CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 ARALIK 2014 Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ Yıl:1 Sayı:2 Üç ayda bir elektronik olarak yayınlanmaktadır: http://www.cihannuma.org/ Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği Adına Sahibi: Mustafa ŞEN Yayın Koordinatörü Bilal EREN Editör Hakan AYDIN Editör Yardımcısı Osman UTKAN Yayın Komisyonu Ömer Faruk YÜCE Adnan ÇELİK Muhammed Selman DÖNMEZ Grafik Tasarım Mustafa BOSTANCI Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni ülkemizde ve dünyada ağırlıklı olarak dış politikaya ilişkin gelişmeleri yorumlamak, tartışma konuları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek, güncel gelişmeleri Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği üyelerine aktarmak ve diğer araştırma ve uygulama birimleriyle paylaşmak amacıyla yayınlanmaktadır. Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni’nde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği’nin resmi görüşünü yansıtmamaktadır. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. İLETİŞİM Mustafa Kemal Mah. 2133 Sk. No:11/10 Çankaya / Ankara Tel: 0312 219 81 93 Faks: 0312 219 81 94 www.cihannuma.org www.twitter.com/cihannumader www.facebook.com/cihannumader E-posta: [email protected] CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 İÇİNDEKİLER ÖZETLER...........................................................................................................................................................................4 ABSTRACTS......................................................................................................................................................................6 ORTADOĞU ÜZERİNE DÜŞÜNCELER.....................................................................................................................8 Mustafa AYDIN, Prof. Dr. TOPLUMSAL HAREKETLER VE YENİ MEDYA...................................................................................................12 Ahmet UYSAL, Doç. Dr. TWITTER VE SİYASAL İLETİŞİM............................................................................................................................18 Bilal EREN, Öğr. Gör. BİR DIŞİŞLERİ BAKANI PORTRESİ: TEVFİK RÜŞTÜ ARAS.........................................................................27 Caner ARABACI, Doç. Dr. TÜRKİYE’NİN SINAVI: AVRUPA’DA DİN EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI.............................................................33 Mehmet Nezir GÜL BALKANLAR’IN EVLAD-I FATİHAN YETİMLERİ YA DA BULGARİSTAN TÜRKLERİ-II....................41 Caner ARABACI, Doç. Dr. YAZIM KURALLARI......................................................................................................................................................50 DUYURU / TEŞEKKÜR İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 ÖZETLER ORTADOĞU ÜZERİNE DÜŞÜNCELER İhvan-ı Müslimin ve Ennahda’nın katılımından sonra gerçekleşmiştir. Var olan muhalif Mustafa AYDIN, Prof. Dr. örgüt yapıları protestoların sonuç almasında başarılı olmuştur. Hatta bu örgütler Mübarek Ortadoğu, şüphesiz dünyanın en sorunlu düştükten sonra yaşanan kaos ortamında bölgelerinden birisidir, burada hemen herkesi düzenin sağlanmasında da etkili olmuşlardır. ilgilendiren olaylar yaşanmaktadır. Olup biten Benzer bir sosyal dinamik Gezi Protestolarında olaylar üzerine yalnızca uluslararası ilişkiler karşımıza çıkmıştır. AK Parti ve Erdoğan uzmanları değil hemen herkes bir şeyler karşıtlığı üzerine kurulan Gezi Protestoları söylemektedir ve ilgi çekicidir ki söylenenlerin çevrecilik yanında, “laik ahlak elden gidiyor” önemli bir kısmının bir günlük ömrü gerekçelerine de dayanıyordu. bulunmaktadır. Burada önemli noktalardan birisi bölgedeki çatışmanın yerli unsurlar TWITTER VE SİYASAL İLETİŞİM arasında ve özel olarak da kendi iç dinamikleri içinde olup bitmemesidir. Mesela ilk bakışta Bilal EREN, Öğr. Gör. çatışmanın odağında din gözükmektedir. Ancak bunlardan hiçbir dinin kendi İletişim tekniklerinin dönüşümü, yavaş yavaş doğasında çatışma olmadığını söyleyebiliriz. eskiye ait siyaset yapma usul ve pratiklerini Müslümanların genelde yerli Hıristiyanlarla değiştirmektedir. Özellikle internet bir sorunu bulunmamaktadır. Sorun Batı teknolojisinin yaygınlık kazanması ve sosyal Haçlı Hıristiyanlığı ve yine Batı formatında ağların devreye girmesiyle “dijital siyaset” oluşturulmuş Batı Yahudiliği yani siyonizmdir. devrinin başlamış olduğu söylenebilir. İletişim Yani Batı tarafından ideolojileştirilmiş haliyle teknolojileri öncesinde insanların siyasete dinlerdir. katılımını etkileyen faktörlerden olan yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik durum ve yaşam TOPLUMSAL HAREKETLER VE YENİ MEDYA standartları gibi önkoşullar, sosyal medyanın özelde Twitter’ın kullanılmasıyla kısmen başka Ahmet UYSAL, Doç. Dr. bir şekle evrilmiştir. İletişim teknolojileri yeni mecraların önünü açtıkça, ifade özgürlüğüne Sosyal medya insanları harekete geçirmek daha çok alan sağladıkça fırsat eşitliğinin, için tek başına yeterli değildir. Yaygın organize olma gücünün, ölçümlenebilir sosyal rahatsızlıkların olması yanında başka etki ve tepkilerin ortaya çıkarabileceği daha faktörlerden de destek alınması gerekir. yeni hikâyeler göreceğimize kesin gözüyle Örneğin, Tunus ve Mısır’da yalnızca devrimci bakılabilir. Bu nedenle internet ekosistemini ve gençlerin protestosu Mübarek ve Bin Ali’yi ruhunu anlamaya çalışmak ve dijital stratejiler düşürmeye yetmemiştir. Bu durum ancak üretmek büyük önem taşımaktadır. 4 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 BİR DIŞİŞLERİ BAKANI PORTRESİ: TEVFİK RÜŞTÜ ARAS İÇİNDEKİLER çalışmalar hızlandırılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, Avrupa ve Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere Caner ARABACI, Doç. Dr. Türk ve Müslüman nüfusun var olduğu pek çok ülkede din eğitimi çalışmalarını birlikte Genç Osmanlılar, Jön Türkler içinden yürütmektedir. Resmi kurumların yanı sıra, Hıristiyan Medeniyetinin devşirdikleri ve yerel anlamda sivil toplum kuruluşları da yönlendirdikleri, ancak sömürgecilerin, ülke din eğitimi çalışmalarını sürdürmektedirler. içinde beşinci kolları derekesinde faaliyet Bu çerçevede öne çıkan üç kurumdan gösterebilmişlerdir. Çabaları da geleneksel bahsedebilir: Diyanet İşleri Türk İslâm Birliği yapıyı çözme, millî kültürü eritme, medeniyet (DİTİP), İslâm Toplumu Milli Görüş (IGMG) ve değerlerini, batılı değerler doğrultusunda İslâm Kültür Merkezleri Birliği. dönüştürme olmuştur. Bu aydın gruplar içinde anılmayan “kripto” denilebilecek bir BALKANLAR’IN EVLAD-I FATİHAN zümre vardır ki, devir devir bilinçli beyin YETİMLERİ YA DA BULGARİSTAN zümresi işlevini görür. Cumhuriyet tarihinin TÜRKLERİ-II en uzun süreli dışişleri bakanlarından biri olan Tevfik Rüştü, bu anlamda önemli Caner ARABACI, Doç. Dr. bir şahsiyettir. Dışişleri Bakanlığı’ndaki önemli işlerinden birisi İngiltere ile Türkiye Bulgaristan’da kalanların aklının orta yerinde arasındaki Irak sınırının çizilmesidir. Dış ilk fırsatta, Türkiye’ye göçmek vardır, denilepolitika düsturlarından birisi, Rusya ile yakın bilir. Parçalanmış ailelerin, ayrılıklarını yeni ilişkidir. Onun İngiliz eksenli, Rus dostu bir ayrılıkla bütünleştirme umududur bu. Büpolitikasının içinde, İslâm âlemi ile yakın ilişki tün umutlar gibi çoğu Mahşere kalmaktadır. Ama insana en sıkıntılı anlarında bile yaşama asla bulunmaz, Türk dünyası yer almaz. sevinci aşılayan iç dünyanın taze filizleridir o umutlar. Göç dalgalarını alarak, Bulgaristan’ı TÜRKİYE’NİN SINAVI: boşaltmak, herhalde en çok o bölgeyi İslâmAVRUPA’DA DİN EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI sız hale getirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüştür. Bulgaristan göçmeni olmayanların Mehmet Nezir GÜL da Evlad-ı Fatihan yurduna gidip-gelmesi, BeDeğişen uygulamalar olmakla birlikte lediyelerin, belediyelerle, kültür kurumlarının Müslümanlar, Avrupa’da ciddi sıkıntılar karşıdaki kültür kurumları ile tüccarların üreyaşamaktadırlar. Bunun bir sebebi Batılı tici ve tüketicilerle iyi ilişkiler geliştirmesi gezihniyet ise diğer sebebi de Müslümanların rek. Devir, teşebbüs devri. Yürekleri dağlayan kendi yanlış İslâmî yorum ve eylemleridir. ağıtları söndürecek teşebbüslerin artması ile Türkiye uzun yıllar vatandaşlarının din iç yangı soğuyacak, değilse yürekler dağlaneğitimine sessiz kalmıştır. Ancak 2002 maya devam edecektir. sonrasında ilgili hükümetler tarafından 5 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 ABSTRACTS MAPPING THE MIDDLE-EAST and Ennahda. The existing oppositional organisation structures were influential in the Prof. Mustafa AYDIN outcome obtained through the protests. These organisations have also been actively involved The Middle East is undoubtedly one of the in maintaining order in the chaotic aftermath most problematic regions of the world as there of Mubarak’s overthrow. A similar social are phenomena involving almost everyone. dynamics outcome was seen subsequent to International affairs experts as well as other Gezi Park Protests, as well. The Gezi Park individuals involved express their opinions Protests were devised upon Erdoğan and AK on current developments in the region and Party opposition taking their origins from the interestingly enough what’s said can remain claims about losing the “Laicist Ethics”. valid just for one day. One of the crucial points is that, the conflicts constantly emerge TWITTER and POLITICAL COMMUNICATION and dissolve among regional factors and communities under the peculiar dynamics of Bilal EREN, Lecturer the region. At first glance the reason for these phenomena seems to be the religious affairs. The transformation of communication However, we can express that no religion has methods is slowly changing the traditional anything to do with violence in its very nature. ways and practices of policy making. It might Muslims generally don’t have any problems be said that the era of “digital policy” has been with indigenous Christians. The problem is launched specifically with the dissemination the Western Christianity and Western Judaism of Internet technology and integration of (Zionism) which is again a product of the west. Social Networks. The pre-conditions such Namely, the problem is the religions which are as age, gender, socio-economical status ideologically formatted by the West. and living conditions which were formerly influential in the integration to political arena SOCIAL MOVEMENTS AND NEW MEDIA are partially evolved into something else through the dissemination of social media use Ahmet UYSAL, Assoc. Prof. and especially the Twitter. As communication technologies pave the way for new platforms Social media, in itself, is not enough to put and fields and promote freedom of expression, the community in action. It has to get support we might certainly see newer stories from other factors as well as wide-spread highlighting equal opportunities, the power uneasiness. For instance in Tunisia and Egypt, to organize, measurable social action and the protests by revolutionist youths were reaction. For this reason, it becomes crucially not just enough to overthrow Mubarak and important to understand the ecosystem and Bin Ali. This could only be realized by allying spirit of Internet and devise corresponding with Ihvan-ı Muslimin (Muslim Brothers) digital strategies. 6 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 THE PORTRAIT OF TEVFİK RÜŞTÜ ARAS AS A MINISTER OF FOREIGN AFFAIRS İÇİNDEKİLER after 2002 the governments started to facilitate their studies in this regard. National Ministry of Education and Ministry of Religious Caner ARABACI, Assoc. Prof. Affairs co-maintain their religious education studies in a large number of countries where Gathered and directed by Christian Civilization, Turkish and Muslim population could be Young Ottomans could only be active at the found especially on the scale of Europe and fifth column level of colonialists within the Turkey. In addition to official institutions, country. Their efforts were generally aimed civil society organizations maintain their at corrupting traditional structure, dissolving studies on the local level. In this regard, there national culture and changing cultural values are three forthcoming institutions: Religious with western values. There is an unearthed Affairs Turkish Islamic Union (DİTİP), Islamic group among these enlightened circles, which Community National View (IGMG) and Union could be called as “crypto” and which serves as of Islamic Cultural Centers. the uppermost brain at each era or period. One of the most long lasting ministers of foreign EVLAD-I FATIHAN ORPHANS OF BALKANS affairs in the Republican Era, Tevfik Rüştü is OR BULGARIAN TURKS-II an important figure in this regard. One of his most significant outcomes of his efforts in the Caner ARABACI, Assoc. Prof. Ministry of Foreign Affairs was drawing the Iraq frontier lines between England and Turkey. On It is possible to say every Turkish citizen living the other hand to have close relations with in Bulgaria dream about moving to Turkey Russia is one of the main principles of Turkish in the first place. This is a hope for broken Foreign Policy. There was no place for close families to re-unite their separation with a new relations with the Muslim world and Turkish one. Like most other hopes, this one is also left world in his foreign policy, which was England to the last judgment day. However, these hopes centered and Russia allied. are the fresh springs of happiness from deep inside even at most challenging moments of TURKEY’S EXAM: RELIGIOUS EDUCATION life. Most probably, abandoning Bulgaria by STUDIES IN EUROPE receiving migratory waves has played into the hands of those who want to de-Islamize the Mehmet Nezir GÜL region. To this end, non-Bulgaria immigrants should go to and fro Evlad-ı Fatihan homeland, Despite altering policies and approaches and the municipalities should raise good Muslims are generally confronted with serious relations with other municipalities, cultural problems in Europe. One of the reasons for this entities with their counterparts and finally is the Western thinking and mis-interpretation traders with producers and consumers. It’s an of Islam and actions of Muslims on their part. era of entrepreneurship. Attempts should be Turkey has remained indifferent to religious raised to alleviate grief-stricking mournings, education of its citizens for so long. However, otherwise hearts will continue to be wrenched. 7 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 ORTADOĞU ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Mustafa AYDIN, Prof. Dr. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Ortadoğu, şüphesiz dünyanın en sorunlu bölgelerinden birisidir, burada hemen herkesi ilgilendiren olaylar yaşanmaktadır. Olup biten olaylar üzerine yalnızca uluslararası ilişkiler uzmanları değil hemen herkes bir şeyler söylemektedir ve ilgi çekicidir ki söylenenlerin önemli bir kısmının bir günlük ömrü bulunmaktadır. Hemen belirteyim ki uluslararası ilişkiler uzmanı değilim, tabir caizse sırtımı sosyolojiye dayayarak bir şeyler söylemek istiyorum. Ortadoğu’nun tabiatı itibariyle sorunlu bir alan olduğunda şüphe yoktur. Sorun isminden başlıyor. Doğu neresi ki burası onun ortası olsun? Söylemeye bile gerek yoktur ki eski güncel dünyayı Asya, Afrika ve Avrupa’nın oluşturduğunu, karşımızdaki kürenin gündoğumuna göre Asya’nın doğu, Afrika ve Avrupa’nın Batı olduğunu düşünürsek bugün Ortadoğu denen yer, Doğunun değil eski dünyanın ortası olmuş olur. Bilindiği üzere mevcut sınıflandırma bir dönemlerin İngiltere gibi egemen Avrupalılar tarafından yapılmış, ilk şekli de kendilerince uzak doğu, orta doğu ve yakın doğu olarak yapılmış, her ne kadar uzak doğu tutmuş ise de orta ve yakın doğuda bir belirsizlik olmuş, bu gün Avrupa açısından yakın doğu denebilecek bölge orta doğu olarak kalmıştır. bulunan ülkeler şunlardır: Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, İran, İsrail, Katar, Kıbrıs, Kuveyt, Libya, Lübnan, Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Türkiye, Umman, Ürdün ve Yemen Cumhuriyetleridir. Bu bölgenin kendine has bazı özellikleri vardır: Türkiye ve İran’ın dışındaki halk genel olarak Arap’tır; İsrail ve bazı bölgelerde yaşayan Hıristiyanların dışındaki halk ise Müslüman’dır. Coğrafi olarak da üç kıtanın birbiriyle buluştuğu bir bölgedir. Gerçekten de Ortadoğu eski dünyanın göbeği; Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine eklendiği bir köprü, bir kontak bölgesidir. Akdeniz ve Hint Okyanusu burada birbirine bağlandığı gibi Rusya gibi kuzey ülkelerinin sıcak denizlerle irtibatlandığı bir yerdir. Kaldı ki dünyanın önemli suyolları Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı, İstanbul ve Çanakkale Boğazları bu bölge sınırları içindedir. Ayrıca Ortadoğu dünyanın önemli nehir yataklarından iki tanesini bünyesinde barındırmaktadır: Mezopotamya ve Nil. Tarım devrimiyle birlikte burada ilk medeniyetler kurulmuştur; Etiler, Babilliler, Sümerler burada yaşamış devletlerden bazılarıdır. Burada hâkimiyet sağlayamayan bir devlet büyüklüğe oynayamaz. Onun için de tarih boyunca çağının süper güçleri arasında çatışma konusu olmuştur. M. Ö. 5. Yüzyılda Günümüzde Ortadoğu Türkiye, İran, Körfezden Persler ve Yunanlılar arasında çekişme Akdeniz’e Arabistan yarımadası ve Kızıldeniz konusu olan Ortadoğu, M. S. 5. Yüzyılda ötesinde Mısır’ı içine almaktadır ki bu bölgede İran (Sasani) ve Bizans kavgalarına neden 8 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 olmuştur. İslâm’ın gelişinden sonra 642’lerde Müslümanların hâkimiyetine giren Ortadoğu, 20. Yüzyılın başlarına kadar bu konumunu muhafaza etmiştir. Burası yüzyıllarca Doğu/ İslâm ile Batı/Hıristiyan ayırımının da odak noktası olmuştur. Gerçekten de Ortadoğu Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm gibi üç semavi dinin doğum yeridir. Üstelik merkezi Kudüs olan Filistin bölgesi bu dinlerin üçü için de mübarek sayılmıştır. 1300 yılı aşan İslâm egemenliği sırasında, haçlı saldırıları gibi olayları bir kenara bırakırsak, Ortadoğu yüzyıllarca sükûnet içinde yaşamıştır. Bu sükûnetle geçen zamanın 400 yıl gibi önemli bir kısmı da Osmanlı döneminde olmuştur. 16. Yüzyılda Avrupalıların Ümit Burnu’nu keşfiyle Ortadoğu’nun önemi biraz azalmışsa da bu durum ciddi bir değişiklik yapmamıştır. Esasen Batı 16. Yüzyıldan itibaren burası ile karıştırma noktasında ilgilenmeye başlamış, Beyrut Maruni Hıristiyanlarını örgütlemeye, Osmanlıya karşı dini ve hatta İslâmi akımlar ve örgütler çıkarmaya, İslâm inanç ve düşüncelerini bulandırmaya çalışmıştır. Nihayet yüzyılın başlarında Osmanlının ortadan kalkmasıyla da tarihsel birikime müdahale ederek Ortadoğu siyasi coğrafyasını yeniden yapılandırmıştır. İÇİNDEKİLER Şüphesiz bu dünyanın birlik ekseni İslâm’dı. Batı ırka dayalı milliyetçilikleri körükleyerek bu temeli sarsmaya çalıştı, Arap ırkçısı Baas hareketleri doğdu. Ancak Arapçılık ekseninde birleşebilecekleri noktasında durdu ve bu birliği de, Arapçada iklimilik denen bölgecilik düşüncesinin içinde eritti. Böylece de bölgecilik yer yer Arapçılığın önüne geçti. Mesela bir Lübnanlılık, Kuveytlilik doğdu. Esasen yapay sınırlar yeterince sorun taşıyordu. Mesela bu çerçevede Irak ile İran, Irak ile Kuveyt, Kuzey Yemen ile Güney Yemen, Mısır ile Sudan, Filistin ile İsrail, Türkiye ile Suriye vb. arasında önemli ihtilaflar bırakılmıştı. 