75 Sayı - Azınlıkça

azınlıkça
ΤΕΥΧΟΣ 75
ΑΠΡΙΛΙΟΣ
2013
ΤΙΜΗ 3€
BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ w w w . a z i n l i k c a . n e t
ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ
SAYI 75
NİSAN
2013
FİYATI 3€
75
Selanik’teki Yeni Camii’de
90 yıl sonra namaz kılındı
Μιλώντας για το όνειρο των
Βουλγάρων για τη Θράκη…
Η ενότητα και
η ομοψυχία
της μειονότητας
SELANİK’TEKİ
ALACA İMARET CAMİİ’Nİ
BAYRAM NAMAZI İÇİN
TAHSİS EDECEĞİM
twitter: @azinlikca
Azınlıkça 75’i dijital ortamda okumak için cep telefonunuza barkodu okutun:
Azınlıkça
1
AZINLIKÇA
BU AY
Azınlıkça75
BATI TRAKYA
AYLIK HABER
YORUM DERGİSİ
NİSAN 2013
YIL: 10 SAYI: 75
Azınlıkça Online
www.azinlikca.net
Twitter: @azinlikca
ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ
ΜΗΝΙΑΙΟ
ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ
ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ
ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ
ΑΠΡΙΛΙΟΣ 2013
ΕΤΟΣ: 10 NO:75
SAHİBİ-SORUMLUSU
ΙΔΙΟΚΤΗΤΗΣ-ΕΚΔΟΤΗΣΔΙΕΥΘΥΝΤΗΣ
EVREN DEDE
GENEL KOORDİNATÖR
ΓΕΝΙΚΟΣ ΣΥΝΤΟΝΙΣΤΗΣ
AYDIN BOSTANCI
YAYIN YÖNETMENİ
ΣΥΜΒΟΥΛΟΣ ΕΚΔΟΣΗΣ
İBRAM ONSUNOĞLU
Evren Dede
Aydın Bostancı
Afrika ve Asya kökenli kaçak
göçmenlerin Avrupa’ya geçmesine
yardımcı olan, onları Avrupa’ya
taşıyan kişiler Yunanistan’da “esir
tacirleri” diye adlandırılıyor. Yanlış
bir adlandırma. Gerçek esir tacirleri,
o çaresiz göçmenleri, bir parça
ekmek karşılığında, sigortasız ve
sefil koşullar altında çalıştıran ve
bu sayede zenginleşen işverenler.
Mora’nın Manolada
bölgesinde çilek tarlalarında
göçmen işçileri esir gibi
çalıştıran büyük
üreticiler gibi.
Birlik-beraberlik demişken,
toplantılarda, resepsiyonlarda,
kenarda köşede, orada burada, hatta
dini törenlerde bile yan yana olduğunuz herkes birbirini çekiştiriyor.
Kimini azınlığa ait falan kurumu şahsi
çıkarları için kullanmakla, kimini özel
hayatıyla, kimini azınlığı üç-beş kuruş
uğruna çoğunluğa satmakla, kimini
siyasi duruşuyla, kimini falan partiye
su taşımakla, kimini yazdıklarıyla, kimini söyledikleriyle çekiştiriyorsunuz.
Ve biliyorum, herkes birbirini çekiştirirken, siz de zevkle çekiştiriyorsunuz,
o biçim hoşunuza gidiyor...
Selanik’teki öğrencilik yıllarımda
ilk defa olarak ziyaret ettiğim
Yeni Camii veya bir başka adıyla
“Hamidiye Camii” o zamana kadar
hiç görmediğim bir mimari
üslup ile karşıma çıkmıştı.
Caminin Hz. Süleyman mührü
ile süslü saat kuleleri, ana giriş
kapısı ve caminin mermer
motifleri bana klasik Osmanlı
cami mimarisinin dışında
yapının eklektik bir
üslupla inşa edildiğini
gösteriyordu.
Milliyetçi İğnelemer
Azınlığın birlik-beraberliği
Selanik Yeni Camii’nde
namaz ?
İNTERNET SORUMLUSU
FATİH NAZİFOĞLU
BU SAYIDA YAZARLAR
Aydın Bostancı
Dimostenis Yağcıoğlu
Evren Dede
Γιώργος Δούδος
Herkül Millas
İbram Onsunoğlu
ADRES
Anemonis 12
69100 Komotini - Greece
e-mail: [email protected]
Tel: +30 6944749374
Fax: +30 25310 63345
ΕΤΗΣΙΕΣ ΣΥΝΔΡΟΜΕΣ
Ιδιώτες. : 36 €
Τραπεζες, Οργανισμοί: 98 €
Ν.Π.Δ.Δ, Α.Ε: 98 €
Δήμοι: 98 €
Euro Κοινότητες: 72 €
2
İbram Onsunoğlu
Azınlıkça
İçindekiler
4
5
6
8
10
12
13
16
18
21
22
23
24
28
30
35
39
Bulgarların Trakya hayali demişken... Evren Dede
Μιλώντας για το όνειρο των Βουλγάρων για τη Θράκη… Εβρέν Δεδέ
Selanik Yeni Camii’nde namaz Aydın Bostancı
Milliyetçi İğnelemeler İbram Onsunoğlu
“Beğenmiyorsan Git” veya “Ya Sev ya Terk Et” Dimostenis Yağcıoğlu
Vatandaş Olma Hasreti Herkül Millas
Batı Trakya’da ne görüyoruz? Herkül Millas
Ο ΝΕΟΣ ΜΗΤΡΟΠΟΛΙΤΗΣ ΜΑΡΩΝΕΙΑΣ ΚΑΙ ΚΟΜΟΤΗΝΗΣ Γιώργος Δούδος
Atina’daki yabancı büyükelçiler Yunanistan hakkında ne düşünüyor?
TÜRK HALKINA DAYANIŞMA VE DESTEĞİMİZİ İLETİYORUZ
Azınlığın birlik-beraberliği Evren Dede
Η ενότητα και η ομοψυχία της μειονότητας Εβρέν Δεδέ
Batı Trakya’da servet değerinde kaya gazı rezervleri mi var?
Savvidis, Drama’daki kayak merkeziyle ilgileniyor
Yunanistan’da hangi ülke hangi sektöre yatırım yapıyor?
Selanik’teki Yeni Camii’de 90 yıl sonra öğle namazı kılındı
Butaris: “Selanik’teki Alaca İmaret Camii’ni Bayram Namazı için tahsis edeceğim.”
AZINLIKÇA - BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ
ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ - ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ
www.azinlikca.net
Onun gibi 10 tane belediye başkanı daha lazım
Yorgo Kırbaki onu şöyle anlatmıştı:
“O, 71 yaşında bir delikanlı. Yüzündeki derin izlerden her birinin ayrı öyküsü, ellerinde
çizilmiş onca dövmeden her birinin ayrı hatırası var. Kanatlı at (Pegasus), ejderha, kertenkele,
kartal...
Kulağında küpesi, spor kıyafetle dolaşır. Filtresiz Camel marka cigara içer, arabası Alfa
Romeo’yu da hızlı sürer.
Davullu zurnalı Yunan türkülerini de, Mozart’ı, Bach’ı da dinler zamanına göre. En sevdiği şarkı aykırı müzisyen Lou Reed’in söylediği ‘Walk On Wild Side’ yani doğru yolda ilerle...
O, çok zengin bir adam. İş hayatında çok başarılı...
O, zengin olduğu kadar mütevazı biri. Öyle lüks pahalı mekanlarda boy göstermez. Dostlarıyla salaş yerlerde eğlenir hep.
Yaşadığı şehirde onu herkes tanır. Daha birkaç gün önce yolda yürürken motosikleti biri,
“Yaşa bre berduş” deyiverdi kendisine.
Gülüp geçti!
O, çok hızlı yaşadı. Çok şey gördü geçirdi. 20 yaşında iken “Almazsam ölürüm” diyerek
evlendiği eşi Athina’dan uzun yıllar sonra boşandı. Bir süre gezdi tozdu sonra yine barıştı.
Ne var ki çiftin ikinci baharı uzun sürmedi. Kansere yenildi Athina. Eşinin, “Beni toprağa
gömmeyin, yakın, küllerimi dört bir yana savurun” vasiyetini Yunanistan’da yerine getiremedi. Neymiş? Kilise “Olmaz!” demiş. O da evine çağırdığı bir papaza okuttu eşini, sonra
Bulgaristan’a götürüp yaktırdı.
İflah olmaz bir alkolikti. Sarhoş dolaşırdı yollarda ve eve döndüğünde yığılıp kalırdı. Günün birinde tak demiş olsa gerek canına, “İçimi temizleyeceğim” deyip ABD’ye gitti. Aylar
sonra da tertemiz döndü. Yıllardır tertemiz.
O, çok sevdiği şehri Selanik ile ilgilenmeye başladı 13 yıl önce. Aşırı milliyetçilerin hop
oturup hop kalkmasına ve topyekün üzerine yürümesine aldırmadan...”
Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris, Dinişleri Bakanlığı’nın da onayını alarak, şehrin müze olarak kullanılan Yeni Camii’ni Gümülcine’den gelen Medrese öğrencilerinin öğle
namazını kılmaları için tahsis etti geçtiğimiz ay. Bu hareketiyle Müslümanların gönüllerini
fethetti Butaris...
Şimdi de Alaca İmaret Camii’ni Ramazan Bayram Namazı için Müslümanlara tahsis edeceğini söylüyor.
Kulağında küpesi, spor kıyafetle dolaşır kentin sokaklarında Butaris. Filtresiz Camel marka cigara içer, arabası Alfa Romeo’yu da hızlı sürer...
Keşke onun gibi 10 belediye başkanı daha olsa Yunanistan’da; korkularından arınmış.
*
Bu ay dergi tasarımımızda ufak tefek değişikliklere gittik. Umarız beğenirsiniz.
İyi okumalar...
editör
Azınlıkça
3
Vitrin
Evren Dede
[email protected]
Bulgarların Trakya hayali demişken...
Geçen hafta Yunanistan ile Bulgaristan arasında
‘Batı Trakya’ nedeniyle cereyan eden mini krizden
haberdar olunca, ister istemez hatırladık geçmişi.
Balkanlar’ın makûs talihidir bu: İrredantizm. Peki,
nedir irredantizm? Zamanında kaybedilen toprakları
geri istemek, yurtdışında kalmış bir toprak parçasını (toprağın büyüklüğü, ülkeden ülkeye değişir),
zamanı gelince, tekrar anayurdun sınırları içine almak düşüncesi, hayali veya ülküsü... Geçen hafta
Yunanistan ile Bulgaristan arasında yaşanan kriz işte
bununla alakalı, bir ülkenin, bir başka ülkenin topraklarını kendi toprağı olarak görmesiyle. İsterseniz,
olay nasıl cereyan etti, biraz açalım.
Önümüzdeki Temmuz ayında, Bulgaristan Hava
Kuvvetleri’nin inisiyatifiyle, ABD, Yunanistan ve
Romanya’nın da katılacağı, ortak ‘Thracian Star’
hava tatbikatı yapılacak. Bulgaristan’ın Graf Ignatevo üssünde gerçekleştirilmesi planlanan bu hava tatbikatına katılacak ülkelerin askeri yetkilileri, geçen
hafta, koordinasyonun sağlanması amacıyla Sofya’da
ilk toplantılarını gerçekleştirdiler.
Toplantıda dört ülkenin askerî kurmayları tatbikat konusunu görüşürken, Yunan kurmaylar, tarihî
unsurlara atıfta bulunan Bulgar tarafının kökenlerinin Traklardan geldiğini ve tarihî Bulgaristan haritasında Yunanistan’a ait Trakya topraklarına (Batı
Trakya’ya) yer verdiklerini fark eder. İş bununla da
kalmaz; Yunan tarafı, tarihî Bulgar haritasında, antik Makedonya’nın da Yunanistan’ın geri kalan bölümünden sınırlarla ayrılarak çizildiğini görür.
Tabii, konu derhal Yunanistan Milli Savunma
Bakanı Panos Panayotopoulos’a bildirilir; Panayotopoulos derhal Yunan Hava Kuvvetleri Komutanı
Evangelos Tournas’a talimat verir; Komutan Tournas
da 12 Nisan’da Bulgar Hava Kuvvetleri Komutanı
Constantin Popov’a söz konusu haritadan duyulan
4
Azınlıkça
rahatsızlığı dile getirdiği bir şikâyet mektubu gönderir ve ekler: “Bahse konu verileriniz asılsızdır; üstelik, yaptığınız tarihî atfın, düzenleyeceğimiz ortak
hava tatbikatının hedefiyle hiçbir ilişkisi yoktur ve
son tahlilde Yunan Hava Kuvvetleri olarak tatbikata
katılabilmemiz için bahse konu haritanızın operasyondan kaldırılması şarttır.”
Bu mektubun hemen ardından, 15 Nisan’da,
Bulgar komutan, Yunan mevkidaşına mektupla cevap verir. 12 Nisan tarihli mektup için teşekkürlerini
aktaran Popov, Yunanistan’ın tatbikata katılmasının
önemine vurgu yapar ve ekler: “Yunan tezlerinin tatmin edilmesi için tarihî haritada düzeltmeler yapılmıştır.”
Balkanlar’ın makûs talihidir bu işte! Balkan toprakları üzerine kurulmuş onca devlet, geçmişin hayaliyle yaşar, ‘vaat edilmiş toprak’ olarak algıladığı,
komşu ülkedeki toprakları tekrar anayurt sınırları
içine alma ülküsünü, öyle eskisi gibi alenen dışa vurmasa da, içten içe sürdürür.
Peki, bunu yapan sadece Bulgaristan mıdır? Veya
Bulgarlar Yunan Trakyası’nı isterken, diğer taraftan
Türk Trakyası’nı da arzulamamış mıdır? Soruların
cevapları can sıkıcıdır. Neresinden tutarsanız tutun,
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin ortadan kalkmasıyla aynı topraklar üzerinde kurulan
devletler, Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovenya, EYC
Makedonya, Sırbistan, Karadağ ve Kosova’da durum
ortada; Arnavutluk Başbakanı Berişa’nın son irredantist açıklamaları da hâlâ çok taze. Üstelik, Türkiye ve
Yunanistan’ın benzer bakış açıları da zaman zaman
çeşitli gruplar tarafından gündeme getirilmekte. Ne
demişler, ‘vatan’ kelimesinin mutlak bir manası ve
sabit bir şekli yoktur. Ülkeden ülkeye, zamandan zamana değişir.
Evren Dede’nin bu makalesi Agos gazetesinden alıntılanmıştır.
Βιτρίνα
Εβρέν Δεδέ
[email protected]
Μιλώντας για το όνειρο των Βουλγάρων για τη Θράκη…
Όταν πληροφορηθήκαμε την προηγούμενη εβδομάδα τη μικρής κλίμακας κρίση που σημειώθηκε μεταξύ
Ελλάδας και Βουλγαρίας, θέλοντας και μη θυμηθήκαμε
το παρελθόν…
Αυτή είναι και η ατυχής μοίρα των Βαλκανίων: ο
αλυτρωτισμός. Τι είναι λοιπόν ο αλυτρωτισμός; Το να
επιθυμείς τα εδάφη που έχασες στο παρελθόν, το ιδανικό, το όνειρο ή και η σκέψη της επαναπροσάρτησης
ενός γεωγραφικού χώρου (το μέγεθος του χώρου αυτού
ποικίλλει από χώρα σε χώρα) στη μητέρα πατρίδα την
κατάλληλη στιγμή.
Με αυτά λοιπόν σχετίζεται η κρίση που σημειώθηκε μεταξύ Ελλάδας και Βουλγαρίας την προηγούμενη
εβδομάδα: με το να θεωρεί μια χώρα τα εδάφη μιας άλλης χώρας ως δικά της. Αν επιτρέπετε, ας επεκταθούμε
λίγο στο πως εξελίχθηκε το εν λόγω συμβάν…
Τον προσεχή Ιούλιο, έπειτα από πρωτοβουλία των
βουλγαρικών αεροπορικών δυνάμεων, πρόκειται να
πραγματοποιηθεί η αεροπορική άσκηση «Thracian Star»
στην οποία θα συμμετάσχουν η Ρουμανία, η Ελλάδα και
οι ΗΠΑ.
Την προηγούμενη εβδομάδα, οι στρατιωτικοί αξιωματούχοι των χωρών που θα συμμετάσχουν στην κοινή
στρατιωτική άσκηση που θα λάβει χώρα στην αεροπορική βάση «Graf Ignatevo» πραγματοποίησαν την πρώτη
συνάντησή τους στη Σόφια με σκοπό να διασφαλίσουν
το συντονισμό της άσκησης.
Τη στιγμή που στο πλαίσιο της συνάντησης συζητιέται το θέμα της άσκησης που θα πραγματοποιήσουν από
κοινού τα στρατιωτικά επιτελεία των τεσσάρων χωρών,
οι έλληνες στρατιωτικοί αξιωματούχοι προσέχουν ότι η
βουλγαρική πλευρά υποστηρίζει με ιστορικές αναφορές
ότι η ιστορική της καταγωγή τοποθετείται στους Θράκες
ενώ στον ιστορικό χάρτη της Βουλγαρίας, εμπεριέχονται
και εδάφη της Θράκης που ανήκουν στην Ελλάδα (Δυτική Θράκη). Και δεν είναι μόνο αυτό. Η ελληνική πλευρά
προσέχει ότι στον ιστορικό βουλγαρικό χάρτη, το τμήμα
της αρχαίας Μακεδονίας που ανήκει στην Ελλάδα διαχωρίζεται με σύνορα από την υπόλοιπη Ελλάδα.
Κατευθείαν ενημερώνεται ο υπουργός Άμυνας, Πάνος Παναγιωτόπουλος σχετικά με το θέμα. Ο Παναγιωτόπουλος δίνει αμέσως εντολή στον αρχηγό του Γενικού Επιτελείου Αεροπορίας, αντιπτέραρχο κο Ευάγγελο
Τουρνά, ο οποίος και στέλνει στις 12 Απριλίου επιστολή στον βούλγαρο ομόλογό του, Κονσταντίν Ποπόβ,
μέσω του οποίου του εκφράζει την ενόχλησή του για
το συγκεκριμένο χάρτη. Στην επιστολή αναφέρεται: «Τα
στοιχεία που περιλαμβάνετε είναι αναληθή. Πέραν τούτου η εν λόγω ιστορική αναφορά, ουδεμία σχέση έχει με
το σκοπό της κοινής στρατιωτικής άσκησης. Η απόσυρση του σχετικού χάρτη αποτελεί δε προϋπόθεση για τη
συμμετοχή των ελληνικών δυνάμεων στην στρατιωτική
άσκηση».
Ο βούλγαρος αντιπτέραρχος απαντά στην εν λόγω
επιστολή στις 15 Απριλίου. Ο Ποπόβ ευχαριστεί για την
επιστολή της 12ης Απριλίου, τονίζει τη σπουδαιότητα
της συμμετοχής της Ελλάδας στην άσκηση και προσθέτει
τα εξής: «έχουν γίνει στον ιστορικό χάρτη οι αναγκαίες
ρυθμίσεις που ευχαριστούν την ελληνική πλευρά».
