Newcastle Hastalığı Aşılama ile Koruma

KANATLI
Newcastle
Hastalığı
aşılama
ile koruma
Dünyada ve ülkemizde tavuk yetiştiriciliği
işletmelerinde karşılaşılan Newcastle hastalığı (ND)
gibi solunum yolu enfeksiyonları, antibiyoterapi
olanağı sağlamadığı için bütün biyogüvenlik ve
aşılama çabalarına rağmen önemli ekonomik
kayıplara yol açmaya devam etmektedir.
Dünyada ve ülkemizde
tavuk yetiştiriciliği
işletmelerinde yaşanan
Newcastle Hastalığı
İNFOVET 56-57
N
ewcastle Hastalığı (ND),
Enfeksiyöz Bronşitis
(IB), Metapneumovirus enfeksiyonları gibi
virüslere bağlı ortaya çıkan
solunum yolu enfeksiyonları,
bakteriyel kökenli enfeksiyonlar
gibi antibiyoterapi seçeneklerine
olanak tanımadıkları
için, ancak
aşılama ve
daha yüksek
biyogüvenlik tedbirleriyle kontrol altına
alınabilirler. Türkiye’de
geçen 5 yıl içerisinde
gözlenen ve aşılamalara rağmen
IB vakalarının devam etmesi
dikkat çekmiş ve tüm dünya-
da olduğu gibi, Türkiye’de de
yürütülen “Tübitak” destekli bir
Avrupa Birliği projesi kapsamında
ülkemizdeki sorunların, hemen
hemen tümüyle patojenik bir
IB genotipi veya bir varyantı
tarafından oluşturulduğu ortaya
çıkarılmıştır. Güncel olarak, bu
genotipe yönelik aşıların ithali ve
bu aşıların ülkemizde uygulamaya sokulması ile sorunlar yıllar
içinde tedrici bir biçimde seyrelmeye başlamıştır. Bu durum,
çalışmalarımız açısından onur
verici olmuş ve diğer taraftan
sektörün ve ülkemizin ekonomik
kayıplarının önlenmesi yönüyle
de yerini bulmuştur.
Ülkemizde önemli bir başka
Uludağ Üniversitesi Veteriner
Fakültesi Mikrobiyoloji AbD Üyesi
Prof. Dr. Tayfun Çarlı: “Broylerlerde
inaktif aşıların kullanımı ve aşı
sonrası takiplerinin yapılmasının,
immünolojik perspektiften
bakıldığında, sahada şu anda
ND salgınları veya sorunlarının
üstesinden gelmek adına en bilimsel
seçenek olduğu görüşündeyim.”
solunum yolu enfeksiyonu olan
ND sorunlarının, klinik olarak
bazen yaygın biçimde, bazen şiddetli ve bazen ise orta
düzeyde problemlerle devam
ettiği bilinmektedir. Ülkemizde
ND konusunda yapılan çalışmalar genellikle Bornova Veteriner
Araştırma Enstitüsü araştırıcısı
Dr. Fethiye Çöven ve arkadaşları
tarafından yapılmıştır.
ÜLKEMİZDEKİ
NEWCASTLE HASTALIĞI
ARAŞTIRMA VERİLERİ
1993-1996 yılları verileri
1988-1991 yılları arasında
yapılan bir çalışmada, Ege Bölgesi’ndeki çeşitli tavuk çiftliklerinde görülen ND salgınlarında;
7 tavuk, 1 hindi ve 1 güvercin
olmak üzere toplam 9 virüs izolasyonu yapılmış ve izole edilen
virüsler viscerotropik velojenik
ND virüsleri (NDV) olarak gruplandırılmışlardır. Güney Marmara
Bölgesi’nde 1991 - 1993 yılları
arasında yapılan bir çalışmada,
ND’nın problem olduğu işletmelerde, köy tavukları ve güvercinlerden NDV’leri izole edilmiş ve
tüm izolatların velojenik virüsler
olduğu yapılan patojenite testleri
ile ortaya konulmuştur. Yapılan
ileri karakterizasyon testlerinde,
bu izolatların 1991-1995 yılları
arasında Portekiz’de ortaya
çıkan salgınlardan izole edilen
virüslerle çok benzer olduğu
tespit edilmiştir. İki ülke arasında
coğrafik / epidemiyolojik bir ilişki
olduğu bilinmemesine rağmen,
aynı antijenik karakterde olan bu
virüsün Türkiye’ye nasıl geldiği
bilinmemektedir.
