indirmek için tıklayınız

ANAYASAL DÜZEYDE TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK POLİTİKASININ
AVRUPALILAŞMASI
Sertif Demir∗, Emre Ozan∗∗
Abstract: The aim of this paper is to discuss the Europeanization of Turkey’s security
policy at Constitutional level between 1999-2005 period. Turkey has made drastic changes at
legal field to transform her civil-military relations in direction of Copenhagen criteria
demanded by EU since Turkey has acquired the membership status at EU Helsinki Summit in
1999. However, radical changes have occurred after 2002 when a new politic power has
vested to govern Turkey. So, it is aimed to discuss Europeanization concept at theoretical
level first section, then to analyze the Turkey’s security policy structures at the EU candidacy
process, finally the transformation of Turkey’s security policy at constitutional level at the
following sections.
Key Words: Europeanization, Security policy, Turkey, EU membership, Turkish
Armed Forces
Giriş
Hukuki düzlemde Türkiye’nin güvenlik yapılanması son on beş yıl içerisinde köklü
değişimler geçirmiştir. Bu değişim demokratikleşme ve güvenlik politikasının belirlenmesi
noktasında sivil-asker ilişkilerindeki askerler lehinde olan dengenin normalleştirilmesi
yönünde gerçekleşmiştir. Türkiye’de ordunun siyasal hayattaki ve dolayısıyla güvenlik
politikasındaki etkinliği köklü bir tarihi arka plana sahiptir. Üstelik doksanlı yıllar bu
∗
Doç. Dr. Avrasya Üniversitesi, İİBF; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim üyesi.
∗∗
Ar. Gör. Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı.
226
etkinliğin gerek iç politikadaki gerekse dış politikadaki şartlar sonucu arttığı bir dönem
olmuştur. Fakat doksanların son yıllarında Avrupa Birliği tam üyelik sürecinin başlamasıyla
birlikte Türkiye güçlü bir değişim baskısıyla karşılaşmıştır. Bu baskı tam üyelik sürecinde
müzakerelerin başlatılabilmesi için Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmesi gerekliliğinin bir
sonucudur.
Güvenlik politikasındaki bu değişim sadece AB üyelik sürecinin bir sonucu olarak
ortaya çıkmamıştır. Demokratikleşme sürecine ulusal düzeyde geniş bir toplumsal destek
sağlanmış ve iç politikadaki şartlar sözünü ettiğimiz dönüşümü etkilemiştir. Özellikle 2005
sonrasında bu etkenlerin öne çıktığı ve Avrupalılaşmanın giderek daha az hissedildiği
görülmüştür. Bu bakımdan makalenin konusu 1999-2005 yılları arasında AB uyum sürecinde
gerçekleştirilen reformları kapsamaktadır. İlk olarak Avrupalılaşma kavramı ve literatürü
gözden geçirilecektir. Daha sonra Türkiye’nin güvenlik yapılanmasının AB tam üyelik süreci
öncesindeki durumu açıklanacaktır. Son olarak güvenlik yapılanmasında gerçekleştirilen
reformlar değerlendirilecektir.
Avrupalılaşma ve Güvenlik Politikası
Avrupalılaşma literatürü doksanlı yıllardan itibaren zenginleşmiş ve bu kavram AB
çalışmalarında en çok başvurulanlardan biri haline gelmiştir. Daha önceki dönemlerde
Avrupalılaşma süreci, Avrupa bütünleşmesi bağlamında kullanılmıştır. Başka bir ifade ile
aşağıdan yukarıya (bottom-up) doğru işleyen bir süreç olarak Avrupalılaşma, ulusal
düzeydeki karar alma ve politika üretme yetkilerinin AB kurumlarına devredilmesi anlamına
gelmektedir. Fakat doksanlı yıllar AB düzeyindeki yapılanmanın ulusal düzeydeki etkilerinin
önem kazandığı bir dönem olmuştur.
227
Buna göre Avrupalılaşma, bir yandan Avrupa düzeyinde yeni süreç, politika ve
kurumların ortaya çıkması ve ulusal düzeyde süreç, politika ve kurumları etkilemesidir.1 Bu
süreç iki yönlü işlemektedir. Avrupa düzeyindeki siyasal yapılanmaların etkisinde kalan üye
devletler aynı zamanda bu yapılanmaları üreten birimlerdir. Yani üye devletler Avrupa
düzeyindeki düzenlemeleri ulusal düzeye taşıyan pasif alıcılar değillerdir. Aynı zamanda bu
düzenlemeleri şekillendiren, kendi politika tercihlerini Avrupa düzeyine taşıyabilen
aktörlerdir.2
Görüldüğü gibi Avrupalılaşma karşılıklı etkileşimi ifade etmektedir.3 Karşılıklı
etkileşim sürecine vurgu yapan kapsamlı bir tanım Claudio Radaelli tarafından yapılmıştır.
Radaelli’ye göre Avrupalılaşma:
“İlk olarak AB kararlarının oluşumunda tanımlanan ve pekiştirilen ve daha sonra
ulusal söylemin, kimliklerin, politik yapıların ve kamu politikalarının mantığına dâhil edilen
resmi ve gayrı resmi kuralların, prosedürlerin, politik paradigmaların, üslupların, işleri
halletme yöntemlerinin ve paylaşılan inanç ve normların (a) inşası, (b) yaygınlaşması ve (c)
kurumsallaşması süreçleridir”.4
Radaelli’nin bu tanımı sadece yukarıdan aşağıya ya da aşağıdan yukarıya işleyen
dikey süreçleri değil yatay politika transferi süreçlerini de içermektedir.5 Radaelli ulusal
değişim sürecine önem vermesi; uyumsuzluğu ve adaptasyon baskısını önkoşul olarak
görmemesi; yasal ve hukuki bağlayıcılığın yanı sıra politik yapı, söylem, kimlik gibi etkenleri
ele alması bakımından oldukça işlevsel bir tanım sunmaktadır. Bu doğrultuda Heather Grabbe
1
Tanja A. Börzel, “Pace-Setting, Foot-Dragging, and Fence-Sitting. Member State Responses to
Europeanization”, Queen’s Papers on Europeanization, Sayı 4/2001, p. 1.