20. Yüzyıl hep ciddi hareketler ve çalkantılarla geçti: 1948 İsrail devletinin kuruluşu, 1967 Arap-İsrail Savaşı, 1973 İkinci Arap-İsrail Savaşı, 1979 İran İslâm devrimi, 1985’te başlayan ve 15 yıl süren Lübnan iç savaşı, 1987 Filistin İntifada hareketi, 1991 Irak Körfez Savaşı, bunlardan bazılarıdır. Bu hatırlatmalardan sonra Ortadoğu’daki süreci daha yakından tanıyabiliriz. Bir Çatışma Ortamı Ünlü uluslararası ilişkiler uzmanı Grahem Fuller İslâmsız Dünya adlı eserinde “Ortadoğu halkları Müslüman olmasaydı da burada çatışma kaçınılmazdı. Burada çatışmayı üreten şey din ve özel olarak da İslâm değildir. Bu çerçevede 1916 Sykes-Pycot anlaşması Burasının jeostratejik, jeopolitik, etnik yapısı önemli dönemeçlerden birisidir. Bu tarihte burayı hep çatışmalı kılmaktadır” demektedir. iki Fransız ve İngiliz generali bir araya İşin gerçeği tez bir hayli tutarlı gözükmektedir. gelerek Ortadoğu’yu nüfuz bölgelerine ayırıp Yukarıda da belirtildiği üzere İslâm’dan küçük devletçiklere bölmüşlerdir. Cetvelle önce çağının süper güçleri, burada bir nüfuz çizilmişçesine sınırlar belirlenmiştir. Esasen mücadelesi vere gelmişlerdir. Pers–Yunan, anlaşmanın iki ana hedefi vardı: Arapları ve Sasani–Bizans çekişmeleri bunun tipik bir Türkleri birbirinden ayırıp düşman kardeşler örneğidir. haline getirmek, Arapları çok sayıda manda yönetimlere ayırmak. Burada önemli noktalardan birisi bölgedeki çatışmanın yerli unsurlar arasında ve özel 9 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 olarak da kendi iç dinamikleri içinde olup bitmemesidir. Mesela ilk bakışta çatışmanın odağında din gözükmektedir. Beyrut iç savaşı Hıristiyan (Maruni)–Müslüman; Filistin-İsrail çatışması İslâm–Yahudilik ve hatta şimdi çatışmakta olan grupların bizzat dinin kendi içindeki çatışmalar olarak gözükmektedir. Ancak bunlardan hiçbir dinin kendi doğasında çatışma olmadığını söyleyebiliriz. Şimdi burada çatışmakta olan Yahudilik de Hıristiyanlık da her kadar Ortadoğu doğumluysalar da kendi tabiatlarında değil, Batı patentli Yahudi ve Hıristiyan güçlerdir. Müslümanların genelde yerli Hıristiyanlarla bir sorunu bulunmamaktadır. Sorun Batı Haçlı Hıristiyanlığı ve yine Batı formatında oluşturulmuş Batı Yahudiliği yani siyonizmdir. Yani Batı tarafından ideolojileştirilmiş haliyle dinlerdir. Vakıa ortalama 400 yılı Osmanlı döneminde olmak üzere 1300 yıl bu unsurlar hiç çatışmadan burada birlikte yaşamışlardır. Haçlı savaşları da sonuç olarak Ortadoğu’ya fiilen bir Batı saldırısı idi. Yani G. Fuller’in dediği gibi Ortadoğu’daki çatışmalar doğal halleriyle dinlerden kaynaklanmıyor. Hatta E. Said’in dediği gibi buradaki dinlerin aralarında tarihsel olarak bir kader birliği vardır. Said, “Ortadoğu Hıristiyanlarının kurtuluşunun Müslümanlardan ayrı düşünülemeyeceğini” söylemişti. Yani buradaki kavgalar bir kaç yüzyıldır Batının nüfuz mücadelesinden kaynaklanıyor. gerçekleşmişti. 1967 ve 1973 Arap–İsrail Savaşları Batıda Siyonistleştirilmiş ve destek bulmuş bir Yahudilikle Müslümanlar arasında gerçekleşmiş çatışmalardır. 1991 Körfez Savaşı ve ABD’nin 2002 yılındaki Irak çıkartması bölgenin kendi iç savaşları değildir. Bölge halklarına kendine gelme umudu veren Arap Baharı başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler tarafından akamete uğratılmıştır. Mısır’da bir diktatörün gelmesi sağlanmış, Suriye’de bir başka despotun yerinde kalabilmesi için bütün destekler sağlanmıştır. Suriye’de bir iç çatışmanın çıkacağı ve bütün Ortadoğu’yu olumsuz yönde etkileyeceği belliydi. Bilerek bu kaos ortamı yaratılmıştır. Şu anda buradaki görüntü kaygı, dehşet ve hatta utanç vericidir. Maalesef görüntüde Müslümanlar birbirleriyle çatışmakta, Müslüman Müslüman’ın kellesini koparmaktadır. Yukarıda diğer dinler için söylediğimiz “kendi doğasında olmama” temel niteliği maalesef İslâm için de geçerlidir. Buradaki gruplar IŞİD gibi bir kısmı ABD tarafından üretilmiş, bir kısmı ise bir politik kaos ortamının ortaya çıkardığı gruplardır. Din Sosyolojisi bağlamında bir gerçektir ki bir yüksek tipli din, bütüncü anlayıştan uzaklaşıp gruplar bazında algılandığı nispette bir tevhid dini algısının uzaklarında bir anlayış ortaya çıkar. Yeri gelmişken belirtelim ki Batı karıştırıcılığı kendi sorunudur ve Müslüman’a düşen bu konuda uyanık olmaktır. Burada asıl sorunlardan Ne yazık ki bölgedeki hareketler din üzerinden birisi Müslüman’ın basiretsizliği ve İslâm’ı bir gerçekleştirilmektedir ve geçen yüzyılın grupçuluk fanatizmi içinde algılamaktır. ikinci yarısından itibaren alevlendirilmiştir. Hatırlanacağı üzere Lübnan’da 1985’ten Ortada grupçul bir dünya var ve hepsi İslâm’ı 1990 yılına kadar süren iç savaş, Batının o fanatizmin içinde temsil ediyor. Çöplükte manipüle edip desteklediği Maruni dövüşen horozlar gibi çevreyi görecek Hıristiyanları ile Müslümanlar arasında durumda değillerdir ve garip bir tablo ortaya 10 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 çıkmıştır. Esasen Ortadoğu’da bu grupçul yapının potansiyel imkânları fazlasıyla vardır. İş grupçuluğa indirgendiği oranda da çıkarcılığa, en azından tabiatı itibariyle İslâmi olmayan düşünce ve inançlara ulaşılmaktadır. Cemaatler, ayrılıkçı gruplar modern dönemlerde dinin en önemli görünümlerinden birisini oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla da burada çatışmacıların iştahını kabartan ciddi bir ortam vardır. Buradaki bir diğer önemli sorun bu grupçul yapıların kurulmaya ve kullanılmaya açık olmalarıdır. Mesela IŞİD kurulmuş, kotarılmış olarak önümüze inmiştir. Ortadoğu Politikasının Temel Dinamikleri Buraya kadar anlatılanlardan, şu anda sürmekte olan olayları ve gelişmesi muhtemel olayları değerlendirmede göz önünde bulundurabileceğimiz bazı dinamikler çıkarabiliriz ki bunların en temelli olanları şöyle sıralanabilir: İÇİNDEKİLER 2- Ortadoğu’nun ikindi dinamiği çatışmanın yerli Müslüman halk ile çoğu Batı yanlısı yönetici azınlıklar çatışmasıdır. Şüphesiz burada yöneticiler Müslüman’dırlar ama ne var ki halklarıyla barışık değildirler. Mısır’dan Suriye’ye, Ürdün’den Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerindeki krallıklara kadar Türkiye dışında bu çelişkiyi hemen her yerde görmek mümkündür. Antidemokratik bir ortamda var olan yöneticiler, paradoksal olarak kendi halklarıyla kavgalı, Batı ülkeleriyle işbirliği içinde olmaları gerekmektedir. Halka rağmen var oluş onları bu duruma getirmektedir. Bir despotizm ancak böyle sürdürülebilir. Onun için de küresel kavgada Ortadoğu halkları bir güç, bir anlam ifade etmemektedir. Ancak Türkiye izlediği demokratik bir yolda bu çelişkiyi aşmış ve bu konuda bir hayli mesafe almış bulunmaktadır. 3- Maalesef üçüncü bir grupçul çatışma ekseni ortaya çıkmıştır. Evet, Fuller’in dediği gibi bölgede kavganın yegâne sebebi İslâm değildir, 1- Burada Doğu ile Batı yüzyıllardan beri çatışma ona rağmen sürmektedir. Batı-Doğu çatışmaktadırlar. Doğu da Batı da kendilerini ve yerli halk ve yöneticiler çelişkisinin yanında iki semavi din ile temsil etmektedirler. şimdi bir de grupçul çatışmanın içine itilmiş Batı Yahudi/Hıristiyan bir kutuptur, Doğu bulunmaktadırlar. Ancak daha kaygı verici ise kendini 1400 yıldır İslâm ile temsil bu çatışma ilk ikisinden ayrı düşünülemez. etmektedir. Haçlı-Hilal savaşlarından, yakın Mesela Suriye’de despotizme Batı desteği çağlarda Napolyon’un Ortadoğu savaşlarına olmasaydı ve Beşşar Esat halkının iradesine kadar hepsi kavganın değişik zamanlardaki saygı gösterip çekilseydi şu anda bu grupçul görünümleridir. Ancak buradaki dinler bir çatışmaların önemli bir kısmı olmayacaktı. inanç siteminden çok sosyal/politik bir etosu temsil etmektedir. Esasen yukarıda da belirtildiği üzere Hıristiyanlık ve Yahudilik Batıda yeniden biçimlendirilmişlerdir. Buna göre şu anda Batı çoğunlukla Kilise müdavimi bir Hıristiyan değil tam bir ehli saliptir, Yahudi de çoğunlukla arı duru bir Musevi değil, bir judaist Yahudi’dir. 11 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 TOPLUMSAL HAREKETLER VE YENİ MEDYA Ahmet UYSAL, Doç. Dr. Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Toplumsal hareketler bir konuda sosyal değişim için çabalayan oluşumlar olarak tanımlanabilir. En basit sınıflama ile toplumsal hareketler içinde bulundukları sistemi toptan değiştirmek istediklerinde devrimci olurlar veya sistemi içerden kısmi olarak değiştirmek istediklerinde reformcu olurlar. Değişim çoğu zaman kolay gerçekleşmediği için talep edenler tarafından zaman, çaba, süreklilik ve strateji gerektirir. Değişime engel olmak isteyen muhafazakâr toplumsal hareketler bulunmakla beraber, genelde muhalif veya aykırı konuları dile getirdikleri için seslerini duyurmakta ciddi zorluklarla karşılaşırlar. Dolayısıyla, toplumsal hareketlerin iletişim kanallarına erişimi en önemli konulardan birisidir. Toplumda birçok grup, aktör ve kurum gerçeklik tanımı ve kültürel değerler üzerinde aynı kanaatte olmadıkları için kendi görüşlerini haklı göstermek ve hâkim kılmak amacıyla mücadele ederler. Modern Batı demokratik toplumlarında toplumsal hareketler çok yaygın olduğu için bu toplumları ‘hareket toplumu’ olarak tanımlayan düşünürler olmuştur. Aynı şekilde günümüz toplumlarında medyanın merkezi yere sahip olması dolayısıyla günümüzdeki siyaset için “medyalı siyaset veya aracılı siyaset” kavramı ortaya atılmıştır. Her iki durumda günümüzde Arap Baharı’ndan Hong Kong Protestolarına, Çevre ve Radikal İslami hareketlere kadar çok sayıda toplumsal harekete rastladığımız gibi 12 günlük hayatımızda kitle iletişim araçlarının merkezi bir konuma geldiğini görüyoruz. Bu yazıda toplumsal hareketler ve iletişim araçları arasındaki ilişkiyi ele alacağız. Toplumsal hareketlerin siyaset ve sorun tanımlaması üzerine yaptığı mücadele hemen kitle iletişim araçlarını akla getirir. Ancak medya organları mücadele eden gruplar arasında objektif bir aracı gibi davranmak yerine kolayca mücadelenin bir tarafı haline gelebilirler. Diğer bireyler gibi medya mensuplarının ideolojik, maddi ve kurumsal çıkarları değişimden etkilenebildiği için kendilerine göre tutum geliştirirler. Dolayısıyla, medya ve toplumsal hareketler arasındaki ilişki dinamik ve çok yönlü olarak ele alınmalıdır. Toplumsal hareketlerin ortaya attığı iddialar ve talepler toplumda otomatik olarak kabul görmez. Hatta çoğu zaman tepki ve dirençle karşılaşırlar. Söylemlerin başarıya ulaşması birçok faktörden etkilenir: Söylemlerin inanırlığı, kültürel yankısı, güç ilişkileri, genel söylemin varlığı ve medya erişimi. Örneğin, inanılır olmayan bir iddia toplumda taraftar bulamayacaktır ve kolayca reddedilecektir. Ayrıca, bir iddianın karşılık bulması o toplumda hâkim olan söylemlerle uyumlu olmasını gerektirir. Örneğin, dindar bir kesimde laik bir söylemin tutmayacağı gibi daha alt toplumsal tabakalarda elitist söylemlerin tutması da zordur. Güç ilişkileri de bir iddianın CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 savunulması veya reddedilmesinde etkili olur. Ortaya atılan söylemin kamuoyuna mal olması için medya organlarında yer alması etkili olur. Hareketlerin medyaya erişimi ise – aşağıda anlatacağımız gibi – başka birçok faktörle ilgilidir. Toplumsal hareketler için iletişim araçları her zaman önemli olmuştur. Çünkü bir değişimin olması önce halkın önemli bir kısmının buna ikna edilmesi sayesinde gerçekleşir. Sosyal medya yokken toplumsal hareketler için yazılı ve görsel medyada yer almak büyük bir meseleydi. Olumlu şekilde yer almak ise ayrı bir meydan okumaydı çünkü hareketin faaliyetlerini ve iddialarını medya normal olarak duyurmadığı zaman reklam ücreti vererek veya sansasyonel yollara başvurarak seslerini duyurmaya çalışırlar ki bu yöntem de her zaman sonuç getirmeyebilir. Merkez medya genelde statüko güçleri ile hareket ettiği için muhalif seslerin çıkmasına kolay yer vermez, hatta bazen tersine karalama kapmayası bile yapabilmektedir. Örneğin 1990’ların başında başörtüsü yasağı karşısında yapılan protestolara karşı merkez Türk medyası ya görmezden gelir ya da küçük gösterir bazen de bunları irtica diye olumsuz yansıtırdı. İÇİNDEKİLER eylemlere yönelirler. Medya organları tarafsız olmaya çalışsa bile onların organlarının çalışma biçimi bir konunun ele alınışını etkilemektedir. Toplumsal hareket grubunun ilgilendiği bir konuda bilginin bulunup bulunmadığı, bu bilginin sunulduğu farklı kanalların bulunup bulunmadığı, bilgi akışını kimin kontrol ettiği, kimin çıkarına yönelik bilgi sunulduğu, okuyucuların bu bilgilere gösterdiği tepki, medyanın elitlere karşı halkı temsil edip etmediği bir haberin nasıl yansıyacağı doğrudan haberlerin ve konuların ele alınışını etkilemektedir. Örneğin daha duyulmamış bir sorun ile ilgili bir çalışmaya medya organlarının ilgisi az olabilir. Bonzai sorunu gibi henüz yeni ortaya çıkan bir konu da medyaya ilginç gelmeyebilir. Geleneksel medyada elit grupların etkisi fazlaca görülmektedir. Bazı araştırmalar, medya ile elitler arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu düşünürken, bazıları da medyayı elit grupların hizmetinde görmüşlerdir. Her iki durumda elitlerin medyayı etkilediği konusunda bir ittifak vardır. Dolayısıyla, alt tabakalardan toplumsal kesimlerin medyayı etkilemesi daha zordur ve büyük çaba ve strateji gerektirir. Medya politikaları elit grupların hem maddi Medya toplumsal gruplar tarafından ortaya hem de manevi (ideolojik) çıkarlarından atılan söylemleri adeta yeniden tanımlar. da etkilendiği için ideolojisini benimsediği Bazen aynen yansıtır veya görmezden gelir, konuları öne çıkarır ve olumlu gösterirken, bazen destekler ve bazen de karşı çıkar. karşı olduğu konuları ya göz ardı ederler ya Medya mensupları objektif ve tarafsız olmaya da önemsiz göstermeye çalışabilirler. Diğer çalıştıklarında bile toplumsal hareketler taraftan medya organları bazı kişi, grup için sorun oluşturabilirler. Çünkü medya veya kurumları dokunulmaz veya kutsal mensupları her ortaya atılan teze ve değişim gösterebilmektedir. Örneğin, Türkiye’de ordu çabasına ilgi göstermeyebilirler. Onların aleyhinde bir haberin merkez medyada yer dikkatini çekmek ve ilgilerini toplamak da bir alması söz konusu olmazdı. Benzer şekilde meydan okuma ve zorluk oluşturmaktadır. Ortadoğu’daki siyasi ve ekonomik gücünden Bunu aşmak için toplumsal hareketler yaratıcı olsa gerek Arap medyasında Suudi Yönetimi ve çarpıcı taktikler bulmak zorunda kalırlar. neredeyse dokunulmaz konumdadır ve Genelde ilginç ve toplumsal düzeni bozacak eleştirel bir yazıyı kolay bulamazsınız. 13 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 İster devlet zoruyla isterse piyasa ayarlamalarıyla olsun medya organları küçük bir grubun tekelinde ise medyanın elit grupları destekleyeceği öngörülmüştür. Türkiye’de tek parti döneminde gördüğümüz devlet medyası, zaten farklı görüşlere kapılarını kapatmıştı. Çok parti döneminde ise ekonomik dinamiklerle Türk medyasında tekelcilik 28 Şubat döneminde gördüğümüz gibi elitist politikaların desteklendiği bir yapıyı karşımıza çıkarmıştır. Özel sektör olmasına rağmen Doğan ve Bilgin grupları elitist, laik ve baskıcı politikaları desteklemiş, hatta öncülük bile etmişlerdir. İhtilaflı konularda da medya mensuplarının genelde statükocu bir tutum benimsedikleri söylenmiştir. Bu yüzden merkez medyanın, elitist ve statükocu gruplara ve hareketlere daha fazla destek verdiği öngörülebilir. Parlamento ve hukuku da etkileyen ve belki daha da önemli olan medyadaki mücadeledir. Çünkü medya kanalları ile kamuoyunu ve parlamento ve hukuku etkileyerek amaçları gerçekleştirme imkânı vardır. Bu üç alan birbiriyle ilgili olmakla beraber her hareket sahip olduğu imkânlara, toplumsal tabanının karakterine ve ilgilendiği konunun özelliğine göre bir alanda yoğunlaşabilmektedir. Geleneksel medya organlarının çalışma tarzı ve işlevleri bir konunun ele alınış şeklini etkilemektedir. Medyanın temel amacı bilgilendirme ve eğlendirme olduğu için bilgilendirirken birçok konuda politik ve hatta ideolojik tutum ortaya çıkabilmektedir. Bir konuda başka kaynakların olmadığı ortamda yazılı ve görsel medyanın sağladığı bilgiler hem bilgilenmeye hem de bilinçlenmeye ve tavır geliştirmeye yardımcı olabilir. Medyanın Toplumsal hareketler değişim taleplerini propaganda işlevi de toplumsal hareketleri gerçekleştirmek için üç temel alanı seçerler: yakından ilgilendirir. Çünkü medya organları Hukuk, parlamento ve medya organları. bazı hareketlerin (Gezi ve Cumhuriyet Bu gruplar parlamentoda yasal düzenleme Mitingleri gibi) propagandasını gönüllü olarak yapmak için milletvekillerine lobi yaparlar. yapabilirken, bazıları hakkında da olumsuz Örneğin, başörtüsü serbest kalsın diye propaganda yapabilmektedir. çabalayan gruplar özellikle meclisten yasa geçmesi için çalışıyorlardı. Benzer gruplar Medya organları bir konuda okuyucularını yine mahkemelerde haklarını aramaya bilgilendirirken bir konu üzerinde daha önce çalışırlar. Anayasa ve yasaların müsait olduğu birbirinden habersiz olan kişileri birbiriyle durumlarda mahkemelerde haklarını aramaya irtibatlandırabilir ki buna bağlantı (irtibat) çalışırlar. Hatta ulusal mahkemelerden cevap işlevi denmiştir. Aynı konudan şikâyetçi olan bulamadıkları ortamlarda Avrupa İnsan insanlar medyanın ele aldığı konular hakkında Hakları Mahkemesi gibi mercilerde hakkını bilgilenerek işbirliğine gidebilirler. Medyanın ararlar. Ancak hem parlamento hem de öne çıkarmasıyla belirli sorunlar konusunda mahkemeler siyasetten uzak değildir. YÖK’ün ülke içinde ciddi işbirliğinin başlamasına zemin başörtüsünü yasaklaması, yasal düzenleme hazırlandığı gibi ülke sınırlarını aşan şikâyetler yok gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne konusunda da uluslararası işbirliğinin götürülmüş ve Mahkeme icraatın Anayasa’ya olması konunda yardımcı olabilir. Örneğin, uygunluğuna hükmetmişti. Hatta Avrupa İnsan küreselleşmenin yol açtığı çarpıklıklar ve Hakları Mahkemesi de benzer bir içtihatta sorunlara karşı dünya çapında Küresel Adalet bulunmuştu. Hareketi organize ortaya çıkmıştır. Sınırsız 14 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 serbest ticarete ve savaşlara karşı çıkan üyeleriyle küresel düzeyde işbirliği yapmakta ve ortak eylemler düzenleyebilmektedir. Meydanın bu işlevi özellikle dağınık coğrafi olarak dağınık ve aynı konudan şikâyetçi olan kişilerin birbirinden haberdar olmasını ve işbirliğini kolaylaştırmaktadır. İÇİNDEKİLER birçok gencin katılmasını özendirmiştir. Medya organları tartışmaların şekillendiği ve iletildiği platformlardır. Medya bir hareketin üyelerini yönlendirme aracı olabileceği gibi harekete karşı çıkan grupları da yönlendiren bir işlev görebilir. Medyanın yönlendirmesi bazen kasıtlı olmadan da Medya organlarının başka bir işlevi de gerçekleşebilir çünkü medya her konuda bazı hareketleri ve kişileri