18 Nisan/Avril 2014 AVRUPA SERÜVENİMİZ GÖÇLE İLGİLİ METİNLERİNİZİ BEKLİYORUZ! Avrupa serüvenimiz yazıya dökülüyor Tülay Sucu TRASBOURG- Yıl 1963... Türklerin önünde yeni bir kapı aralanıyor. Ekmek kavgasında umut olacak yeni bir kapı. Önce yabancı doktorlar tarafından tepeden tırnağa muyane edildiler. Sonra bandolar ve çiçeklerle karşılandılar. Bir rüya peşinde dökülmüşlerdi yollara. Kısa sürede para biriktirip, döneceklerdi memleketlerine. Tıpkı saçları yılların çilesini çekmekten bembeyaz olan Garip dede gibi. Kazandığı para ile köyünde bir ev yaptıracak, bağ bahçe alacaktı belki. Umutlar hep böyledi. Ama zaman su gibi akıp geçti, seneler seneleri kovaladı. Tek tek başlayan göç, kısa sürede eşlerin, çocukların, akraba hatta komşuların aynı kafileye katılmasıyla büyüdü her geçen gün. Evler yapıldı, arsalar alındı. Avrupa’nın işi ve parası çoktu ve bır türlü tükenmek bilmiyordu. İş S böyle olunca da, hep ertelendi taşına toprağına hasret kaldıkları anavatanlarına dönüşleri. Dönüş çoktan unutulmuş, üçüncü kuşaklar Avrupa topraklarında doğmaya başlamıştı. Hatta bu topraklarda büyüyen çocuklardan bazıları başarıya tırmanmıştı. Öğretmen, avukat, doktor, diplomat gibi tahsil isteyen mesleklere sahip olmuşlardı. Dönmek ne mümkün! Memleketin bir türlü düzelmeyen ekonomik ve sosyal çalkantıları hep erteledi dönüşlerini. Bugün Almanya ve Türkiye arasında yapılan sosyal güvenlik anlaşmasının 50. yılı. Yürekler vatana duyulan hasret ile yanıp tutuşsa da, başka topraklarda kazanılan ekmek parası her şeyin önüne geçiyor. Yarım asırda kısmen gerçekleşen umutlar anavatana dönüş planlarını suya düşürüyor. Zaman oldu altın yumurtlayan tavuk oldular. Zaman oldu yabancı diye horlanıp dışlandılar. Sonunda, Avrupalı Türkler tam 50 yılı geride bıraktılar. Çiçekler ve bandolarla başlayan 50 yıl önceki bu maceranın sonunda nereden nereye geldiler? Ne umdular, ne buldular? Peki ya siz? Siz ne umdunuz? Ne buldunuz? Siz öğrenciler, inşaatçılar, çiftçiler, memurlar, doktorlar, öğretmenler, anneler, babalar... Bizimle göçle ilgili umutlarınızı, hayallerinizi, hayal kırıkTülay Sucu lıklarınızı, başarılarınızı, mesajlarınızı paylaşmanızı diliyoruz. Kalemlerinizden dökülecek sözcükleri okurlarımızla paylaşıp, başarılarınıza, hüzünlerinize, mutluluklarınıza ortak olabilmek adına. Metinlerinizi (maksimum 500 kelime) e-mail olarak şu adrese iletebilirsiniz: E-posta: [email protected] Tülay Sucu/Post Haber Müdürü Tüm zorluklara inat doktor oldum! Y azılması kolay olmayan göçle ilgili Çocuklar babalarından ne görüyorsa onları yansıtmaktadır. O zamanki büyüklerimiz bu yazımda kısaca yaşadıklarımı futbol takımı tutan fanatikler anlatmaya çalışamisali siyasi partileri tutarlardı, cağım. Ben, hayaçocuklarını alıp kurultaydan tımın ilk 9 yılını 2 Türk ailesi kurultaya götürürlerdi. Benim o barındıran bir Fransız köyünde küçük yaşıma rağmen anlamaFransızların içinde geçirdim. dığım tek konu, neden Fransa'da Dışlanmak nedir, ırkçılık nedir bulunan Türklerin kendi hayatlaiyi