Αυτή είναι λοιπόν η ατυχής μοίρα των Βαλκανίων.
Ζούνε με τα όνειρα τόσων κρατών που ιδρύθηκαν στην
περιοχή στο παρελθόν. Η ιδέα την επαναπροσάρτησης
στη μητέρα πατρίδα των εδαφών «που μας έταξαν», συνεχίζεται ενδόμυχα.
Μήπως αυτό το κάνει μόνο η Βουλγαρία; Ή μήπως
εφόσον επιθυμεί την ελληνική Θράκη, δεν επιθυμεί την
τουρκική Θράκη; Η απάντηση των εν λόγω ερωτήσεων προκαλεί πονοκέφαλο. Από όπου και αν το πιάσετε,
όλοι γνωρίζουμε την κατάσταση στα εδάφη που δημιουργήθηκαν μετά από τη διάλυση της Γιουγκοσλαβίας:
Βοσνία Ερζεγοβίνη, Κροατία, Σλοβενία, ΠΓΔΜ, Σερβία,
Μαυροβούνιο και Κόσσοβο, ενώ οι αλυτρωτικές δηλώσεις του πρωθυπουργού της Αλβανίας, Μπερίσα είναι
ακόμη νωπές. Επιπλέον παρόμοιες θέσεις έρχονται κατά
καιρούς στο προσκήνιο από διάφορες ομάδες σε Ελλάδα
και Τουρκία. Όπως λένε, η έννοια της «πατρίδας» δεν
έχει απόλυτο ορισμό και απτή μορφή. Αλλάζει από χώρα
σε χώρα και από καιρού εις καιρόν.
*
Azınlıkça
5
Genç Bakış
Aydın Bostancı
[email protected]
Selanik Yeni Camii’nde namaz
Selanik’teki öğrencilik yıllarımda ilk
defa olarak ziyaret ettiğim Yeni Camii
veya bir başka adıyla “Hamidiye Camii” o
zamana kadar hiç görmediğim bir mimari
üslup ile karşıma çıkmıştı.
Caminin Hz. Süleyman mührü ile
süslü saat kuleleri, ana giriş kapısı ve caminin mermer motifleri bana klasik Osmanlı
cami mimarisinin dışında yapının eklektik bir üslupla inşa edildiğini gösteriyordu. Mermer mihrabın üzerinde nefis bir
Sülüs hattı ile yazılmış ayet-i celile, aradan
6
Azınlıkça
“
Selanik Belediye
Başkanı Yannis
Butaris, camiyi bir
vakitliğine de olsa
ibadet amaçlı tahsis
ettiği için bazı çevrelerce eleştiri yağmuruna tutuldu.
80 yıl geçmesine rağmen ihtişamını öylece
koruyor, yere döşenmiş renkli mermerler
ziyaretçileri adeta yapıya hayran bırakıyordu.
Selanik’in Kapan Pazarı semtinde bulunan bu tarihi yapının mimarı, Selanik
ve İstanbul’a eşsiz eserler kazandırmış olan
ünlü İtalyan Mimar Vitaliano Poselli’den
başkası değildi. Nitekim caminin girişinde
küçük bir mermer levha üzerine Osmanlıca olarak kazınmış imzası bugün bile ziyaretçileri hoş geldiniz dercesine karşılamaya
devam ediyor.
Sultan II. Abdülhamid tarafından 1886 yılında
İstanbul’a davet edilen ünlü mimar, “İstanbul İdadiye Mektebi” başta olmak üzere payitahtta birçok dini
mabet, okul, devlet binasını inşa ederek Sultan tarafından nişanlarla ödüllendiriliyor. Fakat Poselli, Selanik’te
ayrı bir öneme sahiptir. 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu’nun en modern şehri olan
Selanik’in şekillenmesinde Poselli’nin katkısı büyüktür.
Bugün Selanik’in Allatini Köşkü, Valilik Konağı, Mülkiye Mektebi, Yeni Camii, Ermeni ve Katolik Kiliseleri,
Bet Saul Sinagogu, Üçüncü Ordu Kışlası, gibi belli başlı
eserler onun imzasını taşımaktadır. Sultan Abdülhamid
kendisini İstanbul ve Selanik’e katkılarından ötürü birçok
kez ödüllendirmiş ve İstanbul’a yerleşmesini sağlamıştır.
Ne hazindir ki Sultan Abdülhamid Selanik’teki sürgün yıllarını yine Poselli’nin bir eseri olan Allatini Köşkünde geçirmiştir. Aradan bir asırdan fazla bir zaman
geçmesine rağmen bugün hala Selanik’te Abdülhamid ve
Poselli’nin etkisi hissedilmektedir. Selanik’te “Hamidiye”
ismi altında bulunan cami, çeşme, cadde ve binaların
neredeyse tamamı “Poselli” imzasını taşımaktadır. Bir
“Hünkar” ile bir “Mimar”ı bu kadar birbiriyle bağlayan
ve hatırlatan bir başka şehir ender rastlanır sanırım.
İşte bir “hünkâr” ile bir “mimarı” bu kadar özdeşleştiren ve 1902 yılında Müşir Mehmet Hayri Paşa’nın
katkılarıyla yaptırılan Selanik’teki Yeni Camii 30 Mart
2013 Cumartesi günü 90 yıl aradan sonra kapılarını ilk
defa olarak Gümülcine Medrese-i Hayriye talebelerine
namaz kılmak için açtı. Caminin yaklaşık bir asır ezan
sesi duymamış olan duvarları ezan ile yankılandı. Caminin akustiği de öyle mükemmel ki ses dalga dalga tüm
binaya yayıldı. Talebeler hocaları eşliğinde cemaat halinde öğle namazını eda ettiler.
Elbette böyle bir ortamda insanın duygulanmaması mümkün değil. Sanırım böylesi durumlar insanlarda
empati duygusunun gelişmesine yardımcı oluyor. Uzun
yıllar sonra ibadet edilmeyen bir kilise veya havrada herhangi bir Hristiyan veya Musevinin neler hissedebileceğini en azından anlayabiliyorsunuz. Bu tür açılımlara
tepki gösterenlerde işte bu empati eksikliği var. Kendilerini hiç bir zaman başkalarının yerine koyamıyor, olaylara daima kendi pencerelerinden ve kendi gözlükleriyle
yaklaşıyorlar.
Nitekim Medrese-i Hayriye talebelerine bu imkânı
tanıyan Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris, camiyi bir vakitliğine de olsa ibadet amaçlı tahsis ettiği için
bazı çevrelerce eleştiri yağmuruna tutuldu. Her zamanki
milliyetçilik hezeyanları. Bu tam bir zavallılıktır. İçinde
yaşadığı dünyayı bilememek ve önyargıların pençesinde kıvranmaktır. Diğer yandan azınlık içerisindeki bazı
kimseler ise “efendim ibadet için niçin falancaya verildi
de, filancaya verilmedi” “bir vakitlik göstermelik namaz”
şeklinde bazı eleştirilerde bulundular. Fakat genel anlamda Yunanistan ve Türkiye basınında bu gelişme son derece olumlu karşılandı ve bu gibi adımların devam etmesi
temennileri dile getirildi. Çünkü burada amaç eğer bağcıyı dövmek değil de üzüm yemekse, olaylara iyi niyet ve
empati ile yaklaşılır ve bu gibi adımların devamının gelebilmesi için köstek değil destek olunur. Yok eğer art niyet
varsa o zaman provokasyonun sınırı yok tabii. Halbuki
burada asıl önemli olan karar mercileri ve karar sahiplerinin takınacağı tavır ve tutumdur. Esasen karar alma yetkisine sahip olanlar her zaman olabilecek bu tür tepki ve
eleştirileri dikkate almayıp, kararlılıkla adımlarını atmalı
ve insanlığın ortak değerlerine sahip çıkmalılar.
Selanik Belediye Başkanı o gün Medrese-i Hayriye
öğrencilerini yoğun programına rağmen yaklaşık iki saat
kapıda karşılamak için bekledi. Öğrenci heyetini bir
belediye başkanına yakışır şekilde ağırladı. Daha sonra
yapılan eleştirilere de göğüs geren Butaris, basına yaptığı açıklamalarda senenin muhtelif zamanlarında yine
Selanik’in bazı camilerini ibadet amaçlı tahsis edebileceğini ve Ramazan Bayramı için tarihi İshak Paşa Camiini
Müslümanlara tahsis edeceğini dile getirdi. Butaris, Yeni
Camii’nin öğrencilere namaz için tahsis edilmesinde
Eğitim ve Dinişleri Bakanlığının da olumlu görüş belirttiğini sözlerine ekledi.
Hiç şüphesiz insanlığın ortak değerlerine sahip çıkabilmek için ortak çaba ve adımların atılması şart. Ülkemizin bugün özellikle içinde bulunduğu ekonomik kriz
ortamında önyargılardan arındırılmış kararlı ve cesur yöneticilere her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
*
Azınlıkça
7
Denge
İbram Onsunoğlu
[email protected]
Milliyetçi İğnelemeler
Savaş Tazminatı
Yunanistan’da refah düzeyi hızla aşağıya doğru düşerken ekonomik bunalımdan
çıkış yolları aranıyor.
Ne troykanın verdiği krediler, ne devlet borçlarında yapılan kırkımlar, ne de
bugüne dek alınan başkaca önlemler...
Tünelin ucunda ışık görünmüyor,
karanlıkta düşe kalka yürümeye devam
ediyoruz, içinde bulunduğumuz tünelin
duvarlarına çarpa çarpa. Son günlerde yeniden gündeme gelen Almanya’dan savaş
tazminatı konusu, yolumuzu aydınlatır
oldu. Bunalımdan Almanya’dan alacağımız
savaş tazminatıyla kurtulacağız. Dünya savaşında Yunanistan üçlü işgal altındaydı,
Almanya’dan başka İtalya ve Bulgaristan.
Doğu Makedonya ve Trakya’nın kurtuluşu için bu bölgeyi işgal etmiş Bulgaristan’
dan savaş tazminatı talep ve tahsil edilmesini öneriyorum.
8
Azınlıkça
“
Dünya savaşında
Yunanistan üçlü
işgal altındaydı,
Almanya’dan başka
İtalya ve Bulgaristan. Doğu Makedonya ve Trakya’nın
kurtuluşu için bu
bölgeyi işgal etmiş
Bulgaristan’dan savaş
tazminatı talep ve
tahsil edilmesini
öneriyorum!
Türkiye artık AB’ye girebilir
Son bir kamuoyu araştırması,
Yunanistan’da evro para birimine ve Avrupa Birliği’nin kendisine karşı olumsuz görüşlerin gittiçe armakta olduğunu ve neredeyse %50’lere ulaştığını gösteriyor. Genel
olarak Avrupa Birliği’nin Yunanistan’a zarar verdiği fikri yaygınlık kazanıyor... Eh,
buna göre, bir başka kamuoyu araştırması
yapılsa, Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda olumlu görüşlerin de arttığı ortaya
çıkacaktır.
Resmî kültürün zaferi
Irkçı ve neonazi örgüt Altın Şafak’ın oy
patlamasını bir sabun köpüğü gibi görenler yanıldıklarını anlamaya başladılar. Aradan bir yıl geçti, kamuoyu yoklamalarında Altın Şafak oy oranını artıran tek parti,
gücü bazı yoklamalarda %15’lere dayanıyor ve 3. parti olarak yerini sağlamlaştırmış görünüyor. Aşırı sağ, tüm Avrupa’da
ilerleme kaydediyor, ama rekor büyük
arayla Yunanistan’da. Bir Alman dergisi,
Yunanistan’ın bu halini, Hitler’in iktidara
yürüdüğü 1930 Almanya’sına benzetmiş.
Irkçı örgütün ifade ettiği görüşler ve sergilediği davranışlar kamuoyu tarafından
gittikçe daha çok benimseniyor. Olayı geçirmekte olduğumuz ekonomik bunalıma
bağlamak, onu yeterli olarak açıklamaya
yetmiyor. Nedenleri daha derin ve daha
köklü. Bazı cesur yorumcular, ülkede öteden beri işlenen resmî bir hoşgörüsüz milliyetçilik ve seçkin halk efsanesi kültürüyle
ilişkilendiriyorlar bu ırkçılık patlamasını.
Bir başka deyişle, halk, resmî kültüre sahip
çıkıyor.
“
Irkçı ve neonazi
örgüt Altın Şafak’ın
oy patlamasını
bir sabun köpüğü
gibi görenler
yanıldıklarını
anlamaya
başladılar.
yakınlarda aylardır ödenmeyen göçmen
işçiler işverenden ücretlerini talep edince,
yerli muhafızlar üzerlerine ateş açmaktan
kaçınmadı, onlarcasını kanlar içinde yere
sererek. Ölümsüz Konuksever Zeus!
Atina Fethiye Camii
Esir tacirleri
Afrika ve Asya kökenli kaçak göçmenlerin Avrupa’ya geçmesine yardımcı olan, onları Avrupa’ya taşıyan kişiler
Yunanistan’da “esir tacirleri” diye adlandırılıyor. Yanlış bir adlandırma. Gerçek esir
tacirleri, o çaresiz göçmenleri, bir parça ekmek karşılığında, sigortasız ve sefil koşullar
altında çalıştıran ve bu sayede zenginleşen
işverenler. Mora’nın Manolada bölgesinde
çilek tarlalarında göçmen işçileri esir gibi
çalıştıran büyük üreticiler gibi. 1.200 dönümlük üretim alanı, bu esirler sayesinde
şimdi 12.000 dönüme yükselmiş. Bölgede yıllardır süregelen bu sömürü ve esaret koşullarına devlet göz yumuyordu. Bu
“
Gerçek esir
tacirleri, o çaresiz
göçmenleri, bir
parça ekmek
karşılığında,
sigortasız ve sefil
koşullar altında
çalıştıran ve bu
sayede zenginleşen
işverenler.
Atina’da Akropolis’in bitişiğindeki 500
yıllık Fethiye Camii’nin, bir tapınak olarak her çeşit saygısızlığa maruz kaldıktan
sonra, bugün yıkılma tehlikesi karşısında,
onarılmasına karar verilmiş, ilgili ödenek
aranıyormuş. Artık kültürel etkinlikler
için kullanılacakmış. Haberi To Vima
gazetesinin sitesinden okuyorum. Altında okuyucu yorumları, 17 tane, onları
da okuyorum. 4’ü olumlu, 13’ü olumsuz. Olumsuz olanlar, olumsuzluklarıyla
kalmıyor, çoğu ölçüsüz bir kin ve nefret
kusuyor. Kızmaktan çok utanıyorum. Bu
okuyucu yorumlarının kaynağı Altın Şafak ideolojisi değil. Olay, çok daha derin
ve köklü.
Geriye kalanı
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yeni
Gürcistan Başbakanını kabul ederken,
Türk Meclisinde birçok Gürcü kökenli
milletvekilinin bulunduğunu söylemiş.
Herhalde öyledir. Dahası TBMM’de çok
sayıda Kürt kökenli üye mevcut, birçok Laz kökenli, birçok Çerkez, Arnavut
ve Boşnak kökenli, birkaç Pomak, Arap
ve Süryani kökenli ve herhalde daha başka etnik kökenli milletvekilleri mevcut.
Eh, biraz da geriye kalan Türk kökenli üye
mevcut.
*
Azınlıkça
9
Paradoks
Dimostenis Yağcıoğlu
[email protected]
“Beğenmiyorsan Git” veya “Ya Sev ya Terk Et”
Bir ülkede vatandaşlar, hele özellikle azınlık
mensubu olanlar, haksız, yanlış ve zararlı buldukları belli bir uygulamadan şikâyet ettiklerinde,
bazı tutum ve politikaların değişmesini istediklerinde, gücü, iktidarı, çoğunluğu temsil edenlerden veya güç ve iktidarla kendilerini özdeşleştirmiş olanlardan her zaman değil ama sık sık
“beğenmiyorsan ülkeden git”, “ya sev ya terk et”
türünden tepkiler alırlar.
Bu yazımda, hemen her ülkede azınlıkta kalan
her çeşit grubun muhatap kaldığı bu tepkilerin,
bunların arkasında hangi isteğin gizlendiğinin,
durumundan memnun olmayan azınlık mensuplarının sahip olduğu seçeneklerin teorik bir analizini yapmaya çalışacağım.
Birkaç ay önce vefat eden ünlü iktisatçı ve
tolpumbilimci Albert Hirschman, 1970 yılında
yayımlanan klasikleşmiş Exit, Voice, and Loyalty
(Çıkış, Ses/İtiraz ve Sadakat) isimli kitabında 1
tam da bu konuları anlamamızı ve incelememizi
kolaylaştıracak bir model sunar. Hirschman’ın bu
kitapta savunduğu kısaca şudur: Bir kurumda, bir
firmada veya bir devlette, olumsuz değişiklikler
yaşandığında, işler bozulmaya başladığında, sunulan hizmet veya ürünlerde bir kötüleşme görüldüğünde, o hizmet veya üründen yararlananların
önünde üç temel seçenek tipi vardır:
(1) Çıkış -- yani o ürünü kullanmayı bırakıp
benzer başka bir ürünü tercih etmek; o hizmeti
almaktan vazgeçip başka bir firma veya kurumun
hizmetlerinden yararlanmaya başlamak;
(2) İtiraz – söz konusu hizmet veya ürünün
bozulmasını protesto etmek, memnuniyetsizliğini dile getirmek, o hizmet veya ürünlerin gittikçe
kötüleşmesine neden olan uygulamalara itiraz etmek, durumun düzelmesini talep etmek; ve
(3) Sadakat -- gözlemlenen kötüleşmenin
geçici olmasını dileyerek, konjonktür ya da şart10
Azınlıkça
lar değiştiğinde sunulan hizmet veya ürünün de
düzeleceğini temenni ederek, sesini çıkarmamak,
sabretmek ve söz konusu ürün veya hizmeti almaya devam etmek.
Bu üç seçenek tipinin her birinin yüzlerce versiyonu veya biçimi olabilir, fakat sonuçta müşterilerin firmalar karşısında, vatandaşların devlet
karşısında, memnun olmadıkları bir uygulama
veya müşahede ettikleri bir bozulma durumunda
önlerinde sadece bu üç temel seçenek vardır. Bunlardan hangisini seçecekleri, elbette, içinde bulundukların sistemin niteliklerine, kişilerin kendi
özel şartlarına ve olanaklarına bağlıdır. Meselâ,
özgür ve demokratik bir ortamda insanlar “itiraz”ı
daha kolay seçebilirler. Birçok firmanın birbirleriyle nispeten serbestçe rekabet ettiği bir piyasada
veya başka bir ülkeye gidip yerleşmenin kolay ve
ucuz olduğu şartlarda “çıkış” seçeneği daha cazip
olabilir. Firmanın müşterilerle veya ülke liderlerinin vatandaşlarla kurmuş olduğu bağ derin ve
güçlü duygulara dayanıyorsa, özellikle de güven
duygusu zedelenmemişse, müşteri veya vatandaşlar “sadakat”i yeğleyebilirler.