2
3
A.e., s. 2.
Kerry E. Howell, “Developing Conceptualisations of Europeanization: Synthesising Methodological
Approaches”, Queen’s Papers on Europeanization, Sayı 3, 2004, p. 1.
4
Claudio M. Radaelli, “Whither Europeanization? Concept Stretching and Substantive Change” European
Integration online Papers (EIoP), Cilt 4, Sayı 8, 2000, p. 4.
5
Howell, a.g.e., p. 5.
228
bu tanımın AB’ye üye olmayan ülkelere de uygulanabilmesi açısından önemini dile
getirmiştir.6 Ayrıca bu tanım dış politika ve güvenlik politikası gibi yasal ve hukuki
bağlayıcılığın zayıf olduğu, bunun yerine politik kimlik, söylem ve üslupların değişime
uğradığı alanlar için de uygun olmaktadır.
Aday ülkelerin Avrupalılaşma süreci üye ülkelerden farklı özelliklere sahip olduğu
gibi sürecin işleyiş mekanizması da farklıdır. AB’nin bu süreçte aday ülkelere karşı
uyguladığı politika ‘koşulluluk’ politikasıdır.7 Koşulluluk, aday ülkelerin üyelik sürecinin
çeşitli aşamalara sahip olması ve her aşama için çeşitli koşulların yerine getirilmesi anlamına
gelir. Koşulluluk, aday ülkeleri AB’ye bağlamak ve adaptasyon yönünde teşvik etmek için
çok önemli bir araçtır.8 AB üyelik süreci genel olarak iki aşamaya ayrılmaktadır. Birincisi
aday ülke statüsünün kazanılmasının ardından üyelik müzakerelerine başlanmasına kadar
geçen süreci ifade eder. Müzakerelere başlamanın koşulu Kopenhag siyasal kriterlerinin
yerine getirilmesidir. Kopenhag siyasal kriterleri demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları
ve azınlıkların korunması gibi siyasal koşulları; etkin piyasa ekonomisi, AB düzeyinde
rekabet edebilme yeteneği gibi ekonomik koşulları; siyasal, ekonomik ve parasal birlik
hedeflerinin kabulü ve AB düzeyindeki tüm yasal düzenlemelere uyum gibi ilkesel koşulları
kapsar.9 Bu aşamada Avrupalılaşmanın derecesini belirleyen iki unsur vardır: aday ülkenin
6
Heather Grabbe, “Europeanization Goes East: Power and Uncertainty in the EU Accession Process”, Kevin
Featherstone, Claudio M. Radaelli (ed.), The Politics of Europeanization, Oxford: Oxford University Press,
2003, p. 309.
7
Frank Schimmelfennig, Ulrich Sedelmeier, “Candidate Countries and Conditionality”, Paolo Graziano,
Maarten P.Vink (ed.), Europeanization: New Research Agendas, New York: Palgrave Macmillan, 2007, p. 8889.
8
Grabbe, a.g.e., p. 316 .
9
European Counsil, “Presidency Conclusion”, European Counsil in Copenhagen, 21-22 Haziran 1993, paragraf
7 A (iii), http://www.europarl.europa.eu/summits/copenhagen/default_en.htm, erişim tarihi, (Erişim 18 Mayıs
2010).
229
AB üyeliğinden beklentisi ve demokratikleşmenin ulusal düzeydeki maliyeti.10 Dolayısıyla bu
süreçte aday ülkenin politik kültürü çok önemli bir rol oynamaktadır.
AB üyelik sürecinin ikinci aşaması üyelik müzakereleridir. Bu aşamada AB
müktesebatı ile adaptasyon sağlanmaktadır. Koşulluluk ilkesi bu aşamada genel politik
hedeflerden hukuki ve teknik hedeflere yönelir. Bu aşamada Avrupalılaşmanın derecesi ulusal
politik kültürden ziyade AB üyelik perspektifine bağlıdır. Çünkü müktesebatın kabul edilmesi
demokratikleşme sürecine göre daha az maliyete sahiptir ve ulusal aktörlerin veto ihtimali
daha düşüktür.11 Ayrıca AB üyeliğinin getirisi adaptasyon maliyetinden daha yüksektir.
Türkiye açısından konu ele alındığında Kopenhag siyasal kriterlerinin yerine
getirilerek ilk aşamanın tamamlandığını görülmektedir. Bu aşama zorlu bir aşama olmuştur ve
Türkiye’nin ulusal güvenlik politikasında demokratikleşme yönünde ciddi bir baskı
yaratmıştır. AB üyelik sürecinin Türkiye’nin ulusal güvenlik politikası üzerindeki etkileri de
bu demokratikleşme baskısı sonucunda doğmuştur. 1999 yılında aday ülke statüsü kazanan
Türkiye ile üyelik müzakerelerine 2005 yılından itibaren başlanmıştır. Fakat bu süreç
Kopenhag siyasal kriterlerinin hayata geçirilmesinden daha zor geçmektedir. Birtakım siyasi
nedenlerle müzakere sürecinde yeni başlıkların açılması engellenmektedir. Bu şekilde
zayıflayan üyelik perspektifi Avrupalılaşma sürecini yavaşlatmaktadır. Fakat şunu da
belirtmek gerekir ki ele aldığımız ulusal güvenlik konusunda AB müktesebatı diğer alanlara
göre daha zayıftır. AB müktesebatının 35 başlığından yalnızca biri doğrudan güvenlik
politikasını içermektedir. Ayrıca daha önce ulusal güvenlik alanındaki Avrupalılaşmanın
adaptasyon baskısından ziyade gönüllülük esasına dayanmıştır.
Ulusal dış politikanın ve güvenlik politikasının Avrupalılaşmasından bahsetmenin
birtakım zorlukları vardır. Bu zorluk güvenlik alanındaki bütünleşmenin zayıflığıdır.
Egemenlik devri ekonomik alanda olduğu kadar yoğun değildir. AB’nin güvenlik aktörü imajı
10
Schimmelfennig, Sedelmeier, a.g.e., p. 91.
11
A.e., p. 92-93.