örnek veya olduğu gibi bir sorunun tartışılma biçimini model göstermesidir. Bir yerde medyanın ve zeminini etkileyebilir. Yönlendirme bazen önceliklerine uygun başarılı bir eylem varsa, medyanın işleyişinden bazen de toplumsal örnek olarak yansıtılabilir. Aynı şekilde hareketin işleyiş biçiminden kaynaklanabilir. medyanın amaçlarına uygun bir kişiyi Toplumsal hareketler kendilerine medyada gençlere ve diğer yaş gruplarına model olarak bir sözcü belirlemezlerse, medya organları gösterebilir. Ulusalcı dalganın güçlü olduğu kendilerine daha renkli ve bazen daha 2000’lerin ortasında merkez medya bazı radikal gelen üyeleri seçerek tartışmayı ulusalcı figürleri model göstermiş, Cumhuriyet ve gündemi yönlendirebilirler. Refah-Yol Mitinglerini de başarılı örnekler olarak Hükümeti döneminde Şevki Yılmaz’ın veya göstererek farklı illerde tekrarlanmasını Hasan Mezarcı’nın Refah Partisi’nin resmi teşvik etmiştir. Bazen bu örnek gösterme sözcüsüymüş gibi sıkça öne çıkarılması kendiliğinden olabilir. Örneğin, Gandi’nin buna örnek gösterilebilir. Kasıtlı olarak İngiliz işgaline karşı sivil itaatsizlik yöntemini yaptıklarında ise Ali Kalkancı ve Aczimendileri kullanması ve başarılı olması, daha sonraki İslami hareketin bir temsilcisi gibi lanse ettiler. birçok toplumsal harekete örnek olmuştur. Aynı şekilde, 1960’larda Amerika’da zenci Toplumsal hareketler için medya aşılması haklarını savunan Sivil Haklar Hareketi’nin gereken ciddi engeller çıkarmaktadır. Öncelikle eylem tarzında sivil itaatsizlik yöntemi en hareketlerin değişim istedikleri konuyu ağırlıklı yöntem olmuştur. marjinal görünmeden gündeme getirmeleri gerekir. Çok sert bir üslup benimsenirse onu Günümüzde model alma işlevi, özellikle isteyenleri aşırı gösterirken fazla yumuşak bir eşzamanlı faaliyet gösteren ve birbirinden üslup da kendisinin fark edilmesini zorlaştırır. uzaktaki hareketlerin, benzer yöntemleri İkinci olarak, hareketler düşüncelerini ve kullanmasını, bilgi ve deneyim paylaşımını taleplerini medyaya ulaştırmak için farklı kolaylaştırmaktadır. Örneğin, Gezi Protestoları erişim stratejileri geliştirmek zorundadır. başladığında Merkez Medya’nın bunun Hareketler, kendilerinin önemsendiğini reklâmını çok yapması sonucunda başka göstermek için medyada önemsendiğini illerde de benzer gösteriler olmuştur. Hatta bir ortaya koymaya çalışırlar. Medyanın ilgisini protesto olayının medyada olumlu şekilde ele çekmenin çok kolay olmadığı durumlarda alınması, protestoya katılımı artırıcı bir faktör yaratıcı ve sansasyonel ve bazen de düzen olarak görülmüştür. Yine Gezi Protestolarına bozucu yöntemlerle ilgi çekmeye çalışırlar. şöhret isimlerin katılması gösterileri bir Toplumda bazı korkuları harekete geçirerek isyandan çok bir festival havasına soktuğu için daha yaygın ve abartılı bir panik atmosferi 15 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 oluşturulmasına ahlaki panik (moral panic) denmiştir. Eskiden sıkça medyada patlak veren irtica korkusunun yayılmasında geleneksel Türk medyası ciddi rol oynamıştır. Gezi Protestoları da benzer şekilde çevre ve laik ahlak konusunda ortaya atılan bir panik olarak değerlendirilebilir. Medya var olan korkuları artırıp yaygınlaştırabildiği için Gezi olayında, hem merkez medya hem de sosyal medya bu etkiyi artırmıştır. Internet medyası daha hızlı ve interaktif bir özellik taşıdığı için kalabalıkları hızlı bir şekilde harekete geçirmede ve mesajların iletilmesinde etkili olmuştur. örgüt yapıları protestoların sonuç almasında başarılı olmuştur. Hatta bu örgütler Mübarek düştükten sonra yaşanan kaos ortamında düzenin sağlanmasında da etkili olmuşlardır. Benzer bir sosyal dinamik de Gezi Protestolarında karşımıza çıkmıştır. AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerine kurulan Gezi Protestoları çevrecilik yanında, “laik ahlak elden gidiyor” gerekçelerine de dayanıyordu. Sosyal medyadan daha çok merkez medya bu ikinci konuyu işliyor ve destekliyordu. Özellikle CHP ve bazı muhalif örgütlerin kurumsal desteği, gösterilerin artmasında önemli rol oynamıştır. Gezi’de sosyal medya İnternet medyası, yeni medya veya sosyal tek başına sonuç almak için yeterli değildir. medya toplumsal hareketleri farklı şekilde Tunus ve Mısır’dan farklı olarak Türkiye etkilemektedir. İnternet medyası geleneksel örneğinde kızgınlığın az olması ve demokratik medyanın toplumsal hareketlere çıkardığı sürecin işlemesi sayesinde gösteriler zaman birçok engeli aşmalarına yardımcı olmaktadır. içinde azalmış, marjinal grupların girmesi İnternet medyası coğrafi sınır tanımadığı birçok genci katılımdan soğutmuştur. Geziciler için diğer ulusal radyo, TV ve gazeteler gibi çok kızgın ve motive olsalar da bu kızgınlık bastırılması çok kolay değildir. Arap Baharı’nda toplumun her kesiminde paylaşılmadığı gördüğümüz gibi daha önce bastırılan için etkili olamadı. Ayrıca, Hükümet’in Gezi gençleri bir dalga halinde harekete geçirmek Parkı konusunu referanduma götüreceğini ve Mübarek ve Bin Ali gibi diktatörlerin söylemesi kızgınlığı azalttığı gibi devletin düşeceğine insanları inandırmak sosyal meşru şiddet kollanma gücünü (gösterileri medya sayesinde olmuştur. Bu yönetimler bastırma gücü) gösterdiğinde protestolara normalde ortaya çıkabilecek sınırlı gösterileri katılımın riski ve maliyeti arttığı için katılım ve isyanları kolayca bastırabilirken sosyal azalmıştır. Kalan radikal grupların da güvenlik medya sayesinde geniş bir genç kitlesinin güçleri ile dağıtılması zor olmamıştır. ortaya çıkmasına engel olamadıkları için düşmüşlerdir. Gençlerin ve toplumsal hareket üyelerinin interneti ve sosyal medyayı etkin şekilde Sosyal medya insanları harekete geçirmek kullanmaları günümüzün bir olgusudur. için tek başına yeterli değildir. Yaygın PKK, IŞİD ve Elkaide’nin hem sınırları aşmak rahatsızlıkların olması yanında başka hem de kendi propagandasını yapmak, adam faktörlerden de destek alınması gerekir. kazanmak ve gündemi belirlemek için yeni Örneğin, Tunus ve Mısır’da yalnızca devrimci medyayı yoğun olarak kullandığı bilinmektedir. gençlerin protestosu Mübarek ve Bin Ali’yi Sosyal medya iyi motive olmuş küçük bir düşürmeye yetmemiştir. Bu durum ancak grubun çok fazla ses getirmesini sağlamaktadır. İhvan-ı Müslimin ve Ennahda’nın katılımından Bu hareketler normal medya organlarında sonra gerçekleşmiştir. Var olan muhalif kendilerine yer bulamayacaklardı. Bulsalar 16 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 bile olumsuz olacaktı ancak sosyal medya ile kendi istedikleri şekilde mesaj iletebiliyorlar. Sosyal medyanın farklı formatları onu kullananların amaçları açısından farklı etkide bulunmaktadır. Bir e-mail listesi ile bilgi paylaşımı yapılmakta ve listenin üyeleri arasında çok da dinamik olmayan bir iletişim gerçekleştirilmektedir. Daha da statik olan web sayfaları üyeleri bilgilendirmek ve gündem oluşturmak için önemli yere sahiptir. Sosyal medyanın en etkili araçları özellikle Twitter ve Facebook’ta karşımıza çıkmaktadır. Twitter daha hızla ama Facebook ise daha interaktif olarak farklı toplumsal hareketlerin muhtelif ihtiyaçlarına göre kullanılmaktadır. Diğer birçok türüyle yeni medya hayatımızın bir parçası olduğu için önemli bir değişim aracı ve mekanizması olarak gelecekte daha önemli olmaya devam edecektir. İÇİNDEKİLER için gelecekte eski medyanın önemi azalacak ama bitmeyecektir ve her toplum kesimi ve bireyler için sosyal medya daha da önemli olmaya devam edecektir. Dolayısıyla, değişim mücadelesi ve ona direnç devam edecek, medya organları etkili ama tek başına belirleyici olmayan aracılar olmayı sürdüreceklerdir. Gezi olaylarından sonra muhafazakâr kesim sosyal medyanın önemi ciddi şekilde anlamıştır. Marjinal toplum kesimlerinin dar ama aktif bir propaganda kadrosuyla Türkiye’yi sallayan toplumsal ve siyasi hamle yapabildiğini görmüştür. Gezi’den sonra birçok muhafazakâr aydın ve akademisyenin Twitter ve Facebook hesapları açtığını ve aktif kullandığını görüyoruz. Türkiye’deki eski hastalıklardan birisi olan her şeyi siyasetten ve Hükümet’ten bekleme alışkanlığı Gezi’de ciddi bir sıkıntıya yol açmıştır. Çünkü sosyal hamlelere karşı siyasi değil sosyal hamlelerle cevap verilmesi gerektiği görülmüştür. Mısır darbesi ve Hong Kong gösterilerinin bastırılmasında sosyal medya kullanılmasının toplumsal hareketlerin başarısında tek başına yeterli olmadığı, devletin aynı şekilde muhalif hareketleri kolayca izleme ve bastırma imkânları da dijital teknoloji ile birlikte arttığı görülmüştür. Toplumsal hareketler 17 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 TWITTER VE SİYASAL İLETİŞİM Bilal EREN, Öğr. Gör. M.Sc. Bilgisayar Mühendisi, Marmara Üniversitesi twitter.com/erenbilal İnternet insanoğlunun anlamadan inşa ettiği ilk şey, şimdiye kadar yaşanmış en büyük anarşi denemesidir. Eric Schmidt, Nisan 1997 Giriş 2008 yılında oldukça sancılı bir süreç sonucunda bağımsızlığını ilan eden Kosova, bazı Avrupa Birliği ülkeleri ile ABD tarafından bağımsız bir devlet olarak tanınmasına rağmen pek çok mecrada yaşadığı siyasi sorunları yeni bir yöntemle aşmayı denedi: “Dijital siyasetle”. Yaklaşık 20 bin Kosovalı internet kullanıcısı sosyal arkadaşlık sitelerine “Sırbistan vatandaşı” olarak kayıt yaptırmak zorunda kalmaları üzerine organize olarak, nüfusun yaklaşık yüzde 75’inin faal olarak internet kullandığı Kosova’da, tanınma stratejisiyle 20 bin gönüllü “dijital diplomat” toplayarak Twitter ve diğer internet sitelerine bu konuda sıkça taleplerde bulundular. Dijital alandaki organize olma gücü sonuç verdi ve Twitter Kosova’yı “ülkeler listesine” dâhil etti. siyaset” devrinin başlamış olduğu söylenebilir. Dijital siyaset; kitle iletişim araçlarının ulaşmış olduğu aşamayla konvansiyonel medya ve eski tarz siyaset yapma usullerine ciddi anlamda çağdaş bir rakip olarak ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada sosyal medyanın önemli mecralarından biri olan Twitter ve siyasal iletişim ilişkisi üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda Twitter’ın siyasal iletişim alanında oluşturduğu etki; demokrasi ve kamusal alan kavramları ışığında “fırsat eşitliği”, “organize olma gücü”, “izleme ve veri gücü” olmak üzere üç ana başlık altında incelenecektir. (1) Demokrasi ve Kamusal Alan Kavramları Grekçe demos (halk) ve kratein (yönetmek/ hükmetmek) sözcüklerinden oluşan Son 10 yıl içerisinde bilgi ve iletişim (Heywood, 1997) ve ilk kez M.Ö. V. Yüzyılda teknolojilerinde gerçekleşen değişimler, sosyal Yunanlı tarihçi Heredot tarafından kullanılan medyanın günlük siyasete etkisini gösteren demokrasi, yüzyıllardır en iyi yönetim biçimi yukarıdaki örnek gibi pek çok gelişmeye neden olarak kabul edilmekte ve farklı zaman olmuştur. İletişim tekniklerinin bu dönüşümü, dilimlerinde mevcut durumun şartlarında yavaş yavaş eskiye ait siyaset yapma usul farklı tanımlara tabi tutulmaktadır. Abraham ve pratiklerini değiştirmektedir. Özellikle Lincoln’ün meşhur tanımıyla “halkın halk internet teknolojisinin yaygınlık kazanması tarafından, halk için yönetimi” olarak ve sosyal ağların devreye girmesiyle “dijital tanımlanabildiği gibi (Erdoğan, 1997) “kamu 18 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 siyasetine ilişkin önemli sorunlar hakkında temel belirleyici kararları bütün halkın pozitif veya negatif olarak aldığı ve almaya yetkili olduğu bir siyasal sistem” olarak da ifade edilmektedir (Holden, 1988). İÇİNDEKİLER içinde, kamuoyuna benzer bir oluşturulabildiği bir alanı” ifade eder. şeyin Kamusal alanlar hangi kültürden, dilden ve sosyal statüden olursa olsun, her bireye sunulmuş veya açılmış alanlardır. 1950-1960’lı Eski Yunan sitelerinde sadece özgür yıllarda “ortak” alanlar veya “yurttaşlara” ait yurttaşların katıldığı doğrudan demokrasi alanlar şeklinde ortaya çıkan nitelendirmeler, örnekleri, Orta Çağ’ın sonlarında senyörler 1970’li yıllarda ‘kamusal alan’ kavramına ve kent temsilcileri gibi mülke ya da nüfuza dönüşmüştür. Kamusal alanı kısaca; sahip olma önkoşuluna bağlı bir temsili demokrasiye evrilmiştir (Akad ve Dinçkol, • Ev dışındaki alanlar bütünü, 2011). Günümüzün modern demokrasilerinde • Halkın karşılaştığı alan, ise eşit ve özgür kişilerin yöneticilerini ve • Ekonomik yönüyle, ortaklaşa ekonominin kendi geleceklerini belirlemeleri olarak ifade merkezi öğesi, edilen demokrasinin işleyen bir demokrasi • Sosyal yönüyle ortak bir dünyanın sayılabilmesi için gerekli şartların başında arabulucusu, yani demokrasinin meşrulaştığı yönetimin tüm aşamasına kişilerin katılımının alan olarak tanımlamak mümkündür. sağlanması ve siyasal baskı oluşturulması için çıkarların örgütlenerek çoğulcu demokrasinin Bu kavramlar ışığında bu çalışmada seçim, tesis edilmesi gelmektedir. Siyasal hayata referandum gibi geleneksel katılım araçlarının etkin katılım yöntemlerinden ilki hiç kuşkusuz yanında yeni bir mecra olan sosyal medyanın, özgür ve tarafsız bir ortamda yapılan özelde Twitter’ın, yeni bir katılım kanalı olarak seçimlerdir. Ancak halkın söz söyleme hakkı siyaseti etkileyebileceği hususu üzerinde modern demokrasilerde sadece seçimlerle durulacak ve esasen geleneksel kamusal sınırlandırılmamış, yönetim sürecinin alan tanımları yanında yeni bir kamusal alan tamamında sesini duyurabilmesi ve katılımın oluşturup oluşturmadığı tartışılacaktır. sağlanması etkili ve işleyen bir demokrasi için olmazsa olmaz bir şart olarak ortaya (2) Siyasal İletişim konulmuştur. Dünya tarihinin her döneminde siyasi liderler Bu bağlamda üzerinde durulması gereken bir kendilerini toplumdaki kişi ve gruplara başka kavram da “kamusal alan”dır. Modern anlatmak ve rakiplerinin karşısında destek toplum kuramlarında, toplumun ortak yararını sağlamak için çaba harcamışlardır. Bu belirlemeye ve gerçekleştirmeye yönelik bağlamda siyasal iletişimin siyasal aktivitenin düşünce, söylem ve eylemlerin üretildiği ve kendisi kadar eski olduğu söylenebilir geliştirildiği ortak toplumsal etkinlik alanına (Lilleker, 2013). Çok yakın bir döneme kadar işaret etmek için kullanılan bu kavram, liderlerden halka –yukarıdan aşağıya doğru– paradigmatik biçimine Alman felsefeci, tek yönlü bir biçimde seyreden bu iletişim sosyolog ve siyaset bilimci Jürgen Habermas’ın medyanın da aracılık ettiği kanallar yoluyla “Kamusallığın Yapısal Dönüşümü” kitabında halka iletilmiştir. kavuşmuştur. “Kamusal alan”, en basite indirgenmiş anlamıyla “toplumsal yaşamımız 19 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 Yukarıda demokrasinin tanımı yapılırken de ifade edilmeye çalışıldığı gibi siyasi sistemlerin demokratikleşmesi, siyasal aktivitelerin kamusal alana yayılmasına ve siyasal iletişim yapısının değişmesine neden olmuştur. Artık sadece siyasi bir rol edinmek isteyen kişiler değil sıradan insanlar da siyasetle ilgilenmeye başlamış; öte yandan bilgiye erişimin kolaylaşması ve eğitim seviyesinin artması ile birlikte insanlar daha fazla siyasi katılıma ve söz hakkına sahip olmak istemişlerdir. Başka bir deyişle sadece seçimlerde oy kullanmak yeterli olmamaktadır. Kişiler yönetimi protesto etmek, bir başka ülkede yaşanan bir insan hakkı ihlaline dikkat çekmek, hakları olarak gördükleri bir düzenlemenin hayata geçirilmesini sağlamak üzere organize olmakta ve taleplerini geleneksel iletişim yönünün aksine aşağıdan yukarıya doğru iletmek istemektedirler. Bu da günümüz siyasal iletişiminde farklı karmaşık modeller oluşmasına yol açmaktadır. Bu doğrultuda hayatın vazgeçilmez bir gereği olan iletişim; kişinin sosyal çevrede sağlıklı ve mutlu yaşam sürmesi yanında bir topluluğun da toplumsal kanun ve kuralları sağlıklı işletebilmesi için gereklidir. İletişimi açıklamak için altı temel öğe kullanılır: Gönderici, alıcı, mesaj, yanıt, geri bildirim ve mecra. Özgür ansiklopedi Wikipedia; sosyal medyayı tek yönlü bilgi paylaşımından, çift taraflı ve eş zamanlı bilgi paylaşımına ulaşılmasını sağlayan medya mecrası olarak tanımlıyor. Andreas Kaplan ve Michael Haenlein’in 2010’daki tespitine göre sosyal medya; “Web 2.0 üzerinde ideolojik ve teknolojik içeriklerin, yapılanmaların kullanıcı merkezli bir şekilde üretilmesine ve geliştirilmesine izin veren internet tabanlı uygulamaların bütününe” denilmekte. Her iki tanımda da “etkileşimin” öne çıktığını görmekteyiz. Yazımıza konu olan popüler sosyal medya mecrası Twitter ise, bir sosyal ağ ve mikroblog sitesidir. Kullanıcılarına tweet (cıvıldama) adı verilen en fazla 140 karakterlik metinler yazma imkânı veren Twitter, çeşitli araçlarla daha etkin kullanılabilen bir yeni nesil iletişim aracıdır. Artık hemen hemen herkesin bildiği kullanım amacı, popülaritesi, oranları, sayıları gibi bilgileri tekrarlamak yerine konumuza uygun olarak siyasal iletişime yaptığı etkileri tartışmak gerekmektedir. (3) Twitter ve Siyasal İletişim Twitter mikro blog platformunun siyaset alanında doğrudan etkisinin olduğu artık bilimsel araştırmalar ile de tescillenmiş Diğer beş öğeye karşın “iletişim mecraları”; durumdadır. Bu mecra; siyasal iletişim insanlık iletişim tarihinin evrilmesine yol kampanyalarının parçası olmakla birlikte açmaktadır. İletişim mecralarının matbaa geleneksel iletişim araçlarında olmayan ile kitleselleşmesini, geleneksel medya “etkileşimli iletişime” olanak vermektedir. Bu (gazete, radyo, televizyon, sinema vb.) ile anlamda Twitter’ın günümüz siyasal iletişimine sosyalleşmesini yaşadık. Son on yılda ise üç temel alanda etki ettiği söylenebilir: internet tabanlı Web 2.0 teknolojilerinin gelişmesiyle “etkileşimi” yaşıyoruz. Web 2.0 (a) Fırsat Eşitliği teknolojileri içinde bu “etkileşimi” yaşatan en etkili uygulamalar ise sosyal medya mecraları Klasik anlamda demokrasi tanımı herkesin oldu. dillendirdiği şekilde; herkesin fikir ve katılımının sağlanması ise Twitter bunun için 20 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 olağanüstü bir fırsat eşitliği sunmaktadır. İÇİNDEKİLER tweet’i ile en çok yeni içeriğin paylaşıldığı sosyal medya platformudur. Bu mecraya katılım Fakat bu fırsat eşitliğinin ilk şartı internete bazen metin, bazen video, bazen fotoğraf, ulaşılabilirliktir; 15 Nisan 2014 tarihinde bazen sadece bir etiket (hashtag) aracılığıyla etkisini genişletmeye çalışan ve dünyanın en olmakta ve bunlar yeni dijital siyasetin etkin ücra köşesinden dahi kullanıcı kazanmayı protesto araçlarına dönüşmektedir. Eskiden amaçlayan Google, güneş enerjisi ile çalışan bir ayaklanma veya devrim, bu konuda eğitim insansız hava araçları üreticisi Titan almış bireylere, uluslararası desteğe ve Aerospace’i satın aldı. Twitter ve Facebook’un belki de silahlara ihtiyaç duyan olaylar iken da daha önce bu şirketi satın almak istediği günümüzde takipçi sayısı, paylaşılan içeriğin belirtiliyordu. İnternetin olmadığı yerlere retweet sayısı, konuşulma oranları gibi dijital interneti götürme yollarını arayan Google “hala iletişim faktörleri de artık toplumsal etki erken safhasında ancak atmosferik uydular oluşturmaktadır. interneti milyonlarca kişiye ulaştırmada, afet yardımı ve ormansızlaştırma vb. çevresel Adaletsizliğe uğrayan vatandaş artık hiçbir zararlar gibi sorunları çözmede yardımcı zaman yalnız kalmayacak, yaşadığı toplumdaki olabilir” şeklinde bir açıklama yapmıştır. insanlara yorum yapma ve tepki