Azınlık-devlet ilişkilerinde de azınlık mensuplarının önüne bu üç seçenek mevcuttur. Üstelik
bazı şartlar altında bu üç seçeneğin en şiddetli
ve en dramatik versiyonları söz konusu olabilir.
Azınlıkla devlet arasındaki ilişkilerde kriz çok
derin, rejim aşırı baskıcı, ihtilaflar şiddetli ise,
”çıkış” toplu göç, “itiraz” bazen silahlı mücadele, “sadakat” ise azınlık kimliğinden feragat edip
asimile olma veya olmuş gibi görünme şeklinde
tezahür edebilir.
Devletin ve devletle kendini özdeşleştirmiş
olanların, dominant grubun, en istemediği seçenek elbette “itiraz”dır. Başat grup, güçsüz bir
grubun durumundan şikâyet etmesinden, bazı uygulamaların değişmesini istemesinden, hak talep
etmesinden rahatsızlık duyar. Azınlık veya güçsüz
grup “itiraz”ı seçtiğinde, buna başta çoğu zaman
öfkeyle tepki verir. İşte bu durumda azınlığa diğer iki seçenek gösterilir: “Ya sev” yani ya sadakat
göster, sesini kes, durumuna razı ol, hatta -- samimiyetle değilse bile -- sevgi ve balılığını beyan et,
“ya terk et”, yani ülkeden göç et, başka bir ülkeye
git; bu “anavatan”ın da olabilir, iş imkânlarının
daha geniş olduğu daha zengin başka bir ülke de.
Şartları “beğenmiyorsan”, ki itiraz ettiğine göre
beğenmiyorsun demektir, “git”. Yok eğer burada
kalmayı tercih ediyorsan, o zaman en azından
“beğeniyormuş gibi” yap. Her halükarda şikâyet
etme.
Devletin ve bir ülkedeki güçlü grupların
güçsüz gruplardan seçmesini arzu ettiği seçenek
“sadakat”tir. Eğer sadakat gerçekten sevgi ve bağlılığa dayanıyorsa ne âlâ, ama bu şart değildir.
Önemli olan güçsüz grupların beğenmedikleri uygulamalara sesini çıkarmaması ve bunlara katlanmasıdır. Bazen güçsüz gruplar içinde sadakati seçenler bir şekilde ödüllendirilebilirler de. Politika
değişmez ama sadakati seçenler daha iyi muamele
görebilir. Başka konularda kayrılabilir.
Eğer devlet ve toplumdaki muktedirler, azınlık
ve başka güçsüz grupların “sadakat”ini sağlayamıyorlarsa, o zaman onları “çıkış”ı seçmeye zorlayabilirler. Ancak “çıkış” belli ekonomik imkânlar
ve belli bir esneklik, başka bir ülkeye adaptasyonu mümkün kılacak bir eğitim ve bazı beceriler
gerektirebilir. Bunlara sahip olanlar için, ülkede
kalıp zulüm ve baskı altında ıstırap çekmektense, daha özgür ve daha müreffeh bir yaşam için
başka bir ülkeye göç etmek cazip bir seçenek bile
olabilir. Toplumun ve/veya azınlığın daha yoksul ve eğitimsiz kesimleri için ise“çıkış” çok zor
seçilebilecek, seçildiğinde de travma yaratan bir
seçenektir.
Güçlülerin elinde bazı durumlarda “kovma”
seçeneği de vardır. Güvenmedikleri, tehlikeli buldukları ya da herhangi bir nedenden dolayı nefret ettikleri bir grubu, eğer şartlar, konjonktür bu
seçeneği kullanmayı mümkün kılıyorsa, kovmayı
seçebilirler. Neyse ki günümüz konjonktüründe
devletlerin, özellikle gelişmiş ülkelerde, beğenmedikleri gruplar için bu seçeneğe baş vurması çok
zordur. En azından ahlâken ve uluslararası normlar aşısından kabul edilebilir bir seçenek değildir.
Nitekim, “ya sev ya terk et”, “beğenmiyorsan git”
gibi ifadeler, “kovma” seçeneğine baş vurulmasının aslında kolay olmadığı durumlarda kullanıl-
“
Azınlık-devlet ilişkilerinde de
azınlık mensuplarının önüne
bu üç seçenek mevcuttur.
Üstelik bazı şartlar altında bu
üç seçeneğin en şiddetli ve
en dramatik versiyonları
söz konusu olabilir.
maktadır. Eğer istenmeyen grupları kovmak kolay
olsaydı, bu gruplar şikâyet ettiğinde onlara “ya
sev ya terk et” denmez “ya sev ya da seni kovarız”
denirdi.
“Çıkış” seçeneği iktidarın dizginlerini elinde
tutan zümreye kısa vadede yarar getirse de, orta
ve uzun vadede bütün sistemi zayıflatır. Sisteme
ve ülkeye katkıda bulunacak insanların gitmesi,
ülkeyi sonuçta yoksullaştırır.
Güçsüz grupların veya vatandaşların, devletin
yanlış ve zararlı buldukları bir uygulamasına “sadakat” göstermesi ise başta bağlılık ve güven duygusuyla olabilir. Ama böyle bir uygulama değişmeden devam ettiğinde, olumsuz sonuçları daha
fazla hissedildiğinde, bağlılık ve güvene dayalı
sadakatin yerini gittikçe korku ve baskıya dayanan sadakat alır. Bu, sahte bir sadakattir. Sonra,
bir gün korku ve baskı etkisini biraz yitirince, insanlar âniden gerçek duygu ve düşüncelerine göre
hareket etmeye başlarlar ve yıllarca sarsılmaz gibi
görünen siyasi sistem kâğıttan bir kule gibi çöküverir.
Hiçbir yönetici, hiçbir lider (ve sadece liderler de değil, aslında hiçbir insan) uygulamalarının
protesto edilmesinden, kendisine itiraz edilmesinden hoşlanmaz. Ne var ki, demokratik ve özgür
bir siyasi sistemde, bu üç seçenekten en yararlı
olanı aslında “itirazdır”. Sistemin yanlışlarını düzeltmesi, zaaflarını gidermesi, gelişmesi, daha adil
hale gelmesi ancak “itiraz” seçeneğine imkân ve
önem verilmesiyle mümkündür.
1. Albert O. Hirschman. Exit, Voice, and Loyalty: Responses to Decline in Firms, Organizations, and States. Cambridge, MA: Harvard University Press, 1970.
Kitabın tam metnine http://www.cui-zy.cn/Course/GAD2008i/HirschmanExitVoiceLoyalty.pdf sayfasından ulaşılabilir.
Azınlıkça
11
Algı(lamak)
Herkül Millas
[email protected]
Vatandaş Olma Hasreti
“İstanbul’u terk etmiş olan Rumlar
geri gelebilir, gelsinler, buyur ediyoruz;
bu insanlar bizim vatandaşlarımızdır;
geçmişte hatalar oldu, artık değiştik; ama
Atina’da cami de açılsın, ki biz de Ruhban
Okulunu açalım; vakıf taşınmazlarını iade
ettik; Batı Trakya’da müftüyü Müslüman
azınlık seçsin, zaten Patrik seçimine biz
karışıyor muyuz?”
Bunları okuyorum Türkiye basınında.
Resmi kimseler söylüyor bunları. Okuyanlara da bunlar çok makul geliyor sanıyorum: Aklıselimin örneği gibi. Güzel
sözler, hatta milli gururu okşayan sözler.
Biz neler yapmışız neler; oysa “ötekiler”
yapmıyor! Ama bana – gidenlerden biri
olan bana – bu sözler aynı etkiyi yapmıyor. Çünkü bu sözler – bana göre - çelişki
dolu. Beni rahatsız eden, “gittiğim” için
pişmanlık duymamama neden olan sözlerdir bunlar.
Azınlık
12
üyesi
Azınlıkça
olarak
en
büyük
“
Atina’da cami varmış veya yokmuş,
Gümülcine’de müftü
seçilemiyormuş…
böyle bir durum
İstanbul’daki
Hasan’ın ve Ahmet’in
hayatını doğrudan etkilemiyor da
Yorgo’nun hayatını
etkiliyorsa “vatandaşlıktan” ve “eşitlikten”
geriye ne kalıyor?
şikâyetim, hatta tek şikâyetim, eşit vatandaş sayılmamış olmamdır. Anayasada sözü
edilen “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin
kanun önünde eşittir” maddesi bana uygulanmadı. Azınlık üyesi olarak görüldüğüm
için. 1942’den bugüne “farklı” uygulamaların pek çok örneğini yaşadım. İlginçtir,
bu arada ben hiçbir an “azınlık üyesi” olduğumu iddia da etmedim, bu özelliğimi
öne çıkararak ek bir hak da talep etmedim. Benim ve ailemin başına ne geldiyse
devletin ve toplumun beni algılama biçiminden geldi. Beni ötekileştirdi,“yabancı”
saydı; kısacası vatandaş saymadı.
Kendimi azınlık üyesi görerek Lozan
Antlaşmasına ve azınlıklara sağlanması gereken haklardan da söz edebilirdim,
edebilirim. 37’den 44’e bu antlaşmanın
hiçbir maddesi uygulanmadı. Şunlar öngörülüyordu: Hiçbir yasa bu maddelere
karşı olmayacaktı; eşitlik tam olacaktı;
mahkemede ana dilin kullanımı ve kamuda çalışma temel hak sayılacaktı; azınlıklara kendi kurumlarını kurmak ve işletme
hakkı tanınacaktı; eğitimde her türlü kolaylık sağlanacaktı; her türlü kurum kurulabilecekti; din konusunda tam saygılı
olunacaktı; bu maddelerde belirtilen haklar ihlal edildiğinde Uluslararası Adalet
Divanına başvurulacaktı.
Bence en önemli ve tam olarak ihlal
edilen madde son maddedir. Devletler
karşı tarafta gördüğü kötü uygulamalarla
ilgili şikâyetleri bir “divana” başvurarak
çözmeye çalışmak yerine azınlıkları rehine gibi kullanarak halletme yoluna gitti.
Böyle bir uygulama hemen semere veren
bir yol sayıldı; yani azınlıklar “araç” olarak görüldü. Bu yol “pratik” ve pragmatik
olabilir, ama bu uygulama en nihayette
azınlıkları – ve beni - “araca” dönüştürür.
Tabii bu uygulama “vatandaşlık” anlayışının kökünden reddi anlamını da taşır:
İstanbul’da bazı kişileri bulunduracağız,
Batı Trakya’da soydaşlarımız sorunlar yaşadığında da, benzer sorunları bu kişilere
yaşatacağız. Karşı tarafta durum düzelirse
biz de buradakileri rahat ettireceğiz; oradakiler sürünürse, biz de elde bulundurduklarımızı süründürürüz! Ben bu “karşılıklılık” anlayışını böyle algılıyorum; hep
böyle de yaşadım.
Oysa ben isterdim ki, yabancı bir ülkede Türk soyundan olan insanlar acı çektiklerinde bedelini vatandaşı olduğum ülkede
ben ödemeyeyim. Zaten neden ödeyecekmişim? Ben bu ülkenin “eşit vatandaşı”
değil miyim, böyle sayılmam hakkım değil mi? Atina’da cami varmış veya yokmuş,
Gümülcine’de müftü seçilemiyormuş …
böyle bir durum İstanbul’daki Hasan’ın ve
Ahmet’in hayatını doğrudan etkilemiyor
da Yorgo’nun hayatını etkiliyorsa “vatandaşlıktan” ve “eşitlikten” geriye ne kalıyor?
Ve kâbus gibi bir soru: ya karşı taraf bir
6/7 Eylül senaryosunu uygularsa ben ne
olacağım? “Geri gelin” demeden önce geri
geleceklerin statüsünü açıkça ve samimi
bir biçimde belirlemek gerek. Ben şahsen
rehine rolünü üstlenmek istemiyorum.
Son yıllarda azınlıklara gerçekten haklar tanındı; bazı vakıf mallarının iadesi,
“
Peki, ya Yunanistan
bu konularda ne
yapıyor? Daha mı
iyi orası, daha mı
hakkaniyetli? İşte
bu soru da Ahmet’e
sorulmuyor, Yorgo’ya
soruluyor! “Eşit” sayılan iki vatandaştan
yalnız biri bu soru
ile karşı karşıya; ve
hesap ve bedel ödeme durumunda. O
da kendini bu sorunun doğal muhatabı
saymaya başlayınca,
cevap vermeye başlayınca “vatandaş”
olmaktan çıkıyor;
“öteki” oluyor.
dini bazı serbestlikler gibi hoş girişimlerdir bunlar. Hakları ihlal eden hükümetlerle, hakları iade eden hükümetin farkını tanımak gerek. Bu hakların cemaate
değil “vatandaşlara” sağlanmasını tercih
ederdim. Bu cümlenin ne anlama geldiğini belki başka bir yazıda açıklık kazandırırım. Ama bu sağlananların Nasreddin
Hoca’nın bir hikâyesini hatırlattığını da
ekleyeyim. Hani, adamın biri “evde çok
sıkışığız” şikâyetinde bulununca, eve köpeği de, eşeği de al, demesi, sonra da onları çıkar ve rahatla tavsiyesinde bulunması
hikâyesini…
Bu tür “bağışları”, başkaları nasıl algılıyor bilemem, ama ben bu hak iadelerini
milli gurur, övünme nedeni veya pazarlık
konusu yapılmamasının gerektiğine inanıyorum. Bir hak ihlalinin düzeltilmesi
“bağış” değildir ve bu alanda şükran duyulması da gerekmiyor.
Peki, ya Yunanistan bu konularda ne
yapıyor? Daha mı iyi orası, daha mı hakkaniyetli? İşte bu soru da Ahmet’e sorulmuyor, Yorgo’ya soruluyor! “Eşit” sayılan
iki vatandaştan yalnız biri bu soru ile karşı
karşıya; ve hesap ve bedel ödeme durumunda. O da kendini bu sorunun doğal muhatabı saymaya başlayınca, cevap
vermeye başlayınca “vatandaş” olmaktan
çıkıyor; “öteki” oluyor. Ve çıkıp gidiyor
genellikle. Geri dönmesi için ilk şart ise
bu soruya cevap verme durumunda kalmamasıdır sanıyorum.
Söylediğim basit: Bir insanın bir ülke
vatandaş duygusunu taşıması için o ülkede vatandaş olması gerekir. Eşitlik yoksa
vatandaşlık da yoktur. Vatandaşlık, modernite ile ortaya çıkmış çağdaş bir kavramdır; reaya olmak, Osmanlı dönemi anlamında “millet” veya cemaat olmak başka
bir şeydir.
Ben, kendi hesabıma, vatandaş olarak
yaşamak istiyorum. Türkiye’den bütünüyle kopmadımsa, bu yolda, benimle aynı
görüşte olan, bana tam destek veren insanların bulunmasındadır. Bu insanlar azınlıkta şu anda; benim gibi onlar da. Onlar
var diye umudumu tam kaybetmedim. Bir
gün gelecek vatandaş olacağım.
Azınlıkça
13
Algı(lamak)
Herkül Millas
[email protected]
Batı Trakya’da ne görüyoruz?
Batı Trakya’yı, özellikle Gümülcine ve İskeçe köylerini böylesine doya doya dolaşma olanağını ilk kez buldum.
Genç dostum usta rehber Aydın Bostancı sayesinde.
Hem doğa hem kültür çeşitliliği şaşırtıcıydı. Yörenin
tarihî zenginliği sürprizler sunuyordu. Dağlarla deniz
arasında inerçıkarken, diller, dinler, kıyafetler, yemekler
de değişiyordu. Hametli’den (Organi) Sapçi’ya (Sapes);
Büyük Derbent (Mega Derio) ve Ruşenler’den (Russa) Dedeağaç’a (Aleksandrupolis); Şahin’den (Ehinos)
Fener’e (Fanari) dolaştık üç gün boyunca.
Bunları derli toplu, sınıflandırarak anlatmaya karar
verince hocalığım sırasında öğrencilerime çözmelerini istediğim bir soru/bilmece aklıma geldi. Tahtaya küçüklü
büyüklü, beyaz veya siyah, dörtgenler, daireler ve üçgenler çizerdim. Sonra bunları gruplara ayırın, sınıflandırın
derdim. Kimileri ikili gruplar görürdü: büyük şekiller ve
küçük şekiller; veya beyazlar bir yanda siyahlar öte yanda. Kimileri üçgen ve dörtgenleri bir grup sayar, daireleri
ayrı yere koyardı. Başkaları üç grup görürdü: dörtgenler,
üçgenler ve daireler diye. Başkaları bunları da küçükler
ve büyükler diye yeniden ikiye ayırır altı grup elde ederdi; bunları yeniden siyah ve beyaz diye ayırıp on iki grup
elde eden de vardı. Kimileri ise “hepsi şekil işte!” der birlik görürdü.
Sonra bu farklı seçimlerin anlamını konuşurduk. Bu
sınıflandırmalarda yanlış yoktu, herkes kendi açısından,
belli bir mantıkla bu grupları görmüştü. Demek ki gördüklerimizi hepimiz aynı biçimde algılamayız. İnsanlar aynı şeylere bakar ama aynı şeyleri görmez. Neden?
Çünkü ilgi alanları, referansları, kültürleri, kaygıları,
eğitimleri, ruh halleri farklı. Bu farklılığa algı farkı da
diyebiliriz, kimlik farkı da. Farklı kimlikte olan insanlar
aynı şeye baksa da farklı şeyler görür. Ruhbilimde kullanılan Rorschach testinde olduğu gibi: bir mürekkep
lekesine bakanlar, iç dünyalarına göre çok farklı şeyler
görebilir. Tabii bu tespiti ve bilgiyi tersinden de kulla14
Azınlıkça
nabiliriz: kimlik farklı algılara ve yorumlara neden oluyorsa, farklı algılar ve yorumlar da kimlikleri ele verir.
Batı Trakya’da ne gördüğümüzü dile getirirken en başta
kimliğimizi ilan ederiz. Örneğin, milliyetçiler oralarda
Türk ve Yunan görür: Şu köyde Yunanlılar, bu köyde
Türkler yaşar derler. Din duygusu güçlü olanlar, Hıristiyan ve Müslüman gruplar görür, etnisiteleri vurgulamazlar. Müslüman olup ayrıntılara önem verenler Sünni ve
Bektaşi köylerinden söz ederler. Irk konularında hassas
olanlar Romaları da görürler. Hatta her grubu farklı bir
ırk olarak belirlerler. Yunanlılıkla yetinmeyenler Yunanca konuşan ve Ortodoks Hıristiyan olanları da üçe ayırabilirler: Yerliler, 1923 mübadilleri, 1990 Pontuslu (Rus/
Pontuslu) göçmenler diye. Türkçe konuşan Hıristiyan
Ortodoks Rumları (Karamanlıları) nereye dâhil edeceğimiz de kimliğimize bağlı. Pomak Türklerini de hangi
gruba (etnik, din, dil, ırk, coğrafya, tarih grubuna) dâhil
edeceğimiz de öyle.
Bu sınıflandırma konusu bu yörede zor bir meslek!
