Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 9 z z z Mahmut Kaplan, Hayriyye-i Nâbî, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 2008 (İkinci Baskı), VII+317 sayfa, ISBN: 978-975-16-0681-5. Mustafa GÜNEŞ∗ Prof. Dr. Mahmut Kaplan’ın Hayriyye-i Nâbî adlı çalışması, 1642-1712 yılları arasında yaşayan ve Divan edebiyatında hikemî şiir çığırını açan şair Nâbî’nin Hayriyye adlı didaktik mesnevisi hakkında son yıllarda yapılan en önemli çalışmalardan birisidir. Eser, alanındaki boşluğu doldurması açısından önemli bir başvuru kaynağı olma özelliği taşımaktadır. Eski Türk edebiyatı alanındaki önemli çalışmalarıyla tanınan değerli bilim insanı ve araştırmacı Prof. Dr. Mahmut Kaplan, XVII. yüzyıl şairlerinden Nâbî’nin, oğlu Ebulhayr Mehmed Çelebi’ye yaptığı nasihatları içeren Hayriyye adlı mesnevi(nasihât-nâme)si, inceleme ve giriş bölümlerinden sonra gelen iki bölümden oluşmaktadır. Şair Nâbî’nin bu ünlü eseri, ilk bakışta oğlu için kaleme alınmış gibi görülmekle birlikte Ebulhayr Mehmed Çelebi’nin şahsında bütün gençlere çeşitli konularda rehberlik yapan bir özelliğe sahiptir. Yaşadığı yüzyılda olaylara eleştirel bir gözle baktığı anlaşılan şairin bu eserinde, devlet adamlarına da çeşitli uyarılarda bulunduğu söylenebilir. Prof. Dr. Mahmut Kaplan, nasihat-nâmenin tanımı ve nasihat-nâmelerin sınıflandırılmasını yaparak başladığı çalışmasının giriş bölümünde, Nâbî’nin Hayriyye’sinden önce yazılan manzum nasihat-nâmeler hakkında etraflı bilgiler vermiştir. Bu bölümde nasihat-nâmeler; konularına, nazım şekillerine, telif veya tercüme oluşlarına göre genel bir sınıflandırılmaya tabi tutulmuştur. Bu sınıf――――――――― ∗ Doç. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. 137 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği landırmaya göre konuları bakımından nasihat-nâmeler, dini-tasavvufi, sosyal muhtevalı ve çeşitli bilimlerle ilgili yazılan nasihat-nâmeler olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Nazım şekilleri bakımından da nasihat-nâmeler, mesnevi, kaside, gazel ve terci-i bend şeklinde bir sınıflandırılmaya tabi tutulduğu görülmektedir. Bu bölümde, İslami Türk edebiyatının temel ilham kaynakları arasında yer alan ayet ve hadisler, nasihat-nâmelerin de kaynakları arasında zikredilmiştir. Prof. Dr. Mahmut Kaplan, çalışmasının giriş bölümünde Nâbî’den önce manzum nasihat-nâme yazan kırk üç şair ve eserleri hakkında kronolojik sıraya göre bilgi verir. Bu şairlerden bir kısmı şunlardır: Yûnus Emre (Risâletü’n Nushiyye), Hoca Mes’ûd (Ferheng-nâme-i Sâdî), Ahmed Fakih (Çarh-nâme), Müridî (Pend-i ricâl), Ahmed-i Dâ’î (Vasiyyet-i Nûşirevân-ı Âdil Be-Püsereş), Gülşenî (Dil-güşâ), Dede Ömer Ruşenî (Pend-nâme), İbrahim Gülşenî (Pend-nâme), Yetimî (İbret-nâme), Şeyh Eşref (Nasihat-nâme), Şemsî (Dehmurg), Cemâlî (Nasihat-nâme), Güvahî (Pend-nâme), Zâtî ( Pend-nâme-i Zâtî-i Remmâl) vb. Eserin giriş kısmı, manzum nasihat-nâmelerin konularına göre tasnif edilmesi ile sona ermektedir. Bu tasnif çerçevesinde nasihat-nâmelerin; dinîtasavvufî, genel ahlâk, sosyal hayat, bilim ve sosyal eleştiri konularıyla ilgili olarak kaleme alındıkları anlaşılmaktadır. Yazar, daha önceki yüzyıllarda kaleme alınan