gösterme Google’ın bu hamlesi diğer şirketleri de olanağı sağlayan bu mecraları kullanarak tetikleyecek ve yatırım yapmalarının önünü sessiz kalabalıkları yanında toplamayı ve bir açacaktır. Dolayısıyla internete ulaşabilen güç olmayı başarabilecektir. Yakın geçmişte insan için iletişime bir engel kalmayacaktır. Arap Baharı, Occupy Wallstreet, Gezi Parkı gibi eylemlerde görüldüğü gibi korku duvarı bir İletişim teknolojileri öncesinde insanların kez aşıldıktan sonra bugüne kadar bir şekilde siyasete katılımını etkileyen faktörlerden sesini çıkaramamış sessiz kitlelerin seslerini olan yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik durum duyurmaları Twitter yoluyla mümkün ve yaşam standartları gibi önkoşullar, sosyal olmuştur. medyanın özelde Twitter’ın kullanılmasıyla kısmen başka bir şekle evrilmiştir. Bu evrilme Görüldüğü üzere bağlantılığın ve çevrimiçi sayesinde Twitter sosyal hayata katılımda olanakların artması, mobil iletişim ve önkoşulsuz bir fırsat eşitliği sağlamaktadır. dolayısıyla internetin yaygınlaşmasıyla Daha açık bir ifadeyle, bir internet bağlantısı dünyanın daha önce görmediği en aktif, sözünü ve Twitter hesabıyla siyasetin de içinde olduğu esirgemeyen ve küreselleşmiş toplulukları pek çok alana önkoşulsuz ulaşım mümkün karşımıza çıkaracak. Sadece eğitim, para, olmaktadır. statü gibi olanaklara sahip olan değil en basit deyimle “çevrimiçi” olan herkesin söz Twitter; başlaması, dâhil olması ve kullanması söyleyebileceği “fırsat eşitliğinin” olduğu bir son derece kolay bir mecradır ve insanlar sürece evrilmede bu anlamda Twitter’ın ciddi iletişim tarihinde olmadığı kadar sık çevrimiçi etkisi bulunmaktadır. ortamlara katılmakta ve keyif almaktadırlar. Dünya üzerinde Facebook’tan sonra ikinci en Özetle Twitter; çok kullanılan mecra olan Twitter yaklaşık Katılım için (yaş, statü, cinsiyet, ekonomi vb.) aylık 200 milyon aktif kullanıcısının 65 milyar önkoşulların olmaması, 21 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 Kolay katılım ve basit kullanım olanağı vermesi, Tüm ekosistemini ulaşılabilir, şeffaf ve aleni olarak konumlandırması, Söz söylemek isteyenlere “dinleyici” (takipçi) bulabilmesi, Aynı fikri, ideali paylaşan dağınık yapıları birleştirebilmesi gibi hususları sağlayarak “katılımcı demokrasinin” olmazsa olmaz şartı “fırsat eşitliğine” ciddi katkıda bulunmaktadır. (b) Organize Olma Gücü İsviçreli yazar Alain de Botton kendisine Twitter gibi sosyal medya araçlarını nasıl değerlendirdiği sorulduğunda (Özgen, 2013) “sosyal değişimin içerdiği en büyük problemin diğer insanların ne düşündüğünü, akıllarında ne olduğunu, bizimle aynı şeyi isteyip istemediklerini, kuşkularımızı paylaşıp paylaşmadıklarını bilememek” olduğunu ifade etmiştir. İşte sosyal değişimin içerdiği bu problemlere ve sorulara doğru cevapları bulabilen kitleler cesaretlenmekte ve cesaretlenen gruplar da organize olmaktadırlar. insanın ne düşündüğünden habersiz kitleleri birleştirme gücüne şahit olmamızı sağlamıştır. Twitter üzerinden başlayan bu organize protesto sonucunda 27 Mayıs 2013 tarihinde 1.8 milyon olan ülkemizdeki Twitter kullanıcı sayısı 10 Haziran tarihine kadar 9.5 milyona çıkmıştır. Bu olaylar süresince Türkiye’de birçok kez en çok konuşulanlar listesine giren #direngezi etiketine atılan yaklaşık sekiz milyon mesajın bir milyonunun bir link, yedi yüz bininin fotoğraf, otuz bininin video içerdiği tespit edilmiştir. Bu çığ gibi büyümenin nedenlerine bakıldığında ilk gözle görünür neden yukarıdaki örnekte görüldüğü üzere iletişim teknolojilerinin kimilerine risksiz katılım ve aktivizmin ödüllerini fazla efor sarf etmeden toplama olanağı sağlamakta olmasıdır. Güvenli bir uzaklıktan hükümet aleyhindeki bir sloganı retweetlemek, polisin orantısız şiddetini gösteren bir videoyu paylaşmak, risksiz ve oldukça kolaydır. Harekete doğrudan katılmayan kişilere bir şeyler yapma duygusunu hissettiren, katkıda bulunma ve değerli hissetme olanağı sunan bu dijital iletişim mecrası organize olmayı Eski toplumsal hareketler 19. yy. sonlarında kolaylaştırmaktadır. Bu risksiz, bir bakıma işçi hareketleri ile başlayan ve siyasal sanal cesaret olanağı iletişimin şeklini de iktidarı hedef alan ekonomik çıkar yörüngeli belirlemektedir. Organize olmuş kitle, gerçek hareketlerdir. Yeni toplumsal hareketler olsun veya olmasın kendilerini izleyen bir kitle ise 1970’li yıllarda ortaya çıkan ekonomik olduğu inancıyla yaptıkları iletişime güven isteklerden ziyade bireysellik, azınlık hareketi, duymaktadırlar. Böylece bir organizasyon feminist hareketi, nükleer karşıtı hareketler çevrimiçi desteğin değerini abartabilmektedir gibi çevrecilik ile hak ve özgürlükleri ön plana ve sanal dünyadan aldığı cesaret ve destekle çıkaran hareketlerdir. Yeni dijital iletişimde olgunlaşmamış ya da hedefi yanlış seçilmiş bu hareketler aynı mecra üzerinde hem kampanyalara başlayabilir yahut desteğin organize olmakta hem de aynı anda harekete sayısal olarak az olması nedeniyle doğru bir geçmektedirler. hedefe yönelmekten vazgeçebilir. Başka bir deyişle nicelik niteliğin önüne geçebilir. 27 Mayıs 2013 tarihinde Gezi Parkı duvarlarının yıkılması ve ağaçlarının sökülmesiyle başlayan Tam da bu noktada güncel bir örnekle olaylar benzer düşünen fakat yanındaki organize olma gücünü çarpıcı bir biçimde 22 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 inceleyebiliriz. “Bir ordunun ilerlemesi eskiden savaş davullarıyla duyurulurdu, şimdi tweet atışlarıyla duyuruluyor” diyen J. M. Berger; IŞİD’in Twitter ve sosyal medya stratejilerini analiz ettiği “The Atlantic” isimli makalesine bu cümlelerle başlıyor. IŞİD örgütünün dijital iletişimi etkin bir biçimde Twitter hesabından yapılıyor. Örgüt; zaferlerini ve katliamlarını internetten fotoğraflarla ve videolarla an be an paylaşıyor. Örgütün hem yeni üyeler hem de bağış kazanmak için aktif olarak kullandığı Twitter hesabını en etkin şekilde kullanan örgütlerden biri olduğu kabul ediliyor (Berger, 2014). İÇİNDEKİLER Twitter kullanımıyla buluşan organize kitleler, dünyadaki devrimler ve kampanyalarla ilgili bir devrim destekçiliği kültürünün oluşmasını da getirecektir. Bu kültürün kimisi yararlı, kimisi itici hatta tehlikeli olan amaçlara geniş bir destekçi bulabilecektir. Twitter benzer düşünce gruplarının bir araya gelerek hızlı organize olmalarını sağlar. Retweet, favori, mention, etiket gibi özelliklerle bu destek çığ etkisi yaratabilmektedir. Ayrıca geleneksel güç için çok çaba, emek ve mücadele gerekmektedir. Çeşitli dernek, birlik, cemaat bağlantıları, kan veya toprak ilişkileri üzerinden güç sahibi olunabilirken bu yeni IŞİD’in Arapça dilinde yayın yapan bir iletişim mecraları bunlara ihtiyaç duymadan Twitter uygulaması geçtiğimiz Nisan ayında tek kişilik güç olanağını insana sunmaktadır. kullanıma açılmış. Ve geçtiğimiz günlerde, Son zamanlarda bu tek kişilik gücün büyüsü örgütün agresif ilerlemesiyle birlikte atılan “fenomen” olarak ta adlandırılmaktadır. tweet sayısı bir günde 40.000’e çıkarak rekor Bu fenomenler kitleleri organize etmede, kırmıştır. IŞİD’in bir diğer Twitter stratejisi ise yönlendirmede adeta bir yayın organı gibi etiket kullanımına dayanıyor. Grup, Twitter’da etkili olabilmektedir. binlerce destekçisinin aynı etiketi günün belirli saatlerinde tweet’lemesini istiyor. Özetle Twitter; organize olmanın gücüyle; Trend haline gelen tweet, IŞİD’in mesajını Dijital iletişimle düşüncelerin hızlı güçlendiriyor ve daha da önemlisi, Suriye’den ve filtresiz yayılması “yanındaki ve El Nusra gibi ana rakiplerine karşı üstünlük karşındaki” farkındalığını arttırmakta ve elde etmesini sağlıyor. Berger’in Şubat’ta benzer düşüncelerin pozisyon almalarını incelediği verilere göre, IŞİD’in etiketleri günde sağlamaktadır. 100.000 kez tweet’lenirken, El Nusra’nınki Kitleler yanında bireylere de “tek kişilik güç” 2.500 ve 5.000 aralığında kalmış. Örgütün haline gelme olanağı sağlamakta ve ciddi etiketleri tıpkı kurumsal bir şirket gibi kendi sayıdaki takipçilerini organize etme gücü marka konsepti için de kullandığını belirtiyor vermektedir. Berger. Bu senenin başında örgüt ismini IŞİD, Boko Haram vb. marjinal değiştirmeyi düşünen IŞİD, etiketlerle bu organizasyonların bile para, eleman ve hususu takipçilerine danışmış ve aktivistlerin kaos stratejilerine taraftar bulmaları için IŞİD liderine isim değiştirmeme çağrısı, grup başvurdukları bir organizasyon aracıdır. içinde bölücü ve şiddetli tartışmalara neden Gerçek zamanlı iletişim olanağı İngilizce olmuş. Bunun sonucunda da isim değiştirilme konuşan bir Brezilyalı aktivist ile Arapça fikrinden vazgeçilmiştir. konuşan Fas’lı başka bir aktivistin iletişim kurmasını sağlamaktadır. Risksiz katılım olanağı ile fazla efor 23 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 harcamadan düşüncelerini iletme olanağı vermektedir. (c) İzleme ve Veri Gücü Twitter’ın katılımcı demokrasi açısından sosyal medya izleme aracı (monitoring tool) olarak da kullanılması, siyasal kampanyaların Twitter’ı kullanarak izleme yapması ve aldığı veriler ile kampanya stratejilerine yön vermesi başarı şansını arttırmaktadır. 140 karakterlik bu mecranın kalbi “anahtar kelimeler”dir. Günden güne oluşan veri tabanındaki içeriklerin takibi, analizi, raporlaması anahtar kelimeler üzerinden yapılmaktadır. İstenilen zaman aralığında, lokasyon bazlı hatta gelişmiş semantik yazılımlarla duygu analizlerinin (olumlu-olumsuz- nötr) bile yapılmasına imkan veren bu gözlemleme/izleme gücü iletişimde fark yaratmaktadır. Verilen mesajların öncesinde ve sonrasında kamuoyunu ölçümlemek siyaset için bulunmaz bir fırsattır. Takipçi sayıları, yazılan içeriğin retweet sayısı, mentionlama gibi rakamsal somut çıktılar hedef kitle iletişimi için kullanılabilir ve iletişim stratejileri bu veriler ışığında daha doğru bir biçimde belirlenebilir. Ayrıca Twitter içeriğine verilen olumlu/ olumsuz yanıtlar, retweetler, favoriler, alıntılar gibi rakamsal veriler stratejiye bir geri bildirimdir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 15 Nisan 2011 tarihinde “Sizin renginiz hangisi?” kampanyasıyla şehre alınacak 172 otobüs için 4 farklı renk alternatifi sunarak vatandaşlara otobüslerin rengini oylama ile belirleme imkânı sunmuştur. Yapılan oylama sonucunda “erguvan” rengi İstanbul’un yeni otobüslerinin rengi olarak belirlenmiştir. Vatandaşın kamusal alandaki bir konu ile alakalı görüşü alınmış ve idari sürece ilişkin fikirlerin 24 belirtilmesi yoluyla katılımı sağlanmıştır. Amerika’da ise kamusal alana katılım, bu sembolik örnekten öte bir dijital yol haritasına dönüşmüş ve bizzat ABD Başkanının imzalayarak kamuoyuyla paylaştığı bir “Dijital Yol Haritası” ile daha etkin bir biçimde sağlanmaktadır. Bu dijital yol haritasında tüm kamu kurumlarının Twitter hesabı açması ve etkin bir biçimde kullanması öngörülmektedir. Böylece her bir kurum yaptığı yahut yapmadığı hizmetlere ilişkin olarak hizmetin alıcısı konumunda olan vatandaşlarla doğrudan iletişime geçerek bilgi alışverişinde bulunma, hizmete ilişkin öneri, şikâyet veya beğeni gibi geri bildirimleri ilk ağızdan öğrenme imkânına sahip olacaktır. Bu da hiç şüphesiz vatandaşların yönetime katılımını sağlamakla birlikte hizmetlerin kalitesini arttıracak ve vatandaşların yönetime karşı daha olumlu tavır sergilemelerine yol açacaktır. Benzer biçimde Fransa Dışişleri Bakanlığı’nın kurduğu “Twitter Board” projesi de iyi bir örnek teşkil etmektedir. “Erişilebilir Dış Politika” parolasıyla tüm konsoloslarına yerel dillerde yayın yapan Twitter hesabı açan Bakanlık bu hesapların koordinasyonu için de bir site açmıştır. Buna göre uluslararası konularda hem ulusal hem de yerel olarak takınılacak duruşu ve tavrı tek elden organize eden koordinasyon sitesi, Twitter’da girilecek içeriği etiketler aracılığıyla belirlemektedir. Böylece etikete olan ilgi birbirilerini tetikleyerek artmaktadır. Bakanlıkta kimin hangi konuda ne söylediği, kimler tarafından retweet edildiği, toplam tweet ve retweet sayıları gibi veriler çevrimiçi toplanmaktadır. Twitter özellikle kamusal alanda vatandaşın katılımını sağlamak için etkili bir mecra olmasının yanında bize verdiği istatistikî veriler, tepki ölçme, geri bildirim olanakları CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 İÇİNDEKİLER ile izleme ve raporlama yapılabilecek deneysel bir iletişim mecrasıdır. motivasyonlarını ve amaçlarını ele alarak kolay şekilde politik içeriğe dönüştürülmesine imkan sağlayacak bir mecra niteliğindedir. Sonuç: Ekosistemi Anlamak Çok yakın geçmişte yaşanan “Arap Baharı” sürecinin hikâyesi hepimizce malum. Bağlantılı Matbaanın yaygınlaşması yüzyıllar, görsel ve çevrimiçi olmanın neler getirdiğini, birikmiş ve işitsel medyanın büyük kitlelere ulaşması mağduriyetlerin nasıl patlama yapabildiğini, 50 yıl sürmüşken, sosyal medyanın 5 yıl sorunların ifadesinde statü duvarlarının yok içinde kullanımının tüm dünyada artmasının oluşunu beraber izledik. nedenini sorgulayan iletişim bilimci Lilleker; “eylem, güdü ve katılım” perspektifinden İletişim teknolojileri yeni mecraların aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır. önünü açtıkça, ifade özgürlüğüne daha çok alan sağladıkça fırsat eşitliğinin, organize olma gücünün, ölçümlenebilir sosyal etki Katılım Eylem Güdü / Ödül ve tepkilerin ortaya çıkarabileceği daha Seviyesi yeni hikâyeler göreceğimize kesin gözüyle Yalnız bakılabilir. Dâhil Olma / Olmadığını Katılma Görüş Sunma Görüş Alışverişi Ortak Görev ve Hedefler Belirleme Topluluk Oluşturma Yetkilendirme Bilme / Bilgi edinme Toplumsal Onaylama: Tanınma / İrtibatlar Kazanma Bir Ses Bulma: Dinlenilmek Arzusu / Pasif Katkılar Paylaşılan Tutkular / Paylaşılan Değerler Ortak Karar Alma / Etkileşim Ahlaki Yükümlülük / Ait Olma Bir Şeyleri Değiştirme Güdüsü Aktif Katkı Yakın Topluluk Bağları / Bilginin Paylaşılması / Güven Oluşturulması Tablo: Dijital Siyasete Katılmayı Sağlayan Motivasyonlar (Lilleker, 284) Bu tabloda da görüleceği üzere Twitter; katılma, görüş sunma, görüş alışverişinde bulunma gibi eylemlerde bulunan katılımcıların Siyasetin vatandaşa çözüm üreten bir kurum olduğunu, olmasını gerektiğini biliyoruz. Bu bağlamda yaşadığımız çağın da iklimine uygun olarak tüm iletişim metotlarının kullanılması ve vatandaşın sözünün dinlenmesi gerekmektedir. Vatandaş tüm toplumsal hareketlerin başlangıç sebebinde olduğu gibi “dinlenilmek” istemektedir. Yaşadığı çevrede, iş yerinde, sokakta kendini direkt ilgilendiren tüm kararlarda fikrinin alınmasını talep etmektedir. Sosyal medya, özelde Twitter, bu “fikir alma” sürecinin çok geniş kesimlerin katılımıyla sağlanabileceği bir platform olduğunu son gelişmelerde iyice ortak çıkarmıştır. Tüm kurumların bu interaktif iletişimi mutlaka kullanması; katılma, görüş sunma, görüş alışverişi, ortak görev ve hedef belirleme, topluluk oluşturma eylemlerinin yapılmasını sağlayacaktır. Sonuç olarak önümüzde fırsat gibi duran ama kaosu da barındıran insanlık tarihinin en etkili ve heyecan veren dönemini yaşıyoruz. Bu değişim, daha kişisel ve katılımcı 25 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 bir tavırla gücünü kısmen ellerimizdeki cihazlardan almakta. Bu sonuçlar ışığında tüm kurumlarımızın internet ekosistemini ve ruhunu anlamaya çalışması, dijital yol haritası&stratejiler üretmesi gerekmektedir. Bu “dijital siyaset” stratejileri; bireylerin kamusal alandaki sorunlarının çözümüne katkı yapacak, dolayısıyla katılımcı demokrasi rüyasının gerçeğe dönüşmesini sağlayabilecektir. Kaynakça Berger, J. M. ( 2014, Haziran). How ISIS Games Twitter? Erişim tarihi: 21.06.2014, http://www.theatlantic.com/international/ archive/2014/06/isis-iraq-twitter-socialmedia-strategy/372856/?_ga=1.234954305.1 37107012.1395394742 Büyükaslan, A. ve Kırık, A. (2013). “Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya Araştırmaları 1. Konya: Çizgi Kitabevi. Erdoğan, M. (1997). Anayasal Demokrasi (Anayasa Hukukuna Giriş). (2. Bası). Ankara: Siyasal Kitabevi. Göze, A. (2011). Siyasal Düşünceler ve Yönetimler. (13. Bası). İstanbul: Beta. Heywood, A. (1997). Politics. Basingstoke: Macmillan. Lilleker, D. G. (2013). Siyasal İletişim Temel Kavramlar. İstanbul: Kaknüs. Özgen, A. S. (2013). Alain de Botton’un Sloganı: Politikada Cesaret Muhalefeti Anlamaktır”, Tempo dergisi, sayı: 54, ss. 88–91 Schmidt, E. ve Cohen, J. (2014). Yeni Dijital Çağ-İnsanların, Ulusların ve İş Dünyasının Geleceğini Yeni Baştan Şekillendirmek. İstanbul: Optimist. 26 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 İÇİNDEKİLER BİR DIŞİŞLERİ BAKANI PORTRESİ: TEVFİK RÜŞTÜ ARAS Caner ARABACI, Doç. Dr. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Tanzimat sonrasında bu milletin en önemli sorunu, okumuş, aydın olması gereken kesimdir, denilebilir. Bunlar, diplomalı, eli kalem tutan, yönetimi yönlendiren zümre oldukları için sorun daha da büyümüştür. Aydın kesim, Hıristiyan Medeniyeti tarafından ya devşirilmiş veya cezbedilmiş olduğu için yol gösterici, sorun çözücü olacak yerde, doğrudan sorunların kaynağı, sorun üretici hale gelmiştir. Çünkü onlar, aydın olmayı, Avrupa’dan ideoloji ithal etme sanan, ama asla ülkede yerli bir şey üretmeyen, bilimsel düşünce geliştirmeyen, ülke kaynaklarını, batı hayat tarzı ve üretimini ithal için harcayan, yaratıklardır. Bu durum, millet için esaretten daha zorlu sonuçlar getirmiştir. Çünkü kültür ve medeniyet değerlerinde parçalanma, iç çatışmayla, kalkınma ve gelişmeye harcanacak gücün boşa gitmesi sağlanmıştır. Batıdan kurum, kıyafet, müzik, sanat vb. alarak yükselme gibi bir yanlış, devşirilmiş veya yönlendirilmiş aydın zümre tarafından iki asırdır önce telkin edilmiş, ardından dayatılmıştır. Sarık yerine fes, fes yerine şapka giymenin, kadın kıyafetini batılı kadınlar haline getirip, Avrupa’dan kanun almanın ilerleme ile ilgisinin olamayacağını anlamamız için iki asırlık zamanı boşa harcamamız gerekmiştir. Bilimsel düşünceyi geliştirme, kendi bilim ve teknolojimizi üretme gibi bir ana hedef unutulduğu için, suçlamaların bulandırdığı fırtınalı bir ortam, şapka, çarşaf, kıl-kıcırın savrulduğu bir anafor oluşmuştur. Böylece, sağlıklı düşünme, sonuçlarla-savunulanların neler getirdiğini ölçme, yanlışta ısrar yerine, doğru olana yönelme gibi bir zemin aranır olmuştur. Vücuda göre baş konumunda olması gereken aydın zümrenin, kaba tabirle mandacı, ipin ucunu meylettiği ülkenin eline veren bir teslimiyetçiliğin içinde olması, millî fedakârlıkların da heba edilmesini sağlamıştır. Balkan, Birinci Dünya, İstiklâl Harpleri gibi herbiri ayrıca afet durumunda olan gelişmeler ardından, bağımsızlığını kazandığını ilan eden ülkenin, doksan bir yıldır uğraştığı işler, hedef alınan ilerleme-gelişme konusunda elde ettiği başarılar nelerdir? Diyelim ki kendi uçağını, otomobilini, tankını-topunu yapma niçin hâlâ amaç durumundadır? Kendi yazılımını, bilişim alanındaki varlığını geliştirme, neden hâlâ idealdir? Bunların doksan bir yıldır elde edilmesi gerekmez miydi? Bu soruların muhatabı elbette, okumuş zümredir. Genç Osmanlılar, Jön Türkler içinden Hıristiyan Medeniyetinin devşirdikleri ve yönlendirdikleri, ancak sömürgecilerin, ülke içinde beşinci kolları derekesinde faaliyet gösterebilmişlerdir. Çabaları da geleneksel yapıyı çözme, millî kültürü eritme, medeniyet değerlerini, batılı değerler doğrultusunda dönüştürme olmuştur. Özlenen gelişmenin yerini ise, ideolojik kutuplaşmalar, çatışmalar, bölücülük; ülke kültür, tarih aleyhtarlığına özenti almıştır. Bu aydın gruplar içinde anılmayan “kripto” denilebilecek bir zümre vardır ki, devir devir bilinçli beyin zümresi işlevini görür. Osmanlı devrindeki Gabriel 27 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 Noradunkyan, Moiz Cohen, Haim Naum türü tiplere göre bunlar, çok daha içten çürütücü, sinsi, maskeli ve etkindirler. Çok uluslu, çok kimlikli yapılarda, zaman zaman “Munis Tekin Alp” adını bile alsa; Türkiye’de “Türkçü”, Siyonist Kongrede Selânik delegesi ve Türk düşmanı olmak normaldir. Balkan Harbi yıllarının Ermeni kökenli, kimliğini hiç gizlememiş bir Osmanlı Hariciye Nazırına denecek çok şey gözükmemektedir. Hıristiyan, bölücü yönelişi, onu Türkiye’den giden Lozan heyetine karşı protesto gösterisinin başına getirebilmiştir. Heyet içindeki Haim Naum tipi de bu noktada mazur karşılanabilir. Moiz Cohen’le benzer yolun yolcusu olmuşlardır. Sorun 1910’lu yıllarda Türkçülük, Turancılık yazıları yazan Tekin Alp’in, 1936’da Kemalizm kitabını yazarak, bir sistem ideoloğu, toplumu yönlendiren kalem konumuna gelebilmesindedir. Türkiye’nin bu anlamda “kripto” kalem sahipleri ve yöneticileri, sahiplendikleri mevkilerin gücünü kullanarak ülke kaderinde etkili olmuşlardır. sitesinde verilen bilgilere göre gitmek. Beylik bilgi, “mirî malı” değil midir? Tevfik Rüştü, Hasan Rüştü Beyin oğlu olarak 1883’de Çanakkale’de doğar. Okul-yetişme dönemi, Anadolu çocuklarına hiç benzemez. İlköğrenimini İzmir’de, liseyi Üsküp’te görür. İstanbul’da Numune-i Terakki Mektebine girip, oradan birincilikle mezun olur. Beyrut’ta Fransız Laik Mektebine devam ederek, Beyrut Tıbbiye Mektebinden mezun olur. Fransız okulunu bitirdiği için Fransızcası iyidir. Jön Türk ekibinin genel tutumu onda da görülür. Yetiştiği mesleğin icrasından çok, siyasi hayatıyla öne çıkar. Bir süre İzmir’de Sedat ve İttihat gazeteleri başyazarlığını yapar. İzmir, Selânik arasındaki görevli dolaşımının, önceleri gizli olan İttihat ve Terakki ile ilişkili olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Tevfik Rüştü, 1908–1909 arası, İzmir Gureba hastanesinde doğum doktoru, 1909–1911 arası Selanik Vilayeti Sıhhiye Müfettişliği’nde görevlidir. Ardından, Genel Sıhhiye Müfettişliği, Cumhuriyet tarihinin en uzun süreli dışişleri 10 Aralık 1912 tarihine kadar Hıfzısıhha bakanlarından biri olan Tevfik Rüştü, bu Emrazı Sariye Encümeni azalığı, 10 Ocak anlamda önemli bir şahsiyettir. Osmanlı son 1912’de Meclisi Umuru Tıbbiye-i Mülkiye ve devri siyasetinin, Cumhuriyet devri kuruluş Sıhhiye-i Umumiye azası olur. dönemi siyasetinin önde gelen aktörlerinden olmuştur. Eğitimi, kalemi, işgal ettiği mevkileri Tevfik Rüştü, Başbakan Talat Paşa ile birlikte, itibariyle kimdir Tevfik Rüştü? Hiçbir şey İttihat Terakki yönetiminin çok önemli bir olmasa bile Mart 1925’ten 11 Kasım 1938’e sosyal olayına imza atar. Olay, Selanikli dönme kadar kesintisiz Türkiye Cumhuriyeti’nin biri olan Sabiha ile yine aynı şehirden dönme Dışişleri Bakanlığı’nı yönetmesi bile üzerinde olmayan Mehmet Zekeriya’nın evliliğidir. durmayı gerektirir. Tevfik Rüştü Sabiha’nın (Sertel), Talat Paşa Zekeriya’nın (Sertel) şahidi olur. İkili, devlet Portre çizgilerini, en iyisi eğitiminden töreni ile İstanbul’da evlendirilir. başlayarak vefat tarihine kadar kağıt üzerine nakşetmek… Ancak o zaman ana hatlar 1917’ye kadar sağlık kuruluşlarında çalışmaya anlaşılır, bilinmeyen gölgede kalan kısımlar devam eder. 28 Haziran 1917’den 28 Haziran sezilebilir. 1918’e kadar Yüzbaşılık Rütbesi ile I. Ordu Hıfzıssıhha Müşavirliği yapar. Sonra Yüksek En iyisi, kendi kitabından ve Dışişleri Bakanlığı Sağlık Meclisi üyeliğinde bulunur. Aras, 28 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 1920’de İstanbul’dan Eskişehir’e geçerek Kuva-yı Milliye’ye katılır. 1920’den 10 Ağustos 1923 tarihine kadar Menteşe Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev yapar. Millî Mücadele döneminde bir hayli faal bir milletvekilidir. Atatürk’ün Dış Politikası adlı kitabının sonuna alınan “Özyaşam Öyküsü” kısmında anlatıldığına göre, 32’si gizli oturumlarda olmak üzere meclis kürsüsünde 130 konuşma yapmıştır. Bu konuşmalarından bazıları İstiklâl Mahkemeleri’nin kabulü ile ilgilidir. İstiklâl Mahkemelerinin yasalaşmasını şiddetle isteyenlerden birisi odur. Bu arada, Rusya’nın iç durumunu, Bolşeviklik uygulamasını yerinde incelemek üzere Rusya’ya gönderilir. Atatürk’ün emri ile kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin kurucuları arasında yer alır. İstiklâl Harbi döneminde hizmetlerinden dolayı kendisine, Kırmızı-Yeşil İstiklal Madalyası verilir. İÇİNDEKİLER evlatlarına boğdurmayacak… Buna edeceklerin de hakkından gelecektir”. cüret 6 Kasım 1923’de, vekâleten yürüttüğü yerde Sağlık Bakanıdır. 29 Ağustos 1923’de Türkiye Yunanistan Mübadele Komisyonu Başkanı, 4 Mart 1925’de Dışişleri Bakanı olur. Dışişleri Bakanlığı’ndaki önemli işlerinden birisi İngiltere ile Türkiye arasındaki Irak sınırının çizilmesidir. Bu anlaşmanın yapıldığı 5 Haziran 1926 tarihindeki Meclis konuşması ünlüdür. Orada, “Irak’a (İngiltere) bir jest olarak bin kilometrekarelik bir alanın verildiğini” belirtir. 1926’da Irak’ın, Büyük Britanya olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Misak-ı Millî’nin henüz unutulmadığı, Musul’a sahip olma davasının güdüldüğü bir devirde, İngilizlere büyük bir vatan toprağının “jest” olarak verilmesinin anlamı, yeterince tartışılmış değildir. Ama on yıl sonra, Tevfik Rüştü Montreux Konferansı’ndan memlekete döner. Görüşlerim kitabının ön sözünde, okuyucularına “içimi dökmek” istiyorum diye anlattığı hatırası, Tevfik Rüştü’nün 1925’ten 11 Kasım 1938’e kadar değişmeksizin on üç yıl süren Dışişleri Bakanlığının bu kadar uzun sürmesinin sebebi hikmetini izah etmektedir. Anlatımı şöyledir: “Döndüğüm gün Florya Köşkünde ziyaretine koştuğum Atatürk, öğle yemeğine alıkoymuş ve yemek sırasında iltifatlı sözlerini şu cümle ile bitirmişti: ‘Tevfik Rüştü, yeni yeni muvaffakiyetler için acele etme. Kıskançlıktan kafanı koparacaklar ama ben hayatta oldukça hiçbir şeyden endişe etme!” demiştir. Yalnız Tevfik Rüştü, kimlerin “kafasını koparmak” istediğini açıklamaz. Sadece, bakanlığının bir yılı hariç, ekseriyetini aynı kabinede başbakan-bakan olarak birlikte geçirdiği İnönü ile görüş ayrılıklarının olduğunu belirtir. Bu arada, Rıza Nur’un Lozan günlerinde uzun süre, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilliğine vekâlet eder. 1923 yılı, Lozan’la birlikte medeniyet değiştirme tartışmalarının keskin yaşandığı bir sürecin öncüsüdür. Tevfik Rüştü, Hıristiyanlığın kabul edilmesi gerektiğini Karabekir’in de bulunduğu bir toplantıda savunur. Esat Mahmut (Bozkurt), Fethi Bey’in (Okyar) de destek çıktığı teklife; Kâzım Karabekir’in, hatıralarında (Paşaların Kavgası) aktardığı tepkisi sert olur: “Türk milleti ne Hıristiyan olur, ne de dinsiz kalır. Hakikat budur… Bir milletin asırlardan beri, en mukaddes duygularını bir hamlede atabileceğine inanışınız objektif bir görüş değil, hayalinizdir. Böyle bir harekete cüret, memlekette kanlı bir istibdat ile başlar ve İstiklal Harbinin birliğini de birbirine katar. Nasıl bitebileceğini de söyleyebilirim. Düşmanlarından kanı pahasına İstiklalini Mustafa Kemal’in vefatından bir gün sonra, kurtaran Türk milleti, hürriyetini kendi Cumhurbaşkanı seçilen İnönü döneminde, 29 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 11 Kasım 1938’de Bakanlar Kurulu dışında bırakılmıştır. Değişmez dışişleri bakanlığından ayrılması yetmez, Londra’ya Büyükelçi atanır. Kendisi bunu, Türkiye’den uzaklaştırma olarak değerlendirir. Sonradan yazdığı makalelerinde, bakanlık dönemindeki dışişleri politikasının temel taşlarını ele veren bilgiler aktarmıştır. İngilizlerle ilgili düşünce ve uygulamayı şöyle formülleştirir: “İngilizlerle aramızda Birinci Cihan Harbi’nden kalan ihtilafları geniş bir zihniyetle hareket ederek vaktinde tasfiye etmeyi bildik ve daha ileri giderek ittifaka vardık” (Aras, 2003, 36). Tevfik Rüştü’nün, “geniş zihniyeti” içine, aradaki anlaşmazlıkları giderme adına “tasfiye” ile birlikte nelerin girdiğini çok sorgulamaya gerek var mıdır? Diyelim ki, 1908 kalkışmasında Jön Türklerin sivil kanadından İngiltere isteğinin, Halifeliğin kaldırılması olduğunu, o dönemki ileri gelenlerinden Rıza Tevfik, çok sonra açıklamıştır. Geriden, medeniyet değiştirme çizgisinde, hangi zorunlu kültür değişimlerinin dayatma ile geldiği bellidir. Fakat bütün dayanışma faaliyetinin ardından İngilizler, söz verdikleri uçak fabrikası kurma gibi teknoloji ithalini bir kalemde çizerler. Bu tek örnek bile düşünülse, İngiliz ittifakının tek yönlü bir aşk, tek taraflı bir benzeşme çabası tarzında seyrettiği belirtilebilir. cevap istemediği şu soruyu sorar: “TürkiyeRusya dostluğu esası haricinde, bulunduğumuz mıntıkada emniyet kurmanın daha iyi ve sağlam başka bir yolu var mıdır?” (Aras, 2003, 40–41). Onun İngiliz eksenli, Rus dostu politikasının içinde, İslâm âlemi ile yakın ilişki asla bulunmaz, Türk dünyası yer almaz. Londra, dünya siyasetinin döndüğü bir yerdir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Savunma Bakanlığından aldığı bir telgrafla, “Türkiye’de bir uçak fabrikası kurulması için gerekli teşebbüste” bulunması istenilir. Emrine, miktarını belirtmediği, ama cinsini “milyon” olarak belirttiği bir külliyetli para tahsis edilmiştir. Emir üzerine derhal, “İngiltere Harp Sanayii Bakanı Lord Beaverbrook’a” müracaat eder. İngiliz bakan, çok iyi karşılar. “İngiltere için yapılmakta olan yeni uçak fabrikaları gibi bir fabrikanın, Türkiye’de kurulması için çalışacağını vaat” eder. “Ve bunu, mümkün olan süratle tahakkuk ettirebileceğini” söyler. “Bu iyi haberi” Aras, Savunma Bakanlığına yazar. Aldığı cevap, Türkiye’de, uçak fabrikası kurmayı kabul eden fabrikanın müdürünün, tafsilatıyla görüşülmek üzere Ankara’ya gönderilmesini” istemektedir. Bu gerçekleştirilmesi mümkün olan arzuyu Aras, Lord Beaverbrook’a iletir. İngiliz bakanın cevabı, bu sırada “hiçbir fabrika müdürünü değil, hiçbir uzmanımı buradan ayıramam” olur. Lord’un cevabıyla, “mesele de böylece kapanmış”tır (Aras, 2003, 175–176). Tevfik Rüştü’nün dış politika düsturlarından Aynı yerde Tevfik Rüştü, yerli müteşebbis, birisi, Rusya ile yakın ilişkidir. Birçok yazısında Nuri Demirağ’ın fabrikasından, ürettiği uçak bunu vurgular. Ama “Daha Açık Söyleyeceğim” modellerinden, açtığı Gök Okulları ve pilot başlıklı yazısında gerçekten “açık” söyler. yetiştirme çabalarından hiç bahsetmez. Türk-Rus dostluğunu savunur, Millî Mücadele Yerli teşebbüsün, “nisyana” gömülmesi, batı yıllarındaki dostluğa dönülmesini ister. dünyasını ayağa kaldıran müteşebbis ruhun, “Türkiye Sovyetlerle beraber oldukça dünyada bizde ezilmesine seyirci kalmak evladır neler olursa olsun iki memleketin kapladığı çünkü… bölgede ve civarında sükûn ve huzuru, hele bu harpten sonra, kimse bozamaz” der. Bu Tevfik Rüştü’nün Londra elçiliği, 1942 Şubat hükmünü perçinlemek üzere, okuyucusuna, ayında emekliye ayrılınca son bulmuştur. 30 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 Bundan sonra, gücü kalemine verir. Emeklilik döneminde yazdıklarının içinde belki en önemlisi, “Oniki Ada” başlıklı, 25 Temmuz 1945 tarihli Tan gazetesinde yayımladığı makalesidir. Millî Mücadele döneminde milletvekili, Lozan sürecinde bakan vekili, sonraları 1938 sonuna kadar hep bakan, üstelik dışişleri bakanı olarak 12 Ada hakkındaki gelişmeleri en iyi bilmek durumundadır. Bu adalarda işgalci durumunda olan İtalya ve Almanya’nın çekilmesinden sonra, yönetimde İngiltere etkin hale gelmiştir. Henüz Türkiye’nin seyri önünde adalar Yunanistan’a teslim edilmiş değildir. Anlaşmalar yapılmamıştır. Haklı olarak belirsizlik, yani tartışma devresi yaşanmaktadır. İnönü yönetiminin dilini yuttuğu bu dönemde Tevfik Rüştü, belki en önemli yazısını yazar. Ama istediği, adaların gerçek sahibine iadesi değildir. Adalar için yeni bir yönetim şeklinin kurulması, bu yönetim şeklinin de “Adalar ahalisinin idarelerini, kendilerinin kurmaları” şeklindedir. Yani otonom bir yönetim kurulmalı, bu yönetime, “Türkiye ve Yunanistan tarafından ticaret münasebetlerinde kolaylıklar” gösterilmelidir. Her türlü silahtan arındırılarak adaların, komşuları olan İngiltere, Yunanistan ve Türkiye tarafından korunması gereklidir: Bir zamanlar düşünüldüğü gibi, “Oniki Adanın bütün komşuları için emniyetli bir barış yatağı yapılarak her türlü teslihattan tecrit edilmesi ve hariçten gelebilecek herhangi bir tecavüz tehlikesine karşı, memleketlerin sahilleri ve Kıbrıs adası münasebetiyle Oniki Adanın, komşuları bulunan İngiltere, Yunanistan ve Türkiye devletlerinin garanti vermesi” gereklidir. 1945 itibariyle böylesine bir görev, “milletlerarası yeni teşkilâtın emniyet konseyi ödevleriyle ahenkleştirmek suretiyle” uygulanması maksadı sağlayacaktır. Bu teklifini Aras, daha da yumuşatır: “Böyle bir otonomi şekli halinde, Oniki Ada halkından, Yunanistan’ın askerlik hizmetinde vazife İÇİNDEKİLER görmek arzu edenlerin, gönüllü olarak Yunanistan’a gitmelerine, hiçbir şeyin engel olamayacağı açıktır. Oniki Ada halkının, Yunanistan’a karşı besledikleri sevgiyi, icrasında Yunanistan’ın hizmetine koşma duygusunu pek tabii görür ve hürmetle sayarım. Oniki Ada otonomisi, bu yerleri Yunanistan’dan ayırmak değil, Yunanistan’a ‘Hür bir Oniki Ada’ katmak olur” (Aras, 1968, 22). Görevde iken ve görevde olmadığı dönemlerde de Yunan dostluğuna özel önem verdiğini özellikle belirten Tevfik Rüştü’nün, gayet tavizkâr, hürmetli, tarihi hakları hiç dile getirmeden özerk bir yönetim teklifine, Yunanistan’ın verdiği cevap serttir. Yunan İstihbarat Bakanı: “12 Ada, doğrudan doğruya Yunanistan’a aittir. Adaların Yunanistan’a verilmesinden başka türlü, herhangi bir hal çaresi şekli kabule şayan değildir. Başka türlü ileri sürülen fikirler bahis mevzuu bile edilemez” der. Tevfik Rüştü’ye verilen cevap aynı gazetede, “12 Ada ve Yunanistan/Rüştü Aras’ın makalesine Yunan İstihbarat Nazırı cevap veriyor” başlığı altında, 31 Temmuz 1945 tarihinde yayımlanır. Türkiye’nin karanlığa büründüğü bu dönemde, Tevfik Rüştü, böylesine bir yazıyı, Uşi Anlaşmasından bu yana gaspedilen bir hakkı gayet yumuşak ve tavizkâr bir ifadeyle hatırlatmak mı yoksa, seyirci İnönü yönetimini köşeye sıkıştırmak için mi yazmıştır? Sebep ne olursa olsun, teklifin mevcut yönetimden daha ileri bir adım istediği açıktır. İnönü yönetiminin resmi gazetesi olan Ulus gazetesi, 14 Mayıs 1945 tarihli haberinde, “Yunanlılar Oniki Adayı fiilen ilhak ediyorlar/Damaskinos Rodos’a gidiyor” haberini geçer. Körlük içindeki Türk Dışişleri seyrinin, hangi oldu-bittiyi hazırladığı zaten bir ay önce, üstelik Anadolu Ajansı tarafından haber verilmiş bulunmaktadır. Bundan sonra, Naib Damaskinos’un, beraberinde 31 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 hava ve deniz birlikleri ve içinde Averof zırhlısı da olduğu halde Rodos’a gidişi de seyredilecektir… Bundan sonra Yunanlılar, 12 Ada’nın kendilerine teslim edilmesi için Churchill, Truman ve Stalin’e müracaat ederler. Türkiye’nin hemen 18 kilometre ötesinde (Bozburun-Rodos arası), Marmaris’e 50 km. mesafede iken, Yunanistan, Rodos’a 484 km. ötededir. Kos adasının Bodrum’a beş, Meis’in Kaş’a 27 km. olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Oniki Ada, kör teslimiyetin, ölü ruhun mücessem bir acısı olarak mavi-beyaz bayrağa teslim edilir. İkinci Dünya Harbi sonrası esen demokrasi rüzgârı doğrultusunda Tevfik Rüştü, Ahmet Emin Yalman, Zekeriya Sertel ile birlikte Bayar ve Menderes’in yanındadır. Demokrat Parti kurucuları arasında yer alır. “İsim babası” Yalman olan Demokrat Parti’de, Aras’ın damadı Fatin Rüştü Zorlu, bakanlık koltuğuna oturacaktır. Tevfik Rüştü, aynı sıralar, Görüşler adıyla haftalık dergi çıkartılmasını teklif eder. Dergiye Celal Bayar, A. Menderes, Fuat Köprülü de yazıları ile katılacak, ilk sayı kapağında, Bayar, Menderes, Köprülü ve Aras’ın resimleri olacaktır. İnönü yönetimi, el altından düzenlenen bir gençlik hareketi ile dergiyi çıkaracak olan Tan gazete ve matbaasıyla Görüşler’i de yerle yeksân ettirecektir. Aras’ın hakkında, Sabetaycı, Sabetaycıların Kapaniler kolundan olduğu iddiası yaygındır. Hür ve Kabul Edilmiş Masonların sitesi olan “www.mason.org.tr” sitesinde, ünlü masonlar listesi içinde fotoğrafı yayınlanmış bulunmaktadır. Tevfik Rüştü’nün, dışiç bağlantılarının netleştirilmesi, yakın tarihimizi aydınlatmak açısından şüphesiz yararlı olacaktır. 32 5 Ocak 1972’de İstanbul’da vefat eden Tevfik Rüştü, Rumeli Hisarı Mezarlığına defnedilmiştir. Aras’ın tıp alanı dışında, Lozan’ın İzlerinde 10 Yıl (1935), Görüşlerim (1945, 1968), Atatürk’ün Dış Politikası (2003) gibi yayımlanmış eserleri bulunmaktadır. Kaynakça Ahmet Emin Yalman, 1997, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim 2 1922-1971, Yayına Hazırlayan: Erol Şadi Erdinç, Pera Turizm ve Ticaret A.Ş., İstanbul. Tevfik Rüştü Aras, 1968, Görüşlerim, Yörük Matbaası, İstanbul. Tevfik Rüştü Aras, 2003, Atatürk’ün Dış Politikası, Kaynak Yayınları, İstanbul. Zekeriya Sertel, 2000, Hatırladıklarım, Remzi Kitabevi, İstanbul. “Türkiye’de Ünlü Masonlar”, http://www. mason.org.tr/, Erişim: 22 Aralık 2014. http://sabetayistlik.blogspot.com. tr/2013/09/sabetayisler-aslnda-turkleri-laikdegil.html#sthash.Rbzc39sW.dpuf, Erişim: 17 Aralık 2014. http://www.mfa.gov.tr/sayin-tevfik-rustuaras_in-ozgecmisi.tr.mfa, Erişim: 17 Aralık 2014. CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 İÇİNDEKİLER TÜRKİYE’NİN SINAVI: AVRUPA’DA DİN EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI Mehmet Nezir GÜL Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Ortamlarının ve Öğrenme Süreçlerinin Geliştirilmesi Daire Başkanı Giriş İnsanlığın tarihi aynı zamanda inanç tarihidir. İnsan; zihinsel, bedensel ve ruhani yapısı gereği bir inanç örgüsü içerisinde yaşamını sürdürür. Bu inanç, ilahi esaslar veya beşeri bulgular çerçevesinde şekillenebilir. Ama İslâm’a göre her insanın yaradılışı, vahye odaklıdır. Ancak daha sonra alınan eğitim, yaşanılan çevre ve yapılagelen davranışlar, onu farklı noktalara sürükleyebilir. Bunu Peygamber Efendimizin hadisi net biçimde ifade etmektedir: “Her doğan İslâm fıtratı üzere doğar. Sonra anne ve babası onu ya Yahudi ya Mecusi ya Hıristiyan yapar.” (1) Yüce Allah, bu fıtratın bozulmaması, insanların İslâm’la, öz değerleriyle barışık yaşaması için peygamberler göndermiş, âlimleri de onların mirasçısı kılmıştır. Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed (sav), peygamberlik görevini üstlendiği andan itibaren, son nefesine kadar insanları fıtrata davet etmiş, tebliğde bulunmuş, dini yaşamış, öğretmiş ve örnek olmuştur. Mekke’de Dârü’l- Erkam, Medine’de Ashab-ı Suffe, bu çabasının kurumsallaşmış numunesidir. O devirden günümüze Müslümanlar tarafından “camilerin yanı sıra âlimlerin evlerinde, küttap denilen okuma yazma mekânlarında, kitapçı dükkânlarında ve kütüphanelerde bu faaliyetler canlı bir şekilde yürütüldü. Nihayet medreselerin açılması ile eğitim-öğretim sistemli bir şekilde kurumlaştırılmış oldu.” (2) Din Eğitimi Hangi toplumda olursa olsun, insanlar benimsedikleri dini esasları bir sonraki nesle aktarmak için çaba harcamış, yöntemler denemişlerdir. İnsanlara Allah’ın dinini öğretmek ve onlara en sağlıklı eğitimi vermek amacıyla Müslümanlar tarafından da değişik faaliyetler yürütülmüştür. Modern çağda âlim/bilginler; yeni bulgu, materyal, yöntem ve tekniklerle din eğitimini daha kolay, tesirli ve etkili kılmaya çalışmaktadırlar. Din Eğitimcisi Suat Cebeci, bu güncel çabaları şu ana başlıklar çerçevesinde sıralamaktadır: “Allah tasavvurunun tarihi gelişimi, hayatın manasını arama çağrısı ve bu çağrıyı canlı tutma, din eğitimi ne zaman başlar, nasıl gelişir, olumlu ve olumsuz faktörler, vahiyden gelen bilgileri sistemleştirip eğitime müsait hale getirmek, mevcut bilimlerden yararlanmak, sosyal, kültürel ve teknik gelişmeleri iman ile ilişkilendirmek, her kademede çocuğun yetişme basamaklarına uygun hedef ve ilkeleri belirlemek, programlar geliştirmek, anne, baba, din görevlilerine rehberlik edecek esasları belirlemek, hizmet içi eğitim programları geliştirmek, toplumdaki sosyal, kültürel ve teknolojik gelişmeleri dikkate alarak din eğitimi alanında ileriye dönük 33 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 teoriler geliştirmek.” (3) İslâmofobi diye bir kavram çıkmıştır. İslâmofobi bugün bir karabasan gibi Avrupa semalarında Bugün bütün dünyada belirlenen bu benzer gezinmektedir. Maalesef bu karaltı Avrupa’daki konular çerçevesinde din eğitim-öğretimi Müslümanların hayatını ciddi manada tehdit için fert, cemaat/grup ve devletler tarafından etmektedir. Peki, bu durum Müslümanların din çalışmalar yapılmaktadır. eğitimine asıl etki etmektedir? Biraz geçmişe dönersek şunu görürüz: 1946 yılında İngiltere Avrupa’nın Müslümanlarla Sınavı Başbakanı Churchill’in fikir öncülüğünü yaptığı, 1958’de Avrupa Ekonomik Topluluğu Avrupa yoğun olarak Hıristiyanların yaşadığı olarak kuruluşu gerçekleştirilen ve sonrasında bir coğrafyadır. Müslümanların Endülüs’teki Avrupa Birliği’ne dönüşen yapılanma bugün varlığının sona ermesinden sonra, bu kıtayla yirmi sekiz ülkenin yer aldığı dev bir birlik kurduğu ilişki çok da sıcak ve samimi bir görünümüne kavuştu. ortamda gelişmemiştir. İslâm’a karşı içten beslenen kin, zaman zaman haçlı seferleriyle Topluluk içerisinde dinin konumu sürekli ortaya çıkarken, İslâm’la olan mücadele hep tartışılmaya devam etti. Hak ve özgürlükler, devam etmiştir. Avrupa kültürü bilindiği gibi dinin konumu, mezhepler, cemaatler, kaynağını, Yahudi-Hıristiyan inancı, Roma ve Hıristiyan, Yahudi, Müslümanlar ve ateistlerin Yunan hukuk ve fikriyatından almaktadır. Bugün durumu hep tartışıldı. 1997 Amsterdam itibariyle sadece bir kültür olarak bu unsurlar Anlaşmasında, “Birlik, kilise ve diğer dini var olmakta ama aslında seküler/dindışı/ kuruluş veya toplulukların, üye ülkelerin din karşıtı bir anlayış hüküm sürmektedir. ulusal hukukunda gösterilen statüsüne saygı Özellikle de Müslümanlara bakışta bu sorunlu duyar ve bunu ihlal etmez” denmekte, din de algı kökleşmektedir. Değişen uygulamalar dâhil her türlü ayrımcılığın yasaklandığı ve olmakla birlikte Müslümanlar, Avrupa’da topluluğun çeşitliliğine saygı duyulduğu ifade ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar… Bunun edilmektedir. “Kişinin hiçbir baskı altında bir sebebi Batılı zihniyet ise diğer sebebi de kalmadan, korku ve endişeye kapılmadan, neye Müslümanların kendi yanlış İslâmî yorum inanacağına kendi kendine karar verme; inanıp ve eylemleridir. “İslâm yanlış anlaşılmadan inanmama; kendi geleceğini kendi bilinciyle dolayı acı çekmiş ve halen de çekmeye devam belirleme; karanlık çağlardan miras aldığı etmektedir. Örneğin düşmanca ve doğuya ait hurafelerden kurtulma hakkı, kısacası insanın basmakalıp düşünceler nedeniyle Avrupa’da bağlandığı inancı özgürce, hiçbir korku ve ne İslâm’ın geçmişteki katkısına ne de bugün endişeye ve sınırlandırmaya maruz kalmadan Avrupa toplumunda İslâm’ın pozitif rolüne yaşaması ve bunu başkasına anlatabilmesi” ilişkin bir bilinçlilik vardır.” (4) (5) olarak ifade edilen Din hürriyeti, söylem bazında gayet ileri düzeydedir. Oysa Avrupa Müslümanlar, zaman zaman İslâm ahlakına ülkelerinde din eğitim ve öğretimi farklılıklar uymayan hareketleri, İslâm inancına uymayan göstermekte, yazıldığı gibi uygulanmamaktadır. düşünceleri ve bunların görünür sonuçlarıyla Genelde İslâm dışı özel okullarda bir sıkıntı kendilerini kusurlu duruma düşürmektedirler. görülmezken devlet okullarında ciddi engeller Batının bu ve benzeri durumları abartarak görülmektedir. Üstelik diğer din mensuplarına genellemesi, ciddi bir ‘batı hayatını tehdit tanınan özel okul açma hakkı Müslümanlara eden İslâm’ imajı oluşturmuştur. Ve ortaya gereği gibi sağlanmamaktadır. Ve Fransa din 34 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 öğretimi noktasında laikliğin çok katı bir şekilde uygulandığı bir ülke olması açısından dikkat çekmektedir. Bugün Avrupa’da Hıristiyan ve Yahudiler, kurumsal anlamda din eğitim-öğretimini gerçekleştirmekte ve yasaların tanıdığı pek çok haktan yararlanmaktayken Müslümanlar, olmadık engellerle karşılaşmaktadır. (6) Avrupa’daki Müslümanların Sınavı Yukarıda da değindiğimiz gibi Avrupa’da Müslüman varlığı hep sorunlu olmuştur. Her ne kadar din ve vicdan özgürlüğü bağlamında, sözde bazı İslâm ülkelerinde olmayan bir kısım özgürlükler olsa da Batının Müslümanlar konusunda samimi davranmadığı bir gerçektir. Batı dünyasının tavrı böyleyken, Avrupa’daki Türkiyeli Müslümanlar acaba kendi kimliklerini koruma, yaşama, değerlerine sahip çıkma, birbirlerinin hakkını koruma anlamında ne durumdalar? Viyana’yı fethetmek için asırlar öncesinde yola koyulan Türkler, 1960’larda; karnını doyurmak, üç beş kuruş sahibi olmak için o topraklardaydı. Önce reddedilmiş, püskürtülmüş, şimdi ise davet edilmişlerdi. Geçici olarak Avrupa’da çalışmaya başlayan bu nesil zor şartlar altında pek çok savrulmalar yaşadı. Belki para kazandı ama çok şeyini kaybetti. Eşini, çocuklarını, ülkesini, kıblesini ve kendisini kaybeden milyonlar… Ve bu milyonlar içinde inançları adına var oluş mücadelesi veren küçük topluluklar… Depolarda, barakalarda kılınan bayram ve Cuma namazları, mescit arayışları… İÇİNDEKİLER Türkiye’de uzantıları olan belli başlı cemaatler dernekleşerek; camiler, kuran kursları, eğitim mekânları, dergâhlar açmaya başladılar. Ancak bu çabalar, bağnazlık ve taassubun kıskacında çok acı sonuçlar verdi. Birbirine selam vermeyen, camisine gitmeyen, mümin görmeyip tekfir eden Müslümanlar ortaya çıktı. Müslümanlar birbirleriyle uğraşırken sistem de onların aile ve çocuklarını ellerinden alıyordu. Türkiye’nin Sınavı: Avrupa’da Din Eğitimi Çalışmaları Türkiye uzun yıllar vatandaşlarının din eğitimine sessiz kaldı. Zaten ciddi bir talep de yoktu. Avrupa’dan gelecek döviz, ilgisini daha çok çekiyordu. Devlet bir de dini oluşumlarla mücadele yoluna gitti. Onları yok etmek, etkisizleştirmek için açık gizli pek çok çalışma yaptı. Hatta Diyanet İşleri Başkanlığı kanalıyla din görevlisi göndererek tam bir taraf tuttu ve ayrıştırıcı bir tutum izledi. Din görevlilerinden, bulundukları bölgede bazı oluşumlarla diyaloga geçmemesini, onları etkisizleştirmeye çalışmasını istedi. Ancak 2002’den sonra bu politikadan vazgeçildi. Yeni hükümet, Avrupa’daki sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yollarını aradı, dışlayıcı politikadan vazgeçti. Hatta dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, bir genelge yayınladı. O günlerde basına yansıyan bir haber özetle şöyleydi: Kamuoyunda “Milli Görüş Genelgesi” olarak adlandırılan genelgenin, büyükelçiliklerin bakanlıktan talimat istemeleri üzerine yayımlandığını Bu arayışlar hızla gelişti. Dükkândan, evden bildirdi. Gül, CHP Mersin Milletvekili dönme mescitler hızla müstakil büyük yapılara Mustafa Özyürek’in konuyla ilgili yazılı soru dönüştü. Kendilerini orada kalıcı görmeye önergesini yanıtlarken, şunları kaydetti: başladıkça köklü yatırımlara yöneldiler. Ve “Yurtdışında özellikle vatandaşlarımızın gün geldi, sadece camilerin inşasıyla işin yoğun olarak yaşadıkları ülkelerde Milli Görüş bitmediği üstelik yeni başladığı anlaşıldı. Teşkilatı’yla irtibatlı dernekler tarafından Başta Milli Görüş hareketi olmak üzere, düzenlenen etkinliklere katılım hususunda 35 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 bazı büyükelçilik ve başkonsolosluklarımızın tereddüt izhar ederek, Bakanlıktan talimat istemeleri üzerine söz konusu genelgenin yapılması ihtiyacı doğmuştur.” Abdullah Gül genelgede, dış misyonların, Türkiye aleyhine suç teşkil eden faaliyetlerde bulunulmadığı sürece bütün vatandaşları kucaklayacak şekilde hareket etmesi gerektiğine de işaret edildiğini bildirdi. (7) getirilen öğrencilere dini eğitim verilmesinin yanı sıra ülkemizdeki İmam Hatip Lisesi öğrencilerinin öğrenci değişim programları kapsamında veya kısa süreli programlarla yurt dışında eğitim almaları sağlanmakta bu vesileyle hem daha geniş vizyona sahip öğrencilerin yetiştirilmesi hem de yabancı dil öğrenmeleri hedeflenmektedir. Bu amaçla New York’ta (ABD) faaliyetini sürdüren Miraj Islamic School ile yapılan görüşmelerde ilk Devamında Türkiye Cumhuriyeti bazı etapta 20 öğrencimizin bir yıl eğitim öğretim çalışmalar yürüttü. Bu çalışmaların bir kısmı görmek üzere ABD’ye gönderilmesi, sonraki yurt dışındaki dindaş ve soydaşlarımızın yıllarda bu işbirliğinin daha da geliştirilmesi Türkiye’de din eğitimi alması ile ilgiliyken öngörülmektedir. bir kısmı da yurt dışında yapılan diğer çalışmaları kapsıyordu. “Türk Cumhuriyetleri, Başta vatandaşlarımızın yaşadığı ülkeler olmak Türk ve Akraba Toplulukları, Balkanlar ve üzere soydaş ve akraba topluluklarda din Kırımda bulunan soydaşlarımızla Afrika’daki eğitimi ile ilgili ihtiyaçlar ve işbirliği alanlarının Müslüman ülkeler ve Müslümanların tespiti amacıyla bir çalışma başlatılmıştır. yaşadığı diğer ülkelerde ihtiyaç duyulan din Bu çalışma kapsamında vatandaşlarımızdan görevlilerinin yetiştirilmesi, bu ülkeler ile gelen talepler doğrultusunda 2012 yılından ülkemiz arasında sağlam, kalıcı bir dostluk itibaren Millî Eğitim Bakanlığınca Suudi köprüsünün kurulması amacıyla Milli Eğitim Arabistan’ın Riyad, Cidde, Mekke, Medine ve Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ile Taif kentlerinde mevcut okulların bünyesinde Türkiye Diyanet Vakfınca geliştirilen proje İmam Hatip Ortaokulu ve Liseleri açılmıştır. çerçevesinde 17.08.2006’da imzalanan Ayrıca Avrupa’da Belçika’nın Mons kentinde, protokol ile yabancı uyruklu öğrencilere din Danimarka’nın Başkenti Kopenhag’da, eğitimi verilmesi öngörülmüştür.” Görüldüğü Avusturya’nın başkenti Viyana’da İmam Hatip üzere din öğretimi çalışmaları, Diyanet İşleri Liseleri açılmıştır. Halen Balkan Ülkeleri, Başkanlığı Türkiye Diyanet Vakfı ve MEB Avustralya Sidney, Fransa Strazburg ve ABD Din Öğretimi Genel Müdürlüğü üzerinden New Jersey’de okul açılması talepleri üzerinde yürütülmeye başlandı. Bu çerçevede yapılan çalışılmaktadır. bazı etkinlikleri şöyle sıralayabiliriz: 21–25 Kasım 2011 tarihlerinde İstanbul’da “Romanya’da Müslüman çocukların devam gerçekleşen II. Afrika Dini Liderler Zirvesi ettiği okullarda verilen din kültürü ve ahlak Sonuç Bildirgesi’nde Afrika’da yaşayan bilgisi dersleri müfredatının hazırlanması Müslüman toplumun din eğitimi ve öğretimi için uzmanlar görevlendirilmiş ve hazırlanan alanında desteklenmesi noktasında alınan müfredatla ilgili kitaplardan bir kısmı kararların bir gereği olarak Somali’de yazılmış bir kısmının yazım süreci ise devam Mesleki İmam Hatip Okulu açılması yönünde etmektedir. Romanya’da 1 Kolej, Azerbaycan çalışmalar devam etmektedir. Hâlihazırda ve Bulgaristan’da 4 İmam Hatip Okulu ve okul binasının öğretime hazırlanması, İlahiyat Lisesi açılmıştır. Yurt dışından müfredat ve ders kitaplarının hazırlanması 36 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 çalışmaları sürmektedir. Yurt dışında ilgili ülke kurumlarıyla yapılan işbirliği protokolleri çerçevesinde Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan, Bulgaristan, Romanya, Somali, Haiti, Pakistan, Malezya ve Bangladeş’de açılan eğitim kurumlarının iaşe, ibate, cari giderleri, Türkiye’den gönderilen öğretmenlerin ücretleri vb. bütün masrafları TDV tarafından karşılanmaktadır. Yurt dışında açılan okullarda halen 2.954 öğrenci öğrenim görmekte olup, bugüne kadar 4.289 öğrenci mezun olmuştur. (8) MEB ile Diyanet İşleri Başkanlığı Avrupa ve Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere Türk ve Müslüman nüfusun var olduğu pek çok ülkede din eğitimi çalışmalarını birlikte sürdürmektedir. Sivil Toplum Din Eğitimi Hizmetleri Türkiye Cumhuriyeti resmi olarak vatandaşlardan gelen bu talepleri değerlendirirken, yerel anlamda STK’lar da din eğitimi çalışmalarını sürdürmektedirler. Bu çerçevede öne çıkan üç kurumdan bahsedebiliriz: İÇİNDEKİLER tanıtılması, öğretilmesi amaçlanmaktadır. Bu çerçevede yürütülen çalışmalardan bazıları şunlardır: Cami faaliyetleri, Ramazan programları, temel dini bilgiler kursları, vaaz, irşad, konferans ve seminerler, Kandil gecesi kutlamaları, Almanya genelinde yarışmalar, Kutlu Doğum haftası kutlamaları, hapishane ziyaretleri, dini sorulara cevap verme, düğün ve sünnet merasimleri…” DİTİB tam bir uyumun, toplumda yaşayan herkesin birbirinin kültürünü, dilini, geleneklerini, özellikle de dinini kabullenmesi, hoş görmesi ve saygı duyması ile gerçekleşebileceğini savunmaktadır. Avrupa’da yaşayan insanlarımızın kendi benliklerini kaybetmeden, içinde bulundukları toplumla uyum içerisinde yaşamalarını temin etmek ve desteklemek amacıyla, uzman kişi ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde sosyal, kültürel ve mesleki kurslar ve çeşitli etkinlikler düzenlemektedir. (9) 2. İslâm Toplumu Milli Görüş (IGMG) Avrupa’nın en büyük sivil toplum teşkilatıdır. Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ın rehberliğinde kurulmuştur ve 1. Diyanet İşleri Türk İslâm Birliği (DİTİP) etkin faaliyetler gerçekleştirmektedir. Sosyal, kültürel ve dini alanda çalışmalar yürüten, Yurt dışında din hizmetlerini yürütmek eğitim alanında yaptığı hizmetlerle de büyük üzere vatandaşlarımız tarafından kurulan tesirler bırakan bir kuruluştur. Bugün IGMG, dernekler birliğidir. Yarı resmi/sivil toplum ana sınıfından başlayarak üniversite düzeyine kuruluşudur. Bu dernekler Diyanet İşleri kadar çocuk ve gençlerin eğitimi için sınıflar, Başkanlığı’nın gönderdiği din görevlileriyle okullar oluşturmaktadır. Devletlerin yasal çalışır. Merkezi Almanya’da olup 896 dernek durumuna göre değişmekle birlikte kendi kendi bünyesindedir. Sosyal, kültürel ve dini adına veya farklı dernekler yoluyla Avrupa’nın faaliyetler gerçekleştirir. Almanya genelinde, farklı ülkelerinde okullar açmıştır veya var sahasında uzman, ilahiyat eğitimi almış olan Müslüman okullara destek olmaktadır. din görevlilerince, cemaatinin de istek ve ihtiyaçları dikkate alınarak, İslâm dininin İslâm Toplumu Millî Görüş (IGMG), Kur’an ve Sünnete uygun olarak, hurafe ve Müslümanlara kapsamlı bir şekilde dinî, batıl inanışlardan arındırılmış bir şekilde sosyal ve kültürel hizmetler veren İslâmi 37 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 bir organizasyondur. İslâm’ın öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşanması, gelecek nesillere aktarılması ve İslâm dininin tanıtılması ile bu dinin gereklerinin yerine getirilmesi için hizmetler sunar. Müslümanların tüm meseleleriyle ilgilenir, hayat şartlarının düzeltilmesi ve temel haklarının korunması için gereken tüm çalışmaları yapar. Kur’an ve Sünnet, IGMG’nin tüm çalışmalarında belirleyici temel kaynaktır. İslâm, toplumsal ve ferdî yaşam anlamında, etkinliği cami kapısında bitmeyen, Mü’minlere hayatlarının her alanında ahlakî değerler ile kişisel ve toplumsal görevler yükleyen bir dindir. IGMG, İslâm dininin, belirli bir bölgesel ya da kültürel şeklin muhafazası yerine, Kur’an ölçüleri ile Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetine uygun olarak yaşanılmasını kabul eder. Dinî uygulamalardaki farklılıkların, dinî ve toplumsal hayat için bir zenginlik olduğuna inanır ve İslâm’ın belirli bir bölgenin kültürü olarak sınırlandırılmasına karşı çıkar. ibadet alanlarının ve imamların görevlerini yerine getirme imkânlarının alt yapısını oluşturur. Camiler, diğer pek çok hizmetin yanı sıra, Kadın Kolları ve Gençlik Teşkilatları ile ilgili hedef grubun özel ihtiyaçlarına yönelik hizmetler verir. Cemiyetlerde ayrıca kültürel değerlerin korunması amacıyla programlar geliştirilip, her yaş grubuna yönelik eğitim çalışmaları da yapılmaktadır. IGMG Cami hizmetlerini, Almanya başta olmak üzere, Fransa, İsviçre, İtalya, Avusturya, Norveç, İsveç, Danimarka, Hollanda, Belçika ve İngiltere’de vermektedir. Yapısal olarak şubeler, bölge teşkilatlarına bağlı olarak çalışır. IGMG, 15’i Almanya’da olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri ile birlikte toplam 30 bölge teşkilatı ile hizmet vermektedir. Genel Merkez tüm hizmetlerin koordine edilmesini sağlar ve genel çalışma programı hazırlayarak, temel konularda stratejiler belirler. Defin işlemlerinin dayanışma halinde yapılması için oluşturulan Cenaze Fonu hizmetleri ile IGMG üyelerinin büyük bir çoğunluğu, imamların tayin ve eğitimleri de Genel Merkez kendilerini yaşadıkları Batı Avrupa ülkelerinde tarafından yapılır. Genel Merkez aynı zamanda kalıcı olarak görmektedirler. Anavatanlarıyla bir kitap kulübü ile de hizmet vermektedir. olan canlı ilişkilerinin büyük bir öneme sahip olduğunu tartışmaksızın, kendilerini IGMG, yukarıda belirtilen Avrupa ülkelerinde bulundukları toplumda misafir değil, kalıcı ve 514 Cami ile (Almanya’da 323 cami) hizmet toplumun temel bir parçası olarak hissederler. vermektedir. Bu şubelere, ülke ve bölgelere Toplumların huzur ve refahı konusunda göre farklılık arz eden sayıda Kadın Kolları ve kendilerini görevli sayarlar. IGMG, aynı Gençlik Teşkilatı şubeleri ile spor, kültür ve zamanda, İslâm ümmetinin bir parçası olarak, eğitim dernekleri de eklenince, IGMG, toplam İslâm âlemine karşı sorumluluk bilinciyle olarak 1833 yerel şubesi ve 87 bin üyesi ile hareket eder ve ümmetin karşılaştığı her türlü hizmet vermektedir. Cuma namazına katılan soruna karşı duyarlı davranmayı görev olarak cemaat hesaba katıldığında IGMG, 300 bin değerlendirir. İnsanlığa karşı sorumluluğun kişilik bir cemaate sahiptir. (10) idraki ile her zaman mazlum ve mağdurların yanında yer alır ve her türlü zulme karşı çıkar. 3. İslâm Kültür Merkezleri Birliği IGMG faaliyetleri, yapılacak olan çalışmalara göre, Genel Merkez, bölge ve şube hizmetleri Süleyman Hilmi Tunahan Hocaefendinin olarak gerçekleştirilir. En küçük organize talebeleri tarafından Avrupa’da 1973 yılında kurumu, yerel camilerdir. Camiler, gerekli kurulmuş teşkilatlar birliğidir. Türkiye’de 38 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 daha çok kuran kursları ve pansiyonlar yoluyla gençlere din eğitimi hizmeti veren bu yapı, Avrupa’da da benzer çalışmalar yürütmektedir. 