HARiKULADE n unu diye nitelendirdiğimiz hususlar daima geçmişle sınırlı kalmakta birlikte gelecekte de aynı olayların vuku bulacağını da gösterir, ancak bunların istisnasının olamayacağı hakkında kesin bir şey söylenemez. Başka bir deyişle tabiat kanunları olayların nasıl vuku bulacağını tasvir eder. Eğer nizarn dışı bir hadise alacaksa bunu önceden haber vermesi mümkün değildir. Swinburne'e göre harikulade, tabiatta şimdiye kadar olanların aksine bir hadisenin vuku bulmasından ibarettir. Harikulade istisnai olarak tarihte var olduğuna (o l abi l eceğine değil) göre tabiat kanunu fikriyle tabiat kanununun ihlal edilmesi fikri mantıken çelişkili değil dir. Swinburne, bizim tabiat kanunu diye formüle ettiğimiz sebep-sonuç ilişkisi nin evrensel değil istatistiksel olduğunu söylemektedir. Mesela "ateş yakar" önermesi, bunu gözlemleyen insanların tecrübeleriyle ulaştıkları geçmişe ait ve geleceği de kapsayan bir sonuçtur. Fakat bu sonuç evrensel değildir. Şöyle ki: Bir kimsenin ateşin her zaman ve her yerde yaktığına kesinlikle hükmedebitmesi için onu var olalı beri bütün zaman ve mekanlarda tecrübe etmiş olması gerekir. Bunun ise imkansız olduğu açıktır. Swinburne'in bu fikri, aynı zamanda tabiat kanununun tashih edilebilir olmasının da bir işareti sayılmıştır (Miracles, s. 75-84). Batı felsefesinde tabiat kanunlarının zofikrini savunan bir diğer düşünür de Fransız fılozofu Em ile Boutroux'dur. Boutroux'yu Hume'dan ayıran en önemli özellik, varlığın hiyerarşik bir yapısının bulunduğuna ve bu yapıda zorunsuzluğun esas olduğuna inanmasıdır. Filozofun tabiat kanununun zorunsuzluğu nu ileri sürmesi insanın h ür olduğunu savunabilme amacına yöneliktir. Boutroux üç türlü zorunluluk üzerinde durmaktadır: Mantık aksiyomlarının taşıdığı m uttak zorunluluk, apriori sentezlerde görülen koza! (illi) zorunluluk. ampirik sentezlerin doğurduğu tecrübl zorunluluk. Bu sonuncusu deneyden çıkan aşağı derecede bir zorunluluktur (Bolay, s. 12). Aslında tabiat kanunu, birtakım olay grupları arasında düzenli bir ilişkiyi tesbit eden bir önermeden ibarettir (a.g.e., runsuzluğu S. 64) Boutroux sebep- sonuç ilişkisindeki zorunluluk bağını kaldırır ve bunu kendi doktrininin temeli sayar (a.g.e., s. 193). Boutroux'nun felsefesinin temelinde insan ve onun ahlal<i ve fikri hürriyeti vardır. Tabiatta ve tabii bilimlerde olduğu iddia edilen determinizmin insanı mah- kum edeceğine inanan Boutroux. olayların düzeninde determinizm ve mekanizmin bulunmadığını ileri sürer: ruhu hürriyetin kaynağı kabul etmek suretiyle insanı ve onun dünyasını determinist baskılardan kurtarmaya çalışır. Bu noktada filozof kozalite hakkındaki bazı fikirleriyle Hume'a yaklaşır. Çünkü Hume da kozalite fikrinin zihnin alışkanlıkların dan ibaret olduğunu ileri sürüyor ve koza! zorunluluğa karşı çıkıyordu (a.g.e., s. 195) . Böyle bir zorunsuzluk fikrinin mucizenin imkanına zemin hazırladığı ortadadır. Ayrıca kainatta bir hadisenin meydana gelişini tek bir sebebin varlığına bağ lamak da mümkün değildir. Mesela ateşin pamukta temasında onu yaktığını görür ve buradan ateşi yanmanın yegane sebebi kabul ederiz. Halbuki yanmanın tek sebebi ateş değildir. Zira yanmanın oluşacağı yerde oksüen miktarının belli bir seviyede bulunması , bunun için de atmosferde belli miktarda oksijenin mevcut olması, daha önemlisi yer çekimi kuvvetinin, enerjinin ve evrenin şu andaki konumunu sağlayan bütün şartların gerçekleşmesi gerekir. Şu halde yanma hadisesinin sebebi yalnızca ateş değil bütün bir kilinatın şu andaki konumudur. Meseleye bu noktadan bakılacak olursa tabiat olaylarını doğuran şartları hazırla yan