230
ekonomik alanda olduğu kadar güçlü değildir ve üye ülkeleri etkileme kapasitesi birinci
sütunu içeren politika alanlarına göre çok daha zayıftır.12 Bu bakımdan güçlü ulus-üstü
yapıların olmaması nedeniyle güvenlik politikasında Avrupalılaşmanın itici gücünü hiyerarşik
dikey ilişkiler değil yatay etkileşim süreçleri ve gönüllülük esası oluşturmaktadır.13
Dolayısıyla ulusal güvenlik politikasının Avrupalılaşması üzerine bir değerlendirme her
zaman için, Avrupalılaşmayı her şeyi açıklayan bir faktör olarak kabul etme ve ulusal
değişimde etkili olan diğer iç ve dış etkenlerin önemini küçümseme riskini taşır.14 Tam da bu
noktada bir başka sorundan bahsedebiliriz. Bu sorun ulusal düzeyde yaşanan değişimde
Avrupalılaşmanın etkisini diğer etkenlerden soyutlamanın zorluğudur.15 Örneğin uluslararası
güvenlik ortamındaki gelişmeler ya da ulusal alanda gerçekleşen dönüşüm güvenlik
politikasındaki yenilenmenin önemli bir etkeni olabilir. Bu bakımdan Türkiye örneğinde
1999-2005 yılları arasında Avrupalılaşmanın güçlü olduğu, 2005 sonrasında ise güvenlik
alanında reformlar devam etse de itici gücün artık AB olmadığı görülmektedir.
1999-2005 yıllarında Kopenhag kriterlerini yerine getirilmesi Türkiye güvenlik
politikasının Avrupalılaşmasını sağlamıştır. Bu dönemdeki AB üyelik beklentisinin güçlü
olması Avrupalılaşmayı kolaylaştırmış, AB’den kaynaklanan demokratikleşme baskısı ulusal
düzeyde destek bulmuş güvenlik alanında köklü reformlar yapılmıştır. 2005 sonrasında ise
müzakereler başlamış fakat kısa bir süre sonra ilişkiler donma noktasına ulaşmıştır.
Dolayısıyla bu tarihten sonra Türkiye’nin güvenlik politikasında önemli değişimler devam
12
Kevin Featherstone, “Introduction: In the Name of ‘Europe’”, Kevin Featherstone, Claudio M. Radaelli (ed.),
The Politics of Europeanization, Oxford: Oxford University Press, 2003, p. 12.
13
Simon J. Bulmer, Claudio M. Radaelli, “The Europeanisation of National Policy?”, Queen’s Papers on
Europeanisation, Sayı 1/2004, p. 7.
14
Claudia Major, “Europeanisation and Foreign and Security Policy – Undermining or Rescuing the Nation
State?”, Politics, Cilt 25, Sayı 3, 2005, p. 183
15
Reuben Wong, “Foreign Policy”, Paolo Graziano, Maarten P.Vink (ed.), Europeanization: new research
agendas, New York: Palgrave Macmillan, 2007, p. 331.
231
etse de AB’nin bu değişimdeki etkisi giderek azalmıştır. Bu bakımdan 2005 sonrasında
güvenlik alanındaki reformların Avrupalılaşma ile açıklanması güçtür.
Avrupalılaşma Öncesi Türkiye’nin Güvenlik Politikası
Tarihsel arka planda, Türkiye’nin güvenlik politikasına hukuki düzlemde bakıldığında
göze çarpan en önemli etken Türk Silahlı Kuvvetleri’nin etkinliğidir. TSK’nın etkinliğinin
tarihsel kökenleri vardır. Türk Milleti’nin genlerine yerleşmiş olan iktidar gücüne olan itaati
ve uyumu bir faktör olarak görülebilir. Ayrıca, Türk Ordusu’nun tarihten gelen devlet içindeki
gücü ikinci faktör olarak görülebilir. Askerin devlet idaresindeki gücünün kökenlerini
Osmanlı döneminde bulabiliriz. Osmanlı geleneği asker ile devlet arasındaki sıkı bağa
dayanmış, askeri bürokrasi devlet yönetiminde en etkili sınıflardan birini oluşturmuştur.16 Bu
durum cumhuriyet dönemine de miras kalmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında ve Cumhuriyetin
ilanında ve pekiştirilmesinde ordunun oynadığı rol çok etkili olmuştur. Dolayısıyla TSK,
toprak bütünlüğünün ve siyasal birliğin yanı sıra cumhuriyetin ve seküler rejimin dış
düşmanlara olduğu kadar iç düşmanlara karşı korunmasında da sorumlu kabul edilmiştir.17
TSK’nın üstlendiği, rejimin koruyucusu rolü, güçlü bir kamuoyu desteğine sahip olmuştur. Bu
bakımdan geleneksel asker-sivil dengesi belli oranda kamuoyunun onayına dayanmaktadır.18
TSK’nın siyasal yaşamdaki etkinliğinin yanı sıra, coğrafi gereklilikler ve karşılaşılan
askeri güvenlik sorunlarının ağırlığı sonucu realist güvenlik yaklaşımları Türkiye’nin ulusal
güvenlik politikasının temelini oluşturmuş ve güçlü ordu ihtiyacı sürekli olarak hissedilmiştir.
Bu bakımdan silahlı kuvvetlerin güvenlik politikalarının uygulanması noktasında önemli
roller üstlenmesi doğaldır ve zorunludur fakat Türkiye örneğinde ve özellikle doksanlı
16
Nilüfer Narlı, “Civil-Military Relations in Turkey”, Phillipp H. Fluri v.d. (ed.), The Evolution of Civil-Military
Relations in South East Europe: Continuing Democratic Reform and Adapting to the Needs of Fighting
Terrorism, Physica-Verlag Heidelberg, 2005, p. 230.
17
Ali L. Karaosmanoğlu, “The Evolution of the National Security Culture and the Military in Turkey”, Journal
of International Affairs, Cilt 54, Sayı 1, 2000, p. 213
18
Narlı, a.g.e., p. 243
232
yıllarda görüldüğü üzere güvenlik politikalarının oluşturulmasında silahlı kuvvetlerin sivil
aktörlerin önüne geçmesi ulusal güvenliğin çok geniş tanımlanması ve sorunların daha da
giriftleşmesi gibi sonuçlar doğurabilmektedir.