Türkiye’de yaşanan yoğun
Enfeksiyöz Bursal Hastalığı
salgınları sırasında, 1990-1995
yılları arasında bu hastalık
ile ilgili yapılan çalışmalarda;
hastalığın görüldüğü sürülerin
bir kısmında bacaklarda felç ile
karakterize sinirsel semptomların varlığı da dikkati çekmiş
ve bu sürülerin % 49,4’ünde
Enfeksiyöz Bursal Hastalığı virüsünün yanı sıra, HA aktivitesi
olan virüslerin varlığı da tespit
edilmiş ve yapılan identifikasyon çalışmalarında bu virüserin
NDV’leri olduğu ortaya konmuştur. İzmir ve Manisa yöresinde
1993-1996 yılları arasında evcil
ve yabani güvercinlerde çok
sık görülen ve ND’nin sinirsel
formuna benzeyen hastalık olgularında, İzmir ve Manisa illeri
ve çevresinde bulunan, hastalık
semptomu gösteren 8, sağlıklı
görünümde olan 1 evcil güvercin
sürüsünden ve ölü olarak bulunan 3 kumrudan alınan organ
materyallerinden virüs izolasyonu yapılmış ve HA aktivitesi ol-
Newcastle Hastalığı
Virüsü’nün en karakteristik
özelliklerinden biri; farklı
suşlarının patojenitelerinde
gözlenen büyük değişikliklerdir.
duğu saptanan izolatların PMV1’e karşı hazırlanan antiserumlar
kullanılarak yapılan HI testlerinde inhibe oldukları saptanmıştır.
Weybridge Merkez Araştırma
Laboratuvarı’nda monoklonal
antikorlar kullanılarak yapılan
ileri karakterizasyon testlerinde
5 güvercin ve 2 kumru izolatının
PMV-1’in bir varyantı olan ve
”güvercin suşu” olarak adlandırılan PPMV-1 (PPMV-1) olduğu
ortaya konmuştur.
1993-1996 yılları arasında
yumurtacı ve broyler sürülerde
yapılan bir çalışma, ND şüphesinin olduğu Manisa, İzmir,
Bursa, Ankara ve Konya illeri ve
çevresinde toplam 15 mihrakta
yürütülmüştür. Bu sürülerden
alınan örneklerden izole edilen
virüsler, Avian Paramyxovirus-1
olarak identifiye edilmiş ve
yapılan patojenite testlerinde
izolatların mezojenik ve velojenik karakterde suşlar olduğu
ortaya konulmuştur. Bu izolatlar
arasından seçilen 3 örnek AI /
ND konusunda AB / OIE / FAO Referans Laboratuvarı olarak görev
yapan, İngiltere Weybridge Merkez Veteriner Laboratuvarı’nda
monoklonal antikorlar kullanılarak yapılan ileri identifikasyon
KANATLI
beklenen bağışıklık (immunite)
düzeylerindeki bir şekildeki
yetersizlikler nedeniyle ortaya
çıktığı düşünülmektedir.
ND ile mücadelede aşılamanın yanı sıra
biyogüvenlik çalışmaları da önem teşkil eder.
NEWCASTLE HASTALIĞI TANIMI
Aşılama sürüde özgün ve
kaliteli bir immun düzeyin
oluşumu ile klinik hastalığın
en aza indirgenmesi açısından
majör bir gerekliliktir.