tabiat üstü bir gücün mevcut olduğu na inanmak kaçınılmaz hale gelir. Esasen her zaman müşahede edilen ve gibi gözüken tabiat olayları, var oluşlarını tabiat üstü bir güçten aldıkları için yeterince harikuladedirler. Bütün bir kilinatın böyle bir nizama bağlı bulunması veya dünyanın insan ve diğer canlıların yaşayabileceği şartlarda düzenlenmesi bir anlamda mucizedir. Her gün müşahede ettiğimiz tabiat olaylarının bize sıradan imiş gibi görünmesinin sebebi, Hume'un da dediği gibi onları devamlı olarak öyle görme alışkanlığından başka bir şey değildir. Halbuki bu olayların gerçekleşmesi için lüzumlu olan şartlar göz önünde bulundurulduğu takdirde onların hiç de sıradan hadiseler olmadıkları görülecektir. Kilinatın nizarnını yaratan Allah'ın, bize sıradan görünen olaylarının sürekliliğini zaman zaman kesintiye uğratıp zihnl alışkanlıklarımızı altüst edecek bir harikulacteyi yaratabileceği fikri son derece makuldur. Fizil<i determinizm veya zorunlu tabiat kanunları gibi kavramlar esasen insan zihninin birer inşası olup genelde harikulactenin, özelde de mucizenin inkasıradan imiş rı için mez. tartışılmaz bir gerekçe teşkil ede- BİBLiYOGRAFYA : C. S. Lewis, Miracles, London 1947, s . 56, 213; R. P. Wolf, The Essential David Hume, New York 1969, s. 85·99; N. Smart, Philosophers and Religious Truth, London 1969 , s. 29; D. Hume, Enquires Canceming the Human Un· · derstanding, Oxford 1972, s. 85-99, lll; a.mlf., "Of Miracles", Mirac/es (ed . R. Swinburne). Macmillan 1989 , s. 23-40; R. Swinburne, "Violatiom of a Law of Nature", a.e., s. 75-84; R. L. Purtill, "Miracles: What If They Happen?" , a .e., s. ı89 -2 05; E. Boutroux, Tabiat Kanunlarının Zorunsuzluğu Hakkında (tre. Hilmi Ziya ülken). İstanbul ı 988; Süleyman Hayri Bolay, Emile Boutroux'da Zorunsuzluk Doktrini, İs tanbul ı989,s. ı2,64,95, ı93, ı95;C.D.Broad, "Hume's Theory of the Credibility of Miracles", Proceedings of the Aristate/ian Society, XVII, Oxford ı9ı6-ı7, s. 25; D. G. C. Macnabb, "Hume, David", The Encyclopedia of Philosophy, London ı 972, lll-IV, 74-90. r.;:ı ~ ADNAN ASLAN Parapsikoloji. "Psikoloji ötesi" anlamı na gelen parapsikoloji, bilinen tabiat kanunları ile açıklanamayan normal ötesi (paranormal) olayları inceler. UFO görme iddialarından hayalet görmeye, reenkarnasyon iddialarından mucizevi şifa hadiselerine kadar birçok olay bu dalın ilgi alanına girer. Psikoloji ve benzeri disiplinler, geçmişte pozitivizmin etkisiyle parapsikolojik olayları tecrübe etmeyi bir patolojik durum olarak görmekte, hadiseyi zihin fonksiyonlarında meydana gelen bir rahatsızlık olarak saymaktaydı . Ancak bilim günümüzde bu anlayıştan bir ölçüde sıyrılmış ve bu tür olayların bir vakıa olarak kabul edilmesi, açıklanamadığı için reddedilmemesi gerektiği kanaati yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu kanaate göre parapsikoloji, klasik psikoloji çerçevesine alı namayan birtakım olayları ineelemeli ve psikolojinin ufkunu genişletmelidir. Birçok Batı ülkesinde ve geçmişte manevi alanın varlığını reddetmeyi politika haline getirmiş olan Rusya'da bile parapsikoloji araştırma merkezleri faaliyet göstermekte, parapsikoloji üniversitelerde ders olarak okutulmaktadır. Bilim ancak tekrarlanabilir olayları bilimsel veya gerçek olarak kabul eder. Parapsikolojik olayların en önemli özelliği ise istenildiği zaman tekrar edilememesidir. Fakat bu onların hiç gerçekleşme diği anlamına gelmez. Bu tür olayların istenildiği zamanda ve yerde tekrarlanamaması . onların oluş şartlarının ve kanunlarının tam olarak bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. 