Robert Kolej Mezuniyet Töreni Konuşması Metni Öğrenci Konuşmacı Sıla Küçükosmanoğlu 24 Haziran 2014 Bugün heyecanımızı paylaşan tüm davetliler, veliler, öğretmenlerim ve güzel arkadaşlarım. Bu konuşmayı yapacak olmak hayatımın en güzel sorumluluğu. Mutluyum, çünkü daha önce turistik amaçlar dışında adımımı atmadığım bu şehir artık benim evim ve ben burayı benim için eve dönüştüren insanların karşısında 5 yılın sonunda hissettiklerimi anlatma şansına sahibim. Yemekhaneyi bulmaya çalışırken kaybolduğum için ağlayan ben, şimdi aynı sınıfı, aynı sahneyi, aynı odayı paylaştığım insanlarla kardeş olmanın huzuru içindeyim. Ben bizim dönemimizi kuşlara benzetiyorum; bambaşka hayallere, yaşantılara sahip kuşlara… Bunu ilk olarak hazırlıktayken düşünmüştüm. Eminim şimdi bahsedeceğim günü hepiniz ayrıntılarıyla hatırlıyorsunuz. “Sağlık sunumu varmış, herkes tiyatro salonuna!” denmişti. Biz sunumu dinler gibi yapıp uyuklarken, birden “Boğazda tanker devrilmiş, o sırada köprüde olanlardan ölüler ve yaralılar var” anonsuyla sunum bölünmüştü. Ardından inandırıcı olsun diye bir televizyon sunucusunun güya canlı yayında son dakika haberiyle kazayı anlatması, tüm öğretmenlerin endişeli surat ifadeleri… İşte o an, çırpınan 220 tane kuş gördüm salonda. Ağlayanlar, ne yapacağını bilemeyenler, bunun gerçek olmadığını anlayıp “bitse de gitsek” bakışları atanlar… Sonra, bunun “İstanbul’un kıymetini bilelim” temalı bir şaka olduğu söylendi. Bizse çırpındığımızla kaldık. Biraz daha büyük bir kafese alındık ertesi yıl. İlk “Başlayabilirsiniz, iyi şanslar”ı 9. Sınıftaki finalimizde duyduk. Son yarım saat kâğıdı kalemi bırakıp “30 alsam geçiyor muyum?” diye hesap yaptığım günleri hatırlıyorum, sonra kafamı kaldırışımı, yalnız olmadığımı görüşümü… Hepimiz, muhtemelen geldiğimiz okulun en iyilerinden biriydik. Akademik zorluklarla ilk kez burada karşılaştık. Hele o “1, 2, 3, başla!”yı duyduğumuz anki gerginlik… Yarış atı olmaya zorlandığımızı hissettiğimiz böyle zamanlarda okulu, öğretmenleri yalnızca dış dünyayla aramıza ördüğümüz duvardaki tuğlalardan biri olarak gördük. Ama ironik bir şekilde, o duvarı aşabilecek kanatlar geliştirme cesaretini de yine bu okulda kurduğumuz kardeşliklerden aldık. Sonra daha büyük endişeler, daha büyük çırpınışlar oldu hayatımızda. Büyüme sancıları, arkadaşlık sorunları, aşklar… Neslimiz üzerine sayfalarca analizler yapıldı. “Apolitik” diye etiketlendik, “uzay çocukları” diye etiketlendik, sosyal paylaşım sitesinde hesabımız var diye karşılıklı iki çift laf etmekten aciz olmakla etiketlendik, etiketlendik de etiketlendik. “Nasıl daha kolay atlatırız bunları” derken, beraber uçmak geldi aklımıza. Herkesin neslimizden ümidi kestiği bir mayısı, akıl almaz olaylarla dolu bir hazirana bağlayan o gece benzerliklerimizle, farklılıklarımızla, kimi noktada birleşen kimi noktada ayrılan düşüncelerimizle bir arada durmayı, etiketlerden fazlası olmayı öğrendik. Amacımız bir şey kanıtlamak değildi, ama onu da en güzelinden yaptık. Yasaklarla dolu bir devrin özgür çocukları olduk. Birlikte uçtuğumuz için güçlüydük. Ve son senemiz… Üst dönemler gitti, gelen her alt dönemle kantin biraz daha yabancılaştı. Bizim sonbaharımız da geldi çattı. Okyanusu aşacağı için heyecanlananlar, bir arada kalacak olanlar, aynı şehirde kalacak olsa da yuvadan uçmanın hüznünü hissedenler… Hep boyumuzdan büyük sorumluluklar verildi bize bu beş yılda, bu seferki en zoru. “Veda et.” diyor okul, “en güzel manzarayı seyrettiğin platoya, boğaz manzarasına karşı şiir kitabını okurken uyuyakaldığın kütüphanenin üst katına, kedilerin sırnaştığı foruma, forumbol turnuvalarına, baharda kokusu tüm okula yayılan morsalkıma veda et.” “Veda et, beraber müzik yapmanın güzelliğini ilk kez hissettiğin o sahneye… Bilal Amca’nın elinden kahvaltıda D böreğe, öğlen yemeğinde neşeli tavuğa, istisnasız her çarşamba çıkan dönere... Kitaplarda yazanlardan, Roma tarihinden, integralden, gramerden öte, dünya görüşü kazandıran öğretmenlere… Yatakhanede uyku tutmayınca gecenin bir saatine kadar edilen muhabbetlere, akşam on birden sonra gürültü yapmak yasak olduğu için sessiz atılsa da en içten gelen kahkahalara… Uçmayı beraber öğrendiğin kardeşlerini sana kazandıran bu yere…” Sıra bizde. Biz büyüdükçe kirlenen dünyayı bir ucundan temizleyeceğimiz aydınlık, insan hayatının ucuz olmadığı, vicdanlı bir yarına adım atmayı hepimiz adına diliyorum. Sizlere Nazım Hikmet’in dizeleriyle veda edeceğim: İşte geldik gidiyoruz hoşça kal kardeşim deniz biraz çakılından aldık biraz da masmavi tuzundan sonsuzluğundan da biraz ışığından da birazcık birazcık da kederinden bir şeyler anlattın bize denizliğin kaderinden biraz daha umutluyuz biraz daha adam olduk işte geldik gidiyoruz hoşça kal kardeşim deniz
© Copyright 2024 Paperzz