Nuyan Yiğit GAZETECİLİKTE BİR ÖMÜR İstanbul, 2014 Tarihçi Kitabevi Yayınları • 69 Genel Yayın Yönetmeni Necip Azakoğlu Editör Eylül Duru Kapak Fotoğrafı İsmet Paşa ilk Karadeniz gezisinde, Nuyan Yiğit’e mulakat veriyor. Kapak ve sayfa tasarımı Çağlar Yalçın Birinci baskı: Ekim 2014, İstanbul Boyutlar: 13,5 x 21 cm Sayfa sayısı: 344 ISBN: 978-605-4534-61-6 Baskı ve cilt Kitap Matbaacılık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. Davutpaşa Caddesi No: 123 Kat: 1 Topkapı ZEYTİNBURNU-İSTANBUL +90 (212) 482 99 10 Sertifika no: 16053 © Yayın hakları Tarihçi Kitabevi’ne aittir. Bu eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. Moda Caddesi No: 104/A Moda/Kadıköy-İSTANBUL Tel: 0216 418 68 86 GSM: 0530 370 74 11 www.tarihcikitabevi.com İÇİNDEKİLER Babıâli Masalları / 11 Babıâli’ye Özlem / 13 Başlarken / 15 Tasavvuf / 24 İzlerimiz / 27 Okuldan Sonra / 29 Cumhuriyet Yılları / 34 Bir Kravatın Azizliği / 38 Muvaffakiyet / 53 Zoraki Yalanlar / 56 Kâğıt Şeytandır / 58 Beyaz Kalan Sütunlar / 79 Demokrasi / 82 Seçimler / 85 Time Life / 87 Son Adam / 95 Amerika’ya Doğru / 100 Güzellik Müsabakası / 102 Babamın Ölümü / 106 Gafın En Büyüğü / 109 Amerika’ya Gidiş / 114 Kennedy / 117 Seçim Gecesi / 121 Birleşmiş Milletler / 124 Bir Davet / 126 Bir Tanış / 128 Mahalli Gazete’de Staj / 133 İkinci Gazete / 138 Yassıada / 144 Menderes / 147 Ulus Gazetesi / 152 Hürriyet’e Geçiş / 154 Haber Ajansı / 156 Ceplerinizi Boşaltın / 160 Yurtdışı Gezileri / 162 Kıbrıs / 164 Türk Basın Enstitüsü / 168 Habeş Kahvesi / 173 Londra’ya Gidiş / 178 Kraliçenin Ziyareti / 181 Günaydın Gazetesi / 197 Syndication / 199 Çile Çektiren Görevler / 203 Hürriyet ve Yenilikler / 216 İngiltere’de Hayat / 219 İki Ölüm / 224 Kissinger Cento Toplantısı / 228 Şaşırdığım Olaylar / 231 Türkiye’de Acı Günler / 235 1980 İhtilali / 237 Savaşlar / 239 Benim Üç Büyüğüm / 249 Hürriyet’teki Değişim / 251 Papa Suikasti / 253 Diana’nın Düğünü / 258 Sinema / 263 Bond’lar / 266 Öteki Bond / 268 Hastalar / 270 Kim Bilir?... / 273 Basındaki Büyüme / 282 Gazeteciliğimin Bitişi / 296 Radyo Dinleme / 300 Keçiören Evlerinde Yaşam / 303 İlişkiler / 310 Diğer Dostlar / 312 Bayramlar / 313 Fotoğraflar / 327 Babıâli Masalları Sevgili Nuyan Yiğit’in anıları beni 65 yıl geriye götürdü. Tatlı bir burukluk ve hüzünlü bir özlemle okudum o anıları. Gazeteciliğe başladığım yıllardaki dostlarımı buldum orada. Ne yazık ki onların hiçbiri aramızda değil. Basın tarihinin karanlık yaprakları arasında yok olup gittiler. Birçoğunun adı bile kalmadı. Genç kuşaklar onların hiçbirini tanımıyor. Oysa onlar bir tarih yazdılar. Gazeteciliğin 50’li, 60’lı, 70’li yıllardaki tarihini. İlginç bir dönemi hep birlikte yaşadık. İletişim teknolojisi gelişiyor; haber alma, haber iletme ve baskı tekniklerinde çok önemli adımlar atılıyordu. İletişim çağına girmiştik. O teknik gelişmeyle birlikte basın büyük kapitali gerektiriyor, eski