185 HARiKULADE Parapsikoloji tabirini ilk defa kullanan bilim adamı . Duke Üniversitesi'nde 1930'da ilk parapsikoloji laboratuvarını kuran Joseph B. Rhine'dır. Ondan önce 1912 yı l l arında Fransız fizyolog Charles Richet, metapsişik kavramını kullanarak o güne kadar "ruh çağırma" (spiritizma) adı verilen olayların gözlemlenerek bilime dahil edilmesini savunmuştu . Rhine ise telepati veya kriptestezi (gizli duyu) olaylarını açıklayabilecek bir duyu ötesi algı yeteneğinin varlığını kanıtlamaya çalıştı . Gerek Rhine tarafından yapılan gerekse ondan bu yana gerçekleŞtirilen laboratuvar çalışmalarında, "medyum" adı verilen deneklerin normal ötesi duyurnlara sahip oldukları ve bundan dolayı hem telepati hem de uzaktaki olay, nesne veya insanları zihinsel olarak tesbit etme, onlar hakkında bilgi verme anlamına gelen "duru görü" (clairvoyance) gibi vak'alarda başa rılı oldukları ortaya çıktı. Kendisi inançlı olmamakla birlikte hayatını olağan üstü hadiseleri incelemeye adayan Kuzey Carolina Durham Parapsikoloji Enstitüsü başkanı Richard S. Broughton, 1991 yılın da yazdığı parapsikoloji kitabında enstitüde yapmış o l dukları yüzlerce deneyden göz ardı edilemeyecek sonuçlar çıktığını, fakat ruhi güçlerle alakah hala izah edilemeyen birçok şeyin bu l unduğunu söyler. Parapsikolojik olaylar, normal yollar dı bilme (pa rap s i ş ik hadiseler). normal yollar dışında eşyayı hareket ettirme (parafizik hadi seler) ve psikofizyolojik hadiseler olmak üzere üç grupta mütalaa edilebilir. Birinci grup, zaman ve mekanı aşarak iki insan arasında fikir intikali anlamına gelen telepati yoluyla olmuş, gerçekleşmekte olan veya olacak bir hadiseyi bilme (d uru görü veya telestezi) gibi hadiseleri, ikinci grup, bilinen hiçbir fiziksel temas olmaksızın manevi kuwetle eşyayı hareket ettirme anlamında kullanılan "psikokinezi " (telekinezi) ve bir değnek vasıtasıyla su veya maden arama anlamına gelen "radyestezi" gibi olayları kapsar. Üçüncü grupta ise geleneksel tıb bın iyileştiremediği bazı hastalıkları mucizevi şifa ile tedavi etme (psychic healing), Hint fakirlerinin kor halindeki kömür üzerinde yürümeleri, şiş batırma gibi olaylar yer alır. şında Başka bir sınıflandırma ile parapsikolojik olaylar, hangi takımın şampiyon olacağını rüyada görme gibi kendiliğinden vuku bulan (spontane) olaylarla, bir yerde duran cismi uzaktan hareket ettirme gibi istekle gerçekleştirilen olaylar şeklinde iki grupta incelenebilir. Spontane olaylardan 186 yüzyıllardır söz edilmekte ve bunların bir kaydedilmektedir. Fakat bunları bilimin gözleminden geçirmek oldukça zordur. Mesela bir kimse yarışı hangi atın kazanacağını rüyasında görebilir, bu arada birçok kişi de yanlış atın kazandığını görmüş olabilir. Halbuki yanlış atı görme değil doğru atı görme hadisesi gündeme gelir. Bilim bu tür bir olaya istatistiksel ihtimaliyet açısından baktığı için doğru atın rüyada görülmesi hadisesini önceden bilme olarak telakki etmez. kısmı Parapsişik Olayla r. Telepati, d uru görü gibi olağan üstü hadiseleri izah etmek için temel alınan teknik terim duyular dı şı id rak (extrasensory perception: ESP) kavramıdır. Bu kavramı parapsikolojiye Joseph B. Rhine kazandırmıştı r. Duyular dı şı idrak, kendisiyle paranormal hadisenin zuhur ettiği bir araçtır. Bu yetenek bazı larınca altıncı his şeklinde de adlandırılır. Altıncı hissin varlığını savunanlar bunun insanda her zaman bulunduğunu . ancak bazı özel uyarımlarla harekete geçtiğini ve bazı kimselerde güçlü olduğunu ileri sürerler. Bazıları da beş duyudan bağım sız bir altıncı hissin mevcut olmadığını , altıncı his denilen şeyin beş duyu içinde bulunduğunu, beş