Hemen hemen tabu. Ne desen birileri nem kapıyor. Sınıflandırmanız kendi algılarına uymadığında kasıt, gizli
amaç ve komplo görülüyor. “Hepsi insan aslında, farklı
farklı ama insan” dememiz olanaklı ama Batı Trakya’da
böyle diyenlere pek seyrek rastlanıyor. Geçmişten gelen
algılar ve yeniden üretilen ideolojiler evrenselliğe pek
olanak bırakmıyor. Ulus devletlerinin olmazsa olmaz
olan şartı “vatandaşlık” kavramı da buralarda unutulmuş
gibi. “Hepsi aynı ülkenin yurttaşıdır” lafı ediliyor ama
ne buna içtenlikle inanan var ne de denenin gereğini yapan. Aktörler eski, hatta arkaik sınıflandırmalara öncelik
vermişler. En sonra fark edilmesi gereken özellikler (ırk,
soy, cilt rengi, dil, inanç, etnik algı) en başa alınmış. Batı
Trakya’da kendi kimliğimi de daha yakından sezmeme
yardım etti. Ben her yanda azınlık grupları gördüm. Rahatsız, güveni tam olmayan, etraftakilerin kendilerini yan
gözle izlediğine inanan, ama onurlarını korumaya kararlı
olan insan grupları. Devlet koruyucu, ama kimi koruduğu pek belli değil. Belki en fazla kendini. Vatandaşlar,
daha doğrusu vatandaş olmaları gerekenler, amaç değil
Evros bölgesinde
yapılan ankette
hangi parti önde?
Metron Analysis şirketinin Gnomi gazetesi hesabına Evros (Meriç) ili seçmenleri üzerinde yaptığı son
kamuoyu yoklamasından ortaya ilginç sonuçlar çıktı.
araç olmuşlar. Bu ilişkiler ağına ve bu dekora baskıcı derim. İki ulus devletin, Yunanistan ve Türkiye’nin gölgesi
düşmüş her yana. Bu yüzden her yan tam aydınlık değil.
Konuşmalar iki yanlı ve iki anlamlı: demek istenenlerle
söylenmesi gerekenler; konuşulanlarla ima edilenler; dile
getirilenlerle ağza alınmayanlar.
Semboller daha da anlamlı veya biraz düşününce daha da anlamsız. Tek bir Hıristiyan’ın yaşamadığı
köylerde kiliseler var; güvensizliği haykıran bolca milli
bayraklar her yanda dalgalanıyor; laik olduğunu durmadan vurgulayan bir devlet dini mekânları onarıp öne
çıkarıyor, millilik adına; eski taş köprülerin üzerindeki
hilâller sıva ile örtülmüş; kendi dilini inkâr ederek kimliğini koruduğunu ve ilan ettiğini sanan her yaşta insanlar;
eşitsizliğin her türlüsünü yaşayan ama resmen “eşit vatandaş” rolünü üstlenmiş kişiler… Bunları gördüğüme,
bunlar gözüme takıldığına göre demek ki benim kimliğimin egemen yanı “azınlık üyesi olmak” olmalı.
Gelecekte bütün bu çelişkiler, tutarsızlıklar, haksızlıklar ve kanunsuzluklar herhalde aşılacak. Eşitlik laf olarak değil uygulama olarak yaşandığında Batı Trakya’daki
kültür zenginlikleri gerilim nedeni olmayacak, boşlukları
dolduran tamamlayıcı öğeler olacak. Aslında bu değişikliğin işaretlerini görüyoruz. Eksiklikler artık göze batıyor, sakatlıklar gittikçe daha sık hatırlatılıyor. Ayrımcı
ideolojilere karşı sesler şimdi daha sık ve daha tiz duyuluyor. Irkçı siyasi partilerin ortaya çıkışının bile olumlu
bir yanı var: bugüne kadar “bizde ırkçılık yoktur” mitosunun yıkılmasına neden oldu. Dolu dolu geçen bir
gezinin bendeki yankısı böylesine doyurucu, öğretici ve
yararlı oldu. Gümülcineli ebru ressamından da bir “tablo” aldım. Sembolik bir anlamı var. İç içe geçmiş renklerin oluşturduğu güzel bir resim. Aynen Batı Trakya.
Yapılan ankete göre hükümetin büyük ortağı ND
Partisi, anamuhalefet SYRIZA partisinin büyük bir
farkla önünde yer aldı. Öte yandan aşırı ırkçı Altın
Şafak partisi ise yüzde 13,3 oy oranıyla Evros ilinde
3’üncü parti durumunda. Metron Analysis şirketinin
sonuçlarına göre Evros ilinde partiler arasındaki sıralama şöyle oluştu:
ND: %36,5
SYRIZA: %16,9
Altın Şafak: %13,3
PASOK %11
Bağımsız Yunanlılar: %6,2
DİMAR: %4,4
KKE: %3,2
Anketten çıkan bir diğer sonuca göre ise Evros
ili ND Partisi Milletvekili Kiryakos Gerontopoulos,
hakkında olumlu görüşlerin daha fazla olduğu bölgedeki tek milletvekili durumunda.
Evros’taki milletvekilleri arasında olumlu ve olumsuz görüşlerin dağılımı ise şöyle:
Kiryakos Gerontopoulos (ND): %44 olumlu,
%40 olumsuz
Alekos Dermentzopoulos (ND): %41 olumlu,
%44 olumsuz
Yorgos Dolyos (PASOK): %39 olumlu, %52
olumsuz
Marinos Ouzounidis (Bağımsız Yunanlılar): %27
olumlu, %28 olumsuz
Azınlıkça
15
ΜΕ ΓΝΩΣΗ και ΜΕ ΤΟΛΜΗ
Γιώργος Δούδος
Συγγραφέας και νομικός
από τη Θεσσαλονίκη
[email protected]
Ο ΝΕΟΣ ΜΗΤΡΟΠΟΛΙΤΗΣ ΜΑΡΩΝΕΙΑΣ
ΚΑΙ ΚΟΜΟΤΗΝΗΣ
Όσο ακόμα χήρευε η Μητρόπολη Μαρωνείας και
Κομοτηνής, είχα υποβάλλει μια έκκληση προς τον
Μακαριότατο Πρόεδρο και προς τα Μέλη της Ιεράς
Συνόδου της Ιεραρχίας της Εκκλησίας της Ελλάδος με
αναφορά, στο, κατά τη γνώμη μου, χρέος του νέου Επισκόπου αυτής της Επαρχίας.
Το κείμενό μου κατέληγε ως εξής: «Ελπίζουμε οι
προσδοκίες για έναν Επίσκοπο που θα είναι διάκονος
όλων των κατοίκων της Επαρχίας του και όχι μόνο του
υπό την στενή έννοια ποιμνίου του να ευοδωθούν. Ο
νέος Μητροπολίτης Μαρωνείας και Κομοτηνής ευχόμαστε, πολιτευόμενος με νου Χριστού, να αποτελεί
υπόδειγμα μεταξύ των Ιεραρχών της Εκκλησίας της Ελλάδος ενός γνήσιου και ουσιαστικού διαθρησκειακού
διαλόγου της καθημερινής πράξης θεμελιωμένου στην
αδιάπτωτη αγάπη…».
Μετά την εκλογή του Αρχιμανδρίτη Παντελεήμονος
Μουτάφη, πρωτοσύγκελου της Μητροπόλεως Ξάνθης
και Περιθωρίου, ως Μητροπολίτη Μαρωνείας και Κομοτηνής, τολμώ να πω, ότι έχω στη συνείδησή μου την
πληροφορία ότι το Άγιο Πνεύμα έθεσε ολοφάνερα τη
σφραγίδα του στην εκλογή του συγκεκριμένου κληρικού! Κι ακόμα, έχω την πεποίθηση, πως ο νέος Επίσκοπος έχει συναίσθηση του χρέους του να διακονήσει όχι
μόνο τους Ορθοδόξους Χριστιανούς της Επαρχίας που
του έλαχε, αλλά και τους Μουσουλμάνους αδελφούς
του.
Σε όσους τα παραπάνω ακούγονται ίσως περίεργα,
θα ήθελα να επισημάνω ορισμένες αλήθειες, που συχνά
διαφεύγουν της προσοχής μας. Το κατά Ιωάννην Ευαγγέλιο μαρτυρεί, ότι ο Ιησούς Χριστός είναι το φως
«τὸ ἀληθινόν, ὃ φωτίζει πάντα ἄνθρωπον ἐρχόμενον
εἰς τὸν κόσμον» (Ιω. 1:9) . Φωτίζει τον κάθε άνθρωπο,
αδιάφορο αν είναι πιστός ή όχι και ανεξάρτητα σε ποια
θρησκευτική κοινότητα ανήκει ο ίδιος ή οι γονείς του.
Επομένως φωτίζει και τους Μουσουλμάνους, οι οποίοι
μάλιστα βρίσκονται πάρα πολύ κοντά προς τους Χριστιανούς, ακόμα και αν τόσο Μουσουλμάνοι όσο και
16
Azınlıkça
Χριστιανοί αγνοούν αυτήν την αλήθεια!
Ο Προφήτης Μωάμεθ διακήρυττε μια μοναδική
εγγύτητα που πίστευε ότι τον συνέδεε προς τον Ιησού
Χριστό. Η πλειοψηφία των Μουσουλμάνων αναμένουν
την δεύτερη έλευση του Χριστού, όπως ακριβώς και οι
Χριστιανοί, κατά την Τελευταία Κρίση. Ο Ιησούς είναι
ο Μεσσίας κατά το Κοράνιο, δηλαδή ο ‘Χριστός’. Και
τί να πούμε για την Παναγία, την Μαριάμ, που ως Παρθένος κατά το Κοράνιο, συνέλαβε κατά τρόπο υπέρλογο από το Άγιο Πνεύμα και γέννησε τον Κύριο Ιησού.
Κατά την παράδοση του Ισλάμ η Παναγία, που οι Τούρκοι με πολλή τρυφερότητα αποκαλούν ‘Meryem Ana’,
δηλαδή Μάνα Μαριάμ, είναι η Βασίλισσα του Γένους
των Ανθρώπων. Η Σούρα 19 του Κορανίου επιγράφεται
«Μαριάμ», προς τιμή της Μητέρας του Ιησού Χριστού.
Ενώ η Σούρα 3 του ιερού Βιβλίου επιγράφεται «Ιμράν»,
προς τιμή του πατέρα της Παναγίας του αγίου Ιωακείμ
(στα αραβικά ‘Ιμράν’). Μέσα σε εδάφια του Κορανίου
οι Χριστιανοί μπορούν να βρουν αναφορές περιστατικών της ζωής της Παναγίας, όπως λόγου χάρη σχετικά
με τα εισόδια και την παραμονή της στα άγια του Ναού,
ενώ τα Ευαγγέλια σιωπούν ολωσδιόλου….
Θα ήθελα να θυμίσω στους φίλους μου Μουσουλμάνους και Χριστιανούς της Κομοτηνής την ‘Παναγία
του Αγά’. Σύμφωνα με προφορικές μαρτυρίες που σώζονται από γενιά σε γενιά, πριν από πεντακόσια χρόνια
περίπου, με θαυμαστό τρόπο βρέθηκε εικόνα της Παναγίας θαμμένη σε χωράφι του τσιφλικιού Φατήρ Γιακά.
Επί τρεις νύχτες λέει η παράδοση, ο Μουσουλμάνος
Αγάς έβλεπε όραμα πάνω στον ουρανό, ένα σημείο του
σταυρού που σημάδευε την κορυφή από ένα καραγάτσι.
Προσπάθησε να μην δώσει σημασία στο όραμα. Ώσπου
ήρθε η ώρα και είδε σε όνειρο την Παναγία, που τον
διέτασσε κατά κάποιο τρόπο να σκάψει στη ρίζα του
δέντρου που σημάδευε το φωτεινό όραμά του, για να
βρει κάτω απ’ το έδαφος την εικόνα της. Αυτή τη φορά
ο Αγάς δεν ήταν σε θέση να αδιαφορήσει. Η παράδοση
λέει, πως αφού ειδοποίησε τον Μητροπολίτη Μαρωνείας, ο Αγάς έσκαψε με τα χέρια του το μέρος που του
είχε δείξει η υπεραγία Μαριάμ και βρήκε μικρή φορητή εικόνα της Παναγίας βρεφοκρατούσας. Παρόντες
λέγεται πως ήταν ο ίδιος ο Μητροπολίτης, προύχοντες
της Γκιουμουλτζίνας, Χριστιανοί και Μουσουλμάνοι.
Η Παναγία δεν φανερώθηκε σε κάποιον Χριστιανό,
κληρικό, λαϊκό ή καλόγερο, αλλά σε έναν Μουσουλμάνο…. Ούτε διάλεξε να κρύψει την σεπτή εικόνα της στο
χωράφι κάποιου Χριστιανού, αλλά στο τσιφλίκι ενός
Μουσουλμάνου.
Αξίζει να λάβουμε υπόψη μας, ότι ενώ το ιστορικό,
το ερμηνευτικό Ισλάμ, εμφανίζεται αρκετά απόμακρο
προς την παράδοση της Εκκλησίας, λόγω αδυναμίας κατανόησης του σκανδάλου του Σταυρού, από την
άλλη μεριά ο Ιησούς Χριστός διεισδύει αγαπητικά στο
μυστικό ρεύμα του, γνωστού ως Σουφισμός, όχι απλά
ως ένας τιμημένος προφήτης, αλλά ως η σφραγίδα της
Συμπαντικής Αγιότητας, όπως τον είχε αποκαλέσει ο θεσπέσιος Ιμπν Άραμπι.
Στο Κοράνιο ο
Ιησούς, ο γιος της
Μαριάμ, είναι ο
Λόγος του Αλλάχ,
το Πνεύμα του
Αλλάχ [Ρουχουλλάχ]
(Κοράνιο
3:45, 14:171). Το
Κοράνιο δεν αμφισβητεί το πάθος
του Ιησού μετά
σύλληψή του από
τους ισχυρούς της
Ιερουσαλήμ (Σαδδουκαίους αρχιερείς και Ρωμαίους), αλλά στην
πλειοψηφία των
Μουσουλμάνων
επικρατεί η πεποίθηση ότι ο Ιησούς δεν πέθανε στο σταυρό. Σύμφωνα
όμως με την ερμηνεία κορανικών αναφορών στο θέμα
τούτο (Κοράνιο 4:157), που αναζητά το εσωτερικό, το
βαθύτερο μήνυμα του ιερού κειμένου, ο θάνατος δεν
άγγιξε τον Ιησού, όπως επιδίωκαν οι θρησκευτικές αρχές των Ιουδαίων της εποχής του. Ο σταυρικός θάνατος
προκάλεσε πόνο μόνο στο τίμιο σώμα Του, ενώ η πνευματική Του υπόσταση παρέμεινε εντελώς ανέγγιχτη
(Encyclopedia of Islam, άρθρο Jesus. L. Massignon Les
Christ dans les Evangiles selon Ghazali όπου παρατίθεται απόσπασμα του Abu Hatim al Razi [περίπου 934]).
Η Εκκλησία του Χριστού, ως πρώτιστα χαρισματική πραγματικότητα εντός του κόσμου, συχνά κατά την
ανθρώπινη διάστασή της αγνοεί τα όριά της. Αγνοεί
ως πού στ’ αλήθεια φτάνουν τα άκρα της…. Και τούτο
κρίνεται ως φυσικό επακόλουθο, αφού η Εκκλησία, το
μυστικό σώμα του Χριστού, ωσάν καράβι, ταξιδεύει
ακατάπαυστα σε πόντους γαλήνιους αλλά και οργισμένους, με ιστία νοητά τις πνοές του Αγίου Πνεύματος,
που συντρίβει κάθε είδους στεγανά και υπερβαίνει κάθε
μορφής περιορισμούς.
Ένας Ορθόδοξος Επίσκοπος, που στα όρια της
Επισκοπής του ζουν και Μουσουλμάνοι, οφείλει να
υπάρχει και υπέρ αυτών, με συνείδηση, ότι πράγματι η
κληρονομία του Πατέρα των πιστών που φτάνει ως τον
Άραβα Προφήτη, μπορεί να θεωρηθεί, κατά την άποψη
του σοφού Μητροπολίτη του Πατριαρχείου Αντιοχείας
Γεωργίου Khodr, ως μια μυστική οδός που φανερώνει
την πρόνοια του Θεού, ενώ το ιερό Κοράνιο, κατά τη
μαρτυρία του ίδιου Επισκόπου, φέρει διάσπαρτα τα ίχνη
του Ιησού Χριστού στις σελίδες του….
Ένας Ορθόδοξος
Επίσκοπος, που στα
όρια της Επαρχίας του ζουν και
Μουσουλμάνοι,
διακονεί
τους
πάντες, μεταξύ
αυτών και τους
μη Χριστιανούς,
ως πρεσβύτερος
αδελφός, χωρίς
διόλου προσηλυτιστική ιδιοτέλεια, αλλά μόνον
ως
οφειλέτης
αγάπης, σύμφωνα
με τις εσχατολογικές απαιτήσεις
που αποκάλυψε ο
ίδιος ο Χριστός στο Ευαγγέλιό Του (Ματθ. 25:31-46).
Κλείνοντας τούτο το σημείωμά μου, ως ένα είδος
καλωσορίσματος του σεβασμιότατου Μητροπολίτη κ.
Παντελεήμονος του Μουτάφη στην θεόσωστη Επαρχία
Μαρωνείας και Κομοτηνής, εύχομαι εγκάρδια, μαζί με
τους Χριστιανούς, αλλά και τους Μουσουλμάνους της
περιοχής, κατά την πολύχρονη διακονία του να τον σκεπάζουν με τις πρεσβείες τους οι άγιοι Επτά Παίδες οι ἐν
Ἐφέσῳ, που η μνήμη τους τιμάται τόσο από την Ορθόδοξη Εκκλησία (4 Αυγούστου), όσο και από το Ισλάμ,
που το ιερό Κοράνιο αναφέρει το περιστατικό της θαυμαστής σωτηρίας τους από τους διωγμούς του Δεκίου
στη Σούρα Αλ Καχφ (18: 9-26).
Azınlıkça
17
Atina’daki
yabancı
büyükelçiler
Yunanistan
hakkında ne
düşünüyor?
18
Azınlıkça
“
Büyükelçiliklerde
görev yapan üst
düzey diplomatlar
tarafından yapılan
analizlerde
koalisyon
hükümetindeki
bütünlüğün
korunup
korunamayacağı
sorusu da
soruluyor.
kişinin girip çıktığı Almanya Büyükelçiliği yer alıyor. Alman diplomatlar,
Yunanistan’da yaşanan her şeyi kaydediyor ve önemli hükümet kurmayları ile
sürekli iletişim halinde olmayı elden bırakmıyorlar. Almanya Büyükelçiliği’nde
Yunanistan’nın mali programı uygulamaya devam edebilmesi için gerekli olan
siyasi istikrara büyük önem veriliyor. II
Dünya Savaşı tazminatları konusunun
yeniden gündeme gelmesi ise Alman
hükümetini bir hayli kızdırdı. Ancak
Yunan tarafından gerekli mesajlar gönderildi ve suların durulması için perde
arkasında birçok hükümet yetkilisi Alman Büyükelçiliği’ni ziyaret etti.