TSK güvenlik politikasında kurumsal olarak ağırlığını 1961 Anayasası ile kurulan
Milli Güvenlik Kurlu ile sağlamıştır. Bu kurul sayesinde güvenlik politikalarında sivil
otoriteye doğrudan görüşlerini bildirmeye ve bunları yasal bir zeminde hayata geçirme
olanağı bulmuştur.
TSK’nın güvenlik politikasının sadece uygulanmasında değil aynı zamanda
belirlenmesindeki etkinliği 1982 Anayasası’ ile devam ettirmiş ve hatta daha da pekiştirmiştir.
İlk haliyle 1982 Anayasası’nın 117. Maddesi ulusal güvenliğin sağlanması sorumluluğunun
TBMM’ye karşı Bakanlar Kurulunda olduğunu söylemektedir. Fakat MGK’nın anayasal
durumunu düzenleyen 118. Madde MGK ile ilgili şöyle bir ifadeye yer vermektedir:
“Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun
huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait
kararlar Bakanlar Kurulunca öncelikle dikkate alınır.”19 Öyle anlaşılmaktadır ki Anayasa,
MGK’nın, ulusal güvenlik politikasının belirlenmesinde başlıca tercih kurumu olmasını
istemiştir. MGK, yalnızca görüş bildiren bir danışma kurulu olarak tanımlansa da kararlarının
öncelikle dikkate alınacağı belirtilmiş, uygulamada MGK’nın aldığı kararlar büyük bir
sadakatle yerine getirilmiştir.20 Aynı zamanda 1982 Anayasasının 118. Maddesine göre MGK,
Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma, İçişleri,
Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel
19
2001 yılında yapılan değişiklik ile “öncelikle dikkate alınır” ifadesi “değerlendirilir” şeklinde düzenlenecektir.
Değişiklik öncesi düzenleme için bkz. “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası”, (18.10.1982 Tarih ve 2709 Sayılı
Kanun), http://www.hukuki.net/kanun/2709.15.frameset.asp, (Erişim 22 Nisan 2014).
20
Bülent Tanör, “Türkiye’de Dış İlişkilerin İç Hukuk Rejimi”, Faruk Sönmezoğlu (der.), Türk Dış Politikasının
Analizi, 3. Basım, İstanbul: Der Yayınları, 2004, s. 817
233
Komutanından oluşur.21 Görüldüğü gibi ulusal güvenlik politikasının belirlenmesinde önemli
rol alan bu kuruldaki asker sayısı sivil sayısına eşittir ve TSK önemli bir temsil imkânına
sahiptir.
MGK aracılığı ile TSK, ulusal güvenlik politikasının belirlenmesinde geniş bir yetki
alanına sahip olmuştur. Buna bir de ulusal güvenliğin geniş bir biçimde tanımlanması eşlik
etmektedir. MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu’nun 2. Maddesine göre “Milli
Güvenlik; Devletin anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda
siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü
dış ve iç tehditlere karşı korunması ve kollanmasını” ifade eder.22 Ulusal güvenliğin bu denli
geniş kullanımı, başta dış politika olmak üzere birçok konuyu ulusal güvenlik kapsamına
dâhil etmekte ve Genelkurmay Başkanlığının yetki ve görevlerinin başta dış politika olmak
üzere birçok alanda fiilen artması sonucunu doğurmaktadır.23 Siyasal açıdan sorumluluğu
olmayan MGK'nın siyasal süreçlerle çözümlenmesi gereken konularda yetki sahibi olması
demokratik açıdan sorunlar yaratmıştır.
Orduya tanınan bu rol iç ve dış politik ortamın etkisiyle pekişmiştir. Öncelikle, iç ve
dış politikayı birlikte ilgilendiren bir güvenlik sorunu olarak Kürt ayrılıkçılığı ile mücadele
büyük ölçüde TSK’nın inisiyatifine bırakılmıştır. Böylece TSK’nın karar alma süreçlerindeki
önemi ve etkinliği de artmıştır.24 TSK, siyasal İslam’ın yükselişi karşısında laik rejimin
savunulması konusunda da öncülüğü üstlenmiş ve etkinliğini artırmıştır. Değinmemiz gereken
bir diğer iç etken, siyasal hayattaki istikrarsızlıktır. Doksanlı yıllar boyunca birçok koalisyon
21
2001 yılında yapılan değişiklik ile sivil üyelerin sayısı artırılmıştır.
22
“MGK ve MGK Genel Sekreterliği Hakkında Kanun”, http://www.mgk.gov.tr/Turkce/kanun.html, , (Erişim
22 Nisan 2014).
23
Gencer Özcan, “Türkiye Dış Politikasında Algılamalar, Karar Alma ve Oluşum Süreci”, Faruk Sönmezoğlu
(der.), Türk Dış Politikasının Analizi, 3. Basım, İstanbul: Der Yayınları, 2004, s. 848.
24
İlhan Uzgel, “Türk Dış Politikasının Oluşturulması”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş
Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt 1, 13. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2008, s. 85-86.
234
hükümetinin kurulup dağılması, yolsuzlukların artması, ekonomideki iniş çıkışlar gibi
etkenler siyasal partilere ve siyasetçilere olan güveni azaltmıştır.25 TSK, halkın en çok
güvendiği kurum olma özelliğini korumuş ve böylece belirli bir meşruiyet zemini
oluşturmuştur.
Dış politikadaki gelişmeler de silahlı kuvvetlerin etkinliğini artırmıştır. Türkiye bu
yıllarda kendisini iç ve dış düşmanlarla çevrili, güvensiz bir ortamda hissetmiştir. Türkiye’nin
uluslararası alanda yalnızlaştığı hissi ve karşılaşılan güvenlik sorunları silahlı kuvvetlerin
güçlendirilmesi gerektiği düşüncesini doğurmuştur.26 Terörle mücadele açısından da askeri
modernizasyon programları önem kazanmıştır. Dolayısıyla doksanlı yıllar askeri harcamaların
büyük ölçüde arttığı bir dönem olmuştur.
Ulusal Güvenlik Politikasının Avrupalılaşması
Güvenlik politikasının gerek tanımlanmasında gerekse hukuki yapılanmasında en
belirleyici
unsur
TSK’nın
etkinliğidir.