duyunun kapasitesinin birçok kişinin kavrayabildiğinden ve kullandığından daha güçlü bir nitelik taşıdığını söylerler. Hatta duyular dışı idrakin insan yapısında normal bir durum arzettiği ni, buna sahip olmayanların bu özelliklerini geliştirmemeleri veya kaybetmeleri sonucunda özlerinde var olan tabii bir kabiliyetten mahrum kaldıkları nı savunurlar. Dolayısıyla duyu dışı idraki gerçekleştirenlere Allah tarafından seçilmiş keramet sahibi insanlar nazarıyla baknnazlar (Holzer, s. 10, 16, 24) . Bu anlayışa göre beş duyunun söz konusu güçlü kapasitesi normal bir durum olduğu halde insanların çoğu bunun farkında olmaz ve duyularını daha yüksek kapasitede kullanabilen kişilerden zuhur eden hadiseleri olağan üstü gibi algılar. Parapsikoloji uzmanı Hans Holzer bu konudaki görüşünü şöyle belirtir : "Hiçbir olağan üstü hadise tabiat kanunlarını ihlal etmez. Eğer ihlal eder gibi görünürse de bu bizim tabiat kanunların ı tam olarak bilmeyişimizden kaynaklanmaktadır. Olağan üstü telakki ettiğimiz bütün hadiseler daha geniş olan tabiat kanunları çerçevesinde cereyan eder ki biz onları belki bir gün anlayabileceğiz" (a.g .e., s. 58). Yine Holzer, zaman kavramını fiziksel hayatımızı düzenlemek için belki de bizim uydurduğumuzu, olağan üstü ha- diselerde ise zamanın dışına çıkıldığını. medyumların trans halindeki dünyaların da zamandan sözedilemeyeceğini, objektif realite açısından zaman denen bir şe yin bulunmadığını kabul edince de olağan üstü olayların tabiat üstü telakki edilmesine gerek kalmayacağını söyler ( a.g.e., s. 58-59) . Bu konuda gündeme getirilen bir başka husus da "normal" veya "olağan" kavramındaki izatiliktir. Bugün olağan diye nitelenen bir hadise belki de 100 yıl önce olağan üstü kabul edilmekteydi. Günümüzde olağan üstü sayılan bir hadise birkaç yıl sonra olağan görülebilir ve duyu dışı idrak alanında kabul edilen şeyler duyuların idrak alanına girebilir. Paranormal olaylara karşı insanların iki ortaya koyduğu görülmektedir. Bir grup, bu tip olayları hemen kabullenerek hadiseleri tabiat üstü kuwetlere bağlar ve konuyu bir inanç meselesi haline getirir. İkinci grup bu olayları bir tesadüf, hile, hallüsinasyon veya marazi görünüm olarak niteler ve hemen reddeder. Bu tavrın, kişinin açıklayamadığı bir şeyi reddetme temayülünün yanında haklı görülebilecek başka yönleri de vardır. Mesela bazı olağan üstü hadiselerin maksatlı kişilerce kandırmaya yönelik olarak düzenlenmesi, tesadüfün rol oynaması, bu tür olayları tecrübe ettiğini söyleyenierin kolay etki altında kalabilen ve illüzyona müsait kişiler olabilmesi bu tavrın oluş masında rol oynayan faktörlerdir. farklı tavır Parapsikolojik olaylarla ilgili olarak bilimin ortaya koyduğu açıklamalar hadiseyi tam anlamıyla aydınlatmaktan uzak görünmektedir. Mesela eşyaya dokunarak onun sahibi hakkında bilgi verme olayı (psikometrik clairvoyance) , nesnelerin etraftaki maddelerden gelen imajları kaydettiği ve medyumların da bu imajları nesneye yüklenen radyasyonlar vasıtasıy la okuduğu şeklinde yorumlanabilmektedir. Yaşamak için gerekenden çok az bir hava rezervi bulunmasına rağmen Hint yogilerinin saatlerce toprak altında kalabilmeleri veya şiş batırma gibi hünerler de bazı insanların iradeleriyle vücudun iş leyişine hüknnedebildikleri şeklinde açık lanmaktadır. Bunun yanında bilim, peygamberlerin ve büyük mistiklerin geleceğe dair bilgi vermeleri hakkında kesin bir yoruma bugüne kadar ulaşabilmiş değil dir. Bilimi en fazla şaşırtan şey de rüya ile geleceğe ait olaylardan haberdar olma hadisesidir. Mesela Amerika Birleşik Devletleri başkanlarından Abraham Lincoln bir suikaste kurban