To Vima gazetesinde Aris Ravanos ve
Aggelos Athanasopoulos imzalarını taşıyan analizde, Atina’da bulunan yabancı
ülke büyükelçiliklerinin Yunanistan’da
sosyal patlama yaşanmasından çekindikleri belirtildi.
“Siyasi istikrar. Atina’daki büyükelçiliklerde yapılan görüşme ve konuşmalarda hakim olan anahtar kelime bu iki
sözcükten ibaret” ifadeleriyle başlayan
yazının Azınlıkça Online ekibi tarafından Türkçeye yapılan serbest çevirisi şu
şekildedir:
“Yunanistan’da görevli yabancı ülke
büyükelçilikleri, mevcut üç partili hükümetin daha ne kadar sosyal baskıya
dayanabileceği konusunda endişeliler.
Memorandumun hayata geçirilmesi
konusundaki değerlendirmeler de birbirinden farklı. Büyükelçiliklerde görev
yapan üst düzey diplomatlar tarafından yapılan analizlerde hükümetteki
bütünlüğün korunup korunamayacağı
sorusu sorulurken, yabancı misyonlar
Yunanistan’daki bir sonraki gün için,
şahıslar, roller ve beklentiler konusunda
değerlendirmelerini yapıyorlar. Ancak
bütün büyükelçilikler için en önemli nokta, mevcut üç partili koalisyon
hükümetinin Yunanistan’da iktidarda
kalabilmesi. Yabancı büyükelçiler diğer
taraftan ise anamuhalefetteki SYRIZA
partisinin bütün hareketlerini mercek
altına alırken, ırkçı Altın Şafak partisinin yükselişini de kaygıyla karşılıyor ve
önlem alınması gerektiği görüşünü beyan ediyorlar.
Berlin diplomatları izlemede
Atina’da en büyük ilgi gören büyükelçilikler arasında hiç şüphesiz birçok
Almanlar koalisyon hükümetinin
görev süresinin sonuna kadar gidip gidemeyeceği konusunda endişeliyken,
toplumsal patlamanın beraberinde getirebileceklerinden çekinerek mevcut
hükümetin görevini tamamlamasını
ve her ne pahasına olursa olsun erken
genel seçimlere gidilmemesini destekliyor. Anamuhalefet partisi SYRIZA’nın
duruşu ise Almanların kafasını karıştırırken, bu partinin gerçek planının ne
olduğunu çözmeye çalışıyorlar. Altın
Şafak ise Alman Büyükelçiliği’ne göre
Yunan Parlamentosu’nda yeri olmayan
bir Nazi partisinden ibaret.
Fransız diplomatlar kaygılı
Fransa Büyükelçiliği’ndeki diplomatların en büyük kaygısı, Yunanistan
hükümetinin aldığı kemer sıkma önlemlerinin toplumsal etkilerine yönelik.
Hükümetin çok önemli ilerleme adımları attığı ve genel iyimserlik havasının
hakim olduğu kabul edilse de, maaşlara
yapılan kesintilerin etkileri çok ağır olarak değerlendiriliyor. Böylece Fransızlar
için ana soru, ekonominin düzene sokulması dışında, kritik yapısal reformların hayata geçirilmesi konusunda gerçek
ve samimi niyetin olup olmadığı.
Üç partili koalisyon hükümetinin istikrarını memnuniyetle karşılayan Fransız Büyükelçiliği, Başbakan Samaras’ın
mevcut koalisyon hükümetinin bütünlüğünü sağlama konusundaki kabiliyeAzınlıkça
19
tini de başarılı buluyor. SYRIZA’nın
oluşan toplumsal hoşnutsuzlukları hanesine puan olarak yazamaması da Antonis Samaras’ın işine geliyor.
Merkez soldaki gelişmeler de ayrı
bir öneme sahip. Koalisyon ortakları
PASOK ve DİMAR arasındaki ilişkinin
gelecekte nasıl şekilleneceği, son zamanlarda oluşan küçük grupların rolleri gibi birçok soru işaretleri bulunuyor.
Fransız diplomatlar, Altın Şafak’ın son
anketlerdeki yükselişinden duydukları
endişeyi de gizlemiyorlar.
Fransızlara göre, konu sadece sosyal değil, aynı zamanda siyasi. Çünkü
toplumun bir kesimine göre suç oranlarının artmasının ana sebebi göçmenler
ve bu yüzden göçmenler hedef haline
getirilmiş durumda.
“
İngiliz diplomatlar
bu yıl Eylül ayına kadar sürecek dönemi
son derece kritik
buluyorlar. Buna
gerekçe olarak ise,
troykanın raporları dışında, ağır
toplumsal havayı
değiştirebilmek için
hükümetin kalkınma
iddiasını kazanmasının artık zamanının
gelmesi gösteriliyor.
20
Azınlıkça
Ancak Fransız diplomatlar göre,
mevcut hükümetin temel direği olan
ND partisi, sağdaki açığını kapamak
amacıyla Altın Şafak’ın çizgisinde hareket etmeyi deneyebilir.
Amerikalılar mesafeli
Diplomatları geleneksel olarak
Yunanistan’ın siyasi ve mali sistemi ile
yakın ilişkiler içinde olan ABD’nin
Atina Büyükelçiliği, gelişmeleri uzaktan seyrediyor. Amerikalı diplomatlar,
Yunan hükümetinin gerçekten bir planı var mı, yoksa “görerek ve yaparak”
mantığıyla mı hareket ettiğini anlamaya çalışıyorlar. Ancak gelecekte toplumsal patlamanın ihtimal dışı olmadığı değerlendirmesini de yapıyorlar.
Yunanistan’ın Almanya ile olan ilişkileri
Amerikalı diplomatları şaşırtmazken,
bu ilişkileri yakından takip ediyorlar.
Amerikalı diplomatlar öte yandan, bölgedeki jeopolitik oyunda Yunan diplomasisinin etkin rol oynamadığı tespitini
yapıyorlar.
ABD’nin Yunaistan’la ilgili gelecekteki tutumunu yapılacak özelleştirmelerdeki gelişmeler belirleyecek. Ayrıca
Başbakan Antonis Samaras’ın hareketleri konusunda uyarılar da devam ediyor.
Yunanistan ile ABD’nin ilişkilerinin yeniden güçlenmesi için hükümetin rota
değiştirmesi ve jeostratejik politikasını
yeniden gözden geçirmesi gerektiğine
inanılıyor.
Bütün bu düşüncelerin yanısıra anamuhalefet partisi SYRIZA’nın radikal
sol özelliği Amerikalıları korkutmazken, SYRIZA’nın kısa zamanda sistemik bir parti olabileceğine inanıyorlar.
Altın Şafak’ın mevcudiyeti ise olumsuz
bir gelişme olarak algılanırken, gelecekte bu konunun kararlılıkla önüne geçilmesi gerektiğine inanılıyor.
İngiliz diplomatların kafasındaki soru: “Hükümet dayanabilecek mi?”
İngiliz diplomatlar bu yıl Eylül ayına kadar sürecek dönemi son derecek
kritik buluyorlar. Buna gerekçe olarak
ise, troykanın raporları dışında, ağır
toplumsal havayı değiştirebilmek için
hükümetin kalkınma iddiasını kazanmasının artık zamanının gelmesi gösteriliyor.
Ancak üç partili koalisyon hükümetinin daha ne kadar ayakta kalacağı
da kafalarda soru işaretleri oluşturuyor.
Kalkınma aracılığıyla Yunanistan’daki
psikolojinin değişmemesi durumunda,
sonbaharın hükümet için kâbusa dönüşebileceği değerlendirmesini yapan İngiliz diplomatların sayısı bir hayli fazla.
Bu durumda, her ne kadar hiç kimse – muhalefet de dahil olmak üzere –
istemese de, erken genel seçim senaryolarının açık olacağı görüşü hakim.
İngiliz diplomatlara göre anamuhalefet partisi SYRIZA’nın gidişatı ise tam
bir muamma.
Yunanistan’ın Avrupa’daki yeri konusunda SYRIZA’nın bir ileri bir geri
attığı adımlar kafa karıştırıyor. Değerlendirmeler, her şey belirginleşene kadar SYRIZA’nın kendisiyle çelişkiye
düşmeye devam edeceği yönünde.
*
TÜRKİYE’NİN REYHANLI
İLÇESİNDEKİ BOMBALI
SALDIRILAR SONRASI
DIŞİŞLERİ BAKANI DİMİTRİS AVRAMOPULOS:
TÜRK
HALKINA
DAYANIŞMA
VE
DESTEĞİMİZİ
İLETİYORUZ
Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos, Türkiye’nin Suriye sınırının yakınındaki Reyhanlı ilçesinde meydana gelen
ve çok sayıda insanın hayatını kaybettiği
bombalı saldırı olayları ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Dışişleri Bakanı Avramopulos’un
açıklaması şu şekilde:
“Türkiye’nin Reyhanlı şehrinde meydana gelen ve onlarca masum vatandaşın
ölümü ve yaralanmasına sebep olan iğrenç
terör saldırılarını kati surette kınıyoruz.
Terörle mücadelede, hepimiz dayanışma içerisinde bulunuyoruz.
Mağdurların ailelerine geçmiş olsun
dileklerimizi ifade eder ve bu zor saatlerde Türk halkına dayanışma ve desteğimizi
iletmek isteriz.”
Azınlıkça
21
Azınlığın
birlik-beraberliği
ları, azınlık okulları, azınlıkların dini
kurumları, azınlık basını derken, kendi içinde makam, koltuk, iktidar, hırs,
gruplaşma, saflaşma, inatlaşma ve maddi gelir giriyor araya. Ve ardından, bütün bu farklılıklara rağmen, yine aynı
nakaratı duyuyorsunuz: “Zaman azınlığımız için birlik-beraberlik zamanıdır.
Kavga etmeyi bir kenara bırakalım!”
Bakıyorsunuz, aslında, azınlığın en
önemli sorununun hangi konu olduğunda bile bir türlü anlaşamıyorsunuz.
Bir azınlık ileri geleni “Asıl sorunumuz eğitim” derken, bir başka önderiniz
“Etnik kimlik sorunu” diyor, bir başkası
ise dini sorunların en önemli konu olduğunu dile getiriyor.
Evren Dede
[email protected]
Ve son tahlilde, sorunlar say say
bitmek bilmiyor. Düşünüyorsunuz, en
önemli sorun hangisi diye...
Birlik-beraberlik demişken, toplantılarda, resepsiyonlarda, kenarda köşede, orada burada, hatta dini törenlerde
bile yan yana olduğunuz herkes birbirini çekiştiriyor.
Kimini azınlığa ait falan kurumu
şahsi çıkarları için kullanmakla, kimini
özel hayatıyla, kimini azınlığı üç-beş kuruş uğruna çoğunluğa satmakla, kimini
siyasi duruşuyla, kimini falan partiye su
taşımakla, kimini yazdıklarıyla, kimini
söyledikleriyle çekiştiriyorsunuz.
Ve biliyorum, herkes birbirini çekiştirirken, siz de zevkle çekiştiriyorsunuz,
o biçim hoşunuza gidiyor.
Azınlık üyesiyseniz, siz de benim gibi ileri gelenlerinizden mutlaka
duymuşsunuzdur: “Zaman, birlik-beraberlik zamanıdır. İçimizde kavga etmeyi, tartışmayı bir kenara bırakmalı,
azınlık olarak birlik olmalıyız!”
O kadar çok dile getirilir ki bu
‘birlik-beraberlik’ çağrıları, zaman geçtikçe alışırsınız, sıradan bir söylem olur,
bir kulağınızdan girip öbür kulağınızdan çıkar.
22
Azınlıkça
Azınlığın kendi içinde birlik olması
gerektiği gibi, temenniden öte gitmeyen
ifadeler sık sık dile getirilirken, aslında
beraberliğin olmaması için hep birlikte
ne kadar çaba sarf edildiğini gördükçe,
şu ‘birlik-beraberlik’ sözlerini bir daha,
bir daha ve bir daha duyduğunuzda, artık hafifçe tebessüm ediyorsunuz, kimsenin kimseyi çekemediğini bilerek.
Azınlık vakıflarının ve derneklerinin yönetimleri, azınlık spor kuruluş-
Bu arada, azınlık bireyleri olarak,
bir hafta sonra başka bir etkinlikte belki
yine bir araya geliyorsunuz ve duyuyorsunuz o malum temenniyi: “Bir olmalıyız, beraber olmalıyız. Azınlık olarak
kendi içimizde kavga etmemeliyiz!”
Aslında bir kulağınızdan giriyor, öbür
kulağınızdan çıkıyor birlik-beraberlik
söylemleri. Ve hafifçe tebessüm ediyorsunuz, kimsenin kimseyi çekemediğini
bilerek.
*
Η ενότητα και
η ομοψυχία
της μειονότητας
Εβρέν Δεδέ
[email protected]
Εάν αποτελείτε μέλος μειονότητας
θα έχετε σίγουρα ακούσει και εσείς όπως
και εγώ από τους ηγέτες της μειονότητάς
σας τη φράση: «Ο καιρός, είναι καιρός
για ενότητα και ομοψυχία. Θα πρέπει να
αφήσουμε τους καβγάδες και τις φιλονικίες που υπάρχουν ανάμεσά μας για να
γίνει η μειονότητά μας ένα!».
Αυτές οι εκκλήσεις για ενότητα και
ομοψυχία έχουν εκφρασθεί από τόσες
πολλές γλώσσες, που με τον καιρό τις
συνηθίζετε και γίνονται ένα συνηθισμένο
σύνθημα που μπαίνει από το ένα αυτί και
βγαίνει από το άλλο.
Τη στιγμή που η μειονότητα θα πρέπει να είναι ενωμένη, εάν δείτε πόση
προσπάθεια κατατίθεται στην πραγματικότητα για να μην υπάρχει ενότητα και
ομοψυχία, την επόμενη φορά που θα
ακούσετε τα λόγια αυτά που δεν αποτελούν τίποτα περισσότερο από μια επιθυμία, σας προκαλείται ένα μειδίαμα γνωρίζοντας ότι κανείς δεν τα πιστεύει.
Για όλους όσοι προΐστανται των μειονοτικών συλλόγων και ιδρυμάτων, των
μειονοτικών αθλητικών συνδέσμων, των
μειονοτικών σχολείων, των μειονοτικών
θρησκευτικών ιδρυμάτων, του λεγόμενου μειονοτικού Τύπου, στη μέση πάντοτε εμβάλλει η θέση, η καρέκλα, η εξουσία, η φιλοδοξία, η ομάδα, η απλότητα,
το πείσμα και το οικονομικό κέρδος.
Και έπειτα από όλες αυτές τις διαφορές
ακούτε και την ίδια επωδό: «Οι καιροί
είναι καιροί ενότητας και ομοψυχίας για
τη μειονότητα. Ας αφήσουμε στην άκρη
τους καβγάδες».
Κοιτάτε και στην πραγματικότητα
δεν μπορείτε να καταλάβετε καν σε ποιόν
τομέα έγκειται το μεγαλύτερο πρόβλημα
της μειονότητας. Τη στιγμή που ο ένας
μειονοτικός παράγοντας υποστηρίζει ότι
«το πραγματικό μας πρόβλημα είναι η
εκπαίδευση», κάποιος άλλος υποστηρίζει ότι «είναι η εθνική ταυτότητα» ενώ
κάποιος άλλος επισημαίνει ότι το σημαντικότερο πρόβλημα είναι τα ζητήματα
που άπτονται της θρησκείας.
Και την τελευταία φορά που το εξετάσαμε το ζήτημα είδαμε ότι τα προβλήματα δεν τελειώνουν ποτέ. Σκέφτεστε ποιο
να είναι το πιο σημαντικό πρόβλημα.
Συγχρόνως, στις συνελεύσεις, στις δεξιώσεις, σε κάθε γωνιά, παντού, ακόμη και
στις θρησκευτικές τελετές ο ένας κακολογεί τον άλλο. Κάποιοι χρησιμοποιούν
το τάδε ίδρυμα για προσωπικό όφελος,
κάποιοι προκαλούν με την προσωπική
τους ζωή, κάποιοι πουλούν τη μειονότητα στην πλειονότητα για τριάντα αργύρια, κάποιοι προκαλούν με την πολιτική
τους στάση, κάποιοι όντας παρατρεχάμενοι του τάδε κόμματος, κάποιοι με τα
όσα γράφουν, κάποιοι με τα όσα λένε.
Το ξέρω. Βλέποντας τον έναν να κακολογεί τον άλλον, το κάνετε και εσείς
με ευχαρίστηση, σας αρέσει ο τρόπος
αυτός.
Εν τω μεταξύ, ως μέλη της ίδιας μειονότητας, ξανασυναντιέστε σε άλλη εκδήλωση όπου ακούτε και πάλι τη γνωστή
έκφραση: «Πρέπει να είμαστε ένα! Πρέπει να είμαστε ενωμένοι. Δεν πρέπει να
υπάρχουν καβγάδες μεταξύ των μελών
της μειονότητας!». Στην πραγματικότητα, από το ένα αυτί σας μπαίνουν και από
το άλλο βγαίνουν και μειδιάτε, γνωρίζοντας ότι κανείς δεν τα πιστεύει.
*
Azınlıkça
23
Batı Trakya’da
ser vet değerinde
kaya gazı
rezer vleri mi var?
?
?
?
Jeolojik ve Metal Araştırmaları Enstitüsü’nün (IGME) yaptığı araştırma doğrultusunda ve Çevre, Enerji ve İklim Değişikliği
Bakanlığı’na sunduğu rapora göre, Yunanistan’ın İpiros ve Batı
Trakya bölgelerinde kaya gazı rezervleri olma ihtimali bulunuyor.
Yunamistan Enerji Bakanı Makis Papageorgiou’nun bahsekonu bulgular hakkında Dublin’de düzenlenen AB Enerji Bakanları toplantısında Avrupalı mevkidaşlarını bilgilendirdiği öğrenildi.
IGME’nin raporuna göre, yapılan son araştırmalar İpiros ve Batı
Trakya bölgelerinde önemli ölçüde kaya gazı olabileceğini ortaya
koyuyor. Ancak Yunanistan’da kaya gazı rezervi olup olmadığını belirlemek için daha detaylı araştırma yapılması gerekiyor.
Kaya gazı, organik madde yönünden zengin kil ile kuvars ve
kalsit minerallerinden oluşan tortul kayacın (shale) küçük gözeneklerinde bulunan ve yatay sondaj ile hidrolik kırma yöntemleriyle
yer yüzüne taşınabilen, konvansiyonel olmayan enerji kaynakları
arasında yer alan doğalgaza alternatif gaz çeşidi.
Kaya gazının son yıllarda gaz piyasasındaki dengeleri değiştirdiği belirtilirken, kaya gazını ilk değerlendiren ABD’nin piyasaya
yüksek miktarda sıvılaştırılmış gaz (LNG) sürmesiyle fiyatların düşmesine yol açtığı kaydediliyor.
