PLATO Mimari Restorasyon Programı Diyarbakır-Mardin

PLATO Mimari Restorasyon Programı Diyarbakır-Mardin-Midyat- Dara-Nusaybin-Hasankeyf Gezisi
Bu sene mezun olacak ikinci sınıf öğrencilerimle birlikte bir gezi yapmayı düşünüyor, ama onların
ufuklarını hem teknik-mimari hem de sosyo-kültürel anlamda genişletecek bir yer olmasını
amaçlıyordum. 2005 yılında ilk defa İTÜ Taşkışla 1969 Mezunları gezisiyle gördüğüm, 2009 yazında 45
gün “Mardin Unesco’ya Doğru” projesi kapsamında çalıştığım Mardin şehrinin bu amaç için en uygun
yerlerden biri olduğuna karar verdim. Düşüncemi çocuklarla paylaştım, onlar da büyük bir çoşku ile
kabul ettiler. Sonra biletlerimizi aldık, kalacak yerimizi ayarladık ve 13 Nisan 2014 Pazar günü 14.20
civarında Diyarbakır Havalimanı’na indik. Diyarbakır-Mardin arası 95 km olduğu için tarihi 11500 yıl
öncesine uzanan, 5.5 km uzunluğundaki surları, Hevsel Bahçeleri, on gözlü köprüsü, bazalt taşından iç
avlulu evleriyle Roma Dönemi’nin Amida Şehri’ni yani Diyarbakır’ı da görelim istedim. Gezimizin
devamını fotoğralarla görelim :
13.04.2014
Diyarbakır’da ilk durağımız İç Kale oldu, çevreyi daha iyi görebilmek için seğirdime çıktık hep birlikte….
Bol bol fotoğraf çektik...
Tabi her çıkışın bir de inişi vardır 
Diyarbakır’da biraz dolaştıktan sonra ilk molamız Surp Giragos Ermeni Kilisesi karşısında yer alan ve
kafeterya olarak hizmet veren geleneksel bir diyarbakır evi : Esma Ocak Evi, avluda çay içerek sohbet edenler
ise mimari restorasyon öğrencilerimiz....
Mar Petyun Keldani Kilisesi avlusunda fotoğraf çekerek yapıyı belgeleyen öğrencilerimiz........
Antik sürtün kaideleri boy eşitlemeye de yarıyormuş..
Mar Toma Katedrali’nden camiye dönüştürülmüş olan Diyarbakır Ulucamii’nde vaktiyle islam dininin dört
mezhebi birlikte ibadet etmekteymiş. Bugün sadece iki mezheb ayrı kanatlarda ibadet etmektedir.
Öğrencilerimizden biri, Umur (evet şu Robert Doisneau fotoğraflarını andıran pozu veren çocuk), avluda bir
arkadaşını arıyor galiba, birazdan Mardin Kapı’ya surlara doğru gideceğiz.....
Ve işte Mardin Kapı yakınındaki Keçi Burcu’ndan eşsiz güzellikteki Hevsel Bahçeleri, 7500-8000 yıldan bu yana
tarım yapılanbu bahçeler şehirle Dicle arasında bir vaha gibi yer almakta...
İşte Keçi Burcu’ndan bahçeleri incelemiş ve aşağı inmeden önce bana bir poz vermiş olan öğrencilerim.....
Ben Nisan ayını, İstanbul, Boğaz ve erguvanlarla özdeşleştirirdim, ama sadece İstanbul’da güzel
olmuyormuş....ve arka fonda bize el sallayan çocuklar......
14.04.2014
Nihayet Mardin’de, Deyrulzafaran Manastırı’nın önündeyiz...
Manastırı gezdikten sonra avluda bir hatıra fotoğrafı çektirmeden ayrılmayalım dedik.................
İşte artık kapıdayız, buradan Kasımiye Medresesi’ne hareket ediyoruz........
Taş bozulmaları hakkında Esra Hoca’dan bilgi alırken Gülten Dursun ve Asiye Alioğlu görülmekte....
Bir sonraki durağımız Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi oldu.......
Gezmeye önce avludan başladık………………..
Atölyelerle devam ettik gezmeye.........
Hocalardan bilgi aldık ......
Ve eşsiz manzaralı terastan çevreyi fotoğrafladık....
Pardon.., sadece çevreyi değil, birbirimizi de................
Grup fotoğrafımızla üniversite gezimizi sonlandırdık…....
Daha sonra Mardin Müzesi’ni gezdik.....(Kızıltepe Girdella Höyüğü, M.Ö. 9. yy Asurlulara ait tanrı ve tanrıça
heykelleri).
Müzede kendimize sikke basmayı da ihmal etmedik..
Daha sonra laboratuarda Sevim Hanım’dan bilgi aldık........
Atölyeyi ve kullanılan aletleri inceledik.....en çok ilgimizi çekenlerden biri bir eski bavul içinde müzeye hibe
edilmiş eski mektuplar, belgeler, tekgraflar oldu. İncelense herhalde bir roman çıkarılabilecek belgeleri
orada bırakarak tekrar Mardin Sokaklarına çıktık...