çalışmalarında, 1 izolatın ”güvercin tipi” PPMV-1, diğer iki izolatın
ise velojenik karakterde PMV-1
olduğu tespit edilmiştir.
1997-2012 yılları verileri
İzmir yöresinde 1997 yılında
yapılan bir çalışmada, evcil güvercinlerde PMV-1 enfeksiyonu
seroepidemiyolojik olarak çalışılmış, alınan kan serumlarının
% 80,3’ünde PMV-1’e ait antikor
titresi saptanmıştır. Aynı zamanda bu güvercin sürülerinde
klinik olarak da ND’a özgü tipik
semptomların bulunduğu bildirilmiştir. 1999 yılında güvercinlerde
PPMV-1 salgını konfirme edilmiştir. 2010-2012 yılları arasında,
Türkiye’nin değişik bölgelerinden
güvercin ve köy tavuklarında görülen vakalardan izole edilen ve
mezojenik / velojenik karakterde
olan NDV suşlarından 3 tanesinin
PPMV-1 olduğu tespit edilmiştir.
Bunlardan ikisi güvercinden,
1 tanesi ise köy tavuklarından
izole edilmiştir.
2012 yılında yapılan bir çalışmada, NDV genotip 5a Konya,
İzmir, Erzurum, Muğla, Malatya
ve Adana’da köy tavuklarında
salgınları belirtilmiştir.
İNFOVET 58-59
ANTİKORLARIN
FONKSİYONLARI
Antikorlar iki şekilde
fonksiyon gösterirler:
Virüs partiküllerine bağlanarak, virüsün yeni konak
hücrelerine yapışmasını
(adezyonunu) önler; buna
“virüs nötralizasyonu”
denir. Virüs ile enfekte
hücreye bağlanarak o hücrenin total eliminasyonuna
neden olurlar. Bu duruma
ise “antikora bağımlı hücre
aracığıyla hücre sitotoksisitesi” denir.
NDV’larında immuniteyi çok
önemli olarak aşabilecek IB gibi
farklı genotipler / serotipler / protektotipler söz konusu değildir.
Bununla beraber ND vakalarının
aşılamalara rağmen sahada gözlenmesinin hastalığın etkeni olan
velojenik NDV’larının muhtemelen epidemiyolojik genotipik bazı
farklılıklarına ve/veya bunlara
karşı aşılamalarla elde edilmesi
ND Paramyxoviridae ailesinin,
Paramyxovirinae alt-ailesinde
yer alan Avulavirus cinsi
(genusu) içinde bulunan avian
paramyxovirus tip 1 (APMV1)’in virulent suşları tarafından
oluşturulan viral bir hastalıktır. NDV segmentsiz bir 15Kb
büyüklüğünde RNA içerir. Virüs
temel olarak, Nükleoprotein (NP),
Fosfoprotein (P), Polimeraz (L),
Matrix (M), Füzyon (F), Hemaglutinin (HN) ve P bölgesinde bir
“frameshift” değişimiyle oluşan
V proteinlerini içerir.