Öte yandan Avrupa’da Polonya, Bulgaristan ve Almanya gibi ülkelerde kaya gazı rezervleri tespit edildiği ancak Avrupa’daki çevreyi
korumaya yönelik önlemler ve çevrecilerin büyük tepkileri nedeniyle henüz bu rezervlerin değerlendirilemediği ifade ediliyor.
Egnatia Otobanına
Yeni Gişe Geliyor!
Egnatia Otobanı’nın Kavala bölgesine kurulacak para gişeleri inşa edilmeye başlandı. Yeni inşa edilecek olan para
gişeleri Asprovalta ile Kavala arasında
Eleftheroupoli sapağı öncesinde yer alacak.
Projenin tamamlanmasıyla ve gişe24
Azınlıkça
lerin çalışmaya başlamasıyla birlikte
Eg-natia Otobanı üzerinde hareket
eden sürücüler Asprovalta ile Kavala
arasında da gişe ücreti ödemek zorunda
kalacaklar.
Bölge halkı yeni gişelere tepki gösterirken, Egnatia A.Ş.’nin hedefleri
arasında Asprovalta’ya da yeni gişeler
kurmak olduğu da öğrenildi. Egnatia
otobanında Dedeağaç’tan Selanik’e giden bir sürücü artık 4 kez gişe ücreti
ödemek zorunda kalacak.
BELEDİYELERİN
iflasını önledik
İçişleri Bakanı ve Rodop ND Partisi milletvekili Evripidis Stilyanidis
“Yunanistan’daki belediyelerin iflasını
önlediklerini” dile getirdi.
İçişleri Bakanı Evripidis Stilyanidis
demecinde “2012 yılı Eylül ayında, ülkemiz Yunanistan’daki 74 belediye iflas
tehlikesiyle karşı karşıyayken ve böyle
bir gelişmenin verilen bütün ulusal çabayı boşa çıkarma ihtimali varken ve
ayrıca toplam borç 2,5 milyar euro’yu
aşmışken ve yerel yönetimler çökmek
üzereyken felaket tellalları konuşuyordu. Biz o zaman soğukkanlılıkla ve sorumlulukla hareket ettik. Borçlarımızı
ödemekle kalmayıp, yerel piyasalara
yönelik vadesi dolmuş borçları ödemek
veya tahsil etmek için ilk hazırlık yapanlar arasında yer aldık. Fakirliğe karşı
verdiğimiz savaşta yerel yönetimlerin
sosyal ağlarını ayakta tutmayı başardık. Böylece 2013 yılının ilk çeyreğine
bütçemiz 380 milyon euro artı vererek
girdik ve yerel yönetimlere her ayın ilk
haftasında finansman sağlanmasını başardık. 100 milyon euro üzerinde vadesi
dolmuş borçları da Nisan ayında ödemeye başladık” ifadelerine yer verdi.
Yunanistan’daki gelişmeler karşısında son derece iyimser ve ümitli olduğunu dile getiren Bakan Evripidis Stilyanidis, hedefin vergilerin azaltılması
olduğunu dile getirdi.
Yaklaşan seçimlerde 3 parti için de
TEK YOL: İŞBİRLİĞİ
Yannis Kamburakis
Eleftherotipia gazetesinde Yannis Kamburakis imzasıyla çıkan yorum haberde,
2014 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri ile yerel seçimlerde
Yunanistan’daki koalisyon hükümeti ortakları ND, PASOK ve DİMAR partileri
arasındaki işbirliğinin, siyasi açıdan ayakta kalabilmeleri için tek yol olduğu yorumu yapıldı.
2012 yılında gerçekleştirilen çifte seçimlerde elde edilen sonuçlar ile son kamuoyu yoklamaları iktidar ortakları ND,
PASOK ve DİMAR partilerinin aralarında
işbirliği gerekliliğini ortaya koyuyor. Bu
işbirliğine ND’ye kıyasla daha çok PASOK ve DİMAR partilerinin ihtiyacı olduğu belirtilen yorum haberde “alenen ifade
edilmese de iktidar ortağı olan partiler,
memorandum karşıtı SYRIZA, Bağımsız
Yunanlılar ve KKE partileri karşısında
çoğunluk sağlayamazsa, mevcut üç partili
koalisyon hükümetinin sonu için geri sayım başlayacaktır” ifadelerine yer verildi.
Avrupa Parlamentosu seçimleri, yerel
yönetim seçimlerine göre daha karışık ve
liderler düzeyinde bir anlaşma gerektiriyor. DİMAR Partisi, PASOK Partisi ile
aynı oy pusulasında yer almayı istemiyor.
Çünkü Venizelos-Papandreou gerginliğinin artacağını ve yaşanacak kayıpların
“
2012 yılında gerçekleştirilen çifte seçimlerde
elde edilen sonuçlar ile
son kamuoyu yoklamaları iktidar ortakları
ND, PASOK ve DİMAR
partilerinin aralarında
işbirliği gerekliliğini
ortaya koyuyor...
DİMAR’a yarayacağını düşünüyorlar.
ND Partisi de Yunanistan vatandaşlarının Avrupa Parlamentosu seçimlerine
önem vermediğini göz önüne bulundurarak ve ND parti oranlarının düşme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu bildiği için,
partilere değil, şahıslara oynamayı tercih
etmeyi planlıyor.
Gerçekleşecek yerel seçimlerde ise işler daha net. İktidardaki ND Partisi Yunanistan geneli yerel toplumların talimatını
izlemeye kararlı ve yerel seçimleri siyasi
havadan olabildiğince uzaklaştırmak için
bağımsız adayların ortaya çıkmasını desteklemeyi ve iki merkezî öneri sunulması
için PASOK ve DİMAR partileri ile anlaşma imzalamayı planlıyor. Böylece, bir
tarafta iktidar ortakları diğer taraftan ise
SYRIZA ve anamuhalafet partisi ile işbirliği yapmayı hedefleyen siyasi oluşumların yer alması bekleniyor.
Bu konuda ilk adımı atan PASOK Partisi Genel Başkanı Evangelos Venizelos,
DİMAR’ın itirazlarına rağmen işbirliği ihtiyacı olduğu konusunda diretiyor. İşbirliğine gidilmemesi durumunda PASOK’un
Avrupa’da parlamentersiz ve yerel yönetimlerde de temsilcisiz kalabileceğini hesaplayan Evangelos Venizelos, DİMAR’a
yönelik işbirliği önerisinin toplumla ilgili
olduğunu ifade ederek, işbirliğinin önemine vurgu yapıyor.
DİMAR cephesinde ise Avrupa Parlamentosu seçimlerinde PASOK ile işbirliğinin adı bile geçmezken, bu tezin gelişmelere göre değişebileceği belirtiliyor.
Yerel seçimlerde ise, ND ve PASOK ile işbirliğini ihtimal dışı bırakmayan DİMAR
Partisi, bazı durumlarda SYRIZA ile de
işbirliği yapmayı, ancak milliyetçi Bağımsız Yunanlılar ve neonazi Altın Şafak ile
kati suretle işbirliğini düşünmüyor.
Azınlıkça
25
Başbakan Samaras’ın yoğun
yur tdışı ziyaretleri başlıyor
Yunanistan’ı Orta Asya ve diğer piyasalar için
Avrupa’ya giriş kapısı haline getirmeyi hedefleyen Başbakan Antonis Samaras ABD ziyareti öncesi ülkeye yabancı yatırımcı çekebilmek için yurtdışı temaslarına 15
Mayıs’ta Çin’den başlıyor.
Başbakan Samaras’a yakın kurmaylara göre önümüzdeki dönemde hükümetin önündeki en önemli konulardan biri Yunanistan’ı uluslararası yatırım haritasına
koyabilmek. Başbakan Samaras’ın Çin’e yapacağı ziyarete büyük önem veren mesai arkadaşları, Çinlilerin
Yunanistan’daki özelleştirmelerle yakından ilgilendiğini
göz önünde bulundurarak, yapılacak yatırımlarla ülkenin kalkınmaya başlayabileceğini ümit ediyorlar.
Cosco’nun izinden giden Çinli Lenovo ve Koreli LG
şirketlerinin de Pire limanı üzerinden yapılacak ulaşım
güzergahıyla yakından ilgilendiği ifade edilirken, Antonis Samaras’ın Çinli mevkidaşı ile Eleftherios Venizelos
havaalanının özelleştirilmesi konusunu da masaya yatıracağı gelen haberler arasında.
Başbakan Antonis Samaras’ın Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’tan sonra Çin’i ziyaret edecek olan
ikinci Avrupalı lider olacak olmasının, bu ziyarete ayrı bir
önem kattığı vurgulanıyor. 15-17 Mayıs tarihlerinde kalabalık bir heyetle Çin’e gidecek olan Antonis Samaras’a
denizcilik, turizm, tarım, inşaat malzemeleri gibi önemli
sektörlerden 50 büyük işadamı eşlik edecek. Çinlilere,
Yunanistan Özelleştirme İdaresi’nin (TAİPED) özelleştirme programları detaylı bir şekilde anlatılacak. Çinlilerin başta Pire Limanı olmak üzere Yunanistan’daki
limanlarla ilgilendiği bilinirken, havaalanlarının özelleştirilmesi, turizm ve tarım ürünleri de Çinlilerin ilgileneceği alanlar olduğu tahmin ediliyor.
ABD ve İsrail ziyaretleri
Başbakan Antonis Samaras’ın diplomasi ofisinin ise
Beyaz Saray’da Samaras-Obama görüşmesini ayarlamak
üzere olduğu belirtiliyor. Başbakan Samaras’ın ABD
Başkanı Obama ile yapacağı bire bir görüşmede jeostratejik konuların yanı sıra, Avrupa’nın enerji yeterliliği,
Yunanistan’daki hidrokarbon rezervleri, Yunan-Türk iliş26
Azınlıkça
“
Başbakan Samaras’ın ABD Başkanı Obama ile yapacağı görüşmede,
Avrupa’nın enerji yeterliliği, hidrokarbon rezervleri, Yunan-Türk
ilişkileri ve münhasır ekonomik
bölge konularının masaya yatırılması bekleniyor.
kileri ve münhasır ekonomik bölge MEB konularının
masaya yatırılması bekleniyor.
Öte yandan, önümüzdeki günlerde Başbakan Samaras’ın Yunanistan ve İsrail hükümetleri arasında
yapılacak üst düzey toplantıya katılmak üzere İsrail’e
gideceği tarihin de netleşmek üzere olduğu öğrenildi.
Yunanistan’ın İsrail ile daha güçlü ilişki kurmasının stratejik açıdan son derece önemli olduğuna dikkat çeken
analistler, bu ilişkilerin Washington tarafından da desteklendiğinin altını çiziyorlar. Bu bağlamda Başbakan
Samaras’ın 3 Haziran’da Amerikan-Yahudi Komitesi’nin
yıllık kongresine katılacak olmasının şansa olmadığı ifade ediliyor.
Bu yıl kazancımızın yarısını
DEVLETE VERECEĞİZ
Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat’ın yapmış olduğu son araştırma
Yunanistan’da vatandaşın gelirleri ve
ödediği vergilerle ilgili son derece ilginç sonuçları ortaya koydu.
Eurostat’ın verilerine göre 2013
yılında Yunanistan vatandaşlarının
gelirlerinin yüzde 46’sı vergilere gidecek.
Bu sonuca göre Yunanistan Avrupa’da bu alanda 11. sırada yer alırken gelirlerine oranla en çok vergi
ödeyen ülkeler arasında Belçika
(%53,7), Danimarka
(%55,6), Almanya (%47,5)
İspanya (%52), Hollanda (%52),
Avusturya (%50), Portekiz (%53),
Slovenya (%50) ve Finlandiya (%51,1)
gibi ülkeler bulunuyor.
2000 yılında gelirlerinin yüzde
45’ini vergilere ödeyen Yunanistan
vatandaşları için 2012 yılında bu
oran yüzde 49’a yükselmişti. 2013
yılında ise bu oran üç basamak gerileyerek %46’ya düştü.
27 üyeli Avrupa Birliği’nde 2000
yılında yüzde 44,8 ortalamaya sahip
bu oran 2012 yılında yüzde 38,1’e
gerilerken, 2013’te ise yüzde 38,3
olacak. Euro Bölgesi’nde ise 2000 yılında yüzde 47,1 olan bu oran 2012
yılında yüzde 43,1’e gerilerken, 2013
yılında ise yüzde 43,3 olacak.
Diğer taraftan Gayri Safi Yurtiçi
Hasılaya oranla Yunanistan’da vergilerden elde edilen gelir 2000 yılında
yüzde 34,6 iken, bu rakam 2010 yılında yüzde 31,7’ye ve 2011 yılında
yüzde 32,4’e yükseldi.
*
Dendias: “Altın Şafak eski sefil zamanlara ait bir oluşum”
Kamu Düzeni ve Vatandaşı Koruma Bakanı Nikos Dendias Atina
Haber Ajansı’na verdiği demeçte göç
birçok önemli konu hakkında konuştu.
Dendias kaçak göçmenler konusunda yaptığı açıklamada “Yunanistan gibi küçük ve mali krizde bulunan
bir ülkenin göçmenlerin % 90-95’ini
idare etmesi mümkün değil” ifadelerine yer verirken, Avrupalı ortakların
bu konuya daha iyi niyetle bakmadığını dile getirdi. Vatandaşı Koruma
Bakanı, Yunanistan’ın bu konudaki
faaliyet planının, diğer Avrupa ül-
kelerine kıyasla, göç dalgasıyla mücadele etme konusunda önemli bir
silah teşkil ettiğini sözlerine ekledi.
Yunanistan geneli suçla mücadele konusuna da değinen Kamu
Düzeni Bakanı Dendias, “Özellikle
de Atina’nın merkezinde elde edilen
sonuçlar müthişti. Son dönemde suç
oranları 16 kat azaldı” diye konuştu.
Dendias sözlerinin devamında ise
“Yunan polisi, edineceği teknik donanım ile diğer Avrupa merkezlerine
de örnek olabilir. Yunan polisi Patra
ve diğer kentlerde önemli operasyonlara imza attı. Atina’nın merkezinde
verilen mücadelenin de son derece
önemli olduğuna inanıyorum. Bu
mücadelenin başarıyla verildiğini ve
bütün vatandaşların verilen mücadelenin sonuçlarını da gördüğüne inanıyorum” ifadelerine yer verdi.
Öte yandan ırkçı neo-Nazi Altın
Şafak partisinin faaliyetlerine de değinen Bakan Dendias “gerçekle alakası olmayan ve eski sefil zamanlara
ait bir oluşumdur. Her kim yurtdışına giderse gitsin, Yunan siyaset gökkuşağında Altın Şafak’ın yer almasından utanıyor” açıklamasını yaptı.
*
Azınlıkça
27
Kipi sınırından Yunanistan’a girişler %6 arttı
Evros’ta (Meriç) bulunan Yunanistan ile Türkiye arasındaki Kipi
sınır kapısından kara yolu üzeriyle
Yunanistan’a giriş yapan ziyaretçilerin
sayısının 2012 yılında arttığı belirlendi.
Yunanistan İstatistik Kurumu
ELSTAT’ın sunmuş olduğu resmi verilere göre, 2011 yılına kıyasla 2012
yılında Yunanistan’ı ziyaret edenlerin
sayısında düşüş yaşanırken, Kipi sınır
kapısından Yunanistan’a giriş yapan
ziyaretçilerin sayısı % 6 oranında arttı.
2011 yılında Kipi sınır kapısından
Yunanistan’a giren ziyaretçilerin sayısı
328.323 kişi olarak belirlenirken, bu
rakamın 2012 yılında 347.905 kişiye
yükseldiği tespit edildi.
Yunanistan genelinde ise ülkeye
gelen turistlerin büyük çoğunluğunun
havayolu aracılığıyla Yunanistan’a giriş yaptığı ortaya çıktı. Atina Havaalanı (% 17,1) ziyaretçilerin en çok
tercih ettiği havaalanı olurken, Atina
Eleftherios Venizelos Havaalanı’nı
İraklio Havaalanı (% 13,3) ve Rodos
Havaalanı (% 10,3) takip etti.
Savvidis, Drama’daki kayak merkeziyle ilgileniyor
Yunan kökenli Rus işadamı
İvan Savvidis’in şimdi de Drama şehrinde bulunan kayak
merkezine yatırım yapmak istediği öğrenildi.
Gerek İvan Savvidis’in yakın
çevresinin gerekse de Savvidis’in
yakın mesai arkadaşları ile bir
araya gelen işadamlarının aktardığı bilgilere göre, Drama’da
bulunan, Doğu Makedonya
Trakya Eyalet Başkanlığı’nın
yetkisine geçen ve kısa süre
içerisinde ihaleye sunulması
beklenilen Falakro Kayak Merkezi ile İvan Savvidis yakından
ilgileniyor.
Nisan ayı sonlarına doğru
Yunanistan Futbol Milli takımının eski kaptanı Thodoris Zagorakis ile birlikte İvan
Savvidis’in üç temsilcisinin
Drama’yı ziyaret ederek, bölge
ve Falakro’da bulunan kayak
merkezi hakkında detaylı bilgi
edindiği öğrenildi. Savvidis’in
adamlarının, Falakro kayak
28
Azınlıkça
merkezinin geçmişte çok sayıda ziyaretçi çektiğini, fakat son
yıllarda mali sorunlar nedeniyle düşüş yaşadığını ve bazı dönemlerde kapalı bile kaldığını
öğrendikleri aktarıldı.
Gelişmeleri Atina Haber Ajansı’na (APE-MPE) yorumlayan
Kalkınmadan Sorumlu Doğu
Makedonya Trakya Eyalet Başkan Yardımcısı Dramalı Yorgos
Geromarkos “Henüz resmi bir
ilgi söz konusu değil. Ancak bilgi
edinme amaçlı bazı görüşmelerin yapıldığını öğrendik. Genel
anlamda, İvan Savvidis’in Kuzey
Yunanistan’a yatırım yapmak istediği biliniyor ve bu da oldukça
önemli” değerlendirmesini yaptı. Geromarkos sözlerinin devamında “Falakro kayak merkezine
gelince, ülkemizdeki en
modern kayak merkezlerinden olduğunu
söyleyebilirim.
Yatırım yapılması
durumunda,
büyük
ziyaretçi çekecek bir kayak merkezine dönüşebilir” ifadelerini
kullandı.
Geromarkos ayrıca, “İhale
süreci esnasında İvan Savvidis
resmi olarak kayak merkezi ile
ilgilenebilir. Eyalet Başkanlığımız tarafından kayak merkezini değerlendirmek için çaba
gösteriliyor. İlk
hedefimiz, kayak
merkezinin iki yıllığına kiralanması.
Ancak, Savvidis
gibi önemli bir
işadamından
gelecek önemli bir
yatırım önerisi durumunda 4 yıllığına
kiralamayı da düşünebiliriz”
diye konuştu.
Falakro Kayak Merkezi mali
sorunlar nedeniyle karşılaştığı sıkıntılara rağmen hâlâ Doğu Makedonya Trakya Eyalet’indeki en modern ve organize kayak merkezi olma özelliğine sahip.
