azınlıkça ΤΕΥΧΟΣ 75 ΑΠΡΙΛΙΟΣ 2013 ΤΙΜΗ 3€ BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ w w w . a z i n l i k c a . n e t ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ SAYI 75 NİSAN 2013 FİYATI 3€ 75 Selanik’teki Yeni Camii’de 90 yıl sonra namaz kılındı Μιλώντας για το όνειρο των Βουλγάρων για τη Θράκη… Η ενότητα και η ομοψυχία της μειονότητας SELANİK’TEKİ ALACA İMARET CAMİİ’Nİ BAYRAM NAMAZI İÇİN TAHSİS EDECEĞİM twitter: @azinlikca Azınlıkça 75’i dijital ortamda okumak için cep telefonunuza barkodu okutun: Azınlıkça 1 AZINLIKÇA BU AY Azınlıkça75 BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ NİSAN 2013 YIL: 10 SAYI: 75 Azınlıkça Online www.azinlikca.net Twitter: @azinlikca ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ ΑΠΡΙΛΙΟΣ 2013 ΕΤΟΣ: 10 NO:75 SAHİBİ-SORUMLUSU ΙΔΙΟΚΤΗΤΗΣ-ΕΚΔΟΤΗΣΔΙΕΥΘΥΝΤΗΣ EVREN DEDE GENEL KOORDİNATÖR ΓΕΝΙΚΟΣ ΣΥΝΤΟΝΙΣΤΗΣ AYDIN BOSTANCI YAYIN YÖNETMENİ ΣΥΜΒΟΥΛΟΣ ΕΚΔΟΣΗΣ İBRAM ONSUNOĞLU Evren Dede Aydın Bostancı Afrika ve Asya kökenli kaçak göçmenlerin Avrupa’ya geçmesine yardımcı olan, onları Avrupa’ya taşıyan kişiler Yunanistan’da “esir tacirleri” diye adlandırılıyor. Yanlış bir adlandırma. Gerçek esir tacirleri, o çaresiz göçmenleri, bir parça ekmek karşılığında, sigortasız ve sefil koşullar altında çalıştıran ve bu sayede zenginleşen işverenler. Mora’nın Manolada bölgesinde çilek tarlalarında göçmen işçileri esir gibi çalıştıran büyük üreticiler gibi. Birlik-beraberlik demişken, toplantılarda, resepsiyonlarda, kenarda köşede, orada burada, hatta dini törenlerde bile yan yana olduğunuz herkes birbirini çekiştiriyor. Kimini azınlığa ait falan kurumu şahsi çıkarları için kullanmakla, kimini özel hayatıyla, kimini azınlığı üç-beş kuruş uğruna çoğunluğa satmakla, kimini siyasi duruşuyla, kimini falan partiye su taşımakla, kimini yazdıklarıyla, kimini söyledikleriyle çekiştiriyorsunuz. Ve biliyorum, herkes birbirini çekiştirirken, siz de zevkle çekiştiriyorsunuz, o biçim hoşunuza gidiyor... Selanik’teki öğrencilik yıllarımda ilk defa olarak ziyaret ettiğim Yeni Camii veya bir başka adıyla “Hamidiye Camii” o zamana kadar hiç görmediğim bir mimari üslup ile karşıma çıkmıştı. Caminin Hz. Süleyman mührü ile süslü saat kuleleri, ana giriş kapısı ve caminin mermer motifleri bana klasik Osmanlı cami mimarisinin dışında yapının eklektik bir üslupla inşa edildiğini gösteriyordu. Milliyetçi İğnelemer Azınlığın birlik-beraberliği Selanik Yeni Camii’nde namaz ? İNTERNET SORUMLUSU FATİH NAZİFOĞLU BU SAYIDA YAZARLAR Aydın Bostancı Dimostenis Yağcıoğlu Evren Dede Γιώργος Δούδος Herkül Millas İbram Onsunoğlu ADRES Anemonis 12 69100 Komotini - Greece e-mail: [email protected] Tel: +30 6944749374 Fax: +30 25310 63345 ΕΤΗΣΙΕΣ ΣΥΝΔΡΟΜΕΣ Ιδιώτες. : 36 € Τραπεζες, Οργανισμοί: 98 € Ν.Π.Δ.Δ, Α.Ε: 98 € Δήμοι: 98 € Euro Κοινότητες: 72 € 2 İbram Onsunoğlu Azınlıkça İçindekiler 4 5 6 8 10 12 13 16 18 21 22 23 24 28 30 35 39 Bulgarların Trakya hayali demişken... Evren Dede Μιλώντας για το όνειρο των Βουλγάρων για τη Θράκη… Εβρέν Δεδέ Selanik Yeni Camii’nde namaz Aydın Bostancı Milliyetçi İğnelemeler İbram Onsunoğlu “Beğenmiyorsan Git” veya “Ya Sev ya Terk Et” Dimostenis Yağcıoğlu Vatandaş Olma Hasreti Herkül Millas Batı Trakya’da ne görüyoruz? Herkül Millas Ο ΝΕΟΣ ΜΗΤΡΟΠΟΛΙΤΗΣ ΜΑΡΩΝΕΙΑΣ ΚΑΙ ΚΟΜΟΤΗΝΗΣ Γιώργος Δούδος Atina’daki yabancı büyükelçiler Yunanistan hakkında ne düşünüyor? TÜRK HALKINA DAYANIŞMA VE DESTEĞİMİZİ İLETİYORUZ Azınlığın birlik-beraberliği Evren Dede Η ενότητα και η ομοψυχία της μειονότητας Εβρέν Δεδέ Batı Trakya’da servet değerinde kaya gazı rezervleri mi var? Savvidis, Drama’daki kayak merkeziyle ilgileniyor Yunanistan’da hangi ülke hangi sektöre yatırım yapıyor? Selanik’teki Yeni Camii’de 90 yıl sonra öğle namazı kılındı Butaris: “Selanik’teki Alaca İmaret Camii’ni Bayram Namazı için tahsis edeceğim.” AZINLIKÇA - BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ - ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ www.azinlikca.net Onun gibi 10 tane belediye başkanı daha lazım Yorgo Kırbaki onu şöyle anlatmıştı: “O, 71 yaşında bir delikanlı. Yüzündeki derin izlerden her birinin ayrı öyküsü, ellerinde çizilmiş onca dövmeden her birinin ayrı hatırası var. Kanatlı at (Pegasus), ejderha, kertenkele, kartal... Kulağında küpesi, spor kıyafetle dolaşır. Filtresiz Camel marka cigara içer, arabası Alfa Romeo’yu da hızlı sürer. Davullu zurnalı Yunan türkülerini de, Mozart’ı, Bach’ı da dinler zamanına göre. En sevdiği şarkı aykırı müzisyen Lou Reed’in söylediği ‘Walk On Wild Side’ yani doğru yolda ilerle... O, çok zengin bir adam. İş hayatında çok başarılı... O, zengin olduğu kadar mütevazı biri. Öyle lüks pahalı mekanlarda boy göstermez. Dostlarıyla salaş yerlerde eğlenir hep. Yaşadığı şehirde onu herkes tanır. Daha birkaç gün önce yolda yürürken motosikleti biri, “Yaşa bre berduş” deyiverdi kendisine. Gülüp geçti! O, çok hızlı yaşadı. Çok şey gördü geçirdi. 20 yaşında iken “Almazsam ölürüm” diyerek evlendiği eşi Athina’dan uzun yıllar sonra boşandı. Bir süre gezdi tozdu sonra yine barıştı. Ne var ki çiftin ikinci baharı uzun sürmedi. Kansere yenildi Athina. Eşinin, “Beni toprağa gömmeyin, yakın, küllerimi dört bir yana savurun” vasiyetini Yunanistan’da yerine getiremedi. Neymiş? Kilise “Olmaz!” demiş. O da evine çağırdığı bir papaza okuttu eşini, sonra Bulgaristan’a götürüp yaktırdı. İflah olmaz bir alkolikti. Sarhoş dolaşırdı yollarda ve eve döndüğünde yığılıp kalırdı. Günün birinde tak demiş olsa gerek canına, “İçimi temizleyeceğim” deyip ABD’ye gitti. Aylar sonra da tertemiz döndü. Yıllardır tertemiz. O, çok sevdiği şehri Selanik ile ilgilenmeye başladı 13 yıl önce. Aşırı milliyetçilerin hop oturup hop kalkmasına ve topyekün üzerine yürümesine aldırmadan...” Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris, Dinişleri Bakanlığı’nın da onayını alarak, şehrin müze olarak kullanılan Yeni Camii’ni Gümülcine’den gelen Medrese öğrencilerinin öğle namazını kılmaları için tahsis etti geçtiğimiz ay. Bu hareketiyle Müslümanların gönüllerini fethetti Butaris... Şimdi de Alaca İmaret Camii’ni Ramazan Bayram Namazı için Müslümanlara tahsis edeceğini söylüyor. Kulağında küpesi, spor kıyafetle dolaşır kentin sokaklarında Butaris. Filtresiz Camel marka cigara içer, arabası Alfa Romeo’yu da hızlı sürer... Keşke onun gibi 10 belediye başkanı daha olsa Yunanistan’da; korkularından arınmış. * Bu ay dergi tasarımımızda ufak tefek değişikliklere gittik. Umarız beğenirsiniz. İyi okumalar... editör Azınlıkça 3 Vitrin Evren Dede [email protected] Bulgarların Trakya hayali demişken... Geçen hafta Yunanistan ile Bulgaristan arasında ‘Batı Trakya’ nedeniyle cereyan eden mini krizden haberdar olunca, ister istemez hatırladık geçmişi. Balkanlar’ın makûs talihidir bu: İrredantizm. Peki, nedir irredantizm? Zamanında kaybedilen toprakları geri istemek, yurtdışında kalmış bir toprak parçasını (toprağın büyüklüğü, ülkeden ülkeye değişir), zamanı gelince, tekrar anayurdun sınırları içine almak düşüncesi, hayali veya ülküsü... Geçen hafta Yunanistan ile Bulgaristan arasında yaşanan kriz işte bununla alakalı, bir ülkenin, bir başka ülkenin topraklarını kendi toprağı olarak görmesiyle. İsterseniz, olay nasıl cereyan etti, biraz açalım. Önümüzdeki Temmuz ayında, Bulgaristan Hava Kuvvetleri’nin inisiyatifiyle, ABD, Yunanistan ve Romanya’nın da katılacağı, ortak ‘Thracian Star’ hava tatbikatı yapılacak. Bulgaristan’ın Graf Ignatevo üssünde gerçekleştirilmesi planlanan bu hava tatbikatına katılacak ülkelerin askeri yetkilileri, geçen hafta, koordinasyonun sağlanması amacıyla Sofya’da ilk toplantılarını gerçekleştirdiler. Toplantıda dört ülkenin askerî kurmayları tatbikat konusunu görüşürken, Yunan kurmaylar, tarihî unsurlara atıfta bulunan Bulgar tarafının kökenlerinin Traklardan geldiğini ve tarihî Bulgaristan haritasında Yunanistan’a ait Trakya topraklarına (Batı Trakya’ya) yer verdiklerini fark eder. İş bununla da kalmaz; Yunan tarafı, tarihî Bulgar haritasında, antik Makedonya’nın da Yunanistan’ın geri kalan bölümünden sınırlarla ayrılarak çizildiğini görür. Tabii, konu derhal Yunanistan Milli Savunma Bakanı Panos Panayotopoulos’a bildirilir; Panayotopoulos derhal Yunan Hava Kuvvetleri Komutanı Evangelos Tournas’a talimat verir; Komutan Tournas da 12 Nisan’da Bulgar Hava Kuvvetleri Komutanı Constantin Popov’a söz konusu haritadan duyulan 4 Azınlıkça rahatsızlığı dile getirdiği bir şikâyet mektubu gönderir ve ekler: “Bahse konu verileriniz asılsızdır; üstelik, yaptığınız tarihî atfın, düzenleyeceğimiz ortak hava tatbikatının hedefiyle hiçbir ilişkisi yoktur ve son tahlilde Yunan Hava Kuvvetleri olarak tatbikata katılabilmemiz için bahse konu haritanızın operasyondan kaldırılması şarttır.” Bu mektubun hemen ardından, 15 Nisan’da, Bulgar komutan, Yunan mevkidaşına mektupla cevap verir. 12 Nisan tarihli mektup için teşekkürlerini aktaran Popov, Yunanistan’ın tatbikata katılmasının önemine vurgu yapar ve ekler: “Yunan tezlerinin tatmin edilmesi için tarihî haritada düzeltmeler yapılmıştır.” Balkanlar’ın makûs talihidir bu işte! Balkan toprakları üzerine kurulmuş onca devlet, geçmişin hayaliyle yaşar, ‘vaat edilmiş toprak’ olarak algıladığı, komşu ülkedeki toprakları tekrar anayurt sınırları içine alma ülküsünü, öyle eskisi gibi alenen dışa vurmasa da, içten içe sürdürür. Peki, bunu yapan sadece Bulgaristan mıdır? Veya Bulgarlar Yunan Trakyası’nı isterken, diğer taraftan Türk Trakyası’nı da arzulamamış mıdır? Soruların cevapları can sıkıcıdır. Neresinden tutarsanız tutun, Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin ortadan kalkmasıyla aynı topraklar üzerinde kurulan devletler, Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovenya, EYC Makedonya, Sırbistan, Karadağ ve Kosova’da durum ortada; Arnavutluk Başbakanı Berişa’nın son irredantist açıklamaları da hâlâ çok taze. Üstelik, Türkiye ve Yunanistan’ın benzer bakış açıları da zaman zaman çeşitli gruplar tarafından gündeme getirilmekte. Ne demişler, ‘vatan’ kelimesinin mutlak bir manası ve sabit bir şekli yoktur. Ülkeden ülkeye, zamandan zamana değişir. Evren Dede’nin bu makalesi Agos gazetesinden alıntılanmıştır. Βιτρίνα Εβρέν Δεδέ [email protected] Μιλώντας για το όνειρο των Βουλγάρων για τη Θράκη… Όταν πληροφορηθήκαμε την προηγούμενη εβδομάδα τη μικρής κλίμακας κρίση που σημειώθηκε μεταξύ Ελλάδας και Βουλγαρίας, θέλοντας και μη θυμηθήκαμε το παρελθόν… Αυτή είναι και η ατυχής μοίρα των Βαλκανίων: ο αλυτρωτισμός. Τι είναι λοιπόν ο αλυτρωτισμός; Το να επιθυμείς τα εδάφη που έχασες στο παρελθόν, το ιδανικό, το όνειρο ή και η σκέψη της επαναπροσάρτησης ενός γεωγραφικού χώρου (το μέγεθος του χώρου αυτού ποικίλλει από χώρα σε χώρα) στη μητέρα πατρίδα την κατάλληλη στιγμή. Με αυτά λοιπόν σχετίζεται η κρίση που σημειώθηκε μεταξύ Ελλάδας και Βουλγαρίας την προηγούμενη εβδομάδα: με το να θεωρεί μια χώρα τα εδάφη μιας άλλης χώρας ως δικά της. Αν επιτρέπετε, ας επεκταθούμε λίγο στο πως εξελίχθηκε το εν λόγω συμβάν… Τον προσεχή Ιούλιο, έπειτα από πρωτοβουλία των βουλγαρικών αεροπορικών δυνάμεων, πρόκειται να πραγματοποιηθεί η αεροπορική άσκηση «Thracian Star» στην οποία θα συμμετάσχουν η Ρουμανία, η Ελλάδα και οι ΗΠΑ. Την προηγούμενη εβδομάδα, οι στρατιωτικοί αξιωματούχοι των χωρών που θα συμμετάσχουν στην κοινή στρατιωτική άσκηση που θα λάβει χώρα στην αεροπορική βάση «Graf Ignatevo» πραγματοποίησαν την πρώτη συνάντησή τους στη Σόφια με σκοπό να διασφαλίσουν το συντονισμό της άσκησης. Τη στιγμή που στο πλαίσιο της συνάντησης συζητιέται το θέμα της άσκησης που θα πραγματοποιήσουν από κοινού τα στρατιωτικά επιτελεία των τεσσάρων χωρών, οι έλληνες στρατιωτικοί αξιωματούχοι προσέχουν ότι η βουλγαρική πλευρά υποστηρίζει με ιστορικές αναφορές ότι η ιστορική της καταγωγή τοποθετείται στους Θράκες ενώ στον ιστορικό χάρτη της Βουλγαρίας, εμπεριέχονται και εδάφη της Θράκης που ανήκουν στην Ελλάδα (Δυτική Θράκη). Και δεν είναι μόνο αυτό. Η ελληνική πλευρά προσέχει ότι στον ιστορικό βουλγαρικό χάρτη, το τμήμα της αρχαίας Μακεδονίας που ανήκει στην Ελλάδα διαχωρίζεται με σύνορα από την υπόλοιπη Ελλάδα. Κατευθείαν ενημερώνεται ο υπουργός Άμυνας, Πάνος Παναγιωτόπουλος σχετικά με το θέμα. Ο Παναγιωτόπουλος δίνει αμέσως εντολή στον αρχηγό του Γενικού Επιτελείου Αεροπορίας, αντιπτέραρχο κο Ευάγγελο Τουρνά, ο οποίος και στέλνει στις 12 Απριλίου επιστολή στον βούλγαρο ομόλογό του, Κονσταντίν Ποπόβ, μέσω του οποίου του εκφράζει την ενόχλησή του για το συγκεκριμένο χάρτη. Στην επιστολή αναφέρεται: «Τα στοιχεία που περιλαμβάνετε είναι αναληθή. Πέραν τούτου η εν λόγω ιστορική αναφορά, ουδεμία σχέση έχει με το σκοπό της κοινής στρατιωτικής άσκησης. Η απόσυρση του σχετικού χάρτη αποτελεί δε προϋπόθεση για τη συμμετοχή των ελληνικών δυνάμεων στην στρατιωτική άσκηση». Ο βούλγαρος αντιπτέραρχος απαντά στην εν λόγω επιστολή στις 15 Απριλίου. Ο Ποπόβ ευχαριστεί για την επιστολή της 12ης Απριλίου, τονίζει τη σπουδαιότητα της συμμετοχής της Ελλάδας στην άσκηση και προσθέτει τα εξής: «έχουν γίνει στον ιστορικό χάρτη οι αναγκαίες ρυθμίσεις που ευχαριστούν την ελληνική πλευρά». Αυτή είναι λοιπόν η ατυχής μοίρα των Βαλκανίων. Ζούνε με τα όνειρα τόσων κρατών που ιδρύθηκαν στην περιοχή στο παρελθόν. Η ιδέα την επαναπροσάρτησης στη μητέρα πατρίδα των εδαφών «που μας έταξαν», συνεχίζεται ενδόμυχα. Μήπως αυτό το κάνει μόνο η Βουλγαρία; Ή μήπως εφόσον επιθυμεί την ελληνική Θράκη, δεν επιθυμεί την τουρκική Θράκη; Η απάντηση των εν λόγω ερωτήσεων προκαλεί πονοκέφαλο. Από όπου και αν το πιάσετε, όλοι γνωρίζουμε την κατάσταση στα εδάφη που δημιουργήθηκαν μετά από τη διάλυση της Γιουγκοσλαβίας: Βοσνία Ερζεγοβίνη, Κροατία, Σλοβενία, ΠΓΔΜ, Σερβία, Μαυροβούνιο και Κόσσοβο, ενώ οι αλυτρωτικές δηλώσεις του πρωθυπουργού της Αλβανίας, Μπερίσα είναι ακόμη νωπές. Επιπλέον παρόμοιες θέσεις έρχονται κατά καιρούς στο προσκήνιο από διάφορες ομάδες σε Ελλάδα και Τουρκία. Όπως λένε, η έννοια της «πατρίδας» δεν έχει απόλυτο ορισμό και απτή μορφή. Αλλάζει από χώρα σε χώρα και από καιρού εις καιρόν. * Azınlıkça 5 Genç Bakış Aydın Bostancı [email protected] Selanik Yeni Camii’nde namaz Selanik’teki öğrencilik yıllarımda ilk defa olarak ziyaret ettiğim Yeni Camii veya bir başka adıyla “Hamidiye Camii” o zamana kadar hiç görmediğim bir mimari üslup ile karşıma çıkmıştı. Caminin Hz. Süleyman mührü ile süslü saat kuleleri, ana giriş kapısı ve caminin mermer motifleri bana klasik Osmanlı cami mimarisinin dışında yapının eklektik bir üslupla inşa edildiğini gösteriyordu. Mermer mihrabın üzerinde nefis bir Sülüs hattı ile yazılmış ayet-i celile, aradan 6 Azınlıkça “ Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris, camiyi bir vakitliğine de olsa ibadet amaçlı tahsis ettiği için bazı çevrelerce eleştiri yağmuruna tutuldu. 