik bunalımının yarattığı sorunlar ve işçi sayısının giderek artması, emeğin değerinin düşmesi, etnik sorunların ortaya çıkması halk nezdinde Komünist Partiye olan desteği artırmıştır. Toplumun içinde bulunduğu bu zor şartların farkında olan Tito’nun sorumluluk hissederek siyasi hayata atılmasıyla olmuştur. Bu tarihlerde birkaç yüz kilometre kuzeydoğuda ise, Almanlar, yükselen bir ekonomik güç ile halkın kültürel yapısının savaşa yönlendirilmesi politikasıyla, hak ettiklerini alma düşüncesiyle, Büyük Alman İmparatorluğu kurma düşüncesiyle bir dünya savaşı başlatmıştı. Adolf Hitler’in ordusu, 6 Nisan 1941 tarihinde Belgrad’ı bombalamaya başladı. Alman işgaline karşı koyacak askeri güce sahip olmayan Yugoslav ordusu 17 Nisan 1941 tarihinde Almanlara teslim oldu. Kral Alexander, ülkeyi terk ederek Londra’ya sığındı. Halkın bütün çabasına rağmen 1929 ekonomik bunalımının yarattığı olumsuz koşullar ve yöneticilerin yanlış politikaları 2 Parti genel sekreteri, partinin en üst organıdır. Türkiye ile kıyasladığımızda, parti genel sekreteri, genel başkana karşılık gelmektedir. nedeniyle I. Yugoslavya (Sırp – Hırvat – Sloven Krallığı) 8 Temmuz 1941 tarihinde parçalandı. I. Yugoslavya hukuken parçalanmasına rağmen halk direnişi devam ediyordu. Bir yandan Büyük Sırbistan’ı kurmak amacıyla hareket eden ve Albay Draza Mihajlovic önderliğindeki çentikler, diğer yandan ise, federal bir devlet kurma düşüncesiyle direnişi bütün ülkeye yayacak bir stratejiyi izleyen Tito yönetimindeki Partizanlar işgalci Almanlara karşı mücadele vermeye başladı. İki grubun farklı hedeflere sahip olması, ilerleyen süreçte çentikler ve partizanları karşı karşıya getirecekti. Partizanlar, İtalyan, Alman, Ustaša ve Çentik birliklerinin Mart 1942’de giriştiği harekâttan sonra Bosna’nın kuzey-batı kesimini üs edindi. Tito’nun Kasım 1942’de topladığı Antifašističko Veće Narodnog Oslobođenja Jugoslavije – AVNOJ (Yugoslavya Anti Faşist Ulusal Kurtuluş Konseyi) direniş hareketinin bütün Yugoslav halklarını birleştirecek bir siyasal programa kavuşmasını sağladı. Yugoslavya’daki Partizan direnişini sona erdirmek isteyen Almanlar 1942 – 1943 yılının kışında toptan imhayı hedef alan bir harekât daha düzenlediler. Öncelikle Çetnikleri saf dışı ederek konumlarını sağlamlaştıran Partizan kuvvetleri, ardından 1944 yılında Alman kuşatmasını yararak işgal kuvvetlerini Sırbistan’a doğru geriletmeye başladı. Aynı sıralarda Alman ordularını izleyen Sovyet Kızıl Ordusu Romanya ve Bulgaristan sınırlarına dayanmış bulunuyordu. Partizan Kuvvetleri ile 2014/2 | Hukuk Gündemi 83 SOCIJALISTIČKA FEDERATIVNA REPUBLIKA JUGOSLAVIJA4 Eşi Jovanka Broz ile… Sovyet Birliklerinin ortak harekâtı ile Ekim 1944 yılında Belgrad ele geçirildi. Yugoslavya toprakları Partizanların denetimine girerken, son kalan Çetnik kalıntıları da temizlendi. Alman birlikleri ile şiddetli çarpışmalardan sonra kazanılan zaferler Yugoslavya’nın bağımsızlık mücadelesinde bir dönüm noktasıdır. Asker kökenli olmayan Tito’ya işgal kuvvetlerine karşı gerçekleştirdiği bu başarısından dolayı Mareşal unvanı verildi. Heinrich Himmler, 1944’te Alman Yüksek Rütbeli Subaylarının önünde verdiği bir söylevde