gideceğini bir gece önce rüyasında görmüş ve bunu eşine an- HARiKULADE !atmıştı. Telepatiyi kabul eden bilim bu hadiseyi, suikaste hazırlanan kişiden Lincoln'e ulaşan bir telepatik intikal şeklin de yorumlamaktadır. Telepati ve duru görü gibi hadiseler üzerine yapılan ve en çok ·i-ağbet gören yorum . bir elektriklenme ile zihinden zihine enerji akışının gerçekleştiği şeklindedir. Gelecekten haber verme olayiarına tarih boyunca rastlanmıştır. Bu hadiselerle adı en çok özdeşleşen kişi Fransız kahini Nostradamus'tur. Birçok kehanetinin gerçekleştiğine inanılan Nostradam us. bunlara 1SS S'te yayımlanan C enturies adlı eserinde yer vermişti r. Mesela Fransı z Kralı IV. Henry'nin 161 Oyılında öldürüleceğ i ni. katilin ismini. mesleğini ve olay yerini olaydan altmış beş yıl önce söylemiştir (H olze r, s. 54) . Nostradamus'un İran ve Irak üzerine söyledikleri de İran devrimi ve Körfez Savaşı ile ortaya çık mış gibi görünmektedir. İran hakkında şunları yazmıştır: " İran yağmuru . açlığı , iyi bilir. Aşırı dincilik hüyerinden edecek ve Fransa'da başlayan orada son bulacak. Kader dokunduğunu başa geçirecek" . Irak üzerine yazdıkları da şöyledir: "Kötü şöhretli ve iğrerıç bir adam olan Irak zorbası hız· lı davranacak. Hepsi Babil'in büyük fahişesine inanacak. Ülke kapkaranlık bir yüzle dehşete bürünecek" ( Lemesuri er, sonsuz savaşları kümdarı S. 62) Geleceğe dair bu tür kehanetlerin nakonusunda bugüne kadar tatminkar bir açıklama yapıl ama mıştır. Yalnız yukarıda Hans Halzer'den aktarılan " zamanın dışına çıkma " yorumu bir izah şekli oluşturabilir. Kehanetin nasıl gerçekleştiğini bilimin ve dinin açık layamaması ilk anda her ikisi için de olumsuz bir durum arzeder. Ancak normal bilgi vasıtalarını aşacak biçimde bilgiye ulaş ma olayı, her şeyi planlayı p yönet en bir gücün var lı ğın a delalet eder ki b u güç · Allah 'tır. Eğer olay önceden planlanmamış . üzerinde karar verilmemiş olsaydı medyum un onu bir vizyon olarak görmesi mümkün olmazdı. Parafizik Hadiseler. Parapsikolojik olaylardan psikokinezi, bilinen hiçbir fiziksel temas olmadan zihin gücüyle eşyanın hareket ettirilmesidiL Duru görü hadisesinde eşya zihni etkilerken psikokinezide zihnin eşyayı etkilernesi söz konusudur. Psikokinezi başlığı altında yer aldığı kabul edilen olaylar. bir medyumun belirli bir mesafeden konsantre olarak bir ·nesneyi yerinden oynatması, çiçeklerin sahiplerinin ruh hallerinden etkilenmesi. göz sı l gerçekleşebild i ği değmesi (nazar), bir saatin akırep ve yelzihin konsantrasyonu ile durdurulması, zar atarken istenilen rakamın düşürülmesi gibi birçok hususu kapsar. güçle kanalize edildiği zaman ortaya çı kacağını ve zihin tarafından üretilen bu gücün herhangi bir fiziksel faaliyet gibi enerji tükettiğini ortaya koymuştur. Psikokinetik olaylar. canlı bir bedenin elektromanyetik güç alanına sahip bulunduğu ve bazı insanların bu güç alanının kuwetli olduğu şeklinde açıklanmakta dır. Zihin gücünün tesiri yanında psikokinetik tesirde kişinin keskin bakışından çı kan kesiksiz enerji akımı da eşya üzerinde etkili olmaktadır. Göz güçlü bir enerji alanına sahiptir ve bu güç konsantrasyonla arttırılabilmektedir. Nazar hadisesine halk arasında göz değmesi denilmesinin sebebi de gözün tesirinin öneminden kaynaklanmaktadır. Nazar boncuklarının mavi renk taşıması. gözü yeşil veya mavi olanların daha çok psikokinetik güce sahip bulundukları inancından kaynaklanır. Mavi nazar boneuğu asmakla. bakan gözlerin dikkati kişinin vücudundan çok boncuğa yönelir ve özellikle mavi gözden gelebilecek enerji akımı nazar boneuğu tarafından yansıtılarak gücü kırılır. Bu tıp kı