80 yıl geçmesine rağmen ihtişamını öylece koruyor, yere döşenmiş renkli mermerler ziyaretçileri adeta yapıya hayran bırakıyordu. Selanik’in Kapan Pazarı semtinde bulunan bu tarihi yapının mimarı, Selanik ve İstanbul’a eşsiz eserler kazandırmış olan ünlü İtalyan Mimar Vitaliano Poselli’den başkası değildi. Nitekim caminin girişinde küçük bir mermer levha üzerine Osmanlıca olarak kazınmış imzası bugün bile ziyaretçileri hoş geldiniz dercesine karşılamaya devam ediyor. Sultan II. Abdülhamid tarafından 1886 yılında İstanbul’a davet edilen ünlü mimar, “İstanbul İdadiye Mektebi” başta olmak üzere payitahtta birçok dini mabet, okul, devlet binasını inşa ederek Sultan tarafından nişanlarla ödüllendiriliyor. Fakat Poselli, Selanik’te ayrı bir öneme sahiptir. 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu’nun en modern şehri olan Selanik’in şekillenmesinde Poselli’nin katkısı büyüktür. Bugün Selanik’in Allatini Köşkü, Valilik Konağı, Mülkiye Mektebi, Yeni Camii, Ermeni ve Katolik Kiliseleri, Bet Saul Sinagogu, Üçüncü Ordu Kışlası, gibi belli başlı eserler onun imzasını taşımaktadır. Sultan Abdülhamid kendisini İstanbul ve Selanik’e katkılarından ötürü birçok kez ödüllendirmiş ve İstanbul’a yerleşmesini sağlamıştır. Ne hazindir ki Sultan Abdülhamid Selanik’teki sürgün yıllarını yine Poselli’nin bir eseri olan Allatini Köşkünde geçirmiştir. Aradan bir asırdan fazla bir zaman geçmesine rağmen bugün hala Selanik’te Abdülhamid ve Poselli’nin etkisi hissedilmektedir. Selanik’te “Hamidiye” ismi altında bulunan cami, çeşme, cadde ve binaların neredeyse tamamı “Poselli” imzasını taşımaktadır. Bir “Hünkar” ile bir “Mimar”ı bu kadar birbiriyle bağlayan ve hatırlatan bir başka şehir ender rastlanır sanırım. İşte bir “hünkâr” ile bir “mimarı” bu kadar özdeşleştiren ve 1902 yılında Müşir Mehmet Hayri Paşa’nın katkılarıyla yaptırılan Selanik’teki Yeni Camii 30 Mart 2013 Cumartesi günü 90 yıl aradan sonra kapılarını ilk defa olarak Gümülcine Medrese-i Hayriye talebelerine namaz kılmak için açtı. Caminin yaklaşık bir asır ezan sesi duymamış olan duvarları ezan ile yankılandı. Caminin akustiği de öyle mükemmel ki ses dalga dalga tüm binaya yayıldı. Talebeler hocaları eşliğinde cemaat halinde öğle namazını eda ettiler. Elbette böyle bir ortamda insanın duygulanmaması mümkün değil. Sanırım böylesi durumlar insanlarda empati duygusunun gelişmesine yardımcı oluyor. Uzun yıllar sonra ibadet edilmeyen bir kilise veya havrada herhangi bir Hristiyan veya Musevinin neler hissedebileceğini en azından anlayabiliyorsunuz. Bu tür açılımlara tepki gösterenlerde işte bu empati eksikliği var. Kendilerini hiç bir zaman başkalarının yerine koyamıyor, olaylara daima kendi pencerelerinden ve kendi gözlükleriyle yaklaşıyorlar. Nitekim Medrese-i Hayriye talebelerine bu imkânı tanıyan Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris, camiyi bir vakitliğine de olsa ibadet amaçlı tahsis ettiği için bazı çevrelerce eleştiri yağmuruna tutuldu. Her zamanki milliyetçilik hezeyanları. Bu tam bir zavallılıktır. İçinde yaşadığı dünyayı bilememek ve önyargıların pençesinde kıvranmaktır. Diğer yandan azınlık içerisindeki bazı kimseler ise “efendim ibadet için niçin falancaya verildi de, filancaya verilmedi” “bir vakitlik göstermelik namaz” şeklinde bazı eleştirilerde bulundular. Fakat genel anlamda Yunanistan ve Türkiye basınında bu gelişme son derece olumlu karşılandı ve bu gibi adımların devam etmesi temennileri dile getirildi. Çünkü burada amaç eğer bağcıyı dövmek değil de üzüm yemekse, olaylara iyi niyet ve empati ile yaklaşılır ve bu gibi adımların devamının gelebilmesi için köstek değil destek olunur. Yok eğer art niyet varsa o zaman provokasyonun sınırı yok tabii. Halbuki burada asıl önemli olan karar mercileri ve karar sahiplerinin takınacağı tavır ve tutumdur. Esasen karar alma yetkisine sahip olanlar her zaman olabilecek bu tür tepki ve eleştirileri dikkate almayıp, kararlılıkla adımlarını atmalı ve insanlığın ortak değerlerine sahip çıkmalılar. Selanik Belediye Başkanı o gün Medrese-i Hayriye öğrencilerini yoğun programına rağmen yaklaşık iki saat kapıda karşılamak için bekledi. Öğrenci heyetini bir belediye başkanına yakışır şekilde ağırladı. Daha sonra yapılan eleştirilere de göğüs geren Butaris, basına yaptığı açıklamalarda senenin muhtelif zamanlarında yine Selanik’in bazı camilerini ibadet amaçlı tahsis edebileceğini ve Ramazan Bayramı için tarihi İshak Paşa Camiini Müslümanlara tahsis edeceğini dile getirdi. Butaris, Yeni Camii’nin öğrencilere namaz için tahsis edilmesinde Eğitim ve Dinişleri Bakanlığının da olumlu görüş belirttiğini sözlerine ekledi. Hiç şüphesiz insanlığın ortak değerlerine sahip çıkabilmek için ortak çaba ve adımların atılması şart. Ülkemizin bugün özellikle içinde bulunduğu ekonomik kriz ortamında önyargılardan arındırılmış kararlı ve cesur yöneticilere her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. * Azınlıkça 7 Denge İbram Onsunoğlu [email protected] Milliyetçi İğnelemeler Savaş Tazminatı Yunanistan’da refah düzeyi hızla aşağıya doğru düşerken ekonomik bunalımdan çıkış yolları aranıyor. Ne troykanın verdiği krediler, ne devlet borçlarında yapılan kırkımlar, ne de bugüne dek alınan başkaca önlemler... Tünelin ucunda ışık görünmüyor, karanlıkta düşe kalka yürümeye devam ediyoruz, içinde bulunduğumuz tünelin duvarlarına çarpa çarpa. Son günlerde yeniden gündeme gelen Almanya’dan savaş tazminatı konusu, yolumuzu aydınlatır oldu. Bunalımdan Almanya’dan alacağımız savaş tazminatıyla kurtulacağız. Dünya savaşında Yunanistan üçlü işgal altındaydı, Almanya’dan başka İtalya ve Bulgaristan. Doğu Makedonya ve Trakya’nın kurtuluşu için bu bölgeyi işgal etmiş Bulgaristan’ dan savaş tazminatı talep ve tahsil edilmesini öneriyorum. 8 Azınlıkça “ Dünya savaşında Yunanistan üçlü işgal altındaydı, Almanya’dan başka İtalya ve Bulgaristan. Doğu Makedonya ve Trakya’nın kurtuluşu için bu bölgeyi işgal etmiş Bulgaristan’dan savaş tazminatı talep ve tahsil edilmesini öneriyorum! Türkiye artık AB’ye girebilir Son bir kamuoyu araştırması, Yunanistan’da evro para birimine ve Avrupa Birliği’nin kendisine karşı olumsuz görüşlerin gittiçe armakta olduğunu ve neredeyse %50’lere ulaştığını gösteriyor. Genel olarak Avrupa Birliği’nin Yunanistan’a zarar verdiği fikri yaygınlık kazanıyor... Eh, buna göre, bir başka kamuoyu araştırması yapılsa, Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda olumlu görüşlerin de arttığı ortaya çıkacaktır. Resmî kültürün zaferi Irkçı ve neonazi örgüt Altın Şafak’ın oy patlamasını bir sabun köpüğü gibi görenler yanıldıklarını anlamaya başladılar. Aradan bir yıl geçti, kamuoyu yoklamalarında Altın Şafak oy oranını artıran tek parti, gücü bazı yoklamalarda %15’lere dayanıyor ve 3. parti olarak yerini sağlamlaştırmış görünüyor. Aşırı sağ, tüm Avrupa’da ilerleme kaydediyor, ama rekor büyük arayla Yunanistan’da. Bir Alman dergisi, Yunanistan’ın bu halini, Hitler’in iktidara yürüdüğü 1930 Almanya’sına benzetmiş. Irkçı örgütün ifade ettiği görüşler ve sergilediği davranışlar kamuoyu tarafından gittikçe daha çok benimseniyor. Olayı geçirmekte olduğumuz ekonomik bunalıma bağlamak, onu yeterli olarak açıklamaya yetmiyor. Nedenleri daha derin ve daha köklü. Bazı cesur yorumcular, ülkede öteden beri işlenen resmî bir hoşgörüsüz milliyetçilik ve seçkin halk efsanesi kültürüyle ilişkilendiriyorlar bu ırkçılık patlamasını. Bir başka deyişle, halk, resmî kültüre sahip çıkıyor. “ Irkçı ve neonazi örgüt Altın Şafak’ın oy patlamasını bir sabun köpüğü gibi görenler yanıldıklarını anlamaya başladılar. yakınlarda aylardır ödenmeyen göçmen işçiler işverenden ücretlerini talep edince, yerli muhafızlar üzerlerine ateş açmaktan kaçınmadı, onlarcasını kanlar içinde yere sererek. Ölümsüz Konuksever Zeus! Atina Fethiye Camii Esir tacirleri Afrika ve Asya kökenli kaçak göçmenlerin Avrupa’ya geçmesine yardımcı olan, onları Avrupa’ya taşıyan kişiler Yunanistan’da “esir tacirleri” diye adlandırılıyor. Yanlış bir adlandırma. Gerçek esir tacirleri, o çaresiz göçmenleri, bir parça ekmek karşılığında, sigortasız ve sefil koşullar altında çalıştıran ve bu sayede zenginleşen işverenler. Mora’nın Manolada bölgesinde çilek tarlalarında göçmen işçileri esir gibi çalıştıran büyük üreticiler gibi. 1.200 dönümlük üretim alanı, bu esirler sayesinde şimdi 12.000 dönüme yükselmiş. Bölgede yıllardır süregelen bu sömürü ve esaret koşullarına devlet göz yumuyordu. Bu “ Gerçek esir tacirleri, o çaresiz göçmenleri, bir parça ekmek karşılığında, sigortasız ve sefil koşullar altında çalıştıran ve bu sayede zenginleşen işverenler. Atina’da Akropolis’in bitişiğindeki 500 yıllık Fethiye Camii’nin, bir tapınak olarak her çeşit saygısızlığa maruz kaldıktan sonra, bugün yıkılma tehlikesi karşısında, onarılmasına karar verilmiş, ilgili ödenek aranıyormuş. Artık kültürel etkinlikler için kullanılacakmış. Haberi To Vima gazetesinin sitesinden okuyorum. Altında okuyucu yorumları, 17 tane, onları da okuyorum. 4’ü olumlu, 13’ü olumsuz. Olumsuz olanlar, olumsuzluklarıyla kalmıyor, çoğu ölçüsüz bir kin ve nefret kusuyor. Kızmaktan çok utanıyorum. Bu okuyucu yorumlarının kaynağı Altın Şafak ideolojisi değil. Olay, çok daha derin ve köklü. Geriye kalanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yeni Gürcistan Başbakanını kabul ederken, Türk Meclisinde birçok Gürcü kökenli milletvekilinin bulunduğunu söylemiş. Herhalde öyledir. Dahası TBMM’de çok sayıda Kürt kökenli üye mevcut, birçok Laz kökenli, birçok Çerkez, Arnavut ve Boşnak kökenli, birkaç Pomak, Arap ve Süryani kökenli ve herhalde daha başka etnik kökenli milletvekilleri mevcut. Eh, biraz da geriye kalan Türk kökenli üye mevcut. * Azınlıkça 9 Paradoks Dimostenis Yağcıoğlu [email protected] “Beğenmiyorsan Git” veya “Ya Sev ya Terk Et” Bir ülkede vatandaşlar, hele özellikle azınlık mensubu olanlar, haksız, yanlış ve zararlı buldukları belli bir uygulamadan şikâyet ettiklerinde, bazı tutum ve politikaların değişmesini istediklerinde, gücü, iktidarı, çoğunluğu temsil edenlerden veya güç ve iktidarla kendilerini özdeşleştirmiş olanlardan her zaman değil ama sık sık “beğenmiyorsan ülkeden git”, “ya sev ya terk et” türünden tepkiler alırlar. Bu yazımda, hemen her ülkede azınlıkta kalan her çeşit grubun muhatap kaldığı bu tepkilerin, bunların arkasında hangi isteğin gizlendiğinin, durumundan memnun olmayan azınlık mensuplarının sahip olduğu seçeneklerin teorik bir analizini yapmaya çalışacağım. Birkaç ay önce vefat eden ünlü iktisatçı ve tolpumbilimci Albert Hirschman, 1970 yılında yayımlanan klasikleşmiş Exit, Voice, and Loyalty (Çıkış, Ses/İtiraz ve Sadakat) isimli kitabında 1 tam da bu konuları anlamamızı ve incelememizi kolaylaştıracak bir model sunar. Hirschman’ın bu kitapta savunduğu kısaca şudur: Bir kurumda, bir firmada veya bir devlette, olumsuz değişiklikler yaşandığında, işler bozulmaya başladığında, sunulan hizmet veya ürünlerde bir kötüleşme görüldüğünde, o hizmet veya üründen yararlananların önünde üç temel seçenek tipi vardır: (1) Çıkış -- yani o ürünü kullanmayı bırakıp benzer başka bir ürünü tercih etmek; o hizmeti almaktan vazgeçip başka bir firma veya kurumun hizmetlerinden yararlanmaya başlamak; (2) İtiraz – söz konusu hizmet veya ürünün bozulmasını protesto etmek, memnuniyetsizliğini dile getirmek, o hizmet veya ürünlerin gittikçe kötüleşmesine neden olan uygulamalara itiraz etmek, durumun düzelmesini talep etmek; ve (3) Sadakat -- gözlemlenen kötüleşmenin geçici olmasını dileyerek, konjonktür ya da şart10 Azınlıkça lar değiştiğinde sunulan hizmet veya ürünün de düzeleceğini temenni ederek, sesini çıkarmamak, sabretmek ve söz konusu ürün veya hizmeti almaya devam etmek. Bu üç seçenek tipinin her birinin yüzlerce versiyonu veya biçimi olabilir, fakat sonuçta müşterilerin firmalar karşısında, vatandaşların devlet karşısında, memnun olmadıkları bir uygulama veya müşahede ettikleri bir bozulma durumunda önlerinde sadece bu üç temel seçenek vardır. Bunlardan hangisini seçecekleri, elbette, içinde bulundukların sistemin niteliklerine, kişilerin kendi özel şartlarına ve olanaklarına bağlıdır. Meselâ, özgür ve demokratik bir ortamda insanlar “itiraz”ı daha kolay seçebilirler. Birçok firmanın birbirleriyle nispeten serbestçe rekabet ettiği bir piyasada veya başka bir ülkeye gidip yerleşmenin kolay ve ucuz olduğu şartlarda “çıkış” seçeneği daha cazip olabilir. Firmanın müşterilerle veya ülke liderlerinin vatandaşlarla kurmuş olduğu bağ derin ve güçlü duygulara dayanıyorsa, özellikle de güven duygusu zedelenmemişse, müşteri veya vatandaşlar “sadakat”i yeğleyebilirler. Azınlık-devlet ilişkilerinde de azınlık mensuplarının önüne bu üç seçenek mevcuttur. Üstelik bazı şartlar altında bu üç seçeneğin en şiddetli ve en dramatik versiyonları söz konusu olabilir. Azınlıkla devlet arasındaki ilişkilerde kriz çok derin, rejim aşırı baskıcı, ihtilaflar şiddetli ise, ”çıkış” toplu göç, “itiraz” bazen silahlı mücadele, “sadakat” ise azınlık kimliğinden feragat edip asimile olma veya olmuş gibi görünme şeklinde tezahür edebilir. Devletin ve devletle kendini özdeşleştirmiş olanların, dominant grubun, en istemediği seçenek