NDV’unun en karakteristik
özelliklerinden biri farklı suşlarının patojenitelerinde gözlenen
büyük değişikliklerdir. NDV’ları bu
bağlamda 5 patotipe (patolojik
tipe) ayrılır: Viscerotropik velojenik, nörotropik velojenik, mezojenik, lentojenik veya solunumla
ilgil ve asemptomatik
Birçok kuş türü (yaklaşık 250
tür) yüksek ve düşük virülensli
APMV-1 enfeksiyonuna duyarlıdır. Ancak bu kuş türlerinde
klinik semptomlar çok değişkendir ve bu klinik tablo virüs,
konakçı türü, konakçı yaşı, diğer
organizmalarla enfeksiyon,
çevresel stres ve immun durum
gibi farklı faktörlere bağlıdır. Bazı
durumlarda, olağanüstü virülent
virüsler, hiç bir semptom gözleyemeden yaşanan ani ölümlere
neden olurlar. Bundan dolayı,
klinik belirtiler çok değişkendir
ve diğer birçok faktörden etkilenir. Bu sebeple klinik semptomlar
patognomonik tanısal bir değer
bir değer taşımaz. Duyarlı kuşlar
da bile NDV’leri çok farklı klinik
tablolar oluşturur. Bu nedenle
ND hastalığı net olarak günümüzde, Avrupa Birliği tüm üye
ülkelerinde, Avrupa Ülkeleri
Komisyonu’nun Direktif 92 / 66 /
ECC’inde tanımlanmaktadır. OIE
(Uluslararası Salgın Hastalıklar
Ofisi) bir ND salgını için bu direktifi kabul etmektedir. Bu direktif
şu şeklidedir: ND vakasından
izole edilen virüsün günlük
civcivlerdeki (Gallusgallus)
intracranial patojenite indeksi
(ICPI)’nin 0,7 veya daha yukarı
olması veya virüsün F1 (füzyon
proteini)’nin N-terminalinde
rezidü 117’de fenilalanin amino
asidi bulunuşu ve F2 proteininin
C-terminalinde çoklu (multiple)
temel amino asitlerin gösterilmesi sayesinde ND tanısı konur.
Bunun için ilk önce M geni, daha
sonra M geni pozitif örneklerdeki
virüsün füzyon genine yönelik
bir “reverse transriptase polymerase chain reaction” (RT-PCR)
ve PCR ürününün dizilemesi
ile C-terminaldeki çoklu amino
asit patterni belirlenebilir. Çoklu
temel amino asitten kasıt residü
113 - 116 arasında en az 3 arjinin
veya lizin bulunmalı anlamına
gelir. Bu karakteristik amino asit
patternini göstermeyen virüsün
mutlaka ICPI testi ile değerlendirilmesi gerekir.
NDV SINIFLANDIRILMASI
Dünyada farklı coğrafyalarda
NDV’unun (veya APMV-1) farklı
Yumurtacılar ve damızlıklar için canlı
aşılarla başlamak ve inaktif aşılarla
booster şeklinde devam etmek
NDV’nin yayılmasına karşı alınacak
en etkili metoddur.
genotipleri dolaşmaktadır. Diğer
bir deyişle, NDV her ne kadar birer APMV-1’seler de, antijenik ve
genetik farklılıkları tanımlanmış
durumdadır. NDV’larının sınıflandırılmasında 2 sistem kullanılmaktadır. Bunlardan hangisinin
daha uygun olduğu konusunda
bir uzlaşma da sağlanamamıştır.
Bunlardan ilkinde, NDV 6 kökene
(lineage, soy) ve 13 alt kökene
ayrılmaktadır. Sonradan bunlara
3 ek alt köken daha eklenmiştir.
İkinci bir sistem ise NDV’ünü
iki büyük bölüme ayrır: Sınıf I
ve Sınıf II (Class I ve Class II).
Sınıf I kendi içinde 9 genotipe,
Sınıf II ise 10 genotipe ayrılır. İki
sistemin de sınıflama temelinde
genomik enformasyon olduğu
için aralarındaki bazı farkların
pek önemi yoktur.
Bu yazıda, ikinci sınıflamayı
kullanılacak. APMV-1 virüsleri
(veya NDV’ları) en az 3 farklı genom uzunluğuna sahiptir; 15186,
15192 ve 15198 nükleotid. Sınıf I
virüsler tavuklar için avirülenttir
(bir adet virülent istina saptanmıştır.) ve su kuşları (Anatidae)
ve yağmur kuşlarında saptanmıştır. 9 genotipte bulunan
bu virüslerin genom uzunluğu
15198 olup, yabanıl kuşlar ve kuş
marketlerinde yaygın olarak tüm
dünyada mevcutturlar. Sınıf II
virüsler daha detaylı bir biçimde
incelenmişlerdir ve 10 genotipe
(I-X) ayrılırlar. Eski (early, 19301960 yılları arası) genotipler
olarak düşünülen I, II, III, IV ve IX
15186 nukleotid uzunluğunda
genoma sahiptir. Geç (late, 1960
sonrası) virüsler V, VI, VII, VIII ve
X 15192 nukleotidlik bir genoma
sahiptir ve 1998 - 2000 yıllarında
Avustralya’daki salgın haricindeki Sınıf II genotip I virüsleri düşük
virulenslidir ve bazıları canlı aşı
olarak kullanılırlar (chicken/Australia/QV4/1966 ve chicken/N.
