Basın açıklaması için tıklayınız.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
BİLİMSEL ARAŞTIRMA KURULU
FATİH HİLMİOĞLU BASIN AÇIKLAMASI
30 Ocak 2014, İstanbul
Aslolan Yaşamdır! Hapis Cezasının İnfazı Tutuklu ve Hükümlünün Hayatı İçin
Tehlike Oluşturuyorsa, İnfaz Geri Bırakılmalıdır!
“Hapsetmeye alternatif yöntemlerin tartışıldığı çağımızda, insanların hapishanelerde ölmediği, hatta
hapishanelere hiç kapatılmadığı günlerin umuduyla…”
Herkesin bildiği bir sırrı burada açıklamak istiyoruz. Ülkemiz cezaevlerinde ölümcül
hastalıklarla günlerini geçiren, siyasal irade ve bürokratik ataletin kurbanı olan yüzlerce
tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.
“Ceza ve İnfaz Kurumlarındaki Yapısal Sorunlar Çözülmediği Sürece Cezaevlerinden Yeni
Ölüm Haberleri Gelmesi Sürpriz Olmayacaktır.
Adalet ve Sağlık Bakanlıklarını Göreve Çağırıyoruz: Ölümcül Hastalığa Yakalanan Onlarca
Tutuklu ve Hükümlünün Sağlık Durumu Derhal Kurulacak Bağımsız Bir Muayene Komisyonu
Tarafından Değerlendirilmelidir.” Bu durumdakilerin tahliye talepleri dikkate alınmalı,
tutukluluk dışındaki diğer ceza infaz yöntemleri öncelenmelidir.
2008 yılında Kurumumuzca hazırlanmış olan “Kuddisi Okkır” raporunu açıkladığımız basın
açıklaması yukarıdaki alt başlıkla başlıyordu. Aradan geçen 6 yılda sanki zaman durmuş gibi
hissediyoruz. Sorunun çözümü bir yana katlanarak büyüdüğünü görüyoruz.
Oysa cezaevlerinde yatan tutuklu ve hükümlü sayısı bu 6 yılda 96 binden 150 bine,
Hasta tutuklu ve hükümlü sayısı 86’dan 526’ya çıkmış durumdadır.
TBMM’de verilen bir soru önergesi üzerine önceki Adalet Bakanı Sn.Sadullah Ergin 20022013 yılları arasında 1.989 kişinin cezaevinde yaşamını yitirdiğini belirtmiştir. Cezaevlerinde
yılda 180, ayda 15, yani her 2 günde 1 mahkumun değişik nedenlerle yaşamını yitirdiği
anlaşılmaktadır. Bizim amacımız Cezaevlerinde yaşamını yitiren 1.989 kişinin daha da
artmaması, bunlar arasına sağlık nedeniyle yeni ölümlerin katılmasının engellenmesidir.
1
Ağır hasta tutuklu ve hükümlüler ciddi sağlık sorunları yaşamalarına rağmen kamuoyunun
dikkatleri başka konulara çekilmekte ve bu sorun çözüm odaklı, kapsamlı çalışma halinde bir
türlü gündeme gelememektedir.
Hükümlü ve tutuklu ölümlerinin önüne geçilebilmesinin ilk adımı olarak ağır hasta olanlar
tahliye edilmeli ve dışarıda tedavi olabilmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. İHD
Cezaevleri Komisyonu’nun Eylül 2013 tarihli açıklamasına göre hapishanelerde,
kendilerinin tespit ettiği, 154’ü ağır 526 hasta mahpus bulunmaktadır.
Biz bir sağlık meslek örgütü olarak hasta tutuklu Fatih Hilmioğlu nezdine cezaevinde sağlık
sorununa parmak basarak hazırladığımız bu rapor ve basın açıklamasıyla cezaevlerindeki
hasta mahkumlara dikkatlerin çekilmesini ve hakkında hazırladığımız raporda tespit ettiğimiz
tablo üzerinden Fatih Hilmioğlu’nun maruz kaladığı sağlık hakkı mağduriyetinin
giderilmesini amaçlıyoruz.
Ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin “yaşam, vücut bütünlüklerini
koruma, sağlık ve mülkiyet hakları devletin güvencesi altındadır” ilkesinin uluslararası ceza
infaz hukukunun en temel prensiplerinden biri olduğu unutulmamalıdır.