elbette “itiraz”dır. Başat grup, güçsüz bir grubun durumundan şikâyet etmesinden, bazı uygulamaların değişmesini istemesinden, hak talep etmesinden rahatsızlık duyar. Azınlık veya güçsüz grup “itiraz”ı seçtiğinde, buna başta çoğu zaman öfkeyle tepki verir. İşte bu durumda azınlığa diğer iki seçenek gösterilir: “Ya sev” yani ya sadakat göster, sesini kes, durumuna razı ol, hatta -- samimiyetle değilse bile -- sevgi ve balılığını beyan et, “ya terk et”, yani ülkeden göç et, başka bir ülkeye git; bu “anavatan”ın da olabilir, iş imkânlarının daha geniş olduğu daha zengin başka bir ülke de. Şartları “beğenmiyorsan”, ki itiraz ettiğine göre beğenmiyorsun demektir, “git”. Yok eğer burada kalmayı tercih ediyorsan, o zaman en azından “beğeniyormuş gibi” yap. Her halükarda şikâyet etme. Devletin ve bir ülkedeki güçlü grupların güçsüz gruplardan seçmesini arzu ettiği seçenek “sadakat”tir. Eğer sadakat gerçekten sevgi ve bağlılığa dayanıyorsa ne âlâ, ama bu şart değildir. Önemli olan güçsüz grupların beğenmedikleri uygulamalara sesini çıkarmaması ve bunlara katlanmasıdır. Bazen güçsüz gruplar içinde sadakati seçenler bir şekilde ödüllendirilebilirler de. Politika değişmez ama sadakati seçenler daha iyi muamele görebilir. Başka konularda kayrılabilir. Eğer devlet ve toplumdaki muktedirler, azınlık ve başka güçsüz grupların “sadakat”ini sağlayamıyorlarsa, o zaman onları “çıkış”ı seçmeye zorlayabilirler. Ancak “çıkış” belli ekonomik imkânlar ve belli bir esneklik, başka bir ülkeye adaptasyonu mümkün kılacak bir eğitim ve bazı beceriler gerektirebilir. Bunlara sahip olanlar için, ülkede kalıp zulüm ve baskı altında ıstırap çekmektense, daha özgür ve daha müreffeh bir yaşam için başka bir ülkeye göç etmek cazip bir seçenek bile olabilir. Toplumun ve/veya azınlığın daha yoksul ve eğitimsiz kesimleri için ise“çıkış” çok zor seçilebilecek, seçildiğinde de travma yaratan bir seçenektir. Güçlülerin elinde bazı durumlarda “kovma” seçeneği de vardır. Güvenmedikleri, tehlikeli buldukları ya da herhangi bir nedenden dolayı nefret ettikleri bir grubu, eğer şartlar, konjonktür bu seçeneği kullanmayı mümkün kılıyorsa, kovmayı seçebilirler. Neyse ki günümüz konjonktüründe devletlerin, özellikle gelişmiş ülkelerde, beğenmedikleri gruplar için bu seçeneğe baş vurması çok zordur. En azından ahlâken ve uluslararası normlar aşısından kabul edilebilir bir seçenek değildir. Nitekim, “ya sev ya terk et”, “beğenmiyorsan git” gibi ifadeler, “kovma” seçeneğine baş vurulmasının aslında kolay olmadığı durumlarda kullanıl- “ Azınlık-devlet ilişkilerinde de azınlık mensuplarının önüne bu üç seçenek mevcuttur. Üstelik bazı şartlar altında bu üç seçeneğin en şiddetli ve en dramatik versiyonları söz konusu olabilir. maktadır. Eğer istenmeyen grupları kovmak kolay olsaydı, bu gruplar şikâyet ettiğinde onlara “ya sev ya terk et” denmez “ya sev ya da seni kovarız” denirdi. “Çıkış” seçeneği iktidarın dizginlerini elinde tutan zümreye kısa vadede yarar getirse de, orta ve uzun vadede bütün sistemi zayıflatır. Sisteme ve ülkeye katkıda bulunacak insanların gitmesi, ülkeyi sonuçta yoksullaştırır. Güçsüz grupların veya vatandaşların, devletin yanlış ve zararlı buldukları bir uygulamasına “sadakat” göstermesi ise başta bağlılık ve güven duygusuyla olabilir. Ama böyle bir uygulama değişmeden devam ettiğinde, olumsuz sonuçları daha fazla hissedildiğinde, bağlılık ve güvene dayalı sadakatin yerini gittikçe korku ve baskıya dayanan sadakat alır. Bu, sahte bir sadakattir. Sonra, bir gün korku ve baskı etkisini biraz yitirince, insanlar âniden gerçek duygu ve düşüncelerine göre hareket etmeye başlarlar ve yıllarca sarsılmaz gibi görünen siyasi sistem kâğıttan bir kule gibi çöküverir. Hiçbir yönetici, hiçbir lider (ve sadece liderler de değil, aslında hiçbir insan) uygulamalarının protesto edilmesinden, kendisine itiraz edilmesinden hoşlanmaz. Ne var ki, demokratik ve özgür bir siyasi sistemde, bu üç seçenekten en yararlı olanı aslında “itirazdır”. Sistemin yanlışlarını düzeltmesi, zaaflarını gidermesi, gelişmesi, daha adil hale gelmesi ancak “itiraz” seçeneğine imkân ve önem verilmesiyle mümkündür. 1. Albert O. Hirschman. Exit, Voice, and Loyalty: Responses to Decline in Firms, Organizations, and States. Cambridge, MA: Harvard University Press, 1970. Kitabın tam metnine http://www.cui-zy.cn/Course/GAD2008i/HirschmanExitVoiceLoyalty.pdf sayfasından ulaşılabilir. Azınlıkça 11 Algı(lamak) Herkül Millas [email protected] Vatandaş Olma Hasreti “İstanbul’u terk etmiş olan Rumlar geri gelebilir, gelsinler, buyur ediyoruz; bu insanlar bizim vatandaşlarımızdır; geçmişte hatalar oldu, artık değiştik; ama Atina’da cami de açılsın, ki biz de Ruhban Okulunu açalım; vakıf taşınmazlarını iade ettik; Batı Trakya’da müftüyü Müslüman azınlık seçsin, zaten Patrik seçimine biz karışıyor muyuz?” Bunları okuyorum Türkiye basınında. Resmi kimseler söylüyor bunları. Okuyanlara da bunlar çok makul geliyor sanıyorum: Aklıselimin örneği gibi. Güzel sözler, hatta milli gururu okşayan sözler. Biz neler yapmışız neler; oysa “ötekiler” yapmıyor! Ama bana – gidenlerden biri olan bana – bu sözler aynı etkiyi yapmıyor. Çünkü bu sözler – bana göre - çelişki dolu. Beni rahatsız eden, “gittiğim” için pişmanlık duymamama neden olan sözlerdir bunlar. Azınlık 12 üyesi Azınlıkça olarak en büyük “ Atina’da cami varmış veya yokmuş, Gümülcine’de müftü seçilemiyormuş… böyle bir durum İstanbul’daki Hasan’ın ve Ahmet’in hayatını doğrudan etkilemiyor da Yorgo’nun hayatını etkiliyorsa “vatandaşlıktan” ve “eşitlikten” geriye ne kalıyor? şikâyetim, hatta tek şikâyetim, eşit vatandaş sayılmamış olmamdır. Anayasada sözü edilen “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” maddesi bana uygulanmadı. Azınlık üyesi olarak görüldüğüm için. 1942’den bugüne “farklı” uygulamaların pek çok örneğini yaşadım. İlginçtir, bu arada ben hiçbir an “azınlık üyesi” olduğumu iddia da etmedim, bu özelliğimi öne çıkararak ek bir hak da talep etmedim. Benim ve ailemin başına ne geldiyse devletin ve toplumun beni algılama biçiminden geldi. Beni ötekileştirdi,“yabancı” saydı; kısacası vatandaş saymadı. Kendimi azınlık üyesi görerek Lozan Antlaşmasına ve azınlıklara sağlanması gereken haklardan da söz edebilirdim, edebilirim. 37’den 44’e bu antlaşmanın hiçbir maddesi uygulanmadı. Şunlar öngörülüyordu: Hiçbir yasa bu maddelere karşı olmayacaktı; eşitlik tam olacaktı; mahkemede ana dilin kullanımı ve kamuda çalışma temel hak sayılacaktı; azınlıklara kendi kurumlarını kurmak ve işletme hakkı tanınacaktı; eğitimde her türlü kolaylık sağlanacaktı; her türlü kurum kurulabilecekti; din konusunda tam saygılı olunacaktı; bu maddelerde belirtilen haklar ihlal edildiğinde Uluslararası Adalet Divanına başvurulacaktı. Bence en önemli ve tam olarak ihlal edilen madde son maddedir. Devletler karşı tarafta gördüğü kötü uygulamalarla ilgili şikâyetleri bir “divana” başvurarak çözmeye çalışmak yerine azınlıkları rehine gibi kullanarak halletme yoluna gitti. Böyle bir uygulama hemen semere veren bir yol sayıldı; yani azınlıklar “araç” olarak görüldü. Bu yol “pratik” ve pragmatik olabilir, ama bu uygulama en nihayette azınlıkları – ve beni - “araca” dönüştürür. Tabii bu uygulama “vatandaşlık” anlayışının kökünden reddi anlamını da taşır: İstanbul’da bazı kişileri bulunduracağız, Batı Trakya’da soydaşlarımız sorunlar yaşadığında da, benzer sorunları bu kişilere yaşatacağız. Karşı tarafta durum düzelirse biz de buradakileri rahat ettireceğiz; oradakiler sürünürse, biz de elde bulundurduklarımızı süründürürüz! Ben bu “karşılıklılık” anlayışını böyle algılıyorum; hep böyle de yaşadım. Oysa ben isterdim ki, yabancı bir ülkede Türk soyundan olan insanlar acı çektiklerinde bedelini vatandaşı olduğum ülkede ben ödemeyeyim. Zaten neden ödeyecekmişim? Ben bu ülkenin “eşit vatandaşı” değil miyim, böyle sayılmam hakkım değil mi? Atina’da cami varmış veya yokmuş, Gümülcine’de müftü seçilemiyormuş … böyle bir durum İstanbul’daki Hasan’ın ve Ahmet’in hayatını doğrudan etkilemiyor da Yorgo’nun hayatını etkiliyorsa “vatandaşlıktan” ve “eşitlikten” geriye ne kalıyor? Ve kâbus gibi bir soru: ya karşı taraf bir 6/7 Eylül senaryosunu uygularsa ben ne olacağım? “Geri gelin” demeden önce geri geleceklerin statüsünü açıkça ve samimi bir biçimde belirlemek gerek. Ben şahsen rehine rolünü üstlenmek istemiyorum. Son yıllarda azınlıklara gerçekten haklar tanındı; bazı vakıf mallarının iadesi, “ Peki, ya Yunanistan bu konularda ne yapıyor? Daha mı iyi orası, daha mı hakkaniyetli? İşte bu soru da Ahmet’e sorulmuyor, Yorgo’ya soruluyor! “Eşit” sayılan iki vatandaştan yalnız biri bu soru ile karşı karşıya; ve hesap ve bedel ödeme durumunda. O da kendini bu sorunun doğal muhatabı saymaya başlayınca, cevap vermeye başlayınca “vatandaş” olmaktan çıkıyor; “öteki” oluyor. dini bazı serbestlikler gibi hoş girişimlerdir bunlar. Hakları ihlal eden hükümetlerle, hakları iade eden hükümetin farkını tanımak gerek. Bu hakların cemaate değil “vatandaşlara” sağlanmasını tercih ederdim. Bu cümlenin ne anlama geldiğini belki başka bir yazıda açıklık kazandırırım. Ama bu sağlananların Nasreddin Hoca’nın bir hikâyesini hatırlattığını da ekleyeyim. Hani, adamın biri “evde çok sıkışığız” şikâyetinde bulununca, eve köpeği de, eşeği de al, demesi, sonra da onları çıkar ve rahatla tavsiyesinde bulunması hikâyesini… Bu tür “bağışları”, başkaları nasıl algılıyor bilemem, ama ben bu hak iadelerini milli gurur, övünme nedeni veya pazarlık konusu yapılmamasının gerektiğine inanıyorum. Bir hak ihlalinin düzeltilmesi “bağış” değildir ve bu alanda şükran duyulması da gerekmiyor. Peki, ya Yunanistan bu konularda ne yapıyor? Daha mı iyi orası, daha mı hakkaniyetli? İşte bu soru da Ahmet’e sorulmuyor, Yorgo’ya soruluyor! “Eşit” sayılan iki vatandaştan yalnız biri bu soru ile karşı karşıya; ve hesap ve bedel ödeme durumunda. O da kendini bu sorunun doğal muhatabı saymaya başlayınca, cevap vermeye başlayınca “vatandaş” olmaktan çıkıyor; “öteki” oluyor. Ve çıkıp gidiyor genellikle. Geri dönmesi için ilk şart ise bu soruya cevap verme durumunda kalmamasıdır sanıyorum. Söylediğim basit: Bir insanın bir ülke vatandaş duygusunu taşıması için o ülkede vatandaş olması gerekir. Eşitlik yoksa vatandaşlık da yoktur. Vatandaşlık, modernite ile ortaya çıkmış çağdaş bir kavramdır; reaya olmak, Osmanlı dönemi anlamında “millet” veya cemaat olmak başka bir şeydir. Ben, kendi hesabıma, vatandaş olarak yaşamak istiyorum. Türkiye’den bütünüyle kopmadımsa, bu yolda, benimle aynı görüşte olan, bana tam destek veren insanların bulunmasındadır. Bu insanlar azınlıkta şu anda; benim gibi onlar da. Onlar var diye umudumu tam kaybetmedim. Bir gün gelecek vatandaş olacağım. Azınlıkça 13 Algı(lamak) Herkül Millas [email protected] Batı Trakya’da ne görüyoruz? Batı Trakya’yı, özellikle Gümülcine ve İskeçe köylerini böylesine doya doya dolaşma olanağını ilk kez buldum. Genç dostum usta rehber Aydın Bostancı sayesinde. Hem doğa hem kültür çeşitliliği şaşırtıcıydı. Yörenin tarihî zenginliği sürprizler sunuyordu. Dağlarla deniz arasında inerçıkarken, diller, dinler, kıyafetler, yemekler de değişiyordu. Hametli’den (Organi) Sapçi’ya (Sapes); Büyük Derbent (Mega Derio) ve Ruşenler’den (Russa) Dedeağaç’a (Aleksandrupolis); Şahin’den (Ehinos) Fener’e (Fanari) dolaştık üç gün boyunca. Bunları derli toplu, sınıflandırarak anlatmaya karar verince hocalığım sırasında öğrencilerime çözmelerini istediğim bir soru/bilmece aklıma geldi. Tahtaya küçüklü büyüklü, beyaz veya siyah, dörtgenler, daireler ve üçgenler çizerdim. Sonra bunları gruplara ayırın, sınıflandırın derdim. Kimileri ikili gruplar görürdü: büyük şekiller ve küçük şekiller; veya beyazlar bir yanda siyahlar öte yanda. Kimileri üçgen ve dörtgenleri bir grup sayar, daireleri ayrı yere koyardı. Başkaları üç grup görürdü: dörtgenler, üçgenler ve daireler diye. Başkaları bunları da küçükler ve büyükler diye yeniden ikiye ayırır altı grup elde ederdi; bunları yeniden siyah ve beyaz diye ayırıp on iki grup elde eden de vardı. Kimileri ise “hepsi şekil işte!” der birlik görürdü. Sonra bu farklı seçimlerin anlamını konuşurduk. Bu sınıflandırmalarda yanlış yoktu, herkes kendi açısından, belli bir mantıkla bu grupları görmüştü. Demek ki gördüklerimizi hepimiz aynı biçimde algılamayız. İnsanlar aynı şeylere bakar ama aynı şeyleri görmez. Neden? Çünkü ilgi alanları, referansları, kültürleri, kaygıları, eğitimleri, ruh halleri farklı. Bu farklılığa algı farkı da diyebiliriz, kimlik farkı da. Farklı kimlikte olan insanlar aynı şeye baksa da farklı şeyler görür. Ruhbilimde kullanılan Rorschach testinde olduğu gibi: bir mürekkep lekesine bakanlar, iç dünyalarına göre çok farklı şeyler görebilir. Tabii bu tespiti ve bilgiyi tersinden de kulla14 Azınlıkça nabiliriz: kimlik farklı algılara ve yorumlara neden oluyorsa, farklı algılar ve yorumlar da kimlikleri ele verir. Batı Trakya’da ne gördüğümüzü dile getirirken en başta kimliğimizi ilan ederiz. Örneğin, milliyetçiler oralarda Türk ve Yunan görür: Şu köyde Yunanlılar, bu köyde Türkler yaşar derler. Din duygusu güçlü olanlar, Hıristiyan ve Müslüman gruplar görür, etnisiteleri vurgulamazlar. Müslüman olup ayrıntılara önem verenler Sünni ve Bektaşi köylerinden söz ederler. Irk konularında hassas olanlar Romaları da görürler. Hatta her grubu farklı bir ırk olarak belirlerler. Yunanlılıkla yetinmeyenler Yunanca konuşan ve Ortodoks Hıristiyan olanları da üçe ayırabilirler: Yerliler, 1923 mübadilleri, 1990 Pontuslu (Rus/ Pontuslu) göçmenler diye. Türkçe konuşan Hıristiyan Ortodoks Rumları (Karamanlıları) nereye dâhil edeceğimiz de kimliğimize bağlı. Pomak Türklerini de hangi gruba (etnik, din, dil, ırk, coğrafya, tarih grubuna) dâhil edeceğimiz de öyle. Bu sınıflandırma konusu bu yörede zor bir meslek! Hemen hemen tabu. Ne desen birileri nem kapıyor. Sınıflandırmanız kendi algılarına uymadığında kasıt, gizli amaç ve komplo