şunları söylemiştir. “…Size bir sebat örneği daha vereyim, bu da Mareşal Tito’nun sebatıdır. Şunu da söylemeliyim ki, Herr Broz hem zorlu bir düşman, hem de bir komünisttir. Ve maalesef kendisi bizim düşmanımızdır. Mareşal rütbesini tam olarak hak etmiştir.”3 Tunus Devlet Başkanı H. Burgiba 1961 yılında, Tito hakkında, “Başkan Tito bize göre; ilerleme, bağımsızlık ve yeni özgürlük kazanmış ülkeler için bağımsızlık ve varlıklarını tüm dünyaya kabul ettirmek, eşit haklar ilkesine göre uluslararası ilişkileri yürütmek yolunda bir simgedir, önderdir… Mareşal Tito, bütün yaşamını bağımsızlık ve ulusun zaferi uğruna adamış bir halk savaşçısıdır.” ifadelerine yer vermiştir. Tito, savaş boyunca halkıyla birlikte aynı tehlikeleri ve acıları göğüslemiş; kendi örgütlediği Partizan birliklerinin başında savaşı bizzat yürüttü ve 1945 yılında Almanlara karşı cefakârca kazanılan zaferin ardından Tito liderliğindeki Yugoslavya halkı Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetini kurdu. Yugoslavya ile Türkiye’nin varoluş mücadelesi bakımından bağlantı kurmak istersek, her iki ülkenin de kaderinde önemli bir yere sahip bulunan iki liderin, Mustafa Kemal Atatürk ve Josip Broz Tito’nun mücadele çizgilerini görebiliriz. Kuşkusuz, Atatürk’ün, Tito’da bulunmayan, kendine özgü yanlarının bulunduğu bir gerçektir. Ayrıca iki liderin mesleki kökenleri, mücadelelerini çevreleyen koşullar ve ideolojik esin kaynakları aynı değildi. Atatürk, asker kökenli bir anti-emperyalistti; Tito ise, işçi kökenli bir Marksist idi. Ancak belirtmek gerekir ki Atatürk, asker kökenli olmasına karşın, devletin başına geçtiği andan itibaren askeri üniformasını bir daha giymemecesine çıkardı; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” ilkesine olan derin bağlılığına gerçeklik kazandırmaya büyük özen gösterdi ve bu bağlılığına gölge düşürecek bir görüntüden ısrarla kaçındı. Tito ise, asker kökenli olmamasına rağmen kendisine verilen Mareşal ünvanını her koşulda ön plana çıkarttı, resmi davetlerde ve ülke ziyaretlerinde dahi üniformasını taşıdı. Tito, Stalin ve Molotov ile. KOMİNFORM 3 VINTERHALTER, Vilko. Josip Broz Tito. Su Yayınları, İstanbul 1968. Sayfa 190. (Not: Kitap Akkan Suver başkanlığında bir redaksiyon komitesi tarafından Türkçeleştirilmiştir). 84 Hukuk Gündemi | 2014/2 Stalin, 5 Ekim 1947’de “Amerikan emperyalizminin bir aleti” olarak tanımladığı Marshall Planı’na karşıt bir girişim olarak; SSCB, Polonya, Bulgaristan, 4 Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti Tito yakın arkadaşı Fidel Castro ile. Çekoslovakya, Romanya, Macaristan, Yugoslavya, Fransa, İtalya komünist partileri liderlerini bir araya getiren Kominform’u kurdu. Tito’nun sosyalist inşa ve dış politika alanlarında Sovyet etkisi dışında kalma çabaları, çok geçmeden Stalin ile aralarında çatışma doğurdu. Tito’nun 12 Nisan 1948 tarihinde Stalin ve Molotov’a söylediği şu cümlelere göz atarsak aralarındaki fikir çatışmasının hangi boyutta olduğunu rahatlıkla görebiliriz. “Bugünkü ilişkiler geliştirilebilir mi? Evet! Geliştirilebilir ve geliştirilmelidir; çünkü başka çıkar yol yoktur. Başka bir yol, ilişki kurmaya kalkan her iki ülkeye de zarar