15 Eylül 1973 tarihinde Köln’de İslâm Kültür Merkezi kurulmuş ve böylece Almanya’ya gelen Müslümanların dini ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir kuruluşun temeli atılmıştır. İslâm Kültür Merkezi, her türlü parti politikasından uzak olarak faaliyet göstermiş, sadece Müslümanların dini ihtiyaçları ile alakalı problemlerin çözümü sağlanmıştır. Önceden müstakil dernekler halinde faaliyet gösteren İslâm Kültür Merkezleri, 19 Haziran 1980’de “İslâm Kültür Merkezleri Birliği” adı ile bir çatı altında birleşmişlerdir. İslâm Kültür Merkezleri Birliği şubelerinde istihdam edilen hocalar, bilhassa Almanya’da doğup büyüyen, Alman okullarını bitirip gayet güzel Almanca konuşan ikinci nesilden, iyi bir din eğitimi görmüş genç kadrolardır. Birlik, sosyal ve kültürel sahalarda hizmet veren dini bir cemiyettir. Almanya’nın birçok yerinde faaliyet gösteren şubeleri mevcuttur. Halen Almanya’da, İslâm Kültür Merkezleri Birliği’nin 300 şubesi bulunmakta olup bunlardan 180 şubenin binalarının mülkiyeti İKMB’ne aittir. Birliğin faaliyet sahası iki ana başlıkta mütalaa edilebilir: Dini hizmetler ve sosyal hizmetler. Dini hizmetlerin detaylı bir şekilde ifa edilebilmesi için camilerde din eğitimi verilmesi İKMB’nin en önemli gayesini teşkil etmektedir. Bu camilerde çocuklara ve büyüklere kendi seviyelerine uygun şekilde, İslâm’ın temel bilgilerini ihtiva eden dersler verilmekte, bilhassa Kur’an-ı Kerim’in usulüne uygun olarak okutulması, mânâsının anlaşılması ve ibadet şekillerinin öğrenilmesi temin edilmektedir. İKMB şubeleri, hem ibadethane, hem de sosyal entegrasyon merkezi fonksiyonu taşıyan bir mahaldir. Bu mahallerde Müslümanlara çeşitli sahalarda sosyal yardımlar yapılmakta, kanunlara İÇİNDEKİLER uymaları ve çevrelerine uyum sağlayabilmeleri için yol gösterilmektedir. Şubelerde İslâmi usullere uygun olarak düğün, nişan ve sünnet merasimleri icra edilmekte; bazı şubelerde de devamlı bir şekilde hizmet içi seminerler, dil kursları, dikiş nakış vb. kurslar tertip edilmektedir. İKMB, bünyesinde kurduğu cenaze fonu vasıtasıyla, Almanya’da yaşayan Müslümanların cenaze hizmetleri ile de meşgul olmaktadır. İslâm Kültür Merkezleri Birliği, Müslüman, Hıristiyan ve diğer kuruluşlarla muhtelif sahalarda teşrik-i mesai yapmaktadır. Irk ve din ayırımı gözetmeksizin, İslâmiyet’e veya birliğe alâka duyan ve bilgi talep eden herkese açıktır. (11) Sonuç Yurt dışında yaşayan milyonlarca vatandaşımız Yeni Türkiye’den her alanda ilgi, destek, yardım bekliyor. Milletinin değerleriyle kavgalı veya onu yok sayan bir devlet anlayışı artık geride kaldı. Ülkeyi idare eden yeni bir zihniyet var. Ve bu zihniyet medeniyet değerlerimize bağlı, insanımıza ülke içinde ve dışında hizmet eden bir anlayışta. Artık gardiyan devlet değil, hizmetkâr devlet anlayışı egemen. Ve Türkiye geçmişinden aldığı güçle kendi kabuğunu kıran, sadece bölgesel değil, küresel bir güç olma yolunda. Dolayısıyla bunun gereğini de yerine getirmek zorunda. Bu sebeple, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın eğitimiyle, özellikle de ihmal edilen ve yok sayılan din eğitimiyle ilgisini daha kurumsal ve yaygın bir şekilde sürdürmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı ve MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, talepler doğrultusunda yeni okullar açmalı, açılan okullar güçlendirilmeli, diğer ülkelere ait okullarda din eğitiminin verilmesi için devlet nezdinde takipçi olunmalıdır. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Yunus Emre Enstitüsü 39 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 gibi kuruluşlar, stratejik çalışmalarını din eğitimi bağlamında da sürdürmelidir. Yurt içi ve yurt dışında hizmet veren sivil toplum kuruluşları, her türlü ayrılıkları bir tarafa bırakarak, yerel imkânları akıllıca kullanmalı; eğitim boşluğunu, devletle işbirliği yaparak gidermeye çalışmalıdır. Unutulmamalıdır ki heba edilecek tek bir insanımız bile yoktur. Notlar (1) Müslim, 135. (2) Prof. Dr. Suat Cebeci, Türkiye’de Din Eğitimi, Akçağ Yay. 2. bsk. Ankara, 2005 sh. 25. (3) Prof. Dr. Suat Cebeci, age. sh.32–33. (4) Geniş bilgi için bkz: Mustafa Köylü, İbrahim Turan, AB Ülkelerinde Din Eğitimi, sh.108–141/ Prof. Dr. Mustafa Köylü, Prof. Dr. Nurullah Altaş- Editör, Din Eğitimi, Ensar Neşriyat, İst. 2014, 3. bsk. (5) Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün, Din, Birey ve Toplum, Akçağ Yay. Ankara, 2013, 3. bsk. S. 139. (6) Geniş bilgi için bkz: Mustafa Köylü, İbrahim Turan, AB Ülkelerinde Din Eğitimi, sh.108–141/ Prof. Dr. Mustafa Köylü, Prof. Dr. Nurullah Altaş- Editör, Din Eğitimi, Ensar Neşriyat, İst. 2014, 3. bsk. (7) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ haber.aspx?id=148352 (8) http://www.diyanetvakfi.org.tr/2/ faaliyetler/yurtici-ve-yurtdisi-yonelikhizmetler/egitim-ogretim-faaliyetleri; http://www2.diyanet.gov.tr/ DisIliskilerGenelMudurlugu/Sayfalar/ 40 ImamHatipLiseleri.aspx; Osman Demirgül, DÖGM Uluslararası Dini Eğitim Öğretim Grup Başkanlığı Faaliyetleri Raporu. (9) Geniş bilgi için bkz: http://www.ditib.de/ default1.php?id=6&sid=2&lang=en (10) Geniş bilgi için bkz: http://www.igmg. org/tr/cemiyet/hakkimizda.html (11) Geniş bilgi için bkz: http://www.vikz. de/info/vikz_tr.html Ayrıca Avrupa’daki Müslümanların bazı çalışmaları ve yapılan değerlendirmeler için bkz: Osman Arslantürk, Avrupa’da Müslüman Aile ve Çocuk Eğitimi, 2012 s. 165 vd. http:// www.hurriyet.com.tr/dunya/25280975.asp; http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/ hayat/0413.htm CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 İÇİNDEKİLER BALKANLAR’IN EVLAD-I FATİHAN YETİMLERİ YA DA BULGARİSTAN TÜRKLERİ-II Caner ARABACI, Doç. Dr. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi (...) Hafız Aga’nın Kitapları Kitaplar içinde, Dayaklı Hafız Aga’nın kitaplarının serüveni bir başkadır. Atakan, Bursa’da iken, Mestanlı’nın Semerciler Köyünden Dayaklı Hafız Mustafa’nın çok kitabı olduğunu öğrenir. O, 1990’da ölmüştür. Mestanlı’ya gelerek oğlu Semercilerli Ramazan’ı, sora sora bulur. Alüminyum fabrikasında gece bekçiliği yapmaktadır. Fabrikanın bekçi odasında bulduğu Ramazan Mustafa’ya 1950–60 senelerinden kalan kitapları sorar. Hikâyesi yakıcıdır. Bekçi Ramazan anlatır. 1950–60 senelerinde Bulgar polisi Hafız Mustafa’nın evini basıp, Kur’an’ları, Mevlid’leri yakmak için karar almıştır. Fakat babasının Bulgar Dimitri Kılıcıkof diye bir dostu vardır. Pazar günleri Mestanlı’da kahve içip, sohbet ettikleri biri. O Bulgar, kararı duymuş, Kur’an’ın, İncil’in yakılmasına vicdanı elvermemiştir.. Semerciler’de Hafız’ın evine gider. Selamünaleyküm, deyip eve girer, kahveleri içerler. Bulgar: Hafız, ben niçin geldim buraya, biliyor musun, diye sorar. Hafız, bilmiyorum, Dimitri, der.. Senin evini basacaklar, senin evindeki Kuran’ları, Mevlid’leri, tarihleri, hutbeleri hepsini yakacaklar. Sen ister sakla, ister ver. O senin işin artık, hoşça kal, deyip gider.. Bu Hafız Aga, oğlu Ramazan’ı alıp, pardesü tamir edilen yere gelir. Bir dana derisinden çuval diktirir.. Kur’an’ları, Mevlid’leri, tarihleri, Elifbe’leri içine doldururlar. Evde tütün kuyuları vardır. Zemin katta. Kapağını kaldırıp, tütün kuyusuna inerler. Kuyunun bir tarafı, evin temelinden dolmadır. Oradan bir büyük taşı çıkarırlar. Taş arkasından toprağı çekerler. Bir çuval kitabı oraya saklayıp taşı yerine korlar. Çıkınca kuyunun kapağını da üstüne kapatırlar. En üste de bir hasır sererler. Bir hafta-on gün sonra dört polis, köy muhtarı Hafızın evini basar. Hafız Aga, senin kitaplarını görmeye geldik biz, derler. Hafız, bende kitap yok, der. Kitapları nereye sakladın, diye sorarlar. O, saklamadım, der. Öyleyse nereye götürdün, başka bir köye, kasabaya mı götürdün? Götürmedim, der. Hiç kitabı yok demesinler, diye pencereye bir Kur’an’la bir Mevlid bırakmıştır. Benim bir kitabım var, pencerede, diyor. Arayacağız, derler. Tavandan başlayıp, samanlık, kömürlükleri ararlar. Kitapları bulamazlar. En nihayet, penceredeki kitapları alıp, evin önünde bir kibritle yakıp, giderler. Emniyet görevlileri, bir-iki ay sonra, sakladıysa çıkaracak, götürdüyse getirecek, diye ikinci defa baskına gelirler. Tekrar ararlar. Kitapları bulamayınca, Hafız Aga’nın kollarını arkadan kelepçeleyip Mestanlı Emniyet dairesine getirirler. Beş saat sorguya çekerler. Sonra Hafız Aga sana beş bin leva para vereceğiz, göster bize kitapları, derler. O, yok bende kitap, diyor. Hafız Aga, seni Kırcaali Müftüsü yapacağız, kitapları göster diyorlar. Hafız, yok bende kitap, diyor. Hafız Aga senin çocuğunu üniversiteye yazacağız, derler. Yine, yok bende kitap, der. İyilikle söyletemeyince, ters dönerler. Hafız Aga, senin evini yakacağız, diye tehdit ederler. O, yakın, der. Seni, Kuzey Bulgaristan’a Bulgar köylerine sürgün edeceğiz, deyince; edin, der. Seni Belene Hapishanesi’ne göndereceğiz, tehdidi daha ürkütücüdür. Ama Hafız, gönderin, der. 41 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 En sonunda, tabancayı şakağına dayarlar. Söyle, söylemezsen seni şimdi öldürecek, canını alacağız, derler. Alın, der. İhbarlar karşısındaki metaneti, kanaatlerini değiştirir. Vurmazlar. Akşama, ardından bir tekme atıp Hafız Aga’yı, emniyet binasından çıkartırlar. Hafız, bir sene, iki sene, kitaplarına hiç dokunmaz. İki sene geçtikten sonra, geceleri on ikiden sonra kuyuya iner. Taşı çeker, Kur’an okuyacaksa Kur’an’ı, Mevlid okuyacaksa Mevlid’i, hutbe okuyacaksa hutbe kitabını alıp, saat beşe-altıya kadar okur. Sabaha karşı gene inip kuyuda yerlerine yerleştirir. Bulgar yönetimi, Hafız Aga’nın adını, 1984’te “Mitki” koyup, Bulgar yapmıştır. O,1990 yılında ölür. Kitapları, yerin altında kalır. O bir çuval kitap, deri içindedir.. Yeni idare geldikten sonra, artık Türkçe okuma, Kur’an okuma serbest hale gelir. Ama Hafız Aga serbestliği yaşayamadan, açıktan Kur’an’ını okuyamadan vefat etmiştir. Kayını ile kız kardeşinin oğlu Mümin Usta, eski Türkçe okumayı bildikleri için, oğlu Ramazan’a gelip kuyudaki, duvar arkasına saklı kitaplardan bir kaçını alırlar. Ahmediye, Muhammediye gibi sağlam kitaplardan birer torba seçip giderler. Bu Şerif Ablaların Mümin Usta, 1993 senesinde, Türkiye’ye göçmüştür. O, Bursa’nın Bağlarbaşı’na, diğeri, Davud Kadı Mahallesi’ne yerleşiyor. Atakan, otobüse binip Bursa-Bağlarbaşı’nda kahveleri geziyor. Cebel’den göç etmiş, Mümin Usta’yı tanıyan var mı, diye sorar. Biri tanıdığını, parkın altında yeni ev yaptığını söyler. Gidip evi bulur. Atakan, Bulgaristan’dan geldiğini, Ramazan’ın selamını söyler. Dayısı Hafız Aga’nın kitaplarını sorar. O da önüne, bir torba kitap serer. Bunları ben korumaya çalışıyorum, hediye edebilir misin, deyince de, “Halal olsun”, deyip verir. İçinde yeni Mevlid, Kur’an da olan kitapları, alıp kaldığı odaya kor. Ertesi gün, daha ertesi gün gidip, Davud Kadı Mahallesi’nde Şerif Aga’yı arayıp bulur. Meriç Sokak 52’dedir.. Ondan da, bir torba kitabı alır. Aldıklarının 42 listesini, dönüşte fabrikada çalışan Ramazan’a gösterir.. Bursa’dan babasının kitaplarını getirdiğini bildirir. Semerciler Köyü’ne, misafirliğe geleceğini de belirtir. 27 Nisan 2005 tarihinde, Semerciler Köyü’ne gider.. Ramazan, iki katlı yeni bir ev yapmıştır. Hafız Aga’nın kalan kitaplarını sorar. Ev, yıkılmıştır. Yıkıntıya giderler. Kirişler, kiremitler yerde, duvarlar yarıdan aşağıya inmiştir. Kuyu, kirişin dibindedir. Tütün kuyusunun kapağını açıp aşağı inerler. Daha bir çuval kitap kalmıştır. Elhamları, Tebarekeleri bir çuvala doldurup, getirir. İçlerinde 1705 senesinden Osmanlı Elifbası, 1850 senesinden Kıraat (okuma) kitapları vardır. Hafız Aga’nın kanı, canı pahasına kurtarmış olduğu kitaplar, diğerleri arasına böylece katılmış olur. Mestanlı’nın Hacıköy adlı bir yerleşim yeri vardır. Evleri yıkılmış. İnsanlar, Türkiye’ye göç etmişlerdir.. Atakan, yıkıntılar arasında bir albüm bulur. O köyde yaşamış, ana-kız, öğrenciler, asker kızlar, subayları.. Nalbantlar Köyü’nden elde edilen kitaplar da öyle.. 1848 yılında yapılan ağaç camii olan bir Nalbantlar Köyü.. Camisinin duvarı, tavanı, kömürlüğü ağaçtandır.. İnsanlar, evlerinde, taşıyamayacakları ne varsa bırakıp gitmişler. Atakan, avluda, tavanda, kömürlükte kalmış, elyazması bir Kur’an, bir albüm bulup Mestanlı’ya getirir. Bir eski Türkçe kitabı da Türkiye’den temin etmiştir.. Gediz Nehri’ne atılan kitap, mucize olarak bir balıkçının ağına takılır. Bir çuval kitap halinde hem de. İçlerinden birisi, Edirne Harbi ile ilgilidir. Bir Türk subayının günlük notları.. Üç sene Sofya’da esir kalan Ali Cemal adlı subay, esaret sonu dönüyor ve bu kitabı yazıyor. Adı, Esbab-ı Felâket.. İstanbul’da Şems Matbaası’nda basılmış. Atakan’ın Hasköy’ün Kuşallar Köyü’nde, 14 Ağustos 2000 tarihinde bulduğu kitap, Hazine-i Mektubât adını taşıyor. CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 İÇİNDEKİLER Ay-Yıldız kapaklı kitap, Varnalı Muallim Naci’ye Köşelerinde diye, 1915-16’larda yazmış. Otuzaittir. 1902 senesinde basılmış.. Yörenin kırk sayfalık bir kitapçık. öğretmen, doktor, hemşiresi Türkiye’ye kaçınca kitapları öylece kalmıştır. Gökviran köyü, Tokmaklıdere, 400–500 sene önce ölmüş insanların mezar taşlarının Şumnu’da (Kuzey Bulgaristan) Nüvvab Okulu bulunduğu, mezarlıklarında ulu ağaçlar vardır. 1922’den 1947 yılına kadar açık olan yetişmiş köylerdendir. Halkı Manisa’dan okul, bütün Bulgaristan Türklerinin lise, geldiği için köylerinin adını Saruhanlı, Tokat yüksek tahsil merkezi durumundadır. Nüvvab tarafından geldiği için Tokatcık koyan köyler Okulundan 870 tane diploma verilmiştir. vardır. Civarda üç-mahallenin ölüleri, bir En yüksek notla, Cebel’in Sırt Köyü’nden mezarlığa gömülmüştür. Bulgar askerleri, Rasim Rodop, diploma alanlardandır. 1951 1930’lu yıllar, yirmi arabayla gelip, mezar senesinde göç eder. Atakan, 1991 senesinde taşlarını kırarak derelere atarlar. Atakan, Ankara’da Rasim Rodop’a misafir olur. Onun 2007 senesinde köye gider. Oradan tanıştığı Nüvvab Okulundan Arap, Fars, Türk dilinde bir adamla görüşür. Kalan mezar taşlarını kitaplarının köyünde kaldığını öğrenir. göstermesini ister. Giderler. Karaçalı dikeni Dönüşünde, Rasim Mehmet Rodop’un denen çalılar vardır.. Çalıların içinde, dört köyünden kalan kitaplarını Mestanlı’ya 15- mezar taşı bulurlar. Onlar kırılmamıştır. 20 kilometre mesafedeki Alibey Konağı’ndan Mestanlı’daki evine getirir. Bunlar 1930, Aşık Ömer diye bir şair vardır. Aşık Ömer’in, 1940’lı yıllarda kırıp kırıp, banka, okul 16. asırda yazdığı, elyazması şiirlerini bulan temellerine doldurulan mezar taşlarına göre Atakan, o yazma kitabı Karacaoğlan, Pir Sultan şanslı olanlardır. Abdal, Nabi, Nedim’in yanına kor.. Daha dün yazılmış gibi korumaya alır. Kitap, mezar taşı gibi kültürel eserleri toplarken, birçok zahmetlere katlanır Atakan. Akif Atakan, sadece kitap değil, 1953 senesinde “Ben üç kere öldüm: Ankara’da, Kırcaali’de, başladığı koleksiyonuna, taş kitabeleri de Mestanlı’da” der. Dirilip, iyileşince yarım kalan katar. 15 Türk devletinin simgesi üzerinde işine devam etmiş tabi.. olan kitabe, kırılıp çöpe atılmıştır. Atakan, çöplüğe gider ve üçtaşı bir araya getirip alır. Eski Camii’nin İmamı Bir cami kitabesidir o.. Sarayiçi’nde bir şehidin mezar taşını getirir. Kitabesinde: “Unutmayın Balkanlar’da tanıştığınız her insanın ayrı bir ırkdaşım Sarayiçindekini, Mukaddes vatan için hikâyesi, hatta saklı hazinesi vardır. Mestanlı şerefle öldüklerini, Yurt için verdik biz aziz Eski Camii’nin genç imamı Güner Hoca canımızı, Zaman düştükçe alın intikamımızı, bunlardan biri. 1978, Koşukavak doğumludur. Kalbinizden silmeyin mübarek Fatiha’nızı” Hafız Bekir Güner Macır. Dedeleri, Lofça’dan demektedir. Bu mübarek şehidin mezar taşını, göçüp, Koşukavak bölgesine yerleşmişlerdir. 2005’te keşfetmiştir. Balkan Harplerinden bir 1994’te hafızlığa başlar. Komünist dönemden yadigârdır. Sırp, Yunan, Romen, Rus, Bulgar’ın sonra Bulgaristan’da yetişen ilk hafızdır. şehit verdirdiği, Balkan Türklerinden beş 1996’da hafızlığını tamamlayıp dinletir. Elli milyondan biri olmalıdır. Gazilerden biri, yıl arayla ilk hafız. 1940’lı yıllarda hafızlık Varna’nın Balçık Kasabası’ndan Mustafa buralarda çok meşhur. Neredeyse bütün Lutfi. Romanya’da sürgünken, Hapishane camilerde görev yapan imamların tamamı 43 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 hafızdır. Elli yıllık bir kopukluk araya girer. Tekrar bugün hafızlarımız yetiştirilmeye başlanır. Hafızlık eğitimi veren yer, Pomaklık bölgesinde, Maden’dir. Güney Rodoplar’da Maden Kasabası’nda şu an devam etmektedir. Koşukavak’ta henüz yoktur. Temennisi: “İnşallah burada ben yetiştirmek istiyorum hafızları” şeklindedir. Daha önce hafız yetiştiren külliyeler çok bulunmaktadır. Camilerin ön safını, boydan boya hafızlar kaplamakta iken, bunlar yok edilmiştir. Diyanet Vakfı, Mestanlı’da bir İlahiyat Lisesi açmış bulunmaktadır. Teneffüs arası kız ve erkek öğrencilerini bahçesinde gördüğüm İlahiyat Lisesi, yarım kalan yetiştirme işini ne kadar gerçekleştirecek bilmiyoruz. Ama güzel bir teşebbüstür. Avlusundaki medresesi yerle bir edilen Eski Cami külliyesiyle İlahiyat Lisesi paslaşabilirse, diriliş de hızlanabilir. Bir imaret, hafız yetiştirmek için yurt gibi düşünceleri olan Güner Hoca, umarız, başarılı olur. Onlara, bir kütüphane ve müze eklenebilirse, külliye, adına layık bir yer haline gelecektir. Misafirhane, hafız yetiştiren bölüm, fakirlere yemek dağıtacak aşhanesi ile külliye, geçmişin hayırda yarış düşüncesine uygun olacaktır. Mestanlı’dan bir ara, Türkiye sınırına doğru Kirli tarafına gittik. Oraların Hacı Bayramı’ı gibi bir yer olan Yedi Kızlar’a.. Bizi götüren, diş hekimi Fikri Gülistan. O da Kirli bölgesinin bir çeşit Akif Atakan’ı. Yedi Kızlar’a varmadan, tepeden bize havzayı seyrettirmeden edemiyor. Aralık’ta yemyeşil coğrafyayı seyretmek doyumsuz duygular yaşatıyor. Yedi Kızlar Yedi Kızlar Camii, bölgenin manevî merkezi durumundadır. Kirli/Nalbantlar yöresinin en eski camii, Yedi Kızlar Camisi’dir. Mestanlı’ya 44 yirmi kilometre mesafede. Yunanistan sınırları içinde kalan Gümülci’nin kuzey-batı sırt tarafında. Balkanlar’a ilk gidenler, binbir fedakârlık içinde kurucu insanlar olarak çaba sarfetmişlerdir. Yedi Kızlar’ın menkıbesi, bunun yürekleri burkan bir örneğidir. Yedi kız vardır bu yörede, nişanlıdırlar. Evlenip yuvalarını kuracaklardır. Fakat, savaş kopar. Denir ki bu savaş, Birinci Kosova’dır. Vatan tutulan toprakların, insanın üstüne hörelenen bir Haçlı seferi kara bulut gibi gelmiştir. Gençler savaşa giderler. Bir daha dönemezler.. “Ya Rabbi, buralardan İslâm’ın adı silinmesin, ezan sesleri kesilmesin. Bu orduyu muzaffer kıl. Benim canımı al” diyen Murat Hüdavendigârın şehadeti gibi, yedi nişanlı genç de şehit düşmüştür.. Yedi Kız’lar, nişanlılarından daha az fedakâr değillerdir. Sevdiklerinin canını feda ettiği değerler uğrunda onlar da gelecek hülyalarının malzemelerini feda ederler. Yapmış oldukları çeyizi, yaşmağı, yelek, çorap, gibi eşyalarını satıp bir cami yaptırmak isterler. Ağaç kestirip, tahta biçtirirler. Ve bu ahşap camiyi inşa ettirirler. Her şeyi ağaçtan. Ne taş, ne demir, ne çimento var orada. Adı, Yedi Kızlar Camisi kalır. Kızlar, el emeği, göz nuru olarak işleyip hazırladıkları çeyizleriyle kendi yuvalarını kuramayınca, millete bir yuva kurmak istemişler. Onların, Selçuklu Beylikler devri eserlerini hatırlatan camileri, sonra külliyeye dönüşmüş. Yalnız kültürel soykırımdan, orası da nasibini almış. Camiye gelmeden sağ taraftaki alanda medrese vardır. Orda dini eğitim verilmektedir. 