görülüyor. “Hepsi insan aslında, farklı farklı ama insan” dememiz olanaklı ama Batı Trakya’da böyle diyenlere pek seyrek rastlanıyor. Geçmişten gelen algılar ve yeniden üretilen ideolojiler evrenselliğe pek olanak bırakmıyor. Ulus devletlerinin olmazsa olmaz olan şartı “vatandaşlık” kavramı da buralarda unutulmuş gibi. “Hepsi aynı ülkenin yurttaşıdır” lafı ediliyor ama ne buna içtenlikle inanan var ne de denenin gereğini yapan. Aktörler eski, hatta arkaik sınıflandırmalara öncelik vermişler. En sonra fark edilmesi gereken özellikler (ırk, soy, cilt rengi, dil, inanç, etnik algı) en başa alınmış. Batı Trakya’da kendi kimliğimi de daha yakından sezmeme yardım etti. Ben her yanda azınlık grupları gördüm. Rahatsız, güveni tam olmayan, etraftakilerin kendilerini yan gözle izlediğine inanan, ama onurlarını korumaya kararlı olan insan grupları. Devlet koruyucu, ama kimi koruduğu pek belli değil. Belki en fazla kendini. Vatandaşlar, daha doğrusu vatandaş olmaları gerekenler, amaç değil Evros bölgesinde yapılan ankette hangi parti önde? Metron Analysis şirketinin Gnomi gazetesi hesabına Evros (Meriç) ili seçmenleri üzerinde yaptığı son kamuoyu yoklamasından ortaya ilginç sonuçlar çıktı. araç olmuşlar. Bu ilişkiler ağına ve bu dekora baskıcı derim. İki ulus devletin, Yunanistan ve Türkiye’nin gölgesi düşmüş her yana. Bu yüzden her yan tam aydınlık değil. Konuşmalar iki yanlı ve iki anlamlı: demek istenenlerle söylenmesi gerekenler; konuşulanlarla ima edilenler; dile getirilenlerle ağza alınmayanlar. Semboller daha da anlamlı veya biraz düşününce daha da anlamsız. Tek bir Hıristiyan’ın yaşamadığı köylerde kiliseler var; güvensizliği haykıran bolca milli bayraklar her yanda dalgalanıyor; laik olduğunu durmadan vurgulayan bir devlet dini mekânları onarıp öne çıkarıyor, millilik adına; eski taş köprülerin üzerindeki hilâller sıva ile örtülmüş; kendi dilini inkâr ederek kimliğini koruduğunu ve ilan ettiğini sanan her yaşta insanlar; eşitsizliğin her türlüsünü yaşayan ama resmen “eşit vatandaş” rolünü üstlenmiş kişiler… Bunları gördüğüme, bunlar gözüme takıldığına göre demek ki benim kimliğimin egemen yanı “azınlık üyesi olmak” olmalı. Gelecekte bütün bu çelişkiler, tutarsızlıklar, haksızlıklar ve kanunsuzluklar herhalde aşılacak. Eşitlik laf olarak değil uygulama olarak yaşandığında Batı Trakya’daki kültür zenginlikleri gerilim nedeni olmayacak, boşlukları dolduran tamamlayıcı öğeler olacak. Aslında bu değişikliğin işaretlerini görüyoruz. Eksiklikler artık göze batıyor, sakatlıklar gittikçe daha sık hatırlatılıyor. Ayrımcı ideolojilere karşı sesler şimdi daha sık ve daha tiz duyuluyor. Irkçı siyasi partilerin ortaya çıkışının bile olumlu bir yanı var: bugüne kadar “bizde ırkçılık yoktur” mitosunun yıkılmasına neden oldu. Dolu dolu geçen bir gezinin bendeki yankısı böylesine doyurucu, öğretici ve yararlı oldu. Gümülcineli ebru ressamından da bir “tablo” aldım. Sembolik bir anlamı var. İç içe geçmiş renklerin oluşturduğu güzel bir resim. Aynen Batı Trakya. Yapılan ankete göre hükümetin büyük ortağı ND Partisi, anamuhalefet SYRIZA partisinin büyük bir farkla önünde yer aldı. Öte yandan aşırı ırkçı Altın Şafak partisi ise yüzde 13,3 oy oranıyla Evros ilinde 3’üncü parti durumunda. Metron Analysis şirketinin sonuçlarına göre Evros ilinde partiler arasındaki sıralama şöyle oluştu: ND: %36,5 SYRIZA: %16,9 Altın Şafak: %13,3 PASOK %11 Bağımsız Yunanlılar: %6,2 DİMAR: %4,4 KKE: %3,2 Anketten çıkan bir diğer sonuca göre ise Evros ili ND Partisi Milletvekili Kiryakos Gerontopoulos, hakkında olumlu görüşlerin daha fazla olduğu bölgedeki tek milletvekili durumunda. Evros’taki milletvekilleri arasında olumlu ve olumsuz görüşlerin dağılımı ise şöyle: Kiryakos Gerontopoulos (ND): %44 olumlu, %40 olumsuz Alekos Dermentzopoulos (ND): %41 olumlu, %44 olumsuz Yorgos Dolyos (PASOK): %39 olumlu, %52 olumsuz Marinos Ouzounidis (Bağımsız Yunanlılar): %27 olumlu, %28 olumsuz Azınlıkça 15 ΜΕ ΓΝΩΣΗ και ΜΕ ΤΟΛΜΗ Γιώργος Δούδος Συγγραφέας και νομικός από τη Θεσσαλονίκη [email protected] Ο ΝΕΟΣ ΜΗΤΡΟΠΟΛΙΤΗΣ ΜΑΡΩΝΕΙΑΣ ΚΑΙ ΚΟΜΟΤΗΝΗΣ Όσο ακόμα χήρευε η Μητρόπολη Μαρωνείας και Κομοτηνής, είχα υποβάλλει μια έκκληση προς τον Μακαριότατο Πρόεδρο και προς τα Μέλη της Ιεράς Συνόδου της Ιεραρχίας της Εκκλησίας της Ελλάδος με αναφορά, στο, κατά τη γνώμη μου, χρέος του νέου Επισκόπου αυτής της Επαρχίας. Το κείμενό μου κατέληγε ως εξής: «Ελπίζουμε οι προσδοκίες για έναν Επίσκοπο που θα είναι διάκονος όλων των κατοίκων της Επαρχίας του και όχι μόνο του υπό την στενή έννοια ποιμνίου του να ευοδωθούν. Ο νέος Μητροπολίτης Μαρωνείας και Κομοτηνής ευχόμαστε, πολιτευόμενος με νου Χριστού, να αποτελεί υπόδειγμα μεταξύ των Ιεραρχών της Εκκλησίας της Ελλάδος ενός γνήσιου και ουσιαστικού διαθρησκειακού διαλόγου της καθημερινής πράξης θεμελιωμένου στην αδιάπτωτη αγάπη…». Μετά την εκλογή του Αρχιμανδρίτη Παντελεήμονος Μουτάφη, πρωτοσύγκελου της Μητροπόλεως Ξάνθης και Περιθωρίου, ως Μητροπολίτη Μαρωνείας και Κομοτηνής, τολμώ να πω, ότι έχω στη συνείδησή μου την πληροφορία ότι το Άγιο Πνεύμα έθεσε ολοφάνερα τη σφραγίδα του στην εκλογή του συγκεκριμένου κληρικού! Κι ακόμα, έχω την πεποίθηση, πως ο νέος Επίσκοπος έχει συναίσθηση του χρέους του να διακονήσει όχι μόνο τους Ορθοδόξους Χριστιανούς της Επαρχίας που του έλαχε, αλλά και τους Μουσουλμάνους αδελφούς του. Σε όσους τα παραπάνω ακούγονται ίσως περίεργα, θα ήθελα να επισημάνω ορισμένες αλήθειες, που συχνά διαφεύγουν της προσοχής μας. Το κατά Ιωάννην Ευαγγέλιο μαρτυρεί, ότι ο Ιησούς Χριστός είναι το φως «τὸ ἀληθινόν, ὃ φωτίζει πάντα ἄνθρωπον ἐρχόμενον εἰς τὸν κόσμον» (Ιω. 1:9) . Φωτίζει τον κάθε άνθρωπο, αδιάφορο αν είναι πιστός ή όχι και ανεξάρτητα σε ποια θρησκευτική κοινότητα ανήκει ο ίδιος ή οι γονείς του. Επομένως φωτίζει και τους Μουσουλμάνους, οι οποίοι μάλιστα βρίσκονται πάρα πολύ κοντά προς τους Χριστιανούς, ακόμα και αν τόσο Μουσουλμάνοι όσο και 16 Azınlıkça Χριστιανοί αγνοούν αυτήν την αλήθεια! Ο Προφήτης Μωάμεθ διακήρυττε μια μοναδική εγγύτητα που πίστευε ότι τον συνέδεε προς τον Ιησού Χριστό. Η πλειοψηφία των Μουσουλμάνων αναμένουν την δεύτερη έλευση του Χριστού, όπως ακριβώς και οι Χριστιανοί, κατά την Τελευταία Κρίση. Ο Ιησούς είναι ο Μεσσίας κατά το Κοράνιο, δηλαδή ο ‘Χριστός’. Και τί να πούμε για την Παναγία, την Μαριάμ, που ως Παρθένος κατά το Κοράνιο, συνέλαβε κατά τρόπο υπέρλογο από το Άγιο Πνεύμα και γέννησε τον Κύριο Ιησού. Κατά την παράδοση του Ισλάμ η Παναγία, που οι Τούρκοι με πολλή τρυφερότητα αποκαλούν ‘Meryem Ana’, δηλαδή Μάνα Μαριάμ, είναι η Βασίλισσα του Γένους των Ανθρώπων. Η Σούρα 19 του Κορανίου επιγράφεται «Μαριάμ», προς τιμή της Μητέρας του Ιησού Χριστού. Ενώ η Σούρα 3 του ιερού Βιβλίου επιγράφεται «Ιμράν», προς τιμή του πατέρα της Παναγίας του αγίου Ιωακείμ (στα αραβικά ‘Ιμράν’). Μέσα σε εδάφια του Κορανίου οι Χριστιανοί μπορούν να βρουν αναφορές περιστατικών της ζωής της Παναγίας, όπως λόγου χάρη σχετικά με τα εισόδια και την παραμονή της στα άγια του Ναού, ενώ τα Ευαγγέλια σιωπούν ολωσδιόλου…. Θα ήθελα να θυμίσω στους φίλους μου Μουσουλμάνους και Χριστιανούς της Κομοτηνής την ‘Παναγία του Αγά’. Σύμφωνα με προφορικές μαρτυρίες που σώζονται από γενιά σε γενιά, πριν από πεντακόσια χρόνια περίπου, με θαυμαστό τρόπο βρέθηκε εικόνα της Παναγίας θαμμένη σε χωράφι του τσιφλικιού Φατήρ Γιακά. Επί τρεις νύχτες λέει η παράδοση, ο Μουσουλμάνος Αγάς έβλεπε όραμα πάνω στον ουρανό, ένα σημείο του σταυρού που σημάδευε την κορυφή από ένα καραγάτσι. Προσπάθησε να μην δώσει σημασία στο όραμα. Ώσπου ήρθε η ώρα και είδε σε όνειρο την Παναγία, που τον διέτασσε κατά κάποιο τρόπο να σκάψει στη ρίζα του δέντρου που σημάδευε το φωτεινό όραμά του, για να βρει κάτω απ’ το έδαφος την εικόνα της. Αυτή τη φορά ο Αγάς δεν ήταν σε θέση να αδιαφορήσει. Η παράδοση λέει, πως αφού ειδοποίησε τον Μητροπολίτη Μαρωνείας, ο Αγάς έσκαψε με τα χέρια του το μέρος που του είχε δείξει η υπεραγία Μαριάμ και βρήκε μικρή φορητή εικόνα της Παναγίας βρεφοκρατούσας. Παρόντες λέγεται πως ήταν ο ίδιος ο Μητροπολίτης, προύχοντες της Γκιουμουλτζίνας, Χριστιανοί και Μουσουλμάνοι. Η Παναγία δεν φανερώθηκε σε κάποιον Χριστιανό, κληρικό, λαϊκό ή καλόγερο, αλλά σε έναν Μουσουλμάνο…. Ούτε διάλεξε να κρύψει την σεπτή εικόνα της στο χωράφι κάποιου Χριστιανού, αλλά στο τσιφλίκι ενός Μουσουλμάνου. Αξίζει να λάβουμε υπόψη μας, ότι ενώ το ιστορικό, το ερμηνευτικό Ισλάμ, εμφανίζεται αρκετά απόμακρο προς την παράδοση της Εκκλησίας, λόγω αδυναμίας κατανόησης του σκανδάλου του Σταυρού, από την άλλη μεριά ο Ιησούς Χριστός διεισδύει αγαπητικά στο μυστικό ρεύμα του, γνωστού ως Σουφισμός, όχι απλά ως ένας τιμημένος προφήτης, αλλά ως η σφραγίδα της Συμπαντικής Αγιότητας, όπως τον είχε αποκαλέσει ο θεσπέσιος Ιμπν Άραμπι. Στο Κοράνιο ο Ιησούς, ο γιος της Μαριάμ, είναι ο Λόγος του Αλλάχ, το Πνεύμα του Αλλάχ [Ρουχουλλάχ] (Κοράνιο 3:45, 14:171). Το Κοράνιο δεν αμφισβητεί το πάθος του Ιησού μετά σύλληψή του από τους ισχυρούς της Ιερουσαλήμ (Σαδδουκαίους αρχιερείς και Ρωμαίους), αλλά στην πλειοψηφία των Μουσουλμάνων επικρατεί η πεποίθηση ότι ο Ιησούς δεν πέθανε στο σταυρό. Σύμφωνα όμως με την ερμηνεία κορανικών αναφορών στο θέμα τούτο (Κοράνιο 4:157), που αναζητά το εσωτερικό, το βαθύτερο μήνυμα του ιερού κειμένου, ο θάνατος δεν άγγιξε τον Ιησού, όπως επιδίωκαν οι θρησκευτικές αρχές των Ιουδαίων της εποχής του. Ο σταυρικός θάνατος προκάλεσε πόνο μόνο στο τίμιο σώμα Του, ενώ η πνευματική Του υπόσταση παρέμεινε εντελώς ανέγγιχτη (Encyclopedia of Islam, άρθρο Jesus. L. Massignon Les Christ dans les Evangiles selon Ghazali όπου παρατίθεται απόσπασμα του Abu Hatim al Razi [περίπου 934]). Η Εκκλησία του Χριστού, ως πρώτιστα χαρισματική πραγματικότητα εντός του κόσμου, συχνά κατά την ανθρώπινη διάστασή της αγνοεί τα όριά της. Αγνοεί ως πού στ’ αλήθεια φτάνουν τα άκρα της…. Και τούτο κρίνεται ως φυσικό επακόλουθο, αφού η Εκκλησία, το μυστικό σώμα του Χριστού, ωσάν καράβι, ταξιδεύει ακατάπαυστα σε πόντους γαλήνιους αλλά και οργισμένους, με ιστία νοητά τις πνοές του Αγίου Πνεύματος, που συντρίβει κάθε είδους στεγανά και υπερβαίνει κάθε μορφής περιορισμούς. Ένας Ορθόδοξος Επίσκοπος, που στα όρια της Επισκοπής του ζουν και Μουσουλμάνοι, οφείλει να υπάρχει και υπέρ αυτών, με συνείδηση, ότι πράγματι η κληρονομία του Πατέρα των πιστών που φτάνει ως τον Άραβα Προφήτη, μπορεί να θεωρηθεί, κατά την άποψη του σοφού Μητροπολίτη του Πατριαρχείου Αντιοχείας Γεωργίου Khodr, ως μια μυστική οδός που φανερώνει την πρόνοια του Θεού, ενώ το ιερό Κοράνιο, κατά τη μαρτυρία του ίδιου Επισκόπου, φέρει διάσπαρτα τα ίχνη του Ιησού Χριστού στις σελίδες του…. Ένας Ορθόδοξος Επίσκοπος, που στα όρια της Επαρχίας του ζουν και Μουσουλμάνοι, διακονεί τους πάντες, μεταξύ αυτών και τους μη Χριστιανούς, ως πρεσβύτερος αδελφός, χωρίς διόλου προσηλυτιστική ιδιοτέλεια, αλλά μόνον ως οφειλέτης αγάπης, σύμφωνα με τις εσχατολογικές απαιτήσεις που αποκάλυψε ο ίδιος ο Χριστός στο Ευαγγέλιό Του (Ματθ. 25:31-46). Κλείνοντας τούτο το σημείωμά μου, ως ένα είδος καλωσορίσματος του σεβασμιότατου Μητροπολίτη κ. Παντελεήμονος του Μουτάφη στην θεόσωστη Επαρχία Μαρωνείας και Κομοτηνής, εύχομαι εγκάρδια, μαζί με τους Χριστιανούς, αλλά και τους Μουσουλμάνους της περιοχής, κατά την πολύχρονη διακονία του να τον σκεπάζουν με τις πρεσβείες τους οι άγιοι Επτά Παίδες οι ἐν Ἐφέσῳ, που η μνήμη τους τιμάται τόσο από την Ορθόδοξη Εκκλησία (4 Αυγούστου), όσο και από το Ισλάμ, που το ιερό Κοράνιο αναφέρει το περιστατικό της θαυμαστής σωτηρίας τους από τους διωγμούς του Δεκίου στη Σούρα Αλ Καχφ (18: 9-26). Azınlıkça 17 Atina’daki yabancı büyükelçiler Yunanistan hakkında ne düşünüyor? 18 Azınlıkça “ Büyükelçiliklerde görev yapan üst düzey diplomatlar tarafından yapılan analizlerde koalisyon hükümetindeki bütünlüğün korunup korunamayacağı sorusu da soruluyor. kişinin girip çıktığı Almanya Büyükelçiliği yer alıyor. Alman diplomatlar, Yunanistan’da yaşanan her şeyi kaydediyor ve önemli hükümet kurmayları ile sürekli iletişim halinde olmayı elden bırakmıyorlar. Almanya Büyükelçiliği’nde Yunanistan’nın mali programı uygulamaya devam edebilmesi için gerekli olan siyasi istikrara büyük önem veriliyor. II Dünya Savaşı tazminatları konusunun yeniden gündeme gelmesi ise Alman hükümetini bir hayli kızdırdı. Ancak Yunan tarafından gerekli mesajlar gönderildi ve suların durulması için perde arkasında birçok hükümet yetkilisi Alman Büyükelçiliği’ni ziyaret etti. To Vima gazetesinde Aris Ravanos ve Aggelos Athanasopoulos imzalarını taşıyan analizde, Atina’da bulunan yabancı ülke büyükelçiliklerinin Yunanistan’da sosyal patlama yaşanmasından çekindikleri belirtildi. “Siyasi istikrar. Atina’daki büyükelçiliklerde yapılan görüşme ve konuşmalarda hakim olan anahtar kelime bu iki sözcükten ibaret” ifadeleriyle başlayan yazının Azınlıkça Online ekibi tarafından Türkçeye yapılan serbest çevirisi şu şekildedir: “Yunanistan’da görevli yabancı ülke büyükelçilikleri, mevcut üç partili hükümetin daha ne kadar sosyal baskıya dayanabileceği konusunda endişeliler. Memorandumun hayata geçirilmesi konusundaki değerlendirmeler de birbirinden farklı. Büyükelçiliklerde görev yapan üst düzey diplomatlar tarafından yapılan analizlerde hükümetteki bütünlüğün korunup korunamayacağı sorusu sorulurken, yabancı misyonlar Yunanistan’daki bir sonraki gün için, şahıslar, roller ve beklentiler konusunda değerlendirmelerini yapıyorlar. Ancak bütün büyükelçilikler için en önemli nokta, mevcut üç partili koalisyon hükümetinin Yunanistan’da iktidarda kalabilmesi. Yabancı büyükelçiler diğer taraftan ise anamuhalefetteki SYRIZA partisinin bütün hareketlerini mercek altına alırken, ırkçı Altın Şafak partisinin yükselişini de kaygıyla karşılıyor ve önlem alınması gerektiği görüşünü beyan ediyorlar. Berlin diplomatları izlemede Atina’da en büyük ilgi gören büyükelçilikler arasında hiç şüphesiz birçok Almanlar koalisyon hükümetinin görev süresinin sonuna kadar gidip gidemeyeceği konusunda endişeliyken, toplumsal patlamanın beraberinde getirebileceklerinden çekinerek mevcut hükümetin görevini tamamlamasını ve her ne pahasına olursa olsun erken genel seçimlere gidilmemesini destekliyor. Anamuhalefet partisi SYRIZA’nın duruşu ise Almanların kafasını karıştırırken, bu partinin gerçek planının ne olduğunu çözmeye çalışıyorlar. Altın Şafak ise Alman Büyükelçiliği’ne göre Yunan Parlamentosu’nda yeri olmayan bir Nazi partisinden ibaret. Fransız diplomatlar kaygılı Fransa Büyükelçiliği’ndeki diplomatların en büyük kaygısı, Yunanistan hükümetinin aldığı kemer sıkma önlemlerinin toplumsal etkilerine yönelik. Hükümetin çok önemli ilerleme adımları attığı ve genel iyimserlik havasının hakim olduğu kabul edilse de, maaşlara yapılan kesintilerin etkileri çok ağır olarak değerlendiriliyor. Böylece Fransızlar için ana soru, ekonominin düzene sokulması dışında, kritik yapısal reformların hayata geçirilmesi konusunda gerçek ve samimi niyetin olup olmadığı. Üç partili koalisyon hükümetinin istikrarını memnuniyetle karşılayan Fransız Büyükelçiliği, Başbakan Samaras’ın mevcut koalisyon hükümetinin bütünlüğünü sağlama konusundaki kabiliyeAzınlıkça 19 tini de başarılı buluyor. SYRIZA’nın oluşan toplumsal hoşnutsuzlukları hanesine puan olarak yazamaması da Antonis Samaras’ın işine geliyor. Merkez soldaki gelişmeler de ayrı bir öneme sahip. Koalisyon ortakları PASOK ve DİMAR arasındaki ilişkinin gelecekte nasıl şekilleneceği, son zamanlarda oluşan küçük grupların rolleri gibi birçok soru işaretleri bulunuyor. Fransız diplomatlar, Altın Şafak’ın son anketlerdeki yükselişinden duydukları endişeyi de gizlemiyorlar. Fransızlara göre, konu sadece sosyal değil, aynı zamanda siyasi. Çünkü toplumun bir kesimine göre suç oranlarının artmasının ana sebebi göçmenler ve bu yüzden göçmenler hedef haline getirilmiş durumda. “ İngiliz diplomatlar bu yıl Eylül ayına kadar sürecek dönemi son derece kritik buluyorlar. Buna gerekçe olarak ise, troykanın raporları dışında, ağır toplumsal havayı değiştirebilmek için hükümetin kalkınma iddiasını kazanmasının artık zamanının gelmesi gösteriliyor. 