Buradan daha net bir şekilde okuyabilirsiniz.

Bizim AHISKA
BAHÇESARAY ÇEŞMESİ
Kırım Hanlarından Kırım Giray Han’ın Bahçesaray’daki Han Sarayı’nda, XVIII. Yüzyılda karısı Dilâra Bikeç Hatun
için yaptırdığı meşhur Gözyaşı Çeşmesi, birçok şâire ilham kaynağı olmuştur. Ünlü Rus Şaîri Puşkin’in uzun bir şiiri
vardır. Bizim edebiyatımızda bu çeşme için yazılmış en güzel şiir, aşağıdaki şiiridir herhâlde.
I.
Bahçesaray’da bir Gözyaşı Çeşmesi vardı Akyar mermerinden yapılmış,
Bu çeşme Kırım Giray’ın gönül ikliminde açan nilüferdi.
Bu çeşme Kerem’di, bu çeşme Aslı’ydı, bu çeşme Dilâra Bikeç selsebiliydi,
Bu çeşme gazilerle, erenlerle, şehitlerle beraberdi.
Gaspıralı İsmail bu çeşme başında duydu, sesini tarihin;
Bu çeşmede uyandırdı Cemiller’i, geçmiş zaman hüzniyle hatıralar.
Kuru dallar, bu çeşme akar iken sevinçle yapraklanırdı,
Bu çeşme akar iken akmaz oldu, göç etti Anadolu’ya kuşlar.
Sen, Yayla Dağları’nın rahmeti, sen sevdalara nakış çeşme;
Sen, Sibirya yollarında sürgün onbinlerin, yüzbinlerin yürek acısı.
Sen, Akmescid camiinde Karahisarî’ce bir sülüs,
Sen, Mengli Giray divânında ta’lik yazısı.
Bu gece, tuğa dil bağladı Gazi Giray, kâkül-i hoşbû yerine,
Bu gece, Cenevizli tavşan, Gedik Ahmed Paşa Karadeniz’de şahin.
Bu gece, şimşeklere el sallayan süvariler Tuna’dan geçti,
Bu gece, denizi yara yara yaklaştı Kefe’ye, gemileri Fatih’in.
II. Gözleve’de Âşık Ömer’in sazı asılı kalmış duvarda,
Kefe’nin Kızlar Kulesi’nde baykuşlar ötmektedir.
Ay bir sarı gül Çadır Dağı’nda bu gece, donmuş, garip;
Bahçesaray’da Gözyaşı Çeşmesi’nden kan akmaktadır.
Sibirya yollarında bir türkü tutturmuş Sudaklı kız, yanık;
“Sağlıkla kal vatan” derken içimi kemirdi firâk,
Hacı Giray’ın türbesinde yanan mum sönmüş artık,
Salacık Boğazı’nda kuşlar ötmez olmuş, susuzluktan çatlamış toprak.
Zehirli rüzgârlar esti Akyar’ın bahtı üstüne,
Zülfü gece, yanağı gündüz gelinleri sardı peygamber yası.
İstanbul’da yayıldı Hırka-i Şerif’ten Kur’an sesi perde perde,
Erik ağaçlarında sallanıp kaldı çocukların rüyâsı.
Bu gece gökyüzü kurşunla örtülü,
Bu gecenin karanlığında nefes alamaz insan.
Korkudan göz pınarları kurumuş analar, evlâtlar gelmez kaleme,
Bu gece insanlık yerde sürünüyor, memleket olmuş bir zindan.
Biz Geray’dık, biz Çora Batur, biz Edige, biz Dilâra Bikeç’dik.
Üç dişli tarak damgamızla azîz-i vakt iken a’da zelîl kıldı bizi.
Kırım’da beyaz kefenlere sarılı nur yüzlü ölülerimizle birlikte,
Susuz ceylânlar gibi kaybettik hürriyetimizi.
Biz zamana hükmedenlerin soyundan, Altaylar’dan gelmişiz,
Tanrı’nın verdiği emaneti Zâlim bizden alamaz.
Kasım’da buz tutan göl Mayıs’ta çözülür bir gün,
Gece, gecenin içinde tulû-i haşre kadar sürmez.
III. Sen, Orhon’dan, İdil’den, Sakarya’yla Aras’tan gelen su;
Sen, besmeleyle abdest alanların şiiri Dilâra’m.
Bu gece Fatih’in minareleri niyazdadır senin için,
Yağmur yağar bu gece, yer doymaz, ben sana nasıl doyam.
Ayvalık’ta Şükrü Elçin dert için gözyaşına şeydâdır,
Akmaz iken akar elbet suyun çeşme, geçer azme hâil zulmün korkusu.
Dest bûsi arzusiyle ölürsem dostlar,
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su.
10
Ağustos, 1981
Prof. Dr. Şükrü Elçin
(1912-2008)
Bahar 2014