güneş ışınlarını yansıtmak veya çekmek amacıyla yaz mevsiminde beyaz. kış mevsiminde siyah renkli elbise giymeye benzer. Diğer parapsikolojik olaylarda olduğu gibi telekinezik hadiselerin de laboratuvarda denenmeyen. kendiliğinden meydana gelenleri vardır. Bunların en önemlisi. "tekinsiz olay" veya "poltergeist aktivitesi" adı verilen hadiselerdir. Poltergeist Almanca bir kelime olup "belalı. gürültücü, eşyaları sağa sola fırlatan ruh veya hortlak" anlamına gelir. Tekinsiz hadiselerin hemen hepsi gürültülü, patı rtılı , can sıkıcı ve baş ağrıtıcıdır. Cin veya ruhların istilası altında vuku bulan , yahut bir vellye ait mezarın üstüne yapıldığı zannıy la bazı binaları terketmeye sebep olan tekinsiz hadiselerden söz edilmektedir. Ancak parapsikoloji bu tür olayların cin veya ruhlardan kaynaklandığına inanmaz. Parapsikoloji. bu deneyimleri yaşayanla rın genelde olayın mahiyetini bilmediklerini ve bu tür hadiselerde kendilerinin de farkında olmadıkları psikokinetik enerjinin harekete geçtiğini ileri sürer. Psikokineziyi araştıranların kayda geçirdiği en önemli spantane psikokinezi hadisesi. 1967 yılında Almanya ' nın Bavyera eyaJetine bağlı Rosenheim şehrinde gerçekleşmiştir. Çok sayıda kişinin çalış tığı bir hukuk bürosunda ampullerin kendiliğinden patlaması, tabloların sallanması. büroda bulunan telefonların birden çalmaya başlaması gibi garip olaylar meydana gelmeye başlamış. büronun sahibi polise. elektrik mühendislerine, telefon uzmanlarına müracaat etmiş. fakat her türlü kontrole rağmen sonuç alınama mıştı. Bunun üzerine olay, Freiburg Üniversitesi'nden poltergeist · araştırmacı Hans Bender ve arkadaşları tarafından incelenmeye alınmış ve bütün bu hadiselerin orada görev yapan bir sekıreteri n etkisiyle m eydana geldiğ i tesbit edil m iş ti. Hans Bender'e göre sekıreter kendisinin de farkında olmadığı birtakım psikokinetik güçlere sahipti. Nitekim sekıreter bir süre tatile gönderilince olaylar sona kovanının Psikokinetik olaylar laboratuvar denemelerine tabi tutulmuştur. Duke Üniversitesi'nde gerçekleştirilen saat durdurma denemesi literatüre psikokinezi gücünün bir zaferi olarak kaydedilmiştir. Yine aynı üniversitede Rhine' nın gözetiminde gerçekleştirilen zar deneyinde de psikokinetik yeteneği bulunan bir kişi başa rılı olmuştur. Psikokinezi denemelerinin en meşhur ismi 1990'da ölen Leningradlı Nina Kulagina'dır. Kulagina üzerinde yapılan denemeler. onun psikokinetikyeteneğinin yanı sıra bazı ruhi yeteneklere de sahip bulunduğunu göstermiştir. Ayrıca psikokineziyi gerçekleştirme anında Kulagina'da fizi ksel değ i ş imierin olduğu gözlenmiştir. Bir denemede, dağınık vaziyetteki kibrit çöplerini psikokinetik güçle bir araya toplayarak kibrit kutusuna koymayı başarmış . bu esnada yaklaşık 1 kilogramlık bedensel kayba maruz kalmıştır. Onun beyin aktivitesini kaydeden cihazlar. kafasının arka kısmının ön kıs mına göre elli kat daha fazla voltaj ürettiğini göstermiştir. Kilo kaybıyla birlikte kalp atışlarının dakikada 240'a kadar ulaşması . vücut ısısının artması, soluma güçlüğünün baş göstermesi, ayrıca beyin dalgalarının ve kan şekerinin had safhaya ulaşması gibi fiziksel değişimierin gözlenmesi, psikokinetik gücün içsel bir ermiştir. Psikokinetik hadiselerin incelenmesinde diğer olağan üstü hadiselerde olduğu gibi parapsikologlar ve fizyologlar hadiselerin gerçek olup olmadığını. olayda bir kandırmacanın bulunup bulunmadığını tesbit etmeye büyük önem vermişlerdir. Mesela Kulagina'nın seanslar esnasında gizli mıknatıs veya ince teller kullanıp kullanmadığı defalarca araştırılmış. hatta Kulagina. ll. Dünya Savaşı 'nda Lening- 187 