20 Azınlıkça Ancak Fransız diplomatlar göre, mevcut hükümetin temel direği olan ND partisi, sağdaki açığını kapamak amacıyla Altın Şafak’ın çizgisinde hareket etmeyi deneyebilir. Amerikalılar mesafeli Diplomatları geleneksel olarak Yunanistan’ın siyasi ve mali sistemi ile yakın ilişkiler içinde olan ABD’nin Atina Büyükelçiliği, gelişmeleri uzaktan seyrediyor. Amerikalı diplomatlar, Yunan hükümetinin gerçekten bir planı var mı, yoksa “görerek ve yaparak” mantığıyla mı hareket ettiğini anlamaya çalışıyorlar. Ancak gelecekte toplumsal patlamanın ihtimal dışı olmadığı değerlendirmesini de yapıyorlar. Yunanistan’ın Almanya ile olan ilişkileri Amerikalı diplomatları şaşırtmazken, bu ilişkileri yakından takip ediyorlar. Amerikalı diplomatlar öte yandan, bölgedeki jeopolitik oyunda Yunan diplomasisinin etkin rol oynamadığı tespitini yapıyorlar. ABD’nin Yunaistan’la ilgili gelecekteki tutumunu yapılacak özelleştirmelerdeki gelişmeler belirleyecek. Ayrıca Başbakan Antonis Samaras’ın hareketleri konusunda uyarılar da devam ediyor. Yunanistan ile ABD’nin ilişkilerinin yeniden güçlenmesi için hükümetin rota değiştirmesi ve jeostratejik politikasını yeniden gözden geçirmesi gerektiğine inanılıyor. Bütün bu düşüncelerin yanısıra anamuhalefet partisi SYRIZA’nın radikal sol özelliği Amerikalıları korkutmazken, SYRIZA’nın kısa zamanda sistemik bir parti olabileceğine inanıyorlar. Altın Şafak’ın mevcudiyeti ise olumsuz bir gelişme olarak algılanırken, gelecekte bu konunun kararlılıkla önüne geçilmesi gerektiğine inanılıyor. İngiliz diplomatların kafasındaki soru: “Hükümet dayanabilecek mi?” İngiliz diplomatlar bu yıl Eylül ayına kadar sürecek dönemi son derecek kritik buluyorlar. Buna gerekçe olarak ise, troykanın raporları dışında, ağır toplumsal havayı değiştirebilmek için hükümetin kalkınma iddiasını kazanmasının artık zamanının gelmesi gösteriliyor. Ancak üç partili koalisyon hükümetinin daha ne kadar ayakta kalacağı da kafalarda soru işaretleri oluşturuyor. Kalkınma aracılığıyla Yunanistan’daki psikolojinin değişmemesi durumunda, sonbaharın hükümet için kâbusa dönüşebileceği değerlendirmesini yapan İngiliz diplomatların sayısı bir hayli fazla. Bu durumda, her ne kadar hiç kimse – muhalefet de dahil olmak üzere – istemese de, erken genel seçim senaryolarının açık olacağı görüşü hakim. İngiliz diplomatlara göre anamuhalefet partisi SYRIZA’nın gidişatı ise tam bir muamma. Yunanistan’ın Avrupa’daki yeri konusunda SYRIZA’nın bir ileri bir geri attığı adımlar kafa karıştırıyor. Değerlendirmeler, her şey belirginleşene kadar SYRIZA’nın kendisiyle çelişkiye düşmeye devam edeceği yönünde. * TÜRKİYE’NİN REYHANLI İLÇESİNDEKİ BOMBALI SALDIRILAR SONRASI DIŞİŞLERİ BAKANI DİMİTRİS AVRAMOPULOS: TÜRK HALKINA DAYANIŞMA VE DESTEĞİMİZİ İLETİYORUZ Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos, Türkiye’nin Suriye sınırının yakınındaki Reyhanlı ilçesinde meydana gelen ve çok sayıda insanın hayatını kaybettiği bombalı saldırı olayları ile ilgili açıklamalarda bulundu. Dışişleri Bakanı Avramopulos’un açıklaması şu şekilde: “Türkiye’nin Reyhanlı şehrinde meydana gelen ve onlarca masum vatandaşın ölümü ve yaralanmasına sebep olan iğrenç terör saldırılarını kati surette kınıyoruz. Terörle mücadelede, hepimiz dayanışma içerisinde bulunuyoruz. Mağdurların ailelerine geçmiş olsun dileklerimizi ifade eder ve bu zor saatlerde Türk halkına dayanışma ve desteğimizi iletmek isteriz.” Azınlıkça 21 Azınlığın birlik-beraberliği ları, azınlık okulları, azınlıkların dini kurumları, azınlık basını derken, kendi içinde makam, koltuk, iktidar, hırs, gruplaşma, saflaşma, inatlaşma ve maddi gelir giriyor araya. Ve ardından, bütün bu farklılıklara rağmen, yine aynı nakaratı duyuyorsunuz: “Zaman azınlığımız için birlik-beraberlik zamanıdır. Kavga etmeyi bir kenara bırakalım!” Bakıyorsunuz, aslında, azınlığın en önemli sorununun hangi konu olduğunda bile bir türlü anlaşamıyorsunuz. Bir azınlık ileri geleni “Asıl sorunumuz eğitim” derken, bir başka önderiniz “Etnik kimlik sorunu” diyor, bir başkası ise dini sorunların en önemli konu olduğunu dile getiriyor. Evren Dede [email protected] Ve son tahlilde, sorunlar say say bitmek bilmiyor. Düşünüyorsunuz, en önemli sorun hangisi diye... Birlik-beraberlik demişken, toplantılarda, resepsiyonlarda, kenarda köşede, orada burada, hatta dini törenlerde bile yan yana olduğunuz herkes birbirini çekiştiriyor. Kimini azınlığa ait falan kurumu şahsi çıkarları için kullanmakla, kimini özel hayatıyla, kimini azınlığı üç-beş kuruş uğruna çoğunluğa satmakla, kimini siyasi duruşuyla, kimini falan partiye su taşımakla, kimini yazdıklarıyla, kimini söyledikleriyle çekiştiriyorsunuz. Ve biliyorum, herkes birbirini çekiştirirken, siz de zevkle çekiştiriyorsunuz, o biçim hoşunuza gidiyor. Azınlık üyesiyseniz, siz de benim gibi ileri gelenlerinizden mutlaka duymuşsunuzdur: “Zaman, birlik-beraberlik zamanıdır. İçimizde kavga etmeyi, tartışmayı bir kenara bırakmalı, azınlık olarak birlik olmalıyız!” O kadar çok dile getirilir ki bu ‘birlik-beraberlik’ çağrıları, zaman geçtikçe alışırsınız, sıradan bir söylem olur, bir kulağınızdan girip öbür kulağınızdan çıkar. 22 Azınlıkça Azınlığın kendi içinde birlik olması gerektiği gibi, temenniden öte gitmeyen ifadeler sık sık dile getirilirken, aslında beraberliğin olmaması için hep birlikte ne kadar çaba sarf edildiğini gördükçe, şu ‘birlik-beraberlik’ sözlerini bir daha, bir daha ve bir daha duyduğunuzda, artık hafifçe tebessüm ediyorsunuz, kimsenin kimseyi çekemediğini bilerek. Azınlık vakıflarının ve derneklerinin yönetimleri, azınlık spor kuruluş- Bu arada, azınlık bireyleri olarak, bir hafta sonra başka bir etkinlikte belki yine bir araya geliyorsunuz ve duyuyorsunuz o malum temenniyi: “Bir olmalıyız, beraber olmalıyız. Azınlık olarak kendi içimizde kavga etmemeliyiz!” Aslında bir kulağınızdan giriyor, öbür kulağınızdan çıkıyor birlik-beraberlik söylemleri. Ve hafifçe tebessüm ediyorsunuz, kimsenin kimseyi çekemediğini bilerek. * Η ενότητα και η ομοψυχία της μειονότητας Εβρέν Δεδέ [email protected] Εάν αποτελείτε μέλος μειονότητας θα έχετε σίγουρα ακούσει και εσείς όπως και εγώ από τους ηγέτες της μειονότητάς σας τη φράση: «Ο καιρός, είναι καιρός για ενότητα και ομοψυχία. Θα πρέπει να αφήσουμε τους καβγάδες και τις φιλονικίες που υπάρχουν ανάμεσά μας για να γίνει η μειονότητά μας ένα!». Αυτές οι εκκλήσεις για ενότητα και ομοψυχία έχουν εκφρασθεί από τόσες πολλές γλώσσες, που με τον καιρό τις συνηθίζετε και γίνονται ένα συνηθισμένο σύνθημα που μπαίνει από το ένα αυτί και βγαίνει από το άλλο. Τη στιγμή που η μειονότητα θα πρέπει να είναι ενωμένη, εάν δείτε πόση προσπάθεια κατατίθεται στην πραγματικότητα για να μην υπάρχει ενότητα και ομοψυχία, την επόμενη φορά που θα ακούσετε τα λόγια αυτά που δεν αποτελούν τίποτα περισσότερο από μια επιθυμία, σας προκαλείται ένα μειδίαμα γνωρίζοντας ότι κανείς δεν τα πιστεύει. Για όλους όσοι προΐστανται των μειονοτικών συλλόγων και ιδρυμάτων, των μειονοτικών αθλητικών συνδέσμων, των μειονοτικών σχολείων, των μειονοτικών θρησκευτικών ιδρυμάτων, του λεγόμενου μειονοτικού Τύπου, στη μέση πάντοτε εμβάλλει η θέση, η καρέκλα, η εξουσία, η φιλοδοξία, η ομάδα, η απλότητα, το πείσμα και το οικονομικό κέρδος. Και έπειτα από όλες αυτές τις διαφορές ακούτε και την ίδια επωδό: «Οι καιροί είναι καιροί ενότητας και ομοψυχίας για τη μειονότητα. Ας αφήσουμε στην άκρη τους καβγάδες». Κοιτάτε και στην πραγματικότητα δεν μπορείτε να καταλάβετε καν σε ποιόν τομέα έγκειται το μεγαλύτερο πρόβλημα της μειονότητας. Τη στιγμή που ο ένας μειονοτικός παράγοντας υποστηρίζει ότι «το πραγματικό μας πρόβλημα είναι η εκπαίδευση», κάποιος άλλος υποστηρίζει ότι «είναι η εθνική ταυτότητα» ενώ κάποιος άλλος επισημαίνει ότι το σημαντικότερο πρόβλημα είναι τα ζητήματα που άπτονται της θρησκείας. Και την τελευταία φορά που το εξετάσαμε το ζήτημα είδαμε ότι τα προβλήματα δεν τελειώνουν ποτέ. Σκέφτεστε ποιο να είναι το πιο σημαντικό πρόβλημα. Συγχρόνως, στις συνελεύσεις, στις δεξιώσεις, σε κάθε γωνιά, παντού, ακόμη και στις θρησκευτικές τελετές ο ένας κακολογεί τον άλλο. Κάποιοι χρησιμοποιούν το τάδε ίδρυμα για προσωπικό όφελος, κάποιοι προκαλούν με την προσωπική τους ζωή, κάποιοι πουλούν τη μειονότητα στην πλειονότητα για τριάντα αργύρια, κάποιοι προκαλούν με την πολιτική τους στάση, κάποιοι όντας παρατρεχάμενοι του τάδε κόμματος, κάποιοι με τα όσα γράφουν, κάποιοι με τα όσα λένε. Το ξέρω. Βλέποντας τον έναν να κακολογεί τον άλλον, το κάνετε και εσείς με ευχαρίστηση, σας αρέσει ο τρόπος αυτός. Εν τω μεταξύ, ως μέλη της ίδιας μειονότητας, ξανασυναντιέστε σε άλλη εκδήλωση όπου ακούτε και πάλι τη γνωστή έκφραση: «Πρέπει να είμαστε ένα! Πρέπει να είμαστε ενωμένοι. Δεν πρέπει να υπάρχουν καβγάδες μεταξύ των μελών της μειονότητας!». Στην πραγματικότητα, από το ένα αυτί σας μπαίνουν και από το άλλο βγαίνουν και μειδιάτε, γνωρίζοντας ότι κανείς δεν τα πιστεύει. * Azınlıkça 23 Batı Trakya’da ser vet değerinde kaya gazı rezer vleri mi var? ? ? ? Jeolojik ve Metal Araştırmaları Enstitüsü’nün (IGME) yaptığı araştırma doğrultusunda ve Çevre, Enerji ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na sunduğu rapora göre, Yunanistan’ın İpiros ve Batı Trakya bölgelerinde kaya gazı rezervleri olma ihtimali bulunuyor. Yunamistan Enerji Bakanı Makis Papageorgiou’nun bahsekonu bulgular hakkında Dublin’de düzenlenen AB Enerji Bakanları toplantısında Avrupalı mevkidaşlarını bilgilendirdiği öğrenildi. IGME’nin raporuna göre, yapılan son araştırmalar İpiros ve Batı Trakya bölgelerinde önemli ölçüde kaya gazı olabileceğini ortaya koyuyor. Ancak Yunanistan’da kaya gazı rezervi olup olmadığını belirlemek için daha detaylı araştırma yapılması gerekiyor. Kaya gazı, organik madde yönünden zengin kil ile kuvars ve kalsit minerallerinden oluşan tortul kayacın (shale) küçük gözeneklerinde bulunan ve yatay sondaj ile hidrolik kırma yöntemleriyle yer yüzüne taşınabilen, konvansiyonel olmayan enerji kaynakları arasında yer alan doğalgaza alternatif gaz çeşidi. Kaya gazının son yıllarda gaz piyasasındaki dengeleri değiştirdiği belirtilirken, kaya gazını ilk değerlendiren ABD’nin piyasaya yüksek miktarda sıvılaştırılmış gaz (LNG) sürmesiyle fiyatların düşmesine yol açtığı kaydediliyor. Öte yandan Avrupa’da Polonya, Bulgaristan ve Almanya gibi ülkelerde kaya gazı rezervleri tespit edildiği ancak Avrupa’daki çevreyi korumaya yönelik önlemler ve çevrecilerin büyük tepkileri nedeniyle henüz bu rezervlerin değerlendirilemediği ifade ediliyor. Egnatia Otobanına Yeni Gişe Geliyor! Egnatia Otobanı’nın Kavala bölgesine kurulacak para gişeleri inşa edilmeye başlandı. Yeni inşa edilecek olan para gişeleri Asprovalta ile Kavala arasında Eleftheroupoli sapağı öncesinde yer alacak. Projenin tamamlanmasıyla ve gişe24 Azınlıkça lerin çalışmaya başlamasıyla birlikte Eg-natia Otobanı üzerinde hareket eden sürücüler Asprovalta ile Kavala arasında da gişe ücreti ödemek zorunda kalacaklar. Bölge halkı yeni gişelere tepki gösterirken, Egnatia A.Ş.’nin hedefleri arasında Asprovalta’ya da yeni gişeler kurmak olduğu da öğrenildi. Egnatia otobanında Dedeağaç’tan Selanik’e giden bir sürücü artık 4 kez gişe ücreti ödemek zorunda kalacak. BELEDİYELERİN iflasını önledik İçişleri Bakanı ve Rodop ND Partisi milletvekili Evripidis Stilyanidis “Yunanistan’daki belediyelerin iflasını önlediklerini” dile getirdi. İçişleri Bakanı Evripidis Stilyanidis demecinde “2012 yılı Eylül ayında, ülkemiz Yunanistan’daki 74 belediye iflas tehlikesiyle karşı karşıyayken ve böyle bir gelişmenin verilen bütün ulusal çabayı boşa çıkarma ihtimali varken ve ayrıca toplam borç 2,5 milyar euro’yu aşmışken ve yerel yönetimler çökmek üzereyken felaket tellalları konuşuyordu. Biz o zaman soğukkanlılıkla ve sorumlulukla hareket ettik. Borçlarımızı ödemekle kalmayıp, yerel piyasalara yönelik vadesi dolmuş borçları ödemek veya tahsil etmek için ilk hazırlık yapanlar arasında yer aldık. Fakirliğe karşı verdiğimiz savaşta yerel yönetimlerin sosyal ağlarını ayakta tutmayı başardık. Böylece 2013 yılının ilk çeyreğine bütçemiz 380 milyon euro artı vererek girdik ve yerel yönetimlere her ayın ilk haftasında finansman sağlanmasını başardık. 