Bu
bakımdan
güvenlik
politikasının
Avrupalılaşmasında ana tartışma konusu ordu-sivil ilişkilerinin gözden geçirilmesi olmuştur.
Avrupalılaşması sürecinde ilk önemli adım 2001 Ekim’inde gerçekleştirilen Anayasa
değişiklikleridir. Ulusal güvenlikle ilgili olarak en önemli değişiklik MGK’nın görev ve
işlevinin yeniden tanımlanması olmuştur. Daha önce MGK’nın Anayasa tarafından ulusal
güvenlik
politikasının
belirlenmesinde
başlıca
tercih
kurumu
olarak
tanımlandığı
belirtilmişti.27 2001 değişikliği ise MGK’nın danışma rolünün altını çizmiştir. MGK kararları
Bakanlar Kurulu tarafından ‘öncelikle dikkate alınır’ ifadesi ‘değerlendirilir’ ifadesi ile
25
A.e., s. 85.
26
Serhat Güvenç, “Bir Dış Politika Aracı Olarak Türk Silahlı Kuvvetleri: Yetenekler ve Uygulamalar”, Faruk
Sönmezoğlu (der.), Türk Dış Politikasının Analizi, 3. Basım, İstanbul: Der Yayınları, 2004, s. 915.
27
Tanör, a.g.e., s. 817.
235
değiştirilmiştir. Aynı değişiklik ile MGK’nın üye sayısında da sivil üyeler lehine artış
olmuştur.28
Bu arada 2002 sonrası dönemi önceki dönemlerden farklı olarak nitelendirmek
mümkündür. Çünkü 2002 Kasım sonrasının iktidarı, içte ve dışarda meşruiyetini kabul ettirme
sorunu ile karşı karşıya idi. Toplumsal meşruiyetini sağlamanın yolu AB ile ilişkileri
geliştirmek ve böylece AB’yi kullanarak, Türkiye’de önemli bir ağırlığı olan askeri
bürokrasinin geriletilmekten geçiyordu. Ayrıca, askeri gücün azaltılması kapsamında içte ve
dışarda önemli bir uzlaşı ortamı doğmuştu. Bunun ötesinde yeni iktidar, siyasi hedeflerini
gerçekleştirmek amacı ile önünde büyük bir engel olarak gördüğü askeri bürokrasinin yasal
yetkilerinin önemli oranda azaltmak istiyordu. Avrupa Birliği adaylık süreci bu bağlamda
önemli bir fırsat yaratmıştır.
Ağustos 2003’te yürürlüğe giren 7. uyum paketi ile birlikte MGK ve MGK Genel
Sekreterliği Kanunu daha önce anayasada gerçekleştirilen düzenlemeler ile uyumlu hale
getirilmiştir.29 Birincisi, yeni düzenlemeye göre MGK Genel Sekreteri Başbakanın teklifi ve
Cumhurbaşkanının onayı ile atanacaktır. Buna göre daha önce TSK üyeleri arasından seçilen
Genel Sekreterin sivil bürokratlar arasından seçilmesinin önü açılmıştır. Nitekim uygulamada
2004 yılından beri Genel Sekreterler Dışişleri Bakanlığı mensupları arasından seçilmektedir.
İkincisi, Genel Sekreterin görevleri de sınırlandırılmış yalnızca MGK çalışmalarını
kolaylaştırıcı bir rol tanınmıştır. MGK tavsiye karar ve görüşlerinin uygulanmasının
koordinasyonu ve izlenmesi için Başbakan Yardımcısının görevlendirilebileceği belirtilerek
daha önce Genel Sekretere tanınan bu görev MGK’nın siyasi/sivil bir üyesine devredilmiştir.
Üçüncüsü, MGK’nın daha önce olduğu gibi ayda bir değil iki ayda bir toplanması
28
29
“İşte Anayasa'da değiştirilen maddelerin tam metni”, Radikal, 4 Ekim 2001.
Yasanın
son
hali
için
bkz.
MGK
ve
MGK
Genel
Sekreterliği
Kanunu,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/kanun.html, (Erişim 7 Haziran 2010).
236
kararlaştırılmıştır. Dördüncüsü, TSK’nın elinde bulunan devlet mallarının Sayıştay tarafından
denetlenmesi hakkında bir düzenlemeye yer verilmiştir.30
Yedinci uyum paketinde gerçekleştirilen değişikliklerden biri askeri yargı ile ilgilidir.
Buna göre Askeri Ceza Kanununun 58. maddesinde yazılı suçların, barış zamanında asker
olmayan kişiler tarafından işlenmesi hâlinde, bu suçlara ilişkin davaların askerî mahkemelerde
görülmeyeceği belirtilmiştir. Yargı alanında gerçekleştirilen ilk reform bu değildir. Daha önce
1999 yılında Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nden askeri üyeler çıkartılmıştır. DGM’ler
devletin iç ve dış güvenliği ile ilgili suçlara bakmak için oluşturulmuş özel mahkemelerdir ve
askeri yargının alanını genişleten bir uygulama olmuşlardır.31 2004 yılındaki Anayasa
değişikliği ile DGM’ler tamamen kaldırılmıştır. Türk siyasal yaşamının egemen söylemi olan
ulusal güvenlik/devlet güvenliği anlayışının aşılması doğrultusunda önemli bir adım atılmıştır.
Temmuz 2004’te çıkartılan sekizinci uyum paketi ise ilk olarak Yükseköğretim
Kurumu’na Genelkurmay Başkanlığı tarafından üye seçilmesi uygulamasını kaldırmıştır.
İkincisi Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliğine MGK Genel Sekreterliğince aday
gösterilmesi uygulaması kaldırılmıştır. Üçüncüsü, MGK Genel Sekreteri Haberleşme Genel
Kurulu üyeliğinden çıkartılmıştır. Dördüncüsü, Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma
Kanununda yapılan değişiklikle, yetkili kurula MGK tarafından bir üye seçilmesine dair
hüküm yürürlükten kaldırılmıştır.32
Ulusal güvenlik politikasının Avrupalılaşmasının en önemli boyutunu ulusal
güvenliğin tanımlanmasında TSK’nın etkinliğinin azaltılması oluşturmuştur. Bu doğrultuda
atılan en önemli adımlar da yukarıda bahsettiğimiz anayasal reformlardır. Fakat ordunun
30
Ergun Özbudun, “Democratization Reforms in Turkey, 1993-2004”, Turkish Studies, Cilt 8, Sayı 2, 2007, p.