HARiKULADE rad savunması sırasında bir tank bölüolarak görev yaptığından, onun savaşta vücuduna saplanabilecek bir şarapnel parçasın ı mıknatıs gibi kullanıp kullanmad ı ğını öğrenmek için bütün vücudunun röntgenleri çekilmişti. Ne var ki Kulagina'yı gözlemleyen Batılı ve Rus araştırmacıların hiçbiri onun otantik bir telekinezi gücüne sahip olmadığını iddia edemedi. Kulagina, 1978-1984 yılla rı arasında Leningrad Mekanik ve Optik Enstitüsü'nde, Moskova'da Radyo Mühendisliği ve Elektronik Enstitüsü'nde incelemeye alındı. Amaç, onun bu kabiliyetini sağlayan muhtemel fiziksel mekanizınayı keşfetmekti. Fakat incelemeler sadece, Kulagina'nın elleri etrafında kuvvetli manyetik ve akustik alanların bulunduğu keşfiyle sonuçlandı. Bugün de parapsikologlar veya fızyologlar bu tür olayların psikokinetik o l duğunu söylemekle yetinmektedirler. Psikokinezinin nasıl meydana geldiği veya nasıl bir mekanizmaya sahip olduğu sorusuna henüz bir cevap bulunamamıştır. ğünde çavuş Psikofizyolojik Hadiseler. Parapsikolojinin bu türünü oluşturan mucizevi şifa hadiselerinde hastaya yapılan telkinin iyileşmeyi sağladığı öne sürüise de şifa verici kişinin hasta üzerinde psikokinetik tesir oluşturması da söz konusudur. Bu hükme varanlardan biri, bizzat parapsikolojinin kurucusu sayılan Joseph B. Rhine'dır. Rhine, İrlanda köylülerinin ineklerdeki siğilleri dua ile yok ettiklerini, inekIere ise telkin yapılamayacağını belirterek psikokinetik bir etkinin varlığından söz etmiştir. Bugün parapsikoloji çerçevesinde incelenen olağan üstü hadiseler, farklı isimlerle tarihin her döneminde insanoğlunun gündeminde yer almıştır. Şuurlu canlı kendisini "insan" olarak tanımladığı andan itibaren idrakini aşan şeylerin mevcudiyetini farketmiş ve bunları ilahi güçlere atfetmiştir. Harikulade olayları gerçekleştirenlerin her zaman başarı göstermeleri söz konusu olmadığı gibi çeşitli .din ve telakkilere bağlı bulunan bu kişile rin olayları gerçekleştirirken ilahi bir kaynakla irtibat halinde bulundukları da söylenemez. Bu bakımdan olağan üstü hadiseleri belirli bir dine veya kültüre hasretmek mümkün görünmemektedir. Mesela hayaletlerin, ruhların veya cinlerin tesiri altında bulunduğuna inanılan tekinsiz evlere işaret eden tabirler birçok kültürde mevcuttur. Filipinler'de bıçak sız ameliyatlar, Avrupa ve Güney Amerika'da Hz. Meryem vizyon olarak görüldü- 188 ğü için hiristiyan l arın hac merkezi haline gelen ve hem bedeni hem ruhi hastalı k lara şifa aranılan yerler (bunların en meş hurlarından biri, yılda yaklaşık 50.000'i hasta ve özürlü olmak üzere 3 milyon insanın ziyaret ettiği Fransa'daki Lourdes kasabasıdır), Riffıl şeyhlerinin icra ettikleri ve Asya'da birçok ülkede yaygın olan şiş batırma gösterileri, Hint fakirlerinin uçları çok keskin çiviler üzerinde acı duymadan yatması gibi birçok hadise, farklı din ve telakkilere mensup kişilere ait olaylara örnek gösterilebilir. BİBLİYOGRAFYA : Recep Doksat, "Parapsikoloji ve Paranormal Fenomenlerin Şuur Anlayışı Bakımından Önemi", Sinir Sistemi Fızyolojisi (haz. Ayhan Songar). İstanbul 1960, lll, 708-871; a.mlf., Tatbikatı ve Nazariyatt ile Hipnotizrna, İstanbul 1962, s. 235-247; H. Holzer. The Handbook of Parapsychology, Los Angeles 1972, s. 9-36, 54, 58-59; P. Krafchik, Parapsikoloji Dersleri (tre. Selman Gerçeksever ı. İstanbul 1985, s. 7-23, 28-38, 78 -87; A. S. Reber, The Penguin Dictionary ofPsychology, London 1985, s. 516-517, 761-762; J. De Vires, Do Mirades Exist, Edin burgh 1986; J. H. Rush, "Parapsychology: A Histarical Perspective", Foundations of Parapsychology(ed. H. L. Edge). London 1987, s. 9-44; G. K. Zollschan