getirecektir… Bu dönem uluslar arası ortamda devrim hareketleri ile ilgili görüşlerimiz nelerdir ve sosyalizmi kurmak için en iyi yol nedir? Düşünüyoruz ki, Yugoslavya ve benzeri küçük ülkeler, hem iç, hem de dış etkenler şu andaki durumlarında kalmalıdırlar. Yani, tamamen özgür, fakat çeşitli anlaşmalarla hem birileri ile hem de Sovyet Rusya ile sıkı ilişkiler kurmuş olarak… Ve en önemli husus, insanların demokrasisini geliştirmiş oldukları ülkelerde birbirlerine karşı tam güven, anlayış ve işbirliğinin yaratılmasıdır.”5 Tito’nun bu cümleleri sarf etmesinden yalnızca iki ay geçtikten sonra Yugoslavya Kominform’dan çıkarıldı. Kominform’dan kopuş sürecinde geniş halk desteğine dayanan Tito, Stalin SSCB’sinin Arnavutluk ve öteki Doğu Avrupa ülkeleri ile birlikte uyguladığı “tecrit” politikasına başarıyla göğüs gelerek ayakta kalmayı başardı. Bu dönemde askeri ve mali destek için Batı’ya yönelen Yugoslavya, Sovyet deneyine dayalı ağır sanayi ve kolektivizasyon programlarında uğranan başarısızlıklardan sonra içeride kendine özgü bir sosyalizm uygulamaya yöneldi. Yugoslavya, düşünce özgürlüğü ve çoğulculuk bakımından öteki sosyalist ülkelerden oldukça farklı bir yola girmeye başladı. Tito, 1952 yılında, Stalin hala hayatta iken şöyle demişti: “Stalin’in asıl güçsüzlüğü, Yugoslavya hakkında kesin bir düşünceye sahip olması ve Yugoslavya’da yeni bir şeyin yaratılmakta olduğunu görmemesiydi. Böyle olumsuz bir önyargı yüzünden bizim devrimimizin karakterinin özünü anlayamadı. 1944’te bile Stalin bizim tüm bunları korkunç bir boğuşma ve çatışma sonucu elde ettiğimizi görmüyordu. Rusya dışındaki her şeye karşı bir güvensizlik yerleşmişti içine. Stalin Rusya dışındaki tüm işçi 5 VINTERHALTER, Vilko. a.g.e. Sayfa 235–236. 2014/2 | Hukuk Gündemi 85 hareketlerini küçük gördü ve hala görmektedir. Kendi yardımı olmaksızın Yugoslavya’da başarı sağlanacağına inanmıyordu. Hitler’e savaşırken bile bizim savaşçı ruhumuzdan rahatsız olmuştu. O ayrıca kendi otoritesine çok güveniyordu. 1943’ten beri Yugoslavya Komünist Partisinde taht kurmuş olan yeni ruhu görmedi, insanların bizimle her şeyi tartışabildiklerini görmek istemedi. Komünistlerimizin bir şeyi yukardan geldiği için değil de, siyahı siyah olduğu, beyazı da beyaz olduğu için kabullendiklerini hissedemedi.” hareketi zirvesi yapılmaktadır. En son 2012 yılında İran’ın başkenti Tahran’da toplanan Zirvenin 2015 yılında Venezuella’nın başkenti Karakas’ta yapılması planlanmaktadır.6 Bağlantısızlar Hareketi, birçok bakımdan Mustafa Kemal’in tam bağımsızlıkçı çizgisinin devamı ve “Avrasya Seçeneği” arayışlarının esin kaynağı gibidir. Ne acıdır ki Mustafa Kemal’in ülkesinin, o dönemde Menderes-Zorlu ikilisi tarafından biçimlendirilen dış politikası, Bağlantısızlar Hareketi içinde başlangıçta Batının “Truva Atı” rolünü oynamak biçiminde belirdi. Bu rol, özellikle Bandung Nehru (Hindistan Başbakanı), Kwame Nkruah (Gana Devlet Başkanı), Gamal Abdel Nasser (Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı), Sukarno (Endonezya Devlet Başkanı), Tito (Yugoslavya Devlet Başkanı). BAĞLANTISIZLAR HAREKETİ Yugoslavya’nın Dünya’da uyandırdığı ilgi, özgün iki oluşum bakımından