100 milyon euro üzerinde vadesi dolmuş borçları da Nisan ayında ödemeye başladık” ifadelerine yer verdi. Yunanistan’daki gelişmeler karşısında son derece iyimser ve ümitli olduğunu dile getiren Bakan Evripidis Stilyanidis, hedefin vergilerin azaltılması olduğunu dile getirdi. Yaklaşan seçimlerde 3 parti için de TEK YOL: İŞBİRLİĞİ Yannis Kamburakis Eleftherotipia gazetesinde Yannis Kamburakis imzasıyla çıkan yorum haberde, 2014 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri ile yerel seçimlerde Yunanistan’daki koalisyon hükümeti ortakları ND, PASOK ve DİMAR partileri arasındaki işbirliğinin, siyasi açıdan ayakta kalabilmeleri için tek yol olduğu yorumu yapıldı. 2012 yılında gerçekleştirilen çifte seçimlerde elde edilen sonuçlar ile son kamuoyu yoklamaları iktidar ortakları ND, PASOK ve DİMAR partilerinin aralarında işbirliği gerekliliğini ortaya koyuyor. Bu işbirliğine ND’ye kıyasla daha çok PASOK ve DİMAR partilerinin ihtiyacı olduğu belirtilen yorum haberde “alenen ifade edilmese de iktidar ortağı olan partiler, memorandum karşıtı SYRIZA, Bağımsız Yunanlılar ve KKE partileri karşısında çoğunluk sağlayamazsa, mevcut üç partili koalisyon hükümetinin sonu için geri sayım başlayacaktır” ifadelerine yer verildi. Avrupa Parlamentosu seçimleri, yerel yönetim seçimlerine göre daha karışık ve liderler düzeyinde bir anlaşma gerektiriyor. DİMAR Partisi, PASOK Partisi ile aynı oy pusulasında yer almayı istemiyor. Çünkü Venizelos-Papandreou gerginliğinin artacağını ve yaşanacak kayıpların “ 2012 yılında gerçekleştirilen çifte seçimlerde elde edilen sonuçlar ile son kamuoyu yoklamaları iktidar ortakları ND, PASOK ve DİMAR partilerinin aralarında işbirliği gerekliliğini ortaya koyuyor... DİMAR’a yarayacağını düşünüyorlar. ND Partisi de Yunanistan vatandaşlarının Avrupa Parlamentosu seçimlerine önem vermediğini göz önüne bulundurarak ve ND parti oranlarının düşme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu bildiği için, partilere değil, şahıslara oynamayı tercih etmeyi planlıyor. Gerçekleşecek yerel seçimlerde ise işler daha net. İktidardaki ND Partisi Yunanistan geneli yerel toplumların talimatını izlemeye kararlı ve yerel seçimleri siyasi havadan olabildiğince uzaklaştırmak için bağımsız adayların ortaya çıkmasını desteklemeyi ve iki merkezî öneri sunulması için PASOK ve DİMAR partileri ile anlaşma imzalamayı planlıyor. Böylece, bir tarafta iktidar ortakları diğer taraftan ise SYRIZA ve anamuhalafet partisi ile işbirliği yapmayı hedefleyen siyasi oluşumların yer alması bekleniyor. Bu konuda ilk adımı atan PASOK Partisi Genel Başkanı Evangelos Venizelos, DİMAR’ın itirazlarına rağmen işbirliği ihtiyacı olduğu konusunda diretiyor. İşbirliğine gidilmemesi durumunda PASOK’un Avrupa’da parlamentersiz ve yerel yönetimlerde de temsilcisiz kalabileceğini hesaplayan Evangelos Venizelos, DİMAR’a yönelik işbirliği önerisinin toplumla ilgili olduğunu ifade ederek, işbirliğinin önemine vurgu yapıyor. DİMAR cephesinde ise Avrupa Parlamentosu seçimlerinde PASOK ile işbirliğinin adı bile geçmezken, bu tezin gelişmelere göre değişebileceği belirtiliyor. Yerel seçimlerde ise, ND ve PASOK ile işbirliğini ihtimal dışı bırakmayan DİMAR Partisi, bazı durumlarda SYRIZA ile de işbirliği yapmayı, ancak milliyetçi Bağımsız Yunanlılar ve neonazi Altın Şafak ile kati suretle işbirliğini düşünmüyor. Azınlıkça 25 Başbakan Samaras’ın yoğun yur tdışı ziyaretleri başlıyor Yunanistan’ı Orta Asya ve diğer piyasalar için Avrupa’ya giriş kapısı haline getirmeyi hedefleyen Başbakan Antonis Samaras ABD ziyareti öncesi ülkeye yabancı yatırımcı çekebilmek için yurtdışı temaslarına 15 Mayıs’ta Çin’den başlıyor. Başbakan Samaras’a yakın kurmaylara göre önümüzdeki dönemde hükümetin önündeki en önemli konulardan biri Yunanistan’ı uluslararası yatırım haritasına koyabilmek. Başbakan Samaras’ın Çin’e yapacağı ziyarete büyük önem veren mesai arkadaşları, Çinlilerin Yunanistan’daki özelleştirmelerle yakından ilgilendiğini göz önünde bulundurarak, yapılacak yatırımlarla ülkenin kalkınmaya başlayabileceğini ümit ediyorlar. Cosco’nun izinden giden Çinli Lenovo ve Koreli LG şirketlerinin de Pire limanı üzerinden yapılacak ulaşım güzergahıyla yakından ilgilendiği ifade edilirken, Antonis Samaras’ın Çinli mevkidaşı ile Eleftherios Venizelos havaalanının özelleştirilmesi konusunu da masaya yatıracağı gelen haberler arasında. Başbakan Antonis Samaras’ın Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’tan sonra Çin’i ziyaret edecek olan ikinci Avrupalı lider olacak olmasının, bu ziyarete ayrı bir önem kattığı vurgulanıyor. 15-17 Mayıs tarihlerinde kalabalık bir heyetle Çin’e gidecek olan Antonis Samaras’a denizcilik, turizm, tarım, inşaat malzemeleri gibi önemli sektörlerden 50 büyük işadamı eşlik edecek. Çinlilere, Yunanistan Özelleştirme İdaresi’nin (TAİPED) özelleştirme programları detaylı bir şekilde anlatılacak. Çinlilerin başta Pire Limanı olmak üzere Yunanistan’daki limanlarla ilgilendiği bilinirken, havaalanlarının özelleştirilmesi, turizm ve tarım ürünleri de Çinlilerin ilgileneceği alanlar olduğu tahmin ediliyor. ABD ve İsrail ziyaretleri Başbakan Antonis Samaras’ın diplomasi ofisinin ise Beyaz Saray’da Samaras-Obama görüşmesini ayarlamak üzere olduğu belirtiliyor. Başbakan Samaras’ın ABD Başkanı Obama ile yapacağı bire bir görüşmede jeostratejik konuların yanı sıra, Avrupa’nın enerji yeterliliği, Yunanistan’daki hidrokarbon rezervleri, Yunan-Türk iliş26 Azınlıkça “ Başbakan Samaras’ın ABD Başkanı Obama ile yapacağı görüşmede, Avrupa’nın enerji yeterliliği, hidrokarbon rezervleri, Yunan-Türk ilişkileri ve münhasır ekonomik bölge konularının masaya yatırılması bekleniyor. kileri ve münhasır ekonomik bölge MEB konularının masaya yatırılması bekleniyor. Öte yandan, önümüzdeki günlerde Başbakan Samaras’ın Yunanistan ve İsrail hükümetleri arasında yapılacak üst düzey toplantıya katılmak üzere İsrail’e gideceği tarihin de netleşmek üzere olduğu öğrenildi. Yunanistan’ın İsrail ile daha güçlü ilişki kurmasının stratejik açıdan son derece önemli olduğuna dikkat çeken analistler, bu ilişkilerin Washington tarafından da desteklendiğinin altını çiziyorlar. Bu bağlamda Başbakan Samaras’ın 3 Haziran’da Amerikan-Yahudi Komitesi’nin yıllık kongresine katılacak olmasının şansa olmadığı ifade ediliyor. Bu yıl kazancımızın yarısını DEVLETE VERECEĞİZ Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat’ın yapmış olduğu son araştırma Yunanistan’da vatandaşın gelirleri ve ödediği vergilerle ilgili son derece ilginç sonuçları ortaya koydu. Eurostat’ın verilerine göre 2013 yılında Yunanistan vatandaşlarının gelirlerinin yüzde 46’sı vergilere gidecek. Bu sonuca göre Yunanistan Avrupa’da bu alanda 11. sırada yer alırken gelirlerine oranla en çok vergi ödeyen ülkeler arasında Belçika (%53,7), Danimarka (%55,6), Almanya (%47,5) İspanya (%52), Hollanda (%52), Avusturya (%50), Portekiz (%53), Slovenya (%50) ve Finlandiya (%51,1) gibi ülkeler bulunuyor. 2000 yılında gelirlerinin yüzde 45’ini vergilere ödeyen Yunanistan vatandaşları için 2012 yılında bu oran yüzde 49’a yükselmişti. 2013 yılında ise bu oran üç basamak gerileyerek %46’ya düştü. 27 üyeli Avrupa Birliği’nde 2000 yılında yüzde 44,8 ortalamaya sahip bu oran 2012 yılında yüzde 38,1’e gerilerken, 2013’te ise yüzde 38,3 olacak. Euro Bölgesi’nde ise 2000 yılında yüzde 47,1 olan bu oran 2012 yılında yüzde 43,1’e gerilerken, 2013 yılında ise yüzde 43,3 olacak. Diğer taraftan Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranla Yunanistan’da vergilerden elde edilen gelir 2000 yılında yüzde 34,6 iken, bu rakam 2010 yılında yüzde 31,7’ye ve 2011 yılında yüzde 32,4’e yükseldi. * Dendias: “Altın Şafak eski sefil zamanlara ait bir oluşum” Kamu Düzeni ve Vatandaşı Koruma Bakanı Nikos Dendias Atina Haber Ajansı’na verdiği demeçte göç birçok önemli konu hakkında konuştu. Dendias kaçak göçmenler konusunda yaptığı açıklamada “Yunanistan gibi küçük ve mali krizde bulunan bir ülkenin göçmenlerin % 90-95’ini idare etmesi mümkün değil” ifadelerine yer verirken, Avrupalı ortakların bu konuya daha iyi niyetle bakmadığını dile getirdi. Vatandaşı Koruma Bakanı, Yunanistan’ın bu konudaki faaliyet planının, diğer Avrupa ül- kelerine kıyasla, göç dalgasıyla mücadele etme konusunda önemli bir silah teşkil ettiğini sözlerine ekledi. Yunanistan geneli suçla mücadele konusuna da değinen Kamu Düzeni Bakanı Dendias, “Özellikle de Atina’nın merkezinde elde edilen sonuçlar müthişti. Son dönemde suç oranları 16 kat azaldı” diye konuştu. Dendias sözlerinin devamında ise “Yunan polisi, edineceği teknik donanım ile diğer Avrupa merkezlerine de örnek olabilir. Yunan polisi Patra ve diğer kentlerde önemli operasyonlara imza attı. Atina’nın merkezinde verilen mücadelenin de son derece önemli olduğuna inanıyorum. Bu mücadelenin başarıyla verildiğini ve bütün vatandaşların verilen mücadelenin sonuçlarını da gördüğüne inanıyorum” ifadelerine yer verdi. Öte yandan ırkçı neo-Nazi Altın Şafak partisinin faaliyetlerine de değinen Bakan Dendias “gerçekle alakası olmayan ve eski sefil zamanlara ait bir oluşumdur. Her kim yurtdışına giderse gitsin, Yunan siyaset gökkuşağında Altın Şafak’ın yer almasından utanıyor” açıklamasını yaptı. * Azınlıkça 27 Kipi sınırından Yunanistan’a girişler %6 arttı Evros’ta (Meriç) bulunan Yunanistan ile Türkiye arasındaki Kipi sınır kapısından kara yolu üzeriyle Yunanistan’a giriş yapan ziyaretçilerin sayısının 2012 yılında arttığı belirlendi. Yunanistan İstatistik Kurumu ELSTAT’ın sunmuş olduğu resmi verilere göre, 2011 yılına kıyasla 2012 yılında Yunanistan’ı ziyaret edenlerin sayısında düşüş yaşanırken, Kipi sınır kapısından Yunanistan’a giriş yapan ziyaretçilerin sayısı % 6 oranında arttı. 2011 yılında Kipi sınır kapısından Yunanistan’a giren ziyaretçilerin sayısı 328.323 kişi olarak belirlenirken, bu rakamın 2012 yılında 347.905 kişiye yükseldiği tespit edildi. Yunanistan genelinde ise ülkeye gelen turistlerin büyük çoğunluğunun havayolu aracılığıyla Yunanistan’a giriş yaptığı ortaya çıktı. Atina Havaalanı (% 17,1) ziyaretçilerin en çok tercih ettiği havaalanı olurken, Atina Eleftherios Venizelos Havaalanı’nı İraklio Havaalanı (% 13,3) ve Rodos Havaalanı (% 10,3) takip etti. Savvidis, Drama’daki kayak merkeziyle ilgileniyor Yunan kökenli Rus işadamı İvan Savvidis’in şimdi de Drama şehrinde bulunan kayak merkezine yatırım yapmak istediği öğrenildi. Gerek İvan Savvidis’in yakın çevresinin gerekse de Savvidis’in yakın mesai arkadaşları ile bir araya gelen işadamlarının aktardığı bilgilere göre, Drama’da bulunan, Doğu Makedonya Trakya Eyalet Başkanlığı’nın yetkisine geçen ve kısa süre içerisinde ihaleye sunulması beklenilen Falakro Kayak Merkezi ile İvan Savvidis yakından ilgileniyor. Nisan ayı sonlarına doğru Yunanistan Futbol Milli takımının eski kaptanı Thodoris Zagorakis ile birlikte İvan Savvidis’in üç temsilcisinin Drama’yı ziyaret ederek, bölge ve Falakro’da bulunan kayak merkezi hakkında detaylı bilgi edindiği öğrenildi. Savvidis’in adamlarının, Falakro kayak 28 Azınlıkça merkezinin geçmişte çok sayıda ziyaretçi çektiğini, fakat son yıllarda mali sorunlar nedeniyle düşüş yaşadığını ve bazı dönemlerde kapalı bile kaldığını öğrendikleri aktarıldı. Gelişmeleri Atina Haber Ajansı’na (APE-MPE) yorumlayan Kalkınmadan Sorumlu Doğu Makedonya Trakya Eyalet Başkan Yardımcısı Dramalı Yorgos Geromarkos “Henüz resmi bir ilgi söz konusu değil. Ancak bilgi edinme amaçlı bazı görüşmelerin yapıldığını öğrendik. Genel anlamda, İvan Savvidis’in Kuzey Yunanistan’a yatırım yapmak istediği biliniyor ve bu da oldukça önemli” değerlendirmesini yaptı. Geromarkos sözlerinin devamında “Falakro kayak merkezine gelince, ülkemizdeki en modern kayak merkezlerinden olduğunu söyleyebilirim. Yatırım yapılması durumunda, büyük ziyaretçi çekecek bir kayak merkezine dönüşebilir” ifadelerini kullandı. Geromarkos ayrıca, “İhale süreci esnasında İvan Savvidis resmi olarak kayak merkezi ile ilgilenebilir. Eyalet Başkanlığımız tarafından kayak merkezini değerlendirmek için çaba gösteriliyor. İlk hedefimiz, kayak merkezinin iki yıllığına kiralanması. Ancak, Savvidis gibi önemli bir işadamından gelecek önemli bir yatırım önerisi durumunda 4 yıllığına kiralamayı da düşünebiliriz” diye konuştu. Falakro Kayak Merkezi mali sorunlar nedeniyle karşılaştığı sıkıntılara rağmen hâlâ Doğu Makedonya Trakya Eyalet’indeki en modern ve organize kayak merkezi olma özelliğine sahip. DM Trakya Eyalet Başkan Yardımcıları Tuzla’daydı Doğu Makedonya Trakya Eyaleti Başkanlığı’nın Drama ilinden sorumlu Başkan Yardımcısı Yannis Ksanthopoulos, Kalkınma’dan Sorumlu Eyalet Başkan Yardımcısı Yorgos Geromarkos, Eyalet Meclis Üyesi İrfan Uzun ve Kavala Belediye Başkan Yardımcısı Tasos Hatzianastasiou İstanbul’un Tuzla Belediyesi’ni ziyaret ettiler. Tuzla Belediye Başkanı Sadi Yazıcının daveti üzerine Türkiye’ye giden heyetin ziyaret amacı Tuzla Belediyesi temsilcileri ve Yunanistan’ın değişik bölgelerinden Türkiye’ye giden mubadillerin kurduğu kültür derneği üyeleri ile tanışmak ve bu sayede yerel yönetimde, kültürel, turistik ve kalkınma alanlarında işbirliği başlatmak oldu. 250 bin nüfuslu Tuzla Belediyesi’nde özellikle Drama, Kavala ve Yunanistan’ın Makedonya bölgesinden nüfus mübadelesiyle giden kişilerin torunları yaşıyor. Bölge halkının, atalarının 1923 yılına kadar yaşadığı bölgelerle olan ilişkilerin güçlendirilmesini arzuladığı belirtiliyor. Bu amaç doğrultusunda yaklaşık 300 Tuzlalı yaz aylarında gemi ile birlikte Doğu Makedonya Trakya Eyalet’ini ziyaret etmeyi amaçlıyor. Tuzla Belediyesi Kültür Merkezinde yapılan etkinlikte konuşan Eyalet Başkan yardımcıları, Eyalet