yöneticiler yok oluyor, yeni türediler ortaya çıkıyor ve tüm dünya sosyal ilişkilerde yeni bir döneme geçiyordu. Patronlar artık matbaalarda bizimle birlikte yaşayan, sorunlarımıza ortak olan patronlar değil, holding ağalarıydı. Çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki ağabey-kardeş ya da baba-oğul ilişkilerinin yerini katı ve soğuk ilişkiler almıştı. Özgürlükler günden güne daraltılıyordu. Artık globalleşmenin kuralları geçerliydi. 11 Hükümet yöneticilerinin holdinglerle ilişkileri medyada yeni bir baskı düzeni yarattı. Holding patronu vurgun piyasasındaki payını artırmak için yöneticilerin emrine girdi. Medya böylece büyük bir bunalıma düştü. Eski sıcak ilişkiler artık bir daha ulaşılamayacak bir masal oldu. Nuyan Yiğit’in yazılarını o tatlı günlerden bir anı olarak okudum. Genç kuşakların bu anılardan öğreneceği çok şeyler var. İletişim fakültelerinde okuyan gençlere Nuyan’ın kitabını içtenlikle öneririm. Anılar onlara masal gibi gelecek... Hıfzı Topuz 12 Babıâli’ye Özlem Bu kitabımı torunum Mağcan Yiğit’e ithaf ediyorum. Mağcan, hayat maratonunun start çizgisini henüz geçti. Daha 1 yaşında. Ben ise 86 yaşımın son günlerinde hayat maratonunun bitiş çizgisine yaklaşıyorum. Aklının erdiği, söylenenleri belleğinde tutabileceği yaştaki Mağcan ile “Ru Be Ru” yani yüz yüze konuşup yaşadıklarımı, görüp duyduklarımı anlatmak isterdim. Ancak böyle bir durumun gerçekleşmesi uzak bir ihtimal... Bu nedenle yaşamöykümü süsleyen “1anılarımı kaleme aldım. Mağcan okumayı öğrendiğinde benim yazdıklarımı da okuyup öğrenecek. Bu kitap vefakâr eşim Fatoş’un desteği ve teşviğiyle yazıldı. Daha önceki kitabımda olduğu gibi ne zaman takılsam, kızım İpek ve oğlum İbrahim Süreyya hızır gibi yardımıma koştular. Gelinim Galiya, her yorulduğum anda bana istisnasız moral verip enerji depoladı. 13 Uzun yıllar bıkmadan, usanmadan bana sekreterlik yapmış olan Huri Gün Hanım’a da gerçekten teşekkür borçluyum. Kitabın içeriğinde, kaydettiğim olayları başka açılardan izlemiş okuyucularıma ters düşmeyi asla istemem. Deyim yerindeyse, ben elmanın yarısını gösteriyorum. Elbette öteki yarısı da olacaktır elmanın. O yarının resmini de başka kalemler gösterecektir. Ben bu kitabı üç kıta ve bir okyanus geçişinde yazdım. Benden önce pek çok Babıâli anı kitabı yazılmıştır. Benden sonra da yazanlar çıkacaktır. Bu da benimki… 14 Kissinger Cento Toplantısı NATO teşkilatının en üst kurulu Bakanlar Konseyi’dir. NATO ülkelerinin dışişleri bakanları gerekli gördüğü hallerde üye ülkelerin birinde toplanır. Bazen hükümet veya devlet başkanlarının toplantısına da dönüşür. Londra’da muhabirlik yaptığım yıllarda, NATO’nun devlet, hükümet ve dışişleri bakanları düzeyindeki toplantılarını görevim gereği izledim. Demirel, Ecevit ve daha ziyade Dışişleri Bakanı olarak İhsan Sabri Çağlayangil’in katıldıkları toplantılardı. NATO’nun benzeri, Türkiye’yi yakından ilgilendiren başka bir güvenlik teşkilatı daha vardı. O da merkezi Ankara’da bulunan CENTO idi. 1955’te Bağdat Paktı olarak ortaya çıkan bu teşkilatın ömrü 1979’a kadar sürecekti. 