bilirim, bilhassa annemin rından çok, 2500 km uzaklıktaki başı örtülü olduğu için. Ben 9 ülkemiz adına, bir siyasi görüş yaşındayken babam Türklerin için savaşıp, birbirlerini bu kadar yoğun olarak yaşadığı Moselle düşman gibi görmeleriydi. Sonuç bölgesinin Farébersviller şehriolarak, Fransa Ulusal Ekonone taşınmaya karar verdi. mik Çalışmalar ve İstatistik Vatanseverliğimizi ayEnstitüsü İNSEE'nin verilerine rımcılıkla değil, eğitimle göre, üniversiteye ulaşan Türk gösterelim... gençlerin oranı sadece yüzde 12. Bana artık çok komik, daha Ne güzel bir vatanseverlik bu doğrusu trajikomik gelen, değil mi? Fransa'da (ve yurtdıbenimle yaşıt olan bir arkadaşında) yaşayan milliyetçi, bence şımın o dönem bana yönelttiği Fransa'da bulunan Türkler adına "Sen Ülkücü müsün?" sorusunu Türkiye'mizi en iyi şekilde temsil Dr. Cihan Bircan asla unutmam. Yani Ülkücüyetmeyi kendine misyon etmiş Acil servis doktoru insandır. sen "in" değilsen "out"'tunuz. Eğitimde aile desteği! Babam işçi olduğu için, dar gelirliydi. O zamanki tüm insanların konumu farklı değildi. Fakat, bir samimiyet ortamı vardı. Zamanla insanlarımızın bazılarının maddi durumları değişmiş ve dolayısıyla da birbirlerini hor görmeye başlamışlardı. Aslında kolay bir şey değildi bu. Bunu çok iyi hissetmiştim ben. Bu durum hala böyle devam etmektedir gerçi. Akıl almaz krediler uğruna ev yapma yarışına girdiler insanlarımız vs. Biz ise, 70 metrekarelik dairemizde mütevazi bir şekilde yaşamımızı sürdürüyorduk. En önemlisi, okulu çok severdik. Bir kız kardeşim ve bir de erkek kardeşim var. Yolu cam parçalarıyla süslenmiş bu okul döneminde bizlere sonsuz destek veren anneme ve en önemlisi babama ne kadar saygı duysak azdır. Devamlı notlarımızı ve derslerimizi takip ederlerdi. Hatta neden bazı arkadaşlarımın gece geç saatlere kadar dışarıdayken, benim gece olmadan eve gelmek zorunda kaldığımı anlamıyordum. Yıllar sonra anladım ki, o şartlarda bizlere en iyi eğitimi veren baba benim babamdı. İnanmayanlara rağmen! 18 yaşıma gelince tıp okumaya karar vermiştim. Bazı kendini bilmez ne okumamı ne de başarılı olmamı isterlerdi. Maddi durumu iyi olmayan babam o zaman benim için elinden geleni yapıp çok pahalı bir özel dershaneye yazdırdı ve "Biz annenle çorba içmeye razıyız, yeter ki sen başarılı ol!" dedi. Ne babalar var, maddi durumları iyi olduğu halde çocuklarının arkalarında olmayan. Çok yazık. Sonradan bana vatanseverlik nedir anlatmasınlar. Neticede, kız kardeşim muhasebeci, erkek kardeşim de üniversiteyi birinci bitirerek mühendis oldu. Ben de 4 senedir doktor olarak acil serviste görevime devam ediyorum. Hastaneye gelen Türk hastalar beni görünce onlardan mutlusu yok. İnanın benden de mutlusu yok. 6 yaşında bir oğlum var. Kendisi şimdiden doktor olmak istiyor. İnşallah da olur. Dileğim, Fransa'da yetişip büyüyen yeni nesilimizin okulda başarılı olması ve ülkemizi en iyi şekilde temsil etmesi. 2. sınıf vatandaşlık bize asla yakışmaz. Vatanseverlik lafta değil icraatta olur.
© Copyright 2024 Paperzz