Bilindiği gibi AİHM 05 Mart 2013 tarihinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
Gülay Çetin / Türkiye kararı ile Türkiye’yi insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ile ayrımcılık
yasağından mahkûm etmiştir. AİHM, Türkiye’yi, tutuklu iken yakalandığı kanser sonucu
cezaevinde yaşamını yitiren Gülay Çetin’in hükümlülerin ağır hastalık nedeniyle serbest
bırakabileceğine ilişkin hükümlerden, tutuklu olduğu için yararlandırılmaması nedeniyle
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 3. (işkence yasağı) ve 14. (ayrımcılık yasağı)
maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm etmiştir.
Fatih Hilmioğlu’nun ailesinin Türk Tabipleri Birliği'ne başvurusu üzerine bu bilimsel
kurul oluşmuş ve rapor hazırlanmıştır.
Yıllardır insan hakları ve sağlık hakkı ihlalleri konusunda sorunlara sahip çıkan ve çözüm
üretmeye çalışan bir hekim kuruluşu olarak, bunun buzdağının görünün yüzü olduğunu,
konunun üzerine gidilmesi ve ayrıntılı bir araştırma yapılarak sonuçlarının kamuoyu ile
paylaşılması gerektiğini bir kez daha yetkili kurum ve kuruluşların dikkatine sunmak
istiyoruz.
Araştırma Kurulumuz kısa süre içinde başlangıç niteliğinde hazırladığı bu raporla uzun
tutukluluk süreleri ve hasta mahkumların yaşadığı sağlık sorunlarına
2
Fatih Hilmioğlu
nezdinde ayna tutmuştur. Daha ağır hastaların varlığının bilincinde olan kurulumuz; tüm ağır
ve yaşamı tehdit altında olan hasta tutuklu ve hükümlülerin cezaevi gibi sağlıksız bir
ortamdan çıkarılarak tedavilerinin daha insani koşullarda yapılması ve gerek tedavi
süreci, gerek psikososyal ve refakatçi desteği, gerekse sağlık ve yaşama hakkının
korunması amacıyla tutuksuz yargılama, infaz ertelemesi ya da denetimli serbestlik vb.
adli kontrol tedbirlerinin öncelenmesinden yanadır.
Bugün buradan kamuoyu ile bütününü paylaştığımız ve Gastroenteroloji ve Hepatoloji
Uzmanı Prof. Dr. Osman Cavit ÖZDOĞAN, Ceza ve Ceza Usul Hukuku Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Fatih Selami MAHMUTOĞLU, Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit
BİÇER, Adli Tıp Uzmanı Dr. Ali ÇERKEZOĞLU ve Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Uzmanı Dr. Ali ÖZYURT ’dan oluşan TTB Bilimsel Araştırma Kurulunca düzenlenen
raporumuzun sonuç bölümünde;
“SONUÇ:
22.01.2014 tarihli Türk Tabipleri Birliği’nin görevlendirme yazısıyla; Dr. Fatih
Hilmioğlu hakkında düzenlenmiş tıbbi belgeler incelenerek; sağlık durumu, hastalığın klinik
seyri ve hapishane koşullarında kalmasının sağlığını ve yaşamını nasıl etkileyeceği konusunda
bilimsel değerlendirme talep edilmesi üzerine kişiye ait tıbbi veriler hukuksal ve tıbbi
çerçevede değerlendirilmiş olup, kişide;
a. Kronik Hepatit B enfeksiyonu zemininde gelişen Karaciğer Sirozu saptandığı; söz
konusu hastalıkların ilerleyici nitelikte olduğu ve son MR incelemesinde şüpheli
karaciğer kanseri lezyonu saptandığı,
b. Portal hipertansiyon ile bu tabloya eşlik eden özefagus varisleri ile portal gastropati
olduğu;
c. Tip II Diabetes Mellitus (şeker hastalığı) saptandığı;
d. Kronik Majör Depresyon ve Suicid (intihar) riski nedeniyle yatarak tedavi görmesi
gerektiği”nin kayıtlı olduğu dikkate alındığında,
1. Hastanın klinik tablosu bir bütün olarak değerlendirildiğinde; kronik, progresif seyir
gösteren Karaciğer Sirozu ve Karaciğer kanseri için prekanseröz oluşum ile bu tabloya
eşlik eden komplikasyonların (portal hipertansiyon, özefagus varisleri, portal
gastropati); tutukluluğunun devamı halinde sağlığı açısından ciddi ve yaşamı tehdit
edecek kapsamda olduğu; bu itibarla Ceza Güvenlik ve Tedbirlerinin İnfaz Hakkında
Kanun’un (CGTİK) 16/2. maddesinin hatta 16/6. maddesinin uygulama kabiliyetinin
bulunduğu, kaldı ki; CGTİK’nın 16/2. ve 16/6. maddelerinin uygulanması için gerekli
olan prosedüre başvurulmadan da, ilk derece mahkemesi tarafından adli kontrol
tedbirine hükmedilerek tutuklama kararının kaldırılabileceği,
2. Mahkumun “hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmesi” hali dışındaki, diğer ağır
hastalık durumlarında da, kişinin nitelikli, eşit sağlık hizmetine ulaşması yaşamsal bir
3
önem arz etmektedir. “Kişide saptanan tıbbi tablonun ağırlığı, hastalığın seyri, bu
hastalıkla ilgili yapılacak inceleme ve takiplerin sıklığı, bulunduğu ortamın özelliği,
bu ortamda yakınmalarına yönelik alacağı önlemler, beslenme, hijyen, vb. koşulların
durumunu ne şekilde etkilediği, tek başına tedavisini sürdürüp sürdüremeyeceği, bir
refakatçıya ihtiyaç olup olmadığı” gibi hususlar tüm boyutlarıyla ele alınmalıdır.