1976 yılının Mayıs ayında, CENTO Genel Sekreteri Ümit Haluk Bayülken’in de katılımıyla bir Bakanlar Konseyi toplantısı Londra’da yapılıyordu. Bu toplantılar “gizli” oturumlar halinde cereyan ederdi. Toplantılar bitince bir resepsiyon verilir ve toplantı kararı bir bildiri ile açıklanırdı. Genellikle bu bildiriler suya sabuna dokunmayan cümlelerden oluşurdu. Bildirinin basına verilişi, resepsiyon sırasında olurdu. 228 Resepsiyonda üst düzey protokol uygulanır ve dünyanın ünlü haber ajansları, büyük ülkelerin bir numaralı gazete ve siyasi dergilerinin temsilcileri davet edilirdi. Türk Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, bu tür toplantılara Türk gazetecilerinin çağrılmayışından rahatsız olmuş ve onların da mutlaka dahil edilmesi talebinde bulunmuştu o yıl. O gece özel bir ulak ile bana bir davetiye geldi. Ertesi gün, Pall Mall’da verilecek CENTO resepsiyonuna eşimle birlikte davet ediliyordum. Davet günü eşim Fatoş ile birlikte kalkıp gittik. Davetlileri daha bir ay önce Dışişleri Bakanı olan Anthony Crosland karşılıyordu. Biz de el sıkıp girdik. Çağlayangil bizi gözlüyormuş olacak ki, hemen bize doğru geldi, “Sizi tanıştırayım,” diyerek ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in yanına götürdü. Kissinger’in etrafında kadınlı erkekli bir halka oluşmuştu. Çağlayangil Fransızca Henry Kissinger’e, “Cher collegue” diye hitap ederek “Size Türk gazetecilerini tanıtayım,” dedi. Kısa boylu, tıknaz, sesi gibi gözlüklerinin çerçevesi de kalın olan Kissinger elimizi sıktı, memnun oldum derken eşim Fatoş birden “Nancy nerede?” diye soruverdi Kissinger’e. Kissinger, New York Valisi Nelson Rockefeller’in sekreteri Nancy ile iki yıl önce evlenmişti. Nancy çok uzun boylu bir kızdı. Üstelik yüksek topuklu ayakkabılar giyer ve herkesten uzun olurdu. Henry Kissinger ile evlendiğinde, bir sosyal medya mensubu, “Hayatınızda ne değişti evlendikten sonra?” sorusuna, “Ayakkabılarımın topukları yok oldu,” diye yanıt vermişti. 229 Eşim Fatoş’un sorusuna Kissinger, “Gelemedi, New York’ta kaldı,” deyince, Fatoş “Getirmedim deseniz daha gerçekçi olmaz mı?” diye Kissinger’ın üstüne gitmeye başladı. Ünlü diplomat “Ben de gel dedim ama işim var diye reddetti,” derken, Fatoş “Bir de Türk erkeklerine eşlerini hareme kapatırlar dersiniz. Şimdi magazin basını Nancy ile Henry’nin arası mı açık diye yazarsa ne olacak?” deyince Çağlayangil’den bir kahkaha yükseldi. Kissinger bocalıyordu Fatoş’un soruları karşısında. Çağlayangil, hemen Kissinger’in koluna girdi. “Gel seni kurtarayım, Türk hanımlarla baş edilmez,” diyerek çekip götürdü. O hafta İngiliz gazete ve magazinlerinde bu konuyu aradım, ama bulamadım. Galiba resepsiyonlara basının alınmayış nedenlerinden biri de bu olacak zahir. 230
© Copyright 2024 Paperzz