oynadığı rolle ilgili görünmektedir. Bunlardan birisi, “Özyönetim Deneyi”, diğeri ise, “Bağlantısızlık Hareketi”dir. Bandung (1955) ve Belgrad (1961) Konferanslarında Bağlantısızlık Hareketin temelleri atıldı. Bağlantısızlık Hareketi, Washington ve Moskova’nın dayatmalarına karşı, dünya halklarının demokratik tepkisini temsil etmek iddiasıyla ortaya çıktı. Ancak, güçlü bir maddi ve kitlesel temele oturamadı. Bağlantısızlar Hareketi günümüzde de faaliyetini sürdürmekte ve üç yılda bir bağlantısızlar 86 Hukuk Gündemi | 2014/2 Konferansı sırasında somutlaştı. Daha sonraları, Türkiye bu gelişmelerin tamamen dışında kalmak ve giderek karşısında olmak rolünü üstlendi.7 Tito, 21 Kasım 1954 tarihinde şu konuşmayı yapmıştır. “… Şunu unutmasınlar ki (Bunu Sovyet Rusya ve diğer doğu ülkelerine de söylüyoruz), sırf onlarla daha iyi geçinebilmek için Batı ülkeleriyle olan ilişkilerimizi de bozamayız… Hem Doğudakiler, hem de Batıdakiler şunu unutmasınlar ki, 6http://csstc.org/about/hist_back.htm 7 IŞIKLI, Alparslan. Yugoslavya Örneği, Atatürkçü Düşünce Derneği Web Sayfası (http://www.add.org.tr) dış politikamızda 1948’den beri hiçbir değişiklik yapmadık. Kendi çizdiğimiz bir yol vardır ve her zaman doğrusu ne ise onu söyleriz. Herkes şunu bilsin ki, kimsenin politikasının oyuncağı olmayız, kendi görüşümüz var ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu da anlıyoruz, biliyoruz.”8 Tito, bir başka konuşmasında şunları söylemiştir, “Bağlantısızlık siyaseti yalnızca emperyalizmin çöküş süreci ile ulusların bağımsızlık, ulusal özgürlükleri ile barış içinde bir arada yaşama savaşlarında değil, güç siyasetine karşı olan savaşta da ortaya çıkmıştır. Amaç, güç ile baskıya dayanan uluslar arası ilişkiler sisteminin ortadan kaldırılmasıdır.”9 ÖZYÖNETİM Özyönetim’in fikir babası dönemin başbakan yardımcısı, Tito’nun yakın dostu ve silah arkadaşı Milovan Đilas’tır. Kesin ifadesiyle, tam ve saf özyönetim (yahut işçi kontrolü), bütün mülkiyet sahipleri işçi oldukları durumda ve yalnız bu durumda ve bütün işçiler aynı zamanda mülkiyetin sahibi oldukları, işletme yönetim kurullarının seçimine ve işletmenin ekonomik fazlasının dağıtımına eşit biçimde katıldıkları durumda vardır. Özyönetime verilecek böyle bir anlamın öncelikle kapitalizm ile temelden çelişki içinde olacağı açıktır. Çünkü kapitalist sistem açısından özellikle belirlenmesi “hemen hemen evrensel bir ilke olarak bir işletmeyi yönetme - veya geniş olarak denetleme hakkı - bu işletmede kullanılan sermayenin mülkiyetine sahip olma durumundan kaynaklanır.”10 Özyönetime geçişi belirleyen yasa 27 Haziran 1950’de yürürlüğe girmiştir. Tito, bu yasaya ilişkin tasarıyı Ulusal Meclis’e “fabrikalar işçilerin, toprak köylülerin” sloganını içeren bir konuşmayla sunmuştur. Yugoslavya’nın uluslararası sermayeye açılması, özyönetim sayesinde sağlanması düşünülen demokratikleşme sürecine gölge düşüren ve giderek sözde kalmasına neden olan, en önemli faktörü oluşturmuştur. Bu durum, Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde 8 VINTERHALTER, Vilko. a.g.e. Sayfa 242–244. 9 Cezayir’de bağlantısız ülkelerin dördüncü konferansındaki demecinden alınmıştır. Tarih: 4.IX.1973. Özyönetimli Sosyalizm. Josip Broz Tito’nun Yazıları. Koza Yayınları, Birinci Baskı: Mayıs 1978. 