40 Şehitler Kilisesi’ne gittik…
40 Şehitler Kilisesi’nin ardından Zinciriye’de günü sonlandırırken artık iyice yorulmuştuk............................
Yediğimiz içtiğimiz bize kalsın diyeceğim ama sizin de eğer bir gün Mardin’e yolunuz düşürse bizim gibi
eskişehirdeki Rıdo’da bir kebab yemeden sakın dönmeyin....
Tabi kebab üzerine Şehidiye Camii’nin üzerindeki çay bahçesinde Mezapotamya Ovası’na doğru kakuleli ortaşekerliyi de ihmal etmeyin.........
15.04.2014
Salı sabahı ilk durağımız olan Dara Antik Kenti’nde, sütunlu cadde ve şehir surlarının güney kapısından geriye
kalanlar görülmektedir.
Şehre giren nehrin içinden aktığı, sur duvarları üzerindeki tonozlu geçit......
Bugünkü köy eski kentin üzerine, eski kentin taşları kullanılarak yapılmış, bir evin bahçe duvarındaki bir taş
Roma dönemi’nde bir başka evin duvarının bir parçasıydı diye düşünmek insanı gerçekten heyecanlandırıyor....
Ve işte Dara’daki sempatik ve misafirperver rehberimiz Gülbahar.....
Ve uzun bir yolu yürüyerek kentin kuzey kapısına ulaşmayı da başardık, tabi hemen fotoğraf çektik, en sağda
Esra Hoca’nın yanındakiler mi kim ? Rehberimiz Gülbahar ve arkadaşı Ayşegül......
Tabi Roma tonozunun içinde selfie çekmeyi de ihmal etmedik.....
Şimdi huzur içindeki Dara’yı uzun uykusunda bırakıp tekrar yola düşme vakti geldi, Nusaybin’e gidiyoruz...
Nusaybin’deki Mor Yakup Kilisesi’nin tarihi M.S. 3. yy’a kadar uzanıyor, ve dünyanın ilk üniversitesinin şu an
önünde fotoğraf çektirdiğimiz bu binada olduğunu biliyor muydunuz?Bugün üniversite yapılarından sadece
arkamızda görülen Mor Yakup Kilisesi ayakta kalmış ve Nusaybin’de sadece tek bir süryani aile yaşamakta, aile
bu kilisenin bakımından da sorumlu..............(Bu arada biz öğrendik de size de açıklayalım Mor, Süryanice Aziz
demek, renk olan mor ile alakalı değil).
Öğle yemeği molası da geldi.... Nusaybin-Midyat Yolu üzerindeki Beyaz Su’dayız.....
Ayaklarımız da sıcaktan şişmişti, suya sokup rahatladık 
Sohbet ettik....
Dinlendik.............
Yemek siparişimizi verdik......
Özendirmek istemezdik ama balıklar harikaydı, paylaşmadan yapamadık 
Hasankeyf yolunda Soner dışında uyumayanımız yoktu ...
Ve Hasankeyf..... büyülendik.... buranın 50 sene ömrü olan bir baraj uğruna sular altında kalacağına
inanabiliyor musunuz?...........
Bol bol fotoğraf çektik..................
Grup fotoğrafını da ihmal etmedik...................
Günümüzün son durağı Midyat oldu................
Renklerin ve mimarinin eşsiz güzelliği karşısında hayranlığımızı saklayamadık......
Hafif ıslansak ve üşüsek de hatıra fotoğraflarımızı ihmal etmedik
Hep birlikte objektife gülümsedik...........
16.04.2014
Mardin’deki son sabahımızı eski şehrin sokaklarını keşfe ayırdık. Şehrin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne
girmesi için aday gösterilen Latifiye ve Cumhuriyet Mahalleleri’nde bir tura çıktık. Mardin Belediyesi’nde
görevli kadrolu karakaçan arkadaşlardan birkaçıyla turumuz sırasında tanıştık, bir tanesini sizlerle de
paylaşalım istedik............
Merdivenler indik, yokuşlar çıktık, kendimizi Murathan Mungan hikayeleriyle tanıştığımız büyülü Mardin
sokaklarına bıraktık......
Her köşe ayrı bir sürpriz saklıyordu ardında.......
Ve her kapı arkasında kadim bir sır................
Ulucami minaresinden aşağı doğru inen sokakta, köşedeki dükkandan gelen neşeli türkünün etkisiyle
gülümsedik....
Ve bir abbaranın içinden geçerken şehrin sırlarının hafifçe kulağımıza fısıldandığını işittik. Sizler de duyuyor
musunuz? Duyamadınız mı? O zaman daha dikkatle dinleyin..........................
16.04.2014 Çarşamba saat 17.00 civarı uçağımız İstanbul’a indiğinde, yaptığımız geziden,
öğrendiklerimizden, öğrettiklerimizden ve paylaşımlarımızdan mutluyduk. Gelecek yıllarda tekrar yeni
ve öğretici geziler yapabilmek umuduyla..............
Mimari Restorasyon Program Başkanı
Mine Esmer.