Ireland/Ulster/1967). Sınıf II
genotip II tüm dünyada düşük
virulensli aşı virüslerini barındırır
(LaSota, VH, B1 ve VG/GA). Bu genotipte bir de nörotropik virülent
bir chicken/U.S. (TX) GB/1948
izolatı bulunur ve ABD’de ND
ticari aşılarının etkinlik denemelerinde “challenge” suşu olarak
kullanılmaktadır. Genotip III virüsler çoğunlukla 1960 öncesinde
Japonya’da izole edilmiş, daha
sonra 1969 ve 1985’de Taiwan’da
ve 1990’da Zimbabwe’de saptanmışlardır. Genotip IV, 1970 öncesi
Avrupa’da predominant virüs
olarak bilinmektedir. Genotip
V, VI, VII ve VIII şu anda tüm
dünyada dolaşan predominant
ve sadece virulent suşları içerir.
Genotip V, 1970’de Güney ve
Orta Amerika’da ve Avrupa’da
salgınlara neden olduktan sonra,
1971 ve 1993’te Florida’da ve 1971
ve 2002’de California’da sorunlar
oluşturmuştur. Bu virüsler şu
anda Mexico’da hala sirküle
etmektedir. Genotip VI,
1960’larda ortaya çıkmış ve
1985’te genotip VII daha sık
gözlenmeye başlayana
KANATLI
devam etmektedir. Genotip IX ile
1948’li yıllarda Çin’de ilk virülent
bir salgın yaşanmış ve bu genotipin suşları yine Çin’de ara sıra
izole edilebilmektedir.
Genotip X virüsler 1969 ve
1981’de en üst düzeyde izole
edilmişlerdir. Tüm epidemiyolojik çalışmaların sonuçlarına
baktığımızda, birçok genotipin
aynı anda dolaşım gösterebildiğini söyleyebiliriz. 1989’dan
beri Genbanka verisi girilmeyen
Genotip IV haricindeki tüm
genotiplerin günümüzde hala
mevcut olduğu görülmektedir.
Etken konjuktiva, akciğer ve
sindirim kanalından girdiği için
ND aşıları sprey, aerosol, göze
damlatma ve içme suyuna katma
tarzında uygulanabilir.
dek salgınlar oluşturmuştur.
Genotip VI, VIa-VIg arasında birçok altgruba sahiptir.
VIb daha çok güvercinlerde
bulunur. Genotip VII başlangıçta, 1990’larda Uzakdoğu’dan
başlayarak Avrupa ve Asya’ya
yayılan virüsleri içeren VIIa ve
Uzak Doğu ve Güney Afrika
Aşılamanın
başarısını
anlayabilmek için
serolojik takipler
düzenli olarak
yapılmalıdır.
İNFOVET 60-61
virüslerini kapsayan VIIb alt
tiplerini barındırmıştır. Bu iki VII
alt-genotipine daha sonra Çin,
Kazakistan ve Güney Afrilka’da
VIIc, d ve e grupları, Afrika’daki
VIIf, g, h genotipleri eklenmiştir.
