Dini Jeopolitik Yaklaşımıyla Orta Doğu Engin Akçay, Erkan

Dini Jeopolitik Yaklaşımıyla Orta Doğu
Engin Akçay, Erkan Ertosun ve Mahmut Akpınar, der., Akçağ
Yayınları, Ankara, 2013, 270 Sayfa.
Gökhan AVCI*
Geçmişten günümüze din, toplumlar üzerinde etkili olagelmiştir. Bu etki-tepki prensibi çerçevesinde, bazen dolaylı olarak bazen de doğrudan devletlerin
politikalarını etkilemiştir. “Dini Jeopolitik Yaklaşımıyla Orta Doğu” adlı kitap,
tam da bu noktada yeni açıklamalar sunmaktadır. Dinin hem küresel hem de
bölgesel güç olarak kabul edilen devletler üzerindeki etkisinin detaylıca anlatıldığı kitap, bu konuda çarpıcı analizlere yer vermekte ve aynı zamanda bu
analizleri destekleyecek zengin argümanlarla birçok konuya ışık tutmaktadır.
Özellikle de Orta Doğu’da yaşanan son gelişmeler, devamında sıkça kullanılan
dini söylemler ve dinin bizzat kendisinin siyaset üzerindeki etkisinin ne denli
yüksek olduğunu ortaya koyması bakımından büyük önem arz etmektedir.
Kitap üç ana bölüm altında farklı alt başlıklar içeren, akademisyen ve uzmanlarca yazılmış birçok makaleden oluşuyor. Orta Doğu’da yaşanan neredeyse tüm gerginliklerin temelini oluşturan farklı politik görüşlerin, dini-jeopolitik yaklaşımlarla ele alındığını öne süren kitabın kavramsal çerçevesinin
anlatıldığı ilk bölümünde, dinî jeopolitiğin din, coğrafya ve politika sacayakları
üzerinden yükselişi detaylı bir biçimde ele alınıyor. Aynı zamanda bu üçlünün
zaman içerisinde karşılıklı etkileşimlerinden de bahsediliyor. Bir coğrafyaya
atfedilen kutsiyetin (Sezai Karakoç’un İslam’ın üç atlısı: Şam, Bağdat, İstanbul
örneğinde olduğu gibi) her ne pahasına olursa olsun, o coğrafyanın elde edilmesini, elde tutulmasını gerekli kıldığı belirtiliyor. Rus Ortodoks Kilisesi’nin
“kanonik alan” (Rus diasporasının gittiği tüm coğrafya) nitelemesi, Rusya’nın
*
Zirve Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü. E-Posta: [email protected].
174
Kitap Tahlilleri / G. Avcı
politik anlamda sınırları dışında da etkili olma isteğini, örneğin Kudüs ve Ürdün gibi yerlerden kilise için arazi satın almasını ifade ediyor. Kitaptaki kutsiyetle alakalı bir diğer örnek ise, Hz. Muhammed’in “Cennetin bir köşesini
görmek isteyen Kudüs’ü görsün” sözleridir.
Kitabın ikinci bölümünde, küresel aktörlerin Orta Doğu’ya yönelik jeopolitik yaklaşımları anlatılıyor. ABD, Rusya ve Almanya’nın ayrı ayrı makalelerle anlatıldığı bu bölümde dinin, (kutsanmış) coğrafyalar vasıtasıyla siyaset
üzerinde ne denli etkili olduğu ifade ediliyor. Bu noktada kitaptan bir örnek
vermek gerekirse: ABD’deki Evanjelistlerin (Muhafazakâr Hıristiyanların) sıkça dillendirdikleri İncil’in Genesis bölümünde mealen, “Sizi büyük bir millet
yapacağım (yaratacağım) ve sizi kutsayacağım ve sizin adınızı (namınızı) muazzam eyleyeceğim ve bu size bir nimet olacaktır ve sizi kutsayanları kutsayacağım ve size lanet edenlere lanet edeceğim” ifadesi yer almaktadır. Çünkü bu
ayetin, ABD’nin İsrail’i öne plana çıkarması için dayanak noktası teşkil ettiği
düşünülmektedir. Bu ayetle birlikte dinin, tıpkı yeni bir devletin kurulmasında
olduğu gibi, siyasete ne denli etki ettiği anlatılmaktadır. Kitapta ayrıca Binyılcılık (Millennialist) anlayışından bahsedilirken, bu anlayışın temelde ‘Muharref İncil’in Vahiy (Revelation) kısmında şeytanın bin yıl için zincirlendiği
ve bin yıl sonra serbest kalacağı, Hz İsa’nın dönüşü ile hükümranlığının sona
ereceği’ görüşüne dayandığı ifade edilmiştir.