194.
31
Ümit Cizre, “Demythologyzing the National Security Concept: The Case of Turkey”, Middle East Journal,
Cilt 52, Sayı 2, 2003, p. 220.
32
Senem Aydın, E. Fuat Keyman, “European Integration and the Transformation of Turkish Democracy”, EU-
Turkey Working Papers, Brussels: Centre for European Policy Studies, Sayı 2, Ağustos 2004, p. 20
237
siyasetteki etkinliğinin tek dayanağı anayasal bir kurum olan MGK değildir. Yasal yapılar
kadar resmi olmayan yapısal etkenler de önemlidir. Bu yapısal etkenlerden en önemlisi sivil
siyasal
aktörlerin
asker-sivil
ilişkilerinde
mevcut
güç
dağılımını
sorgulamaktaki
başarısızlıklarıdır.33 AB üyelik süreci asker-sivil ilişkilerinin yeniden düzenlenmesini gerekli
kılmış ve üyelik sürecinin sunduğu fırsat ile ulusal güvenlik alanının sivil denetimi konusu
tartışmaya açılmıştır.
Ulusal güvenlik politikasında yaşanan önemli bir tartışma 2004 yılında Milli Güvenlik
Siyaseti Belgesi’nin gözden geçirilmesi gündeme geldiğinde yaşanmış, belgenin gerek
gizliliği gerekse büyük ölçüde askerler tarafından hazırlanması sorgulanmıştır.34 Bu durum
Avrupalılaşma sürecinin en önemli katkılarından birinin ulusal güvenlik kavramının
tartışmaya açılması olduğunu göstermektedir. Ulusal güvenlik politikasının etkinliği açısından
güçlü bir ordu elbette önemli bir gerekliliktir. Fakat ulusal güvenlik politikasının
belirlenmesinde ordunun etkinliği demokrasi ile bağdaşmamaktadır. Gerçekleştirilen
reformlara rağmen, önemli eksikler bulunmakla birlikte ulusal güvenlik politikasının
sivilleştirilmesi yönünde çok önemli adımların atıldığı da bir gerçektir.
Ulusal güvenlik alanındaki reformların Avrupalılaşma sürecinde gündeme geldiği
doğrudur. Fakat reformların yalnızca dış etkenlerin tetiklemesi ile gerçekleşmediğini, içeride
zaten reform ihtiyacı bulunduğunu ve reform yanlısı ulusal aktörler için AB’nin bir dayanak
noktası oluşturduğunu da iddia edebiliriz.35 Yukarıda bahsettiğimiz tartışmalar da bunun
göstergesidir. Bu durum yine de AB’nin oynadığı rolün önemini azaltmaz. Gerçekleştirilen
33
Ümit Cizre-Sakallıoğlu, “The Anatomy of the Turkish Military's Political Autonomy”, Comparative Politics,
Cilt 29, Sayı 2, 1997, p. 162.
34
Fuat E. Keyman, Senem Aydın-Düzgit, “Europeanization, Democratization and Human Rights in Turkey”,
Esra LaGro, Knud Erik Jørgensen (ed.), Turkey and the European Union: Prospects for a Difficult Encounter,
New York: Palgrave Macmillan, 2007, p. 76.
35
Nathalie Tocci, “Europeanization in Turkey: Trigger or Anchor for Reform?”, South European Society and
Politics, Cilt 10, Sayı 1, 2005, pp. 73-83.
238
birçok reformun AB uyum paketi adı altında yasalaştırılması da bu önemi gösterir. Kısacası,
iç dinamikler de etkili olmakla birlikte reformlar büyük ölçüde AB üyelik sürecinin bir gereği
olarak gerçekleştirilmiştir.36
Türkiye’nin ulusal güvenlik politikasında önemli değişiklikleri beraberinde getiren
Avrupalılaşma sürecinde belirleyici aktörlerden biri TSK olmuştur. Daha önce belirttiğimiz
üzere TSK, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikasının belirlenmesinde en etkili aktörlerden
biridir. Avrupalılaşma süreci TSK’nın bu etkinliğini azaltan, ulusal güvenlik politikasının
belirlenmesinde sivil aktörleri öne çıkaran bir süreç olmuştur. Dolayısıyla TSK’nın,
Avrupalılaşma karşısında takınacağı tavır sürece doğrudan etki edebilecektir. İlk bakışta
TSK’nın direnç göstermesi yüksek olasılık olarak görünmektedir. Oysa birtakım hassasiyetler
korunmuş olmakla birlikte TSK, Avrupalılaşma sürecinde engel oluşturmamıştır.
TSK, Avrupalılaşma sürecine engel olmamış olsa da bu süreci güçlü bir şekilde
desteklediği anlamına da gelmemektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerini bu süreçte rahatsız eden
husus, AB’nin adaylık sürecinde diğer ülkelerden istemediği hususları Türkiye’ye koşul
olarak dayatılmasıdır. Türkiye’nin ulusal çıkarlarını doğrudan etkileyen ve tarihsel kökenleri
olan komşuları ile olan tüm sorunlar için Türkiye’nin aleyhine çözümler zorunlu seçenek
olarak sunulmuştur. Dolayısı ile Avrupalılaşma çabaları yeni süreçte “güvenlikleştirme” değil,
“güvenliksizleştirme” riskini beraberinde getirmiştir. Hatta 2006 yılında Türkiye-AB
ilişkilerinde duraklama sürecine girmesinin nedeni, AB’nin Kıbrıs’a ilişkin yeni önerileri,
Türkiye’yi “güvenliksizleştirme” kapsamında değerlendirilerek siyasi iktidar tarafından kabul
görülmemiştir.