Başkanı Aris Yan-nakidis’in selamlarını iletirken “Doğu Makedonya Trakya Eyalet’inin bütün alanlarda ikili ilişkileri geliştirmek istediğini ve bu hedefin yerine getirilmesi için Tuzla Belediyesi ile işbirliğine gideceğini” kaydettiler. Yunanistan genelindeki 70 mavi bayraklı sahilin 19’u bizim bölgede Yunanistan Doğa’yı Koruma Şirketi bu yıl mavi bayrak taşıyacak ülke genelindeki toplam 70 sahil ve marinayı belirledi. Mavi bayraklı sahiller arasında Batı Trakya’nın da içinde yer aldığı Doğu Makedonya Trakya Eyaletinden 19 sahil bulunuyor. İşte bölgemizden bu yılki mavi bayraklı plajlar: Rodop: Fener Camping, Sarıyer (Arogi), Fener Belediye Plajı İskeçe: Maggana Evros: Dedeağaç Belediye Plajı, Kiani Akti Kavala: Ammoglossa Keramoti 1, Ammoglossa – Keramoti 2, Batis, Toksa, Ammolofi, Nea İraklitsa, Nea Peramos, Sarakina Taşöz: Makriammos, Hrisi Ammoudia 2, Pefkari 2 Azınlıkça 29 YUNANİSTAN’DA hangi ülke hangi sektöre YATIRIM YAPIYOR? Yunanistan’ın euro para biriminden ayrılma tehlikesinin uzaklaşması, ülke ekonomisinin iyileşmeye başladığı görüşünün hakim olmaya başlaması ve son zamanlarda Yunanistan’a gelen yatırımcıların kâr etmesi, dev yatırımcıların gözünü Yunanistan’a çevirmesine neden oluyor. Kathimerini gazetesinde İlias Belos imzasıyla ve “Büyük uluslararası ‘oyuncular’ artık Yunanistan’a geliyor” başlığıyla yayımlanan haberde, son gelişmelerin Maliye Bakanlığı cephesinde umutların artmasına neden olduğu belirtildi. Önümüzdeki günlerde büyük bir Amerikan hedge fonunun enerji sektöründe bir Yunan şirketine ortak olduğunun açıklanması bekleniyor. Öte yandan, büyük dört ayrı grubun da İyonya Denizi ve Girit Adası’nın güneyindeki hidrokarbon rezervleri ile ilgili sismik araştırma sonuçlarından çıkan verileri satın almayı istediği öğrenildi. Yunanistan’a yatırım yapan ve yapmayı planlayan şirketler şöyle: - Katarlılar, Oksia adası dışında Kerkira’daki tarihî oteli de satın aldılar. Dolphin Capital, özelleştirme ihalelerine de katılmakla beraber, Yunanistan’da oteller satın almayı planlıyor. - Amerikalı Dell firması, Kuzey Yunanistan’da Dell ürünlerini monte etmek için merkez kurmayı tasarlıyor. Çin’in Atina Büyükelçisi’nin aktardığı bilgilere göre, Hewlett Packard dı30 Azınlıkça şında, üç uluslararası dev şirket daha Cosco ile Pire Limanı’yla anlaşma sağlamak üzere. - Çinli AVIC firması Çin ürünlerini monte etme işlemlerini Yunanistan’a taşıyabilmek için uygun gayrimenkul arayışında. Çinlilerin ayrıca, gemi tamir ve onarımı sektörüyle de yakından ilgilendiği kaydediliyor. - Rus işadamları Yunan ilaç firmalarını satın almak için görüşmelere başladı. Bazı Ruslar ise Yunanistan’daki marinalar ile ilgileniyor. Öte yandan birçok Rus, özellikle Halkidiki, Peloponissos ve Girit bölgesinde büyük veya küçük gayrimenkuller satın alıyor. Skorpios adasının Ruslar tarafından satın alınması, sadece buzdağının görünen yanı. - Kanadalı Fairfax Financial Holdings’e ait Prem Watsa gibi firmalar gayrimenkul satın almaya devam ediyor. Bazı Kanadalı yatırımcılar ise açılacak yeni seferlere deniz uçağı seferlerini de dahil etmek için uğraşıyor. - İsrailli işadamları (bunlardan bazıları Başbakan ile de görüştü) hidrokarbon rezervlerini araştırma ve değerlendirme amacıyla izin istiyor. İsrailli yatırımcılar ayrıca, deniz suyu arıtma tesislerine de yatırım yapmak istiyor. Bu konuda Tel Aviv’den büyük şirketlerin Yunan hükümetine ilgili taleplerini aktardığı belirtiliyor - Başbakan Antonis Samaras ile gö- rüşen Amerikalı milyarder Wlibur Ross’un ise Yunan bankalarının hisselerini satın almakla ilgilendiği kaydediliyor. - Carlyle ve Oaktree Capital gibi yabancı private equity fonları ise Yunanlı armatörler ile birlikte denizcilik sektörüne yüzlerce milyon euro yatırmış durumdalar. Seth Klarman, The Baupost Group L.L.C, Franklin Templeton’dan Mark Mobius ve Third Point’ten Daniel Loeb gibi işadamları ve firmaların borsa aracılığıyla Yunanistan’daki büyük ve küçük şirketlere yatırım yaptığı belirtiliyor. Morgan Stanley gibi yabancı dev yatırım kuruluşları da Yunanistan’a yatırım yapmak için fon oluşturmaya başladı. İki büyük gayrimenkul yatırım firması da Yunanistan’a girmeye hazırlanıyor. - Calamos Investments’in Yunan kökenli Amerikan yatırımcısı John Calamos, Yunanistan’daki servetlerle ilgilendiğini belirtirken, Third Point ise Hellenic Recovery Fonu’nun bünyesine dahil etti. - İsviçreli Dufry A.G. şirketi KAE’nin %51’ini satın aldı. Türk Doğuş Grubu Flisvos marinası dışında benzer marinaları işletmek istiyor. Son olarak süt işletmesi sanayisi Dodoni’yi satın alan Rus Strategic Initiatives firması gayrimenkul sektörüne de atılmaya hazırlanıyor ve ilk adımını Vouliagmeni’deki Astera gayrimenkulü ile yapmayı hedefliyor. * YEREL SEÇİMLER NE ZAMAN OLACAK? Yunanistan’da yapılacak bir sonraki seçimlerin Avrupa Parlamentosu seçimleri mi yoksa genel seçimler mi olacağı tartışıla dursun, yerel seçimlerin de bir yıl ertelenmesi konusu yeniden gündeme geldi. Kathimerini gazetesinde Konstandinos Zoulas imzasıyla çıkan yazıda bu konuya geniş yer verildi. Geçen hafta Brüksel’den yapılan açıklamada Avrupa Parlamentosu için yapılacak seçimlerin 25 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleştirileceği duyuruldu. Bu açıklamayla birlikte 2014 yılında yapılması planlanan yerel seçimlerin tarihi konusunda da tartışma başladı. Hatırlanacağı üzere 2010 yılında son yapılan yerel seçimlerle birlikte seçilen belediye ve eyalet başkanlığı yönetimlerinin bundan böyle 5 yıl süre görev yapmasına, ancak 2014 yılındaki Avrupa Parlamentosu seçimleriyle birlikte yerel seçimlerin de yapılabilmesi için sadece 2010 yılı sonrasındaki seçimlere mahsus olmak üzere görev sürelerinin son bir kez 4 yıl olmasına karar verilmişti. Avrupa Parlamentosu seçimleri de her 5 yılda bir yapıldığı için, 2014 yılından sonra bu şekilde yerel seçimlerin her seferinde Avrupa Parlamentosu seçimleri ile birlikte yapılmasının sağlanması ve bütçede tasarrufa gidilmesi planlanıyordu. Ancak son dönemde yerel yönetimler tarafından siyasi partilere görev sürelerinin erken bitmemesi ve yerel seçimlerin 2015 yılında yapılması için baskı yaptıkları öğrenildi. Konunun esas gündeme gelmesinde sebep ise seçim uzmanlarının özellikle de iktidardaki partilere yönelik uyarıları olduğu belirtildi. Uzmanlar, 2014 yılında sadece Avrupa Parlamentosu seçimlerinin yapılması durumunda, iktidar partilerinin sonuçlar karşısında zor durumda kalabileceklerine dikkat çekiyorlar. Avrupa Parlamentosu seçimlerinin Yunanistan’a doğrudan doğruya etkisi olmadığı için gerek AB gerekse de Yunanistan’da vatandaşlar son yıllarda bu seçimlere gereken önemi göstermiyor. Mesela, 2009 yılında yapılan son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde katılım oranı %50’nin altında kalmıştı. Seçimlere katılmayan seçmenin ise o dönemin iki büyük partisi sayılan PASOK ve ND seçmenleri olduğu ortaya çıkmıştı. Böylece, 2014 seçimlerinde iktidardaki memorandum yanlısı partilerin büyük hezimete uğraması ve neo-Nazi Altın Şafak Partisi’nin %15 hatta %20’lere varan oranlara ulaşması söz konusu. Vatandaşların, Avrupa Parlamentosu seçimlerini “Avrupa’dan intikam alma”, “Yunanistan’ın çektiği zorluklara tepki gösterme” gibi algılamaları durumunda bu oranların ortaya çıkması ihtimalini daha da kuvvetleniyor. Dedeağaç’ta yaban otlarından zehirlendi, kurtarılamadı! Belki çok az kişi hatırlar, ancak, 2009 yılındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ND ile PASOK % 3235’lere gerilemiş, LAOS %7,2, KKE %8,4, SYRIZA %4,7 ve EkologYeşiller Partisi %3,5 gibi oranlar elde ederek Avrupa Parlamentosu’na parlamenter göndermeyi başarmıştı. Bu yüzden de seçim analistleri, Avrupa Parlamentosu’na katılımın düşük olmasından dolayı seçmenlerini daha kolaylıkla “seferber” edebilen küçük partilerin genellikle bu seçimlerin “galibi” olduğuna işaret ediyorlar. İskeçe’de çalmak istediği araç benzinsiz çıktı! Tüm bunları göz önünde bulunduran Başbakan Antonis Samaras’ın danışmanları, yerel idarelerin baskılarına aldırış etmemesini ve Avrupa Parlamentosu seçimleri ile birlikte yerel seçime gitmekle kalmayıp, seçimlere de siyasi bir hava vermesini öneriyorlar. * Evros (Meriç) ilinin Dedeağaç (Alexandroupoli) Belediyesi’ne bağlı İtea köyünde ikamet eden bir kişi yaban otlarından zehirlenerek hayatını kaybetti. 74 yaşında olduğu belirlenen talihsiz adamın köydeki tarladan topladığı yaban otlarını yemesi üzerine zehirlendiği tahmin ediliyor. Yaban otlarının ilaçlı olması nedeniyle zehirlenmiş olabileceği tahmin edilen yaşlı adamın 46 yaşındaki oğlu ile 45 yaşındaki gelini de zehirlenme belirtileriyle Dedeağaç Hastanesi’ne sevk edildi. 74 yaşındaki adamın ölü olarak hastaneye sevk edildiği ifade edilirken, oğlu ve gelinin ise hayati tehlikesi bulunmadığı öğrenildi. Yaşlı adamın cesedine otopsi yapılırken, ölüm nedeninin Selanik’te yapılacak toksikolojik laboratuar deneyi sonuçlarıyla belirleneceği kaydedildi. İskeçe’de (Xanthi) geçtiğimiz günlerde yaşanan enteresan olayda, çalınacak araçta benzin olmaması nedeniyle bir hırsızlık vakası önlenmiş oldu. İskeçe’de bulunan ve Kızıl Haç’ı barındıran binanın yanındaki otoparkta park halinde bulunan Kızıl Haç’a ait bir aracı çalmaya niyetlenen hırsızın hayalleri suya düştü. Bütün “hünerlerini” ortaya koyan hırsız Kızıl Haç’a ait aracın kapısını açarak içeri girmeyi başarsa da, araçta hiç benzin olmaması nedeniyle aracı çalıştıramadı ve paçayı ele vermeden olay yerinden kaçmak zorunda kaldı. Yaşanan bu ilginç olayla gözü dönmüş hırsızların Kızıl Haç’ın araçlarına bile göz dikebileceği ve mali krizin Kızıl Haç’ı bile etkilediği ortaya çıktı. Azınlıkça 31 Yunan Dimokritios ile Türk Trakya üniversiteleri işbirliğini arttıracak Edirne’deki Trakya Üniversitesi Rektörü Prof Yener Yörük ve beraberindekiler Gümülcine’yi (Komotini) ziyaret ederek Dimokritios Üniversitesi yetkilileri ile bir araya geldiler. Üniversitesi’nde bulunan Güneydoğu Avrupa Bilimleri alanındaki lisansüstü eğitimde de işbirliğine gidecekleri ifade edildi. Yapılacak yeni işbirliğinin teknik konularını Edirne’deki Trakya Üniversitesi’nin Rektörü görüşmek üzere iki kurumun temsilcileriEdirne’de Prof. Dr. Yener Yörük ve Trakya Üniversitenin belirlendiği ve işin artık imzalara Yunanca öğrenmek si Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan kaldığı kaydedildi. Bu çerçevede isteyen ve benzer şekilde Sunar, Gümülcine merkezli DimokriDimokritios Üniversitesi yönetios Üniversitesi yönetimi ile bir aratimin 3-4 Haziran tarihlerinBatı Trakya’da Türkçe öğrenmek ya gelerek iki üniversite arasındaki de Edirne’yi ziyaret etmesi ve isteyen vatandaşlar iki üniversiteişbirliği imkânlarını görüştüler. iki kurum arasında işbirliği nin düzenleyeceği yaz programlarına protokolünün imzalanması katılabilecekler. Dimokritios Üniversitesi Rektöbekleniyor. İşbirliği çerçeverü Konstandinos Remelis konuyla ilsinde karşılıklı bilim adamı ve gili olarak yerel basına yaptığı açıklamaöğrenci takasına gidilecek. Hatta, da “Edirne’deki Trakya Üniversitesi Rektörü Edirne’den Yunanca öğrenmek isile Tıp Fakültesi Dekanı’nı misafir etme şerefine teyen ve benzer şekilde bölgeden Türkçe nail olduk. İki üniversitenin tıp fakülteleri arasında uzun öğrenmek isteyen vatandaşların iki üniversitenin süredir bir işbirliği bulunuyor ve bu çerçevede Edirne’den düzenleyeceği yaz programlarına katılabilecekler. gelen heyet Dedeağaç (Alexandroupoli) Tıp Fakültesi’nin genel kurulu toplantısını ziyaret etti” diye konuştu. Öte yandan, Edirne merkezli Trakya Üniversitesi’nde bulunan Yunan Edebiyatı Bölümü’nün Dimokritios Edirne Trakya Üniversitesi ile Dimokritios ÜniversiteÜniversitesi’ndeki akademisyenlerle desteklenmesinin talep si yetkililerinin yaptıkları görüşmede iki kurum arasındaki edildiği de öğrenildi. Bu bağlamda Yunan akademisyenlerin işbirliğinin daha da büyütülmesine karar verildiği kaydeEdirne’deki Yunan Edebiyatı Fakültesi’nde ders vermeleridildi. İki üniversitenin tıp fakülteleri dışında Dimokritios nin görüşüleceği kaydedildi. 32 Azınlıkça Batı Trakya’da Müslüman Çocukların Eğitimi Programı devam edecek mi? Gümülcine’deki Yunanistan - Bulgaristan yolu çalışmaları yeniden başladı Batı Trakya’da uygulanan ve halk arasında Frangudaki programı olarak bilinen “Müslüman Çocukların Eğitimi Programı”nın önümüzdeki dönemde de kaldığı yerden devam etmesi bekleniyor. Yunanistan’ı Bulgaristan’a bağlayacak Gümülcine’deki (Komotini) yol çalışmalarına yeniden başlandı. Kathimerini gazetesine açıklamalarda bulunan üst düzey Eğitim Bakanlığı yetkilileri “Avrupa fonlarından desteklenen programın devam etmesinin beklendiğini” ifade ederek “Eğitim Bakanlığı Müslüman azınlığın çocuklarının eğitimine ağırlık veriyor ve özellikle de başarılı olan programlara ağırlık vermektedir” bilgisini aktardı. Öte yandan konuyla ilgilş şu ana kadar herhangi bir resmi açıklama yapılmazken, DİMAR Partisi milletvekili Maria Yannakaki’nin konu ile ilgili parlamentoya sunduğu soru önergesine cevap vermesi beklenen Eğitim Bakanı Kostantinos Arvanitopoulos’un durumu açıklığa kavuşturacağı ifade ediliyor. Kathimerini gazetesinin haberinde “bu yıl tamamlanması öngörülen program 1997 yılında okula devam etmeyen çocukların sayısının azaltılmasını ve Trakya’daki Müslüman azınlık çocuklarının eğitim sistemine ve genel anlamda topluma entegre edilmesini, çocukların verimliliğinin ve Yunanca dilini öğrenmelerinin güçlendirilmesini hedefliyor” ifadelerine yer veriliyor. Programın hayata geçirilmesinden sonra ortaya çıkan istatistiklere de yer veren Kathimerini gazetesi 9 yıllık zorunlu eğitime devam etmeyen öğrencilerin oranının 2000 yılında yüzde 65 olduğunu ve 2011 yılında bu rakamın yüzde 30’a düştüğünü aktarırken, 1997 yılına kıyasla ise 2010 yılında ortaokula giden kız öğrencilerin sayısının yüzde 147 ve liseye devam eden kız öğrencilerin sayısının yüzde 143 oranında arttığının altını çiziyor. İlkokula giden azınlık öğrencilerinin sayısının yüzde 400, ortaokula giden azınlık öğrencilerinin sayısının yüzde 225 ve liseye devam eden azınlık öğrencilerinin sayısının ise yüzde 500 oranında arttığını yazan Kathimerini gazetesi, Yunanistan üniversitelerine girmeyi başaran azınlık öğrencilerinin sayısının da yüzde 608 oranında artığını belirtiyor. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz günlerde maaşlarını alamayan şirket çalışanları yüklenici firma “İonios Kataskevastiki” şirketi aleyhine ihtiyati tedbir talebiyle dava açmıştı. Duruşmada şirket yetkilileri ise 10 milyon euro’luk kredi için yapılan başvurunun onaylandığını ve bankadan kredinin alınmasıyla birlikte çalışanların maaşlarını ödeyeceklerini dile getirmişlerdi. Elde edinilen bilgilere göre, şirket yetkilileri ile çalışanlar arasında yapılan pazarlıklar sonucunda anlaşma sağlanırken, İonios Kataskevastiki şirketi bankadan çektiği kredi ile geçen hafta başlarında çalışanların yaklaşık 10 aylık ödenmemiş maaşlarının bir bölümünü ödedi. Böylece çalışanların geçen hafta ortasından itibaren yeniden işbaşı yaptığı bildirildi. Yolun tamamlanması için geriye kalan bölümün, toplam yolun %10’un da altında kalan bir kısmını oluşturduğu kaydedilirken, yaklaşık 1-1,5 aylık bir çalışma sonrasında yol çalışmalarının tamamlanacağı değerlendirmesi yapılıyor. 2006 yılı sonlarında ihaleye çıkarılan projeyi 2007 Temmuz ayında İonios Kataskevastiki şirketi kazanmıştı. 88 milyon 509 bin euro bütçeli ve ESPA programı tarafından finanse edilen yol çalışmalarının 2010 yılında tamamlanması öngörülüyordu. 23 kilometre uzunluğundaki yol, kuzey ve doğu bölüm olmak üzere iki hattan oluşuyor. Yolun kuzey bölümü Gümülcine’yi Yunanistan – Bulgaristan sınırlarıyla birleştirirken, güney bölümü ise Kozlüköy’ü (Karidia) Egnatia Otobanı ile birleştiren yoldan oluşuyor. Azınlıkça 33 Lazaridis Yunanistan’ın 3 uluslu MEB stratejisine açıklık getirdi Dimokratia gazetesi köşe yazarı Manolis Kottakis “Üç Uluslu MEB” başlığıyla yazdığı makalede münhasır ekonomik bölge (MEB) konusuyla ilgili son gelişmeleri değerlendirdi. İlk olarak, birleşme demek, üç devletin (İtalya ile birlikte dört devletin) değerlendirebilecekleri deniz sahasının, normalin daha üstünde olması demektir. Çünkü birbiriyle bağlanacak olanlar adalardır, kara değildir. Uygulanması durumunda, Kıbrıs’la ve borç batağındaki İtalya ve offhore şirketler cenneti Malta’nın da yer aldığı yeni Akdeniz ittifakıyla birlikte, ulusal stratejiye hizmet eden ustaca yapılmış açıklamaların arkasında, muhtemelen iki sır gizli. Birinci sır: Üç uluslu MEB’de değerlendirilebilecek bir servetin bulunması. İkincisi ise: – belki Kottakis’in makalesinin Türkçe serbest çevirisi şu şekildedir: “Başbakan Antonis Samaras’ın yakın çalışma arkadaşlarından ND milletvekili Hrisanthos Lazaridis her gün demeç vermez. Altı ayda bir konuşur – en son Aralık ayında konuşmuştu – ve bunu da sadece söyleyecek bir şeyi olduğunda yapar. Bazen, Başbakan Samaras’ın alacağı inisiyatife hazırlık yapmak, bazen de Başbakanın ne demek istediğini açıklamak için konuşur. Hatırlarsanız, geçen yıl Aralık ayında konuştuğunda, Avrupa MEB’ini açıklamış, anamuhalefet SYRIZA partisine karşı izlenecek gerginlik strateji hakkında ipucu vermiş, ilk kez kamuda işten çıkartmalar konusunda direkt açıklamalar yapmış ve Yunanistan’ın borcunun silinmesi (traşlanması) stratejisinden bahsetmişti. Birkaç gün önce Lazaridis konuştu ve yeniden “vurdu”. Yaptığı yeni müdahale ile Antonis Samaras’ın bir sonraki adımlarını açıkladı; bazı yerlerde açık ve net olarak, bazı yerlerde ise üstü kapalı olarak. Mesela, MEB konusunda son derece açık konuştu. Yunanistan Cumhuriyeti’nin BM’ye sunduğu nota ile “intifa hakkı aracılığıyla Yunan kıta sahanlığının ihlal edilmesinin önlendiğini” anlamamızı sağlamakla kalmadı, aynı zamanda Başbakan Samaras’ın “Kıbrıs – Yunanistan – Malta MEB’lerinin birleştirilmesinden” bahsetmesiyle doğan karışıklığı da açıklığa kavuşturdu. Bu konudaki açıklaması netti: Birleşme demek, temas demek değildir. Sadece MEB’lerin birbirleriyle bağlanmasıdır. 34 Azınlıkça de bu yüzden dikkatlice seçilmiş birleştirme (bağlama) kelimesi bu kadar önemli – Kıbrıs ve İsrail’den doğalgazın Yunanistan’daki Girit ve Malta üzerinden Avrupa’ya aktarılmasıdır. Obama’nın İsrail ile Türkiye ilişkilerinin iyileşmesi için yaptığı müdahale belki de Başbakan Samaras’ı, daha önce açıklanan stratejiyi yeniden gözden geçirmeye sürükledi. Böylece Başbakan olayın “Avrupa” kısmını tuttu, jeostratejik anlaşmazlıklara yol açan bölgeleri çıkardı ve enerji güzergâhını oyuna Güney Akdeniz’i katarak değiştirdi. Zaten, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Eric Rubin Yunanistan’a yaptığı son ziyarette, gerek hükümete, gerekse de anamuhalafete şu konuda açıklık getirmişti: Girit’in güneyinde ve – Malta’nın karşısında olan – Libya açıklarında BM’ye harita sunmadan da denize “delik açabilirsiniz” (sondaj yapabilirsiniz). Başbakan Samaras’ın yakın mesai arkadaşı Hrisanthos Lazaridis’in bahsettiği ve SYRIZA lideri Aleksis Tsipras’ın da sessiz onayı bu yüzdendir. Selanik’teki Yeni Camii’de 90 yıl sonra öğle namazı kılındı Selanik’te Osmanlı müşirlerinden Mehmet Hayri Paşa tarafından 1902 yılında ünlü Mimar Vitaliano Poselli’ye yaptırılan tarihi Yeni Camii, bir başka adıyla Hamidiye Camii, 90 yıl sonra ilk kez Gümülcine Medrese-i Hayriye talebelerine ibadet amaçlı tahsis edildi. Gümülcine Medrese-i Hayriye yönetiminin halihazırda Selanik Belediyesi Sergi Salonu olarak kullanılan Yeni Camii’yi ibadet amacıyla kullanmaları talebini kabul eden Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris, Medrese öğrencileri ve yetkililerini 30 Mart Cumartesi günü Yeni Camii’nin kapısında karşıladı. Yeni Camii’yi rehber eşliğinde tanıttıktan sonra Gümülcine’den gelen misafirlere hitap eden Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris, gerçekleştirdikleri ziyaretten dolayı Medrese-i Hayriye öğrencilerine ve okul yönetimine teşekkür etti ve ayrıca heyeti bu tarihi mekanda ağırlamaktan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Medrese-i Hayriye’den 50 kişilik öğrenci grubu ve hocaları, kendilerini kapıda karşılayan ve bizzat ilgilenen Selanik Belediye Başkanına teşekkür ettikten sonra öğle namazını tarihi camide eda ettiler. Selanik’in tarihi Yeni Camii’nde Medrese-i Hayriye hocalarından Hafız Hasan Bekir öğle ezanını okurken namazı ise Medrese Müdürü Sabri Boşnak kıldırdı. Öğrencilerle birlikte kılınan öğle namazına ayrıca, Gümülcine Medrese-i Hayriye hocalarından Ahmet Üzeyir, Ali Hacıoğlu, İrfan Hüseyin, Hüseyin Abdurrahman, Hasan Bekir, Cihat Halil iştirak ettiler. Bayan hocalardan ise Fatma Yakup ile Emine Kasap katıldılar. kullanılan Hortacı Süleyman Efendi Camii (Rotonda) ve Selanik’in simgesi olan tarihi Beyaz Kule’yi ziyaret ettiler. Heyet daha sonra Gümülcine’ye geri döndü. Yeni Camii fotoğraflarını görmek ve Öğle namazı için okunan ezanı seyretmek için aşağıdaki barkodu cep telefonunuza okutabilirsiniz: Öte yandan Selanik’teki Yeni Camii’de ibadet edilmesi amacıyla gerçekleştirilen söz konusu ziyarete Rodop - Evros Azınlık Okulları Koordinatörü Nikos Papageorgiu da katıldı. Halihazırda Selanik Belediyesi Sergi Salonu olarak kullanılan Yeni Camii’de kılınan öğle namazının ardından, Medrese öğrencileri, müze olarak Azınlıkça 35 36 Azınlıkça Selanik Belediye Başkanı Butaris yazdı: Yeni Camii’ye ziyaret “ Selanik Belediye Başkanı olarak, hükümetin ülkedeki Osmanlı mirasını ve dünyanın en büyük tek tanrılı dinlerinden olan İslam’a yönelik hakiki saygıyı öne çıkarma politikasını desteklemeye kararlıyım. Azınlıkça 37 Selanik Belediyesi’nin tahsisi sonrasında 30 Mart Cumartesi günü Gümülcine Medresesi’nden karma öğrenciler, öğretmenleri eşliğinde Yeni Camii’yi eğitim ve ibadet amacıyla ziyaret ettiler. Ziyaret, Yeni Camii’de namaz kılan Medrese öğrencilerine mimarî açıdan bugün için dönmelerin Yeni Camii’nde korunan ibadet geleneğine uyum sağlama fırsatını sunarken, bu gelenek Selanik tarihinin de yegane unsurlarından biri. Bu ziyaret ayrıca, Selanik’e şehrin tek İslam mirasını öne çıkarma açısından da ilk adım oldu. Bu miras, özellikle de dönmelerin şehrin Müslüman olmuş Yahudilerinin - durumunda evrensel ağırlığı ve güncelliği olan bileşim ve ilerici unsurlara sahip. Ziyaret ayrıca, Selanik Belediye yönetiminin şehrin bütün tarihî ve kültürel yelpazesinin öne çıkartılmasıyla Selanik’in tanıtılmasına yönelik genel politikasına dahildir. Medrese öğrencilerinin yapmış olduğu ziyaret Selanik ve hatta ülke sınırlarını aşmaktadır. Çünkü sadece Müslüman hemşerilerimize değil, çoğunluğu Müslüman nüfusa sahip devletlerin toplumlarına - ve özellikle de Türkiye ve Mısır gibi uzun Hristiyan ve hatta Yunan-Ortodoks geleneğine sahip ülkelere de - yönelik bir saygı ve dinî toleransın açık göstergesidir. Bu açıdan, Yeni Camii’ye yapılan ziyaret Yunanistan devletinin Ortodoks Hristiyanlığının azınlık olduğu devletlerde mütekabiliyet aracılığıyla Ortodoks Hristiyanlığına yönelik saygı, koruma ve öne çıkarma politikasını güçlendirmektedir. Bu ziyaret, üst düzeyde devlet desteği ve belediye yönetiminin desteği olmadan gerçekleşemezdi. Bu sayede bana da, ulusal politika kategorisine dahil olan konularda devlet ve yerel yönetim arasında sorumluluk ve yetki paylaşımını nasıl algıladığımı belirtmek için bir fırsat oldu. Milli politikalar konusunda ana ve son söz sahibi olan ülke yönetimidir; yani genel seçimler ve Yunan Parlamentosu’nda yapılan görev dağılımı sonrası oluşan hükümetindir. Bu konuda ne Selanik Belediyesi, ne de başka bir belediye söz sahibidir. Selanik Belediyesi gibi ülkemiz Yunanistan’ın birçok belediyesinin sahip olduğu şey, atıkların idaresinden dinsel hoşgörü ve büyük yatırımların ülkeye çekilmesine kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan ve milli politikaları mümkün kılan veyahut da başarılamaz kılan politika ve idarî kabiliyettir. Selanik Belediye Başkanı olarak hükümetin ülkedeki Osmanlı mirasını ve dünyanın en büyük tek tanrılı dinlerinden olan İslam’a yönelik hakiki saygıyı öne çıkarma politikasını desteklemeye kararlıyım. Böyle bir şey yapmaya kararlıyım, çünkü bu destek, gerek milli çıkarlara, gerekse de Selanik şehrinin çıkarlarına hizmet etmektedir. (Yannis Butaris 5-4-2013) 38 Azınlıkça Butaris: “Selanik’teki Alaca İmaret Camii’ni Bayram Namazı için tahsis edeceğim.” Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris’in bu kez de Selanik’te bulunan bir diğer Osmanlı eseri olan Alaca İmaret Camisii’ni ibadet için tahsis edeceği öğrenildi. Büyükşehir Belediyesi ile iletişim halinde olduklarını ve İstanbul’daki okulların Selanik’e gezi düzenlemelerini sağlamak için uğraş verdiklerini kaydetti. Geçtiğimiz günlerde turizm konuları ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyen Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris, Yeni Camii’nin bundan kısa bir süre önce Gümülcine’deki Medrese-i Hayriye öğrencilerine tahsis edilmesinden sonra, şimdi de Alaca İmaret Camii’nin 8 Ağustos’ta Ramazan Bayramı Namazı için tahsis edilecek olmasının, başta Türkiyeli turistler olmak üzere birçok Müslüman turisti bölgeye çekeceğine inandığını dile getirdi. Selanik Metropoliti Anthimos ise Alaca Camii’nin ibadet için tahsis edilecek olmasını değerlendirdiği açıklamasında “tek taraflı sağlanan kolaylıkların yılgınlık ve garip moderncilik” olduğunu ifade etti. Metropolit Anthimos beyanatlarının devamında “Müslümanlara yönelik sunulan hizmetlerde Hristiyanları barındıran ülkelerin de aynı tavrı sergilemesi yönünde mütekabiliyet konusu bulunurken, bu mütekabiliyet için ve diğer tarafa yönelik hizmetler konusunda hiçbir şey yapılmıyor” dedi. Butaris restore edilen ve müze olarak tasarlanan Mustafa Kemal Atatürk’ün evinin açılışının da Temmuz ayı başlarında yapılmasını planladığını açıklarken, seyahat acentelerinin sadece bu sebepten dolayı Türkiye’den gelecek olan turist sayısında yüksek bir artış kaydedileceğini temin ettiğini dile getirdi. Butaris ayrıca Selanik şehrine Türkiye’den daha fazla turist çekme çabası çerçevesinde İstanbul Mustafa Kemal’den bahsetti Yunan Devlet Televizyon Kanalı NET’e konuşan Butaris, Mustafa Kemal Atatürk’ten övgü dolu sözlerle bahsetti. Gazeteci Manolis Kottakis’in NET televizyon kanalı için hazırladığı “Öbür Yüz” (Alli Opsi) programı- na katılan Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris, “Mustafa Kemal’in Selanik’teki evinin müzeye dönüştürülmesiyle” ilgili soruyu yanıtladı. Butaris verdiği cevapta, Mustafa Kemal Atatürk’ü büyük lider olarak tanımlarken “Jön Türklerin devriminin Selanik’te ilan edildiğini ve bunun sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğunu kimse unutmamalı” dedi. Butaris gazeteci Kottakis’in programında yaptığı açıklamalarda “Olayın siyasi boyutuna bakmaksızın, (Mustafa Kemal) büyük bir liderdi ve Türk devletinin en büyük liderleri arasındaydı. Selanik’in Jön Türklerin devriminin ilan edildiği şehrin Selanik olduğunu unutmayalım. Türkiye Cumhuriyeti burada kurulmuştur” ifadelerine yer verdi. Selanik şehrinin Türkler ve Yahudilerle olan tarihine saygı gösterilmesi ve bu tarihin tanıtılması gerektiğini vurgulayan Selanik Belediye Başkanı Butaris şöyle konuştu: “Unutmamalıyız ki Selanik çokuluslu bir şehirdi. Kovulmalarla ve soykırımlarla ilgili olanları unutmuyoruz, ancak kin tutmak aptalcadır.” Azınlıkça 39 www.azinlikca.net Azınlıkça’dan iPhone, iPad ve Android uygulaması Android uygulaması iPhone ve iPad uygulaması Azınlıkça’nın yeni uygulaması sayesinde artık iPhone, iPad, Android sistemli cep telefonları veya tablet bilgisayarlarınızdan Azınlıkça Online haber sitesinin Türkçe ve Yunanca haberlerini ve Azınlıkça Dergisi’nin köşe yazarlarının makalelerini okuyabilir, Azınlıkça’nın Twitter ve Facebook hesaplarını takip edebilirsiniz. 40 Azınlıkça Verilen barkod dışında iPhone veya iPad’iniz için App Store’da “azinlikca” kelimesini aratarak uygulamayı indirebilirsiniz. www.azinlikca.net
© Copyright 2024 Paperzz