Kitabın son bölümünde ise bölgesel aktörlerin dini jeopolitik yaklaşımlarına yer verilmiştir. Bölgenin merkezi konumundaki üç İbrahimi dinin odak
noktasında bulunan Kudüs üzerinden doğrudan hâkimiyet savaşı veren İsrail ve Filistin’den bahseden kitap, Şii eksenli İran’ın, Vahhabilikten yararlanan Suudi Arabistan’ın, Nusayriliği devletin dini kademelerinde etkili olarak
kullanan Suriye’nin ve Sünni inancını Al Azhar geleneğiyle birlikte kullanan
Mısır’ın, Orta Doğu siyasetinde kendi halklarının inançlarını nasıl araç olarak
kullandıklarını çok ilginç verilerle ele almıştır. Bölüm, Osmanlı Devleti’nin halifeliği tüm İslam âleminde nasıl aktif olarak kullandığının değerlendirilmesiyle sonlandırılmıştır.
Kitapta göze çarpan en büyük farklılık, hiç kuşkusuz zengin bir kaynakçasının olmasıdır. Mesela İsrail’in devlet olma girişimlerini anlatırken Eski
Ahit’ten şu örneği vermesi, konuyu ana kaynağından öğrenme adına önem
teşkil etmektedir: “Rab, Eski Ahit’in değişik yerlerinde İsrailoğullarına seçilmiş bir millet olduklarını müjdeler ve onlara Kenan topraklarını vaat eder”.
Bunun dışında Amerikan kilisesi rahibi Strong’un, “Bizim davamız Amerika uğruna değil, Amerika Dünya Davası uğrunadır. Eğer Amerikan nesli
175
Kitap Tahlilleri / G. Avcı
inançlı olursa, ABD günahın ortadan kaldırılması için Tanrı’nın dünyadaki
savaşında O’nun silahı olacaktır” sözleri de aynı şekilde konuyla doğrudan
alakalı bir örnek olarak kitaba olumlu bir özellik katmaktadır. Buna ek olarak
Aleksandr Dugin, Brzezinski, Putin, Rusya Komünist Partisi lideri Zyuganov,
Rus Ortodoks Kilisesi Metropoliti Kirill II, General Falkenhaym, General Liman von Sanders, Ben Gurion, Hamas lideri Şeyh Ahmed Yasin gibi bölgede
etkili olmuş lider ve uzmanların görüşlerine yer verilmesi de bu zengin kaynakçanın kanıtıdır.
Kitapta göze çarpan bir eksiklik, semavi dinlerin siyasete etkileri anlatılırken bahsi geçen birkaç örnek dışında tartışmaların semavi dinlere ait kitaplardaki ayetleri yeterince referans göstermemesidir. Örneğin, Birinci Dünya
Savaşı döneminde halifenin cihat ilan etmesi anlatılırken, bunun Kuran’daki hangi ayet(ler) üzerinde temellendirildiği kitapta yer almamaktadır. Aynı
şekilde, Süleyman Mabedi’nin kurulmasıyla birlikte Armageddon Savaşı’nın
başlayacağı argümanı da dini metinlerle temellendirilememişir. Her ne kadar
zengin bir kaynakçadan beslenme amacı güdülmüş olsa da, semavi dinlere ait
ayetlerin böyle bir kitapta daha fazla ifade edilmesi kitabı içerik olarak daha
da zenginleştirebilirdi.