mesnevilerde bahsi geçen konular üzerinde durulduğunu belirttikten sonra Nâbî’nin Hayriyye’sinde, geleneksel anlayışın dışına çıkarak Osmanlı devletinin çeşitli kurumlarına eleştiri aynası tuttuğunu belirtir. Eserin “Nâbî’nin Yetiştiği Sosyal ve Edebi Çevre, Hayatı Eserleri ve Edebî Kişiliği” başlıklı I. Bölümünde, Nâbî’den önceki genel durum değerlendirildikten sonra Nâbî’nin yetiştiği sosyal ve edebi çevre hakkında bilgi verilmiştir. Mahmut Kaplan, şairin “XVII. yüzyılda Osmanlı devletinin eski dönemlere nisbeten sosyal ve idari bakımlardan pek iç açıcı bir durumda olmadığını ve bazı kurumların bozulmaya yüz tutmuş olmasını” belirtttiğini ifade eder. Bu bölümde, XVII. yüzyılda genel olarak toplumun kötü yola girdiğini gören ve bundan dolayı rahatsızlık duyan Nâbî’nin, gençlere doğru göstermek amacıyla Hayriyye adlı didaktik mesnevisini kaleme aldığı belirtilmiştir. Birinci bölümde Nâbî’nin hayatı eserleri (Türkçe Divan, Farsça Divançe, Tercüme-i Hadîs-i Erba’în, Hayr-âbâd, Sur-nâme, Fetih-nâme-i Kamaniçe, Tuhfetü’l-Haremeyn, Zeyl-i Siyer-i Veysî, Münşeat-ı Nâbî) hakkında bilgi verilmiştir. Bu bölümde, Nâbî’nin edebi kişiliği üzerinde de durulurken şairin, yaşadığı dönemden Tanzimat yıllarına kadar birçok şair üzerindeki etkilerinden söz edilmiştir. 138 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 9 z z z Eserin II. Bölümü 83 sayfa olup ve on kısımdan oluşmaktadır. Bu bölümde, Nâbî’nin oğlu Ebu’l-Hayr Mehmed Çelebi için yazdığı nasihat-nâme türünde kaleme alınan Hayriyye adlı ünlü didakdik mesnevinin geniş çaplı bir incelemesi yapılmıştır. Bu bölümün ilk kısmında, Hayriyye-i Nâbî’nin muhtevası üzerinde durulurken eserin otuz beş bölümden oluştuğu belirtilmiş ve bölüm adları, beyit sayılarıyla birlikte verilmiştir. Bu bölümümün ikinci kısmında, Hayriyye’de Nâbî’nin din ve ibadet anlayışı konusu üzerinde durulmuştur. Üçüncü kısımda, Nâbî’nin ahlâk anlayışı ve örnek insan tipi üzerinde durulmuştur. Nâbî’ye göre örnek insan; dürüst, iyi niyetli, hoşgörülü, ilim sahibi, komşularıyla iyi geçinen, kendini ilgilendirmeyen olaylara karışmayan uyumlu bir kimse olmalıdır. Nâbî’nin idealize ettiği bu insan tipinin birçok araştırmacı tarafından eleştirildiğini söyleyen Mahmut Kaplan, şairin bu konudaki görüş ve öğütlerinin, kendi asrı ve şartları içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtir. tır. Dördüncü kısımda, Nâbî’nin ilim anlayışı ve ilimlere bakışı ele alınmış- Beşinci kısımda, Nâbî’nin tasavvuf anlayışı ve devrindeki tarikat şeyhlerini eleştirmiş olmasına yer verilmiştir. Altıncı kısmında, Hayriyye’nin yazıldığı dönemde İstanbul ve taşranın durumu hakkında bilgi verilerek şairin eserlerine nasıl yansıdığı üzerinde durulmuştur. Yedinci kısımda, Nâbî’nin Hayriyye’de, ayanlık, paşalık, kadılık, kassamlık, kazaskerlik, eminlik ve tevliyyet gibi Osmanlı devlet kurumlara bakışı ele alınmıştır. Sekizinci kısmında, Nâbî’nin şiir anlayışından söz etmiştir. Dokuzuncu kısımda, Hayriyye’nin dil ve üslup özelliklerinden söz eden yazar; Hayriyye’nin olgunlaşma çağındaki gençlerin hedef kitle kabul edilerek yazılmış bir nasihat kitabı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca eserin her seviyedeki insanlar tarafından rahatlıkla anlaşılabilecek bir dil ve anlatım özelliğine sahip olduğu da yazar tarafından belirtilmiştir. Bu bölümün son kısmında, “Hayriyye hakkında bugüne kadar yazılanlar” hakkında bilgi veren yazar, bu önemli eseriyle okuyucu ver araştırmacılar için yeni bir inceleme tarzı ortaya çıkarmıştır. 