Yine TSK tarafından AB üyeliği ve bu amaçla gerçekleştirilen reformlar hakkında
birtakım şüpheler dile getirilmiştir. Örneğin MGK ile ilgili düzenlemeleri içeren 7. uyum
paketinin gündemde olduğu sıralarda bazı generaller AB reformları hakkında olumsuz
36
Keyman, Aydın-Düzgit, a.g.e., p. 74.
239
görüşlerini açıklamışlardır.37 Bir başka örnek MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer
Kılınç’ın, görevinden ayrılırken MGK’nın işlevsiz hale getirilmesine yol açacak yasal
düzenlemelerden (7. uyum paketi) vazgeçilmesi gerektiğini belirtmesidir.38 Bu görüşlerin
TSK’nın resmi görüşlerini yansıtmadığını belirtmeliyiz. Yine de ordu içerisinde AB
reformlarından huzursuz olan bazı kesimlerin bulunduğunu göstermesi açısından bu örnekler
önemlidir.
TSK açısından en hassas konuları iç güvenlik sorunları oluşturmuştur. Bunlar siyasal
İslam ve bölücülüktür. Askerlere göre siyasal İslam ve Kürt ayrılıkçılığı sivillere
bırakılamayacak kadar kritik sorunlardır.39 Uyum reformlarında en çok direnç gösterilen
konular da bunlar olmuştur. Bazı AB ülkelerinin Kürt ayrılıkçılığını desteklediği yönündeki
şüpheler de oldukça güçlüdür. Bütün bunlara rağmen gerçekleştirilen reformlar 1999
sonrasında terörün büyük ölçüde önünün kesilmesi olmuştur.40 Bu tarihten önce de AB’nin
demokratikleşme ve özellikle ‘azınlık hakları’ konularında talepleri olmuş gerek AB üyelik
perspektifinin zayıflığı gerekse terörün yoğun olması nedeniyle bu talepler karşılanmamıştır.41
Sonuç olarak, TSK siyasal İslam ve Kürt ayrılıkçılığı gibi konularda hassasiyetini
korumuş, bu koşulla Avrupalılaşma sürecini desteklemiştir. Fakat AB konusunda şüphe duyan
bazı kesimler ordu içerisinde de mevcut olmuştur. TSK’nın karşılaştığı ikilem; yıllarca
sekülerizmin, demokrasinin ve Batılılaşmanın koruyucusu rolünü üstlenmeleri nedeniyle AB
37
Ayhan Aydemir, “Emekli Paşalar Muhtırası”, Milliyet, 23 Ağustos 2003, s. 1, 16.
38
“Org. Kılınç: MGK işlevsiz hale geldi”, Hürriyet, 25 Ağustos 2003.
39
Metin Heper, “The European Union, the Turkish Military and Democracy”, South European Society and
Politics, Cilt 10, Sayı 1, 2005, s. 37.
40
Keyman, Aydın, a.g.e., s. 75.
41
Tocci, a.g.e., s. 76.
240
üyeliğinin önünü tıkayacak bir rol oynamak istemeyişlerinden kaynaklanır ve ilkesel olarak
AB’ye karşı çıkılmasa da birtakım şüphelerinden de kurtulamadığını gösterir.42
Sonuç
Türkiye’nin güvenlik politikasında geleneksel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri geniş bir
etkileme yeteneğine sahip olmuştur. Bu etkinin derin tarihsel kökleri bulunmaktadır. Fakat
hukuki düzlemde bakıldığında 1982 Anayasası TSK’nın güvenlik politikasının tanımlandığı,
belirlendiği ve uygulandığı mekanizmalarda anahtar aktör olarak kabul edildiği görülmüştür.
TSK’nın güvenlik mekanizmalarında hukuken sahip olduğu ağırlık doksanlı yıllarda
Türkiye’nin içinde bulunduğu iç ve dış güvenlik ortamı nedeniyle daha da artmıştır. Bu
güvenlik sorunlarıyla mücadelede TSK inisiyatifi elinde tutmuş ve siyasal istikrarsızlık
ortamında ülke rejiminin sürekliliğini sağlama misyonunu üstlenmiştir. Fakat 1999 yılında
Türkiye’nin AB tam üyeliğine aday ülke olarak ilan edilmesi ile demokratikleşme yönünde
bir baskı doğmuştur.
Türkiye’nin bu baskıya yanıtı olumlu yönde olmuştur. AB üyelik sürecinde ve
Kopenhag kriterlerinin
yerine getirilmesi aşamasında köklü demokratik reformlar
gerçekleştirilmiştir. Bu reformlar güvenlik politikasını da etkilemiş ve bu alanda ilk adımlar
2001 yılında atılmaya başlanmıştır. Bu süreçte TSK’nın güvenlik politikasının belirlendiği
mekanizmalarda oynadığı roller azaltılmış ve güvenlik politikası sivillerin daha etkin olduğu
bir politika alanına dönüşmüştür. Bu konuda anayasal değişiklikler ve çeşitli kanun
değişiklikleri gerçekleştirilmiştir. Böylece TSK’nın güvenlik politikasındaki etkinliğinin
hukuki zemini ortadan kaldırılmış ve sivilleşmenin yolu açılmıştır.
Bununla birlikte 2005 yılında AB ile üyelik müzakereleri başlatılmıştır. Fakat bu süreç
oldukça yavaş bir şekilde ilerlemiştir. İlişkiler adeta donma noktasına ulaşmıştır. Bu durum
Türkiye’nin dönüşümünde AB’nin itici bir güç olarak oynadığı rolü de azaltmıştır. Ayrıca
42
Zeki Sarıgil, “Europeanization as Institutional Change: The Case of the Turkish Military”, Mediterranean
Politics, Cilt 12, Sayı 1, 2007, p. 50-52.
241
Türkiye’nin kendi dinamikleri de AB’nin rolünün gerilemesine neden olmuştur. Özellikle
2007 yılında gerçekleştirilen genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaşanan
gelişmeler asker-sivil ilişkilerinin revizyonu konusunda daha köklü adımların atılmasını
beraberinde getirmiş fakat bu gelişme Türkiye’nin kendi siyasi dinamiklerinden
kaynaklanmıştır. Dolayısıyla 2005 yılı sonrasında güvenlik politikasında ve özellikle sivilasker ilişkilerinde yaşanan dönüşümleri Avrupalılaşma kavramı ile açıklamak zordur.