Kitabın ele aldığı önemli konulardan biri de, devlet liderlerinin veya bürokratların Orta Doğu’ya dair dini jeopolitik yaklaşımlarıdır. Bu bazı ülkelerde
öyle bir seviyeye gelmiştir ki, din siyasi bürokrasiyi adeta ele geçirecek seviyeye ulaşmıştır. Mesela Amerikan başkanlarının birçoğunun Evanjelist olması ve
beraberindeki Kudüs hayranlığı veya İsrail cumhurbaşkanlarının ve başbakanlarının hemen hepsinin Aşkenazi kökenli olması gibi örnekler, kitapta çarpıcı
bir biçimde ele alınmıştır. Bunun yanı sıra liderlerin açıklamaları da delil niteliği taşımaktadır. Burada verilen ilk örnek Türkiye’den Abdullah Gül’e aittir.
Gül’ün Dışişleri Bakanlığı dönemindeki, “Ben Filistin ile ilgilenmeyeceğim de
kim ilgilenecek? Filistin’in, İsrail’in, Kudüs’ün, bütün bu coğrafyanın tapuları
arşivleri benim elimde” sözleri, Türkiye’nin bölgeye ilişkin dini jeopolitik yaklaşımını tam manasıyla ifade etmektedir.
Aynı şekilde kitaptaki bir diğer açıklama ise, İsrail’in ilk başbakanı David
Ben-Gurion’a aittir. Ben Gurion “Tevrat, Filistin’in Yahudilerin olduğunu belgeleyen ve 3500 yıllık şeceresini içeren mukaddes tapudur” sözleriyle egemenlik ve meşruiyetini dini temeller üzerine oturtmak istemiştir. Kitapta bu argümanı destekleyen daha birçok örnek mevcuttur.
Gerek uluslararası aktörlerin gerekse de bölgesel aktörlerin dini jeopolitik yaklaşımları kitapta yeterince tartışılmış olsa da, bütün bu argümanlar
176
Kitap Tahlilleri / G. Avcı
beraber düşünüldüğünde, Güneydoğu Asya’nın ihmal edildiği görülmektedir.
Dünya genelinde her ne kadar jeopolitik yaklaşımlarda dinin etkisi az gibi görünse de, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin özellikle Orta Doğu politikalarında
dinin ne derecede bir öneme sahip olduğu tartışmaya açılmalıdır. Çünkü bir
kitap, geçmişin analizini yaparken gelecek için de güçlü tezler sunabilmelidir.
Kitabın inceleme- araştırma türünde olmasına rağmen yalın ve akıcı bir
üsluba sahip olması ve okuyucuyu avucunun içine alması, kitaba dair olumlu
özelliklerden biridir. Kitapta geçen yoğun terminolojiye rağmen anlatılmak
istenen konu anlaşılır bir şekilde anlatılmış ve yer yer örneklerle de desteklenmiştir.
Kitabın farklı yazarlara ait makalelerden oluşması ve bu makalelerin konunun bütünlüğüyle uyum içerisinde olması, kitabı değerli kılan bir diğer
özelliğidir. Kitabın kapak fotoğrafı olarak Orta Doğu’nun kalbi olan Kudüs’ün
seçilmesi de aynı şekilde kitabın içeriğiyle uyumlu bir tercih olmuştur. Bununla beraber Ağlama Duvarı’na ve Kubbet-üs Sahra’ya da kapakta yer vererek
objektif bir sunuş yapılmıştır.
Özetle, kitabın son yıllarda yaşanan gelişmelere çözüm olabilecek analizler
sunması, dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan olayların salt politik teorilerle
açıklanamayacağını belirtmesi ve bunları dini jeopolitik yaklaşımlar çerçevesinde verilen örneklerle desteklemesi, okuyucular için oldukça faydalı bir
kaynak olduğunu göstermektedir. Kitaptaki şu ifadeler dini jeopolitik yaklaşımların önemini yeterince ifade etmektedir: “Orta Doğu’nun anlaşılabilmesi,
bölgesel ve küresel güçlerin Orta Doğu’ya yönelik siyasetlerinin sağlıklı değerlendirilebilmesi için bölgenin dini jeopolitiği mutlaka bilinmelidir. Dini jeopolitik yaklaşım dikkate alınmaksızın Orta Doğu politikasının anlaşılması çok
eksik kalacaktır”.
177