1912 Balkan Savaşı’nda bu medrese yıkılır, ateşe verilip yakılır. Yöre insanı, Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Partisi ileri gelenleri, elbirliği ile külliyeyi aslına uygun şekilde diriltmeye çalışmışlar. Duvarı ağaçtan, tavanı ağaçtan, direği ağaçtan, her şeyi ağaçtan bir cami. Sıcak, insani, sevimli. Yalnız küçük minaresi metal bir yapı. Yedi Kızlar’a uygun, tek şerefeli, ahşap bir minarenin yapılması güzel bir cemile olacaktır. CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 Yedi Kızlar’ı, haziresi durumundaki mezarlığı, yağmur altında ziyaret ettik. “Rahmet” altında farklı duyguların anaforunda bir gezi. Cami yanındaki yeni yapıldığı belli yedi mezarın taşları üzerinde “Ruhuna Fatiha” yazılı. Yanda bir de Sadık Ahmet’in dedesinin mezarı var. Yanındaki kırık Osmanlıca yazılı mezar taşları, geniş alanda tahribattan kurtulabilen birkaç kalıntıdan birkaçı. Osmanlı’ya, Müslüman Türk’e duyulan hınç, mezar taşlarına da intikal etmiş.. Gönüllü rehberimiz, Fikri Gülistan. Yedi Kızlar’a yakın bir köyden. Diş hekimi. Ama yöresinin tarihi, geçmişi ile ilgili bir adam. Memleketini seviyor. Yedi Kızlar Camisi’nin, bir efsaneye göre, yedi kız tarafından bizzat kendileri tarafından bir akşamda yapıldığı, rivayetini aktarıyor. Tahtadan cami, hiç çivi kullanmadan yapılmıştır. Bu ağaçlar, meşe ağaçları bol ve gür ormanlık olan bu yöreden alınmış. Cami de sırf meşe ağacından.. Yedi Kızlar, zamanla çevrenin kutsal bir mekânı olmuş. Her sene Hıdırellez ayında bu merkezde toplanılıyor. 1944 senesinde sınırlar kapanıncaya kadar, iki taraftan (Yunanistan, Bulgaristan) Müslümanlar burada kurban kesmeye gelmişler. Her sene kalanlar aynı şekilde kurban kesmeye devam etmişler. Böylece, günümüzde üçdört bin kişi toplanmaktadır. Yöre insanı, birbiriyle elleşmek, dertleri paylaşmak üzere buluşuyor. Müslümanlar, cemaat olmayı, bir arada tutunmayı bu manevi mekânla sağlamış. Yaz ayları, Hıdırellez önemli buluşma zamanı. Caminin haziresi olan mezarlık da kutsaldır. Mevlid okunur, dualar edilir. Hatta hastalıklara şifa dilekleri dile getirilir. Anneler, çocuklarını getirir. Ordaki halkalı bir taşın içinden geçirilir. Bazı konuşamayan çocukların altından geçirildiği, onlar için faydalı görülen taş vardır. Kurban kesilip, Mevlidler okunduktan sonra, pilavlar yenir. Tabi her bir hane, kendine göre yemek hazırlayıp, yemekleriyle buraya gelmektedir. İÇİNDEKİLER Ekseriye, börekler yapılmakta, ıspanak pidesi, pırasa pidesi, gelinler tarafından sini ile getirilmektedir. Dualar eşliğinde konu komşu birbirini görmüş kardaşlık duygusu pekişmiş olmaktadır. Gümülcine’den de kardaşlar gelmektedir. Zaten zalim sınırlar çizilmeden önce, dedeler kış günleri davarlarını alıp sıcak olduğu için Batı Trakya’ya götürürlermiş. Onlar da yaz günleri orası sıcak olduğu için, yayla olan bu yöreye gelmektedirler. Aradaki bağ, Bulgaristan’a komünist idaresi geldikten sonra, sınırlandırılır. Ama asırların geleneği, o suni uzaklaşmayı, 1989 senesinden sonra gelişler-gidişlerle ortadan kaldırmaya başlar. Yedi Kızlar, parti, müftü, halkın katkısı, küçük küçük bağışlarla gelen paralar toplanarak, restore edilmiş. Diş Hekimi, Hak ve Özgürlük Partisi’nin Mestanlı İlçesinde birinci başkan yardımcısı. Bir siyasi partinin, millet önüne düşerek manevi merkezi onarması önemli. Orada, parti ile millet bir sayılıyor. Bulgaristan’da azınlık olunduğu için, Hak ve Özgürlükler Partisi denince Türkler/ Müslümanlar anlaşılıyor. Yalnız Hak ve Özgürlük Partisinin 35 milletvekili vardır. Büyük güçtür. 240 üyeli mecliste üçüncü partidir. Oy oranı, yüzde on civarındadır.. Bu oran, Bulgaristan’da yaşayan Müslümanların oranı ile örtüşmektedir. Ya Göçenler Bulgaristan’da kalanların aklının orta yerinde ilk fırsatta, Türkiye’ye göçmek vardır, denilebilir. Parçalanmış ailelerin, ayrılıklarını yeni bir ayrılıkla bütünleştirme umududur bu. Bütün umutlar gibi çoğu Mahşere kalmaktadır. Ama insana en sıkıntılı anlarında bile yaşama sevinci aşılayan iç dünyanın taze filizleridir o umutlar. Bulgaristan’da kalanların durumu, görüldüğünde kısmen tespit edilebilecek durumdadır. Ama ya göçenlerin hali.. Yeni 45 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 bir maceradır her göç. Onların, gittikleri yerlerde görüşülüp, konuşularak, çektikleri, mevcut durumları tespit edilmemiştir. Bir Bulgaristan göçmeni ailenin Türkiye’de doğan evladı olan Ali Gönenli, kendisi yetmişlik fani olduğu halde anlatır. Dedesi Hafız Mustafa, Bulgaristan daha ayrı devlet olmadan önce Eski Cuma’da oturmaktadır. İstanbul’da eğitim görmüş Hıfzını tamamlamış birisidir. Hanımı Hafize Mükerrem de, kocası gibi hafız birisidir. Dört oğlunun dördü de hafız olan bir ailedir. Hafız Mustafa, 1898 yılına geldiğinde eşi ve çevresine göçmek gerektiğini söyler. O sıra üç oğlu, hamile eşi ile yollara düşer. Varna’ya kadar yürüyüp, oradan vapurla İstanbul’a gitmektir niyetleri. Varna’ya gelince dördüncü oğulları olan, Ali Gönenli’nin babası Halil Hilmi doğar. Taze bebeği kundaklayıp, buldukları bir vapura binerek İstanbul’a gelirler. Eski vatandan, 1899’da anavatana hicret etmişlerdir. İstanbul’a gelince, devlet başkanı İkinci Abdülhamit’e, yolcular ve yolcular arasında gelen, yeni doğmuş taze bebek hakkında bilgi verilir. Sultan, muhacir bebek için bir bohça gönderir. Aile Eskişehir’e yerleşir. Ama bir süre sonra burada da rahat, huzur kaçar. Hafız Mustafa’nın dört oğlundan askerlik çağındaki üçü artık askerdir. Biri, Birinci Dünya Harbi cephelerinden Filistin’e, ikincisi Azerbaycan’a, üçüncüsü de Çanakkale’ye savaşa gider. Filistin’e gidenden şehit haberi ulaşır. Diğer ikisi ise, gazi olarak döner. Ardından, İstiklâl Harbi’ne katılırlar. Bir kardeş Kuva-yı Milliye’ye dâhil olurken diğeri, kendi kurduğu seksen kişilik çete ile Yunan’a karşı savaşır (Ali Gönenli ile 23 Şubat 2013 tarihli görüşme, Alanya). Anavatan tehlikededir, iş başa düşmüştür. Sincan’da Kaymakamdır. Sincan’a Bulgaristan sınırları içinde kalan Eski Zağra’dan göçmenler gelmiştir. Karlı bir kış günü, kuşların açlığını düşünürken, göçmenlerin odunkömür, barınma durumunu hatırlaması içini daraltır. Kaymakamlığa geldiği zaman, karlı merdivenlerin korkuluğuna tutunup öylece kalmış bir yaşlı teyze ile karşılaşır. O, Eski Zağra göçmenlerinden Hanife Nine’dir. Kocası, Türkiye’ye ayak bastıktan sonra Edirne’nin Karaağaç istasyonunda vefat edivermiş, yapayalnız kalmıştır. Oğlu Osman, yaralı bir şekilde tutuklanıp, Belene ölüm kampına hapsedildiği için yanında değildir. Çünkü Bulgarlaştırmaya direnenlerin çoğu gibi Osman da Belene Adası’na sürülmüş, geri kalan kadın, çocuk, yaşlılar süngü ve dipçiklerle trenlerin hayvan vagonlarına ite-kaka bindirilip Türkiye’ye yollanmıştır. Hanife Nine, kocasını yolda toprağa verince, akrabalarıyla Sincan’a kadar gelmiştir. Ama aklı, oğlundadır. Bir haber alma ümidiyle sabah erkenden, karlara aldırmadan kaymakamlık merdivenlerine tırmanmıştır. Yalnız, kapıya ulaşamamıştır. Korkuluğa tutunup kalır. Yarı kar içindeki yaşlı kadını, Kaymakam Çalışıcı, işe gelirken fark eder. Sırtında taşıyarak, yarı açık gözler ile donuk bakan nineyi, donmaktan kurtarmaya gayret eder. Sıcak kaymakamlıkta, anlaşılır ki, Hanife Nine kalp sektesi geçirmektedir. Hastaneye kaldırılır. Biraz sonra, oğlundan haber alamadan, onun vefat haberi de gelir. Aklı, Belene’deki yaralı Osman’ında, kocası yolda, kendisi Ankara Sincan’da Hakka yürüyen Hanife Nine, binlerce kayda girmeyen örnekten biridir (Çalışıcı, 2007, 48). İzmir’de Koşukavak Mahallesi var, Mestanlı Mahallesi vardır. Türkiye’de soyadı Tunahan, Binlerce göçmenden birinin dramı, Tuna, Meriç, Vidin, Rodop, Balkan, Balkanlı yaşadıklarını kaleme alan Eskişehir Valisi olanlar vardır. Bulgaristan coğrafyasından Kadir Çalışıcı’nın, Valilerin de Öyküleri Vardır anavatana sığınmış evlad-ı fatihan, nasıl adlı eserine girmiştir. Çalışıcı, 1989’da Ankara- Balkanlar’a giderken Anadolu’dan ayrıldığı 46 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 yerlerin adını oralara götürmüşse, bu defa Anadolu’ya geldiği yerlerin adını getirmiştir. Hiç olmazsa yadında, ecdat yadigârı yerleri yaşatacaktır. İÇİNDEKİLER hediye eylemiştir. Okuyanlar, merhumenin ruhuna üç İhlâs, bir Fatiha bağışlaya. Bu kitabı yırtanlar, bu kitabı yakanlar, bu kitabı satanlar onmasın. İki cihanda yüzleri gülmesin.. İki yüz sene beni bekliyon bu yıkık evde bu kitap Göçü Türkiye O Kadar Kabul Etmemeli beni.. Molla Osman kızı Ümmügülsüm, 1750 İdi… yıllarında yaşamış. El yazması dokuz kitabtan birinin arkasına böyle yazmış.. Ben gidiyorum İyi ama, bu kadar geri dönüş, o kadar boşaltma burdan Eğridere’nin Çamdere Köyü’ne. doğru mudur? Emirler Köyü, Osmanlı devrinde Bir akşam kalıyorum Çamdere Köyü’nde, 140 hanedir. Şimdi bir ev kalmadan, yok muhtarda.. Sabahleyin kahvaltıyı yaptıktan olmuştur. Mestanlı Belediyesi’ne bağlı 67 köy sonra çıkıyoruz. Binanın önünde yollar var. Bu ölmüştür.. Mestanlı Belediyesi’nde elli tane yol nereye gidiyor? Çamdere’ye.. Bu yol nereye okul vardır. Şimdi beş okul kalmıştır: Mestanlı gidiyor? Köseasalar’a. Bu yol nereye gidiyor? Okulu, Gökviran Okulu, Yeni Cuma Okulu.. Kırk Halılar’a. Bu yol nereye gidiyor? Aşağı Tosya’ya. okul kapanmıştır. Ata toprakları, bu kadar Bu yol? Yukarı Tosya’ya.. Kaç kilometre buraya boşaltılmamalı değil mi idi? Mestanlı’dan, Kirli Köseasalar? Beş-altı kilometre, diyor. Allah’a bölgesine gidinceye kadar gördüğümüz yeşil ısmarladık deyip, çekiliyorum Köseasalar’ın dağ ve vadiler içindeki Türk köyleri boşaltılmış köy yoluna. Bir saat yolculuktan sonra bir yere gözüküyordu. varıyorum; Üç mahalle bu köy. Bu mahallenin adı ne, İmamlar Mahallesi. Bu mahallenin adı Akif Atakan’ın bu konudaki görüşleri doğru ne, Kayabaşı Mahallesi. Bu mahallenin adı gözükmektedir. O, yüreği yanarak, “çok büyük ne, Aşağı Mahalle. İmamlar Mahallesinde, yanlışlık yaptı Türkiye Cumhuriyeti Devleti.. bir kapıyı vurdum. Çıkana; Selamünaleyküm. Çok büyük yanlış..”demektedir. “ Bu kadar çok Ben Mestanlı’dan Akif. Emekli öğretmenim. kabul etmeyecekti. Mesela 1984’te adımızı Çantamdan gösteriyorum, eski Türkçe bir hikâye değiştirdiğinde, 1989 yılında kapıyı açtı, isteyen yahut Kur’an, mevlid kitabı. “Böyle kitapları gelsin dedi. Yirmi bin, otuz bin kişi geçtikten ben, korumaya çalışıyorum, kırk-elli senedir. sonra sınırı kapatacak, herkes köyünde, Sizin babanızdan, dedenizden kalan bir eser kasabasında yaşasın, tarlasında çalışsın, işine var mı? Giriyor içeri adam, masanın üstüne bir gitsin diyecekti. Bu kadar Balkan Türkü’nün çuval kitabı seriyor, benim önüme.. Ahmediyeler, yurdunu, yuvasını harap etmeyecektik.. Kırk Muhammediyeler, el yazması kitaplar, tarihler, tane okul kapandı. Bir köyde bir çocuk yok, hesaplar, hendeseler.. Hediye edebiliriz. Halal bir yaşayan insan yok.. Niçin boşaltıyoruz, olsun, diyor adam. Veriyor o kitapları bana.. Bir babamızın köyünü, kasabasını, evini, okulunu?.. de yolun öte tarafında bir yıkık ev görüyorum; Yazık değil mi bize? Biz ihanet ettik yurdumuza.. harabe. Kirişler yerde, kiremitler yerde, Ben hiç doğru görmüyorum, bu kadar Türk’ün duvarlar yarıdan aşağıya inmiş. Abi dedim, Türkiye’ye gitmesini.. Altı yüz sene beni bekliyor ev yıkılmış oyu. Kimin evi o? Tumbar Hasan’ın bu köyde, bu yıkık evde Kur’an-ı Kerim. Altı yüz dedi. Tumbar Hasan.. Lâkab takmışlar adama, sene sonra, beni bir güç götürüyor ve okuyorum: Tumbar, diye.. Hastalarla bir yaşamış. Ee ne Edirne Vilayeti’nin Gümilcine Sancağı’nın oldu bu? ‘Bu adam, Türkiye’ye gitti’, dedi. İnsan Eğridere Kazası’nın Halaçdere Köyü’nden yaşamadı. Yağmurda, karda, çamurda çöktü Molla Osman kızı Ümmügülsüm, bu kitabı bina, dedi. Ben aldım fotoğraf makinesini, 47 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 onun yanından çektim. O duvarları, kirişleri, kiremitleri.. Bir de bana, kirişin yanında bir kitap gösterdiler: El yazması bir Kur’an-ı Kerim. İşte son sayfasında o kadın mı, kız mı yazdığı cümleler: Edirne Vilâyeti Gümülcine Sancağı Sultanyeri Kazası/Eğridere Kazası Halaçdere Köyü’nden Ümmügülsüm. Halaçdere, başka bir köy. Ben yarar o kitabı, Köse Musalar’da, Tumbar Hasan’ın evinde buluyorum.. İki yüz elli sene, beni gelsin alsın diye beklemiş o köyde, Tumbar Hasan’ın evinde.. Bir de ne oluyor biliyor musunuz? Ben, size okuduğum gibi, İzmir’den gelen bazı gençlere anlattım: İşte Eğridere’nin Kösehasanlar Köyü’nde bir kitap buldum. Halaçdere Köyü’ndenmiş. Tumbar Hasan’ın evinde buldum, diye. “Ben onların nesliyim abi”, diyor. Verdim kitabı eline, burdan Adapazarı’na, İstanbul’a telefon açtı. Kayınço mu, akrabalarından birine.. “Benim elimde sizin evinizde bulunan üç yüz senelik bir kitap var: Kuran-ı Kerîm. Sizin yıkık evde bulunmuştur, diye haber verdi. Nerdeyiz biz, nerde Adapazarı, nerde İstanbul, nerde Kösehasanlar Köyü Tumbarlar’ın yıkık evi, nerde Mestanlı?. Yani bir güç-kuvvet, beni yönlendiriyor.” üç yüz senelik bu hazineyi.. Amerikalısı da gelip görecekti, İsveçlisi de Alaman’ı da.. Bu kadar bizi çiğnemeyeceklerdi.. Adımızı da değiştiremeyeceklerdi, dinimizi de dilimizi de.. Ama en büyük suç gene Türk’te.. Allah’ım Türk’ü Türk’ten korusun gülüm.” Sonuç Dört-beş günlük bir gezide tüketilecek bir coğrafya değil Bulgaristan. Belediyesinden, imamına, emeklisinden çalışanına insanlarımızın yönünün Türkiye’ye doğru Söz kitaplar üzerinden dolaşıp, göçün olduğunu fark ediyorsunuz. Bu durum sonuçlarına odaklanınca, sitemler dağlar yaşananların tabii bir sonucu. Avrupa kadar büyük, depremler kadar sarsıcıdır. Birliği’ne giriş, Türk gençlerinin, Avrupa Atakan: “Bu kadar ihanet olamaz.. Biz çok geç ülkelerinde çalışıp, kazanarak, yaşadıkları kaldık. Üç yüz sene uyuduk. Şimdi, bir-iki yerlere dönüp, ev-dükkân yapmalarında seneden beri uyanmağa başladık. Fakat bu yararlı olmuş. Türkiye’ye dönüş sevdasına bir kadar küçümsenmeye, bu kadar hakarete yönü ile alternatif oluşturmuş. Ama yürekler layık bir ulus değiliz biz. Namusumuzla, yine Türkiye ile birlikte çarpıyor. Türkiye’deki şerefimizle çalışan bir ulusuz. Fakat bir gelişmelere, kulak vermeleri Türkiye’den daha milyon Bulgar, iki milyon Sırp, üç milyon canlı. Türkiye’nin güçlenmesi, onların hak ve Yunan bizi ayaklar altında, fare çiğner hukukunu koruması temel arzu durumunda. gibi çiğnediler. Buna müsaade ettik. Oradaki özel durumları anlamadan kurulan Ayıp.. Utanıyorum Türklüğümden.. Mesela, ilişkiler bazen çok kırıcı olmuş. Balkan Bulgar devleti, kitapları yakarken 1960-70 Türkleri, Müslümanları geçmişle çok iç içe senelerinde.. Gelecekti Ankara Kültür Bakanı yaşıyor. Çünkü varlık sebebi, kimliği geçmişle yahutta kütüphane başkanları, buraya bu bağlantılarından geliyor. kitapları dizecekti, raflara.. Ve yüz, iki yüz, 48 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 2 - ARALIK 2014 İÇİNDEKİLER Kültür Bakanlığından bir heyetin, toplanan yazma eserlerle ilgili dijital kayda alma çalışmalarının yapılması güzel. Bulgaristan’daki Kültür Bakanlığı temsilcisi olarak ataşemizin sahip çıkması da.. Konya’dan Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir Şahin, personeli ve Büyükşehir’den Koyunoğlu Müze Müdürü Hasan Yaşar, sahip çıkan ekibin içerisinde. Onlar, Akif Atakan’ın kütüphanesinden dijital kopya alarak bir hafta boyunca faaliyet yürüttüler. Bunlar güzel çalışmalar, ancak yetmez. Çünkü eserlerin korumaya alınıp daha iyi saklanacak bir ortamda hizmete sunulması gerekiyor. Her şeyden önemlisi, sıkı irtibat. Birlikte helva yapılacak çok konu var. Onun için denebilir ki, Türkiye’den uçakla gitme, Mestanlı’ya uzak düşme anlamına geliyor. Uçakla Sofya’ya gidip, üç yüz kilometreye yakın bir yolculuğu geri Türkiye’ye doğru yapmak yerine, özel araç veya otobüslerle gitme daha kestirme sanki. Hem de coğrafyayı içinden yaşayarak gezmek için sanki elzem gözüküyor. Akif Atakan gibi, ömrünü kültürümüzü korumaya hasretmiş, kimselerin emeklerinin boşa gitmemesi gerek. Kültürün yaşanmadığı, korunmadığı coğrafya, sizin kökünüzün kazındığı yer olacağına göre, Atakan’ın çabasına Türkiye’nin kulak vermesi, elinden tutması gerek. Göç dalgalarını alarak, Bulgaristan’ı boşaltmak, herhalde en çok o bölgeyi İslâmsız hale getirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüştür. İnsanların, insan olarak, haklarının yerinde korunmasına, yolların bulunması gerekmektedir. Bunlardan en temeli, Bulgaristan göçmeni olmayanların da Evlad-ı Fatihan yurduna gidip-gelmesi. Belediyelerin, belediyelerle, kültür kurumlarının karşıdaki kültür kurumları ile tüccarların üretici ve tüketicilerle iyi ilişkiler geliştirmesi gerek. Devir, teşebbüs devri. Yürekleri dağlayan ağıtları söndürecek teşebbüslerin artması ile iç yangı soğuyacak, değilse yürekler dağlanmaya devam edecektir. Kaynakça Çalışıcı Kadir, 2007, Valilerin de Öyküleri Vardır, Bilgi Yayınevi, Ankara. Gürel Nazlı Rânâ- Gürel Zeki, 2012, İslâm Beytullah Erdi Hayatı-Sanatı-Eserleri, Bengü Yayınları, Ankara. Halaçoğlu Yusuf, 1992, Bulgaristan-Osmanlı Dönemi, DİA, 6/396-398. 49 YAZIM KURALLARI Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni’ne gönderilecek yayınların yazım ve yayınlanma kuralları aşağıda belirtilmiştir. 1. Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni ülkemizde ve dünyada ağırlıklı olarak dış politikaya ilişkin gelişmeler ve tartışma konularıyla ilgili araştırma-inceleme, kısa bilimsel çalışma ve derleme tarzında hazırlanmış özgün yazıları yayınlar. 2. Bülten, yılda 4 kez yayınlanır. 3. Bir yazının bültende yayınlanabilmesi için daha önce başka bir dergide yayınlanmamış veya başka bir dergiye yayınlanmak üzere gönderilmemiş olması gerekir. Bu şartları taşımayan yazıların yayınlanması Bülten yönetimi tarafından yayına uygun görülmesiyle mümkün olabilmektedir. 4. Bültenin dili Türkçedir. 5. Yayınlanmak üzere gönderilen çalışmalar kaynaklar dâhil 5000 kelimeyi geçmemelidir. 6. Yazılar, MS Word, “Times New Roman” yazı tarzında, 12 pt kullanılarak, 1.5 satır aralıklı yazılmalıdır. 7. Yazılarda giriş, materyal ve metot, bulgular, tartışma ve sonuç bölümlemesi aranmaz ancak yazılar uygun bölümlere ayrılmalı başlıklar büyük harflerle yazılmalıdır. 8. Her bir yazıya 100 kelimeyi aşmayacak ve metni yansıtacak şekilde özet bir paragraf eklenmelidir. 9. Yazarlar kaynak gösterimi konusunda kendi çalışmalarında kullandıkları gösterim metodunu kullanabilirler. 10. Yazarların unvanı ve görev yeri dipnotta gösterilmelidir. 11. Yazılar e-posta ile cihannumadisiliskilerebulten@gmail. com adresine e-posta mesajına eklenerek gönderilmelidir. 50 DUYURU / TEŞEKKÜR Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni’nin ilk sayısına katkı sunan tüm araştırmacılarımıza teşekkür ederiz. Araştırma Bültenimizin muhtemel katkılarla zenginleşmesi ve yayın hayatına güçlenerek devam etmesi platform üyelerimizin özellikle de akademisyenlerimizin makale ve yazılarını göndermelerine, güncel araştırmalarından edindikleri bilgileri paylaşmalarına bağlıdır. Lütfen tüm yorumlarınızı ve katkılarınızı aşağıdaki e-posta adresine gönderiniz: [email protected]
© Copyright 2024 Paperzz