10 IŞIKLI, Alparslan. a.g.m. bir yandan, çok partili yaşama girerken, diğer yandan da Batı sermayesine kapılarını açmasına benzeyen sonuçlar doğurmuştur.11 DEVLETİN İDARİ YAPILANMASI VE “PREDSEDNIŠTVO”NUN12 OLUŞTURULMASI Sosyalist Burjuvazi, 1960’lı yıllarda üniversite öğrencileri ve işçiler tarafından protesto edildi. Aynı dönemde Hırvatlar, Makedonlar ve Kosova Arnavutları da milliyetçi eğilimler sahneye koydular. 1960’lı yılların sonunda ortaya çıkan özgürlükçü ve milliyetçi akımların oluşturduğu bunalımlara, Tito yönetiminin çözümü, devletin idari yapısını cumhuriyetlerden gelecek temsilcilere ağırlık verecek şekilde yeniden düzenlemek ve Tito’dan sonra uygulamaya koymak üzere kolektif başkanlık konseyi oluşturmak oldu. Altı Federe Devlet ve iki Özerk Yönetim’den13 gelecek olan birer temsilciden oluşacak olan Predsedništvo, Tito’nun ölümünden sonra ülkeyi yönetecekti. Bu sisteme göre, federe devlet ve özerk bölgelerdeki komünist parti genel sekreterleri Tito’nun ardından birer yıl Federal Devlet başkanlığı görevini yürüteceklerdi. Yapılan bu düzenleme ile Kosova ve Vojvodina Özerk Bölgelerine diğer altı federe devlete denk haklar tanınmış oluyordu. Bu sistem Tito sonrasındaki dönemde oluşacak sıkıntıların nedenlerinden birisidir. Ülkeyi bir arada tutacak ve federal yönetimin devamını sağlamaya çalışan bir devlet başkanı ortaya çıkmamıştır. Slobodan Milošević göreve geldikten sonra artan milliyetçilik ve ekonomik problemler ile güçlü merkezi bir yönetimin olmayışı, Yugoslavya’nın ortadan kalkmasına doğru hızlı bir ilerleyiş süreci ortaya çıkardı. Ülke etnik ve dini toplumların birbirleriyle çelişen taleplerini uzlaştırmaya çalışırken Sırp milliyetçiliği, ülkenin en egemen siyasetçisi olan Slobodan Milošević’in komutasında, demokrasiyi alt etmişti.14 11 IŞIKLI, Alparslan. a.g.m. 12 Predsedništvo kelimesi Cumhurbaşkanlığı olarak tercüme edilebilir. Ancak bu kelime Yugoslavya’nın idari sistemini tam olarak karşılamadığından kelimenin aslı kullanılmıştır. 13 Federe devletler, Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Makedonya, Sırbistan, Karadağ iken, özerk bölgeler ise Voyvodina ve Kosova idi. 14 CLINTON, Bill Hayatım. Çev. Ali Cevat Akkoyunlu. Doğan Kitap 2005. Sayfa 631. 2014/2 | Hukuk Gündemi 87 SONUÇ NİYETİNE… Kayıplara karışmak üzereyken benliğine kavuşturulan bir devlet, benliğini liderinde bulan bir millet; Tito’nun ölümüyle dağılan bir devlet, parçalanan bir millet… “Görüyorsunuz ki ve müşahede etmişsinizdir ki, Türk devlet adamları ve Türk Milleti Yugoslav Millet’ine Yugoslav Devletine ve Yugoslav Hükümetine karşı en samimi hisler beslemektedir. Türkiye ile Yugoslavya arasında mevcut sağlam münasebetler, bütün Balkan milletleri arasında mevcut olması iktiza eden münasebetlerdendir. Balkanlar bu ideale doğru ne kadar fazla yükselirlerse, saadet ve terakkileri o nispette artar.”15 – Mustafa Kemal ATATÜRK 15 ÖKSÜZ, Hikmet. Batı Trakya Türkleri, Karam Yay. 2006. Sayfa 110 (Yugoslavya Başbakanının 28 Ekim 1936 tarihli Ankara ziyaretinden). 88 Hukuk Gündemi | 2014/2
© Copyright 2024 Paperzz