139 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Eserin sonuç kısmında, Hayriyye-i Nâbî’nin aynı konuda daha önce yazılan eserlerle çeşitli benzerlikler taşıdığı; ancak içerdiği sosyal ve siyasi eleştiriler bakımından onlardan ayrıldığı belirtilir. Eserin bu bölümünden sonra geniş bir bibliyografya listesine yer verildiği görülür. Yazar, Hayriyye-i Nâbî’nin tenkitli metninden önce, metni hazırlarken karşılaştırmış olduğu yedi Hayriyye nüshasının yanında diğer nüshalar hakkında da bilgi vermiştir. Hayriyye-i Nâbî (Metin) adlı çalışmanın, son bölümünde, 1660 beyitten oluşan ve Türk edebiyatında eşine az rastlanan mesneviler arasında yer alan Hayriyye-i Nâbî’nin tam transkripsiyonlu metni verilmiştir. Her bilimsel eserde olduğu gibi bu kitabın da 317-323 sayfaları arasında bir dizin yer almaktadır. Bu eserin ve özellikle Hayriyye-i Nâbî metninin, daha sonra yapılabilecek çalışmalara kaynaklık etmesini umarız. Bu bakımdan eserin önemli bir boşluğu doldurduğu söylenebilir. XVII. yüzyılda aşk konulu mesnevilerin gerek sayısında gerekse çeşidinde büyük bir gerileme görülmesine karşılık Hayriyye-i Nâbî gibi dinî, ahlakî ve tasavvufî mesnevilerin sayısında artış görülür.1 Klasik Türk edebiyatında didaktik üslup veya yaygın adıyla hikemî tarz (düşünceye dayalı hikmetli söz söyleme) ile özdeş hâle gelen Nâbî’nin, Hayriyye’den başka; Türkçe Divan (Abdülkadir Karahan, Nâbî Dîvânı, Ankara 1987; Ali Fuat Bilkan, Nâbî Hayatı-Sanatı-Eserleri, Ankara 1999) Dîvânçe-i Fârisî, Molla Câmî’nin manzum kırk hadisinin Türkçeye çevirisinden ibaret olan Hadîs-i Erba‘în, Ferîdüddîn-i Attar’dan kısmen tercüme olan Hayrâbad (Sibel Ülger, Nâbî: Hayrâbâd-İnceleme-Metin, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Van 1996) Sultan Mehmed’in şehzadelerinin sünnet düğününü ele alan Sur-nâme (Âgâh Sırrı Levend, Nâbî’nin Sûr-nâmesi, İnkılap Kitabevi Yayınları, İstanbul 1944) Veysî’nin Hz. Peygamberin doğumundan Bedir muharebesine kadar yaşanan olayları anlatan Zeyl-i Siyer-i Veysî (Zeyl-i Nâbî alâ-Siyer-i Veysî, Kahire, Bulak Matbaası), hac ziyaretini konu alan Tufetü’l- Haremeyn (Menderes Çoşkun, Manzum ve Mensur Osmanlı Hac Seyhatnameleri ve Nabi’nin Tuhfetü'l-Harameyn’i, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002), ve Kamaniçe Kalesi’nin fethini konu alan Fetih-nâme-i Kamaniçe adlı manzum ve mensur eserlerinin yanında, özel ve resmi mektuplarından oluşan münşeatı (Münşeât-ı Nâbî Efendi, Harvard University, Houghton Library MS 30, Cambridge) da bulunmaktadır.2 ――――――――― 1 2 Ahmet Atilla Şentürk-Ahmet Kartal, Üniversiteler İçin Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul 2004, s. 344. Şentürk-Kartal, a.g.e., s. 346, 368; Ali Fuat Bilkan, “Orta Klâsik Dönem: Nazım”, Türk Dünyası Ortak Edebiyatı-Türk Dünyası Edebiyat Tarihi, V, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 2004. 140
© Copyright 2024 Paperzz