Genotip VIII 1960’lardan beri
Güney Afrika’da mevcuttur ve
Güneydoğu Asya’da dolaşmaya
NEWCASTLE HASTALIĞINDA
İMMUNİTE VE AŞILAMA
Aşılama birçok enfeksiyöz kanatlı hastalıklarında olduğu gibi
ND’da da korunmanın kaçınılmaz
ana unsurudur. Tabi ki hastalıkla
mücadelede genel kapsamda biyogüvenliğin son derece önemli
olduğunu söylemek kaçınılmazdır. Ancak kümes düşünüldüğünde, aşılama bireylerde ve
dolayısıyla sürüde özgün ve
kaliteli bir immun düzeyin oluşumu ile klinik hastalığın en aza
indirgenmesi açısından majör bir
gerekliliktir. ND aşılaması sonrası tavuklar, aşının tipine bağlı
olarak hücresel ve/veya humoral
immunite ile birlikte uyarılır. Hastalıktan korunmada en önemli
etkin immunite elemanı spesifik
antikorlardır. Antikorlar aşılı
anaçlardan pasif olarak yumurta
yoluyla kazanılan maternal
antikorlar olabilir veya aşı ile aktif
olarak üretilmiş olabilirler.
Aşılama yollarının etki şekilleri
Pasif şekilde yumurta yoluyla
(maternal olarak) anaçlardan civcivlerin kazandığı
NDV-antikor izotipleri IgY’dir.
Aktif olarak üretilen (yani ya bir
enfeksiyon yaşanırken, ya da
aşılama sonrası) antikorlar ilkin
IgM tipindeyken 1-2 gün içinde
IgY üretimine dönüşüm olur ve
sistemik olarak kan dolaşımında aylar ve yıllarca gözlenir.
IgY tavuklarda, memelilerde ve
insanlardaki IgG antikorunun
yerindedir. Subkutan veya kas
içi uygulanan inaktif aşılamalar
sonrası durum bu şekildedir.
Canlı aşılar ise genellikle parenteral uygulanmazlar. Bunlar
hastalığın etkeninin hedef giriş
dokusuna verilirler. NDV’nin giriş
bölgeleri göz-konjuktiva, trachea ve akciğerler ve sindirim
kanalı olduğu için, ND canlı aşıları bu dokulara sprey, aerosol,
göze damlatma ve içme suyuna
uygulama tarzında verilirler. Aşı
NDV’ları bu dokuların epitellerinde replike olarak submukozadaki ilgili immünolojik dokulara
aktarılırlar. Barsak submukozasında GALT, Trakea submukozasında (TALT veya solunum
yollarında genelolarak RALT) ve
gözde (Harderian Gland)’da B
lenfositleri tarafından IgA tipi
antikorlar üretilerek, bunlar
solunum ve sindirim mukoz
membranları yüzeylerine verilirler. Bu IgA tipi antikorlar olası
patojenik (hastalık oluşturan)
NDV’larını bağlayarak mukozal
hücrelerdeki kontağını önlerler (Virüs Nötralizasyon). IgA
üretimi yanı sıra, bir süre sonra
sistemik IgY üretimi de canlı aşı
uygulamalarında sonra meydana gelir. Fakat canlı aşılarla
kazanılan IgY miktarı (düzeyi)
hiçbir zaman inaktif (ölü)
KANATLI
Çalışmalarda
birçok genotipin
dünyanın farklı
yerlerinde dolaşım
gösterdiği anlaşılır.
Tüm epidemiyolojik çalışmaların
sonuçlarına baktığımızda,
birçok genotipin aynı anda
dolaşım gösterebildiğini
söyleyebiliriz.
aşıların uygulamasıyla kazanılan düzeye çıkamaz. Bununla
beraber canlı aşı uygulamaları
sonu, hücreye bağımlı immunite
de indüklenir ve NDV-enfekte
hücrelerin total olarak eliminasyonu hedeflenir. Ayrıca, canlı
aşıların ve rekombinant canlı
vektör aşılarının NDV’unun saçılımını azalttığı rapor edilmiştir.
Bu aşıların uygulanması bundan
dolayı, damızlıklar, yumurtacı tavuklar gibi uzun hayat
süreçlerine sahip hayvanlar
için fizibl gözükmektedir. İnaktif
aşılar maternal antikorlardan
etkilenmedikleri için civcivlerde
çok erken dönemde uygulanabilirler. Yine inaktif aşıların
yan etkileri bulunmamaktadır.