v.dğr., Exploring the Paranormal, New York 1989; R. S. Broughton, Parapsychology: The Controversial Science, New York 1991, s. 141-155, 216-219; P. Lemesurier, Nostradamus: Gelecek 50 Ytltn Kehanetleri (tre. Mehmet Harmancı), İstanbul 1996; Kerem Daksat, "Dini ve Mistik Yaşantıların Psikolojisi", Türkiye Günlüğü, sy. 45, İstanbul 1997, s. 2746. ALi KösE li! HARiM (('>!,_p<lf) İhya edilen arazinin L ve kamu mallarının hak sahipleri lehine hukuki koruma altına alınan çevresi anlamında İslam h ukuku terimi. _j Sözlükte harim "yasaklanan, korunan, dokunulmayan, mukaddes olan ve saygı duyulan şey" anlamına gelir. Bu manalara uygun olarak kadınlar için harim kelimesi kullanıldığı gibi bir evin haremlik denilen hanımiara mahsus iç kısmına ya da harem dairesine -özellikle Suriye ve Mı sır'da- harim adı verilmektedir. Terim olarak ise ihya edilen araziden , bu arazide yapılan tesisten ve kamu mallarından hak sahiplerinin gerektiği şekilde faydalanabilmesi maksadıyla bunların çevresinde o luşturulan ve hukuki korumaya alınan bölge ve müştemilat manasında kullanılır. Kökleri İslam öncesi döneme uzanan ve Hz. Peygamber zamanında ana hatlarıyla hukuki bir düzenlemeye tabi tutulan mevat araziyi ihya anlayışının tabii bir uzantısı olarak böyle bir arazide açılan bir kuyunun, akarsuyun, kanalın, dikilen ağacın, inşa edilen evin veya tarı ma elverişli hale getirilen arazinin çevresinde bunlardan tam olarak faydalanmaya imkan veren bir alanın bulunması zarureti ortaya çıkmış ve bu amaçla çevredeki belli bir alan, sahibinin mülkü gibi telakki ediierek başkalarının müdahale ve kullanımına kapatılmıştır. Aynı şekil de nehir, köy, yol gibi kamuya ait malların çevresindeki belli bir alan da mevat arazi statüsünden çıkarılarak başkaları nın tasarrufuna karşı hukuken koruma altına alınmış ve umumun istifadesine açık tutulmak istenmiştir. Böyle bir ihtiyaç ve anlayışın sonucu olarak görünürde mevat araziyi ihya eden lehine, esasın da ise ihya edilen gayri menkule bağlı bir hak şeklinde tezahür eden harim kavram ve uygulaması hem Hz. Peygamber'in sözlü ve fiili düzenlemelerine konu olmuş, hem de ilk dönemden itibaren fıkıh literatürüne teori ve uygulama yönüyle aksetmeye başlamıştır (İbn Zencuye, II, 653659). Harimin başkaları tarafından kullanılması veya ihya edilmesinin caiz olmadığında fakihler ittifak halinde olmakla birlikte hangi tür ihya ve tesise harim gerektiği ve bunun ölçüsünün ne olduğu konusunda aralarında görüş ayrılığı vardır. Bu sebeple fıkıh literatürünün özellikle mevat arazinin ihyası bölümlerinde kuyu ve pınarların, su kanallarının, ev ve tarım arazilerinin ve benzerlerinin harimiyle ilgili ayrıntılı bilgilere rastlanır. Mevat arazide açılan kuyunun harimi konusunda farklı ölçülerden söz eden hadislerin varlığı yanında fakihlerin de bu konuda birbirinden oldukça farklı görüş ler ileri sürmeleri bir yönüyle kuyuların kullanım amacı, eski veya yeni oluşu, genişlik ve derinliği, toprağın su tutma özelliği gibi hususların göz önünde bulundurulmasıyla, bir yönüyle de bölgeler arası örf ve teamül farklılığıyla açıklanabilir. Fakihler, insan ve hayvanların su içmesi amacıyla açılan kuyularla ziraat amaçlı kuyular arasında, hatta eskiden beri var olan kuyularla yeni açılan kuyular arasın da genelde ayırım yaparlar. Hanefıler, "Bir kimse kuyu kazdığında çevresindeki 40 arşınlık (zirau'l- ye d) alan hayvanlarının ayak basması için ona ait olur" (İbn Mace, "Rühün", 22; Dariml, "Büyü<", 82) mealindeki hadisi esas alır ve hayvan sulama amaçlı kuyuların hariminden söz ettiği anlaşılan bu hadisi mevat arazide açı-
© Copyright 2024 Paperzz