DM Trakya Eyalet Başkan Yardımcıları Tuzla’daydı
Doğu Makedonya Trakya Eyaleti
Başkanlığı’nın Drama ilinden sorumlu Başkan Yardımcısı Yannis Ksanthopoulos, Kalkınma’dan Sorumlu Eyalet
Başkan Yardımcısı Yorgos Geromarkos, Eyalet Meclis Üyesi İrfan Uzun ve
Kavala Belediye Başkan Yardımcısı Tasos Hatzianastasiou İstanbul’un Tuzla
Belediyesi’ni ziyaret ettiler.
Tuzla Belediye Başkanı Sadi Yazıcının daveti üzerine Türkiye’ye giden
heyetin ziyaret amacı Tuzla Belediyesi
temsilcileri ve Yunanistan’ın değişik
bölgelerinden Türkiye’ye giden mubadillerin kurduğu kültür derneği üyeleri
ile tanışmak ve bu sayede yerel yönetimde, kültürel, turistik ve kalkınma
alanlarında işbirliği başlatmak oldu.
250 bin nüfuslu Tuzla Belediyesi’nde özellikle Drama, Kavala ve Yunanistan’ın Makedonya bölgesinden
nüfus mübadelesiyle giden kişilerin
torunları yaşıyor. Bölge halkının,
atalarının 1923 yılına kadar yaşadığı
bölgelerle olan ilişkilerin güçlendirilmesini arzuladığı belirtiliyor. Bu amaç
doğrultusunda yaklaşık 300 Tuzlalı
yaz aylarında gemi ile birlikte Doğu
Makedonya Trakya Eyalet’ini ziyaret
etmeyi amaçlıyor.
Tuzla Belediyesi Kültür Merkezinde yapılan etkinlikte konuşan Eyalet
Başkan yardımcıları, Eyalet Başkanı
Aris Yan-nakidis’in selamlarını iletirken “Doğu Makedonya Trakya
Eyalet’inin bütün alanlarda ikili ilişkileri geliştirmek istediğini ve bu hedefin
yerine getirilmesi için Tuzla Belediyesi
ile işbirliğine gideceğini” kaydettiler.
Yunanistan genelindeki
70 mavi bayraklı sahilin 19’u
bizim bölgede
Yunanistan Doğa’yı Koruma Şirketi bu yıl mavi
bayrak taşıyacak ülke genelindeki toplam 70 sahil ve
marinayı belirledi. Mavi
bayraklı sahiller arasında
Batı Trakya’nın da içinde
yer aldığı Doğu Makedonya Trakya Eyaletinden 19
sahil bulunuyor.
İşte bölgemizden bu yılki
mavi bayraklı plajlar:
Rodop: Fener Camping,
Sarıyer (Arogi), Fener
Belediye Plajı
İskeçe: Maggana
Evros: Dedeağaç Belediye Plajı, Kiani Akti
Kavala: Ammoglossa
Keramoti 1, Ammoglossa –
Keramoti 2, Batis, Toksa,
Ammolofi, Nea İraklitsa,
Nea Peramos, Sarakina
Taşöz: Makriammos, Hrisi
Ammoudia 2, Pefkari 2
Azınlıkça
29
YUNANİSTAN’DA
hangi ülke hangi sektöre
YATIRIM YAPIYOR?
Yunanistan’ın euro para biriminden ayrılma tehlikesinin uzaklaşması,
ülke ekonomisinin iyileşmeye başladığı görüşünün hakim olmaya başlaması ve son zamanlarda Yunanistan’a
gelen yatırımcıların kâr etmesi, dev
yatırımcıların gözünü Yunanistan’a
çevirmesine neden oluyor.
Kathimerini gazetesinde İlias Belos imzasıyla ve “Büyük uluslararası
‘oyuncular’ artık Yunanistan’a geliyor” başlığıyla yayımlanan haberde,
son gelişmelerin Maliye Bakanlığı
cephesinde umutların artmasına neden olduğu belirtildi.
Önümüzdeki günlerde büyük bir
Amerikan hedge fonunun enerji sektöründe bir Yunan şirketine ortak
olduğunun açıklanması bekleniyor.
Öte yandan, büyük dört ayrı grubun
da İyonya Denizi ve Girit Adası’nın
güneyindeki hidrokarbon rezervleri
ile ilgili sismik araştırma sonuçlarından çıkan verileri satın almayı istediği
öğrenildi. Yunanistan’a yatırım yapan
ve yapmayı planlayan şirketler şöyle:
- Katarlılar, Oksia adası dışında
Kerkira’daki tarihî oteli de satın aldılar. Dolphin Capital, özelleştirme
ihalelerine de katılmakla beraber,
Yunanistan’da oteller satın almayı
planlıyor.
- Amerikalı Dell firması, Kuzey
Yunanistan’da Dell ürünlerini monte
etmek için merkez kurmayı tasarlıyor.
Çin’in Atina Büyükelçisi’nin aktardığı bilgilere göre, Hewlett Packard dı30
Azınlıkça
şında, üç uluslararası dev şirket daha
Cosco ile Pire Limanı’yla anlaşma
sağlamak üzere.
- Çinli AVIC firması Çin ürünlerini
monte etme işlemlerini Yunanistan’a
taşıyabilmek için uygun gayrimenkul
arayışında. Çinlilerin ayrıca, gemi tamir ve onarımı sektörüyle de yakından ilgilendiği kaydediliyor.
- Rus işadamları Yunan ilaç firmalarını satın almak için görüşmelere başladı. Bazı Ruslar ise Yunanistan’daki
marinalar ile ilgileniyor. Öte yandan
birçok Rus, özellikle Halkidiki, Peloponissos ve Girit bölgesinde büyük
veya küçük gayrimenkuller satın alıyor. Skorpios adasının Ruslar tarafından satın alınması, sadece buzdağının
görünen yanı.
- Kanadalı Fairfax Financial
Holdings’e ait Prem Watsa gibi firmalar gayrimenkul satın almaya devam ediyor. Bazı Kanadalı yatırımcılar ise açılacak yeni seferlere deniz
uçağı seferlerini de dahil etmek için
uğraşıyor.
- İsrailli işadamları (bunlardan bazıları Başbakan ile de görüştü) hidrokarbon rezervlerini araştırma ve
değerlendirme amacıyla izin istiyor.
İsrailli yatırımcılar ayrıca, deniz suyu
arıtma tesislerine de yatırım yapmak
istiyor. Bu konuda Tel Aviv’den büyük şirketlerin Yunan hükümetine
ilgili taleplerini aktardığı belirtiliyor
- Başbakan Antonis Samaras ile gö-
rüşen Amerikalı milyarder Wlibur
Ross’un ise Yunan bankalarının hisselerini satın almakla ilgilendiği kaydediliyor.
- Carlyle ve Oaktree Capital gibi
yabancı private equity fonları ise Yunanlı armatörler ile birlikte denizcilik sektörüne yüzlerce milyon euro
yatırmış durumdalar. Seth Klarman,
The Baupost Group L.L.C, Franklin Templeton’dan Mark Mobius
ve Third Point’ten Daniel Loeb gibi
işadamları ve firmaların borsa aracılığıyla Yunanistan’daki büyük ve küçük
şirketlere yatırım yaptığı belirtiliyor.
Morgan Stanley gibi yabancı dev
yatırım kuruluşları da Yunanistan’a
yatırım yapmak için fon oluşturmaya
başladı. İki büyük gayrimenkul yatırım firması da Yunanistan’a girmeye
hazırlanıyor.
- Calamos Investments’in Yunan
kökenli Amerikan yatırımcısı John
Calamos, Yunanistan’daki servetlerle
ilgilendiğini belirtirken, Third Point
ise Hellenic Recovery Fonu’nun bünyesine dahil etti.
- İsviçreli Dufry A.G. şirketi
KAE’nin %51’ini satın aldı. Türk
Doğuş Grubu Flisvos marinası dışında benzer marinaları işletmek istiyor. Son olarak süt işletmesi sanayisi
Dodoni’yi satın alan Rus Strategic
Initiatives firması gayrimenkul sektörüne de atılmaya hazırlanıyor ve ilk
adımını Vouliagmeni’deki Astera gayrimenkulü ile yapmayı hedefliyor.
*
YEREL
SEÇİMLER
NE ZAMAN
OLACAK?
Yunanistan’da yapılacak bir sonraki
seçimlerin Avrupa Parlamentosu seçimleri mi yoksa genel seçimler mi olacağı
tartışıla dursun, yerel seçimlerin de bir
yıl ertelenmesi konusu yeniden gündeme geldi.
Kathimerini gazetesinde Konstandinos Zoulas imzasıyla çıkan yazıda bu
konuya geniş yer verildi. Geçen hafta
Brüksel’den yapılan açıklamada Avrupa
Parlamentosu için yapılacak seçimlerin
25 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleştirileceği duyuruldu. Bu açıklamayla birlikte 2014 yılında yapılması planlanan
yerel seçimlerin tarihi konusunda da
tartışma başladı.
Hatırlanacağı üzere 2010 yılında
son yapılan yerel seçimlerle birlikte seçilen belediye ve eyalet başkanlığı yönetimlerinin bundan böyle 5 yıl süre görev
yapmasına, ancak 2014 yılındaki Avrupa Parlamentosu seçimleriyle birlikte
yerel seçimlerin de yapılabilmesi için
sadece 2010 yılı sonrasındaki seçimlere
mahsus olmak üzere görev sürelerinin
son bir kez 4 yıl olmasına karar verilmişti. Avrupa Parlamentosu seçimleri
de her 5 yılda bir yapıldığı için, 2014
yılından sonra bu şekilde yerel seçimlerin her seferinde Avrupa Parlamentosu
seçimleri ile birlikte yapılmasının sağlanması ve bütçede tasarrufa gidilmesi
planlanıyordu.
Ancak son dönemde yerel yönetimler tarafından siyasi partilere görev
sürelerinin erken bitmemesi ve yerel
seçimlerin 2015 yılında yapılması için
baskı yaptıkları öğrenildi.
Konunun esas gündeme gelmesinde
sebep ise seçim uzmanlarının özellikle
de iktidardaki partilere yönelik uyarıları olduğu belirtildi. Uzmanlar, 2014
yılında sadece Avrupa Parlamentosu
seçimlerinin yapılması durumunda,
iktidar partilerinin sonuçlar karşısında
zor durumda kalabileceklerine dikkat
çekiyorlar. Avrupa Parlamentosu seçimlerinin Yunanistan’a doğrudan doğruya
etkisi olmadığı için gerek AB gerekse de
Yunanistan’da vatandaşlar son yıllarda
bu seçimlere gereken önemi göstermiyor. Mesela, 2009 yılında yapılan son
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde katılım oranı %50’nin altında kalmıştı.
Seçimlere katılmayan seçmenin ise o
dönemin iki büyük partisi sayılan PASOK ve ND seçmenleri olduğu ortaya
çıkmıştı. Böylece, 2014 seçimlerinde
iktidardaki memorandum yanlısı partilerin büyük hezimete uğraması ve
neo-Nazi Altın Şafak Partisi’nin %15
hatta %20’lere varan oranlara ulaşması söz konusu. Vatandaşların, Avrupa
Parlamentosu seçimlerini “Avrupa’dan
intikam alma”, “Yunanistan’ın çektiği
zorluklara tepki gösterme” gibi algılamaları durumunda bu oranların ortaya
çıkması ihtimalini daha da kuvvetleniyor.
Dedeağaç’ta
yaban otlarından
zehirlendi,
kurtarılamadı!
Belki çok az kişi hatırlar, ancak,
2009 yılındaki Avrupa Parlamentosu
seçimlerinde ND ile PASOK % 3235’lere gerilemiş, LAOS %7,2, KKE
%8,4, SYRIZA %4,7 ve EkologYeşiller Partisi %3,5 gibi oranlar elde
ederek Avrupa Parlamentosu’na parlamenter göndermeyi başarmıştı. Bu
yüzden de seçim analistleri, Avrupa
Parlamentosu’na katılımın düşük olmasından dolayı seçmenlerini daha kolaylıkla “seferber” edebilen küçük partilerin genellikle bu seçimlerin “galibi”
olduğuna işaret ediyorlar.
İskeçe’de çalmak istediği
araç benzinsiz çıktı!
Tüm bunları göz önünde bulunduran Başbakan Antonis Samaras’ın
danışmanları, yerel idarelerin baskılarına aldırış etmemesini ve Avrupa
Parlamentosu seçimleri ile birlikte yerel
seçime gitmekle kalmayıp, seçimlere de
siyasi bir hava vermesini öneriyorlar.
*
Evros (Meriç) ilinin Dedeağaç (Alexandroupoli) Belediyesi’ne bağlı İtea
köyünde ikamet eden bir kişi yaban otlarından zehirlenerek hayatını kaybetti.
74 yaşında olduğu belirlenen talihsiz
adamın köydeki tarladan topladığı yaban otlarını yemesi üzerine zehirlendiği
tahmin ediliyor. Yaban otlarının ilaçlı
olması nedeniyle zehirlenmiş olabileceği tahmin edilen yaşlı adamın 46
yaşındaki oğlu ile 45 yaşındaki gelini
de zehirlenme belirtileriyle Dedeağaç
Hastanesi’ne sevk edildi.
74 yaşındaki adamın ölü olarak hastaneye sevk edildiği ifade edilirken, oğlu
ve gelinin ise hayati tehlikesi bulunmadığı öğrenildi.
Yaşlı adamın cesedine otopsi yapılırken,
ölüm nedeninin Selanik’te yapılacak
toksikolojik laboratuar deneyi sonuçlarıyla belirleneceği kaydedildi.
İskeçe’de (Xanthi) geçtiğimiz günlerde
yaşanan enteresan olayda, çalınacak
araçta benzin olmaması nedeniyle bir
hırsızlık vakası önlenmiş oldu.
İskeçe’de bulunan ve Kızıl Haç’ı barındıran binanın yanındaki otoparkta park
halinde bulunan Kızıl Haç’a ait bir aracı çalmaya niyetlenen hırsızın hayalleri
suya düştü. Bütün “hünerlerini” ortaya
koyan hırsız Kızıl Haç’a ait aracın kapısını açarak içeri girmeyi başarsa da,
araçta hiç benzin olmaması nedeniyle
aracı çalıştıramadı ve paçayı ele vermeden olay yerinden kaçmak zorunda kaldı. Yaşanan bu ilginç olayla gözü dönmüş hırsızların Kızıl Haç’ın araçlarına
bile göz dikebileceği ve mali krizin Kızıl
Haç’ı bile etkilediği ortaya çıktı.
Azınlıkça
31
Yunan Dimokritios ile Türk Trakya
üniversiteleri işbirliğini arttıracak
Edirne’deki Trakya Üniversitesi Rektörü Prof Yener
Yörük ve beraberindekiler Gümülcine’yi (Komotini) ziyaret ederek Dimokritios Üniversitesi yetkilileri ile bir araya
geldiler.
Üniversitesi’nde bulunan Güneydoğu Avrupa Bilimleri alanındaki lisansüstü eğitimde de işbirliğine gidecekleri ifade
edildi.
Yapılacak yeni işbirliğinin teknik konularını
Edirne’deki Trakya Üniversitesi’nin Rektörü
görüşmek üzere iki kurumun temsilcileriEdirne’de
Prof. Dr. Yener Yörük ve Trakya Üniversitenin belirlendiği ve işin artık imzalara
Yunanca öğrenmek
si Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan
kaldığı kaydedildi. Bu çerçevede
isteyen ve benzer şekilde
Sunar, Gümülcine merkezli DimokriDimokritios Üniversitesi yönetios Üniversitesi yönetimi ile bir aratimin 3-4 Haziran tarihlerinBatı Trakya’da Türkçe öğrenmek
ya gelerek iki üniversite arasındaki
de Edirne’yi ziyaret etmesi ve
isteyen vatandaşlar iki üniversiteişbirliği imkânlarını görüştüler.
iki kurum arasında işbirliği
nin düzenleyeceği yaz programlarına
protokolünün
imzalanması
katılabilecekler.
Dimokritios Üniversitesi Rektöbekleniyor. İşbirliği çerçeverü Konstandinos Remelis konuyla ilsinde karşılıklı bilim adamı ve
gili olarak yerel basına yaptığı açıklamaöğrenci takasına gidilecek. Hatta,
da “Edirne’deki Trakya Üniversitesi Rektörü
Edirne’den Yunanca öğrenmek isile Tıp Fakültesi Dekanı’nı misafir etme şerefine
teyen ve benzer şekilde bölgeden Türkçe
nail olduk. İki üniversitenin tıp fakülteleri arasında uzun
öğrenmek isteyen vatandaşların iki üniversitenin
süredir bir işbirliği bulunuyor ve bu çerçevede Edirne’den
düzenleyeceği yaz programlarına katılabilecekler.
gelen heyet Dedeağaç (Alexandroupoli) Tıp Fakültesi’nin
genel kurulu toplantısını ziyaret etti” diye konuştu.
Öte yandan, Edirne merkezli Trakya Üniversitesi’nde
bulunan Yunan Edebiyatı Bölümü’nün Dimokritios
Edirne Trakya Üniversitesi ile Dimokritios ÜniversiteÜniversitesi’ndeki akademisyenlerle desteklenmesinin talep
si yetkililerinin yaptıkları görüşmede iki kurum arasındaki
edildiği de öğrenildi. Bu bağlamda Yunan akademisyenlerin
işbirliğinin daha da büyütülmesine karar verildiği kaydeEdirne’deki Yunan Edebiyatı Fakültesi’nde ders vermeleridildi. İki üniversitenin tıp fakülteleri dışında Dimokritios
nin görüşüleceği kaydedildi.
32
Azınlıkça
Batı Trakya’da
Müslüman Çocukların
Eğitimi Programı
devam edecek mi?
Gümülcine’deki
Yunanistan - Bulgaristan
yolu çalışmaları
yeniden başladı
Batı Trakya’da uygulanan ve halk arasında Frangudaki programı olarak bilinen “Müslüman Çocukların
Eğitimi Programı”nın önümüzdeki dönemde de kaldığı
yerden devam etmesi bekleniyor.
Yunanistan’ı Bulgaristan’a bağlayacak Gümülcine’deki (Komotini) yol çalışmalarına yeniden başlandı.
Kathimerini gazetesine açıklamalarda bulunan üst
düzey Eğitim Bakanlığı yetkilileri “Avrupa fonlarından
desteklenen programın devam etmesinin beklendiğini”
ifade ederek “Eğitim Bakanlığı Müslüman azınlığın çocuklarının eğitimine ağırlık veriyor ve özellikle de başarılı
olan programlara ağırlık vermektedir” bilgisini aktardı.
Öte yandan konuyla ilgilş şu ana kadar herhangi bir
resmi açıklama yapılmazken, DİMAR Partisi milletvekili Maria Yannakaki’nin konu ile ilgili parlamentoya
sunduğu soru önergesine cevap vermesi beklenen Eğitim
Bakanı Kostantinos Arvanitopoulos’un durumu açıklığa
kavuşturacağı ifade ediliyor.
Kathimerini gazetesinin haberinde “bu yıl tamamlanması öngörülen program 1997 yılında okula devam
etmeyen çocukların sayısının azaltılmasını ve Trakya’daki
Müslüman azınlık çocuklarının eğitim sistemine ve genel anlamda topluma entegre edilmesini, çocukların verimliliğinin ve Yunanca dilini öğrenmelerinin güçlendirilmesini hedefliyor” ifadelerine yer veriliyor.