Bu nedenle broyler tavukların kısa hayat süreçleri göz
önünde bulundurulduğunda bu
hayvanlarda kullanımları daha
anlamlı ve bilimsel durmaktadır.
Mycoplasmagallisepticum (MG)
ve Mycoplasmasynoviae (MS)
ile subklinik enfekte sürülere
uygulandığında bu enfeksiyonların klinik şekle geçmesini
sağlamaz. Buna karşın ND canlı
İNFOVET 62-63
aşılarının solunum sisteminde
civcivlerin sağlık durumuna
bağlı olarak yan etkileri bulunur.
Sürüde yukarıda sözü geçen MG
ve MS gibi subklinik enfeksiyon
etkenleri varsa, ND canlı aşıları
uygulması bu mevcut klinik
solunum yolu hastalıklarını ortaya çıkarır. Bundan dolayı canlı
aşılama yapılmadan önce MG
ve MS subklinik enfeksiyonların
sürülerde olmamasına özen
gösterilmelidir.
Aşılama sonrası serolojik
takibin önemi
Etkin bir ND aşılamasının
yapıldığını anlamak için veya
aşılamanın ne düzeyde bir
etkinlik sağladığını gözlemek için
serolojik takip şarttır. Serolojik
takip sonucunda aşılamalardan sonra beklenen düzeyin
üzerinde bir antikor miktarının
yaratılmasıdır; buna protektif
(koruyucu) antikor titresi denir.
Serolojik takip aşılamalardan
sonra genellikle Hemaglutinasyon Inhibisyon (HI) ve ELISA ile
yapılır. Bazı durumlarda aşılamalardan etkin bir sonuç alınamayabilir. Bunun aşı ve aşılama
metodundaki aksaklıklarla ilgisi
olabileceği gibi, NDV’unun saha
genotipleriyle, aşı genotiplerinin
uygunluğu veya immunosupresif
bazı etkenlerin mevcudiyeti gibi
faktörlerle de bağlantısı olabilir.
Ne olursa olsun serolojik takip
aşılama sonrası toplam aşı
işleminin etkinliğinin görüntülenmesi için kaçınılmazdır.
Humoral antikorların oluşumu
ile korunmanın önemli olduğu ND
gibi hastalıklarda antikor titresinin sürüde homojen (üniform)
dağılımı (düşük CV değeri) ve
hiperimmünizasyon dediğimiz
normalin üstünde antikor titrelerinin oluşturulması bilhassa
yüksek virulensli “Velojenik
Viscerotropik yeni NDV” salgınlarının önlenmesinde kritik bir
nokta olarak durmaktadır. Yerel
suşların (genotip spesifik) inaktif
aşıların kullanımı broyler sürülerinde bu bağlamda uygun bir
alternatif olarak gözükmektedir.
Yumurtacı sürüler ve damızlıklar
için canlı aşılarla başlanan ve
inaktif aşılarla booster şeklinde
hiperimmünizasyon protokollleri
hastalıktan korunma ve NDV’nun
yayılmasının önlemine karşı en
etkin metoddur.
Diğer taraftan inaktif aşılar
önceden de değinildiği yüksek
antikor titrelerine neden olur ve
maternal antikorlar tarafından
nötralize olmazlar. Çok yüksek
antikor titrelerinin oluşumunu
indükleyerek, kısa hayat süresine
sahip broylerlerin kan serumlarında bulunan antikorlar, broylerler enfekte olsa dahi virüsün
sistemik vücut dağılımını önlediği
için klinik tablo gelişimini önlerler;
hastalık semptomlarını ve lezyonlarını oluşamaz. Bu bağlamda,
broylerlerde inaktif aşıların kullanımı ve aşı sonrası takiplerinin
yapılması immünolojik perspektiften sahada şu anda ND salgınları
veya sorunlarının üstesinden
gelmenin en bilimsel seçeneği
olduğu görüşündeyim.