Kaynaklar
Aydemir, Ayhan; “Emekli Paşalar Muhtırası”, Milliyet, 23 Ağustos 2003.
Aydın, Senem; Keyman, E. Fuat; “European Integration and the Transformation of Turkish
Democracy”, EU-Turkey Working Papers, Brussels: Centre for European Policy Studies, Sayı
2, Ağustos 2004.
Börzel, Tanja A.; “Pace-Setting, Foot-Dragging, and Fence-Sitting. Member State Responses
to Europeanization”, Queen’s Papers on Europeanization, Sayı 4/2001.
Bulmer, Simon J.; Radaelli, Claudio M.; “The Europeanisation of National Policy?”, Queen’s
Papers on Europeanisation, Sayı 1/2004.
Cizre, Ümit; “Demythologyzing the National Security Concept: The Case of Turkey”, Middle
East Journal, Cilt 52, Sayı 2, 2003, pp. 213-229.
Cizre Sakallıoğlu, Ümit; “The Anatomy of the Turkish Military's Political Autonomy”,
Comparative Politics, Cilt 29, Sayı 2, 1997, pp. 151-166.
European Council, “Presidency Conclusion”, European Counsil in Copenhagen, 21-22
Haziran 1993, http://www.europarl.europa.eu/summits/copenhagen/default_en.htm, (Erişim:
22 Nisan 2014).
242
Featherstone, Kevin; “Introduction: In the Name of ‘Europe’”, Kevin Featherstone, Claudio
M. Radaelli (ed.), The Politics of Europeanization, Oxford: Oxford University Press, 2003,
pp. 3-26.
Grabbe, Heather; “Europeanization Goes East: Power and Uncertainty in the EU Accession
Process”, Kevin Featherstone, Claudio M. Radaelli (ed.), The Politics of Europeanization,
Oxford: Oxford University Press, 2003, pp. 303-329.
Güvenç, Serhat; “Bir Dış Politika Aracı Olarak Türk Silahlı Kuvvetleri: Yetenekler ve
Uygulamalar”, Faruk Sönmezoğlu (der.), Türk Dış Politikasının Analizi, 3. Basım, İstanbul:
Der Yayınları, 2004, ss. 895-933.
Heper, Metin; “The European Union, the Turkish Military and Democracy”, South European
Society and Politics, Cilt 10, Sayı 1, 2005, pp. 33–44.
Howell, Kerry E.; “Developing Conceptualisations of Europeanization: Synthesising
Methodological Approaches”, Queen’s Papers on Europeanization, Sayı 3/2004.
“İşte Anayasa'da değiştirilen maddelerin tam metni”, Radikal, 4 Ekim 2001.
Karaosmanoğlu, Ali L.; “The Evolution of the National Security Culture and the Military in
Turkey”, Journal of International Affairs, Cilt 54, Sayı 1, 2000, pp. 199-216.
Keyman, Fuat E.; Aydın-Düzgit, Senem; “Europeanization, Democratization and Human
Rights in Turkey”, Esra LaGro, Knud Erik Jørgensen (ed.), Turkey and the European Union:
Prospects for a Difficult Encounter, New York: Palgrave Macmillan, 2007, pp. 69-89.
Major, Claudia; “Europeanisation and Foreign and Security Policy – Undermining or
Rescuing the Nation State?”, Politics, Cilt 25, Sayı 3, 2005, pp. 175-190.
“MGK ve MGK Genel Sekreterliği Hakkında Kanun”,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/kanun.html, (Erişim 22 Nisan 2014).
243
Narlı, Nilüfer; “Civil-Military Relations in Turkey”, Phillipp H. Fluri v.d. (ed.), The Evolution
of Civil-Military Relations in South East Europe: Continuing Democratic Reform and
Adapting to the Needs of Fighting Terrorism, Physica-Verlag Heidelberg, 2005, pp. 229-257.
“Org. Kılınç: MGK işlevsiz hale geldi”, Hürriyet, 25 Ağustos 2003.
Özbudun, Ergun “Democratization Reforms in Turkey, 1993-2004”, Turkish Studies, Cilt 8,
Sayı 2, 2007, pp. 179-196.
Özcan, Gencer “Türkiye Dış Politikasında Algılamalar, Karar Alma ve Oluşum Süreci”,
Faruk Sönmezoğlu (der.), Türk Dış Politikasının Analizi, 3. Basım, İstanbul: Der Yayınları,
2004, ss. 829-894.
Radaelli, Claudio M.; “Whither Europeanization? Concept Stretching and Substantive
Change” European Integration online Papers (EIoP), Cilt 4, Sayı 8, 2000.
Sarıgil, Zeki “Europeanization as Institutional Change: The Case of the Turkish Military”,
Mediterranean Politics, Cilt 12, Sayı 1, 2007, pp. 39-57.
Schimmelfennig, Frank; SEDELMEIER, Ulrich; “Candidate Countries and Conditionality”,
Paolo Graziano, Maarten P.Vink (ed.), Europeanization: New Research Agendas, New York:
Palgrave Macmillan, 2007, pp. 88-101.
Tanör, Bülent; “Türkiye’de Dış İlişkilerin İç Hukuk Rejimi”, Faruk Sönmezoğlu (der.), Türk
Dış Politikasının Analizi, 3. Basım, İstanbul: Der Yayınları, 2004, pp. 809-827.
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası”, (18.10.1982 Tarih ve 2709 Sayılı Kanun),
http://www.hukuki.net/kanun/2709.15.frameset.asp, (Erişim 22 Nisan 2014).
Tocci, Nathalie; “Europeanization in Turkey: Trigger or Anchor for Reform?”, South
European Society and Politics, Cilt 10, Sayı 1, 2005, pp. 73-83.
Uzgel, İlhan; “Türk Dış Politikasının Oluşturulması”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası:
Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt 1, 13. Baskı, İstanbul:
İletişim Yayınları, 2008, pp. 73-93.
244
Wong, Reuben; “Foreign Policy”, Paolo Graziano, Maarten P.Vink (ed.), Europeanization:
new research agendas, New York: Palgrave Macmillan, 2007, pp. 321-334.
245