Programın hayata geçirilmesinden sonra ortaya çıkan
istatistiklere de yer veren Kathimerini gazetesi 9 yıllık
zorunlu eğitime devam etmeyen öğrencilerin oranının
2000 yılında yüzde 65 olduğunu ve 2011 yılında bu
rakamın yüzde 30’a düştüğünü aktarırken, 1997 yılına
kıyasla ise 2010 yılında ortaokula giden kız öğrencilerin
sayısının yüzde 147 ve liseye devam eden kız öğrencilerin
sayısının yüzde 143 oranında arttığının altını çiziyor. İlkokula giden azınlık öğrencilerinin sayısının yüzde 400,
ortaokula giden azınlık öğrencilerinin sayısının yüzde
225 ve liseye devam eden azınlık öğrencilerinin sayısının
ise yüzde 500 oranında arttığını yazan Kathimerini gazetesi, Yunanistan üniversitelerine girmeyi başaran azınlık
öğrencilerinin sayısının da yüzde 608 oranında artığını
belirtiyor.
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz günlerde maaşlarını alamayan şirket çalışanları yüklenici firma “İonios
Kataskevastiki” şirketi aleyhine ihtiyati tedbir talebiyle
dava açmıştı.
Duruşmada şirket yetkilileri ise 10 milyon euro’luk
kredi için yapılan başvurunun onaylandığını ve bankadan kredinin alınmasıyla birlikte çalışanların maaşlarını ödeyeceklerini dile getirmişlerdi.
Elde edinilen bilgilere göre, şirket yetkilileri ile
çalışanlar arasında yapılan pazarlıklar sonucunda anlaşma sağlanırken, İonios Kataskevastiki şirketi bankadan çektiği kredi ile geçen hafta başlarında çalışanların
yaklaşık 10 aylık ödenmemiş maaşlarının bir bölümünü ödedi.
Böylece çalışanların geçen hafta ortasından itibaren
yeniden işbaşı yaptığı bildirildi. Yolun tamamlanması
için geriye kalan bölümün, toplam yolun %10’un da
altında kalan bir kısmını oluşturduğu kaydedilirken,
yaklaşık 1-1,5 aylık bir çalışma sonrasında yol çalışmalarının tamamlanacağı değerlendirmesi yapılıyor.
2006 yılı sonlarında ihaleye çıkarılan projeyi 2007
Temmuz ayında İonios Kataskevastiki şirketi kazanmıştı. 88 milyon 509 bin euro bütçeli ve ESPA programı tarafından finanse edilen yol çalışmalarının 2010
yılında tamamlanması öngörülüyordu.
23 kilometre uzunluğundaki yol, kuzey ve doğu
bölüm olmak üzere iki hattan oluşuyor.
Yolun kuzey bölümü Gümülcine’yi Yunanistan –
Bulgaristan sınırlarıyla birleştirirken, güney bölümü
ise Kozlüköy’ü (Karidia) Egnatia Otobanı ile birleştiren yoldan oluşuyor.
Azınlıkça
33
Lazaridis Yunanistan’ın
3 uluslu MEB stratejisine
açıklık getirdi
Dimokratia gazetesi köşe yazarı Manolis Kottakis
“Üç Uluslu MEB” başlığıyla yazdığı makalede münhasır
ekonomik bölge (MEB) konusuyla ilgili son gelişmeleri
değerlendirdi.
İlk olarak, birleşme demek, üç devletin (İtalya ile
birlikte dört devletin) değerlendirebilecekleri deniz sahasının, normalin daha üstünde olması demektir. Çünkü birbiriyle bağlanacak olanlar adalardır, kara değildir.
Uygulanması durumunda, Kıbrıs’la ve borç batağındaki
İtalya ve offhore şirketler cenneti Malta’nın da yer aldığı
yeni Akdeniz ittifakıyla birlikte, ulusal stratejiye hizmet
eden ustaca yapılmış açıklamaların arkasında, muhtemelen iki sır gizli. Birinci sır: Üç uluslu MEB’de değerlendirilebilecek bir servetin bulunması. İkincisi ise: – belki
Kottakis’in makalesinin Türkçe serbest çevirisi şu şekildedir:
“Başbakan Antonis
Samaras’ın yakın çalışma arkadaşlarından ND
milletvekili Hrisanthos
Lazaridis her gün demeç
vermez. Altı ayda bir
konuşur – en son Aralık
ayında konuşmuştu – ve
bunu da sadece söyleyecek bir şeyi olduğunda
yapar. Bazen, Başbakan
Samaras’ın alacağı inisiyatife hazırlık yapmak,
bazen de Başbakanın ne
demek istediğini açıklamak için konuşur.
Hatırlarsanız, geçen yıl Aralık ayında konuştuğunda, Avrupa MEB’ini açıklamış, anamuhalefet SYRIZA
partisine karşı izlenecek gerginlik strateji hakkında ipucu vermiş, ilk kez kamuda işten çıkartmalar konusunda
direkt açıklamalar yapmış ve Yunanistan’ın borcunun
silinmesi (traşlanması) stratejisinden bahsetmişti.
Birkaç gün önce Lazaridis konuştu ve yeniden “vurdu”. Yaptığı yeni müdahale ile Antonis Samaras’ın bir
sonraki adımlarını açıkladı; bazı yerlerde açık ve net
olarak, bazı yerlerde ise üstü kapalı olarak. Mesela,
MEB konusunda son derece açık konuştu. Yunanistan
Cumhuriyeti’nin BM’ye sunduğu nota ile “intifa hakkı
aracılığıyla Yunan kıta sahanlığının ihlal edilmesinin önlendiğini” anlamamızı sağlamakla kalmadı, aynı zamanda Başbakan Samaras’ın “Kıbrıs – Yunanistan – Malta
MEB’lerinin birleştirilmesinden” bahsetmesiyle doğan
karışıklığı da açıklığa kavuşturdu. Bu konudaki açıklaması netti: Birleşme demek, temas demek değildir. Sadece MEB’lerin birbirleriyle bağlanmasıdır.
34
Azınlıkça
de bu yüzden dikkatlice seçilmiş birleştirme (bağlama)
kelimesi bu kadar önemli – Kıbrıs ve İsrail’den doğalgazın Yunanistan’daki Girit ve Malta üzerinden Avrupa’ya
aktarılmasıdır.
Obama’nın İsrail ile Türkiye ilişkilerinin iyileşmesi
için yaptığı müdahale belki de Başbakan Samaras’ı, daha
önce açıklanan stratejiyi yeniden gözden geçirmeye sürükledi. Böylece Başbakan olayın “Avrupa” kısmını tuttu, jeostratejik anlaşmazlıklara yol açan bölgeleri çıkardı
ve enerji güzergâhını oyuna Güney Akdeniz’i katarak
değiştirdi.
Zaten, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Eric Rubin
Yunanistan’a yaptığı son ziyarette, gerek hükümete,
gerekse de anamuhalafete şu konuda açıklık getirmişti: Girit’in güneyinde ve – Malta’nın karşısında olan
– Libya açıklarında BM’ye harita sunmadan da denize
“delik açabilirsiniz” (sondaj yapabilirsiniz). Başbakan
Samaras’ın yakın mesai arkadaşı Hrisanthos Lazaridis’in
bahsettiği ve SYRIZA lideri Aleksis Tsipras’ın da sessiz
onayı bu yüzdendir.
Selanik’teki Yeni Camii’de
90 yıl sonra öğle namazı kılındı
Selanik’te Osmanlı
müşirlerinden Mehmet
Hayri Paşa tarafından
1902 yılında ünlü Mimar
Vitaliano Poselli’ye yaptırılan tarihi Yeni Camii,
bir başka adıyla Hamidiye Camii, 90 yıl sonra ilk
kez Gümülcine Medrese-i
Hayriye talebelerine ibadet amaçlı tahsis edildi.
Gümülcine Medrese-i
Hayriye yönetiminin
halihazırda Selanik Belediyesi Sergi Salonu olarak
kullanılan Yeni Camii’yi
ibadet amacıyla kullanmaları talebini kabul
eden Selanik Belediye
Başkanı Yannis Butaris,
Medrese öğrencileri ve
yetkililerini 30 Mart Cumartesi günü
Yeni Camii’nin kapısında karşıladı.
Yeni Camii’yi rehber eşliğinde
tanıttıktan sonra Gümülcine’den gelen
misafirlere hitap eden Selanik Belediye
Başkanı Yannis Butaris, gerçekleştirdikleri ziyaretten dolayı Medrese-i Hayriye öğrencilerine ve okul yönetimine
teşekkür etti ve ayrıca heyeti bu tarihi
mekanda ağırlamaktan dolayı duyduğu
memnuniyeti dile getirdi.
Medrese-i Hayriye’den 50 kişilik
öğrenci grubu ve hocaları, kendilerini
kapıda karşılayan ve bizzat ilgilenen
Selanik Belediye Başkanına teşekkür
ettikten sonra öğle namazını tarihi
camide eda ettiler.
Selanik’in tarihi Yeni Camii’nde
Medrese-i Hayriye hocalarından Hafız
Hasan Bekir öğle ezanını okurken
namazı ise Medrese Müdürü Sabri
Boşnak kıldırdı. Öğrencilerle birlikte
kılınan öğle namazına ayrıca, Gümülcine Medrese-i Hayriye hocalarından
Ahmet Üzeyir, Ali Hacıoğlu, İrfan Hüseyin, Hüseyin Abdurrahman, Hasan
Bekir, Cihat Halil iştirak ettiler. Bayan
hocalardan ise Fatma Yakup ile Emine
Kasap katıldılar.
kullanılan Hortacı Süleyman Efendi
Camii (Rotonda) ve Selanik’in simgesi
olan tarihi Beyaz Kule’yi ziyaret ettiler.
Heyet daha sonra Gümülcine’ye geri
döndü.
Yeni Camii fotoğraflarını görmek ve Öğle namazı için okunan ezanı seyretmek için aşağıdaki
barkodu cep telefonunuza okutabilirsiniz:
Öte yandan Selanik’teki Yeni
Camii’de ibadet edilmesi amacıyla gerçekleştirilen söz konusu ziyarete Rodop
- Evros Azınlık Okulları Koordinatörü
Nikos Papageorgiu da katıldı.
Halihazırda Selanik Belediyesi
Sergi Salonu olarak kullanılan Yeni
Camii’de kılınan öğle namazının ardından, Medrese öğrencileri, müze olarak
Azınlıkça
35
36
Azınlıkça
Selanik Belediye Başkanı Butaris yazdı:
Yeni Camii’ye ziyaret
“
Selanik Belediye Başkanı
olarak, hükümetin ülkedeki
Osmanlı mirasını ve dünyanın en büyük tek tanrılı dinlerinden olan İslam’a yönelik
hakiki saygıyı öne çıkarma
politikasını desteklemeye
kararlıyım.
Azınlıkça
37
Selanik Belediyesi’nin
tahsisi sonrasında 30 Mart
Cumartesi günü Gümülcine Medresesi’nden karma
öğrenciler, öğretmenleri eşliğinde Yeni Camii’yi eğitim
ve ibadet amacıyla ziyaret
ettiler.
Ziyaret, Yeni Camii’de
namaz kılan Medrese öğrencilerine mimarî açıdan
bugün için dönmelerin Yeni
Camii’nde korunan ibadet
geleneğine uyum sağlama
fırsatını sunarken, bu gelenek Selanik tarihinin de yegane unsurlarından biri. Bu
ziyaret ayrıca, Selanik’e şehrin tek İslam mirasını öne
çıkarma açısından da ilk adım oldu.
Bu miras, özellikle de dönmelerin şehrin Müslüman olmuş Yahudilerinin - durumunda evrensel ağırlığı ve
güncelliği olan bileşim ve ilerici unsurlara sahip. Ziyaret ayrıca, Selanik
Belediye yönetiminin şehrin bütün
tarihî ve kültürel yelpazesinin öne çıkartılmasıyla Selanik’in tanıtılmasına
yönelik genel politikasına dahildir.
Medrese öğrencilerinin yapmış
olduğu ziyaret Selanik ve hatta ülke
sınırlarını aşmaktadır. Çünkü sadece Müslüman hemşerilerimize değil,
çoğunluğu Müslüman nüfusa sahip
devletlerin toplumlarına - ve özellikle de Türkiye ve Mısır gibi uzun
Hristiyan ve hatta Yunan-Ortodoks
geleneğine sahip ülkelere de - yönelik
bir saygı ve dinî toleransın açık göstergesidir. Bu açıdan, Yeni Camii’ye
yapılan ziyaret Yunanistan devletinin Ortodoks Hristiyanlığının azınlık olduğu devletlerde mütekabiliyet
aracılığıyla Ortodoks Hristiyanlığına
yönelik saygı, koruma ve öne çıkarma
politikasını güçlendirmektedir.
Bu ziyaret, üst düzeyde devlet
desteği ve belediye yönetiminin desteği olmadan gerçekleşemezdi. Bu
sayede bana da, ulusal politika kategorisine dahil olan konularda devlet
ve yerel yönetim arasında sorumluluk
ve yetki paylaşımını nasıl algıladığımı
belirtmek için bir fırsat oldu.
Milli politikalar konusunda ana
ve son söz sahibi olan ülke yönetimidir; yani genel seçimler ve Yunan Parlamentosu’nda yapılan görev dağılımı
sonrası oluşan hükümetindir. Bu konuda ne Selanik Belediyesi, ne de başka bir belediye söz sahibidir. Selanik
Belediyesi gibi ülkemiz Yunanistan’ın
birçok belediyesinin sahip olduğu
şey, atıkların idaresinden dinsel hoşgörü ve büyük yatırımların ülkeye
çekilmesine kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan ve milli politikaları mümkün kılan veyahut
da başarılamaz kılan politika ve
idarî kabiliyettir. Selanik Belediye Başkanı olarak hükümetin
ülkedeki Osmanlı mirasını ve
dünyanın en büyük tek tanrılı
dinlerinden olan İslam’a yönelik hakiki saygıyı öne çıkarma
politikasını desteklemeye kararlıyım. Böyle bir şey yapmaya kararlıyım, çünkü bu destek, gerek
milli çıkarlara, gerekse de Selanik şehrinin çıkarlarına hizmet
etmektedir.
(Yannis Butaris 5-4-2013)
38
Azınlıkça
Butaris: “Selanik’teki Alaca İmaret Camii’ni
Bayram Namazı için tahsis edeceğim.”
Selanik Belediye Başkanı Yannis
Butaris’in bu kez de Selanik’te bulunan bir diğer Osmanlı eseri olan Alaca İmaret Camisii’ni ibadet için tahsis
edeceği öğrenildi.
Büyükşehir Belediyesi ile iletişim
halinde olduklarını ve İstanbul’daki
okulların Selanik’e gezi düzenlemelerini sağlamak için uğraş verdiklerini
kaydetti.
Geçtiğimiz günlerde turizm konuları ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyen Selanik Belediye Başkanı Yannis
Butaris, Yeni Camii’nin bundan kısa
bir süre önce Gümülcine’deki Medrese-i Hayriye öğrencilerine tahsis
edilmesinden sonra, şimdi de Alaca
İmaret Camii’nin 8 Ağustos’ta Ramazan Bayramı Namazı için tahsis edilecek olmasının, başta Türkiyeli turistler olmak üzere birçok Müslüman
turisti bölgeye çekeceğine inandığını
dile getirdi.
Selanik Metropoliti Anthimos ise
Alaca Camii’nin ibadet için tahsis
edilecek olmasını değerlendirdiği
açıklamasında “tek taraflı sağlanan
kolaylıkların yılgınlık ve garip moderncilik” olduğunu ifade etti. Metropolit Anthimos beyanatlarının
devamında “Müslümanlara yönelik
sunulan hizmetlerde Hristiyanları barındıran ülkelerin de aynı tavrı sergilemesi yönünde mütekabiliyet konusu bulunurken, bu mütekabiliyet için
ve diğer tarafa yönelik hizmetler konusunda hiçbir şey yapılmıyor” dedi.
Butaris restore edilen ve müze olarak
tasarlanan Mustafa Kemal Atatürk’ün
evinin açılışının da Temmuz ayı başlarında yapılmasını planladığını açıklarken, seyahat acentelerinin sadece
bu sebepten dolayı Türkiye’den gelecek olan turist sayısında yüksek bir
artış kaydedileceğini temin ettiğini
dile getirdi. Butaris ayrıca Selanik
şehrine Türkiye’den daha fazla turist
çekme çabası çerçevesinde İstanbul
Mustafa Kemal’den bahsetti
Yunan Devlet Televizyon Kanalı
NET’e konuşan Butaris, Mustafa
Kemal Atatürk’ten övgü dolu sözlerle
bahsetti.
Gazeteci Manolis Kottakis’in NET
televizyon kanalı için hazırladığı
“Öbür Yüz” (Alli Opsi) programı-
na katılan Selanik Belediye Başkanı
Yannis Butaris, “Mustafa Kemal’in
Selanik’teki evinin müzeye dönüştürülmesiyle” ilgili soruyu yanıtladı.
Butaris verdiği cevapta, Mustafa Kemal Atatürk’ü büyük lider olarak tanımlarken “Jön Türklerin devriminin
Selanik’te ilan edildiğini ve bunun
sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulduğunu kimse unutmamalı”
dedi. Butaris gazeteci Kottakis’in
programında yaptığı açıklamalarda
“Olayın siyasi boyutuna bakmaksızın,
(Mustafa Kemal) büyük bir liderdi ve
Türk devletinin en büyük liderleri
arasındaydı. Selanik’in Jön Türklerin
devriminin ilan edildiği şehrin Selanik olduğunu unutmayalım. Türkiye
Cumhuriyeti burada kurulmuştur”
ifadelerine yer verdi.
Selanik şehrinin Türkler ve Yahudilerle olan tarihine saygı gösterilmesi
ve bu tarihin tanıtılması gerektiğini
vurgulayan Selanik Belediye Başkanı
Butaris şöyle konuştu: “Unutmamalıyız ki Selanik çokuluslu bir şehirdi.
Kovulmalarla ve soykırımlarla ilgili
olanları unutmuyoruz, ancak kin tutmak aptalcadır.”
Azınlıkça
39
www.azinlikca.net
Azınlıkça’dan
iPhone, iPad
ve Android
uygulaması
Android
uygulaması
iPhone ve iPad
uygulaması
Azınlıkça’nın yeni uygulaması sayesinde artık
iPhone, iPad, Android sistemli cep telefonları
veya tablet bilgisayarlarınızdan Azınlıkça Online haber sitesinin Türkçe ve Yunanca haberlerini
ve Azınlıkça Dergisi’nin köşe yazarlarının makalelerini okuyabilir, Azınlıkça’nın Twitter ve
Facebook hesaplarını takip edebilirsiniz.
40
Azınlıkça
Verilen barkod dışında iPhone veya iPad’iniz
için App Store’da “azinlikca” kelimesini aratarak
uygulamayı indirebilirsiniz.
www.azinlikca.net