AİHM’in ilgili kararları da tıbbi açıdan yaşam hakkı ve sağlığa ulaşım hakkının ulusal
ve uluslararası belgelerde tanımlanan mesleki etik kurallara ve standartlarına uygun
olması gerçeğine atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu ilkeler kapsamında konu değerlendirildiğinde; 17 Nisan 2009 tarihinden bugüne
yaklaşık 5 yıldır tutuklu bulunan ve bu süreç içinde 2011 yılında 9 (dokuz), 2012 yılında 15
(on beş) ve 2013 yılında 38 (otuz sekiz) kez yakınmaları ve rahatsızlıkları nedeniyle sevk
edilen ve hastanelerde yatırılarak tedavi edilmek zorunda kalınan Dr.Fatih Hilmioğlu’nda;
saptanan klinik tablonun ağırlığı ve ilerleyici niteliği, hastalığına bağlı olarak gelişen diğer
tıbbi durumların taşıdığı hayati tehlike ve ciddi intihar riski içeren psikiyatrik tanısı ile
yapılması gereken tetkik ve izlemlerin gecikmeye yol açmadan yapılabilmesini de içeren
tablonun sonucu olarak;
a. Mevcut durumunun tıbbi açıdan tutukluluk haliyle uyumlu olmadığı,
b. Kişinin tutukluluk halinin sağlık hizmetlerine ulaşmasında ve hastalığın
ilerlemesinin engellenmesi için gereken medikal ve psikiyatrik tedavisinde
gecikmeye sebebiyet verebileceği, gelişebilecek ani klinik tablolar ve ruhsal
durumu nedeniyle refakat ve desteğe ihtiyaç olduğu cihetle; infazın
ertelenmesine ya da infazın ertelenmesi prosedürüne başvurmadan
tutukluluğun kaldırılmasına karar verilmesinin tıbbi açıdan da gerekli
olduğu kanaatini bildirir bilimsel değerlendirme raporudur.” Denmektedir.
Türk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası yeni ölümlerin olmaması ve aşağıdaki gibi
mektupların* yazılmaması için bu süreci izlemeye devam edecektir.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu
*İsmet Ablak (Temmuz 2009’da, 40 yaşında öldü):
Evet, cezaevi zordu. Hele bir yanı var ki daha da zordu. Hastasın ama hastalığını bilemezsin. Kendi adına hiçbir
karar veremezsin. Kesilir, dikilirsin. Ne olduğunu yine bilemezsin. Beni zorlayan tek şey, son günlerimde yaşlı
anamı ve babamı göremeyişim, onlarla helalleşemeyişimdi. İkisi de çok hasta ve yürümeyecek kadar da
takatsizdiler…
*Gülay Çetin (Şubat 2011’de 42 yaşında öldü):
Ben 2 yıl hiçbir şey yiyemedim, uyuyamadım. Hastaneye sevkim yapılmadı. Mide kanseri olmuşum. Son evreye
gelmişim. Gardiyanlar bana “neden yemek yemiyorsun, isyan mı ediyorsun” diyerek tepki gösteriyorlardı. Ben
ise her şeyi simsiyah-çamur gibi fışkırır tarzda kusuyordum. Endoskopiye 3 ay sonraya gün verdiler. 3 ay
dolunca araç-asker yok denilerek götürülmedim. 6 ay sonra gidince yanlışlıkla safra kesemi aldılar. Şu an
yeniden o günleri anımsıyorum ve çıldırıyorum. İçimde organ kalmadı. Katı kurallar kaldırılsın. Zira hastalık
hızla ilerliyor. Hiç olmazsa evime gideyim. Son kez sobanın yanında uyuyayım. Sizlerden istirham ediyorum.
Sevgiyle kalınız. Çok yoruldum.
4